Müslüman bir erkek nasıl giyinmeli?

advertisement
On5yirmi5.com
Müslüman bir erkek nasıl giyinmeli?
Münib Engin Noyan, İslam'da tesettür üzerine ilginç tavsiyelerde bulunuyor.
Yayın Tarihi : 23 Eylül 2013 Pazartesi (oluşturma : 10/20/2017)
Işıl Cinmen’in röportajı Gözlerinizi kapatıp Türkiyeli Müslüman bir erkek görüntüsü getirin aklınıza. Kime benziyor?
Rahatlıkla Obama gibi giyinmiş olabilir.
Ya da Fransa’da yoldan geçen herhangi bir Katolik’ten farkı olmayabilir.
Sıradan biridir, herkes gibidir, ayırt edemezsiniz.
Şimdi de Müslüman bir kadın görüntüsünü hayal edin.
Örtünmüşse, onun Müslüman olduğunu anlarsınız.
Görüntüsü, inandığı değerleri o söylemeden karşısındakine söyler.
İman etmişse, böyle olmalıdır.
Erkek, kimliğini belli etmeden var olabilmenin verdiği rahatlıkla kamusal alanda dolaşabilir.
Okula gider.
Kariyer yapar.
İstediği gibi denize girer.
Ama kadın, dinin emrettiklerini yerine getirdiği için dışlanma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Baskı görebilir.
Okula gidemeyebilir.
İşe giremeyebilir.
Ve 40 derece sıcakta her yanı kapalı dolaşmak zorundadır.
Adil olduğu iddiasındaki bir din, böyle bir adaletsizliği emredebilir mi? Böyle bir haksızlığın çıkış
noktasında durabilir mi? Türkiye’deki tesettür tartışmaları hep cinsiyet üzerinden yürüdü; “kadın/erkek” meselesi haline
dönüştü. Kadın nasıl giyinmeli? Kadın nasıl giyinmemeli?
Kadın nereye gidebilir? Kadın nereye gidemez?
Kadın nasıl denize girmeli? Kadın denize nasıl girmemeli?
“Kadın sakınmalı. Sakınmazsa günahını boynuna şimdiden almalı.”
Oysa mantıken ortada bir Müslümanlık meselesi olmalıydı.
“Bir kadın neyi yapar/yapamaz?” değil;
“Bir Müslüman neyi yapar/yapamaz?” diye sormak gerekirdi. Yıllardır erkekler tarafından sürdürülen “Kadının İslami sorumlulukları” konferanslarına ara verip,
“Erkeğin İslami sorumlulukları”nı konuşmanın zamanı gelmedi mi? Bu soruları sormamıza vesile olduğu için Gülsüm Kavuncu’ya teşekkür ederek, sözü Münib Engin
Noyan’a bırakıyorum. Neden tesettür denince akla hemen “kadın” geliyor; bu konu erkekleri hiç mi bağlamıyor?
Âlemlerin Rabbi Allah'ın dini olan İslam'da, insana ve hayata dair her şey belli ölçülere ve kurallara
bağlanmıştır. Normu koyan, belirleyen mübarek Kur’an’dır; uygulamayı gösteren, örnekleyen Rasûl-i
Ekrem'dir, aleyhissalâtu vesselâm. Bunlar, mümine ve mümin Müslüman'ın paradigmasını oluşturur.
Bu bağlamda, elbette Müslüman erkeğin de tesettürü, yani koruma, korunma amaçlı, hedefli
örtünmesi diye bir olay vardır.
Kuralları nedir?
Mübarek Kur'an’ın belirlediği ve Rasûl-i Ekrem (s.a.v) tarafından tarif edilip uygulanmış kural ve
ölçülere uygunluk esas. Tertemizlik, insanın yaradılış özelliklerine yani anatomiye uygunluk,
gösterişin her türlüsünden uzaklık, yalın bir sadelik, İslami edebe titizlikle uyum gösterilmesi,
olmazsa olmazlar.
"BEN İMAN ETTİM” DEYİP, İMAN ETTİĞİNE GÖRE YAŞAMAMAK OLMAZ"
Siz eski komünistlerdendiniz, uzun süre önce ise iman ettiniz. Kıyafetleriniz bu değişimden ne kadar
etkilendi? İnandığın Marksizm de olabilir, İslam da… Önemli olan, inandığına tutarlı yaşamaktır.
“Ben iman ettim” deyip, iman ettiğine göre yaşamamak olmaz. İslam, iman edene bir değerler dizisi
verir. Hayatınızı ona göre programlamanız gerekir. Bunun bir parçası da nasıl göründüğünüzle
ilgilidir. Beni yakası açık ya da kısa kollu tişörtle göremezsiniz. Müslüman gibi görünen Müslüman bir
erkeğim.
Müslümanlığın içine doğmayan, onu sonradan seçen insanlar Müslüman gibi görünmeye daha fazla
önem veriyor olabilir mi? Mesela Yusuf İslam ya da Amerika’nın önemli dini liderlerinden İmam Zeyd
Şakir gibi…
Dalgalı bir cahiliyeden gelenler, çeşitli rüzgârlara kapılabilirler. Ama çevreleri, kişi İslam’la
şereflenince, bunu da bir tür rüzgâr gibi algılar. Bu yüzden, “Biz artık farklıyız, paradigmamız
tamamen değişti”yi gösterebilmek için, kılığımızı kıyafetimizi ciddi ölçüde değiştirip simgeler
kullanmaya başlarız. Sonradan gelenler, keskin çizgiyi netleştirmek adına simgesel yaklaşımları
daha fazla kullanır, doğru. Yusuf İslam yani eski Cat Stevens, benim kardeşimdir, iyi dostumdur.
Bizim gibi, İslam’ı sonradan yaşamaya başlayanların genelinin bir ortak kanaati şudur: “İyi ki biz
Kur’an’a bakarak, ikna olarak iman ettik; Müslümanlara bakarak bizim iman etmemiz söz konusu
olamazdı.”
"TESETTÜR KADINA ÖZGÜ BİR KAVRAM DEĞİLDİR"
Pratikte genel bir problem olduğu aşikâr ama biz kadın ve erkek arasındaki adaletsiz duruma
odaklanalım. Neden “kadın neyi yapar/yapamaz?” konusu hep ortada ama “erkek neyi
yapar/yapamaz?” hiç tartışılmıyor?
Çünkü erkekler “kadınların ilmihal kitabı”nı yazmaya bayılıyor. Yahu bir dur! Bırak onu kadınlar
yazsın, sen erkeklerinkini yaz önce… Ama dini, özellikle de tesettürü, kadın üzerinden tartışmak
işlerine geliyor. Dinin ruhunda adaletsizlik yoktur ve tesettür kadına özgü bir kavram değildir. İslami
tesettür, maddi ve manevidir. İçeriğini dolduramadığın zaman başını örtmenin ne anlamı var? Başını
örtmek, İslami tesettür dediğimiz değerler dizisinin sadece bir unsurudur.
Ama en görünür olanı… Bu yüzden en büyük zorluklarla hep kadınlar karşı karşıya kaldı. En
basitinden kadın üniversiteye kabul edilmedi, erkek edildi işte… Çünkü erkeklerin çoğu oldukları gibi görünmediler, görünmüyorlar; Belçikalı Victor gibi dolaşıyorlar
ortada. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) der ki: “Kim bir kavme benzerse, o (kimse de) onlardandır." Mümin
erkekler, eve gidin ve aynaya bakın. Hangi kavme benziyorsunuz? Yani hangi topluma ya da
topluluğa? Benzediğiniz topluluk, sizin dünya görüşünü her şeyiyle onayladığınız bir topluluksa
problem yok ama onaylamadığınız bir topluluğa siz benziyorsanız o zaman mübarek külahınızı
önünüze alın ve düşünmeye başlayın.
Yani onlar da mı girmeselerdi üniversiteye?
İslam, kadın ve erkek arasındaki farklılıkları korur ve adil bir şekilde değerlendirir. Bir müminenin
girmesinin uygun görülmediği bir ortama, mesela resmi bir davete, müminin girmesi mümineye
hakarettir. Mümin bir erkek olarak, senin velin olan bir kişiyi üniversiteden içeri almıyorlarsa, senin
girmen caiz değildir, öyle şey olmaz. Ne anlamda veli?
Mübarek Kur’an’ın gereği bir müminenin iki pozisyonu vardır: Din kardeşimdir, kardeş hükmündedir.
İkincisi, “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velisidirler (Tevbe, 9/71)”
Veli, kan bağı olan ya da olmayan, ama kişinin sorumluluğunu üstlenmiş, onun adına konuşma ve
karar yetkisi olan kimsedir. İsterse kızım, isterse hanımım, isterse sokaktaki bir mümine benim
velimdir ve ben ona yüzde yüz güvenebilirim, demektir.
Tanımadığınız birine güvenebileceğinizi düşünmek için en azından belli simgelere ihtiyacınız var.
Bir mümine de, bir mümin de, 100 metreden gördüğü zaman beni Müslüman olarak algılamalı.
Sokakta bir sıkıntı yaşandı diyelim. En basitinden çantasını kaybetti ve eve dönemiyor. Kime
güvenecek? İlk güveneceği ve kendisini kesinlikle yanlış anlamayacağına inanacağı tek insan
mümindir. Onu göstergelerinden ayırt edemiyorsa, çevresindeki tüm erkekler bu sefer de Alman
Hans’a benziyorsa, burada bir tuhaflık vardır.
"ÇEVREDEKİ ERKEKLER ALMAN HANS’A BENZİYORSA..."
Cübbe ve sarıkla mı dolaşsınlar?
Hayır, ama mümin erkek de, mümine kadın kadar görünür olmalı. Bu görünürlük için sarık takması,
Arap kıyafeti giymesi gerekmez. Sakalıyla, takkesiyle, gömleğini ilikleyişiyle bir yolunu bulur.
Bu bir emir mi?
Hayır. Mübarek Kur’an’da erkeğin giyimine yönelik doğrudan bir emir yoktur. Bu, erkeğin vicdanına,
onuruna, sorumluluk bilincine bırakılmış bir alandır. Siz denize nasıl giriyorsunuz?
Benim hanımım denize haşema ile giriyor; ben de uzun kollu tişörtle giriyorum. Neden?
Ailemin benim yakınımda bulunan kadınlarının tamamı örtülü. Onlar, yazın 32 derece sıcakta “Aman
sıcak oldu, örtümü açayım” diyebilir mi? Demez ve diyemez. O öyle gezerken, ben şortla, gömleğimi
göbeğime kadar açıp “Es bağrıma rüzgâr” diye gezersem, bu edepsizliktir. Böyle yaparsam o kadın
beni adam yerine koyar mı? Ben kadın olsam, o adamın koynuna girmem.
"ERKEĞİN TAHRİK OLMASI KADINI İLGİLENDİRMEZ"
“Kadın açık giyiniyorsa…” diye başlayan cümleler var ya hani taciz ya da tecavüzle sonuçlanabiliyor.
Sonra da kadın suçlanıyor…
Bak ne demiş… “(Resulüm!) Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. ... Mümin erkeklere,
gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz
bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. (Nur, 24/30)”
“Gözünü haramdan sakın” demiş! Bu metnin sahibi Allah’tır. Heidegger yazmış olsa bu kadar ciddiye
almayabilirdin ama Allah yazmış, iman etmişsin. Bakışlarını indireceksin, bu senin sorumluluğun,
bitti!
Sure’nin 31. ayetinde kadınlara da aynısını söylüyor.
Evet ve metindeki sıralama çok önemli. Tesettür ayeti olarak da bilinen mübarek Nur Suresi’nin 30.
ayeti erkeklere, 31. ayeti kadınlara yöneliktir. Allah, önce erkeğin terbiye olmasını uygun gördüğü
için önce ona “Gözünü haramdan sakın!” demiş. Ayrıca iman etmemiş bir kadın, erkeğin tahrik olmasından sorumlu tutulamaz, değil mi?
Erkeğin kadından tahrik olması kadını ilgilendirmez. Kadın, belki Müslüman değil, kime ne? Taciz,
yalnızca taciz eden erkeğin günahıdır; sözle ve bakışla taciz de buna dâhil. Mümin bir erkek,
herhangi bir kadını rahatsız edemez, bu kadar!
"KADININ EŞİNE HİÇBİR HİZMET BORCU YOKTUR"
İslam’a göre kadın, temizlik, yemek gibi ev işlerini yapmak, çocuğa bakmak zorunda mı?
İbn Hazm, kendisi Endülüslü ciddi bir İslam âlimidir, hiper entelektüeldir; neredeyse 1000 yıl önce
şöyle yazıyor: “Kadının, eşine hiçbir hizmet borcu yoktur. Yemek, temizlik, çocuk bakımı ve dokuma
ya da bunun gibi hiçbir iş yapmak zorunda değildir. Mümine kadınlar, zinhar üzerlerine vazife
olmayan bu hizmetleri yerine getiriyorsa, bu onların asaletinden ve nezaketindendir. Ona göre
değerlendirile! Erkek, eğer kadın isterse giyeceğini dikili, yiyeceğini pişmiş olarak sağlamak
zorundadır.” Şimdi bak bakalım 1000 yıl sonra, bugünkü İslam toplumunun haline… Kur’an’da erkeğin
bir numaralı sorumluluğu, ailesinin geçimini sağlamaktır. Kadın, hiç-bir-şey yapmak mecburiyetinde
değildir.
Kadının hiçbir sorumluluğu yok mu?
Kadının yalnızca iki sorumluluğu vardır: Eşine nefsini sunması ve evine sahip çıkması. Çalışması gerektiği durumlarda onu kimse engelleyemez. Kadın hekimse, hukukçuysa işini yapar.
Muhafazakârlar bu söylediklerinize kızacaktır…
Ben muhafazakârlıktan anlamam. İslam devrimcidir; muhafazakâr olmak, İslam’ın ruhuna aykırı.
İslam, Firavun zihniyetine ve sistemine karşı sürekli teyakkuz halinde olma durumudur. İslam’ın
temel değerleri vardır; mümin bunları zaten içselleştirir ve muhafaza eder, bu muhafazakâr olmak
demek değildir. "DİNİN İÇİNDEN SAMİMİYETİ ÇIKARIRSANIZ GERİYE RİTÜELLER ENKAZI KALIR"
Din nedir? Yani sizin için…
Rasûl-i Ekrem (s.a.v) din hakkında çok az söz söylemiştir. İki, üç hadisinden biri şudur:
“Din, nasihattir.” Nasihat ne demek biliyor musun?
Öğüt.
Din, öğütten ibaret olabilir mi?
Emirler olduğuna göre olamaz.
Emirler, hikâyeler, tarihi göndermeler, coğrafi atıflar var. Son peygamber dahi olsa mübarek
Kur’an’ın konu alanını bu kadar daraltma yetkisine sahip midir? Vallahi değildir. O zaman şunu
düşünmemiz gerekiyor: Biz onun ne söylediğini doğru anlıyor muyuz? Yoksa kelimeler ve kavramlar
anlam kaymasına mı uğramış?
Ne anlamda kullanıyor nasihat kelimesini?
Ciddi bir lügata baktığınızda görürsünüz ki, “nasihat” kelimesinin Arapçadaki ilk anlamı
“samimiyet”tir. Öğüt, 17. anlamıdır. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) diyor ki: “Din, samimiyettir.” Peki, samimiyet
nedir? Ben senin samimi olup olmadığını bilebilir miyim?
Belki hissedebilirsiniz ama bilemezsiniz.
Evet, bilemem. Bu konuyu ancak iki yer bilir: Allah ve kişinin kendisi. Buradan varacağımız akli sonuç
şudur: “Kul ve Allah arasındaki bağın adı samimiyettir.” Din olgusunun içinden samimiyeti çekip
alırsanız, geriye ritüeller enkazından başka bir şey kalmaz. İçi boş, kof, adet yerini bulsun diye
yapılan ritüeller… Bugün olduğu gibi. Kur’an, düşünen bir toplum içindir, düşünmezsen bu kitapla bir
yere çıkamazsın. Fakat ciddiyetle çalışırsan, düşünürsen ve anlamayı denersen işte o zaman… Kitap,
sana açılır ve ne dediğini anlatır.
Habertürk Bu dökümanı orjinal adreste göster
Müslüman bir erkek nasıl giyinmeli?
Download