15.07.2005 Fussilet, 46 HAK KUTSALDIR Muhterem Mü’minler, İslam Dini can, mal, akıl, namus ve dini, öncelikle korunması gereken beş temel değer olarak kabul etmiş, bunlara yönelik tehdit ve saldırılara dünyevî ve uhrevî cezalar öngörmüştür. İnsanın beden ve ruh bütünlüğünün, onur ve haysiyetinin, din ve vicdan özgürlüğünün korunmasını ifade eden bu değerler günümüzde, bireyin temel hak ve hürriyetleri olarak kanunlarla güvence altına alınmıştır. Dinimiz on dört asır öncesinden haksız yere cana kıymayı[1], hırsızlık yapmayı[2], haksız kazancı[3], rüşvet[4] ve tefeciliği[5], stokçuluğu[6], zinayı[7], iftirayı[8], içkiyi[9], dinde zorlamayı[10] yasaklayarak bu temel insânî değerleri garanti altına almış ve toplumda karşılıklı hak ve menfaatlerin korunduğu bir güven ortamı oluşturmayı amaçlamıştır. Değerli Mü’minler, Bugün, “insan hakları” kavramı altında ifade edilen hak ve hürriyetlerin İslam Kültüründeki karşılığı “kul hakkı” dır. Bu kavramın içine, en geniş anlamıyla, Cenabı Hakkın yarattığı canlı-cansız bütün varlıkların hukuku girmektedir. Dolayısıyla mü’min, hemcinslerine verdiği zararın yanı sıra, doğada yaptığı tahribatın, hayvanlara yaptığı kötü muamelenin hesabını vereceğinin bilincindedir. Nitekim hadis kaynaklarımız, bir hayvana yaptığı iyilikten dolayı Cenneti[11]; yine bir hayvana yaptığı eziyetten dolayı da Cehennemi hak eden[12] kimseleri bize haber vermektedir. Yeryüzünün kendisine emanet edildiğini bilen mü’min, boynuzsuz koyunun boynuzludan hakkını alacağı büyük mahkemeye kul hakkıyla çıkmanın ne ağır bir sorumluluk olduğunun farkındadır. Hak sahibi affetmedikçe Allah’ın affetmeyeceği bir suçu yüklenerek bu dünyadan ayrılmanın ve yaptığı haksızlığın karşılığı olarak hak sahibinin günahlarını üstlenmek zorunda kalmanın ne zor bir hesap olduğunun idrakindedir. Nitekim sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur : “ Bir kimse kardeşinin haysiyetine yahut malına haksız olarak saldırmış ise, altıngümüş bulunmayan günden önce onunla helalleşsin. Aksi takdirde, iyiliği varsa yaptığı zulüm oranında iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden o kimseye yükletilir.”[13] Değerli Kardeşlerim, Günümüzde, gitgide artan kapkaç ve hırsızlık olaylarını ve üç kuruş için insan canına kast etmenin ne kadar basit bir olay haline geldiğini gördükçe, karıncayı incitmeyen Müslüman duyarlılığının nerede kaldığını kendimize sormalıyız. Halkı Müslüman olan bu ülkenin çocuklarının nasıl bu hale geldiğini, bunda ana-babalar olarak bizim sorumluluğumuzun ne olduğunu sorgulamalıyız. “Müslümanı, elinden ve dilinden başkalarının zarar görmediği kimse”[14] olarak tanımlayan bir Peygamberin ümmeti olarak nerede hata yaptığımızı hep birlikte düşünmeliyiz. Aziz Mü’minler, Sevgili Peygamberimizin, “insanların en kötüsü, şerrinden çekinerek diğer insanların terk ettiği kimsedir”[15] şeklinde tanımladığı insan tipini ıslah etmek sadece kanunlara bırakılabilecek bir iş değildir. Bunun için Kur’an’ın rehberliğini, Hz.Muhammed’in dînî ve ahlakî örnekliğini esas alan bir aile terbiyesinin çocuklarımıza ve gençlerimize verilmesi zorunludur. Çünkü din, insanı insan yapan ahlâkî ilkeler bütünüdür. Bu dînî terbiyeyi alan genç, diğer insanların can, mal ve ırzının dokunulmaz olduğunu öğrenecek, yaptığı her davranışın Allah katında bir hesabı olduğunu bilecektir. Hutbemi, başta okuduğum ayeti kerimenin mealini vererek bitiriyorum. “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kimde kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara asla zulmedici değildir.”[16] [1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] Maide / 32 Maide / 38 Nisa / 29 Bakara / 188 Âl-i İmran / 130 Tevbe / 34 İsra / 32 Nur / 4 Maide / 90 Bakara / 256 Riyâzu’s-Salihîn, I / 162 Müslim, Birr, H.No. 133 Riyazu’s-Salihîn, I / 258 Riyazu’s-Salihîn, I / 259 Tirmizî, Birr, 59 Fussilet / 46