TC’nin Kuruluş Yılları ve Sovyet Önderliği1 Dr. Cüneyt Akalın2 Özet: Cumhuriyet tarihinin en tartışmalı konularının başında TürkiyeSovyetler Birliği ilişkileri gelir. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında büyük önem taşıyan bu ilişki, sonraları örselendi, karalandı, yıpratıldı. Rusya’nın komşusu Türkiye’nin Soğuk Savaş yıllarını NATO üyesi olarak Sovyet-karşıtı kampta geçirmesi, Sovyet-karşıtı propagandayı güçlendirdi. Sovyetler Birliği’nin dağılışından sonra karalamalar bir ölçüde azalsa da, tümüyle yok olmadı. Tarihsel “Moskof Ayısı” imgesinin gölgesi Türkiye-Rusya ilişkilerinin üzerine düşmeye devam etti. Gerçekler nelerdir? İki büyük imparatorluğun küllerinden doğan, birbirine yakın tarihlerde kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği’nin birbirine karşı tavrı nasıldı? İki yeni devlet, ayakta kalmak için neler yaptılar, nasıl dayanıştılar? Sis perdesini dağıtarak gerçekleri ortaya çıkarmak Cumhuriyet tarihinin büyük bir bölümüne ışık tutacaktır. Abstract: One of the questions marked by the debates of the contemporary Turkish/Region’s history is the Turkey’s relationship with Russia. After the October revoulution in 1917, Russia’s revolutionaries had to go through difficult days. They faced a civil war and all kinds of imperialistic theats. During these years, Turkish national revolution which aimed at eliminating imperialistic interventions to Anatolia, had to fight for the same objectives. Thus, Turkish national revoluton and Soviet revoulution shared the same destiny and had to support each other to fight against imperialisitic plots. Turkish relations with Soviet Union was vital during the national liberation war and after. This papers intends to lighten the relations of Turkey and Russia during the foundation years of the Republic of Turkey. Key words: Türkiye, Atatürk, Lenin, Sovyet Devrimi 1 2 Bu yazı 2017’de gözden geçirilerek yeniden yayımlandı. Prof.. Dr., Siyaset Bilimi-Uluslararası İlişkiler uzmanı, Arel Üniversitesi Yakın tarihimizin en tartışmalı konularının başında Türkiye- Sovyetler Birliği ilişkilerinin geldiğini söylemek hatalı olmaz. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında büyük önem taşıyan bu ilişki, sonraları örselendi, karalandı, sıradanlaştırıldı. Bu ilişki özellikle Soğuk Savaş yıllarında büyük bir perdelemeye konu teşkil etti. Dahası, uzun yıllar tabu niteliğini korudu. Sovyetler Birliği’nin dağılışından sonra karalamalar bir ölçüde azalsa da, tümüyle yok olmadı. Soğuk Savaş yıllarının anti-komünizminin etkileri sürdü. Tarihsel “Moskof Ayısı” imgesinin gölgesi Türkiye-Rusya ilişkilerinin üzerine düşmeye devam etti. Gerçekler nelerdir? Birbirine yakın tarihlerde kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği’nin birbirine karşı tavrı neydi? İki yeni devlet, ayakta kalmak için neler yaptılar, nasıl dayanıştılar? Sis perdesini dağıtarak gerçekleri ortaya çıkarmak Cumhuriyet tarihinin gelişimine ışık tutacaktır. Cumhuriyet’in Sovyetlerle İlişkileri Sovyetlerle ilişkiler yakın tarihimizin önemli kırılma noktalarında karşımıza çıkıyor: - Kuruluş yıllarında Türkiye Cumhuriyetinin önderliği ile Sovyet liderliği arasındaki işbirliği. Bu işbirliğinin tarihsel önemi ortadadır. - II. Dünya Savaşı sonrası Boğazlar ve Kars-Ardahan üzerindeki Sovyet talepleri iddiası. Cumhuriyetin dış politikasındaki başlıca kırılma noktasını oluşturan bu olayın üzerinde ne kadar durulsa azdır. İkinci nokta yani Sovyetlerin Boğazlar-Kars-Ardahan üzerindeki talepleri bir başka tartışmanın konusudur. Bu yazıda o tartışma bir yana bırakılarak 3 Sovyet yönetiminin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında izlediği politikalar ve Türkiye’nin Sovyetlere yaklaşımı ele alınacaktır. I. Dünya Savaşı yılları-Rusya’nın Savaştan çekilmesi Çarlık Rusya’sının I. Dünya Savaşına girişi esas olarak Boğazlar ve Türkiye üzerindeki emelleri ile ilgiliydi. Savaştan önce Fransa, İngiltere ve Rusya arasında, savaşa katılması karşılığında, İstanbul’un Rusya’ ya verilmesi pazarlığı yapılmıştı. Diğer bir deyişle, Osmanlı İmparatorluğunun kaderi savaştan önce şekillenmişti. 3 Stalin’in Türkiye’den Toprak Talepleri konusundaki bir yazı için Bkz. Cüneyt Akalın, “Sovyet Talepleri ve Gerçekler”, Teori Dergisi, Şubat 2005 Osmanlı hükümetinin savaşa girişinden sonra İstanbul’a sığınan Yavuz ve Midilli zırhlıları (Goeben ve Breslau) Rus kıyı kentlerini bombalayarak taraflar arasındaki çatışmaları şiddetlendirdi. İtilaf Donanmalarının Çanakkale’den geçmesine izin vermeyen Türk kuvvetlerinin Rusya’nın ikmal yollarını kesmesi de savaşın seyrini etkiledi. Boğazlar üzerinden yardım alamayışı, ayrıca Alman cephesinde birliklerinin büyük kayıplar vermesi Rusya’nın devrimci bir kriz içine sürüklenmesinde etken oldular. 1917’de Rusya’da patlak veren Demokratik Devrim Çarlığı yıktı, savaşın akışını etkiledi. Devrimcilerin “emperyalist savaşı terk edelim” çağrıları Doğu Anadolu’da Osmanlı Devletini rahatlattı. Doğu Anadolu’da saldırıya geçen Çarlık orduları Trabzon’dan, Erzurum- Erzincan’dan güneye Bitlis’e kadar uzanan toprakları işgal etmişlerdi. Trabzon’un batısında Rus egemenliğinin nereye kadar uzanacağı kararı Sykes-Picot’da alınamayınca, sonraya bırakılmıştı.4 Şubat-Ekim Devrimleri önce Rus birliklerinin Doğu Anadolu’daki yayılışını durdurdu ardından Ruslar Anadolu’yu boşalttılar. 1917 Şubat Devrimi sırasında tartışılan konuların başında Rusya’nın savaştan çekilmesi geliyordu. Bu politikanın başını Bolşevik Partisi çekiyordu. Dikkat çekici olan şudur: Rusya’nın savaştan çekilmesi yaygın bir biçimde tartışılırken, “ sosyalist devrimci” Kerensky’nin hükümeti “İstanbul Rusya’nındır” sloganı ile savaşı sürdürmeye çalışıyordu. Şubat Devrimi’nin ilk günlerinde dışişleri bakanı Milyukov da Rusya’nın savaşı sürdüreceğini, bu cümleden olmak üzere Boğazlar anlaşmasının geçerliği konusunda ısrarcı olacağını söylemişti.5 Kerensky hükümeti 1917 yılının yaz aylarında bu yönde bir girişimde daha bulundu, fakat bu atak Ekim Devrimi’ni hızlandırmaktan başka sonuç doğurmadı. Lenin ve Bolşevikler Mayıs ve Haziran 1917’ de Kerensky’nin Boğazlar üzerindeki niyetlerini ısrarla gündeme getirdiler.6 Ekim Devrimi’nin zafere ulaşmasının hemen ardından Bolşevikler Çarlığın öteki emperyalist ülkelerle imzaladığı gizli anlaşmaları açıkladılar. Sykes-Picot 23 Kasım’da İzvestiya’da ardından üç gün sonra İngiliz Mancester Guardian’da yayımlandı. Emperyalist devletlerin paylaşım emellerini tüm çıplaklığı ile ortaya koyan açıklama tüm dünyada bomba etkisi yarattı. Lenin’in “biran önce barış” anlayışı temelinde 3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovks Antlaşması’nın ardından Rus orduları Doğu Anadolu’yu boşaltmaya koyuldular. 4 Sina Akşin, Kısa 20. Yüzyıl Tarihi, T.İş B:ankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014 5 René Albrecht Carrié, A Diplomatic History of Europe since the Congress of Vienna, Methuen&Co.Ltd, London, s. 348 6 Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao’nun Türkiye Yazıları, İstanbul, 1992, s.105, 111, 112 Rusların geri çekilişinin Anadolu halkının kendi kaderini eline almaya başlaması ile yakın ilişkisi açıktır. Zaten Sovyet Devrimi’nin önderi Lenin I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı topraklarının paylaşımı için çıkarıldığını baştan beri saptamış, bunu açıkça dile getirmişti.7 Emperyalist gizli anlaşmaları açıklamak Sovyet Devrimi’nin ilk icraatları arasında yer almıştır. Sovyet Devrimi ve Ermeni sorunu 1917 yılının Ekim ayında meydana gelen Sovyet Devrimi dünya tarihinde yeni bir sayfa açmakla kalmadı, Türkiye-Rusya ilişkilerinde ve o güne kadar Çarlık ve Batılı emperyalist ülkelerce istismar edilen “Ermeni Sorununun” çözümünde iki tarafın önüne yeni bir ufuk açtı. O güne kadar Osmanlı topraklarını paylaşmak için anlaşan üç büyük devletten biri olan Çarlık Rusya’sı yıkılmış ve onun yerine Türkiye’nin toprak bütünlüğünü destekleyen Sovyet Rusya devleti kurulmuştu. Bu ise “Misak-ı Milli” hedefine yönelen Anadolu’daki devrimci hükümet için sağlam bir cephe gerisi, demekti. Sovyet Hükümeti’nin ilk icraatlarından biri Çarlık’ın emperyal “Ermenistan politikası”nı bir yana itmek oldu. Sovyet Halk Komiserleri Konseyi başkanı (hükümet başkanı) sıfatıyla Lenin’in ve Milliyetler Halk Komiseri sıfatıyla Stalin’in imzalarını taşıyan 20 Kasım 1917 tarihli “Rusya’nın ve Doğu’nun Bütün Müslüman Emekçilerine” başlıklı bildiride “ başkasına ait toprakların gasp edilmesinin şiddetle aleyhinde “ olunduğu bildirildikten sonra “İstanbul Müslüman Türklerin elinde kalmalıdır” ifadesine açıkça yer veriliyor, buna ek olarak “Türkiye’nin parçalanmasına ve Ermenistan’ın elinden alınmasına dair anlaşmanın yırtılarak yok edildiği “ belirtiliyordu.8 Sovyet Hükümetinin Milliyetler (Halklar) Komiseri Stalin, 31 Aralık 1917 günün yayımladığı “ Türk Ermenistan’ı Üzerine” başlıklı bildirisinde Batılı emperyalistlerin “Türk Ermenistanı’nda oynadıkları oyunları ve emperyalist diplomatların soyguncuları tarafından Ermenilerin nasıl kullanıldığını” anlatıyordu9 . Sovyet liderleri devrimin ilk gününden itibaren Türkiye’nin güvenini kazanmaya özen gösterdiler. Bu düşünceleri savunan kişinin sonraları “azılı Türk düşmanı” olarak sunulması, tarihin bir cilvesidir. Sovyet Devrimi açıkladığı ilkeli tutumu sorun çıkarmadan uygulamaya koydu. 7 D. Perinçek, a.g.e., s. 95 “Rusya’nın ve Doğu’nun Bütün Müslüman Emekçilerine” başlıklı bildirinin tam metni için, Bkz. D. Perinçek, a.g.e., s. 139; Ayrıca Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılap Tarihi, c. III, kısım 4 9 D. Perinçek, a.g.e., s. 119 8 5 Aralık 1917’de Erzincan’da bir silah bırakışması anlaşması imzalandı. Ardından Sovyet hükümeti Mart 1918’de Brest-Litovsk Barış Antlaşması ile Çarlık Rusya’sının savaşta işgal ettiği Osmanlı topraklarından geri çekilmeyi kabul etti. Bu anlaşmayla 1877-78 sınırına dönülüyor, Kars, Ardahan ve Batum illeri Osmanlı devletine geri veriliyordu. Yüzyıl önce kaybedilen Iğdır bile Türkiye’ ye geri verilmişti.10 Yanı sıra, aynı gün imzalanan ek anlaşma uyarınca Rus Ordusu 6-8 hafta içinde işgal ettiği bölgelerden geri çekilecek, Türk askeri gelene kadar bölgede güvenliği sağlayacak, bu toprakları Türk ordusuna teslim edecekti. Bu arada Ermeni çeteleri silahsızlandırılacak ve dağıtılacaktı. Anlaşmanın 7. maddesinde “başka düşmanlarla savaştığı için Türk ordusunu seferber durumda tutma zorunluluğu” dahi güvence altına alınıyordu. 11 Diğer bir ifadeyle Rus Ordusu Ermeni çeteleri silahsızlandırma ve bölgeyi Türk ordusuna teslim etme yükümlülüğünü üstleniyordu. Ankara’nın Sovyet hükümeti ile siyasal ilişki kurması Türk-Sovyet ilişkileri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanmasından üç gün sonra Mustafa Kemal’in Sovyet lideri Lenin’e gönderdiği telgrafta başladığını söylemek doğru olur. M. Kemal’in TBMM reisi sıfatıyla imzaladığı telgrafta Sovyet tarafına “ Emperyalist hükümetler karşı ortak hereket” etme çağrısı yapılıyordu. 12 TBMM hükümeti ile RSFSC hükümeti arasındaki siyasal ilişkiler 3 Haziran 1920’de kurulur. 1920 yazında ve sonrasında Moskova’ya giden TMBB Heyetlerinin yaptığı görüşmeler sürer. İlişkilerin kurulmasında Kafkasya’daki gelişmeler önemli rol oynayacak, Türk ve Sovyet tarafları İngilizlerce oluşturulan Kafkas Seddi’ni yıkmayı amaçlayacaklardır.13 Ekimde harekete geçen Türk Kuvvetleri 30 Ekim’de Kars’ı, 7 kasımda Gümrü’yü ele geçirerek Kafkasya’da üstünlük sağlarlar. 2 Aralık 1920’de imzalanan Gümrü Anlaşması ile Türkiye durumunu güçlendirir. 16 Mart 1921’de “Dostluk ve Kardeşlik Anlaşması’nın imzalanmasıyla sonuçlanacaktır. TBMM hükümetinin bir büyü k devletle imzaladığı ilk anlaşma olan bu ilişkinin arkası gelecek, Türk-Sovyet ilişkileri adım adım gelişecektir. Belgeler bu gelişmeyi ortaya koyuyor. Kurtuluş Savaşı’nın başlarında Sovyetlerin Ankara elçiliği görev yapan Mdivani’nin, Stalin ve Orconikidze’ye Gümrü’den 3 Aralık 1920’de yolladığı telgrafta “Türk Ordusundan düşmanca bir hareket beklenmeyeceği” belirtilir. 10 11 12 13 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılap Tarihi, c.III, kısım IV Yusuf Hikmet Bayur, Türk Inkilap Tarihi, c.III, kısım Baskın Oran (ed) Türk Dış Politikası, I, s.167 Baskn Oran (ed), Türk Dış Politikası, I, s. 165 “Türklerin Ermenistan’daki Sovyet İhtilali’ne karşı yaklaşımı olumludur. Ama Ermeni komünistlere kesinlikle güvenmiyorlar. Bu güvensizlik…daha iki yıl, Ermeniler Taşnak geleneklerini kesinlikle unuttuklarını kanıtlayıncaya kadar devam edecektir. Türk ordusunun Ermenistan’dan çekilme süresi askeri malzemelerin çekilmesine bağlı olarak bir süre uzayacaktır. Onlardan (Türkler) herhangi bir düşmanca hareket beklemek kesinlikle yersizdir.”14 Yukardaki telgraftan iki gün sonra yine Mdivani Gümrü’den Stalin’e gönderdiği telgrafta Türkleri savunur: “Türk halkı o kadar çok kurban vermiş ki, bunu (yani Ermenilerle görüşmenin başlatılmasını) hiçbir zaman kabul edemez ve kendilerine bu kadar zulmetmiş olan Ermenilere niçin ödün verilmesi gerektiğini anlayamaz. …Taşnaklar henüz imha edilmemiştir ve Türklerin nefret ettiği Dro gibi şahıslar hala iktidardadır…. Sovyetleşmiş olsa bile Ermenistan’a en azından bir yıl ihtiyatla, güvenmeden yaklaşmak gerekir. Sovyet Rusya’nın güçlerinin hafifçe zayıflaması durumunda çok kötülük yapabilirler…” 15 Bu tarihsel süreçte Sovyetler Birliği Batı’nın tezgahladığı, ABD başkanı Wilson’un çizdiği “Karadeniz’den Akdeniz’e uzanan Ermenistan” projesine karşı çıkar. Stalin 8 Temmuz 1920’de Orjonikidze’ye gönderdiği “acil” telgrafta şöyle der: “Taraflardan birini, bu durumda elbette ki Azerbaycan ile Türkiye’yi,kesin şekilde desteklememiz lazımdır. Lenin’le görüştüm o da itiraz etmedi.” 16 Lenin-Stalin’in TC-SSCB Dostluğundaki Belirleyici Rolleri Araştırmacı Mehmet Perinçek, Sovyet Arşivindeki çalışmalarından yola çıkarak Sovyet hükümetinin Türkiye’ye verdiği kararlı desteğin Lenin ve Stalin’den kaynaklandığına dikkat çekiyor. Dışişleri komiseri Çiçerin ve yardımcısı Karahan gibi Ermeni talepleri konusunda daha duyarlı Sovyet yöneticilerinin o süreçte etkili olamadıkları, Türk kaynakları tarafından da doğrulanmaktadır. 14 Mdivani’nin Stalin ve Orjonikidze’ye Gümrü’den yolladığı 3 Aralık 1920 tarihli telgraf; SosyoPolitik Tarih Rusya Devlet Arşivi, aktaran Mehmet Perinçek, Sovyet Arşivleri Türkiye’nin Tezlerini Doğruluyor, Ermeni Araştırmaları 1.Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Yayını, Ankara 2003, cilt 1 s. 133 Mdivani’nin Orjonikidze ve Stalin’e gönderdiği 5 Aralık 1920 tarihli telgraf; Sosyo Politik Tarihi Rusya Devlet arşivi, aktaran. M. Perincek, a.g.m., s. 134 15 16 Stalin’in Orjonikidze’ye gönderdiği 8 Temmuz 1920 tarihli telgraf; SSCB Ekim Devrimi Merkez Devlet Arşivi, aktaran M.Perinçek, a.g.m., s. 134 Örneğin TBMM’nin Moskova’ya yolladığı heyette bulunan Rıza Nur Beyin Kazım Paşaya (Karabekir) yolladığı rapor bu yöndedir. 17 Ankara hükümetinin Moskova’ya elçi atadığı Ali Fuat Paşa da (Cebesoy) Lenin ve Stalin’in Ermeni sorununda Türkiye’den yana tavır aldıklarını Moskova Hatıralarında anlatır: “Eğer Stalin’in Hariciye Komiserliği üzerinde müdahalesi olmasaydı, Moskova Konferansı ya daha uzar veyahut o günlerde elde ettiğimiz neticeye varamazdık. “ 18 Aynı tespiti Atatürk döneminin dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras19, eski dışişleri bakanlarından Yusuf Kemal Tengirşek20 ve dış politika uzmanlarından Prof. Ahmet Şükrü Esmer21 de yapıyor. Sovyet belgeleri arasında yer alan bir belge özellikle düşündürücüdür. Stalin Sovyet hükümetine ait 9 Şubat 1921 tarihli bir iç yazışmanın üzerine kendi el yazısıyla düştüğü notta Dışişleri Komiseri Çiçerin’in Van, Muş ve Bitlis’in Ermenilere verilmesi yolundaki tavrını “aptalca ve provokatörce” olarak nitelemekte, dahası Çiçerin’e engel olunmasını istemektedir: “Lenin yoldaş, dün öğrendim; Çiçerin ne hikmetse Türklere aptalca, provokatörce bir talep ileterek Türk nüfusun çoğunlukta olduğu Türkiye vilayetleri Van, Muş ve Bitlis’in boşaltılmasını istemiştir. Bu emperyalist Ermeni talebi bizim talebimiz olamaz. Çiçerin’in milliyetçi ruhlu Ermeni telkinleri doğrultusunda Türklere nota göndermesini yasaklamak gerekir.” 22 Sovyet liderliğinin Ermeni yöneticilere duyduğu güvensizlik, yer yer Ermeni komünistleri kapsayacak kadar ileri gider. 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması’nın heyetinde yer alan Dışişleri Halk Komiseri Yardımcısı Karahan Ermeni kökenli olduğu için, Türklere güven vermek için heyetten çıkarılır. 23 Stalin aynı gün Pravda’da yayımlanan yazısında, yıkılan Taşnak iktidarının “İtilaf devletlerinin ajanı” olduğunu belirtir, Türkiye’ye karşı savaşı onların “başlattığını”, Ermenistan’ın içine düştüğü zor duruma Taşnakların neden olduğunu saptar. 24 17 Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, II, İstanbul. s.237 18 Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Kültür- Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1982, s.184 Tevfik Rüştü Aras, Yön Dergisi, 30 Ekim 1964, sayı 83, s. 5, Yusuf Kemal Tengirşek , Yön Dergisi, 4 Aralık 1964 s. 88, s. 7 Ahmet Şükrü Esmer Yeni Türkiye, İstanbul 1959, s. 70 Stalin’in 9 Şubat 1921 tarihli notu, Sosyo Politik Tarih Rusya Devlet Arşivi, M.Perinçek, a.g.m. s. 135 19 20 21 22 23 24 Aşot Ayrapetyan, Pro Armenia, aktaran M.Perinçek, a.g.m., s. 135 J.V. Stalin, “Yaşasın Sovyet Ermenistan’ı”, Eserler, İnter Yayınları, İstanbul 1990, c. 4 s. 362 vb, aktaran M. Perinçek, agm, s. 137 Stalin’in zihni Türkiye ile dostluk konusunda ne kadar açıksa, Türk liderlerin zihni de bir o kadar açıktır. Mustafa Kemal, Kafkasya’da Sovyetlerle dostluğa büyük önem verir, Türkiye’nin kurtuluşunun “Kafkas Seddinin Yıkılışı” ndan geçtiğini açıkça ifade eder. Mustafa Kemal’e göre Kafkasya’daki kukla devletler İngiliz emperyalizmine Ortadoğu ve Asya kapısını açma olasılığını sunmaktadırlar. Bu durumda dünyanın gidişatını Türkiye ile Sovyet Rusya’nın ortak askeri harekatı belirleyecektir. Nitekim öyle olur. Türk ordusu ile Kızılordu’nun işbirliği, İngilizlerle Beyaz Ermenilerin oluşturmaya çalıştığı “Kafkas Seddi”ni yıkar, 20. yüzyılın devrimci yükselişinin önü açılır. 25 Batıcı Kafkas Seddi’ni yıkılmasında Türk-Sovyet İşbirliği’nin mimarı Mustafa Kemal Paşa’nın, Ankara’da Meclis’in açılışından üç gün sonra 26 Nisan 1920’de Lenin’e yazdığı mektupta “emperyalist hükümetlere karşı bütün ezilen dünyanın kurtuluşu için askeri güçlerini Bolşeviklerle birleştirme” ve “Azarbeycan ve Gürcistan’ın Sovyet Cumhuriyetlerine katılması için zorlanması, Türkiye’nin de “Ermenistan’a karşı bir operasyon başlatması” isteğini ilettiği, ayrıca maddi ve diplomatik ilişkilerin kurulmasını talep ettiği yukarda belirtildi. 26 Bu talebin Anadolu Devrimi’nin gelişiminde taşıdığı önem açıktır. Batı yanlısı Ermenistan projesine karşı ittifak arayışı, Ankara hükümeti ile Sovyet hükümetini birbirine yaklaştırır. Stalin 3 Kasım 1920’de Bakü’den Dışişleri Komiseri Çiçerin’e gönderdiği telgrafta, bir kez daha emperyalistlerin kışkırtmalarına dikkat çeker. Türklerin Ermenilere saldırılarının boyutları ile ilgili söylentiler, Alman ajanları tarafından kasıtlı olarak abartılmaktadır. Niye söylentilere kulak asıyorsunuz; sakin olun…” 27 Stalin’in bu görüşü Sovyet yönetimine hakim olduğu için Sovyet hükümeti ile Türk Ordusu; İngiliz yanlısı Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan rejimlerini yıkmak için işbirliği yaptılar. Sovyet Kızılordusu kuzeyden ve doğudan Türkiye ise Batıdan yüklenerek İngiliz hakimiyet alanını iki ateş arasında bırakarak ortadan kaldırdı. İcra Vekilleri Heyeti başkanı Mustafa Kemal bu müjdeyi 1 Ağustos 1920’de Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada dile getirdi: “Rus Bolşevik hükümetinin Kızılordusu ile Büyük Millet Meclisi’nin Ordusu Nahcivan’da birbirleriyle maddeten birleşmiş oldu.” 28 25 26 27 28 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I, s. 98 Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Arşivi; M. Perinçek , a.g.m., s. 137 Sosyo Politik Rusya Arşivi; M. Perinçek, a.g.m. s. 12, s.138 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I, s. 98 Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi Başkanlığı’nın yayımladığı Türk İstiklal Harbi adlı kapsamlı çalışmanın Doğu Cephesi cildi bu ortak harekatı “Türklerin Kızıllarla işbirliği” başlığı altında ayrıntılı olarak anlatır: “34. Alayın 1.Taburu (…) s. 18.00 de Nahcivan’a gelmiş, şehrin giriş yerinde Kızıl Tugay komutanı, Süvari Alayı komutanı, komiserler, Kızıl bayraklar ve bir süvari bölüğü tarafından karşılanmış, Enternasyonal Marşı ile selamlanmıştır.” 29 Bu ilişkiyi en iyi biçimde Lenin’in Moskova’da Aralık 1921’de Ankara’ya elçi atanan Aralov’a yola çıkmadan önce söyledikleri özetliyor: “Mustafa Kemal tabii ki sosyalist değildir, ama görülüyor ki iyi bir Teşkilatçı, kabiliyetli bir lider, milli burjuva ihtilalini idare ediyor.İlerici Akıllı bir devlet adamı…İstilacılara karşı bir kurtuluş savaşı veriyor.” 30 Mustafa Kemal Paşa ise 14 Ağustos 1920’de Sovyet Devrimi’ni Meclis’te adeta överek şöyle anlatıyordu: “Arkadaşlar…Rusya’da patlayan inkılap fakir halk içinde bilhassa bu halkın en çok eziyete maruz kalmış amele sınıfı içinde eskiden beri mevcut sosyalistlik isteğini ilan etti…Ve bütün insanlığın emperyalist ve kapitalist idarelerin tahakküm ve zorba zulmünden kurtarılmasını bir hedef olarak kabul etti….Bolşevizmin bizim mevcudiyetimize kast etmiş olan müşterek düşman aleyhinde elde ettikleri zafer, bizim için teşekküre şayan bir neticedir.”31 Anlatılanlardan çıkan, Sovyet Hükümeti’nin hem Ankara Hükümeti’ni tanıyarak hem Batıcı Kafkas Seddi’nin yıkılışında Türk Kuvvetleri ile işbirliği yaparak, dahası Ermeni Taşnak çetelerini yenilgiye uğratarak, Anadolu Devrimi’ne destek vermiş oluşudur. Anadolu Devrimi’nin baş müttefiki Sovyet Hükümetidir. Bu dostluk ve dayanışmanın mimarları ise Mustafa Kemal’le Lenin ve Sovyet Milliyetler Halk komiseri Stalin’dir. Tarih bunu böyle yazıyor. Tarih unutturulabilir ama değiştirilemez. Türk tarihinin yeni baştan yazıldığı o günlerde Sovyet desteğinin can alıcı öneminden kuşku duyulamaz. Konumuz açısından eklemekte yarar görüyorum. O yıllarda Sovyet destek politikasının başlıca mimarları Lenin ve Stalin’dir. 29 30 31 Genelkurmay, Türk İstiklal Harbi, Doğu Cephesi, s. 111 S.İ. Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, çev. Hasan Ali Ediz, T.İş Bankası Yay., s.37 Mustafa Kemal, 14 Ağusutos 1920, Meclis konuşması Milli Mücadelede Sovyet silah ve maddi yardımı 1919-1923 yıllarında Ankara ile Moskova arasındaki ilişkilerin çok önemli bir başka boyutu da Bolşevik Yönetiminin Anadolu hükümetine sağladığı silah, araç-gereç ve maddi yardımdır. Kurtuluş Savaşı boyunca yapılan cephane yardımının toplamı şöyledir: - 39. 275 tüfek, - 327 makinalı tüfek - 54 top - 63 milyon mermi - 4.000 adet el bombası, - 1.500 kılıç - 20.000 gaz maskesi, Para yardımım gelince, çeşitli kaynakların görüş birliği içinde olduğu miktar 1920-22 yılları arasında toplam 11.000.000 altın ruble ve 100.000 lita değerindeki külçe altındır. 32 Bu silahların, Dünya Savaşının ardından imzalanan Mondros Bırakışması ile elindeki silahları teslime zorlanan bir toplum için ne kadar değerli olduğunu ayrıca belirtmeye gerek var mı? Lozan’da Sovyet Desteği İki ülke arasındaki dostluk Cumhuriyet’in kuruluşu yıllarında hararetle sürer. Sovyet Hükümeti Lozan’da Türk tezlerini destekler, Boğazların Türkiye’ nin denetimine verilmesini savunur, “Boğazların barışta ve savaşta savaş gemilerine açık tutulması tasarımına” karşı çıkar, “Boğazların Türkiye dışında bütün devletlerin savaş gemilerine tümüyle kapatılmasını” önerir.33 Sovyet tutumu o kadar nettir ki, Ahmet Ağaoğlu durumu, abartılı biçimde de olsa, “ Lozan’da Ruslar bizi kendimizden daha fazla savunuyor” 34 diye ifade eder. Lozan Barışı Sovyetlerce memnunlukla karşılanır. “Lozan’da hukuken tanınmış olan Türkiye’deki ulusal devrim, genç Türkiye burjuvazisinin vermiş olduğu ve daha da vereceği tüm ödünlere rağmen, bugünkü tarihsel durumda Avrupa emperyalizminin Güçlerine karşı çıkan parlak bir etkendir.” 35 32 Müderrisoğlu ve Yaman’dan aktaran, Eren Tellal, Baskın Oran (ed) Türk Dış Politikası, I, s. 162 33 V. Lenin, “Observer ve Manchester Guaardian” gazetelerinin muhabirleri ile görüşme, 27 Ekim 1922, Toplu Eserler, Cilt 33, aktaran D.Perinçek, a.g.e., s.177; ayrıca J.Stalin, Marksizm ve Ulusal ve Sömürgeler Sorunu, aktaran D. Perinçek, a.g.e., s.178 34 Mehmet Perinçek, Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2011, s. 145 35 Kurtuluş Savaşı ve Lozan, Komintern Belgelerinde Türkiye-1, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998, s. 200 Lozan sonrasında Türkiye ile SSCB arasındaki dostluğu kalıcılaştıran ilk anlaşma, Aralık 1925’de dışişleri bakanları Dr. Tevfik Rüştü Aras ile Çiçerin tarafından Paris’te imzalanan “Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması”dır. Türkiye açısından anlaşmanın önemi, İngiltere’ye karşı sağlam güvence sağlamasıdır. Bu anlaşmanın Musul Sorununun 16 Aralık 1925’de Milletler Cemiyeti’nde aleyhimize sonuçlanmasından bir gün sonra imzalanmış olması, iki ülke arasındaki kader birliğini göstermektedir. Bu anlaşma Sovyet hükümetinin imzaladığı ilk dostluk anlaşması olması bakımından da anlamlıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Sovyet desteği Türk-Sovyet ilişkileri sadece siyasal-ekonomik düzlemde kalmaz; iki devrimci toplumun çağı değiştirme arayışlarına da yansır. Ankara’daki Sovyet elçisi Aralov, Türk kadınının kurtuluşu için mücadelesinden dolayı Mustafa Kemal’e selamlama telgrafı yollamayı Komünist Partisi Kadın Kollarına önerir.36 Trabzon’daki Sovyet Haberleşme Bürosu başkanı Astahov 5 Şubat 1923 tarihli telgrafında Mustafa Kemal’in kadın hakları konusundaki ısrarlı ve öncü tutumuna Moskova’nın dikkatini çeker. 37 İki ülke arasındaki dayanışmanın bir başka alanı, spordur. Devrimden sonra Sovyetler Birliği’nin Batılı ülkelerce dışlanması, Sovyetlerin spor temaslarını engeller. Sovyetler tam 12 yıl sürecek olan dönemde sadece Türkiye ile maç yapar. SSCB’nin 1946’da FİFA’ya alınana kadarki süreçte tek uluslararası rakibi Türkiye olacaktır.38 Sovyetler Birliği Lozan’da gösterdiği dayanışmayı 1920’li yıllarda sürdürür. Sovyet hükümetinin önerisi üzerine 1928’de Milletler Cemiyeti’nin düzenlediği Silahsızlanma Konferansı’na Türkiye davet edilir. İki ülke uluslararası silahsızlanma çabalarında önemli yer tutan Briand-Kellogg Paktı çalışmalarında (1928) Litvinov Protokolü’nde (1929) birlikte hareket ederler. İki ülke arasındaki ilişkilerin kilometre taşlarından 1927 Ticaret Anlaşması’nı, Dostluk Anlaşması’nı uzatan Protokol’ün 1929’da imzalanması izler. Uluslararası İlişkiler uzmanı Eren Tellal’a göre 1929 Protokolü SovyetTürk ilişkilerinin 1930’ların başında ne denli yakın olduğunun göstergesidir.39. Başvekil İnönü’nün 25 Nisan 10 Mayıs 1932 de SSCB’yi ziyareti sırasında iki ülke arasında kültürel işbirliği yönünde adımlar atılmasının yanı sıra, SSCB’nin TC’ye 8.000.000 sterlin faizsiz kredi açması ve teknoloji ve uzman yardımı 36 37 38 39 Mehmet Perinçek, Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar, Kaynak yayınları, İstanbul 2011, s. 157 M.Perinçek, age, s. 157 M.Perinçek, age, s. 201 Baskın Oran (ed), Türk Dış Politikası, İletişim, 2001 İstanbul, s.318 yapması konusunda anlaşma imzalanır. Bu, faizsiz, uzun vadeli bir kredidir. Türkiye 1930’lu yıllarda dokuma sanayini bu krediden yararlanarak kuracaktır. Türkiye bu ziyaret sırasında Sovyetler Birliği’ni Milletler Cemiyeti’ne üyelik konusunda ikna eder. İsmet Paşa’nın 1 Mayıs kutlamalarını Kremlin’de resmi erkanla birlikte izlemiş olması, bu dönemde ilişkilerin Soğuk Savaş dönemi ile kıyaslanmayacak ölçüde sıcak olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir.40 Görkemli biçimde kutlanan Cumhuriyet’in 10. Yıl törenlerine Mareşal Voroşilov başkanlığında üst düzeydeki bir Sovyet Heyetinin katılması da anlamlıdır. Gazi Mustafa Kemal bu olaydan birkaç hafta sonra, 1933 Kasımında Sovyet İhtilali’nin yıldönümü dolayısıyla de SSCB cumhurbaşkanı Kalinin’e övgü dolu bir kutlama telgrafı yollar.41 10. Yıl törenlerine katılan Sovyet Heyetinde bulunan kişilerden Sovyet Bilimler Akademisi üyesi Krjijanovsky Türkiye’nin dünya ekonomik krizine rağmen büyümesine dikkat çekerken bilim alanında kaydettiği ilerlemeleri de vurgular.42 1930’larden gelişen Türk-Sovyet sanayi ortaklığının yansımalarını kayda geçiren SSCB Ağır Sanayi Halk Komiserliği yayın organı Za Industrializasiyu’nun yayın yönetmeni B.Tai “Yeni Tarihin Sembolü” başlıklı yazıda metalden yola çıkarak, iki ülke ilişkilerindeki değişimi betimler: “Çarlı k Rusya’sı Sultan Türkiye’sine metali ölüm getiren bomba ve Kurşun olarak gönderiyordu….Sovyet ülkesi ise Türkiye Cumhuriyeti’ ne metali en dostane duygularla Türk sanayisinin gelişmesine, teknikEkonomik bağımsızlığının güçlenmesine yardımcı olana makinalar biçiminde gönderiyor.” 43 1935’de Dostluk Anlaşması’nın on yıl uzatılması için yeni protokol imzalanır. Gazi Mustafa Kemal’in Ekim 1937’de Ernest Jackh’la görüşmede yaptığı Stalin değerlendirmesi, sonraki yıllarda ortaya atılan tüm karalamaları bertaraf edecek kadar açık seçiktir: “Gelecek yüzyıl zarfında bütün diğer diktatörlerin namı şanı söndüğü zaman tarih, Stalin’i Yirminci Asır Avrupasında ve milletlerarası sahada muasırları içinde en mühim bir devlet adamı olarak seçecektir.”44 40 B. Oran (ed), a.g.e., s. 320 41 Sadi Borak, Atatürk’ün Resmi yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri, Kaynak Yayınları, İstanbul 1998, s. 398 42 M.Perinçek, age, s. 276 M.Perinçek, age, s. 277 43 44 S.Borak, a.g.e, s. 267 Montrö Konferansı Lozan’da tam çözüme kavuşturulmamış sorunların başında gelen “Boğazlar Sorunu” 1936’da öncelikle Türkiye ve SSCB’nin çabalarıyla çözülür. Sovyet hükümeti “Boğazlar’ın Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemilerine kapalı tutulması” biçimindeki savını o yıllarda uluslararası kamuoyuna anlatabilecek duruma gelmişti. Bu noktada Sovyet hükümeti Türkiye’ nin Boğazları silahlandırma isteğini destekledi. 22 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Sözleşmesi en başta TC-SSCB dostluğunun yarattığı güvenin ürünüydü. Konferansın kapanışında Sovyet dışişleri komiseri Litvinov şunları söyledi: ‘…İki yeniden doğmuş devletin, SSCB ve TC’nin arasındaki on beş yıllık sıkı dostluğun bozulmayacağı ve sadece geçici bir işbirliğinin söz konusu olmadığı saptanmalıdır. 45 Sonuç: I. Dünya Savaşı’nda karşı cephelerde yer alan, 18.-19. yüzyılları birbirleri ile savaşarak geçiren Ruslarla Türkler, Dünya Savaşı’nın yıkıntılarının arasından iki yeni cumhuriyet kurdular. Türkiye Cumhuriyeti Fransız Devrimi’nin getirdiği “eşitlik-özgürlük-dayanışma” ilkeleri temelinde yükseldi. Sovyetler ise başka bir tarihsel tecrübeye öncülük ettiler. İki genç cumhuriyet kendilerini yutmak isteyen “emperyalizme ve kapitalizme karşı” kader birliği içine girdiler. Siyasal-askeri-ekonomik-kültürel pek çok alanda işbirliği yaptılar. Bu işbirliği her iki ülkeye de yaradı. Bir küçük not düşerek konuyu bağlayalım. Sovyet tarafında dostluğun mimarının Lenin Türk tarafında M. Kemal Atatürk olduğu açıktır. Şurasını vurgulamak önemlidir. Stalin’in, Lenin’in 1924’de meydana gelen ölümünden sonra Parti’nin ve Devletin başlıca sorumlusu konumuna geldiği düşünülürse, Cumhuriyet’in kuruluşundan Gazi Mustafa Kemal’in 1938’deki ölümüne kadar uzanan süre içinde TC-SSCB dostluğunun kuzeydeki ayağının Gürcü asıllı Sovyet lideri olduğu ortaya çıkar. Bu dostluğun Cumhuriyet’in serpilip geliştiği yıllarda taşıdığı önem ancak “yaşamsal” sözcüğü ile nitelenebilir. 45 “Kemalist Cumhuriyet, Komintern Belgelerinde Türkiye-2, Kaynak Yayınları, İstanbul 1999, s. 58