son gelişmeler ve ekonomiye etkileri

advertisement
SON GELİŞMELER VE EKONOMİYE ETKİLERİ
Prof.Dr.Doğan Cansızlar
Atılım Üniversitesi
Dışa açık ve küresel sistemin bir parçası olan her ülke gibi ülkemiz ekonomisinin de Gezi Parkı
gibi toplumsal olaylar dahil son dönemde küresel, bölgesel ve yerel ölçekte ortaya çıkan
olumlu ya da olumsuz tüm gelişmelerden etkilenmesi kaçınılmazdır.
Özellikle bölgesel konumu ve son yıllarda izlenen daha aktif dış politika ve özelleştirme dahil
kararlılıkla uygulanan farklı ekonomik politikalar dikkate alındığında Türkiye açısından her tür
gelişmenin etkisinin çok daha fazla olmasını yadırgamamak gerekir.
2001 ekonomik krizinden sonra uygulamaya konulan ekonomi politikalarının daha sonraki
dönemlerde de bazı ilavelerle kararlılıkla uygulanması ve son on yılı aşkın süredir devam eden
politik istikrarın ve mevcut küresel konjonktürün de önemli katkısıyla ekonomide
azımsanmıyacak bazı başarılar elde edilmesine rağmen ekonominin kırılgan yapısının tamamen
düzeldiğini söylemek mümkün değildir.
2003 – 2012 on yıllık döneme ilişkin makro ekonomik veriler incelendiğinde özellikle bütçe
dengesi başta olmak üzere faiz ve enflasyon alanında önemli başarılar elde edildiği, buna karşın
işsizlik ve cari dengede ise başarısız olunduğu açık olarak görülmektedir.
Göstergeler (%)
2002
Enflasyon
29,8
Faiz
63,9
Büyüme
6,2
10,8
İşsizlik
Bütçe D. /GSYH
-11,2
Cari Denge/GSYH -0,3
Borç Stoku/ GSYH 74.0
Uluslararası
Yatırım Pozisyonu 85.4
(Net) Milyar $ (-)
2003 2004 2005
18,4 9,3 7,7
46,4 24,8 16,2
5,3 9,4 8,4
11,0 10,8 10,6
-8,8 -5,4 -1,5
-2,5 -3,7 -4,6
67.7 59.6 52.7
2006
9,6
18,0
6,9
10,2
-0,5
-6,1
46.5
2007
8,4
18,4
4,7
10,3
-1,6
-5,9
39.9
2008
10,1
19,1
0,7
11,0
-1,8
-5,7
40.0
2009
6,5
11,5
-4,7
14,0
-5,5
-2,2
46.1
2010
6,4
8,2
9,2
11,9
-3,6
-6,3
42.3
2011 2012 Ortalama
10,5
6,2
9,3
8,7
6,5
17,8
8,5
3,0
5,1
9,8
9,5
10,9
-1,3 -2,0
-3,2
-6,6
-10,0
-5,4
39.1 36.1
49.5
105.5 127.8 174.3 205.8 314.0 199.9 276.4 361.6 313.8 418.3
Kaynak : TCMB, TÜİK, Hazine, Maliye Bakanlığı
Son on yıllık dönemde, enflasyonun yüzde 30 seviyelerinden ortalama yüzde 9’lar seviyesine
gerilemesi ve 2013 yılında da yaklaşık yüzde 6-7 seviyesinde gerçekleşeğinin tahmin edilmesi,
faizlerin yüzde 60’lı seviyelerden ortalama yüzde 17’li seviyelere düşmesi ve 2013 yılında da
ortalama yüzde 7’ ler seviyesinde gerçekleşeceğinin tahmin edilmesi, diğer bir ifade ile negatif
reel faiz seviyesine kadar gerilemesi, bütçe dengesinin milli gelire oranının da yüzde 11
seviyesinden ortalama yüzde 3 seviyesine gerilemesi yani şu anda herhangi bir önemi
kalmayan meşhur AB Mastricht kriteri seviyesinde olması ve AB tanımlı genel yönetim borç
stokunun milli gelire oranının da yüzde 77.9’dan yine AB Mastricht kriterinin de (% 60) altında
olan yüzde 36.1 seviyesine gerilemesi ve ayrıca IMF’ na olan borçların tamamen ödenmiş
olması ve IMF ile herhangibir Standby Anlaşmasının olmayışı sözkonusu dönemde aslında
önemli sayılabilecek başarılardır. Ancak burada hemen şunu ifade edelim ki, kamunun borç
1 yükünün azalmasına rağmen, uluslar arası net yatırım pozisyonunun 2002 yılındaki 85.4 milyar
dolardan 2012 yılında 418.3 milyar dolar seviyesine çıkması yani bir ülkenin özel-kamu tüm
döviz varlıkları ile tüm döviz yükümlülükleri arasındaki farkın ya da döviz açığının son 10
yılda beş kat artması , Nisan 2013 itibariyle de bu açığın 450.8 milyar dolara ulaşmış olması
aslında ülkenin sözkonusu dönemde dış borçları konusunda performansının çok da başarılı
olmadığını ortaya koymaktadır. Bir ülkeden borç ödenmesi anlamında yurt dışına çıkacak
dövizin kamu ya da özel kesime ait olmasının herhangi bir önemi yoktur. Neticede ülkeden
dövizin çıkıyor olmasıdır.
Ekonomide sağlanan başarıların yanısıra başarısız olunan alanların başında ekonominin
kırılgan yapısının da temelini oluşturan cari açık ve işsizlik gelmektedir.
Tasarruf oranının yüzde 25 seviyesinden yüzde 13 gibi çok düşük seviyeye gerilediği bir
ekonomide cari açığın yani döviz açığının artıyor olması aslında şaşırtıcı değildir. Çünkü,
ekonomik büyüme için gerekli fon kaynaklarının ülke içinden karşılanmasının mümkün
olmaması ve büyük ölçüde yurtdışından karşılanıyor olması bu açığın artmasına neden
olmaktadır. Ekonomik büyümenin cari açık artışına paralel olarak artıyor olması, yani ne kadar
cari açık o kadar büyüme olgusu aslında ekonominin dış kaynaklara bağımlı yapısını net bir
şekilde ortaya koymaktadır. İzlenen düşük döviz kuru politikası da üretimin ithalata bağımlı
hale gelmesine neden olmuştur. Katma değeri düşük ithalata dayalı üretim yapısı, ülkede
aramalı sanayiin çökmesine ve işsizliğin artmasına ve kronik hale gelmesine neden olmaktadır.
İşsizliğin son dönemde yüzde 10 seviyesinde katılaşmasının sebebi de budur.
Türkiye, son küresel finans krizini, 2001 krizi sırasında özellikle bankacılık kesimi ile ilgili
alınan tedbirler sayesinde hafif atlatmıştır. Bunda etken bir başka husus da kriz döneminde
başta ABD Merkez Bankası olmak üzere AB Merkez Bankası ve diğer gelişmiş ülkeler merkez
bankalarının piyasaya bol likidite vermeleri ve bu bol ve ucuz paranın bulundukları ülke
dışında daha güvenli ve daha fazla getiri sağlayacak gelişmekte olan ülkelere yönelmesidir. Bu
dönemde düşük döviz kuru ve yüksek faiz politikası izleyen Türkiye, bol ve ucuz paradan en
fazla faydalanan ülkelerin başında gelmektedir.
Bir ülkede eğer sıcak para olarak da tanımlanan ve Mayıs 2013 tarihi itibariyle toplam 154.6
milyar dolara ulaşan kısa vadeli yani her an ülkeyi kolayca terkedebilecek portföy yatırımı var
ise, borsada yabancı yatırımcıların payı yüzde 65 ise, ekonomik büyüme dış kaynaklara bağımlı
bir yapıda ise ve katma değeri düşük ithalata bağımlı bir üretim yapısı var ise o ülkede
ekonominin sağlam temeller üzerinde olduğu söylenemez. Bu tür dışa açık, serbest piyasa
kurallarını uygulayan, sermayenin serbestçe dolaşımına izin verilen ve küresel sistemin bir
parçası haline gelen ekonomilerde gerek ülke içi gerekse ülke dışında olası gelişmeler ister
istemez ekonomide bazı dengelerin değişmesine yol açar.
ABD Merkez Bankasının elbet bir gün yapması gereken parasal sıkılaştırmaya gidileceği yani
artık bol ve ucuz para döneminin sona ereceği konusundaki beyanı bile son günlerde piyasaları
tedirgin etmeye yetmiştir. Ancak, tüm piyasalarda dalgalanmalara neden olan bu beyanatın
Türkiye’ de etkisinin diğer emsali ülkelere kıyasla çok fazla olduğu görülmektedir. Bunda son
toplumsal olayların etkisinin de olduğu söylenebilir. Dış kaynaklara bu denli bağımlı bir ülkede
2 ve sermayenin hassas ve güvenli ortam aradığı bir dönemde gerginliklerin azaltılması yerine
adeta körüklenmesinin ve bu olaylardan da bazı sanal lobilerin sorumlu gibi gösterilmesinin
ekonomik ve sosyal hiçbir faydası yoktur. Türkiye, bu ucuz ve bol para dönemini maalesef iyi
değerlendiremedi ve kalıcı reformlar için geç kalındı. Önümüzdeki dönemde ekonomide
kırılganlıkların artacağı endişesi giderek büyümektedir....
3 
Download