ÜSLÛP izâfet terkibi, sýfatlar, fiiller, cümle, hayaller, yapý olmak üzere on altý baþlýk altýnda ele almýþtýr. Kaplan’ýn bu çalýþmasý o yýllarda yeni bir deneme olarak dikkat çekmiþtir. XX. yüzyýlýn ortalarýndan itibaren dil bilimi alanýndaki geliþmelerin üslûp incelemelerinde kullanýlmaya baþlanmasý yeni problemler ve tartýþmalarý da beraberinde getirmiþtir. Bu konuda teorisyenler, modern dil biliminin doðuþuyla üslûp incelemelerinin baþlamasý arasýndaki paralelliðe dikkat çekmiþler ve üslûp incelemesinin üslûp öðelerini tesbitle metin içindeki iþlevlerine yorum getirmek olduðuna iþaret ederek üslûp teorisi konusunda dil bilimiyle eleþtiri arasýnda bir uzlaþmanýn saðlanmasýný en faydalý yol olarak görmüþlerdir. Üslûbun dilden ayrý düþünülemeyeceði, ancak bir metnin dil biliminin ortaya koyduðu metot ve kurallardan hareketle incelenmesinin de üslûp araþtýrmasý sayýlamayacaðýný dile getiren Þerif Aktaþ, dil biliminin çalýþma alanýnýn cümleyle sýnýrlý kalmasýna raðmen üslûp incelemesinde ayný dil malzemesinin metin adý verilen bir baðlam içinde kazandýðý söz deðerine yönelmek gerektiðini ifade etmiþtir. Böylece edebî eleþtiriyle dil bilimi arasýnda yer alan bir alanda metin deðerlendirmesine imkân saðlayan bir sahanýn varlýðý ortaya çýkmaktadýr. BÝBLÝYOGRAFYA : Recâizâde Mahmud Ekrem, Ta‘lîm-i Edebiyyât, Ýstanbul 1330, s. 61-64, 192, 198-199, 203204; Mustafa Nihat Özön, Edebiyat ve Tenkid Sözlüðü, Ýstanbul 1954, s. 282-283; Ahmet Hamdi Tanpýnar, Edebiyat Üzerine Makaleler (haz. Zeynep Kerman), Ýstanbul 1977, s. 143; Þerif Aktaþ, Edebiyatta Üslûp ve Problemleri Üzerine, Ankara 1986; Pervin Çapan, “Divan Þairinin Üslubuna Dair”, Tuncer Gülensoy Armaðaný (haz. Ahmet Buran), Kayseri, ts. (Bizim Gençlik Yayýnlarý), s. 174-181; Hasan Boynukara, Modern Eleþtiri Terimleri, Ýstanbul 1997, s. 240-242; Gürsel Aytaç, Genel Edebiyat Bilimi, Ýstanbul 1999, s. 4779; Uluslararasý Türk Dili ve Edebiyatý Kongresi UTEK 2007 Bildiriler: Türkçe’nin Söz Dizimi ve Türk Edebiyatýnda Üslûp Arayýþlarý (ed. Hayati Develi), Ýstanbul 2009, I-II; M. Orhan Okay, Bir Hülya Adamýnýn Romaný Ahmet Hamdi Tanpýnar, Ýstanbul 2010, s. 251-252; Azra Ahat [Erhat], “Üslûp Ýlminde Yeni Bir Usûl”, Romanoloji Semineri Dergisi, I, Ýstanbul 1937, s. 1-6; Buffon, “Üslûp Hakkýnda Nutuk” (trc. Sabahattin Eyüboðlu), Tercüme, sy. 7, Ýstanbul 1941, s. 32-37; Kâzým Yetiþ, “Bir Araþtýrma Konusu Olarak Üslûp ve Mehmet Kaplan”, TKA, XXXII/1-2 (1994), s. 377-388; Þener Demirel, “XVII. Yüzyýl Klasik Türk Þiirinin Anlam Boyutunda Meydana Gelen Üslup Hareketleri: Klasik Üslup-Sebk-i Hindî-Hikemî Tarz-Mahallileþme”, Turkish Studies, IV/2 (2009), s. 279-306. ÿÂlim Kahraman 388 – — ÜSMENDÎ ( ) א Ebü’l-Feth Alâüddîn Muhammed b. Abdilhamîd b. Hüseyn el-Üsmendî es-Semerkandî (ö. 552/1157 [?] ) ˜ Münazaracý yönüyle meþhur olan Hanefî fakihi ve kelâm âlimi. ™ 488 (1095) yýlýnda doðdu. Semerkant’ýn Üsmend (Esmend) köyünde doðduðu veya ailesi bu köyden olduðu için Üsmendî diye tanýndý. Babasýnýn ismi kaynaklarýn çoðunda Abdülhamîd, bir kýsmýnda Abdülmecîd veya Abdürreþîd þeklinde kaydedilmektedir. Bazý müelliflerin Üsmendî yerine Râzî nisbesini kullanmalarý veya Ebû Hâmid, Ebû Bekir gibi künyeler zikretmeleri istinsah hatasýndan kaynaklanmalýdýr. Babasýnýn adýnda ve künyesindeki karýþýklýk sebebiyle Ömer Rýzâ Kehhâle bu adla iki ayrý kiþiye yer vermiþtir (Mu£cemü’l-müßellifîn, III, 387, 409). Hocalarýna dair kaynaklarda fazla bilgi yoktur; ancak Eþref b. Muhammed el-Alevî’den fýkýh tahsil ettiði, Baðdat’ta iken Sadrüþþehîd Ömer b. Abdülazîz el-Buhârî’den hadis rivayet ettiði ve Ali b. Ömer el-Harrât’tan hadis dinlediði nakledilir. Öðrencileri arasýnda el-Furûš sahibi Ebü’l-Muzaffer Es‘ad b. Muhammed el-Kerâbîsî, Sirâceddin el-Hûþî, el-Hidâye müellifinin oðlu Nizâmeddin Ömer el-Mergýnânî’nin isimleri geçer. Tabakat âlimi Sem‘ânî’nin oðlu Abdürrahîm es-Sem‘ânî ve Asyût Kadýsý Ebü’l-Berekât Muhammed b. Ali el-Ensârî’nin de ondan hadis rivayet naklettiði belirtilir. Sem‘ânî’nin bizzat kendisinden dinleyip aktardýðýna göre Üsmendî, Merv Kadýsý Muhammed b. Hüseyin el-Ersâbendî’yi görmek için Merv’e gitti, onu bulamayýnca babasýnýn (Muhammed b. Mansûr esSem‘ânî) dersine katýldý, daha sonra oradan ayrýldý. Hac münasebetiyle Baðdat’ý ziyaret ettiðinde buradaki âlimlerle münazaralarda bulundu ve onlara üstünlüðünü kabul ettirdi. Ayrýca Baðdat’ta iken Ýbnü’l-Cevzî’nin vaaz meclisine katýldý, hocasý Sadrüþþehîd’in oðlu Ebû Ca‘fer Þemseddin Muhammed b. Ömer’le görüþtü. Ancak kaynaklarda, Üsmendî’nin ayný bölgeye mensup çaðdaþý Tu¼fetü’l-fušahâß müellifi Alâeddin es-Semerkandî ile görüþüp görüþmediðine dair bir bilgiye rastlanmamýþtýr. Hacdan döndükten sonra hayatýnýn son dönemlerinde münazara ve cedeli terkedip zühd hayatý yaþadý ve birçok biyografi kaynaðýna göre 552 (1157) yýlýnda vefat etti. Ýbnü’l-Cevzî, Ýbn Hacer, Ýbn Taðrîberdî ve Ýbnü’l-Ýmâd gibi müellifler ölüm tarihini 563 (1168) olarak kaydeder. Sem‘ânî’nin 553’te hac dönüþünde Merv’de Üsmendî ile görüþtüðünü belirtmesi ölüm tarihi hakkýndaki soru iþaretlerini arttýrmaktadýr. Biyografi yazarlarý Üsmendî’nin önde gelen bir münazaracý olduðu, cedel ve hitabette yetenekli sayýldýðý konusunda ayný fikirdedir. ªarîšatü’l-Åilâf adlý eserinde mezhebin görüþünü savunmak ve muhalif görüþleri reddetmek için naslar yerine daha ziyade cedel usulünü kullanmasý bu yönünü açýkça ortaya koymaktadýr. Fýkýh, fýkýh usulü, hilâfiyat ve kelâm alanlarýnda tanýnan Üsmendî hakkýnda kaynaklarda iki iddia yer almaktadýr. Ýbn Taðrîberdî’nin ileri sürüp Ýbnü’l-Ýmâd tarafýndan tekrarlanan onun ilim konusunda cimri olduðu, hatta sorulan sorulara bile cevap vermediði yönünde bir iddia vardýr. Daha erken dönemdeki kaynaklarda geçmeyen bu iddia Üsmendî’nin münazaracý kimliði ve ilmî temaslara açýk yapýsýyla uyuþmamaktadýr. Bir eserini arkadaþlarýnýn isteði üzerine kaleme aldýðýný belirtmesi de (Be×lü’nna¾ar, s. 3) bu iddianýn zayýflýðýna iþaret eder. Ýddia eðer doðru ise bunun münazarayý terkedip uzlete çekildiði hayatýnýn son dönemlerine ait bir tavýr olmasý mümkündür. Ýkincisi bazý kaynaklarda yer alan içki alýþkanlýðýyla ilgili iddiadýr. Özellikle Ýbnü’l-Cevzî, Zehebî, Ýbn Hacer gibi Þâfiî ve Hanbelî biyografi yazarlarýnýn yer verdiði bu iddia, Sem‘ânî’nin içki içtiði gerekçesiyle Üsmendî’den hadis rivayet etmediði þeklindeki sözlerine dayanmaktadýr. Bu ifade sonraki kaynaklarda bazý eklemelerle onun içki müptelâsý olduðu þeklinde yayýlmýþtýr. Ýbn Hacer, Ýbnü’l-Cevzî’den naklen Üsmendî’nin münazarayý býrakýp kendini ibadete ve hayýr iþlerine vermesinden hareketle onun bu alýþkanlýðý terkettiðini ileri sürer. Ancak Sem‘ânî, kendisinin hadis rivayet etmediðini belirttiði halde oðlunun Üsmendî’den hadis rivayetinde bulunduðunu, ayrýca tövbe ettiðine iliþkin herhangi bir þey söylemeden hac dönüþünde Merv’e uðradýðýnda ona birtakým hadisleri okuduðunu belirtmesi söz konusu iddiayý zayýflatýr niteliktedir. Hanefî biyografi yazarlarýnýn eserlerinde böyle bir iddiaya yer vermemeleri dikkat çekicidir. Bu durum söz konusu suçlamanýn Hanefîler’in mubah, diðer mezheplerin haram saydýðý nebîzle ilgili tartýþmanýn abartýlmasýndan kaynaklanmýþ olabileceðini düþündürmektedir (krþ. ªarîšatü’l-Åilâf, neþredenin giriþi, s. 37-39). ÜSMENDÎ Eserleri. 1. ªarîšatü’l-Åilâf beyne’leßimmeti’l-eslâf. Fýkýh konularýna göre düzenlenen eser, Hanefîlik içinde bazý görüþ farklýlýklarýnýn yanýnda özellikle Hanefîler’le Þâfiîler arasýnda ihtilâflý 200 civarýnda meseleyi içermektedir. Metinde daha çok aklî gerekçelere yer verildiði ve bu yönüyle cedel tekniðinin aðýrlýklý biçimde uygulandýðý görülmektedir. Be×lü’n-na¾ar ve Lübâbü’l-kelâm adlý eserlerinin mukaddimesinde müellif bu eserini zikretmektedir. Atýfta bulunmamakla birlikte mesele baþlýklarýnýn bile çoðunlukla ayný olmasý sebebiyle Sýbt Ýbnü’l-Cevzî’nin Φârü’l-in½âf fî â¦âri’l-Åilâf adlý eserinde Üsmendî’nin bu kitabýndan faydalandýðý anlaþýlmaktadýr. Öte yandan Osman b. Ali ez-Zeylaî Tebyînü’l-¼ašåßiš’te yirmiden fazla yerde esere atýfta bulunmuþtur. Eser Muhammed Zekî Abdülber (Kahire 1410/1990) ve Ali Muhammed Muavvaz (Beyrut 1413/1992) tarafýndan yayýmlanmýþtýr. 2. Be×lü’n-na¾ar fi’l-u½ûl. Son dönem kaynaklarýnda bu adla geçmektedir (Leknevî, s. 176; Hediyyetü’l-£ârifîn, II, 92; Ziriklî, VI, 187; Kehhâle, III, 387). Eserin yazma nüshasýnýn baþýnda Kitâbü’lMîzân fî u½ûli’l-fýšh þeklinde bir kayýt varsa da (neþredenin giriþi, s. 43) bu baþlýk muhtemelen Mîzânü’l-u½ûl müellifi Alâeddin es-Semerkandî’nin eseriyle karýþtýrýlarak müstensih tarafýndan konulmuþtur. Eserin mukaddimesinde (s. 3) müellifin ªarîšatü’l-Åilâf adlý eserine atýfta bulunulmasý kitabýn Üsmendî’ye ait olduðunu göstermektedir. Giriþ kýsmýnda müellif, arkadaþlarýnýn kendisinden usulün bütün konularýný içeren bir eser yazmasýný istediklerini, bunun üzerine kitabýný kaleme aldýðýný belirtir. Konularýn tertibi bakýmýndan büyük ölçüde Ebü’l-Hüseyin elBasrî’nin Kitâbü’l-Mu£temed’ine benzeyen eserde birçok açýklama isim verilmeden ondan iktibas edilmiþtir (örnek olarak krþ. Be×lü’n-na¾ar, s. 269-306; el-Mu£temed, I, 316-363). Bununla birlikte müellif, Mu‘tezile usulcüleri ve Hanefîler arasýnda ihtilâflý meselelerde mezhebinin görüþlerini savunmuþtur. Eserin, Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki tek yazma nüshasý (Damad Ýbrâhim Paþa, nr. 485) esas alýnarak Muhammed Zekî Abdülber tarafýndan edisyon kritiði yapýlmýþtýr (Kahire 1412/1992). Ayrýca Yahyâ Murâd tarafýndan el-Mîzân fî u½ûli’l-fýšh baþlýðýyla gerçekleþtirilen bir neþri daha mevcuttur (Beyrut 1425/ 2004). 3. Lübâbü’l-kelâm. Hanefî-Mâtürîdî itikadî geleneðini özlü biçimde ortaya koyan bir eserdir. Bazý kaynaklarda elHidâye fi’l-kelâm (Keþfü’¾-¾unûn, II, 2040; Kehhâle, III, 387) ve el-Hidâye fî u½ûli’li£tišåd (Leknevî, s. 176) adýyla geçen eserin ismi yazma nüshalarýnýn birinde Kitâb fî Ta½¼î¼i’l-i£tišåd, diðerinde Lübâbü’l-kelâm þeklinde kaydedilmiþtir. Söz konusu baþlýklarýn çoðunun eserin mukaddimesindeki ifadelerden kaynaklandýðý anlaþýlmaktadýr. Eserin içeriðine uygunluðu gerekçesiyle M. Sait Özervarlý, Lübâbü’lkelâm ismini tercih ederek bir giriþ ve deðerlendirmeyle birlikte kitabý neþretmiþtir (Ýstanbul 1426/2005). Üsmendî, eserinin sonunda kelâma dair daha geniþ bir çalýþma yapmayý düþündüðünü belirtmekte, ancak onun böyle bir eseri yazýp yazmadýðý bilinmemektedir. 4. Þer¼u Man¾ûmeti’n-Nesefiyye. Necmeddin en-Nesefî’nin hilâf ilmine dair eserinin þerhi olup kaynaklarda ¥a½rü’l-mesâßil ve ša½rü’ddelâßil adýyla da geçmektedir. Katologlarda MuÅtelifü’r-rivâye fî þer¼i’l-Man¾ûme ve £Avnü’d-dirâye ve muÅtelifü’r-rivâye isimleriyle Üsmendî’ye nisbet edilen eserler de ayný kitaptýr. Keþfü’¾-¾unûn’da (II, 1187) ve Mu£cemü’l-müßellifîn’de (III, 387) ¥a½rü’l-mesâßil’in Ebü’lLeys es-Semerkandî’nin £Uyûnü’l-mesâßil adlý eserinin þerhi diye kaydedilmesi doðru deðildir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde belirtilen farklý isimlerle esere ait çok sayýda yazma nüsha bulunmaktadýr (Lübâbü’l-kelâm, neþredenin Türkçe yazdýðý giriþ, s. 28-29). Biyografi kitaplarýnda, Üsmendî’ye nisbetle el-£Âlimî adýyla bilinen fýkha dair birkaç ciltlik bir ta‘lika ve bir tefsir kitabý zikredilse de bunlarýn günümüze ulaþtýðýna dair bilgi yoktur. Öte yandan Alâeddin es-Semerkandî’ye ait Tu¼fetü’l-fušahâß, Mîzânü’l-u½ûl fî netâßici’l-£uš†l, Þer¼u Teßvîlâti’l-Æurßân adlý eserler de isim ve nisbe benzerliði sebebiyle bazý kaynaklarda Üsmendî’ye izâfe edilmiþtir (Hediyyetü’l-£ârifîn, II, 92; Kehhâle, III, 387). Baðdatlý Ýsmâil Paþa, Nûreddin es-Sâbûnî’nin el-Hidâye üzerine yazdýðý kelâma dair þerhi Üsmendî’ye nisbet etmiþtir (Hediyyetü’l-£ârifîn, II, 92). BÝBLÝYOGRAFYA : Üsmendî, ªarîšatü’l-Åilâf fi’l-fýšh beyne’l-eßimmeti’l-eslâf (nþr. M. Zekî Abdülber), Kahire 1410/ 1990, neþredenin giriþi, s. 17-39; a.mlf., Be×lü’nna¾ar fi’l-u½ûl (nþr. M. Zekî Abdülber), Kahire 1412/1992, s. 3, 269-306, ayrýca bk. neþredenin giriþi, s. 17-45; a.mlf., Lübâbü’l-kelâm (nþr. M. Sait Özervarlý), Ýstanbul 1426/2005, s. 32, 195, ayrýca bk. neþredenin Türkçe yazdýðý giriþ, s. 25-30; Ebü’l-Hüseyin el-Basrî, el-Mu£temed (nþr. Muhammed Hamîdullah), Dýmaþk 1384/1964, I, 316-363; Sem‘ânî, el-Ensâb (nþr. Muhammed Avvâme), Kahire 1980, I, 255-256; Ýbnü’l-Cevzî, el-Munta¾am, XVIII, 180; Yâkut, Mu£cemü’l-büldân, Beyrut 1977, I, 189; Osman b. Ali ez-Zeylaî, Tebyînü’l- ¼ašåßiš, Bulak 1313, III, 184, 230; Zehebî, TârîÅu’l-Ýslâm: sene 551-560, s. 97-98; Safedî, el-Vâfî bi’l-vefeyât (nþr. Ahmed el-Arnaût – Türkî Mustafa), Beyrut 1420/2000, III, 182; Ebü’l-Fidâ Ýbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nþr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Cîze 1419/1998, XVI, 427; Kureþî, el-Cevâhirü’l-muŠýyye, III, 208-209; IV, 136, 418; Ýbn Hacer el-Askalânî, Lisânü’l-Mîzân (nþr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1423/2002, VII, 274-275; Bedreddin el-Aynî, el-Binâye, Beyrut 1411/1990, VIII, 255; Ýbn Taðrîberdî, en-Nücûmü’z-zahire (nþr. M. Hüseyin Þemseddin), Beyrut 1413/1992, V, 359; Ýbn Kutluboða, Tâcü’t-terâcim fî ¹abašåti’l-¥anefiyye (nþr. M. Hayr Ramazan Yûsuf), Dýmaþk 1413/1992, s. 243-244, 265; Süyûtî, ªabašåtü’l-müfessirîn (nþr. Ali M. Ömer), Kahire 1396/1976, II, 177; Keþfü’¾-¾unûn, II, 1187, 1636, 1868, 2040; Ýbnü’l-Ýmâd, Þe×erât (Arnaût), VI, 348; Ahmed b. Muhammed Edirnevî, ªabašåtü’l-müfessirîn (nþr. Süleyman b. Sâlih el-Hizzî), Medine 1417/1997, s.186; Leknevî, elFevâßidü’l-behiyye, s. 176; Brockelmann, GAL Suppl., I, 641; Hediyyetü’l-£ârifîn, II, 92; Ziriklî, el-A£lâm, IV, 187; Kehhâle, Mu£cemü’l-müßellifîn, III, 387, 409; M. Sait Özervarlý, “Alâeddin el-Üsmendî’nin Kelâmcýlýðý ve Bilgi Teorisi: Maverâünnehir Kelâm Düþüncesine Bir Katký”, Ýslâm Araþtýrmalarý Dergisi, sy. 10, Ýstanbul 2003, s. 39-63; Burhan en-Nefâtî, “el-Üsmendî, Ebü’lFeth Muhammed b. .Abdülhamîd”, Mv.AU, I, 674-680. ÿDavut Ýltaþ ™ KELÂM. Daha çok fýkýhçýlýðý ve hilâf ilmine katkýlarýyla tanýnan Üsmendî’nin Lübâbü’l-kelâm adlý eseri onun kelâmcý yönünün de bulunduðunu ortaya koymaktadýr. Üsmendî kelâm konularýný iþlerken özellikle Mu‘tezile’nin delillerini cevaplandýrmak suretiyle Mâverâünnehir’deki Hanefî / Mâtürîdî kelâm ekolünün naklî ve aklî delillerini sunmaktadýr. Bilhassa fýkýh usulüyle ilgili Be×lü’n-na¾ar adlý eserinde Hanefî / Mu‘tezilî âlimi Ebü’l-Hüseyin el-Basrî’nin kelâmî usul teorisinden ve onun el-Mu£temed’inden etkilenmiþse de kelâmda kesinlikle Mu‘tezilî deðildir. Çünkü halku’l-Kur’ân, ef‘âl-i ibâd, aslah, rü’yetullah gibi tartýþmalý konularda Mu‘tezile’nin görüþlerini reddettiði gibi bu ekolü kastederek Kaderiyye’yi müstakil bir baþlýk altýnda eleþtirmiþtir (Lübâbü’l-kelâm, s. 144-154). Ayrýca tekvin sýfatýný ve bunun mükevvenden farklý olduðunu savunmasý da onun bazý sentez giriþimlerine raðmen Mâverâünnehir ilim geleneðinin genel çerçevesi içinde kaldýðýný göstermektedir. Üsmendî, ele aldýðý konularda kendi görüþünün doðruluðunu ispat etmeye çalýþýrken okuyucunun meseleyi iyice anlamasý ve kesin bir kanaate ulaþabilmesi için iki aþamalý bir akýl yürütme yöntemi kullanmýþtýr. “Tarîkatü’l-binâ’” adýný verdiði birinci aþamada meseleyi ilke temelinde ele alýp içeriðini ortaya koyarken “tarîkatü’l389