M. Meclisi B : 108 söz ettiniz mi, «aîçak komünist, solcu» diye itham altında kalırsınız. Nasıl bir afyonla beyinler yıkandı ki, millileştirmek sözü bile komünistlik sayılıyor ülke­ mizde. O kadar acıdır ki, komünistlik ile solculuk, sağcılık ile Müslümanlık ve hatta mürtecilik ile Müs­ lümanlık bazı çevrelerde eşanlamlı olarak biliniyor ve bildirilmek isteniyor. Komünist ile solcuyu ve he­ le demokratik solcuyu birbirinden ayırmanın zamanı gelmiştir arkadaşlarım. Mürteci ile Müslümam, ilerici ile gericiyi kesin­ likle ayırmak ve anlamlarını anlatmak zorundayız. Mürteci kimdir? Müslüman kimdir? İlerici kimdir? Gerici kimdir? Bu kavramları halkımızın iyice bil­ mesi gerektiğine inanıyorum. Kurulan ve bütçesi görüşülen Cumhuriyet Hükü­ metinin başlıca görevi bu olmalıdır. İçtenlikle inanı­ yorum ki, kurulan Cumhuriyet Hükümeti, uygar­ lık düşmanlığına ve yabancı uşaklığına hizmet etmek isteyenlerin Müslüman sıfatını kalkan gibi kullanma­ larına izin vermeyecektir ve yine içtenlikle inanıyo­ rum ki, kutsal İslam dinini politikaya alet etmek is­ teyenlerin karşısına ilk önce gerçek Müslümanlar ve o Müslümanların güven duyduğu Cumhuriyet Hükü­ meti çıkacaktır. Milli Kurtuluş Savaşımızda mürteci­ lerin önüne milliyetçi Müslümanlar dikilmişlerdir. Ta­ rih sayfalarına baktığımız zaman, 9 Mayıs 1920'de Edirne İstatistik Müdürü Neyyir Bey ve İpsala Müf­ tüsü irticanın sözcülüğünü yaparken, gerçek Müslü­ man olan Saray Müftüsü Ahmet Efendi ve Denizli Müftüsü gerçek Müslümanlığın gerçek dindarlığın so­ mut örneklerini veriyor ve şöyle diyorlardı: «Her ne pahasına olursa olsun, Yunanlılara karşı koymak gere­ kir. Yunanlıların işgal eylediği memleketler haîkı için kavgaya girişmek farzı aynıdır. Ben fetva veriyorum, silah ve cephane azlığı ve yokluğu hiçbir zaman kav­ gaya mani olmayacaktır; hiçbir müdafaa vasıtası ol­ mayan bir Müslüman dahi yerden 3 taş alarak düş­ mana atmaya mecburdur» diyordu ı Bu gerçek dindarların ve gerçek Müslümanların verdiği fetvalara karşılık, İstanbul'da Şeyhülislam Dürrizade Seyit Abdullah, Kurtuluş Savaşlarını eşkiya; savaşçılarını da eşkiya, şerir, fitneci ve fesatçı olarak niteliyordu. Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; içten­ likle inanıyorum ki, Cumhuriyet Hükümeti kutsal di­ nimizi çıkarlarının aleti haline getirmek isteyenlerin kesin olarak karşısında olacaktır. İslam dini yalnız iba­ det dini değildir, erdendik dinidir, lâik ve özgür dü­ şüncenin yarattığı ve pozitif bilimlerin aydınlattığı 17 . 2 . 1978 O :2 yollarda yürümek ve ilerlemek tslam dinine aykırı de­ ğildir. Ne yazık ki, İslam dininin gerçek anlamım bi­ lemeyen din ve devlet adamları yüzyıllar boyunca bi­ limsel çalışmaları, buluşları Allah'ın emirlerine aykı­ rı birer küfür saymışlar ve İslam dininin gerçek an­ lamını kavrayamamışlardır. Aksiyonlarını, Allah'ın emirlerine göre değil, kişisel çıkarlarıyla bilgisiz an­ layışlarının emirlerine göre yönetmişler; Allah adına, din adına ve Peygamber adına her çeşit zulüm ve saldırganlıktan çekinmemişlerdir ve hatta kendileri gi­ bi düşünmeyenlerin kâfir olduklarına, dine dayanarak yanlış fetvalar vermişlerdir. Dinin kişisel çıkarlara nasıl alet edildiğini daha iyi öğrenebilmek için İs­ lam tarihine ve Osmanlı tarihine kısaca göz atmak yeterlidir. İslam dinine inananların uğradığı Cemel, Sıffiyn iç savaşlarından 25 yıl sonra Kerbelâ faciasının orta­ ya çıkışı, tüm İslam dinine inananları yüzyıllarca üzen ve derin hayretlere düşüren bir olay değil midir? İkinci Osman, Lehistan seferine çıkmadan önce, kardeşi Mahmut'u boğdurtabilmek için Şeyhülislam Hocazade Esat Efendi'den fetva alamamış, kendisine yaranmak isteyen Rumeli Kazaskeri Temalüddin Efendi'nin verdiği dine aykırı fetva ile kardeşini boğdurtiîbilmjş değil midir? Genç Osman'ın ve Üçüncü Selim'in uyanık kafa­ ları, şeriat adına, din adına kesilmemiş midir? İkinci Mahmut'a, şeriat adına, din adına «Gâvur Padişah» adı takılmamış mıdır? Menemen'de genç yaşta vahşice öldürülen Kubilay, din âdına, şeriat adına öldürülmemiş midir? 1975 Türkiyesinde yaşanılan üzücü olaylar, örne­ ğin; Gerede, Amasya, Diyarbakır ve Elazığ olaylarına din karıştırılmamış mıdır? Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım, her gerçek dindar tarih sayfalarına baktığı zaman birçok haksızlıklar, ahlaksızlıklar ve cinayetlerle karşı karşı­ ya gelmekte ve derin bir üzüntü duymaktadır. Bir ahlak ve akıl dini olan İslam dini bu tür ahlaksızlık­ lara, haksızlıklara ve cinayetlere karşıdır. İçtenlikle inanıyorum ki, özgürlükçü demokrasiyi en ileri an­ lamıyla benimseyen Cumhuriyet Hükümeti herkesin inançlarına saygılı kalacak ve herkese dinsel inançları­ nın gereğini, toplumsal gelişmeyle uyumlu olarak en­ gelsin yerine getirebilmesini sağlayacaktır. Bunu bir insanlık ödevi bilecek insana ve halka saygının gereği sayacaktır. Sayın milletvekilleri, sol kavramı üzerindeki kısaca durduktan sonra, Cumhuriyet Hükümetinden neler is70 —