tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü iktisat anabilim dalı

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
EKONOMİK KALKINMA VE BÜYÜME BİLİM DALI
TÜRKİYE’DE 1980 SONRASI KAMU KESİMİ
İÇ BORÇLANMASININ ÖZEL SEKTÖR
YATIRIM VE TASARRUFLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Müge KAYA
Tez Danışmanı
PROF.DR. Aziz KONUKMAN
Ankara - 2010
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
EKONOMİK KALKINMA VE BÜYÜME BİLİM DALI
TÜRKİYE’DE 1980 SONRASI KAMU KESİMİ
İÇ BORÇLANMASININ ÖZEL SEKTÖR
YATIRIM VE TASARRUFLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Müge KAYA
Tez Danışmanı
PROF.DR. Aziz KONUKMAN
Ankara - 2010
ÖNSÖZ
Türkiye'de kamu açıkları ve bu açıkların azaltılması konusundaki
tartışmalar genellikle kamu gelirlerinin yetersizliği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Özellikle 1980’li yılların ortalarından itibaren kamu harcamalarının
finansmanında vergi politikaları yerine borçlanma politikaları ön plana
çıkması, devletin, hem ekonomik istikrarı sağlamak hem de finansal ihtiyacını
karşılamak amacıyla iç borçlanmaya başvurması, kamu borç stokunu
arttırmış yaşanan ekonomik ve mali krizler borçlanma olgusunun
sorgulanmasına neden olmuştur.
Kamu açıklarının finansman kaynağı olarak en fazla kullanılan
yöntemlerden birisi olan iç borçlanma miktarındaki artış ekonomi üzerinde pek
çok olumsuz etki meydana getirmektedir. Bu etkiler; dışlama etkisi ve borcun
geri ödenmesi sırasında meydana gelen olumsuz gelişmelerdir. Bununla
birlikte yüksek düzeydeki kamu iç borçlanması başta faiz, enflasyon, GSMH
ve gelir dağılımı olmak üzere birçok makroekonomik değişkeni olumsuz
yönde etkilemiştir. Ekonomide yaşanan belirsizlikler borçlanma maliyetini
arttırarak borçlanma vadesini kısaltmış ve faiz oranlarını yükseltmiştir.
Borçlanmanın getirdiği faiz yükü ise kaynakların reel sektörden mali sektöre
kaymasına ve reel sektörün küçülmesine neden olmuştur.
Bu kapsamda çalışmamın öncelikli amacı; Türkiye’de iç borçlanmanın,
faiz oranlarını, gelir dağılımını, enflasyonu, ekonomik büyümeyi ve özel
yatırım harcamalarını nasıl etkilediği ve kamu kesimi iç borçlanmasının özel
kesime aktarılabilir fonlar üzerinde dışlama etkisi yaratıp yaratmadığını
incelemektir.
Bu amaçla “Türkiye’de 1980 Sonrası Kamu Kesimi İç Borçlanmasının
Özel Sektör Yatırım ve Tasarrufları Üzerindeki Etkisi” adlı tez çalışmamın
hazırlanmasında, bana destek olan ve yol gösteren değerli tez danışmanım
Prof. Dr. Aziz KONUKMAN’ a, çalışmamda yer alan ampirik analizlerin
tamamlanması için yardım eden Yrd. Doç. Dr. Şenay AÇIKGÖZ’e ve
desteklerini bir an olsun esirgemeyen sevgili aileme teşekkürü bir borç bilirim.
Müge KAYA
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ......................................................................................................... i
İÇİNDEKİLER ................................................................................................ ii
KISALTMALAR ........................................................................................... vi
TABLOLAR ................................................................................................ vii
ŞEKİLLER ................................................................................................... ix
GİRİŞ ............................................................................................................ 1
BİRİNCİ BÖLÜM
KAMU BORÇLANMASI
1.1. BORÇLANMA KAVRAMI ......................................................................... 3
1.2. KAMU BORÇLANMASININ NEDENLERİ .............................................. 5
1.2.1. Olağanüstü Giderlerin Finansmanı İçin Borçlanma ....................... 6
1.2.2. Kamu Yatırımları ve Kalkınmanın Finansmanı İçin Borçlanma ...... 7
1.2.3. Bütçe Açıklarının Finansmanı İçin Borçlanma .............................. 8
1.2.4. Borç Ödemek İçin Yapılan Yeniden Borçlanma ............................. 9
1.2.5. Maliye Politikası Aracı Olarak Borçlanma ................................... 10
1.3. KAMU BORÇLANMASININ TÜRLERİ .................................................. 11
1.3.1. Serbesti Bakımından Borçlanma ................................................ 11
1.3.1.1. İsteğe Bağlı Borçlanma ........................................................ 11
1.3.1.2. Zorunlu Borçlanma ............................................................... 12
1.3.2. Süreleri Bakımından Borçlanma ................................................. 13
1.3.2.1. Kısa Vadeli (Dalgalı ) Borçlar ............................................... 14
1.3.2.2. Uzun Vadeli (Konsolide) Borçlar ........................................... 15
1.3.2.2.1. İtfa Süresi Belli (Süreli) Borçlar ...................................... 16
1.3.2.2.2. İtfa Süresi Belirsiz ( Süresiz) Borçlar ............................. 17
1.3.3. Sağladıkları Kaynaklar Bakımından Borçlanma .......................... 18
1.3.3.1. İç Borçlar .............................................................................. 18
iii
1.3.3.2. Dış Borçlar ........................................................................... 19
1.4. KAMU BORÇLANMASINA İLİŞKİN TEORİK YAKLAŞIMLAR .............. 21
1.4.1. Klasik Yaklaşım ........................................................................... 21
1.4.2. Neoklasik Yaklaşım ..................................................................... 23
1.4.3. Yeni Klasik Yaklaşım (Ricardocu Eşdeğerlik Teoremi) ............... 24
1.4.4. Keynesyen Yaklaşım ................................................................... 26
İKİNCİ BÖLÜM
KAMU BORÇLARI İÇERİSİNDE İÇ BORÇLANMA KAVRAMI
2.1. İÇ BORÇ KAYNAKLARI ........................................................................ 30
2.1.1. Bireylerden Borçlanma ................................................................ 30
2.1.2. Sosyal Güvenlik Kurumları ve Ekonomik Kuruluşlardan
Borçlanma ................................................................................... 32
2.1.3. Ticari Bankalardan Borçlanma ..................................................... 34
2.1.4. Merkez Bankası’ndan Borçlanma ............................................... 36
2.2. İÇ BORÇLANMA ARAÇLARI ................................................................ 37
2.2.1. Kağıda Bağlanmış İç Borçlanma Araçları ................................... 37
2.2.1.1. Hazine Bonoları .................................................................... 37
2.2.1.2. Devlet Tahvilleri .................................................................... 39
2.2.1.3. Hazine Kefaletine Haiz Bonolar ............................................ 39
2.2.2. Kağıda Bağlanmamış İç Borçlanma Araçlar ............................... 40
2.2.2.1. Kısa Vadeli Avans ................................................................ 40
2.2.2.2. Emanetler ............................................................................. 41
2.2.2.3. Konsolide Borçlar ................................................................. 43
2.3. İÇ BORÇLANMA YÖNTEMLERİ .......................................................... 43
2.3.1. İhale Yöntemiyle Borçlanma ........................................................ 44
2.3.1.1. Tek Fiyat İhale Yöntemi ........................................................ 46
2.3.1.2. Çoklu Fiyat İhale Yöntemi .................................................... 46
2.3.2. İhale Dışı Sürekli Satış Yöntemiyle Borçlanma ........................... 48
iv
2.3.3. Halka Arz Yöntemiyle Borçlanma ................................................ 49
2.4. İÇ BORÇLANMANIN EKONOMİK ETKİLERİ ....................................... 50
2.4.1. İç Borçlanmanın Fiyatlar Üzerine Etkisi ...................................... 51
2.4.1.1. İç Borçlanmanın Enflasyonist Etkisi...................................... 51
2.4.1.2. İç Borçlanmanın Deflasyonist Etkisi ...................................... 54
2.4.2. İç Borçlanmanın Faiz Üzerine Etkisi .......................................... 55
2.4.3. İç Borçlanmanın Tüketime Etkisi ................................................ 57
2.4.4. İç Borçlanmanın Tasarruflar Üzerine Etkisi ................................ 58
2.4.5. İç Borçlanmanın Gelir Dağılımına Etkisi...................................... 59
2.4.6. İç Borçlanmanın Ekonomik Kalkınma ve Büyümeye Etkisi .......... 60
2.4.7. İç Borçlanmanın Özel Kesim Üzerine Etkisi ( Crowding Out )...... 62
2.4.7.1. Finansal ve Reel Dışlama ..................................................... 64
2.4.7.2. Kısa ve Uzun Dönem Dışlama .............................................. 66
2.4.7.3. Ödünç Verilebilir Fonlar Teorisi ve Crowding Out Etkisi ....... 66
2.4.7.4. IS-LM Modeli ve Crowding Out Etkisi .................................... 69
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE İÇ BORÇLANMANIN ÖZEL SEKTÖR
YATIRIM VE TASARRUFLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
3.1.TÜRKİYE’DE İÇ BORÇLARIN MİKTARI ................................................. 73
3.1.1. Kamu Kesimi Borçlanma Gereği .................................................. 73
3.1.2. İç Borç Stokundaki Gelişmeler ..................................................... 78
3.1.2.1. İç Borç Stokunun Alıcılara Göre Dağılımı .............................. 90
3.1.2.2. İç Borç Vade Yapısı ve Faiz Oranları ................................... 94
3.1.2.3. İç Borç Faiz Ödemeleri ......................................................... 99
3.2.3. İç Borç Yükü .............................................................................. 101
3.2.4. İç Borç Servisi ............................................................................ 102
3.2.4.1. İç Borç Servisi / GSMH........................................................ 103
3.2.4.2. İç Borç Servisi / Konsolide Bütçe Gelirleri ........................... 105
v
3.2. TÜRKİYE’DE KAMU İÇ BORÇLANMASININ ÖZEL SEKTÖR
YATIRIM VE TASARRUFLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ ................................ 106
3.2.1. 1980 Sonrası Yatırımların Ekonomideki Payı ............................ 106
3.2.2. Sabit Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı ........................ 109
3.2.3. 1980 Sonrası Tasarrufların Ekonomideki Payı .......................... 113
3.2.4. Kaynakların Kamu ve Özel Kesim Arasındaki Dağılımı ............. 116
3.2.4.1. Merkez Bankası Kredilerinin Dağılımı ................................. 116
3.2.4.2. Tahvil ve Bono Stokunun Gelişimi ...................................... 118
3.2.4.3. Menkul Kıymet Stoklarının Gelişimi ..................................... 119
3.2.4.4. Mali Sistemin Büyüklüğü ve Kaynakların Dağılımı .............. 121
3.2.4.5. Sermaye Piyasası ve Yaratılan Kaynaklar ......................... 123
3.2.4.6. İkinci El Piyasada Kamu ve Özel Kesim Araçlarının İşlem
Hacmi ............................................................................................... 127
3.3. 1989-2006 YILLARI ARASI KAMU İÇ BORÇLANMASININ ÖZEL
SEKTÖR YATIRIMLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ .......................................... 129
3.3.1. Varsayımlar ................................................................................ 129
3.3.2. Analizde Kullanılan Model ve Veriler ......................................... 130
3.3.3. Durağanlık Analizi ...................................................................... 131
3.3.4. VAR Analizi İle Uygun Gecikme Sayısının Tespiti ..................... 133
3.3.5. Johansen Eşbütünleme Analizi .................................................. 134
3.3.6. Granger Nedensellik Testi ......................................................... 139
SONUÇ ....................................................................................................... 142
KAYNAKÇA .............................................................................................. 145
EKLER ........................................................................................................ 156
ÖZET .......................................................................................................... 158
ABSTRACT ................................................................................................ 160
vi
KISALTMALAR
DİBS
: Devlet İç Borçlanma Senetleri
DPT
: Devlet Planlama Teşkilatı
EVDS
: Elektronik Veri Dağıtım Sistemi
GSMH
: Gayri Safi Milli Hasıla
HDTM
: Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı
HM
: Hazine Müsteşarlığı
İDT
: İktisadi Devlet Teşekkülleri
KİT
: Kamu İktisadi Teşebbüsleri
KKBG
: Kamu Kesimi Borçlanma Gereği
KKSY
: Kamu Kesimi Sabit Sermaye Yatırımları
KTO
: Konya Ticaret Odası
RGSMH
: Reel Gayri Safi Milli Hasıla
TCMB
: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
TEFE
: Toptan Eşya Fiyat Endeksi
TMSF
: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
TÜSİAD
: Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği
VAR
: Vector Autoregressive Approach (Vektör Otoregressive Yaklaşımı)
VDMK
: Varlığa Dayalı Menkul Kıymet
vii
TABLOLAR
3.1. Kamu Kesimi Borçlanma Gereği / GSMH .............................................. 76
3.2. İç Borç Stokunun GSMH İçerisindeki Payı ............................................. 80
3.3. İç Borç Stokunun Dağılımı ( Hazine Bonosu .......................................... 83
3.4. İç Borç Stokunun Dağılımı ( Devlet Tahvili ) .......................................... 85
3.5. İç Borç Stokunun Dağılımı ( Kısa Vadeli Avans) ................................... 87
3.6. İç Borç Stokunun Dağılımı ( Konsolide Borç) ........................................ 89
3.7. İç Borç Stokunun Alıcılara Göre Dağılımı .............................................. 93
3.8. Vadeleri Açısından İç Borçlar ................................................................. 95
3.9. İç Borç Vade ve Faiz Yapısı ................................................................... 97
3.10. İç Borç Faiz Ödemeleri ...................................................................... 100
3.11. İç Borç Servis Oranı .......................................................................... 103
3.12. İç Borç Servisinin GSMH İçindeki Payı .............................................. 104
3.13. İç Borç Servisi / Konsolide Bütçe Gelirleri ......................................... 105
3.14. Kamu Yatırımları, Özel Yatırımlar ve Toplam Yatırımların GSMH
İçerisindeki Payı ................................................................................ 108
3.15. Sektörler İtibariyle Sabit Sermaye Yatırımları ( Özel Kesim ) ............ 110
3.16. Sektörler İtibariyle Sabit Sermaye Yatırımları (Kamu Kesimi) ........... 112
3.17. Türkiye’de Özel,Kamu ve Toplam Tasarrufların GSMH İçerisindeki
Payı ................................................................................................... 114
3.18. Merkez Bankası Kredilerinin Kesimler Arasındaki Dağılımı .............. 117
3.19. Tahvil ve Bono Stokunun Merkez Bankası Aktifleri İçerisindeki Payı . 118
3.20. Menkul Kıymet Stokları ..................................................................... 120
viii
3.21. Mali Sistemin Büyüklüğü (GSMH’ya Oranla) ..................................... 121
3.22. Mali Varlıkların Kesimler Arasındaki Dağılımı ................................... 122
3.23. Sermaye Piyasasında Özel Kesim ve Kamu Kesimi İhraçları ............ 125
3.24. İkinci El Piyasa İşlem Hacmi .............................................................. 128
3.25. ADF Birim Kök Testi Sonuçları .......................................................... 132
3.26. Var Modeli İçin Uygun Gecikme Uzunluğunun Seçimi ....................... 134
3.27. Johansen Eşbütünleme Test Sonuçları ............................................. 136
3.28. Özel Sektör Yatırım Harcamalarına Göre Normalleştirilen
Eşbütünleme Katsayılar Tablosu ....................................................... 137
3.29. Hata Düzeltme İle Granger Nedensellik Test Sonuçları .................... 140
ix
ŞEKİLLER
1.2. Keynesyen Yaklaşımda Borçlanma ....................................................... 27
2.1. Ödünç Verilebilir Fon Arz-Talebi ve Dışlama Etkisi .............................. 68
2.2. Klasik Dışlama Etkisi .............................................................................. 69
2.3. Kısa Dönem Monetarist Dışlama Etkisi ................................................. 71
2.4. Uzun Dönem Monetarist Dışlama Etkisi ................................................. 71
3.1. Kamu Kesimi Borçlanma Gereği / GSMH (1980-2006 ........................... 77
3.2. İç Borç Stoku/ GSMH’nın Yıllar İtibariyle Dağılımı(1980-2006 ............... 81
3.3. Toplam İç Borçlar İçinde Kısa ve Uzun Vadeli Borçlar (1980-2006) ...... 96
3.4. Kamu Yatırımları ve Özel Yatırımların GSMH’ya Oranı (1980-2006) ... 109
3.5. Kamu ve Özel Tasarrufların GSMH’ya Oranı(1980-2006) ................... 115
3.6. Sermaye Piyasasında Özel ve Kamu Kesimi İhraçları (%)
(1986-1999) ........................................................................................ 126
3.7. İkinci El Piyasa İşlem Hacmi (%) (1986-2006) .................................... 128
GİRİŞ
Devletin daha fazla harcama yapması vergi gelirlerinin yeterli olmadığı
zamanlarda alternatif finansman kaynaklarına başvurulması gerekliliğini
ortaya çıkarmıştır. Günümüzde en çok başvurulan alternatif finansman
kaynaklarından biri de iç borçlanmadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde
gelir düzeyinin ve tasarruf oranlarının düşük olması, vergi gelirlerinin istenilen
oranda arttırılamaması hükümetin iç borçlanmaya başvurmasına neden
olmuştur. Ülkemizde ise 1980 öncesinde kalkınma çabalarının desteklenmesi
amacına yönelik olarak sınırlı şekilde başvurulan iç borçlanma, 1980
sonrasında süreklilik arz ederek bütçe açıklarının finansmanı için alınan
borçların geri ödenmesi amacıyla yapılmıştır. Dış borçlanma kaynaklarının
azalması, vergi gelirlerinin yetersiz kalması da iç borçlanma miktarını sürekli
arttırmıştır.
Kamu açıklarının finansman kaynağı olarak en fazla kullanılan
yöntemlerden biri olarak görülen iç borçlanma; faiz oranlarının yükselmesine
ve borçlanma vadesinin kısalmasına neden olmaktadır. Türkiye’de 1980
sonrası dönemde ve özellikle 1990’lı yıllardan sonra kronik hale gelen kamu
açıkları ve bunların finansmanında kullanılan iç borçlanma miktarındaki artış,
ülke üzerinde ağır borç yükü meydana getirmiş ve iç borç stokunu arttırmıştır.
Kamu borçlarındaki sürekli artışlar faiz oranlarını yükselterek hem mali hem
de reel kesim üzerinde olumsuz etkiye neden olmuştur.
Bu çalışmada Türkiye ekonomisinin 1980-2006 yıllarını kapsayan
dönemde kamu açıklarının iç borçlanmayla finanse edilmesinin temel makro
ekonomik değişkenler üzerindeki etkileri incelenecektir. Çalışmanın amacı;
ekonomik
kalkınmaları
için
kaynak
sıkıntısı
çeken
ülkelerin
kamu
borçlanmasının özel sektör yatırım harcamaları üzerindeki etkilerinin teorik
olarak ele alınması ve bu borçların Türkiye ekonomisinde finansal kesime
aktarılabilir fonlar üzerinde dışlama etkisi yaratıp yaratmadığının ekonometrik
olarak test edilmesidir.
2
Tez çalışması ele alınırken genel hatlarıyla iç borçlanmanın ne olduğu,
hangi sebeplerden oluştuğu ve bu borcun neden Türkiye ekonomisinde büyük
bir sorun haline geldiği incelenmeye çalışılacak olup, iç borç ile bazı temel
makroekonomik
değişkenler
arasında
ilişki
kurularak
veriler
ile
yorumlama yapılacaktır.
Yukarıda belirtilen amaç doğrultusunda yapılan çalışma, üç bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümde; genel olarak borçlanma kavramı, devletin
borçlanma nedenleri, kamu borçlanmasının türleri, kamu borçlanmasına
yönelik teorik yaklaşımlar ele alınmıştır.
İkinci bölümde; iç borç kaynakları, iç borçlanma araçları, iç borçlanma
senetlerinin satış yöntemleri üzerinde durularak, kamu açıklarının finansmanı
için kullanılan iç borçlanmanın ekonomik etkileri, iç borçlanma ile GSMH,
enflasyon ve özel yatırım harcamaları gibi bazı ekonomik büyüklükler
arasındaki ilişkiler incelenmiştir.
Çalışmanın son bölümünde ise, Türkiye’de iç borç sorunu, pek çok
yönleriyle ortaya konmaya çalışılmış, iç borçların zaman içinde gösterdiği
değişim ve bu değişimin ekonomi üzerinde yarattığı etkiler incelenmiştir. Aynı
zamanda kamu iç borçlanmasının özel kesime aktarılabilir fonları dışladığı
veya içlediği yönündeki önermeler doğrultusunda Türkiye bağlamında ampirik
olarak test edilmiştir. Çalışmada zaman açısından sınırlandırmaya gidilmiştir.
Türkiye’de iç borçlanmanın ve iç borçlanmadan kaynaklanan yapısal
sorunların 1984 yılından sonra artması nedeniyle çalışma 1989-2006
dönemine ait verilerle sınırlandırılmıştır.
Sonuç
bölümünde
ise
genel
bir
değerlendirme
yapılarak
iç
borçlanmanın Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri ve çözüm önerileri ele
alınmaya çalışılmış, aynı zamanda yapılan ekonometrik model sonuçları
yorumlanmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM
KAMU BORÇLANMASI
1.1. BORÇLANMA KAVRAMI
Borçlanma, kamu harcamalarının finansmanında verginin bir alternatifi
olarak sıkça başvurulan bir araçtır. Bununla birlikte, borcun geri ödenme
zamanında ekonomi üzerinde önemli etkilere sahiptir. Borçların ödenmesi
vergi gelirleri ile yapılmaktadır. Devlet tarafından alınan vergilerin yarattığı
yük, vergiyi ödeyen nesiller üzerinde hissedilirken, devletin borçlanması
dolayısıyla yaratılan yük gelecek nesilleri de ilgilendirmektedir. Bu açıdan
bakıldığında borçlanma; gelecekteki vergi gelirlerinin bugünden kullanılmasıdır (İnce, 2001: 6). Bu durumda kişiler şimdiki satınalma gücünden, ileride
kullanmak koşuluyla vazgeçmiş olmaktadırlar.
Kamusal ihtiyaçların giderilmesinde bir finansman aracı olarak
öngörülen borçlanma; devletin genel olarak isteğe bağlı ve bir bedel karşılığı,
özel kişi, kuruluş veya yabancı bir devletten elde ettiği gelirdir (Saatçi , 2007:
94). Borçlanmada bir isteğe bağlılık söz konusu olduğundan kişiler veya
kurumlar devlete borç verip vermemekte tamamen serbesttir. Bu nedenle
ellerindeki borç verilebilir fonları, devlet tarafından kendilerine sağlanacak
çıkarları, borcun koşullarını ve piyasanın getirisini düşünerek değerlendirmektedirler.
Günümüz ekonomilerinde meydana gelen değişimler hükümetleri
yeni arayışlara yönlendirmiş, modern devlet anlayışı çerçevesinde, devletin
klasik görevlerinin yanında sosyal anlamda da görev ve sorumluluk bilincinin
artması kamu harcamalarını arttırmıştır. Devletin olağan gelirlerinin artan
kamu harcamalarını karşılamada yetersiz kalması sonucu, kamu gelirlerindeki
5
yetersizliğin giderilmesi ve bütçe açıklarının kapatılması amacıyla borçlanma
yoluna gidilmiştir. Devlet için geçici bir gelir kaynağı olan borçlanma
günümüzde de ülkelerin sıkça başvurduğu önemli ve etkili bir finansman aracı
haline gelmiştir.
Borçlanma, sadece uzun dönemde verimli sayılan devlet yatırımlarının
finansmanında değil, tüm kamu giderlerinin finansmanında kullanılmaktadır.
Kamu açıklarının borçlanma ile kapatılmasının zamanla sürekli hale gelmesi
sonucu artan borçlanma miktarı ekonomide yapısal sorunları beraberinde
getirmiştir.
1.2. KAMU BORÇLANMASININ NEDENLERİ
Kamu borçlanma nedenleri ve borçlanma koşulları, hemen hemen
tüm ülkelerde farklılık göstermektedir. Günümüzde devletler, ekonomik ve
toplumsal sorunlara çözüm getirmek ve sosyo - ekonomik istikrarı sağlamak
için vergi gelirlerinin yetersiz kaldığı durumlarda borçlanmaya sık sık
başvurmaktadır.
Günümüzde devletin büyük yatırımları gerçekleştirmek ve savaş gibi
olağanüstü durumlarda borçlanmasının dışında, yıllık bütçe açıklarını
kapatmak, kamu gelir ve giderleri arasında zaman itibariyle meydana gelecek
dengesizlikleri gidermek, ekonomide konjonktüre bağlı olarak oluşan atıl
fonları ekonomide tekrar aktif hale getirmek gibi nedenlerle borçlanma yoluna
gittiği görülmektedir.
Borçlanmanın nedenleri bireyden bireye, toplumdan topluma, ülkeden
ülkeye ve dönemden döneme değişmektedir. Borçlanma; gelişmiş ülkelerde
büyüme, ekonomik kalkınma ve teknoloji üretmenin finansmanında kullanılan
önemli bir kaynak olarak ortaya çıkarken, özellikle vergi sisteminde sorunların
yaşandığı gelişmekte olan ülkelerde yoğun olarak kamu kesimi açıklarının ve
kamu harcamalarının finansmanında kullanılmaktadır (Demir ve Sever, 2009:
6
9). Borçlanmanın ülkeler üzerine etkisi daha çok ortaya çıkardığı sonuçlar
itibariyle
farklılaşmaktadır.
Kamu
açıklarının
finansmanı
için
yapılan
borçlanmalar genel ekonomik yapı üzerinde olumsuz etkiler meydana
getirirken, tasarruf ve faiz oranı üzerinde baskı yaratarak büyüme sürecini
olumsuz etkilemektedir.
1.2.1.Olağanüstü Giderlerin Finansmanı İçin Borçlanma
Olağanüstü harcamalar; önceden bilinmeyen, her yıl tekrarlanmayan
ve faydası uzun yıllar devam eden harcamalardır. Önceden tahmin edilmeyen
harcamaların tamamen vergiler yoluyla finansmanı mümkün olmadığından
devlet, bu tür harcamaları borçlanarak finanse etmektedir. Bütçe yılı içerisinde
meydana gelen deprem, sel, yangın gibi doğal afetlerin yarattığı olumsuz
etkilerin giderilmesinde finansman aracı olarak borçlanmaya başvurulmaktadır.
Diğer yandan, doğal afetler, kişilerin ve kuruluşların mali yapılarını
zayıflatır. Bu nedenle; bu kişi ve kuruluşların vergi borçlarının ertelenmesi
hatta birkaç yıl vergi yükümlülüklerinin hafifletilmesi gerekebilir. Bu bakımdan
devletin ihtiyaç duyduğu kaynaklara ulaşabileceği bir yöntem olan borçlanma,
bu gibi durumlarda devletin en önemli gelir kaynağı olmaktadır (Özbilen, 1999:
20). Doğal afetlerin yaşandığı dönemlerde ülkenin ekonomik gücünün ve
toplumun vergi gücünün azalması borçlanmayı vergi koymaktan daha cazip
hale getirmektedir.
7
1.2.2.Kamu Yatırımları ve Kalkınmanın Finansmanı İçin Borçlanma
Günümüzde devletin bir yandan klasik görevlerini yerine getirmesi diğer
yandan da kalkınmayı sağlamaya çalışması kamu harcamalarını arttırmaktadır. Artan kamu harcamalarını karşılamada vergi gelirlerinin yetersiz kalması
sonucu kamu yatırımlarının finansmanında borçlanma yoluna gidilmektedir.
Çağdaş devlet anlayışıyla birlikte ekonomik ve sosyal yönden devletin
yüklenmiş olduğu görev sorumlulukların artması devletin birçok alanda
ekonomiye müdahalesini arttırırken bu durum devletin ekonomi içindeki
payının giderek büyümesine yol açmıştır. Hızlı sanayileşme, hızlı nüfus artışı
ve kentleşme yatırımları
arttırmakta, büyük bayındırlık yatırımları (köprü,
baraj, metro) ve sosyal nitelikli yatırımlar (eğitim, sağlık) ise sürekli gelir
kaynaklarının yetersizliği nedeniyle sık sık borçlanma yoluyla finanse
edilmektedir (Açba, 1996: 6).
Ülkeler açısından ekonomik dengenin sağlanması, korunması ve
kalkınmayı gerçekleştirecek yatırımların yapılması önemlidir. Bireylerin
gelirlerinin düşüklüğünden kaynaklanan tasarruf açığı ve sermaye yetersizliği
ise büyüme ve kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biridir. Bu
nedenle; ferdi birikimlerin ve girişimlerin yetersizliği dolayısıyla kalkınmayı
sağlayacak yatırımların yapılması devlete kalmaktadır (Özbilen, 1999: 20-21).
Kalkınmayı sağlayacak yatırımların çok yüksek miktarda finansman gerektirmesi nedeniyle ekonomik dengenin sağlanması ve korunması için borçlanmak
kaçınılmaz olmaktadır.
Devlet yatırımları genelde büyük alt yapı yatırımları olarak ortaya
çıkmaktadır. Binalar, barajlar, köprüler büyük paralar gerektiren ve başlangıç
tarihleri ile bitim tarihleri arasında uzun süre olan, devlete hemen gelir
getirmeyen yatırımlardır. Bu yatırımların uzun dönemde tamamlanacak
yatırımlar olması nedeniyle vergilendirme kapasitesi belirli ve sınırlı bir ülkede
her yıl elde edilen vergi gelirlerinin büyük bir kısmını kullanmak yerine
finansmanının borçlanma ile yapılması daha akılcı olmaktadır (Erdem, 2006:
8
11). Büyük çaplı kamu yatırımlarının sadece vergilerle finanse edilmesi
durumunda; düşük gelirli kişiler ödediği vergilerle yatırımların finansmanına
katılıp, yatırımların getirisinden yararlanamazken, gelecek kuşaklar bu
yatırımın maliyetine katılmadığı halde faydalarından yararlanmaktadır. Bu
nedenle; borçlanma ile bu dengesizlikler giderilmeye, yatırımların finansman
yükü nesiller arasında dağıtılmaya çalışılmaktadır (Buchanan,1997:120).
Ekonomik kalkınmayı hedefleyerek alınan borçların, yönlendirildiği
yatırımlar başarıya ulaştığında, ekonomik büyüme ve istihdam üzerinde
olumlu etkiler yaratılabilir. Kalkınma amacının gerçekleştirilmesinde etkinliğin
sağlanması borçla finansmanın etkin kullanımına bağlıdır. Etkinlik açısından
borcun verimli yatırımlara yönlendirilmesi kadar borçlanmanın uygun maliyetle
gerçekleştirilmesi de önemlidir (Bülbül, 2003:125). Borçlanma ile sağlanan
fonların kamunun verimli yatırımlarında kullanılması durumunda devlet, hem
faiz hem de borcun anaparasını belli bir süre sonunda ödeme imkanına sahip
olacağından, büyük ölçekli yatırımların borçlanma ile finanse edilmesi kısa
vadede vergi yükünün hafiflemesine ancak uzun vadede vergilerin daha da
artmasına neden olacaktır.
1.2.3. Bütçe Açıklarının Finansmanı İçin Borçlanma
Devlet yüklendiği görevleri yerine getirirken harcamalar yapmak ve bu
harcamaları yapabilmek için de kaynak bulmak zorundadır. Devletin görev ve
sorumluluklarının artması sonucu, harcamaları artarken gelirleri buna paralel
olarak artmamakta, dolayısıyla harcamaları ve gelirleri arasındaki dengesizlik
kamu açıklarını oluşturmaktadır. Maaş, ücret, kira ile ilgili harcamalar düzenli
iken, yatırım harcamaları, devlet borçlarının anapara ve faiz ödemeleri ile ilgili
harcamalar düzensizdir. Mali yıl içinde alınan vergi gelirlerinde ise süreklilik
yoktur. Bazı aylarda vergi gelirleri düşmekte, bazı aylarda yükselmektedir. Bu
nedenle; zaman itibariyle ortaya çıkan gelir ve gider dengesizliğini gidermek
9
için borçlanma zorunlu bir finansman aracı olarak gündeme gelmektedir.
Kamusal hizmetlere duyulan ihtiyacın fazla olması, hızlı nüfus artışı, mali
disiplinin olmayışı, özellikle
ortaya
çıkan
makro dengesizlikleri ortadan
kaldırmak için kamu kesimi yıllar itibariyle daha çok borçlanmak zorunda
kalmıştır.
Kamu
harcamalarının
artışı
sonucu
oluşan
bütçe
açıklarının
finansmanında vergilerden yararlanmak mümkündür. Ancak bunun için
başlangıçta öngörülen vergi gelirlerinde daha fazla artış sağlamak amacıyla
vergi kanunlarında yasal düzenlemeye gereksinim duyulabilir. Bu düzenlemelerin zaman alıcı olması nedeniyle harcamaların kısılması ve vergi
gelirlerinin arttırılması kısa vade de mümkün olmayacağından borçlanmak
kaçınılmaz olmaktadır (Evgin, 1994: 21).
1.2.4. Borç Ödemek İçin Yapılan Yeniden Borçlanma
Devlet borçlanırken çıkardığı yüksek faizli borçları, piyasadaki daha
düşük faiz düzeyine indirerek yeni borç senetleriyle değiştirmek ve böylece
borcunu hafifletmek ister. Çoğu kez artan borç taksitleri bütçe içinde büyük bir
yük oluşturduğundan devletin devamlı olarak borçlanması borç yükünün
giderek ağırlaşmasına ve bütçe içerisinde borç ödemelerine ayrılan payın
büyümesine neden olmaktadır (Eker ve Meriç, 1999: 29). Ülkemizde ise, en
çok başvurulan bir yöntem haline gelen borcun borçla ödenmesi ya da borç
ertelemeleri hem iç hem de dış borçlarda sık sık görülmektedir.
Borcun ödeme zamanı geldiğinde devlet, gelirlerinin istikrarsız olması,
büyüyen borç miktarları ve artan kamu giderleri sonucu yaşanan finansal
sıkışıklık nedeniyle yeniden borçlanmaya giderek süresi gelen borçları
kapatır. Bu şekilde; borcun borçla ödenmesi amacıyla alınan kredilere
“röfinansman krediler” denir (İnce, 2001: 26). Bu gibi koşullarda yeniden
10
borçlanılarak süresi gelen borçların ödenmesi geçici rahatlık sağlarken, bütçe
üzerindeki faiz yükünü de arttırmaktadır.
1.2.5. Maliye Politikası Aracı Olarak Borçlanma
Borçlanma, kamu giderlerini karşılamak için kullanılan bir finansman
aracı olmakla birlikte, aynı zamanda devletin ekonomiye müdahalesini
sağlayabilen bir maliye politikası aracıdır. Müdahaleci (modern) devlet
anlayışının ekonomi üzerindeki rolü, Keynesyen anlayışın ekonomide hâkim
olmaya başlamasıyla birlikte artmıştır. Bu bağlamda; borçlanma Klasik
anlayışa göre olağanüstü bir finansman aracı iken, modern maliye görüşüne
göre olağan bir finansman aracı haline gelmiştir (Çiçek vd., 2010: 142). Devlet
maliye politikası aracı olarak sadece kendisine gelir sağlamak için değil,
ekonomik
ve
sosyal
amaçları
gerçekleştirmek
için
de
borçlanmaya
başvurmaktadır. Bu anlamda borçlanma bir taraftan gelir elde etmek amaçlı,
diğer
taraftan
fiyat
istikrarı,
gelir
dağılımı,
ekonomik
büyüme
gibi
makroekonomik amaçları gerçekleştirmek amacıyla da kullanılmaktadır.
Borçlanma politikası sonucu elde edilen fonların kullanım şekli ve
sonuçları da önemlidir. Sağlanan fonlar ekonomide üretime katıldığı, mal ve
hizmet alımında kullanıldığı takdirde genişletici etkilere yol açacaktır (Özbilen,
1999: 67). Bir istikrar aracı olarak borçlanma ele alındığında borçlanmanın
hangi kaynaktan yapıldığı ve borçlanma sonucu elde edilen fonların nasıl
kullanıldığı da önem taşımaktadır. Ekonomideki durgunluk dönemlerinde
toplam talep yetersizliğini gidermek için kamu harcamalarının finansmanının
bankalardan sağlanması ekonomide genişletici etki yaratmaktadır. Ekonomide
harcama fazlasının olduğu enflasyon dönemlerinde ise borçlanmanın kişi ve
firmalardan yapılması harcamaları kısıtlayıcı bir etki yaratıp özel tüketim ve
yatırım harcamalarını azaltacaktır.
11
1.3. KAMU BORÇLANMASININ TÜRLERİ
Kamu borçlanması; serbesti bakımından, süreleri bakımından ve
sağladıkları kaynaklar bakımından olmak üzere üç şekilde sıralanabilir.
1.3.1.Serbesti Bakımından Borçlanma
1.3.1.1.İsteğe Bağlı Borçlanma
İsteğe bağlı borçlar, elinde borç verilebilir fonları bulunan tarafın kendi
isteği ile bunu borç isteyen tarafa vermesidir. Borç almak isteyen taraf
devletken, borç vermek isteyen taraf şahıslar veya bazı kurum ve
kuruluşlardır. Devlet iktisat politikası amaçlarını ve konjonktürü de göz
önünde bulundurarak yapacağı borçlanmanın şartlarını ve miktarını ilan
ederken bireyler ve kurumlar alternatif yatırım araçlarının getirisini ve devletin
sağlayacağı çıkarları da değerlendirerek borç verirler. İsteğe bağlı borçlarda
devlet yüksek faizli tahvil çıkarır. Banka faizine eşit olan veya ondan yüksek
miktarda faiz veren devlet tahvilleri şahıslar tarafından satın alınmaktadır.
İsteğe bağlı borçlar; vatandaşların faiz geliri elde etmek için
tasarruflarını devlete kendi istekleriyle vermesidir. Bu tür borçlanma esas
itibariyle tarafların karşılıklı serbest iradesine dayanır. Ancak, isteğe bağlı
borçlarda da devlet bazen çıkardığı borç senetlerinin satılması için zorlayıcı
yöntemlere başvurmaktadır (Gürler, 1998: 38). Bu yöntemler arasında borç
senetlerinin yeterince satılmaması halinde zorla satılacağının duyurulması
veya savaş, ekonomik kriz gibi olağanüstü durumlarda senedi almamanın
vatandaşlık görevini yerine getirmemek olduğu yönünde baskı yapması yer
almaktadır.
İsteğe bağlı borçlar bazen yarı zorlamayla da alınabilir. Bu iki şekilde
olur. Birincisi; devletin çıkartmış olduğu borç senetlerinin alıcı bulamaması
12
halinde, zorlayıcı yollarla vatandaşlara satacağını duyurmasıdır. Böyle bir
durumda zengin kişiler bu senetleri kendilerine zorla satılacağını düşünerek
satın alırlar. İkincisi; devletin çıkartmış olduğu borç senetlerinin satışında
manevi telkin yolunun kullanılmasıdır (Açba, 1996 : 19).
Saf anlamda isteğe bağlı borçlanma; devletin yurttaşları ile eşit
düzeyde masaya oturması ve sözleşmenin koşullarını birlikte saptamasıdır.
Ancak günümüz devlet borçlanmalarında saf anlamda isteğe bağlı borçlanma
görülmemektedir (Erol, 1992: 21).
1.3.1.2. Zorunlu Borçlanma
Zorunlu borçlanma; koşullarının tek taraflı olarak devlet tarafından
belirlenmesi ve bu koşulların isteğe bağlı olmadan zorunlu olarak kabul
edilmesi anlamına gelmektedir. Zorunlu borçlanmaya, olağanüstü dönemlerde
geçici olarak başvurulur. Özellikle isteğe bağlı borçlanma olanaklarının
azaldığı, vergi kaynaklarının sınıra ulaştığı zamanlarda başvurulmaktadır.
Zorunlu borçlanma ile devlet, mali ihtiyaçlarını gidermekte ve aynı zamanda
fertleri tasarrufa zorlamaktadır (Erol, 1992: 22).
Para ve sermaye piyasalarının elverişli olmaması durumunda devletin
isteğe bağlı borçlanmaya gitmesi zordur. Çünkü; bu hallerde bireyler
ellerindeki tasarrufları arsa, bina, altın, gibi kıymetlere ve dövize yatırır. Bu
yüzden devlet böyle durumlarda mali ihtiyaçlarını vergi gelirleriyle karşılayamayıp zorunlu borçlanmaya başvurmaktadır (Açba, 1996: 19).
Zorunlu borçlanma uygulamasının amacı; kişi ve kurum tasarruflarının
kamu kesimine aktarımını sağlamaktır. Devlet bu amaçla kişisel tasarrufları
borçlanma kaynağı haline getirir. Bu açıdan bakıldığında borç senetlerinin
halka zorla verilmesi yönüyle zorunlu borçlar vergiye yaklaşmaktadır.
Vergiden farkı; tahvil almaya mecbur edilen şahısların belli bir süre sonunda
devletten olan alacaklarını faizi ile birlikte geri almalarıdır (Gürler, 1998: 38).
13
Bu nedenle; zorunlu borçlanmada hem gönüllü borçlanmada olduğu gibi
alacaklıya faiz ve borç taksitleri geri ödenmekte, hem de borç verenler
vergide olduğu gibi kendi harcamalarını zorla kısmak zorunda kalmaktadır.
Zorunlu borçlar, kişilerin satın alma güçlerini, başlangıçta azaltıcı
yönde, daha sonra geri ödenirken arttırıcı yönde etkileyeceğinden, ekonomik
dengeyi sağlamak amacıyla uygulanmıştır. Kişilerin satınalma gücünü
azaltarak devletin bunu kendi amaçları doğrultusunda kullanmasına imkan
veren zorunlu borçların bir şekli de zorunlu tasarrufa dayalı borçlanmadır. Bu
tür borçların ülkemizdeki ilk örneği 05.09.1961 tarih ve 223 sayılı Yatırımlar
ve Tasarruf Bonoları İhracı Hakkında Kanun ile çıkarılan tasarruf bonolarıdır.
Bu kanunla tasarruf bonoları yoluyla daha hızlı bir ulusal kalkınmanın
gerçekleştirilebilmesi için, tarım, sanayi ve ulaştırma alanlarında yapılacak
yatırımların finansmanının sağlanması amaçlanmıştır. Ancak uygulamada
görülen aksaklıklar nedeniyle tasarruf bonoları uygulamasına son verilmiştir.
Zorunlu tasarrufa dayalı borçlanmada amaç; devlete gelir sağlamaktan
çok halkın tasarruf düzeyinin arttırılması, bazı ekonomik hedeflere ulaşma
isteği ve daha hızlı bir kalkınma gerçekleştirmek amacıyla devletin gelirlerine
ve dış yardımlara ek olarak bir gelir sağlamasıdır. Bu tür borçlanmanın daha
çok tarım, sanayi ve ulaştırma yatırımlarında kullanılması düşünülmüştür.
1.3.2. Süreleri Bakımından Borçlanma
Borcun alınışından ödenmesine kadar geçen süre olan vade,
borçlanma sırasında, borç veren ve borç alan açısından ayrı bir önem taşır.
Çünkü; borçlanmada vade, borçlanan taraf açısından maliyet unsuru iken,
borç veren taraf için sermayenin getirisi açısından önemlidir (Erdem, 2006:
27). Bu nedenle; devlet mali açıdan içerisinde bulunduğu koşulları,
gelecekteki ödeme olanaklarını, ekonomi üzerinde yaratacağı etkileri dikkate
alarak borçlanmanın vadesini belirlemektedir.
14
Kamu borçları, vadelerine göre kısa ve uzun vadeli borçlar olarak ikiye
ayrılır. Vadesi 1 yıl ve daha az olan borçlar kısa vadeli, 1 yıl ve daha fazla
olan borçlar ise uzun vadelidir.
1.3.2.1. Kısa Vadeli (Dalgalı) Borçlar
Kısa vadeli borçlar, genellikle devletin gelir ve giderleri arasındaki
uyumsuzluğun giderilmesi ve vergi gelirlerinde beklenmedik bir azalma söz
konusu olduğu durumda geçici bir süre için başvurulan finansman türüdür.
Ekonomik dengenin ve istikrarın sağlanması amacıyla başvurulan kısa vadeli
borçlar, daha çok para piyasasından sağlandığından yıl içerisinde büyük
dalgalanmalar göstermesi nedeniyle bu tür borçlara “dalgalı borçlar” da denir
(Gürler, 1998: 35). Bütçe açıklarının kapatılması, uzun vadeli borçlanmaya
hazırlık, olağanüstü giderlerin finansmanı ve ekonomik istikrarsızlıkları
gidermek gibi amaçlar devletin kısa vadeli borçlanmasının nedenlerini
oluşturur.
Kısa vadeli borç türleri; hazine bonoları, hazine kefaletine haiz bonolar,
müteahhit bonolar, Merkez Bankası’nın Hazine’ye açtığı kısa vadeli avans ve
emanetlerdir. Kısa vadeli borçlar bankalardan, sosyal güvenlik kuruluşlarından
özel
sigorta
şirketlerinden
ve
Merkez
Bankası
kaynaklarından
sağlanabilir. Ellerinde likit bulunduran tasarruf sahipleri, büyük firmalar ve
bankalar atıl fonlarını devletin çıkartmış olduğu kısa vadeli devlet iç
borçlanma senetlerini satın alarak değerlendirmekte, durgunluk dönemlerinde
ise kredi talebi az olduğu için bu tür borçlanma senetlerine yönelmektedirler.
Kısa vadeli borçlanma sadece bütçenin yıl içerisindeki gelir ve gider
dengesizliklerini gidermek veya geçici olarak bütçe açıklarını kapatmak
dışında, verginin ve uzun vadeli borçlanmanın alternatifi ve sürekli bir
finansman kaynağı olarak da kullanılmaktadır (Gürler, 1998: 36). Özellikle
ekonomide deflasyonist eğilim varken ödünç verilebilecek fonlar fazla
15
olduğundan devletin kısa süreli borçlanmaya başvurması daha kolay
olmaktadır. Vadeleri kısa olan bu borçların faizlerinin de daha düşük olması
nedeniyle bu fonların piyasaya aktarılması iktisadi canlılık yaratabilir. Diğer
taraftan savaş giderleri başta olmak üzere çeşitli olağanüstü giderler için uzun
süreli borçlanmaların yetersiz kalması nedeniyle devlet dalgalı borçlara
başvurmaktadır. Özellikle kalkınma çabası içindeki ülkeler açısından iç
piyasanın uzun süreli borçlanmaya elverişli olmaması ve vergi gelirlerinin
arttırılmasının güç olması nedeniyle sık sık kısa vadeli borçlanmaya
başvurduğu görülmektedir.
Kısa vadeli borçlanma faizinin düşük olması devlet için, diğer taraftan
kısa süreli olması ise borç verenler için elverişlidir. Özellikle ellerinde likit
bulunduran büyük firmalar ve bankalar fonlarını para olarak tutmak yerine
kısa süreyle borç vererek değerlendirme olanağı bulmaktadırlar. Uygulamada
kısa vadeli borçların zamanında ödenemeyişi konsolidasyon (tahkim)
işlemine yol açarak ekonomi üzerinde uzun vadeli borç etkisi yapmaktadır
(İnce, 2001: 37).
1.3.2.2. Uzun Vadeli ( Konsolide) Borçlar
Konsolide
borçlar, genellikle bir
yıldan daha fazla olan uzun
vadeli ve sermaye piyasasından sağlanan borçlardır. Bu borçlar bütçenin
finansmanından ziyade, vadesi geldiği halde ödenemeyen ve yeni itfa
planı ile tahkim kapsamına alınan borçları, bütçe kaynaklarını aşan büyük
bayındırlık işleri için borçlanılan tutarı ve dış borç ödemelerinden kaynaklanan
kur farklarını ifade eder (Evgin, 1998: 3). Uzun vadeli borçlar bir yatırım için
ayrılmış olan uzun vadeli tasarruflarla finanse edilmektedir.
Uzun vadeli borçlar sermaye piyasasından sağlanmaktadır. Bu
borçlanmanın temel kaynağını piyasada uzun süreli yatırım fırsatı bekleyen
tasarruf sahipleri oluşturmaktadır. Uzun vadeli borçların ödeme zamanı
16
yaklaştıkça kısa vadeli borç niteliği kazanarak para piyasasında kolaylıkla
alıcı bulabilmektedir.
Ekonomilerde yaşanan konjonktürel sorunlar nedeniyle devlet uzun
vadeli borçlanmaya gidebilmektedir. Özellikle enflasyon dönemlerinde devlet
borçlanma yoluyla kısa dönemde toplam talep seviyesini düşürücü, uzun
dönemde toplam arzı arttırıcı politika izler (Eker ve Meriç, 1999: 63). Bunun
için borçlanmanın uzun vadeli olarak yapılması ekonomi açısından daha
uygundur.
Konsolide borçlar itfa süresi belli (süreli) ve itfa süresi belli olmayan
(süresiz) borçlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
1.3.2.2.1. İtfa Süresi Belli (Süreli) Borçlar
İtfa süresi belli borçlar; anapara ve faizin ödenme zamanının
başlangıçta belirlendiği ve ödemenin bir plan dahilinde yapıldığı borçlardır.
İtfa süresi belli borçlara normal süresi içinde faiz ödenmekte ve vade
dolduğunda anapara ödemesi yapılarak kapatılmaktadır (Ulusoy, 2001: 47).
Konsolide borçların en yaygın olanı itfa süresi belli olan borçlardır. Bu
borçlarda ödeme süresi bellidir ve belli bir plan dahilinde yapılır. Ancak
ekonominin gidişatına bağlı olarak bazen vadeden önce ödeme yapılabilir.
Diğer bir deyişle devlet borcun vadesini beklemeden daha önce almış olduğu
borçları itfaya tabi tutabilir ya da borcun vadesi geldiği halde ödeme
olanaklarından yoksun ise ekonomik koşullara göre borcun vadesini uzatabilir
(Erdem, 2006: 39). Devlet daha ağır bir borç yükü ile karşı karşıya kaldığında
borcun vadesi gelmeden erken ödeme yapabilir. Eğer ekonomi durgunluk
içindeyse devlet yine erken ödeme yoluna gidebilir. Tam tersi durumda
enflasyonist etkilerin olduğu bir ortamda ise vadesi gelen borçlarını
ödemeyerek borcun vadesinin uzatılmasını tercih edebilir.
17
Borcun geri ödenmesi şartlarını gösteren plana “itfa planı” denir. İtfa
planına göre devletin borçlanma süresince ödediği anaparanın ve faizlerin
yıllık parçası taksit adını almaktadır. Bu taksitler değişmez veya değişir
taksitler olmak üzere iki şekildedir. Değişmez taksitlerde, borcun anapara ve
faizi vade süresine bölünerek eşit taksitler halinde ödenir. Yalnız itfa süresi
ilerledikçe taksit içindeki faizin payı azalır. Değişir taksitlerde ise, anapara
faizden ayrı olarak belirli yüzdeler halinde ödenmekte ve süre ilerledikçe
ödenecek miktar da azalmaktadır (Açba, 1996 : 17).
1.3.2.2.2. İtfa Süresi Belirsiz (Süresiz) Borçlar
Bu tür borçlanmada devlet borçlanma koşulları içinde vade belirtmez.
Devletin ihraç ettiği borç senetlerinden alanlar sadece belirlenen faiz oranı
üzerinden
faiz
geliri
elde ederler. Borç olarak verilen anaparanın geri
ödenme şekli ve zamanı tek taraflı olarak kararlaştırılır. Devlet sadece
borçlanma koşulları içinde belirlenen faizi ödemek durumunda olup anaparayı
ödeme zamanını seçmekte serbesttir (Erdem, 2006: 37). Bu borçlarda
borçlanma kağıtlarını ellerinde tutanlar anaparayı isteme hakkından yoksun
olup sadece faiz geliri elde ederler. Bu nedenle; faiz oranları diğer borçlara
göre daha yüksektir. Faiz oranlarının yüksek olması tasarruf sahiplerinin bu
borçlanma kağıtlarını almalarında etkili olmaktadır.
Süresiz borçlanma devlet açısından oldukça yararlı bir finansman
biçimidir. Çünkü; devlet herhangi bir şekilde ödeme taahhüdüne girmeyerek
kendisini anaparayı ödeme külfetinden uzun dönemde kurtarmıştır. Diğer
yönden koşulların uygun olduğu zamanda anapara ödemesi yaparak borç
ödemesinin ekonomi üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri baştan kontrol
altına almış olmaktadır (Erdem, 2006: 37-38).
Süresiz borçlar da iki şekilde uygulanır. Birinci uygulamada; alacaklı
anaparanın
geri
ödenmesini
istememekte,
devlet
istediğinde
ödeme
yapmaktadır. Burada piyasa faiz oranı borcun faiz oranının altına düştüğü
18
durumda, devlet yükünü azaltmak için borcun vadesi gelmeden ödeme
yaparak daha düşük faizli yeni tahvil çıkarmak ister. İkinci şekilde ise, devletin
itfa yapmamayı veya belirli süre geçtikten sonra itfa yapmayı taahhüt
etmesidir (Açba, 1996: 16). Bu uygulama da faiz oranları düşerse tahvillerin
değeri yükselmiş olacak ve devlet daha ağır bir borç yükü ile karşı karşıya
kalacaktır.
İtfa süresi belirsiz borçlar devleti borç ödeme yükümlülüğünden
kurtardığı ve uygun görülen zamanlarda ödeme yapılmasına imkan tanıdığı
için
avantajlı
görülmektedir.
Buna
karşılık,
borçların
doğuş
zamanı
bilinmediğinden geri ödenmesinde toplumsal tepkiyle karşılaşılacağı ve
bireylerin ne zaman alındığı bilinmeyen bir borç için bütçeye ödenek
konulmasına tepki göstereceği noktasında eleştirilmektedir (Ulusoy, 2001:
48).
1.3.3. Sağladıkları Kaynaklar Bakımından Borçlanma
Kamu harcamalarının karşılanmasında ve harcamaların gelirleri
aşması halinde ortaya çıkan kamu kesimi açıklarının finansmanında alternatif
finansman
yöntemleri
uygulanmaktadır.
İlgili
açıkların
finansmanında
kullanılan alternatif finansman yöntemlerinden en önemlileri iç ve dış
borçlanmadır (Gill ve Pinto, 2005: 3). İç ve dış borçlanmanın nedenleri,
miktarları ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre değişmektedir.
1.3.3.1. İç Borçlar
İç borçlanma; hükümetin ülke sınırları içindeki kişi ve kurumlara milli
para cinsinden borçlanmasıdır. Bu borçlanmanın ekonomik niteliği, satınalma
gücünün özel ve kamu kesimi arasında el değiştirmesidir (Eker ve Meriç,
1999: 80). İç borçlanmada ülkenin kullanabileceği kaynaklara ek bir kaynak
19
yoktur. Devlet, yapmış olduğu harcamaların elde ettiği gelirden daha fazla
olması durumunda harcamaların finansmanını
sağlamak amacıyla kişi ve
kurumlara başvurarak borçlanmasını gerçekleştirmektedir.
Bir borcun iç borç olup olmadığını belirleyen temel unsur; borcun ihraç
yeri ve borcun milli gelir ile karşılanıp karşılanmadığıdır. İç borçlanmada
alacaklı ile borçlu aynı ekonomi içerisinde yer almaktadır. Borcun iç piyasada
veya dış piyasada aynı uyruklu kişilerden temin edilmesi halinde, her iki
kaynak da iç borç olarak değerlendirilir ( Eker ve Meriç, 1999: 80).
İç borçlar GSMH’ nın bir bölümünden alınır, ödenmesi ise GSMH’da bir
azalma veya artma meydana getirmez sadece bir transfer yapılması anlamına
gelir. İç borçlar daha çok kamu geliri sağlamak, bütçe açığını kapatmak
amacına yönelik olduğundan ekonomik dengeler açısından fazla bir etkiye
sahip değildir (Erol, 1992: 50). İç borçlanma ile devlet ülke ekonomisi
içerisinde kaynak transferi yapmaktadır. Bu nedenle şahıs ve kuruluşların
tasarruflarını belirli sürelerle faiz karşılığında kullanması ülke ekonomisini
doğrudan etkilememektedir (Tural, 1992: 38).
1.3.3.2. Dış Borçlar
Dış borçlanma;
bir devletin ya da bir kamu kuruluşunun çeşitli dış
kaynaklardan gelir sağlamasıdır.
Yani ülke içindeki yerleşik kişi ve
kuruluşların ülke dışındaki yerleşik kişi ve kuruluşlardan dış krediler yoluyla
gelir elde etmesidir (Evgin, 2000: 1).
Devlet istihdam yaratmak, kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek için
büyük yatırım projelerini üstlenerek, eğitim, sağlık, ulaştırma gibi beşeri
sermaye ve altyapı yatırımlarını yapmak zorundadır. Ancak mevcut gelir
düzeyinin düşüklüğünden kaynaklanan iç tasarrufların yetersizliği ve etkin
vergi toplama yöntemlerinin geliştirilememiş olması nedeniyle ekonomik
20
büyüme için yapılması gereken yatırımların finansmanında dış kaynak
kullanılmasına neden olmuştur.
Dış borçlar, geçmişte sadece olağanüstü dönemlerde başvurulması
öngörülen bir gelir kaynağı iken günümüzde ülke ekonomilerinin gelişmesinde kullanılan bir finansman çeşididir. Dış borçlanma, yalnız gelişmekte
olan ülkelerin değil, gelişmiş ülkelerin de başvurduğu önemli bir gelir
kaynağıdır (Şeker, 2006: 75). Özellikle gelişmekte olan ülkelerin sıkça
başvurduğu bir finansman çeşidi olan dış borçlanma ile ülkeler ekonomik
kalkınmalarını tamamlamaya çalışmaktadır.
Bir ülkenin iç borçlanma yerine dış borçlanmaya başvurmasının iki
nedeni vardır: Birincisi; ülke ekonomisinin dışa bağımlı olması ve dış alımı
gerçekleştirecek
yeterli
döviz
kaynağına
sahip
olmamasıdır.
Bunun
sonucunda ülke için gereklilik arzeden malların yurtdışından düzenli akışını
sağlamak üzere dış borç kaynaklarına yönelmek zorunluluğu doğmaktadır.
Dış borçlanmaya başvurmanın ikinci nedeni; iç kaynakların yetersizliği
nedeniyle, ülke ekonomisinin ihtiyaç duyduğu fonların iç kaynaklardan
karşılanmasının imkansız olmasıdır (Eker ve Meriç, 1999: 80). Devletin gelir
toplama imkanının sınıra gelmiş olması nedeniyle dış kaynaklara başvurma
ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
Dış borçlanma yoluyla yabancı ülkelerden alınan kaynaklar, ekonomi
üzerinde değişik etkiler yaratır. Dış borcun ekonomide meydana getireceği
etkiler borcun kullanım koşullarına bağlıdır. Dış borcun faiz oranı, ödeme
süresi, vade yapısı gibi koşullar dış borcun ekonomide yaratacağı etkilerin
belirleyicisi olmaktadır. Dış borçlar, bir ülkenin belli bir süre sonra anapara ve
faiziyle geri ödemek koşuluyla yabancı ülkelerden sağladığı kaynak olarak
tanımlandığından bu borçlar alındığı zaman yabancı kaynak girişine yol
açmakta, borçlanan ülkenin milli gelirini arttırarak ekonomide olumlu etki
yaratmaktadır. Buna karşılık anapara ve faiz ödemeleri yapıldığı zaman
dışarıya kaynak transferi söz konusu olacağından milli gelirde azalışa neden
olarak ekonomide olumsuz etki meydana getirmektedir( Ulusoy, 2001: 61).
21
Dış borçlanma kısa dönemde üretim artışına benzer bir etki yaratarak
yurt içinde toplam arzın artmasına neden olurken ileriki dönemlerde söz
konusu borçların geri ödenmesi sonucu büyümeye aktarılacak kaynaklarda
bir daralma görülmesine neden olacaktır (Ülgen, 2005: 21).
Devletin dış borçlanmaya gitmesi durumunda, alınan borcun verimli
alanlarda
kullanılması, istihdam seviyesinin artmasına ve dış borçlanma
kadar ekonominin genişlemesine neden olur. Ülke kaynaklarında dış
borçlanma yoluyla sağlanan ek artış sermaye birikim oranını yükseltir.
Büyüyen sermaye birikim oranı, yatırımları ve dolayısıyla büyüme oranını
arttırmaktadır (Evgin, 2000: 2). Alınan dış borçların özellikle üretken yatırım
alanlarında kullanılması, ekonomik sonuçları bakımından faydalı olmaktadır.
Bu nedenle; dış borç kaynaklarının, uluslararası rekabet gücü yüksek verimli
ve döviz rezervlerini arttırıcı alanlara yönlendirilmesi gerekmektedir. Ancak,
alınan dış borçların verimli alanlarda kullanılmaması durumunda ekonomide
söz konusu olumlu gelişme sağlanmayacak ve borç geri ödenirken de
ekonomide daralmaya neden olacaktır.
1.4. KAMU BORÇLANMASINA İLİŞKİN TEORİK YAKLAŞIMLAR
Kamu açıklarının finansman şekillerinden biri olan kamu borçlanmasının
iktisadi
etkilerine
yönelik
iktisat
okullarının görüşleri;
Klasik,
Neoklasik, Yeni Klasik (Ricardocu teori) ve Keynesyen yaklaşım olarak
ele alınmaktadır.
1.4.1. Klasik Yaklaşım
Klasiklere göre; ekonomi tam istihdamda dengededir. Düzgün işleyen
piyasa mekanizması nedeniyle ekonomiye müdahale edilmemelidir. Devlet
yalnızca adalet, savunma, güvenlik gibi klasik görevlerini yerine getirmelidir.
22
Klasik iktisadın temel özellikleri; kamu harcamalarının düşük düzeyde
tutulması, devletin gelir ve giderlerinin denk olması, devletin savaş gibi
olağanüstü haller dışında borçlanmaya gitmemesi olarak sıralanabilir.
Devletin ekonomiye müdahalesi, iç dengeyi bozan bir uygulama olarak
görülmektedir. Kamunun ekonomi içerisindeki yeri temel görevi olan
savunma, adalet, kamu düzeni ve alt yapı hizmetleri ile sınırlı kalmaktadır.
Ancak bu görevleri yerine getirebilecek ve kaynak dağılımını bozmayacak
küçük ve denk bütçe arzulanır. Dolayısıyla kamu borçlanması, istenmeyen ve
belli şartlara bağlı olarak yapılacak bir durum olarak analiz edilmektedir
(Çelen ve Zülfüoğlu, 2008: 290). Kamu bütçesinin ekonomi içerisindeki
payının yükselmesi ve açık vermesi istenilen bir durum olmadığından
borçlanmak bütçe açıklarının sonucu olarak karşılaşılan bir durumdur. Bu
nedenle; ancak savaş gibi arızi durumlarda başvurulabilecek geçici bir
finansman kaynağıdır.
Klasikler, devletin üretmeyip tükettiğini, verimsiz olduğunu, kaynakları
iyi kullanmadığını belirtmişlerdir. Küçük devlet anlayışı nedeniyle, kamu
harcamalarının en düşük düzeyde tutulmasını ve dolaylı vergilerle finanse
edilmesini, borçların olağanüstü bir kamu geliri olması nedeni ile ancak
verimli yatırımlarda kullanılması şartı ile alınması gerektiğini savunmuşlardır
(Dileyici ve Özkıvrak, 2001: 101). Klasiklere göre; borçlanma vergi gibi olağan
bir finansman yöntemi değildir. Klasik iktisatçılar borçlanmayı olağanüstü
bir gelir kaynağı olarak gördüklerinden iç borçlanmayı etkin bir finansman
aracı olarak görmezler(Yurdakul, 1999: 10). Borçların ödenmesi için vergilerin
arttırılması gerektiğinden borçlanma genel olarak ekonomik faaliyetleri
daraltıcı yönde etkilemektedir. Bu nedenle; kamu borçlanması sonucu sürekli
arttırılan vergiler ülkeleri ekonomik açıdan güçsüzleştirmektedir.
Klasiklere göre; kamu finansman açıklarının borçlanma ile finanse
edilmesi sonucu verimli olarak kullanılabilecek fonlar, kamu ekonomisi
içerisinde kullanılarak dışlama etkisinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır
23
(Brown ve Jackson, 1990: 119). Borçlanma mali disiplini bozarak, ekonomiyi
enflasyon ve işsizlik gibi istikrarsızlığa sürüklemektedir (Türk, 1998: 4-5).
1.4.2. Neoklasik Yaklaşım
Neoklasik yaklaşım bütün dönemler için tam istihdamın geçerli
olduğunu savunmaktadır. Bütçe açıklarının finansmanında borçlanmaya
gidilmesi gelecek kuşaklar üzerinde büyük bir yük oluşturur. Bu görüşe göre;
devlet borçlarının geri ödenmesi genellikle vergilerle olur. Borcun alınması ile
geri ödenmesi arasında geçen sürede borcu alan kuşak ölmüş veya emekli
olmuş olacaktır. Bu durumda, alınan borcun geriye kalan faizleri ve anaparası
ekonomik yaşama yeni giren kuşak tarafından vergi ödemek suretiyle
karşılanacaktır. Dolayısıyla, borç yükü şimdiki kuşaktan gelecekteki kuşağa
aktarılmış olacaktır (Gürler, 1998: 21).
Neoklasik görüşe göre; asıl önemli olan sürekli bütçe açıklarının
finansmanıdır. Geçici açıkların ekonomi üzerindeki etkisi küçüktür. Asıl
üzerinde durulması gereken sürekli bütçe açıklarının ekonomik etkileridir
(Gönül, 1998: 6). Neoklasik görüşe göre; sürekli açıklar sermaye birikimini
olumsuz yönde etkilemektedir.
Neoklasik yaklaşımın bütçe açıklarının ekonomik etkilerine ilişkin 3
temel varsayımı vardır (Berheim,1989: 57-58):
a) Bireylerin yaşam sürelerinin sınırlılığı ve her bir bireyin belli bir nesile
ait olması,
b) Borçlanma ve borç ödemelerinin piyasa faiz oranından yapıldığı bir
ekonomide tasarrufların bugünkü tüketimle gelecekteki tüketimin optimum
bileşiminden oluşması,
c) Bütün dönemler için tam istihdam varsayımının geçerli olması ve
piyasaların kendiliğinden dengeye gelmesidir.
24
Neoklasik modele göre; bütçe açıklarının borçlanmayla finansmanı
cari tüketimde genişlemeye yol açmaktadır. Eğer bugünkü kuşak, kamu
borçlanması nedeniyle ortaya çıkan iç borç faiz ve anapara ödemelerinin
ileride toplanacak vergilerle finanse edileceğini tam olarak algılayamazsa,
devlet tarafından ihraç edilen devlet tahvili ve hazine bonoları özel kesimin
net servetinin bir parçası olarak değerlendirilecektir. Özel kesim net servet
artışı ise toplam tüketimi arttırıcı bir etki yaratacaktır. Tam istihdam varsayımı
altında, cari tüketimdeki artış tasarrufların azalmasına neden olacak,
ekonomide tasarruf-yatırım eşitliğini yeniden sağlayabilmek için ekonomide
faiz oranları artacak, özel kesim yatırımları olumsuz yönde etkilenecektir. Bu
durum kamu borçlanması nedeniyle gelecek kuşaklara daha az sermeye
stoku, daha çok borç yükü aktarılmasına neden olacaktır (Barro, 1989: 3940). Neoklasiklere göre; uzun dönemde borçlanma sonucu oluşan faizlerin
ödenebilmesi için vergiler arttırıldığında bireylerin tüketimleri azalmış
olacaktır.
Borçların
ödenmesi
için
vergilerin
artırılması
tasarrufların
azalmasına yol açacak ve sermaye birikiminin yavaşlamasına neden
olacaktır.
Neoklasiklere göre; kamu açıklarının borçlanma yoluyla finanse
edilmesi durumunda özel kesimden kamu kesimine kaynak aktarımı olmakta,
devletin borçlanması sonucu kamu kesimi ile özel kesim rekabete girerek
özel sektör yatırımlarını dışlamaktadır.
1.4.3. Yeni Klasik Yaklaşım (Ricardocu Eşdeğerlik Teoremi)
Belirli bir kamu harcama düzeyinin vergi ya da borçlanma ile finanse
edilmesinin ekonomik etkilerinin eşdeğer olduğunu ileri süren Denklik Teorisi,
özellikle 1980 sonrası dönemde, giderek büyüyen kamu borçlarının etkileri ile
ilgili olarak yapılan bir çok çalışmada önemli bir yer tutmuştur. Ricardo
Denkliği Teoremi; veri bir kamu harcama düzeyinin vergileme veya borçlanma
yoluyla finanse edilmesinin ekonomi üzerindeki etkisinin eşdeğer olduğunu
25
ifade ederken, ortaya çıkan temel sorun, özel tasarruf, tüketim ve faiz
haddi gibi değişkenlerin, bu değişmelerden etkilenip etkilenmeyeceğidir.
Ricardocu Denklik Teoremi; kamu açıklarının finansman biçiminin
önemli olmadığını savunmaktadır. Dolayısıyla, bütçe açıklarının vergi veya
borçlanma ile finansmanının ekonomik kararlar üzerindeki etkisinin denk
olacağını, bireylerin tüketimi ve ekonominin sermaye birikimi üzerinde
etkisinin olmayacağını ileri sürmüştür. Bu yaklaşımı savunan Barro’ya göre,
vergi gelirleri yerine borçlanma ile finanse edilen kamu harcamaları;
yatırımları, reel faiz oranlarını ve GSMH’ yı etkilememektedir (Barro, 1974:
1095).
Borcun nötrlülüğü olarak da bilinen Ricardocu eşdeğerlik teoremine
göre; oluşan bütçe açığının cari tüketim üzerinde bir etkisi yoktur. Açığın
borçlanmayla finansmanı vergilerle aynı etkiyi yapmakta, gelecekteki vergiler
bugünkü borçlanmayı finanse etmektedir. Buna göre; kamu borçları toplam
talebi
ve
fiyat
düzeyini
etkilemez.
Bütçe
açıkları
sonucu
kamu
tasarruflarındaki düşüş özel kesim tasarruflarındaki artışla telafi edilmekte
ve böylece toplam tasarruflarda bir değişme olmamaktadır. Toplam tasarruflar
değişmediğinden faiz oranları artmamakta ve yatırımlar üzerinde bir etki
ortaya çıkmamaktadır (Gönül, 1998: 9). Dolayısıyla kamu borçlanması
dışlama etkisine sahip değildir. Çünkü bireyler tüketim ve tasarruf kararlarını
verirken uzun vadeli rasyonel öngörülerde bulunurlar. Bu nedenle kamu
açıklarının borçlanma yoluyla finanse edileceğini bilmekte, buna göre bugün
harcamak yerine tasarruflarını artırmaktadırlar (Kuştepeli, 2005: 186).
David Ricardo tarafından geliştirilen borçlanma ve vergilendirmenin
denk olduğunun savunan Ricardo Teoremi, 1970’ lerde Robert Barro
tarafından yeniden keşfedilmiştir. Buna göre; kısa dönemde vergileme veya
borçlanma yoluyla finansmanın mevcut fiyatlarda tüketim talebini veya toplam
talebi artırmaması nedeniyle gerçekleşen üretim, reel geliri artırmaz.
Fiyatlarda veya faiz hadlerinde herhangi bir artış olmadığından, toplam arz
ve talep değişmeden dengede kalarak özel yatırımlar dışlanmayacaktır. Uzun
26
dönemde ise, borçlanma yoluyla finansman, faiz hadlerini değiştirmediği için,
ekonominin sermaye birikimini azaltmayacak, özel tasarrufları dışlamayacaktır. Bundan dolayı, genişletici ve enflasyonist etki meydana gelmeyerek,
şimdiki kuşaklar gelecek kuşaklara, şu anda yaptığı borçlanmanın yükünü
aktarmayacaktır.
1.4.4. Keynesyen Yaklaşım
1929 bunalımı sonrası ortaya çıkan işsizlik oranlarındaki artış Klasik
iktisadi sisteme duyulan güvenin azalmasına yol açmıştır. Keynes’e göre
talepteki yetersizlik nedeniyle ortaya çıkan eksik istihdamı önlemenin yolu;
genişletici maliye politikası uygulamaktır. Dolayısıyla 1929 ekonomik bunalım
öncesinde geçerli olan denk bütçe anlayışı, 1930’ larda değişerek talep
arttırıcı iktisat politikaları gelişmeye başlamıştır.
1929 ekonomik bunalımın etkisiyle borçlara ait Klasik yaklaşıma ciddi
eleştirirler getirilmiştir. Keynes ekonominin kendi kendine tam istihdama
ulaşamayacağını ve devletin talep yetersizliklerini ortadan kaldırmak için
ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini savunmuştur. Bu durumda devletin
uygulayacağı açık bütçe politikasının ekonomik büyümeye olumlu etkisinin
bulunabileceğini kabul etmiştir.
Keynes, ekonomide toplam
talebin artırılması ve böylece üretim
ve istihdamın yükseltilmesi üzerinde durmaktadır. Ekonominin dengeye
gelmesi için devlet müdahalesi gereklidir. Kamu borçlanması tam istihdamı
sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.
Keynes devletin borçlanmasının sadece gelir elde etmek amacıyla
olmadığını, aynı zamanda ekonominin içinde bulunduğu konjonktüre göre
kullanılması gerektiğini savunmuştur. Keynesyen iktisatçılar Klasiklerin aksine
borçlanmanın tüketimden yapıldığını ve bu nedenle devlet borçlanmasının
27
bireylerin tüketim düzeylerini etkileyeceğini savunmuşlardır (Dornbush ve
Stanley, 1994: 31).
Keynesyen yaklaşıma göre; iç devlet borçlarının toplumun bir kısım
üyelerinin diğerlerine olan borcundan ibaret olduğu düşünülür. Bir başka
deyişle iç borç borcu ödemek durumunda olanlara ilave bir yük getirmektedir.
Önemli olan toplumun zenginliğidir. Devlet borçlanma yoluyla toplumsal
zenginliğini artırabileceği her durumda bu yola başvurmalıdır (Tural,1992: 27).
Buna göre borçların finansman yükünün gelecek kuşaklara aktarılacağı
görüşü reddedilmektedir. Dolayısıyla borçların yükü gelecek kuşaklara
yansımamaktadır.
Faiz Oranı(r)
LM
r1
r0
IS1
IS0
Reel Gelir
Y0
YI
Y2
Şekil 1.2: Keynesyen Yaklaşımda Borçlanma
Keynesyen modelde bütçe açıklarının borçlanmayla finanse edilmesi
durumunda açığın finansmanı için ihraç edilen kamu kesimi borçlanma
kağıtları özel kesimin servetinde artışa neden olur. Söz konusu artış mal
piyasasında genişletici etki yaratarak IS eğrisini sağa kaydırmaktadır. Özel
28
kesim harcamalarındaki artış para arzı sabitken artan gelir seviyesi işlem
amaçlı para talebini ve faiz oranlarını artırır. Bunun sonucunda maliye
politikasının gelir etkisi azalır. Eğer faiz oranları yükselmemiş olsaydı Şekil
1.2’ de görüldüğü gibi ISo eğrisi ISı’ e kaydığında ortaya çıkan gelir artışı
(Y2-Yo) olurdu. Fakat para arzı sabit olduğu için faiz oranlarında meydana
gelen artış para talebi üzerindeki gelir etkisini ortadan kaldırmaktadır. Böylece
gelir, başlangıç gelir düzeyinden daha düşük bir seviyede (Y2-Yı) artmaktadır.
Bu durumda ekonomi daha yüksek faiz oranı ve daha düşük gelir düzeyinde
dengeye gelmektedir.
Keynesyen yaklaşım, bütçe açıklarının özel yatırımları dışlama
etkisinin çok küçük ve önemsiz olduğunu savunmaktadır. Ekonomi eksik
istihdamda ise bütçe açıkları daraltıcı para politikası uygulanmadığı sürece
dışlama etkisine yol açmayacaktır. Ekonomi tam istihdama yaklaştığında
dışlama etkisi kendini göstermektedir. Ekonomi tam istihdamda ise faiz
oranlarındaki artış yatırımları azaltıcı etki yaratmaktadır. Ekonomi tam
kapasite seviyesine yakın değilse toplam talepteki artış özel kesim
yatırımlarındaki kârlılığı artırmakta, faiz oranları yükselse bile yatırımların
artmasına neden olarak dışlama etkisi yaratmamaktadır (Gürler, 1998: 25)
Keynesyen iktisatçılar, kamu harcamalarındaki artıştan kaynaklanan
bütçe açıklarının belirli bir faiz oranına kadar, özel kesim yatırımlarının
kârlılığını arttırdığını belirtmektedir. Diğer bir ifade ile eksik istihdam
koşullarının geçerli olduğu bir ekonomide (ters yönde bir para politikası
uygulanmadığı
sürece), toplam talepteki artış bir yandan tüketime, diğer
yandan tüketim nedeniyle yatırımların kârlılığını artırmakta, sonuçta faiz
oranları yükselse bile dışlama etkisi meydana gelmemektedir.
Monetaristler, bütçe açıklarının özel kesim yatırımlarını dışlayacağını
öne sürerek, bu görüşü eleştirmektedir. Artan kamu harcamalarının kısa
dönemde neden olacağı milli gelir artışının para talebini artıracağını, artan
para talebi karşısında para arzının sabit kalması durumunda ise, faiz
oranlarının yükseleceğini ileri sürmektedirler. Faiz oranlarındaki bu yükseliş
29
sonrasında özel kesim yatırımları düşecek ve kamu harcamalarının milli
gelirde meydana getireceği artış özel kesim yatırımlarının dışlanmasıyla
nötrleşecektir.
Keynesyen görüş, devlet müdahalesi olmadan ekonominin işsizlik, atıl
kapasite, reel gelirin azalması gibi ciddi sorunlarla karşılaşacağını savunur.
Bu durumda özel kesim harcamalarındaki yetersizlikten kaynaklanan talep
daralmasını dengeleyecek yatırımları canlandırmak ve ekonomide genişletici
etki yaratmak için kamu harcamalarının artırılmasını zorunlu kabul eder.
Böylece kamu harcamalarının finansmanında vergilerin esas alınmasının
harcanabilir geliri ve özel kesim harcamalarını azaltıcı etki edeceğini,
esas olarak kamu harcamalarının borçlanma ile finansmanının denge milli
gelir ve istihdam da genişlemeye yol açarak üretimin tam istihdam
seviyesinde istikrara ulaşmasının mümkün olabileceğini açıklar (Turhan,1996:
26).
İKİNCİ BÖLÜM
KAMU BORÇLARI İÇERİSİNDE İÇ BORÇLANMA KAVRAMI
2.1. İÇ BORÇ KAYNAKLARI
İç borç kaynakları, hem borçlanılan dönemde üretim faktörlerinin tahsisi
ve ekonomik faaliyetlere etkisi, hem de faiz ve borç ödemelerinin yapıldığı
dönemde, gelir dağılımına etkisi bakımından önem taşımaktadır. Borçlanma
yoluyla sağlanan fonların toplam talep ve dolayısıyla milli gelire etkisi büyük
ölçüde borcun elde edildiği kaynaklara bağlıdır (Erdem, 2006: 43). Bu
nedenle; borçlanmak amacıyla seçilen kaynakların yaratacağı ekonomik
etkiler farklı olduğundan, ülkelerin ekonomik koşullarına göre uygun
borçlanma araçlarını seçmesi gerekmektedir.
Devlet iç borçlanmasını değişik kaynaklardan gerçekleştirebilir. Genel
olarak devletin iç borçlanma kaynakları dört grupta ele alınabilir.
a.Bireyler
b.Sosyal Güvenlik Kurumları ve ekonomik kuruluşlar
c.Ticari bankalar
d. Merkez Bankası
2.1.1. Bireylerden Borçlanma
Kişilerin
elde
ettikleri
gelirlerin
tüketilmeyen
kısımları
onların
tasarruflarını oluşturur. Kişiler gelirleriyle tüketim ihtiyaçlarını karşıladıktan
sonra arta kalan kısım ile tasarruf yapmakta ve yapmış oldukları tasarrufları
31
çeşitli şekillerde kullanmaktadır. Tasarruflarını harcamadan elde tutacakları
gibi altın, döviz,gayrimenkul ve dayanıklı tüketim malları gibi spekülatif yatırım
alanlarına yönlendirebilir veya faiz geliri elde etmek amacıyla bankaya
mevduat olarak yatırabilir ya da özel sektörün hisse senedi ve tahvillerini
satın alabilirler. Tasarrufların alternatif yatırım araçları arasında değerlendirilmesinde yatırım araçlarının getiri oranı, güvenilirliği, yatırılan paranın ne
zaman geri döneceği önem taşımaktadır.
Bireylerden borçlanma; devletin ve kamu kuruluşlarının uzun vadeli
finansman ihtiyacını karşılamak üzere tahvil ihracı ile gerçekleştirdiği bir
kaynaktır. Devlet bireylerden genellikle uzun vadeli borçlanmaktadır. Bu tür
borçlanmada amaç; bireylerin tüketimlerini azaltarak, kamunun uzun vadeli
finansman ihtiyacının karşılanmasıdır. Bu amacın gerçekleştirilebilmesi için,
bireylerin, atıl tasarruflarını ya da tasarrufların kullanılış biçimini değiştirerek
devlete borç vermesi sağlanır (Ulusoy, 2001: 56). Bireylerin tüketimlerini
kısarak devlet tahvili satın alması, birikmiş tasarrufların, kişisel kullanımdan
çekilerek devlete verilmesi anlamına gelmektedir.
Devletin bireylerden topladığı kaynakları kullanım şekline bağlı olarak
ortaya çıkan ekonomik etkiler farklı olmaktadır. Borçlanma yoluyla bireylerden
alınan kaynakları devlet hiç kullanmayabilir, yatırım amaçlı, tüketim amaçlı
(yatırım dışı diğer harcamalar için) veya eski borçlarını ödemek için
kullanabilir.
Bireylerden toplanan kaynakların kamu yatırımlarında kullanılması,
özel kesimin kaynak bulamaması nedeniyle yatırım yapamamasının olumsuz
etkisini azaltır. Devletin borçlanmak suretiyle elde etmiş olduğu kaynağı,
yatırımların finansmanında kullanması, üretimin artması ve üretim yetersizliği
nedeniyle ortaya çıkan fiyat artışlarının önlenmesinde önemli bir rol oynar
(Erdem, 2006 : 143). Yatırımların artması dolayısıyla istihdam hacminin artışı
32
işsizliğin azalmasına yol açacağından bu kaynakların ekonominin genel
verimliliğini arttıracak harcamalarda kullanılması ile daha yüksek bir milli gelir
düzeyine ulaşılmış olacaktır.
Devletin topladığı kaynakları hiç kullanmaması tüketim harcamalarını
azaltır (Erdem, 2006: 143). Yani kamunun, topladığı kaynakları yeni talep
yaratacak şekilde kullanmaması durumunda, bireylerin gelirlerinde daralma
meydana gelerek tüketimin kısılmasına yol açacaktır. Bu nedenle; bu
yöntemin ekonominin durgunluk içinde olduğu dönemlerde kullanılmaması
gerekmektedir.
Kamunun topladığı kaynakları borçların geri ödenmesinde kullanması
durumunda daraltıcı veya genişletici etkiler ortaya çıkabilir. Eğer devletin yeni
borçlandığı miktar, geri ödenmesi gereken eski borçlarından fazla ise
ekonomide daraltıcı etkiler ortaya çıkabilir. Aksine yeni borçlanılan miktar,
ödenmesi gereken borçlarından az ise, genişletici etki söz konusu olabilir
(Erdem, 2006: 144). Yeniden borçlanılacak miktarın ödenecek borç tutarından
yüksek olması varsayımı altında bu borçlanma kişilerin tasarruflarından çok,
tüketim harcamalarının kısılması suretiyle gerçekleşeceğinden ekonomide
borç ödemesinden kaynaklanan bir enflasyonist etki söz konusu olmayacaktır.
Tam tersi durumda ise piyasada para arzı artacak, tüketim yükselecek ve
fiyatlar artarak enflasyonist etki ortaya çıkacaktır.
2.1.2. Sosyal Güvenlik Kurumları ve Ekonomik Kuruluşlardan
Borçlanma
Devletin diğer işlevlerinin yanında, ekonomik ve toplumsal işlevlerinde
önemli gelişmeler olmuştur. 1980’ li yıllara dek devlet, ekonominin içinde
yer alarak birçok alanda üretim ve dağıtım işlevini kendisi yerine getirmeye çalışmış, 1980’ lerden sonra ise, ekonominin içindeki
girişimci ve
üretici rolü giderek azalmış, bunun yerine ekonomide düzenleyici ve
33
yönlendirici bir işlev üstlenmeye başlamıştır. Devletin ekonomik işlevini yavaş
yavaş bırakmasına karşın, toplumsal işlevini yoğunlaştırarak sürdürmesi
sonucunda sosyal güvenlik kurum ve sistemleri önem kazanmıştır.
Devletin kurup işlettiği sosyal güvenlik kurumları; bireylerden, kurum ve
kuruluşlardan yasal sınırlar içinde kesilen primlerle büyük fonlar toplamaktadır. Bu kurumlar elde ettikleri bu fonlarla devlet borçlanmasını destekler.
Devlet tahvili, sosyal güvenlik kurumları için önemli bir gelir kaynağıdır. Fiyat
istikrarının sağlandığı ve paranın değerinin korunduğu bir ortamda devlet
tahvilleri bu kurumlar için güvenilir bir yatırım aracı olmaktadır (Ulusoy, 2001:
58). Devlet bu kurumların fonlarıyla ihtiyaç duyduğu kaynağa ulaşırken, bu
kurumlar da devletin çıkarmış olduğu borçlanma kağıtları sayesinde kendileri
için önemli bir yatırım alanına sahip olmuşlardır.
Sosyal güvenlik kurumlarının topladığı fonlar, devlet borçlanma
belgelerine yatırılarak değerlendirilmektedir. Bir başka değişle toplanan
fonların önemli bir bölümü kamu kesiminin kullanımına sunulmaktadır (Erol,
1992: 135). Kurumlar toplamış oldukları fonların büyük bir kısmını devlet
tahvili, hazine bonosu ve gelir ortaklığı senedi gibi devlet borçlanma
senetlerine yatırırlar ve genellikle riski az olan devlete borç vermeyi tercih
ederler. Bu kurumların topladığı fonların yatırım alanlarına yönlendirilmesi ile
ekonomik dengeler istenilen şekilde etkilenebilir.
Sosyal güvenlik kurumları, topladıkları fonları değerlendirirken belirli
ilkelere uyarlar. Bu ilkeler; güvenirlilik, verimlilik, likitlik ve dolaşım kolaylığıdır
(Erol, 1992: 75). Söz konusu kurumlar ellerindeki kaynakları, düzenli gelir
getiren güvenli alanlara yatırarak, riske atılmadan en verimli şekilde yönetmek
zorundadırlar. Bu nedenle fonların büyük bir kısmını devlet iç borçlanma
senetlerine yatırırlar. Bu fonların kamuya aktarılması ile özel kesimin kaynak
sıkıntısı içine girdiği zamanlarda yatırımda görülen daralma giderilmeye
çalışılmaktadır.
34
Sosyal güvenlik kurumları, bireyleri çeşitli tehlikelere karşı koruyup
onlara geçimlerini sağlayacak bir gelir sağlamakta, ayrıca oluşturdukları
fonlarla ülke ekonomisi için önemli bir kaynak özelliği taşımaktadır. Bu
kurumların oluşturduğu fonlar sermaye birikimi, ekonomik kalkınma ve kamu
finansman açıklarını kapamada önemli bir işlev görmektedir. Bu kurumların
gelişmesi; halkın refah düzeyinin arttırmasının yanı sıra, devletin ihtiyaç
duyduğu fonları karşılamada da önemli bir kaynağın ortaya çıkmasını
sağlamaktadır (Ulusoy, 2001: 58).
Özel kurumlar ve sosyal güvenlik kurumlarından borçlanma ticari
banka ve Merkez Bankası’ndan borçlanmaya oranla daha az enflasyonist etki
doğurmaktadır. Bu nedenle daha güvenilir bir borç kaynağıdır (Ulusoy, 2001:
58). Banka kaynaklarından borçlanmak yerine bu kurum ve kuruluşlardan
borçlanmak fiyat istikrarını korumaktadır.
2.1.3. Ticari Bankalardan Borçlanma
Tasarruf sahipleri tüketimlerinden vazgeçerek ellerindeki fonları ticari
bankalara yatırıp gelir elde etmek isteyebilir. Yatırılan bu fonlar bankaların
kullanılabilir kaynaklarını oluşturmaktadır. Bankalar, fon toplayan ve bunları
ekonomiye aktaran kurumlar olduğundan ellerindeki fonlardan kamu kesimi
de yararlanmakta ve bu fonların bir kısmı kamu ihtiyaçları için kullanılmaktadır.
Devlet, borçlanma ihtiyacının büyük bir bölümünü, ellerinde önemli
miktarda fon tutan bankalardan sağlamaktadır. Devlete borç veren önemli
finans kurumlarından olan bankalar, atıl durumda bulunan fonlarını devlet
borçlanma belgelerine yatırmakta, likidite ihtiyacı duyduklarında ise, bu
borçlanma belgelerini Merkez Bankası’na kırdırarak nakit ihtiyaçlarını
gidermektedir. Devlet, bankalardan borçlanarak aldığı kaynakları harcamalarında (cari, yatırım, transfer) kullandığında belli bir dönem sonunda
35
bireylerin ve kuruluşların eline geçen bu fonlar, yeniden mevduat olarak
bankalara geri dönmekte ve banka mevduatlarını artırmaktadır. Bu işlem
kaydi para yaratarak, yeni kredilere yol açmakta ve ekonomide enflasyonist
baskı yaratmaktadır (Eker ve Meriç,1999: 224). Kredi miktarının artırılması
faiz oranlarını düşüreceğinden yatırımlarda meydana gelen artış, gelir etkisi
sonucu tüketim harcamalarını artıracaktır. Tüketimdeki artış ise yeni üretim ile
karşılanmadığı takdirde fiyatlar genel seviyesini yükselterek enflasyonist
süreci hızlandıracaktır. Eğer kaydi para yaratma mekanizması işlemez ve
açılan krediler mevduat olarak yeniden bankacılık sistemine geri dönmezse,
oluşacak açığı kapatmak için kağıt para ihracına gitmek gerekecektir (Erol,
1992: 79). Bu durumda; hükümetler Merkez Bankası’na borçlanarak dolaylı
yoldan para basılmasına neden olacaktır. Böylece gerçek kaynaklarda bir
artış olmaksızın para hacmini artırmak suretiyle bireylerin satınalma gücünde
bir azalmaya yol açmadan kamu kesimine ilave satınalma gücü sağlanacaktır.
Devletin bankalardan borç olarak aldığı fonların ekonomi üzerindeki
etkisi ekonomik koşullara göre değişir. Özellikle, ekonominin durgun olduğu
ve bankalarda kredi işlemlerinin az olduğu dönemlerde
borçlanmak, atıl
fonların ekonomiye aktarılmasını sağlayarak iktisadi canlılık getirir (Açba,
1996: 199). Durgunluk dönemlerinde tahvil satın almak banka açısından
gereklidir. Çünkü; bu dönemlerde kullanılmayan fazla rezervler vardır.
Enflasyonist eğilimlerin hızlandığı bir ekonomide ise, bankalardan borçlanmak
tehlikelidir. Bu yolla kaydi para ortaya çıkar ve para arzı genişler.
Devletin iç borçlanma yoluyla bankalardan topladığı kaynakları hiç
kullanmaması durumunda kredi ve para hacmi daralıp, faizler yükseldiği ve
yatırımlar düştüğü için anti enflasyonist bir etki ortaya çıkacaktır (Erol, 1992:
79). Kamunun borçlanarak bu kaynakları verimli alanlara harcaması ise
ekonomide olumlu gelişme yaratarak faiz oranlarını düşürüp, enflasyonu
önleyecektir.
36
2.1.4. Merkez Bankası’ndan Borçlanma
1211 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Kanunu’nun 50. ve
51. maddesine göre; Hazine, Merkez Bankası’ndan borçlanabilir. Hazine’nin
Merkez Bankası’ndan borçlanması doğrudan borçlanma ve dolaylı borçlanma
olarak iki şekilde gerçekleşmektedir.
Doğrudan borçlanma; Hazine’nin Merkez Bankası’ndan doğrudan
doğruya nakit borçlanmasıdır. Hazine’nin Merkez Bankası’ndan doğrudan
borçlanmasında en yaygın yöntem kısa vadeli avans kullanımıdır. Merkez
Bankası’ndan doğrudan finansman, borçlanma araçlarının doğrudan Merkez
Bankası’na satışıyla, altın, döviz gibi unsurlar karşılığında borçlanarak
gerçekleşir (Vardar, 2007: 79). Ancak 1998 yılından sonra Merkez
Bankası’nın Hazine’yi kısa vadeli avans yoluyla finanse etme yükümlülüğü
ortadan kaldırılarak bu uygulamaya son verilmiştir.
Dolaylı borçlanma ise; Hazine’nin borçlanmak amacıyla çıkardığı
hazine kağıtlarının Merkez Bankası tarafından açık piyasa işlemleri ile satın
alınmasıdır. Ya da hazine kefaletine haiz bonoların Merkez Bankası’na
iskonto ettirilmesi, satılması veya bu bonolar karşılığı avans alınmasıdır. Bu
uygulamada Hazine doğrudan doğruya kredi almamakta, bazı kamu
kuruluşlarına kefil olarak bono çıkarıp satmalarını sağlamaktadır (Açba,
1996: 199).
Devletin çıkardığı iç borçlanma senetlerinin en büyük alıcısı Merkez
Bankası’dır. Merkez Bankası ayrıca devlet tarafından çıkarılan iç borçlanma
senetlerinin alım satımına aracılık yapma gibi bir fonksiyona da sahiptir.
Merkez Bankası, Hazine’ye kısa vadeli avans açmak ve kredi vermek yoluyla
elindeki satınalma gücünü kamu kesimine aktararak finansman kolaylığı
sağlamaktadır.
Merkez Bankası’ndan borçlanmanın para arzını artırıcı etkisi vardır.
Devletin Merkez Bankası’ndan borçlanması ile satınalma gücü yaratılmış olur.
37
Devlet, elde etmiş olduğu fonları harcadığı takdirde para tekrar ticari
bankalara geri dönerek mevduat artışına neden olmaktadır (Özbilen, 1999:
48). Devletin borçlanma yoluyla elde ettiği fonları harcaması ekonomide
genişletici etki yaratır. Böylece ekonomideki talep hacmi artarak Merkez
Bankası’nda yaratılan fonlar diğer bankaların da borç verme gücünü artırmış
olur.
2.2. İÇ BORÇLANMA ARAÇLARI
Kamu borçlanma ihtiyacının yerine getirilmesinde hangi borçlanma
araçlarının kullanılacağı önemlidir. Kullanılacak borç araçları; borçlanma
ihtiyacının şiddetine, borç araçlarının satılacağı piyasanın büyüklüğüne ve
gelişmişliğine bağlıdır (Broker, 1993: 53).
İç borçlanma araçları, kağıda bağlanmış iç borçlanma araçları ve
kağıda bağlanmamış iç borçlanma araçları olmak üzere iki şekilde
gerçekleşmektedir.
2.2.1. Kâğıda Bağlanmış İç Borçlanma Araçları
Kağıda bağlanmış iç borçlanma araçları, hazine bonosu, devlet
tahvili ve hazine kefaletine haiz bonolardır.
2.2.1.1 Hazine Bonoları
Hazine bonoları, her yıl bütçe kanunu ile verilen yetkiye dayanılarak
ve bütçe kanunuyla tespit edilen miktarları aşmamak üzere, kısa vadeli
kaynak ihtiyacını karşılamak için ihraç edilen bonolardır (Yaşa, 1980: 24).
38
4749 sayılı Kanun’ un 3. Maddesi’nde yer alan tanıma göre; “Hazine
bonoları, ihraç edildikleri tarih itibariyle vadeleri 1 yıldan kısa olan devlet iç
borçlanma senetleridir.” Vadeleri 1 yılın altında olup, 3, 6, 9 aylık vadeli
olarak da çıkarılmaktadır.
Bütçe gelir ve giderleri arasında denklik sağlamak amacıyla başvurulan
kısa süreli bir borçlanma türü olan hazine bonoları, kamu hizmetlerinde
sürekliliğin sağlanması için devlete kısa sürede kaynak sağlama imkanı
yaratmaktadır. Hazine bonoları üzerinde yazılı nominal fiyat üzerinden iskonto
esasına göre satılmakta ve vadeleri dolmadan paraya dönüştürülememektedir.
Mali kurum, banka ve büyük şirketler hazine bonolarını; riskin
olmaması, güvenilir olması, vergi avantajı ve devletin ihalelerde teminat
göstermesi nedeniyle tercih etmektedir. Kolayca paraya çevrilebilmesi
nedeniyle de likidite sıkıntısının giderilmesinde önemli bir kaynak olmaktadır.
Özellikle bankalar kaynaklarının önemli bir bölümünü hazine bonolarına
yatırmakta ve portföylerindeki hazine bonolarını repo işlemleri için kullanmaktadır (Sak, 1995: 42-44).Bu nedenle; ekonomik kriz dönemlerinde yatırımcılar
için en çok tercih edilen bir finansman aracı olmaktadır. Hazine bonolarının
likiditesi yüksek olduğu için yatırımcılar hazine bonolarını çok çabuk ve düşük
maliyetle nakite çevirebilmektedir.
Hazine bonoları vadelerinin kısa olması nedeniyle, enflasyonun hüküm
sürdüğü ülkelerde enflasyondan korunmak için kullanılırken, enflasyon
sorununun bulunmadığı ülkelerde ise, kamunun kısa vadeli borçlanma
ihtiyacını karşılamak ve bankaların likidite durumunu kontrol etmek için
kullanılmaktadır (Bağcı, 2001: 186). Ülkemizde de hazine bonosu ihracıyla
uzun vadeli
borçlanma
borçlanma ihtiyacı karşılanmaya çalışılmaktadır. Uzun vadeli
ihtiyacının bu şekilde karşılanması ise, faiz oranı ve borçların
çevrilememesi riskinin yüksek olmasına neden olmaktadır.
39
2.2.1.2. Devlet Tahvilleri
Tahviller devletin bütçe açıklarını kapatmak ve yatırımlarını finanse
etmek için çıkardığı 1 yıl veya daha uzun vadeli borçlanma senetleridir.
Tahviller düşük riskli, sabit getiri sağlayan yatırım araçlarıdır. Hazine
bonolarında olduğu gibi ikincil piyasada da paraya çevrilebilir. Tahviller; uzun
vadeli olup, bankalar kanalıyla halka satılmakta, faiz gibi bazı menfaatler
sağlamakta ve vergiden muaf tutulmaktadır.
Devlet tahvilleri, dolaysız olarak devlet kurum ve bankaları tarafından
satılabileceği gibi, özel bankalar aracılığıyla da satılabilmektedir. Ancak bu
durumda, özel bankalar tahvil gelirinden pay almaktadırlar. Parasını devlet
tahvillerine yatırmak isteyen tasarruf sahipleri tahvile yatırılan paranın risksiz
olması ve tahvile yatırılan paradan sağlayacakları kazancı dikkate almaktadır.
Devlet tahvillerinin diğer borç senedi türlerine göre avantajları vardır.
Bunlar;
1. Likiditelerinin yüksek olması yani piyasada kolayca paraya
çevrilebilir olması,
2. Getiri oranlarının (faiz) diğer finansal araçlara göre daha yüksek
olması,
3. Riskli bir yatırım aracı olmamasıdır.
2.2.1.3. Hazine Kefaletine Haiz Bonolar
Hazine kefaletine haiz bonolar, kamu kurum ve kuruluşları içerisinde
İDT ve bazen de ekonomik alanda faaliyet gösteren Katma Bütçeli İdareler
tarafından kullanılan, sermayelerinin yetersizliği veya ihtiyaç duydukları fonları
40
sağlayabilmek amacıyla kendi kuruluş kanunları ve 1211 sayılı Merkez
Bankası Kanunu doğrultusunda ihraç edilen senetlerdir (Gürler, 1998: 84).
Hazine kefaletine haiz bonolar; merkezi devlet dışındaki kamu
kurumları ve ekonomik alanda faaliyet gösteren katma bütçeli idareler
tarafından çıkarılmaktadır. Maliye Bakanlığı’nın kefaletini taşıyan ve Merkez
Bankası’nda iskonto ettirilerek karşılığında avans alınan borç senetleridir.
(Yaşa, 1980: 25). Hazine kefaletine haiz bonolara, bir çok kamu kurum ve
kuruluşu (Toprak Mahsulleri Ofisi, Türkiye Şeker Fabrikası) açıklarını finanse
etmek için başvurmaktadır.
Bonolar,
KİT’lerin
hammadde
ve
ürün
alımları
ile
mevsimlik
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla çıkarılmaktadır (Hazine, 1993: 26). Bu tür
bonoların ihraç edilmesinin nedeni; işletme sermayesinin yetersizliği ve
yatırımlar için yeterli kaynağın olmamasıdır. Özellikle KİT şeklindeki
kuruluşların sermaye yetersizliğini karşılamak için çıkartılmaktadır.
2.2.2. Kağıda Bağlanmamış İç Borçlanma Araçları
Kağıda bağlanmamış iç borçlanma araçları; kısa vadeli avans, bütçe
emanetleri ve konsolide borçlardır.
2.2.2.1. Kısa Vadeli Avans
Hazine, mali yıl içinde devlet gelirleri ile giderleri arasında oluşan
geçici finansman ihtiyacını gidermek amacıyla Merkez Bankası kaynaklarını
kullanarak kısa vadeli borçlanmaya gitmektedir. 1211 sayılı T.C. Merkez
Bankası Kanunu’ nun 50 inci maddesine göre ; “Merkez Bankası cari yıl genel
bütçe ödenekleri toplamının %15’ini geçmemek üzere Hazine’ye kısa vadeli
avans hesabı açar. Bu avans hesabına uygulanacak faiz haddi ile ekonomik
41
durum göz önünde tutularak kullanılacak avans miktarı Maliye Bakanlığı ve
Banka arasında kararlaştırılır” denilmektedir. Hazine’ ye açılan kısa vadeli
avanslar, kaynak yönünden Merkez Bankası parasının bir bölümünü
oluşturur. Dolayısıyla söz konusu büyüklüğün artması Merkez Bankası
bilançosunun büyümesi sonucunu doğurmaktadır.
Kısa vadeli avans, ekonomik açıdan Hazine’ye mali yıl içinde devlet
gelirleri ile giderleri arasındaki zaman farklılıklarını uyumlaştırma imkanı
sağlamaktadır. Devlet gelirlerinin önemli kaynağı olan vergilerin belirli aylarda
toplanmasına karşın kamu giderlerinin süreklilik arz etmesi, Hazine’ yi Merkez
Bankası’ndan kısa vadeli avans almaya zorlamaktadır. Gider artışlarının
olduğu aylarda avans miktarı artarken, gelirlerin arttığı dönemlerde Hazine
borcun bir kısmını geri ödediğinden avans miktarı azalmaktadır( Gürler, 1998:
89).
Bütçenin geçici gelir ve gider dengesizliğini ortadan kaldırmak
amacıyla kullanılan kısa vadeli avans gerçek bir kamu borçlanması olmayıp
T.C Merkez Bankası tarafından Hazine Müsteşarlığı’ na açılan kısa vadeli bir
hesaptır. Bütçe Kanunu’ nun verdiği yetkiye dayanarak kısa vadeli
borçlanmaya giden Hazine, kamu açıklarını kapatmada doğrudan Merkez
Bankası kaynaklarını kullanabilmektedir. Özellikle 80-90'lı yıllarda bu
uygulama ile Hazine Merkez Bankasına borçlanmış fakat Hazine’nin bu
borçları cari yıl sonunda ödeyememesi nedeniyle borçlar uzun vadeye
çevrilerek
kısa
vadeli
avans
uygulaması
kademeli
olarak
ortadan
kaldırılmıştır.
2.2.2.2. Emanetler
Kısa vadeli iç borçlar arasında yer alan emanetler; bütçe emanetleri
ve adi emanetler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Her iki emanetin de
ortak yanı;Hazine’nin fon talebi ihtiyacını karşılamak için kağıda bağlanmadan
42
devlet için geçici bir gelir sayılan ve zamanı geldikçe ödenmesi gereken bir
hesap olmasıdır. Her iki emanet de bir devlet borcu şeklinde düşünülse
dahi, devletin bu borç karşısında bir faiz ödemesi söz konusu değildir
(Cansu, 2006: 14).
Bütçe emanetleri; Hazine’ye geçici olarak bırakılmış paralardır.
Emanetler bir devlet borcu olmamakla birlikte, Hazine’ye geçici olarak fon
sağlamakta ve ödendikleri zaman borç etkisi doğurmamaktadır. Geçici bir
hesaba alınan ve bir sonraki mali yılda ödenmesi gereken bu fonlar, kısa
süreli bütçe açıklarını denkleştirmek ve ödemelerin düzenli yapılmasını
sağlamak amacıyla kullanılmaktadır (Ulusoy, 2001: 84).
Uygulamada bütçe emanetleri; devletin ödenek yokluğu nedeniyle cari
bütçe yılı içerisinde özel ya da tüzel kişilere ödenmeyen paraların kaydedildiği
bir hesaptır. Diğer bir deyişle bütçe emanetleri uygulaması ile, alacaklılara
paraları ödenmeyip geçici olarak Hazine’ye aktarılmakta ve bir sonraki mali
yılda ödenerek kısa vadeli borç sağlanmaktadır (Ulusoy, 2001: 84). Bütçe
emanetlerinin iç borç stoku içinde önemli bir payı yoktur. Daha çok Hazine’ye
bütçe açıklarını kapatmak için geçici olarak fon sağlamaktadır.
Adi emanetler; bütçe ödemeleriyle hiçbir ilgisi olmayan, gerçek ve tüzel
kişiler tarafından herhangi bir işin gerçekleştirilmesi amacıyla geçici olarak
Hazine’ye yatırılan paralarla ilgili bir hesaptır. Adi emanetlerin iç borç stoku
içindeki payı düşük olup, 1998 yılından itibaren bu hesap sıfırlanmıştır
(Cansu, 2006: 14). Hazine bu paraları daha çok kısa süreli (günlük, haftalık)
bütçe açıklarını kapatmak için kullanmıştır.
Devlet ihalelerine girenlerin yatırmak zorunda oldukları geçici ve kesin
teminat paraları, hakemlik ve bilirkişi ücretleri gibi özel yasalar gereği kişilerin
Hazine’ye yatırmak zorunda oldukları tutarlardan oluşan adi emanetler, tıpkı
bütçe emanetlerinde olduğu gibi geri ödeninceye kadar Hazine’ye kısa vadeli
kaynak sağlama özelliğine sahiptir (Ulusoy, 2001: 84).
43
2.2.2.3. Konsolide Borçlar
Konsolide borçlar, sermeye piyasasından sağlanan ve
faiz oranları
kısa vadeli borçlara göre daha yüksek olan borçlardır. Bu borçların temel
kaynağını piyasada uzun süreli yatırım fırsatları bekleyen tasarruflar
oluşturmaktadır. Bütçenin finansmanından ziyade vadesi geldiği halde
ödenemeyen ve yeni bir itfa planı ile tahkim kapsamına alınan borçlar ile dış
borç ödemelerinden kaynaklanan kur farklarını ifade etmektedir (Evgin, 1998:
3). Bu borçlar, kamu sektörü kuruluşları arasındaki finansman ilişkilerinden
ve kur farklarının iç borçlara dahil edilmesinden ileri gelen borçlardır. Kamu
kurum ve kuruluşlarının kaynak yetersizliği nedeniyle ödeyemediği bu borçlar
Hazine’ ce üstlenilmektedir.
Kur farkları, 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu’ nun 61. maddesi
uyarınca “Türk Lirasının değerinin değişmesi nedeniyle Merkez Bankası’nın
aktif ve pasifindeki altın ve dövizlerin yeniden değerlendirilmesi sonucunda
lehte ve aleyhte oluşan farkları” ifade etmektedir. Kur farkları, Merkez
Bankası’nın kur riski nedeniyle üstlendiği zararı ifade eder. 61.maddeye göre;
kur farklarının kullanılma ve ödenme şekli Merkez Bankası ve Hazine
Müsteşarlığı’ nca kararlaştırılır. Her yıl içinde oluşan kur farkları kamu kesimi
borcuna dönüştürülmekte ve ödemesi kur farkları karşılığında ihraç edilen
devlet tahvilleri ile yapılmaktadır.
2.3. İÇ BORÇLANMA YÖNTEMLERİ
Borç yöntemleri; iç borçlanma senetlerini satarken çeşitli satış teknikleri
arasından, ülkenin ekonomik durumu, satılmak istenen araçların türleri, söz
konusu araçların satılmak istendiği alıcı grubu gibi özelliklerin dikkate alınarak
bir seçim yapılmasını ifade etmektedir (Gürler, 1998: 58).
44
Devlet iç borçlanmasında kullanılan yöntemler, borçlanmanın nedenine
ve borçlanılan kaynağa göre farklılık göstermektedir. Çünkü; kullanılacak
satış
yöntemi
borçlanmadan
elde
edilecek
sonucu
önemli
ölçüde
etkileyecektir. İç borçlanma senetleri halka satılırken çeşitli yöntemler
kullanılabilir. Hangi yöntemin kullanılacağı kurumsal yapı ve Hazine
arasındaki ilişkilere bağlıdır.
Bütçe kanunları çerçevesinde, Hazine Müsteşarlığı tarafından Merkez
Bankası aracılığıyla yürütülen devlet iç borçlanma senetlerinin satışında genel
olarak üç yöntem kullanılmaktadır.
- İhale yöntemi
- İhale dışı Sürekli satış (TAP) yöntemi
- Halka arz yöntemi
2.3.1. İhale Yöntemiyle Borçlanma
Türkiye’de ekonominin istikrarlı bir biçimde gelişimini sağlamak, para ve
sermaye piyasalarının etkinliğini gerçekleştirebilmek gibi amaçlarla 1980
yılından itibaren bir takım yasal düzenlemelere başlanmıştır. Özellikle 19851989 yılları arasında mali sistemin yeniden yapılandırılması çalışmaları
sırasında
piyasalar
oluşturulmuş
ve
bunun
sonucunda
çeşitli
mali
enstrümanlar ortaya çıkmıştır. 30 Mayıs 1985 tarihinden itibaren Hazine,
ihaleli tahvil ve bono satışı yöntemini uygulamaya başlamıştır. Bundan sonra
iç borçlanma, düzenli bir sistemle piyasalardan yapılmaya başlanmıştır
(Erdem, 2006: 110).
İhale yöntemiyle borçlanma devlet iç borç senetlerinin satışında en çok
kullanılan yöntemdir. Devlet iç borçlanma senetlerinin ihaleli satışı ile kamu
finansman açıklarının önemli bir kısmı para ve sermaye piyasalarından
45
karşılanmaya başlanmıştır. Bu şekilde Merkez Bankası kaynaklarına olan
ihtiyaç da azalmıştır.
İstikrarsız piyasa ortamında, ihraç edilen araçların fiyatını sabitlemek
zordur. Bu nedenle; özellikle kurumsallaşmış bir piyasa yapısında kullanılabilecek en uygun yöntem, ihale yöntemiyle borçlanmaktır. İhale yönteminin
diğer yöntemlere kıyasla en temel avantajı; yeni ihraçların piyasaca
belirlenmesi ve buna ek olarak borç yönetimlerinin farklı miktar ve getiri
bileşimlerinden istediğini seçme serbestisine sahip olmasıdır (Gürler, 1998:
63). İhale yöntemiyle satışta, ihaleye katılanlar verdikleri serbest fiyat
teklifleriyle satın almak istedikleri miktarı ve kabul etmeye razı oldukları
getiriyi belirlemektedirler.
Hazine ihalenin yapılacağı tarihi, ihale edilecek menkul kıymetlerin
tipini ve vadesini belirler. İhaleye yerli ve yabancı tüm gerçek ve tüzel kişiler
katılabilmektedir. Ancak gerçek kişilerin ihaleye katılımı sınırlı kalmakta,
ihaleye fiilen bankalar ve aracı kurumlar katılmaktadır. Gerçek kişiler ise
ihalelere doğrudan değil, banka vasıtasıyla katılmayı tercih etmekte veya
ihale sonrası ikinci elden satın almaktadır (Eğilmez, 1996: 88). İhalenin tüm
idari işlemlerini Merkez Bankası yürütmektedir. İhaleye gelen tekliflerin
alınmasına ilişkin düzenin kurulması, tekliflerin alınması ve değerlendirilmesi
ihaleyi kazananlardan karşılığının tahsili gibi idari işlemlerle birlikte bunlara
ilave olarak faizlerin ödenmesi işlemleri Merkez Bankası tarafından
yürütülmektedir (Bağcı, 2001: 58).
Menkul kıymetlerin satışında karşılaşılan sorunlar nedeniyle alternatif
ihale yöntemlerine başvurulabilir. Devlet iç borçlanma senetlerinin ihaleli
satışları, tek fiyat ihale yöntemi ve çoklu fiyat ihale yöntemi olarak iki şekilde
yapılmaktadır.
46
2.3.1.1. Tek Fiyat İhale Yöntemi
Tek fiyat ihale yöntemi; ihaleye katılanların kendi tekliflerini bildirdikleri,
tekliflerin en yüksek fiyattan en düşük fiyata doğru sıralandığı fakat ihaleyi
kazananlara en düşük fiyattan ödeme yapıldığı sistemdir. İhalenin fiyatı,
kazanan en son teklifin fiyatı olmaktadır. Böylece ihalenin maliyeti, kabul
edilen son teklifin sağladığı getiriye eşit olmaktadır. Dolayısıyla, ihalede
kazananların hepsi aynı fiyatı ödemektedir. Bu fiyat, en düşük fiyattır (Gürler,
1998: 64).
İhale yöntemiyle devlet kağıtlarının çok geniş bir yatırımcı kitlesine
satışı mümkündür. Bu yöntemde alıcılar farklı fiyat teklifleri verirken, ihaleyi
kazanan fiyattan ödeme yapılmaktadır. Yani tüm alıcılara tek bir fiyat
uygulanırken bu fiyat Hazine’nin satmayı hedeflediği en düşük fiyat aynı
zamanda en yüksek getiri olmaktadır. Özellikle küçük yatırımcıların piyasa
koşullarını doğru bir şekilde yorumlayamaması nedeniyle tek fiyat ihale
sistemi kullanılmakta ve küçük yatırımcıların ödeyemeyecekleri fiyatı teklif
ederek ihaleye katılma riski giderilmeye çalışılmaktadır.
2.3.1.2. Çoklu Fiyat İhale Yöntemi
Çoklu fiyat ihale yöntemi; alıcıların tekliflerinin en yüksek fiyattan en
düşük fiyata (en düşük faizden en yüksek faize) doğru sıralanıp, belirlenen
fiyatın üzerinde fiyat verenlerin teklif ettikleri fiyattan satım işleminin yapıldığı
sistemdir (Gürler, 1998: 64). Çoklu fiyat yöntemiyle ihalede, alıcılar farklı fiyat
teklifleri verirken ihaleyi kazandıkları takdirde teklif ettikleri fiyattan ödeme
yapmaktadırlar.
Günümüzde birçok ülkede uygulanan ihale sistemi çoklu fiyat ihale
sistemidir. Bu sistemde, fiyat teklifinde bulunanlar ödemeye razı oldukları
fiyatı ya da kabul etmeye razı oldukları getiriyi bildirmektedirler. Bu sistemde,
47
hem miktar hem de fiyat teklifleri alıcıların kararına bırakılmıştır. Satış
miktarları, gelen tekliflere ve nakit ihtiyacına göre borç yönetimi tarafından
belirlenmektedir. İhalede oluşan faiz kabul edilen fiyatların ya da getirilerin
ağırlıklı ortalaması alınarak bulunmaktadır. İhaleyi kazananlara teklif ettikleri
fiyattan ödeme yapılmaktadır (Gürler, 1998: 64). Çoklu fiyat ihale yönteminde
teklifler belirlenirken diğer teklifler daha az öneme sahiptir. Teklif veren taraf
daha
önceden
piyasa
araştırması
yapmakta,
teklifini
buna
göre
belirlemektedir.
Çoklu fiyat yöntemiyle ihale üç ayrı şekilde uygulanabilir. Bu yöntemler:
1. Hazine’ nin borçlanma vadesi ve borçlanmak istediği miktarı ilan
edip, faizin oluşumunu ihaleye bırakmasıdır. Buna göre; Hazine borçlanacağı
miktar ve vadeyi belirleyerek ihaleyi açar ve daha önce belirlemiş olduğu en
üst seviyeye kadar yapılan teklifleri kabul eder. Bu yöntemde ihaleye katılan
taraflar farklı faizlerle tahvil alım teklifi verme olanağına sahip olduklarından
aynı cins tahvillerin değişik fiyatlardan satılması söz konusu olabilmekte ve bu
durum ihalede birden fazla fiyat oluşumuna neden olmaktadır (Eğilmez, 1996:
66).
2. Hazine’ nin borçlanma vadesi ve ödemeyi planladığı faizi belirleyip
borçlanacağı miktarı ihaleye bırakmasıdır. Bu yöntemde; hangi vade ile ne
kadar faiz ödeneceği belirlenerek, borçlanmak istenilen miktar ihaleye
bırakılmaktadır (Ulusoy, 2001: 86).
3. Hazine’ nin borçlanma vadesini belirleyip borçlanacağı miktar ve
faizi ihaleye bırakmasıdır. Bu yöntemde; Hazine yalnız borçlanma vadesini
belirlemekte, belirlenen vade doğrultusunda ihaleye gidilmektedir (Ulusoy,
2001: 86).
48
2.3.2. İhale Dışı Sürekli Satış (TAP) Yöntemiyle Borçlanma
1988 yılının Ekim ayından itibaren, borçlanma vadesini uzatmak ve
faiz ödemelerinde rahatlık sağlamak amacıyla sürekli satış (TAP) yöntemi
uygulanmaya başlanmıştır. Bu yöntemde; Hazine’ce uzun vadeli değişken
faizli tahviller ihale dışında ve Merkez Bankası aracılığıyla sürekli satışa
sunulmuştur. Hazine, yatırımcıların istedikleri zaman satın alabilecekleri uzun
vadeli değişken faizli tahvilleri Merkez Bankası’ nda depolar. Bu senetlerin
mülkiyeti yatırımcılar tarafından satın alınıncaya kadar Hazine’ye ait olup,
Merkez Bankası sadece aracı görevi görmektedir. Tahvillerin iskonto oranı,
ihraç tarihi, ihraç miktarı ve satış koşulları Hazine tarafından belirlenir. İsteyen
herkes bu tahvilleri, Hazine’ce satışına izin verildiği sürece Merkez
Bankası’ndan satın alabilmektedir (Demir, 2004 : 29 ).
Sürekli satış yöntemi; ihale dönemine ve ilan edilen vadeye bağlı
olmadan sürekli olarak ve çeşitli vadelerde borçlanma imkanı sağladığından,
ihale gününü beklemeden her an tahvil satın alınmasını kolaylaştırmaktadır.
Dolayısıyla ihale yöntemi ile satılamayan 1 yıldan uzun vadeli tahvillerin satışı
TAP yöntemiyle gerçekleştirilebilmektedir.
İhale dışı sürekli satış (TAP) yöntemi, genellikle piyasada el
değiştiremeyen borçlanma araçlarının satışında kullanılan bir yöntemdir.
Bununla birlikte piyasada el değiştirilebilir orta ve uzun vadeli araçların
satışında kullanılabildiği gibi, bazen diğer satış teknikleriyle birleştirilerek de
kullanılmaktadır. Bu yöntemde Hazine’ nin elinde sürekli olarak satışa arz
edilebilecek tahvil bulunmaktadır. İhale yöntemine göre sürekli satış
yönteminin avantajlı tarafı ise, çeşitli vadelerle sürekli borçlanmayı mümkün
kılabilmesi ve daha uzun vadeli borçlanma imkanı sağlamasıdır. Bu yöntemde
borca uygulanacak faizi Hazine belirlemektedir (Erdem, 2006: 113).
Bu yöntem ile ihraç edilen menkul kıymetler genellikle küçük yatırımcı
için ihraç edilmektedir. Diğerlerinden farklı olarak, menkul kıymetlerin satışı
uzun tutulmakta, yatırımcının talebi halinde menkul kıymetler kendisine
49
satılmaktadır. Bu nedenle; menkul kıymetlerin satışı ikincil piyasalarda veya
bankalar aracılığıyla yapılmaktadır (Bağcı, 2001: 193). Türkiye’de bu sistem,
istek halinde TCMB’nin yatırımcılara menkul kıymet satması şeklinde
uygulanmaktadır. Bu yöntemle satılan menkul kıymetler uzun vadeli dövize
endeksli menkul kıymetlerdir.
Yüksek ve belirsiz faiz oranlarının olduğu piyasa koşullarında devlet
büyük miktarlarda orta ve uzun vadeli senet satmak durumundaysa, sürekli
satış yöntemi tercih edilmektedir. İhale dışı sürekli satış yönteminde devlet
piyasa koşullarını kendi yararına kullanma, olumsuz koşullara karşı kendini
koruma imkanına sahiptir. Örneğin; faiz oranlarındaki artış önlenmek
isteniyorsa, satışlar bir süre için geçici olarak durdurulabilir.
2.3.3. Halka Arz Yöntemiyle Borçlanma
Hazine’nin iç borçlanmasında kullandığı yöntemlerden biri olan halka
arz yönteminde, sabit faizli tahvillerin doğrudan doğruya halka satılması söz
konusudur. Hazine DİBS’ leri bankalar ve Merkez Bankası aracılığıyla
doğrudan halka satabilir. Bu yöntemde tahvil ve bono miktarı, vadesi ve faizi
doğrudan Hazine tarafından belirlenmektedir. Doğrudan halka satış işleminde
birkaç banka veya aracı kurum seçilmekte ve küçük nominal değerdeki
menkul kıymetler bu kurumlar vasıtasıyla halka satılmaktadır.
Halka arz yöntemi özellikle enflasyonist baskıların yaşandığı
dönemlerde toplam talebin kısılması, satınalma gücü fazlalığının piyasadan
çekilmesi ve ihalelerde oluşan yüksek faizin dengelenmesi amacıyla
uygulanmaktadır. Bu yöntemde Hazine; bankalara sattığı miktarın satış
hasılatı üzerinden belli bir komisyon öderken, bankalar da satamadıkları
miktarları Hazine’ye iade edebilme imkanına sahiptir (Ulusoy, 2001: 89-90).
Halka arz yöntemi uzun vadeli senetlerin satışında uygulanan bir
yöntem olmakla birlikte, ülkemizde 1985 öncesinde uygulanmış, bu tarihten
50
sonra yerini ihaleli satış yöntemine bırakmıştır. 1992 yılında alıcı tabanını
genişletmek ve küçük yatırımcıların tasarruflarını burada değerlendirmelerini
sağlamak amacıyla halka arz yöntemi yeniden uygulamaya konulmuştur.
Özellikle 1994 yılında halka arz yoluyla kısa vadeli ve yüksek faizli senetlerin
satışına yoğun olarak başvurulmuştur. Daha sonraki yıllarda, bu yöntemle
satış önemini kaybetmiştir.
2.4. İÇ BORÇLANMANIN EKONOMİK ETKİLERİ
Günümüzde devlet kaynakları arasında borçlanma önemli bir yer
tutmaktadır. Her ülke içinde bulunduğu konjonktüre göre iç borçlanmaya
başvurmaktadır. Makroekonomik açıdan önemli olan borçlanmanın hangi
amaca yönelik olduğu, nasıl finanse edildiği ve ülkenin bu borçları ödeme
kapasitesinin olup olmadığıdır.
Borçlanma
başlangıç
itibariyle
kamu
maliyesine
bir
rahatlık
sağlamakla birlikte zaman içinde istenmeyen ekonomik sonuçlar da
doğurmaktadır. Kamu açıklarının finansmanında iç borçlanmanın önem
kazanması ekonomi üzerinde pek çok olumsuz etki meydana getirmektedir.
Bu etkiler; dışlama etkisi ve borcun geri ödenmesi sırasında meydana gelen
olumsuz gelişmelerdir (Gök, 2003: 135). Bununla birlikte yüksek düzeylerdeki
kamu iç borçlanması gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde başta
faiz, enflasyon ve GSMH olmak üzere birçok makroekonomik değişkeni
olumsuz yönde etkilemiştir.
İç borçlar temin edildikleri kaynağa, kullanım alanlarına ve vade
yapılarına göre farklı etkiler ortaya çıkarabilmektedir.
51
Genel olarak iç borçlanmanın;
a) Fiyatlar genel seviyesine,
b) Faiz oranlarına,
c) Tüketime,
d) Tasarruflara,
e) Gelir dağılımına,
f)
Ekonomik kalkınma ve büyümeye etkileri vardır.
2.4.1. İç Borçlanmanın Fiyatlar Üzerine Etkisi
Ekonomide fiyat istikrarını etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. İç
borçlanmanın fiyatlara etkisi konusunda iki görüş vardır. Birinci görüşe göre;
devletin borçlanması ya da borçlanmayı mali araç olarak kullanması
ekonomide enflasyonist etki yaratır. İkinci görüşe göre ise, devletin
borçlanması ekonomide daraltıcı rol oynayarak deflasyonist etki yaratır
(Rolph, 1957: 305).
2.4.1.1. İç Borçlanmanın Enflasyonist Etkisi
İç borçların enflasyon üzerine etkisi büyük ölçüde borçlanmanın
yapıldığı kaynağa göre değişmektedir.
Merkez Bankası veya ticari bankalardan yapılan borçlanma para
yaratılması ile sonuçlanmaktadır. Kamunun bankalardan borçlanması, kaydi
para sürecini harekete geçirir. Bu sürecin uygun maliye ve para politikalarıyla
giderilememesi, fiyatlarda artışla beraber enflasyonun yükselmesine neden
olmaktadır (Eker ve Meriç,1999: 237).Kamu açıklarının Merkez Bankası’ ndan
karşılanması durumunda, para hacmi ile parasal taban arasında doğrudan
52
ilişki kurulabilir. Bu durumda borçlanma ile para hacmi arasında enflasyonist
bir ilişki vardır. Bütçe açıkları para basılarak finanse ediliyorsa ve para
arzındaki artış hızı nominal milli gelir artış hızından fazla ise, bu durum
enflasyonist baskıyı arttırır. Diğer taraftan para basmak, ekonomide genişletici
etki yaratarak, tüketimi ve yatırımları canlandırıcı rol oynar. Tüketim artışı
üretimle karşılanmadığı zaman fiyatların yükselmesine neden olur (Demir
vd.,2005: 253). Devletin Merkez Bankasın’ dan borçlanması sonucu yaratılan
ilave kaynaklar toplam harcama düzeyini arttırırken, yatırım ve üretim
miktarındaki artışlarla dengelenmediği için enflasyonist baskıyı ortaya
çıkarmaktadır.
İç borçlanma bankalardan ziyade kişilere, firmalara ve finansman
kuruluşlarına tahvil ve bono ihracı ile sağlanabilir. İç borçlanmanın
bankalardan
çok
hanehalkı, şirketler ve
finansman kuruluşlarına
DIBS
ihracı ile sağlanması durumunda, kaynaklar özel kesimden kamuya transfer
edildiği için para arzı üzerine etkisi olmaz ancak iç borçlanmanın parasal
etkileri kısa dönemde değilse bile, borçların anapara ve faizlerinin ödendiği
uzun dönemde ortaya çıkmaktadır (Kesbiç vd., 2004: 29). Kişi ve firmalardan
yapılan
iç
borçlanma,
kişi
ve
firmaların
harcamalarını
azalttığından
borçlanmanın temel etkisi yatırımlar üzerinde görülmektedir. Hanehalkının
tasarruflarıyla devlet kağıtlarını satın alması, ekonomide özel sektörün
kullanabileceği ödünç verebilir fonların azalmasına neden olmaktadır.
Hükümetin iç borçlanmaya hem enflasyonla mücadele (Keynesyen
maliye politikası) hem de dış borçlanmaya bir alternatif olarak başvurmasına
rağmen, aslında iç borçlanma kendisiyle mücadele edilen enflasyon başta
olmak üzere bazı tehlikeleri beraberinde getirmektedir (Güngör, 1999: 7).
Yüksek iç borç düzeyi fiyat istikrarını bozarak, ekonomik büyümeyi
engellemekte ve uzun dönemli makroekonomik politikaların uygulanmasını
zorlaştırmaktadır.
Devletin
piyasaya
yeni
borç
sürmesinin
enflasyon
yaratacağı
hakkındaki görüşler genel olarak devletin aldığı borcu nerede harcadığına
53
bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Devlet borçlanmasının enflasyona sebep
olabilmesi için, borçlanma suretiyle elde edilen gelirin kullanılması gerekir.
Devlet, borçlanma yoluyla elde ettiği gelirleri mal ve hizmet alımında
kullanıyorsa deflasyonist etkiden söz etmek mümkün olmaz. Devletin tahvil
ihracı karşılığında elde ettiği fonları kullanması, enflasyonist etki meydana
getirir (Bulutoğlu, 2003: 434).
İç borçlanmanın fiyatlar üzerindeki etkileri, kısa dönemde değilse bile,
borçların anapara ve faizlerinin ödendiği uzun dönemde kesinlikle ortaya
çıkmaktadır (Kesbiç vd., 2004: 29). Uzun süre devam eden açıkların gittikçe
artan bir
borç stoku oluşturması nedeniyle; anapara ve
faiz ödemelerini
vergilerle veya daha fazla borçlanmayla finanse etmek güçleşmektedir.
Bu durum; kamu kesimi ödemelerini karşılamak için emisyon artışıyla para
arzının büyümesine katkıda bulunup, sonuçta enflasyona neden olmaktadır.
İç borçlanma fiyatları iki yoldan etkileyebilir:
1. Kamu borçlanması faiz oranlarını arttırırken üretim maliyetlerini
de arttırır. Üretim maliyetlerindeki artış ise, enflasyona yol açar. Borçlanma
sonucu ortaya çıkan enflasyon, faiz oranlarının yükselmesine ve yüksek faizle
borçlanılmasına neden olur.
2. İç borçlanma para arzını artırır. Para arzı artışı da fiyatları artırır. İç
borçlanmanın enflasyonist etkisinin olup olmadığı borçlanılan kaynağa göre
değişmektedir. Eğer borçlanma Merkez Bankası veya ticari bankalardan
yapılıyorsa kamu açıklarının finansmanı ile parasal taban arasında ilişki
kurulur. Kamu açıklarının finansmanı bankacılık kesimi dışından sağlanırsa
para arzının artmasına yol açmaz.
54
2.4.1.2. İç Borçlanmanın Deflasyonist Etkisi
Devletin borçlanma yoluyla elde ettiği fonları harcamaması bireylerin
harcamalarını
azaltacağından
ekonomide
daraltıcı
(deflasyonist)
etki
yapacaktır (Açba, 1996: 149). Bu nedenle; devletin bireylerden borçlanmasının özel harcamaları azaltıcı etkisi vardır. Çünkü; kişiler devlet borçlanma
senetlerini tüketimlerini veya tasarruflarını kısarak almaktadır. Tüketim
harcamalarını kısarak tahvil ve bono satın aldıklarında tüketim harcamaları
azalırken, tasarruflarını kısarak devlet borç senedi aldıklarında özel kesim
yatırım harcamaları azalacaktır. Bu nedenle; bireylerden borçlanmanın
ilk
etkisi özel sektör faaliyetlerinin daralması olmaktadır. Bu durum ekonomide
deflasyonist etki meydana getirmektedir.
Borç artışlarının daraltıcı etki yarattığını ileri süren görüşe göre;
devletin piyasadan borçlanması ve piyasadaki likiditeyi azaltması, halkı
tüketim veya yatırım için para harcamamaya ikna ederek, harcamadığı
parayla devlet tahvili almasını sağladığından, ekonomide deflasyonist etki
meydana getirir (Çataloluk, 2009: 249).
Devlet borçlanmasının ekonomide deflasyonist etki oluşturacağını
savunanların
başında
Earl
A.Rolph
gelmektedir.
Ona
göre;
devlet
borçlanması bireysel tüketim harcamalarını azaltacaktır. Piyasada meydana
gelen para azalışı deflasyonist etkiye neden olacaktır. Yine devletin
borçlanmayı arttırarak piyasaya yeni devlet borçlanma belgelerini sürmesi
eski borç belgelerinin fiyatını etkileyecek, yeni borçlanma belgelerinin
piyasaya çıkarılması ile eski borç belgelerinin fiyatı düşecektir. Kamu kesimi
borçlarıyla başlayan deflasyonist etki bir süre sonra ekonominin tümünü
kapsayacaktır (Rolph, 1957: 305- 307).
Genel olarak deflasyonist etki piyasadaki cari talebi iki şekilde
etkilemektedir:
55
1. Borç senedi sahiplerinin tüketim harcamalarını kısmalarına yol
açarak dolaysız etki meydana getirir. İç borçlanmanın deflasyonist etkiye
neden olması, toplam talebi azaltmakta; toplam talepteki azalma ise
ekonomide
durgunluğa
neden olmaktadır.
Ekonominin durgunluk
içine
girmesi üretim miktarını azaltarak üretim faktörlerinin tam kullanılmasını
engellemektedir.
2. Yeni kamu borçlanma senetleri piyasadaki özel borçları da
etkilediğinden, dolaylı olarak özel harcamaların kısılması sonucunu doğurur.
(Eker ve Meriç, 1999: 238). Buna göre; piyasaya yeni bir borç senedi ihraç
edildiğinde daha önce elinde tahvil bulunduran kişilerin servetlerinde
bir
azalma meydana gelmekte ve daha az harcama yapmaktadır. Bu durum
özel
borç talebini etkilediğinden, özel harcamaların kısılmasına neden
olacaktır. Böyle bir durumda özel yatırımlar azalarak, toplam talep üzerinde
daraltıcı etkide bulunacaktır. Sonuç olarak devlet borçlanmasının artışı, özel
harcamaların ve dolayısıyla toplam harcamaların azalmasına ve ekonomide
deflasyonist eğilimlerin artmasına neden olmaktadır.
2.4.2. İç Borçlanmanın Faiz Üzerine Etkisi
Kamu açıklarının faiz oranı üzerindeki olumsuz etkisi, açıkların iç
borçlanma yoluyla finansmanı söz konusu olduğunda belirginleşmektedir. İç
borçlanma ile finanse edilen kamu açıklarının ilk makroekonomik etkisi; faiz
oranlarındaki artıştır. İç borçlanma, tasarrufların yetersiz olduğu ekonomilerde
kamu açıklarının finansmanında kullanıldığı ölçüde
faiz oranları üzerinde
olumsuz etkilere sahip olmaktadır. Tasarrufların yatırımlardan az olduğu
durumda, yeni borç bulmanın yolu faizleri arttırmaktır (Demir ve Sever, 2008:
180). Bu açıdan bakıldığında yüksek reel faizler kamu kesiminin borçlanma
ihtiyacını daha da artırarak, borç-faiz kısır döngüsünün ortaya çıkmasına
neden olmaktadır.
56
Kamu açıklarının sürekli artması sonucu kamu kesiminin borçlanma
gereği artış hızı faiz hadlerinde yukarıya doğru bir baskı oluşmaktadır. Bu
baskıyı kuvvetlendiren bir diğer etken ise, kamunun iç borç stokunun mali
sistem içindeki payının yükselmesi ile kamu kesimi borçlanma araçlarını
tutmanın, yatırımcılar gözünde riskliliğinin artmasıdır (Özatay vd.,1996: 30).
Kamu açıklarının artması sonucu yatırımcılar daha fazla risk pirimi talep
etmektedir. Sonuçta iç borç faizleri artmaktadır.
Borç faizleri dolayısıyla, sürekli olarak açık vermek, mali yapıyı bozucu
etkiler doğurmaktadır. Hazine’nin iç borçlanmasındaki vadelerin kısalığı ve
reel faizlerin yüksekliği buna eklendiğinde, yıllık borç faizi ödemeleri kamu
gelirleri ile karşılanamaz duruma gelmekte, borç kısır döngüsü ortaya
çıkmaktadır (DPT, 2001a : 27 ).
Bütçenin en büyük harcama kalemi olan faiz ödemeleri, borçlanma
ihtiyacının azalması, reel faizlerin düşmesi ve bunlara bağlı olarak vadelerin
uzaması durumunda önemli miktarda azalabilir. Açıkların, dolayısıyla
borçlanma gereğinin azalması, faizlerin düşmesine neden olacağından kamu
ve özel sektör yatırımlarını arttırarak, uzun vadede tasarrufların yatırıma
dönüşme eğilimini hızlandıracaktır (DPT, 2001a: 27- 28 ).
Kamu borçlarına ödenen yüksek faizlerin değişik nedenleri olabilir.
Bunlar; borçların milli gelire oranı, enflasyon, büyüme, siyasal istikrarsızlık,
kamu harcamalarının kontrol edilememesi, birincil ve ikincil piyasaların yapısı,
vergi, uluslararası şoklar, özelleştirme, konsolidasyondur. Borçlanmada
maliyete etki eden önemli bir unsur da belirsizlik ortamıdır. Belirsizlik ile
reel faiz oranları arasında pozitif bir ilişki vardır (Çelen ve Bali , 2003: 188).
Genel olarak belirsizliğin yüksek olması, risk
piriminin yüksek
olmasına
dolayısıyla faizlerin yükselmesine neden olmaktadır. Özellikle reel faiz
oranlarının ekonomik büyüme hızının üzerinde gerçekleşmesi maliye
politikasının sürdürülebilirliğini zorlaştırmaktadır.
57
Kamu borçlanmasının faiz üzerindeki etkisini; mali piyasaların derinliği
ve sermaye hareketliliği de etkilemektedir. Finansal derinlik kavramı finansal
sistemin
büyüklüğüne
sağlanmasında
yurtiçi
bağlı
mali
olmakla
birlikte
piyasaların
yurt
finansal
dışı
mali
derinleşmenin
piyasalar
ile
entegrasyonu önemli bir etkendir. Bu nedenle; finansal derinliğin artmasının iç
borçlanma faizleri üzerinde olumlu etki meydana getirmesi beklenebilir. Bu
durumda finansal derinlik ile reel faizler arasında negatif bir ilişkinin varlığı
ortaya konulabilir.
Finansal derinliğin artması finansal serbestleşme ile gerçekleşeceğinden mali piyasalarda belirli bir derinliğin olduğu ekonomik yapıda kamu
borçlanması yabancı sermaye akışlarını hızlandırarak faiz oranları üzerindeki
baskıyı hafifletebilmektedir. Ancak finansal serbestleşme sürecinde gerekli
olan kurumsal alt yapının tam olarak sağlanamaması finansal piyasalardaki
kırılganlığı arttırarak ekonomiyi yurtdışından gelen spekülatif sermaye
hareketlerine
karşı
savunmasız
hale
getirmektedir.
Mali
piyasaların
derinleştirilememesi borçlanmayı zorlaştırarak faizlerin yükselmesine neden
olurken, bütçe açıklarının iç borçlanma yöntemiyle kapatılmasının maliyetini
artırıp, faiz oranlarını yükseltmektedir.
2.4.3. İç Borçlanmanın Tüketime Etkisi
Borçlanmanın en önemli etkilerinden biri de, tüketim düzeyi üzerindeki
etkileridir. Bu etki ekonomideki talep miktarının değişmesiyle ilgilidir. Devletin
vergi yerine borçlanmaya başvurması, bireylerin harcamalarını artırmakta ve
ekonomide tüketim eğiliminin yükselmesine neden olmaktadır (İnce, 2001:
355). Devlet borçlanmak yerine vergi yoluna gittiğinde; bireylerin daha az
geliri olur. Borçlanma ise, bireylerin gelirlerini arttırarak tüketimlerini
artırmaktadır (Eker ve Meriç, 1999: 232).
58
Devlet borçlanmasının tüketim düzeyi üzerindeki etkileri daraltıcı ve
genişletici yönde olabilir. Ekonominin içinde bulunduğu şartlara göre devlet
tarafından borç olarak çekilen fonlar, ekonominin çeşitli kesimlerinde
daraltıcı yönde etkide bulunabilir. Diğer taraftan devlete borç veren kişilerin
bu paraları ileride faizi ile birlikte geri alacaklarını düşünüp, mevcut
harcama düzeylerini yükseltmeleri ekonomide genişletici etki yaratmaktadır.
Borçlanmanın tüketime etkisi; borçlanılan kaynağa göre farklılık
göstermektedir. Bireylerden borçlanmada; bireyler ya tüketimlerini ya da
tasarruflarını kısarak borç senedi alırlar. Borçlanma ile elde edilen fonlar, eğer
harcanmazsa tüketim azalacaktır. Dolayısıyla devletin bireylerden borçlanma
yoluyla sağladığı gelirleri kullanış şekline göre ekonomiye yaptığı etkiler de
değişecektir. Devletin borçlanma yoluyla bireylerden topladığı kaynakları hiç
kullanmaması, tüketim harcamaları üzerinde daraltıcı etki meydana getirir.
Bireylerin gelirlerinde daralma ise, tüketimin kısılmasına yol açar. Kişilerin
ellerindeki paralarla harcama yapıp, tüketimlerini artırmaları ise ekonomide
genişletici etki meydana getirir.
Kamu açıklarının tüketim düzeyi üzerindeki etkisi, bu açıkların
büyüklüğüne bağlıdır. Kamu açıklarının kontrol edilebilir düzeyde olması
durumunda bireyler, tüketimlerini kısmaz. Kamu borçlarının yüksek düzeylere
ulaştığı dönemlerde ise vergi artışlarının olacağı beklentisi toplam tüketim
miktarında bir azalmaya neden olabilir (Demir vd., 2005: 252).
2.4.4. İç Borçlanmanın Tasarruflar Üzerine Etkisi
Bütçe açıklarının borçlanma ile finansmanının milli tasarrufları azaltıcı
etkisi bulunmaktadır. Milli tasarruf, özel tasarruf (hane halkının vergi sonrası
harcama yerine tasarruf ettiği miktar) ile kamu tasarrufunun (kamunun
harcama yerine tuttuğu vergi gelirleri) toplamına eşittir. Kamuda bütçe açığı
59
oluştuğu zaman, kamu tasarrufu negatif olur. Bu da milli tasarrufun özel
tasarrufun altına inmesine neden olur (Ball ve Mankiw, 1995: 3).
Keynes sonrası dönemde, sermaye birikimi açısından kişisel ve toplam
tasarruflar önem kazanmıştır. Çünkü; yatırımların finansmanı için gereken ve
milli gelirin bir kısmı olarak tanımlanan toplam tasarruf miktarının artması ve
bunların devlet tarafından borç olarak alınması, ekonomiyi etkilemektedir.
Devlet birikmiş tasarrufları, yatırımlara yönlendirdiği sürece ekonomik gelişme
bundan olumlu yönde etkilenecektir. Milli gelir arttıkça kişisel gelir de artacak
ve buna bağlı olarak kişisel tasarruf eğilimi artacaktır.
Toplam tasarruf düzeyinin düşük olması iktisadi gelişmenin önündeki
engellerden biridir. Ekonomide gerekli olan yatırımların kaynağını tasarruflar
oluşturmaktadır. Ülkelerin tasarruflarını artırmaları ve tasarruflarını
verimli
yatırım alanlarına dönüştürmeleri gerekmektedir. Bu nedenle tasarruf açıkları
borçlanma ile karşılanmaktadır. Ancak borçların geri ödenmesi tasarrufları
olumsuz yönde etkilemektedir.
2.4.5. İç Borçlanmanın Gelir Dağılımına Etkisi
Devlet borçlarının önemli etkilerinden biri de gelir dağılımı üzerindedir.
Devlet borçlarının gelir dağılımı üzerindeki etkileri faiz ve anapara
ödemeleri sırasında ortaya çıkmaktadır. Borç anapara ve faizlerinin ödenmesi
için
başvurulan vergiler daha çok yüksek gelirli kesimlerden alınıyorsa,
gerçek anlamda bir yükten söz etmek mümkün değildir. Çünkü; devlet
borçlanma belgelerini alan kesim, aynı zamanda borcun finansmanını da
üstlenmektedir. Eğer borç anapara ve faizleri orta ve alt gelir dilimine giren
kesimden alınarak ödeniyorsa, orta ve alt
gelir dilimindeki kesimlerden,
yüksek gelirli kesime kaynak aktarılmış olmakta ve bu kaynak aktarımı gelir
dağılımının toplumun aleyhine dönmesine neden olmaktadır (Eker ve Meriç,
1999: 240). Vergiyi ödeyenlerle, devlete borç verenlerin aynı kişi veya
60
kurumlar olması durumunda ise gelir dağılımı adaletsizliğinden söz
edilmemektedir. Ancak devlet borçlanma belgelerini alanlar ile vergi
ödeyenler aynı kişi değilse, gelir dağılımı problemi ortaya çıkmaktadır.
Özellikle devletin borçlanmayı tasarruf eğilimi yüksek üst gelir gruplarından
yaparken, vergi gelirlerinin büyük bir kısmını düşük gelir guruplarından alması
gelir dağılımında adaletsizliğe neden olmaktadır.
İç borçlanmanın gelir
dağılımı üzerindeki olumsuz etkisi özellikle
enflasyonist dönemlerde daha çok ortaya çıkmaktadır. Enflasyonist süreç
borçlanmada devletin lehine, borç verenlerin aleyhine sonuç doğurmaktadır.
Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde, tasarruf sahipleri (ellerinde fon
fazlası olanlar) satınalma güçlerinin erimemesi için faizden gelir elde etmeyi
tercih etmektedirler. Bu şekilde ellerinde fon fazlası olan kesim kendini
enflasyona karşı korumuş olmaktadır. Ancak devlete borç vermeyenlerin
gelirleri bir yandan enflasyon nedeniyle azalırken, diğer yandan bu kişilerin
ödedikleri vergiler devlet borç faizlerinde kullanılmaktadır. Bu durumda; gelir
dağılımı devletten alacaklı olmayanlar aleyhine bozulmaktadır (DPT, 2001a:
42). Borç veren yüksek gelirli kesimlerin enflasyon nedeniyle daha az vergi
ödemelerinin önüne geçmek için, vergi miktar ve oranlarının enflasyona göre
uyumlu bir biçimde arttırılması gerekir (Erol, 1992: 94). Bu şekilde yüksek
gelirli kesimlerin daha az vergi vermeleri ve gelir dağılımının alt ve orta
gelir dilimindeki vergi yükümlüleri aleyhine bozulması engellenmiş olur.
Ülkemizde de uzun yıllar boyunca yüksek seviyelerde gerçekleşen enflasyon
dar ve sabit gelirlilerin gelirlerinin sürekli erimesine ve bu kişilerin milli
gelirden aldıkları payın düşmesine neden olmuştur.
2.4.6. İç Borçlanmanın Ekonomik Kalkınma ve Büyümeye Etkisi
Ekonomik büyüme, genelde milli gelirin zaman içindeki artışını ifade
etmektedir. Bir başka açıdan büyüme, “İktisadi yapıda nitelik ve nicelik
61
itibariyle değişme ve gelişme” anlamına gelir (Demircan, 2003: 98). Bu
kapsamda bir ülkenin ekonomik gelişme düzeyi, söz konusu ülkede kişi
başına düşen milli gelir ile ölçülür. Bu açıdan bakıldığında kişi başına düşen
milli gelirin artırılması, ekonomik ve sosyal yapının geliştirilmesi ve ekonomik
kalkınmanın gerçekleştirilmesi için borçlanma yoluyla sağlanan kaynakların
yatırımlara yönlendirilmesi gerekmektedir (Saraçoğlu, 2003: 77).
Ekonomik kalkınma, sermaye birikimi başta olmak üzere, teknolojik
gelişme, girişimcilik, kurumsal düzenlemeler ve etkin bir kamu yönetiminin
varlığını gerekli kılmaktadır. Sermaye birikimi ise bir ekonomideki üretimi ve
verimliliği artırmayı hedefleyen sermaye stokuna net ilaveler olarak
tanımlandığından özel ve kamusal yatırım harcamaları sermaye birikiminin
temel unsuru olmaktadır (Durmuş, 2008: 276).
Borçlanma kimi ülkelerde büyüme, kalkınma ve teknoloji üretmenin
finansmanında kullanılan önemli bir kaynak olarak ortaya çıkarken özellikle
vergi sisteminde sorunların yaşandığı ülkelerde yoğun olarak kamu kesimi
açıklarının ve kamu harcamalarının finansmanında kullanılan bir araç olarak
ortaya çıkmaktadır. Borçlanmanın kamu açıklarının finansmanında kullanılması büyüme ve kalkınmanın finansmanında sorun yaşayan çoğu gelişmekte
olan ülke için tasarruf ve faiz oranları üzerinde baskılar yaratarak büyüme
sürecini olumsuz etkilemektedir (Demir ve Sever, 2009: 9).
Ekonomik kalkınma ve büyümeye borçlanma yoluyla yön verilebilmesi
için borçlanmayla birlikte ortaya çıkan ilave fonların öncelikle üretken ve
verimli
sayılabilecek
yatırımların
finansmanında
kullanılması
gerekir.
Borçlanmanın üretken yatırımlarda kullanılması yerine daha çok bütçe
açıklarının kapatılması, ya da kamu tüketim harcamalarının finansmanında
kullanması bir yandan kamunun borç yükünü arttırıp, diğer yandan faiz
oranlarının büyümenin üzerinde artmasına neden olarak ekonomik kalkınmayı
olumsuz yönde etkileyecektir (Demir ve Sever, 2008: 178).
62
İç borçlanmanın kalkınmaya ne ölçüde katkı sağlayacağı en başta bu,
kaynakları özel kesimin mi yoksa kamu kesiminin mi borç olarak
kullanacağına, kamu kesimi ile özel kesimin birbirine rakip olup olmayacağına
ve kaynakların nerelere kanalize edileceğine bağlıdır. Bu nedenle; ekonomik
kalkınmayı hedefleyerek alınan borçların, yönlendirildiği yatırımlar başarıya
ulaştığında,
ekonomik
büyüme
ve
istihdam
üzerinde
olumlu
etki
yaratabilecektir. Kalkınmayı hızlandırmak için özel kesimin başarılı bir faaliyet
yürüttüğü yatırım alanlarında kamu, yatırımlarıyla özel kesime rakip olmamalı
ve varolan faaliyetlerini özel kesime devrederek o alandan çekilmelidir. Kamu
kesimi, öncül altyapı yatırımları niteliğinde olan ve özel sektör yatırımlarını
tamamlayıcılık özelliğine sahip yatırımlara ön ayak olmalıdır (Şen vd., 2008:
13).
2.4.7. İç Borçlanmanın Özel Kesim Üzerine Etkisi (Crowding Out)
Kamunun finansman açıklarını karşılamak için mali kesime girmesi
sonucu özel kesime aktarılabilir fonlar üzerinde dışlama etkisi yaratıp
yaratmadığı en çok tartışılan konulardan biridir. Kamu kesiminin özel kesimle
rekabete girerek özel kesimi piyasadan dışlamasına “crowding out”
denilmektedir.
Borçlanma ile finansman, borç verenlerce sağlanan kaynakların devlet
tahvilleri ile değişimini ifade ettiğinden borç veren özel kişiler bu kaynakları
özel tüketimleri için kullanmak yerine devlet tahviline yatırmayı tercih eder.
Devletin mali piyasalardan borçlanma imkanı arttıkça özel tahvil satıcılarının
piyasada faaliyet gösterme (borçlanma) imkanları kısıtlanır. Bu durum
dışlama
etkisine neden olmaktadır (Buchanan,1996: 2). İç borçlanmayla
devlet, ekonomide tasarrufların önemli bir kısmına el koymaktadır. Böylece
faiz
oranları
azalmaktadır.
artmakta
ve
özel
kesimin
kullanacağı
kaynak
miktarı
63
Kamu borçlanması, gerçekte özel kesim tarafından yatırımlara
dönüştürülecek
fonların
ve
tasarrufların,
kamu
tarafından
verimsizce
kullanılmasına yol açar. Kamunun mali piyasalara girmesi ile devlet, özel
kesim aleyhine haksız rekabet yaratmaktadır. Bu durum fon sağlayanlar için
fonlarını özel kesim yerine devlete yönlendirmelerine neden olur. Devletin
piyasadan fon toplaması, yatırım yapmak isteyen özel kesimin önünü tıkayıp,
onları bu tür faaliyetten alıkoymaktadır (Çataloluk, 2009: 256). Bu nedenle;
kamu açıklarının iç borçlanma ile finanse edilmesi; özel kesim kredi
imkanlarını daraltıp, özel kesim yatırımlarında dışlama etkisi yaratmaktadır.
Kamu finansmanında artan bir şekilde iç borçlanmaya başvurulması
belirli kesimlere kaynak transferini gündeme getirmektedir. Çok yüksek reel
faizlerin ödendiği iç borçlanma, borç verenlerin lehine kaynak transferi
meydana getirirken, iç borçların en büyük alıcısı durumundaki bankaların
toplamış oldukları mevduatı hem krediye dönüştürme eğilimini düşürmekte
hem de oluşan yüksek kredi faizleri nedeniyle yatırımlar üzerinde caydırıcı bir
etki meydana getirmektedir (Bakkal, 2007: 80). Bu durum bankaların, özel
sektöre kullandıracağı ticari kredilerde, bir azalma meydana getirerek, özel
kesimin yüksek faiz oranlarında kredi alıp üretim yapmasının yolunu
kapatmıştır. Diğer bir ifade ile özel kesimin fon kaynaklarını azaltarak faiz
oranları yükseltmiş, yatırım ve üretim imkânlarını daraltılmıştır.
Dışlamanın boyutu özel kesimin fon talebinin faiz esnekliğine bağlı
olarak belirlenmektedir. İç borçlanma sonucunda faiz oranlarının yükselmesi
ve özel yatırım harcamalarının azalması için özel yatırımların faiz esnekliğinin
yüksek olması gereklidir. Bu durumda; iç borçlanma sonucunda özel yatırım
hacmi düşecektir (Durmuş, 2008: 272). Yatırımın faiz oranlarına karşı
duyarlılığına bağlı olarak faiz oranlarında iç borçlanmadan dolayı meydana
gelen artış özel sektör yatırımlarını azaltmaktadır. Yüksek faiz oranları yatırım
yapma maliyetini artırırken yatırımların kârlılığını da azaltmaktadır.
Borçlanmanın etkileri özellikle kamu sektörünün genel ekonomideki
büyüklüğüne bağlı olarak değişmektedir.Kamu sektörünün genel ekonomideki
64
payı küçük olduğu ölçüde, borçlanma nedeniyle dışlama etkisi az olurken
özellikle kamu sektörünün büyük olduğu ekonomilerde bu etki yüksek
olmaktadır (AmirKhalkhali vd.,2002: 690). Buna göre: büyük kamu sektörünün
borçlanma ile özel sektör yatırımları üzerinde bir dışlamaya neden olacağı
ileri sürülmektedir.
Teoride durum böyle iken uygulamada dışlama etkisi konusundaki
sonuçlar net değildir. Bazı gelişmiş ülkelerde iç borç faiz oranlarının arttığı
dönemlerde dış krediler de bir artış gözlemlenmekte, bu da iç faiz oranlarının
iç yatırımlar üzerindeki dışlayıcı etkisini azaltmaktadır. Diğer taraftan faiz
oranı- yatırım ilişkisi, inşaat ve konut sektöründe diğer sektörlere göre çok
daha belirgin bir biçimde ortaya çıkmakta ve uzun vadeli ev kredilerinin
(mortgage) faiz oranlarını yükselttiğinde konut inşaatı yatırımları azalmaktadır
(Durmuş, 2008: 274).
2.4.7.1. Finansal ve Reel Dışlama
Kamu sektörü harcamalarının özel
sektör
yatırımları
üzerindeki
etkileri, ülkelerin içinde bulundukları ekonomik koşullara göre farklılık
göstermektedir. Kamu harcamaları sadece reel yatırımlar yoluyla değil, bu
yatırımların finansmanı yoluyla da özel sektör yatırımlarını etkilemektedir.
Kamu açıklarının finansmanı olarak iç borçlanma; yurtiçindeki tasarrufların
kamu kesimine aktarılmasına neden olurken, kamunun fon talebindeki artış,
faiz oranlarını artırmakta, faiz oranlarının yükselmesiyle birlikte özel yatırım
harcamaları olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu durum “ finansal dışlama ”
olarak bilinmektedir. Finansal dışlama, kamu kesimi açıklarının finansmanı
için kamunun mali piyasaya girmesi durumunda ortaya çıkmaktadır.
Kamu
harcamaları
özel
sektör
yatırımlarını
reel
olarak
da
etkilemektedir. Kamunun altyapı yatırımlarındaki artış, özel üretimin kârlılığını
ve böylece uzun dönemli özel sermaye stokunu artırır. Buna karşın,
65
kamunun altyapı yatırımları dışındaki harcamaları, özel sektörü dışlamaktadır
Kamunun kullandığı reel kaynakları özel kesim aleyhine genişletmesi, “reel
dışlama” olarak adlandırılır (Serven, 1996: 10).
Yatırımlardaki crowding out özel kesimin reel kaynak kullanımını,
finansal crowding out ise finansal kaynak kullanımını etkilemektedir.
Yatırımlardaki crowding out; kamu yatırımlarının özel kesim yatırımları
aleyhine genişlemesi, finansal crowding out ise, ekonomide oluşan fazlaların
daha büyük bir kısmının kamuya aktarılması ve dolayısıyla özel kesimin
fon kullanımını geriletmesi anlamını taşımaktadır (Gönül, 1998: 70). Kamu
kesiminin
finansal
piyasalarda
ağırlığının artması ve
kamunun
mali
piyasalarda ilave bir talep oluşturması özel kesimin fon talebini karşılamak
için yeterli kaynak bulabilmesini zorlaştırmakta ve fonların maliyetinde
yükselmeye neden olmaktadır. Bu durumda özel kesim finansal piyasalardan
dışlanmaktadır.
Finansal dışlamanın kamu kesimi yatırımlarıyla ilgisi vardır. Kamu
kesimi gelirleriyle cari harcamalarını karşıladıktan sonra kalan kısmı
yatırımlara yönlendirmektedir. Yatırılabilir fonlar eğrisinin eğimi ne denli fazla
ise, ya da yatırılabilir fonlar arz eğrisinin esnekliği ne kadar küçük ise
kamunun borçlanma gereksinimindeki artışın yol açacağı faiz oranı artışı o
kadar büyük olacaktır. Yatırım fonları arz eğrisi tam esnek(yatay eksene
paralel) ya da yatırım eğrisi dikey eksene paralelse finansal dışlama etkisi
sıfır olur. Bu duruma daha çok uzun süren resesyon dönemlerinde
rastlanılabilir. Resesyon dönemlerinde gelecekteki karlarla ilgili kötümser
beklentiler söz konusu olacağından yatırım fonksiyonu faiz oranlarına karşı
tamamen duyarsız hale gelebilir (Durmuş, 2008: 274).
Finansal dışlama sonucunu doğurabilecek bir diğer yaklaşım kamunun
mali araçlarının plasmanında banka sistemini kullanmasıdır. Finansal
piyasalara bankaların hakim olması ve kamu mali araçlarının bankalar
tarafından satılması kredi fonlarının kamu kesimine aktarılmasına neden
olarak, özel kesimin bu fonları kullanmasına engel olmaktadır. Kamu
66
finansmanı borçlanma ile sağlandıkça tasarrufların özel kesimden kamu
kesimine aktarılmasına ve özel kesimin kullanabileceği fonların azalmasına
neden olmaktadır. Bu durumda ortaya çıkacak finansal dışlamanın boyutu,
hane halkının kamu–özel mali araçları arasındaki portföy tercihine göre
belirlenmektedir.
2.4.7.2. Kısa ve Uzun Dönem Dışlama
Kamu harcamalarındaki değişmenin etkilerini karşılaştırmak için,
dışlama etkisinin kısa ve uzun dönem olarak sınıflaması oldukça önemlidir.
Uzun dönem analizde, gelecekle ilgili beklentiler içsel bir yapıya sahipken;
kısa dönemde dışsaldır. Uzun dönemde beklentilerde meydana gelen
değişikliklerin etkisi, hükümet politikalarında meydana gelen değişmelere
uyumlu hale getirilebilmektedir (Kesbiç ve Bakımlı, 2004: 42). Dışlamanın
kısa ve uzun dönem olarak sınıflamasının yanında, farklı dönemlerde ortaya
çıkan dışlamanın büyüklüğünün karşılaştırılması da önemlidir.
Yüksek düzeylere ulaşan borçlanma mali dengeler üzerinde önemli
baskılar oluşturmakta, uzun süreli kamu açıkları ve kamu borçlanmalarının
uzun dönemde ortaya çıkaracağı etkiler, kısa dönemde ortaya çıkardığı
etkilere göre çok daha büyük olmaktadır (Ardagna vd., 2004: 5).
2.4.7.3. Ödünç Verilebilir Fonlar Teorisi ve Crowding Out Etkisi
Kamu kesimi finansman ihtiyacının iç borçlanma yoluyla karşılanmasının ekonomik etkileri; ödünç verilebilir fon arz ve talebi teorisi ile
açıklanabilir. Kamu harcamalarındaki bir birimlik artışın bir birimlik kamu açığı
oluşturduğu durumda bu açığın iç borçlanma ile karşılanması, Hazine’nin
tahvil piyasasına girerek bir birimlik borçlanmayı gerçekleştirmesine, yani
ödünç verilebilir fon talebinde bir birimlik artışa neden olur. Buna bağlı olarak
67
özel kesim tarafından kullanılabilecek kaynak miktarı, borçlanma miktarı
kadar
azalır.
Kamu
harcamalarında
harcamalar,
bir
kamu
harcamalarındaki
birimlik
düşüşle
harcamalarındaki
bir
birimlik
karşılanır.
artıştan
Bu
artış,
özel
durumda
etkilenmez.
Eğer
kesim
toplam
kamu
harcamalarındaki artış, özel yatırım harcamalarında bir azalışa neden
olmazsa, toplam harcamalar artar ve üretim artışı da bu artışa uyar (Tunca,
1993: 49).
Şekil 2.1’de ödünç verilebilir fon arzı (S) ile ödünç verilebilir fon
talebi (D), E0 denge noktasında birbirine eşittir. Devletin kamu açığını iç
borçlanma ile finanse etmesi sonucu fon talep eğrisi D0’dan D1’e kayarak,
yeni denge noktası E0’ dan E1’e yükselecektir. Yeni denge noktasında toplam
fon talebi 0q1, faiz oranı ise 0r1 olmuştur. Böylece q0q1
kadar borçlanma
gerçekleşmiştir. Piyasadaki kullanılabilir fonların kamu ve özel kesim
arasındaki dağılımına baktığımızda fon talep eğrisinin D0’dan Dı’e yükselmesi
sadece kamu kesiminin fon talebindeki artışın sonucudur. Özel kesimin,
0r1 faiz oranı ve Do fon talep eğrisi üzerinde talep ettiği fon miktarı q2
kadardır. Yani başlangıçtaki denge durumu olan E0 noktasına göre özel
kesim fonları q2q0 kadar daralmıştır. Faiz oranının 0r0’dan 0r1’e yükselmesiyle
özel kesimin kullanabileceği fon miktarı 0q0’ dan 0q2’ ye düşmüştür.
68
Faiz Oranı(r)
S
r1
E1
r0
E0
D1
D0
0
q2
q0
q1
Q
Şekil 2.1 : Ödünç Verilebilir Fon Arz-Talebi ve Dışlama Etkisi
Kamu açığının finansmanı için ekonomik birimlere hazine bonosu
ve devlet tahvili ihraç edilmesi yoluyla yapılan iç borçlanma sonucu fon
piyasasında fon talebinin artması ve ödünç verilebilir fonların fiyatı olan faiz
oranının yükselmesi, özel kesimin fon kullanım olanaklarını daraltarak özel
kesim yatırımlarını azaltmaktadır.
Daha yüksek düzeydeki kamu harcamaları, ödünç verilebilir fonlara
olan talebi artırarak faiz oranlarını yukarıya doğru itici bir baskı meydana
getirmektedir. Böylece ilk olarak, özel harcamalara ve yatırımlara daha az
para ayrılabilmektedir. İkinci olarak, yüksek faiz oranları, yatırımları azaltıcı
bir baskı meydana getirmektedir.
69
2.4.7.4. IS-LM Modeli ve Crowding Out Etkisi
IS-LM modeli; para arzı ve talebinin eşitlendiği para piyasası dengesi
ile, yatırım-tasarruf eşitliğinin sağlandığı mal piyasası denge koşulunu
göstermektedir. Genişleyici maliye politikası toplam talep kanalıyla üretim
miktarını ve milli geliri artırır. Artan milli gelir para talebini artırır. Para arzı
sabitken, para talebindeki artış, faiz oranının yükselmesine neden olur. Faiz
oranlarındaki yükselme mal piyasasına etki ederek yatırım harcamalarını
olumsuz yönde etkilemektedir. Genişletici maliye politikasının mal piyasası
üzerindeki ilk etkisi; talep artışı yoluyla üretimi artırmak iken daha sonra para
piyasasında faiz oranlarının yükselmesine neden olmaktadır.
Faiz Oranı(r)
LM
i1
E1
i0
E0
IS1
IS0
0
Yo
Y
Şekil 2.2: Klasik Dışlama Etkisi
Klasiklere göre; dışlama etkisinin büyüklüğü IS-LM eğrilerinin faiz
esnekliğine bağlıdır. Klasik iktisatçılara göre; yatırımların faiz esnekliği
yüksek, para talebinin faiz esnekliği ise sıfırdır. Bu nedenle LM eğrisi diktir.
Şekil 2.2’ de görüldüğü gibi IS=LM dengesi (Yo,İo) noktasında oluşmakta mal
ve para piyasası dengeye gelmektedir. Devletin kamu harcamalarını artırarak
70
genişletici bir maliye politikası uygulaması halinde IS sağa (Yo,İ1) noktasına
kayacaktır. LM eğrisinin dikey eksene paralel olması nedeniyle milli gelirde
artış meydana gelmezken faizler yükselecektir. Faiz oranlarındaki artış, özel
sektör yatırımlarının azalmasına neden olmaktadır.
Kamu harcamalarının özel sektör yatırımlarını dışlama etkisiyle ilgili
olarak Monetarist iktisatçılar; yatırımların faiz esnekliğinin yüksek, para
talebinin faiz esnekliğinin düşük olduğu varsayımına dayanarak kamu
harcamaları artısının neden olduğu dışlama etkisinin güçlü olduğunu ileri
sürmüşlerdir. Monetaristlere göre; para arzı değişmeden halka tahvil arzı
seklindeki borçlanma ile finanse edilen kamu harcamalarının, toplam
harcamalarda bir artış yaratmazken özel sektör harcamalarının daralmasına
yol açacağını savunmaktadır (Yavuz, 2001: 4).
Şekil 2.3’ de borçlanma ile finanse edilen kamu harcamaları, kısa
dönemde milli geliri artırsa bile uzun dönemde faiz oranlarını yükselterek özel
sektör yatırım harcamalarının azalmasına neden olmuştur. Faiz oranlarındaki
yükselmenin nedeni; kamu açığının finansmanı için arz edilen yeni kamu
menkul değerleridir. Monetaristlere göre; kamu kesiminin yeni menkul
değerler arz etmesi, özel kesimin fon kullanım olanaklarında daraltıcı etki
yapmaktadır. Kamu kesimi kamu açıklarını finanse etmek için ekonomiye yeni
menkul değerler arz ettiğinde, faiz oranları yükselmektedir. Faiz oranlarındaki
yükselme
ekonomik birimleri
yeni
arz edilen
menkul
değerleri
satın
almaya yönlendirir. Ekonomik birimlerin yeni arz edilen kamu sektörü menkul
değerlerini satın alması bu kişilerin servetlerini arttırır. Servette meydana
gelen artış LM eğrisini sola kaydırmaktadır.
71
Faiz Oranı(r)
LM
r1
E1
r2
E0
IS1
IS0
0
Y0
Y
Y1
Şekil 2.3: Kısa Dönem Monetarist Dışlama Etkisi
Faiz Oranı(r)
LM1
LM0
r2
r1
E1
r0
E0
IS1
IS0
0
Y2
Y0 Y1
Şekil 2.4 : Uzun Dönem Monetarist Dışlama Etkisi
Y
72
Şekil 2.4’ de görüldüğü gibi kamu harcamaları uzun dönemde gelir
seviyesinde azalmaya neden olur. Kamu harcamalarında bir artış olduğunda
IS eğrisi IS0’ dan IS1’ e kayar. Buna bağlı olarak milli gelir de Yo’dan Yı
düzeyine ulaşır. Vergi gelirleri ve ekonominin para miktarının değişmediği
varsayımı altında kamu sektörünün artan kamu harcamalarını finanse etmek
için yeni menkul değerler arz etmesi bu menkul kıymetleri satın alan
ekonomik birimlerin servetlerini artırır. Servetteki artış LM eğrisinin LM0’dan
LM1’e kaydırır. Faiz oranları r2’ye yükselirken milli gelir Y2 düzeyine inecektir.
Y2 milli gelir düzeyi Y0 milli gelir düzeyinin altındadır. Milli gelir düzeyi kısa
dönemde Y1’ e çıkmış olmasına rağmen uzun dönemde tekrar Y0’ ın altına
düşmüştür. IS-LM analizine göre, kısa dönemde
tahville
finanse edilmiş
hükümet harcaması hem IS eğrisini sağa kaydırır hem de para talebindeki
artışla beraber faiz oranını artırır. Faiz oranlarındaki artış da dışlama etkisine
neden olarak yatırımları azaltır. Bu da çıktı düzeyinde bir azalışa neden olur.
Dışlama, yatırımın ve para talebinin
gelire ve faize duyarlılığına bağlıdır.
Uzun dönemde mali genişlemenin etkisi çıktının azalmasıdır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE İÇ BORÇLANMANIN ÖZEL SEKTÖR YATIRIM VE
TASARRUFLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
3.1. TÜRKİYE’DE İÇ BORÇLARIN MİKTARI
3.1.1. Kamu Kesimi Borçlanma Gereği
Türkiye ekonomisinde kamu kesimi borçlanma gereği temel sorun
olarak 1978’den sonra belirgin hale gelmeye başlamış, 24 Ocak kararları
olarak bilinen yapısal değişim sonrasında belli bir mali disiplin sağlanarak
bu oranın 1980’ lerin ortalarına doğru azalmaya başladığı görülmüştür. Kamu
açıklarının büyümesinin doğal bir sonucu olarak kamu kesimi borçlanma
gereğindeki artışlar, kamu borç stokundaki artışların en belirleyici unsuru
olmuştur. Özellikle 1990’ ların başından itibaren kamu mali disiplinindeki aşırı
bozulmalar mali piyasalarda kaynakların reel maliyetinin yükselmesi sonucunu
doğururken, reel ekonomik kesimde yaşanan yüksek kaynak maliyeti üretim
hacminde daralmaya neden olmuştur (Sakal, 2003: 183).
Türkiye’ de ekonomik politikalar bakımından farklı yaklaşımlar ortaya
çıkmıştır. Ekonomik ve siyasi belirsizliklerden etkilenen Türkiye ekonomisi
yaşanan krizlerin de etkisiyle “istikrar tedbirleri” adı altında kamu sektörü
açıklarının kontrol altına alınması yönelik bir dizi yaklaşım belirlemiştir.
Özellikle ülkenin içinde bulunduğu kamu borcu probleminin aşılması için mali
disiplinin önemi vurgulanmıştır. Böylece sıkı maliye politikası ile kamu
harcamalarını
azaltmak ve gelirleri artırmak aynı zamanda devletin özel
sektöre gerekli mali kaynakları sağlaması temel amaç olmuştur. Ancak
Türkiye’de
bu
programların
gerektirdiği
yapısal
tedbirlerin
hayata
geçirilmesinde yaşanan sorunlar ve uygulama sürecinde karşılaşılan krizler,
74
sürdürülebilir ekonomik ve mali yapının gerçekleştirilmesini engellemiştir
(Kesik, 2003: 3). Sonuç olarak kamu
kesimi
borçlanma gereğinin GSMH
içindeki payı giderek artış göstermiş, hatta bu oran bazı yıllarda %15’ lerin
üzerine çıkmıştır.
Kamu finansman dengesi; kamu kesiminin belli bir dönem (yıl) içindeki
gelir ve gider dengesini ifade ederken, giderlerin gelirlerden fazla olması veya
gelirlerin toplanmasındaki gecikmelerden dolayı kamu kesiminin açık vermesi
söz konusu olmaktadır (Günal,1996: 4). Bu açıkların önemli boyutlara
ulaşması veya kronik hale gelmesi günümüzde pek çok ülke için önemli
bir sorun haline gelmiştir.
Kamu kesimi finansman açıkları, Türkiye’de birtakım ekonomik
istikrarsızlık unsurlarının temel nedenleri arasında görülmektedir. Kamu kesimi
açıkları başta fiyat düzeyi, faiz ve büyüme
oranları olmak üzere birçok
makroekonomik değişkeni olumsuz yönde etkilemektedir (Demir vd., 2005:
248). Bu nedenle kamu kesimi finansman açıkları ve sonuçları özellikle
1980’lerden itibaren Türkiye’de tartışılmaya başlamıştır. Türkiye’de yüksek
kamu açıklarının uzun süre devam etmesi yüzünden devlet borç tuzağına
düşmüş ve yatırım yapamaz hale gelmiştir. Yüksek faiz oranından devlete
borç verme olanağı bulan bankalar özel sektöre daha az kaynak
aktarmışlardır.
Ortaya çıkan kamu kesimi finansman açıkları, bu açığın
finansmanı
sorununu gündeme getirmiştir. Genellikle kamu açığının finansmanı için
kullanılan kavram, kamu kesimi borçlanma gereğidir (KKBG). Başka bir
ifade ile KKBG; devletin kamu açığını ölçmeye yarayan bir kavramdır. Kamu
kesimi borçlanma gereği, kamu giderlerinin kamu gelirlerinden fazla olması
nedeniyle ortaya çıkan açığı ifade eder. Adına borçlanma gereği denilmesinin
nedeni ise, açığın kapatılması için ne kadar borçlanılması gerektiğini
göstermesidir (Özgen, 2002: 93). Türkiye’de kamu kesimi açıklarının finansmanında kullanılan yöntemler çoğu zaman mali disiplini bozarak yeni
finansman açıklarına neden olmaktadır. KKBG’deki artış, yatırım - tasarruf
75
dengesini ve ithalat-ihracat dengesini bozarak, iç ve dış açık üzerinde etkili
olmuştur.
Türkiye’ de kamu kesimi borçlanma gereğindeki artış, mali dengelerin
bozulmasına yol açmıştır. 1990’ lı yıllardan itibaren kamu bütçe disiplini
bozulmuş, özellikle tüketim harcamalarında artış yaşanmış, buna karşın yeterli
harcama denetimi yapılamamış, savurganlık ve yolsuzluk artmıştır. Öte
yandan kamunun vergi gelirlerinde önemli artışlar olmasına rağmen kamu
harcamalarını karşılamaya yetmemiştir (Yıldız, 2006: 1). Kamu gelirleriyle
kamu giderleri arasındaki olumsuz farkın kamu gelirleri ile karşılanamaması
sonucunda ise, Türkiye’ de kamu kesimi
borçlanma gereği
2001 yıllında
GSMH’nın % 16.4’ üne kadar ulaşmıştır.
Türkiye’ de KKBG’ nin bazı yıllar azalma eğilimi gösterse bile çoğu
zaman artış trendi sergilediği söylenebilir. Nitekim KKBG’nin GSMH’ ya oranı
1980’li yıllarda ortalama % 4-5 arasında seyrederken, 1991 yılında %10,1
seviyesine çıkmıştır. Ancak 1990’lı yılların ortalarında uygulanan istikrar
tedbirleri ve daraltıcı maliye politikalarının etkisiyle bu oran 1995 yılında % 5’e
gerilemiştir. Sonraki yıllarda bu politikalar sürdürülemeyince KKBG tekrar artış
eğilimine girmiştir.
1980-2006 yılları arasında Türkiye’ de KKBG’ nin GSMH’ ya oranındaki değişmeyi gösteren Tablo 3.1’ de kamu kesiminin borçlanma ihtiyacı
içinde olduğu görülmektedir. 1980-2006 yılları arasında kamu kesimi dengesi
içerisinde yer alan kamu kurumlarının finansmanından oluşan kamu açıkları
kamu kesimi borçlanma gereğini artırmıştır.
KKBG / GSMH oranının en düşük değeri 1982’ de % 3,5, en yüksek
değeri 2001’ de %16,4 olarak gerçekleşmiştir. KKBG / GSMH oranı 5 Nisan
1994 kararlarının da etkisiyle 1994 ve 1995 yılında hızla düşmüş, ama sonraki
yıllarda tekrar artmıştır. Ancak kamu kesimi borçlanma gereğinde gözlenen
iyileşmeler (KKBG’deki düşüş) geçici olmuştur. Çünkü, sosyal güvenlik
kuruluşlarının açıkları, özelleştirme gelirlerinin beklenenin altında olması gibi
76
nedenlerle kamu harcamaları ve gelirleri arasındaki uyumsuzluk devam
etmiştir (Özbilen, 2001: 2).
Tablo 3.1: Kamu Kesimi Borçlanma Gereği / GSMH
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
KKBG
(Milyar TL)
465
319
374
688
1.194
1.266
1.869
4.563
6.235
12.282
29.140
64.110
116.147
203.810
239.573
390.029
1.294.178
2.258.005
5.016.736
12.189.173
14.848.810
29.030.476
35.007.644
33.355.060
20.395.604
-1.991.839
-14.977.271
GSMH
(Milyar TL)
5.362
8.023
10.612
13.933
22.168
35.350
51.185
75.019
129.175
230.370
397.178
634.393
1.103.605
1.997.323
3.887.903
7.855
14.978
29.393
53.518
78.283
125.596
176.484
275.032
356.681
428.932
485.058
560.000
KKBG / GSMH
(%)
8,6
4,0
3,5
4,9
5,4
3,6
3,7
6,1
4,8
5,3
7,3
10,1
10,5
10,2
6,2
5,0
8,6
7,7
9,4
15,6
11,8
16,4
12,7
9,3
4,8
-4,1
-2,6
Kaynak: TCMB, (http://evds.tcmb.gov.tr/cbt.html) , DPT; Ekonomik ve
Sosyal Göstergeler (1950-2006) verilerinden tarafımızca derlenmiştir.
77
20
15
Yüzde
10
5
19
80
19
82
19
84
19
86
19
88
19
90
19
92
19
94
19
96
19
98
20
00
20
02
20
04
20
06
0
-5
-10
Yıllar
KKBG /GSMH
Şekil 3.1: Kamu Kesimi Borçlanma Gereği / GSMH (1980-2006)
KKBG’nin 1989 yılında GSMH’ya oranı %5,3 iken, 1996 yılından
itibaren yükseliş eğilimine girerek 1999 yılında GSMH’ ya oran olarak %15,6
gibi yüksek bir seviyeye ulaşmıştır. 2001 yılında kamu kesimi borçlanma
gereğinin GSMH’ya oranı bir önceki yıla göre 3,9 puan artarak %16,4
seviyesinde gerçekleşmiştir. Kamu kesimi borçlanma gereğindeki bu artış
konsolide bütçe ve sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarından kaynaklanmaktadır (DPT, 2001b: 13). 2002 yılında KKBG / GSMH oranı 2001 yılına göre
3,7 puan gerileyerek %12,7 olmuştur. KKBG’ deki bu azalma ise, esas
itibariyle faiz ödemelerindeki reel düşmeye bağlı olarak konsolide bütçe,
işsizlik sigortası fonu ile özelleştirme gelirlerinden dolayı fon, sosyal güvenlik
ve KİT dengelerinde hedeflenen iyileşmeden kaynaklanmıştır. KKBG / GSMH
oranı 2003 yılında % 9,3, 2004 yılında % 4,8 ve 2005 yılında % -4,1 ve
2006 yılında % -2,6 olarak gerçekleşmiştir. KKBG’ deki bu azalma eğilimi
kamu kesimi genel dengesinin yıllar sonra fazla verdiğini göstermektedir.
78
3.1.2. İç Borç Stokundaki Gelişmeler
İç borç stoku; devlet tahvili, hazine bonosu, konsolide borç ile T.C.
Merkez Bankası’ndan alınan kısa vadeli avanslardan meydana gelmektedir.
Ülkemizde iç borç stokunun artmasında; KKBG’ nin sürekli artmasına bağlı
olarak kamu kesimi finansman açığının hızla büyümesi etkili olmuştur. Kamu
kesiminde yer alan kurumların finansman açıklarının büyümesi bütçe
üzerindeki yükü artırarak, borç stoklarında artışa neden olmuştur. Özellikle
belirsizliğin hakim olduğu bir ekonomide Hazine yüksek reel faiz oranıyla
borçlanmak
zorunda
kalmış,
borçlanma
miktarındaki
artış
ve
ülke
ekonomisinde yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar borcun vadesini de
etkileyerek vadeyi sürekli olarak kısaltmıştır. Hazine’nin çok kısa vadede ve
yüksek faizle borçlanması, borç stokunun hızla yükselmesine neden olarak iç
borç miktarını artırmıştır.
Borçlanma ve özellikle borç stokunun fazlalığı uzun yıllar ülkemizin
temel ekonomik problemlerinden biri olmuştur. Borç stokundaki artışın
olumsuz etkileri, gerek ekonomi gerekse sosyal hayatı olumsuz yönde
etkilemiştir. İç borç/GSMH oranının yükselmesi iç borçların ekonomideki
ağırlığının artması anlamını taşıdığından bu oranın yükselmesi fiyat istikrarını
bozarak, ekonomik büyümeyi engellemiş ve uzun dönemde makroekonomik
sorunlara neden olmuştur.
İç borç stoku; yıllar itibariyle biriken anapara ve faizlerden oluşmaktadır.
1983’den itibaren iç borç stokundaki artış hızlanmış, 1990’lı yıllarda bu artış
önlenemez boyuta gelmiştir. Bu artışın nedeni; 1985 yılından itibaren kamusal
finansman politikası olarak vergilendirme yerine borçlanmanın yapılmasıdır
(Ünsal, 2003: 193). 1990’lı yıllarda bu politika iyice yaygınlaşarak krizlerin de
etkisiyle bu artış önlenemez boyutlara ulaşmıştır. 1990’lı yıllarda
artan
kamusal açıklar ve bu açıkların kapatılması için etkin bir vergi politikasının
oluşturulamaması iç borç stokundaki artışı hızlandırmıştır.
79
Ülkemizde borç stokunu artıran sebepler şu şekilde sıralanabilir (Demir,
2004: 9):
1.Yüksek bütçe açıkları
2.Hazine garantileri
3.Görev zararları
4.Vergi gelirlerindeki yetersizlik
5.Yüksek faiz oranlarıdır.
Tablo 3.2’ de Türkiye’ nin iç borç stokunun yıllar itibariyle dağılımı
görülmektedir. İç borç stokunun GSMH’ ya oranı incelendiğinde; 1980 yılında
iç borç stokunun toplam GSMH içerisindeki payı %13,4 iken, 1983 yılındaki
toplam iç borç stoku, bir önceki yıla göre % 236 yükseliş göstererek %22,8’e
çıkmıştır ve 1987 yılından sonra tekrar düşmeye başlamıştır. Toplam iç borç
stokundaki
yükseliş,
büyük
oranda
konsolide
borçlardaki
artıştan
kaynaklanmıştır. 1987 yılından sonraki düşüş eğiliminin en önemli nedeni
ise; iç borçlar yerine dış borçlanmaya gidilmesidir. Bu durum özel fonların
yetersizliği, sermaye piyasasının gelişmemiş olması gibi nedenlerle iç
borçlanma kapasitesinin sınırlandırılmış olmasından kaynaklanmaktadır (Erol,
1992:115).
80
Tablo 3.2 : İç Borç Stokunun GSMH İçerisindeki Payı
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
Kaynak:
İÇ BORÇ STOKU
(Milyar TL)
721
991
1.341
3.173
4.634
6.972
10.514
17.218
28.458
41.934
57.180
97.647
194.236
357.347
799.309
1.361.007
3.148.985
6.283.425
11.612.885
22.920.145
36.420.620
122.157.026
149.869.691
194.386.700
224.482.922
244.781.857
251.470.054
GSMH
(Milyar TL)
5.362
8.023
10.612
13.933
22.168
35.350
51.185
75.019
129.175
230.370
397.178
634.393
1.103.605
1.997.323
3.887.903
7.855
14.978
29.393
53.518
78.283
125.596
176.484
275.032
356.681
428.932
485.058
560.000
İÇ BORÇ STOKU/GSMH
(%)
13,4
12,5
12,6
22,8
21,0
19,7
20,5
22,9
22,0
18,2
14,4
15,4
17,6
17,9
20,6
17,3
21,0
21,4
21,7
29,3
29,0
69,2
54,5
54,5
52,3
50,5
45,0
http://www.hazine.gov.tr/irj/go/km/docs/documents/Treasury%20Web/
Statistics/Annual/II%20Kamu%20Borc%20Yonetimi/kamu%20borc%20yonetimi.xs
ve DPT; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006) verilerinden
tarafımızca
derlenmiştir.
Türkiye ekonomisi 1990’ lı yıllarda giderek ağırlaşan iç borç sorununun
etkisinde kalmıştır. 1980'li yılların sonlarına doğru kamu finansman açığındaki
artışlar, 1990' lı yıllara gelindiğinde kamu kesimi borçlanma gereğini ve buna
bağlı olarak iç borç stokunu artırmıştır. İç borçlanma bu yıllarda büyük ölçüde
bütçe açıklarının finansmanında kullanılmıştır. 1985 yılında iç borç stokunun
GSMH’ ya oranı %19,7 iken, 1996 yılında %21’e yükselmiştir. Yüksek kamu
81
açıkları ve reel faizler nedeniyle 2000 Kasım ve 2001 yılında yaşanan
ekonomik krizlerin de etkisiyle 2000 yılında % 29 olan iç borç düzeyi 2001
Şubat krizi ile % 69,2 gibi tehlikeli bir boyuta ulaşmıştır. Bu durum devletin her
geçen yılda kaynak ihtiyacının arttığını ve olağan kamu gelirleri ile
karşılanamayan giderlerin borçlanma yoluyla karşılanmaya çalışıldığını
göstermektedir.
80
70
Yüzde
60
50
40
30
20
10
0
1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006
Yıllar
Şekil 3.2: İç Borç Stoku / GSMH’nın Yıllar İtibariyle Dağılımı(1980-2006)
2001 yılında toplam iç borç stokunun GSMH’ ya oranındaki artışta bazı
faktörler önemli rol oynamıştır (Sakal, 2003: 195):
1. GSMH’ nın reel olarak düşmesi sonucunda borç stoku / GSMH oranı
yükselmiştir,
2. Kamu bankaları için verilen DİBS’ lerin niteliği önemli ölçüde
değiştirilmiştir. Kamu bankalarına daha önce düşük faizli ve uzun vadeli
kağıtlar verilirken, 2001 yılından itibaren piyasa şartlarında ve üç ayda bir
kupon ödemeli kağıtlar verilmiştir. Bu kağıtların faiz ödemeleri her üç ayda bir
82
yapılmaktadır. Dolayısıyla bu faiz ödemelerini finanse etmek için yapılan
borçlanma kamu kesimi borç stokunu artırmıştır.
2001 yılında yaşanan likidite sorunu nedeniyle devalüasyon yapılmış,
bankalar bundan büyük oranda etkilenmiştir. Bankacılık sektörünün yeniden
yapılandırılması amacıyla kamu ve TMSF kapsamındaki bankalara aktarılan
senetler nedeniyle iç borç stoku hızla artmıştır (Demir, 2004: 16). Bu artış
sonucu kamu kesimi tasarruf yapamaz duruma gelmiştir. 2001 yılının sonunda
uygulanmaya konulan reformlar neticesinde ekonomide yaşanan olumlu
gelişmeler ile 2002 yılından itibaren düşüş görülmektedir. 2004 ve 2005
yıllarında iç borç stoku bir miktar gerilemiş, 2006 yılında ise %45 seviyesine
düşmüştür. Yıllar itibariyle genel bir değerlendirme yapacak olursak;
borçlanma ihtiyacında sürekli bir artış gözlenmiş ve kaynakların yetersizliği ile
iç borç stoku da hızla yükselmiştir. Bu durum devleti yeniden borç bulmaya
zorlamış ve borcun borçla çevrilmesi kaçınılmaz olmuştur.
Türkiye’ de, kamunun toplam borç stokunu etkileyen sürekli faktörler şu
şekilde sıralanabilir (İnan, 2003: 28):
i) Faiz Dışı Denge: Faiz dışı denge ya da birincil denge dediğimiz
zaman konsolide bütçenin faiz dışındaki gelir ve giderleri kastedilmektedir.
Kamu iç ve dış borcundan kaynaklanan faiz giderleri dışında; transfer
harcamaları, yatırım harcamaları, memur ücretleri gibi bütün harcama
kalemleri faiz dışı dengeye dahildir. Faiz dışı dengede verilen pozitif bir bakiye,
aynı miktarda kamu borcunun ödenmesini mümkün kılacağı için kamu borç
stoku üzerinde azaltıcı bir etki yapmaktadır.
ii) Borç Stoku İçin Ödenen Faiz: Kamu kesiminin mevcut borç stoku
için ödenen bir faiz, bütçe için bir gider niteliğinde olduğundan, aynı miktarda
yeni borçlanma ihtiyacı yaratmaktadır. Dolayısıyla, her bütçe döneminde, bir
önceki dönem ödenen faiz miktarı kadar kamu borç stokuna yeni bir anapara
ilavesi yapılır.
83
iii) Kur Farkları: Kamu borç stoku Türkiye’ de olduğu gibi birden fazla
para birimi cinsinden oluşturulmuşsa ya da birden fazla para birimine endeksli
ise o zaman bütçe dönemi içinde bu para birimlerinin birbirlerine karşı olan
değerlerindeki değişmeler kamu borç stokunu etkileyecektir. Bu etki, borç
stokunun kompozisyonuna ve kur hareketlerinin yönüne bağlı olarak olumlu ya
da olumsuz olabilir.
Tablo 3.3: İç Borç Stokunun Dağılımı ( Hazine Bonosu)
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
BORÇ STOKU
(Milyar TL)
721
991
1.341
3.173
4.634
6.972
10.514
17.218
28.458
41.934
57.180
97.647
194.236
357.347
799.309
1.361.007
3.148.985
6.238.425
11.612.885
22.920.145
36.420.620
122.157.260
149.869.691
194.386.700
224.482.922
244.781.857
251.470.054
HAZİNE BONOSU
(Milyar TL)
49
88
153
56
340
489
822
1.923
2.542
3.537
5.469
18.258
42.247
64.488
304.230
631.298
1.527.838
2.374.990
5.840.905
3.236.753
2.057.683
20.029.334
37.019.856
25.413.074
30.272.223
17.817.596
9.593.581
HAZİNE BONOSU /
İÇ BORÇ STOKU
( %)
6,8
8,8
11,4
1,7
7,3
7,0
7,8
11,1
8,9
8,4
9,5
18,7
21,7
18,0
38,0
46,3
48,5
37,8
50,3
14,1
5,6
16,4
24,7
13,1
13,4
7,2
3,8
Kaynak: DPT; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006) ve Hazine İç Borç
istatistikleri
(http://www.hazine.gov.tr/irj/portal/anonymous/IcBorc)
tarafımızca derlenmiştir.
adresinden
84
Tablo 3.3’ de 1980-2006 yılları arasında devletin kısa süreli likidite
ihtiyacını karşılamak için kullandığı hazine bonoları payının sürekli artış
gösterdiği görülmektedir. 1990 sonrasında da 1990 öncesinde olduğu gibi
hazine bonosu sürekli artmıştır. 1991’ de 18.258 milyar TL iken, 1993’de
64.488 milyar TL olmuştur. 1994 ekonomik krizinde 304.230 milyar TL iken,
1995’ de 2 katına ulaşmıştır. Hazine bonosu satışlarındaki
yüksek
olduğu
artışların
en
yıllar ya seçim yılları ya da ekonomik krizlerin yaşandığı
yıllardır. 1994 ekonomik krizin olduğu yılda bir önceki yıla göre bono
satışları % 371,8 artmıştır. En yüksek artışların yaşandığı yıllar ise 1994
krizinden sonraki yıllardır. Hazine Bonosu/İç Borç Stoku oranının hızla
yükseldiği yıllar gelir kaynaklarının azaldığı, makro dengelerin bozulduğu ve
piyasalara çok kısa vadeli spekülatif faaliyetlerin hakim olduğu dönemlerdir.
Son
yıllarda
bono
satışı
yoluyla
borçlanmada
büyük
dalgalanmalar
görülmektedir.
Hazine bonolarının toplam iç borç stoku içindeki payı yüksektir.
Tablodaki veriler incelenecek olursa hazine bonosu / iç borç stoku 1980’li
yıllarda %10’ nun altında iken, bu oran 1991’den itibaren yükselmiştir. Ancak
en yüksek oran % 50,3 ile 1998 yılında ulaşılmıştır. Özellikle ekonomik
krizlerin yaşandığı dönemlerde kısa vadeli fonlara olan talebin artması
nedeniyle iç borç stoku içinde bono payı artmıştır. Hazine bonosunun iç
borç stokuna oranının en yüksek olduğu 1998 yılından sonra hazine
bonosunun toplam iç borç stoku içindeki payı hızlı bir şekilde azalmıştır.
Ekonominin bu kadar kısa vadeli iç borcu kaldıramayacak noktaya gelmiş
olmasından dolayı 1999 yılında kısa vadeli iç borçlanmayla ilgili kısıtlamaya
gidilmiş ve bu yıldan sonra da hazine bonosunun iç borç stoku içindeki
payında azalma meydana gelmiştir. 2005 ve 2006 yıllarına gelindiğinde bu
oran sırayla % 7,2 ve % 3,8 olarak gerçekleşmiştir. Bunda devletin daha uzun
borçlanma isteği yatmaktadır.
85
Tablo 3.4 : İç Borç Stokunun Dağılımı (Devlet Tahvili)
YILLAR
BORÇ STOKU
(Milyar TL)
721
991
1.341
3.173
4.634
6.972
10.514
17.218
28.458
41.934
57.180
97.647
194.236
357.347
799.309
1.361.007
3.148.985
6.238.425
11.612.885
22.920.145
36.420.620
122.157.260
149.869.691
194.386.700
224.482.922
244.781.857
251.470.054
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
DEVLET TAHVİLİ /
İÇ BORÇ STOKU
(%)
19,6
16,1
13,8
11,3
11,4
14,8
14,3
13,9
17,1
26,0
32,9
25,3
44,5
53,3
29,9
37,6
39,7
56,8
49,7
85,9
94,4
83,6
75,3
86,9
86,5
92,7
96,2
DEVLET TAHVİLİ
(Milyar TL)
141
160
186
360
531
1.032
1.511
2.407
4.880
10.863
18.801
24.678
86.387
190.505
239.385
511.769
1.250.154
3.570.812
5.771.980
19.683.392
34.362.937
102.127.926
112.849.835
168.973.626
194.210.700
226.964.261
241.876.473
Kaynak: DPT; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950 - 2006) ve Hazine İç Borç
istatistikleri
(http://www.hazine.gov.tr/irj/portal/anonymous/IcBorc)
adresinden
tarafımızca derlenmiştir.
Tablo 3.4 incelendiğinde, tahvil satışının özellikle belli yıllarda çok
yüksek olduğu dikkat çekmektedir. 1980 sonrası dönemde bütçe açıklarının
kapatılması
için
yapılan
tahvil
ihraçlarının
aşırı
bir
şekilde
arttığı
görülmektedir. Devlet tahvillerinin toplam iç borç stoku içindeki payı, 1980
yılında % 19,6 iken bu pay giderek azalmış ve 1983 yılında % 11,3 düzeyine
kadar inmiştir. 1984 yılından itibaren ise yükseliş eğilimi göstererek; 1989
86
yılında %26 ve 1990 yılında %32,9 düzeyine ulaşmıştır. İç borçlanmada 1989
sonrası dönemde tahvil yoluyla borçlanmanın ağırlıklı olduğu gözlenmektedir.
Uzun vadeli kamu iç borçlarından devlet tahvilleri 1990 yılında 18.801 milyar
TL iken, 1991 de 24.678 milyara yükselmiştir. Ekonomide kriz yılı olan 1994’te
uzun vadeli borçlanma kâğıtları olan tahvillerin toplam iç borç stokundaki payı
yaklaşık olarak %100 oranında azalırken; kısa vadeli borçlanma kâğıtları olan
bonoların payında ise, %100’ün üzerinde artış olmuştur.
Tablo 3.3 ve Tablo 3.4 birlikte değerlendirildiğinde 1999 yılında iç borç
senetleri içerisinde hazine bonolarının payı hızla azalırken, devlet tahvillerinin
payı artmıştır. 2005 yılı itibariyle hazine bonosunun payı %7,2 iken devlet
tahvili % 92,7’ ye yükselmiştir. Bu durum itfası gelen senetlerin ödenmesinde
yeterli kaynak bulunamadığı için kısa vadeli borçların uzun vadeli borçlarla
değiştirildiğini göstermektedir. İç borçlanmada bono yerine tahvile ağırlık
verilmesi borçlanmada vadelerin uzaması anlamına geldiğinden ekonomik
olarak olumlu bir gelişmedir.
87
Tablo 3.5: İç Borç Stokunun Dağılımı (Kısa Vadeli avans)
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
BORÇ STOKU
(Milyar TL)
721
991
1.341
3.173
4.634
6.972
10.514
17.218
28.458
41.934
57.180
97.647
194.236
357.347
799.309
1.361.007
3.148.985
6.238.425
11.612.885
22.920.145
36.420.620
122.157.260
149.869.691
194.386.700
224.482.922
244.781.857
251.470.054
KISA VADELİ AVANS
(Milyar TL)
195
234
266
339
528
795
1.052
1.407
2.082
2.539
2.870
13.589
31.000
70.421
122.278
192.000
370.953
337.623
337.623
0
0
0
0
0
0
0
0
KISA VADELİ AVANS /
İÇ BORÇ STOKU
(%)
27
23,6
19,8
10,6
11,3
11,4
10
8,1
7,3
6
5
13,9
16
19,7
15,3
14,1
11,8
5,4
0
0
0
0
0
0
0
0
0
Kaynak: DPT; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950 - 2006) ve Hazine İç
Borç istatistikleri (http://www.hazine.gov.tr/irj/portal/anonymous/IcBorc) adresinden
tarafımızca derlenmiştir.
Tablo 3.5’de kısa vadeli avansların iç borç stoku içerisindeki payı 19801990 yılları arası sürekli olarak gerilemiştir. Tablodan da görüleceği gibi
1980’li yıllarda kısa vadeli avans kullanımının iç borç stoku içindeki payı %27
iken, bu oran daha sonraki yıllarda azalmış, 1990 yılında %5 düzeylerine dek
inmiştir. Bu inişin nedeni; Merkez Bankası’ndan alınan avansların zamanında
ödenmeyerek konsolide borçlar içine kaydırılmasıdır. 1990 yılında kullanılan
88
kısa vadeli avans 2.870 milyar TL; 1991 yılında % 373,4’ lük bir artışla 13.589
milyar TL’ye ulaşmıştır.
Özellikle 1990’lı yılların ilk yarısından itibaren artan kamu açıklarının
doğal bir sonucu olarak beliren kamu kesiminin aşırı kaynak talebi; Hazine’nin
Merkez Bankası’ndan kısa vadeli avans kullanımı ve piyasaya arz edilen
devlet iç borçlanma senetleri ile karşılanmıştır (Aydın,2002:1). Ancak zamanla
Hazine’nin Merkez Bankası kaynaklarını kullanma olanaklarının azalmasına
bağlı olarak ve kısa vadeli avans kullanımı da düşüş göstermiştir. 1993 yılında
kısa vadeli avansın iç borç stoku içindeki payı % 19,7’ lerde iken, 1994 kriziyle
birlikte bu oran % 15,3’e düşmüş ve 1997 yılında büyük bir düşüş yaşanarak
kısa vadeli avans / iç borç stokuna oranı % 5,4’ e gerilemiştir. 1998 yılından
sonra da kullanılmamıştır. Böylece Merkez Bankası’nın Hazine’yi avans
yoluyla finanse etme yükümlülüğü ortadan kaldırılmıştır. Kamu açıklarının
finansmanında kullanılan iç borçlanma kaynakları arasında tahvil yoluyla
borçlanma ön plandayken, son dönemlerde bono vasıtasıyla borçlanmaya
ağırlık verilmiş ve kısa vadeli avans kullanımına fazla yer verilmemiştir.
89
Tablo 3.6 : İç Borç Stokunun Dağılımı (Konsolide Borç)
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
BORÇ STOKU
(Milyar TL)
721
991
1.341
3.173
4.634
6.972
10.514
17.218
28.458
41.934
57.180
97.647
194.236
357.347
799.309
1.361.007
3.148.985
6.238.425
11.612.885
22.920.145
36.420.620
122.157.260
149.869.691
194.386.700
224.482.922
244.781.857
251.470.054
KONSOLİDE BORÇLAR
(Milyar TL)
336
509
736
2.418
3.235
4.656
7.129
11.481
18.954
24.995
30.040
41.122
34.602
31.933
133.417
25.940
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
KONSOLİDE BORÇ /
İÇ BORÇ STOKU
(%)
46,6
51,36
54,88
76,21
69,81
66,77
67,8
66,68
66,6
59,61
52,54
42,11
17,81
8,94
16,69
1,1
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
Kaynak: DPT; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950 - 2006) ve Hazine İç Borç
istatistikleri (http://www.hazine.gov.tr/irj/portal/anonymous/IcBorc) adresinden tarafımızca
derlenmiştir.
Konsolide borçlar yıllar itibariyle istikrarsız bir seyir izlemektedir. Toplam
iç borç stoku içinde konsolide borçların payı 1980 yılında % 46,6 iken 1983
yılında % 76,2, 1984 yılında % 69,8 düzeyine çıkmıştır. Konsolide borçların,
toplam iç borç stoku içindeki payında görülen yükseliş 1985 yılından itibaren
düşüş göstermeye başlamıştır. Konsolide borçlarda görülen en büyük artış
1983 yılında % 76, 21’ dir. Konsolide borçların iç borç stoku içindeki payı 1989
90
yılına kadar ortalama % 60’ ın üzerinde seyrederken takip eden yıllarda hızla
azalmış ve 1996 yılından itibaren görülmemiştir. Bunun en önemli nedeni;
ekonominin giderek artan bir finansman sıkıntısı içine girmesi ve bunu para
piyasasından kısa vadeli fonlarla karşılamak durumunda kalmasıdır.
Konsolide borçların toplam iç borç stoku içindeki payı, 1992 yılına kadar
Merkez Bankası’nın aktif ve pasifinde yer alan altın ve dövizlerin yeniden
değerlendirilmesinden doğan olumsuz farktan dolayı yüksek seviyede
gerçekleşmiş bu tarihten sonra da Merkez Bankası’na olan borçların bir
kısmının ödenmesi ve bir kısmının da senet olarak kağıda bağlanması
nedeniyle düşme göstermiştir (Gürler, 1998: 151).
3.1.2.1. İç Borç Stokunun Alıcılara Göre Dağılımı
İç borçların alıcılara göre dağılımını gösteren Tablo 3.7’ deki veriler
incelendiğinde, bireylerin ve özel sektörün bono ve tahvil kullanımı az iken,
bankaların tahvil ve bono kullanımı yüksek seviyelerdedir. Bunun nedeni;
devletin yasal zorlamalarla bankaları ve kamu kuruluşlarını tahvil ve bono
almaya yönlendirmesidir.
Tablodaki verilerden de görüldüğü gibi devlet tahvillerinin en büyük
alıcısı bankalardır. Çünkü; bankalar çok büyük rezervlere sahip mali
kurumlardır. Bankalar toplamış oldukları fonları kullanmadıkları takdirde
paranın maliyetini artırmamak için, devlet tahvillerine ya da hazine bonolarına
plase edebilmektedir (Şensoy,1996: 15). Ülkemizde ise özellikle 1985 sonrası
dönemde büyük ölçüde banka kaynaklarının artan oranda kamu borç
finansmanına yöneldiği gözlenmiştir.
1990 yılında toplam bono stokunun % 93,3’ ü, toplam tahvil stokunun
% 81’ i bankaların elinde toplanmıştır. 1995 yılında ise toplam bono stokunun
% 82,1’i, tahvil stokunun ise % 79,9’ u bankaların elindedir. Buna göre; kamu
finansman ihtiyacının büyük bir bölümünü bankalar finanse etmekte, bu eğilim
91
1990 yılından sonra hızla yükselmektedir. İç borçlanma senetlerinin ağırlıklı
olarak bankalar tarafından satın alınması devletin mali piyasadan yeterli fon
temin edemediğini göstermektedir.
İç borçların % 80’lik kısmı bankacılık kesiminden gerçekleştirilmek-tedir.
Bankacılık kesimi büyük ölçüde devleti finanse etmeye odaklanmıştır.
Bankacılık sektörü, devlete borç olarak verdiği bu fonları bireysel ve kurumsal
tasarruf sahiplerinden topladığı için aracı vazifesi görmesi dolayısıyla, tahvil ve
bono piyasalarının en güçlü aktörü haline gelmiştir (Ünsal, 2003: 202).
Bankacılık sektörünün yanında kamu kurumları da fonlarını devlet iç
borçlanma
senetlerine
yatırarak
değerlendirmektedir.
Ancak
devlet
iç
borçlanma senetleri içinde özel sektörün ve hane halklarının payı çok
azdır.
1999 yılından itibaren kamu sektörünün iç borçlanma senetlerine ilgisi
önceki yıllara göre artmıştır. 1999 yılında iç borçlanma senetlerinin %11,2’sini
alırken; 2000 yılında % 20,3’ ünü, 2001’de % 22,1’ ini almıştır. 2002 yılında ise
düşüş göstererek %14,9’ unu almıştır. 2002 yılında kamu kâğıtlarına gösterilen
ilginin azalmasının nedeni; özellikle 2001 krizi sonrası yaşanan bankacılık krizi
neticesinde kamu kâğıtları fiyatlarının düşmesi olduğu söylenebilir. Tablo
3.7’deki veriler incelendiğinde kamu kurumlarından yapılan borçlanmanın özel
sektöre kıyasla daha fazla olduğu görülmektedir. Kamu kurumlarından yapılan
borçlanmada ağırlığı tahviller oluşturmaktadır. Özel sektörden yapılan
borçlanma
tasarruf sahiplerine
kıyasla daha fazla olmakla birlikte,
bankalardan yapılan borçlanmadan daha az miktardadır. Özel sektörden
yapılan borçlanmada ağılığı tahvil yerine bonolar oluşturmaktadır.
Özel sektör ile tasarruf sahiplerinin devlet tahvili ve hazine bonosu
alıcıları içinde çok önemsiz bir paya sahip olduğu görülmektedir. Yani hazine
bonosu ve devlet tahvili alıcıları içinde tasarruf sahiplerinin payı ekonomik etki
yaratmayacak kadar azdır. Ancak bu durum tasarruf sahiplerinin devlet tahvili
ve hazine bonosu almadıkları anlamına gelmemektedir. Çünkü; tasarruf
sahipleri ilk çıkarım aşamasında devlet tahvili ve hazine bonosu almalarına
92
karşın, REPO işlemine özellikle kısa süreli nakit fazlası bulunan özel
kuruluşlar ile büyük tutarlı birikime sahip rantiyer kesimin başvurması
nedeniyle, ikinci el piyasada devlet tahvili ve hazine bonolarına büyük ilgi
göstermektedir (Sakal, 2003: 200).
1992 yılına kadar tasarruf sahiplerinden borçlanma yapılmamıştır. 1992
yılından itibaren ise borçlanmada kaynak olarak bireylere başvurulmaya
başlanmıştır. Özel kuruluşlardan borçlanma tasarruf sahiplerine göre daha
fazla olmakla birlikte bankalarla kıyaslanamayacak kadar düşük bir orandadır.
Özel kuruluşlardan borçlanmada ağırlık, tahvilden ziyade bonolarda olduğu
görülmektedir.
2004 ve 2005 yıllarında iç borçlanma senetlerinin alıcılarına bakıldığında bankaların yine ağırlıklı olduğu görülmektedir. Özel sektörün 2004 yılındaki
payı % 3,2 iken 2005 yılında bu oran % 2,4’ e gerilemiştir. Kamu sektörü de
2004’ te % 11,1’ lik paya sahipken, 2005 yılında bu oran % 9,3’ e düşmüştür.
Söz konusu yıllar itibariyle tasarruf sahiplerinin borçlanma kağıtlarına ilgisi
oldukça azdır. İç borç stokunun alıcılar itibariyle dağılımına bakıldığında
toplam borcun yarıdan fazlasının kamu kemsine ait olduğu görülmektedir.
Buradan çıkan sonuç; kamu kesiminin bir taraftan kendi kendine borç verirken,
bir taraftan da borç ödediği şeklindedir.
93
Tablo 3.7:İç Borç Stokunun Alıcılara Göre Dağılımı
YILLAR
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
Borçlanma
Türü
BANKALAR
MİKTAR
RESMİ KURUMLAR
YÜZDE
YÜZDE
(%)
MİKTAR
(%)
ÖZEL SEKTÖR
MİKTAR
YÜZDE
TASARRUF
SAHİPLERİ
MİKTAR
(%)
YÜZDE
(%)
BONO
7.877
93,3
435
5,2
130
1,5
0
0
TAHVİL
10.085
81
2.264
18,2
108
0,9
0
0
BONO
31.400
91,6
1.207
3,5
1.669
4,9
0
0
TAHVİL
11.069
96,2
243
2,1
197
1,7
0
0
BONO
65.487
86,3
1.041
1,4
5.006
6,6
4.390
5,8
TAHVİL
52.585
71,7
19.887
27
935
1,3
86
0,1
BONO
129.266
72,2
1.500
0,8
5.438
3
42.944
24
TAHVİL
127.651
84,6
18.520
12,3
3.445
2,3
1.265
0,8
BONO
437.583
68,5
44.535
7
21.949
3,4
134.610
21,1
TAHVİL
163.869
80,8
38.009
18,7
496
0,2
346
0,2
BONO
1.066.381
82,1
83.330
6,4
49.530
3,8
99.388
7,7
TAHVİL
293.178
79,9
64.056
17.5
9.638
2,6
0
0
BONO
2.871.851
82,9
330.983
9,6
128.949
3,7
132.696
3,8
TAHVİL
1.030.375
88,8
127.481
11
3.082
0,3
29
0
BONO
2.668.158
86,3
266.240
8,7
136.135
4,4
3.867
0,1
TAHVİL
2.931.836
92
183.855
5,8
69.683
2,2
187
0
BONO
8.311.407
87,1
781.438
8,2
451.605
4,7
1.810
0
TAHVİL
4.066.073
86,4
361.321
7,7
102.762
2,2
177.907
3,8
BONO
6.219.140
90,7
364.970
5,3
214.568
3,1
59.955
0,9
TAHVİL
16.726.958
83,5
2.648.736
13,2
350.733
1,8
301.341
1,5
BONO
5.043.857
87.2
241.900
4,2
496.817
8,6
108
0
TAHVİL
19.592.961
73,4
6.351.138
23,8
741.632
2,8
129
0
BONO
32.645.754
71,9
6.438.148
14,2
2.903.710
6,4
3.442.286
7,6
TAHVİL
123.464.988
75,2
39.965.028
24,3
172.534
0,1
580.784
0,4
BONO
55.982.913
84,3
5.180.511
7,8
4.992.456
7,5
247.217
0,4
TAHVİL
44.009.634
74,7
13.521.414
23
395.238
0,7
973.738
1,7
BONO
48.644.763
86,2
4.159.725
7,4
3.604.802
6,4
51.904
0,1
TAHVİL
70.814.267
69,6
30.319.524
29,8
606.851
0,6
36.542
0
BONO
53.479.893
86,9
3.597.267
5,8
4.457.983
7,2
21
0
TAHVİL
86.821.604
85,1
14.486.511
14,2
721.900
0,7
9
0
BONO
36.032.744
89,8
732.500
1,8
3.347.632
8,3
3.359
0
TAHVİL
97.983.275
87,7
13.456.478
2
278.099
0,2
6.585
0
BONO
17.024.302
91,9
500.000
2,7
1.004.634
5,4
640
0
TAHVİL
85.812.917
87,8
11.710.246
12
173.247
0,2
4.573
0
BONO
19.201.689
85,6
1.121.769
5
2.108.179
9,4
1.192
0
TAHVİL
76.169.366
81,2
17.538.748
18,7
77.860
0,1
3.745
0
Kaynak:Hazine Müsteşarlığı, Hazine İstatistik Yıllığı 2008 (Kamu Borç Yönetimi Tabloları)
94
3.1.2.2. İç Borç Vade Yapısı ve Faiz Oranları
Türkiye’de iç borçlanmanın önemli iki sorunu faiz ve vade yapısıdır.
Faizlerin yüksekliği ve vadelerin kısa olması nedeniyle ödeme yapabilmek için
daha fazla borçlanılmasına neden olmuştur. Özellikle 1990’ların ikinci
yarısından sonra yüksek reel faizler kamu kesiminin borçlanma ihtiyacını daha
da artırmış ve borç-faiz kısır döngüsü ortaya çıkmıştır. Böyle bir kısır döngü
içinde faizlerin artması iç borç miktarını artırıcı yönde etki yapmıştır.
Kamunun finansman gereksinimi, faiz oranlarının yükselmesine neden
olurken, borçlanmanın vadesi üzerinde de etkili olmuştur. Artan borçlanma
ihtiyacı ve vadesi gelen borçların ödenebilmesi amacıyla sürekli olarak
borçlanan kamu, daha kısa vadeli borçlanmak zorunda kalmıştır. Ülkemizdeki
en büyük sorunlardan biri olan enflasyonun neden olduğu ekonomik
istikrarsızlık ve belirsizlik ortamı da borcun vadesini kısaltmıştır.
Gerek borç veren, gerekse borçlanan yönünden önemli şartlardan birisi
de borcun süresidir. Çünkü; borcun sağlayacağı avantajlar genellikle süresine
bağlı olarak belirlenmektedir. Kısa vadeli borçlanmaların faizinin düşük olması
ve borç verenler yönünden de kısa süreli olması nedeniyle büyük firmalar ve
bankalar ellerindeki fonların bir kısmını nakit olarak tutmak yerine kısa süreli
devlet borcuna yatırmayı tercih etmektedir. Ancak bu tür borçların şartları uzun
vadeli borçlardan daha ağırdır (Çataloluk, 2009: 246- 247). Uzun vadeli
borçlar, geri ödenme aşamasında daha avantajlı olduğundan kısa vadeli
borçlara oranla daha az olumsuz etkiye sahiptir ve daha fazla tercih edilir.
Borçların vadelerinin kısalması öncelikle kamu mali dengesi üzerinde olumsuz
etkilere neden olmaktadır. Bunun yanında faiz oranlarının artması söz konusu
dengeleri daha da bozmaktadır (Ünsal, 2003: 196). Bu durum
ülkemizin
yaşadığı en büyük problemlerden biridir.
Tablo 3.8’ de iç borçların vadelerine göre dağılımında ciddi değişmeler
görülmektedir. 1980-1990 döneminde kısa vadeli borçların toplam borç
içerisindeki payı azalma eğilimi gösterirken, tahvil satışı yoluyla uzun vadeli
95
borçlanma artmıştır. Uzun vadeli borçların bu boyuta erişmesinde yüksek
düzeyde gerçekleşen konsolide borçlar etkili olmuştur. 1990 sonrası dönemde
ise kısa vadeli borçların payında artış olmuştur.
Tablo 3.8: Vadeleri Açısından İç Borçlar
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
TOPLAM İÇ
KISA VADELİ BORÇ STOKU
İÇ BORÇLAR İÇİNDEKİ PAYI
(%)
385
482
605
755
1.399
2.316
3.385
5.737
9.504
16.939
27.140
56.495
159.604
325.414
665.893
1.335.067
3.148.945
6.283.425
11.612.885
22.920.145
36.420.620
122.157.260
149.869.691
194.386.700
224.482.923
244.781.857
251.470.054
53
49
45
24
30
33
32
33
33
40
47
58
82
91
83
98
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
100
UZUN VADELİ
İÇ BORÇLAR
TOPLAM İÇ
BORÇ STOKU
İÇİNDEKİ PAYI
(%)
TOPLAM İÇ
BORÇ STOKU
336
509
736
2.418
3.235
4.656
7.129
11.481
18.954
24.995
30.040
41.122
34.602
31.933
133.417
25.940
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
47
51
55
76
70
67
68
67
67
60
53
42
18
9
17
2
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
721
991
1.341
3.173
4.634
6.972
10.514
17.218
28.458
41.934
57.180
97.647
194.236
357.347
799.309
1.361.007
3.148.985
6.283.425
11.612.885
22.920.145
36.420.620
122.157.260
149.869.691
194.386.700
224.482.922
244.781.857
251.470.054
Kaynak: DPT; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950 - 2006) ve Hazine İç
Borç istatistikleri
(http:// www.hazine.gov.tr/irj/portal/anonymous/IcBorc) adresinden
tarafımızca derlenmiştir.
96
120
Yüzde
100
80
60
40
20
19
80
19
82
19
84
19
86
19
88
19
90
19
92
19
94
19
96
19
98
20
00
20
02
20
04
20
06
0
Yıllar
İç borç stoku içinde kısa
vadeli borçların payı
İç borç stoku içinde uzun vadeli borçların payı
Şekil 3.3 : Toplam İç Borçlar İçinde Kısa ve Uzun Vadeli Borçlar (1980-2006)
Türkiye özellikle 1990 yılından itibaren kısa vadeli iç borçlanma ile borç
kısır döngüsüne girmiştir. Kısa vadeli borçların toplam iç borçlar içindeki payı
1980’ de % 53, 1986’da % 32 ve 1990’da % 47 ve 1995 yılında %98 olarak
gerçekleşmiştir. Kısa süreli iç borçların toplam iç borçlar içindeki payı 1990
yılından itibaren yükseliş eğilimi kazanmıştır. Bu durum özellikle ödeme
açısından sıkıntılar yaratabileceğinden sakıncalı bir gelişmedir. 1994 yılında
ise yaşanan ekonomik kriz sonucu reel faizlerdeki artışa bağlı olarak kısa
vadeli borçlanma artmıştır. Kısa vadeli borçlara ağılık verilmesi nedeniyle uzun
vadeli borçlarda düşüş yaşanmıştır.
97
Tablo 3.9: İç Borç Vade ve Faiz Yapısı
YILLAR
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
VADE(GÜN)
ORTALAMA BİLEŞİK FAİZ
(%)
516
231
217
216
101
206
195
349
233
479
410
148
253
302
372
560
756
54,0
80,5
87,7
87,6
164,4
121,9
135,2
127,2
122,5
109,5
38,0
96,2
63,8
45,0
25,7
16,9
18,2
Kaynak: DPT, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006), 63.
İç borçlanmanın vade ve faiz yapısını gösteren Tablo 3.9’a göre;
Türkiye’de borçlanmanın ortalama vadesi ve maliyetinin dalgalı bir seyir
izlediği görülmektedir. 1990-2006 dönemine ilişkin olarak vade ve borçlanma
maliyeti arasındaki negatif ilişki görülmektedir. Özellikle 1994, 1997 ve 2001
krizinin olduğu yıllarda bu negatif ilişki net olarak görülmektedir. 1990’lı yıllarda
faizlerin yükselmesi ile birlikte borçlanma vadesi kısalmıştır. 1990 yılında
Merkez Bankası tarafından açıklanan parasal program hedeflerine uygun
olarak Hazine ile yapılan protokol sonucunda, Merkez Bankası kaynaklarına
başvurulmamış, iç borçlanmaya ağırlık verilmiş ve buna paralel olarak faiz
oranları yükselmiştir (Parasız, 1998: 152). Faiz oranlarının yüksek seviyelerde
seyretmesi bütçe açıklarının da artmasına neden olmuştur. Bununla birlikte,
Türkiye’de mali piyasaların derinleştirilememesi borçlanmayı zorlaştırmış
dolayısıyla bütçe açıklarını iç borçlanma yöntemiyle kapatılma- sının maliyeti
98
giderek artmıştır. Bu da faiz oranlarını yükseltmiş ve toplam faiz ödemelerinin
artmasına neden olmuştur.
Türkiye’de 1990 sonrası dönemde vadeler hızla kısalmış ve en kısa
vadeye 1994 yılında ulaşılmıştır. Kamu kesimi 1994 yılında borçlanabilmek
için önemli miktarda faiz ödemek zorunda kalmıştır. Borç vadelerindeki
kısalmanın en önemli nedenleri; yıllar geçtikçe artan iç borç faiz ödemelerinin
bütçe dengesini bozması, kamu harcamalarının hızlı bir şekilde artması, buna
karşın kapsamlı bir vergi reformunun yapılamaması nedeniyle yeterli vergi
gelirinin toplanamamasıdır (Ünsal, 2003: 196).
Hazine’nin bu kadar kısa vadeli borçlanmaya gitmesinde bir güven
krizinin yanı sıra kuşkusuz Türkiye'de yaşanan yüksek oranlı ve değişken
enflasyonun ve diğer mali araçların getirilerinde meydana gelen yükselmelerin
de önemli bir rolü vardır. Hazine bu enflasyonist ortamda borç senetlerini
satabilmek için zorunlu olarak vadeyi kısa, faizi yüksek tutmak durumunda
kalmıştır.
Türkiye’de iç borçlarda ağırlıklı borç vadesi 2000 yılında 410 gün iken,
2001 yılında 148 güne kadar düşmüştür. 2002 yılından itibaren vadeler
uzamaya, faizler düşmeye başlamıştır. Ancak alınan tedbirler neticesinde iç
borçlanmada vade 2004 yılında ortalama 372 güne, 2005 yılında ise ortalama
560 güne kadar çıkarken, faiz oranı ise % 16,9 olarak gerçekleşmiştir. Düşük
faizli ve uzun vadeli borçlanma, başarılı bir borç yönetim politikasını
göstermektedir.
İç borçlanmanın vadesinde meydan gelen kısalmalar çoğu zaman
enflasyon konusundaki olumsuz beklentilerden veya ekonomilerde meydana
gelen
siyasi
veya
ekonomik
istikrarsızlıklardan
kaynaklanmaktadır.
İç
borçlanma vadelerinin kısalması, devletin iç borç stokunun ve borçlanmanın
yük ve maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Nitekim vade yapısında
meydana gelen azalmayla birlikte piyasanın yüksek getirisi bulunan hazine
kağıtlarına ilgi göstermesi sonucu zaten sığ olan sermaye piyasasında özel
99
sektörün yapmak istediği yatırımlar için yeterli finansmanı bulmasını
güçleştirmekte ya da daha yüksek bir faiz yüküne katlanmasına yol açmaktadır
(Ceyhan, 2005: 649).
3.1.2.3. İç Borç Faiz Ödemeleri
İç borçlara ödenen faiz tutarları yıllar itibariyle artma eğilimindedir.
Tablo 3.10’da Türkiye’nin 1980 - 2006 döneminde iç borç faiz ödemelerinin
dağılımı yer almaktadır. İç borçlanmaya ödenen faiz tutarına bakıldığında
miktar itibariyle 1980 yılında 21 milyar TL, 1983 yılında 116 milyar TL, 1986
yılında 717 milyar TL ve 1990 yılında da 10.036 milyar TL olduğu
görülmektedir. Faiz tutarlarının bir önceki yıla göre değişimi ise, 1983 yılında
%241, 1990 yılında da %109, 2003 yılında %111 oranında arttığı
görülmektedir.
İç borçlara ödenen faiz tutarlarının GSMH ile karşılaştırılması sonucu
iç borç faizlerindeki yükselişin çarpıcı boyutu ortaya çıkmaktadır.1980 sonrası
kamunun geniş çaplı ve büyük ölçekli alt yapı yatırımlarına girmesi, özellikle
enerji ve ulaştırma alanlarında uzun vadeli yatırımlar, kamu açıklarını artıran
bir nedendir. Bir diğer önemli neden ise transfer harcamalarının artmasıdır.
Transfer harcamaları içerisinde sürekli artış gösteren borç faizleri, borç
ödemelerinin payını büyük ölçüde artırmıştır (Özsoylu, 1992 : 284).
İç borçlara ödenen faiz tutarının GSMH oranı 1990’da % 2,5, 2001’de
% 22,9’ a çıkmıştır. Özellikle 1990' lı yıllarda kamu açığı ve buna bağlı olarak
borç stokundaki hızlı artış aynı zamanda faiz oranları üzerinde baskı yaratarak
faizlerin yükselmesine, faizlerdeki yükseliş ise devletin borçlanma gereğini
olumsuz yönde etkileyerek, iç borç-faiz kısır döngüsüne neden olmuştur
(Kesbiç ve Bakımlı, 2004: 49).
100
Tablo 3.10: İç Borç Faiz Ödemeleri
YILLAR
FAİZ ÖDEMELER
(Milyar TL)
GSMH
(Milyar TL)
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
21
41
34
116
156
257
717
1.676
2.488
4.803
10.036
16.914
33.087
85.418
231.035
472.805
1.325.417
1.977.163
5.626.676
9.898.623
18.609.423
40.484.246
43.468.540
52.635.979
50.052.872
39.269.562
38.658.718
5.362
8.023
10.612
13.933
22.168
35.350
51.185
75.019
129.175
230.370
397.178
634.393
1.103.605
1.997.323
3.887.903
7.855
14.978
29.393
53.518
78.283
125.596
176.484
275.032
356.681
428.932
485.058
560.000
FAİZ ÖDEMELERİ / GSMH
(%)
0,4
0,5
0,3
0,8
0,7
0,7
1,4
2,2
1,9
2,1
2,5
2,7
3,1
4,2
5,9
6,0
8,9
6,7
10,5
12,6
15,1
22,9
15,8
14,7
11,6
8,0
6,9
Kaynak: DPT;Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006),DPT; Temel Ekonomik
Göstergeler ve TCMB Verilerin’ den yararlanılmıştır.
Türkiye’de iç borçlanma faiz oranları yüksek seviyelerde bulunmaktadır. Türkiye’de sürekli açık veren kamu kesiminin borçlanması faiz oranları
üzerinde yukarı doğru bir baskı oluşturmuştur. Yüksek kamu açıklarının yanı
sıra 1994 yılından sonra kamu kesiminin net borç ödeyicisi durumunda olması,
yeterince derin olmayan yurt içi mali piyasalar üzerinde baskı oluşturarak faiz
oranını yükseltmiştir. Diğer taraftan, yüksek ve değişken enflasyon oranı risk
primini artırarak faiz oranlarını artırmıştır.
101
3.2.3. İç Borç Yükü
Borç yükü, bir ülkenin belirli bir dönemdeki toplam borç stokunun aynı
dönemdeki GSMH’ya oranı olarak tanımlanır. Devlet borçlarının sürekli olarak
artması borç yükü kavramını gündeme getirmiştir. Bu yük esas olarak faiz ve
anapara ödemelerinden kaynaklanmaktadır. İç borç yükü iç borç stokunun
ekonomideki ağırlığını ifade etmektedir.
Borç yükü mikroekonomik ve makroekonomik anlamda düşünülebilir.
Mikroekonomik
anlamda
borç
yükü;
bireylerin
borçlanma
nedeniyle
tüketimlerinden katlanmak zorunda kaldıkları fedakarlık iken makroekonomik
anlamda borç yükü; borçlanmanın toplumun refahı üzerindeki etkisidir. Buna
göre; borçlanma nedeniyle toplum refahında oluşan negatif bir sonuç ve
eksilme borç yükü olarak kabul edilir. Bu nedenle; borç yükü negatif bir
kavramdır (İnce, 2001: 295).
Borç olarak alınan paraların topluma getirdiği yük, yükün miktarı ve
dağılımı konusunda değişik görüşler vardır.
Borç olarak sağlanan fonların
hangi amaçlarla kullanıldığı borç yükü açısından önemlidir. Önemli olan
borçların miktarı değil, kullanıldığı yerler, faiz oranları ve vadeleridir. Buna
göre; alınan borç, tüketim amacıyla ya da verimli olmayan alanlarda
kullanılmışsa, hem borçlanan hem de borcu ödeyen kuşak için bir refah kaybı
olur. Bugünden yapılan borçlanma, borç yükünün gelecek kuşaklara
aktarılması sonucunu doğurur. Alınan fonların verimli ve üretken amaçlarla
kullanılması ise borç yükünü taşıyan kuşaklara yarar sağlar (Tural, 1992 :58).
Cari giderlere ve tüketim giderlerine harcanan borçların yükü gelecek
kuşaklara aktarılmaktadır. Bu harcamaların devlet borçları ile ödenmesi
harcamaların yükünün geleceğe aktarılmasına neden olmakta ve bu yükü
karşılayanlar, harcamaların getirdiği hizmetlerden yararlanmaktadır. Tüketim
giderlerine harcanan devlet borçlarının getirdiği faiz ve benzeri yükler ise yine
gelecek nesiller tarafından karşılanmaktadır.
102
3.2.4. İç Borç Servisi
İç borç servisi, bir yıl içinde ödenen iç borç anapara taksidi ve iç borç
faiz ödemesi toplamından oluşmaktadır. Ekonomide iç borç servisi ile ilgili
olarak bazı temel göstergeler dikkate alınmaktadır. Bunlardan en önemlisi, iç
borç servisinin ekonomideki yükü ile ilgili olarak İç Borç Servisi / GSMH’ dır.
Konsolide bütçe gelirlerinin ne kadarının iç borç anapara ve faizlerine gittiğini
ifade eden gösterge ise; İç Borç Servisi / Konsolide Bütçe Gelirleri oranıdır.
Devletin yapmış olduğu iç borçlanma sonucu borçlanma senetlerinin
vadesi geldiğinde anapara ve faizinin geri ödenmesi gerekir. Bu ödeme
devletin gelirleriyle yapılmaktadır. Devletin en önemli gelir kaynağı vergilerdir.
Verginin kaynağı ise GSMH’dır. İç borç servisinin / GSMH’ya oranı; GSMH’ nın
ne kadarının iç borçlanmanın anapara ve faiz ödemelerine gittiğini
göstermektedir.
Tablo 3.11’e göre; 1980 yılında 216 milyar TL olan iç borç servisinin %
203 artarak 1981 yılında 655 milyar TL, 1982’den 1983’e ise % 139’ luk bir
artış göstererek 1.819 milyar TL düzeyine ulaşmıştır. İç borç anapara ve faiz
tutarları incelendiğinde faiz ödemelerindeki en yüksek artışların 1996, 1998,
1999, 2000 ve 2001 yılları olduğu görülmektedir. 2000 yılında iç borç anapara
ve faiz ödemelerinin birbirine çok yakın olduğu görülmüş, borçların borçla
kapatılması ise faiz oranlarının yükselmesi sonucunu doğurmuştur. 2000
yılında anapara ödemesi kadar faiz ödemesi olmuştur. Etkin bir borç yönetimi
politikasının
uygulanamaması
nedeniyle
borçların
yeni
iç
borçlarla
karşılanabilir duruma gelmesi sonucu iç borç faiz oranları sürekli yükselmiştir.
103
Tablo 3.11: İç Borç Servis Oranı
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
İÇ BORÇ SERVİSİ
ANAPARA
FAİZ
195
21
614
41
727
34
1703
116
976
156
2.321
257
5.038
717
8.604
1.676
12.146
2.488
21.270
4.803
32.418
10.036
74.908
16.914
187.336
33.087
438.460
85.418
861.585
231.035
1.271.404
472.805
3.585.986
1.325.417
3.287.422
1.977.163
8.444.833
5.626.676
15.579.145
9.898.623
18.968.070
18.609.423
123.876.596
40.484.246
97.590.694
43.468.540
113.721.373
52.635.979
133.500.274
50.052.872
135.221.521
39.269.562
118.892.883
38.658.718
TOPLAM ÖDEME
(Milyar TL)
216
655
761
1.819
1.132
2.578
5.755
10.280
14.634
26.073
42.454
91.822
221.423
523.878
1.092.620
1.744.208
4.911.403
5.264.585
14.471.510
25.477.768
37.577.493
164.360.842
141.059.233
166.357.352
183.553.146
174.491.083
571.551.600
Kaynak: DPT;Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006),DPT; Temel Ekonomik
Göstergeler ve TCMB Verilerin’ den yararlanılmıştır.
3.2.4.1. İç Borç Servisi / GSMH
İç borç servisinin / GSMH’ya oranı GSMH’nın ne kadarının iç borcun
anapara ve faiz ödemelerine gittiğini göstermektedir. İç borç servisinin
ekonomideki yükünü gösteren oran İç Borç Sevisi / GSMH’ dır. Tablo 3.12’ de
İç borç servisi / GSMH oranlarına baktığımızda 1980 yılında % 4 olan bu oran
104
1992 de % 20, 1993’ de % 26,2 olmuştur. İç borç servisi / GSMH oranındaki
en büyük artış 2001 krizinde %93,1 olarak gerçekleşmiştir. İç borç servisindeki
artış GSMH oranındaki artıştan daha fazladır. Bu durum GSMH’nın gittikçe
daha fazla anapara ve faiz ödemelerine gittiğini göstermektedir İç borç servis
oranının artması ekonominin giderek kötüleştiğini ve kamu gelirlerinden borç
faizine ayrılan kaynağın sürekli arttığını göstermektedir.
Tablo 3.12: İç Borç Servisinin GSMH İçindeki Payı
YILLAR
İÇ BORÇ SERVİSİ
(Milyar TL)
GSMH
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
216
655
761
1.819
1.132
2.578
5.755
10.280
14.634
26.073
42.454
91.822
221.423
523.878
1.092.620
1.744.208
4.911.403
5.264.585
14.471.510
25.477.768
37.577.493
164.360.842
141.059.233
166.357.352
183.553.146
174.491.083
571.551.600
5.362
8.023
10.612
13.933
22.168
35.350
51.185
75.019
129.175
230.370
397.178
634.393
1.103.843
1.997.323
3.887.903
7.854.887
14.978.067
29.393.263
53.518.331
78.242.496
124.405.569
176.484
275.032
356.681
428.932
485.058
560.000
İÇ BORÇ SERVİSİ / GSMH
(%)
4,0
8,2
7,2
13,0
5,1
7,3
11,2
13,7
11,3
11,3
10,6
14,4
20,0
26,2
28,0
22,2
32,8
17,9
27,0
32,5
28,3
93,1
51,3
46,6
42,7
36,0
28,1
Kaynak: DPT; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950 - 2006) ve TCMB Verilerinden yararlanılmıştır.
105
3.2.4.2. İç Borç Servisi / Konsolide Bütçe Gelirleri
İç borç servisi / Konsolide bütçe gelirleri oranı devletin iç borçlarını
ödeme gücünün yeterli olup olmadığını göstermektedir. Bu oranın yüksek
çıkması devletin iç borç ödemelerinde sorunlarla karşılaştığının göstermektedir.
Tablo 3.13 : İç Borç Servisi / Konsolide Bütçe Gelirleri
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
İÇ BORÇ
SERVİSİ
(Milyar TL)
216
655
761
1.819
1.132
2.578
5.755
10.280
14.634
26.073
42.454
91.822
221.423
523.878
1.092.620
1.744.208
4.911.403
5.264.585
14.471.510
25.477.768
37.577.493
164.360.842
141.059.233
166.357.352
183.553.146
174.491.083
571.551.600
KONSOLİDE
BÜTÇE GELİRLERİ
(Milyar TL)
988
1.536
1.622
2.695
3.769
5.980
7.154
10.445
17.587
31.369
56.573
96.085
178.070
357.333
751.615
1.409.250
2.727.958
5.815.099
11.811.065
18.973.291
33.440.143
51.542.970
75.592.324
100.250.427
110.720.859
137.980.944
173.483.430
İÇ BORÇ SERVİSİ /KONSOLİDE
BÜTÇE GELİRLERİ
(%)
21,8
42,6
46,9
67,4
30,0
43,1
80,4
98,4
83,2
47,0
75,0
95,5
124,3
146,6
145,3
123,7
180,0
90,5
122,5
134,2
112,3
318,8
186,6
165,9
165,7
126,4
90,8
Kaynak: Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü ; Ekonomik
Göstergeler (1950 - 2010) (http://www.bumko.gov.tr) adresinden tarafımızca
düzenlenmiştir.
106
Tablo 3.13’e göre; 1980 yılında %21,8 olan İç borç servisi / Konsolide
bütçe gelirleri oranı, 1983 yılında %67,4’e kadar
yükselmiştir. Bu oranın
yüksekliği, konsolide bütçe gelirlerinin önemli bir bölümünün iç borç anapara
ve faizlerinin ödenmesinde kullanıldığını göstermesi açısından olumsuzdur. İç
borç servisi / Konsolide bütçe gelirleri oranı 1986 yılından itibaren yeniden
yükselmeye başlamış ve 1987 yılında %98,4, 1988 yılında %83,2 düzeyine
ulaşmıştır. 1996 yılında %180 iken 1997 yılında %90,5’e düşmüştür. Bu
oranın düşmesi konsolide bütçe gelirlerinin başka alanlara tahsisine olanak
verdiği için olumlu bir gelişmedir.
3.2. TÜRKİYE’DE İÇ BORÇLANMANIN ÖZEL SEKTÖR YATIRIM VE
TASARRUFLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
3.2.1. 1980 Sonrası Yatırımlarının Ekonomideki Payı
Bir ülkenin ekonomik büyümesi ve kalkınmasında belirli bir dönemde
yapılan yatırımlar büyük önem
taşımaktadır. Yatırım, mevcut sermaye
stokunda belirli bir dönem içinde yapılan net ilave olduğundan sermaye birikimi
ile yakından ilgilidir. Sermaye birikimi de tasarrufların yatırıma dönüştürülmesi
ile mümkün olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de 1980 sonrası
dönemde yatırımların gelişimi büyük önem taşımaktadır. Ekonomik ve siyasi
yapıda meydana gelen değişmeler 1980 sonrası dönemde yatırımları önemli
ölçüde etkilemiştir. Bu nedenle; 1980-2006 yılları arası kamu ve özel
yatırımların GSMH içerisindeki payını gösteren Tablo 3.14 ve Şekil 3.4
aşağıda verilmiştir.
Türkiye’ de iç borç faizlerinin yüksek olması, özel kesimin riskli
bir
yatırımı göze almayarak tasarruflarını yatırıma dönüştürmek yerine, DİBS’
leri satın almasına ve bu nedenle yatırımların azalmasına neden olurken, iç
borçlanmanın yatırımlar üzerindeki dışlama etkisiyle devlet mali piyasalarda
arz edilen fonları kamuya aktarmakta ve özel sektörün fon taleplerinin
107
karşılanamamasına
neden
olmaktadır.
Kamunun
finansman
ihtiyacını
borçlanma yoluyla gidermeye çalışması özel kesimin tasarruflarının büyük bir
kısmının kamu kesimine aktarılarak özel kesimin yatırım amaçlı kullanacağı
fon miktarını sınırlandırmaktadır.
Tablo 3.14 incelendiğinde 1980 yılında % 8,7 olan kamu yatırımları,
2006 yılına gelindiğinde % 4,9 olarak gerçekleşmiştir. 1980 sonrası dönemde
kamu yatırımlarında önemli artışlar olmadığı gibi kamu yatırımlarının GSMH
içerisindeki payı azalmıştır. Özel yatırımlarda ise bazı yıllarda düşüş olmasına
rağmen 1980’ den 1998 yılına kadar (ekonomik krizlere kadar) artış olmuştur.
1980’ li yılların ilk yarısında özel yatırımlarda bir durgunlukla birlikte azalma
meydana gelmiştir. Özel yatırımlardaki bu düşüşün 1980 sonrası yüksek
faizler nedeniyle sermaye yatırımlarının maliyetinde meydana gelen artış
sonucu oluştuğu söylenebilir.
Türkiye’de 1980-2006 arası kamu ve özel yatırım harcamaları
incelendiğinde yıllar
itibariyle
kamu
yatırımları azalmasına rağmen, özel
yatırımlarda artış görülmektedir. Kamu kesimi finansman ihtiyacının borçlanma
yoluyla karşılanması sonucu elde edilen fonların borç ödemelerinde
kullanılması kamu kesimi yatırımlarını olumsuz yönde etkilemiştir. İç borç faiz
ödemelerinin GSMH içerisindeki payının artması sonucu yatırıma gitmesi
gereken kamu kaynakları faiz ödemelerine
azalan
seyir
gittiğinden
kamu
yatırımları
izlemiştir. Kamu yatırımlarındaki azalma borçlanma yoluyla
sağlanan fonların yatırım harcamalarına aktarılmadığını göstermektedir. Özel
yatırımların GSMH içerisindeki payının artması ise; özel kesimin, halka arz,
sermaye artırımı gibi finansman yöntemlerinden yararlanarak ucuz fon
sağladığını gösterir. Finansal krizin yaşandığı 1994 yılında ise özel sektör
yatırımlarında herhangi bir azalmanın meydana gelmemesi bankaların şirketler
kesimine
bazı
kredilerin
kaynaklanmaktadır.
vadesinin
uzatarak
sağladığı
kolaylıktan
108
Tablo 3.14 : Kamu Yatırımları,Özel Yatırımlar ve Toplam Yatırımların GSMH
İçerisindeki Payı
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
KAMU YAT/GSMH
(%)
8,7
9,0
8,2
8,7
8,0
9,2
10,2
10,0
8,9
7,5
7,0
7,5
7,4
7,2
4,9
4,2
5,1
6,1
6,3
6,6
6,8
6,4
6,3
4,9
4,5
5,3
4,9
ÖZEL YAT /GSMH
(%)
13,1
10,8
11,0
11,4
11,3
11,0
12,6
14,7
17,3
14,9
15,7
16,2
16,0
19,1
19,6
19,8
20,0
20,2
18,1
15,5
15,9
12,6
11,0
11,2
13,9
19,7
23,0
TOPLAM YAT /GSMH
(%)
21,8
19,8
19,2
20,1
19,3
20,1
22,8
24,6
26,1
22,4
22,6
23,7
23,4
26,3
24,5
24,0
25,1
26,3
24,3
22,1
22,8
19,0
17,4
16,1
18,4
24,9
27,9
Kaynak: DPT; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006) ve Temel Ekonomik
Göstergeler (2006) verilerinden tarafımızca düzenlenmiştir.
109
25
Yüzde
20
15
10
5
19
80
19
82
19
84
19
86
19
88
19
90
19
92
19
94
19
96
19
98
20
00
20
02
20
04
20
06
0
Yıllar
kamu yatırımları
özel yatırımlar
Şekil 3.4 : Kamu Yatırımları ve Özel Yatırımların GSMH’ya Oranı (1980-2006)
3.2.2. Sabit Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı
Özel kesim yatırımları üzerinde önemli bir dışlayıcılık etkisi ortaya
çıkaran faktör; kamu kesimi sabit sermaye yatırımlarıdır. Dolayısıyla,
Türkiye'de yapılan kamu yatırımlarının özel kesim yatırımları için rakip değil
tamamlayıcı nitelikte olması, yani kamunun daha çok alt yapı yatırımlarına
öncelik vermesi, dışlama etkisinin boyutunu
azaltacak önemli bir faktör
olmaktadır (Taban ve Kara, 2006: 24). Çünkü; kamu yatırımları ekonomideki
üretim sürecini kolaylaştırmaktadır. Bu nedenle; kamu sabit sermaye
yatırımları
üretimde
görülmektedir
(Şimşek
kullanılan
ve
özel
Kadılar,
girdilerin
2005:
87).
tamamlayıcısı
Yatırımların
olarak
yeterince
arttırılamaması, yapılan yatırımların üretken olmayan ve daha çok rant
sağlamaya yönelik alanlara yapılması ise özel kesim yatırımlarını olumsuz
yönde etkileyeceğinden kamu, özel kesime rakip olmamalı bunun yerine özel
sektör yatırımlarını tamamlayıcı özelliğine sahip yatırımları gerçekleştirmelidir.
110
Tablo 3.15: Sektörler İtibariyle Sabit Sermaye Yatırımları (Özel Kesim)
YILLAR
TARIM
MADENCİLİK
İMALAT
ENERJİ
ULAŞTIRMA
TURİZM
KONUT
EĞİTİM
SAĞLIK
DİĞER
HİZMETLER
TOPLAM
1984
10,1
1,1
32,9
0,5
17,2
1,1
30,0
0,3
0,2
1985
7,7
1,2
31,9
0,4
17,0
1,8
32,3
0,5
0,5
1986
5,7
1,1
31,8
0,8
13,8
2,5
37,0
0,6
0,6
1987
5,7
1,3
25,2
0,7
11,7
3,1
45,7
0,6
0,6
6,3
7,4
100,0 100,0
7,2
7,0
6,7
100,0 100,0 100,0
6,7
100,0
6,1
100,0
5,4
4,8
100,0 100,0
YILLAR
TARIM
MADENCİLİK
İMALAT
ENERJİ
ULAŞTIRMA
TURİZM
KONUT
EĞİTİM
SAĞLIK
DİĞER
HİZMETLER
TOPLAM
1989
3,0
1,3
19,6
1,9
8,6
5,3
54,1
0,7
0,7
1990
3,6
1,1
26,2
1,3
10,7
5,0
46,0
0,7
0,9
1991
3,2
1,1
25,3
1,9
10,8
4,7
46,4
0,8
1,4
1992
3,1
1,0
24,3
1,0
14,7
3,5
45,9
0,8
1,4
1993
3,3
0,9
23,6
0,8
18,8
2,4
44,5
0,8
1,3
1994
2,6
1,2
23,8
0,9
11,5
2,3
51,5
0,8
1,5
1995
4,1
1,1
26,2
0,8
16,4
2,4
43,0
0,7
1,2
1996
4,7
1,1
26,1
2,9
17,4
2,3
38,7
1,1
1,8
1997
4,3
1,1
22,9
6,4
21,6
2,5
33,4
1,1
2,9
4,8
100
4,4
100
4,3
100
4,4
100
3,7
100
4,0
100
4,1
100
4,0
100
3,8
100
YILLAR
TARIM
MADENCİLİK
İMALAT
ENERJİ
ULAŞTIRMA
TURİZM
KONUT
EĞİTİM
SAĞLIK
DİĞER
HİZMETLER
TOPLAM
1998
4,8
1,4
23,4
5,3
20,7
3,7
32,0
0,9
3,6
1999
2,9
1,6
23,8
4,5
20,0
5,5
31,8
1,7
3,3
2000
3,3
1,1
26,5
3,9
27,9
4,9
22,2
1,9
3,7
2001
2,1
1,6
24,8
9,8
23,6
6,3
19,6
1,9
4,0
2002
2,1
1,8
35,6
4,5
18,4
6,9
17,2
1,5
4,0
2003
2,7
2,2
39,2
3,1
16,8
8,5
15,1
1,6
4,0
2004
4,0
2,0
42,2
1,7
18,8
7,6
13,3
1,2
4,1
2005
3,1
1,9
42,0
2,1
17,4
7,9
15,2
1,1
5,0
2006
2,8
1,8
41,3
1,6
19,2
7,7
15,3
0,9
4,6
4,2
100
4,9
100
4,7
100
6,4
100
8,1
100
6,8
100
5,2
100
4,4
100
4,8
100
Kaynak:
1980
7,4
0,5
30,0
0,4
9,7
0,6
44,7
0,2
0,2
1981
10,8
0,6
34,1
0,5
15,3
0,7
30,1
0,3
0,2
1982
11,2
0,6
33,6
0,5
16,2
0,7
29,5
0,3
0,2
1983
11,4
1,1
32,9
0,5
16,9
0,6
29,2
0,3
0,2
1988
4,4
1,3
21,4
1,5
9,1
4,0
52,6
0,5
0,5
DPT: ( http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/1950-06/esg.htm )
adresinden yararlanılarak hazırlanmıştır.
111
Türkiye’de özel kesim sabit sermaye yatırımlarının sektörler itibariyle
dağılımı incelendiğinde; 1980-1986 döneminde imalat sanayi yatırımları
yüksekken, sonraki yıllarda diğer sektörlerdeki yatırım artışı nedeniyle imalat
sanayinin toplam yatırımlar içindeki payı düşmüştür. Kamu borçlarındaki artış,
özel imalat sanayi yatırımlarını olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle imalat
sanayi yatırımları 1987 yılından itibaren % 30’un altına düşmüştür. Bu oran
1988 yılında % 21,4, 1989 yılında % 19,6 iken 1990 yılında % 26,2 olmuştur.
Konut sektörüne yapılan yatırımlar dönem boyunca yüksek olmakla birlikte
1993 yılında % 44,5, 1994 yılında % 51,5 olarak gerçekleşmiştir. Söz konusu
yıllarda konut sektörü yatırımlarının payı imalat sanayi yatırımlarına göre daha
yüksektir. Bu durum ülkemizde konut sektörüne yapılan yatırımların imalat
sanayi yatırımlarını ikame ettiğini göstermektedir. Tablo 3.15’de görüldüğü
gibi, tarımsal yatırımlar ve
imalat sanayi
yatırımları düşme eğilimi
içerisindeyken; konut, enerji, turizm, eğitim ve sağlık sektörlerindeki yatırımlar
artmıştır. Özel sektör sabit sermaye yatırımları içerisinde ağırlıklı sektörler
konut, ulaştırma gibi hizmet sektörleri olmuştur.
Tablo 3.16’ ya göre; kamunun imalat sanayi yatırımlarında düşüş
meydana gelse de ulaşım sektörüne yönelik yatırım harcamalarındaki
payın yüksekliği kamunun ağırlıklı olarak altyapı yatırımlarına yöneldiğini
göstermektedir. Kredi hacmine duyarlı olan konut sektöründeki yatırım azalışı
ekonomik durgunluğa bağlanabilir. Kamu kesiminin finansman politikası
nedeniyle
caydırılan reel
üretim
sonucu özel
sektörün
imalat
sanayi
yatırımları azalmakta ve sanayi faaliyetleri dışındaki gelir ve kârların payı
artmaktadır.
112
Tablo 3.16 : Sektörler İtibariyle Sabit Sermaye Yatırımları (Kamu Kesimi )
YILLAR
TARIM
MADENCİLİK
İMALAT
ENERJİ
ULAŞTIRMA
TURİZM
KONUT
EĞİTİM
SAĞLIK
DİĞER
HİZMETLER
TOPLAM
1980
7,9
7,6
26,3
21,3
20,8
0,5
2,4
4,1
1,8
1981
10,2
9,7
21,9
22,1
19,7
0,5
2,4
4,2
2,0
1982
10,3
8,6
18,9
24,7
21,3
0,5
1,4
4,5
2,0
1983
9,8
8,8
15,8
25,4
23,5
0,6
1,8
4,5
1,6
1984
9,6
9,1
14,0
24,0
25,0
0,9
2,6
3,7
1,5
1985
7,0
9,8
12,6
22,0
28,0
0,9
2,6
4,2
1,2
1986
6,8
6,7
9,8
24,3
29,3
1,8
2,0
3,7
1,2
1987
8,7
4,1
6,5
22,9
33,9
1,7
1,6
4,8
1,6
1988
9,1
4,5
5,9
26,9
29,7
1,5
1,8
5,6
1,8
7,2
100
7,2
100
7,9
100
8,1
100
9,6
100
11,6
100
14,2
100
14,3
100
13,2
100
YILLAR
TARIM
MADENCİLİK
İMALAT
ENERJİ
ULAŞTIRMA
TURİZM
KONUT
EĞİTİM
SAĞLIK
DİĞER
HİZMETLER
TOPLAM
1989
10,3
3,2
4,5
29,8
30,1
1,1
1,8
6,2
2,2
1990
9,6
3,4
4,5
21,7
34,0
1,2
4,0
6,9
2,8
1991
11,1
3,5
5,0
16,8
36,6
1,5
2,2
7,1
2,6
1992
8,9
3,4
5,4
14,5
36,5
1,6
2,6
8,4
3,2
1993
9,6
2,5
3,2
12,0
42,6
1,7
1,2
9,2
3,8
1994
10,2
2,6
3,1
11,6
38,4
1,9
1,7
7,4
4,8
1995
11,7
2,1
5,7
12,9
30,2
2,4
1,5
8,3
4,9
1996
10,2
1,5
4,1
12,9
34,7
1,3
1,7
9,2
4,1
1997
10,8
1,6
2,5
12,4
34,8
0,6
1,2
12,4
4,8
10,8
100
11,9
100
13,6
100
15,4
100
14,3
100
18,4
100
20,2
100
20,2
100
18,9
100
YILLAR
TARIM
MADENCİLİK
İMALAT
ENERJİ
ULAŞTIRMA
TURİZM
KONUT
EĞİTİM
SAĞLIK
DİĞER
HİZMETLER
TOPLAM
1998
8,1
1,5
2,7
16,8
34,1
0,5
1,1
10,8
4,5
1999
8,4
1,5
2,6
15,4
36,9
0,5
1,3
11,8
3,8
2000
8,7
1,2
2,9
15,2
35,2
0,5
0,8
11,9
4,5
2001
10,1
1,4
4,0
15,1
30,1
0,5
0,9
12,2
4,9
2002
9,2
0,7
3,2
20,8
27,4
0,8
0,8
12,3
5,1
2003
7,9
1,0
2,6
16,7
27,2
0,8
1,0
14,2
5,7
2004
9,2
1,5
2,7
13,4
33,7
0,7
1,0
13,5
5,0
2005
8,0
1,5
1,7
12,4
34,4
0,4
1,7
11,4
5,8
2006
5,7
2,6
2,0
12,2
31,1
0,5
1,4
11,8
5,8
20,0
100
17,9
100
19,2
100
20,9
100
19,7
100
23,0
100
19,4
100
22,7
100
27,0
100
Kaynak: DPT; ( http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/1950-06/esg.htm )
adresinden yararlanılarak hazırlanmıştır.
113
Tablo 3.15 ve Tablo 3.16 birlikte değerlendirildiğinde; kamu yatırımları
enerji ve ulaşım sektöründe yoğunlaşırken, özel yatırımlar ise daha çok konut
yatırımlarında
yoğunlaşmıştır. Böylece, kamu ve özel kesim yatırımlarının
birbirini tamamlayan (crowding-in) etkisi ortaya çıkmıştır. Ne var ki, kamu
yatırımlarının özel yatırımlar üzerindeki bu tamamlayıcılık etkisini 1990’larda
yitirdiği ve finansal serbestleştirmenin bu tamamlayıcılık ilişkisini olumsuz
etkilediği anlaşılmaktadır (Yeldan, 2001: 47).
1990’ lı yıllarda kamu yatırımlarındaki azalmanın özel kesim yatırımlarında azalmaya yol açmasıyla, kamu yatırımlarının özel yatırımlar üzerindeki
tamamlayıcılık etkisi kaybolmuş, yüksek faiz oranları da enflasyonist
beklentilerin yarattığı belirsizlik ortamında özel kesim yatırımlarının azalmasında önemli bir etken olmuştur. Sonuçta, kamu iç borçlanmasının neden
olduğu yüksek faiz oranları, iktisadi önceliklerin üretici sektörlerden ve sabit
sermaye yatırımlardan kısa dönemli spekülatif alanlara kaymasına yol
açmıştır.
3.2.3. 1980 Sonrası Tasarrufların Ekonomideki Payı
Türkiye’de 1980 sonrası dönemde yaşanan ekonomik gelişmeler
tasarrufların gelişimini önemli ölçüde etkilemiştir. Türkiye’ de ulusal tasarrufların, yüksek getirili devlet iç borçlanma senetleri alınarak kamu açıklarının
finansmanında kullanılması, kısa bir süre içinde kamu kesiminin borçlanma
gereksinimini daha da maliyetli hale getirmiş, özellikle tasarruf düzeylerinin
yetersiz olması, faiz oranları üzerinde büyük baskılar yaratarak öncelikle özel
sektörün reel yatırımlarını olumsuz yönde etkilemiştir (Demir ve Sever, 2008:
179).
Tablo 3.17 ’ye göre, Türkiye'de yurt içi tasarrufların / GSMH'ya oranı
1987'de % 23,9, 1988' de % 27,2 iken bu oran 1989'dan 2000'li yıllara kadar
yıllık ortalama % 20 ile % 22 arasında gerçekleşmiştir. 2000 yılında ise daha
114
da gerileyerek % 18,2 olmuştur. Türkiye'de tasarruf oranlarındaki azalışın en
büyük nedeni; kamu tasarruflarında meydana gelen azalmadır. Sürekli bütçe
açıkları, reel faizlerin yükselmesine katkıda bulunarak, borcu borçla
ödenmesine neden olup, kamu açıklarını daha da artırmıştır. Bu durum bütçe
içerisindeki
faiz
ödemelerinin
payını
arttırarak
kamu
tasarruflarının
azalmasına neden olmuştur.
Tablo 3.17 : Türkiye’de Özel, Kamu ve Toplam Tasarrufların GSMH
İçerisindeki Payı
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
KAMU TAS/GSMH
(%)
4,5
7,4
6,9
6,5
6,0
7,7
8,1
6,6
6,8
4,7
3,5
0,8
-0,8
-0,9
-0,2
-0,1
-1,5
1,0
-1,8
-6,7
-4,6
-9,7
-6,2
-5,4
-0,9
2,6
4,9
ÖZEL TAS/GSMH
(%)
11,5
10,9
10,2
10,0
10,5
11,2
13,8
17,3
20,4
17,3
18,5
20,6
22,4
23,6
23,3
22,2
21,3
20,3
24,5
27,9
22,8
27,1
25,2
24,7
21,1
17,8
17,5
TOPLAM TAS/GSMH
(%)
16,0
18,3
17,1
16,5
16,5
18,9
21,9
23,9
27,2
22,0
22,0
21,4
21,6
22,7
23,1
22,1
19,8
21,3
22,7
21,2
18,2
17,4
19,0
19,3
20,2
20,4
22,4
Kaynak: DPT; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006) ve Temel Ekonomik
Göstergeler (2006) verilerinden tarafımızca düzenlenmiştir.
115
Tablo 3.17’ den de görüleceği gibi özel tasarrufların GSMH’ya oranı
1980-2006 dönemi boyunca artış eğilimi içinde olmuş 1980 yılında % 11,5
iken 1988
yılında
% 20,4’ e 1999
yılında
ise % 27,9’ a yükselmiştir.
Özellikle kriz yıllarında toplam tasarruflarda azalma özel tasarruflarda ise
artış vardır. Özel kesim tasarrufları; bireylerin veya kurumların faiz oranlarının
yükselmesiyle birlikte gelirlerinin daha büyük kısmını tüketim yerine tasarrufa
yönlendirmeleri nedeniyle artmıştır. Kriz yıllarından sonra ise alınan tasarruf
tedbirleri sonucu kamu tasarrufların bir artış olurken özel tasarruflarda ise
azalış olmuştur.
Kamu
tasarrufları
1980’li
yıllarda artış göstermesine karşın 1990
yılından sonra kamunun iç borçlanmaya başvurulmasıyla birlikte azalmaya
başlamıştır. Kamu kesimi tasarruflarının eksiye düşmesi toplam yurtiçi
tasarrufların / GSMH’ya oranını düşürmektedir. Harcamaların üretken
olmayan alanlara yönelmesi kamu tasarruflarının azalmasına neden olmuştur.
30
25
20
Yüzde
15
10
5
0
-5
-10
-15
Yıllar
kamu tasarrufu
özel tasarruf
Şekil 3.5 : Kamu ve Özel Tasarrufların GSMH’ya Oranı (1980-2006)
116
1980-2006 döneminde sürekli tasarruf yetersizliği yaşanmıştır. 2002,
2003, 2004 yıllarında tasarruf fazlalığı oluşmuştur. Bunun nedeni; kamu ve
özel tasarruflarındaki artışlarla her iki kesim yatırımlarındaki azalmadır. 2000
yılına kadar kamu yatırımları artış içerisinde olup, 2001 krizinden sonra
yeniden düşüşe geçmiştir. 1980 yılından itibaren 2002 yılına kadar toplam
yatırımlar tasarruflardan yüksek düzeyde gerçekleşmiş, özel kesim 1984
yılından itibaren yatırım düzeyini arttırmasına rağmen sürekli olarak tasarruf
fazlası vermiştir.
3.2.4. Kaynakların Kamu ve Özel Kesim Arasındaki Dağılımı
3.2.4.1. Merkez Bankası Kredilerinin Dağılımı
Kamu finansmanında artan bir şekilde iç borçlanmaya başvurulması
belirli kesimlere kaynak transferine neden olur. İç borçlanma, borç verenler
lehine kaynak transferi meydana getirirken, iç borçların en büyük alıcısı
durumundaki bankaların toplamış oldukları mevduatı hem krediye dönüştürme eğilimini düşürmekte, hem de çok yüksek kredi
faizlerinin oluşması
nedeniyle yatırımlar üzerinde caydırıcı bir etki meydana getirmektedir (Oskay,
2004: 16). Bu durum bankaların ellerindeki fonları daha yüksek getiriye sahip
devlet
iç borçlanma araçlarına yatırmalarına neden olmaktadır. Böylece
bankaların, özel sektöre kullandıracağı ticari kredilerde, hem yüksek faiz
nedeniyle hem de devlete borç vermeleri nedeniyle bir azalma meydana
gelmektedir.
Hazine borçlanmasının özel kesime aktarılabilir fonlar üzerinde dışlama
yaratıp yaratmadığıyla ilgili olarak Merkez Bankası kredilerinden
kesiminin aldığı payın
incelenmesi
gerekmektedir. Türkiye’de
kamu
Merkez
Bankası kamu kesimine ve bankalar kanalı ile özel kesime kredi açmaktadır.
Bu nedenle; Merkez Bankası kredilerinden kamu ve özel kesimin aldığı paylar
önemlidir.
117
Tablo 3.18’ e göre; 1980-1990 dönemine egemen olan eğilim, Merkez
Bankası kaynaklarının giderek azalan oranda özel kesime açılan kredilere
yönlendirilmiş olmasıdır. Ancak ekonominin canlanma sürecine girmesi
sonucu ekonomideki kredi hacmi artmıştır. Bundan dolayı özel kesime
açılan kredi miktarında artış olmuştur. Kamuya verilen krediler özellikle 1990
yılından sonra ekonominin genelinde yaşanan istikrarsızlıklar sonucu artmaya
başlanmıştır. 1991 yılında Merkez Bankası kredilerinde meydana gelen
gelişme, 1997 yılına kadar devam etmiştir.
Tablo 3.18 : Merkez Bankası Kredilerinin Kesimler Arasındaki Dağılımı
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
MB KREDİLERİ
KAMU KESİMİ
ÖZEL KESİM
413
243
541
385
567
344
631
603
565
315
917
383
1.942
563
2.644
1.269
3.506
1.978
4.449
2.813
18.454
3.183
42.584
3.961
82.936
8.681
148.208
17.691
193.877
12.322
373.196
12.249
339.199
7.686
1.559
7.676
2.913
7.539
1.724
7.675
0
500.000
0
766.270
0
262.804
0
6.556
0
309.978
0
1.372
0
431
TOPLAM
656
926
911
1.234
880
1.300
2.505
3.913
5.484
7.262
21.637
46.545
91.617
165.899
206.199
385.445
346.885
9.235
10.452
9.399
500.000
766.270
262.804
6.556
309.978
1.372
431
Kaynak: DPT; Ekonomik ve Sosyal Göstergeler Para ve Banka (1950-2006)
(Tablo IV)
118
3.2.4.2. Tahvil ve Bono Stokunun Gelişimi
Dışlama etkisinin olup olmadığının test edilmesinin bir başka yolu da
tahvil ve bono stokunun toplam aktifler içindeki payıdır. Tablo 3.19’dan
görüldüğü gibi Merkez Bankası aktifleri içinde devlet tahvili ve hazine
bonolarının payı düzenli olarak artmıştır. Bu durum banka kaynaklarından
kamu kesimine aktarılan fonlarda artış olduğunu, banka kaynaklarının giderek
artan ölçüde kamuya yöneldiğini göstermekte ve özel kesimin piyasalardan
artan oranda dışlandığını göstermektedir.
Tablo 3.19: Tahvil ve Bono Stokunun Merkez Bankası Aktifleri İçindeki Payı
YILLAR
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
TCMB TOPLAM
AKTİFLER
60.987
96.789
177.244
285.801
693.119
1.420.321
2.686.826
4.700.989
6.881.008
13.019.440
16.903.438
60.089.520
74.070.525
76.497.131
74.672.791
90.070.136
104.352.381
TAHVİL BONO
STOKU
57.180
97.647
194.236
357.347
799.309
1.361.007
3.148.985
6.283.425
11.612.885
22.920.145
36.420.620
122.157.026
149.869.691
194.386.700
224.482.922
244.781.857
251.470.054
TAHVİL BONO STOKU /
TOPLAM AKTİFLER (%)
94
101
110
125
115
96
117
134
169
176
215
203
202
254
301
272
241
Kaynak: TCMB,(http://evds.tcmb.gov.tr/cbt.html) adresinden tarafımızca derlenmiştir.
Devlet tahvili ve hazine bonolarının büyük ölçüde banka kesimine
satılması sonucunda özel kesime aktarılabilecek fonlar kamu kesimine
yönlendirilmiştir. Bu nedenle; özel kesimin kredi talebi yeterince karşılanamamıştır. Merkez Bankası kanununda yapılan düzenleme ile yüksek kamu
açıklarının Merkez Bankası kaynaklarına başvurulmadan finanse edilmesi
119
böylece para politikası etkinliğinin arttırılmaya çalışılması amaçlanmıştır.
Yapılan bu değişiklik ile 1994 yılından itibaren Merkez Bankası kaynaklarının
daha az bir bölümünün kamuya aktarıldığı görülmüştür.
3.2.4.3. Menkul Kıymet Stoklarının Gelişimi
Menkul kıymet stokları Türkiye’de çeşitli piyasalarda işlem gören
menkul kıymetlerin toplam nominal değerini göstermektedir. Menkul
kıymet
stoku içinde hazine bonosu ve devlet tahvili ağırlıklı olarak yer almaktadır.
Ancak zaman içerisinde kamunun iç borçlanma gereğinin yüksekliği ve
bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması çerçevesinde, özellikle 2001
krizinden sonra kamu ve bankalara sağlanan devlet tahvili ve hazine
bonolarının artmasına neden olmuştur (DPT, 2007: 34). Böylece, 1990 yılında
menkul kıymet stoku içinde devlet tahvilinin payı % 45,3 iken, 2004 yılı
itibariyle % 77,3’ e yükselmiştir.
Tablo
3.20’deki
veriler
incelendiğinde;
1990
sonrası
dönemde
Türkiye’de kamu kesimi menkul kıymetlerinin ekonominin toplam menkul
kıymet stoku içindeki payı artmış, bu artış özel kesim menkul kıymetlerinin
aleyhine gerçekleşmiştir. Kamu kesiminin ekonomideki payının artması
Türkiye’de mali baskının yüksek olduğunu göstermektedir. Kamu sektörüne
ait menkul kıymetlerin özel sektör menkul kıymetlerine göre çok yüksek
değerde olması 1980 ’li yıllardan itibaren artan kamu açıkları ve bu açıkların
finansmanında borçlanmanın tercih edilmesi, kamu menkul kıymet stoklarının
hızla artmasına neden olmuştur.
1990 sonrası dönemde Türkiye’de mali sistemin büyüklüğü artış
göstermiştir. Özel kesimin para ve sermaye piyasalarından kaynak bulma
olanağını kısıtlamıştır. 1990-2004 yılları arasında kamunun menkul kıymet
stokları içindeki payının yüksek olduğu görülmektedir. 1990 da kamunun
payı % 61,1 iken, 2001 yılında % 91,10, 2003 yılında 91,59’ a ulaşmıştır.
2002 yılından itibaren az da olsa özel sektör menkul kıymetlerinde artış
görülmüştür.
Bu
ise
başladığını gösterir.
kaynakların
özel
sektör
tarafından kullanılmaya
120
Tablo 3.20 : Menkul Kıymet Stokları
ÖZEL SEKTÖR
MENKUL KIYMETLERİ
KAMU KESİMİ
MENKUL KIYMETLERİ
Devlet Tahvili
Hazine Bonosu
Diğer
TOPLAM
ÖZEL SEKTÖR
MENKUL KIYMETLERİ
KAMU KESİMİ
MENKULKIYMETLERİ
Devlet Tahvili
Hazine Bonosu
Diğer
TOPLAM
ÖZEL SEKTÖR
MENKUL KIYMETLERİ
KAMU KESİMİ
MENKUL KIYMETLERİ
Devlet Tahvili
Hazine Bonosu
Diğer
TOPLAM
1990
%
1991
%
1992
%
16.139
38,9
34.954
43,9
60.694
31
25.269
18.801
5.468
1.000
41.409
61,1
45,3
13,2
2,6
100
44.699
24.678
18.258
1.763
79.654
56,1
31
22,9
2,2
100
134.874
86.387
42.246
6.239
195.568
1994
%
1995
%
1996
%
1997
%
130.881
18
295.452
19,7
441.391
13,7
931,29
13,3
597.914
232.825
304.229
60.859
728.796
82
31,9
41,7
8,4
100
1.202.332
511.769
631.298
59.265
1.497.785
80,3 2.779,48 86,3
34,2 987.106 30,6
42,1 1.745.350 54,2
4
47.026
1,4
100 3.220.874 100
6.093
3.570
2.374
147
7.024
86,7
50,8
33,8
2,1
100
1998
%
1999
%
2000
%
2001
%
1.898
13,9
3.795
14
6.867
15,7
10.517
7,9
11.788
5.771
5.840
175
13.687
86,13
42,2
42,7
1,3
100
23.299
19.683
3.236
379
27.095
85,9
72,6
11,9
1,4
100
36.802
34.362
2.057
381
43.670
84,3 122.930 92,1
78,7 102.169 76,6
4,7 20.029
15
0,9
730
0,5
100 133.447 100
2003
%
2004
%
2005
%
18.008
8,4
25.186
10
31.929
11,5
196.004
168.004
25.413
1.617
214.012
91,5
79
11,9
0,8
100
226.012
194.210
30.272
1.530
251.199
2002
%
ÖZEL SEKTÖR
MENKUL KIYMETLERİ 13.176
8
KAMU KESİMİ
MENKUL KIYMETLERİ 150.938 91,97
Devlet Tahvili
112.849 68,8
Hazine Bonosu
37.019
22,6
Diğer
1.068
0,7
164.115 100
TOPLAM
1993
%
112.032 29,3
69 270.087 70,7
44,2 189.713 49,6
21,6 64.488 16,9
3,2 15.886 4,2
100 382.120 100
89,9 246.081 88,5
77,3 226.964 81,6
12,1 17.817 6,4
0,8
1.300
0,5
100 278.011 100
Kaynak: SPK; (http://www.spk.gov.tr/apps/aylikbulten/index.aspx?submenuheader=-1)
adresinden tarafımızca derlenmiştir.
3.2.4.4. Mali Sistemin Büyüklüğü ve Kaynakların Dağılımı
121
Kamu kesimi finansman açıklarının özel sektör yatırımları üzerindeki
etkisini değerlendirmek için kamu kesimin fon talebinin mali sistem içindeki
payına bakmak gerekir (TÜSİAD, 1996: 17).
Merkez Bankası kredileri hariç tutulduğunda hesaplanan Toplam Yurt
içi Mali Varlıklar / GSMH oranı 1980 yılında %23 düzeyinden, 1998 yılında
% 47 düzeyine
çıkmıştır. 1994
yılındaki
krizin etkisiyle
Toplam
Mali
Varlıklar / GSMH oranında % 2,2’ lik düşüş gerçekleşerek % 33,5 olmuştur. Bu
da mali varlıkların krizin etkisiyle düştüğünü göstermektedir. Merkez Bankası
kredileri dahil
edildiğinde Toplam Mali Varlıkların / GSMH’ ya oranı 1980
yılında % 33,3 düzeyinden 1998 yılında % 48,9 düzeyine çıkmıştır.
Tablo 3.21 : Mali Sistemin Büyüklüğü (GSMH’ya Oranla %)
YILLAR
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
TCMB HARİÇ TOPLAM MALİ
VARLIKLAR
23,0
24,0
25,6
25,7
22,7
23,7
28,1
32,1
28,7
27,4
28,1
30,3
35,1
35,7
33,5
38,0
46,0
44,0
47,0
TCMB DAHİL TOPLAM MALİ
VARLIKLAR
33,3
32,9
33,7
33,2
26,0
28,6
32,2
36,5
32,1
29,5
29,1
33,2
39,0
39,9
37,3
40,0
48,0
45,0
48,9
Kaynak: TCMB Yıllık Raporları (http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/yillik.html)
DPT; Temel Ekonomik Göstergelerden tarafımızda derlenmiştir.
ve
122
Tablo 3.22 : Mali Varlıkların Kesimler Arasındaki Dağılımı
YILLAR
Toplam Yurtiçi Mali Varlıklar
(Milyar TL)
TCMB DAHİL (%)
Kamu
Özel
TCMB HARİÇ(%)
Kamu
Özel
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1.764
2.636
3.571
4.621
5.773
10.091
16.499
57,0
43,0
49,0
51,0
45,0
55,0
42,0
58,0
37,0
63,0
42,0
58,0
40,0
60,0
38,0
62,0
30,0
70,0
27,0
73,0
25,0
75,0
27,0
73,0
25,0
75,0
31,0
69,0
YILLAR
1987 1988
1989
1990
1991
1992
1993
Toplam Yurtiçi Mali Varlıklar
(Milyar TL)
27.381 41.483 67.876 115.508 210.666 430.466 796.543
TCMB DAHİL (%)
Kamu
41,0
41,0
38,0
33,0
37,0
44,0
47,0
Özel
59,0
59,0
62,0
67,0
63,0
56,0
53,0
TCMB HARİÇ(%)
Kamu
33,0
34,0
33,0
31,0
31,0
38,0
41,0
Özel
67,0
66,0
67,0
69,0
69,0
62,0
59,0
Kaynak: TCMB Yıllık Raporları (http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/yillik.html) ve
DPT; Temel Ekonomik Göstergelerden tarafımızda derlenmiştir.
Tablo 3.22’ de ülkemizde mali sistem tarafından kaynak dağılımının
hangi kesimlere aktarıldığı görülmektedir. 1980 sonrası Türkiye’de mali
kesimin büyüklüğünde artış görülmüştür. Kamu kesiminin fon ihtiyacının
artması toplam yurt içi mali varlıkların dağılımında kamunun payının
artmasına neden olmuştur. 1980 yılında Merkez Bankası kredileri hariç mali
kaynakların % 38’ i kamu kesimi tarafından kullanılırken, 1983 yılında bu
oran % 25’ e düşmüş daha sonraki yıllarda artış eğilimine girmiştir. 1994
yılında % 53’ e, 1995 yılında % 52’ ye, 1996 yılında ise % 59’ a yükselmiştir.
Merkez Bankası kredileri dahil edildiğinde kamunun mali sistemden aldığı pay
1980 yılından sonra düşmüştür. 1980 yılında bu oran % 57 iken, 1984
yılında %37’ ye inmiştir. 1995 yılında % 55’ e ve 1996 yılında % 60’ a
yükselmiştir. 1994 kriz yılından sonra özel sektör payının gerilemekte olduğu
görülmüştür. Özellikle 1980 sonrası artan kamu açıklarının finansmanında
123
büyük ölçüde iç borçlanmaya başvurulması sonucunda özel sektör menkul
kıymet lerin yerini kamu borçlanma senetleri almıştır.
3.2.4.5. Sermaye Piyasası ve Yaratılan Kaynaklar
Bir ekonominin büyümesine katkıda bulanacak yatırımların gerçekleştirilmesi, o ekonomide kullanılan finansman kaynağının büyüklüğü ve maliyeti
ile doğrudan ilişkilidir. Bu ilişkiyi uzun vadeli araçlar yoluyla reel sektöre
kaynak sağlayan sermaye piyasası sağlamaktadır. Gelişen ve büyüyen bir
sermaye piyasası reel sektörün bol ve ucuz finansman kaynağına ulaşmasına ve böylece içinde bulunduğu ekonominin de gelişmesine ve büyümesine
katkı sağlaması beklenir. Sermaye piyasasının gelişmesinde ise, yurt içi
tasarruf sahiplerinin tasarruflarını bu piyasada değerlendirme istekleri önemli
rol oynamaktadır (DPT, 2007: 34).
Mali
sistemde
bankacılık
sistemini geliştirmek ve
yatırımlar için
gerekli finansmanın sağlanması amacıyla kurulmuş olan sermaye piyasası;
kamunun
borçlanma
politikasından etkilenmiştir. Devletin büyük bir alıcı
olarak piyasaya girmesi ve düşük riskli borç senetlerine yüksek faiz
vermesi sonucu sermaye piyasasının çok büyük kısmı devletin hakimiyetine
girmiştir. 1980 öncesi dönemde finansal piyasalar gelişmemiştir. Bankacılık
kesimi genlikle mevduat toplayıp kredi vererek klasik işlevini sürdürmüştür.
1980 yılından itibaren mali sektöre ilişkin yapılan düzenlemeler kaynakların
reel sektörden finansal sektöre kaydırılmasına yol açmıştır. 1980 yılından
itibaren iç borçlanma ihtiyacının artmasına bağlı olarak kamu kesimi,
finansal piyasaların önemli müşterisi haline gelmiştir.
Türkiye 1980’ lerin ortalarından itibaren başta tahvil ve hisse senedi
piyasaları olmak üzere, temel kurumlarını oluşturmaya başlamış, 1990’ lı
yıllarda da büyük ölçüde finansal altyapısını uluslararası standartlara
uyumlaştırma çabası içerisinde olmuştur.
124
Bu amaçla bankacılık sektöründe yapılan yeniden yapılandırma süreci
(DPT, 2007: 4);
(i) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bünyesindeki bankaların
en kısa sürede çözüme kavuşturulması,
(ii) Kamu bankalarının finansal açıdan yeniden yapılandırılması,
(iii) Yaşanan krizlerden olumsuz yönde etkilenen özel bankaların
sağlıklı bir yapıya kavuşturulması,
(vi) Bankacılık sektöründe gözetim ve denetimin etkinliğini artıracak,
sektörü daha etkin ve rekabetçi
bir
yapıya kavuşturacak yasal ve
kurumsal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi
olmak
üzere
dört
temel
unsura dayandırılmıştır.
Kamunun sermaye piyasası üzerindeki etkilerinin ortaya konulması
açısından birincil piyasalarda özel kesim ve kamu kesimi ihraçlarının
incelenmesi
gerekmektedir.
Ülkemizde
sermaye
piyasasında
yaratılan
kaynaklara ve bu kaynaklardan hangi kesimin daha çok yararlandığına
bakılacak olursa; kamu kesiminin sermaye piyasasında gerçekleştirdiği
ihraçların payı %80’ nin üzerinde gerçekleşmiştir. Kamunun finansman
ihtiyacını sermaye piyasası araçları ile gidermeye çalışması kamunun
sermaye piyasasında en büyük fon toplayan kesim olmasına neden olmuştur.
Kamunun giderek artan oranda mali piyasalardan fon toplamak
durumunda kalması, bu borcun çevrilebilmesi için kamu borçlanma araçlarına
uygulanan faiz oranlarını özellikle kriz zamanlarında arttırmıştır. Bu artışın
mali sistemde yarattığı crowding-out etkisi, banka bilançolarına da yansımış
sonuçta bankalar tarafından reel kesime aktarılabilecek fonların daralmasına
yol açmıştır (Aydın, 2002: 8).
125
Tablo 3.23 : Sermaye Piyasasında Özel Kesim ve Kamu Kesimi İhraçları
KAMU SEKTÖRÜ
Tahvil
Hazine Bonosu
Diğer
ÖZEL SEKTÖR
Hisse Senedi
Tahvil
VDMK
Diğer
TOPLAM
Kamu Kesimi
İhraçları %
Özel Kesim
İhraçları %
KAMU SEKTÖRÜ
Tahvil
Hazine Bonosu
Diğer
ÖZEL SEKTÖR
Hisse Senedi
Tahvil
VDMK
Diğer
TOPLAM
Kamu Kesimi
İhraçları %
Özel Kesim
İhraçları %
1986
3.056
1.269
1,787
0
274
101
110
0
63
3.330
1987
5.999
2.045
3.954
0
682
187
318
0
177
6.681
1988
8.930
3.816
5.114
0
1.137
364
210
0
563
10.067
1989
16.617
8.983
7.634
0
2.302
971
605
0
726
18.919
1990
20.900
12.458
8.442
0
6.273
4.106
762
0
1.405
27.173
1991
47.932
12.291
34.277
1.364
6.730
4.443
813
0
1.474
54.662
1992
142.348
61.845
75.926
4.577
22.528
5.322
796
14.480
1.928
164.876
91,7
89,8
88,7
87,8
77.0
87,7
86,3
8,3
10,2
11,3
12,2
23.0
12,3
13,4
1993
338.886
150.090
179.150
9.646
71.992
9.573
715
52.756
8.948
410.878
1994
873.112
186.593
647.752
38.767
84.727
37.553
491
42.299
4.384
957.839
1995
1.464.666
343.345
1.096.321
25.000
174.526
51.332
1.883
113.928
7.383
1.639.192
1996
4.969.897
1.247.869
3.722.028
0
161.961
102.202
1.228
41.628
16.903
5.131.858
1997
6.259.962
3.185.561
3.074.401
0
378.448
305.732
1.495
23.000
48.221
6.638.410
82,5
91,2
89,4
96,8
94,3
94,4
96,9
17,5
8,8
10,6
3,2
5,7
5,6
3,1
1998
1999
14.254.326 26.886,41
4.708.066 20.027.770
9.546.260 6.858.638
0
0
841.776
855.544
696.821
678.870
2.532
0
11.000
0
131.423
176.674
15.096.102 27.741.952
Kaynak: SPK; (http://www.spk.gov.tr/apps/aylikbulten/index.aspx?submenuheader=-1)
adresinden tarafımızca derlenmiştir.
126
120
100
Yüzde
80
60
40
20
19
86
19
87
19
88
19
99
19
90
19
91
19
92
19
93
19
94
19
95
19
96
19
97
19
98
19
99
0
Yıllar
Kamu Kesimi
Özel Kesim
Şekil 3.6: Sermaye Piyasasında Özel ve Kamu Kesimi İhraçları (%)
(1986-1999)
Birincil piyasada kamu menkul kıymet ihraçları 1986-1999 yılları
arasında önemli artış göstermiştir. Bunun sonucu olarak da özel kesimin
payında düşüş meydana gelmiştir. Birincil piyasalarda kamu ihraçlarının
yüksek olmasının nedeni; kamu menkul kıymetlerinin, özel kesim menkul
kıymetlere göre daha avantajlı olmasıdır. Yüksek faizli vergiden muaf ve
kolayca nakde çevrilebilen hazine bonoları finansman kuruluşları için cazip bir
gelir kaynağı olmuştur. Bu nedenle daha verimli alanlara yönlendirilebilecek
olan fonlar kamuya aktarılmıştır.
Yatırımcılar açısından özel kesim hisse senetlerine duyulan güvensizlik
daha az riskli yatırım imkanı sağlayan kamu kesimi menkul kıymetlerinin tercih
edilmesine neden olmuştur. Kamunun artan finansman ihtiyacı ile birlikte
özel kesimin toplam ihraç içindeki payı sürekli düşmüştür.
Tablo 3.23 ve Şekil 3.6’ya göre; kamu kesiminin sermaye piyasasından
büyük ölçüde borçlanması bunu borçlanma şartlarını zorlaştırarak (faiz
oranlarını yükseltmek suretiyle) gerçekleştirmesi özel kesim menkul kıymet
127
ihraçlarını olumsuz yönde etkilemiştir. Bunun sonucunda özel kesim tahvil
ihracının azaldığı böylece özel kesimin sermaye piyasasından uzun vadeli
borçlanma ihtiyacının azaldığı görülmüştür. 1992 yılında ise bankalara ucuz
kaynak imkanı sağlayan VDMK ihraçları başlamıştır. Bu durum 1993 yılında
özel kesim ihraçlarındaki artışın temel nedeni olmuştur.
3.2.4.6. İkinci El Piyasada Kamu ve Özel Kesim Araçlarının İşlem Hacmi
İkincil piyasalar; birincil piyasalarda daha önce sunulmuş ve halen
dolaşımda bulunan menkul kıymetlerin işlem gördüğü piyasalardır. Birincil
piyasalarda ellerinde menkul kıymet bulunan yatırımcılar bunları ikincil
piyasalarda istedikleri zaman paraya çevirme imkanına sahiptir. İkincil
piyasada yapılan işlem hacminin yaklaşık %90’ lık kısmını kamu menkul
kıymetleriyle yapılan işlemler oluşturmaktadır. Kamu kesiminin finansman
gereğini iç borçlanmayla karşılaması, ihraç ettiği menkul kıymetlerdeki işlem
hacminin yüksek olmasına neden olmuştur.
Kamunun sürekli finansman ihtiyacı içinde olması ve iç borçlanma
araçlarını kullanması sermaye piyasasında kamunun ağırlığını arttırmıştır.
Bu durum sermaye piyasası kaynaklarının kullanılması açısından kamu ve
özel kesimi rekabete itmiştir. Ancak kamunun özel kesime göre sağladığı
kolaylıklar
birincil ve ikincil piyasa işlemlerinde kamunun payının yüksek
olmasına neden olmuştur. Bu durum özel kesimin kullanabileceği fon
olanaklarını daraltmıştır. İkincil piyasada da kamunun ağırlığı; kamu menkul
kıymetlerin ikincil piyasada işlem görmeye başlamasıyla birlikte artmaya
başlamıştır.
128
Tablo 3.24: İkinci El Piyasa İşlem Hacmi
YILLAR
ÖZEL SEKTÖR
(I)
149
647
1527
4262
20022
48863
72234
296506
798553
2673895
3456416
9284711
18173773
36915923
111941176
93658588
106302550
146644043
208422733
327004089
326578222
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
KAMU SEKTÖRÜ
(II)
2247
5185
10360
32247
96565
278794
609676
1734098
5364154
19573696
70523722
176508115
280411249
1048352136
893728768
914466862
267574517
458981673
9300169537
755196602
637830771
TOPLAM
(III)
2396
5832
11887
36509
116587
327657
681910
2030604
6162707
22247591
73980138
185792826
298585022
1085268059
1005669944
1008125450
373877067
605625716
9508592270
1082200691
964408993
( I) /( II)
(%)
6,22
11,09
12,84
11,67
17,17
14,91
10,59
14,60
12,96
12,01
4,67
5,00
6,08
3,40
11,13
9,29
28,43
24,21
2,19
30,21
33,86
(II) / (III)
(%)
93,78
88,91
87,15
88,33
82,83
85,09
89,41
85,40
87,04
87,98
95,33
95,00
93,91
96,60
88,87
90,71
71,57
75,78
97,81
69,78
66,14
Kaynak: SPK; (http://www.spk.gov.tr/apps/aylikbulten/index.aspx?submenuheader=-1)
adresinden tarafımızca derlenmiştir.
120
Yüzde
100
80
60
40
20
Yıllar
Kamu Sektörü
Özel Sektör
Şekil 3.7: İkinci El Piyasa İşlem Hacmi (%) (1986-2006)
20
06
20
04
20
02
20
00
19
98
19
96
19
94
19
92
19
90
19
88
19
86
0
129
3.3. 1989-2006 YILLARI ARASI KAMU İÇ BORÇLANMASININ ÖZEL
SEKTÖR YATIRIMLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
3.3.1. Varsayımlar
Türkiye’de kamu finansman araçlardan biri olan iç borçlar üzerine çok
sayıda araştırma ve incelemeler yapılmıştır. Yapılan araştırmalar daha çok iç
borçlara neden ihtiyaç duyulduğu ve alınan borçların ülke ekonomisi
üzerindeki etkileri üzerine yoğunlaşmıştır. 1980 sonrası yoğun bir şekilde
incelenmiş özellikle iç borç faiz oranlarının yüksekliği durumunda ekonomik
istikrarsızlıklara neden olduğunu görülmüştür. Bu konuyla ilgili olarak yapılan
çalışmalar neticesinde 1980 sonrasında iç borçların KKBG, bütçe açıkları,
para arzı, faiz oranları, toplam tasarruflar ve yatırımlar, para ve sermaye
piyasaları, enflasyon ve ekonomik büyüme üzerinde önemli etkileri olduğu
sonucuna varılmıştır (Özbilen, 1999 :107).
Kamu kesimi iç borçlanmasının, özellikle özel kesime aktarılabilir fonlar
üzerinde dışlama etkisi (crowding out) yaratıp yaratmadığıyla ilgili olarak
yapılan çalışmalarda iki görüş hakimdir. Bunlardan birincisi; finansal
piyasalarda kamu kesimi özel kesime rakip ise, bütçe açıklarının kamu iç
borçlanması ile karşılanması durumunda özel kesime ait tasarruflar kamu
kesimine aktarılarak, özel kesim yatırımları üzerinde dışlama etkisi ortaya
çıkaracaktır (Mankiw, 1994: 62, Şen vd., 2008: 215). Diğeri Keynesyen
yaklaşım çerçevesinde kamu iç borçlanmasının kamu alt yapı yatırımlarına
yönlendirilmesi ile özel sektör yatırımlarını uyararak verimliliği artıracağı yani
devlet borçlanmasının etkilerinin dışlama değil "tamamlayıcı" (crowding in)
olabileceği yönündedir. Bu nedende; kamu iç borçlanmasının özel sektör
yatırımlarını dışladığı veya içlediği yönündeki önerme ekonometrik yöntemler
kullanılarak sınanmıştır. Yukarıda belirtilen önermenin sınanması için izlenen
aşamalar aşağıdaki gibidir.
1) Analizde yer alan değişkenlerin durağanlık yapılarının incelenmesi,
130
2) Birinci aşama ile bağlantılı olarak seriler arasında eşbütünleşme
ilişkisinin varlığının araştırılması,
3) Değişkenler arasındaki nedensellik ilişkilerinin incelenmesi.
3.3.2. Analizde Kullanılan Model ve Veriler
Türkiye'de kamu iç borçlanmasının özel yatırım harcamaları üzerinde
bir etkisinin olup olmadığını ekonometrik olarak test edebilmek için, teorik
ve ampirik literatür çerçevesinde doğrusal özel yatırım harcama modeli
aşağıdaki gibi oluşturulmuştur.
YAT =α0+ α1 KKSY + α2 BOR + α3 RGSMH + α4 FAZ + α5 ENF+ µt
Değişkenlere ait kısaltmalar aşağıdaki gibidir:
YAT
: Sabit fiyatlarla özel yatırım harcamalarını,
KKSY
: Kamu kesimi sabit sermaye yatırımlarını,
BOR
: İç borç stokunu,
RGSMH : Sabit fiyatlarla reel GSMH'yı,
FAZ
: Devlet iç borçlanma faiz oranlarını,
ENF
: TEFE cinsinden enflasyon oranlarını,
µt
: Hata terimini göstermektedir.
Çalışmada kullanılan veriler DPT Temel Ekonomik Göstergeler, Hazine
Müsteşarlığı Aylık Ekonomik Göstergeler ve TCMB Elektronik Veri Dağıtım
Sistemi’nden (EVDS) temin edilmiştir. Veriler üçer aylık olup 1989:1- 2006:
4 dönemini kapsamaktadır. Analize geçmeden önce seriler 1987 fiyatlarıyla
reel hale getirilip, logaritması alındıktan sonra mevsimsel düzeltmesi
yapılmıştır.
131
3.3.3. Durağanlık Analizi
Zaman serisi analizinde en önemli kavramlardan birisi durağanlık
kavramıdır. Durağan seri zaman içinde ortalaması, varyansı ve kovaryansı
değişmeyen seridir. Bu nedenle; durağan bir seride ortalamaya dönme eğilimi
vardır (Granger ve Newbold, 1974: 111-120).
Makroekonomik zaman serileri genellikle durağan değildir. Bu özelliğe
sahip olan seriler birinci veya ikinci farkları ya da logaritmaları alınarak
durağan hale getirilmektedir. Serilerin durağanlaştırılmasının nedeni, hata
terimine ait varsayımların yapılabilmesi içindir. Böylelikle hata terimlerinin
ortalaması sıfır, varyansı sabit olmakta ve ortalama etrafında düzenli
dağılmaktadır. Durağan olmadığında ise ortalamadan uzaklaşmaktadır.
Çalışmada kullanılan verilerin de zaman serisi olması nedeniyle ilk olarak
durağanlık analizinin yapılması gerekmektedir.
Zaman serilerinin durağanlığının analizi amacıyla birim kök testine
başvurulmaktadır. Ampirik çalışmalarda en çok kullanılan birim kök testi
(Dickey-Fuller
Testidir).
Dickey-Fuller
testi,
bir
serinin
durağan
olmadığının belirlenmesinde kullanılan bir test olup sabit
olup
terim veya
trendin olup olmadığına bağlı olarak serinin duranlığını ölçmektedir. Hata
terimleri arasında otokorelasyon olması durumunda ise Genişletilmiş Dickey
Fuller testi kullanılır. Modelimizde kullanılan değişkenlerin de durağanlık
analizi Genişletilmiş Dickey Fuller (ADF) testi ile yapılmıştır. Amaç gecikmeli
değerlerin kullanılması ile otokorelasyonun ortadan kaldırılmasıdır.
Tablo 3.25’de ADF istatistiği elde edilirken optimum gecikme uzunluğu
seçiminde Schward Kriteri (SIC) kullanılmıştır. (k) değerleri seçilen gecikme
düzeyini göstermektedir. Parantez içindeki değerler ise %1 seviyesinde Mac
Kinnon kritik değerlerini göstermektedir.
Tablo 3.25’ de Dickey-Fuller birim kök testi sonuçlarına göre; modelde
kullanılan değişkenlerin kendi seviyesinde durağan olmadığı birinci farkının
132
durağan olduğu görülmektedir. Örneğin; KKSY değişkeni için sabit terimli
modelde ADF değeri mutlak değer içerisindeki %1 Mac Kinnon kritik
değerinden küçük olduğundan kendi seviyesinde durağan değildir. KSSY
değişkeninin birinci dereceden farkı alındığında (ΔKKSY) elde edilen ADF
değeri mutlak değer içerisinde % 1 Mac Kinnon kritik değerinden büyük olduğu
için |-8.789550 | > |-3.527045 | ΔKKSY durağan hale gelmiştir. Diğer tablo
değerlerine baktığımızda ele alınan tüm değişkenlerin kendi seviyelerinde
durağan olmadıkları birinci dereceden farklarının I(1)
durağan
olduğu
görülmektedir. Bu ise, bütün serilerin birinci derecede I(1) entegre olduklarını
ve birim kök içermediklerini göstermektedir.
Tablo 3.25 : ADF Birim Kök Testi Sonuçları
Series
Sabitli
t-stat.
-0.978207
%1 kritik
değer
(-3.525618)
k
0
Sabit ve Trendli
t-stat
-2.005104
%1 kritik
değer
(-4.092547)
KKSY
k
0
ΔKKSY
0
-8.789550*
(-3.527045)
0
-11.44179*
(-4.098741)
YAT
0
-1.410746
( -3.525618)
0
-1.849379
(-4.092547)
ΔYAT
0
-7.396531*
(-3.527045)
0
-7.341592*
( -4.094550)
BOR
0
-1.937746
( -3.525618)
0
1.058591
(-4.092547)
ΔBOR
0
-7.506030*
(-3.527045)
0
-7.963912*
(-4.094550)
RGSMH
0
-0.707100
(-3.525618)
0
-2.362547
(-4.092547)
ΔRGSMH
0
-8.329764*
(-3.527045)
0
-8.267211*
( -4.094550)
ENF
4
0.324393
(-3.531592)
4
-1.190559
( -4.100935)
ΔENF
3
-8.470122*
( -3.531592)
3
-8.702287*
(-4.100935)
FAZ
0
-1.100981
( -3.525618)
0
-2.018357
(-4.092547)
ΔFAZ
0
-8.250216*
(-3.527045)
0
-8.325126*
(-4.094550)
I(1)
I(1)
I(1)
I(1)
I(1)
I(1)
Tablo 3.25 ’de ADF birim kök test sonuçlarına göre eşbütünleme
ilişkisinin ilk şartı olan değişkenlerin
şartı
(yani değişkenlerin
birinci dereceden durağan olma
I(1) olması şartı) sağlanmıştır. Çalışmamızda
kullanılan değişkenlerin birinci dereceden farkları alındığında
hepsinin
%1 anlamlılık düzeyinde durağan hale geldikleri görülmektedir. Dolayısıyla
133
modelde yer alan değişkenler I(1) seviyesinde entegre olduklarından,
değişkenler arasında eşbütünleme olup olmadığına bakılması gerekmektedir
3.3.4. VAR Analizi ile Uygun Gecikme Sayısının Tespiti
Tüm değişkenlerin birinci farkları ile durağan olmaları, bu değişkenler
arasında uzun dönemli bir ilişkinin olabileceğini göstermektedir. VAR modeli
oluşturulurken en önemli konu uygun gecikme sayısının belirlenmesidir.
VAR analizi, özellikle denklemlerde
kullanılan değişkenlere ait gecikme
sayısının tespitinde önemli rol oynamaktadır. Gecikme sayısı
belirlenirken
otokorelasyon probleminin olmadığı gecikme sayısının seçilmesi gerekmektedir. Optimal gecikme sayısının belirlenmesinde Akaike bilgi kriteri (AIC),
Schwarz kriteri (SC), Son tahmin hatası kriteri (FPE), Hannan-Ouinn Kriteri
(HQ) gibi bilgi kriterleri göz önünde bulundurulmaktadır. Ancak, uygulamalı
çalışmalarda veri sayısının az olması nedeniyle, bu kriterlerden hangisi küçük
örneklerde daha sapmasızdır sorusunun cevaplandırılması önem kazanmış ve
Lutkepolh Monte Carlo Simülasyonu çerçevesinde yapmış olduğu çalışmada
Schwarz kriteri (SC) değerlerinin diğer kriterlere göre daha sapmasız olduğunu
ortaya koymuştur. Bu nedenle modelde yer alan değişkenlerin gecikme
uzunluğunun belirlenmesinde Schwarz Kritik değeri kullanılmıştır. Bu kriterleri
minimum yapan gecikme uzunluğu optimal olarak kabul edilmektedir.
Uygun gecikme seviyesi için elde edilen sonuçlar aşağıdaki tabloda
sunulmuştur. Tablo 3.26’da Schwarz kriterine göre uygun gecikme uzunluğu
k=1’dir. Burada VAR analiziyle çalışmaya ait ileriki testlerin bu gecikme
sayısı esas alınarak yapılması amaçlanmıştır.
134
Tablo 3.26 : VAR Modeli İçin Uygun Gecikme uzunluğunun Seçimi
KRİTER
GECİKME
UZUNLUĞU
0
1
2
3
4
LOGL
LR
FPE
AIC
SC
HQ
-221.5408
NA
3.98e-05
6.895174
7.094234
6.973832
221.3020
791.7492
1.77e-10*
-5.433395
-4.039978*
-4.882789*
248.9151
44.34829
2.34e-10
-5.179246
-2.591472
-4.156693
291.3758
60.47426
2.06e-10
-5.375023
-1.592892
-3.880523
332.9786
51.68841*
2.00e-10
-5.544807
-0.568319
-3.578360
5
368.4908
37.66449
2.58e-10
-5.530026
0.640819
-3.091631
6
421.5490
46.62686
2.29e-10
-6.046939*
1.318263
-3.136598
3.3.5. Johansen Eşbütünleme Analizi
Eş bütünleme analizi; durağan olmayan iki ya da daha fazla zaman
serisi arasındaki uzun dönem denge ilişkisinin olup olmadığını bulmak için
kullanılan bir yöntemidir. Eğer seriler ortak bütünlenen ise, uzun dönemde
bunları dengeye getirecek, ortalamadan sapmaların
büyümesini önleyecek
mekanizmalar vardır. Eğer değişkenler ortak bütünlenen iseler, uzun dönem
parametreleri tutarlıdır (Demir ve Sever ,2008:111).Eşbütünleme analizi,
durağan olmayan değişkenleri durağanlaştırmak için yapılan fark alma
işleminin sebep olduğu potansiyel bilgi kaybını önlemektedir (Granger,
1981:121-130).
Seriler arasındaki eş bütünleme ilişkisini belirlemede yaygın olarak
Engle ve Granger, Johansen ve Juselius tarafından önerilen yöntemler
kullanılmaktadır. Engle ve Granger eş bütünleme yöntemi; durağan olmayan
iki seriden birinin diğerinin üzerine regres edilmesi suretiyle elde edilen hata
terimlerinin durağanlığına bakmaktadır. Eğer hata terimleri serisi durağan
ise,seriler arasında eş bütünleme ilişkisinin var olduğunu ifade etmektedir. Bu
135
yöntem ikiden fazla değişken içeren modeller için tercih edilmemektedir. (Artan
ve Berber, 2004: 23).
Çalışmamızda kullanılan değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişki
Johansen ve Juselius’un eşbütünleme analiziyle incelenmiştir. Johansen
Eşbütünleme analizi durağan olmayan değişkenler arasındaki uzun dönemli
ilişkileri test etme imkanı vermektedir. Bu test tekniğine göre; maksimum
özdeğer istatistiği veya iz istatistiği değerleri, istatistiksel olarak koentegre
vektörlerin önemli olduğunu gösteriyorsa seriler arasında uzun dönemli
durağan bir ilişki olduğu kabul edilir. Hesaplanan iz istatistiği ve maksimum
özdeğer istatistiği sonuçları, tablo kritik değerleri ile karşılaştırılır. Testler,
istatistiksel olarak koentegre vektörlerin önemli olduğunu gösteriyorsa seriler
arasında
uzun
dönemli
bir
ilişki olduğu
kabul
edilir
(Johansen
ve
Juselius,1990: 172-200). Değişken sayısı ikiden fazla ise Johansen testi en
çok kullanılan testtir.
Eşbütünleme analizinin gerçekleştirilebilmesi için analize tabi tutulan
her bir değişkenin aynı dereceden bütünleşik olmaları gerekmektedir.
Değişkenlerin farklı dereceden bütünleşik olmaları eşbütünleme analizlerinin
yapılmasına olanak vermemektedir. Eğer her iki seri de aynı dereceden
durağan (bütünleşmiş) ise bu ilişki gerçek ilişkidir. Bu serilere eş bütünleşmiş
seriler denir ( Çolak, 2001: 26). Zaman serileri arasında eşbütünleme var ise
regresyon gerçektir. Diğer bir anlatımla regresyonun gerçek olması için,
serilerin eş bütünleşmiş seriler (aynı dereceden durağan seriler olması)
gerekir. Eğer seriler arasında bir eşbütünleme ilişkisi varsa yani uzun
dönemde birlikte hareket ediyorlarsa, düzey değerleriyle yapılacak analizde
sahte regresyon problemiyle karşılaşılmayacaktır.
Modelde yer alan değişkenlerin I(1)’de durağan olması değişkenler
arasında
uzun
dönemli
bir
ilişkinin
olup
olmadığının
incelenmesini
gerektirmektedir. Bu nedenle uzun dönemde söz konusu değişkenler
arasında anlamlı bir ilişkinin olup olmadığını tespit edebilmek için JohansenJuselius testi kullanılmıştır. Çünkü; Johansen eşbütünleme testinin gerçek-
136
leştirilebilmesi için modeldeki tüm değişkenlerin aynı dereceden entegre
olması gerekmektedir.Bu sonuca göre; çalışmamızda eşbütünleme analizine
giren değişkenlerin düzey değerlerinde durağan değilken aynı dereceden
farkları alındığında durağan hale geldiği görülmüş ve eşbütünleme analizinin
önkoşulu sağlanmıştır.
Tablo 3.27 : Johansen Eşbütünleme Test Sonuçları
İZ TESTİ
HİPOTEZLER
HİÇ *
EN FAZLA 1
EN FAZLA 2
EN FAZLA 3
EN FAZLA 4
EN FAZLA 5
SONUÇ
ÖZDEĞER
İZ İSTATİSTİĞİ
0.459228
0.321344
111.6639
68.01618
%5 KRİTİK
DEĞER
95.75366
69.81889
0.206276
40.49370
47.85613
0.2053
0.157912
24.09130
29.79707
0.1966
0.112131
11.88844
15.49471
0.1624
0.047353
3.444300
3.841466
1 EŞBÜTÜNLEME VEKTÖRÜ VARDIR.
OLASILIK **
0.0026
0.0690
0.0635
MAX ÖZDEĞER TESTİ
HİPOTEZLER
HİÇ *
EN FAZLA 1
EN FAZLA 2
EN FAZLA 3
EN FAZLA 4
EN FAZLA 5
SONUÇ
ÖZDEĞER
0.459228
0.321344
MAX
ÖZDEĞER
İSTATİSTİĞİ
43.64772
27.52248
0.206276
%5 KRİTİK
DEĞER
OLASILIK **
40.07757
33.87687
0.0190
0.2364
16.40240
27.58434
0.6314
0.157912
12.20285
21.13162
0.5277
0.112131
8.444144
14.26460
0.3353
0.047353
3.444300
3.841466
1 EŞBÜTÜNLEME VEKTÖRÜ VARDIR
0.0635
Johansen eşbütünleme analizinin sonuçları Tablo 3.27’de gösterilmiştir. Buna göre; eşbütünleme testinde sonuçlar İz istatistiği ve Maksimum
Özdeğer istatistiği olmak üzere iki ayrı istatistiğe göre değerlendirilmektedir.
Hesaplanan test istatistiklerinin %5 anlamlılık düzeyindeki kritik değerlerden
137
daha yüksek olması nedeniyle, İz testi ve Maksimum Öz Değer testine göre
sıfır eşbütünleşik vektör olarak belirlenen temel hipotez reddedilmek- tedir.
Tablo 3.27’ de eş bütünleme testi sonuçları, %5 anlamlılık düzeyinde
değişkenler arasında bir adet koentegre vektörün varlığını göstermektedir.
Test istatistiği 0.05 kritik değerden büyük olduğu için Ho: seriler arasında eş
bütünleme yoktur hipotezi
reddedilmiştir. Üçüncü satır, sıfır
hipotezinin
reddini gösterir. İz istatistiği 111.6639 > 95.75366, Maksimum Özdeğer
istatistiği 43.64772 > 40.07757’tir. Bu sonuçlar seriler arasında uzun dönemli
bir ilişkinin varlığını göstermektedir. Tahmin edilen sonuçlara göre, % 5
anlamlılık düzeylerine göre eşbütünleme olmadığını ileri süren H0 yokluk
hipotezi, her iki test için de reddedilmiştir. Hem iz değerlerine göre hem de
max özdeğerlere göre modelimizdeki değişkenlerle 1 tane eşbütünleme
denklemi yazılabilir. Yani bir tane eşbütünleme ilişki söz konusudur.
Değişkenler arasında eş bütünleşmenin bulunması gerçek bir uzun dönemli
ilişki anlamına gelmektedir. Johansen eşbütünleme testi içerisindeki birinci
değişken özel sektör yatırım harcamalarıdır. Özel sektör yatırım harcamalarına göre yapılan normalleşme eşbütünleme katsayılarının yorumlanması
aşağıdaki gibidir.
Tablo 3.28: Özel Sektör Yatırım Harcamalarına Göre Normalleştirilen
Eşbütünleme Katsayılar Tablosu
Normalleştirilen eş bütünleşik katsayılar (Standart hatalar)
LYAT
1.000000
LKKSY
0.070999
(0.01640)
LRGSMH
-3.754912
(0.38930)
LBOR
0.082711
(0.02709)
LTEFE
-0.267484
(0.06758)
LFAZ
0.347729
(0.07385)
Özel sektör yatırım harcamalarına göre normalleştirme sonucu
aşağıdaki gibi elde edilmiştir:
LYAT= -0.070999 LKKSY + 3.754912 LRGSMH - 0.082711 LBOR+ 0.267484
LTEFE –0.347729 LFAZ
138
Johansen eşbütünleme testinde birinci değişken olan özel sektör
yatırım harcamalarına göre yapılan normalleşme eşbütünleme katsayı
tablosuna göre; kamu
kesimi
sabit
sermaye
yatırımlarındaki artış özel
sektör yatırım harcamalarını azaltmıştır. Katsayı (-0.070999)’ dir. Yani kamu
yatırım harcamalarının özel sektör yatırımları üzerindeki etkisi
Kamu yatırımlarındaki %1‘ lik değişme, özel
negatiftir.
yatırımı % 0.07 negatif
yönde etkilemektedir. Bu durum kamunun yatırım harcamalarının özel sektör
yatırımlarını dışladığını göstermektedir. Bu sonuç; kamu sermaye yatırımlarının özel kesim için tamamlayıcı değil aksine rakip olmasından kaynaklanmaktadır. Çalışmaya göre; RGSMH’ daki artışın özel kesim yatırım harcamalarını
arttıran bir değişken olduğu görülmektedir. RGSMH değişkeninin pozitif
çıkması özel yatırım harcamalarının belirlenmesinde RGSMH’ nın önemli bir
faktör olduğunu göstermektedir.
Diğer bir açıklayıcı değişken olan iç borç stokunun özel yatırım
harcamaları üzerinde önemli azaltıcı etkisinin bulunduğu; yani kamu iç
borçlanmasının dışlama etkisi yarattığı görülmüştür. Çünkü; kamunun tahvil
veya hazine bonosu aracılığıyla iç borçlanması özel kesimin yatırım
amaçlı kullanacağı fon miktarını azaltmaktadır. Artan kamu harcamalarının
finansmanını sağlamak için devletin borçlanması faizlerin yükselmesine
bunun sonucunda da hem özel sektörün yatırım için kullanacağı kaynak
miktarının azalmasına hem de yükselen faizlerin yatırım maliyetlerini
yükseltmesi nedeniyle özel yatırım harcamalarının düşmesine yol açmaktadır.
İç borçlar yatırım maliyetlerinde yüklemeye neden olarak , özel sektörün
verimli alanlara yatırım yapmasını engellemektedir.
Kamunun iç borçlarındaki artışla birlikte faiz oranlarındaki artış
girişimcilerin yatırım maliyetlerini arttıracağından faiz oranlarıyla özel sektör
yatırım
harcamaları
arasında
negatif
yönlü
ilişkinin
ortaya
çıktığı
görülmektedir. Katsayının (–0.347729) olması devlet iç borçlanma faiz
oranlarının özel
sektör
yatırım harcamalarını azalttığını göstermektedir.
Özellikle tasarruf düzeylerinin yetersiz olması nedeniyle borçlanmaların faiz
139
oranları üzerinde baskı yaratması öncelikle özel sektörün reel yatırımlarını
olumsuz yönde etkilemektedir. Bu değerlendirme dışlama etkisi (crowding-out)
olarak isimlendirilen etkinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Diğer yandan Türkiye’de borç stokunun artan faiz yükü nedeniyle
yükseldiği ve borçlanmanın önemli bir kısmının faiz ödemelerinde kullanıldığı
görülmektedir. Özellikle 1990'lı yıllarda kamu açığı ve buna bağlı olarak borç
stokundaki hızlı artış aynı zamanda faiz oranları üzerinde baskı yaratarak
faizlerin
yükselmesine neden olmuş, büyüme ve yeni yatırımlar için kısıtlı
kaynakları çok daha maliyetli hale getirmiştir. Bu da özel sektörün yatırımlarını
olumsuz yönde etkilemiştir.
3.3.6. Granger Nedensellik Testi
Johansen
eşbütünleme
testi
uzun
dönem
ilişkisinin
varlığını
göstermesine karşılık, bu ilişkinin yönü hakkında bilgi vermez. Analizde
kullanılan değişkenler arasındaki nedensellik yapısı bu nedenle Granger
nedensellik testi ile belirlenmiştir. İki değişken arasında nedensellik ilişkisinin
araştırılmasında temel neden; değişkenler arasındaki ilişkinin karşılıklı mı
olduğu yoksa ilişkinin tek yönlü mü olduğunun belirlenmesine yöneliktir. Bunun
için Granger nedensellik analizi yapılarak değişkenler arasındaki etkileşimin
yönü belirlenmiştir. Granger testi, iktisadi değişkenlerin gelecek dönemlerine
ilişkin öngörü yapabilme olanağı sağlamış olmaktadır.
Değişkenler arasında uzun dönemli ilişkinin varlığı (eşbütünleme ilişkisi)
tespit edildikten sonra eşbütünleşik seriler arasında en azından tek yönlü
nedensellik ilişkisi olması gerektiğine yönelik düşünceler doğrultusunda,
oluşturulan VECM modelinden yola çıkarak Granger nedensellik analizi
yapılmıştır. Hata düzeltme modeli bağımlı ve açıklayıcı değişkenler arasındaki
sahte ilişkiyi önlediğinden hata teriminin de içine alındığı değişkenlerin birer
gecikmeli değerleri için Granger nedensellik analizi sonuçlarına yer verilmiştir.
140
Çalışmamızdaki seriler eşbütünleşik olduğu için standart Granger
Nedensellik testi geçerli olmayacaktır. Bu nedenle çalışmada Hata Düzeltme
ile Geliştirilmiş Granger Nedensellik sonuçları Tablo 3.29 gösterilmiştir.
Tablo 3.29: Hata düzeltme İle Granger Nedensellik Test Sonuçları
Hipotezler
Ki-kare
Olasılık Değeri
KKSY→ YAT
8.444
0.003*
YAT → KKSY
0.435
0.509
RGSMH→YAT
8.269
0.004*
YAT→RGSMH
1.460
0.226
BORÇ→YAT
3.199
0.073**
YAT→ BORÇ
2.735
0.098
FAİZ→YAT
7.821
0.005*
YAT→FAİZ
2.466
0.116
ENF→YAT
4.589
0.032*
YAT→ENF
2.292
0.129
* %5 ve ** %10 seviyesinde anlamlılığı göstermektedir.
Tablo 3.29’ daki sonuçlara göre; kamu kesimi sabit sermaye yatırımlarından özel sektör yatırımlarına doğru tek
yönlü
bir
nedensellik ilişkisi
vardır. Olasılık değeri %5 anlamlılık düzeyinden küçük olduğu için H0: kamu
kesimi sabit sermaye yatırımları özel sektör yatırımlarının nedeni değildir
hipotezi reddedilmiştir. Nedensellik testi başlangıçta elde edilen sonuçları
destekler niteliktedir. Buna göre; kamu kesimi sabit sermaye yatırımları özel
sektör yatırımlarını etkilemektedir. Ancak özel sektör yatırımlarından kamu
kesimi sabit sermaye yatırımlarına doğru bir nedensel ilişki söz konusu
değildir.
Bir başka değişken olan RGSMH ile özel sektör yatırımları arasındaki
ilişki özel yatırım harcamalarının belirlenmesinde ekonomik büyümenin önemli
bir faktör olduğunu göstermektedir. Faiz oranları ile özel sektör yatırımları
141
arasındaki ilişki ise %5 anlamlılık seviyesinde tek yönlü bir nedenselliği
göstermektedir. Türkiye’de iç borç faizlerinin yüksek olması özel kesim
yatırımlarını olumsuz etkileyerek dışlama etkisine neden olmaktadır. Yüksek
faiz oranları özel sektörün fon kaynaklarını azaltıp yatırım ve üretim
imkanlarını daraltmaktadır.
Türkiye' de kamunun, yüksek faizli, vergiden muaf ve risksiz borçlanması ekonomideki tasarrufların büyük bir kısmının kamu kesimine akmasını
sağlamıştır. Buna paralel olarak, özel sektörün, talep ettiği fonların maliyetini
yükseltmiştir. Çünkü; bankalar mevduat kaynaklarını yüksek getiri sağlayan
ve özel sektöre açacağı kredilere göre avantajlı olan borçlanma senetlerine
plase etmeyi tercih etmiş ve özel sektörün dışlanmasına neden olmuştur.
Granger nedensellik test sonuçlarına göre; iç borçlanma ile özel
yatırımlar arasında da iç borçlanmadan özel yatırımlara doğru %10 anlamlılık
düzeyinde bir ilişki vardır. Bu sonuçlar Türkiye ekonomisinde 1989:1-2006:4
döneminde kamunun iç borçlanmasının özel sektör yatırımları üzerinde önemli
azaltıcı etkisinin bulunduğunu göstermektedir. İç borç stokunun sürekli artması
ve kamunun finansman ihtiyacının borçlanma yoluyla giderilmesi özel sektör
yatırımlarını olumsuz etkileyerek dışlama etkisi yaratmıştır.
SONUÇ
Borçlanma, Türkiye için çeşitli dönemlerde karşı karşıya kalınan bir
problem olarak görülmektedir. 1980’ lerden sonra, ortaya çıkan kamu mali
disiplinindeki hızlı bozulma, kamu açıklarının artması ve bunun sonucunda
borç stokundaki hızlı büyüme, Türkiye’nin önemli bir sorunu olarak ortaya
çıkmıştır. Kamu açıklarının artması beraberinde düşük büyüme hızı,
enflasyon, işsizlik gibi ekonomik ve sosyal sorunları da getirmiştir.
Türkiye ekonomisinde kamu finansman açıklarının oluşmasındaki
neden;
kamu
harcamalarındaki
artışla
birlikte
vergi
gelirlerinin
arttırılamamasıdır. Sürekli artan kamu harcamaları vergi ve vergi dışı
finansman kaynaklarının daha fazla kullanımını kaçınılmaz hale getirmiştir.
Kamu açıklarının finansmanı için vergi oranlarının arttırılmasında karşılaşılan
güçlükler hükümetlerin iç ve dış borçlanmaya başvurmasına neden olmuştur.
Devlet vergi yolu ile finansmana gitmediği durumda borçlanmaya
başvurmaktadır.Bu nedenle; borçlanma verginin alternatifi olarak görülmüştür.
Borçlanmanın zamanla normal bir kamu geliri niteliğine dönüşmesi, devleti
ilerleyen dönemde borç kısır döngüsü ile karşı karşıya bırakmış, bunun
sonucunda da borcun borçla finansmanı (röfinansman) şekline dönüşerek,
sürekli bir finansman aracı haline getirmiştir.
Türkiye’de, özellikle 1978’li yıllardan sonra, kamu kesimi açıkları gerek
mali piyasaları ve gerekse reel piyasaları olumsuz yönde etkilemiştir.
Kamunun mali sistem içinde büyük oranda fon talep etmesi ve kamu kesimi
açıklarını finanse etmek için özel kesim fon kullanıcıları ile yoğun bir rekabete
girip piyasa ortalamasının üzerinde faiz ödeyerek fon sağlamaya çalışması,
özel kesim için kullanılabilir fon arzının daralmasına ve sonuçta özel kesimin
piyasadan dışlanmasına neden olmuştur.
Kamu kesimi açıklarının faiz oranları üzerinde yükseltici etki yaratması
üretken yatırımlarda dışlama etkisine yol açmıştır. Yatırımlar azalarak toplam
143
üretim artışı düşük seviyede gerçekleşmiş, yüksek faiz oranları bankaların özel
sektöre kullandıracağı kredi miktarının düşmesine ve özel kesimin yüksek
faizle kredi alıp üretim yapamamasına neden olmuştur.
Kamu açıklarının iç borçlanmayla finansmanı arttıkça özel kesimin fon
kaynakları azalmış, özel yatırımlar, istihdam ve büyüme bundan olumsuz
etkilenmiştir. Devlet, artan kamu açıklarını finanse etmek ve vadesi gelen
borçların anapara ve faizlerini ödemek için tekrar borçlanmak zorunda
kalmıştır. Borçlanma arttıkça faiz oranları artmış, vadeler kısalmış ve devlet
yatırım yapamaz hale gelmiştir. Yüksek faiz oranları özel sektörün yatırım
yapmak yerine kamuya borç vermesine neden olmuş, kamunun elde ettiği
fonları borç ödemelerinde kullanılması ise yeni yatırımların yapılamaması
sonucu kamu ve özel sektör yatırımlarını azaltmıştır.
Türkiye’de kamu kesimi iç borçlanması, temel makroekonomik
değişkenleri negatif yönde
etkilemiştir. Bu değişkenler; faiz oranları, gelir
dağılımı, enflasyon, büyüme ve özel yatırım harcamalarıdır. Özellikle kamunun
aşırı
borçlanarak faiz oranlarını yükseltip, özel yatırım harcama- larını
olumsuz
yönde etkilemesi, Türkiye’de borçlanmanın ekonomi üzerinde
yarattığı en önemli etkilerin başında gelmektedir.
İç borçlanma politikalarının bilinçli bir şekilde uygulanması durumunda
ekonomi üzerinde yük teşkil etmesi engellenebilir. Bunun için borçlanma
sonucu elde edilen kaynağın hangi alanlarda kullanıldığı önem taşımaktadır.
Borçlanmayla
elde
edilen
kaynağın
verimli
yatırım
harcamalarında
kullanılmasıyla borçların ödenmesiyle ilgili sorunlar önlenebilir. Ayrıca,
yatırımları, üretimi ve ihracatı artırıcı, rant ekonomisi yerine üretim ekonomisini
güçlendirici yönde teşvikler etkin bir şekilde kullanılmalıdır.
Türkiye ekonomisinde 1989:1-2006:4 döneminde kamu iç borçlanmasının özel sektör yatırımları üzerindeki dışlama etkisi ekonometrik model ile
tahmin edilmiştir. Çalışmada yapılan ekonometrik model sonuçlarına göre;
Türkiye’de iç borç faiz oranları ile özel yatırım harcamaları arasında ters yönlü
144
bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Faiz oranlarındaki artış yatırımları
olumsuz yönde etkilemiş, iç borçların artmasına bağlı olarak faizlerin yüksek
olması ülkedeki özel kesim yatırımlarının dışlanmasına (crowding out) neden
olmuştur. Kamu iç borçlanmasının söz konusu olduğu dönemlerde özel sektör
yatırımları üzerinde azaltıcı etkisinin bulunduğu görülmüştür. Ayrıca, özel
kesim yatırımları üzerinde önemli bir dışlayıcılık etkisini ortaya çıkartan bir
diğer
faktörün,
kamu
kesimi
sabit
sermaye
yatırımlarının
olduğu
anlaşılmaktadır.
Ülkemizde kamu iç borçlanmasının bir sonucu olan, dışlama etkisinin
ortadan kaldırılabilmesi için; kamunun iç borçlanma gereksiniminin azaltılması
gerekmektedir. Türkiye’de iç borç sorununu çözebilmek için; vergi gelirlerinin
arttırılması, kamu kesimi finansmanında vergilemenin etkin kullanılması bunun
için kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması gerekmektedir. Bununla birlikte
bütçenin disipline edilerek iç borçların sınırlandırılmasına yönelik çalışmalar
yapılmalıdır.
145
KAYNAKÇA
AÇBA, Sait; Devlet Borçlanması , Afyon, Adım Yayıncılık, 1996.
ARGADNA, Silvia, CASELLİ, Francesco, LANE , Timothy, “ Fiscal Discipline
And The Cost Of Public Debt Service: Some Estimates For OECD Countries”,
NBER Working Paper Series, 2004.
(Erişim) : http://www.NBER.Org/Papers/W10788 (03.07.2009)
AMIRKHALKHALI, Saleh, DAR, Atul, AMIRKHALKHALI ,Samad,“ Government
Size, Factor Accumulation and Economic Growth: Evidence From OECD
Countries”, Journal of Policy Modeling, Vol 24, 2002, s. 679–692.
ARTAN, Seyfettin, BERBER, Metin, “Kamu Kesimi Büyüklüğü ve Ekonomik
Büyüme İlişkisi: Çoklu Koontegrasyon Analizi ”, Cumhuriyet Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 2, 2004, s. 13-29.
AYDIN, Faruk, M., “ Türkiye’de Kamu Kesimi İç Borçlanmasının Bankacılık
Sektörü
Bilançolarına ve Risklerine Olan Etkileri ”, Araştırma Genel
Müdürlüğü Çalışma Tebliğ, Yayın No : 13, 2002, s.1-17.
BAĞCI, Hamdi, “Kamu Borçları Yönetimi ve Türkiye İçin Bir Değerlendirme”,
Sermaye Piyasası Kurulu Yayını, Yayın No : 135, 2001, s. 58 -193.
BAKKAL, Süleyman; 1980 Sonrası İç Borçlanmanın Türkiye Ekonomisi
Üzerine Etkisi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2007.
BALL, Laurence, MANKİW, Gregory, N., ,“ What do budget deficits do?”,
NBER Working Paper, No: 5263, 1995, s.1-36.
146
BARRO, Robert ,J.,“The Ricardian Approach to Budget Deficits”, Journal of
Economic Perspectives, Vol. 3, 1989, s.37-54.
BARRO, Robert, J., “ Are Government Bonds Net Wealth? ”, Journal of
Political Economy, Vol. 82, 1974, s.1095-1117.
BERNHEİM , Douglas ,B., “ A Neoclasical Perspective on Budget Deficits ”,
Journal of Economic Perspectives, Vol. 3, No: 2, 1989, s. 55-72.
BROKER, Gunther; Government Securities and Debt Management in
the 1990’s ,OECD ,Financial Affairs Division, 1993 .
BROWN , Charles, V. , JACKSON, Peter, M., ; Public Sector
Economics,
United Kingdom: BasilBlackwell, 4th Edition, 1990.
BUCHANAN, James,M., “ Bütçe Açıklarının Ekonomik Sonuçları”, Journal of
Puplıc Finance and Puplıc Choıse, Vol. 90, No: 1-4, 1986, çev. : Ayça
Eker, Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt 11, Sayı 2, 1996.
BUCHANAN, James, M., “The Balanced Budget Amendment : Clarifying The
Arguments” , Puplic Choise , Vol 90, 1997, s.117-138.
BULUTOĞLU, Kenan; Kamu Ekonomisine Giris (Demokraside Devletin
Ekonomik Bir Kuramı), Yapı Kredi Yayınları , 2003.
BÜLBÜL, Duran, EJDER, Haydar, ŞAHAN, Özgür, “ Türkiye ’ de Kamu
Borçlarının Kaynakları, Yapısı ve Niteliklerinin Değerlendirilmesi (1990-2004
Dönemi Analizi)” , İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,
No: 35, 2006, s.101-124.
147
BÜLBÜL, Duran, “ Devlet Borçlanmasının Sosyal ve Ekonomik Etkileri ”,
Ekonomik Yaklaşım Dergisi , Cilt 14, Sayı 44-46, 2003, s.121-140.
CANSU, Tunalı,İ. ; Türkiye Ekonomisinde İç Borçlanmanın Faiz Oranı
ve Döviz Kuruyla İlişkisi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.
CEYHAN, Said ,“ Türkiye’de Kamu Borçlarının Boyutları ve Karşılaştırılması
ile Kamu Borçlanma Gereğinin Temel Nedenleri”, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, Cilt 9, Sayı 1-2 , 2005, s. 635-664.
ÇATALOLUK, Cuma, “Kamu Borçlanması,Gerçekleşme Biçimi ve Makro
Ekonomik
Etkileri
(Teorik
Bir
Yaklaşım,
Türkiye
Örneği)”,
Balıkesir
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt 12, Sayı 21, 2009, s.240-258.
ÇELEN, Mustafa, ZÜLFÜOĞLU, Özkan, “ Klasik Kamu Borçlanma Teorisinin
Oluşumu” , Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi , Cilt 25, Sayı 2 , 2008,
s. 289-308.
ÇELEN, Mustafa, BALİ, Bülent, “Finansal Piyasalar İle İç Borçlanma Maliyet
İlişkisi : AB Ülkeleri İle Bir Karşılaştırma ”, 18. Maliye Sempozyumu, Yayın
No: 16, 2003, s. 173-200.
ÇİÇEK, Halit, GÖZEGİR, Süleyman, ÇEVİK , Emre, “Bir Maliye Politikası Aracı
Olarak Borçlanma ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Türkiye Örneği (1990-2009)”,
Çukurova Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi , Cilt 11, Sayı 1, 2010, s. 141-156.
ÇOLAK ,Ertuğrul , “ Zaman Serilerinde Eşbütünleşim (Cointegration)”, Bilim
Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2001.
148
DEMİR, Murat, SEVER, Erşan, “ Kamu İç Borçlanmasının Büyüme, Faiz,
Enflasyon Oranı Üzerindeki Etkileri”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi,
Cilt 7, Sayı 25, 2008, s.170-196.
DEMİR, Murat, SEVER Erşan, “ Kamu Açıkları ve Borçlanma İlişkisi: Türkiye,
Azarbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan Üzerine Bir Uygulama ”, Sosyo
Ekonomi Dergisi, Sayı 1, 2009, s.9- 26.
DEMİR, Meral, V. ; 4749 Sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunun Getirdiği Yenilikler, Önceki Mevzuat
İle Karşılaştırılması, Maliye
Bakanlığı
Bütçe ve Mali Kontrol Genel
Müdürlüğü, Devlet Bütçe Uzmanlığı Araştırma Raporu , Ankara , 2004 .
DEMİR, Murat, ÇEVİK, Savaş, BEŞER, Kemal, “ Kamu Kesimi Finansman
Açıklarının Ekonomik Etkileri : Türkiye Üzerine Bir İnceleme ”, Marmara
Üniversitesi İ.İ.B.F Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2005, s.247- 267.
DEMİRCAN, Esra, “ Vergilendirmenin Ekonomik Büyüme ve Kalkınmaya
Etkisi ”, Erciyes
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı 21, 2003, s. 97-116.
(Erişim) : http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi21/edemircan.pdf (03.08.2009)
DİLEYİCİ, Dilek, ÖZKIVRAK , Özlem, “ Bütçe Anlayışındaki Değişim Süreci:
Denk Bütçe İlkesinin Erozyonu ve Açık Bütçe Politikası”, Kamu Tercihi ve
Anayasal İktisat Dergisi , Sayı 3, 2001, s. 93-115.
DORNBUSCH, Rudriger, STANLEY, Fisher; Macro Economics, 6 th Edition,
1994.
DPT; Borçlanma İç ve Dış Borç Yönetimi, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2001a.
(Erişim) : http://ekutup.dpt.gov.tr/borclanm/oik607.pdf ( 05.02.2009)
149
DPT; Kamu Finansmanı Raporu 2002 Yılı Programı Temel MakroEkonomik
Hedef ve Politikaları ile Kamu Kesimi Genel Dengesindeki Gelişmeler, 2001b.
(Erişim) : http://ekutup.dpt.gov.tr/kamumali/2002.pdf (18.03.2009)
DPT; Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007 - 2013, Özel İhtisas Komisyonu
Raporu, 2007.
(Erişim) : http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf (04.06.2009)
DURMUŞ, Mustafa; Kamu Ekonomisi, Ankara, Gazi Kitapevi, 2008.
EĞİLMEZ, Mahfi; Hazine , Finans Dünyası Yayınları , 1996.
EKER, Aytaç, MERİÇ, Metin; Devlet Borçları (Kamu Kredisi), İzmir, 1999.
ERDEM, Metin; Devlet Borçları, Bursa, Ekin Yayınları, 2006.
EROL, Ahmet; Ekonomik Etkileri Açısından Türkiye' de Devlet Borçları
(1981-1990), Maliye ve Gümrük Bakanlığı APK Kurulu Yayını, Yayın No:
324, 1992.
EVGİN, Tülay, “ 90’lı Yıllarda Bütçe ve Bütçe Açığının Finansmanı”, Ekonomik
Yaklaşım Dergisi, Cilt 5, Sayı 13, 1994, s.19-46.
EVGİN, Tülay ; Son Yıllarda Bütçe ve Bütçe Açığının Finansmanı, Hazine
Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü Araştırma ve İnceleme
Dizisi ,1998.
EVGİN, Tülay ; Dünden Bugüne Dış Borçlarımız , Hazine Müsteşarlığı
Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü Araştırma ve İnceleme Dizisi, 2000.
150
GİLL, Indermit, PİNTO, Brian, “Public Debt in Developing Countries: Has The
Market- Based Model Worked?”, World Bank Policy Research Working
Paper, 2005, s.1-43.
GÖK, Abdülkerim, “Türkiye’de İç Borçlanmanın Ekonomik Etkileri ”, Marmara
Üniversitesi İ.İ.B.F.Dergisi, Cilt 18, Sayı 1, 2003, s.119-138.
GÖNÜL, Ayşenur ; Bütçe Açıklarının Finansmanı ve Ekonomik Etkileri,
Devlet Planlama Teşkilatı Yayını, 1998.
GRANGER, Clıve, NEWBOLD , Paul, “Spurious Regression in Econometrics”,
Journal of Econometrics, Vol 2, 1974, s.111-120.
GRANGER, Clıve , “ Some Properties of Time Series Data And Their Use
İn Econometric Model Specification”, Journal of Econometrics, Vol 16,
1981, s.121-130.
GÜRLER, Sema ; Devlet İç Borç Yönetimi OECD Ülkeleri ve Türkiye,
Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü Uzmanlık
Tezi , Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları, 1998.
GÜNAL, Mehmet, “Türkiye’de Kamu Finansman Dengesi (ya da Dengesizliği)
Sorunu ve Çözüm Önerileri”, İktisat İşletme Finans Dergisi, Cilt 11,Sayı 126,
1996, s. 4-16.
GÜNGÖR, Kamil, “ Kamu
Harcamaları – Bütçe Açıkları İlişkisi”, Afyon
Kocatepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, 1999, s.1-18.
HAZİNE; Ekonomik Kavramlar ve Göstergeler Kılavuzu, 1993.
İNAN, Emre, A., “ Kamu
Borç Stokunun Sürdürülebilirliği
Bankacılar Dergisi, Sayı 46 , 2003, s.15- 37.
ve Türkiye”,
151
İNCE, Macit ; Devlet Borçları ve Türkiye, Ankara, Gazi Kitabevi , 2001.
JOHANSEN, Soren, JUSELIUS, Katarına, “Maximum Likelihood Estimation
and Inference on Cointegration with Applications to the Demand for Money”,
Oxford Bulletin of Economics and Statistics, Vol. 52, 1990, s. 172-200.
KESBİÇ, Yenal , BAKIMLI Esat, “ Hazine Borçlanmalarının Özel Kesime
Aktarılabilecek Fonlar Üzerindeki Etkisi: Türkiye İçin Bir Analiz”, FinansPolitik- Ekonomik Yorumlar Dergisi , Sayı 486, 2004, s.34-54.
KESBİÇ, Yenal, BALDEMİR Ercan,BAKIMLI, Esat, “ Bütçe Açıkları ile Parasal
Büyüme ve Enflasyon Arasındaki İlişki: Türkiye için Bir Model Denemesi”,
Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Cilt 11, Sayı 2, 2004 , s.27-39.
KESİK, Ahmet, “Bütçe Yönetimi ile Borç Yönetiminin Ayrılmasının Konsolide
Bütçeye Yansımaları”, Maliye Dergisi , Sayı 143, 2003, s.1-13.
KUŞTEPELİ, Yeşim, “ Effectiveness of Fiscal Spending: Crowding out or
Crowding in ? ”, Yönetim ve Ekonomi Dergisi , Cilt 12, Sayı 1, 2005, s.
185-192.
MANKIW, Gregory, N. ;Macroeconomics, New York: Worth Publishers, 1994.
OSKAY, Cansel, S., “Türkiye’ de İç Borçlanmanın Ekonomi Üzerine Etkisi”,
Konya Ticaret Odası Dergisi, 2004.
(Erişim) : http://www.kto.org.tr/tr/dergi/dergiyazioku.asp?yno=145&ano=39
(05.02.2009)
ÖZATAY, Fatih, ÖZTÜRK, Emin, SAK, Güven “ 1980 Sonrası Kaynakların
Kamu ve Özel Sektör Arasında Paylaşımı ve Sonuçları ”, Tüsiad Yayınları,
No:96, 1996.
(Erişim) : www.tusiad.org/FileArchive/1980PDF.pdf (03.05.2009)
152
ÖZBİLEN, Şevki; Türkiye’ de Kamu Borçlanması ve Ekonomik Etkileri,
Ankara, Atilla Yayıncılık , 1999.
ÖZBİLEN,Şevki, “Türkiye’de İktisadi Krizin Temel Nedenleri ve Bir Mali Sistem
Reform Önerisi” , Yeni Türkiye Dergisi Kriz Özel Sayısı , Sayı 1, 2001,
s.1-19.
(Erişim) : http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/ozbilen.pdf (06.03.2009)
ÖZGEN, Ferhat, B.; Türkiye’ de İç Borç Sorunu ve İç Borçların Sınırlandırılması , Dokuz
Eylül
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler Enstitüsü
Maliye
Anabilim Dalı Doktora Tezi, 2002.
ÖZSOYLU, Ahmet, F., “ Türkiye’ de İç Borçların Siyasi Boyutları” , Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 47, Sayı 3-4, 1992,
s.279-286.
PARASIZ, İlker; Makro Ekonomi Teori ve Politika, Bursa, Ezgi Kitabevi
Yayınları ,1998.
ROLPH, Earl, A., “Principles of Dept Management” , American Economic
Rewiew, 1957.
SAATCİ, Yasin , “Türkiye’de Bütçe Açıkları ve Finansman Şekilleri” , Bütçe
Dünyası Dergisi , Cilt 2 , Sayı 26, 2007, s. 91-101.
SAK, Güven, “ Konsolide Bütçe Açıkları ve Kamu
Açıklarının Finansal
Piyasalardaki Ağırlığının Faiz Oranları ve Döviz Kurları Üzerine Etkileri”,
İşletme ve Finans Dergisi, Cilt 10, Sayı 110, 1995, s 36-53.
153
SAKAL, Mustafa ; Türkiye’ de Mali Disiplin Sorunu: Kamu Açıkları ve
Borçlanmanın Sürdürülebilirliliği 1988-2000 Dönem Analizi , Ankara, Gazi
Kitapevi, 2003.
SARAÇOĞLU , Fatih, " 1980-2001 Yılları Arasında Türkiye' de İç Borçların
Yapısal Gelişimi ve Değerlendirilmesi", Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt
14, Sayı 45, 2003, s.55-81.
SERVEN, Luıs , “ Does Public Capital Crowd Out Private Capital?” , World
Bank Policy Research Working Paper, No. 1613, 1996, s.1-36.
ŞEKER, Murat, “ Dış Borçlanmaya Teorik
Bir
Bakış ve Dış Borçların
Ekonomik Etkileri ” , Sosyo Ekonomi Dergisi , 2006, s.74-92.
(Erişim): http://www.sosyoekonomi.hacettepe.edu.tr/060104.pdf (24.01.2009)
ŞEN, Hüseyin, SARUÇ, Tolga, KESKİN, Abdullah; İktisadi Kalkınmanın
Finansmanı , Ekin Kitapevi, 2008.
ŞENSOY, Adnan ; Türkiye’ de Kamu Borçlarının İdaresi ve Günümüz
İçin Düşünülebilecek Borç İdaresi Modelleri , Maliye Bakanlığı Bütçe ve
Mali Kontrol Genel Müdürlüğü Devlet Bütçe Uzmanlığı Tezi, 1996.
ŞİMŞEK, Muammer, KADILAR, Cem, “Türkiye’ de Kamu Sabit Sermaye
Yatırımlarının Verimliliği: Sınır Testi ile Ekonometrik Bir Yaklaşım, 1963-2002”,
Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2005, s. 87-102.
TABAN, Sami, KARA, Akif, “ Türkiye’de Kamu Kesimi İç Borçlanmasının Özel
Yatırım Harcamaları
Üzerine Etkisi”, Osmangazi
Üniversitesi
İ.İ.B.F.
Dergisi, Cilt 1, Sayı 2 , 2006, s.11-26.
(Erişim) : http://iibf.ogu.edu.tr/dergi/dergi/2006-2/200621.pdf (21.04.2009)
154
TURAL, Aziz ; Devlet
Borçları , Ankara, Maliye ve Gümrük Bakanlığı
Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Yayını, 1992.
TURHAN, İbrahim ; Kamu
Kesimi Açıklarının Reel Makro Ekonomik
Sonuçları ve
Bankacılık
Kesimine
Bankacılık ve
Sigortacılık Enstitüsü
Etkileri , Marmara
Üniversitesi
Araştırma İnceleme Yazısı , Yayın
No:12, 1996.
TUNCA, Arda, “ Kamu Kesiminin Özel Kesimin Fon Kullanım Olanaklarını
Daraltma Etkisi (Crowding - Out) ”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi,
1993.
TÜRK, İsmail; Maliye Politikası Amaçlar - Araçlar ve Çağdaş Bütçe
Teorileri, Ankara, Turhan Kitabevi, 1998.
TÜSİAD; 1980 Sonrasında Kaynakların Kamu ve Özel Sektör Arasında
Paylaşımı ve Sonuçları , TÜSİAD Yayını, 1996.
ULUATAM , Özhan ; Kamu Maliyesi, Ankara , İmaj Yayınları, 1991.
ULUSOY, Ahmet; Devlet Borçlanması, Trabzon, 2001.
ÜLGEN, Gülden, “ Türkiye’ de Dış Borcun Sürdürülebilirliği ”, Marmara
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt 20, Sayı 1, 2005, s.19-34.
ÜNSAL, Hilmi, “ Türkiye’de Finansal Serbestleşme Sürecinde İç Borçlanma ve
Sermaye Piyasası Üzerindeki Etkileri” , Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi,
Cilt 5 , Sayı 3, 2003, s.191-205.
VARDAR, Ercüment, Türkiye’ de İç Borçlanmanın Gelişimi, Merkez Bankası
Piyasalar Genel Müdürlüğü Uzmanlık Tezi , 2007.
155
YAŞA, Memduh; Devlet Borçlanması, İstanbul, 1980.
YAVUZ, Nilgün, Ç., “Türkiye’ de Kamu Yatırım Harcamalarının Özel Sektör
Yatırım Harcamalarını Dışlama Etkisi Üzerine Ekonometrik Bir Analiz (19902000)”, Kamu İş Yayınları , Cilt 6, Sayı ,2, 2001.
(Erişim) : (http://www.kamu-is.org.tr/pdf/623.pdf)
( 07.02.2009)
YELDAN , Erinç ; Küreselleşme Sürecinde Birikim ve Büyüme, İstanbul,
İletişim Yayınları,2001.
YILDIZ, Habip, “Türkiye’ de
Kamu Kesimi Borçlanma Nedenlerinin Artış
Nedenleri ve Kamu Borçlarının Boyutları” , Mevzuat Dergisi, Sayı 107, 2006.
(Erişim): www.mevzuatdergisi.com/2006/11a/01.htm
(05.04.2009)
YURDAKUL, Funda, “ İç Kamusal Borçların Fiyatlar Üzerine Etkisi”, Gazi
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, 1999, s. 9-23.
http://www.bumko.gov.tr/
http://evds.tcmb.gov.tr/
http://www.hazine.gov.tr/stat/yillik_borc.htm
http://www.spk.gov.tr/apps/aylikbulten/index.aspx?submenuheader=-1
http://www.tcmb.gov.tr/
http://www.treasury.gov.tr/stat/e-gösterge
156
EK-1
Logaritması alınmış ve Mevsimsel Düzeltmesi Yapılmış Veriler
1989Q1
1989Q2
1989Q3
1989Q4
1990Q1
1990Q2
1990Q3
1990Q4
1991Q1
1991Q2
1991Q3
1991Q4
1992Q1
1992Q2
1992Q3
1992Q4
1993Q1
1993Q2
1993Q3
1993Q4
1994Q1
1994Q2
1994Q3
1994Q4
1995Q1
1995Q2
1995Q3
1995Q4
1996Q1
1996Q2
1996Q3
1996Q4
1997Q1
1997Q2
1997Q3
1997Q4
1998Q1
1998Q2
1998Q3
1998Q4
BOR
1.030.552
1.039.705
1.048.213
1.063.248
1.073.773
1.079.621
1.083.582
1.094.226
1.108.370
1.112.324
1.125.214
1.147.685
1.157.364
1.167.765
1.183.505
1.216.383
1.235.790
1.243.512
1.262.737
1.277.281
1.294.490
1.305.387
1.326.207
1.357.699
1.376.302
1.391.460
1.400.624
1.410.865
1.446.160
1.459.377
1.483.904
1.494.661
1.516.077
1.524.763
1.547.913
1.563.671
1.581.525
1.593.955
1.613.198
1.625.025
FAZ
4.125.520
4.002.595
4.155.753
3.974.058
3.905.401
3.915.417
3.971.612
4.071.417
4.251.918
4.389.126
4.400.235
4.425.685
4.324.662
4.442.298
4.499.143
4.529.368
4.481.872
4.457.482
4.474.720
4.474.720
4.782.814
5.542.831
4.945.492
4.865.224
4.962.635
4.633.174
4.629.863
5.011.568
5.067.897
4.850.232
4.843.399
4.865.224
4.688.960
4.860.587
4.887.337
4.948.334
4.876.494
4.645.064
4.714.025
4.950.461
KKSY
7.492.671
7.082.247
7.298.311
7.501.041
7.281.184
7.332.984
7.486.406
7.554.737
7.357.740
7.337.994
7.489.451
7.567.397
7.413.153
7.442.287
7.507.526
7.578.652
7.060.237
7.485.767
7.622.025
7.690.529
6.973.922
6.852.470
7.135.624
7.319.032
6.538.106
6.849.413
7.039.808
7.198.914
6.382.455
7.121.839
7.285.316
7.453.687
6.725.357
7.305.612
7.536.935
7.714.622
1.363.941
1.349.771
1.350.684
1.357.461
YAT
8.028.944
8.006.511
8.093.852
7.985.308
8.137.250
8.152.101
8.233.762
8.310.759
8.155.468
8.139.494
8.265.793
8.308.583
8.256.115
8.216.595
8.245.895
8.333.065
8.473.265
8.507.950
8.556.804
8.702.347
8.581.717
8.395.920
8.443.498
8.448.014
8.469.167
8.561.404
8.619.200
8.849.385
8.691.050
8.705.165
8.787.262
8.786.885
8.748.858
8.834.322
8.875.777
8.958.438
8.818.003
8.817.298
8.775.982
8.648.748
RGSMH
9.803.658
9.808.625
9.864.291
9.895.329
9.918.900
9.947.151
9.919.254
9.971.140
9.904.471
9.926.608
9.956.374
9.965.611
9.988.374
9.984.271
1.001.284
1.002.694
1.004.021
1.008.572
1.009.288
1.010.577
1.007.612
9.976.775
1.001.217
1.003.841
1.006.705
1.009.041
1.011.323
1.011.840
1.015.533
1.016.254
1.016.965
1.018.899
1.021.471
1.024.396
1.025.706
1.027.257
1.030.607
1.028.243
1.028.866
1.027.810
ENF
4.115.454
4.143.928
4.234.107
4.126.650
4.082.103
3.952.205
3.856.510
3.941.776
3.905.200
4.032.114
4.052.307
4.039.008
4.231.494
4.096.509
4.066.117
4.136.925
3.975.186
4.048.301
4.141.705
4.089.332
4.219.066
4.899.108
4.855.150
4.950.531
5.007.296
4.405.621
4.378.520
4.248.352
4.139.796
4.300.274
4.341.725
4.399.252
4.346.399
4.278.054
4.422.449
4.487.850
4.487.625
4.381.527
4.199.455
4.008.787
157
1999Q1
1999Q2
1999Q3
1999Q4
2000Q1
2000Q2
2000Q3
2000Q4
2001Q1
2001Q2
2001Q3
2001Q4
2002Q1
2002Q2
2002Q3
2002Q4
2003Q1
2003Q2
2003Q3
2003Q4
2004Q1
2004Q2
2004Q3
2004Q4
2005Q1
2005Q2
2005Q3
2005Q4
2006Q1
2006Q2
2006Q3
2006Q4
1.647.296
1.664.445
1.683.265
1.692.943
1.663.076
1.722.648
1.728.338
1.739.205
1.774.558
1.831.560
1.850.092
1.859.964
1.860.422
1.865.624
1.877.945
1.880.604
1.891.050
1.897.678
1.902.549
1.906.299
1.913.489
1.915.429
1.922.283
1.920.662
1.926.351
1.927.152
1.933.153
1.929.614
1.932.211
1.932.938
1.936.396
1.932.031
4.794.716
4.629.570
4.524.719
4.454.347
3.634.159
3.608.212
3.495.598
3.757.472
4.799.420
4.585.376
4.526.884
4.383.775
4.246.207
4.124.550
4.196.299
4.009.875
4.032.469
3.919.991
3.650.658
3.340.739
3.210.844
3.277.145
3.238.678
3.128.513
2.888.704
2.811.809
2.749.832
2.660.260
2.636.912
2.413.232
3.046.425
3.066.657
1.360.680
1.362.440
1.342.833
1.339.035
1.385.778
1.382.547
1.351.817
1.352.377
1.394.316
1.342.214
1.332.823
1.323.859
1.383.976
1.345.325
1.355.406
1.334.731
1.346.399
1.335.026
1.333.056
1.330.717
1.335.596
1.323.749
1.323.255
1.331.485
1.365.566
1.344.664
1.347.613
1.349.323
1.371.066
1.346.871
1.346.377
1.353.805
8.564.432
8.548.978
8.617.578
8.559.535
8.655.084
8.700.270
8.801.116
8.712.625
8.501.269
8.320.142
8.275.479
8.011.950
8.133.439
8.282.071
8.243.054
8.284.609
8.338.579
8.413.481
8.393.661
8.550.787
8.846.805
8.898.257
8.718.450
8.715.724
8.932.339
9.065.552
8.969.949
9.067.203
9.213.092
9.233.414
9.107.708
9.122.006
1.021.978
1.024.158
1.021.805
1.022.650
1.025.934
1.029.226
1.029.040
1.030.418
1.021.970
1.015.830
1.020.239
1.017.510
1.021.923
1.025.545
1.028.352
1.029.143
1.028.369
1.028.614
1.034.412
1.036.348
1.040.996
1.043.074
1.040.518
1.042.969
1.047.950
1.047.320
1.048.667
1.052.668
1.054.032
1.056.016
1.053.127
1.057.083
Kaynak: TCMB ; http://evds.tcmb.gov.tr/ ve TUIK; http://www.tuik.gov.tr/
adresinden tarafımızca derlenmiştir.
3.848.231
3.902.175
4.009.513
4.120.986
4.240.607
4.116.432
3.895.080
3.614.156
3.390.473
4.054.737
4.266.054
4.444.884
4.450.853
3.907.814
3.767.460
3.515.419
3.555.348
3.465.423
3.064.325
2.665.143
2.305.581
2.424.803
2.561.868
2.846.071
2.386.007
1.897.620
1.463.255
0.824175
1.581.038
2.125.848
2.535.283
2.433.613
158
ÖZET
KAYA, MÜGE, Türkiye’ de 1980 Sonrası Kamu Kesimi İç Borçlanma’ sının
Özel Sektör Yatırım ve Tasarrufları Üzerindeki Etkisi, Yüksek Lisans Tezi,
Ankara, 2010.
Borçlanma; günümüzde, hemen hemen her ülkede kullanılan önemli bir
finansman aracıdır. Vergi gelirlerinin yetersiz kalması sonucu devletler artan
ihtiyaçlarını karşılamak için borçlanmakta ve bu şekilde harcamalarını finanse
etmektedir.
Türkiye’de 1980 öncesinde kamu, finansman açıklarında
Merkez
Bankası kaynaklarına yönelirken, 1980 sonrasında ağırlıklı olarak iç
borçlanmaya
yönelmiştir. Kamunun artan oranda borçlanması sonucu
borçlanma faizleri yükselmiş, böylece özel kesimin yüksek faizle fon sağlama
olanakları azalmıştır. Özellikle 1990’lı yıllar boyunca konsolide bütçe gelirleri
içinde yatırım harcamalarının payı azalırken, faiz ödemelerinin payı artmıştır.
Böylece iç borçlanma süreci bir yandan ülkenin üretim kapasitesinin ve
verimliliğinin artırılmasına engel oluşturarak üretimin azalmasına yol açmış;
bir yandan da gelir dağılımı eşitsizliğini artırmıştır.
Kamu açıklarının finansmanında en fazla kullanılan yöntemlerden biri
olan iç borçlanma miktarı, faiz oranları, borçlanmanın kaynağı ve borcun
vadesi ekonominin makro dengelerini olumsuz yönde etkilemiştir. Türkiye’de
devletin aşırı derecede borçlanması, Türkiye ekonomisinde yaşanan krizlerin
de en önemli nedeni olmuştur.
Bu kapsamda çalışmada 1980-2006 yılları arasında iç borçların gelişimi
neticesinde iç borçların etkileri ele alınarak incelenmektedir. Çalışmanın
amacı; 1980 sonrası artan kamu kesimi iç borçlanmasının özel sektör yatırım
ve tasarrufları üzerindeki etkisini tespit etmektir. Özellikle iç borçlanmaya bağlı
olarak artan iç borç faiz oranlarının özel yatırımlar üzerinde azaltıcı etkisinin
159
olduğu görülmüştür. Çalışmada 1989-2006 yılları arasındaki iç borçların
ekonomik etkileri özellikle yatırımlarda meydana gelen değişmeler ele alınarak
değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Sonuç olarak, devletin iç piyasalardan borçlanması; borçlanmanın
maliyeti olan faizlerin artmasına ve dolayısıyla özel sektörce reel ekonomide
yapılması planlanan yatırımların dışlanarak, tasarrufların kamu borçlanma
kağıtlarına yönelmesine sebep olurken, ulusal tasarrufların kamu açıklarının
finansmanında kullanılması, kamu kesiminin borçlanma gereksinimini daha da
maliyetli hale getirip özel sektör yatırımları üzerinde bir dışlama etkisi
meydana getirmiştir.
Anahtar Sözcükler:
1. İç Borçlanma
2. Faiz Oranları
3. Rakip Yatırımlar
4. Dışlama
5. Kamu Kesimi Borçlanma Gereği
160
ABSTRACT
KAYA, MÜGE, Effect of Public Sector Internal Borrowing in Turkey
after 1980s on Public Sector Investment and Saving, Master Thesis, Ankara
2010.
Borrowing is an important financing instrument that has been used almost
in each country. As a result of insufficient tax revenues, governments have
been become indebted to cover their current needs and in this way, they have
been financing their own expenditures
Prior to 1980, in Turkey, the public had been tended to the resources of
Central Bank in terms of deficit and after 1980, the public had been mostly
tended to the internal borrowing. As a result of the increasingly borrowing of
the public, interests rates were increased and thus, the possibilities with the
high interest rate of the private sector funding were decreased. Particularly,
during the 1990s, the shares of investment spending have decreased within
the consolidated budget incomes and thus, the shares of interest payment
have increased. In this way, on one hand, the internal borrowing process has
prevented the production capacity of the country and effectiveness of the
production capacity and on the other hand, the income inequality has been
increased.
One of the mostly used methods of financing public deficits, the internal
borrowing has affected negatively the interest rates, the debt resources and
the macro equilibriums of the economy. The extremely borrowing of the
government in Turkey has become the most important reason of the current
crisis in the economy of Turkey.
In this scope, as a result of the development of the internal borrowing
between the years of 1980-2006, the effects of the internal borrowing have
been reviewing in this study. The purpose of this study has determined the
161
effect of the internal borrowing of the public sector that has been increased
after 1980 on the investment and saving of the private sector. Particularly, it
has been seen that the internal interest rate that is increasing in complying
with the internal borrowing has the dimmer effect on the private investment. In
the study, the economical effects of the internal borrowings between the years
of 1989-2006 and in particular the changes on the investments have been
attempted to review.
As a consequence, the internal market borrowing has increased the
interest that is the cost of the borrowing and accordingly, it has caused that the
investments that have been planned to be done in the reel economy through
the private sector and crowding out of the investments as well as it has been
caused that the savings have been tended to the public borrowing papers by
crowding out and on the other hand, the internal borrowing documents of the
state domestic borrowing documents have been obtained to finance the public
deficits. Through the budget friendly for the public sector borrowing necessity,
the crowding out effect has been occurred on the public sector investment.
Key Words:
1. Internal Borrowing
2. Interest Rates
3. Rival Investments
4. Crowding out
5. PSBR
Download