Araştırma Yöntemleri Ders Notları 1 Önce Epistemoloji Akademik bir

advertisement
Araştırma Yöntemleri
Ders Notları
Önce Epistemoloji
Karl R. Popper şöyle söyler: “(…) ciddi felsefi problemler olmasaydı ve bunları çözebilme
umudu taşımasaydım, felsefeci olmam asla bağışlanamazdı ve bence, felsefenin varoluşu da
bağışlanamazdı” (Popper, 2010: 191). Bu tavrın gereği olarak bir filozofun yapıtı incelenirken
sorulması gereken soru, o filozofun çözmeye çalıştığı ya da en azından gündeme getirdiği
problemin ne olduğu sorusudur. Oysa özellikle felsefe öğrencilerine olmak üzere, tüm sosyal
bilimcilere öğretilen yaklaşım “bu filozof ne söylüyor (söylemeye çalışıyor)?” sorusunu esas
almaktadır. Her türlü sosyal ve dahi insani fenomenin ancak tarihiyle birlikte anlaşılabileceği
doğru olsa da felsefe tarihi, filozofların neler söyledikleri / yazdıklarının (ya da tamamen yoruma
indirgenmiş olarak ne söylemeye çalıştıklarının) bir dökümü değildir. Felsefe ve düşünce tarihi
problemler ve çözüm önerileri (/çözümler) tarihidir.
Akademik bir mecrada üretilen her ürün için geçerli
olmak üzere, fail kendisine “ne yapıyorum?” (“ne
yaptım? ve / veya “ne yapmalıyım?”) sorusunu
sorduğunda kaçınılmaz olarak “ne biliyorum?” ve
“nasıl biliyorum?” sorularını da cevaplamak
durumundadır.
“To know the secrets of Life, we must
first become aware of their existence.”
― Albert Einstein, The World As I
See It
Büyük epistemolojik sorular beraberlerinde göreli
olarak daha küçük ve fakat önemli diğer soruları da getirir: “Bir araştırma sorununu nasıl kullanışlı bir
tasarıma dönüştürürüz?” Bu bir araştırma yöntemi sorusudur.
Temel Metin 1:
Donatella della Porta ve Micheal Keating, Sosyal Bilimlerde Kaç Yaklaşım Var? Epistemolojik Bir
Giriş, Sosyal Bilimlerde Yaklaşımlar ve Metodolojiler -Çoğulcu Bir Perspektif- içinde, s. 37-61, çev.
Sabri Gürses, Küre Yayınları, İstanbul, 2015.
[Bu noktadan sonrası, aksi belirtilinceye kadar yukarıdaki metnin yorumlanmasıdır]
Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eserinde Thomas Kuhn (1962), olgun bilimsel disiplinlerin
a. Neyin inceleneceğini
b. Neden inceleneceğini
c. Nasıl inceleneceğini
tanımlayan bir paradigmaya dayandığını söyler. Normal zamanlarda (olağan bilim dönemi) bir
disiplindeki daha önceki kazanımlara dayanan bir paradigmanın varlığı, bilginin birikmesine izin verir.
Karışıklık zamanlarında, bilimsel devrimler paradigma değişimleri yaratır. Bir paradigmanın önemli
bir göstergesi, onun bir disiplinin bilimciler topluluğunun tamamı tarafından kabul edilmiş olmasıdır.
Bazı sosyal bilimciler sosyal bilimlerde tek bir yaklaşım (bu yüzden de tek bir paradigma) olduğunda
ısrar ediyor. Bu yaklaşım şu bilimsel araştırma idealinde ortaklaşmaktan başka bir şey değildir:
1
Araştırma Yöntemleri
Ders Notları
1. Hedef çıkarımdır. Bilimsel araştırma dünya hakkındaki empirik (deneysel) enformasyon
temellerinde betimleyici ya da açıklayıcı çıkarımlar yapmak üzere tasarlanmıştır.
2. Yordamlar kamuoyuna açıktır. Bilimsel araştırma açık seçik, kurallı ve kamusal yöntemlerle
veriler üretmek üzere tasarlanmıştır.
3. Sonuçlar kesin değildir.
4. İçerik yöntemdir… bilimsel araştırma geçerliliğinin bağlı olduğu bir çıkarım kuralları
kümesine bağlı kalır.
Başka bazı sosyal bilimciler, sosyal bilimin pre-paradigmatik olduğuna inanır. Sosyal bilimler halen
birleştirici ilke ve standartlar kümesi arayışındadır.
Diğer bazı sosyal bilimciler, sosyal bilimin post-paradigmatik olduğuna ve belli bir modernlik
kavrayışına (post-modern yaklaşım) bağlı olan bir bilimsel varsayımlar kümesini hazırladığına inanır.
Sonuncu grup sosyal bilimciler ise, sosyal bilimlerin non-paradigmatik olduğuna, tek bir hegemonik
yaklaşım ve standartlar kümesi olamayacağına, ama sosyal dünyanın çok tarzda anlaşılması
gerektiğine, bunların her birinin belli amaçlar için geçerli olabileceğine inanır; hatta onun çok
paradigmalı olduğuna, farklı paradigmaların ya birbirleriyle mücadele ettiğine ya da birbirini
görmezden geldiğine inanırlar.
Soru: ‘Hakikat’ kavramı bağlamında bu yaklaşımlar nasıl konumlanırlar?
Bazı sosyal bilimciler özellikle bu konuya eğilirler, sosyal bilim felsefesi ve bilgi kuramında
uzmanlaşırlar. Başkaları temel konuları verili kabul edip empirik araştırmaya yoğunlaşır.
Bütün sosyal bilimcilerin filozof olması gerekmediğini kabul ediyoruz ve elbette önce var
olmak ve bilmekle ilgili temel sorunları çözmemiz gerekseydi, birçok sosyal bilim asla yola
çıkamazdı. Buna rağmen bilginin temelleri üzerine biraz düşünmek bütün araştırmalar için
bir ön hazırlıktır.
Epistemolojiye Hoş Geldiniz..
Welcome to epistemology..
Alanın büyük kısmını, tek bir doğruyu dayatmadan, belli sav üretme standartları getirip
yaklaşımlarda ve kanıt tiplerinde farklar olduğunu kabul ederek ele almak mümkündür.
Bunlar (yani farklar) kaçınılmaz olarak kökten farklı dünya-görüşleri oluşturmasa da, hepsinin
birbirine uyumlu olması da şart değildir. Araştırmacıların çeşitli yaklaşımlar arasındaki
farkların ve ne ölçüde birleştirilebileceklerinin farkında olması gerekir ve bu yeterlidir.
Soru: Söz konusu felsefe ya da bilim tarihi olduğunda, farklı yaklaşımlar nasıl
örneklendirilebilir? Bunları farklı kılan nedir? Bunların aynı akademik mecrada bir arada
tutabilecek ‘akraba benzerliği’ nedir?
2
Araştırma Yöntemleri
Ders Notları
NEYİ VE NASIL BİLEBİLİRİZ?
EPİSTEMOLOJİLER
SOSYAL
BİLİMLERDEKİ
ONTOLOJİLER
VE
Sosyal bilimlerdeki rakip yaklaşımlar
a) Gerçek ve nesnel bir dünyanın var olmasıyla bağlantılı olarak ontolojik zeminde;
b) Bu dünyayı bilmenin olasılığıyla ve bu bilginin alacağı biçimlerle bağlantılı olarak,
epistemolojik zeminde;
c) Bu bilgiyi elde etmek üzere kullanılan teknik aletler açısından, yöntembilimsel zeminde karşı
karşıya gelirler.
Ontolojik Soru neyi incelediğimizi sorar, yani soruşturma nesnesini.
Fiziksel bir dünyanın varlığıyla ilgili tartışmalar antik çağa dek uzanır. Burada söz konusu olan
bu değil, çünkü çok az kişi fiziksel nesnelerin varlığını tartışmaya kalkışır. Sorun bu değil, dünyanın
nasıl bir arada durduğu ve bizim onu nasıl anlamlandırdığımızdır.
Epistemoloji şeyleri nasıl bildiğimizle ilgilenir. Bilgi için ortak kanıt, sav ve mantık standartları nedir?
Sosyal bilimler, ‘mit’ ile empirik araştırmayla ortaya çıkarılan ‘gerçekliği’ karşı karşıya getirmektedir.
Sosyal bilimcinin amacı bu yanlışı (mitleri ve mitlerle karıştırılan gerçekliği) ortaya çıkarmak ve
empirik açıdan doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir olmayanı bir kenara atmaktır. Sınanabilirlik,
epistemolojik soruda bilimselliğin belirtecidir.
3
Araştırma Yöntemleri
Ders Notları
Ana İlkeler:
Pozitivizm:




Sosyal bilimler temelleri bağlamında doğa bilimlerine benzerdir.
Dünya nesnel bir mevcudiyet olarak, gözlemcinin aklının dışında vardır ve ilke olarak
bütünüyle bilinebilir. Bu bilgi (dolayısıyla bilinebilirlik) gerçek sınırlarına indirgenmiş olguların
bilgisidir.
Araştırmacının hedefi bu gerçekliği açıklamak, betimlemek ve analiz etmektir.
Pozitivist yaklaşımlar, doğa bilimlerinde olduğu gibi sosyal bilimlerde de araştırmacının
araştırma nesnesinden ayrılabileceği ve bu yüzden de onu tarafsız biçimde ve gözlenen
nesneyi etkilemeksizin gözleyebileceği varsayımını paylaşır.
Neo-pozitivizm ve Post-pozitivizm


Gerçeklik nesnel sayılır; yine insan aklına dışsaldır. Ama sadece kusurlu bir şekilde bilinebilir.
Nedensel bilgiye olan pozitivist güvenin yerini bazı fenomenlerin nedensel yasaların değil, en
iyisiyle, olasılıkçı yasaların idaresinde olduğunun kabul edilmesi almıştır.
Eleştirel Gerçekçi / Eleştirel Akılcı Epistemoloji


Gerçek maddi dünya vardır; bizim ona ait bilgimizin genellikle sosyal olarak koşullandığını ve
itiraza ve yeniden yoruma açık olduğunu savunur.
Sosyal Yapılandırmacılar / İnşacılar
Bu yaklaşıma göre sınıflandırmalar, dünyanın nasıl olduğuyla belirlenmezler; onu temsil
etmenin makul yolları olarak inşa edilirler. Kuramlar, keşfedilecek bir gerçekliğe birebir
karşılık gelmeleriyle değerlendirilecek betimlemeler değildir, dünyayı anlamanın kısmi
yollarıdır. Bilgi, bu kısmi yollardan araştırmacının benimsediği kuram aracılığıyla süzülür.
Yorumcu Yaklaşım


Araştırmada daima ve zorunlu olarak nesnel ve öznel anlamlar iç içe geçer. Sosyal bilimlerde
bu hem araştırma nesnesi hem de araştırmacı için geçerlidir. Örneğin, tarih söz konusu
olduğunda, yorum genellikle tarihçinin kendisinin yorum ve ilgilerine bağlıdır ve geçmişin
yeniden yorumlanması, genellikle şimdinin politik gündemiyle harekete geçer.
Dünya nesnel bir gerçeklik olarak değil, toplum içindeki insanların kendi konumlarından
yaptığı bir dizi yorum olarak anlaşılabilir; sosyal bilimci de bu yorumları yorumlar.
o Soru: Yorumcu yaklaşım bilim tarihi ve felsefe tarihine uyarlanırsa nasıl bir manzara
açığa çıkar?
Eleştirel Akılcı / Yanlışlamacı Bilimsel Araştırma Modeli:
1. Bilim problemlerle başlar. Bu problemler sadece bir kuramın / hipotezin ışığında
problematiktir.
2. Bu problemlerin çözümüne ilişkin yanlışlanabilir hipotezler öne sürülür.
3. Hipotezler sınanır. Yanlışlanan hipotezler terkedilir.
Bu sınamanın dört boyutu vardır:
a. Dizge içerisinde çelişmezliğin var olup olmadığını ortaya koymak için
önermelerin kendi aralarında mantıksal açıdan karşılaştırılmaları.
4
Araştırma Yöntemleri
Ders Notları
b. Kuramın, empirik – bilimsel nitelikte olup olmadığını görmek için yapılan
mantıksal biçimine ilişkin inceleme.
c. Sınanacak kuramın, eğer bu kuramın uygunluğu diğer sınamalarda kanıtlandıysa,
bilimsel ilerlemeler için önemli olup olmadığını belirlemek amacıyla diğer
kuramlarla karşılaştırılması.
d. Türetilmiş sonuçların empirik uygulamalarla sınanması.
4. Sınamadan yanlışlanmadan çıkan kuram daha zorlu sınamalara tâbi tutulur.
5. Bu sınamalardan yeni problemler doğar. Bu yeni problemler yeni hipotezleri gerekli kılar.
SORU: BU MODEL BİR FELEFE YA DA BİLİM TARİHİ ARAŞTIRMASI İÇİN
KULLANILABİLİR Mİ?
İnsancıl (Hümanist) Yorumcu Yaklaşım

Araştırmanın mantığında vurgu öznele doğru kayar. Buna göre gerçeklik, çeşitli aktörlerin
onun hakkında sahip olduğu (göreceli ve kısmi) imgelerin ötesinde var olmaz. Bu nedenle
gerçekliği bilmek olanaksızdır. Odaklanılacak yegâne araştırma nesnesi temsillerin
kendileridir.
Epistemolojik problem, üçlü bir kavramsallaştırmayla çerçevelenmektedir. Bu kavramlar, ‘temsil’ (representation),
‘gerçeklik’ (reality) ve ‘görüntü’dür (appearance). Bu üç kavram arasındaki problematik ve hatta ‘gerçeklik’ kavramının
kendisi ‘temsil’ ile başlar. Epistemoloji-öncesi insanlık tarihine ilişkin “Bilişsel Devrim” ve “Bilgi Ağacı Mutasyonu”
hipotezi de bu yaklaşımı destekler niteliktedir. Bu hipoteze göre yetmiş ila otuz bin yıl önce ortaya çıkan yeni düşünce ve
iletişim biçimleri anlamına gelen ve Sapiensi farklılaştıran Bilgi Ağacı Mutasyonu yeni bir dil-yetisi açığa çıkarmıştır. Bu
dil-yetisi, insanlık ve hatta hayvan türleri açısından ilk değildir. Karmaşık iletişim biçimleri pek çok hayvan ve insan türünde
(Homo rudolfensis, Homo erectus, Homo neandertalensis) mevcuttur. Sapiens dilinin “gerçekten özgün olan tarafıysa,
insanlar ve aslanlar hakkında bilgi paylaşımına olanak sağlamasından çok, var olmayan şeyler hakkında bilginin
aktarılmasını sağlamaktır. Bildiğimiz kadarıyla sadece Sapiens hiç görmediği, dokunmadığı ve koklamadığı varlıklar
hakkında konuşabiliyor” (Harari, 2016: 36, 37). O halde, insanlık tarihinin Bilişsel Devrimi, genlerinde Bilgi Ağacı
Mutasyonu adı verilen bir mutasyonun gerçekleşmesinin ardından temsiller üretebildiği dil-yetisini geliştirebilmesidir. Dilin
kökenini epistemolojiyle ilişkilendiren tespit ise şudur:
Dil bir temsile ‘bu gerçektir’ denmesiyle başlar. (…) Gerçeklik antropomorfik bir yaratıdır. Gerçeklik
insan ürünü olabilir, ancak o bir oyuncak değildir, bilakis o insan yaratılarına göre ikincildir. İlk büyük
insan icadı temsildir. Bir defa temsil etme işi yapılabildiğinde, ikinci dereceden bir kavram bunu takip
eder. Bu gerçeklik kavramıdır, ancak birinci dereceden temsiller var olduğunda içeriği olan bir kavram
(Hacking, 2016: 172).
Tespitin ana fikri kolaylıkla bir tür idealizm ile karıştırılabilir görünmektedir. Ancak böylesi bir karıştırma ontolojiyi
önceleyen bir bakışın ürünüdür. Gerçeklik, insan dilinden önce de vardır. Gerçekliğin ‘gerçeklik’ olarak
kavramsallaştırılması ise zorunlu olarak temsile göreli olarak ikincildir. Bu, aynı zamanda epistemolojinin ontolojiye
öncelenmesidir. Bu bakış açısına göre, önce temsillerin yapımı gelir, ardından “temsillerin gerçek ya da gerçek dışı, doğru ya
da yanlış, sadık ya da sadakatsiz şekilde yargılanması” söz konusu olur. Sonunda da dünya ortaya çıkar (Hacking, 2016:
172).
O halde doğruluk ve onunla ilintili olarak bilgi problemi, temsilin alternatif tarzlarının açığa çıkmasıyla doğmuştur. İnsanın
hiç görmediği, dokunmadığı ve koklamadığı varlıklar ya da burada ve şimdi el-altında bulunmayan şeyler hakkında
5
Araştırma Yöntemleri
Ders Notları
konuşabilmesini olanaklı kılan temsilin mümkünlüğüdür. Ancak, her temsil eş-değer değildir. İşte bu eş-değer olmama
durumu alternatif temsiller arasında farkın neye göre ve nasıl belirleneceği problemine yol açar. Karl Popper da bu problemin
tarihini insana özgü dilin (o bu terimi kullanmasa da esasında insana özgü dilden ziyade bir insan türüne özgü, yani Sapiense
özgü dilin) icadıyla başlatır.
İnsana özgü olan dilin icadı, olanları bildirme, anlatma olanağıyla bağlantılıdır. Bu da bazen bildirilerin
dileklerle süslenmesine yol açar. Öyküler anlatılmaya başlanır ve bunlar bazen birbirleriyle
çelişebileceğinden, doğruluk sorunu ortaya çıkar- bir anlatının veya bir bildirinin, örneğin bir av
hakkındaki bildirinin, doğruluğu veya yanlışlığı problemi. Bildirinin doğru mu, yoksa dileklerle
süslenmiş bir uydurmaca mı (yani avcı palavrası) olduğu problemiyle birlikte hayati önemdeki doğruluk
problemi başlar (Popper, 2015: 89).
‘Avcı palavrası’sın mevcudiyeti, her ‘avcı hikayesi’nin ‘palavra’ olduğu anlamına gelmez. Ancak soru şudur: Hangi
hikâye(ler) palavra, hangi hikâye(ler) değil ve bir ‘hikâye’nin ‘palavra’ olmaması ne anlama gelmektedir?
Alternatif
temsiller ya da temsil tarzları (sistemleri) olmaksızın doğruluk ve gerçeklik problemleri de var olamazlar. Ancak bu
problemlerin kuramsal teşhisi (ve dahi kuramsal çözümü) için gerekli olan epistemoloji, problemlere göreli olarak oldukça
gençtir. Ancak doğa biliminin kökenindeki doğa felsefesinde alternatif temsiller yarışmaya başladığında (Thales,
Anaksimandros, Anaksimenes, Demokritos, Empedokles), bir yandan da Parmenides’le birlikte ‘episteme’ (bilgi) / ‘doksa’
(kanı) ayrımı entelektüel gündeme getirilebilmiştir. Bu ‘ilk temsiller’ pür ontoloji gibi görülüp ‘kutsansa’ dahi, epistemoloji
olmaksızın daima eksiktirler. Çünkü esas ‘gerçeklik problemi’, epistemoloji olmaksızın kavranamaz.

SORU: Thomas Kuhn’un aşağıdaki sözünü ‘temsil’, ‘gerçeklik’ ve ‘görüntü’ kavramlarından
oluşan ağ bağlamında ‘yorumlayınız’.
 “Tarih, yalnızca bir zamandizini ve anlatı deposu olarak görülmediği takdirde, şu anda bize
egemen olan bilim imgesinde esaslı bir dönüşüme yol açabilir”.
6
Sosyal Bilimlerde Kaç Metodoloji Var?
Yöntembilimsel (metodolojik) soru, bilgi elde etmek için kullandığımız araç ve tekniklere
gönderimlidir.
Pozitivist Sosyal Bilim:


Katı yöntemleri benimser: İkirciksiz veriler, somut kanıt, kural ve düzenlilikler arar.
Nedensel açıklamaları ön plana çıkarır. Düzenliliğin unsurları arasında bir neden-sonuç ilişkisi
varsayımına bağlı kalır.
o Tümevarımsal yaklaşım: Çok sayıdaki vakadaki özgül gözlemlerden genellemeler
türetmeyi içerir.
o Hipotetik-tümdengelimsel Yaklaşım: Önce bir hipotez olarak kavramsal çerçeve gelir,
ardından bu hipotezler katı olgu gözlemlerinin / tespitlerinin sınamasından geçirilir.
Bu sınamadan geçen kuram kabul edilir.
Araştırma Yöntemleri
Ders Notları
o
Sosyal bilimlerde deney yapmak nadiren mümkün olduğundan, büyük veri kümeleri
ve istatistiki analizler kullanılır. Bu nedenle olanaklıysa nicel yöntemler (olgunun
kendisine ve ölçülebilirliğine odaklanan yöntemler) daima tercih edilir.
Tüm sosyal bilimlerle birlikte tarih bilimleri de pozitivist modele uygunlukları ölçüsünde modern bilim dünyasının üyesi ve
bilinen dünyanın üretici gücü olacağından, yukarıda çerçevesi çizilen modelin ana hatlarıyla olgudan kopmama ve kuramsallaşma
niteliklerini kendilerinde taşımak durumundaydılar. Fakat başta tarih olmak üzere kimi çalışmaların biricik (unique) olguları konu
edindiklerinden tekrarlanan gözlemleri ve dolayısıyla tümevarımla elde edilmiş tümel önermeleri üretemedikleri görülmektedir. Bu
tamamıyla olgu alanının kendine has özelliklerinin bir sonucudur. Kuramsallaşamamanın nedeni, olgu alanı kaynaklıdır. O halde,
bilimsellik niteliği için yapılması gereken olgudan kopmama ilkesine (neredeyse bir ‘takıntı’ seviyesinde) bağlanmak ve ironik bir
biçimde bu alanda kuramsallaşma girişimini spekülasyon ve metafizikle eşdeğer kabul etmektir. Buna göre, olgu alanı tekrara
(tekrarlanan / tekrarlanabilir gözleme ve ölçüme) izin vermezken kuram üretme girişimi spekülasyon yapmaktır. O halde, yapılması
gereken olanı olduğu gibi tespit etmek ve aktarmak, yani olguyu dakik biçimde ayrıntılı olarak tasvir etmektir. Bu çalışmalar
kendilerini olgu koleksiyonları oluşturan disiplinler olarak ortaya koyabilmişler ve idiografik bilimler olarak akademiye yarıpozitivist arka kapıdan girebilmişlerdir.
Wallerstein’ın özelde tarih disiplini için sarf ettiği şu sözler, bütün idiografik çalışmalara, bir şerh düşülmek kaydıyla
genellenebilecek ifadelerdir: “(…) tikel, idiografik, hatta benzersiz olanı putlaştırmaya ve bu yüzden de ‘bilim arayışı’ içinde
olmalarına rağmen sosyal bilim etiketinden çoğunlukla uzak durmaya başladılar” (Wallerstein, 2012: 225). Düşülecek şerh, bilinçli ya
da bilinçsiz bir biçimde yarı-pozitivist (ya da başka bir ifadeyle mikroskobik pozitivist) yönelimi benimsediklerinden, idiografik
çalışmaların ve disiplinlerin büyük bölümünün, Wallerstein’ın tespitinin aksine, bilim / sosyal-bilim etiketini sahiplenmiş olmalarıdır.
Bu bağlamda,
yine Wallerstein’ın ifadeleriyle onlar, “Newtoncu bilime tapınmaktan kaçamayan”,
“genellemelerden
[kuramsallaşmadan] daha çok korktukları şey spekülasyon ve dolayısıyla felsefe olan”, “gönülsüz Newtoncular”dır. Onlar, “müthiş
ölçüde empiristtirler” ve verilerin hem zaman hem de mekân açısından çok dar tutulmuş bir alanda gözlemlenmesi / tespit edilmesine
‘takıntılı’ [yarı-]pozitivistlerdir (Wallerstein, 2013: 94). Sosyal bilimler içerisinde bu tartışmaya bağlı olarak konumlanmalarına göre
nomotetik kanatta iktisat, sosyoloji, siyaset bilimi, idiografik kanatta ise tarih, antropoloji ve Doğu çalışmaları yer almıştır. Tüm bu
disiplinler sosyal bilim olma iddialarını güçlü bir biçimde savunurken, pratik metodoloji düzeyinde ayrışmışlar ve ‘pozitivizm’den
uzak kalma iddiasını da bu düzeyde ‘kuramsallaşamama’ ya da ‘kuramı spekülasyonla bir tutma tavrı’ üzerinden yüzeysel olarak ileri
sürebilmişlerdir.
Soru: Felsefenin ve bilim tarihinin akademik üretim pratiği bu çerçevede yarı-pozitivist midir? Neden
‘evet’ ya da ‘hayır’?
Nitel Yaklaşımlar:

Odak noktası değişkenler arasındaki nedensel ilişkileri keşfetmek değil, insan doğasını,
toplumların ve kültürlerin çeşitliliğiyle birlikte anlamaktır. Kültür, ortak anlam ve değerlerden
oluşan ağı belirtir. Kuram önemlidir; ama tümdengelimsel-empirik yaklaşımda olduğu gibi,
her zaman araştırmadan önce saptanmaz. “Temellendirilmiş kuram” biçiminde, araştırma
sırasında inşa edilebilir; ama sonra başka araştırma ve başka vakaların incelenmesi için hazır
olabilir.
7
Araştırma Yöntemleri
Ders Notları
Soru: Dünyayı bir temsil dizisine dönüştürmek bağlamında, felsefe ve / veya bilim tarihi nitel bir
yaklaşıma mı sahiptir? Bu durumda 2017 yılında yazılan / yazılacak bir felsefe ya da bilim tarihi
makalesi neyi temsile dönüştürmektedir?
Araştırma Tasarımı İçin Seçim Kümesi Oluşturma
İlk seçim araştırma sorusunun çerçevesini çizerken yapılır.
Pozitivistler
[Post-pozitivistler]
a. Tümevarımsal olarak ‘aynılık’ ya da ‘farklılık’ tespitine bağlı bir araştırma sorusu
belirler.
b. Bir hipotezle başlarlar. Bu hipotez olayların beklenen bir halini ya da nedensel
ilişkiyi koyutlayacak ve empirik açıdan yanlışlanabilir olacaktır. Bu, hipotezin
hangi koşullarda
reddedilebileceğinin açık olması anlamında bir
yanlışlanabilirliktir. O halde hipotez, araştırma sorusunu belirler.
Yorumcular
c. Araştırma sorusunu araştırma sırasında belirler (pozitivistlere benzer biçimde).
Araştırma ilerlerken tasarımı değiştirmeye hazırdırlar. Bu nedenle araştırma
tasarımı ile onun kullanılması arasında bir zaman ayrımı yoktur, çünkü bunlar
sürekli geri beslemelerle iç bağlantıya sahiptirler.
İkinci seçim örnek vaka (metin) seçimidir.
Pozitivistler
a. Azami genellenebilirlik elde etmek için çok sayıda vaka seçerler. Az sayıda vaka
ise farkın kesin bir şekilde belirtilebilmesi için seçilir.
Yorumcular
b. Vakaları içkin ilgilerine göre seçim yaparlar. Bir kategori için tipik olmalarına göre
değil, bize karmaşık sosyal süreçler hakkında ne söylediklerine göre seçerler.
Yaklaşım seçimi:
Bir kuramla mı, yöntemle mi yoksa bir sorunla mı başlamalı?
8
Araştırma Yöntemleri
Ders Notları
Bilgiye Giden

Yöntembilimsel seçenekler ne kadar dışlayıcı olmalı? Epistemolojik anarşizme yer bırakmalı
ve başka “paradigma” ile çalışan uzmanlarla alışveriş yapmaya güvenmeli miyiz? Hatta ikisi
arasında gidip gelmeli miyiz? Yoksa bilginin inşası sadece tek bir paradigma içinden mi
mümkün?
Seçenekler:
A) Paradigmaya dayalı, dışlayıcı yaklaşım
B) Anarşist, hiper-çoğulcu yaklaşım
C) Ölçülebilir bilgi arayışı
Paradigmatik bir sosyal bilimi hedefleyenler bir kuramla başlar, onu tanıtlamak, çürütmek ya da
değiştirmeye yönelik bir görüşle onu sınamaya çalışırlar. Ancak bu sınama, yönteme uygun konunun /
sınayıcı örneğin seçiliyor olmasıyla suçlanır.
Özgül bir sorunla ilgilenenler, vakayı anlama yoluyla daha çok şey sunar gibi görünen yöntemi ve
yaklaşımı arayıp bulma eğilimindedirler. Bu yaklaşımı benimseyenler, tarihçi ve gazetecilerin
yazdıklarına hiçbir şey eklememekle suçlanırlar.
9
Download