marka iletişim kampanyaları

advertisement
T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3027
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1979
MARKA İLETİŞİM
KAMPANYALARI
Yazarlar
Doç.Dr. Hüseyin ALTUNBAŞ (Ünite 1, 5)
Prof.Dr. Müge ELDEN (Ünite 2)
Doç.Dr. Rasime Ayhan YILMAZ (Ünite 3)
Prof.Dr. Yusuf DEVRAN (Ünite 4)
Doç.Dr. Serdar SEVER (Ünite 6)
Yrd.Doç.Dr. Mehmet Sinan ERGÜVEN (Ünite 7)
Doç.Dr. Kemal SUHER (Ünite 8)
Editörler
Prof.Dr. Aydın Ziya ÖZGÜR
Yrd.Doç.Dr. Musa Kazım SEZGİN
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
i
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Copyright © 2013 by Anadolu University
All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted
in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without
permission in writing from the University.
UZAKTAN ÖĞRETİM TASARIM BİRİMİ
Genel Koordinatör
Doç.Dr. Müjgan Bozkaya
Genel Koordinatör Yardımcısı
Doç.Dr. Hasan Çalışkan
Öğretim Tasarımcıları
Yrd.Doç.Dr. Seçil Banar
Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan
Grafik Tasarım Yönetmenleri
Prof. Tevfik Fikret Uçar
Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız
Öğr.Gör. Nilgün Salur
Kitap Koordinasyon Birimi
Uzm. Nermin Özgür
Kapak Düzeni
Prof. Tevfik Fikret Uçar
Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız
Grafikerler
Gülşah Karabulut
Kenan Çetinkaya
Dizgi
Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi
Marka İletişim Kampanyaları
ISBN
978-975-06-1687-7
1. Baskı
Bu kitap ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Web-Ofset Tesislerinde 2.000 adet basılmıştır.
ESKİŞEHİR, Ocak 2013
ii
İçindekiler
Önsöz
....
1. Marka İletişiminde Kampanya Süreci
iv
2
2. Örneklerle Marka İletişiminde Global ve Glokal Kampanyalar (PR-Reklam)
.
26
3. Marka İletişiminde Halkla İlişkiler, Kriz ve Konu Yönetimi, Lobi Faaliyetleri
ve İtibar Yönetimi
50
4. Siyasal İletişim Kampanyaları
70
5. Marka İletişiminde Satış Geliştirme Kampanyaları ve Fuarlar
92
6. Marka İletişiminde Yeni Eğilimler
.. 114
7. Marka İletişimi Kampanyalarının Yayın ve Yapım Bütçesi,
Sunum Teknikleri
132
8. Marka İletişim Kampanyalarının Değerlendirilmesi Denetim,
Yasal Etik Konular
.
152
iii
Önsöz
Artan nüfus baskısına koşut olarak ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçları karşılayacak ürün ve hizmetler de
artmaktadır. Ürün ve hizmetlerdeki artış yoğun rekabet ortamları yaratmaktadır. Yoğun rekabet ortamında
bir markanın var olabilmesi ancak etkili marka iletişimi kampanyalarıyla mümkün olabilmektedir. Etkili
marka iletişimi kampanyası reklamı bilmek, anlamak, yürütebilmek ve yönetebilmekten geçer. Bir
markanın kimliğini, kişiliğini ve imajını oluşturmak ve tüketicileri pazarda çok sayıda bulunan ürün ve
hizmet hakkında bilgilendirmek, tüketicilerde olumlu tutum, düşünce ve davranış değişikliği yaratmak ve
ikna etmek amacıyla yapılan marka iletişimi bu işlevlerini yerine getirirken farklı yötem ve teknik içeren
kampanyaları kullanır. Genel olarak marka iletişim kampanyaları bilimsel bilgi, yaratıcılık ve yetenek
ister. Marka iletişim kampanyaları markanın gerçeklerine, reklamverene, markanın tüketicileri ya da
muhtemel tüketicileri özelliklerine, pazarlama stratejilerine, satış politikasına, medya yapısına, zamana ve
bütçeye bağlı olarak değişen yötemlere göre tasarlanır ve marka iletişimi tasarımının uygulama yöntem
ve tekniklerini içerir. Elinizdeki bu kitap çeşitli marka iletişimi kampanyalarının ne olduğunu, nasıl
planlanması, yürütülüp yönetilmesi gerektiğini, yöntem, teknik ve araçlarının neler olduğunu bilimsel ve
sistematik bir bilgiyi uygulanmış örnekleriyle birlikte size sunmaktadır.
“Marka İletişim Kampanyaları”adlı bu kitap 8 üniteden oluşmaktadır. Birinci ünite reklam kampanyası
planlaması ve sürecini; ikinci ünite küresel dünyada markaların iletişimini –global ve glokal iletişim
stratejileri-; üçüncü ünite marka iletişiminde halkla ilişkileri; dördüncü ünite siyasal iletişim
kampanyalarını; beşinci ünite satış geliştirme kampanyaları ve fuarları; altıncı ünite marka iletişiminde
yeni eğilimleri; yedinci ünite reklam bütçesi ve reklam ajansı sunumlarını; sekizinci ünite ise marka
iletişim kampanyalarının değerlendirilmesi, denetim, yasal ve etik konularını ele almaktadır. Öğrencilerin
kendi kendine öğrenmesini ve çalışmasını sağlayacak şekilde uzaktan öğretim tekniğine göre hazırlanan
bu kitapta her ünite çeşitli bölümlerden oluşmaktadır. Ünitenin başındaki “amaçlar” üniteyi kolay ve
sistematik olarak okumanıza yardımcı olmakta, “kitap” ikonu bazı konuları ayrıntılı öğrenmek için yol
göstermekte, “anahtar kavramlar” ünitede öğrenilecek kavramları betimlemektedir. “Sıra sizde” soruları
edinilen bilgilerin kavranmasını sağlamakta; “kendimizi sınayalım” bölümü ise, konunun ne kadar
öğrenildiğini test etmektedir. Ünitelerin sonlarında yer alan “yararlanılan kaynaklar” bölümleri ele alınan
konularla ilgili yararlanılabilecek kitap ve makaleleri sunmaktadır.
Marka İletişim Kampanyaları adlı bu kitabınız alanında uzman olan yazarların, öğretim tasarım ve grafik
tasarım ekibi ile, Açıköğretim Fakültesi kitap tasarım ve dizgi ekibinin özverili ve titiz çalışmaları ile
ortaya çıkmıştır. Başta değerli yazarlar olmak üzere emeği geçen herkeze çok teşekkür ederiz. Bu kitabın
öğrencilerimizin de yaşamını zenginleştirmesi dileğiyle...
Editörler
Prof.Dr. Aydın Ziya ÖZGÜR
Yrd.Doç.Dr. Musa Kazım SEZGİN
iv
1
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Reklamın iletişim yöntemleri arasındaki önemini açıklayabilecek,
Reklam kampanyası yapmanın aşamalarını açıklayabilecek,
Reklam ajanslarının işleyişini öğrenebilecek,
Farklı tür ve tarzdaki reklamların amaç ve stratejilerini çözümleyebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Reklam
Yaratıcılık
Kampanya
Reklam Ajansı
Medya
Yaratıcı İş Özeti
Brief
Reklam Kurulu
İçindekiler
Giriş
Reklam Kampanya Süreci
Reklam Kampanyasını Etkileyen Faktörler
Reklam Modelleri
Reklam Kampanyasının Tarafları
2
Marka İletişiminde
Kampanya Süreci
GİRİŞ
Reklam günümüzde firmalar için şimdiye kadar hiç olmadığı kadar önemli hale gelmiştir. Firmaların
reklam iletişimi yapmaksızın yaşamaları artık neredeyse mümkün değildir. Ticari faaliyetin sürdürülebilir
olmasının anahtarı reklamı bilmek, anlamak ve etkili şekilde yürütebilmekten geçmektedir. Reklam;
ürünün hedef kitleye görünür olmasını, akılda kalmasını, hatırlanır olmasını, satın alma isteği yaratmasını
ve hem firmanın hem de hedef alıcısının tatmin olmasını sağlayan en etkili iletişim yöntemidir.
Dünya nüfusunun hızlı artışı ve artan nüfus ihtiyaçlarını karşılayacak ürün ve hizmetlerin artması hem
bireysel hem de kurumsal rekabeti önemli hale getirmektedir. Rekabetin; rakibi öldürmek yerine rakiple
birlikte ve kurumsallaşmayla gerçekleşmesi iletişimin başarısını artırmaktadır. İletişimin rekabeti
etkilemesi pazarlamayı, ticareti ve markalaşmayı canlı tutmaktadır. Yani kurumların, firmaların şeffaf
iletişim yöntemlerini kullanması, birey, toplum ve firmaların markalaşmasını sağlayan temel faktör
olmaktadır.
Şeffaf iletişimin en temel göstergesi reklamdır. Reklam toplumların gelişmişlik göstergesi,
toplumların şeffaf iletişim yaptığının işaretidir. Reklam; kurumların, şehirlerin ve ülkelerin konuştuğunun
da bir göstergesidir. Reklam pastalarının (reklama ayrılan harcama) büyümesi hangi ülke ve şehirde
olursa olsun, dürüstlüğün ve şeffaflığın tüm sosyolojik yapıya nüfuz ettiğini göstermektedir.
İnsan için konuşmak ne kadar önemliyse, kurum ve firmalar için de reklam o kadar önemlidir.
Konuşmayan insan ile reklamı bilmeyen firma aynı özelliktedir. Konuşma becerisinin yükselmesi bireyin
özgüvenini, kariyerini, itibarını ve yaşam kalitesini nasıl artırıyorsa; reklam da kurum ya da firmanın,
çalışanlarının ve müşterilerinin özgüvenini, itibarını, değerini artırır. Günümüzde reklam marka
olabilmenin en önemli araçlarından biri konumuna gelmiştir, denebilir.
Bu kadar önemli bir konuma gelmiş olan reklamın; reklam medyasında ya da mecralarında reklam
uzmanlığından uzak stratejisiz, dayanaksız ve kalitesiz yapılması reklamın etkisiz olduğunu göstermez.
Aksine, reklamın çok fonksiyonlu uzmanlık gerektiren bir iş haline geldiğini gösterir. Değişen dünyada
reklamın işleyişi de değişmiştir. Reklamın reklamveren tarafından kontrol edilen yönü tüketicinin
kontrolüne geçerek gelişmiştir.
İhtiyaç alternatifleri artmış ve daha fazla mesajla bilgi sahibi kafası karışık tüketicilerin ihtiyaçlarını
analiz ederek, onları reklamı yapılacak ürün ya da hizmete doğru çekmek ancak ciddi bir planlama ile
sağlanabilir. Bu noktada reklam planlaması ürünü ya da hizmeti, hedef kitleyi, rekabeti ve medya yapısını
analiz ederek yapılması gereken zorlu bir süreç haline gelmiştir.
REKLAM KAMPANYA SÜRECİ
Reklam kampanyası bir ürün ya da hizmetin hedef kitlesine yönelik olarak belirli bir zaman diliminde, ne
söyleyeceği, nasıl söyleyeceği ve nerede söyleyeceği aşamalarını bütünlük içerisinde belirleme, uygulama
ve geri dönüşleri değerlendirme işlemlerinin tümüdür. Ürün ve hizmet sayısındaki artış, değişen insan
profili ve karmaşıklaşan medya ortamı reklam işini kampanya şeklinde düşünmeyi ve uygulamayı zorunlu
kılmaktadır. Bilgi bombardımanı altındaki firmalar ve tüketiciler için bilgiyi kontrollü ve sınıflandırılmış
olarak elde etmek, süzgeçten geçirmek ve sunmak önemli bir iletişim gerektirmektedir. Reklam
3
kampanyası bu bilgi sürecini rafine etme ve odaklama işindeki uzmanlık anlamına gelmektedir.
Kampanya belirli bir satış hedefine ulaşmak amacıyla düzenlemiş reklam ve satış arttırma etkinliklerinin
tümüdür. Ortak bir satış yapma fikri olan reklam dizisi olarak da adlandırılan kampanyada ne söylediğin,
kime söylediğin, nasıl söylediğin, neden söylediğin, nerede söylediğin ve ne zaman söylediğin sorularının
tümü bu süreçte düşünülmelidir. Bir başka ifadeyle reklam kampanya süreci Şekil 1.1’deki gibi ardışık
kararlardan geçerek oluşur (Davies, 1993: 46).
Şekil 1.1: Reklam Süreci
Yaratıcı strateji öncesindeki adımlar ne sorusu, yaratıcı strateji içindeki adımlar nasıl sorusu ve medya
stratejisi içindeki adımlar da nerede sorularının yanıtlarını bulma adımlarıdır. Son olarak da
değerlendirme aşaması ile reklam kampanyası sonlandırılmış olmaktadır. Bu süreç sonunda tüketiciden
müşteri elde etmek hedefine ulaşılmış olmalıdır. Tüketicinin reklamı yapılan ürüne ya da hizmete karşı
olumlu tutum ve satın alma davranışını sağlamış olmak gerekmektedir. İleriki sayfalarda reklam
kampanya süreci; ne, nasıl, nerede ve değerlendirme başlıkları altında incelenmiştir.
“Ne” Söyleneceği Aşaması
Reklam kampanyası; mesaj bombardımanından reklamveren lehine hedef müşteri kaparak çıkma işidir.
İletişim sürecini başından sonuna düşünme demektir. Süreci asıl açıklayıp anlatan ne, nasıl ve nerede
sorularıdır. Diğer sorular bu soruların altında yanıt bulacaktır. Ne söyleneceğinin belirlenmesi aşaması
reklamın stratejisinin de belirlenme aşamasıdır. Bu nedenle reklam kampanyası, öncelikle reklamveren
tarafından reklam ajansına verilen bilgilendirme (brief) ile başlamaktadır. Bilgilendirme planlamanın
doğru ve sistemli yürümesi için çok önemlidir. Başlangıçta sorun tespiti üzerine odaklanılmalıdır. Çünkü
unutulmamalıdır ki; insanlar sorunlarına çözüm satın alırlar. Bu sebeple reklam, öncelikle
bilgilendirmedeki sorunun iyi tespit edilmesi ile etkili olabilir. Reklam verenin yaptığı bilgilendirmeye
pazarlama bilgilendirmesi (marketing brief) denir. Bu bilgilendirmede ürüne ait pazarlama bileşenleri
(ürün, fiyat, dağıtım ve iletişim), birincil ve ikincil rakipler, potansiyel ve hedef müşterilerle ilgili bilgiler
ajansa aktarılır. Reklam ajansının aldığı bu bilgiler ham bilgilerdir. Reklam ajansı bu ham bilgileri
4
inceler, doğrular, sağlamlaştırır, sınıflandırır ve reklam verene geri bilgilendirme yapar. Bu işleme
bilgilendirme çözümlemesi (debrief) adı verilir. Burada reklam ajansı, sorun ya da sorunları yaratıcı
çözümlere dönüştürmeden önce reklamverenden onay almış, doğrulatmış olur. Bir anlamda strateji
sunumu anlamına gelen debrief reklam ajansının reklam verene karşı sigortası niteliğindedir.
Ne söyleneceğinin belirleneceği aşama tüm sorulara yanıt bulma aşamasıdır. Gerekli soruların
sorulması ve yanıtlarının alınıp hazırlık yapılması sürecin sağlıklı yürümesi anlamında gereklidir. Bilgi
toplama ve sınıflandırma aşaması reklamı yapılacak ürün ya da hizmet, rakipler yani ürün kategorisi
(segment) ve hedef müşterilerle ilgili bilgileri toplama analiz etme ve varsa eksik bilgiler için araştırma
yapma aşamasıdır.
Bilgi için ikincil kaynaklardan yararlanan reklam ajansı; bu bilgileri yenilemek ve desteklemek için
birincil kaynaklara yönelebilir.
İkincil kaynaklar firmanın elindeki hazır dokümanlar, internet ortamında sağlanan bilgiler, daha önce
yapılmış araştırmalar, devletin elindeki bilgiler veya rakiplerdeki bilgilerden oluşan kaynaklardır.
Kampanya için öncelikle bu bilgilere ulaşmak gerekmektedir. Bu bilgilerin kafa karıştırıcı, eski veya
yanlış olması gibi durumlar karşısında daha taze bilgilere ulaşmak reklamın etkisini artıracaktır. Anlık
değişmeleri kontrol edemeyen bir reklam kampanyası; maliyeti yüksek bir süreç olarak reklamverene ve
reklam ajansına büyük zararlar verebilir. Bu sebeple ürünle ya da hizmetle, rakiplerle ve özellikle hedef
tüketiciyle ilgili yeni ve taze bilgilerin kullanılması gerekir. Bu bilgiler anket, gözlem, görüşme gibi
birincil kaynaklardan elde edilen bilgiler olmalıdır.
Elde edilen bilgiler, ürün, rakip ve hedef kitle üçgenindeki bilgileri yoğuracak ve gözden
kaçırmayacak şekilde aşağıdakine benzer başlıklar altında gruplandırılmalıdır.
•
Ürünün mevcut kullanıcıları: Tüketicilerin demografik -yaş, cinsiyet, gelir, yaşanılan yer,
eğitim düzeyi vb.- ve psikografik -bireylerin ürün ya da hizmete ilişkin düşünce ve tutumları-,
yaşam biçimleri özelliklerine göre tespit etmektir.
•
Coğrafi özellikler: Ürünün hedef pazarındaki coğrafik değişimler nelerdir? Sorusunu
detaylandırma yeridir.
•
Mevsimsellik: Ürün ya da hizmetlerin yıl içerisindeki mevsimsel değişimleri kampanyanın
planlamasında önemli bilgiler sağlayacaktır.
•
Satın alma çevrimi (sıklığı): Hedef tüketicilerin bir ürünü satın aldıktan sonraki ikinci satın
alma sürecinde geçen süreye satın alma çevrimi denir. Hangi sıklıkla tüketici ürünü satın almak
istiyor, satınalmaya gidiyor, arada geçen süre planlamada çok önemlidir.
•
Segmentin yaratıcı gerekliliği: Reklamın yaratıcı gereklilikleri ve gözden kaçırmamak için bu
aşamada ürüne, rekabete ve tüketici beğenisine uygun mecra, mesaj gerekliliği burada ele
alınmalıdır. Renkli bir ürün grubunun tematik baskı kalitesi yüksek dergi mecrasını kullanma
gerekliliği yaratıcı gerekliliğe örnek verilebilir.
•
Satış durum ve hareketliliği: Satış tüketicinin en somut davranışıdır. Satış rakamları
sürdürülebilir pazarlama iletişim başarısını ya da başarısızlığını gösterdiği için reklam
kampanyası planında tüketici nerede, ne zaman, nasıl tepki göstermiştir sorusunu alma işlemidir.
Kampanyada kesinlikle gözden uzak tutulmamalıdır.
•
Medya kullanımı: Rekabetin medya kullanımı; ürünün ya da hizmetin yer aldığı kategorinin
iletişim frekans yoğunluğunu ve derecesini öğrenme işlemidir. Tüketici hangi markaya, hangi
dönemde daha az ya da fazla maruz kalmıştır sorusu bu aşamada öğrenilir. Medya planlama
kavramlarından GRP (Gross Rating Points, Brüt İzlenme Oranı), SOV (Share Of Voice, Reklam
Payı) bu aşamada reklam kampanyasına yön verir.
Reklamcılık Vakfı Yayınlarından çıkan ‘Reklam Kampanya Planlaması,
(Advertising Campaign Planning)’ isimli Jim Avery’nin yazdığı Celil Oker’in çevirdiği
kitaptan detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
5
“Nasıl” Söyleneceği Aşaması
Reklam veren firma ile reklam ajansının strateji konusunda anlaşması sonucu reklam ajansı yaratıcı işin
ne olacağını, nasıl ve nerelerde söyleneceği aşamalarının hazırlığını yapar. Bu aşamalar ürünün ve
hizmetin ruhunun reklama geçeceği aşamalardır. Bu sebeple aynı kategorilerde olsa bile her ürün ve
hizmetin ruhunu keşfetmek reklam ajanslarının başarısını gösterecektir. Aslında reklamcılığın farklılaşan
ve kopyalanamayan noktası burasıdır. Reklam ajansı yaratıcı çalışmaların dayanağı olan yaratıcı iş özetini
(creative brief) hazırlayarak yaratıcı çözümlere başlar. Bu aşama mesajın nasıl söyleneceği aşamasıdır.
Yaratıcı iş özeti ile reklam ajansındaki yaratıcı departmana materyallerin üretiminde rehberlik edecek
bilgiler kısa, öz ve anlaşılır biçimde verilir. Yaratıcı reklamın temeli olan yaratıcı iş özeti, reklamın
üzerine inşa edileceği önemli araştırma bulgularını ve diğer önemli bilgileri özetlemelidir (Yeshin, 2006:
275). Dili basit ve anlaşılır olması gerektiği için tek bir sayfa olması çoğunlukla yeterlidir. Bu aşamada
yaratıcı iş özetlerinin çeşitli reklam ajanslarının özelliklerine göre farklı olacağını söylemek mümkündür
(Duncan, 2005: 281).
•
DDB Worldwide Reklam Ajansı: Pazarlama hedefi, rekabet avantajı, reklam hedefi, beklenen
eylem, içgörü, destek, marka kişiliği/ton, medya
•
Leo Burnett Reklam Ajansı: Hedef, arzulanan inanç, neden, ton
•
Tracy-Locke Reklam Ajansı: Hedef, marka vaadi, neden, marka karakteri, satış odağı, ton
•
Campbell Mithun Reklam Ajansı: İş hedefi, tüketici profili, varolan tutumlar, arzulanan
tutumlar, arzulanan eylem, satış vaadi.
Yaratıcı iş özetinde; İletişimin rolü ya da reklamın amacı, hedef kitle, içgörü (insight), vaad, destek,
arzulanan tepki, marka kişiliği, reklamın tonu, zorunluluklar ve medya yer alır.
İletişimin Rolü (Reklamın amacı): Yaratıcı iş özetinin bu ilk maddesinde reklam kampanyasının
neden yapılacağı açıkça belirtilir. Satış bir amaç değildir. Bu sebeple satış artırmak amaç olarak
yazılmamalıdır. Satış artırmak reklamın zaten nihai amacıdır. Bu sebeple daha spesifik amaç
belirlenmelidir. Ürünü denettirmek, satın almaya teşvik ve tahrik etmek, üründeki bir yeniliği duyurmak,
marka farkındalığı oluşturmak ya da var olan farkındalığı korumak, marka imajını güçlendirmek,
tutumları değiştirmek/oluşturmak/pekiştirmek, varsa önyargıları yıkmak, kamuoyunun dikkatini çekmek,
markanın ya da kurumun itibarını artırmak gibi amaçlar bu amaçlardan olabilir (O’Guinn vd., 2006: 285286).
Hedef kitle: Yaratıcı iş özetinin bu maddesinde; yaratıcı ekibin hedef kitlenin demografik
özelliklerinin yanında psikografik özelliklerini öğrenmesi ve algılamasını sağlayacak bilgiler verilmelidir.
Hedef kitlenin yaşam tarzı, tutumları, genç ya da yaşlı oluşları ile ilgili bilgiler verilirse yaratıcı ekip
hedef kitlenin dikkatini çekecek mesajın stratejisini, tonunu ve stilini daha etkili şekilde
belirleyebilecektir. Örneğin gençlere yönelik bir reklamın dili yetişkinlere yönelik bir reklamın dilinden
farklı olmalıdır. Bu bilgiler aynı zamanda medya departmanının hangi medyayı kullanıp hangisini
kullanmayacağını seçmesi için de önemlidir (Yeshin, 2006:277). Burada dikkat edilmesi gereken bir
nokta hedef kitlenin daha belirgin anlaşılmasını sağlayacak bilgilere yer verilmesinin önemidir. Örneğin
“35 yaş ve üzeri, yüksek gelir düzeyine dahil erkekler” gibi bir ifade herkesi kastedebilir. Hedef kişiyi
daha belirgin ve anlaşılır şekilde anlatacak ifadeler kullanılmalıdır. Hedef kişilerin değerleri, boş zaman
etkinlikleri, yaşam tarzları, iş ve ailelerine karşı tutumları, günlük yaşamda karşılaştıkları stres faktörleri
bu bölümde yazılmalıdır (Jewler ve Drewniany, 2005: 73). “12 yaşın altında çocuğu olan anneler”
yetersiz bir hedef kitle tanımıdır. “12 yaşın altında çocuğu olan, yemekleri sıfırdan hazırlamayıp, çeşitli
paketli gıdaları kullanarak yemek hazırlayan anneler. Bu kişiler paketlenmiş yemekler, hazır makarna
sosları, marketlerin pişmiş yemek bölümünden alınmış sıcak yemekleri alabilirler. Çocuklarının hayatı ile
son derece ilgilidirler.” şeklinde yapılan bir hedef kitle tanımı, bol miktarda “boş ve gereksiz” bilgiler
içermektedir. Bunun yerine yaratıcılığa ve yaratıcı ekibe reklamı yapılacak ürünle ilgili ilham verici bir
tanım yapılması daha doğru olur: “Kendilerini, mutfakta yaratıcı keşifler yapmayı seven kişiler olarak
gören, ancak ailenin diğer üyelerini de düşünerek bu yaratıcılıklarını dengeleme ihtiyacı hisseden
anneler.” Bu tanım yaratıcı brief’i okuyan herkesin aklında canlı bir resim oluşturabilecek bir tanım
olacaktır (Jewler ve Drewniany, 2005: 80-81).
6
Tüketici İçgörüsü (Insight): Yaratıcı iş özetinin önemli bir maddesi tüketicinin daha yakından
incelenmesi ve içinden geçenlerin keşfedilerek elde edilen içgörü bilgi ve tanımlarının yazıldığı aşamadır.
İçgörü cümlesi, tüketicilerin ihtiyaç ve isteklerini temel alarak markayı rakiplerinden ayrı kılacak yönü
ifade eder (Yeshin, 2006:277). Tüketici içgörüsünü anlamak ve bulmak için gözlemler, birebir
görüşmeler ve odak grup (focus group) araştırmaları yapılabilir. Mesela insanlar bisküviyi ikiye bölüp
önce aradaki kremayı yiyorsa, bu bir içgörü çıkış noktası olabilir (Jewler ve Drewniany, 2005: 81).
Deterjan kategorisinde “Omo” markasının “Kirlenmek Güzeldir” cümlesi içgörü cümlesi olarak örnek
verilebilir.
Vaad (Proposition): Reklamda verilmek istenen mesaj tam olarak nedir? Reklamı yapılacak ürün ya
da hizmeti rakiplerinden ayıracak “tek bir fikir” nedir? Bu aşamada markayı rakiplerinden ayıran fiziksel
ya da duygusal farklar tanımlanır. Marka öyle bir şey söylemelidir ki, tüketicilerin gözünde rakiplerinden
ayrışabilmelidir. İki cümle ile özetlenmesi gerekse de burası yaratıcı brief’in önemli bir noktasıdır.
Markanın tüketiciler tarafından nasıl algılandığına dair araştırmaların ve analizlerin sonucu olmalıdır
(Yeshin, 2006:277-278).
Vaadin Desteği/Kanıt/İnanmak için sebepler (reasons to believe): Tüketicinin vaade inanması için
ne tür bilgilere ihtiyaç duyulur? Gerçekten inanmasını sağlamak için sunulabilecek bir kanıt var mı?
Bunlar birkaç cümle ile özetlenmelidir. Kanıtlar ürünün fiziksel özellikleri ile alakalı olabilir. Çoğu
durumda markanın temsil ettiği duygusal değerlerin doğrudan bir sonucu olabilir. Eğer yaratıcı departman
reklamın amacını anlayabilirse, brief’in gereğini tam olarak yerine getirebilir (Yeshin, 2006:278).
Reklamda “daha ince, daha hafif” gibi bilgiler varsa bunların kanıtı mutlaka gösterilmelidir (Clow ve
Baack, 2004: 185). Vaadin desteği aşağıda örneklendiği gibi çeşitli şekillerde verilebilir (Lane ve Russell,
2001: 257):
•
Güvenilir kaynakların onayı: Diş Hekimleri Birliği, Türk Kalp Vakfı vs. gibi kaynakların
onayları tüketicilerin kalite kaygılarını hafifletir.
•
Garantiler: Riski azaltıp, tüketicinin ürünü denemesini sağlamak için “Memnun kalmazsanız
paranız iade” sözleri ile para iadesi garantileri verilebilir. Kimi zaman da ürünün kalitesini
vurgulamak amacıyla uzun dönemli garantiler verilebilir: “5 yıl servis garantisi” gibi.
•
Ücretsiz ürün numuneleri: Ürünü ücretsiz olarak deneterek risk azaltılıp tüketicinin ürünü satın
alması sağlanabilir.
•
Saygınlık: “Lider çamaşır makinesi üreticilerinin önerisi” gibi ifadelerle tüketicinin ürüne
güvenmesi sağlanmaya çalışılır.
•
Demonstrasyon: Ürünün kullanmadan öncesi ve kullandıktan sonrası gösterilerek ürünün faydası
anlatılır.
•
Tanıklık (Testimonials): Ürünü kullanan sıradan kişilerin görüşleri dikkat çeker ve güvenilirdir.
Marka kişiliği (brand personality): Marka kişiliğinde tüketicinin markayı nasıl algılamasını
istiyoruz? Araştırmalarla ortaya çıkarılan var olan marka kişiliğinin halen bir önemi var mı, yoksa
değiştirilmesi mi gerekiyor? Sorularının yanıtlanması gerekir (Yeshin, 2006:278).
Reklamın Tonu (Tone of Voice): Reklam hangi yaklaşımı benimsemelidir? Reklamın vaadi ciddi mi
olacak eğlenceli mi? Otoriter mi olacak, yoksa neşeli mi? Sosyetik ve havalı mı olacak, yoksa pratik ve
cana yakın mı? (Yeshin, 2006:278).
Uygulamada dikkat edilmesi gerekenler/Zorunluluklar: Markanın belirli bir reklam stili var mı?
Kampanya yeni bir yaklaşım mı geliştirmeli yoksa eski reklamları mı yansıtmalı? Reklama dahil edilmesi
gereken belirli bileşenler var mı? Mesela İngiliz süpermarket zinciri Asda’nın her reklamında arka cebine
iki kez vuran bir karakter olur (Böylece Asda’nın uygun fiyatları vurgulanır). Audi’nin her reklamının
aynı Almanca cümle ile bitmesi; bir markanın reklamlarında belli bir karakteri kullanması; reklamlarda
belli temaların olması gibi örnekler de verilebilir. Markanın ya da markaya sahip olan esas şirketin
logosunun kullanılması da bir diğer örnekdir (Yeshin, 2006:278).
7
Medya: Yaratıcı işlerin hangi reklam araçlarında ya da mecralarda yer alacağı belirtilir. Çizgi altı
reklam araçlarından broşür mü, katalog mu, tanıtım filmi mi, çizgi üstü reklam araçlarından TV reklam
filmi mi, radyo reklam spotu mu, gazete veya dergi reklamı mı, açıkhava afişi mi, internet banner’ı mı
belirtilmelidir ki, yaratıcı ekip her mecraya uygun uyarlamaları yapabilsin.
Bunların dışında özellikle belirtilmesi gereken varsa yasal zorunluluklar ya da zorunlu açıklamalar da
yer alabilir. Örneğin reklamda bahsedilen ürün garantisi ile ilgili detaylı bilgi verilmesi gerekebilir. Bir
lastik reklamında “normal sürüş koşulları ve düzenli bakım yapıldığı takdirde geçerlidir” şeklinde bir
ifade yer alabilir. Bu şekilde tüketicinin ürünü uygunsuz şekilde kullanıp garantiden faydalanamayacağı
belirtilir. İndimler ve kampanyalar hakkında da detaylı bilgiler verilmesi gerekebilir (Clow ve Baack,
2004: 185). Yaratıcı Brief’in bir noktasında yapım bütçesi de bulunur. Yapım bütçesi ortaya çıkacak işin
kalitesini etkileyeceği için göz önünde bulundurulması gereken bir ölçüttür (Yeshin, 2006: 278).
Örnek, yaratıcı iş özeti (Creative Brief) (Lane ve Russell, 2001: 250):
ÜRÜN: New OrLEANS
GERÇEK (Key Fact): Bevil Foods New Orleans şehrinden çıkmış 30 yıllık bir dondurulmuş yiyecek
şirketidir. 1993’de Bevil Foods tüm ülkeye dağıtılacak yeni bir dondurulmuş ürün tanıtacaktır.
REKLAMIN ÇÖZMESİ GEREKEN SORUN: Şu anda tüketicilerin “New OrLEANS” isimli üründen
hiç haberleri (farkındalıkları) yoktur.
REKLAM HEDEFİ: (Advertising Objective) İlk yılın sonunda %70 ürün farkındalığı oluşturmak.
Ürünün tat farkını ve düşük kalorili olduğu faydasını iletmek.
HEDEF KİTLE TANIMI: (Prospect Definition) 1. 25-54 yaş arası kadınlar, profesyonel iş sahibi
(yönetici gibi), 25.000 $ üzeri gelir. 2. 25 yaş üzeri yetişkinler, profesyonel iş sahibi (yönetici gibi),
25.000 $ üzeri gelir. Psikografik olarak: Aktif, sağlıkları ile ilgili, çoğu zaman yolda olan kişiler.
TEMEL RAKİPLER (Principal Competition): Lean Cuisine, Weight Watchers, Healthy Choice
VAAT (Key Promise): “New OrLEANS” ürünü, New Orleans şehrinin damak tadını veren bir ana
yemektir.
DESTEK (Reason Why): 300’den az kalori, düşük yağ oranı, güzel lezzet. 30 yıldır New Orleans şehri
restoranlarında sunulan orijinal tarifler.
ZORUNLULUKLAR (Mandatories): Logo kullanılmalı. Kalori ve yağ bilgisi verilmeli. Orijinal New
Orleans tarifleri verilmeli.
İyi fikirler basit, sade fikirlerdir. İnsanlar ayrıntıları net olarak hatırlamazlar ama fikirleri hatırlarlar.
Basit konseptler, detaylara, yani kelimelere, metin stiline, fotoğraflara ve layout’a önem verilirse harika
reklamlara dönüşür. İyi bir reklam konsepti bu detaylara dikkat edilmemiş kötü bir çalışmaya dayanabilir,
ancak reklam ne kadar iyi hazırlanırsa potansiyel müşterilerin müşteri olma ihtimali o kadar arttırılır.
Reklam, çözüm üreten fikirleri müşterilere sunmalıdır. Reklam, siz başka şeylerle uğraşırken sizi
yakalamalı, dikkatinizi çekmeli, sayfanın dışına taşmalıdır. Yaratıcı fikirlerin iki önemli görevi vardır:
Biri tüketicilerin seçim listesinde ürününüzü ilk sıraya koyar, diğeri ise, marka isminizi potansiyel
alıcının kafasına kazır ve ürünün olumlu özellikleri ile ilişkilendirir (Lane ve Russell, 2001: 252).
Reklamda ürünün satılmasını sağlayacak özelliğinin vurgulanması
yada ön plana çıkarılması olarak adlandırılan mesaj çekicilikleri (appeal) konusunda bilgi
veriniz.
“Nerede” Söyleneceği Aşaması
Yaratıcı iş özetinde yaratıcı işlerin yapılacağı kullanılacak reklam medyası ya da mecraların belirlenmesi
aşaması reklam kampanyasının en önemli aşamasıdır. Çünkü, kitle iletişim araçlarındaki inanılmaz artış,
reklam mesajının hangi iletişim araç ve araçlarında söyleneceği konusunu önemli hale getirmiştir. Hedef
8
kitleye uygun ve yakın iletişim araçlarını seçmek, çok zorlu ve apayrı bir uzmanlık işidir. Medya, çoğul
olarak kitle iletişim araçlarını ifade ederken, mecra tekil anlamda kitle iletişim aracı anlamına
gelmektedir. Her mecranın kendine has özellikleri vardır. Bu özellikler reklamı yapılan markaya, hedef
kitleye, zamana uygun olabilir ya da olmayabilir. Yanlış mecra seçimi, reklam mesajı yaratıcı bile olsa
etkisini azaltacak hatta yok edebilecektir (Yeshin, 2006: 278). Reklam kampanyasının ilk aşaması olan ne
söyleneceği aşamasında da ele alınan medya planlama aşaması “nerede” sorusuyla detaylandırılmaktadır.
Reklam kampanyasının nerede devam edeceği şu sorularla belirlenir (Yeshin, 2006: 318):
•
Uygun hedef kitle kim ve kimlerden oluşmaktadır?
•
Pazarlama ve reklam hedeflerine göre medya hedefleri nelerdir?
•
Medya hedeflerine uygun mecralar hangileridir?
•
Reklam verilecek en uygun zaman ne zamandır?
•
Belirlenen medya zamanları satın alınabiliyor mu?
•
Medya planının performansı başarılı mı başarısız mıdır?
Reklamcılığın bir başka ayrımı burada yanıt bulmaktadır. Çizgi altı (below-the-line) ve çizgi üstü
(above-the-line) reklam araçları burada belirlenmelidir. Çizgi altı reklam araçları broşürler, kataloglar ve
tanıtım filmleri olarak sayılabilir. Çizgi üstü reklam araçları olarak da, televizyon, radyo, açıkhava,
gazete, dergi ve internet gibi reklam araçları sayılabilir. Nerede söyleneceği aşamasında çizgi altı ve çizgi
üstü reklam ortam ve mecraları belirlenir. Yukarıdaki sorulardan mecra seçimi yaparken dikkat edilmesi
gerekenleri de şu şekilde sıralamak mümkündür (Kotler, Keller, 2009: 546):
•
Hedef kitlenin medya alışkanlıkları
•
Ürünün özellikleri
•
Mesajın özellikleri
•
Maliyet
Hedef kitlenin medya alışkanlıkları: Hedef kitlenin doğru tanımlanması başarılı reklamın temelinde
yatmaktadır. Medya planlamacılarının hedef kitle hakkında fikir sahibi olmaları gerekir. Böylece doğru
medya araçlarını (mecraları) en ekonomik biçimde kullanabilirler. Medya planlamacıları bir ürünün
müşterilerine ya da potansiyel müşterilerine ulaşmak için çalışırken, ürün ile ilgisiz kişilere ulaşmaktan da
mümkün olduğunca kaçınmalıdır (Lane ve Russell, 2001: 103). Reklamın hedef kitlesi “Türkiye’de
deterjan kullanan herkes” olarak belirlenemez. Deterjanların bile farklı gruplara hitap eden farklı çeşitleri
vardır. Her grubun farklı medya tercihleri ve alışkanlıkları vardır. Birbirinden farklı bu gruplara ulaşmak
için aynı medya planı kullanılamaz. Çekirdek aileler için ayrı bir plan, geniş aileler için ayrı bir plan
gerekir. Bununla birlikte, reklamın ulaşacağı kitlenin çok geniş olmaması kadar, çok dar olmaması da
önemlidir (Katz, 2003: 43).
Medya planlamacısının dikkat etmesi gereken bir nokta da hedef kitlenin satın alan kişi mi, satın alma
kararını veren kişi mi, yoksa tüketici mi olduğudur. Örneğin hazır keklerin tüketicisi çocuklardır, ancak
bu ürünler çoğu kez çocukların anneleri tarafından satın alınır. Benzer şekilde, bir ailede ev eşyalarını
erkekler satın alıyor olsa bile, bu ürünlerin gerçek kullanıcısı olan kadınlar bu alışverişler üzerinde son
derece etkili olabilir (Brivic, 2005: 251). Hedef kitlenin medya alışkanlıkları çok önemlidir. Gençler
saatlerce televizyon izleyebilir, radyo dinleyebilir, internette dolaşabilir. Gazete okuma oranları ise daha
düşüktür. Erkekler spor programlarını kadınlardan daha çok izlerler. Farklı etnik grupların izlediği farklı
programlar vardır. B2B (business to business) pazarlarda potansiyel alıcıların okuduğu ticari dergilerde
yer almak önemli olabilir. Hangi medyanın hedef kitleye ulaştığını ve hangisinin ulaşmadığını bilmek
önem arz etmektedir (Clow ve Baack, 2004: 178).
Ürünün özellikleri: Farklı mecralar, demonstrasyon, görsellik, açıklama, inanırlık ve renk kullanımı
açısından farklı avantaj ve dezavantaj gösterirler. Ürünün özelliği bu açıdan önemlidir, örneğin kadınlara
hitap eden elbiseler için renkli dergiler kullanılabilir, ancak demonstrasyon gerektiren teknolojik ürünler
için (otomobil gibi) televizyon daha iyi bir seçim olacaktır (Kotler ve Keller, 2009: 546-547).
9
Mesajın özellikleri: Mesajın zaman sınırı ve aktarılması gereken bilgi miktarı da medya seçiminde
rol oynar. Bir gün sonra gerçekleşecek bir indirim için radyo, TV, gazete, internet ya da SMS
kullanılabilir. Aktarılması gereken bol miktarda teknik bilgi varsa daha uzun aralıklarla çıkan dergilerin
kullanılması daha uygun olacaktır (Kotler ve Keller, 2009: 547). Bununla birlikte seçilen mecraların
mesajın gücünü etkilediği de unutulmamalıdır. Aynı markanın farklı mecralarda yayınlanan mesajları,
kimi mecralarda daha güvenilir, kimilerinde daha şüpheli bulunabilmektedir (Yeshin, 2006: 317).
Maliyet: Medya seçiminde maliyetin de çok fazla önemi vardır. Televizyon reklam yapmak için
pahalı bir mecra olurken daha fazla kişiye mesajı taşıması anlamında bin kişi başına düşen maliyet (CPT,
Cost Per Thousand,) açısından ucuz mecra olmaktadır. Gazete reklamları, dergi reklamları, radyo
reklamları TV reklamlarına göre daha düşük ve uygun fiyatlıdır. Geleneksel mecralar dışında yeni
yaratıcı mecralar maliyeti düşük, etkisi büyük mecralar olabilmektedir.
Reklam bütçesinin büyük bir bölümü medya planlama ve satınalma
aşamasına gitmektedir. Bu aşamadaki dikkatsizlik reklam planının, yaratıcılığının ve
harcamasının çöpe gitmesine neden olabilir. Reklam hızlı geri dönüş alma yöntemi
olduğu için reklam harcamalarının geri dönüşü ölçülmelidir.
Reklam Kampanyasının Değerlendirilmesi
Reklam kampanyasının daha önce belirlenen pazarlama, iletişim ve reklam amaçlarına göre gerçekleşip
gerçekleşmediğine “kampanyanın değerlendirme aşaması” adı verilir. Sürecin sağlıklı yürümesi için
hedef kitleye yönelik yayınlanacak reklamın yayınlanmasından önce (pre-test) ve yayınlandıktan sonra
(post-test) yapılan araştırmaları değerlendirme için temel teşkil eder. Bu sonuçlar reklamveren açısından
da reklam ajansı açısından da son derece önemlidir. Reklam mesajını etkili bir şekilde iletip iletmediğinin
araştırmasına reklam mesajı değerlendirmesi (copy testing) denilir. Reklam yayınlanmadan önce ve sonra
yapılabilir (Kotler ve Keller, 2009: 553). Reklam ön testleri şu bilgileri ölçebilir (Wilmshurst ve Mackay,
1999: 341):
•
Etki: Reklam dikkat çekiyor mu?
•
İlgilenim: Reklamı gören kişi kendisiyle ilişkilendiriyor mu? (“Mutfağımızda ne güzel durur,
değil mi?”)
•
Hatırlama: Reklamdan hafızalarda ne kalıyor? Marka hatırlanıyor mu?
•
İletişim: Tüketiciler reklamın ne hakkında olduğunu düşünüyor?
•
İmaj: Reklamı yapılan ürün ne tür bir ürün? Pahalı ya da ucuz? Yüksek kalite ya da ortalama bir
ürün?
•
İnanılırlık: Reklamdaki iddiaları inanılır buluyorlar mı?
•
Sevmek/Sevmemek: Reklamı seviyorlar mı? Bununla birlikte tüketicilerin kimi zaman
sevmedikleri reklamlara sahip ürünleri de aldıkları göz önünde bulundurulmalıdır.
•
Yeni bilgi öğrenme: Reklam tüketicilere yeni bilgiler veriyor mu?
•
Anlaşılabilirlik: Tüketiciler reklamı kolayca anlayabiliyor mu?
•
Farklılık: Reklam farklı, orijinal, sıra dışı görülüyor mu?
Reklam kampanyası bittikten sonra yapılan teste son test (posttest) denilir. Bir firma marka
farkındalığını %20’den %50’ye çıkarmayı amaçladıysa, ancak sadece %30’a ulaşabildiyse, yeterince
bütçe ayırmamış olabilir, reklam ya da reklamlar yaratıcı olmayabilir, dikkat edilmemiş başka faktörler
söz konusu olabilir (Kotler ve Keller, 2009: 554).
10
Reklamda ön test (pretest) yöntemleri, tüketici geribildirimi, portfolyo testi, laboratuar testi ve satış
etkisi araştırmaları olarak sıralanabilir. Bunlar kısaca aşağıda açıklanmıştır.
Tüketici geribildirimi yöntemi: Bu yöntemde tüketiciye şu sorular sorulur: Bu reklamın ana fikri
nedir? Sizce sizin neyi yapmanız, neye inanmanız ya da neyi bilmeniz isteniyor? Bu reklam sizi, istenen
eylemi yapmaya teşvik ediyor mu? Sizce bu reklamda işe yarayan ve yaramayan şeyler nelerdir? Reklamı
görünce nasıl hissediyorsunuz? Size bu mesajı verebileceğimiz en iyi yer neresidir? (Kotler ve Keller,
2009: 553).
Portfolyo testi: Bu yöntemde tüketicilere bir dizi reklam gösterilir ya da dinlettirilir. Devamında
tüketicilerden yardımlı ve yardımsız olarak reklamları hatırlamaları istenir. Böylece reklamın diğerlerinin
arasından sıyrılıp öne çıkma, mesajının anlaşılma düzeyi ölçülür (Kotler ve Keller, 2009: 553).
Laboratuar testi: Bu testlerde psikolojik tepkileri (kalp atışı, tansiyon, göz bebeğinin büyüyüp
küçülmesi, terleme) ölçmek için özel ekipmanlar kullanılır. Kimi testlerde de tüketicilerden reklamları
beğenme düzeylerini ellerindeki kontrol cihazındaki düğmeleri kullanarak an be an belirtmeleri istenir.
Bu testler dikkat çekme gücünü ölçer ama reklamın inançlar, tutumlar, niyetler üzerine etkisi hakkında bir
şey söylemez (Kotler ve Keller, 2009: 553). Laboratuar testlerinde kullanılan ekipmanlardan biri, insan
derisinin kimyasal tepkiler sonucu ürettiği elektriği ölçen galvanometredir. Tüketicilerin otonom sinir
sistemi bir reklamın bir bileşeni tarafından aktive edildiğinde avuç içinde ve parmaklarda bulunan ter
bezlerinde bir tepki oluşur. Bu bezler etkiye göre farklı seviyelerde açılır. Bu sayede parmaktan hafif bir
akım vererek bir reklamın duyuları ne derece harekete geçirdiği öğrenilebilir (Shimp, 2007: 347). Bir
diğer ekipman ise pupilometredir. Bu cihaz gözbebeğinin açılma ve kapanma oranını ölçer. Reklama
bakan kişinin göz bebeği küçülüyorsa olumsuz, büyüyorsa olumlu bir tepkiden bahsedilebilir (Shimp,
2007: 347).
Satış etkisi araştırmaları: Marka farkındalığını %20, marka tercihini %10 yükselten bir reklamın
satışlara katkısı ne düzeyde olur? Firmalar reklama gereğinden fazla ya da gereğinden az bütçe ayırıp
ayırmadıklarını bilmek isterler (Kotler ve Keller, 2009: 554). Bir firmanın reklam harcamaları payı bir
reklam payı (share of voice) üretir. Bu reklam payı, tüketicilerin zihninden ve kalplerinden bir pay edinir.
Bu da sonuçta pazar payına dönüşür (Kotler ve Keller, 2009: 554). Ancak satışlardaki her değişimin
reklamdan kaynaklanmadığını akılda bulundurmak gereklidir. Satışların başka etkilerden dolayı düşüyor
olması da olasıdır (Wilmshurst ve Mackay, 1999: 344). Bu bağlamda satışları etkileyen faktörler şöyle
sıralanabilir (Tellis, 2004: 5-6):
•
Tüketiciler ürünü çok çeşitli nedenlerden dolayı alabilir. Reklam, satın almaya neden olabilecek
faktörlerden sadece biridir. Çekici bir ambalaj, diğer tüketicilerin tavsiyeleri, önceki satın
alımlardan gelen memnuniyet, çekici bir fiyat–tüketici bu faktörlerden herhangi birinden
etkilenerek ürünü satın almış da olabilir.
•
Reklamlar farklı mecralarda yer alabilir. Her medya aracının tüketiciler üzerinde farklı etkileri
vardır. Reklamın farklı mecralarda yer alması ile oluşan farklı etkiler ele alınmalıdır.
•
Reklamın sadece anlık etkisi yoktur, etkiyi sürdürme özelliği de (carry-over-effect) vardır. Anlık
etki, tüketicinin reklamı görmesi ve reklamda istenen eylemi yapması ile olur. Örneğin bir
reklamda “hemen arayın” ifadesi ile verilen bir telefon numarasını araması anlık etkidir. Ancak
çoğu zaman anlık etki gerçekleşmez. Tüketici reklam üzerinde düşünür, arkadaşları ile konuşur,
araştırma yapar. Reklamın etkisindeki bu gecikmeye carry-over denilir. Dolayısıyla reklamın
etkilerinin geç görülmesi analizi etkileyebilir.
•
Reklam kampanyasının süresi boyunca reklamın etki düzeyi değişebilir. Uzun dönemler
boyunca aynı reklamın kullanılması reklamın etkisini düşürebilir. Kampanyanın başlangıcında
reklamın etkisinin artmasına wearin denilir. Tüketicinin reklamdan sıkılması sonucu ya da
reklamın fazla tekrarlanmaktan ötürü izleyicide ilgisizlik yaratıp satış etkisini yitirmesinde ise,
etki azalır, buna da wearout adı verilir.
•
Firmanın önceki reklamları ile daha sonra yaptığı reklamların etkileri, carryover, wearin ve
wearout dolayısıyla çakışabilir.
11
Bir pazar içindeki farklı tüketici tipleri reklama farklı tepkiler verebilir. Sadık kullanıcılar, nadir
kullanıcılar, markayı bilen ama kullanmayanlar, markadan haberdar olmayanlar; her biri aynı reklama
farklı tepkiler verebilirler.
Reklam araştırmaları hem niceliksel (kantitatif) hem de niteliksel
(kalitatif) olarak ayrılmaktadır. Kantitatif araştırmalar “yüzde kaç” sorusunu, kalitatif
araştırmalar “neden” sorularının yanıtlarını verirler.
REKLAM KAMPANYASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Reklam kampanyası ürünle hedef kitleyi buluşturma sanatı olarak öncelikle ürünün hedef kitle ihtiyaç ve
beklentilerine uygun olup olmadığının araştırılmasıyla başlar. Bu sebeple reklamı yapılacak ürün ya da
hizmet, hedef kitle ve hedef kitlenin tercih edebileceği alternatif ürün ya da hizmetler reklam
kampanyasını etkileyen ana faktörlerdir. Mevcut medya yapılanması, kitle iletişim araçlarının sayısı ve
niteliği, yasal mevzuat ve sınırlamalar, ekonomik yapı ve konjonktürel durum reklam kampanyasını
etkileyen faktörlerdir. Bu faktörler ışığında firmanın güçlü (strenghts) olduğu, zayıf (weaknesses) olduğu
yönler netleştirilir. Yine fırsatlar (opportunities) ve tehditler (threats) önceden görülmüş olur. Bu analize
SWOT analizi adı verilir. SWOT analizi reklam kampanyasının yaratıcı odaklanmasına geçişte sıçrama
yapma gücü de verecektir.
Ürün Özelliği: Somut ürünler dışında hizmetler soyut ürün olarak değerlendirilir. Ürün özelliği
başlığında, hem somut ürünler hem de soyut ürün olan hizmetler değerlendirilecektir. Geldiğimiz noktada
ürünün somut olması gerekmemektedir. Hizmet, bilgi, fikir, tecrübe, olaylar, kişiler, organizasyonlar,
şehirler ve ülkeler de bir pazarlama bileşeni olarak değerlendirilmektedir. Bu sebeple ayrı ayrı ürün,
hizmet yerine ürün tanımını kullanmak doğru olacaktır.
Başarılı reklam ve pazarlama, iyi ve kaliteli bir ürünle başlar. Ürünün kötü olması o ürünün tüm
pazarlama iletişim sürecini de başarısızlığa uğratır. Kötü ürünün iyi reklamı o ürünü çok daha kısa sürede
batıracaktır. Kötü ve kalitesiz bir ürünü başarılı ve yaratıcı reklamdan etkilenerek alan hedef kitle, o
ürünü daha sonra kesinlikle tercih etmeyecektir. Kendisi satın almadığı gibi diğer tüketicilere de
almamaları yönünde telkinde bulunacaktır. Ürüne karşı işleyen olumsuz süreç ürünün ve firmanın zarar
etmesine ve piyasadan çekilmesine kadar gidebilecek bir etkiye sahiptir. Reklam kampanyasını etkileyen
birinci faktör olarak ürünü anlamak için sorulacak sorular şunlardır (Jewler ve Drewniany, 2005: 47;
Lane ve Russell, 2001: 85-86):
•
Ürünün tüketicilere sağlayacağı eşsiz yararlar nelerdir?
•
Ürün için önerilen fiyata göre ürünün değeri nedir?
•
Yeterli dağıtım kanalı var mı?
•
Kalite kontrolü sürdürülebilir mi?
•
Tüketiciler marka ile ilgili neler hissediyor?
•
Ürün tüketicilerin ihtiyaç, istek, problem ve ilgilerine uygun mu?
•
Ürün tüketicilerin beklentilerini aşıyor mu?
•
Ürünü tüketmesi muhtemel kişiler kimler?
•
Ürünü kârlı bir şekilde pazarlayabilmek için muhtemel kişilerden yeterince var mı?
•
Ürünümüzü kim alıyor ve bu kişilerin önemli demografik ve psikografik özellikleri nelerdir?
•
Bu kişiler nerede yaşıyorlar?
•
Ürünün ortalama bir kullanıcısını zihnimizde canlandırabilir miyiz?
•
Ürünü yoğun olarak kullanan kişiler kimlerdir?
12
•
Ürünü diğerlerinden fazla tüketen kişileri daha az tüketenlerden ayıran şeyler nelerdir?
•
Bu kişilerin ürün yardımı ile çözülmesi gereken sorunları, ürüne olan ihtiyaçları ve istekleri
nelerdir?
•
Tüketiciler satın alma kararını nasıl veriyor?
•
Ürün hakkında bilgiyi nereden topluyorlar? Hangi bilgiler en önemlileridir?
•
Ürün ne sıklıkta satın alınıyor, ne sıklıkta ve nasıl kullanılıyor?
Bu bilgilerin elde edilmesi, sınıflandırılması ve anlaşılır olması reklam kampanyasını sağlam
temellere oturtacaktır. Bu bilgilerdeki eksiklikler araştırma ile giderilmelidir.
Ürün yaşam eğrisi hakkında araştırma yapınız.
Ürünün Hedef Kitlesi: Reklam kampanyasını etkileyen ikinci önemli faktör hedef kitledir. Hedef
kitle ve ürünün örtüşmesini sağlamak sürdürülebilir başarı için gereklidir. Hiçbir ürün herkese hitap
edemez. Kitlesel pazarlama yaklaşımı yerine hedefli pazarlama iletişimi yaklaşımı ürünleri başarılı
kılmaktadır. Bu yaklaşım hedef kitleyi de ürüne yaklaştırmaktadır. Bu sebeple hedef kitleyi iyi
sınıflandırmak gerekmektedir. Mevcut kullanıcılardan potansiyel kullanıcılara kadar hedef kitlenin
yoğunluğunun keşfedilmesi önemlidir. Ürünün hedef kitlesini anlamak ve sınıflandırmak için sorulacak
sorular şunlardır (Yeshin, 2006: 244):
•
Halihazırda ürünü kullanan, şirketin müşterisi olanlar kimlerdir?
•
Potansiyel müşteriler kimlerdir?
•
Ürünü denemiş olan, ama çoğunlukla rakiplerden satın almayı tercih edenler kimlerdir?
•
Ürünü az kullananlar ya da ürünün sadece belirli çeşitlerini kullananlar (örneğin tek bir boy
paketi alanlar ya da tek bir aromayı tercih edenler) kimlerdir?
•
Marka farkındalığı düşük olanlar kimlerdir?
•
Markaya karşı olumsuz tutumları olanlar kimlerdir?
Hedef kitle müşteri odaklı pazarlama iletişim sürecinin ve marka iletişiminin en can alıcı ve hassas
noktasıdır. Hedef kitleyi sürekli izlemek, anlamak ve iletişim kurmak hem reklam kampanyasının başarısı
için önemlidir hem de değer yaratmak için gereklidir.
Firmanın Durumu: Ürüne bağlı olarak firmanın durumu reklam kampanyasını etkileyen
faktörlerdendir. Öncelikle, firmanın bugüne kadarki yolculuğu iyi bilinmelidir. Marka, kurumun kültürü,
geçmiş reklamları, büyük başarıları, büyük hataları reklamla birlikte algılanıp değerlendirileceği için
reklam kampanyasını etkilemektedir. Firmanın durumunu öğrenmek için sorulacak sorular şunlardır
(Jewler ve Drewniany, 2005: 47):
•
Firma kaç yıldır bu işi yapıyor?
•
Firmanın geçmişindeki iyi ve kötü noktalar nelerdir?
•
Kurum felsefesi nasıldır?
•
Firma medyada nasıl geçiyor?
•
Firmanın topluma ilgisi ne durumdadır?
•
Firma yenilikleriyle (inovasyon) tanınıyor mu?
•
Firmanın hangi çalışanları müşteri ile doğrudan temas kuruyor?
•
Firmanın kaç markası ya da ürünü vardır?
•
Reklamı yapılacak bu marka firma için ne kadar önemlidir?
13
Pazarın Durumu (Rekabet ve Rakipler): Ürünler içinde bulundukları pazarın durumundan
etkilenirler. Pazarın büyüklüğü, büyüme oranı, mevsimselliği, coğrafi satış dağılımı, farklı alt
segmentlerin var olup olmadığı, rekabet, rakiplerin pazar payları ve fiyat etkileri analiz edilmelidir.
Ürünün ve rakip ürünlerin pazardaki satışları incelenmelidir. Buradaki amaç markanın pazar payına nasıl
ulaştığını bulmaktır. Pazarın durumu ile ilgili sorulması gereken sorulardan bazıları şunlardır (Aaker vd.,
1992: 35; Jewler ve Drewniany, 2005: 47):
•
Kategorideki lider marka kim?
•
Ne kadar süredir bu pozisyonda?
•
Pazardaki eğilimler ne yönde?
•
Markanız trendleri oluşturuyor mu, yoksa takip mi ediyor?
•
Satışları etkileyebilecek gelişmekte olan kategoriler var mı?
Pazardaki eğilimler sıkı şekilde takip edilmelidir. Örneğin sağlıklı yaşam yönünde eğilimler
tüketicilerin gıdaların yağ oranlarına dikkat etmelerine sebep olmuştur. Bu durumda paket üzerinde yağ,
şeker ve kalori bilgileri verilmesi ya da az yağlı, düşük kalorili yeni ürünlerin üretilmesi gerekebilir
(Yeshin, 2006: 241). Bu aşamada pazarın ruhunu keşfetmek gerekmektedir. Yüzeysel bilgiler yanında
pazarı, rekabeti ve rakipleri görmek, fırsat ve tehditleri önceden görmek süreci yönetmek için önemlidir.
Bir ürünün kendi pazarında doğrudan ve dolaylı rakipleri, yedek (ikame) rakipleri ve potansiyel rakipleri
analiz edilmelidir. Hangi markalar ve ürünler sizin markanızla rekabet ediyor ve bunlar hangi ürün
kategorilerine ve alt kategorilerine dahildir. (Lane ve Russell, 2001: 86). Örneğin bir sütlü tatlı
markasının tek rakibi diğer sütlü tatlılar mıdır? Yoksa şerbetli tatlılar, hatta dondurmalar da rakip kabul
edilebilir mi? Bir kola markasının rakipleri kimlerdir? Diğer kolalar mı? Gazlı içecekler mi? Tüm
içecekler mi? Ya da bir çiçekçinin rakibi, sadece diğer çiçekçiler midir? Diğer çiçekçiler birincil rakiptir,
ancak diğer hediyeler, örneğin bir kutu çikolata ikincil rakiptir. İkincil rakipler özellikle pazar liderleri
için önemlidir, zira kategoriye olan (birincil) talep en çok onları ilgilendirir. Tüketicilere sorulacak “Bu
markayı bulamasaydın hangi markayı/ürünü alırdın?” sorusu ile bu konuda ipuçları elde edilebilir (Aaker
vd., 1992: 142). “Yedekler” başka ürünlerin görevini yerine getirebilen ürünlerdir. Seksenli yıllarda
bilgisayarlar için geliştirilen kelime işlemci yazılımları daktiloların “yedeği” idi. Gelişim öyle hızlı oldu
ki on yıl içinde bilgisayarlar için geliştirilen kelime işlemci yazılımlar daktiloların yerini aldı. Cep
telefonlarındaki kameralar da normal kameraların “yedeği” haline geldi. Firmaların kendi ürünlerinin
potansiyel yedeklerini bilmeleri gerekir (Luecke, 2008: 5). Ayrıca bir firma kendisine rakip olma ihtimali
olan diğer firmaları, yani potansiyel rakiplerini de bilmelidir. Önemsiz ve küçük görülen bir rakip her an
sizden pay kapabilecek hale gelebilir (Porter, 2010: 62). Michael E. Porter, bir rakip analizinin
bileşenlerini aşağıdaki şekilde göstermiştir (Porter, 2010: 61):
14
Bir rakibin hedeflerinin bilinmesi, bu rakibin stratejik değişiklikler karşısında gösterebileceği
tepkilerin tahmin edilmesine yardım eder. Mali hedeflere ek olarak, pazar liderliği, teknolojik pozisyon,
toplumsal performans ve benzerleri ile ilgili hedefler de bu inceleme içine dahil edilmelidir. Rakibin
bugünkü ve gelecekteki hedeflerinin saptanması için şu sorular sorulabilir (Porter, 2010: 63-64-66):
•
Rakibin finansal hedefleri nelerdir? Rakip uzun vadeli performansı mı yoksa kısa vadeli
performansı mı seçme eğilimindedir? Kârı mı seçer yoksa gelirdeki artışı mı?
•
Rakibin risklere yaklaşımı nedir?
•
Rakibin organizasyonel değerleri ve inanışları var mıdır? Pazar lideri mi olmak istemektedir?
Yoksa teknolojik liderlik mi istemektedir? Ürün kalitesi hakkında kuvvetle savunduğu görüşleri
var mıdır? Belli bir stratejiyi izleme geleneği var mıdır?
•
Rakibin organizasyonel yapısı nedir? Ürün müdürleri var mıdır? Ar-ge laboratuarı var mıdır?
Karar verme sorumlulukları hangi konumlara aittir? Çeşitli departmanların üst yönetim ile
bağlantısı ne düzeydedir?
•
Hangi kontrol ve teşvik sistemleri uygulanmaktadır? Yöneticilere hisse verilmekte midir? Hangi
performans ölçütleri takip edilmektedir? Bunlar rakibin neyi önemli bulduğuna ve olaylara nasıl
tepki vereceğine dair önemli ipuçları içerir.
•
Hangi muhasebe sistemi ve gelenekleri kullanılmaktadır?
•
Rakibin başındaki liderler hangi tip yöneticilerdir? Geçmişleri ve deneyimleri nelerdir? Şirket
dışından alınan çalışanlar nerelerden alınmaktadır? Bu şirketin gitmekte olduğu yöne işaret
edebilir.
•
Yönetim içinde şirketin gideceği yön ile ilgili ne derece fikir birliği vardır? Eğer fikir birliği
yoksa yönetim el değiştirdikçe stratejide değişiklikler olabilir.
•
Yönetim kurulu kimlerden oluşmaktadır? Bu bilgi şirketin yönelimi, risk karşısındaki tutumu ve
tercih ettiği stratejik yaklaşımlar hakkında ipuçları verebilir.
•
Hangi sözleşmeli taahhütler alternatifleri sınırlayabilir? Hedeflerin neler olabileceğini sınırlayan
borç anlaşmaları var mıdır? Lisans veya ortak girişim anlaşmalarının getirdiği sınırlamalar söz
konusu olabilir mi?
•
Firmanın davranışlarını etkileyebilecek yasalar ya da toplumsal zorlamalar var mıdır? Firmanın
geçmişinde bu konularda karşılaştığı problemler var mıdır? Eğer varsa bu durum firmanın
stratejik olaylara vereceği tepkileri etkileyebilir.
15
Rakipler hem kendileri hakkında, hem de sektör ve sektördeki diğer şirketler hakkında çeşitli
varsayımlarla hareket ederler. Örneğin, bir şirket kendisini toplumsal olarak bilinçli bir firma, sektör
lideri, ya da en iyi satış gücüne sahip firma olarak görebilir. Bu varsayımlar firmanın davranış şekli ile
ilgili ipuçları verir. Örneğin kendini düşük maliyetli bir üretici olarak görüyorsa, fiyat kıran bir rakibi
karşısında daha da fiyat kırma yoluna gidebilir. Benzer şekilde, firmaların rakipleri ve sektörleri ile ilgili
de varsayımları vardır ve rotalarını buna göre çizerler. Ancak bütün bu varsayımlar doğru olabileceği gibi
yanlış da olabilir. Örneğin doğum oranlarının artacağını varsayan bir bebek maması firması, tahminleri
yanlış çıkınca zor durumda kalabilir (Porter, 2010: 73).
Medya Yapısı: Televizyon, radyo, gazete, dergi, açıkhava gibi geleneksel mecralar dışında teknolojik
gelişmeler ve sosyal değişimler sayesinde ortaya çıkan yeni ve yaratıcı mecralar reklam kampanyasının
medya yapısını oluşturmaktadır. Geleneksel mecraların sayısı yerelden, bölgesele, ulusaldan uluslararası
mecralara kadar çok hızla artmaktadır. Bunlar dışında internet, cep telefonları, mobil internet, doğrudan
pazarlama teknolojilerindeki gelişmeler, dijital uydu TV platformları vb. günümüzde yeni medya
seçeneklerini artırmıştır. Artık tüketicilere ulaşmak için daha fazla seçenek vardır. Bu seçeneklerin
çokluğu reklamcılıkta yeni yaklaşımların kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Tek bir reklamın bu mecralarda
yer alan bilgi ve reklamların arasından sıyrılıp tüketiciye ulaşma ihtimali giderek zorlaşmaktadır. Reklam
mesaj kalabalığından sıyrılabilmek için reklam ajansları tüketicilerle iletişim kurma yöntemlerini yeniden
düşünmektedir. Daha fazla insana daha farklı yollarla ulaşabilmek için daha fazla araç devreye
sokulmalıdır. Satış promosyonları, etkinlik sponsorlukları ve halkla ilişkiler, reklamın etkisini arttırmak
için kullanılmaktadır (O’Guinn vd., 2006: 49).
Önceleri reklamcılar iletişimi kontrol ederlerdi. Kitle iletişim araçlarını kullanarak tek yönlü iletişim
kurulurdu. Ancak günümüzde insanlar hangi ürün kategorilerinden ve hangi markalardan mesajlar
alacaklarını daha çok kontrol etmektedirler. Bunun en temel örneği bir kişinin bir markanın web sitesine
kendi isteğiyle girmesidir. İnsanlar bloglar ve forumlarda bir araya gelip markaları tartışmakta, bir ürünü
satın almayı düşünen kişiler ise, ilk önce bu sitelere girip yorumlara bakmaktadırlar (O’Guinn vd., 2006:
49).
Türkiye’deki televizyon ve radyoların sayısal durumunu
www.rtuk.gov.tr (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu resmi sitesi) adresinden
öğrenebilirsiniz
Yasal Mevzuat: Reklam kampanyasını etkileyen faktörlerden biri de yasal mevzuat ve
sınırlamalardır. Özgürce herkes her şeyi söyleyemez, iddia edemez. Rakipleri, hedef tüketicileri,
toplumsal ve sosyal sistemi, kişisel hak ve özgürlükleri koruyan hukuki yapılanma; ülkesine göre farklı
yasal sınırlamalar getirmektedir. Bu yasal mevzuatın reklamı yapılan ürünü de koruduğu, koruyacağı
düşünülerek yalan yanlış bilgilerden, temelsiz ve dayanaksız mesajlardan kaçınılması reklam
kampanyasının başarısını doğrudan etkileyecektir. Reklamın yalan söylemediğini ancak dikkat çekmek
için abartı gibi mesaj stratejilerini kullanabileceğini burada hatırlatmak gerekir. Türkiye’de Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı Tüketiciyi Koruma Yasasıyla kurulan Reklam Kurulu, reklamların yasal
mevzuata uygunluğunu düzenlemekte ve cezalandırmaktadır. Yasal zorunluluğu olmamasına rağmen
Reklam Özdenetim Kurulu reklamla ilgili hükümleri reklam sektörüne duyurmakta ve tavsiye kararları
almaktadır.
Reklam Özdenetim Kurulu hakkında detaylı bilgiyi www.rok.org.tr
adresinden öğrenebilirsiniz.
Ekonomik Yapı: Ülkenin ve dünyanın ekonomik yapısı, konjonktürel dalgalanmalar reklam
kampanyasını büyük ölçüde etkiler. Özellikle kriz ortamlarında ilk etkilenen reklam kampanyaları olması
bu durumun açık göstergesidir. Şunu belirlemek gerekirki, krizden ilk etkilenip kesilen reklamken,
krizden ilk çıkan da yine reklamdır. Bu reklamın esnek ve geri dönmek için sahip olduğu güçlü
yapısından kaynaklanmaktadır. Kriz sürecinde reklamı tümüyle kesmek markalar için çok büyük hata
16
olmaktadır. Reklamı kesmek yerine kontrollü sürdürmek reklam kampanyasının ve markanın etkisini
geleceğe taşıyacak strateji olmaktadır. Ülkelerin reklama harcadıkları bütçelere baktığımızda reklamın
ekonomik güçle doğru orantıda arttığını görmek mümkündür. Türkiye’de de ekonomik değişime paralel
olarak reklama ayrılan pay son yıllarda artmaktadır. Enflasyon baskısı altında ya da kriz ortamındaki
reklamların süresi, mesajı ve tekniği ile ekonomik gelişmişlik düzeyindeki reklamların süresi, mesaj
içeriği ve reklamda kullanılan teknikleri farklı olacaktır. Dünyanın küçük bir köy haline gelmesi,
ekonomik gelişime ve reklama etkisini örnekleriyle göstermiştir. Bu sebeple reklam davranışını çok yönlü
değerlendirmek gerekmektedir.
Türkiye’de reklama ayrılan harcamaların yıllara göre dağılımını
görmek için Reklamcılar Derneği sitesine (www.rd.org.tr) bakabilirsiniz.
REKLAM MODELLERİ
Reklamın nasıl işlediği yıllara göre farklı çalışmalarla incelenmiş ve farklı isimler altında
modellendirilmiştir. Aşağıda en fazla kullanılan ve bilinenler dışında çok sayıda reklam modelinin
olduğunu söylemek doğru olacaktır. Geçmiş dönemlerde geliştirilen dizisel modeller tüketicilerin
pazarlama mesajını anlamadan önce onun hakkında düşünmesi üzerinde durmaktadırlar. Kimi
araştırmacılar bu dizisel modellerin ortaya atıldığı tarihlerde pazarlama dünyasının durumunu
değerlendirerek bu modellerin çok fazla pazarlama aktivitesi olmayan ve tüketicilerin ürün seçenekleri
hakkında yeterince bilgisinin olmadığı dönemlerde geliştirildiklerini belirtmektedir. Günümüzde ise,
tüketicilerin ürün ve hizmetler hakkında bilgilere ulaşabileceği pek çok kaynak vardır. Hatta
bombardıman altındadırlar. Tüketiciler çoğunlukla ürünlere ilişkin deneyim sahibidirler. Ya da deneyimi
olan kişilerle iletişim içerisindedirler. Bu sebeple dizisel modellerin yeni ürünlere, bilinmeyen ürünlere ya
da tüketicinin karar vermeden önce bilgilenmesi gereken ürünlere uygun olduğu söylenebilir (Pickton ve
Broderick, 2001: 260).
AIDA Modeli ve Türevleri: E.St.Elmo Lewis 1898 yılında satış görevlilerinin başarılı olması için
neler yapmaları gerektiğini anlatan doğrusal bir model ortaya koymuştur. Buna göre satış görevlisi dikkat
çekmeli, ilgiyi korumalı ve arzu oluşturmalıydı. Dikkat (Attention), İlgi (Interest) ve Arzu (Desire)
aşamalarından oluşan bu ilk model, AID modeli olarak anılmaktadır. Birkaç yıl içinde (1900’lerde) Elmo
Lewis dördüncü aşamayı da ekledi: Eyleme geçir. Eylem (Action) aşamasının eklenmesi ile birlikte
AIDA modeli tamamlanmış ve bugün bilinen halini almıştır (Barry, 1987: 252). Arthur F. Sheldon, “Satış
Sanatı” (The Art of Selling) isimli eserinde 1911’de dikkat adımının başına, “hoşa giden” (favorable)
kelimesini eklemiştir. Böylece dikkat çekmenin insanları rahatsız edecek yollardan yapılmaması
gerektiğini vurgulamıştır. Ardından, modelin sonuna bir adım daha eklemiştir. “Kalıcı tatmin”
(permanent satisfaction) adını verdiği bu adım, satış görevlisinin kişiyi eyleme geçirmesi ile işinin
bitmediğini vurgulamaktadır. Sheldon satış personeline tüketicilerin farkında olmasalar bile bu
adımlardan geçtiklerini anlatmıştır. Ona göre, tüketicinin ilgisini korumayı başarmadan, arzu oluşturmaya
çalışmamalı, arzu oluşturulmadan tüketici eyleme geçirilmeye çalışılmamalıdır. Bu model AIDAS
kısaltması ile de anılmaktadır (Barry, 1987: 253,259).
1900’lerden 1920’lere kadar ortaya atılan modeller Lewis’in ortaya attığı ve Sheldon’ın geliştirdiği
modellerin etkisi altında kalmıştır. Printer’s Ink dergisinde 1910’da yayınlanan bir yazıda, bir reklamın
etkili olabilmesi için dikkat çekmesi, ilgi oluşturması, ikna (conviction) etmesi ve eyleme yöneltmesi
gerekmektedir (AICA). Samuel R. Hall’un 1915’de “Bir Reklam Yazmak” isimli eserinde etkili reklam
yazmada dikkat, ilgi, güven (confidence), ikna (conviction) ve eylem aşamalarının önemli olduğu
vurgulanmıştır (AICCA). 1920’de West Coast hayat sigortası şirketinde “Satışa giden 5 adım” dikkat
çekme, istek uyandırma, kısıtlamaları kaldırma (removing inhibitions), güven sağlama, eyleme yöneltme
olarak sıralanmıştır (ADICA). Harry D. Kitson, 1921 tarihli “Tüketici Zihni” isimli kitabında dikkat, ilgi,
istek, güven ve eylem aşamalarını tartışmıştır (AIDCA). Alexander F. Osborn 1922’de dikkat, ilgi, yargı
(judgement) ve eylem aşamalarından oluşan bir model önermiştir (AIJA). Eastman ise, 1916’da “Satışın
Psikolojisi” (Psychology of Salesmanship) isimli eserinde düşünme, hissetme ve yapma aşamalarını
tartışmıştır (Barry, 1987: 259). AIDA’nın aşamalarına farklı bir açıdan yaklaşan Daniel Starch, 1923’de
17
Reklamın Temelleri (Principles of Advertising) isimli kitabında bir reklamın görülmesi (seen),
hatırlanması (remembered), inanılması (believed), okunması (read) ve “ona göre davranılması” (acted
upon) gerektiğini belirterek dergi reklamlarının etkililiğinin ölçümündeki temel taşları yerine koymuştur.
Bu model için SRBRA kısaltması kullanılmaktadır (Barry, 1987: 259). AIDA modelinin başlangıcındaki
dikkat aşamasından önce ihtiyaç (need) aşamasının geldiğini ve yine en son eylem (action) aşamasından
sonra da memnuniyet ve tatmin (satisfaction) aşamalarının eklenmesiyle NAIDAS modeli ortaya
çıkmıştır (Elden, vd, 2005: 75).
Lavidge ve Steiner’ın Etkiler Hiyerarşisi Modeli: Lavidge ve Steiner 1961 yılında yayınlanan
çalışmalarında, ölçülebilir de olsa kısa dönemde satışın reklamın etkililiği üzerine yetersiz bir
değerlendirme ölçütü olduğunu iddia etmişlerdir. Onlara göre reklam uzun dönemli bir yatırımdır.
Tüketicilerin geçmeleri gereken yedi aşama olduğunu belirlemişlerdir (Lavidge ve Steiner, 1961: 59):
1.
Ürün veya hizmetten tamamen habersiz olma durumu
2.
Ürünün sadece varlığından haberdar olma durumu
3.
Ürünün ne işe yaradığını bilme durumu
4.
Ürüne yönelik olumlu tutumlar besleme, ürünü sevme durumu
5.
Ürüne yönelik olumlu tutumların gelişip, ürünü diğer ürünlere tercih etme durumu
6.
Tüketicinin ürüne yönelik tercihini satın alma isteği ile birleştirme ve satın almanın akıllıca
olacağına ikna olma durumu
7.
Bu tutumun satın almaya dönüştüğü durum
Tüketiciler bu yedi aşamanın her birinden teker teker geçmek zorunda değildir, bazen birden fazla
adımı birden geçebilirler. Buna ek olarak, her adım arasındaki mesafe de aynı değildir. Yani kimi
durumlarda farkındalık ile tercih arasında çok küçük bir mesafe varken, tercih ile satın alma arasındaki
mesafe çok büyük olabilir. Lavidge ve Steiner “ilgilenim” kelimesini kullanmadan, ilgilenimin bu
hiyerarşiyi nasıl etkilediğinden bahsetmiştir: “Bir ürün farkındalık, bilgi, sevme ve ikna olmadan bir anda
alınabilir. Ancak endüstriyel bir ürün ya da önemli bir ürün bu şekilde alınmaz. Psikolojik ve ekonomik
sorumluluk arttıkça modeldeki adımların önemi de artar.” (Lavidge ve Steiner, 1961: 60).
Tüketicinin ürün ya da hizmetten bihaber olma durumunu dışarıda bırakarak, altı aşamadan oluşan bir
model ortaya koyan Lavidge ve Steiner, bu aşamaları da ikili gruplara ayırmıştır. İlk iki aşama bilişsel,
diğer iki aşama duygusal, son iki aşama ise, davranışsal aşamalar olarak belirtilmiştir. Bilişsel aşama bilgi
ve fikirlerle ilgilidir. Duygusal aşama tutum ve duygularla ilgilidir. Davranışsal aşama ise, eylem ile
ilgilidir (Lavidge ve Steiner, 1961: 60). Teknolojik gelişmelerle birlikte reklamcılığın kullandığı yöntem
ve teknikler değişmiş ve gelişmiştir. Geleneksel reklamlar için açıklanabilen etkiler hiyerarşisi modeli,
animasyon ve online banner reklamlarında da açıklanabilmektedir (Yoo, vd., 2004: 50).
DAGMAR Modeli: Lavidge ve Steiner’ın modellerini ortaya attıkları 1961 yılında, Russell Colley bir
başka popüler model olan DAGMAR modelini ortaya atmıştır. DAGMAR, İngilizce "Defining
Advertising Goals for Measured Advertising Results" (Ölçülebilir Reklam Sonuçları için Reklam
Hedeflerinin Belirlenmesi) cümlesindeki kelimelerinin baş harflerinden oluşturulmuştur. Diğer modeller
gibi tüketicilerin geçtiği adımların baş harfleri alınırsa modelden ACCA kısaltması ile de bahsedilebilir.
Zira DAGMAR modelinde öncelikle tüketicinin farkındalığı (awareness) sağlanır. Ardından kavrama
(comprehension) aşaması gelir. Bu aşamada tüketicinin sunulan ürün ya da hizmeti kavraması ve ikna
(conviction) olması beklenir. Son aşamada ise, diğer pek çok modelde olduğu gibi, eylem (action) vardır,
yani tüketicinin deneme ya da satın alma eylemine geçmesi sağlanılmaya çalışılır (Barry, 1987: 263;
Çakır, 2006: 132). Bu modelin diğer dizisel modellerden farkı, her aşamanın kendi başına birer pazarlama
iletişimi hedefi sunması gerekliliğidir (Pickton ve Broderick, 2001:260). Russell Colley’e göre reklamın
işi hedef kitle ile iletişim kurmaktır ve reklamın başarılı ya da başarısız olması, iletilmek istenen mesaj ve
18
tutumların doğru insanlara, doğru zamanda, uygun maliyetle ne kadar iyi iletilebildiğine bağlıdır
(Weilbacher, 2001: 19). DAGMAR modeli iletişim hedefleri ile ölçülebilirliği sağlamaya çalışır. İletişim
hedefleri, kampanyanın geliştirilmesi ve gerçekleştirilmesinde rolü olan herkes (Pazarlamacılar, reklam
ajansları, halkla ilişkiler sorumluları, satış tutundurma ajansları, medya planlamacıları ve araştırmacılar)
için rehber niteliğindedir. Bu hedefler aynı zamanda kampanya stratejisi için esastır. İletişim planının tüm
aşamaları, örneğin yaratıcı kararlar, medya kararları ve bütçe kararları iletişim hedefleri üzerine inşa
edilmelidir (Pelsmacker vd., 2001:122).
ATR Modeli: 1960’ların sonundan itibaren, etkiler hiyerarşisi temelli reklam modellerine yönelik
soru işaretleri araştırmacıların odağında olmuştur. Palda’nın (1966: 13) çalışmasında bu şüphelere yer
verilmiş, örneğin kişilerin reklam modellerinde belirtilen her adımdan geçmek zorunda olmadığına
değinilmiştir. Bu görüşe göre kimi insanların sadece markanın varlığının farkında olması, onların satın
alma davranışı göstermesi için yeterli olabilmektedir. Benzer şekilde, Andrew Ehrenberg de (1974: 25)
bu yaklaşıma eleştiriler getirmiştir. Ehrenberg’e göre bu modeller ürünü ya da hizmeti ilk kez satın alacak
olan tüketicilere yöneliktir, ancak çoğu satın alımlar, “tekrar satın alımlar” dır. Yani tüketici bir kere
aldığı ürünü tekrar tekrar alır. Bu durumda reklamın görevi izler kitlesine “yeni tüketici” muamelesi
yapmak değil, tekrar satın alımı pekiştirmektir. Bu düşünceden hareketle Ehrenberg ATR modelini ortaya
atmıştır: Farkındalık (awareness), Deneme (Trial), Pekiştirme (Reinforcement).
FCB Izgarası Modeli: Tüketicilerin her üründe aynı aşamalardan geçmediğine dair görüşler, FCB
modelinin geliştirilmesinin önünü açmıştır. FCB ızgarası Foot-Cone-Belding reklam ajansından adını
almıştır. Richard Vaughn’un ortaya koyduğu bu model, dört bölümden oluşmaktadır (Vaughn, 1980: 3032; Vaughn, 1986: 57-56):
•
Öğren-Hisset-Yap (Yüksek İlgilenim/Düşünme): Bu durum ev, araba tatil, gibi tüketici için
önemli satın alma kararlarında geçerlidir. Bilgi verici (informative) stratejidir.
•
Hisset-Öğren-Yap (Yüksek İlgilenim/Hissetme): Bu durumda, ürün yüksek ilgilenimli olsa da,
ürün hakkındaki detaylı bilgilerden çok ürünün hissettirecekleri önemlidir. Mücevherler,
kozmetik ürünleri, moda ürünler bu kategoriye uygun düşer. Duygusal (affective) stratejidir.
•
Yap-Öğren-Hisset (Düşük İlgilenim/Düşünme): Pek çok gıda ürünleri bu duruma uygun
düşmektedir. Tüketici satın alma kararını vermeden önce çok az düşünür. Yaparak, yani satın
alarak öğrenir. Rutin satın alma davranışı geliştirir. Alışkanlık stratejisidir.
•
Yap-Hisset-Öğren (Düşük İlgilenim/Hissetme): Sigara, içki, şekerleme ve sinema gibi kişisel
zevklere hitap eden ürünlerin satın alınması bu duruma örnektir. Kişinin ürünü tecrübe etmesi bu
kategoriye giren ürünler için gereklidir. Tatmin stratejisidir.
Ayrıntılandırma Olasılığı Modeli: Petty ve Cacioppo (1986; 1983) kişilerin bir mesajı iki biçimde
işleme ihtimalinin olduğunu söylerler: Merkezi yol ve çevresel yol. Kişiler bu iki yoldan birini izleyerek
tutum değiştirir ve ikna olurlar. İknanın birinci yolunda bir kişinin sunulan mesajı dikkatli bir biçimde ve
titizlikle düşünüp tartması söz konusudur. İkinci yolda ise, kişi mesaj üzerinde düşünmek yerine bazı
basit işaretlere (çekici bir kaynak gibi) odaklanır. Merkezi yolda sunulan mesaj iddiaları yoğun bir bilişsel
çaba harcanarak analiz edilir. İşlem seviyesi de yüzeysel değil, derindir. Çevresel yolda ise, mesaj
iddiaları üzerinde derinlemesine düşünmek yerine başka işaretlere bakılır. Bu işaret ya da ipuçları ürün
ambalajı, çekici kaynak, mesajın sunulma tarzı, müzik olabilir. Mesajın asıl içeriğine göre konu dışı kalan
bu tip bilgi kaynaklarına, asıl mesajın çevresini kuşattıkları için "çevresel işaretler" denir. Örneğin yeni
bir buzdolabı satın alacak bir kişi buzdolabı reklamlarına dikkat edebilir ve bu reklamda sunulan bilgiyi
yoğun ve derin olarak inceleyebilir. Eğer bu değerlendirmenin sonunda iddiaları mantıklı ve inandırıcı
bulunursa ikna gerçekleşebilir. Fakat bu bilgi yetersizse ve etkileyici değilse reklamdaki o markaya karşı
olumsuz tutum oluşabilir (merkezi yol). Diğer yandan kişi bir buzdolabı satın almayı düşünmüyorsa
reklamdaki ürünle ilgili iddiaları düşünme zahmetine girmez, onun yerine ürünü gösteren veya anlatan
kaynağın prestiji, güvenilirliği ya da çekiciliği vb. unsurlara odaklanabilir (çevresel yol). Bu durumda da
olumlu tutum değişimi yaşanabilir. Fakat çevresel yolla oluşan tutumlar, merkezi yolla oluşan tutumlara
kıyasla daha geçici ve dayanıksızdır (Çakır, 2006: 149-150).
19
Rossiter-Percy Izgarası Modeli: John R. Rossiter ve Larry Percy (1992: 263-264), reklamın
amacının doğrudan satışa götürmek olmadığını, öncelikle marka farkındalığı ve tutum oluşturmak
olduğunu iddia etmektedirler. Onlara göre marka farkındalığı ikiye ayrılır: Markayı tanıma (brand
recognition) ve markayı hatırlama (brand recall). Markayı tanıma satış noktasında gerçekleşir. Satış
noktasında markayı gören kişi, bu ürün kategorisine olan ihtiyacını hatırlayıp ürünü satın alır. Bir marka
hatırlanma (recall) testlerinden geçemese de satış noktasında tanınıp satın alınabilir. Markanın
tanınmasını desteklemek için reklamlarda ambalaja yer verilmelidir. Markayı hatırlama durumunda ise,
karar sürecinde marka yoktur. Önce ürün kategorisine olan ihtiyaç hatırlanır, ardından bu ihtiyaca çözüm
olabilecek markalar tüketicinin zihninden geçer. Örneğin bir aile öğlen yemeğini dışarıda yemek
istediğinde (kategori ihtiyacı) hafızalarında bulunan uygun restoranlar listesinden birini seçip (markayı
hatırlama) ona doğru yola çıkacaklardır. Yani tüketici birinci durumdaki gibi markayı tanıyana kadar
şehirde dolaşmaz, hatırladığı markalardan birini seçip doğrudan ona yönelir. İlk hatırlanan ve olumlu
tutumlar beslenen marka seçileceği için, reklamlarda kategori ihtiyacı ile bağlantılı olarak marka adını
sıkça göstermek ve seslendirmek önem arz eder (Rossiter ve Percy, 1992: 264).
REKLAM KAMPANYASINDA TARAFLAR
Reklam kampanyası süreci genel olarak reklamveren ile tüketiciyi buluşturma işi üzerinde çalışır. Bu
süreç artan ve değişen nüfus, rekabet ve medya yapısı sayesinde çok taraflı hale gelmiştir.
Reklamverenler, reklam ajansları, medya ya da mecralar, medya planlama şirketleri ve reklam yapım
şirketleri farklılaşmıştır. Belki doğrudan taraf olarak görülmese de tüm taraflarla iletişim kurabilme
güçlerinden dolayı reklam dernek ve vakıfları da bu bölüm altında incelenecektir.
Reklamverenler: Reklamverenler, reklam sürecini başlatan ve yapılan işin parasını veren firmalardır.
Reklamın kime yöneltileceği, reklamın hangi medyada yer alacağı, reklam bütçesinin ne kadar olacağı ve
reklam kampanyasının ne kadar süreceğine dair kararlar reklamveren tarafından alınır (Wells vd., 1998:
16). Küçük bir dükkandan, binlerce çalışanı olan dev bir küresel şirkete kadar her türlü reklamveren
olabilir. Hatta reklamverenin bir şirket olması gerekmez, örneğin kar amacı gütmeyen bir kuruluş da
reklamveren olabilir. Pek çok küçük ve yerel şirket; dükkânın kapısına bir tabela koymaktan fazlasını
yapmaz. Diğer taraftan, 2001 yılında Unilever reklama 4.4 milyar dolar harcamıştır (Duncan, 2005: 47).
Dünyadaki bazı reklamverenlerin bütçeleri pek çok ülkenin gelirinden daha fazla olabilmektedir. Reklam
verebilme becerisi reklam veren firmaların gelişmişlik düzeyiyle doğrudan ilişkilidir. İletişim kültürüne
sahip firmalar, reklamın önemini bilmekte ve reklamın rekabetsel çözümünü kullanmaktadırlar. Reklam
vermenin önemini kavramayan firmaların başarılı olması, marka olabilmesi ve tüketicisiyle barışık olması
mümkün değildir.
Reklamverenler Derneği hakkında bilgi almak için: www.rvd.org.tr
Reklam Ajansları: Amerikan Reklam Ajansları Birliği (AAAA – The American Association of
Advertising Agencies) reklam ajansını şu şekilde tanımlar: Yaratıcı insanlardan ve iş insanlarından;
pazarlama planları, reklam planları, reklamlar ve diğer iletişim araçlarını hazırlamakta uzmanlaşmış
kişilerden oluşan bağımsız bir organizasyondur. Ajans buna ek olarak farklı reklamverenler adına çeşitli
mecralarda reklam zamanı ve reklam alanı satın alır. Firmanın içinde kurum içi (home) ajans olabileceği
gibi, tam hizmet ajansı, butik ajans, uzman ajans, alakart ajans ve rolodeks ajans gibi ajans türleri vardır.
Reklam ajanslarının özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür (Arens, 2006: 109-111).
•
Reklam ajansları reklamveren firmalardan ve medyadan bağımsızdır. Reklamverenin yaptığı
işlere objektif bir açıyla bakabilir.
•
Reklam ajanslarında yaratıcı ekibe ek yöneticiler, muhasebeciler, pazarlama yöneticileri,
araştırmacılar, pazar analistleri, medya analistleri, yazarlar ve sanatçılar gibi görevliler çalışır.
Bu kişiler ajansa dışarıdan destek veren kişilerle, örneğin illüstrasyonları çizenler, fotoğrafları
çekenler, broşürleri basanlar, reklamları çekenler ile her gün iletişim halindedir.
•
Reklam ajansları çeşitli reklam mecralarından reklam alanı ve zamanı alabilmek için
araştırmalar ve anlaşmalar yaparlar.
•
Reklam ajansları medya için ya da tedarikçiler için çalışmazlar. Etik, finansal ve yasal
sorumlukları reklamverene karşıdır.
20
•
Reklamverenler nasıl yasal tavsiyeler için hukuk bürolarına başvuruyorlarsa, etkili reklam için
de reklam ajanslarına başvururlar. Bugün büyük firmaların hemen hepsi, markalarının koruyucu
meleği olması için reklam ajansları ile çalışmaktadır.
Reklam ajanslarında bulunan departmanlar hakkında araştırma
yaparak departmanlar hakkında kısa bilgi alınız.
Medya Planlama ve Satınalma Şirketleri: Günümüzde medya seçenekleri giderek artmaktadır.
Televizyon kanallarının ve dergilerin sayısı artmaktadır. Bununla birlikte, reklam mesajlarının yer aldığı
noktaların sayısı da artmıştır. Artık uçaklarda, gökyüzünde, kaldırım taşlarında ve tuvaletlerde reklam
mesajları ile karşılaşmak mümkündür (Duncan, 2005: 45-46).
Medya ve iletişim çalışmalarının stratejik koordinasyonu artan seçenekler dolayısıyla daha karmaşık
bir hale gelmiştir. Medya planlama ve satın alma şirketleri teknik olarak reklam ajansı sayılmazlar, ancak
reklam ajansına ve reklamverene medya stratejileri konusunda danışmanlık verir, medyadan yer ve zaman
satın alırlar. Bu zaman ve yeri büyük miktarlarda satın aldıkları için daha uygun fiyat verebilirler
(O’Guinn vd., 2006: 60).
Reklam ajansları medyadan az miktarda yer ve zaman satın aldıklarında yüksek bedeller ödemektedir.
Ancak medya satın alma şirketleri farklı ajanslar için bol miktarda yer ve zaman satın alarak daha uygun
fiyatlara ulaşabilmektedirler. Bazı büyük tam hizmet ajansları, medya departmanlarını ayrı bir medya
satın alma şirketi haline getirmektedirler. Örneğin Bates ve Saatchi&Saatchi ajans birleşmesi sırasında
Zenith Media Worldwide adında bir medya satın alma şirketi kurulmuştur. Birleşen ajanslar daha sonra
ayrılmış olmasına rağmen kurulan şirket hizmetlerine devam etmiştir (Duncan, 2005: 40). En hızlı
büyüyen medya satın alma şirketleri arasında ürün yerleştirme konusunda hizmet verenler bulunmaktadır.
Ürün yerleştirme çalışmaları için medyada yer ve zaman satın almak yerine filmlerin, dizilerin ve TV
programlarının yapımcıları ile anlaşmalar yapılmaktadır (Duncan, 2005: 40).
Yapım Şirketleri: Yapım şirketleri hem prodüksiyon sırasında hem de sonrasında önemli hizmetler
verirler. Reklamverenler ve ajansları, prodüksiyon konusunda çoğunlukla dışarıdan hizmet alırlar. Her
türlü reklamın prodüksiyon uzmanlığına ihtiyacı vardır. Büyük tam hizmet ajansları bile yapım şirketleri
ile çalışırlar. Radyo ve TV için yapılan işlerde yüksek kaliteli, profesyonel sonuçlar alabilmek için
yönetmenlere, yapım yöneticilerine, şarkı sözü yazarlarına, kamera operatörlerine, ses ve ışık
teknisyenlerine ve oyunculara ihtiyaç duyulur. Yapım şirketleri setleri, sahneleri, ekipmanları ve ekibi
sağlayacak kapasiteye sahiptir. Basılı reklamlarda ise broşürler, doğrudan postalar, grafik sanatçıları,
fotoğrafçılar, modeller ve yönetmenler için ajans dışı kaynaklara başvurulabilir. Satış noktası pazarlama
materyallerinin hazırlanması da bir başka uzmanlık isteyen alandır (O’Guinn vd., 2006: 68-69).
Dernek ve Vakıflar: Reklamcılık bilincinin gelişmesi sayesinde, reklamcılığın halkla ilişkilerinde de
gözle görülür artışlar yaşanmaktadır. Reklamcılıkla ilgili sivil toplum hareketleri çoğalmaktadır.
Uluslararası düzeyden, ulusal düzeye ve yerel düzeye inebilen sivil toplum hareketi “global düşün yerel
uygula” stratejisinin yansımasıdır.
Uluslararası Reklamcılık Derneği
http://www.iaaturkey.com adresinden alabilirsiniz.
hakkında
detaylı
bilgiyi
Türkiye’de Reklamcılar Derneği yanında Reklamcılık Vakfı (www.rv.org.tr) reklamcılık mesleğinin
gelişmesi için strateji, eğitim ve yayınlar üretmektedir. Reklamın farklı alanlarını ulusaldan yerele
kapsayan farklı dernekler şunlardır. Reklam Yaratıcıları Derneği (www.ryd.org.tr), Açıkhava Reklamcılar
Derneği (www.ared.org.tr), Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği (www.dpid.org.tr), Grafik Meslek
Kuruluşu Birliği (www.gmk.org.tr), İzmir Reklamcılar Derneği (www.rdizmir.org.tr), Ankara
Reklamcılar Derneği (www.ard.org.tr), Konya Reklamcılar Derneği (www.rdkonya.org), Akdeniz
Reklamcılar Derneği (www.akdenizreklamcilardernegi.com) ve Bursa Reklamcılar Derneği
(www.brd.org.tr) reklamcılığın gelişmesi ve yayılması için çalışan sivil toplum uygulamalarıdır.
Reklamla ilgili yarışmalar hakkında kısa bilgi veriniz.
21
Özet
Tüketiciyi iyi tanıyan, analiz yapan, sorunu iyi
tespit edip reklam ilacını doğru uygulayan reklam
ajansları müşterileri reklamverenleri marka
yolcuğuna götürebilecektir. Aksi takdirde yanlış
teşhisle iyileşemeyen hastaya dönüşecektir.
Reklam, pazarlama iletişim karmasının en önemli
ve en etkili elemanlarından biridir. Reklam daha
fazla kitleye ulaşmak için kullanılan bir
yöntemdir. Eğer bir firma büyümek ve marka
değeri yaratmak istiyorsa kesinlikle reklam
yapmalıdır. Reklam kültürüne sahip firmalar,
bireyler, kurumlar ve toplumlar daha hızlı
gelişme göstermektedirler. Reklam toplumların,
kurumların gelişmişlik göstergelerinden biridir.
Reklam, firmanın hedef müşterilerine ulaşma ve
onları ikna etme işidir. Tüketicileri ikna etmek
her
geçen
gün
zorlaşmaktadır.
Bilgi
bombardımanı altındaki tüketicileri kolayca
etkilemek ve ürünün bağımlısı yapmak için
reklam stratejisini uzman kontrolünde yürütmek
gerekmektedir. Reklam işinde uzman reklam
ajanslarının çoğalması, reklamcı yetiştiren eğitim
kurumlarının ve yayınlarının fazlalaşması reklam
algısını olumlu şekilde değiştirmektedir. Reklam
bilgiye dayalı yaratıcılık mesleğidir. İletişimin,
neredeyse jenerik ismi haline gelen reklamcılığın
gelişmesi başarılı reklam uygulamaları ile
artacaktır. Reklam tek başına dikkat çekme işi
değildir. Reklam amaca hizmet edecek şekilde
dikkat çekme işidir.
İletişim refleksi gelişen firmalar toplumla ve
hedef kitlesiyle iletişim kurmaya başladıkça
reklam kültürleri de gelişmektedir. Reklam
briefini sağlıklı aktarabilen reklam verenler
reklam ajanslarının işini kolaylaştıracaktır.
Reklam ajansları reklamverenle ilişkilerini evlilik
ilişkisi gibi samimi, içten ve yakın düzeyde
tuttukça reklam iletişimi karşılıklı başarıya
ulaşacaktır. Reklamın önemini kavrayan küçük
işletmeler rekabetçi pazarlama stratejilerine
dayalı
reklam
stratejileriyle
pazarlarında
büyümeye başlayacaklar ve elde ettikleri pazar
paylarıyla güçleneceklerdir. Güçlenen firmaların
müşteri odaklı anlayışa geçerek marka değeri
yaratmaları sağlanmış olacaktır. Bu anlamda
reklam pazarlama ile marka arasındaki en
kuvvetli akımdır. Bu akımı kontrol ederek
sürdürmek fayda maliyet analizlerinde firma
lehine sonuçlar verecektir.
Bu kadar önemli hizmeti satın almak, sürdürmek
ve yönetmek ayrı bir uzmanlık işidir. Reklam
geleneksel mecralarda canın istenildiğinde
görünüp gitmek olarak uygulanırsa sadece
maliyet olarak kalacak ve dönüt alınma özelliği
gidecektir. Reklam bu önem paralelinde iletişimi
kuvvetli, reklam iletişimini ve tüketicinin ruhunu
yakalayabilen profesyonel ellerde daha canlı
olacaktır.
Reklamı heves olarak yapmak firmaları başarıya
götürmemektedir. Reklam plan dahilinde
sürdürülebilir olduğu takdirde firmaya katkı
sağlayabilmektedir. Bir başka ifadeyle reklam
mesaj tasarlama işidir. İletişim mühendisliğinin
en ince planlaması ve uygulaması reklamcılıkta
kendini göstermektedir. Mecraların çoğalması
strateji olarak belirlenen reklam mesajının farklı
mecralara adaptasyonunu zorunlu kılmaktadır.
“Ne söylediğin değil nasıl söylediğin önemlidir”
cümlesi bu noktada önemli hale gelmektedir.
Stratejinin yani ne söyleneceği sorusunun
rekabetin kızgınlaştığı sektörlerde birbirine
benzemesi söyleyiş tarzı ve tonundaki
farklılıklarla
zihinsel
algıyı
markaya
yöneltebilmektedir. Bu çok basit bir işlem
değildir.
22
Kendimizi Sınayalım
1. Reklam kampanyasının başlaması için reklamveren tarafından reklam ajansına verilen
bilgiye ne denir?
6. Mecra seçimi yapılırken aşağıdakilerden
hangisi dikkate alınmaz?
a. Hedef kitlenin medya alışkanlığı
a. Yaratıcı iş özeti (creative brief)
b. Ürünün özellikleri
b. Pazarlama bilgilendirmesi (marketing brief)
c. Mesajın özellikleri
c. Debrief
d. Maliyet
d. Medya brief
e. Radyonun Frekansı
e. İnovasyon
7. Aşağıdakilerden hangisi SWOT analizinde yer
almaz?
2. Aşağıdakilerden hangisi reklam kampanyasının “Ne söyleneceği” aşamasında bilgilerin kategori başlıklarından değildir?
a. Güçlü Yönler
b. Fırsatlar
a. Mevsimsellik
c. Maliyetler
b. Yaratıcı Gereklilik
d. Tehditler
c. Satınalma Çevrimi
e. Zayıf Yönler
d. Ajansın Seçilmesi
e. Mevcut Kullanıcılar
8. Aşağıdakilerden hangisi DAGMAR Modelinde
yoktur?
3. Reklam kampanyasında yaratıcı işlere ne ile
geçilir?
a. Dikkat
b. Farkındalık
a. Debrief ile
b. Yaratıcı iş özetiyle
c. Kavrama
c. Senaryoyla
d. İkna
d. Medya bilgilendirmesiyle
e. Eylem
e. Pazarlama bilgilendirmesiyle
9. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı
Tüketiciyi Koruma Yasasıyla kurulan reklamların
yasal mevzuata uygunluğunu denetleyen kurul
hangisidir?
4. Yaratıcı iş özetinde aşağıdaki bilgilerden hangisi yer almaz?
a. Reklamın amacı
a. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
b. İçgörü
b. Reklam Özdenetim Kurulu
c. Vaad
c. Reklam Kurulu
d. Destek
d. Reklamcılar Derneği
e. SWOT
e. Reklamcılık Vakfı
5. Aşağıdakilerden
hangisi
reklam
kampanyasının “nerede söyleneceği aşaması”yla
ilgili değildir?
10. Aşağıdakilerden hangisi
çeşitlerinden değildir?
a. Birincil kaynaklar
a. Tam hizmet ajansı
b. Dergiler
b. Butik ajans
c. Televizyonlar
c. Alakart ajans
d. Radyolar
d. Rolodeks ajans
e. Tanıtım Filmleri
e. AIDA
23
reklam
ajansı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde 1
1. b Yanıtınız yanlış ise “Ne Söyleneceği
Aşaması” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Reklamcılıkta yaratıcı strateji aşamasında
mesajın
hangi
çekicilikler
kullanılarak
oluşturulacağında iki genel ayrımdan bahsetmek
mümkündür. Bunlar rasyonel ve duygusal
çekiciliklerdir. Reklam mesajı hedef kitleyi
çekecek şekilde bu çekiciliklerle oluşturulur.
Ekonomiklik, rahatlık, yurtseverlik, kıtlık, sağlık,
güzellik, seks ve korku çekiciliklere örnek olarak
verilebilir.
2. d Yanıtınız yanlış ise “Ne Söyleneceği
Aşaması” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
3. b Yanıtınız yanlış ise “Nasıl Söyleneceği
Aşaması” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
4. e Yanıtınız yanlış ise “Nasıl Söyleneceği
Aşaması” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 2
Ürün yaşam eğrisi firmanın pazarlama ve reklam
stratejilerini etkilemektedir. Ürünlerin pazara
giriş, büyüme, olgunlaşma ve gerileme dönemleri
genel olarak ürün yaşam dönemleri olmaktadır.
Ürünün uzun yıllar yaşaması için gerileme
dönemlerinden önce yeniliklerle ürünün kendini
yenilemesi (inovasyon) stratejileri uygulanmalıdır.
5. a Yanıtınız yanlış ise “Nerede Söyleneceği
Aşaması” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
6. e Yanıtınız yanlış ise “Nerede Söyleneceği
Aşaması” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
7. c Yanıtınız yanlış ise “Reklam Kampanyasını
Etkileyen Faktörler” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 3
Reklam ajanslarında üst yönetim bölümü, müşteri
ilişkileri bölümü, strateji bölümü, yaratıcılık
bölümü, medya bölümü, araştırma bölümü ve
trafik bölümü önemli bölümlerdendir. Reklam
ajanslarının büyüklüğüne göre bu bölümlerin
artması mümkündür.
8. a Yanıtınız yanlış ise “Reklam Modelleri”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
9. c Yanıtınız yanlış ise “Reklam Kampanyasını
Etkileyen Faktörler, Yasal Mevzuat” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
10. e Yanıtınız yanlış ise “Reklam Kampanyasında Taraflar” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Reklam sektörünün gelişmesi ve büyümesi
doğrultusunda reklamın yarışmaları da son
yıllarda artmıştır. Kristal elma reklam
ajanslarının ve çalışanlarının reklam yaratıcılığını
sınayan bir yarışmadır. Effie yarışması ise reklam
etkinlik yarışması olarak pazarlama hedeflerine
ulaşılıp
ulaşılmadığını
ödüllendiren
bir
yarışmadır. Basında yaratıcılığı ödüllendiren
yarışmayı ise Hürriyet Gazetesi Kırmızı ismiyle
gerçekleştirmektedir.
24
Yararlanılan Kaynaklar
Aaker, D.A., Rajeev, B., Myers, J.G. (1992).
Advertising Management. New Jersey: Prentice
Hall.
Palda, K.S. (1966). The Hypothesis of a
Hierarchy of Effects: A Partial Evaluation.
Journal of Marketing Research, 3(1). 13-24.
Arens,
W.
F.
(2006).
Contemporary
Advertising. New York: McGraw Hill.
Pelsmacker, P.D., Geuens, M., Bergh, J.V.
(2001). Marketing Communications. Essex:
Pearson.
Barry, T.E. (1987). The Development of the
Hieararchy of Effects: An Historical
Perspective. Current Issues & Research in
Advertising, 10(2), 251-295.
Percy, L., Rossiter, J.R. (1992). A Model of
Brand Awareness and Brand Attitude
Advertising
Strategies.
Psychology
&
Marketing, 9(4). 263-274.
Brivic, A. (2005). Medya. Müşteri İlişkileri
Rehberi. İstanbul: Reklamcılık Vakfı Yayınları.
Petty, R.E., Cacioppo, J.T., Schumann, D.
(1983). Central and Peripheral Routes to
Advertising Effectiveness: The Moderating
Role of Involvement. Journal of Consumer
Research. 10. 135-146.
Çakır, V. (2006). Reklam ve Marka Tutumu.
Konya: Tablet.
Clow, K.E., Baack, D. (2004). Integrated
Advertising, Promotion, and Marketing
Communications. New Jersey: Pearson.
Pickton, D., Broderick, A. (2001). Integrated
Marketing Communications. Pearson: Essex.
Davies,
Mark
(1993)
“Developing
Combinations of Messsage Appeals for
Campaign Management”, European Journal of
Marketing, 27,1.
Porter, M.E. (2010). Rekabet
(Çev.Gülen Ulubilgen). İstanbul
Yayıncılık.
Stratejisi.
: Sistem
Shimp, T.A. (2007). Integrated Marketing
Communications
in
Advertising
and
Promotion. Ohio: Thomson South Western.
Duncan, T. (2005). Principles of Advertising
and IMC. NewYork: McGraw Hill.
Ehrenberg,
A.S.C.
(1974).
Repetitive
Advertising and the Consumer. Journal of
Advertising Research, 14(22). 25-34.
Tellis, G.J. (2004). Effective Advertising.
London: Sage Publications.
Elden, Müge., Özkan Ulukök, Sinem Yeygel
(2005) Şimdi Reklamlar…, İletişim Yayınları,
İstanbul.
Vaughn, R. (1980). How Advertising Works: A
Planning Model. Journal of Advertising
Research, 20(5), 27-33.
Jewler, J.A., Drewniany, B.L. (2005). Creative
Strategy in Advertising. California: Thomson
Wadsworth.
Vaughn, R. (1986). How Advertising Works: A
Planning Model Revisited. Journal of
Advertising Research, 26(1), 57-63.
Lane, W. R., Russell, T.J. (2001). Advertising a
Framework. Prentice Hall Ltd., New Jersey.
Weilbacher, W.M. (2001). Point of View: Does
Advertising Cause a Hierarchy of Effects?
Journal of Advertising Research, 41(26), 19-26.
Lavidge, R.J. ve Steiner, G.A. (1961). A Model
For Predictive Measurements of Advertising
Effectiveness. Journal of Marketing, 25(6), 5962.
Wells, W., Burnett, J., Moriarty, S. (1998).
Advertising Principles and Practice. New
Jersey: Prentice Hall.
Wilmshurst, J., Mackay, A. (1999). The
Fundamentals
of
Advertising.
Oxford:
Butterworth-Hainemann.
Luecke, R. (2008). Strateji. İstanbul: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Katz, H. (2003). The Media Handbook. New
Jersey: Lawrence Erlbaum Associates.
Yeshin, T. (2006).
Thomson Learning.
Kotler, P., Keller, K.L. (2009). Marketing
Management. New Jersey: Prentice Hall.
25
London:
Yoo, Chan Yun, Kihan Kim, Patricia A.Stout
(2004) Assessing the effects of animation in
online banner advertising: Hierarchy of effects
Model, Journal of Interactive Advertising, Vol:
4, No: 2.
O'Guinn, T.C., Allen, C.T., Semenik, R.J. (2006).
Advertising and Integrated Brand Promotion.
Ohio: Thomson South Western.
Advertising.
2
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Küreselleşmeyi ve küreselleşmenin işletmelerde yarattığı değişimleri açıklayabilecek,
Küresel anlamda marka olmanın önemini anlatabilecek,
Çeşitli küresel marka iletişimi stratejilerini tanıyabilecek,
Küresel anlamda marka stratejilerinin değişik kültürlere göre farklılaşmasının nedenlerini
sıralayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Küreselleşme
Adaptasyon
Çokuluslu Şirketler
Kültür
Uluslararası Pazarlama
Pazarlama İletişimi
Küresel Marka
Global-Glokal Reklam
Standardizasyon
Tüketici Davranışları
İçindekiler
Giriş
Küresel Marka İletişimine Giden Yol
Küreselleşen Dünyada Marka İletişimi
Marka İletişiminde Örneklerle Global ve Glokal Kampanyalar
26
Örneklerle Marka İletişiminde
Global ve Glokal
Kampanyalar (PR-Reklam)
GİRİŞ
İnsanlık, günümüze değin farklı etkiler doğrultusunda şekillenen çeşitli dönemler yaşamıştır. Söz konusu
dönemler bir yandan toplumsal, ekonomik, siyasal, kültürel yapılarda meydana gelen yeni gelişmelerin
etkisinde şekillenirken kendine özgü, biricik yapılanmaları ve ilişkileri de türetmiştir. İçinde
bulunduğumuz çağın en önemli belirleyicilerinden biri küreselleşme (globalleşme) adı verilen olgudur.
Küreselleşme gündelik yaşamın en ufak, sıradan olarak kabul edilen ayrıntılarından geniş kapsamlı olarak
ortaya çıkan toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel değişimlere değin insan hayatının hemen her
alanında etkisini göstermektedir.
Dünya, çeşitli seferler yaşadığı küreselleşme sürecini daha önce hiç bu kadar kapsamlı bir süreç olarak
yaşamamıştır. Bu sürecin toplumsal, siyasal, kültürel boyutlarının yanında belki de en etkili boyutunu
ekonomik gelişmeler oluşturmaktadır. Küreselleşme süreci ile firmalar bir yandan kendi ülkelerinin
sınırlarını aşıp birçok ülkeye hitap eder bir duruma gelirken öte yandan da kendi iç pazarlarında birçok
yeni rakiple karşı karşıya kalmaktadır. Rekabetin oldukça çetin hale geldiği bu ortamda fark yaratmak
kuşkusuz oldukça önemli bir başarı ölçütü durumuna gelmektedir.
Günümüzde küreselleşme ve gelişen teknolojiden en çok etkilenen alanlardan birisi de pazar yapıları
ve buna bağlı olarak yapılan pazarlama çalışmalarıdır. Büyük firmaların ürettiği ürünleri dünya üzerinde
başka pazarlara yönelerek satmak istemesi, Dünya üzerinde birçok kişinin gelişen teknolojiyle birlikte bu
ürünler, hizmetler ya da markalar hakkında bilgi talep etmesi küresel ölçekte yönetilen pazarlama
faaliyetlerini doğurmuştur. Firmalar, küresel pazarlarda faaliyet gösterirken ürünlerini çeşitli şekillerde
pazarlama yoluna gitmektedirler ve bu pazarlama faaliyetlerinde gerek kendilerini gerekse de ürünlerini
tüketicilere anlatmaları oldukça önemlidir. Kuşkusuz bu aşamada da onlar açısından küresel düzeyde
markalaşmak, bunun için de hedef kitleleriyle etkili iletişim kurabilmek zaruri bir duruma gelmektedir.
Ancak faaliyet gösterilen küresel pazarı oluşturan parçaların sahip olduğu yer yer heterojen görünüm,
marka iletişimi adına yapılan uygulamaların birçok açıdan yerel düzeyde yapılan uygulamalardan
farklılaşmasına neden olmaktadır. Böylelikle de uluslararası düzeyde gerçekleştirilen marka iletişimi
faaliyetlerine dönük bir takım arayışlar ortaya çıkmaktadır.
Marka iletişimi çabaları, genel olarak tüketicilerin bir ürün/hizmet ya da markaya yönelik bilgi tutum
ve algı düzeylerinde istenen yönde olumlu bir etki yapmak ve hedef tüketicileri satın alma davranışı
yönünde harekete geçirmek gibi amaçları vardır. Yöneldikleri hedef kitlelerin tutum ve davranış
düzeylerini etkileme uğraşı içindedirler. Marka iletişimi uzmanlarının, insan davranışlarını olumlu yönde
etkileme ve bireyleri istenilen yönde harekete geçirme noktasında hedef kitlelerinin psikolojik
özelliklerini (algılama, öğrenme, gereksinim ve motivasyon, tutum ve inançlar) göz önüne almaları çok
önemlidir. Reklam, halkla ilişkiler gibi marka iletişimi çabalarının yöneldiği bireylerin psikolojik bir
varlık olmasının yanı sıra toplumsal bir varlık da olması, tutum ve davranışlar üzerinde sosyal ve kültürel
faktörlerin de etkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Uluslararası pazarlama iletişimi çabaları bağlamında, farklı kültürel özelliklere sahip toplumlara bir
ürün/hizmet ya da markanın tanıtımı için hazırlanan içeriğin ve görsel sunumun etkililiğinde kültürel
faktörlerin çok önemli ve belirleyici bir rolü olduğu görülmektedir. Bir kültürde olumlu olarak algılanan
bir davranış, tavır ya da mesaj, bir başka kültürde kabul edilemez olarak algılanabilmektedir. Başarılı ve
etkin bir şekilde kurgulanmış bir içeriğin istenilen düzeyde, olumlu bir sonuç verebilmesi, hitap edilen
ülkelerin kültürel özellikleri ve bu kültürler içindeki alt kültür unsularının özenle ve doğru bir şekilde
analiz edilmesiyle mümkündür.
27
KÜRESEL MARKA İLETİŞİMİNE GİDEN YOL
Markaların küresel var olma mücadeleleri ve bu uğurda gerçekleştirdikleri iletişim çabaları çağdaş
pazarlama anlayışının en önemli sorunlarından birisidir. Küresel düzeyde var olabilmek ve birbirinden
farklı kültüre sahip çok sayıda insanla iletişim kurabilmek doğrultusunda ortaya çıkan arayışlar, özü
itibariyle küreselleşme denilen sürecin ve bu süreç içinde ortaya çıkan yeni organizasyonel
yapılanmaların, yeni faaliyet alanlarının bir sonucudur. Bu bağlamda öncelikle, küresel markaların ortaya
çıkmasına neden olan küreselleşme sürecinin, çokuluslu şirket yapılanmalarının ve uluslararası pazarlama
çabalarının ele alınmasında yarar bulunmaktadır. Zira küresel düzeyde gerçekleştirilen markalaşma
çabaları ve geliştirilen farklı iletişim stratejileri bu gelişmelerin etkisinde şekillenmiştir ve şekillenmeye
devam etmektedir.
Küreselleşme
Küreselleşme kavramı, 1990'lı yıllardan itibaren gerek akademik dünyada gerekse de kitle iletişim
araçlarında üzerine çokça söz söylenen, farklı boyutlarıyla tartışılan bir konu haline gelmiştir. Teknolojik
değişim, artan rekabet ve uluslararası faaliyet gösteren işletmeler ekonomik, siyasi, kültürel ve teknolojik
anlamda küreselleşmeyi fiili bir gerçeklik olarak günlük hayata yerleştirmişlerdir. Bilgi iletişim
teknolojilerindeki hızlı ilerlemeler sayesinde artan iletişim olanakları, dünyanın dört bir yanındaki
insanlar ve ülkelerle çok hızlı iletişim kurabilmenin kapısını aralamış, böylelikle birey ve kurumlar
birbirlerinden hızla haberdar olabilmiştir. Küreselleşme kavramı, günümüzde artık tamamen hâkim bir
olgu durumundadır (Akın, 1998: 98).
Küreselleşme olgusuna genel olarak bakıldığında küreselleşmeyi dünyanın ekonomik, siyasal, kültürel
ve toplumsal anlamda ulusal sınırların aşılabildiği bir etkileşim süreci olarak nitelendirmek mümkündür.
Öyle ki bu süreçle beraber dünyanın herhangi bir yerindeki savaş protesto gösterileri, doğal afetler,
siyasal ve ekonomik çalkalanmalar anında tüm dünya üzerinde yankı uyandırmaktadır.
William Greider (2001) küreselleşmeyi çok ilginç bir benzetme yaparak şu şekilde açıklamaktadır:
“Küreselleşme, harikulade bir makineye benzer. İmha ettiklerinin karşılığını alır.
Modern ziraatın makineleri gibi büyük ve hareketlidir. Fakat çok karmaşık ve güçlüdür.
Koşarcasına sahalar açar ve sınırları önemsemez. Hareketlilik devam ettiğinden, makine,
arkasında büyük tahribat izleri bırakırken, aynı zamanda büyük miktardaki refah ve
zenginliği beraberinde getirmektedir. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmaktadır.
Fakat direksiyonda kimse yoktur. Hızını ve yönünü kontrol eden bir iç dinamiği veya
direksiyonu olmayan bir makine.. Olabildiğince özgür ve de sınırsız... (Bu durum temelde
onun kendi içsel istekleriyle yönlendirilmiş gelişme hareketi tarafından sürdürülmektedir).
Makine, dünyayı yeniden yapılandıran, kendi kendine işleyen, bir ekonomik sistem draması
oluşturan, zorunlu global endüstriyel devrimin zorunlulukları tarafından yönetilen modern
kapitalizmdir”.
Küreselleşme, öz olarak ekonomik bir süreç olarak görülmektedir. “Bu süreçte, siyasal ve ekonomik
güce sahip güçlü bireyler, firmalar, bankalar, finans kuruluşları vb. yoluyla firma içi ilişkiler ve firmalar
arası anlaşmalar ve birleşmeler kurulur. Elbette, globalleşme, her ekonomik oluşumda olduğu gibi aynı
zamanda toplumların siyasal yönetimi ve yönetim politikaları, ideolojisi ve kültürleri üzerinde
uluslararası sermayenin politikası, kültürü ve ideolojisinin egemenliğini kurma ve geliştirme sürecidir.
Globalleşmenin siyasal yönetimi ademi-merkeziyetçilik, devlet bürokrasisinin küçültülmesi, özelleştirme,
yapısal uyarlamalar, deregulasyon, gümrüklerin kaldırılması, uluslararası şirketlere garantiler, teşvikler ve
teşviği kolaylaştıran kurumlar gibi global sermayenin işini kolaylaştırıcı, karını artırıcı ve güven sağlayıcı
yasal kurumlaşma ve uygulama yönünde politikaların biçimlenmesi ve mekanizmaların oluşturulması
şeklindedir” (Erdoğan, 2000).
Anlaşılacağı gibi küreselleşme olarak adlandırılan bu olgu çok yönlü ve karmaşık bir gelişmedir.
Ancak bu gelişme dünyamız için bir ilk değildir. Günümüze değin birkaç defa başlayan küreselleşme
hareketleri yaşanılan çeşitli gelişmeler (savaşlar, yeni siyasal sistemler vb.) nedeniyle kesintiye uğramış,
seksenli ve doksanlı yıllardan itibaren tekrar etkisini göstermeye başlamıştır.
28
Enformasyon teknolojilerinin enformatif anlamda dünyayı tek bir mekâna dönüştürecek potansiyele
sahip olması ve insanlığın bu potansiyelin gerçekleşmesinin örneklerini bugün yaşıyor olması, bu tür
kavramların tarihsiz, bir anda gerçekleşen oluşumları adlandırıyormuş gibi algılanmasına yol
açabilmektedir. Ancak bu tarz bir düşünüş yanıltıcı ve zihinsel işleyişi indirgemeciliğe yönelten bir
sonucu getirmektedir (Mutlu, 1999: 44).
Batı’nın yayılarak kendi verileri içinde dünyayı yeniden örgütlemesi ve sonunda bir dünya sistemi
durumuna yükselmesi olgusu olarak düşünülebilecek küreselleşme, günümüze değin üç aşamadan
geçmiştir. Bu aşamalardan ilki coğrafi keşiflerin ortaya çıkışıyla (1490), ikincisi sanayi devrimiyle (1890)
ve üçüncüsü de çok uluslu şirketlerin ortaya çıkışı, iletişim devrimi ve Sovyetlerin yıkılması (1990) ile
başlamıştır (Oran, 2000: 9). Bu üç küreselleşme dönemi ve bu dönemlerin özellikleri aşağıdaki gibi
tablolaştırılabilir.
Tablo 2.1: Üç Küreselleşme Dönemi
Birinci Küreselleşme
İkinci Küreselleşme
Üçüncü Küreselleşme
İtici Güç
Denizcilikteki gelişmeler,
merkantilizm
Sanayileşme ve
doğurduğu gereksinimler
1970’lerde çok uluslu
şirketler, 1980’lerde iletişim
devrimi, 1990’larda batının
rakibinin kalmaması
Yöntem
Önce kâşifler, sonra askeri
işgal
Önce misyonerler, sonra
kâşifler, sonra ticaret
şirketleri, en son işgal
Kültürel-ideolojik etki.
Böylece ülkenin her yanı
(ekonomik, siyasal, sosyal)
kendiliğinden etkileniyor
“Beyaz Adamın Yükü”
Haklı
Gösteriş
Putperestlere Tanrı’nın dinini
götürme
“Uygarlaştırıcı Görev”
Irkçı teoriler
Sonuç
Sömürgecilik
Emperyalizm
“En yüksek uygarlık
düzeyi”, “Uluslararası
topluluğun iradesi”,
“Piyasanın gizli eli”,
“Küreselleşme herkesin
ortak çıkarınadır”
Globalleşme
Kaynak: Baskın Oran, Küreselleşme ve Azınlıklar; İmaj Yayınevi, Ankara; 2000, s. 9.
Günümüzde küreselleşme tablodan da anlaşılacağı gibi üçüncü dönemini yaşamaktadır ve bu dönemin
siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik yapılara önemli etkileri bulunmaktadır. Bugün küreselleşme; ülkeler
arasındaki iktisadi, siyasi, sosyal ilişkilerin yaygınlaşması ve gelişmesi, ideolojik ayrımlara dayalı
kutuplaşmanın çözülmesi, farklı toplumsal kültürlerin, inanç ve beklentilerin daha iyi tanınması (ya da
kimilerine göre yok edilmesi), ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması gibi farklı görünen ancak birbiri
ile bağlantılı olguları içermektedir. Küreselleşme ile maddi ve manevi değerler ve bu değerlerin
çerçevesinde oluşmuş birikimler ulusal sınırları aşarak, dünya çapında yayılmaktadır. Bu değerler,
ekonomik nitelikte olabileceği gibi siyasi, sosyal ve kültürel özellikte de olabilmektedir (Güzelcik, 1999:
17). Özellikle gelişen bilgi iletişim teknolojileri sayesinde dünyanın her hangi bir yerinde yaşanan bir
olay, ortaya atılan yeni bir fikir ya da anlaşmazlık anında milyonlarca kişiye ulaşabilmektedir. Böylelikle
dünyanın pek çok yerinde aynı anda gerçekleştirilen sosyal hareketler, bir ülkenin iç meselesiymiş gibi
görünen konulara verilen küresel tepkiler, küresel ölçekte fenomen hale gelebilen film yıldızları,
mankenler ya da sporcular, herkesin aynı anda oynadığı bilgisayar oyunları ya da farklı ülkelerde yaşayan
ama aynı şarkıyı ezbere bilen insanlar küreselleşmiş dünyada oldukça olağan, sık rastlanan durumları
temsil etmektedir.
29
Çokuluslu Şirketler - Küresel Şirketler
Daha evvel değindiğimiz gibi küreselleşmenin temelleri ekonomik gelişmelere dayanır. Küreselleşme ile
yatırım alanları ve sermaye ülke sınırlarının ötesine taşmıştır. Böylelikle çokuluslu şirketler (çokuluslu
işletmeler) adı verilen yapılanmalar gün geçtikçe yaygınlaşmaya ve güçlenmeye başlamıştır.
Ünlü yönetimbilimci ve fütürolog Peter F. Drucker (1995: 36), şirketlerin ulus ötesi faaliyetlerde
bulunmasını kapitalist ekonomilerdeki bir zorunluluk olarak görür ve şunları söyler:
“Şirketler, -büyük de olsa küçük de- gelişmiş ülkelerde sağladıkları liderlik pozisyonunu devam
ettirebilmek için, dünyanın bütün gelişmiş piyasalarında lider olmak ve bu pozisyonu korumak
zorundadırlar. Dünyanın hangi gelişmiş bölgesinde olursa olsun, araştırma, tasarım, geliştirme,
mühendislik hizmetleri verilmeli, imalat yapmalı ve herhangi bir gelişmiş ülkeden diğerine ihracat
yapabilmelidirler. Ulusaşırı boyuta geçmelidiler. Bu yeni ulusaşırılık ihtiyacı, dünyada meydana gelen
ulusaşırı sermaye yatırımlarındaki patlamanın nedenlerini büyük ölçüde açıklamaktadır”.
Drucker’ın yukarıda işaret ettiği gibi kapitalist ekonomilerde büyük şirketlerin kendi ulusal
pazarlarında kalarak varlıklarını devam ettirebilmeleri ve istedikleri maksimum karlılık hedefine
ulaşabilmeleri oldukça zor bir durumdur. Çünkü şirketler açısından kendi ulusal pazarları bir noktadan
sonra satış, kar gibi unsurlar açısından yeterince verimli olamamaktadır. Bu noktada kaçınılmaz olarak
uluslararası pazarlar açılmaktadırlar.
Çokuluslu şirketleri, etkinliklerinin birden fazla ülkede sürdüren şirketler oluşturmaktadır. Bu
doğrultuda çeşitli özellikleri ile diğerlerinden ayrılmaktadırlar. Çokuluslu şirketlerin temel özellikleri
şöyle sıralanabilir (Şatıroğlu, 1984: 25-26’dan aktaran Akat, 1998: 21):
•
Çokuluslu şirketler birden fazla ülkede faaliyette bulunurlar.
•
Asıl faaliyet alanları bir ya da birden fazla mal ve hizmetin uluslararası düzeyde üretimi,
dağıtımı ve pazarlanması olup, dışarıdan yatırım, teknoloji, yönetim ve organizasyon transferi
yaparlar.
•
Çokuluslu şirketler kendilerine bağlı tüm kuruluş ve uzantılarının faaliyet ve yönetimlerini,
merkezi kararlarla etkiler ve/veya kontrol ederler.
•
Çokuluslu şirketlerin güçlü bir sermaye yapıları vardır.
•
Modern ve üstün bir teknolojiye sahiptirler.
•
Uzmanlaşılan mal ve hizmetlerle ilgili olarak merkezi plan ve programlar, şirket bütünlüğü
açısından uluslararası düzeyde yapılır.
•
Çokuluslu şirketlerle anavatanları arasında ortaklık şeklinde ya da ekonomik, mali, politik vb.
destek biçiminde organik bir bağ bulunur.
•
Çokuluslu şirketler temelde özel sermayeye dayanırlar.
•
Şirket bütünlüğü ve ana ülkenin kazanç/kar ve ekonomik çıkarlarının küresel ölçüde en yüksek
düzeye çıkarılması ana hedeftir.
•
Faaliyet alanları ile ilgili aksak rekabet şartlarını (monopol, oligopol) evrim-oluşum süreci
içinde bizzat ya da aralarında anlaşma yaparak oluşturmuşlardır.
•
Çok uluslu işletmeler, ulusal ve uluslararası ekonomik, siyasal, sosyal vb. güçlükleri
etkisizleştirerek yaygınlaşan kapitalizmin günümüzdeki aşaması niteliğindedir.
•
Çokuluslu şirketler, sistem ve ideoloji, gelişmişlik-azgelişmişlik farkları gözetmeksizin,
uluslararası boyutlarda, yatay ve dikey bütünleşmelerle hem şirket bünyesinde, hem de
aralarında esnek ve dinamik bir organizasyon şebekesi geliştirmişlerdir.
•
Ulusal ve uluslararası istikrarsızlıklardan uzun dönemde etkilenme olasılıkları nispi olarak
düşüktür.
30
•
Tüm bu ve bunun gibi özellikleri nedeni ile üretim faktör ve imkanlarının uluslararası
dağılımında şirket sistemi açısından rasyonellik ve optimalliğe ulaşarak maliyetlerde tasarruf
yapabilirler.
•
Sonuç olarak, çok uluslu işletmeler esnek ve dinamik yapıda firma ya da firmalar grubu olup,
sadece çok uluslu değil, bununla birlikte ve bundan daha çok boyutlu niteliktedir.
“Halen yaygın olarak kullanılmasına rağmen, 1990'larda çokuluslu işletme kavramı yerine, bazı
yazarlarca çokuluslu işletmenin bir ileri aşaması olarak, ulusaşırı ya da küresel işletme kavramı
kullanılmaya başlanmıştır. Buna göre çokuluslu işletme ile küresel işletme birbirinin aynısı değildir.
Dünya ekonomisindeki küreselleşme ile beraber çok uluslu işletmeler küresel bir özellik kazanmaya
başlamıştır. Çokuluslu işletmelerin sermayesinin birden fazla ülkenin girişimcisine ait olabilmesi, aynı
anda birden fazla ulusal/bölgesel pazara hitap edebilmesi ve yatırımlarının dünyanın çeşitli bölgelerine
yayılması gibi özellikleri sebebi ile dünya ekonomisinde önemli bir değişim aracı olarak görev yaptıkları
bilinmektedir. Küresel işletmeler ise, çokuluslu işletmelere ek bazı özelliklere sahiptirler. Bunların en
önemlisi küresel işletmelerin sermayenin ulusal kimliğinin önemini kaybetmesi, buna karşın bu
işletmelerin dünya ölçeğinde kendilerine özgü kurum kültürlerini öne çıkarmaktadırlar. Yine, küresel
işletme kavramı ile tüm dünyayı bir iş sahası olarak gören örgütler kastedilmektedir. Günümüzde
çokuluslu işletmelerin büyük kısmı, örgütlenmelerini küresel piyasalardaki fırsatlardan yararlanabilmek
için dönüştürmekte, herhangi bir ülke ile merkezi ilişkilerini kesmektedirler” (Akın, 1998).
Dört kıtadan 10 küresel yöneticinin ortak tanımlamalarına göre küresel işletmeler şu üç genel özelliğe
sahip olmalıdırlar (Akın, 1998):
1.
Küresel işletme olabilmek için dünya genelini dikkate alan bir imalat, lojistik, pazarlama, ürün
ve AR-GE planı içeren küresel bir strateji mevcut olmalıdır. Küresel işletmeler tüm bu
faaliyetlerini bütüncül bir yaklaşımla sınır tanımaksızın sürdürürler.
2.
Küresel bir işletme, yerel müşterilerin ihtiyaçlarını mükemmel bir şekilde karşılayabilecek
oldukça duyarlı bir dağıtım sistemine sahip olmalıdır. Küresel işletmelerin temel bir değer, ilke
ve iş sistemi kümesine sahip olmaları ve bunları faaliyet gösterdikleri bölgelere aynen taşımaları
gerekmektedir.
3.
Küresel işletmeler kendi küresel planlarıyla yerel duyarlılıklar arasında denge kurmalıdırlar.
Yerel ihtiyaçların karşılanabilmesi için örgütsel güç azami dikkatle kullanılırken, bütünleşik
küresel sistemin esas hedefleri gözden kaçırılmamalıdır. Söz konusu dengenin sağlanması
küresel bir işletmenin en önemli sorunudur. Bu nedenle küresel işletmelerin kolaylıkla
anlaşabilir bir felsefenin bulunması ve tüm çalışanları bu ilkelerin uygulamaya geçirebileceğine
inanmaları gerekmektedir.
Uluslararası Pazarlama - Küresel Pazarlama
Pazarlama; gerçek ya da sanal olarak oluşturulmuş bir pazaryerinde satın alma niyeti ve gücüne sahip
olan alıcılar ile satıcılar arasında mal/hizmetlerin değiş tokuşuna dayanan bir sistemdir. Bu sistem; ürün,
hizmet ve kurumla ilgili bilgilerin taraflar arasında kurulacak bir iletişim yapısı ile aktarımının yanı sıra,
değişime konu olan mal/hizmetlerin alıcının ya da tüketicinin istek ve beklentilerine göre üretilmesi,
fiyatlandırılması, dağıtımının sağlanması, pazarlama iletişimi boyutunu oluşturan uygulamalarla
tüketiciye ulaşılması ve satış sonrası müşteri hizmetlerini de içeren çok yönlü ve çok aşamalı bir yapıyı
oluşturmaktadır.
Uluslararası pazarlama, basitçe pazarlama faaliyetlerinin ülke sınırlarını aşarak birden fazla ülkede
gerçekleştirilmesini ifade etmektedir. Daha geniş bir bakış açısıyla uluslararası pazarlama “kişisel ve
örgütsel amaçlara ulaşmayı sağlayacak değişimleri gerçekleştirmek üzere malın, hizmetlerin ve fikirlerin
geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtılmasına ilişkin olarak birden çok ülkede yapılan
planlama ve uygulama sürecidir” (Onkvisit ve Shaw, 1989: 6’dan aktaran Mucuk, 2001: 296).
Bir firma açısından uluslararası pazarlama, kaynak ve hedeflerin uluslararası pazar fırsatlarına
odaklanması sürecidir. Firmaları uluslararası pazarlamaya yönelmeye iki etken itmektedir. Bunlardan
birincisi büyüme ve yayılma fırsatlarını yakalamada avantaj sağlamak, diğeri ise ayakta kalmayı
31
başarabilmektir. Uluslararası pazar fırsatlarını yakalayamayan bir firma, güçlü uluslararası firmalarla
etkin rekabet edemediğinden yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır (Sezgin, 1992: 19).
İşletmelerin uluslararası pazarlama faaliyetlerine katılma dereceleri, her düzeyde farklı pazarlama
strateji seçeneklerini gerektiren dönemler halinde ele alınabilmektedir. En az katılımı ifade eden, tesadüfî
olarak ve seyrek biçimde dışarıdan gelen siparişlerin karşılanması şeklindeki ihracattan başlayarak aktif
ihracata, geniş kapsamlı uluslararası pazarlamaya ve en sonunda da pazarların küreselleşmesi aşamasına
doğru gelişen dört ayrı dönem bulunmaktadır. Bu dönemler kısaca şöyle açıklanabilir (Pride ve Ferrell,
1989: 785’den aktaran Mucuk, 2001: 301–302):
1.
Tesadüfî İhracat: İşletmelerde ulusal veya yurtiçi pazarlamanın hâkim olduğu bir aşamadır.
Tesadüfen ve seyrek olarak yurtdışından gelen siparişler kabul edilir ve karşılanır. Uluslararası
pazarlamaya gerçek bir katılım yoktur.
2.
Aktif İhracat: Üründe ve genelde pazarlama çabalarında önemli değişiklikler yapmaksızın
yurtdışı satışlarına da yönelme aşamasıdır. Tipik olarak mevcut ürünler için dış pazarlar bulmaya
ve dış satışlar yapmaya çaba sarf edilir. Gerçekte yapılan ise, ihracat satışı niteliğindeki dar
kapsamlı satış çabasıdır.
3.
Uluslararası Pazarlama: İşletme, bu aşamada pasif bir pazarlama şekli olan ihracat
satışlarından gerçek anlamda uluslararası pazarlamaya yönelir. Ülke sınırları dışındaki pazarlar
da hedef pazar olarak düşünülür ve bu kapsamda yer alır. Uluslararası pazarlama faaliyetleri
işletme stratejik planlamasının ve stratejik pazarlamasının bir parçası olarak kabul edilir. Bu
aşamada işletme artık gerçek anlamda bir uluslararası işletme haline gelmiştir. Aktif ihracat
aşamasında daha çok yakın pazarlar üzerinde durulup az sayıdaki dış ülkeye yönelme söz
konusu iken bu aşamada çeşitli ülkeler üzerinde durulmaktadır. Çokuluslu pazarlama,
uluslararası pazarlamanın gelişmiş ve karmaşık bir şekli olup, buna yönelen işletme ana ülke
dışında pek çok ülkede pazarlama faaliyetine girişir. Ayrıca tüm dünyada ele geçirdiği çeşitli
fırsatlara göre yatırım yapar ve çeşitli ülke pazarları için farklı pazarlama kanalları, stratejileri
geliştirip uygular. Çokuluslu işletmelere örnek olarak Nestle, IBM, Coca-Cola verilebilir.
4.
Küresel Pazarlama: İşletme, tüm dünyayı tek bir pazar olarak düşünür ve aynı pazarlama
programını çeşitli ülkelerde yani tüm dünyada uygular.
Uluslararası pazarlama kapsamında çokuluslu şirketler birden çok
ülkede hedef ülkelerin kendine özgü pazar özelliklerini de dikkate alarak pazarlama
stratejilerini ve faaliyetlerini hayata geçirirler. Küresel pazarlama da ise tüm dünyanın tek
bir pazar olarak görülmekte ve faaliyette bulunulan her ülkede aynı pazarlama programı
takip edilmektedir.
Uluslararası pazarlama faaliyetleri içine giren işletmeler açısından pazarlamanın 4P’si olarak kabul
edilen ürün, fiyat, dağıtım ve tutundurma fonksiyonları, yerel pazarlardaki uygulamalardan bir takım
farklı karar süreçleri gerektirmektedir. Çünkü uluslararası pazarlama faaliyetine yönelmiş bir firma
açısından faaliyet gösterilen alan uluslararası çevreyi kapsamaktadır ve uluslararası çevreye ilişkin bir
takım değişkenler pazarlamanın 4P’si üzerinde belirleyici etkiler yaratmaktadır. Firmalar farklı ülkelere
göre farklı ürünler üretebilmekte, farklı fiyatlandırma, dağıtım ve tutundurma stratejileri
geliştirebilmektedir.
Uluslararası pazarlama fonksiyonları arasında en fazla göze çarpan fonksiyon tutundurmadır. Çünkü
diğer aktiviteler daha sessiz ve dolaylıdır. Tutundurma ile işletme ayağa kalkmakta, konuşmakta ve
görülüp duyulmaktadır. Uluslararası pazarlamadaki tüketicileri, işletmenin ürettiği mamul ve hizmetler
konusunda haberdar etmek, bilgilendirmek, satın almaya ikna etmek aynen iç pazarda olduğu gibi
uluslararası pazarlamada da tutundurmanın görevidir (Cengiz, 2002: 32).
Uluslararası pazarlamada tutundurma karması elemanları satış geliştirme, kişisel satış, reklam ve
halkla ilişkilerden oluşmaktadır. Her biri özünde bir iletişim süreci olan bu tutundurma karması öğelerinin
uluslararası pazarlama faaliyetleri açısından çok önemli bir konumu bulunmaktadır. Çünkü bir işletmenin
istediği pazarlama başarısına ulaşabilmesi ile sergilediği iletişim performansı arasında çok yakın bir ilişki
bulunmaktadır.
32
KÜRESELLEŞEN DÜNYADA MARKA İLETİŞİMİ
Küresel rekabet çerçevesinde ulusal ve uluslararası pazar ayrımının işletmeler açısından öneminin
eşdeğere ulaştığı son yıllarda, bu rekabet ortamında ayakta kalabilmek ve öne çıkabilmek için pazarlama
fonksiyonlarının ve bileşenlerinin gözden geçirilmesi, yeni atılımların yapılması elzem duruma gelmiştir.
Küresel rekabet, ulusal işletmeleri kendi iç pazarlarında eskisi gibi rahat hareket etme olanağından
yoksun bıraktığı için iç pazarlarda faaliyet gösteren işletmelerin rekabete ayak uydurabilecek yeni
stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. Gerek iç, gerekse de dış pazarlarda rakiplerden gelen hamlelere
karşı işletmelerin uygulayabileceği stratejiler içerisinde en önemlilerinden biri kendisine yeni pazarlar
bulmak ve bu pazarların özelliklerinden yararlanarak rekabette öne çıkmaktır. Uluslararası pazarlarda
faaliyet gösteren veya bu pazarlara girme şansı arayan işletmelerin kendilerine etkili bir konum elde
edebilmeleri, tutundurma ile ilgili olarak doğru kararları alabilmeleriyle yakından ilişkilidir. Sağlam bir
firma ve marka iletişiminin oluşturulabilmesi için işletmelerin ilişki içerisine girdiği grupları istedikleri
yönde etkileyebilmeleri ve kendilerine dair pozitif tutumlar yaratabilmeleri gerekmektedir. Birer açık
sistem olan işletmelerin bunu sağlayabilmelerinin yolu ise başarılı bir iletişim sistemi kurabilmelerinden
ve bunu sürdürmelerinden geçmektedir. Bu sistemin oluşturulmasında yararlanacağı kaynak ise reklam,
halkla ilişkiler gibi öğelerden oluşan tutundurma karması bileşenleridir (Cengiz, 2002: 1).
Marka iletişimi doğrultusunda gerçekleştirilen tutundurma çalışmaları yöneldiği pazarın coğrafi
özelliklerine göre yerel, ulusal, uluslararası ve küresel nitelikte olabilmektedir. Markaların faaliyet
gösterdikleri pazarın coğrafi genişliği ve küresel marka olup olmamalarına göre marka iletişimi
stratejilerini şekillendirmeleri söz konusudur. Bu stratejik yapıya bağlı olarak da uluslararası ve küresel
marka iletişimi faaliyetlerinden ve bu faaliyetlere yönelik stratejik bakış açılarından bahsetmek
mümkündür.
Uluslararası pazarlama çabalarında yer alan tüm pazarlama iletişimi
araçlarını detaylı olarak görebilmek için Emrah Cengiz’in Der Yayınları’ndan basılmış
olan “Uluslararası Pazarlamada Promosyon” (2002) adlı kitabını okuyabilirsiniz.
Küresel Marka Kavramı
Marka kavramı ve ilişkili diğer kavramlarla ilgili literatürde birçok tanımla karşılaşmak mümkündür. Bu
tanımlara genel olarak bakıldığında markanın; rakip markalardan, ayrılmasını sağlayacak, onların
karşısında farklılık yaratacak bir semboller bütünü ya da isim olarak algılandığı görülmektedir. Marka
kavramının bir marka ismiyle bağlantılandırılma olasılığının daha yüksek olduğu görülmektedir. Oysaki
kavram sadece bir isim ya da logo gibi sembolik niteliklerle sınırlı olmayan, markaya yönelik somut ve
soyut değerler toplamının yorumlanmasını içeren çok geniş bir perspektifi içermektedir.
Marka kavramı ile ilişkilendirilen marka ismi, tanınan bir ticari markanın ismini taşıyan ürün ya da
hizmet şeklinde tanımlanabilmektedir. Marka isminin hedef kitlelerce bilinirliği, tanınırlığı kavramın
temel noktasını oluşturmaktadır (Knapp, 2000: 5). “Bir firmanın markası ya da markaları en önemli
şöhret kaynağıdır. Marka etiketten farklıdır. Etiket bir firmanın ürününü ve hizmetini diğerlerinden ayırt
etmek için kullanılan isim, sembol ya da tasarımdır. Oysa pazarlamada, markanın, tanınabilir olmanın
dışında bir diğer özelliği daha vardır: Rakip firmaların sunmadığı ek değerleri müşteriye sunma vaadi.
Güçlü bir marka, hedef müşterilerce daha fazla istenir. Bu ise şirketin temel iş süreçlerini etkiler. Ürün
geliştirme sürecini müşterilere daha fazla kalite güvencesi ve daha fazla ürün özelliği sunmakla
şekillendirir. Güçlü markalar kendilerine tedarikçi çekerek ve dağıtım kanallarının çıkarını koruyarak
tedarik zincirinin yönetimine yardımcı olur. Müşteri ilişkilerini ise ürünle duygusal bir bağ yaratarak
zenginleştirir” (Doyle, 2003: 394).
Günümüzde yaşanan değişimler sonucunda işletmeler rekabet alanında yeni arayışlara yönelmektedir.
Rekabet üstünlüğü sağlayabilmek ve bunu sürdürebilmek adına kurumlar yeni pazarlar elde etmeye
çalışmaktadır. Bu durum uluslararası ticareti hızlandırmış ve kurumsal değerlerin aktarılması sorununu
gündeme getirmiştir. Dolayısıyla kurumlar bünyelerindeki markaların pazarlama ve reklam
uygulamalarında gittikleri her ülke için doğru kararlar vermek durumdadırlar. Küresel marka stratejileri
ise bu yeni dönemde kurumların yerel pazar ortamından çıkıp küresel pazarlarda rekabet edebilmek için
tercih ettikleri etkili bir yöntem olarak görülmektedir. Uluslararası medyayı ve interneti yoğun olarak
33
kullanan küresel markalamada marka adı standart olup kurumun benimsediği strateji her ülkede mümkün
olduğunca birbirine benzer nitelik taşımaktadır (Aktuğlu ve Eğinli, 2010).
Küresel markaların temel özelliklerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür (Cambridge, 2002: 227):
•
Küresel markalar kendi iç pazarlarında güçlüdürler ve buradan sağlanan fonlar ile küresel
pazarlarda ortaya çıkıp rekabet edebilir.
•
Küresel markaların satışları bölgeler arasında dengeli bir şekilde dağılmıştır. Bölgeler arasında
aşırı bir satış farklılaşması yoktur.
•
Küresel markalar faaliyet gösterdikleri bütün bölgelerde tüketicilerin aynı ihtiyaçlarına hitap
etmektedirler.
•
Küresel markaların temsil ettikleri değerler kendi içinde ve faaliyet gösterdikleri bütün
bölgelerde tutarlıdır.
•
Küresel markalar doğdukları ülkelerdeki değerleri yansıtmaktadırlar.
•
Küresel markalar çok fazla kategori arasında dağılmak yerine bir kategoriye odaklanmaktadırlar.
•
Genelde küresel markalarda şirket ismi ile marka ismi aynıdır.
Dünyanın en değerli küresel markaları konusunda bildiklerinizi
sıralayınız?
Küresel Marka İletişimi Stratejileri
Marka iletişimi, stratejik bir karar ve planlama sürecidir. Bu süreçte hedef kitleleri ikna edebilmek,
onlarda istenen yönde tutum ve davranış yaratabilmek için reklam, halkla ilişkiler gibi pazarlama iletişimi
enstrümanlarının nasıl bir içerik, yaklaşım ve sunumla oluşturulacağı, hangi iletişim kanallarını takip
edeceği üzerinde durulur.
Uluslararası reklam kampanyalarında stratejik planlama yaparken üç nokta önem kazanmaktadır.
Bunlar hazırlanacak reklamın temellerini de belirlemektedir. Söz konusu bu stratejik plan, genellikle
pazarlama planıyla aynı olacaktır. Eğer bir noktada bir değişiklik olursa, diğer noktalarda mutlaka
değişecektir. Uluslararası reklam uygulamalarında üzerinde durulması gereken bu üç temel nokta
aşağıdaki gibi özetlenebilir:
•
Pazar Analizi Modeli: Bu model birkaç ülkedeki veri ve gözlemler temel alınarak
yapılmaktadır. Bu analiz hemen hemen tüm ürün kategorilerindeki lokal, ulusal ve uluslararası
markaların durumu hakkında bilgi vermektedir. İki temel değişken markanın pazar payını
belirlemede etkili olmaktadır. Bunlar marka kategorisi ve bu kategorinin büyüklüğüdür. Global
marka stratejileri, pazara, döneme ve işletmeye göre değişkenlik göstermektedir. Mantıklı global
işletmeler, esnek global stratejiler kullanmakta ve yeni lokal markaların test yönetimi için izin
vermektedirler (Wells vd., 1995: 749-752).
•
Kültür Yönlendirme Modeli: Uluslararası reklamcılıkta üzerinde durulan ikinci model kişiler
ve ülkeler arasındaki kültürel farklılıkların üzerinde durmaktadır (Wells vd., 1995: 752). Her ne
kadar insanların temel ihtiyaç ve istekleri tüm dünyada aynı olsa da bu isteklerini tatmin etme
yolları ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Elbette tüm pazarlar ayrıntılı biçimde bilinemez,
bundan dolayı yerel şube, dağıtımcı ya da reklam ajanslarından yardım alınması gerekmektedir
(Terpstra ve Sarathy, 1993: 465).
•
Yüksek Bağlama Karşı Düşük Bağlam: Bu modele göre reklamın temel görevi tüm dünyada
aynı olmasına karşın mesajın anlatımı farklı kültürlere göre değişiklik göstermektedir (Hall’dan
aktaran Wells vd., 1995: 752). Yüksek bağlamda kültürden kasıt, mesaj sadece spesifik bir
kesim tarafından anlaşılmaktadır ve düşük bağlamda kültürde ise, mesaj daha bağımsız
durumdadır. Bunu örnekle açıklamamız gerekirse İngiliz ve Japon dillerinden bahsedebiliriz.
İngilizce daha düşük bağlamda dil olmaktadır. Kelimelerin anlamları kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Oysa Japoncada bir kelime bir kaç anlama gelebilmektedir. Dinleyici ya da okuyucu, önceki ya
da sonraki cümleyi anlamadıkça kelimenin gerçek anlamını hemen anlayamayacaktır (Wells vd.,
1995: 754).
34
Uluslararası reklam yapılırken birçok unsur aynı anda dikkate alınmalıdır. Uluslararası reklam
çalışmalarında karşılaşılan pek çok zorluğun yanı sıra sadece yabancı bir kültüre mesaj sunmak bile olayı
başlı başına güçleştiren bir olgudur. Bu anlamda Ring başka bir ülkede iletişim çalışmalarının zorluklarını
şöyle ifade etmektedir (Ring, 1996: 172):
•
Başka bir dil konuşulur.
•
Farklı değerler vardır.
•
Ticari yapıları farklıdır.
•
Farklı medya düzenlemeleri vardır.
•
Reklam yasaları farklıdır.
•
Reklamdan beklentileri farklıdır.
•
Fiyatlandırma yapıları farklıdır.
•
Farklı rekabet biçimleri vardır.
•
Onlar başka bir yerdedir.
Farklı kültürlerden insanlarla iletişim kurmada yaşanan sorunlar, reklamda en büyük sorunlardan
biridir. Çünkü kültürel faktörler çeşitli olguların algılanma şekillerini kısıtlar ve biçimlendirir.
Uluslararası pazarlama kültürden kültüre adaptasyon sorunlarını aşmaya çalışmaktadır. Örneğin, iyi bir
pazarlamacı beyaz rengin Avrupa’da saflık ve temizlik, Asya’da ise genellikle ölümle ilişkilendirildiğini
bilmelidir. Renkler iletişimin küçük bir parçasıdır; fakat her bir kültürdeki sembollerin anlamları
anlaşılırsa, pazarlamacı hangi sembolü kullanabileceği ya da kullanmayacağını öğrenme şansına sahip
olabilir (Cateora, 1997: 491).
Kültürel farklılıkların etkisinde şekillenen uluslararası reklam kampanyalarında iletişim çabaları dört
temel boyutta farklılaştırılmaktadır. Söz konusu bu boyutlar aşağıdaki gibi özetlenebilir (Raaij, 1997:
265):
•
Misyon: Kampanyanın mesaj, mesajı gönderen ve onun hedef gruplarıyla ilgili kapsayıcı, uzun
dönemli amacıdır. Kurum ya da marka olarak iletişimcinin kimliği, kişiliği, vizyonu ve temel
ilkeleri ile yakından ilgilidir.
•
Vaat: Vaat, kampanya teması ya da daha çok spesifik kampanya amacı olarak nitelendirilebilir.
Bu unsur misyonun bir boyutudur ve kaynağın yansıttığı misyon ile uyumlu olmalıdır. Reklam
mesajının gönderildiği hedef kitlenin bilgileri, tutumları ve davranışları da arzulanan değişimin
sağlanmasına yönelik bir vaadi içermelidir. Reklamda dile getirilen vaat, kaynak ile alıcı
arasındaki köprü olarak da nitelendirilebilir.
•
Konsept: Yaratıcı konsept, reklamda sunulan mesajın anlaşılması ve değerlendirilmesi için
hedef kitlelerin dil ve kültürel özelliklerine bağlı kalınarak reklam vaadinin dönüştürülmesidir.
Metaforlar ve söz sanatı mesajın etkinliğinin kazandırılması ve daha etkili bir şekilde iletilmesi
açısından kullanılabilir. Metaforlar; doğrudan mesajlardan daha ilgi çekici olabilir, ancak bazı
insanlar için bu tarz mesajların anlaşılması çok daha zor olabilmektedir.
•
Uygulama: Uygulama, mesajın hedef gruplara aktarımında kullanılan tipografi, görsel sunum,
reklam stili gibi öğeleri içermektedir.
Ülkemizde faaliyet gösteren küresel şirketlerin marka iletişimi
uygulamalarını incelemek ve takip etmek için www.marketingturkiye.com adresini ziyaret
edebilirsiniz.
35
Uluslararası reklamda başarının en önemli noktalarından birisi de yurtiçi ve yurtdışı pazarlar
arasındaki başlıca farklılıkları anlamak, bunların reklama ne gibi etkisi olacağını belirlemek ve en
önemlisi de bunları oldukça kısa bir sürede başarabilmektir (Ring, 1996: 172).
Uluslararası kampanyalarda başarılı bir strateji oluşturulmasında Henkel örnek olarak verilebilir.
Henkel’in başarısı üç noktada öne çıkmaktadır: Ulusal firmalar arasında benzerlik ve kopyayı elemek,
yeni ürünler için merkezi bir yönetim sağlamak ve reklamın prodüksiyonunda ve etkisinde hızlı çalışmayı
sağlamak. Bunu başarmak için şu basamakları takip etmek gerekmektedir (Wells vd., 1995: 756):
•
Ürünün yerine getirdiği fonksiyon veya tatmin etmeyi amaçladığı ihtiyacın tanımlanması
•
Bu ihtiyacın hedef kitle üzerindeki faydasının Avrupa ya da daha büyük bir alan üzerindeki
etkisinin belirlenmesi
•
Tek marka ismiyle tek ürünün spesifik ihtiyaç ya da yararının belirlenmesi
•
Tek bir reklam ajansı ve tek marka yöneticisiyle markanın gelişiminin ve pazarının belirlenmesi
•
Markanın yararının, isminin, yaratıcı kampanyasının işletme bünyesindeki bir başka marka
tarafından kullanımına izin verilmemesi.
Uluslararası reklam çalışmalarının başlangıcında gerçekleştirilen bu stratejik çalışmalar daha sonra
devam edecek reklam kampanyasının başarısı açısından çok etkili olmaktadır. Öncelikle girilecek pazar
içerisinde ürünün nasıl algılanacağı doğru olarak belirlenmelidir.
“Stratejiyi ilgilendirdiği kadarıyla, aynı markanın tamamen farklı pozisyonlar aldığı pazarlarda, aynı
mesajın kullanılması doğru olmayacaktır. Ancak marka için farkların kesin olarak mevcut olduğu, fakat
benzerlikler tarafından dengelendiği durumda karar vermek ise aynı ölçüde kolay olmayacaktır. Bu
noktada bölgesel pazarda yapılacak tüketici araştırması çözümü kolaylaştırabilir” (Ring, 1996: 177).
Burada belki de etkili bir uluslararası kampanyanın temel noktasının hedef ülkedeki tüketicinin doğru
biçimde belirlenmesinde saklı olduğu fikrini ortaya atabiliriz. Her ne kadar tüm reklam ve pazarlama
çalışmalarının temelinde hep tüketici odaklı yaklaşımlardan bahsetsek de uluslararası bir kampanyada
tüketicinin önemi daha da artmaktadır.
Yapılacak tüketici analizinde gerek demografik özellikler, gerek tutumlar, kişilik özellikleri gibi
psikolojik gerekse de kültür, aile yapısı, fikir liderleri gibi sosyolojik faktörler ön plana çıkmaktadır.
Bunların doğru bilinmesi hazırlanacak kampanyadaki yaratıcı çalışmaları ve medya planlarını
etkileyecektir. Özellikle hazırlanan reklamlarda, reklamın tonu, seçilen yaratıcı strateji, mizah
kullanılmışsa mizahın türü, kullanılan dil, ses, müzik, efektler ve daha birçok yaratıcı süreç içerisinde ele
alınabilecek nokta dikkatle hazırlanmalı ve seçilen hedef kitleye uygun, onda ürün ya da markaya karşı
olumsuz bir tavır ya da düşünceye neden olmayacak şekilde hazırlanması gerekmektedir.
Anlaşılacağı gibi birden fazla ülkede gerçekleştirilen pazarlama iletişimi çalışmaları ulusal düzeyde
gerçekleştirilenlerden farklı bir nitelik göstermektedir. Bundan dolayı pazarlama uzmanları küresel
markalar için farklı iletişim stratejileri tanımlamaktadırlar. Küresel markalar tarafından marka iletişimi
kampanyalarında kullanılan stratejileri genel olarak iki grupta toplamak mümkündür. Bunlar;
standardizasyon ve adaptasyon stratejileridir.
Standardizasyon
Bir strateji olarak standartlaştırma; Levitt’in 1983’e tanımladığı “Küreselleşen Pazar” yapısına bağlı
olarak tüketicilerin gereksinimlerinin ve isteklerinin tüm dünyada aynı olduğu kabul edilerek her bir
pazar için aynı reklam mesajını kullanarak ya da küçük değişiklikler ile reklamın başka bir dile
çevirisinin yapılmasıdır. Standardizasyon sadece reklam konusunda değil pazarlama karmasının tüm
unsurları bağlamında (dağıtım, satış ve tutundurma karması) kabul edilen bir pazarlama stratejisi olarak
da değerlendirilmektedir.
36
Faaliyet gösterilen tüm pazarlarda tek bir reklam teması ve uygulaması ile seslenilmesini içeren
standardizasyon stratejisi, reklam kampanyasının özellikle fikrin oluşturulması ve üretim sürecindeki
maliyetleri düşürmekte, tüm reklam sürecinde (üretim, medya planlama ve üretim sonrası yayınlanma
süreçleri) eşgüdümün oluşmasını sağlarken reklamveren ve ajans açısından denetimi kolaylaştırmakta ve
özelikle markanın küresel bir nitelik kazanmasında da etkili olmaktadır.
Uluslararası reklamcılıkta standartlaştırma stratejisinin derecesini etkileyen bazı unsurlar
bulundurulmaktadır. Söz konusu bu unsurlar aşağıdaki gibi özetlenebilir (De Mooij, 1998: 27-31):
•
Ürün Kategorileri: Ürünler kültürden bağımsız ve kültüre bağlı olarak farklı şekillerde
kategorilere ayrılmaktadırlar. Sigara, endüstriyel ürünler ve hizmetler, hi-tech ürünler
(bilgisayar, CD ve işletimleri, televizyon vb.) ve hi-touch ürünler (moda, parfüm, mücevherler)
gibi kültüre sıkı sıkıya bağlı olmayan ürünlerin tutundurulmasında pazarı uluslararası düşünerek
standardizasyona gitmek yiyecekler gibi kültüre bağlı ürünlere oranla daha kolaydır.
•
Ürün Hayat Eğrisi ve Marka Konumlandırma: Marka ve markanın konumlandırılması, fiyat
ve diğer ürün özellikleri bağlamında ürünün kendisi standartlaştırmanın olası sonuçlarından
etkilenebilmektedir. Yeni ürün ve markalarda standardizasyona gidilmesi olgunluk dönemine
gelmiş ürün ve markalarda standardizasyona gidilmesinden daha kolaydır. Bir ürün hayat
eğrisinin farklı aşamalarında farklı pazarlarda birbirinden farkı reklam yaklaşımlarına ihtiyaç
duyabilmektedir. Farklı pazarlarda oluşturulmuş markalar farklı marka imajları ve tutarsız
konumlandırma stratejilerine sahip olabilmektedir ve bu durum küresel yaklaşıma ürünü
taşımayı zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla kültürel unsurlara bağlı olarak (tat, koku, renk, kullanım
biçimi vb. tüketici zevk ve tutumları bağlamında) değişen özellikler gösteren ürünlerde imaj
yaratma ya da konumlandırma açısından markaya yüklenen anlam farklılık gösterirken, tüm
dünyada genel bir ihtiyacı karşılayan bir ürün için standartlaştırmaya gitmek daha kolay hale
gelmektedir. Bu bağlamda kültürün etkisinde kalan ürünlerde yerel etkileri göz önüne alarak
adaptasyon stratejisi üzerinden hareket etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
•
Medya: Uydu televizyonları gibi uluslararası medya araçlarının yayılması da standardizasyon
stratejilerinin uygulanmasını kolaylaştırmaktadır. Özellikle uluslararası tutundurma
kampanyalarının oluşturulabilmesi için bu tür medya ortamlarının varlığı uluslararası pazarlama
iletişimcilerine büyük fırsatlar sunmaktadır. Bunun yanı sıra aynı içerikleri sunan televizyon
kanalları ve dergilerin farklı ülkelerde kendi dillerinde yayınlanması da uluslararası reklam
kampanyalarında aynı konseptin bazen orijinal dilinde bazen ise, dilde değişimlere gidilerek
sunulması sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
•
Pazarın Gelişmişliği: Standartlaştırılmış ürünler daha az gelişmiş ya da gelişmekte olan ve
rekabetçi bir yapının söz konusu olmadığı pazarlarda daha kolay kabul edilmektedir. Az gelişmiş
ülkelerde yabancı ürünler, yerli ürünlerden daha üstün olarak algılanmakta, bu durum da
özellikle çok uluslu işletmeler açısından standartlaşmış ürünleri pazara sürmeyi, pazarlama ve
reklam uygulamalarında standardizasyona gidilmeyi daha olası kılmaktadır. Ancak dünya
çapında özellikle pazar zenginliğinin artması, tüketicilerin daha çok bilinçlenmesi ve entelektüel
olarak gelişmeleri ile birlikte devletlerin lokal değerleri koruyan uygulamalara gitmeleri, başka
bir ülkeden gelen standartlaştırılmış her ürünün kolayca kabul edilmemesi sonucunu
doğurmuştur. Bu ise küresel nitelikli markaların da zaman zaman gerek ürün içerikleri gerekse
reklam uygulamalarında standardizasyondan sıyrılıp yerel kültürün etkilerini içerikleri
harmanladıkları adaptasyon stratejisi ya da yerel reklam stratejilerinin uygulanmasına neden
olmaktadır.
•
Şirketin Organizasyon Yapısı ve Yönetimi: Standartlaşmanın derecesi işletmenin kurum
kültürü ve yönetimin vizyonundan da etkilenir. Özellikle reklam yöneticisinin kültürel
farklılıklar hakkında ne düşündüğü önem kazanmaktadır. Şirketin çıktığı ülkenin kültürü
yöneticilerin vizyonunu da büyük oranda etkiler. Örneğin, bazı Amerikan şirketleri insanların
değerleri ile ilgili evrensel bir felsefe sergileme eğilimindedirler. Bu tarz şirketler, onların kendi
değerleri tüm dünya tarafından paylaşılmalı ve tüm dünyada geçerli olmalı düşüncesinde
olabilmektedirler. Fransız şirketleri için de bu düşünceyi dile getirmek mümkündür. Çünkü
Fransız şirketleri merkezileşmiş yönetimi uygulamakta ve tüm dünyada merkezi tek bir fikri
empoze etmeye eğilimli olabilmektedirler.
37
•
Tüketici İhtiyaçları ve Zevklerinin Homojenleşmesi: Tüketicilerin ihtiyaçları ve isteklerine
göre çeşitlendirilmiş ürünler ve farklı tüketim biçimlerine uygun geliştirmeler yapılmakta ve
özellikle küreselleşmenin etkisiyle farklı kültürler tüketim biçimleri, yaşam tarzları yönünden
birbirini etkilemektedir. Bu durum da pazarlama ve uluslararası reklam uygulamalarında
standartlaştırma stratejisinin uygulanmasını kolaylaştırmaktadır.
•
Reklam Teması ve Uygulama: Reklamın standartlaştırılmasında üç yanlış kanı yaygındır. (a)
Güçlü imaj simgeleri üzerinde temellendirilmiş reklam içerikleri, metin ağırlıklı reklam
içeriklerinden çok daha kolaylıkla kültürel sınırları aşar; (b) Eğer ilişkili değerler evrenselse,
imaj stratejisi kültürler arasında kullanılabilir ve (c) Reklam teması ya da fikri sadece
uygulamaya adapte edilmesi yoluyla standartlaştırılabilir. Uluslararası reklamcılık açısından en
önemli sorun çeviri de yaşanmaktadır. Bu sorunun aşılmasında ise temel olarak görsel unsurların
reklamda kullanılması yeterli olacağı düşünülmektedir. Oysaki görsellik dil gibi kültürle güçlü
ilişkisi olan bir olgu olabilmektedir. Çok az evrensel ilişkili değerlerden söz etmek mümkündür
ve bunlar da genellikle güçlü nitelikte değillerdir. Reklamın satış amacı standardize edildiğinde
bile, ürünlerin sundukları beklentiler benzer olduğundan, kültürel ve yasal farklılıklar reklamın
yaratıcı uygulamasının standartlaştırılmasını zorlaştırmaktadır. Kültürel değerler hem çağrıda
hem de uygulamada yansıtılmalıdır.
Bu bağlamda uluslararası reklamcılıkta standardizasyon stratejisinin kullanılmasının önünde pazarın
yapısı ve farklı kültürlerin varlığından ortaya çıkabilecek çeşitli engeller söz konusu olabilmektedir. Bu
engeller aşağıdaki gibi sıralanabilir (Lascu, 2002):
•
İletişim altyapısı
•
Reklam ajansının belli bir pazar bölümüne hizmet verememesi
•
Tüketicilerin kültürel farklılıklardan kaynaklanan mesaj algılamasındaki değişimler
•
Reklam konusundaki yasal kısıtlamalar ve özdenetim ilkeleri
•
Yaşam biçimleri ve değer yargılarındaki farklılıklar ile satın alma dürtülerindeki değişiklikler
•
Markanın ait olduğu ülkeye yönelik tutumlar
Uluslararası reklamcılıkta standardizasyon; tam standardizasyon, prototip standardizasyon ve model
standardizasyon olmak üzere üç farklı şekilde uygulanmaktadır. Bunlar kısaca aşağıdaki gibi açıklanabilir
(Cengiz, 2002: 69-70):
•
Tam Standardizasyon: Bu yaklaşımın temelinde tüketici istek ve ihtiyaçlarının homojen
olduğu ve kültürel farklılıkların tüketiciler üzerinde etkili olmadığı görüşü yatmaktadır.
Theodore Levitt tarafından ortaya konulan ve teknolojik gelişmelerin tüketicileri ve pazarları
birbirine yaklaştırması ve hatta homojenleştirdiği görüşünden hareketle oluşturulan reklam
kampanyasında dünyanın her yerinde standart mesaj, standart resim veya film ve standart dil
kullanılmaktadır.
•
Prototip Standardizasyon: Prototip standardizasyonda merkez tarafından hazırlanan reklamda
fazla bir değişiklik yapılmadan yayınlanacak ülkenin diline çeviri yapılır ve yerel şubelerin veya
ortakların önerdiği bazı öğeler reklama eklenir. Buna standart reklamcılığın, pazar koşullarına
göre yeniden tanımlanması denilebilir. Bu sayede reklamın prodüksiyon kısmının maliyetlerine
katılmayarak tasarruf sağlanmış olur.
•
Model Standardizasyon: Bu yaklaşımda, merkez tarafından belirlenen reklam mesajından
sonra diğer ülkedeki şube veya ortaklar uygulama aşamasında görseller ve metin konusunda
serbest olarak hareket ederler. Bu yönüyle prototip standardizasyona göre daha esnek ve planlı
bir niteliğe sahiptir.
Adaptasyon
Adaptasyon stratejisi, yerelleşme stratejisi olarak da ifade edilmektedir. Bu stratejide reklam fikirlerinin
farklı kültürel özellikler gösteren pazar yapılarının varlığı göz önüne alınarak yerel özellikler bağlamında
farklılaştırılması söz konusudur. Bu yaklaşımla, kültürel özellikleri analiz edilmiş hedef kitlelerin tam ve
doğru olarak algılayacakları reklam içeriklerinin oluşturulması ve markanın tüketicisi ile daha yakın ve
duygusal bir etkileşim içerisine girmesi kolaylaşmaktadır.
38
Bu bağlamda düşünüldüğünde, uluslararası reklamcılıkta adaptasyon markalara farklı kültürel
özelliklere göre algılanması daha kolay olacak doğru mesaj stratejilerinin belirlenmesi ve uygulanması
açısından kolaylıklar sunmaktadır. Bu durumda adaptasyon, markaların faaliyet gösterdikleri tüm
pazarlarda doğru biçimde algılanmalarını, rekabet üstünlüğü kazandıracak olumlu bir imaj
geliştirmelerini de kolaylaştırmaktadır. Farklı kültürel özellikler nedeniyle tüketim biçimlerindeki
değişim, ürünün algılanmasındaki farklılık gibi reklam mesajında ciddi değişimler gerektirebilir ve
standardizasyon stratejisi bir dezavantaj olarak ortaya çıkabilir. Bu durumlarda, adaptasyon stratejisi yerel
uygulamalar ile her kültüre özgü reklam içerikleri oluşturulmasına imkân vermekte ve reklam
mesajlarının daha kolay ve doğru olarak iletebilmesi için markalara pazarda rekabetçi bir avantaj
sunmaktadır.
Birçok markanın tüm dünyayı tek bir pazar olarak kabul ederek pazarlama ve reklam planlamalarını
bu bağlamda gerçekleştirmeye başlamaları küreselleşmenin pazarlama ve reklamdaki etkisini ortaya
koymaktadır. Sınırların ortadan kalktığı günümüz dünyasında markalar sahip oldukları finansal ve insan
kaynakları bağlamında rekabette bir adım öne geçebilmek ve dünya markası olabilmek için çabalamakta,
bunun ötesinde de dünya markası statüsündeki diğer rakip markalarla yarış içine girmektedirler. Bu
noktada birbirinden farklı kültürlere aynı mesaj ile ulaşabilmek için global reklam kampanya planlaması
konusunda birçok unsurun göz önüne alınarak stratejik kararların alınması gerekmektedir.
Reklam ve pazarlamada küresel (global) yaklaşımda genel olarak pazar -uluslararası reklamcılıktan
farklı olarak- birçok ulus ya da bölgesel pazar olarak algılanmak yerine tek bir pazar olarak
tanımlanmaktadır. Söz konusu bu uyum, tekdüze pazarlama yaklaşımı ve standartlaştırılmış ürünleri
ortaya çıkarmaktadır. Yüksek derecede standartlaştırma yaklaşımının avantajları, düşük üretim
maliyetleri, daha yüksek ürün kalitesi, dünya çapında tutarlı tek bir imaj ve daha etkili bir pazarlama
uygulaması olarak sıralanabilir (Guiltinan vd.,1997: 275).
Bazı açılardan küresel reklamlarda yaratıcılığın kısıtlandığı ile ilgili görüşler söz konusudur. Çünkü
farklı kültürleri tek bir pazar olarak görmek ve bu pazarın hepsi tarafından ortak anlaşılabilecek dikkat
çekici ve harekete geçirici uyarıcılar bulmak zorlaşabilmektedir. Bu noktada küresel reklam iletilerinde
diyalogların az, tüm kültürler tarafından aynı anlamda açımlanabilecek görsel unsurlar ya da müzik gibi
uyarıcıların belirlenerek ortak kullanılmasının mesajın anlaşılması açısından bir gereklilik olarak ortaya
çıktığı görülmektedir.
Bu noktada küresel reklam uygulamaları açısından farklı bakış açıları ile karşılaşmak mümkündür.
Örneğin bir görüşe göre reklam mesajlarının ülkeden ülkeye özelleştirilmesi gerekliliği üzerinde
durulmaktadır. Çünkü reklamın yöneldiği her ülke ya da bölgenin kendine has ihtiyaçları ve özellikleri
bulunmakta, bu bağlamda, reklam kampanyalarının da ülkelere ve farklı kültürlere göre uyumlaştırılması
gerektiği üzerinde durulmaktadır. Bir diğer görüşe göre ise, reklam kampanyaları dünya genelindeki tüm
pazarlara yönelik olarak standartlaştırılmalıdır ve bölgesel yapılardan kaynaklanan kültürel farklılıklar
görmezden gelinmelidir. Theodore Levitt’in “The Globalization of Markets” (Pazarların Küreselleşmesi)
isimli makalesi birçok şirketin uluslararası pazarlama stratejilerini gözden geçirerek küresel pazarlara
uyumlaştırma çalışmaları yürütmelerine neden olmuştur. Levitt makalesinde, küresel tüketici olarak
adlandırılan benzer ihtiyaç ve isteklere sahip bir pazar diliminin oluştuğu ve geliştiğini ifade etmekte ve
uluslararası pazarlamacıların dünyayı büyük ve tek bir pazar olarak kabul ederek planlama ve
uygulamalar geliştirmeleri gerektiğini iddia etmektedir. Levitt’e göre bölgesel ve ulusal farklılıkların
küresel anlamdaki pazarlama ve reklam çalışmalarında hiçbir önemi yoktur (Cateora, 1997: 480).
Levitt’in ifade ettiği standartlaştırmanın işletmeler tarafından her zaman uygulanması mümkün
olamayabilmektedir. Çünkü farklı ulusların farklı kültürel özellikleri çoğu kez göz ardı edilemeyecek
boyutta pazarlamacı ve reklamcıların karşısına çıkabilmekte ve tüm pazarlama karması bağlamında
standartlaştırma her zaman uygulanamamaktadır. Dolayısıyla işletmeler kültürel farklılıklara göre
çeşitlenen ve değişim gösteren pazarlar için farklı ürün grupları, yeni markalar, dağıtım ve fiyat
stratejilerinin yanı sıra reklam kampanyalarında da uyumlaştırma stratejilerini temel alarak “global
düşünüp yerel hareket etmeyi” bir yol olarak seçebilmektedirler.
39
Bu noktada küresel reklam kampanyalarında da uluslararası reklam kampanyalarında kullanılan
standardizasyon ve adaptasyon stratejilerine benzer stratejilerin kullanıldığı görülmektedir.
Küresel reklamlarda mesaj stratejileri ve yaratıcı fikirlerin uygulanması unsurlarından biri bağlamında
standardizasyona gidilebileceği gibi, hem mesaj stratejisi hem uygulama açısından tam bir
standardizasyon da uygulanabilmektedir. Bir diğer açıdan ise standartlaştırma stratejisi, uygulamanın belli
bir dile tercüme edilerek ya da yaratıcı uygulamanın modifiye edilerek uygulanması ya da mesaj stratejisi,
yaratıcı uygulamanın tümüyle lokalize edilmesi gibi farklı şekillerde kullanılabilir. Her ülkede benzer
stratejiler ve aynı yaratıcı uygulamaların kullanılması durumunda sözsüz iletişim öğelerinin kullanıldığı
uygulamalar yapılmakta, böylece de farklı dil engeli aşılabilmektedir. Söz konusu bu stratejik
uygulamadan daha yaygın olarak, aynı reklam stratejisi ya da modifiye edilmiş/değiştirilmiş yaratıcı
uygulamalar kullanılmaktadır. Özellikle tüm küresel pazar ortamında aynı strateji kullanılırsa, yaratıcı
uygulamaların tercüme edilmesi ya da büyük ölçüde uygulamaların değiştirilmesine gidilmektedir. Pek
çok küresel marka, büyük ölçüde değiştirilmiş ya da tümüyle lokalize edilmiş yaklaşımları tümüyle
standardize edilmiş yaklaşımdan daha çok kullanmaktadırlar (Batra vd., 1996: 721).
Küresel reklam uygulamalarının karşı karşıya oldukları en önemli engel kültürel farklılıklardır.
Dünyadaki farklı kültürler içinde yer alan tüketicilerin birbirlerine daha fazla benzemeye başladıkları ile
ilgili tartışmayı kanıtlayan çok az delil bulunmaktadır. Günümüzde hedef kitle daha varlıklı ve daha iyi
eğitimli olmaya başlasa da tüketim kalıplarını biçimlendiren beğenileri birçok noktada uyuşmamakta,
lokal kültür ve şartlara göre daha yüksek bir adaptasyon gerekebilmektedir. Grey reklam ajansı yabancı
pazarlara satış yapacak şirketlerin cevaplamaları gereken 3 soru tanımlamaktadır. Bu sorulara ya da en
azından birine verilecek olumsuz yanıtlar, o şirketin küresel reklam uygulamasına girmesinin uygun
olmadığını ortaya koymaktadır. Söz konusu bu sorular aşağıdaki gibi sıralanabilir (Guiltinan vd.,1997:
276):
•
Farklı uluslardaki hedef kitleler benzer midir?
•
Dünya çapındaki tüketiciler benzer istekler ve ihtiyaçları mı paylaşmaktadırlar?
•
Pazar ülkeden ülkeye benzer yollarla geliştirilecek midir?
Küresel pazarlarda markaların karşı karşıya kaldıkları en önemli engellerden biri olan kültürel
farklılıkların yaratacağı engelleri ortadan kaldırabilmek ya da belli kültürel değerleri vurgulayarak küresel
pazarların spesifik bölümlerinde markalara bir sempati yaratabilmek için “küresel düşün lokal hareket et”
prensibiyle oluşturulan glokalizasyon (glocalization) stratejisi kullanılmaktadır.
Tam standardizasyon ile tam lokalizasyon arasındaki sıklıkla kullanılan uzlaşım, bölgesel ya da ülke
pazar bölümleri standardizasyonundan birini içermektedir. Bu uzlaşımda, ürün bölge ya da ülke pazar
bölümlerinin zevk ve alışkanlıklarına uygun olarak çeşitlendirilir, fakat pazar bölümlerinde marka ve
iletişim çabalarına yönelik benzerlik devam ettirilir (Batra vd., 1996: 719).
Glokal reklam uygulamalarında küresel nitelikli bir marka belli bir pazar bölümünde özellikle kültürel
farklılıklar nedeniyle oluşabilecek yanlış anlamaları ortadan kaldırmak için bölgesel ya da belli bir ülkeye
ait kültürel öğeleri (gelenek-görenek, dil, inançlar, değer yargıları ve semboller gibi) reklamlarında
kullanarak marka sunumunu yapmaktadır. Bu stratejide kullanılan lokal öğelerin varlığı reklamın başka
kültürlerde anlaşılmamasına neden olmaktadır. Ancak reklamda yansıtılan ana tema, kullanılan çeşitli
öğelerde (reklam cıngılı, slogan, kurumsal renkler gibi) markanın reklam stratejisine uygun olarak ortak
kullanımlara devam edilmektedir.
Küresel marka iletişimi stratejilerinin uygulanmasında etkin rol
üstlenen reklamcılık sektörünün dünyadaki ve ülkemizdeki büyüklüğü ne kadardır?
40
MARKA İLETİŞİMİNDE ÖRNEKLERLE GLOBAL VE GLOKAL
KAMPANYALAR
Benetton’un Oliviero Toscani’ye 1980’li yılların ortasından itibaren yaptırmaya başladığı “United Colors
of Benetton” kampanyası reklam tarihinin en bilinen kampanyaları arasındadır. Bir global reklam
kampanyası niteliği taşıyan kampanya, ABD ve birçok Avrupa ülkesinde ve Afrika’da dergi gibi basılı
reklam ortamları ve bilboardlar aracılığıyla yayınlanmış ve milyonlarca kişiye ulaşmıştır.
Resim 2.1: Benetton Reklamı
Kampanyanın mimarlığını ünlü reklamcı Oliviero Toscani üstlenmiş, kampanya kapsamında yer alan
reklamlar merkez bir reklam ajansında hazırlandıktan sonra çeşitli ülkelerdeki yerel reklam ajansları
tarafından yayına sokulmuştur. Kampanya mesaj stratejisi açısından tipik bir tam standardizasyon
örneğidir. Çünkü reklamlar hiçbir değişikliğe uğratılmadan birçok ülkede aynı şekilde yayınlatılmıştır.
Kampanyadaki tüm reklamlarda etkili ve şok edici bir görselin üzerine yerleştirilmiş “United Colors of
Benetton” yazısı yer almaktadır.
Oliviero Toscani (1996: 41) kampanyasında kullandığı mesaj stratejisini şu şekilde açıklamaktadır:
“Yaklaşık on yıldan beri, Benetton kampanyaları, türleri–ırkçılık karşıtlığı, güncel fotoğraflar,
klişelerle oynama vb.- birbirine karıştırıyor, reklama ayrılmış alanların huzurunu, bu konuda şimdiye dek
hiç kullanılmamış görüntülerle altüst ediyor, basın makaleleri veya toplumsal eleştiriler örneği, halkın
politik ve ahlaksal tepkilerine sesleniyor. Koskocaman bir sokak gazetesi gibi, tabularımızı ve
korkularımızı sorgulayan bir dazibao (Çin duvar gazetesi) gibi işlev görüyor, sadece bir görüntüyü
seyretmekle soru işareti yaratıyor, tartışmalar açtırıyor. Bu reklamlar başka hiçbir reklama benzemiyor,
işte bunun içindir ki, pek çokları onları rezalet olarak görüyor: alışkanlıklarımızın zincirini kırmaktalar
çünkü. Tüm reklamcılığı yeniden sorgulamakta, gündeme getirmekteler.”
Kampanya sloganı olan “United Colors of Benetton”’un açıklamasını ise Toscani (1996: 41) şöyle
yapmaktadır:
“Kampanya, kısa zamanda Benetton’un yeni adına dönüşen, markanın tanıtım sloganına “United
Colors” (birleşik renkler) sözüne dayanmaktadır. Güney Afrika ya da ABD gibi özellikle ırkçılığa açık
ülkelerin ta en ücra köşelerine değin bir ırkçılık karşıtı görüşü, kozmopolit, tabulara karşı görüşü yaymak,
yerleştirmek için bu sloganı bir sıçrama tahtası olarak kullanmaktadır kampanyamız. Bir reklam sloganını
bir insancıl girişime dönüştürmektedir. Benetton’u ilerici bir tutuma boyamaktadır. Salt tüketimin
ötesinde felsefi bir marka imajı geliştirmektedir.”
41
Resim 2.2: Benetton Reklamı
United Colors of Benetton örneğinde olduğu gibi marka iletişimini global bir yaklaşımla yürüten kimi
başarılı küresel markalar bulundukları konumlarını sağlamak, başarılı, tutarlı ve sürdürülebilir bir marka
iletişimini geliştirebilmek için stratejik bir karar ve planlama süreci yürütmüşlerdir (Rise ve Rise, 2004:
139). Küresel markanın pazar payı, penetrasyon, tüketici fiyatı ve imajının ülkeden ülkeye büyük
farklılıklar göstediğinin bilincinde olan şirketlerin büyük miktarlarda üretim ve satışın getirdiği maliyet
avantajından yararlanmak gibi tek bir amaçları olmamıştır (Jones, 2007: 212 ). Bu markaları başarılı kılan
unsur farklı ülkeleri içerisinde barındıran hedef pazarın ve bu pazarlar içerisindeki hedef tüketicinin
özelliklerini iyi analiz etmek olmuştur. Pazarlama ve iletişim çalışmalarına etki eden tüm unsurların
analizinin doğru yapılması, hataların ve eksikliklerin giderilmesiyle birlikte doğru bir iletişim stratejisinin
geliştirilmesini sağlamıştır.
Reklam kampanyalarında kullandıkları mesaj stratejisi yalnızca yazılı bir slogan ya da tüketiciye
iletilen bir bilgi değil, markaya ruh katan, değer ifade eden ve tüketicinin kendinin markanın ona sunduğu
yaşamın içerisinde olduğunu hissettirebilecek bir mesaj dünyasına dayanmaktadır. Ayrıca, reklam
stratejisinin yanında diğer pazarlama iletişimi unsurları da global bir yaklaşımla ve markanın ana
karekterini destekler şekilde kullanılmaktadır.
Bu başarılı örneklerin yanında istenilen başarıya ulaşamayan hatta markaya olumsuz etki eden
örnekler vermek mümkündür. Bu başarısız deneyimlerden birisi, Unilever’in Lipton Ice Tea markasının
Avrupa’daki başarısını göz önünde bulundurarak, farklı uluslararası bir pazar olarak çay tüketiminin çok
yüksek olduğu Türkiye pazarına girişinde yaşanmıştır. İlk olarak 1993 yılında Türkiye pazarına sürülen
Lipton Ice Tea lansman kampanyasının temeli, Türk tüketicilerindeki güçlü sıcak çay alışkanlığının buzlu
çaya dönüştürülmesi üzerine kurulmuştur. Kampanyanın tüketicilere verdiği mesaj ise “çayınıza kaç buz
alırsınız?” olarak belirlenmiştir. Ancak güçlü bir sıcak çay içme alışkanlığına sahip Türk tüketiciler
“buzlu çayı” denemeye ilgi göstermemişler ve bu konsept çoğunluk tarafından reddedilmiştir. Bu nedenle
de Lipton Ice Tea markası uzun süre düşük tüketici talebine bağlı olarak düşük sayıda gerçekleşen
ulaşılan hane sayısı ve yetersiz satışlar ile karşı karşıya kalmıştır (Adventure-2005). İlerleyen dönemde
stratejisini değiştiren ve reklam mesajının temelini değiştiren marka başarıya ulaşmış, pazarın lideri
konumuna gelmiştir.
42
Küresel pazarda faaliyet gösteren markaların marka iletişimi
uygulama örneklerine daha yakından bakmak için Simon Anholt’un MediaCat
Yayınlarından basılmış olan “Global Markaların Yerel Çuvallamaları” (2004) adlı kitabını
okuyabilirsiniz.
Global kampanyalara, daha geniş bir ifade ile standardizasyon stratejilerine temkinli bakan hatta
adaptasyon stratejisini ön plana alan yaklaşımların genel görüşü, ülkeler arasındaki mevcut büyük
farklılıklar sebebiyle global bir yaklaşımın gerçekçi olmayacağı yönündedir. Bunun için de alternatif
olarak, reklam fikirlerinin farklı kültürel özellikler gösteren pazar yapılarının varlığı göz önüne alınarak
yerel özellikler bağlamında farklılaştırılmasını ifade eden adaptasyon stratejisi ya da yerelleşme
stratejisini önerirler. Bu stratejiye göre, birbirleriyle komşu olsalar, dinleri aynı olsa ve hatta aynı dili
konuşuyor olsalar dahi kendisine has batıl inançları, mitleri, tarihleri, nüfus özellikleri, ekonomileri ve
problemleri yani farklılıkları olan her ülkenin tüketicisiyle bütünleşmenin tek yolu, onların bu yerel
farklılıklarını tanımaktan geçer (Yalçın, 2005: 240).
Uluslararası alanda faaliyet gösteren ve adaptasyon stratejisi kullanan Unilever’in kişisel bakım
kategorisindeki önemli global markalarından olan Lux sabunu reklam kampanyalarında bu süreç şöyle
yürütülmüştür (Jones, 2007: 216-217):
•
Olası olan her yerde ulusal film yıldızlarının rol aldığı filmler yapılıyor ve bunlar uluslararası
yıldızların rol aldığı filmlerin yanı sıra kullanılıyor.
•
Spesifik ülkelerde kullanılan filmlere alternatif sahneler eklenebilir; örneğin, uzakdoğu
pazarında Hollywood’un geleneksel giyim kuşamı vurgulanır.
•
Yıkanma sahneleri bazen farklı ülkelerde farklı biçimlerde işlenir; örneğin, arap ülkelerinde bir
kadının tenini fazla göstermek kabul edilir bir şey değildir.
•
Sözel iddialar da farklılık gösterir; örneğin, Japon reklam filmlerinde bir film yıldızının Lux
kullandığı iddia edilmez, sadece önerdiği söylenir ve Japon dili iki uç arasındaki anlam
farklılıklarıyla kolayca başa çıkamaz: “iyi” ve “kötü” demek olasıdır, ancak “yeterince iyi”
denemez. Japon reklamları diğer ülkelerdekinden daha duygusaldır. Sert satıştan bütünüyle
kaçınır. Yabancı ülkelerden, özellikle ABD’den gelen reklamların çok nadir olarak
kullanılmasının nedenlerinden birisi budur.
Hedef pazarda yer alan insanların kültürel farklılıklarının dikkate alınması sadece reklam mesajlarının
oluşturulmasında başvurulacak bir durum değildir. Marka iletişimi çalışmalarına daha bütünsel
bakıldığında, hedef kitlelere ulaşmada kullanılan tüm unsurların çok ciddi şekilde araştırılması ve
gerçekleştirilecek adaptasyonun, farklı bir deyişle yerelleştirmenin çok iyi şekilde planlanması gerektiği
ortaya çıkmaktadır. Çünkü uluslar ve ülkeler arasındaki farklılıklar birçok farklı şekillerde karşımıza
çıkmaktadır. Konuya, sosyal normlar ve değerler açısından yaklaşan Bernd Schmitt ve Alex Simonson
(2000: 309), bu duruma Johnson&Johnson markasını örnek olarak verir. Söz konusu marka Hong Kong
pazarına girdiğinde “feodal dönemlerin lordu” anlamına gelen zhuang-cheng ismini kullanmış, ancak bu
yüksek çağrışımlı isim, Komünist Çin için uygun bulunmamıştır. Bu yüzden de Çin’de giang-sheng (aktif
yaşam) ismi kullanılmıştır. Böylece Johnson&Jonhson birbirine çok benzer, hatta birçok açıdan aynı
kültür içinde iki farklı isim kullanmıştır.
Adaptasyon stratejilerinin izlendiği, farklı ülkelerde gerçekleştirilen uluslararası kampanyalarda
unutulmaması ve dikkate alınması gereken belki de en önemli özellik kültür olmaktadır. Glokal reklam
uygulamalarında söz konusu kültür öğeleri gelenek-görenek, dil, inançlar, değer yargıları ve semboller
gibi çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilmektedir. Önceki bölümlerde de vurguladığımız gibi
reklamcının yapması gereken kültürel özellikleri analiz edilmiş hedef kitlelerin tam ve doğru olarak
algılayacakları reklam içeriklerinin oluşturulması ve markanın tüketicisi ile daha yakın ve duygusal bir
etkileşim içersine girmesi kolaylaşmaktadır. Örneğin, Amerika’ da gençler walkmani müzik dinlerken
başkaları tarafından rahatsız edilmemek için dinlerler, Japonya’ da ise walkmani başkalarını rahatsız
etmeden müzik dinlemek için satın alırlar (Anholt, 2004: 157). Kampanya planlamasını gerçekleştirecek,
reklam mesajlarını oluşturacak reklamcıların bu gibi bilgilere ulaşmaları doğrudan reklamın içeriğini ve
sunumunu da olumlu yönde etkileyecektir.
43
Global bir marka olarak Coca-Cola, global reklam kampanyaları izlemekle birlikte pazarında yer
aldığı her ülkeye yönelik yerel özelliklerden hareketle glokal kampanyaları da kullanmaktadır. Özellikle
ramazan ayı içerisinde Coca-Cola tarafından adaptasyon stratejisinin kullanıldığı reklamlarla karşılaşmak
yüksek ihtimaldir. Bu reklamlar da genel olarak ramazan ayının ruhuna uygun görsel unsurların
kullanıldığı, özellikle de insanların bir arada göründüğü, iftar saatini bekledikleri, orucunu açtıkları vb.
tüm sahnelerde Coca-Cola herkesin birleştiği ortak unsur olarak izleyicilere sunulmaktadır. Benzer
şekilde milli maçlar öncesinde, esnasında ya da sonrasında gösterime giren reklamlarda da Türk ulusunun
parçası haline gelmektedir.
Resim 2.3: Coca Cola Reklamı
Anlaşılacağı gibi adaptasyon stratejisi, uluslararası pazarları hedefleyen işletmeler için ciddi ve
önemli bir uygulama alanı sunmaktadır. Adaptasyon stratejisini başarılı şekilde kullanmak ise kampanya
sahibi işletmenin göstereceği performansa bağlıdır. Ancak başarı kadar başarısızlık da muhtemel bir
sonuçtur. Glokal kampanyalardaki başarısızlık büyük oranda en önemli engel olan kültürel farklılıkların
iyi yönetilememesinden kaynaklanmaktadır. “Global Markaların Yerel Çuvallamaları” adlı kitabında bu
konuda yaşanan deneyimleri paylaşan Simon Anholt (2004: 59-60), Gerber markasının bir Batı Afrika
ülkesinde yaşadığı şu çarpıcı örneği sunmaktadır:
“Gerber, bir keresinde, Batı Afrika ülkelerinin birinde bebek mamasını satmaya karar vermiş. Ürünü
ihraç edip, 1926’dan beri milyarlarca kavanoz satılmasını sağlayan reklam metninin aynısını almışlar.
Kavanozun üzerine, kocaman gülümsemesiyle ünlü bebeğin resmi olan etiketi yapıştırmışlar. Dağıtıcıya
hiçbir satış gerçekleşmediğine dair satış raporları gelmiş. Daha sonra ulusal haberlerde insanların
caddelerde kavga ettiklerini ve ölenler olduğunu bildiren görüntüleri izlemişler. ABD’ de haberleri
izleyen endişeli şirket yöneticileri ülkedeki halkın marka afişlerini yaktıklarını görmüşler. Sonradan pek
çok Afrika ülkesinde ‘kavanozun üzerinde ne varsa içinde de o vardır’ özdeyişine dayalı bir inanış olduğu
duyulmuş. Bu oradaki tüketicilere çok kaba bir davranış gibi gelmiş, markayı güçlendirmesi için konulan
bebeğin kavanozdaki ürünün içinde olduğunu düşünmüşler. Yani onlardan, zenci bebeklerini beyaz
44
bebeklerle beslemeleri beklendiğini sanmışlar. Bu haddini bilmez reklam tüketiciyi çok sinirlendirmiş,
kızgınlık ve öfke şiddete dönüşmüş.”
Kültürel farklılıklar açısından sıkıntıların yaşandığı en belirgin unsurlardan birisi dilde yaşanmaktadır.
Anholt’a göre (2004: 69), dil olmadan bir kültüre, kültür olmadan bir dile ulaşılamaz. Bu derece değer
atfedilen dil ile ilgili en sık karşılaşılan olumsuzluklar, anlamdan ya da çeviriden kaynaklanmaktadır.
Örneğin, ‘Chevrolet Nova’ markasının İspanyolcadaki kelime anlamı (‘nov’a) ‘gitmez’dir. Bir başka
örnekte ise “Pepsi nesli ile yaşamaya başlayın” sloganı Çince’de “Pepsi atalarınızı mezarlarından geri
getirir” haline gelebilirken, Perdue markasının “Yumuşak piliçler için güçlü bir erkek gerekir” sloganı,
İspanyolca’da “Bir pilici etkilemek için tahrik edici bir erkek gerekir” biçimine dönüşmüştür (Rise ve
Rise, 2004: 143).
Verdiğimiz örneklerden de anlaşılabileceği gibi bir markanın tüketicilerle olan iletişiminde ister
global stratejiler isterse de glokal stratejiler seçilsin ya da her ikisi bir arada kullanılsın, her durumunda
bu süreci yöneten ve reklam mesajını oluşturan kişiler tarafından çok iyi şekilde ve stratejik olarak
yönetilmesi gerekmektedir. Çünkü sonuçta verilecek kararlar, doğrudan markanın başarısına ya da
başarısızlığına etki etmektedir.
Önceden de vurgu yaptığımız gibi global reklamlarda mesaj stratejileri ve yaratıcı fikirlerin
uygulanması unsurlarından biri bağlamında standardizasyona gidilebileceği gibi, hem mesaj stratejisi hem
uygulama açısından tam bir standardizasyona da gidilebilir. Bir diğer açıdan ise standartlaştırma stratejisi,
uygulamanın belli bir dile tercüme edilerek ya da yaratıcı uygulamanın modifiye edilerek uygulanması ya
da mesaj stratejisi, yaratıcı uygulamanın tümüyle yerelleştirilmesi gibi farklı şekillerde kullanılabilir. Bu
temelden bakıldığında uluslararası reklamcılıkta standardizasyon ve adaptasyon stratejileri, markalara
hedef pazarlarda yer alan tüketicilerine ulaşmasını kolaylaştıracak ve doğru mesaj stratejilerinin
belirlenmesi ve uygulanmasını sağlayacak seçenekler sunmaktadır.
45
Özet
Toplumsal, ekonomik, siyasal, kültürel yapılarda
meydana gelen yeni gelişmelerin etkisinde
şekillenen küreselleşme, içinde bulunduğumuz
çağın en önemli belirleyicilerinden birisi olarak
kabul edilmektedir. Küreselleşme, özellikle
insanın ve insan tarafından oluşturulan
yapılanmaların olduğu her alanda etkisini
hissettirmektedir. Pazarlama ve buna bağlı olarak
pazarlama iletişimi çalışmaları, küreselleşmeden
en çok etkilenen alanlar arasında sayılabilir.
Çağımızın işletmeleri, çalışmalarını birden fazla
ülkede sürdürebilen çokuluslu şirketler haline
gelmişlerdir. Böyle işletmeler için küresel marka
ve marka iletişimi faaliyetleri de oldukça önem
kazanmaktadır.
İşletmelerin küresel anlamda izleyecekleri marka
iletişimi
stratejileri,
standardizasyon
ve
adaptasyon olmak üzere iki grup altında
toplanmıştır. Bu şekilde bir ayrımın ortaya
çıkmasını sağlayan ise çok çeşitli değişkeni
içerisinde barındıran küresel pazarda faaliyet
gösteren küresel bir işletmenin kendisi başta
olmak üzere hedeflediği pazar ve hedef kitle
profiline uygun hareket stratejisi geliştirebilmesinin etkin şekilde sağlanabilmesidir. Sonuçta
ulaşılmaya çalışılan; küresel ölçekte izlenen
marka iletişimi stratejileri yoluyla şirketin
hedeflediği pazarlardaki kültürel farklılıkları
dikkate alarak oluşturulan yaratıcı çalışmalar
aracılığıyla her anlamda değer üreten uygulamaların ortaya çıkarılmasının sağlanmasıdır. Çokuluslu küresel bir işletme denildiğinde,
küresel bir strateji kapsamında, birden fazla
ülkede kaynaklarını kullanan ve bununla birlikte
içerisinde bulunduğu farklı pazarlardaki yerel
duyarlılıklar arasında denge kurabilen bir
yapılanma akla gelmektedir. Bu işletmeler için
artık sınırlar kalkmış, dünya küresel bir pazar
haline gelmiştir. Ürün ya da hizmetleri için
gerçekleştirdikleri pazarlama iletişimi faaliyetleri
de küresel bir nitelik gösterirken, sahip oldukları
bu ürün ve hizmetler onları rakiplerinden
farklılaştırabildiği
ve
rekabet
üstünlüğü
sağlayabildiği ölçüde anlam kazanmaktadır.
Böylelikle söz konusu bu işletmeler için küresel
anlamda marka olabilmek oldukça önemli hale
gelmektedir.
Küresel markalar için stratejik bir karar ve
planlama süreci olan marka iletişimi çalışmaları,
şirketlerin küresel pazarlara ve bu pazarlardaki
tüketicilere ulaşmadaki en önemli çalışma
alanlarından birisidir. Küresel marka stratejileri
geliştirmek, uygulamak ve bu stratejileri farklı
pazarlara
göre
farklılaştırmak
günümüz
dünyasında işletmelerin yerel pazar ortamından
çıkıp küresel pazarlarda rekabet edebilmek için
tercih ettikleri ve marka iletişimi çalışmaları
kapsamında başvurdukları etkili bir yöntem
olarak
görülmektedir.
Bu
yöntemlerin
geliştirilmesindeki temel neden, içerisinde
faaliyet
gösterilen
pazarlardaki
kültürel
farklılıklardır. Küresel bir marka için marka
iletişiminde başarılı olmasının ölçütü, farklı
pazarlar arasındaki farklılıkları anlayabilmesi ve
en uygun hareketi gerçekleştirebilmesinde
saklıdır.
46
Kendimizi Sınayalım
1. Global reklam uygulamalarında karşılaşılan en
önemli engel aşağıdakilerden hangisidir?
6. Aşağıdakilerden hangisi küresel markanın
özelliklerinden biri değildir?
a. Yasal farklılıklar
a. Küresel pazarda rekabet edebilir.
b. Kültürel farklılıklar
b. Tüketicilerin aynı ihtiyaçlarına hitap eder.
c. Medyadaki farklılıklar
c. Faaliyette oldukları bölgelerde tutarlıdır.
d. Coğrafi farklılıklar
d. Bölgeler arası satış farkları vardır.
e. Üründeki farklılıklar
e. Doğduğu ülkenin değerlerini yansıtır.
2. Farklı kültürel özellikler gösteren pazar
yapılarının dikkate alındığı marka iletişimi
stratejisine ne ad verilir?
7. Etkinliklerini birden fazla ülkede sürdüren
şirketlere ne ad verilir?
a. Çokuluslu şirket
a. Adaptasyon
b. Olipagol şirket
b. Pazar analizi
c. Küresel şirket
c. Pazar gelişmişliği
d. Glokal şirket
d. Standardizasyon
e. Prototip şirket
e. Marka konumlandırma
3. Aşağıdakilerden hangisi
gerçekleştirilecek
iletişim
zorluklarından biri değildir?
8. Çokuluslu şirketlerin çeşitli ülkelere yönelik
faaliyetler sürdürürken çeşitli ülke pazarları için
farklı pazarlama kanalları ve stratejileri
geliştirmesine ne ad verilir?
başka ülkede
çalışmalarının
a. Farklı değerlerin paylaşılması
a. Global pazarlama
b. Reklam yasalarının farklı olması
b. Aktif ihracat
c. Başka bir dilin konuşulması
c. Uluslararası pazarlama
d. Ticari yapılarının değişik olması
d. Konsept pazarlama
e. Pazardaki rekabetin yetersiz olması
e. Yerel Pazarlama
4. Temelinde tüketici istek ve ihtiyaçlarının
homojen olduğu görüşü yatan standardizasyon
stratejisi aşağıdakilerden hangisidir?
9. Aşağıdakilerden hangisi standartlaştırma
stratejisinin derecesini etkileyen bir unsur
değildir?
a. Model standardizasyon
a. Pazarın gelişmişliği
b. Tam standardizasyon
b. Ürün kategorileri
c. Prototip standardizasyon
c. Ürün hayat eğrisi
d. Ortalama standardizasyon
d. Tüketici ihtiyaçları
e. Global standardizasyon
e. Şirketin geçmişi
5. Ekonomik, siyasal, kültürel ve toplumsal
anlamda ulusal sınırların aşılabildiği etkileşim
sürecine ne ad verilir?
10. “Global düşün, yerel hareket et” ifadesi hangi
stratejik yaklaşımı ifade etmektedir?
a. Enformasyon
a. Düşük Bağlam
b. Sanayileşme
b. Küresel marka
c. Küreselleşme
c. Globalizasyon
d. Glokalizasyon
d. Glokalizasyon
e. Marka iletişimi
e. Standardizasyon
47
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Yararlanılan Kaynaklar
Akat, Ö. (1998). Uluslararası Pazarlama
Karması ve Yönetimi. Ekin Kitabevi Yayınları,
Bursa.
1. b Yanıtınız yanlış ise “Adaptasyon” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
2. a Yanıtınız yanlış ise “Adaptasyon” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Akın, B. (1998). “21.Yüzyılın Eşiğinde
Küreselleşme ve Küresel İşletmeler”. Finans
Dünyası Dergisi.
3. e Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişimi
Stratejileri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Aktuğlu, I. ve A. Eğinli. (2010). “Using of
Nonverbal Communication Factors as a Cultural
Component in Creating the Value of the Global
Brand: The Example of the Campaign of HSBC’s
Brand Value”. Yasar University, International
Conference On Business, Management and
Economics (ICBME).
4. b Yanıtınız yanlış ise “Standardizasyon”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
5. c Yanıtınız yanlış ise “Küreselleşme” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
6. d Yanıtınız yanlış ise “Küresel Marka
Kavramı” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Anholt, S. (2004). Global Markaların Yerel
Çuvallamaları. Çev.: Gonca Canan, MediaCat
Yayınları, İstanbul.
7. a Yanıtınız yanlış ise “Çokuluslu ŞirketlerKüresel Şirketler” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Batra, R. vd. (1996). Advertising Management.
5th Edition, Prentice Hall Inc., New Jersey.
Cateora, P. (1997). International Marketing.
8th Edition, Irwin Inc., U.S.A.
8. c Yanıtınız yanlış ise “Uluslararası Pazarlama
-Küresel Pazarlama” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Cengiz, E. (2002). Uluslararası Pazarlamada
Promosyon. Der Yayınları, İstanbul.
9. e Yanıtınız yanlış ise “Standardizasyon”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Doyle, P. (2003). Değer Temelli Pazarlama.
Çev.: Gülfidan Barış, MediaCat Yayınları,
İstanbul.
10. d Yanıtınız yanlış ise “Adaptasyon” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Drucker, P. (1995). Gelecek İçin Yönetim.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara.
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Erdoğan, İ. (2000). Kapitalizm, Modernleşme,
Postmodernizm ve İletişim. Erk Yayınları,
Ankara.
Sıra Sizde 1
Marka
danışmanlığı
şirketi
Interbrand’ın
hazırladığı “Dünyanın En Değerli Markaları 2011
Raporu”na göre, zirvede yer alan 10 küresel
marka Coca-Cola, IBM, Microsoft, Google,
General Electric, McDonald’s Intel, Apple,
Disney ve Hewlett Packard olarak sıralanmıştır.
Bunlar içerisinde ise Coca-Cola en değerli marka
sıralamasında listenin başında yer almaktadır.
Greider, W. (2001). “Globalleşme Nedir?”. Çev.:
Ersan Öz, Dış Ticaret Dergisi.
Guiltinan,
J.
vd.
(1997).
Management: Strategies and
McGraw Hill Inc., New York.
Güzelcik, E. (1999). Küreselleşme ve
İşletmelerde Değişen Kurum İmajı. Sistem
Yayıncılık, İstanbul.
Sıra Sizde 2
The Nielsen Company tarafından gerçekleştirilen
Global AdView Pulse raporuna göre, bir önceki
yıla oranla dünyada reklam sektörü, yüzde 10,6
oranında büyüme göstererek 503 milyar dolarlık
hacme ulaşmıştır. Ülkemizde ise, Doğan Yayın
Holding Reklam Araştırma Raporuna göre, %30
oranında büyüyen reklamcılık sektörü 3,9 milyar
TL’lik büyüklüğe erişmiştir.
Jones, J.. (2007). Masallar ve Gerçeklerle
Reklamcılık-Reklamcılığın Doğru Bilinen 28
Yanlışı. Çev.: Aytül Özer, İkinci Basım,
MediaCat Yayınları, İstanbul.
Kırdar, Y. (2005). “Dış Pazarlara Yönelme
Nedenleri ve Stratejileri: Coca Cola Örneği”.
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, No:13: 233–245.
48
Marketing
Programs.
Schmitt, B. ve A. Simonson. (2000). Pazarlama
Estetiği-Marka, Kimlik ve İmajın Stratejik
Yönetimi. Çev.: Zelal Yaman, Sistem Yayıncılık,
İstanbul.
Knapp, D. (2000). Marka Aklı. Çev.: Azra Tuna
Akartuna, MediaCat Yayınları, İstanbul.
Lascu, D. (2002). “The International Promotional
Mix
and
Advertising
Strategy”.
http://faculty.washington.edu/giambatt/mktg4
70/Lascu_Chapter_13.ppt#278,23,Barriersto
Standardization, Erişim Tarihi: 12.10.2011.
Sezgin, S. (1992). Global Pazarlama Yönetim
Esasları. İletişim Yayınları, İstanbul.
Terpstra, V. ve R. Sarathy (1993). International
Marketing. 6th Edition, Dryden Press, Orlando.
Mooij, M. (1998). Global Marketing and
Advertising
-Understanding
Cultural
Paradoxes-. Sage Publications, London.
Toscani, O. (1996). Reklam Bize Sırıtan Bir
Leştir. Çev.: Nihal Önol, Milliyet Yayınları,
İstanbul.
Mucuk, İ. (2001). Pazarlama İlkeleri, Türkmen
Kitabevi, İstanbul.
Wells, W. vd. (1995). Advertising Principles
and Practice. 3rd Edition, Prentice Hall Inc.,
New Jersey, U.S.A.
Mutlu, E. (1999). Televizyon ve Toplum.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Yayınları,
Ankara.
-------------------. (2005). ADventure Yarışması,
(Boğaziçi Üniversitesi, İşletme ve Ekonomi
Kulübü), Lipton Ice Tea Briefi, İstanbul.
Oran, B. (2000). Küreselleşme ve Azınlıklar.
İmaj Yayınevi, Ankara.
Raaij, W. (1997). “Globalisation of Marketing
Communication”,
Journal
of
Economic
Psychology. Vol. 18 (2–3): 259–270.
Yararlanılan İnternet Kaynakları
Ring, J. (1996). Reklam Dünyasının İçyüzü.
Çev.: Şefika Komçez, Financial Times Milliyet
Yayınları, İstanbul.
www.nielsen.com
www.interbrand.com
Rise, A. ve L. Rise. (2004). Marka Yaratmanın
22 Kuralı. Çev.: Atakan Özdemir, Üçüncü
Basım, MediaCat Yayınları, İstanbul.
49
3
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Marka iletişiminde halkla ilişkilerin önemi ve işlevini açıklayabilecek,
Krizi ve kriz yönetimi kavramlarını tanımlayarak kriz yönetimi sürecinin aşamalarını
aktarabilecek,
Marka iletişiminde konu yönetiminin önemini ve işlevini karşılaştırabilecek,
Lobicilik kavramını tanımlayarak marka iletişiminde lobiciliğin önemini ve işlevini
tanımlayabilecek,
İtibar kavramını tanımlayarak marka iletişiminde itibar yönetiminin önemini ve işlevini
betimleyebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Halkla İlişkiler
Konu Yönetimi
Kriz
Lobicilik
Kriz Yönetimi
İtibar
Konu
İtibar Yönetimi
İçindekiler
Giriş
Marka İletişiminde Halkla İlişkiler
Marka İletişiminde Kriz Yönetimi
Marka İletişiminde Konu Yönetimi
Marka İletişiminde Lobicilik
Marka İletişiminde İtibar Yönetimi
50
Marka İletişiminde Halkla
İlişkiler, Kriz ve Konu Yönetimi,
Lobi Faaliyetleri ve İtibar
Yönetimi
GİRİŞ
Markalar, rekabetin çok acımasız olduğu günümüz pazar koşullarında varlıklarını devam ettirmek için
iletişim çabalarına önem vermek zorundadır. Markalar, hedef kitleleriyle kuracağı iletişimde halkla
ilişkiler, itibar yönetimi, kriz yönetimi, lobicilik, konu yönetimi gibi süreçlerden faydalanır.
Toplumsal bir çevre içinde yer alan markalar, bir yandan çevreyi etkiler, bir yandan da aynı çevreden
etkilenir. Halkla ilişkiler, markanın hedef kitlesiyle arasındaki iletişimi, anlayışı, kabulü ve işbirliğini
oluşturmaya ve sürdürmeye yardımcı olan bir süreçtir.
Krizleri önlemeye yönelik olarak hazırlanmaya çalışılan kriz planları, kriz yönetim ekibi, kriz
esnasında yapılan iletişim çalışmaları ve krizin markayı ne ölçüde etkilediğini belirlemek amacıyla
yapılan kriz sonrası değerlendirme faaliyetlerini içeren kriz yönetimi, markanın kriz zamanlarını en az
hasarla atlatmasını sağlaması açısından büyük önem taşımaktadır.
Markaların kendilerini etkileyebilecek konuları önceden tespit ederek, nasıl bir davranış
sergileyeceklerini planladıkları bir süreç olan konu yönetimi ile markanın kamu yararını gözeten
politikalar oluşturması sağlanır. Konu yönetimi, konuları teşhis etmeyi, onları analiz etmeyi, öncelikleri
belirlemeyi, program stratejilerini seçmeyi, hareket ve iletişim programlarını yürütmeyi ve verimliliği
değerlendirmeyi içermektedir. Konu yönetimi uygulamalarıyla marka; sosyal paydaşların beklentilerini
karşılayarak, onlar tarafından toplumsal ve sosyal konulara duyarlı olarak algılanır bu da markanın
itibarının güçlenmesini sağlar.
Lobicilik faaliyetleri, yasa yapıcıların ve baskı gruplarının markanın lehine hareket etmesi için
uygulanır.
İtibar yönetimi ise, markanın iyi bir üne sahip olması ve bunu koruması için gerçekleştirilen iletişim
çabalarından oluşur. Bugün iyi bir itibar, bir markanın sahip olduğu en büyük değerdir. Markaların yıllar
boyu yapmış oldukları çalışmalar sonucu elde etmiş oldukları itibarlar çok kısa bir sürede
kaybedilebilmektedir. Bu yüzden itibar konusunda yapılan tüm çalışmalar dikkatli bir biçimde devam
ettirilmelidir. Dale Carnegie'in “ilk izlenimi yapmak için ikinci bir şansınız asla olmayacak” sözü hatırda
tutularak faaliyetlere yön verilmelidir. Zira hiçbir markanın itibarının durağan olmadığı, şartlara ve
olaylara göre değişim gösterdiği unutulmamalıdır.
MARKA İLETİŞİMİNDE HALKLA İLİŞKİLER
Halkla ilişkiler bir kurum, bir ülke, bir ürün, bir marka, bir kişi vs. ile onun hedef kitlesi arasında iyi niyet
ortamı oluşturmak, kamuoyunda olumlu bir imaj yaratmak ve var olan olumlu imajlarını sürdürmek
amacına yönelik olarak yapılmakta olan iletişim faaliyetlerinin bütünüdür.
Günümüz modern toplumlarında gittikçe güçlenen, bilinçlenen ve duyarlı hale gelen tüketicilerin ve
kamuoyunun desteklemediği konularda yapılmak istenilen faaliyetleri gerçekleştirmek kolay
olmamaktadır. Bu nedenle var olabilmek ve varlığını devam ettirebilmek için gerek tüketicilerin, gerekse
kamuoyunun desteğini kazanmak zorunda olan markalar, bu kesimlerin anlayış, sempati ve desteğini elde
etmek ve bunu devam ettirmek için halkla ilişkiler çabalarına başvururlar.
51
Halkla İlişkilerin Amaçları
Markalar, hedefledikleri kesimlerle iyi bir ilişki kurabilmek, bu ilişkiyi devam ettirebilmek ve amaçlarını
gerçekleştirebilmek için halkla ilişkiler uygulamalarına başvururlar. Markaların halkla ilişkilerle
amaçladıkları şu şekilde sıralanabilir (Broom, 2009; Okay ve Okay, 2001):
•
Genel anlayış, güven ve sempati yaratmak ve bunu sürekli geliştirmek, geliştirerek
güçlendirmek, sürdürmek, çoğaltmak,
•
Kamuoyunun markaya ilişkin eğilimmlerini, tutum ve beklentilerini saptayarak, markaya uygun
iyileştirilmelerin yapılması için önerilerde bulunmak,
•
Tüketicinin davranış ve tutumlarının gerçek nedenlerini anlamak,
•
Markaya ilişkin kamuoyunda ortaya çıkmış olan yanlış anlamaları önlemek,
•
Markayla halk arasında karşılıklı saygı ve toplumsal sorumluluk duygularını geliştirmek,
•
Mal ve hizmetlerin niteliklerinin geliştirilmesine katkıda bulunmak,
•
Marka kimliğinin oluşturulması ve benimsetilmesine yardımcı olmak,
•
Markaya yönelik olumlu tutumlar oluşturmak ve bunun devamını sağlamak,
•
Kamuoyunu markanın kendi ilgisi yönünde etkilemek,
•
Diğer ilgililerle, üretim ve işbirliği amaçlı anlaşma sağlamayı, karşılıklı ilişki kurmayı, birlikte
hareket etmeyi sağlamak,
•
Anlaşma ve karşılıklı ilişki ile kendi organizasyonun varlığını ve gelişimini desteklemek.
Marka İletişiminde Halkla İlişkilerin İşlevleri
Marka yaratma, markalaşma, markayı yerleştirme, markanın sürdürülebilirliğini sağlama gibi marka
yönetimi ve marka iletişiminin tüm süreçlerinde halkla ilişkiler faaliyetlerinin etkisi ve önemi oldukça
büyüktür. Markanın hedeflediği kesimlerle olumlu ilişkiler kurmasının ve bu ilişkiyi devam ettirmesinin
yolu; iletişim çalışmalarında halkla ilişkiler bakış açısına sahip olmasından geçer. Halkla ilişkiler bakış
açısı iletişimde dürüst, şeffaf ve açık olmayı, hedef kitlelerle etkileşim içinde olmayı gerektirir. Halkla
ilişkiler, markanın dürüstlük, şeffaflık ve açıklığını ortaya koyarak hedef kitleler nezdinde marka itibarını
oluşturmasını, geliştirmesini, yükselmesini sağlamaktadır.
MARKA İLETİŞİMİNDE KRİZ YÖNETİMİ
Günümüzde birçok marka itibarını ve imajını güçlendirmek için çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Yıllar
boyunca yapılan başarılı faaliyetler ve hizmetlerden elde edilen itibar, olumlu imaj ve hatta markanın
varlığının bir krizle bir anda ortadan kaybolmaması için, markaların bir kriz anında etkin bir iletişim
kurmak ve krizi en az hasarla atlatmak, hatta krizi bir fırsat olarak görüp değerlendirebilmek için kriz
yönetimine ihtiyacı vardır.
Bir kuruluşun üst düzey hedeflerini tehdit eden, kuruluşun ve markanın varlığını tehlikeye sokan ve
kuruluşun hızla tepki göstermesinin zorunlu olduğu özel durumlar olarak tanımlanan kriz, kuruluşun
beklemediği bir zamanda meydana gelen, kuruluşun itibarının sarsılmasına neden olan ve sorunun
çözümü için çok sınırlı bir sürenin olduğu olayları kapsar (Coombs, 1999; Luecke, 2008; Zeyd, 2009).
Kriz Yönetimi
Günümüzde kitle iletişim araçlarının -özellikle internetin- büyük bir hızla gelişmesi ve yaygınlaşması
sonucu dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir felaketin veya bir krizin çok hızlı bir şekilde
tüm insanlara ulaşabilmesini mümkün kılmaktadır. Bu nedenle meydana gelen herhangi bir olumsuz
durum veya söz konusu krizin etkin bir şekilde yönetilmesi, markalar için hayati önem taşımaktadır. Kriz
yönetimi, kuruluşun zarar gören imajının düzeltilmesi, kuruluşun kendi doğasından ötürü karşılaşması
52
olası, hoş olmayan durumların önlenmesi ya da en az zararla atlatılabilmesini temel alır (Coombs, 1999;
Regester and Larkin, 2001; Luecke, 2008; Zeyd, 2009).
Etkin bir kriz yönetimi altı aşamada gerçekleşir. Bu aşamalar şu şekilde sıralanabilir (Augustine,
2000):
1. Krizden kaçınmak,
2. Krizi yönetmeye hazırlanmak,
3. Krizi saptamak,
4. Krizi dizginlemek,
5. Krizi çözmek,
6. Krizden yarar sağlamak.
Krizden Kaçınmak
Kriz yönetiminin, kriz henüz ortaya çıkmadan sakin bir ortamda başlaması ideal olandır. Bu aşamada
kurumsal riskler ve krize neden olabilecek etmenler denetimden geçirilerek, sorun çıkarma olasılığı
olanlar tespit edilir. Krize neden olan faktörleri genel olarak işletme içi faktörler ile çevre faktörleri olarak
iki ana grupta toplamak mümkündür. İşletme içi faktörler arasında üst yöneticilerin yeteneksiz olmaları,
ve kuruluşun içerisinde meydana gelen çeşitli sorunlar yer almaktadır. Çevresel faktörler arasında da
doğal koşullar, toplumsal, ekonomik, kültürel, teknolojik, hukuki ve siyasal etmenlerin değişimi yer
almaktadır.
Krize sebep olabilecek -kötü gidebilecek ve sorun çıkarma olasılığı
olan- şeyler neler olabilir?
Krizler genellikle beklenilmeyen zamanlarda ve durumlarda meydana gelmekle birlikte bazı krizlerin
olabileceğini önceden düşünmek ve gerekli önlemleri almak mümkün olabilir. Bunlara potansiyel krizler
denir. Potansiyel krizler bilinmeyenlerin bilinmesi ve bilinmeyenlerin bilinmemesi olarak iki kategoride
ele alınmıştır (Black, 1993’den akt: Okay ve Okay, 2001). Mesela havayolu, demiryolu, gemicilik, kimya
alanı, nükleer alan, petrol rafinerileri, elektrik üretimi, boru hatları, kömür madenleri, inşaat ve tünel
çalışmaları gibi yapılan işin doğası gereği risk taşıyan iş alanlarında çeşitli kazaların ve felaketlerin
olması muhtemeldir; böyle yerlerde tehlike "bilinen"dir, fakat tehlikenin ne zaman meydana geleceği
"bilinmeyen"dir. Bilinmeyenlerin bilinmemesi kategorisine giren deprem, yanardağ patlaması, sel gibi
doğal felaketler, önceden tespit edilemeyen krizlerdir (Black, 1993’den akt: Okay ve Okay, 2001).
Çevresel faktörler dışında krize sebep olabilecek işletme içi faktörleri; geçmişte aynı alanda faaliyet
gösteren bazı kuruluşların yaşamış olduğu krizleri inceleyerek saptamak mümkün olabilir. Bunun yanı
sıra nelerin kötü gidebileceğini kestirmek gerekir. Sorun çıkarma olasılığı olan her şeyin bir listesini
çıkarmak, bunların olası sonuçlarını kestirmek ve bunları önlemeye çalışmak bu aşamada yapılması
gerekenlerdir (Augustine, 2000).
Krizi Yönetmeye Hazırlanmak
Kriz yönetiminin ikinci aşaması, yarının sorunlarına bugünden hazırlanarak; kriz meydana gelmeden
önce, kriz anında yapılabileceklere karar vermek ve yapılacakları sırasına göre düzenlemektir. Bu aşama
yöneticilerin, kriz yönetim bilincine varmalarını, kriz yönetim takımını kurmalarını, değerleri ve
stratejileri organizasyonun geneline yaymalarını ve kriz denemeleri yapmalarını içerir. Muhtemel krizlere
karşı hazırlıklı olmak için proaktif bir kriz planlamasının yapılması gerekmektedir. Proaktif kriz
planlaması aşamasında yapılması gerekenler şu şekilde sıralanabilir (Regester and Larkin, 2001):
•
Kriz yönetimi ekibini oluşturmak ve bu ekibi eğitmek,
•
Potansiyel krizleri gruplandırmak,
53
•
Gruplandırılan krizleri analiz etmek ve sorunun boyutunu belirlemek,
•
Potansiyel krizlerle başa çıkabilecek strateji ve taktikler geliştirmek,
•
Simülasyon çalışmaları yapmak,
•
Krizden etkilenebilecek kitleleri belirlemek,
•
Krizden etkilenebilecek dahili ve harici hedef kitleye yönelik etkin iletişim kanallarını
oluşturulmak,
•
Kriz planını gözden geçirmek, değerlendirmek ve sürekli güncellemek.
Olası krizlerle başa çıkmak için eylem planları, iletişim planları, yangın tatbikatları, önemli ilişki
planları yapmak hayati önem taşır. Ağustos 1989'da, San Francisco'da 1000 kişilik bir acil felaket
ekibinin yaptığı deprem tatbikatından yaklaşık altı hafta sonra büyük Loma Prieta depreminde binalar
yıkılıp, çok sayıda yangın çıktığında, tatbikat sayesinde boşaltma ve acil tıbbi yardım hizmetleri görece
düzgün yürütüldüğü için çok sayıda hayat kurtulmuştur. Havayollarının çoğunun hazır kriz ekipleri ve
özel iletişim ve ayrıntılı eylem planları vardır. Bugün neredeyse bütün şirketler, doğal bir afetin ya da bir
başka felaketin sistemlerini çökertme olasılığına karşı yedek bilgisayar sistemleri bulundurmaktadırlar.
Krizi Saptamak
Kriz yönetiminin bu aşaması, gerçekten bir kriz olduğunu kabul etme aşamasıdır ve çoğu zaman en zorlu
olandır. Krizin göstergesi olan tehlike işaretlerini saptayıp ne zaman harekete geçmek gerektiğini
belirlemek her zaman o kadar kolay değildir. Doğal afetler ve işin doğasından kaynaklanan krizler
dışındaki krizler için uyarı işaretleri çok farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bu işaretler şu şekilde
sıralanabilir (Luecke, 2008):
•
Kullanılan teknolojinin eskimesi,
•
Kamuoyunun yeniliğe direnci,
•
Bina, güvenlik ve sağlık denetimlerinde yapılan uyarılar,
•
Kurum içi bitmeyen, sürekli dedikodular,
•
Bitmeyen müşteri şikayetleri,
•
Gevşek yönetim uygulamaları,
•
Çalışanların uyarıları.
Krizi saptama aşamasında kriz işaretlerine teşhis koymak, krizi en az zararla atlatmada büyük yarar
sağlar. Ne var ki kimi zaman yaklaşan krizin işaretleri gözden kaçar. Örneğin, Hubble uzay teleskopu
fırlatılmadan daha on yıl önce, teleskopun birincil aynasının imalatçısı tarafından yapılan iki ayrı testte
aynanın yüzey hassaslığında bir sorun olduğu görülmüştü. Teleskop uzaya fırlatıldıktan kısa süre sonra
uzay aracının miyopluk çektiği keşfedildi ve “Hubble'daki Büyük Sorun” haberleri bütün medyayı
kapladı. Ayna imalatçısı şirketin mühendisleri tasarımlarına o kadar güveniyorlardı ki test sonuçlarını
görmezden gelmişlerdi.
Yönetimlerin gelişmekte olan krizleri saptayıp etkin şekilde çözmeye yönelmesinin olumlu örnekleri
de mevcuttur. Güzellik ve kişisel bakım ürünleri üreticisi ABD şirketi Procter&Gamble'ın Rely
tamponlarının zehirlenme şoku sendromuna yol açabileceği yolundaki endişeye hemen tepki göstermesi
böyle bir örnektir. Görece temelsiz olmakla birlikte insanları endişeye sevk eden bir kanıtın ortaya
çıkması üzerine Procter&Gamble'ın üretimi durdurup ürünü piyasadan çekmesi, şirketin krizi başarıyla
atlatmasını sağlamıştır. Şirket, işletme yöneticileri tarafından genellikle benimsenen ama bir kriz anında
çoğu zaman atlanan “müşterinin çıkarları her şeyin önündedir” ilkesini uygulamaya sokarak uzun vadeli
tahribattan kaçınabilmiştir. Alınan karar kısa vadede milyonlarca dolara mal olmuş olsa bile, yönetimin
Procter&Gamble ürünlerini kullananların sağlığını ve aynı zamanda şirketin itibarını korumak üzere hızlı
ve cesur adımlar atmasının, uzun vadede çok daha önemli olduğu kanıtlandı. Gerçekten de söz konusu
54
olan kendi sağlık ve emniyetleri olduğunda Procter&Gamble müşterilerinin en büyük endişesi ürünlerini
yıllardır kullandıkları şirkete gerçekten güvenip güvenemeyecekleriydi. P&G güveni ve müşterilerle açık
iletişimi şirketin diğer bütün önceliklerinin önüne aldı ve uzun vadede kazançlı çıktı.
Krizi Dizginlemek
Kriz yönetiminin bu aşaması, durumun daha da kötüye gitmesini engellemek için zor kararların, üstelik
çabuk bir şekilde alınmasını gerektiren bir aşamadır. Örneğin Chicago'da ölüm olayları meydana
geldiğinde Johnson&Johnson nasıl bir karar almalıdır? Büyük maliyetleri göze alarak bütün Tylenol
kapsüllerini anında geri mi çekmelidir, yoksa ülke çapında bir tehlike olduğunu gösteren daha kapsayıcı
kanıtların ortaya çıkmasını mı beklemelidir? Johson&Johnson 1982 yılında yaşadığı krizde Tylenol
kapsüllerini anında geri çekerek kritik bir karar almış ve krizi bu sayede başarıyla atlatmıştır.
Kriz durumlarında hızla karar almak zorunda kalan yöneticiler stres altındadır ve bu kısa süre içinde
de yeterli bilgiye sahip değildirler. Bu sebeple yöneticilerin isabetli kararlar verebilmeleri için sistematik
bir biçimde bilgi akışını sağlayacak bir yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir. Kriz yönetim ekibinin
oluşturulmuş olmasının önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Böylece gelen bilgileri değerlendirme
imkanına sahip olan bir yöneticinin daha sağlıklı ve isabetli kararlar alması mümkün olabilecek ve
yaşadığı stres de azalacaktır.
Başlamış bir krizi dondurmak yani asıl yapılması gerekenler yapılana kadar olayı kontrol altına almak
için uyulması gereken dört temel kural vardır. Bu kurallar (Luecke, 2008):
1. Çabuk ve kararlı davranmak,
2. Önceliğin insan olması,
3. Olay yerinde yöneticilerin hazır bulunması,
4. İletişimin devamlı olması, ilgili herkese, basına ve kamuya devamlı bilgi aktarılması.
Johnson&Johnson yaşadığı krizde önceliği insana vererek, şirkete yüz milyonlarca dolara mal olsa da
Tylenol kapsüllerini toplatmış ve uzun vadede markaya duyulan güvenin geri kazanılmasını sağlamıştır.
Krizleri en iyi yönetenler daha kriz çıkmadan niçin var olduklarına karar vermiş şirketlerdir. Kendilerini
çevreleyen her şey çöküyor gibi görünürken arkalarını dayayabilecekleri ilkeleri vardır. Tylenol ölüm
olayına gösterdiği tepki büyük takdir aldığında, Johnson&Johnson yöneticileri eylemlerinin çok önceden
belirlenmiş olduğunu, başka tür bir tepkiyi akıllarından geçirmelerinin bile mümkün olmadığını, onlar
için insan hayatının her şeyden önemli olduğunu ifade etmişlerdir.
En üst düzeyde sorumlu olan kişinin -genellikle genel müdürün- olay yerinde hazır olması kritik
öneme sahiptir. Yerel yöneticiye oranla genel müdür durumun ayrıntıları hakkında daha az şey biliyor
olabilir, ama onun fiziksel varlığı iki önemli mesaj aktarır. Durumu umursuyorum ve hesap verebilirim.
Amerikan şirketi Union Carbide genel müdürü, şirketin Hindistan şubesinde kimyasal gaz sızması sonucu
2000 kişinin öldüğü Bhopal trajedisi sırasında bu yaklaşımı uygulamıştı. Bunun ilk sonucu kendisini
cezaevinde bulması olduysa da, Hindistan'a gitmeyi göze alması doğru bir tercihti. İş hayatında "iyi"
kararların mutlaka iyi sonuçlar vermesi gerekmez.
Kriz durumlarına genellikle çatışan öneriler eşlik eder. Hukuk bölümü, "Basına hiçbir şey söylemeyin,
alçak sesle konuşun" diye uyarıda bulunurken halkla ilişkiler bölümü hemen bir basın toplantısı
düzenlenmesi için bastırır. Ama asıl önemli olan, kanıtlar çelişkili ve öneriler çatışıyor olsa bile sessiz
kalmanın mümkün olmamasıdır. İletişim uzmanı James Lukaszewski şu tavsiyede bulunmaktadır (akt:
Augustine, 2000): “Bir şey söyleyin. Siz konuşmaya hazır değilseniz gazeteciler hazır olan birini
bulacaktır.” “Yorum yok” demek günümüzün dünyasında kabul edilemez bir tepkidir. Sadece medyayı
bilgilendirmek de yeterli değildir. Şirketin müşterileri, sahipleri, çalışanları ve sosyal çevresinin sadece
medyadan alacakları bilgilerle yetinmesine izin verilmemelidir. Gazetecilere yanıt yetiştirme yönündeki
bütün baskılara rağmen yönetim özel bilgilenme ihtiyaçları olan bu kesimleri ihmal etmemelidir.
55
Krizi Çözmek
Bu aşamada, esas olan hızdır. Kriz kesinlikle beklemeyecektir. Her aşamada geçen süre, yayılması ve kök
salması için krize verilen bir fırsattır. Bir şekilde dondurulmuş bir kriz, çözümünde vakit kaybedildiği
zaman tekrar çığrından çıkabilir. Dolayısıyla, kriz çözülene ve normale dönülene kadar sorunun üzerine
gitmek gerekir. Krizi tamamen çözebilmek için kriz yönetiminin yapması gerekenler şu şekilde
sıralanabilir (Luecke, 2008):
•
Hızlı hareket etmek,
•
Sürekli bilgi toplamak,
•
Medya, kamu ve ilgili kesimlerle sürekli iletişimde olmak,
•
Yapılanları kayıt altına almak,
•
Uygun ise proje yönetimi tekniklerini kullanmak,
•
Krizin bittiğini ilan etmek.
Krizler her an değişebilen, gelişen olaylara göre şekillenen canlı olgular olduklarından krizin her
gününde yeni veri ve bilgiler orataya çıkması kaçınılmazdır. Yetersiz bilgi ve değişen durumlarla başa
çıkabilmenin tek yolu yaşanılan kriz hakkında sürekli bilgi toplamak ve bunları gözden geçirerek hareket
etmektir.
İletişim kriz yönetiminin en önemli araçlarından biridir. İletişimde süreklilik hem ilgili kesimlere bilgi
akışı sağlar hem de dedikodu ve söylentilerin önüne geçer.
Krizin her anını kayıt altına almak, daha sonra kriz yönetiminin yaptıklarını değerlendirmek açısından
önemlidir. Böylelikle yapılan yanlış ve doğrular gelecekteki muhtemel krizlere rehberlik edebilir.
Birçok kriz, proje yönetimi teknikleri kullanılarak hedefin belirlenmesi, planlama, uygulamanın
yönetimi ve projenin sonlandırılması aşamalarıyla çözülebilir.
Her kriz eninde sonunda biter. Krizin bittiğini anlamak ve ilan etmek için bazı belirtilerin
gözlemlenmesi gerekir. Bu belirtiler şu şekilde sıralanabilir (Luecke, 2008):
•
Çalışanların işlerine geri dönüp normal rutinde çalışıyor olması,
•
Müşteri ve tedarikçilerin şirketle ilişkilerini devam ettirmek istemesi,
•
Telefon çaldığında arayanların gazeteciler olmaması,
•
Satışlar ve gelirlerin belli bir düzeye oturmuş olması.
Krizden Yarar Sağlamak
Kriz yönetiminde son aşama, -önceki aşamalarda kriz daha da kötüleşmeden bir şekilde çözülmüşse- bazı
kayıpları en azından kısmen giderebilme ve tahribatı onarmaya başlama aşamasıdır. Her yaşanılan kriz bir
sonraki muhtemel krizde alınacak önlemler konusunda değerli veriler sağlar. Yöneticiler, bir kriz yönetim
bilinci oluştuktan sonra bu aşamayı uygulamaları ilerletmek için bir imkân olarak görürler. Önceki
krizlerden öğrenilenler sonrakileri önlemede ya da daha iyi idare etmede yardımcı olurlar. Kararları ve
uygulamaları değerlendirmek sonraki krizdeki performansı ve etkili olma düzeyini geliştirir.
Kriz yönetimi, krizden sonra kriz planını gözden geçirmelidir. Kriz sırasında nelerin yapıldığını,
yapılan çalışmalarda alınan sonuçları ve kuruluşun içinde bulunduğu son durumun belgeleriyle
açıklandığı bir basın toplantısı düzenlenmeli, kuruluşun nihai durumu bir rapor halinde hazırlanarak tüm
ilgili taraflara gönderilmelidir..
Krizle ilgili olarak yapılan tüm faaliyetler değerlendirildiğinde kuruluş ekip performansının nasıl
olduğunu, doğru ve yanlış olarak nelerin yapıldığını, kriz sırasında yaşanılan stresin çalışmaları ne ölçüde
etkilediğini ve yapılan kriz planının ne ölçüde krizi çözmede etkili olduğunu ortaya koymada yardımcı
olacaktır.
56
Krizler genellikle olumsuz olarak algılansa da aynı zamanda kuruluşu canlandırmaktadır. Çünkü
normal zamanlarda ihtiyaç duyulmayan dikkat ve yoğun çaba kriz dönemlerinde gösterilmektedir.
Çalışanlarla güçlü ilişkiler kurulmaktadır. Bu dönemde olumsuzluklar birden bire ortaya çıkar ve
kararların çabucak alınması gerekir, doğal liderler meydana çıkar. Bazı kişiler neyin neden yapıldığını
kriz sırasında öğrenirler.
Kriz Zamanlarında Medya ile İlişkiler
Kriz zamanlarında medya ile kurulacak ilişkiler çok önemlidir. Kriz zamanlarında, medyanın desteğini,
saygısını, anlayışını ve toleransını kazanmak için medya ile kurulucak ilişkilerde dikkat edilmesi
gerekenler şu şekilde sıralanabilir (Regester, 1995’den akt: Okay ve Okay, 2001):
•
Medyayla ilişkilerde kriz konusunda spekülasyon yapılmamalı ve doğru olmayan, tahmine
dayalı bilgiler verilmemelidir.
•
Kriz konusuyla ilgili yeni bilgiler alındıkça basın bültenleri aracılığıyla basın mensuplarına
aktarılmalı ve basının bu bültenleri alıp almadığı kontrol edilmelidir.
•
24 saat görev yapan bir büro oluşturulmalı ve bu bürodan iletilecek bilgiler kriz yönetimi
ekibinin onayından geçtikten sonra iletilmelidir.
•
Medyaya yapılacak açıklamalarda mümkün olduğunca yazılı açıklama yolu tercih edilmelidir.
•
Medya açıklamalarında açık olunmalıdır. Onlara yeni bilgiler geldiğinde medyaya bu bilgilerin
iletileceği bildirilmelidir.
•
Halkla ilişkiler yöneticisi tüm bu faaliyetlerde gösteri yapan birisi değil, olayları idare eden birisi
olmalıdır. Halkla ilişkiler yöneticisi medya karşısında savunmacı bir konuma geçerse, medyanın
soruları karşısında zor durumda kalabilir.
•
Medya karşısında veya başkalarına "yorum yok" şeklinde bir tutum içerisine girmek yerine
sorulan soruya neden cevap verilemediği açıklanmalıdır.
Özellikle kriz zamanlarında medya ile kurulacak ilişkinin önemli olmasının nedenlerini tartışınız.
Nükhet Vardar’ın, “Biraz cesaret! Krizde Başarılı 10 Markanın Öyküsü” (Reklamcılar Derneği Yayınları, İstanbul, 2003) adlı kitabında markaların kriz öykülerini bulabilirsiniz.
MARKA İLETİŞİMİNDE KONU YÖNETİMİ
Markayı ve hedef kitlesini etkileyen kamu politikası meselelerini bekleyen, tanımlayan, değerlendiren ve
cevap veren proaktif bir süreç olarak tanımlanan konu yönetimi ile marka iletişiminde amaçlanan, bir
markayı ve sosyal paydaşlarını etkilemesi muhtemel olan sorunları, meseleleri veya ortaya çıkan
eğilimleri önceden sezinlemek ve bunlara uygun eylemler yapmaktır.
Konu, işletme planları periyodu üzerinde bir şirketin faaliyetlerini ve markayı önemli ölçüde etkileyen
iç ve dış bir durum veya şart olarak tanımlanmakta ve üç geniş kategoriye ayrılmaktadır (Dunn, 1986’dan
akt: Okay ve Okay, 2001):
1. Şimdiki konular: Medyada yer alan, hükümette tartışılan bir konu.
2. Ortaya çıkabilecek konular: İki ya da beş yıl içinde önemli olması muhtemel olan konular.
3. Sosyal eğilimler: Yaşam biçimlerindeki, teknolojideki vs. değişiklikler.
57
İngilizcesi “issue management” olan “konu yönetimi” kavramının,
“sorun yönetimi”, “olay yönetimi” gibi farklı isimlendirmelerle kullanıldığı görülmektedir.
Bu ünitede “issue management” kavram karmaşası olmaması açısından “konu yönetimi”
olarak ele alınmıştır.
Konu Yönetimi Süreci
Bir sorunun olabileceğini önceden bilen, kuruluşu alarma geçirebilen bir grup profesyonelin şirket içinde
bulunması gerektiğine inanan halkla ilişkiler uzmanı W.Howard Chase, etkin bir konu yönetiminin
aşamalarını şu şekilde sıralamıştır (akt: Okay ve Okay, 2001):
•
Konu tanımlama,
•
Konu analizi,
•
Konu değişim stratejileri seçenekleri,
•
Konu eylem programı,
•
Sonuçların değerlendirilmesi.
Konu Tanımlama
Konu tanımlama, konular belirmeden önce eğilimlerin göz önünde tutulmasıyla başlar. Birçok marka
gelecekte meydana gelebilecek konuları ortaya çıkarmak için eğilimler üzerinden araştırmalar yaparlar.
Konuları belirlemek üç adımdan meydana gelir (Seitel, 1992; Issue Management Council’ den akt: Okay
ve Okay, 2001):
1.
Sosyal, politik, ekonomik ve teknolojik dünyadaki eğilimleri göz önünde bulundurma,
2.
Kurumsal hedeflerle ortaya çıkan bu eğilimleri karşılaştırma,
3.
Başlıca meseleleri belirleme.
Bir marka belirli bir zaman süreci içerisinde ancak birkaç meseleye etkide bulunabileceğinden konu
yönetimi öncelikli olarak 5-10 konuyu saptamalı ve bu yolla kuruluşu etkileyebilecek en önemli konulara
yoğunlaşmalıdır.
Konular informal yöntemlerle olduğu gibi, geleneksel araştırma yöntemleriyle de tespit edilebilir.
Markalar genel olarak faaliyet gösterdikleri yerleşim yerlerinde kendilerini etkileyen konularla daha çok
ilgilenmektedirler. Örneğin 1990 yılında Güney Kaliforniya'nın parlak gökyüzü sisle kaplandığında Los
Angeles kaynaklı bir petrol şirketi olan Unocal Corporation, SCRAP olarak isimlendirdiği bir programı
başlatmıştır. Bu projede kuruluş 1970 ve daha eski modellerdeki 7,000 aracın her birine 700 dolar
ödeyerek araçları trafikten kaldırmış ve 6 milyon poundluk hava kirliliğini gidermek için 5 milyon
dolardan fazla harcamada bulunmuştur. Dört ay içinde kirlilik oluşturan 8,376 adet aracı trafikten
kaldırarak çok olumlu bir imaj kazanmıştır.
Konuyu Analiz Etme
Bu aşamada, tespit edilen konuları ne kadar insanın düşündüğü, bu konular hakkında hedef kitlerin neler
düşündüğü, konu ile ilgili hangi eylemlerin yapıldığı, konunun hedef kitleleri nasıl etkilediği, kuruluşun
konuyu nasıl ele aldığı ve konunun kuruluşu nasıl etkilediği ile markanın bu ve buna benzer konularda
geçmişte neler yaptığı tüm ayrıntılarıyla araştırılarak incelenir.
Konu Değişim Stratejileri Seçenekleri
Bu basamak yöntemin dikkatlice seçimini ve uzun dönemli kurum amaçlarına ulaşmak için yapılan
planları kapsar. Konunun niteliğine göre kuruluşun takınacağı tavır ve eylemleri farklılık gösterir. Konu
değişim strateji alternatifleri; temelde her bir konu çok dikkatlice belirlenmiş bir duruş gerektirir.
Diğerlerinin başı çekmesi ve reaktif bir biçimde kalmak arzu edilebilir. Belki genel akış ile beraber
gitmek ve gerektiği yerde uyum göstermek en iyisidir veya dinamik bir tavır alınabilir. Bu sürecin tamamı
bir strateji unsurunun plan ve eylemlere dönüşmesine yardım etmek için tasarlanır.
58
Konu Eylem Programı
Her bir konu için tepkiler planlandıktan ve yöntem seçildikten sonra; yönetici, seçilen değişim
stratejilerini desteklemek için politikalar benimser ve o politikaları genel yönetim içine yerleştirilir.
Eylemin unsurları amaç, hedefler, stratejiler ve taktiklerdir. Belirlenen hedeflere ulaşmak için eldeki
bütün kaynaklar organize edilmeli ve kuruluşun tüm birimleri birbiriyle bağlantılı ve uyumlu bir biçimde
hareket etmelidir. Amaç, kuruluşun görüşlerini iletmek ve konu hakkında algılamaları etkilemektir.
Sonuçların Değerlendirilmesi
Bu süreçte konu yönetiminin hangi yolla neyi yaptığı ve kuruluşun amaçlarına ulaşıp ulaşmadığı
konusunda uyguladığı program değerlendirilmektedir.
Marka İletişiminde Konu Yönetiminin İşlevleri
Konu yönetiminin işlevlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
•
Sürprizlerin azaltılması, belirsizliğin giderilmesi yoluyla krizden sakınmak ve istenmedik
olayların meydana gelmesini önleyerek markayı muhtemel tehlikelerden ve olumsuzluklardan
uzaklaştırmak,
•
Gelişmiş sosyal paydaş ilişkileri geliştirmek,
•
İlişkilerde çatışmaları azaltan veya önleyen karşılıklı çıkarlara uygun ortam hazırlamak,
•
Açıklanan ürün ve pazarlama hızına ulaşmak,
•
Verimli ve rekabetçi kurumsal performansı engelleyebilen piyasadaki olumsuz iletişimi
azaltmak,
•
Pazara giriş ve faaliyet kısıtlamalarındaki engelleri azaltmak,
•
Sosyal bakımdan sorumlu bir yönetim görüntüsü oluşturmak.
MARKA İLETİŞİMİNDE LOBİCİLİK
Lobicilik, ikna, inandırma ve tanıtma teknikleri uygulayarak, karar verme mekanizmaları üzerinde baskı
grubu oluşturma ve siyasal kararları bir grubun ya da bir ülkenin çıkarına ya da zararına değiştirtebilme
becerisidir (Nigel, 1993). Lobicilik sadece siyasal alanda değil, işletmelerin ve markaların yerel ve
uluslararası pazarlarda kendilerine yer bulabilmelerinde de kullanılan bir yöntemdir. Günümüzde rekabet
ortamı, markaların kendi mal ve hizmet sistemi için en iyi ortamın oluşturulmasını gerektirir. Bunu
gerçekleştirebilmek için kararları kendi amaçları ve çıkarları doğrultusunda etkilemek isteyen kuruluş ve
işletmeler; hükümetteki, parlamentodaki veya karar alma sürecindeki kişilerle iletişim ve bilgi alışverişi
içine girmeleri lobicilik olarak adlandırılır (Cutlip, Center and Broom, 2005). Marka iletişiminde lobicilik
faaliyetlerinin işlevleri şu şekilde sıralanabilir (Kodaloğlu, 1994; Dinçer, 1998; Peltekoğlu, 2001;
Çomaklı, 2003):
•
Yasa koyucu, hükümet ve hükümet üyeleriyle iletişimi kurarak karar alma süreçlerine katılmak
ve bu süreçlere etki etmek,
•
Kitlesel bir ilişki kurarak, hedef kitleyi belli inanç ve eylemlere yöneltmek ya da bu doğrultuda
etkilemek,
•
Politik güç ve kamuoyu oluşturmak,
•
Gerektiğinde baskı grupları yaratarak aleyhte olan bir durumu lehe çevirmek.
Markanın lobicilik ile hedeflerine ulaşabilmesi için etkili olabilecek yöntemler şu şekilde sıralanabilir:
•
Gerçekleri aydınlatıcı, açığa çıkarıcı, haber niteliği bulunan ve kurallara uygun hazırlanmış basın
bültenleri yayınlamak,
•
Tanıtım kampanyaları düzenlemek ve bunları çeşitli yayınlarla desteklemek,
59
•
Kapsamlı reklam kampanyaları yürütmek,
•
Karar merkezi üyeleri ile sık sık birlikte olmak, onları etkilemek için bilgilendirici konuşmalar
yapmak,
•
Temsilcileri olarak radyo ve TV kanallarının talk-showlarına çıkmak, görüşlerini açıklamaları
için ülke çapında basın turları düzenlemek.
•
Hükümet yetkililerine, diğer siyasal yönetcilere ayda ya da iki ayda bir kez faaliyet raporu
niteliğinde ayrıntılı haber ve bilgi içeren veriler göndermek.
Lobicilik faaliyetlerinde basınla ilişkilerin önemli olmasının nedenlerini tartışınız.
MARKA İLETİŞİMİNDE İTİBAR YÖNETİMİ
Bir kuruluşun ve kuruluşun marka ya da markalarının genel bir değerler dizisine dayanan güvenilirliği,
itimada layık oluşu, sorumluğu ve yeterliliği (gücü) hakkında çok sayıda kişisel ve kollektif yargıdan
oluşmuş bir bütün olarak tanımlanan itibar (akt: Okay ve Okay, 2001), markanın varlığını sürdürmesi ve
amaçlarına ulaşmasını teminat altına alacak en önemli değerdir.
Fombrun, itibarı bir şirketin geçmişteki eylemleri ve kuruluşun diğer önde gelen rakipleriyle
karşılaştırıldığında önemli yapı taşlarının hepsine birden başvurusunu ifade eden gelecekteki
beklentilerinin algısal temsili olarak tanımlamakta ve itibarın, geçmişte yapılan eylemlerle birlikte
gelecekte yapılacak olan eylemleri de kapsadığını ifade ederek algıya dayanan bir kavram olduğunu
belirtmektedir (Page, 1998’den akt: Okay ve Okay,2001). İtibar çok yönlü bir bileşendir ve bu bileşenler,
paydaşların deneyimlerinin bir tarihidir. Bu da paydaşların o marka ile kurduğu iletişimin etkinliğine,
hizmetlerinin içeriğine, markanın kalite anlayışına, markayla ilgili beğeniye ve bunların geniş çaplı
etkilerine bağlı olarak oluşur (Fombrun, 1996). Böylece markanın tüm geçmişinin bir sonucu olarak
görülen itibar, markaların gerçekleştirdikleri faaliyet ve eylemler ile ilgilidir. İtibar algısının temelinde ise
bütünsellik, tutarlılık, kalıcılık ve süreklilik kavramları bulunmaktadır (Kuyucu, 2003). Bu açıdan itibar,
kurumlarda ne yapıldığına ve nasıl yapıldığına odaklanan hem iç hem de dış paydaşların algılamalarına
dayalı bir kavram olarak tanımlanır.
İtibar yönetimi ise, bir kuruluşun ve kuruluşun marka ya da markalarının ününü, artan hissedar
desteği, gelişen iş performansı ve şirketin işletme amaçlarıyla bağlama kabiliyetidir (akt: Okay ve Okay,
2001). Bir başka tanıma göre de itibar yönetimi, markanın çevresinde, müşterilerinde, toplumun
genelinde nasıl algılanmakta olduğunu ve markanın hangi özellikleriyle tanınmak istediğini içeren ve bu
iki başlıkla ilgili faaliyetlerin yürütülmesine dayanan bir yönetim disiplinidir (Kadıbeşegil, 2006).
İtibarı Oluşturan Faktörler
Markaların olumlu bir itibara sahip olabilmesi paydaşlarıyla geliştirdiği ilişkilere bağlıdır. Toplumun
birçok kesiminde yaşanan olayların sonucu olarak etik değerler, dürüstlük ve şeffaflık gibi kavramlar
günümüzde önem kazanmıştır. Etkili bir yönetim tüm bu değerleri içinde barındırarak itibarı oluşturmak,
yönetmek ve korumak için belirli faaliyetler gerçekleştirir.
İtibarın sadece bir tek temas veya etkileşim ile yaratılması mümkün değildir. Bir markanın paydaşlar
gözündeki imajı, o markanın çalışanlarının davranış şekillerine, kurumun hangi ülkenin bir kuruluşu
olduğuna, üretmekte olduğu ürünlere, iletişim yöntemlerine ve daha önce benzeri markalarla yapmış
olduğu temaslar sonucunda oluşan algılarına bağlıdır.
İtibarı oluşturan faktörler şu şekilde sıralanabilir (Fombrun, 1996; Riel and Fombrun, 2007):
•
Paydaşlar ve paydaşlarla sağlanan ilişkiler,
•
Tutarlılık,
•
Şeffaflık,
60
•
Liderlik,
•
Çalışan davranışı,
•
Müşteri memnuniyeti,
•
Kalite,
•
İletişim becerileri,
•
Sürdürülebilir karlılık,
•
Sosyal sorumluluk.
Paydaşlar ve Paydaşlarla Sağlanan İlişkiler
Paydaşlar, markanın kararları, amaçları, faaliyetleri, uygulamaları ve politikalarını etkileyebilen ve
bunlardan etkilenebilecek olan birey ve gruplardır. Bu grup ve bireyleri şu şekilde sıralamak mümkündür
(Fombrun, 1996):
•
Müşteriler,
•
Çalışanlar,
•
Yatırımcılar,
•
Tedarikçiler,
•
Hissedarlar,
•
Medya,
•
Hükümet,
•
Toplum.
Marka itibarının oluşumu ve gelişimi, paydaşlarla az ya da çok sağlıklı ilişkiler kurmuş olmasına
bağlıdır. Olumlu bir itibar oluşturmak ve bu itibarı korumak için paydaşlarla ilişkilerin etkin bir şekilde
yönetilmesi gerekmektedir. Farklı ihtiyaç ve beklentilere sahip paydaş grupları, markayı farklı kriterler
kullanarak değerlendirirler. Bu noktada paydaşların izlenim ve beklentilerini belirlemek; olumlu
izlenimlerin devam etmesini, olumsuz izlenimlerin olumluya dönüşmesini, karşılanmasını sağlamak
gerekir. Paydaşlar karşısında sağlanan itibar, markalar için çok önemlidir. Paydaşların desteği tüm
sorunları çözebilir, aynı zamanda, bu sorunların ve çözümlerin belirlenmesi bağlamında diğer paydaşları
harekete geçirebilir.
Tutarlılık
İtibar oluşturmak için markanın paydaşlarına karşı birçok boyutta, tutarlı davranışlar göstermesi gerekir.
Sonuçların tutarlılığıyla ilgili olan bu süreçte kurumlar topluma verilen mesajlarda ve kurum içindeki tüm
bölümlerin kendi aralarında kurmuş oldukları iletişimde tutarlılık sağlamalıdır. Kurumun, ürün ve
hizmetler, finansal durum, gerçekleştirilen hedefler, kalite, zamanında yapılan teslimatlar gibi konularda
içte ve dışta verdiği sözlere sadık kalması, yani tutarlı davranması gerekir.
Şeffaflık
Şeffaflık markanın mali gücü, ürün/hizmet yenilikleri, faydaları, kurum politikası ve hedefleri gibi pek
çok konuda paydaşların sürekli ve kapsamlı olarak bilgilendirilmesidir. Markanın her faaliyetiyle ilgili,
neyin neden yapıldığını açıklaması, hata yapıldığında bunu kabullenip çözüm üretmesi paydaşlar
tarafından güvenilir olarak değerlendirilmesini sağlar. Teknolojik ilerlemeler paydaşların marka hakkında
kolay bilgi edinmesini sağladığından, kurumun şeffaf davranışlar göstermesi itibar sağlaması bakımından
önemlidir. Markaların itibar oluşturmaları için, faaliyetleri hakkında şeffaflıkla hesap verme alışkanlığı
edinmeleri gerekir.
61
Liderlik
Markanın saygınlığı ve itibarı ile lideri arasında önemli bir bağ olduğunu, Charles Fombrun şöyle dile
getirmektedir: “Şirket olarak istediğiniz kadar iyi şeyler yapın, eğer lideriniz akıllıca olmayan şeyler
yaparsa itibarınız bundan kötü etkilenir.” CEO’lar kişiliklerinin ve iletişimlerinin gücü ile olumlu bir
kurum itibarı yaratabilirler. Araştırmalar bir markanın itibar yüksekliğinin yönetim kurulu başkanından
kaynaklandığını göstermektedir. Bunun nedeni insanların sezgisel olarak, faaliyeti yürütenin yönetim
kurulu başkanı olduğunu bilmeleridir. Yönetim kurulu başkanlarının -kuruluşun itibarını artırmada ve
düşürmede rollerinin önemli olması nedeniyle- lider olarak onurlu, vizyon sahibi, ilgili, güçlü ve
hayallerini gerçeğe çevirebilme özelliklerine sahip olmaları ve otokratik liderlikten demokratik liderliğe
değişmeleri gerekmektedir.
Çalışan Davranışı
Dış paydaşların bir kuruma olan yaklaşımlarını, kurumda çalışanların davranışları da önemli ölçüde
etkilemektedir. Kendisini çalıştığı kurumla özdeşleştiren çalışanlar, kurumun da temel değerlerini
benimsedikleri için davranışlarını bu değerlere uygun hale getirecek ve kurumun itibarını yükseltmede
önemli rol oynayacaklardır. Çalışan tutumunun olumlu olması, bilinçli veya bilinçsiz şekilde kurumun
itibarının mevcut ve potansiyel müşterileri de dâhil tüm paydaşlar arasında artmasına katkıda
bulunacaktır. Buna karşılık çalışanların tutumunun olumsuz olması müşterilere de bulaşacak ve var olan
itibarın zedelenmesine neden olacaktır. Çalışanlar birer marka elçisidir. İtibar oluşturma çabaları ancak
çalışanların markayı yaşaması ile mümkündür.
Müşteri Memnuniyeti
Küreselleşmenin etkisiyle müşteriler pasif tüketicilerden, aktif ve bilinçli katılımcılara dönüşmüş; müşteri
ilişkileri, müşteri memnuniyeti gibi kavramlar ortaya çıkmış, kitlesel pazarlama faaliyetlerinden, bireysel
pazarlama faaliyetlerine geçilmiştir. Markaların farklılık yaratmaları ve rakipleri karşısında üstünlük
kazanmaları için müşteri davranışlarını etkileyebilmeleri gerekmektedir. Bu da üretilen malın ve hizmetin
kalitesiyle mümkündür. Müşteri memnuniyeti; bir ürün ya da hizmetle ilgili olarak, müşterilerin belirli
gereksinimlerinin olumlu yönde karşılanması diğer bir deyişle müşteri tatminidir. Müşteri
memnuniyetinin sağlanması için müşteri gereksinimlerinin tanınması ve tanımlanması, müşteri
gereksinimlerini karşılayacak iş süreçlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Müşteri memnuniyetini
sağlayamamış bir markanın itibarının olumlu olması beklenemez.
Kalite
Hizmet kalitesi müşteri memnuniyetini arttırır ve memnun müşteriler kaliteli hizmet sunan kurumlar
hakkında daha olumlu düşünürler. Buna bağlı olarak kaliteli hizmet ve ürün sunan markaların itibarı
güçlenir. Bunun yanı sıra itibar, algılanan kaliteye en fazla katkıda bulunan unsurlardan biridir. Bu
durum; kişilerin itibarı yüksek bir markadan iyi ürün ya da hizmet beklediklerinde ve aldıkları ürün ya da
hizmetin iyi mi yoksa kötü mü olduğuna karar veremediklerinde, -başka bir nedenleri olmaması kaydıylaaldıkları ürün ya da hizmetin iyi olduğu şeklinde düşüneceklerdir. Tüketiciler çoğu zaman daha kaliteli
bir ürün, bir ev aleti ya da restoranda bir yemek için daha fazla ödeme yapmaktadır. Bir ürünün ya da
hizmetin kalitesi yalnızca maliyetiyle değil, aynı zamanda üreticisinin toplumdaki imajı ve satıcısının
duruşuyla da değerlendirilir.
İletişim Becerileri
Markaların müşteri, medya, tedarikçiler, sosyal paydaşlar, çevre ve hükümetle olan ilişkilerini tutarlı ve
sağlıklı bir şekilde yürütmesi stratejik iletişim faaliyetleriyle mümkün olmaktadır. İtibar oluşturmak için
markanın her faaliyetle ilgili neyin neden yapıldığının iyi anlatılması ve bu faaliyetlerin, marka misyonu,
vizyonu, değerleri ile bağlantısının kurulması gerekmektedir. Tutarlılık sadece davranışlarla değil, aynı
zamanda iletişim araçlarında da gözetilmesi gereken bir unsurdur.
62
Sürdürülebilir Karlılık
Markaların varlığını sürdürebilmesi için kar elde etmesi gerekmektedir. Sayısı gittikçe artan küçük ölçekli
firmalar piyasayı kızıştırmakta, artan rekabet koşulları markaların büyüme hedeflerini yakalayabilmek
için her alanda yaratıcı olmasını gerekli kılmaktadır. Sürdürülebilir karlılık, doğru işlerin doğru biçimde
yapılması ile elde edilir. Bunun için de markaların önünde üç strateji modeli vardır; yenilikçilik, müşteri
memnuniyeti ve fiyat rekabeti. Rakiplerin en teknolojik ürünü bile altı ay gibi kısa bir sürede taklit
edebildiği düşünüldüğünde; markaların var olan müşterilerini elde tutmak ve onları yöneterek kar
maksimizasyonu sağlamak için çaba göstermeleri, maliyet açısından daha verimli olacak ve markanın
karlılığını dolayısıyla varlığını devam ettirmesini sağlayacaktır. Karlılığını devam ettirebilen markalar
olumlu itibara sahiptir.
Sosyal Sorumluluk
Markalar mal ve hizmet üretiminde bulunma ve kaynakları verimli kullanmanın yanında, çeşitli sosyal
roller üstlenmeleri, ortaya çıkan kimi toplumsal problemleri çözmek için kaynak tahsis etmek
durumundadırlar. Çünkü günümüzde markaların sadece ticari kaygı güderek faaliyet göstermeleri
paydaşlar tarafından hoş karşılanmamakta, markalardan çevresel ve sosyal konulara duyarsız kalmamaları
beklenmektedir. Sosyal sorumluluk faaliyetleri gerçekleştiren ve bunu sürekli hale getiren marka,
paydaşlar karşısında saygınlık kazanacaktır. Bu noktada önemli olan bir markanın sosyal sorumluluk
adına ne kadar çok şey yaptığı değil, yaptıklarının niteliği, markaya ve faaliyet alanına uygunluğu ve
markanın projeleri gerçekleştirirkenki samimiyet ve dürüstlüğüdür.
Uzun süren çabalar sonucunda oluşan itibarın bir anda yok olması hiç de zor değildir. Kurumların ve
markaların karşı karşıya kalabilecekleri krizler yıllar süren sistematik iletişim çabalarıyla geliştirilen
itibarı yerle bir edebilir. İtibarın kolaylıkla yok olduğu krizler kimi zaman öngörülebilirken, kimi zaman
beklenmedik bir biçimde gelişebilmektedir. Krizin doğru ve etkin bir şekilde yönetilmesi itibarın
korunmasında çok önemli bir rol oynar. Araştırmalar olumlu bir itibara sahip kurum ve markaların
krizleri daha az hasarla atlattıklarını ortaya koymaktadır.
Marka İletişiminde İtibar Yönetiminin İşlevleri
İtibar soyut bir değer olmasına rağmen güçlü itibar bu soyut değeri somuta dönüştürebilir. İtibar,
tüketicilerin markayı satın almasını ve başkalarına tavsiye etmesini sağlamalı, yetenekli kişilerin kurumda
çalışmalarını teşvik ederek ve iş yaptığı kesimlerce güvenilir görülmesini sağlar. Bunların yanı sıra
olumlu bir itibarın markaya sağladığı diğer yararlar şu şekilde sıralanabilir (akt: Okay ve Okay, 2001;
Akahmet, 2006):
•
Etkin itibar yönetimi, rekabetin ve pazar gelişiminin önündeki engelleri azaltır, yeni pazarların
kapısını açar ve artan rekabetle kolayca başa çıkmalarını sağlar.
•
Hisse senedi fiyatının pazardaki iniş çıkışlarını azaltarak, sermaye erişimini kolaylaştırır ve
yatırımcıları kendisine çeker.
•
Ürün ve hizmetlerin fiyatlandırılmasında daha rahat davranma imkanı verir. İtibar yönetimi ile
daha iyi kalite, satış sonrası hizmet ve üretim sağlandığı için rakiplerden daha yüksek fiyatlar
belirlenebilir.
•
Müşterilerin markayı satın almayı daha çok tercih etmeleri ve diğerlerine tavsiye etmelerini
sağlar.
•
Marka sadakatini arttırır.
•
Yetenekli ve kalifiyeli elemanları kendine çeken kurum, nitelikli elemanları kendi bünyelerine
katmak için daha az zaman ve enerji harcamasını sağlayarak, personel masraflarını azaltır.
•
İtibar sahibi markalar, en iyi tedarikçiler ve iş ortakları için bir cazibe merkezi oluşturur.
Tedarikçiler verdikleri siparişten vazgeçmeyen; kredi verenler ise paralarının, geri ödeneceğine
inandığı kurumlar ile çalışmak isterler. Tedarikçiler ve diğer ortakları üzerindeki etki gücünün
artması; pazarlama ve dağıtım maliyetlerini düşürür.
63
•
Kriz ortamıyla karşılaşma riskini azaltır, kriz meydana geldiğinde ise krizin en düşük finansal
kayıp ile atlatılmasını sağlar. Bunun anlamı, itibarın kriz dönemlerinde markayı ticari açıdan
koruduğudur.
•
Nakit akışını ve karlılığı artırır, tedarikçilere satın alma için daha düşük fiyatlar ödenmesini,
daha dengeli kar elde edilmesini sağlar.
•
Paydaşlarında güven hissi yaratarak müşteri sadakati ve çalışan davranışlarında verimlilik sağlar.
•
Bir markanın itibarı ne kadar yüksek ise, piyasaya sunduğu yeni ürünün tutulma ve benimsenme
şansı da o kadar yüksek olur.
•
Güçlü itibara sahip markalar, hükümet düzenlemeleriyle az engellenen bir çevrede faaliyette
bulunurlar.
Görüldüğü gibi olumlu bir itibar bir kurum ve markanın sahip olabileceği en önemli değerdir. İtibarı
olumlu olan markalar, tüm faaliyetlerinde rakiplerine göre daha avantajlı bir konumda olmaktadırlar.
Pazarlama, finas ve yatırım gibi pek çok konuda rakiplerine göre daha iyi bir pozisyondadırlar. Bu
nedenle olumlu bir itibarı devam ettirmek ve korumak çok önemlidir. Olumlu bir itibarı devam ettirecek
ve onu koruyacak faktörler genel hatlarıyla şöyle sıralanabilir (akt: Okay ve Okay, 2001):
•
Yönetimin yetenekli insanları kuruluşa çekme ve onları kuruluşta çalıştırma kabiliyeti,
•
Ürün ve hizmetlerin kaliteli olması ve talebin devam etmesi,
•
Finans bakımından yeterli olması ve uzun vadeli yatırım değerinin olması,
•
Geniş kamu yararı sağlayan yeniliğe dayanan teknolojilere olan yatırımların devam etmesi,
•
Yerel topluluklarda sosyal ve çevreyle ilgili sorunlara yönelen programların uygulanması,
•
Geniş, bütünleşmiş, sonuca yönelimli bir iletişim stratejisinin sürmesi.
İtibar yönetimi işlemi geniş bir teşhis becerisi, analitik beceri ve danışmanların kolaylaştırma
becerilerini gerektiren bir dizi faaliyeti kapsamaktadır. İtibar yönetimi kapsamında kurumların öz
değerlerini ve marka değerlerini nasıl güçlendirecekleri ve koruyacakları araştırılmaktadır. Bu
araştırmalar medya araştırmaları, yönetim, hissedarlarla görüşmeler, müşteri ve tüketicilerle görüşmeler
ile çalışan ve hissedarlarla yapılan görüşmeler ve üst yönetim workshopları olarak sıralanabilir.
Geniş, bütünleşmiş, sonuca yönelimli bir iletişim stratejisi nasıl olur?
64
Özet
Konu yönetimi; markayı olumsuz etkileyebilecek
eğilimler veya sorunlara yönelik uygun
eylemlerin neler olabileceğini tahmin eden bir
yönetim sürecidir. Konu yönetimi kurumsal çıkar
ve hakları, paydaşlarınkiyle denge içinde artırma
amacına yönelik bir kurumsal ve toplumsal
kaynak yönetimidir. Konu yönetimi, konuları
teşhis etmeyi, onları analiz etmeyi, öncelikleri
belirlemeyi, program stratejilerini seçmeyi,
hareket ve iletişim programlarını yürütmeyi ve
verimliliği değerlendirmek gibi karmaşık
süreçleri içermektedir.
Bir markanın çevresi ile olan etkileşimi;
eylemlerini çevrenin istek, beklenti ve
gereksinimleri
doğrultusunda
yönlendirerek
çevreden destek ve güven alması anlamına gelen
halkla ilişkiler; bir markanın ulaşmayı istediği
çevresinde olumlu bir imaj yaratmak için giriştiği
iletişim çabalarıdır.
Toplumda faaliyet gösteren markalar bir sistem
içerisinde bulundukları için birbirlerinden
etkilenmektedirler. Çeşitli sistem ve alt sistemler
arasında bir uyumsuzluk ve çatışma olduğunda
çeşitli olağan dışı koşullar ve durumlar ortaya
çıkmaktadır. Bu olağan dışı durumlar markaları
krizlerle karşı karşıya getirmektedir. Kriz bir
kuruluşun ya da bir markanın düzenini bozan ve
birdenbire ortaya çıkan herhangi bir durum olarak
tanımlanmaktadır. Kriz söz konusu olduğunda,
olumsuz etkilerini en aza indirgemek için hızla
harekete geçilmesi gerektiği üzerinde durulduğu
görülmektedir. Kriz yönetimi, markayı korumak
ve krizden en az zararla çıkmak için yapılan
çalışmalardır. Kriz yönetimi, 6 aşamalı bir süreci
takip eder. Bu aşamalar:
1.
Krizden kaçınmak: Krizi önlemeye yönelik
faaliyetleri içerir.
2.
Krizi yönetmeye hazırlanmak: Önleme
çabaları işe yaramadığında ortaya çıkacak
koşullar için hazırlanmak, felaket gelip
çattığında
karşılaşılacak
istenmeyen
sonuçlarla başa çıkmak için bir plan yapmak
gerekir.
3.
Krizi saptamak: Gerçekten bir kriz olduğunu
kabul etme aşamasıdır. Bu aşamada krizin
nedenini saptamak oldukça önemlidir.
4.
Krizi dizginlemek: Bu aşamada zor
kararların çabuk bir şekilde alınması gerekir.
Bu aşamada kararlılık kritik bir önem taşır.
Mantıklı ve kararlı her hangi bir eylem hiçbir
şey yapmamaktan her zaman daha iyi sonuç
verir.
5.
Krizi çözmek: Bu aşamada önemli olan
hızdır. Kriz kesinlikle beklemeyecektir.
6.
Krizden yarar sağlamak: Kararları ve
uygulamaları
değerlendirmek
sonraki
krizdeki performansı ve etkili olma düzeyini
geliştirir.
Günümüzde markalar, belli konularda kamuoyu
yaratmak, ilgililer üzerinde çeşitli yollarla etkiler
yaratıp baskılar kurmak için "lobi"ler oluştururlar. Lobilerin temel amacı belli konularda
bilgiler verip, istenenleri ilgililere kabul
ettirmektir. Kuşkusuz, iyi bir zamanlamayla
sorun ortaya çıkmadan çalışmaya girişilmesi ve
doğru kişilerle doğru ilişkilerin kurulması
gerekmektedir.
Günümüzde markaların birbirine benzer ürün,
hizmet ve fiyatlarla rekabet ettikleri, dolayısıyla
tüketicinin nihai satın alma kararını vermesinde
marka itibarının kritik öneme sahip olduğu
görülmektedir. Pek çok nitelik bakımından benzer olan markaların hedef kitleleri bakımından
tercihinde itibar karşımıza çıkmaktadır. İyi bir
itibarın kuruluş çalışanlarını yönetmekten,
şikayetleri cevaplamasına kadar kuruluşun
yaptığı her şeyle oluşturulduğu unutulmamalıdır.
Günümüz küresel ekonomisinde bir markanın
itibarı, markanın en büyük değerlerindendir. Bu
değer kurumun hem pazarda rakipleri arasından
farklılaşması ve tercih edilmesini sağlamakta,
hem de muhtemel kriz anlarından çıkışlarını
kolaylaştırmaktadır. Bu sebeple markalar itibarlarını sürekli olarak geliştirmek, desteklemek ve
korumak zorundadırlar. Kriz için herhangi bir
çalışması olmayan kurumların, içine düştükleri
durumdan kurtulabilmeleri için o anda
uyguladıkları halkla ilişkiler ve kriz yönetimi
çalışmaları fazlaca etkili olamayacak ve iyi bir
"itibar" oluşturamadıkları için, pazarda kolaylıkla
yok olabileceklerdir.
65
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi
aşamalarından değildir?
kriz
yönetimi
5. Gerektiğinde baskı grupları yaratarak aleyhte
olan bir durumu lehe çevirmek aşağıdakilerden
hangisinin işlevidir?
a. Krizden kaçınmak
b. Krizi yönetmeye hazırlanmak
a. Kriz yönetimi
c. Krizi çözmek
b. Konu yönetimi
d. Krizden yarar sağlamak
c. Lobicilik
e. Krizi reddetmek
d. İtibar yönetimi
2. Aşağıdakilerden hangisi krize sebep olan
işletme içi faktörlerdendir?
e. Halkla ilişkiler
b. Yöneticilerin yeteneksizliği
6. Finansal ve stratejik hedeflere ulaşmak,
hissedarlardan olumlu tepki almak ve bir
kuruluşun iyi ününün oluşması ve korunması
çabaları aşağıdakilerden hangisinin görevidir?
c. Sosyal değişimler
a. İtibar yönetimi
d. Teknolojik değişimler
b. Kriz yönetimi
e. Kültürel değişimler
c. Reklam
3. Konu yönetimine ilişkin doğru olan ifade
aşağıdakilerden hangisidir?
d. Lobicilik
a. Doğal koşullar
e. Konu yönetimi
a. Kuruluşun zarar gören imajının düzeltilmesi
çabalarıdır.
7. Konunun niteliğine göre markanın takınacağı
tavır ve sergileyeceği eylem biçimi belirlediği
aşama konu yönetim sürecinin hangi aşamasıdır?
b. İkna, inandırma ve tanıtma teknikleri
uygulayarak, karar verme mekanizmaları
üzerinde baskı oluşturma çabalarıdır.
a. Konu tanımlama
b. Konu analizi
c. Markanın ününü, artan hissedar desteği,
gelişen iş performansı ve şirketin işletme
amaçlarıyla bağlama kabiliyetidir.
c. Konu değişim stratejileri seçenekleri
d. Konu hareket program
d. Markayı ve hedef kitlesini etkileyen kamu
politikası meselelerini bekleyen, tanımlayan,
değerlendiren ve cevap veren proaktif bir
süreçtir.
e. Sonuçların değerlendirilmesi
8. Kriz yönetiminde asıl yapılması gerekenler
yapılana kadar olayın kontrol altına alındığı
aşama aşağıdakilerden hangisidir?
e. Yasa koyucu, hükümet ve hükümet üyeleriyle
iletişimi sağlayarak karar alma süreçlerine
katılma çabalarıdır.
a. Krizi dizginleme aşaması
b. Krizi saptama aşaması
4. Kriz için yanlış olan yargı aşağıdakilerden
hangisidir?
c. Krizi yönetmeye haızrlanma aşaması
d. Krizden kaçınma aşaması
a. Krizler, markanın varlığını tehlikeye sokar.
e. Krizi çözme aşaması
b. Tüm krizler önceden öngörülebilir.
c. Markanın krize hızla tepki göstermesi gerekir.
d. Krizler, markanın beklemediği bir zamanda
meydana gelir.
e. Krizler markanın itibarını sarsar.
66
9. İyi bir itibarın markaya sağladığı avantajlar
için yanlış olan yargı aşağıdakilerden hangisidir?
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
a. İyi bir itibar markaya rekabet avantajı sağlar.
1. e Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde Kriz
Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
b. İyi bir itibara sahip markalar hiç bir zaman
kriz yaşamazlar.
2. b Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde Kriz
Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
c. İyi bir itibara sahip markalar krizleri daha
çabuk ve daha az zararla atlatırlar.
d.
İyi bir itibara sahip markalar, tercih üstünlüğüne sahiptir.
3. d Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Konu Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
e. İyi bir itibar markanın pazarda rakipleri
arasından farklılaşmasını sağlar.
10. Lobiciliğe yönelik yanlış
aşağıdakilerden hangisidir?
olan
4. b Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde Kriz
Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
ifade
a. Lobicilik, hedef kitleyi belli inanç
eylemlere yöneltme amacını taşır.
5. c Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Lobicilik” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
ve
b. Lobicilik faaliyetleriyle marka politik güç
kazanır.
6. a Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
İtibar Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
c. Lobicilik faaliyetleri çok fazla basınla ilişkiler
gerektiren bir iştir.
7. c Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Konu Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
d. Lobicilik faaliyetleriyle markanın çıkarları
için kamuoyu yaratılmaya çalışılır.
8. a Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde Kriz
Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
e. Lobicilik sadece siyasal alanda kullanılan bir
yöntemdir.
9. b Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
İtibar Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
10. e Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Lobicilik” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
67
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
Sıra Sizde 3
Genel olarak krizleri meydana getiren, sorun
çıkarma olasılığı olan olgular ürün hataları,
üretim makinelerinde bozulma, endüstriyel
kazalar, sabotaj, ürün taklitçiliği, şirketin el
değiştirmesi, yalan, iftira, terörizm, boykotlar,
hatalı iletişim, iç ve dış ekonomik dalgalanmalar,
yasal düzenlemeler, yangın, kamuoyunun
algılamasında meydana gelen değişiklikler
olabilmektedir.
Günümüzde medyanın her konuda hatta gündem
yaratma, gündem belirleme konularında bile
toplum üzerinde ve kamuoyu yaratmada oldukça
büyük etkileri vardır. Günümüzde gündemi genel
olarak basın belirlemektedir. Bu nedenle lobicilik
faaliyetleri çok fazla basınla ilişkiler gerektiren
bir iştir, tüm lobiciler basının gücünden
yararlanmak istemektedirler ve buna zorunludurlar. Bir lobici için yüksek tirajlı gazetelerin ilk
sayfalarında ya da çok fazla rating alan
televizyon kanallarının haber ya da konuya uygun
özel programlarında yer almak oldukça
Bu nedenle
basının ilgisini
önemlidir.
çekebilecek gerçek haber değeri taşıyan haberler
hazırlayıp basına vererek basının gücünden
mümkün olduğunca yararlanmak gerekmektedir.
Sıra Sizde 2
Bir kriz meydana geldiği zaman doğal olarak
medya her türlü bilgiyi kuruluştan isteyecektir.
Çünkü medya için kötü haber okuyucu ve izleyici
sayısını artırmaya yardım eden ve halkın
dikkatini çeken haberdir. Bu nedenle olaylar
meydana çıkıncaya kadar beklenmemeli ve krizle
ilgili olan bilgiler mümkün olduğunca medyayla
ve ilgili hedef gruplarla paylaşılmalıdır. Eğer
medyaya bilgi verilmezse ikinci veya üçüncü
kaynaklardan alınan, yeterli olmayan ve bazen de
yanlış olarak aktarılan bilgiler kuruluşun aleyhine
olacaktır. Medyaya devamlı bilgi akışı kuruluşun
krizle ilgili olarak çeşitli çalışmalar yaptığını
ortaya koyacak bu da kişilerin krizi algılamalarını
etkileyecektir.
Sıra Sizde 4
Bu iletişim stratejisinde kimlerin önem taşıdığı ve
hangi unsurların kişileri motive ettiğini
belirlemek, markayla ilgili farklı hedef kitlelerin
algı ve tutumlarının ne olduğunu tespit etmek,
hedef kitlenin davranışlarını değiştirecek
mesajların geliştirilmesi gerekecektir. Markanın
hedef kitleleriyle temel bağlantısını belirleyerek,
markanın farklılaştırıcı özelliği ve bunu destekleyici mesajlarla kurum itibarını oluşturmak
ve bunu sürdürmek için sürekli bir araştırma ve
koordinasyon gereklidir.
68
Yararlanılan Kaynaklar
Kadıbeşegil, S. (2006).
İstanbul: MediaCat.
Augustine, N.R. (2000). “ Önlemeye Çalıştığınız
Krizi Yönetmek” içinde: Harvard Business
Review Dergisinden Seçmeler Kriz Yönetimi
(çev:Salim Atay), İstanbul: MESS.
Kuyucu Akar, B, (2003). "Kurumlarda Başarılı
ve Etkin İtibar Yönetimi" içinde: İtibar
Yönetimi, (der. Yılmaz Argüden), İstanbul
ARGE Danışmanlık Yayınları.
Coombs, W. T. (1999). Ongoing Crisis
Communication: Planning, Managing and
Responding, Thousand Oaks, California: SAGE
Publications.
Luecke, R. (2008). Kriz yönetimi, İstanbul:
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Cutlip, S.M., Center A.H. and Broom, G.M.
(2005). Effective Public Relations, Upper
Saddle River, New Jersey: Prentice Hall
International.
Nigel, N. (1993). Medya Ninnileri, İstanbul:
Sistem Yayınevi.
Okay, A. ve Okay, A. (2001). Halkla İlişkiler
Kavram, Strateji ve Uygulamaları, İstanbul:
Der Yayınları.
Çomaklı,Ş. E. (2003), "Baskı Gruplarının Siyasal
Partilerle İlişkileri" içinde: Yasal Soygun, Çıkar
Grupları ve Rant Kollama, (Editör: Coşkun
Can Aktan), İstanbul: Zaman Kitap.
Peltekoğlu, Balta F. (2001). Halkla İlişkiler
Nedir, İstanbul: Beta Yayınları. Der Yayınevi.
Dinçer Ker, M. (1998). Lobicilik, İstanbul: Alfa
Yayınları.
Regester, M. and Larkin, J. (2001). Risk Issues
and Crisis Management: A Casebook of Best
Practice, London: Kogan Page.
Fombrun, C. J. (1996). Realizing Value From
The Corporate İmage, Boston: Harvard
Business School Press.
Riel, C. B. M. van and Fombrun, C. J. (2007).
Essentials of Corporate Communication:
Implementing
Practices
for
Effective
Reputation Management, London : Routledge.
Gerçik, İ.Z. (2009) Yöneticiler için Gerçek Kriz
Öyküleri: Kriz Yönetimi ve Kurum Kültürü
İstanbul: Küre Yayınları.
69
Yönetimi,
Kodaloğlu, A. (1994). ABD'de Lobi ve
Lobicilik, Avrasya Dosyası, Sayı: 4 Ankara:
ASAM Yayınları.
Broom, G. M. (2009). Effective Public
Relations, Upper Saddle River, New Jersey:
Prentice Hall International.
İtibar
4
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Marka ve markalaşma kavramları ile siyasal iletişim kampanyaları arasındaki ilişkiyi
açıklayabilecek,
Siyasal iletişim kampanyaları sürecini sorgulayabilecek,
Siyasal iletişim kampanyalarının temel kavramlarını tartışabilecek,
Kampanya araçlarını, özelliklerini ve etkilerini sıralayabilecek,
Siyasal etkileşimin kampanyalarını açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Marka
Strateji
Kamuoyu Araştırmaları
Stil
Siyasal Kampanya
İmaj
Tema
Yüzyüze İletişim
Mesaj
Sosyal Medya
Slogan
İçindekiler
Giriş
Siyasal Seçim Kampanyaları
Kamuoyu Araştırmaları ve Siyasal Kampanyalar
Kampanya Temasının ve Mesajının Hazırlanası
Kampanya Stratejilerinin Tesbiti
Adaylara Stil Belirleme
İmaj Oluşturma
Hedef Kitleyle Yüz Yüze İletişim Kurma
Siyasal Kampanyalar ve Medya Kullanımı
Televizyonda Aday Tartışmaları
Sosyal Medyanın Kullanımı
Siyasal Kampanyalar ve Kriz Yönetimi
70
Siyasal İletişim
Kampanyaları
GİRİŞ
Bir iletişim biçimi olarak siyasal iletişimin, yöneten ve yönetilen ayrımının ortaya çıkışının ilk
dönemlerinden itibaren var olduğu kabul edilebilir. Çünkü bu ilk dönemlerde dahi iktidara talip olanlar,
yönetmeye talip oldukları toplulukları ikna etme gereğini duymuşlardır. İktidarda olanlar ise iktidarlarının
meşruiyetini ve devamını; yine topluluk, tebaa ya da vatandaşlarının güvenini kazanmada bulmuşlardır.
Bu ikna etme ve güven yaratma stratejileri, bazen propaganda çalışmaları, tarihteki ilk siyasal iletişim
çalışmaları olarak kabul edilebilir. Tabii ki, insanlığın, ilk dönem basit yönetim şekillerinden bugünkü
modern demokratik yönetim biçimlerine geçişi ve zaman içinde iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte,
siyasal iletişimin hem niteliği hem de niceliği değişime uğramıştır.
Siyasal iletişim kavramı, genel olarak, yönetenler ile yönetilenler arasındaki karşılıklı iletişimi ve
çeşitli güç odakları arasındaki iktidar mücadelesini içine alan geniş bir iletişim faaliyetini ifade etse de,
çoğunlukla demokrasinin bir gereği olarak yapılan siyasal seçim çalışmalarını tanımlamak amacıyla
kullanılmaktadır. Siyasal seçimlerde aday ve partilerin bir “ürün” gibi pazarlanıp birer “marka” haline
getirilmek istendiği günümüzde, bu markaların tanınırlığını ve tercih edilirliğini sağlamak her
zamankinden daha rafine iletişim yöntemlerini gerektirmektedir. Siyasal iletişim kampanyalarında, genel
halkla ilişkiler ve reklamcılık yöntemleri uygulanırken; siyaset alanının da kendine özgü şartları dikkate
alınarak strateji geliştirme zorunluluğu vardır.
Bir ticari malı veya herhangi bir nesneyi tanıtmaya ve benzerlerinden ayırmaya yarayan özel ad veya
işaret olarak tanımlanan “marka” ile bir ürünü marka haline getirme çabası olarak tanımlanabilen
“markalaşmak” kavramları, siyasal iletişim çalışmalarının da çıkış noktalarıdır. Siyasal kampanyalarda da
bir ürün olarak ortaya konulan ve markalaştırılmaya çalışılan aday veya siyasal partiler, tıpkı ticari
ürünler gibi, önce üstün özellikleri vurgulanarak benzerlerinden farklılaştırılır, sonra da tüketici diye
tanımlanabilecek hedef seçmen kitlesinin beğenisine ve tercihine sunulur. Bu yönüyle siyasal iletişim, bir
markalaştırma faaliyeti olarak nitelendirilebilinir. Bunun yanında, nasıl ki güçlü bir markanın temel
özelliklerinden biri kendisine sadık bir tüketici grubu oluşturmak ise, markalaşma yolundaki siyasal
adayın da en önemli beklentisi bir marka sadakatidir. Yani her seçimde kendini destekleyecek bir seçmen
kitlesi yaratmaktır.
Siyasal aday ve partilerin kendilerini tanınırlığı ve tercih edilirliği yüksek bir marka haline getirme
girişimlerinin ana faaliyet alanı siyasal reklam kampanyalarıdır. Bu kampanyalar araştırma şirketleri,
reklam ajansları gibi bir takım kurum ve imaj danışmanları ile metin yazarları gibi birçok profesyonelin
istihdam edildiği büyük siyasal, toplumsal ve ekonomik etkinlikler haline gelmişlerdir. Nasıl ki bir ticari
marka için yalnızca tanınmak yetmiyor ise, siyasal iletişimde de birer marka olarak sunulan adayların
sadece tanıtılması yetmemektedir. Ticari markada başarının müşteriyi satın alma davranışına yöneltmek
olduğu gibi, siyasal kampanya yöneticileri için de başarı, seçmen kitlenin seçimde kendi adaylarını tercih
etmelerini sağlamaktır. Bu ünite de, siyasal kampanya yönetimlerinin adaylarını, diğerlerinden
farklılaştırıp, nasıl tercih edilen birer marka haline getirebileceklerinin ilke ve yöntemleri, çeşitli
uygulama örnekleriyle desteklenerek ele alınmaktadır.
71
SİYASAL SEÇİM KAMPANYALARI
Siyasal seçim kampanyalarının önemi, kararsız seçmenlerin ve yüzen oyların gün geçtikçe artması,
seçmenler ile siyasal partiler arasındaki bağların giderek zayıflaması ve ideolojilerin seçmen
tercihlerindeki belirleyiciliğinin azalması gibi nedenlerden dolayı her geçen gün artmaktadır. Siyasal
kampanyaların amacı üç başlık altında toplanabilir. Bunlar; seçmenlere siyasal parti ve bu partinin
projeleri hakkında bilgi vermek, adaylara ilişkin seçmene bilgi vermek ve aday imajı yaratmak, ve
seçmenleri belirli bir siyasal partiye oy vermeye ikna etmektir.
Siyasal seçim kampanya çalışmalarının ilk aşaması, kampanya altyapısının oluşturulmasıdır.
Kampanya altyapı çalışmaları kampanya merkezinin hazırlanması, kampanya ekibinin seçilmesi, ekip
arasında görev ve sorumluluk dağılımının yapılması, kampanya bütçesinin oluşturulması ve kampanyanın
finansmanın sağlanması, kapsamlı bir kamuoyu araştırmasının yapılması, bütçe içerisinde yer alan
kalemlerin zamanlama ve kullanım planlarının hazırlanması, kampanya stratejisinin tespit edilmesi,
kampanya temasının belirlenmesi, kampanya mesajının yazılması ve medya planının yapılması gibi bir
dizi çalışmayı kapsamaktadır.
Siyasal partiler ve adaylar kampanya sürecinin hemen başında, çalışmalarını organize edecekleri,
gönüllülerini eğitecekleri ve kampanya materyallerini hazırlayacakları bir merkez kurmak zorundadırlar.
Öncelikle ilgili seçim bölgesinin büyük bir haritasının yer alması gereken kampanya merkezinin, kendine
özgü bir dizi özelliklere ve ekipmanlara sahip olması gerekmektedir. Bir kampanya merkezinde telefon,
faks, bilgisayar ve ek donanımları, internet, tarayıcı, yazıcı, fotoğraf makinesi, kamera gibi temel araç ve
gereçlerin bulunması gerekir.
Bir seçim kampanya çalışmasının sınırlarını belirleyen en önemli unsurlardan biri hiç şüphesiz
“kampanya bütçesi”dir. Günümüzde seçimlerin başarısı, neredeyse kampanya bütçesi ile eş tutulmaya
başlanmıştır. Siyasal kampanya yönetimleri, kampanya çalışma planına göre küçük, orta veya büyük
ölçekte bütçe hazırlamaktadırlar. Kampanya bütçesinin hazırlanabilmesi için bazı ölçütlerin göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Bu ölçütler seçimin türü, seçim bölgesinin büyüklüğü, kampanya çalışma
planında yer alacak kalemler, kampanya araştırma giderleri, medya kullanımı ve organizasyon giderleri
gibi ölçütlerdir.
Siyasal kampanya programı oluşturulduktan hemen sonra bütçenin ne zaman ve hangi yoğunlukta
kullanılacağına karar verilmelidir. Kampanya bütçesi, kampanya planlaması ve kampanya stratejisi,
zamanlamayı belirleyen en önemli faktörlerdir. Bütçe ve kampanya çalışmasının yanlış zamanlanması,
adayın aleyhine işleyecek bir durumdur. Söz gelimi, kampanyanın başından sonuna kadar aynı hızda
ilerleyen bir kampanya zamanlama stratejisi uygulayan kampanya yönetimi, bütçe imkanları ve
kampanya süresini belirli dönemlere bölerek eşit olarak harcarken; büyük gösteri stratejisi uygulayan
kampanya yönetimleri aktivitelerin yoğunluğu doğrultusunda mali kaynaklarını ve diğer kampanya
imkanlarını ağırlıklı olarak o dönemde kullanmalıdır. Dört haftalık örnek bir zamanlama planı şu şekilde
yapılabilir:
Kampanya materyalleri ve
aktiviteler
I. Hafta
TV filmleri
X
Radyo reklamları
X
Gazete reklamları
X
Toplu posta gönderimi
X
Anket yapımı
X
X
Afişler
X
X
Broşürler
X
X
Ziyaretler
X
X
X
X
Organizasyonlar
X
X
X
X
II. Hafta
X
IV. Hafta
X
X
X
X
X
X
72
III. Hafta
Klasik kampanya çalışmalarının gerçekleştirildiği dönemlerde kampanya çalışmaları siyasal partilerin
yöneticileri ve gönüllüleri tarafından planlanıp uygulamaya sokulurken; özellikle kitle iletişim araçlarının
gelişmesi ile birlikte, siyasal kampanya çalışmalarında profesyoneller ön plana çıkmıştır. Çünkü kitle
iletişim araçlarının kullanımı, seçmenlerin ikna edilmesi, etkili kampanya yönetimi ve siyasal pazarlama
belirli derecede bir uzmanlık gerektirmektedir. Bir siyasal kampanya çalışması için oluşturulacak
kampanya ekibinde en az kampanya genel sorumlusu, kampanya koordinatörü, iletişim ve medya
danışmanları, siyasal danışmanlar, kamuoyu ve anket uzmanları, internet uzmanları, imaj uzmanları,
metin yazarları, teknik danışmanlar gibi görevlilerin bulunması gerekir.
Kampanya bütçesi ile kampanya başarısı arasında nasıl bir ilişki
vardır?
KAMUOYU ARAŞTIRMALARI VE SİYASAL KAMPANYALAR
Siyasal partiler, seçmen tutum ve davranışlarını öğrenmek amacıyla anket uygulamalarına ilgi
göstermektedirler. Parti ve adayların, hedef kitlelerinin kanaatlerini öğrenmek için anket yaptırmaları,
modern seçim kampanyalarının önemli bir parçası halini almıştır (Shea, Burton, 2001:100). Siyasal
seçimlerde ilk kamuoyu yoklamasını George Gallup, 1936 yılındaki ABD başkanlık seçimleri öncesinde
gerçekleştirmiştir. Kamuoyu yoklamalarında denek sayısı çok olsa da, yoklamada bilimsel bir yöntem
kullanılmamışsa, sonuçlar yanıltıcı olmaktadır. Nitekim abonelerine birer anket formu göndererek başkan
adayı olarak kimi destekleyeceklerini soran Literary Digest dergisinin, 1936 yılında yapılan ABD
başkanlık seçimleri ile ilgili tahminlerinde yanılmasının nedeni bu olmuştur. Oysa George Gallup,
bilimsel yöntemle belirlediği daha az sayıda deneğiyle seçim sonucunu doğru tespit edebilmişti (Topuz,
1991: 211).
Siyasal kampanyalarda anket çalışmaları ve kamuoyu araştırmalarının faydalarını şu şekilde
özetlemek mümkündür (Newman, 1999: 5 ve Shea, Burton, 2001: 102). Bu çalışmalar, adayların
kamuoyundaki imajlarını saptamaya imkan sağlar. Seçmenlerin endişelerinin ve sorunlarının
belirlenmesine katkıda bulunur ve belirli sosyal ve siyasal konularda seçmenlerin tutumlarının neler
olduğunun öğrenilmesine yardımcı olur. Bunların yanı sıra, kampanya sürecindeki tema, mesaj, slogan ve
strateji belirleme ve etkili medya planlama yapmaya imkan sağlama, seçim bölgesindeki seçmenlerin,
çıkar gruplarının veya belirli hedef kitlelerin önceliklerinin saptanması ve bu öncelikleri baz alan seçim
kampanyalarının yürütülmesine imkan verme ile hedef kitlenin belirlenmesine katkıda bulunma,
anketlerin diğer faydalarıdır.
Kamuoyu araştırmaları, kampanya sürecinde verilecek mesajların ön testinin yapılmasını
sağlamaktadır. Seçmenlerin zihnindeki başarılı aday imajının temel çerçevesi kamuoyu araştırmaları ile
belirlenerek, aday veya parti imajının yaratılmasına katkıda bulunulmaktadır. Kamuoyu araştırmaları
ayrıca, kampanya mesajlarının ve stratejisinin kamuoyundaki etkisi ile rakip adayın ilettiği saldırı
mesajlarının etkisini ölçmeye de yaramaktadır.
Siyasal kampanya yönetimleri, kampanyalarının değişik aşamalarında kendi kamuoyu anket
çalışmalarını ve araştırmalarını gerçekleştirmektedir. Bu anket çalışmalarının ve grup araştırma
yöntemlerinin en çok uygulananları genel ölçüm anketi, izleme anketi, yakın takip anketi, yönlendirme
anketi gibi anketlerdir.
“Genel ölçüm anketi”, kampanya öncesinde geçekleştirilen ve kampanyanın planlanması için gerekli
bütün verilerin elde edilmesini sağlayan bir anket çeşididir. Bu anket çalışmasının belli başlı amaçları;
kampanyanın güçlü veya zayıf noktalarını tespit etmek, kampanyanın avantajlarını saptamak,
kampanyanın seçim sürecinde karşılaşacağı tehditler konusunda detaylı bilgi sağlamak, rakip adayın
hassas olduğu ve yaralanabileceği noktaları belirlemek, adaylar hakkında kamuoyunun genel kanaatini
öğrenmek ve kampanyada gündeme getirilmesi olası olan konularda seçmenin görüşlerini öğrenmek gibi
sıralanabilir.
73
“İzleme anketi” kampanya süresince belli aralıklarla uygulanan ve kampanya çalışmalarının etkisini
ve kampanyanın gidişatını ölçmeye yarayan bir anket biçimidir. Ayrıca, bu çalışmanın rakip adayın
kampanya çalışmalarında verdiği mesajların seçmen kitlesi üzerindeki etkisini öğrenmek, kampanya
çalışmaları sırasında rakip adayın ilettiği olumsuz mesajları etkisiz kılmak amacıyla seçmene iletilen
mesajların etkili olup olmadığını saptamak ve kampanyanın son günlerinde seçmene verilecek mesajları
belirlemek gibi faydaları da bulunmaktadır.
“Yakın takip anketi” ise, kampanya sürecinde gerçekleştirilen bir aktivitenin veya televizyonlarda
yayınlanan bir reklam filminin hedef kitle üzerindeki etkisinin ölçülmesi amacıyla yapılan bir anket
uygulamasıdır.
“Yönlendirme anketi”nde ise asıl amaç, seçmenlerin kanaatini öğrenmekten çok onları belli konularda
yönlendirmektir. Örneğin bu tür bir anket formunda şu sorular bulunabilir: Sizin için adayın dürüst
olması, oyunuzu vermede ne kadar önemlidir? Oy vermeyi düşündüğünüz adayın yolsuzluğa bulaşmış
olduğunu öğrenirseniz kanaatinizi değiştirir misiniz? Aday X’ın profesyonel yaşamında kamuyu zarara
uğratmaktan mahkum olduğunu biliyor musunuz? Bu soruların asıl amacı, aday X’in geçmişte yolsuzluk
yaptığını seçmene ileterek onların kanaatlerini değiştirmektir.
Siyasal kampanya yönetimleri, anket çalışması yaparken gerçekleştirecekleri anket projesinin bilimsel
kriterlere uymasına özen göstermelidir. Çünkü anket çalışması sırasında yapılacak (enstrüman, ölçüm,
örneklem ve söyleşi süreci gibi) hatalar sonuçları anlamsız kılabilir.
Siyasal seçimlerde yapılan bu anket çalışmalarının amacı hedef kitlenin iyi analiz edilmesini
sağlamaktır. Hedef kitle, seçimi kazanmak için kampanya yönetiminin oylarını almayı amaçladığı ve
kampanya mesajlarını yönlendirdiği seçmen grubudur. Siyasette genellikle iki tip hedef kitle belirlemeden
bahsedilir. İlki, “nüfus yapısına göre hedef kitlenin belirlenmesi”dir. Nüfus yapısına göre hedef kitle
belirlenirken seçim bölgesindeki nüfusun karakteristik özellikleri incelenmekte ve hangi bölgelerin belirli
kampanya mesajlarını almaya uygun olduğu saptanmaktadır. İkinci tip hedef kitle belirlenmesi olan
“seçmen yapısına göre hedef kitlenin belirlenmesi” ise, belirli bölgelerdeki seçmenlerin tarihsel oy verme
eğilimlerinin ve seçmen davranışlarının analizini zorunlu kılmaktadır. Bir seçim bölgesindeki yüzen
oyların konumu ve oranı gibi konular, o bölgenin öncelikli hedef kitle içerisinde yer alıp almayacağını
belirlemektedir (Fishel, 1998: 172).
Kuşkusuz bir önceki seçimin sonuçları detaylı olarak analiz edilmedikçe verimli ve doğru bir
kampanya hedef kitlesinin ve kampanya stratejisinin belirlenmesi mümkün olmaz. Bu nedenle seçim
bölgelerinin seçmen yapısı, temel oy ve siyasal parti performansları, nüfus yapıları gibi unsurların analiz
edilmesi ve irdelenmesi gerekmektedir.
Modern seçim kampanyalarında seçmen tutum ve davranışlarını
öğrenmenin en etkili yöntemi nedir?
KAMPANYA TEMASININ VE MESAJININ HAZIRLANMASI
Siyasal seçim kampanyaları tematik olabileceği gibi, adayın imajı üzerine de kurulabilir. Kampanya
teması, seçim sürecinde kampanya çalışanlarının seçmenlere iletecekleri mesajların genel konusunu
içerir. Kampanya temaları ülkeden ülkeye, seçimden seçime ve zamandan zamana değişiklik gösterse de;
temel amaç doğru seçmene doğru mesajı iletmektir.
Başarılı bir kampanya teması, seçmenlerin neler istedikleri ile adayın seçmenlere sunacağı paketlerin
ve muhalefetin masaya getireceği konuların başarılı bir biçimde birleştirilmesine dayanır (Shea, Burton,
2001: 156). Bir adaya yöneltilecek “Niçin aday oluyorsunuz?” sorusuna verilecek cevap, kampanya
temasının açıklanmasından başka bir şey değildir (Bradshow, 1998: 36).
Siyasal kampanya faaliyetlerinde tematik kampanya oluşturmanın birtakım avantajları vardır. Bunlar:
•
Adaylar tematik kampanyayla, kendilerinin neden seçilmesi, rakiplerinin ise neden kaybetmesi
gerektiğinin mantığını ortaya koyarak, seçmenlerin hangi adayı tercih edeceklerine dair karar
vermelerini sağlarlar.
74
•
Adaylar, kendileri ile rakipleri arasında net bir farklılık hazırlayarak, seçmenlerden yapmalarını
istedikleri tercihi tanımlamış olurlar.
•
Tematik kampanya, farklı seçmen gruplarına yönelik mesajların iletiminde etkili olmaktadır;
çünkü adayın ileteceği mesaj, sürekli olarak kampanya teması içerisinde yer almaktadır.
Tema belirlenirken şu unsurları dikkate almak gerekir; Adayın katıldığı seçim türü, adayın konumu,
özellikleri, icraatları, tecrübesi; seçmenlerin konumu, toplumun gündemindeki konular, siyasi partinin
ideolojisi, yaratılmak istenen imaj ve adayın var olan imajı.
Kampanya yönetimi, kampanya konularına ilişkin değerlendirmeler yaparken oluşturduğu seçmen
koalisyonunun önceliklerini göz önünde tutmak zorundadır. Kampanya teması içerisinde yer alan
konular, toplumun gündeminde öncelikli olmasına rağmen hedef kitle açısından ikincil bir öneme sahipse,
kampanya yönetimi öncelik sırasını hedef kitlenin gündemindeki konulara göre tespit etmelidir. Örneğin,
ekonominin birinci sorun olduğu bir ülkede, adayın hedef kitlesi açısından birinci konu güvenlik ise,
partinin kampanya yönetimi için öncelikli konular “güvenlik” ve “ekonomi” şeklinde sıralanmalıdır.
Siyasal kampanyaların şekillenmesinde adayların cinsiyetleri de belirleyici olmaktadır. Kadın adaylar
siyasal kampanyalarda “feminen”, erkek adaylar ise “maskülen” konularda avantajlıdırlar. Kadın adaylar,
seçim kampanyalarında öncelikle şu konuları vurgulayabilir (Lake, Divall, Ivenger 1997: 165-166):
Kolay ulaşılabilirlik, değişim, ulusal konulara daha büyük ağırlığın verilmesi, barış, hoşgörü ve kardeşlik,
sağlık, sosyal güvenlik ve çevre, çocuklar, gençler ve yaşlılar, eğitim; adalet. Kadın adayların dezavantajlı
olduğu konular ise savunma, şiddet, güvenlik, dış politika ve ekonomidir.
Kampanya teması belirlendikten sonra sıra seçmene iletilecek mesajının hazırlanmasına gelir. Siyasal
kampanya mesajlarını oluşturmanın amaçlarını şu şekilde özetlemek mümkündür (Johnson-Cartee,
Copeland, 1997: 21): Kampanya mesajları, siyasal partiye inananları seçim gününde oylarını kullanmaları
konusunda cesaretlendirmeye yöneliktir. Kampanya mesajları bağımsız ve etkileme olasılığı olan
seçmenleri ikna etmeye yöneliktir. Kampanya mesajları rakip partiyi destekleyecek seçmenlere
seslenerek, bu seçimlerde diğer partinin adayını desteklemelerinin birçok açıdan daha doğru ve yararlı
olacağını vurgular. Bu amaçlara uygun olarak hazırlanacak kampanya mesajları net, tutarlı ve anlaşılabilir
olmalıdır. Mesaj ayrıca çeşitli sözcük ve ifadeler kullanılarak sembolize edilmeli, değişik sloganlar ve
göstergelerle de iletilebilmelidir.
Kampanya yönetimleri hazırladıkları mesajların doğru olmasına özen göstermelidir. Mesaj
hazırlanırken seçim bölgesinin nüfus profili, seçmenlerin tutum ve davranış profili, koalisyon profili,
adayın rakibinin eksikliklerinden kaynaklanan gücü ve adayın kişisel artıları gibi değişik faktörler göz
önünde bulundurulur. Elde edilen bilgiler doğrultusunda kampanya mesajı yazılı hale getirilebilir.
Öncelikle seçmenin kendi adaylarına niçin oy vermesi gerektiğine dair bir cümle ya da paragraf
yazılmalıdır. Bu yazılırken kendi adaylarının güçlü, rakip adayların ise zayıf olduğu hususlar göz önünde
bulundurulmalıdır. Bunu yapabilmenin en iyi yöntemi aşağıdaki gibi bir tablo çizerek adayların artılarını
ve eksilerini bu tablo içerisine yazmaktır.
Aday X
Aday Y
Artılar
Halka yakın, ekonomi uzmanı
Tecrübeli, iktidar deneyimi var, askeri
harcamaları artırdı
Eksiler
Tecrübesiz
Elit, alt ve orta sınıf için ekonomik başarı
sağlayamadı
Siyasal seçim kampanyasında yarışan Aday X’in mesajı şöyle olabilir: “Aday X, değişimi sağlayacak
ve gelişmiş bir ekonomiyi yaratacak; çünkü aday X, halkı tanımakta ve onların ihtiyaçlarını bilmektedir.
Rakip adaylar ise bunları bilmemektedir. Bu nedenle Aday X, orta sınıf için vergi indirimi uygulamaya
çalışacak ve bu vergi indirimi şu anda çalışan kadınlar, emekliler ve fakir insanlar gibi dezavantajlı kişiler
için yeni fırsatlar getirecektir.” İktidar statüsünde seçimlere katılan Aday Y, ise şöyle bir mesaj verebilir:
“Aday Y'nin liderliği sayesinde şimdi her şey, dört yıl öncesinden daha iyidir. Aday Y’nin politikaları
75
ekonomiyi geliştirdi, enflasyonu düşürdü, vergi oranlarını indirdi, hükümetin büyümesini ve
hantallaşmasını engelledi, ülkenin askeri savunmasını kuvvetlendirdi. Bütün bunları yapabilmek için
deneyimli olmak gerekir. Bizden önceki iktidarların kötü yönetimine geri dönmeyelim.”
Kampanya mesajı yazılırken, mesajın en azından şu sorulara cevap vermesi gerekmektedir: Niçin
aday oluyorsunuz ve kazanırsanız ne yapacaksınız? Neden rakibinizden daha iyi bir adaysınız?
Seçilmenizi gerektiren kamusal ve siyasal nedenler nelerdir?
Siyasal kampanya mesajları yazıldıktan sonra, belirli sorular sorularak test edilir. Aşağıdaki sorulara
verilecek cevap “evet” ise yapılan çalışma doğrudur: Mesaj, adayın kazanması için gerekli -coğrafik,
etnik, partizan ve sosyal- nüfus koalisyonuna hitap ediyor mu? Mesaj, adayın rakibinin eksiklerini ön
plana çıkararak kendi artılarını daha fazla vurguluyor mu? Mesaj, bu seçim yarışında ilgili adaya uyuyor
mu, yoksa diğer adaylar da benzer mesajı kullanabilir mi? Mesaj, yeterli içeriğe sahip mi? Mesaj,
seçmenleri düşündürecek ve onları etkileyecek kadar net mi? Aday, iletilen mesaj açısından uygun mu?
Mesaj, karşılaşılması olası saldırılar sırasında aşılama işlevi görebilir mi?
Kampanya sloganları ise, kampanya tema ve mesajını etkili bir biçimde vurgulayan kısa ve özlü
cümlelerdir. Siyasal kampanya sloganları yedi ya da daha az sözcükten oluşmalıdır (Bradshow, 1998: 39).
İyi sloganlar, ses uyumuna, benzerliğine, ritme ve dolayısıyla hatırlanabilme özelliğine sahiptirler. Ayrıca
başarılı sloganlar, seçmenin hafızasını canlandıran ve onları harekete geçiren sloganlardır (Faucheux,
1998: 649). Slogan, kampanya çalışmaları açısından iki önemli role sahiptir: Birincisinde slogan,
seçmenlere kampanyanın neyi vurguladığını hatırlatır. Eğer slogan iyi tasarlanır ve kullanırsa
kampanyada verilen bütün mesajları temaya bağlayabilir. İkincisinde ise, kampanya temasının
vurgulanmasından slogan aşamasına geçme sürecinde kampanyada yer alan ana aktörlerin temayı
içselleştirmesine yardımcı olmaktadır (Bradshow, 1998: 39).
Siyasal kampanyalarda kullanılan sloganları liderliği, değişimi, deneyimi, kişisel özellikleri ve parti
ideolojisini vurgulayan, popülist mesajlar veren vb. sloganlar olarak gruplandırmak mümkündür.
“Kampanya teması içindeki konuların doğru sıralamasını toplum
gündemi belirler.” Yaklaşımı doğru mudur? Tartışınız.
KAMPANYA STRATEJİLERİNİN TESPİTİ
Siyasal kampanya stratejisi, seçim kampanyası çalışmalarında en düşük bütçe ile en olumlu sonuca
ulaşmanın genel planı olarak tanımlanabilir. Aday strateji belirlerken, kendisini seçimlerde nasıl
konumlandıracağını, gücünü maksimum noktaya çıkartmak ve zayıf noktalarını minimum düzeye
indirebilmek için kısıtlı kaynaklarını verimli bir biçimde nasıl kullanacağını doğru şekilde tasarlamalıdır
(Faucheux, Aralık/Ocak 98: 24).
Stratejinin belirlenebilmesi için şu soruların sorulması gerekir: Mesajların içeriği hangi alt başlıklara
sahip olacak? Mesajlar hangi aralıklarla ve ne zaman iletilecek? Mesajlar hangi yoğunlukta iletilecek?
Mesajlar hangi sıra ile iletilecek? Mesajlar hangi kitle iletişim araçları kullanılarak iletilecek? Kampanya
bütçesi ne zaman ve nasıl harcanacak?
Seçimlerde başarılı sonucu getirecek bir siyasal strateji belirleyebilmek için, siyasal aktörlerin,
konuların, sorunların, engellerin, mevcut kaynak ve imkanların neler olduğunun bilinmesi gerekmektedir.
Bu faktörlerin farklılığı, siyasal seçim kampanya stratejilerinin de birbirinden farklı olmasını zorunlu hale
getirmektedir. Siyasal kampanya sürecinde bütün adaylar hakkında detaylı araştırmaların yapılmasının
sonucunda elde edilen bilgiler, ne tür bir siyasal kampanya stratejisinin izleneceği konusunda belirleyici
olacaktır (Johnson, Coopeland, 1991: 212).
Siyasal kampanyalarda genellikle “olumlu”, “olumsuz”, “reaktif” (tepkisel) ve “aşılama” olmak üzere
dört farklı mesaj stratejisi kullanılmaktadır. Bu stratejilerin her birinin kendine özgü avantajları ve
dezavantajları vardır. Siyasal partiler kampanya sürecinde konumlarına, seçmen tercihlerine, anket
sonuçlarına, partinin ideolojik yapısına, adayın oluşturulmak istenen imajına ve kampanyanın bütçesine
göre bu mesaj stratejilerinden birini ya da birkaçını tercih edebilirler.
76
“Olumlu mesaj stratejisi” genellikle şu temel amaçlar için kullanılmaktadır: Adayın adının
tanınmasını sağlamak, adayın liderlik özelliğini vurgulamak, seçmenlerle aday arasında özdeşim kurmak,
aday hakkında kahraman imajı yaratmak, adayın belirli konulardaki görüşlerini açıklamak ve bu
görüşlerin seçmenlerin görüşleri ile ne kadar uyumlu olduğunu vurgulamak.
Sürekli olumlu kampanya stratejisi gütmek isteyen bir aday, rakip aday tarafından iletilen olumsuz
mesajlara karşılık vereceği zaman şunları uygulamalıdır: Rakip adaya cevap verilirken ona itibar
kazandırılmamalı ve tekrar bir saldırı başlatmasına fırsat verilmemelidir. Bu durumda kampanyaya
olumlu mesajlarla başlanır ve rakip adayın saldırılarına karşı olumsuz ve karşılaştırmalı mesajlarla cevap
verilir, daha sonra da kampanya olumlu şekilde sona erdirilir. Siyasal kampanyalarda bazı siyasi parti
veya adaylar ise “olumsuz mesaj stratejisi”ni kullanırlar. Bunun için rakip aday hakkında şu bilgilerin
elde edilmesi gerekir: Rakip adayın bireysel ve finansal durumuna ilişkin açıklamaları, mahkemelerdeki
davaları, hakkında medyada yer alan haberler, makaleler, rakip adayın daha önce çalıştığı bir şirkete
ilişkin iddialar, haberler, mahkeme kararları, polis tutanakları, maliye raporları vb.
Rakip adaya dair olumsuz mesaj stratejisi tasarlarken bazı ilkelere riayet etmek gerekir; çünkü bir
aday bu ilkelerden ne kadar uzaklaşırsa rakip adayın karşı saldırıda bulunma ihtimali artacaktır. Bu ilkeler
şunlardır:
Rakip hakkında yapılan açıklamalar doğru olmalıdır.
İddialar, gerçek olayların centilmence ve kibarca açıklanması şeklinde olmalıdır.
İddialar, rakibin kamuda yaptığı icraatlar hakkında olmalıdır.
Adayların kişiliğine yönelik olumsuz strateji uygulanmamalıdır.
Olumsuz mesaj stratejilerinin seçmenler üzerindeki etkisi üç şekilde gerçekleşebilir: Geri tepme;
mazlum sendromu yaratma ve iki tarafı da zayıflatma etkisidir.
Olumsuz kampanya stratejisi bir dizi risklere sebep olmasına rağmen çok önemli işlevleri de yerine
getirmektedir. Bu işlevler şunlardır:
Olumsuz mesajlar, siyasal adaylar ve onların gündemleri hakkında bilgi vermektedirler.
Seçmenlerin siyasal gündeme ilişkin konu önceliklerini belirlemede yardımcı olmaktadırlar.
Kampanyaya yönelik ilgiyi artırmaktadırlar.
Siyasal tartışmalara yol açmaktadırlar.
Akılda kalıcılıkları daha uzun sürelidir.
Bir olumsuz mesaj stratejisinde üç ayrı alt strateji uygulanabilir. Bunlar “doğrudan saldırı”,
“karşılaştırmalı saldırı” ve “imalı saldırı” stratejileridir. “Doğrudan saldırı stratejisi”, özellikle fazla
bütçeye sahip olmayan siyasal partilerin kampanya çalışmalarında kullanılmaktadır. Doğrudan saldırı
mesajları az eğitimli insanları inançlarından, kanaatlerinden ya da görüşlerinden döndürmek ve var olan
kanaatin pekiştirilmesini sağlamak açılarından önemlidir. “Karşılaştırmalı saldırı stratejisi” nde ise,
aşağıdaki gibi, iki adayın farklılıkları ortaya konularak karşılaştırılması yapılır:
Aday X
Aday X
Vergiler
Hayır
Evet
İşsizlik
Evet
Hayır
Güvenlik
Evet
Hayır
Sağlık Hizmetleri
Hayır
Evet
“İmalı saldırı stratejisi” nde rakibe doğrudan saldırılmayıp ima yöntemiyle eleştiri yapılmaktadır.
77
“Reaktif (Tepkisel) mesaj stratejisi”, rakip adayın yoğun saldırılarına, yine mesajla karşılık verme
şeklinde yürütülür. Siyasal aday ve partiler rakiplerinden gelecek olumsuz mesajların etkisini zayıflatmak
ya da büsbütün yok etmek için farklı tepkilerde bulunabilir. Bu tepkiler şunlar olabilir: Sessiz kalma,
karşı saldırıya geçme, yalanlama, gizleme, karşı imaj oluşturma vb. Adaylar bazen de kendileri hakkında
dile getirilen iddiaları doğrulamakla ve kabullenmekle beraber, yaşanan şeylerin geçmişte kaldığını
kendilerinin ise geleceğe baktıklarını ifade edebilirler.
“Mesaj aşılama stratejisi” ise, kış gelmeden grip aşısı vurularak kışın olası olumsuz etkisine karşı
vücudun direnç kazanmasını sağlamaya benzemektedir. Bir partinin veya adayın, rakibin olası olumsuz
saldırılarına karşı, kendi seçmen kitlesinin direncini artırması amacıyla kullanılmaktadır. Bu stratejinin en
öncelikli amaçları şunlardır: Siyasal saldırı kaynağının potansiyel olumsuz sonuçlarını yok etmek; siyasal
saldırının içeriğini değiştirmek; siyasal saldırıların seçmenin oy verme tercihine ilişkin olası etkisini
azaltmak.
Aşılama stratejisinin bu işlevleri yerine getirebilmesi için bazı niteliklere sahip olması gerekmektedir.
Bu nitelikler şu şekilde özetlenebilir: Seçmenlere mevcut tutum ve kanaatlerini korumaları için yeterli
düzeyde bilgi verilmelidir. Seçmenler kendi görüşlerini savunmak için yeterince motive edilmelidir.
Seçmenlere kendilerini savunmaları için fırsat verilmelidir.
Siyasal kampanya çalışmalarında mesajların ne zaman ve hangi yoğunlukta iletileceği stratejik
planlamanın önemli bir parçasıdır. Siyasal iletişim uzmanları kamuoyunda pek tanınmayan bir aday için
çalışma stratejilerini zaman dilimi açısından üç ana bölüme ayırmaktadır. Bu bölümler: Adayın adının
duyurulması: Seçmeni adayın adaylığı hakkında haberdar etmek, aday hakkında seçmeni bilgilendirmek
ve adayın adını kamuoyunda bilinen bir isim konumuna getirmek. Etkileme: Seçmenlere adayı
inandırmak veya aday hakkında olumlu kanaat oluşturmak. Harekete geçirme: Seçmenlerin adaya oy
vermelerini sağlamaktır.
Normalde seçim çalışmaları çok uzun süre çalışmayı gerekli kılmaktadır, fakat Türkiye’de özellikle
son ayda yoğun bir biçimde seçim çalışmaları yapılmaktadır. Profesyonel bir kampanya yönetimi, bu dört
haftalık süreyi amaçlarına uygun olarak ve bütçe imkanları ölçüsünde uygun zaman dilimlerine bölerek
kullanmalıdır. Bazı iletişim uzmanları, kampanyanın başından sonuna kadar aynı yoğunlukta ve aynı
hızda mesajlarını hedef kitleye iletmeyi önerirken, kimi uzmanlar ise her bir zaman dilimi için farklı
stratejiler uygulamayı daha uygun bulmaktadır. Hatta bir kısım iletişim uzmanları, kampanyanın ilk ve
son haftasında kapsamlı organizasyonlar düzenleyerek kamuoyunda büyük ses getirmeyi
amaçlamaktadırlar.
Siyasal kampanyalarda iletişim uzmanlarının uyguladıkları değişik ikna strateji türleri vardır. Bunlar:
klasik strateji, taban stratejisi ve sandık seçmeni stratejisidir. “Klasik stratejiye” göre, siyasal kampanya
yönetimi belirli bir taban oluşturmak, bu tabanı güçlendirmek, kararsızları veya muhalifleri ikna etmek
zorundadır. Bu yaklaşım bütün kampanyalara uymaktadır. Çünkü siyasal kampanya yönetimi bir adayın
belirli bir tabanı olduğunu veya bunu yaratacağını ve bu tabanın kendi başına seçimi kazanmak için
yeterli olmayacağını farz etmektedir.
“Taban stratejisi” güden kampanya yönetimi mevcut tabanlarını güçlendirmeli ve bu tabanını sandığa
götürebilmelidir. Seçimlerde yarışı önde götüren adaylar ve başarılı iktidar adayları bu stratejiyi
uygulayabilir. Çünkü bu durumdaki adaylar kendi tabanlarını sağlam tutarlarsa başka oya ihtiyaç
duymadan seçimi kazanabilirler.
“Sandık seçmen stratejisi”ne göre, eğer siyasal parti, seçmenlerin çoğunluğunun oylarını alabilecek
bir güce sahip değilse o zaman stratejisini, kayıtlı seçmenlerin değil sandığa giden seçmenlerin
çoğunluğunun oylarını almak üzerine kurmalıdır.
Siyasal kampanya stratejisini belirleyici faktörleri kaç başlık altında
toplanabilir?
78
ADAYLARA STİL BELİRLEME
Siyasal kampanyalarda stil, bir kampanya yürütme biçimi olarak kampanyayı tanımlayan ve ona biçim
veren özellikler olarak kabul edilmektedir. Siyasal seçimlere katılan adaylar, iktidar partisi adayı ve
muhalefet partisi adayı olmak üzere iki farklı statüde bulunurlar. Bu iki farklı statü, adayları farklı
noktalarda konumlandırmaktadır. Adaylar kendilerini konumlandırırken üç değişik kampanya stili
oluşturabilirler. Bu stiller, “iktidar stili”, “muhalefet stili” ve “iktidar-muhalefet stili” olarak
sınıflandırılmaktadır.
İktidar konumundaki bir partinin adayları, belirli bir kampanya stili belirlemek istiyorsa geçmiş
icraatları merkeze alan bir stil belirlemelidir. Bu stilde adaylar, iktidar döneminde yaptıkları icraatların
ülke için ne kadar önemli olduğunu vurgulayan mesajları, hedef kitleye iletmeye çalışmaktadır.
Seçimlerde kuşkusuz iktidar partisinin belli başlı avantajları vardır. Bu avantajlar şunlardır (Trent,
Friedenberg, 1991: 79): Medyanın ilgisini çekebilme ve medya kullanımı, önemli görevlere atamalar
yapabilme, soruşturma amaçlı komisyon ve heyetler oluşturabilme, iktidar makamının verdiği gücü
kullanabilme, devletin fonlarından ve bütçesinden ödenekler ayırabilme, seçilmiş görevlilerin desteğini
kazanabilme, dünya liderleriyle görüşebilme, ekonomik ya da ulusal sorunları yönlendirebilme vb.
İktidar konumunda siyasal kampanya düzenlemenin dezavantajları ise, parti ve adayların iktidarları
sırasında yaptıkları yanlış icraatlar ile vatandaşlar tarafından bütün sorunların sorumlusu olarak
iktidarların görülmesidir. Muhalefet konumunda stil belirlenirken, seçmenleri değişimin gerekliliğine ve
bu değişimi yapacak kişi ya da partinin de muhalefet adayı ve partisi olduğuna inandırmaya çalışan bir
dizi iletişim stratejisi izlenmelidir. Değişimin türü ekonomik sistemden başbakanın ya da milletvekilinin
kişilik türüne kadar farklı olabilir. Muhalefet kanadı, seçmeni bu değişiklikler yapılmazsa hayat
standartlarında herhangi bir gelişmenin olmayacağına ikna etmek zorundadır. Daha sonraki aşamada
muhalefet kanadı arzu edilen, gereken ve istenen politikaları üretecek ve uygulayacak tarafın kendileri
olduğuna seçmenleri inandırmalıdır (Trent, Friedenberg, 1991:79). Muhalefet stilinde uygulanacak
stratejiler ise, rakibin iktidarda iken yaptığı icraatları eleştirme, sorunlara ilişkin saldırı pozisyonu alma,
değişim isteme, gelecek için umut vaat etme ve söylemleri kontrol etmek amacıyla rakibe saldırmadır.
Bazı durumlarda aday, hem iktidar hem de muhalefet pozisyonunu birleştirerek bir strateji izleyebilir.
Bu stratejide aday, sadece kendi politikalarını anlatmaz, ayrıca mevcut sorunlar konusunda da rakiplere
meydan okuyarak kendi çözüm önerilerini sunar. Örneğin iktidar partisinin adayı, “Biz o süreçleri geçtik,
şimdi önümüze bakıyoruz ve bu çağa ilişkin projeleri hayata geçirmeye çalışıyoruz.” diyerek rakibinin,
kendi vizyonu karşısında ne kadar gerilerde kaldığını vurgulayabilir.
İktidar kanadının icraatlarındaki başarı ve başarısızlıkları adayların
konumlarında stil farkı yaratır mı? Tartışınız.
İMAJ OLUŞTURMA
İmaj, müşterinin zihninde yer eden resimdir. İmajı hedef kitlenin bir kişi, kurum ya da parti hakkında
sahip olduğu zihinsel konseptler şeklinde de tanımlamak mümkündür. Bireyin bir siyasetçi hakkındaki
imajı, o kişinin sübjektif anlayışına dayanmaktadır. Siyasal imaj, siyasal olgulardan ayrı bir şey değildir
ve bu olgular bireylerin politikacı hakkındaki tutum ve düşüncelerini etkilemektedir.
Seçmenler karar verme sürecinde kendi ideal aday imajı ile önlerine gelen gerçek aday imajları
arasında bir kıyas yapmaktadırlar. Bu nedenle adaylar veya kampanya yönetimleri seçmenlerin
kafasındaki ideal aday imajıyla örtüşen bir lider ya da aday imajı oluşturmak zorundadırlar. Araştırmalar
seçmenlerin ideal adayı güven ve inanırlık, kişilerarası çekicilik ve seçmenlerin adayla sahip oldukları
benzerlikler gibi üç kriter açısından değerlendirdiğini göstermektedir (Johnson-Cartee, Copeland, 1997:
85).
79
Adayların imajını belirleyen bazı öğeler vardır. Bu öğeler şu şekilde özetlenebilir: Görünüş: Fiziksel
özellikler ve giysiler. İletişim tarzı: Konuşma biçimi, dinleme, düşünme ve sunum tarzı. Beden dili:
Tavırlar, duruş, jest ve mimikler. Karizma ve öz güven. Ün: Adayın nitelikleri, çizgisi ve deneyimi.
Siyasal kampanya yönetimleri seçmenlerin kafasındaki ideal aday imajlarını göz önünde
bulundurarak, kendi adayları için bu imajı tasarlayabilir. Bu bağlamda kampanya yönetimi kendi
adaylarının mevcut konumları, ideolojileri, kişisel özellikleri, çevreleri ve hedef kitlelerin tercihleri
konularındaki özelliklerini dikkate almak zorundadır.
Yapılan araştırmalar, seçmenlerin, liderlerde gördükleri en problemli özelliğin onların karakterleri
olduğunu ortaya koymaktadır. Politikacıların karakterleri konusunda olumsuz bir görüntü ortaya koyan
birinci sebep, kendilerine yöneltilen sorulara doğrudan değil dolaylı cevaplar vermeyi yeğlemeleridir.
Oysa seçmenler bu tür cevaplara güvenmemektedirler. Doğrudan verilen mantıksal cevaplar, yaşanan bu
olumsuz algılamayı ortadan kaldırabilir. Politikacıların seçmenle göz teması kurmaması diğer önemli bir
nedendir. Mesajlarını kâğıttan okuyan liderlerin, kendilerini dinleyen kişilerle sıcak iletişim kurması
mümkün olamamaktadır. Adaylar stres altında oldukları zaman fiziksel görünümlerini kontrol
edemeyebilirler. Bu nedenle adayların, stres yaratan durumlar için kendilerini hazırlamaları
gerekmektedir.
Bir aday seçmenlerinin beğenisini kazanmak için kamuoyuna kişiliği ile ilgili önemli birtakım bilgiler
verebilir. Bu bilgiler arasında adayın yaşam öyküsü, iş yaşamı, eğitim kariyeri, çalışmaları ve başarıları
yer alabilir. İster iktidar isterse muhalefet partisinin adayı olsun, bir adayın yapacağı en büyük hata -kendi
ya da rakibinin- kariyeri, çalışmaları ve başarıları konusunda gereksiz ve yanlış açıklamalarda
bulunmasıdır.
Adayların kendilerine yöneltilen sorulara doğrudan ya da dolaylı
yanıt vermesi imajları üzerinde nasıl bir etki yapar?
HEDEF KİTLEYLE YÜZ YÜZE İLETİŞİM KURULMASI
Siyasetin özü insanlarla tanışmaya ve iletişim kurmaya dayanmaktadır. Adaylarla seçmenler arasındaki
iletişim, kitle iletişim araçları ile olduğu gibi, yüz yüze de kurulabilmektedir. Seçmenle doğrudan iletişim
kurmak diğer yöntemlere göre daha etkili ve ekonomik bir yöntemdir. Seçmenle iletişim kurma
yöntemleri şunlardır: Gönüllülerin kapı kapı ziyaretleri, telefonla görüşme, doğrudan mesaj gönderme,
adayın kendisinin kapı kapı gezerek seçmenle tokalaşması.
Yüz yüze iletişim, seçmeni ikna etmenin en ideal metodudur. Bu yüzden seçmen ziyaretleri, siyasal
kampanya çalışmaları açısından önemini her dönem sürdürmektedir. Özellikle yeterli bütçesi olmayan
parti ve adaylar, maddi imkansızlıklar nedeniyle gerçekleştiremedikleri bazı çalışma ve projeleri, gönüllü
gruplarla gerçekleştirebilmektedir. Buna ilaveten, bu tip gönüllü ekipler, çok iyi finanse edilmiş bir
kampanyayı da kendi çalışmalarıyla başarılı bir biçimde yürütebilmektedir (Johnson 2001: 184). Ev
ziyaretleri vasıtasıyla seçmenlerle yüz yüze iletişim kurmak, hedef kitlenin eğilimlerinin ne olduğunu,
kime oy vereceklerini ve kanaatlerini birinci elden öğrenmeye imkan tanımaktadır (Johnson, 2001: 1718).
Seçmenle doğrudan iletişim kurmanın yararları şunlardır: Seçmenlerle iletişim kurmak seçmeni
kampanya iletişimi açısından farklı bir algı düzeyine getirmektir. Seçmenlerle kurulan yüz yüze iletişim
iki yönlü bir iletişime imkan sağlar. Yüz yüze iletişimde adayın veya gönüllü kişinin fiziki yapısı, vücut
dili, ses tonu ve hareketi seçmenin ikna edilmesi sürecine yardımcı olabilir (Shea, Burton, 2001: 185).
Yüz yüze iletişim, kampanyaya daha büyük bir insani boyut katar. Yüz yüze iletişim kurmak için
gerçekleştirilen alan çalışmasının maliyeti oldukça yüksektir; ancak gönüllü çalışanların kullanımı bu
maliyeti minimum düzeye indirecektir. Yüz yüze iletişim kurmak amacıyla gerçekleştirilen alan
çalışmaları seçmende daha büyük coşku yaratabilir, medyanın ilgisini daha fazla çekebilir ve kampanyaya
maddi yardım sağlanmasına katkıda bulunabilir.
80
Seçmenle doğrudan iletişim kurma, onların oylarını kazanmanın en iyi yöntemi olmasına rağmen, en
yavaş ilerleyen çalışma yöntemidir. Çünkü bu tür çalışmalarda seçmenler ev ev taranarak ziyaret edilir.
Seçmenler, genelde adayların kendi evlerine ve işyerlerine kadar gelerek onlarla iletişim kurmalarından
mutluluk duyarlar. Bu tür ziyaretler, seçmenin adayı görmesine, dinlemesine, ona sorular sormasına, onun
elini sıkmasına ve kendisi, ailesi ve çevresi hakkında ona bilgi vermesine imkan sağlar (Doquin, 1998:
518).
Adaylar, bunun yanı sıra kahvehane toplantılarına ve kokteyllere katılarak da seçmenleriyle birlikte
olabilir. Bir adayı destekleyen seçmenler, adaylarını kahvehanelere davet ederek kendileriyle buluşmasını
sağlayabilir. Ayrıca mahalle sakinleri bir evde toplanarak belirli bir adayı oraya davet edip onunla
görüşme imkanına kavuşabilir. Adaylar, fabrikaların vardiya değişimleri sırasında buralara gidip bir anda
yüzlerce kişi ile karşılaşabilir, broşür ve kartlarını dağıtabilir. Benzer bir şekilde aday, işe gidenlerle
karşılaşmak için semt trenine, otobüsüne ya da vapuruna binerek oradaki kişilerin ellerini sıkabilir (Shea,
Burton, 2001: 192).
İkna etmenin en ideal yöntemi olan yüz yüze iletişimin dezavantajlı
yönü var mıdır?
SİYASAL KAMPANYALAR VE MEDYA KULLANIMI
Siyasal kampanya yöneticilerinin, kampanyaları hakkındaki bilgileri ve mesajları seçmene en hızlı ve
etkin bir biçimde ulaştırabilmeleri için medyayı kullanmaları gerekmektedir. Kampanya yöneticileri,
mesajların hedef kitleye iletilmesine ilişkin çalışmalar yaparken medyanın konumuna ve iletecekleri
mesajlar arasındaki tutarlılığa özen göstermelidir. Bu bağlamda kampanya yöneticileri şu konuları göz
önünde bulundurmalıdır: Kampanya mesajlarının tutarlılığı, mesajların etkili bir biçimde hazırlanması,
medyanın verimli kullanımı, medyanın yayın alanının büyüklüğü, hedef kitlenin izlediği programlar ve
mesajların yayınlanma zamanları.
Medyanın düzenlenen kampanyaya ilgi duymasını sağlanmak için kampanyanın medya kuruluşu
açısından haber değeri taşıması gerekmektedir. Medya kuruluşları, siyasal kampanya çalışmalarında
gündeme getirilen, ama kendi hedef kitlelerinin ilgi göstermediği bir konuyu haber olarak yayınlamayı
arzu etmemektedir. Çünkü izleyicinin ya da okuyucunun ilgisini çekmeyen bu tür yayınlar ilgili medya
kuruluşunun aldığı izlenme oranı yada reyting oranı ve tirajını düşürecektir. Bu durum da o medya
kuruluşunun hem prestij hem de ekonomik kaybına yol açacaktır. Oysa medya kuruluşları mali kaynak
kaybına tahammül edememektedir.
Medyada yer almanın zorluğuna rağmen kampanya yöneticileri çalışmalarının medyada yer almasını
sağlamak için alternatif yöntemler kullanarak basına bilgi sunabilir. Bu yöntemler şunlardır: Basın
açıklaması, aday ziyaretleri, haber konferansı, tartışmalar, söyleşiler, editör sayfası vb. Basın toplantısı,
kampanya organizatörleri tarafından belirli bir mekan içerisinde gerçekleştirilen ve tüm medya
kuruluşlarının ve muhabirlerinin daha önceden davet edildiği bir bilgilendirme çalışmasıdır. Basın
toplantısında açıklanacak konuların, haber değeri taşıdığına kampanya yöneticilerinin ve iletişim
direktörlerinin emin olması gerekmektedir. Aksi takdirde, basın mensupları, izledikleri basın toplantısına
haberlerinde yer vermeyebileceği gibi, o adayın ya da partinin bundan böyle düzenleyeceği basın
toplantılarına da pek fazla ilgi göstermeyebilecektir.
Basın toplantılarının medyada yer almasını sağlamak isteyen kampanya yöneticileri veya adaylar, bir
dizi kurala özen göstermek zorundadırlar. Bu kurallar kısaca şu şekilde özetlenebilir. Basın toplantısında
sunulacak bilgiler yeni bilgiler olmalıdır. Medya kuruluşlarının adayın hangi konu hakkında konuşacağı
ile ilgili olarak bilgilendirilmesi gerekmektedir. Basın mensupları toplantı sırasında adayın yaptığı
açıklamaları güvenilir bulmalıdır. Basın toplantılarında adaylar özellikle bir veya birkaç konuya
odaklanmalı, görüşlerini ve farklı bakış açılarını ortaya koymalı, konudan konuya atlamamalıdır. Basın
toplantıları, aday ile basın mensupları arasında iletişimin kurulmasına ve bir ilişkinin başlamasına katkı
sağlamalıdır.
81
Bir siyasal kampanyanın medyada yer alabilmesini sağlayan temel
koşul nedir?
Gazete ve Dergi Kullanımı
Siyasal kampanyalarda gazete ve dergiler, günümüzde halen etkilidir. Gazetelerde parti ve aday haberleri
veya reklamları yayımlanmakta, bu nedenle de gazeteler kampanya iletişiminde önemli rol oynamakta,
adayın imajının inşasında da önemli işlev görmektedir (Johnson-Cartee, Copeland, 1997: 201).
Siyasal kampanya yönetimi açısından gazetenin avantajları şunlardır: Gazetelerde sürekli reklam yeri
bulunabilir. Gazeteler bölgelere göre basıldığından dolayı belirli bölgelere yönelik verilecek reklamlar
için önemli bir imkana sahiptirler. Gazete reklamları, reklamın verildiği gazetede basın açıklamalarına yer
verilmesini de sağlamaktadır. Türk toplumu belki çok iyi bir yazılı kültür geleneğine sahip olmadığı için
fazla gazete okumamaktadır, ancak gazete okuyan insanların topluma kanaat önderliği yaptıkları
gözlemlenmektedir.
Siyasal reklamlarda en çok kullanılan tür basılı reklamlardır. Basılı reklamların diğer reklam türlerine
nazaran kendine has bazı avantajları vardır. Bu avantajlar şunlardır: Zaman açısından sınırlılıkları yoktur.
Medyada daha büyük yerler satın alınarak mesajlar daha detaylı olarak verilebilir. Belirli bölgesel
mesajlar için bölgesel medya seçimi ya da bölgesel ekleri kullanılabilir.
Siyasal kampanya materyalleri hazırlanırken kampanyanın teması, mesajları, aday imajı gibi bir dizi
kriterin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Materyallerin metinleri yazılırken kısa ve sade
cümleler kullanılmalıdır. Hazırlanan bu materyalde boş alan için olabildiğince fazla yer bırakılmalıdır.
Seçimlerde aday kendi metnini yazamayacaksa profesyonel bir metin yazarından yardım alabilir.
Radyo ve Televizyonun Kullanımı
Siyasal kampanya çalışmaları sırasında en çok kullanılan kitle iletişim araçlarından biri olan radyonun
geniş alanlara ve milyonlarca dinleyiciye ulaşma özelliği vardır. Ancak radyo dinleyiciye sadece sesli
mesajları ulaştırabilmektedir. Radyo reklamları göreceli olarak ucuz olduğu için, partiler radyodan daha
fazla zaman satın alma imkanına sahip olabilmektedirler. Yeterli düzeyde finansal kaynağı olmayan bir
aday, bütçesi büyük rakip bir adayın televizyondan yaptığı saldırılara cevap vermek istiyorsa radyo onun
için en uygun kitle iletişim aracıdır (White 1998: 407).
Siyasal kampanya çalışmalarında radyoyu etkili bir biçimde kullanmanın belirli avantajları vardır:
Radyo reklamları basılı değildir. Bu nedenle radyo reklamlarında dil daha kestirme yoldan kullanılabilir;
oysa basılı reklamlarda bunu gerçekleştirmek mümkün değildir. Radyoda ses efektinin kullanımı
önemlidir, doğru bir biçimde kullanılarak izleyicinin ilgisi çekilebilir. Dinleyicinin kolayca iletişim
sürecine katılması sağlanabilir. Bunu gerçekleştirmek için sürekli sorular sorulmalıdır. Bilhassa gerilla
taktiğinin uygulandığı kampanyalar için radyo çok uygun bir kitle iletişim aracıdır. Saldırı reklamlarında
aday gözükmediğinden dolayı radyo özellikle tercih edilmektedir. Ayrıca radyo rakip adayın
televizyondan yaptığı saldırılara kısa süre içerisinde ve sert bir üslupla cevap verme açısından idealdir.
Siyasal kampanyalarda medyanın kullanımı konusunda çalışan bazı uzmanlar, siyasal seçim sürecinde
en sık kullanılan kitle iletişim aracı olarak televizyonu görmektedir. Çünkü televizyon siyasal
kampanyayı, siyasal parti adayını ve hatta siyasal söylemin yapısını tamamen değiştirmiştir (JohnsonCartee, Copeland, 1997: 193). Televizyonun kitle iletişim aracı olarak kendine has bazı özelliklerinin
başında görsel bir iletişim aracı olması gelmektedir. Televizyon ayrıca mesajların sesli bir biçimde
iletilmesine de imkan sağlamaktadır. Televizyonun da radyo gibi geniş bir alana ulaşma özelliği vardır.
Bu aracın dezavantajı ise maliyetle ilgilidir; çünkü televizyonda reklamın her bir saniyesi büyük
meblağlar tutmaktadır.
Siyasal kampanyalar açısından önemli olan konulardan biri de medyanın ve özellikle haber
programlarının gündeminde yer alabilmektir. Bunun için kampanya yönetimi, yer almak istedikleri
televizyon kanallarının hangi tür haberleri yayınlamayı tercih ettiğini öğrenmeli ve buna uygun
82
etkinliklerle haber merkezlerinin dikkatini çekebilmelidir (Aleander, 1993: 19-32). Siyasal parti ve
adaylar kendileri ile ilgili haberlerin medyada istedikleri biçimde ele alınmasını sağlamak için gerçekçi
olmalı, hazırlıklı olmalı, kolay iletişim kurulabilmeli, dürüst ve sevecen olmalıdır (Voss, 1998: 560-561).
Adaylar siyasal kampanya sürecinde, basına yazılı açıklama yaptığı gibi, televizyon muhabirlerine
röportaj vermekte veya programlara katılarak mesajlarını seçmenlere iletmektedirler. Burada dikkat
edilmesi gereken konu, adayların kendileri için olumsuz izlenim yaratacak programlara katılmaması
gereğidir.
Kablolu televizyon siyasal kampanya çalışmalarında yeni avantajlar sunmaktadır. Çünkü kablolu
televizyon aracılığıyla adaylar veya siyasal partiler mesajlarını doğrudan kablolu televizyon abonelerine
ulaştırabilmektedir. Özellikle belirli yerel bölgelere mesajların iletimi açısından kablolu televizyon tercih
edilebilir (Friedenberg, 1997: 199).
Siyasal kampanyalarda önemli bölümlerden biri de reklam filmlerinin hazırlanmasıdır. Reklam
filmlerinin konularının saptanmasından hedef kitlede yaratılan etkinin ölçülmesine kadar olan bütün
aşamalarda uzmanların katılımının sağlanması gerekir. Uzmanlarının müdahil olmadığı böyle bir
çalışmanın başarılı olma ihtimali oldukça azdır.
Tanıtım filmleri, CD ve DVD’ye kaydedilerek kampanya çalışmaları sırasında, kahvehane, ev
toplantıları ve büyük salonlarda gösterime sunulabilmektedir. Özellikle televizyonun imkanlarının
kullanılamadığı kampanyalarda CD ve DVD’ye kaydedilen bu videolar, önemli bir işlev görmektedir.
Tanıtım filmleri, bütçe sınırlılıkları nedeniyle medyada verilemeyecek ya da kısıtlı olarak verilecek
mesajları, daha detaylı bir biçimde ve spesifik bir hedef kitleye iletmeye imkan tanımaktadır. Tanıtım
filmleriyle verilecek mesajların 5, 10 veya 20 dakikalık programlar şeklinde hazırlanmış olması en
idealdir. Çünkü izleyicilerin çok uzun video görüntülerini izlemeye zamanları olmayacağı gibi, bu
izleyicilerin sıkılmaları da söz konusu olabilir.
Seçim kampanyalarında kullanılacak fotoğrafların teknik ve estetik olarak kaliteli olmasına özen
gösterildiği gibi fotoğrafın çevresinin, içeriğinin ve temasının da belirli bir anlamı oluşturmasına da
dikkate edilmelidir. Bunun yanında adayın fotoğrafı, kampanyanın aday hakkında vermeyi amaçladığı
ana mesajı tamamlayıcı bir unsur olmalıdır. Siyasal kampanyalarda kullanılan aday fotoğrafları, hedef
seçmen kitlesinin ilgisini çekecek özellikte olmalı ve kampanya mesajının iletilmesini sağlamalıdır.
Adayın siyasal kampanya çalışmaları için çektirmesi gereken fotoğraf türleri özetle şunlardır (Faucheux,
2002: 172-174): Portre çekimi, her şeyi anlatan fotoğraf pozu, insanların görüntüsü, çalışma ortamı
fotoğrafı, aile fotoğrafı ve önemli kişilerle birlikte fotoğraf.
Billboardlar, internet, mobil teknolojiler ve diğer posta materyalleri özellikle isim duyurma açısından
etkili olmaktadır. Kampanyada yer alan gönüllü çalışanların üzerlerinde kullanacakları gömlek, rozet,
şapka vb. materyaller adayın ve partinin gücünün birer göstergesi olarak algılanmaktadır.
Kablolu televizyon siyasal kampanya çalışmasında nasıl bir avantaj
sağlar?
TELEVİZYONDA ADAY TARTIŞMALARI
Siyasal parti temsilcilerinin “televizyon tartışmaları”, televizyonun siyasal kampanyalarda
kullanılmasıyla başlayan bir uygulamadır. Aslında ABD’de televizyon öncesi dönemlerde de adaylar
toplum önünde tartışma yapıyorlardı; ancak televizyon, bu tartışma heyecanını bütün ülke geneline
yaymıştır. Ayrıca çok sayıda kişi tarafından izlenen bu tür tartışma programları, seçmenlerle adaylar
arasında yüksek düzeyde etkileşim sağlamaktadır.
Siyasal tartışma programları basında da önemli bir yer edinmektedir. Tartışma öncesinde medyada bu
konuyla ilgili olarak verilen haberler, toplumun bu tartışmaya odaklanmasına yol açarken, tartışma
sonrasında basında yer alan değerlendirmeler ise kamuoyunu belirli bir aday lehinde yönlendirme gibi bir
işlev de görebilmektedir.
83
Seçmenler, siyasal partilerin adaylarını televizyondaki tartışma programı süresince kendilerine has
bazı kriterlerle değerlendirerek onlar hakkında kanaat oluştururlar. Aynı zamanda tartışma programında
izleyiciler, bütün adayları yan yana görerek onları ölçüp tartmaktadırlar. Adaylardan her biri, tartışma
sırasında kendilerine sorulan aynı sorulara cevap verdiğinden dolayı, seçmenler liderler arasında bir
kıyaslama yapmak imkanı bulurlar (Schoder, 2000: 208).
Liderlerin televizyon tartışmalarındaki amaçlarını iki başlık altında toplanabilir. Bunlar “konuya dair
amaçlar” ve “imaj oluşturmaya ilişkin amaçlar”dır. Konuya dair amaçların ilki, adayların başarıları için
desteğini almak zorunda oldukları hedef kitleyi belirleyerek bu hedef kitlenin önceliği olan konu ve
sorunları gündeme getirmeleridir. İkincisi, çoğu seçmenin anlayabileceği ve katılabileceği genel bir tema
geliştirmektir. Lider tartışmalarının konuya dair üçüncü amacı ise kaybetmemek için tartışmaktır. Liderler
bu bağlamda hedef kitlenin beklentileri ve gündemi doğrultusunda belirli konuları gündeme getirerek
tartışmaktadırlar. Böylece seçmen kitlesinin memnuniyetini sağlamış olmaktadırlar (Friedenberg, 1994:
241).
Televizyonlardaki lider tartışmalarının imaja dönük amaçları ise şunlardır (Friedenberg, 1994: 242):
Kendileri hakkında olumlu bir imaj oluşturmak, rakip aday hakkında çok olumsuz bir imaj oluşturmak,
kendisi hakkında var olan olumsuz imajı olumlu olarak değiştirmek ve rakibi hakkında var olan olumlu
imajı olumsuz imaja dönüştürmek.
Siyasal tartışmalarda adaylar belirli süreçler için değerlendirme yaparak izleyecekleri tartışma
stratejilerine karar vermek durumundadır. Bu süreçleri, tartışmaya karar vermek, tartışma öncesi, tartışma
sırası ve tartışma sonrası süreçler olarak sınıflandırmak mümkündür.
Bir aday ya da siyasal danışmanları, televizyonda tartışmaya çıkıp çıkmama konusunda kendilerine şu
soruları sormalıdır (Trent, Friedenberg, 1991: 214-215): Yakında bir seçim olacak mı? Eğer seçim
olmayacaksa tartışmanın fazla bir anlamı olmayabilir. Tartışma ne tür avantajlar getirebilir? Rakip aday
acaba iyi bir tartışmacı mı? Tartışmaya katılacak kaç aday var? İki aday mı yoksa daha fazla aday mı?
Eğer ikiden fazla aday söz konusu ise, bu adaylar diğer adaya karşı birlikte hareket edebilirler. Aday
tartışmanın yapılacağı ortama ilişkin mekan, tartışma formatı, araçlar ya da soru soranlar ve tarih gibi
konularda herhangi bir kuşkuya sahip mi?
Tartışan tarafların danışmanları şu konularda aralarında bir anlaşma sağlamalıdırlar: Tartışmanın
tarihi ve zamanı, tartışma programının formatı, program sahne tasarımı ve tartışma programında soru
soracak kişiler ve tartışma programının yöneticisi.
Televizyon tartışmalarına katılacak siyasal parti liderleri program öncesinde önemli hazırlıklar
yapmak zorundadırlar. Bu hazırlıklar programın içeriğine, formatına ya da adayın kendi stiline yönelik
olabilir (Friedenberg, 1994: 245). Kampanya yöneticileri ve adayların danışmanları hazırlık aşamasında
rakiplerinin ülke sorunlarına ilişkin tutarsız görüşleri, birbirini yalanlayan tutarsız açıklamaları, eksikleri
vb. konularda adaylarını bilgilendirmelidirler.
Tartışmaya katılacak adayların, tartışmanın hedef kitlesinin ya da tartışmayı izleyecek kişilerin kimler
olduğunu bilmesi gerekmektedir. Aday yapacağı konuşmalarda özellikle kendi seçmen koalisyonunu
memnun edecek açıklamalar yapmaya özen göstermelidir. Bunun yanında adaylar tartışma öncesinde,
televizyonda yapacakları konuşma ve kendilerine yöneltilmesi olası olan sorulara vermeleri gereken
cevaplar konusunda araştırma yapmalı ve cevaplarını önceden belirlemelidir. Adaylar özellikle
kendilerinin en zayıf oldukları konularda detaylı ve doyurucu açıklama veya cevaplar hazırlarken,
rakiplerin zayıf noktalarını iyi öğrenmeli ve tartışma sırasında bu noktalara yüklenerek rakibi zor
durumda bırakmalıdır. Bu şekilde hareket edildiğinde rakip aday sürekli savunma pozisyonunda
kalacaktır.
Siyasal adaylar oluşturmak istedikleri imajlarına uygun biçimde bir tartışma yapmalıdır. Adayların
tartışma sırasında uygulayabileceği imaj stratejileri şunlardır (Trent, Friedenberg, 1991: 226): liderlik
imajı; kişisel imaj; deneyim ve kararlılık imajı; seçmenle özdeşleşme.
Tartışmacılar, eğer sunucular kendilerine bir başlangıç konuşması yapma fırsatı verirlerse
konuşmalarında kendi genel tezlerini açıklamalıdır. Daha sonra bu tezlerini verdikleri bütün cevaplarla
kuvvetlendirmeli ve en sonunda sonuç cümlesiyle tekrar bu teze geri dönmelidir. Buna ek olarak adaylar
konuşmalarını yaparken karşılarında izleyiciler oturuyormuşçasına görüşlerini açıklamalıdır; çünkü aday
tartışmanın asıl amacının halkı aydınlatmak, etkilemek ve kazanmak olduğunu unutmamalıdır (Shadow,
Packs 1998: 488).
84
Siyasal adayların tartışma sırasında uygulayabileceği imaj stratejileri
neler olmalıdır?
SOSYAL MEDYANIN KULLANIMI
Son yıllarda dünyada ve Türkiye’de internet kullanıcılarının sayısının artması siyasal kampanya
yöneticilerinin bu alanda da kampanya faaliyetlerini yoğunlaştırmasını sağlamıştır. Parti ve adaylar seçim
dönemlerinde çeşitli şekillerde internetten faydalanmakta; popüler sitelere reklam vermekte, internet
haberlerinde yer almakta ve çok sayıda kişiyle e-posta yoluyla iletişim kurabilmektedir.
Siyasal adaylar profesyonellerin yardımıyla hazırladıkları web sitelerinde, yaptıkları hizmetleri,
başarılarını, güçlerini, projelerini ve hedeflerini açıklayarak; kampanya çalışmalarını, mitinglerini,
konuşma videolarını, parti müziklerini, sloganlarını, basında yer alan parti ve adayı destekleyici haber ve
köşe yazılarını da seçmenlerine ulaştırmaktadır. Parti ve adaylar, sitelerinde seçimdeki adaylarının toplu
tanıtımına yer vermekte, internet reklam alanlarını kullanmakta ve haber sitelerinde reklamlarının, miting
duyurularının yer almasına ağırlık vermektedir (Devran, Seçkin, 2011:181-182).
İnternet ortamında ortaya çıkan ve son dönemde sıkça dile getirilen “sosyal medya” da siyasal
kampanyalar açısından yeni olanaklar sunmaktadır. “Sosyal medya” terimi, kullanıcıların karşılıklı bilgi,
görüş ve ilgi alanlarını paylaşmalarını sağlayan online araçlar ve web sitelerini içermektedir ve bu
bağlamda teknolojiyi, sosyal girişimciliği kelimeler, resimler, videolar ve ses dosyaları ile birleştiren
şemsiye bir kavramdır. Sosyal medyadan kasıt, bloglar, online sohbet, sosyal ağ siteleri, sosyal imleme,
forum, podcast, online sohbet ortamları, e-posta zincirleri, sanal dünyalar ve wikiler gibi interaktif
katılıma açık olan internet üzerindeki iletişim ortamlarıdır (Onat, 2010, Sayı 31:105). Sosyal medya,
kullanıcılar arasında gün geçtikçe artan bir etkileşim imkanı sağlamaktadır. “Sosyal medya zaman ve
mekân sınırlaması olmadan (mobil tabanlı), paylaşımın, tartışmanın esas olduğu bir insanî iletişim
şeklidir.” (Vural, Bat, 2010, 20(5): 3351).
Sosyal medya sitelerinin en popüler olanları, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Facebook, Twitter ve
YouTube’tur. Facebook Türkiye’de en çok tıklanan ikinci internet sitesidir. Facebook ortamında
oluşturulan bu grupların üyeleri, birçok konuda olduğu gibi siyasi konularda da kampanyalar
düzenlemektedir. Twitter, kuruluşlar tarafından yönlendirilen anlık mesajların, takipçilere mobil
araçlardan bile kolaylıkla iletilmesini sağlamaktadır (Onat, 2010, sayı 31: 105).
Sosyal medyanın sunduğu imkanlardan faydalanan parti, aday ve halen görevde bulunan
politikacıların sayısı her geçen gün artmaktadır. Son yıllarda Türkiye’de başta Sayın Cumhurbaşkanı
olmak üzere önemli siyasetçi ve devlet adamları sosyal medyayı vatandaşlarla iletişim kurmakta
kullanmaktadırlar. Ülkemizde son dönemde yapılan seçim ve referandumlarda sosyal medya kullanımının
önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Dünyada da siyasal kampanyalarda bu tarz bir kullanım hızla
artmaktadır. Örneğin, 2010 yılında İngiltere’de yapılan seçimlerde yarışan altı ana partinin (Muhafazakâr
Parti, İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti, Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP), İngiliz Ulusal
Partisi (BNP) ve Yeşiller) adaylarının yaklaşık %47’si web üzerinde mevcudiyete sahipti. Bu adayların,
%42’sinin Facebook hesabı vardı, %35’i blog sahibi idi, %34’ünün Twitter hesabı vardı ve üçte biri
YouTube’u kullanıyordu (Wring, Ward, 2011: 114).
Dünyada seçim kampanyalarında “sosyal medya”nın etkili biçimde kullanılmasına en önemli
örneklerden biri de 2008 yılında ABD’de yapılan başkanlık seçimleri olmuştur. Obama, Facebook’ta 2
milyon, MySpace’te 866.887 “arkadaş” edinip kampanya veri tabanında 10 milyondan fazla e-posta
adresi topladı. Böylece sosyal medya kullanıcılarını harekete geçirmede SMS ve e-posta kullandı.
Obama’nın seçim kampanyasını konu edinen videolar YouTube sitesinde 11,5 milyondan fazla izlendi.
Bir şarkıcı,“Neden Obama’yı desteklediğini anlatan ‘Obama kızı’ adlı şarkısıyla 5 milyondan fazla hit
alarak sitenin tarihindeki en popüler videolar arasında yerini aldı. Videonun arka planında Obama’nın
konuşmalarından görüntüler vardı.” (Kellner, 2011: 50-51).
Siyasal kampanyada sosyal medyanın sağladığı avantajın temel
özelliği nedir?
85
SİYASAL KAMPANYALAR VE KRİZ YÖNETİMİ
Seçimlere katılan adaylar ve partiler hakkında skandal patlak vermesi durumunda kampanya yönetimi
birtakım hasar kontrol taktikleri geliştirebilir. Bu taktikleri şu şekilde özetlemek mümkündür (Stewart,
1998: 567; Alexander 1993: 49-62; Johnson-Cartee, Copeland, 1997: 49): Adaylar iddiaları kabul edip,
“Evet benim geçmiş yaşamımda böyle bir olay olmuştur. Bunu inkar etmiyorum, bu olay benim
yaşamımım bir parçasıdır.” diyerek geleceğe dönük plan ve projelerini ön plana çıkarabilir. Aday
iddiaları kabul edip yarıştan çekilebilir. Aday iddiaları kabul edip seçmenlerden kendilerini affetmesini
isteyerek yoluna devam edebilir. Konuyu hafifleterek geçiştirebilir. Basına herhangi bir problem
olmadığını ifade ederek konunun önüne taş duvar örebilir. Aşılama denen yöntemle aday, skandal
patlamadan önce konu hakkında kamuoyuna kısa bir ön bilgi vererek, kendisine yönelik saldırının önüne
geçebilir. Suçlamayı inkar edip delil isteyebilir. Bu iddiaların hayatının bir dönemine ilişkin olduğunu
ifade ederek olaya sınırlama getirebilir. Suçlamaları önemsemeyebilir.
Kriz yönetimi, kampanyanın başlangıcından seçim gününe kadar çalışmaların başarılı bir biçimde
götürülmesi için, her gün onlarca kararın verilmesini ifade eden bir süreçtir (Allen, 1998: 554).
Kampanya yöneticisi kampanyanın karşılaşabileceği her türlü olağanüstü duruma göre kampanyayı
planlamalı ve adayın başarısı için risk hesaplamalarını ve durum değerlendirmelerini çok iyi yapmalıdır.
Ayrıca, olası her tür krize karşı ekibini hazırlamalı, saldırılara ve komplolara karşı hızlı biçimde cevap
verme alışkanlığı geliştirmelidir.
86
Özet
Siyasal seçim kampanyaları, her dönem olduğu
gibi bugün de en önemli politik faaliyetlerden
biridir. Son dönemlerde, kararsız seçmenlerin
artması, buna bağlı olarak yüzen oyların
çoğalması, siyasal reklamcılıkta uzmanlaşılması
ve iletişim araçlarının gelişmesine paralel olarak,
kampanya faaliyetleri de her zamankinden daha
sofistike bir yapıya bürünmüştür. Eskiden
meydan konuşmaları, hane ziyaretleri, afiş
asılması ve sokak süslemeleriyle sınırlı bir
görüntü veren seçim çalışmaları, günümüzde
profesyonel
reklam
ajanslarının,
teknik
sorumluların ve çeşitli alanlarda uzman
danışmanların istihdam edildiği büyük bir
kampanya faaliyeti haline gelmiştir.
Kampanya stratejisinin belirlenebilmesi için
mesajların içeriği, ne zaman ve hangi aralıklarla
iletileceği, hangi yoğunluk ve sıra ile olacağı,
hangi kitle iletişim araçlarının kullanılacağı,
bütçenin ne zaman ve nasıl kullanılacağı
bilinmelidir. Kampanya yöneticileri, mesaj ve
sloganların belirlenmesi, kitle iletişim araçlarının
etkili bir şekilde kullanılması, kriz yönetimi, yüz
yüze iletişim olanaklarının artırılması, siyasal
reklam filmlerinin hazırlanması, televizyon
tartışma programlarının organize edilmesi ve
bunlara bağlı olarak adayların imajının
oluşturulması, gibi çok sayıda işi organize etmesi
gerekmektedir.
Siyasal adayların her birinin birer marka olarak
değerlendirilip, bu markaların tanınırlığını ve
tercihi artırmanın yolu, geçmişte olduğu gibi yine
hedef
kitleyle
kuracakları
iletişimden
geçmektedir. Ancak bu iletişim sağlanırken
televizyon, internet ve sosyal medya gibi modern
araçların kullanımı her geçen gün daha bir önem
kazanmakta ve hatta kampanyaların en önemli
unsuru haline gelmektedir. Bunun yanında
adayların etkili konuşma yöntemleri ve olumlu
imaj oluşturma stratejileri gibi bir dizi konuda
destek almalarını zorunlu kılmaktadır. Seçim
kampanyalarında
başarılı
olmanın
yolu
reklamcılık, psikoloji, sosyoloji ve siyasal
bilimlerin veri ve yöntemlerinin birlikte
kullanıldığı çok boyutlu siyasal seçim
kampanyalarından geçmektedir.
Seçimlerde başarılı olmak isteyen parti ve
adaylar, kampanyalarını hazırlarken birçok
faktörü göz önünde bulundurmalı, uzmanlardan
yardım almalı ve bu alanda oluşan literatürden
haberdar olmalıdır. Geleneksel yöntemlerle seçim
kazanmak bugün hemen hemen imkansız hale
gelmiştir. Kampanya yöneticileri geleneksel
yöntemler
yerine
bilimsel
yöntemler
kullanmalıdır. Bilimsel verilerden yola çıkarak
kamuoyu araştırmaları yapmalıdırlar. Kamuoyu
araştırmaları siyasal kampanyanın başarısı için
pek çok imkan sağlayacaktır.
Kampanya bütçesi kampanyada önemli bir yere
sahiptir.
Bütçe
kampanya
büyüklüğüne,
kampanya planına, yoğunluğuna ve zamanlama
stratejisine
uygun
olmalıdır.
Kampanya
yöneticileri, kampanya ekibini, bütçesini ve
stratejisini hazırlaması yanında kampanyanın
temasını da oluşturmalıdır. Kampanya teması
oluşturulurken seçimin türü, adayın konumu,
özellikleri icraatları, var olan imajı, seçmenlerin
konumu, toplum gündemindeki konular ve
partinin ideolojisi gibi unsurlar dikkate
alınmalıdır.
87
Kendimizi Sınayalım
6. Adayın adının tanınmasını sağlamak
amacıyla kullanılan mesaj stratejisine ne ad
verilir?
1. Aşağıdakilerden hangisi siyasal kampanyaların amaçlarından biri değildir?
a. Seçmenlere siyasal parti hakkında bilgi
vermek
a. Aşılama
b. Tepkisel
b. Seçmenlere siyasal parti projeleri hakkında
bilgi vermek
c. Olumlu
d. Olumsuz
c. Adaylara ilişkin bilgi vermek
e. Uyumlu
d. Seçmen tutum ve davranışlarını öğrenmek
7. Akılda kalıcılığı daha uzun sureli olan
kampanya stratejisi aşağıdakilerden hangisidir?
e. Oy vermeye ikna etmek
2. Siyasal kampanya zamanlamasını belirleyen
faktör aşağıdakilerden hangisidir?
a. Olumlu
a. Kampanya planlaması ve stratejisi
c. Tepkisel
b. Kampanya temasının belirlenmesi
d. Aşılama
c. Kampanya aktivitelerinin yoğunluğu
e. Uyumlu
b. Olumsuz
d. Seçim bölgesinin büyüklüğü
8. Aşağıdakilerden hangisi ideal olay imajı
kriterlerinden değildir?
e. Medya olanakları
a. Tutum
3. Aşağıdakilerden hangisi kampanya öncesi
gerçekleştirilen ve kampanya için gerekli
verilerin elde edilmesini sağlayan anket türüdür?
b. Güven
a. İzleme anketi
e. Seçmenlerin adayla sahip oldukları benzerlik
c. İnanırlık
d. Kişilerarası çekicilik
b. Genel ölçüm anketi
9. Aşağıdakilerden hangisi basın toplantılarının
medyada yer almasını sağlayan kurallardan
değildir?
c. Yakın takip anketi
d. Yönlendirme anketi
a. Basın toplantısında sunulacak bilgiler yeni
bilgiler olmalı
e. Ön tesbit anketi
b. Basın mensupları adayın yaptığı açıklamaları
güvenilir bulmalıdır
4. Aşağıdakilerden hangisi kampanya teması
belirlenirken
dikkate
alınması
gereken
unsurlardan biri değildir?
c. Basın toplantısında aday mümkün olduğu
kadar farklı konulara odaklanmalı
a. Adayın katıldığı seçim türü
d. Medya adayın hangi konu hakkında
konuşacağı ile ilgili olarak bilgilendirilmeli
b. Adayın özellikleri
c. Seçmenin konumu
e. Basın toplantıları aday ile basın mensupları
arasında
iletişimin
kurulmasına
katkı
sağlamalıdır.
d. Toplumun gündemindeki konular
e. Rakip adayların konumu
a. 3
10. Siyasal kampanya sürecinde adaylar ya da
partiler hakkında bir skandal çıkması durumunda
kampanya yönetiminin geliştirdiği taktiklere ne
ad verilir?
b. 4
a. Savunma taktikleri
c. 5
b. Karşı saldırı taktikleri
d. 6
c. Hasar kontrol taktikleri
e. 7
d. İnkar taktikleri
5. Kampanya sloganları en çok kaç sözcükten
oluşmalıdır?
e. Kriz taktikleri
88
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
yapılmadığına bağlıdır. Yapılan araştırmalar
bilimsel
bir
yöntemle
yapılan
anket
çalışmalarının daha etkin olduğu yönündedir.
1. d Yanıtınız yanlış ise “Siyasal Seçim
Kampanyaları” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 3
Kampanya teması içindeki konuların sırasının
belirlenmesinde temel alınan yöntem, seçmen
koalisyonunun
gündemindeki
konuların
belirlenmesidir. Toplum gündeminde hangi konu
öncelikli ise, kampanya teması içinde de o konu
öncelikli
olmalıdır.
Dolayısıyla
toplum
gündemiyle hedef kitle gündemi örtüştüğü
durumda kampanya teması içindeki konuların
doğru sıralamasını toplum gündemi belirler.
2. a Yanıtınız yanlış ise “Siyasal Seçim
Kampanyaları” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
3. b Yanıtınız yanlış ise “Kamuoyu Araştırmaları
ve Siyasal Kampanyalar” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
4. e Yanıtınız yanlış ise “Kampanya Temasının
ve Mesajının Hazırlanması” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
5. e Yanıtınız yanlış ise “Kampanya Temasının
ve Mesajının Hazırlanması” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
Siyasal kampanya stratejisini belirleyici faktörler
aktörler, konular, sorunlar, engeller, mevcut
kaynak ve imkanlar olarak sıralanabilir.
6. c Yanıtınız
yanlış
ise
“Kampanya
Stratejilerinin Tesbiti” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 5
İktidar kanadının başarı ve başarısızlıkları
adayların konumlarında stil farkı yaratmada
önemli
bir
etkendir.
Adaylar
iktidarın
uygulamalarını merkeze alarak kendilerine iktidar
yada muhalefet stili belirlemek zorundadırlar.
7. b Yanıtınız
yanlış
ise
“Kampanya
Stratejilerinin Tesbiti” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
8. a Yanıtınız yanlış ise “Adaylara Stil
Belirleme” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 6
Adayların kendilerine yöneltilen sorulara dolaylı
yanıt verdiğinde olumsuz bir görüntü verir.
Doğrudan verilen mantıksal yanıtlar ise, olumsuz
algılamayı ortadan kaldırabilir.
9. c Yanıtınız yanlış ise “Siyasal Kampanyalar ve
Medya Kullanımı” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 7
10. c Yanıtınız yanlış ise “Siyasal Kampanyalar
ve Kriz Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Yüz yüze iletişim, ikna etmenin en idaal yöntemi
olmasına karşın en yavaş çalışma yöntemi olması
onun dezavantajlı yönünü oluşturur.
Sıra Sizde 8
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Bir siyasal kampanyanın medyada yer alabilmesi
için kampanyanın medya kuruluşu için haber
değerinin olması gerekir.
Sıra Sizde 1
Kampanya
bütçesi
kampanya
başarısını
belirleyen temel ölçütlerin başında gelmektedir.
Kampanya çalışma planı ile kampanya bütçesi
arasında bir denklik kurulmalıdır. Seçimin türü,
seçim bölgesinin büyüklüğü ve kampanya
planında yer alan araştırma, medya kullanımı ve
organizasyon giderleri gibi giderlerin kampanya
zamanlama ve yoğunluğuna göre uygun bir
dağılımında kampanya başarılı olabilir.
Sıra Sizde 9
Kablolu
televizyon,
siyasal
kampanya
çalışmasında adayların veya siyasal partilerin
mesajlarını doğrudan belirli bölgelere ve
abonelere iletmesinde avantaj sağlar.
Sıra Sizde 10
Siyasal adaylar tartışma sırasında liderlik,
deneyim ve kararlılık imajı, seçmenle özdeşleşme
gibi imaj stratejileri uygulayabilirler.
Sıra Sizde 2
Sıra Sizde 11
Modern seçim kampanyalarında seçmen tutum ve
davranışlarını öğrenmenin en etkin yolu anket
çalışmaları yapmaktır. Anket çalışmalarının
başarısı, anketin bilimsel bir yöntemle yapılıp
Siyasal kampanyada zaman ve mekan sınırlaması
olmadan paylaşıma olanak tanıması, sosyal
medyanın sağladığı avantajın temel özelliğidir.
89
Yararlanılan Kaynaklar
Akıncı Vural Z.B., M. Bat, “Yeni Bir İletişim
Ortamı Olarak Sosyal Medya: Ege Üniversitesi
İletişim Fakültesine Yönelik Bir Araştırma”,
Journal of Yasar University, 2010 20(5),
ss.3349-3382.
http://joy.yasar.edu.tr/makale/no20_vol5/3_BVur
al_MBat.pdf (12-12-2011).
Johnson S. K., G.A. Coopeland. Negative
Political Advertising. New Jersey: Lawrence
Erlbaum Associates, İnc, 1991.
Johnson, D. W. No Place for Amateurs.
London: Routledge, 2001.
Johnson-Cartee, K. S., G.A. Copeland.
Manipulation of the American Voter. London:
Praeger, 1997.
Aleander, D. How You Can Manipulate The
Media. Colarado:Pladin Press, 1993.
Johnson-Cartee, K. S., G.A. Copeland. Inside
Political Campaigns:Theory and Practice.
Westport: Praeger, 1997.
Allen, C. “ The Keys to Crisis Management.”
The Road To Victory: The Complete Guide to
Winning Political Campaigns-Local, State and
Federal. R. Faucheux (ed.), Kendall Hunt Pub
Co, 1998, ss.554-558.
Kellner, D. “Barack Obama ve Ünlü Gösterisi”,
Seçim Kampanyalarında Geleneksel Medya,
İnternet ve Sosyal Medyanın Kullanımı, Yusuf
Devran (ed.), Leyla Keskiner (çev.), İstanbul:
Başlık Yayın Grubu, 2011.
Bradshow, J. “Developing a Cogent Campaign
Theme”, The Road To Victory: The Complete
Guide to Winning Political Campaigns-Local,
State and Federal. R. Faucheux (ed.), Kendall
Hunt Pub Co, 1998, ss.35-39.
Lake, C., L. Divall, S. Ivenger. “Women as
Political Candidates.”, Do the Media Govern?.
S. Ivengar, R. Reeves (ed.). London: Sage, 1997.
Devran, Y., G. Seçkin, “29 Mart Mahalli
Seçimlerinin
Siyasal
Kampanya
Tekniği
Açısından
Değerlendirilmesi”,
Seçim
Kampanyalarında Geleneksel Medya, İnternet
ve Sosyal Medyanın Kullanımı. Yusuf Devran
(ed.). İstanbul: Başlık Yayın Grubu, 2011.
Newman, I. B. The Mass Marketing of Politics.
London: Sage Publications, 1999.
Onat, F. “Bir Halkla İlişkiler Uygulama Alanı
Olarak Sosyal Medya Kullanımı: Sivil Toplum
Örgütleri üzerine bir İnceleme”, İletişim Kuram
ve Araştırma Dergisi, Güz 2010, Sayı:31,
ss.103-121. http://www.ilet.gazi.edu.tr/31/5.pdf
(12-12-2011).
Doquin, L. H. “The Basic Rules of Working a
Roam”, The Road To Victory: The Complete
Guide to Winning Political Campaigns-Local,
State and Federal. R. Faucheux (ed.), Kendall
Hunt Pub Co, 1998, 517-521.
Schoder, A. Presidential Debates. New York:
Colombia University Press, 2000.
Faucheux, R. “Strategies that Win.”, Campaigns
& Elections Magazine, Aralık 97/Ocak 98, Cilt.
18, Sayı 10, ss.25-32.
Friedenberg, V. R. Rhetorical Studies of
National Political Debate. 1960-1992. London:
Praeger, 1994.
Faucheux, R. Running For Office. New York:
M. Evens and Company, 2002.
Shadow, M., G. Packs. “20 Tips for Public
Speaking.” The Road To Victory: The
Complete Guide to Winning Political
Campaigns-Local, State and Federal. R.
Faucheux (ed.), Kendall Hunt Pub Co, 1998,
ss.487-489.
Faucheux., R. “Great Slogans.” The Road To
Victory: The Complete Guide to Winning
Political Campaigns-Local, State and Federal.
R. Faucheux (ed.), Kendall Hunt Pub Co, 1998,
ss.648-654.
Shea D. M., M. J. Burton. Campaign Craft.
London: Praeger, 2001.
Fishel, M. “Group Process Techniques and
Campaign Planning”, The Road To Victory:
The Complete Guide to Winning Political
Campaigns-Local, State and Federal. R.
Faucheux (ed.), Kendall Hunt Pub Co, 1998,
ss.112-119.
Stewart, M. (1998). “Damage Control: Prepare
fort he West.” The Road To Victory: The
Complete Guide to Winning Political
Campaigns-Local, State and Federal. R.
Faucheux (ed.), Kendall Hunt Pub Co, 1998,
ss.565-572.
Friedenberg, R. V. Communication Consultans
in Political Campaigns. London: Praeger, 1997
90
Topuz, H. Siyasal Reklamcılık: Dünyadan ve
Türkiye’den Örneklerle. İstanbul: Cem
Yayınevi, 1991.
Trent, J. S., R.F. Friedenberg. Political
Campaign Communication. London: Praeeger,
1991.
Voss, D. R. “Right Sound Bites.” The Road To
Victory: The Complete Guide to Winning
Political Campaigns-Local, State and Federal.
R. Faucheux (ed.), Kendall Hunt Pub Co, 1998,
ss.560-561.
White, J. S. “Innovative Use of Radio”, The
Road To Victory: The Complete Guide to
Winning Political Campaigns-Local, State and
Federal. R. Faucheux (ed.), Kendall Hunt Pub
Co, 1998, ss.406-408.
Wring, D., S. Ward, “İngiltere’de Medya ve 2010
Kampanyası: Televizyon Seçimi”, Seçim
Kampanyalarında Geleneksel Medya, İnternet
ve Sosyal Medyanın Kullanımı. Yusuf Devran
(ed.), Ali Serim (çev.). İstanbul: Başlık Yayın
Grubu, 2011.
91
5
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Pazarlama ve satış arasındaki farkları ayırt edebilecek,
Satış geliştirme kampanyalarının yöntemlerini tanımlayabilecek,
Bütünleşik pazarlama iletişimiyle birlikte başlayan değişimi anlatabilecek,
Fuarda iletişim yapmanın önemini ve etkisini betimleyebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Pazarlama İletişimi
Bütünleşik Pazarlama İletişimi
Marka İletişimi
Satış Geliştirme
Satın Alma Noktası
Fuarlar
İçindekiler
Giriş
Pazarlama İletişimi
Bütünleşik Pazarlama İletişimi
Satış Geliştirme
Satış Geliştirme Süreci
Satış Geliştirme Türleri
Fuarlar
92
Marka İletişiminde Satış
Geliştirme Kampanyaları ve
Fuarlar
GİRİŞ
Satış nihai tüketiciye veya müşteriye ürünün/hizmetin ulaşması ve nihai tüketicinin de ürünü ve hizmeti
tercih etmesi, ücret karşılığında onun sahibi olması ve almasıdır. Satışın olması pazarlamanın yaşaması
için zorunludur. Satış olmazsa firmalar yaşayamaz. Yaşam süreci pazarlama ile başlar, satış ile devam
eder. Bu süreci sürdürülebilir kılan firmalar, geleneksel ürün yaşam eğrisi yerine ölümsüz marka yaşam
sürecine girmiş olurlar. Marka, firmaların müşteri üzerine odaklandığı ve müşterileri yaşadıkça yaşayan
bir tanıma sahiptir. Tüketicinin zihninden silinmemek üzerine kurgulu yapılanmanın karşılığıdır.
Pazarlama anlayışındaki değişim ve gelişime bakıldığında firmaların nereden nereye geldiklerini veya
nereyi hedeflemeleri gerektiğini daha iyi anlayabiliriz. Klasik pazarlama anlayışı adı verilen anlayıştan
önce üretim ve ürün anlayışlarında temel yaklaşımın satış olduğu görülmektedir. Ülkelerin veya
firmaların ilk dönemlerinde üretime odaklanıldığı için üretim aşaması ilk aşamadır. Üretim aşamasında
talep hazırdır ama arz sorunu vardır. Üretilen her ürün alıcılar tarafından alınmaktadır. Bu dönemde hedef
alıcılara dikkat edilmez, dikkat edilen sadece üründür. Üretim gelişmeye başladıkça ürün anlayışına
geçilmiştir. Bu aşamada da hedef alıcı değil ürün önemlidir. Ürünü güzelleştirmek için çalışılır. ‘İyi ve
güzel ürün kendini satar’ bu anlayışın cümlesidir. Bu dönemleri pazarlama olmayan dönemler olarak da
ifade etmek mümkündür.
Klasik pazarlama ya da satış anlayışı aşaması ise ürünün, fiyatının, dağıtımının ve iletişiminin olduğu
dönemleri kapsadığı için pazarlamanın ortaya çıktığı anlayış olarak ifade edilmektedir. Aslında
pazarlamanın başladığı anlayıştır. Bu sebeple klasik pazarlama anlayışı olarak nitelendirilir. Pazarlama
bileşenleri bu aşamada vücut bulmuştur. Ürün vardır, fiyat vardır, dağıtım vardır ve iletişim yöntemleri
kullanılmaktadır. Ancak özellikle iletişim kurmak adına kullanılan yöntemler bire bir satış yapacak örgüt
kurmak ve satışı artırıcı broşür, katalog vb. çizgi altı (below-the-line) adı verilen iletişim yöntemlerinin
kullanılmasından ibarettir. Satışa ulaşmış olmak önemlidir. Yine hedef kitlenin tatmini veya mutluluğuna
bakılmayan bir anlayıştır. Firma odaklılık söz konusudur. Firmanın stoklarını eritip, satışları
gerçekleştirmek için çalışılır. Türkiye’de birçok firmanın ve sektörün bu anlayışa sahip olduğunu
söylemek yanlış olmaz.
Pazarlama anlayışı, modern pazarlama anlayışı adı verilen ve hedef kitleyi dikkate alan, hedef kitle
iletişiminde şeffaf davranılmasını gerektiğini söyleyen, hesap verebilirliği vurgulayan, hedef kitlenin
tatmin edilerek karşılıklı kar elde edilmesini isteyen yepyeni bir anlayışa bıraktı. Bu anlayış büyük bir
değişimi de ifade ediyordu. Artık firmalar sadece ürünlere, stoklara, tek taraflı kara bakmayacaklardı.
Bakacakları önemli bir yer de tüketicinin memnuniyet düzeyiydi. Tüketicilerin sorunlarını çözmek
üzerine odaklı bu anlayışın daha ileri düzeyleri yine hedef kitleden, hedef kişileri belirlemek ve onlarla
sürekli iletişimi sıcak tutmak üzerine kuruluydu.
Kavramdaki değişim pazarlama bileşenlerindeki anlayışı da zorunlu olarak değiştirmiştir. Özellikle
1960 yılında E.Jerome McCarthy tarafından ortaya konan pazarlama bileşenleri (4P) pazarlama sürecinde
ki bu değişimin temelini teşkil etmektedir. Pazarlamanın zorunlu bileşenleri ürün (product), fiyat (price),
dağıtım (place) ve tutundurma (promotion) olarak bu tarihte ortaya çıkmıştır. Şimdi dünyanın rekabet
anlayışı pazarlamayı müşteri odaklı hale getirmiştir. Müşteriyi kaybetmek ve onu yeniden kazanabilme
becerisini gösterememek firmaların yaşamını olumsuz etkilemektedir. Kaybedilen bir müşteriyi geri
getirmenin maliyeti de 5-6 kat artabilmektedir.
93
Pazarlama anlayışındaki gelişmeleri Modern Pazarlama İlkeleri
kitabından okumanız faydalı olacaktır. Yazarları: Ömer Baybars Tek ve Engin Özgül.
Pazarlama anlayışındaki modern anlayış, pazarlama iletişimini ve bütünleşik pazarlama iletişiminin
önemini gözler önüne sermiştir. Bu süreci yöneten firmalar marka değeri yaratabilmektedirler. Marka
iletişimi ve marka yönetimi için pazarlama, pazarlama iletişimi ve bütünleşik pazarlama iletişimi
kavramlarındaki değişimi bilmek ve özümsemek sürdürülebilir başarı için gereklidir.
PAZARLAMA İLETİŞİMİ
Modern pazarlama anlayışından önceki aşamalarda en önemli amaç satıştır. Satışa ulaşmak için “her yol
maalesef mubahtır”. Ürünün görünür olması, fiyatının ucuz olması, gidip alınabilir yerde olması ve
tüketiciyi haberdar etmek yeterlidir. Odaklanma ürüne ve satışa yöneliktir. Tüketici odaklanılan değildir.
Tüketiciyi kırmış olmak, zor durumda bırakmış olmak veya haksız yere zarara uğratmış olmak firmanın
umurunda değildir. Firmanın hem kurumsal hem de bireysel olarak empatiden (karşıdakinin yerine
kendine koymak, onu anlayabilmek) haberi yoktur. Satışın yapılmış olması, firma için yeterlidir. Satıştan
kar elde edilmesi de zorunludur. Satış sonrası hizmetler, garanti koşullarına da gerek duyulmamıştır.
Pazarlama bileşenleri olan ürün, fiyat, dağıtım ve tutundurma neredeyse birbirinden ayrı olarak
düşünülür. Her bileşen kendi işini yapmak üzerine odaklanır.
Ancak değişimle birlikte, tüketicinin her mesajı daha dikkatli ele alıp değerlendirdiği ve ona göre
kararını verdiği süreçte, pazarlama ile iletişim bir araya gelmiş ve kavram pazarlama iletişimine
dönüşmüştür. Bu ürünün iletişimi, fiyatın iletişimi, dağıtımın iletişimi ve iletişimin de iletişimi
diyebileceğimiz pazarlama iletişimi kavramını ortaya çıkartmıştır. İletişim işi sadece reklamdan, halkla
ilişkilerden, birebir satış gücünden ve satış geliştirme yöntemlerinden ibaret değildir. Ürünün ambalajı,
rengi, kalite standart belgelerine sahip olup olmaması da (CE, TM, TSE, ISO vb) iletişim kurmaktadır.
Sadece ürüne bakarak tüketici, ürünün kaliteli mi, kalitesiz mi olduğunu rahatça anlayabilmektedir. Yine
ürünün fiyatı, ürünün kalitesi ve tüketicisiyle örtüşüp örtüşmediğini, dağıtım şekli ve yöntemi yine
tüketiciyle eşleşip eşleşmediğini söyleyebilmektedir. Bu pazarlama sürecinde her noktanın iletişim
sürecine girdiğini, tüketiciye mesaj olarak gittiğini göstermiştir.
Tüketicinin önemli hale gelmesi ile birlikte pazarlama bileşenleri (4P) müşteri (customer) odaklı
olarak değişmiştir. Bu 4P’den 4C’ye değişim olarak ifade edilmektedir. Tüketiciden müşteri elde etme
odaklı pazarlama anlayışı pazarlama bileşenlerini 4C’ye dönüştürmüştür. Ürün müşteri değerine
(customer value), fiyat maliyete (customer cost), dağıtım müşteriye uygunluğa (convenience) ve
tutundurma da iletişime (communication) dönüşmüştür. Tüketicinin değer vereceği ürün, tüketiciye
sağlayacağı maliyet, satın almasını kolaylaştıracak yerde ve onu ürüne götürecek iletişim yöntemleri ile
pazarlama iletişim süreci planlanmalıdır.
Şekil 5.1: Pazarlama Bileşenleri
94
Geleneksel olarak tutundurma adı verilen ve pazarlama iletişimi ile iletişim kavramına dönüşen
pazarlama iletişim bileşeninin 4 temel elemanı mevcuttur. Bunlar temelde reklam, halkla ilişkiler, birebir
satış ve satış geliştirmedir.
Şekil 5.2: İletişim Bileşenleri
Hedef kitle analiz edilerek hedef kitleyle ürünü ya da hizmeti buluşturacak yöntemlerin stratejisi ve
taktikleri geliştirilmelidir. Bu sürecin yönetilmesi firmaların sürdürülebilir başarı elde etmelerini
sağlayacaktır. Marka olmak tüketicinin zihninde sürdürülebilir olmakla ancak mümkün olacaktır. Bu
doğrultuda firmalar öncelikle hedef kitleyle nasıl iletişim kuracaklarına karar vermelidirler. Bu kararla
firma iletişimi nereye odaklayacağını ve bütçesini nereye harcayacağını belirlemiş olur. İtme (push) ve
çekme (pull) olarak ifade edilen bu stratejiler sayesinde firma tüketici ile kuracağı iletişimde aracıları mı,
kitle iletişim araçlarını mı etkili kullanacağını belirler. İtme stratejisinde üretici firma, dağıtıcı ve aracı
firmaları (perakendeci, toptancı vb.) tüketiciye ürünü götürmesi ve satışı gerçekleştirmeleri konusunda
yönlendirmeli ve bilgilendirmelidir. Bu stratejide aracılar önemlidir. Aracıların tüketiciyi bilgilendirmesi
ve sıcak satış yapmaları önemlidir. Perakendeciler ve toptancılarla işbirliği, raflarda daha görünür olmak
hedeflenir. Aracılara yönelik satış geliştirme yöntemleri ağırlıklıdır. Bu stratejinin uygun olduğu
ürünlerde farklı bir strateji seçilirse, aracılar tüketiciye daha yakın bilgi vermeyecekleri için tüketiciye
ulaşılamamış ve dolayısıyla satış yapılamamış olacaktır (Arens, 2006: 325; Kim, 2011: 95).
Şekil 5.3: İtme Stratejisi
Çekme stratejisinde ise, üretici firma nihai kullanıcıları hedefler ve onları alışveriş merkezlerine
çekme stratejisini uygular. Nihai kitleye yönelik kitle iletişimi ile tüketicinin ürünü veya hizmeti aracıdan
talep etmesi sağlanır (Arens, 2006: 325; Kim, 2011: 95).
Şekil 5.4: Çekme Stratejisi
95
İtme ve çekme stratejisi ürünün özelliği, tüketicinin yaşam tarzı, perakendeci ve toptancıların rekabeti
ve rakiplerin stratejileriyle şekillenir. Bu stratejiye göre reklamın ağırlığı, aracılara yönelik satış
geliştirme yöntemleri, fuarlar, satın alma noktası reklam faaliyetleri planlanmış olacaktır.
Markaları insanlar gibi düşünün. İşi düştüğü zaman kendi menfaati
için sizi arayan kişileri değerlendiriş şekliniz, marka adayları için de geçerlidir. Marka
olmak isteyen firmalar hedef kitleyi sadece satış yapmak için aramamalılar. İlişki
pazarlaması (relationship marketing) öğrenilmesi gereken bir pazarlama türüdür. İlişkiyi
karşılıklı menfaat üzerine kurmak gerekir. Sadece firmanın ürününü satmak ve kar elde
etmek tüketicide hiçbir etki yapmayacaktır.
BÜTÜNLEŞİK PAZARLAMA İLETİŞİMİ
Ürünlerin ve hizmetlerin artan rekabeti, satış noktalarının fazlalığı, hedef tüketicinin alternatifler arasında
kalması, kitle iletişim araçlarının artması, kitle iletişim araçlarındaki reklamların birbiriyle kızgın yarışı,
satış ekiplerinin ve satış geliştirme araçlarının fazlalığı, internet teknolojisinin akıl almaz hale gelmesi,
sosyal medya etkileşiminin global ölçekte yaygın hale gelmesi gibi etkenlerle pazarlama iletişim süreci
birbirine sıkı sıkıya bağlı hale gelmiştir. Birbirinden kopan amaçlar firmaya ve markalara ciddi zararlar
vermektedir. Bütünleşik pazarlama iletişimi tüketiciyle ürünü, rakipleri, yasaları, reklamları, teknolojiyi,
halkla ilişkiler faaliyetlerini, satış geliştirme tekniklerini ve mecraları daha çok iç içe sokmuştur. Süreci
yönetmek daha önemli hale gelmiştir.
Bütünleşik pazarlama iletişimi satın alma noktasında iletişim kurmayı, satış geliştirme yöntemlerini,
sponsorlukları, fuarlarda iletişim kurmayı, lobiciliği, reklamları, çizgi altı ve çizgi üstü reklam araçlarını
kullanmayı, medya ile iletişimi, sosyal medyayı ve kamuoyu fikrini yönetmeyi, çalışanlarında müşteri
olduğunu içselleştirmeyi ve hedef kitleler üzerinde değer yaratmayı entegre eden iletişim sürecidir. Bu
sürecin yönetilmesinin zorluğundan dolayı sürekli yenilik fikri tüm firmaya yayılmalıdır. Özellikle büyük
firmalarda bu yeni konseptin uygulanabilmesi ancak yenilikçilik (inovasyon) anlayışıyla sağlanabilir.
Bütünleşik pazarlama iletişimi ile pazarlamanın geleneksel mantıktan uzaklaşarak yeni türlerinin de
doğduğu söylenebilir. İlişki pazarlaması, tecrübesel pazarlama, veritabanı pazarlama, etki pazarlama,
evlilik pazarlama, referans pazarlama, ün kazandırma pazarlaması, fikir pazarlaması, sosyal pazarlama,
interaktif pazarlama, gerilla pazarlama gibi pazarlama türlerinin bütünleşik pazarlama iletişiminin
etkinliğini tamamlayan pazarlama türleridir. Modern pazarlamanın şeffaflık, hesap verebilirlik ve
karşılıklı kazan ilkeleri bütünleşik pazarlama iletişiminde çok önemlidir. Tüketicinin zihninde yer
etmenin yolu tüketiciyi düşünerek pazarlama iletişimini sürdürmekten geçmektedir. Tüketiciye rağmen
satış yapmak ve marka olmak mümkün değildir. Bu açıdan bütünleşik pazarlama iletişiminin temel
doğrusalı basit anlamda pazarlamadan satışa gitmesi ve hedef kitlenin satın alımı ve beğenisinden sonra,
hedef kitlenin onayından geçen firmaların da marka olabilir hale gelmesidir.
Şekil 5.5: Bütünleşik Pazarlama İletişimi Temel Taşları
96
Basit olarak 4 kavram bu sürecin temel taşlarıdır. Pazarlama, satış, marka ve hedef kitle. Bu
kavramların birbiriyle bilgi alışverişi ve değişimi ürünlerin marka olmasını ve rakiplerinden daha değerli
olmasını sağlar. Hedef kitle çok hassas ve önemlidir. Sadece ürünün dışarıdaki satın alıcıları değil
çalışanların da mutluluğu dikkate alınmalıdır. Hedef kitlenin etkileşimi bunu çok önemli hale getirmiştir.
İçerideki çalışanların mutsuzluğu dışarıda büyük yankı ve etki uyandırabilmektedir. Hedef kitle
çalışanların tavsiyelerini daha dikkatle dinlemektedir. Onları daha fazla izlemekte ve
gözlemlemektedirler. İnternet ve sosyal medyanın sağladığı interaktivite ile toplumsal bilgi alışverişi çok
hızlı yayılabilmektedir. Bu etkileşim firmanın yararına da zararına da olabilmektedir. Eğer firmalar
bütünleşik pazarlama iletişimini önemsemez ve kavramazlarsa çoğunlukla zararını görebilir ve itibarlarını
kaybedebilirler.
Kitle iletişiminin sadece kitle iletişim araçlarıyla değil temas noktalarında da gerçekleştirilebilmekte,
ortamda her mesaj anında kitleye taşınabilmektedir. Bu hızlı yayılma hedef kitlenin kulaktan kulağa
(WOM-word of mouth) mesajı başkalarına taşımasını ve markanın itibarına (reputation) anında
yansımasını da beraberinde getirmektedir. Bu bütünleşik etki, pazarlama ürününün doğmasından,
tüketiciye ulaşmasına ve beğenisini kazanmasına, daha yüksek ücretle de olsa satın almasına ve
başkalarına tavsiye etmesine kadar her noktayı kapsamaktadır. “En zayıf halkanız kadar markasınız”
cümlesi bu etkinin açıkça ifadesidir.
Markaların kendileri hakkında kamuoyunun ne duyduğunu görmek
için medya takip işleri son yıllarda önemli hale gelmiştir. Bu şirketler, markalar hakkında
hangi gazetede, TV’de, radyoda, internet sitesinde ve dergide nasıl haberler çıkmış
tarama yaparak markaya raporlar. Medya takip merkezleri hakkında kısa bir araştırma
yapınız.
Günümüzde ürünlerin yaşayabilmesi için hedef kitledeki bilgileri anında alabilecek ve taze bilgiyi
pazarlama sürecine aktarabilecek yönetimler marka değerine gidebilmektedir. Satış hedef kitleye
dokunma eylemi olduğu için sıcak bilgileri pazarlamaya aktarmaktadır. Pazarlama ile satış karşılıklı akış
içinde olmalıdır. Akış hem ileriye hem de geriye doğrudur. Karşılıklı akış bütünleşik pazarlama için
gereklidir.
Hedef kitlenin almaya başladığı ürün ya da hizmet marka olmaya adaydır. Bu satın alma
sürdürülebilir olduğunda marka tarafına geçmek mümkün olmaktadır. Firmada her birim kendi içinde
entegre iken genel olarak sistemin içinden de kopmadan bu entegrasyona bilgi akışı sağlanmalıdır.
Aslında hedef kitle bu süreçte kendi içinde de entegredir. Tepkisini diğer hedef bireylere anında
aktarabilmesi de bu dönemin önemli özelliklerindendir. Bütünleşik pazarlama iletişimi ile markaların
yönetim stratejileri, pazarlama, iletişim, reklam ve satış geliştirme stratejileri uyumlu ve entegre
olmalıdır. Markalar bu entegrasyonu sağlamak için CEO (Chief Executive Officer- İcra Kurulu Başkanı)
gibi yönetici anlayışlarını ortaya çıkarmıştır.
SATIŞ GELİŞTİRME
Satış geliştirme, pazarlama karmasında iletişim bileşeninin içinde yer almaktadır. Satış ürünün hedef
kitlesiyle iletişim kurmasıdır. İletişim kurmadan satış olmaz. Yani “satış iletişimi” bir entegrasyonu ifade
eder. Pazarlama iletişiminde ifade edildiği gibi iletişimin 4 bileşeni vardır. Bunlar reklam, halkla ilişkiler,
birebir satış ve satış geliştirmedir. İletişim bileşenleri hem kendisiyle hem de diğer bileşenlerle birleşerek
hedef kitleye mesajı daha etkili taşıma görevini üstlenirler. Satış geliştirme, reklamla, halkla ilişkilerle ve
birebir satışla birlikte ürünün ya da hizmetin hedef kitleye mesajların taşınması görevini üstlenir.
Hangisinin hangi ağırlıkta kullanılacağı kararını ürün veya hizmetin özelliği, hedef kitle, kitle iletişim
araçları, firmanın ve pazarın durumu ile rakipler belirler. Her bir iletişim yöntemi ayrı bir uzmanlık
gerektirir. Reklam kitlelerle iletişim kurmak ve ürün/hizmet hakkında bilgi vermek ve hatırlatmak
konusunda etkili işleve sahipken, satış geliştirme ile reklamın etkisi maksimuma çıkartılır. Satış
geliştirmesiz reklam son anda rafta kaybedilen müşteri anlamına gelir. Reklamla tüketici mağazaya
gitmiştir ancak satış geliştirme olmadığı takdirde satın alma anında kaçırılmış ve rakibe kaptırılmıştır.
Reklamla satış geliştirmenin rolleri aşağıdaki gibi sıralanabilir. Farkındalıktan satın almaya doğru işleyen
süreçte satış geliştirme ve reklamın farklı görevleri vardır (Lane, Russell, 2001: 202).
97
Uluslararası Ticaret Odası (ICC-International Chamber of Commerce) satış geliştirmeyi, mal ve
hizmetleri para, mal veya buna benzer ilave faydalarla, daha cazip hale getirmek için kullanılan teknikler
ve araçlar olarak tanımlamaktadır (Rizvi ve Malik, 2011: 297). Satış geliştirme faaliyetleri rekabetin
artması ile birlikte markaları tembellikten kurtarmak için planlanan faaliyetlerdir. Ancak bu satış
geliştirme faaliyetleri aynı satış geliştirme yöntemini sürekli kullanmak yerine, satış geliştirme
yöntemlerinin çeşitliliği üzerinden yapılmalıdır. Tüketicinin farkındalığı unutulmadan, yeni ve yaratıcı
satış geliştirme yöntemleri geliştirilmelidir. Bu sebeple bulunacak yöntem tüketiciyi şaşırtmalı ve kendine
çekmeli, sonrasında da alışkanlık haline getirebilmelidir.
Diğer iletişim bileşenleri ile birbirini tamamlama zorunluluğu bütünleşik pazarlama iletişiminden
dolayıdır. Halkla ilişkilerle desteklenecek satış geliştirme ya da satış geliştirme ile desteklenecek halkla
ilişkiler daha etkili olacaktır. Yapılan toplantıda ürün numunelerinin verilmesi, ürün tattırmasının
yapılması, varsa indirim kuponları, yarışma prosedürlerinin örneklendirilmesi markanın ve kampanyanın
anlaşılır olmasını sağlayacaktır. Birebir satışta, satış geliştirme ile iç içe olmalıdır. Satış ekibinin müşteri
ile temasında, görüşmesinde ikna etmesini kuvvetlendirecek güç, satış geliştirme araçlarından gelecektir.
Satışı bir kez satmak olarak görmemek gerekir. Satış sürekli satabilme eylemidir. Bu sürekliliği sağlamak
için satış geliştirme araçlarını çoklu düşünüp ona göre program hazırlamak bir başka ifadeyle satış
portföyü hazırlamak gerekecektir. Sadece reklamı kullanarak başarıya ulaşmak ya da sadece satış
geliştirici araçlarla başarıya ulaşmak mümkün değildir. Satış geliştirme araçlarını kullanmadan da marka
başarısı kazanmak mümkün olmamaktadır. Genel iletişim planı içinde hangi haftalarda satışı geliştirici
aktiviteler yapılacağını belirlemek gerekmektedir. Satış geliştirme hatırlatıcı ve tazeleyici etkiye sahiptir.
Satışları artırmak için fiyat odaklı bir rekabet hiçbir firmayı başarıya
götürmemektedir. Fiyat odaklı strateji yaratıcı olduğunda ve markanın değerinden indirim
yapılmadığında uygulanacak bir strateji olmalıdır.
Satış geliştirme faaliyetleri maalesef bir çok ülkede promosyon olarak dar alanda düşünülmektedir.
Satış geliştirme, fiyat indirimi ya da hediye vermek demek değildir. Fiyat odaklı reklam iletişimiyle
rekabet yapmak ve sürekli fiyat indirmek, hediye vermek, firmaya, marka değeri yüklememekte ve
firmaların sürekli indirim yapmak zorunda kalmalarıyla, zarar etmelerine ve başarısız olmalarını yol
açmaktadır. Satış geliştirme, sadece birebir satış ekibinin satışını kuvvetlendirmek için yapılan faaliyetler
de değildir. Hatta marka değeri yüksek markaların sürekli indirim yapması o markanın değerini düşürüp
satışlarını düşürücü etkiye bile yol açabilir.
Diğer iletişim yöntemleri olan reklam için reklam kampanyası, halkla ilişkiler için halkla ilişkiler
kampanyası, satış geliştirme için satış geliştirme kampanyaları hazırlanır. Satış geliştirme kavramı yerine
satış teşviki, satış tutundurma, satış artırıcı çabalar gibi isimlerde kullanılmaktadır. Firmanın ürün türü,
yelpazesi, rekabet, tüketicinin alternatifleri gibi etkenler satış geliştirmeyi etkilemektedir. Çok ürünlü bir
firma tek ürünlü firmaya göre satış geliştirme tekniklerinden daha fazla faydalanma şansına sahiptir.
Reklamla birlikte etkin olduğu için çizgi altı reklam araçları (below-the-line) da denen satış geliştirme
yöntemlerine uygulamada promosyon, satıcılarına reklamcı denmesini de sağlamıştır. Bu ve buna benzer
genellemeler reklamcılığın, iletişimin jenerik adı olarak kullanılmasını sağlamıştır. Her türlü iletişim
faaliyetine reklamcılık adı verilme yanlışlığı reklam kültürünün gelişme aşamasında olduğunu
göstermektedir. Halkla ilişkiler faaliyetine reklam, sponsorluğa reklam, birebir yapılan sohbette
kendinden bahsetmeye reklam adını vermek bundan kaynaklanmaktadır.
Reklam hedef kitleye ürünü ya da hizmeti satın alması için sebep sunarken, satış geliştirme ise ürünü
ve hizmeti “hemen şimdi” satın alması için sebepler sunmaktadır. Mesela, bir gazetenin içinden çıkan
1’lik indirim kuponu, bir internet sitesinden gelen “35 üstü alışverişlerinizde kargo hediye” şeklindeki
e-posta mesajı, yeni bir diz üstü bilgisayar ile birlikte ücretsiz verilen taşıma çantası, bir perakendecinin
98
belli bir ürünü yerel gazetelerde tanıtması karşılığında bu ürünü üreticisinden %10 indirimli alması gibi
(Kotler ve Armstrong, 2004: 509) uygulamalar satış geliştirici uygulama örnekleridir. Özellikle ambalajlı
ürün gruplarında satış geliştirme tüm pazarlama faaliyetleri içinde ortalama yüzde 76 (Kotler ve
Armstrong, 2004: 510) gibi bir oranı yakalaması satış geliştirmenin önemini göstermektedir.
Satış Geliştirme Süreci
Firmanın değerini düşürmeyecek, satışlarını sürdürülebilir olarak artıracak, hedef kitlenin hatırlamasını ve
rekabet avantajı sağlayacak satış geliştirme etkinliklerini yapmak ciddi bir süreç yönetimidir. Bu süreci
genelden özele iyi yönetmek gerekmektedir. Masa başında belirlenen stratejilerin satış noktasında müşteri
temasında da sürdürülmesi çok önemlidir. Müşteri ile kurulacak son temas anında yaşanılacak sorunları
da çözebilmek için süreç yönetimi gereklidir. Olası müşterinin ürünü veya promosyonu beğenmeyip geri
getirmesi vb. sorunlarda neler yapılacağı belirlenmelidir. Genel anlamda pazarlama stratejisinden
beslenerek geliştirilmesi gereken satış geliştirme stratejisini 3 aşamada oluşturmak mümkündür. Bunlar
fizibilite, kontrol ve uygulama aşamalarıdır.
Şekil 5.6: Satış Geliştirme Süreci (Mullin, R.2010)
Satış geliştirme süreci firmanın bilgilendirme yapmasıyla başlayan ve hedef tüketicilere uygun satış
geliştirme tekniğinin ya da tekniklerinin belirlenmesi ve sonrasında da uygulanmasıyla tamamlanır.
Konsept satış geliştirmede verilecek mesajın kavramsal bütünlüğünü anlatmak için kullanılmaktadır.
Oluşturulacak kavramın dışına çıkılmaması ve farklı anlamlara gitmemek için konsept oluşturmak
gerekmektedir. Konsept mesajın tarzını, tonunu, düzenini ve anlamını ifade etmektedir. İlk aşama olan
hazırlık aşamasında, satış geliştirmenin konseptlerine göre harcamalar belirlenir. Satış geliştirmenin
uygulanacağı zamanlama, mevsim, ay, özel günler, haftalar ve saatlere göre belirlenir. Yine ne
söyleneceği, nasıl söyleneceği iletişim başlığı altında düşünülür. Satış geliştirmenin uygulanacağı yerlere
göre lojistik eylemler düşünülür. Diğer illere, bölgelere göre konsepte uygun satış araç ve gereçlerin
99
taşınması da eş zamanlı olmalıdır. Bir başka konu da yasal sınırlılıklar bu aşamada değerlendirilmelidir.
Mesela, 31 Ocak 2011 tarihinden itibaren Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu akaryakıt ve madeni yağ
satışlarında, hediye ve eşantiyon gibi satış geliştirme yöntemlerini yasaklamıştır. Ürünün bulunduğu
kategori özellikleri, varsa yasal konular fizibilite aşamasında göz önüne serilir. Alternatifli olarak
düşünülen konseptlerden seçim yapılarak birinin seçilmesi gerekir. Bu konsept seçiminden sonra
uygulama gerçekleştirilir ve sonra değerlendirme aşamasına geçilir. Süreci detaylandırarak 7 başlıkta
incelemek mümkündür.
•
Amaçların Belirlenmesi
•
Hedef Kitle Analizi
•
Konsepti Belirlemek
•
Satış Araçlarını Seçmek
•
Programı Düzenlemek
•
Programın Ön-Testini Yapmak
•
Uygulamak ve Değerlendirmek
Amaçların Belirlenmesi: Satış geliştirme kampanyasında öncelikle yapılacak kampanyada neyin
hedeflendiğinin net olarak belirlenmesi gerekmektedir. Bunun belirlenmesi süreçte görev yapacak kişilere
aktarılması gereken de bir bilgi olmalıdır. Bunun paylaşılması başarı için gereklidir. Kampanyanın son
aşamasının denetlenebilir olması açısından satış kampanyasının amacı açık olmalıdır. Amacı belli
olmadan yapılacak indirim, hediye, örnek ürün dağıtımı, yarışma ya da çekilişler tüketiciye de firmaya da
fayda getirmeyecektir. Yeni ürünü denettirmek, üründeki değişikliği göstermek, rakiplerin satış geliştirme
araçlarının anlaşılmasını önlemek, satış örgütüne satış yaparken yaşadığı sorunları giderecek destek
hamlesini yapmak, uzun dönemde pazar payını yüzde 5 artırmak, yeni hedef kitlenin ürünü denemesini
sağlamak, market raflarında ürün sayısını artırmak ve stoklarda birikmeyi engellemek satış geliştirmenin
amaçlarından bazıları olabilir. Firma burada amaca odaklanmalıdır. Çok amaçlı davranış kampanyayı
başarıya götürmeyecektir.
Hedef Kitle Analizi: Hedef kitleyi analiz etmeden herhangi bir iletişim kampanyası yapılmaz. Satış
geliştirme kampanyasının da başarıya ulaşması için hedef kitleyi coğrafik, demografik, psikografik ve
satın alma davranışı olarak incelemek gerekmektedir. Satışa hedef kitlenin nasıl tepki vereceği hedef kitle
analizi ile önceden tespit edilmelidir. Çünkü tüketicinin yaşam tarzı, değerleri, duygu ve düşünceleri
sürekli değişim içindedir. Tüketicinin satış geliştirme vaadini görür görmez ona doğru koşacağını
düşünmek, başarısızlığa götürecek en büyük yanlıştır. Tüketici satış vaadi bombardımanı altındadır. Her
ürün ve hizmet daha cazip teklifler sunarken tüketicinin markanın vaadine koşacağını düşünmek
kampanyanın temelsizliği anlamına gelir.
Hedef kitle eskiye göre daha bilgili, istekli, hassas, meraklı, araştırıcı, karşılaştırıcıdır. Günümüzde
kampanyaların başarılı olabilmesi için, hedef kitleyi kişiselleştirecek nitelikte analizin derinleştirilmesi
gerekmektedir. Hedef kitle kitlesel davranmamaktadır. Parçalanmış bir yapıdadır. Tarafsız müşteriler,
potansiyel sadık müşteriler, bilinçsiz sadık müşteriler, gerçek sadık müşteriler (Pileliene, 2010: 115)
olarak sınıflandırmak kişisel özelliklere göre analizde yol göstericidir. Markanın gerçek sadık
müşterilerini kaçırmadan, onları markadan koparmadan, bilinçsiz, potansiyel ve tarafsız olan müşterileri
markanın pazar payına çekme yolları aranmalıdır.
Burada unutulmaması gereken bir başka nokta da çalışanların satış geliştirme kampanyasından
etkilenme biçimlerinin belirlenmesidir. Kampanyada onlar unutulmamalıdır. Bütünleşik pazarlama
iletişimi kavramı ile birlikte çalışanlarda pazarlama iletişim sürecinde önemli hale gelmiştir. Özellikle
itibar açısından çalışanların etkisi çok doğrusaldır. Bu sebeple satış geliştirme kampanyasının markanın
itibarına katkı sağlaması için çalışanları da içine alacak bir program hazırlanmalıdır.
Konsept Belirlemek: Satış geliştirmede müşteriye hangi mesaj nasıl verilecektir? Kampanyanın ana
mesaj etrafında tüm yazılı ve görsel materyaller hazırlanmalıdır. Belirlenen konsept marka kimliğine,
100
pazarlama stratejisine, iletişim diline, reklam tonuna ve satışın ruhuna uygun olmalıdır. Konseptin uzun
ve kısa cümle hali, işaret veya sembol hali bu aşamada belirlenmektedir (Lane, Russell, 2001: 208).
Teknosa’nın sevgililer gününe özel geliştirdiği satış geliştirme kampanyasında belirlediği konsept
kurumsal turuncu renginden hareketle “Turuncu indirimlere gel, Aşk’a fırsat ver” kampanyası buna
örnektir. Turkcell’in yaptığı “Turkcell’lilerin Kafası Rahat” “Koçtaş’a gelirsin azıcık ödersin” örnekler
arasındadır.
Satış Araçlarını Seçmek: Geçilen üç aşamadan sonra satış geliştirmede amaca, hedef kitleye ve
konsepte uygun araçların seçilmesi aşamasına geçilir. Satış geliştirme süreci şeklinde görülen kriterlere
göre (bütçe, zamanlama, iletişim, lojistik ve yasal konular) araçlar seçilmiş olacaktır. Kupon vermek,
yarışma yapmak, satın alma noktası stantları oluşturmak, gezici araçları kullanmak, internet kuponları
düzenlemek, spor karşılaşmalarına bilet vermek, konserlere bilet vermek, belli rakamları hedef göstererek
hediye vermek, seyahat hediyeleri vermek gibi satış geliştirme araçları bu aşamada belirlenmiş olacaktır.
Yasal prosedürler (izinler vb) araç seçerken çözümlenmelidir. Bu aşamada daha önce yapılan satış
geliştirme araçlarının karşılaştırması da yapılmalıdır. Daha önce yapılan ve istenen hedefe götürmeyen
araçlar yeniden aynı şekilde seçilmemelidir. Tüketicinin çağrışımları düşünülerek yeni satış geliştirme
araçlarını belirlemek etkiye doğrudan katkı sağlayacaktır. Seçilen satış aracı, ürünün kalite algısını
düşürmemelidir.
Programı Düzenlemek: Belirlenen araçların uygulama biçimleri, zamanları ve uygulayıcı personelin
seçimi gibi detaylar bu noktada belirlenir. Satış geliştirme programının yürütücüsü, markanın kendi
personeli mi yoksa dışarıdan alınacak ajans ya da şirket mi bu aşamada düzenlenir. Programın kampanya
döneminde gün, saat, yer, yetkililer ve sorumlular, destek ekibi gibi her detay düşünülmelidir.
Düşünülmediğinde belirlenen amaçlara ulaşmanın ötesinde, markaya ve marka itibarına zarar verebilecek
olaylara karşı hazırlıksız yakalanma riski bulunur. Hedef kitlenin kullanacağından fazla ürün vermek,
ürünün bozulmasına, kullanılamamasına sebep olabilir. Hedef kitlenin satın alma sıklığına zarar verici bir
satış geliştirme uygulanabilir. Bu açıdan programın kısalığı ve uzunluğu önemlidir. Çünkü program kısa
olursa tüketicilere mesaj ulaşmayabilir, etkisiz bir kampanya geçer gider. Tüketici sonradan olumlu
tepkisini gösterdiğinde alacağı yanıtla markadan uzaklaşabilir. Çok uzun olursa da “hemen alın” demenin
anlamı kalmayabilir (Kotler ve Armstrong, 514). Tüketicilerin mesajı algılayıp satın alma davranışına
geçme süresi farklılık gösterebilir. Bu süreci ürün, rekabet ve marka sadakati etkilemektedir. Programa
reklamların (TV, radyo, internet, açıkhava, dergi, sinema, gazete, facebook, twitter), halkla ilişkiler
etkinliklerinin, sponsorlukların, birebir satış örgütünün katkı düzeyleri programa dahil edilir.
Kampanyanın varsa reklamları yayına girdiğinde tüm satış geliştirme materyallerinin de hazır olması
gerekmektedir. Hazır olmadan yapılacak reklamlar sonrasında olası sorunlar tüm süreci baltalayacaktır.
Programın Ön-Testini Yapmak: Satış geliştirme yöntemlerinin türüne göre, tüketiciyle buluşma
anında çıkabilecek olası problemleri, önceden görebilmek gerekmektedir. Bu amaçla önceden satış
geliştirme aracının provasını yapmak fayda sağlayacaktır. Stant ve sergi görevlileri, örnek ürün dağıtan
kişiler, marka kişiliğini ve kimliğini bilen, iletişimci kişiler olup olmadığı görülmüş olur. Her aracın
önceden ön-testini yapmak kolay olmadığı için önceki satış araçlarındaki tecrübelerinden faydalanmak,
önceki kayıtları izlemek tercih edilebilir.
Uygulamak ve Değerlendirmek: Satış geliştirme kampanyasının son aşaması, hem uygulama hem de
önceden belirlenen ilk aşamadaki amaca ulaşılıp ulaşılmadığının tespit edilmesini içine alır. Bu aşamada
rakamlarla karşılaştırma yapılır. Çoğunlukla yüzeysel geçilen bu aşama sonucunda kimlere ulaşıldığı,
nasıl bir geri dönüş alındığı belirlenmelidir. Satış sonrasında, olası olumsuz müşteri geri dönüşümlerine
verilecek yanıtları düzenlemek ve yeniden tazmin etmek bu sürecin sürdürülebilir olmasını sağlayacaktır.
Tüketici hakları, haksız rekabet, internet ortamındaki sosyal paylaşım düşünüldüğünde sorunu çözemeyen
marka, hedeflediği satış geliştirme yerine uzun süre silemeyeceği yaralar alabilir.
SATIŞ GELİŞTİRME TÜRLERİ
Satış geliştirme ve türleri değişen pazarlarla birlikte farklılaşmıştır. Hedef tüketicilerin ihtiyaçları ve
tatmin düzeyleri, kendi aralarındaki global iletişim ve etkileşim ve yasal hakları ile birlikte yeni satış
geliştirme türleri ortaya çıkmıştır. Satış geliştirmenin ve türlerinin bu kadar önemli olmasının sebeplerini
şu şekilde sıralamak mümkündür (Kotler ve Armstrong, 2004: 510):
101
•
Firmaların marka sorumlularının üzerindeki satış baskısı artmıştır.
•
Ürünlerin arasındaki farklılıkların azalmasından dolayı, öne geçmek için yapılabilecek en önemli
faaliyet satış geliştirme olmuştur.
•
Medyadaki reklam kalabalığı ve artan maliyetlerden dolayı tüketicilerden doğrudan yanıt
alabilmek satış geliştirmeyi önemli hale getirmiştir.
•
Tüketiciler daha fazla indirim ve fırsat odaklı düşünür hale gelmiştir.
•
Perakendecilerin fazlalaşması ile perakendeciler de üreticilerden daha fazla indirim taleplerinde
bulunmaktadırlar.
Satış geliştirmenin türleri hedef kitlesine göre değişmektedir. Satış geliştirmenin uygulanacağı 3 temel
kitle söz konusudur. Bunlar tüketiciler yani nihai alıcılar, perakendeciler, toptancılar, bayiler yani aracılar
ve firmanın kendi satış örgütüdür.
Tüketicilere (Nihai Alıcılara) Yönelik Satış Geliştirme Araçları
Bir ürünün temel hedef kitlesi, öncelikle ürünü beğenip satın alacak kitledir. Bu kitle sayısal olarak fazla
olduğu için birinci sırada yer alır ve daha fazla satış geliştirme araçlarına sahiptir. Bunlar değişen tüketici
profilinden dolayı da yaratıcılığın çok gerekli olduğu satış geliştirme türleridir. Nihai tüketicilere ve
alıcılara yönelik satış geliştirme araçlarını aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür.
1.
Örnek Ürün veya Numune: Tüketicilere yönelik satış geliştirme araçlarından hediyelerle
birlikte en sık kullanılan araçlardandır. Ürünü denemesi için tüketiciye verilen ürünün küçük
miktarına örnek ürün ya da numune denir. Numune vermek yeni bir ürünü pazara sokmanın en
etkili ama aynı zamanda en pahalı yöntemidir. Tüketicilere yönelik paketli ürünler satan
firmaların yüzde 84’ü promosyon stratejilerinin bir parçası olarak numuneleri kullandığı
araştırmalarla tespit edilmiştir. Örneğin Coca Cola, Vanilla Coke için 1.3 milyon numune
dağıtmıştır. Numuneler mağazalarda dağıtılabilir, posta ile gönderilebilir, kapıdan teslim
edilebilir veya başka bir ürünle birlikte verilebilir (Kotler ve Armstrong, 2004: 511). Numune
yöntemi yeni ürünlerde daha etkiliyken, ürünün özellikleri reklamlarla anlatılamayacak kadar
zorsa, numune yöntemi uygun olabilir. Her ürün için uygun olmayabilir. Ürünün hali hazırda bir
kullanıcı kitlesi varsa ya da ürünün satın alma çevrimi uzun ise numune vermek tavsiye edilmez
(Lane, Russell, 2001: 213). Sürekli örnek ürün veya numuneyi kullanan ürün grubu olarak,
parfüm ve temizlik ürünleri gösterilebilir. Parfüm markalarının sürekli kullandığı tester (örnek
ürün) adı verilen satış geliştirme araçları parfümlerin hedef kitle tarafından denenmesini ve
sonradan satın almasını sağlayacak özelliğe sahiptir. Mağaza içinde yapılan lezzet testleri,
araçlarla ve fuarlarda dağıtılan örnek ürünler, okullar, hastaneler aracılığıyla yapılan dağıtımlar
(Odabaşı ve Oyman, 2005: 205) bu gruba giren uygulama örnekleridir.
2.
Hediyeler: Bir ürünün satın alınmasını teşvik etmek için ücretsiz verilen ürünlerdir (oyuncaklar,
CD’ler gibi). Paketin içinde, dışında ya da posta yoluyla verilebilirler. Quaker Oats Ken-L
Ration köpek maması paketlerinde toplamda 5 milyon dolar değerinde altın ve gümüşten paralar
dağıtılması buna güzel bir örnektir (Kotler ve Armstrong, 2004:512). Uzun yıllardır devam eden
satış geliştirme tekniği olan hediyelerin özel olması, kaliteli olması, popüler olması ve
müşteriyle uyumlu olması gerekmektedir. Hediyenin gerçek müşteriye gitmesi gerekir. Satın
alan kişiyi değil, satın alma kararını veren kişiyi ödüllendirmesi dikkat edilecek bir başka
noktadır. Mesela, kahvaltılık gevreklerin karar vericisi çocuklardır bu yüzden hediyelerde
çocuklara göre tasarlanmalıdır (Lane, Russell, 2001: 206).
3.
İndirimler, Mevsim Sonu İndirimler ve Vade Uzatmalar: İndirim geleneksel olarak satışı
geliştirmek için ilk akla gelen satış geliştirme araçlarından biridir. Ürünün ya da hizmetin fiyatı
indirilerek satışın artırılacağı düşünülür. Belirli periyotlarda veya belirli hedef bireylere
yapılması doğru iken, sürekli ve herkese yapılması markayı öldürecek etkisi vardır (Arens, 2006:
324). Bu nedenle belirli ve mantıklı sebeplerle yapılabilecek indirimler kalite algısına zarar
vermez. Özellikle giyim kategorisinde mevsim sonu indirimler etkilidir. Ödeme kolaylığını
sağlamak için ödemeyi iki ay sonraya ötelemek, daha fazla taksitle uzatmak yine buna örnek
satış geliştirme türlerindendir. Beyaz eşyalarda, mobilyalarda uygulanan vade uzatmaları örnek
verilebilir.
102
4.
Fırsat Paketleri: Üretici tarafından düşük fiyatın doğrudan ürünün paketi üzerine yazılmasıdır.
Fırsat paketleri “bir ürün fiyatına iki ürün” şeklinde olabileceği gibi, birbiri ile alakalı iki ürünün
veya çoklu ürünlü paketler (ketçap ve mayonez, diş macunu ve diş fırçası, sucuk ve kaşar peyniri
vb.) birleştirilerek satılması şeklinde de olabilir. Fırsat paketleri kısa dönemli satış arttırma
konusunda kuponlardan bile daha etkili olabilmektedir (Kotler ve Armstrong, 2004:512).
5.
Kupon: Belli bir ürünü satın alırken tüketiciye bir miktar avantaj sağlayan belgelere kupon
denir. Kuponlar yerleşmiş bir markanın satışlarını artırabilir ve yeni bir markanın tüketici
tarafından denenmesini sağlayabilir. Ürün fiyatının yüzde 20’sinden fazla yapılan indirimlerin
promosyon sonrası dönemlerde satışları olumsuz etkilediği tespit edilmiştir. Bu nedenle yüksek
meblağlarda yapılan indirim programlarının dikkatlice düşünülmesi gerekmektedir (Del
Vecchio, 2007: 158). Tüketiciler, kuponları fiyat indirimleri olarak algılamamaktadırlar. Bu
nedenle kuponlar, fiyata yönelik diğer satış geliştirme yöntemleri gibi marka değerine kolayca
zarar vermez. Kupon biriktirerek ürünü daha düşük fiyata satın alan tüketici diğer müşterilere
göre kendini şanslı hissedecektir. Kuponun zamanlama açısından markanın ve ürünün tüketici
zihninde kalma etkisi de vardır.
6.
Reklam Eşantiyonları: Tüketicilere hediye olarak verilen, üzerinde reklam verenin adının,
kurumsal kimliğinin basılı olduğu faydalı eşyalar (kalemler, takvimler, anahtarlıklar, alışveriş
çantaları, kahve kupaları vb.) satış geliştirmeye girmektedir. Bu eşantiyonlar son derece etkili
olabilmektedir. Özellikle eşantiyonlar yılbaşında daha fazla programa alınmaktadır. Bir
araştırmada katılımcıların %63’ünün bir eşantiyon taşıdığı ya da giydiği sonucuna ulaşılmıştır.
Bu kişilerin dörtte üçü, kullandıkları bu eşantiyonu veren firmanın adını ezbere söyleyebilmiştir
(Kotler ve Armstrong, 2004:513). Özellikle halkla ilişkiler faaliyetlerinde tüketiciyle
buluşturulması etkili olmaktadır.
7.
Özel Müşteri Ödülleri: Bir firmanın ürün veya hizmetlerini düzenli olarak kullanan kişilere
verdiği, nakit ödül ya da diğer ödüllerdir. Örneğin, hava yolları firmaları sık uçan yolculara mil
puan kazandırarak ücretsiz uçuş imkanı sağlamaktadır. Oteller, süpermarketler ve bazı işletmeler
de benzer şekilde ürün ve hizmetlerini düzenli olarak kullanan tüketicileri ödüllendirmektedir
(Kotler ve Armstrong, 2004:513). Bankaların özel müşterilerine yönelik özel kredi vermeleri
buna örnektir.
8.
Yarışma ve Çekiliş: Tüketicilere şans ya da çaba ile bir şeyler (para, seyahat, hediyeler)
kazanma fırsatı veren satış geliştirme etkinlikleridir (Kotler ve Armstrong, 2004:513).
Tüketiciler yarıştırılır ve belirli süre içerisinde yarışabilmek için ürünü almaları sağlanır.
Yarışmaya katılma şartları, doldurulması gereken belgeler, gerekli yasal izinler ve kazananların
resmi olarak açıklanması ve kazananların duyurulması gibi süreç bu satış geliştirme yönteminde
önemlidir. Yarışmaya katılanlara yarışmaya katılmayı teşvik edecek büyük hediyeler
(otomobiller, Amerika tatilleri, evler vb.) verilebilir.
9.
Mağaza İçi Gösteriler: Perakende noktalarındaki artış, tüketicilerin alışveriş yerlerinde uzun
süre geçirmeleri, rekabet eden ürünlerin sayısının her geçen gün artması ile bu satış geliştirme
yöntemi daha etkili ve önemli hale gelmiştir. Reklamın ve satış geliştirmenin arasındaki ilişkide
de ifade edildiği gibi farkındalığı sağlayan reklamla mağazaya gelen tüketici mağaza içinde
alacağı ürünü unutup mağazadaki başka bir ürünü alabilecektir. Diğer satış geliştirici faaliyetleri
de içine alan bir yöntemdir. Özel reyonlar yapmak, ışıklı stantlar tasarlamak, özel giysili satış
personelleri ile gösteriler yapmak ve mağaza içinde anonslarla duyurular yapmak bu türe
girmektedir. Ürünün durduğu raftan farklı daha görünür hale ve tüketicinin alışveriş sepetini
hızlandırıcı aktiviteler düzenlenir.
10. Para İadeleri: Kuponlara benzer bir uygulamadır. Ancak indirim mağazada değil, ürün satın
alındıktan sonra gerçekleşir. Tüketici, üretici firmaya satın aldığına dair bir kanıt gönderir,
üretici de ödenen ücretin bir kısmını tüketiciye geri gönderir. Örneğin Toro firması kar
temizleme aletleri için böyle bir para iadesi kampanyası düzenlemiştir. Eğer tüketicinin yaşadığı
bölgede kar normalin üstünde yağarsa bir miktar para iadesi sözü vermiştir. Rakipler bu
kampanyaya zamanında yanıt verememişler ve kampanya son derece başarılı olmuştur (Kotler
ve Armstrong, 2004:512).
103
İlaç firmalarında, satış sorumlularının doktorların reçetelerine
ilaçlarını yazmalarını sağlamak için yaptıkları satış geliştirme faaliyetleri hakkında kısa bir
araştırma yapınız.
Aracılara (Perakendeci, Toptancı ve Bayilere) Yönelik Satış Geliştirme
Araçları
Perakendecilerin, toptancıların ve bayilerin ürünü bulundurmasını ve tüketiciye yönlendirmesini
sağlamak için yapılan satış geliştirme faaliyetleridir. Perakende noktalarında daha fazla vakit harcayan
tüketicinin ürünü görebilmesini sağlayacak, raf/teşhir sayısını ve yerini artırma amaçlıdır. Alışveriş
merkezlerine yönelik verilen hediyeler, indirimler buna örnektir. Tüketicilere yönelik verilen satış
geliştirme yöntemlerinin aracıların özelliklerine göre uyarlanması ile uygulanabilmektedir. Özellikle ilaç
firmalarının, ilacı reçetelere yazacak olan doktorlara (doktorlar ve eczacılar bu süreçte aracıdır) yönelik
yaptığı satış geliştirme faaliyetleri bu grubun en iyi örneğini oluşturmaktadır. İlaç firmalarının satış
örgütünün doktorlarla birebir görüşmeler yaparak numune ilaçlar, hediyeler, eşantiyonlar, tatiller ve özel
müşteri ödülleri vermeleri sağlanır. Tüketicilere yönelik olmayan satış geliştirme yöntemleri ise şunlardır:
•
Ortak reklamlar
•
Eğitim programları
•
Bayii toplantıları
•
Satın Alma Noktası Reklamları (POP)
•
Fuarlar
Rafta duran ve tozlanan ürün, ne kadar bilinir olsa da tercih edilmez. Bu sebeple perakendecilerde raf
devir hızı önemlidir. Ürünün ne kadar hızlı tercih edildiğinin rakamsal ifadesidir. Satış ve kara daha hızlı
yansıyan ürünlerdir. Bu ürünleri marketlerinde ve satış noktalarında bulundurmak karşılıklı kazanç
sağlayacaktır. Bu karşılıklı kazancı artırmak için ortak reklamlar satışı geliştirici yöntemlerdendir.
Migros’tan, Beko ürünü alanlara Yapı Kredi Word karta 24 taksit ortak reklama örnek olarak verilebilir.
Marketlerin periyodik olarak hazırladıkları broşür, el ilanı, insert vb çizgi altı reklam araçlarında ürünün
görünmesi hatırlanmayı ve satışı artıracaktır.
Yine aracılardan toptancılara veya bayilere yönelik olarak satış kurallarında ve satış tekniklerinde
yenilikleri ve örneklendirmeleri anlatmak için eğitim programları düzenlenir. Bu programlar sayesinde
hem yeni modeller hakkında bilgilendirme yapılır hem de satış sürecinde sorunların çözümlenerek
satışların artırılması hedeflenir.
Bayii toplantıları yine aracılara yönelik yapılan satış geliştirme araçlarından biridir. Bayilerin
motivasyonunu artırarak, ürünün bulunurluğunu, raftaki duruşunu, satış anında müşteriye teklif
edilmesini artırıcı bayii toplantıları önemlidir. Endüstriyel ürünlerde bu bayii toplantıları etkilidir. Satışı
daha fazla yapan bayileri ödüllendirmek, yeni bayilikler vermek için kullanılan yöntemlerdendir.
Satın alma noktası (POP-Point Of Purchase) reklamlarında, tüketiciler gıdadan, giyime, teknolojiden,
kişisel bakım ürünlerine, mobilyadan, mücevherata, sinemadan, oyun kulüplerine kadar çok geniş
yelpazede yeni alışveriş komplekslerinde alışverişlerini yapmakta aynı zamanda aile ve arkadaşlarıyla
vakit geçirip, eğlenmektedirler. Tüketici burada etkileşim içindeyken ürünü ve markayı satın almasını
sağlayıcı tüm reklam faaliyetlerine, satın alma noktası satış geliştirici faaliyetler denmektedir. POP adıyla
kısaltılarak kullanılan bu faaliyetler genel reklam ve marka konseptine göre düzenlenmelidir. Özellikle
hızlı tüketilen ürünlerde satın alma noktası reklamları olmadan markanın satışını artırması mümkün
değildir. POP tüketicinin daha önce düşündüğü marka yerine satış geliştirici reklamın etkisiyle daha önce
düşünmediği, satış anında ikna olup satın aldığı ürün başarıları sayesinde adından söz ettirmiştir. Marka,
POP iletişimi ile marketteki ürün grubunda rakiplerinden öne çıkmakta, raftaki kategorinin temsilcisi
olarak tüketiciye temas etmektedir. Bu temas doğrudan satışa giden temastır. POP, teknoloji, ürünün
özelliği, mevsimsellik, rakiplerin uygulamaları ve mağazanın durumu gibi faktörlerden etkilenerek
değişkenlik gösterir. Ürün maketleri, ışıklı panolar, stantlar, dönkartlar, mağaza içi anonslar, özel raflar,
satış makineleri gibi yenilikleri içinde barındırır. Markayla ve hedef kitle ile örtüşen yaratıcı satın alma
noktası satış geliştirme araçları satışlara ve itibara katma değer katacaktır. Fuarlar son yıllarda satış
geliştirmede farklı bir role sahip olduğu için daha ayrıntılı açıklanacaktır.
104
Satış Ekibine Yönelik Satış Geliştirme Araçları
Satış personeli, özellikle endüstriyel ürünlerde, aracı ve bayii kullanımı çok olan ürün ve hizmetlerde çok
etkilidir. Bu sebeple satış elemanlarını sürekli motive etmek gerekmektedir. Çalışanlara yönelik bu
motivasyon en büyük satış geliştirme yöntemi olmaktadır. Tüketiciler ve aracılar için kullanılan satış
geliştirici araçlar ürüne, hedef kitlesine ve rekabete göre kullanılabilmektedir. Amaç satış personelinin
motivasyonunu sağlayıp, müşteri ile iletişiminde güçlü ikna stratejileri geliştirmesini sağlamaktır.
Tüketiciye ve aracılara yönelik kullanılan satış geliştirme araçlarından ücretsiz ürün, şirket logolu ürün,
broşür ve kataloglar, eğitim programları, satış ekibi düşünülerek yeniden kullanıldığında satışlarda etki
mümkün olabilmektedir. Satış örgütüne belirli hedeflere ulaştığında ikramiye vermek, yine farklı tatiller
veya uzun seyahat ödülleri vermek, ürünlerde özel indirimler uygulamak, daha üst pozisyonlara gelmesini
sağlayıcı teşvikler bu gruba giren satış geliştirici araçlar olmaktadır.
Türkiye’deki fuar organizasyonları ve çeşitliliği hakkında kısa bir
araştırma yapınız. (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği internet sitesinden
“http://www.tobb.org.tr/FuarlarMudurlugu/Sayfalar/AnaSayfa.aspx” bilgi alabilirsiniz.)
FUARLAR
Bir kategorideki birbirine benzer ürün ve hizmetlerin artması, tüketiciyle buluşmanın zorlaşması,
teknolojik gelişmelerin firmalara yeni fırsatlar yaratması, kitle iletişim araçlarındaki reklam kalabalığı ve
promosyon kalabalığı sektörel buluşma için zaten yapılan fuarları daha önemli ve etkili hale getirmiştir.
Geleneksel olarak var olan fuarlar satış geliştirme araçlarından aracılara yönelik gerçekleştirilen
pazarlama iletişim aracıdır. Fuar sözcüğü Latince festival, bayram anlamına gelen “fariae” sözcüğünden
doğmuş bir sözcük olduğu için, pazarlama iletişiminde, halkla ilişkilerden doğmuştur. Gelinen noktada
fuarlar bütünleşik gücü elinde bulunduran bir yapıya kavuşmuştur. Halkla ilişkiler organizasyonudur,
birebir satış ekibinin bizzat içinde olduğu bir organizasyonudur, reklam araçlarını kullanır, fuar süresince
yaratıcı satış geliştirme faaliyetlerini içinde barındırmaktadır. Fuar, markaların hem birebir hem de kitle
iletişimi sürecinde etkili olmasını sağlayan araçlardır. Aracılar yanında nihai tüketicileri ve satış ekibini
de kapsadığı için ayrı bir bölüm de incelenmiştir.
Tablo 5.1: Fuar Türleri (Monye, 2000: 114)
Yukarıdaki Tablo’ya göre fuarların hedef kitlesini ve türlerini daha açık şekilde görebilmekteyiz.
Fuarlar 4 kategoriye ayrılmaktadır. Genel fuarlar, nihai tüketiciyi ve firmaları hedef almalarına göre 2’ye
ayrılmaktadır. Son kullanıcıya göre olanlara “Genel Fuarlar” adı verilmektedir. Bu fuarlarda nihai
tüketiciye yönelik çok sayıda sektör bir araya gelmektedir. Belirli bir sektörü veya ürün grubunu esas
almayan fuarlardır. Çeşitli mal ve hizmetlerin bir arada sergilendiği, içinde sosyal ve kültürel
etkinliklerinde bulunduğu ve en az 50 katılımcının olduğu, yılda bir kez düzenlenen ve 15 günü
geçmeyen kısa süreli fuarlardır. Bu fuara katılan firmaların temel amacı tüketicilerle iletişime girmek ve
yeni tüketicilerle tanışmaktır. Almanya bu tür fuarların çok sayıda düzenlendiği ülkedir (Monye, 2000:
120).
105
“Genel Ticari Fuarlar” farklı sektörlerden farklı firmaları bir araya getiren fuarlardır. Hem endüstriyel
hem de tüketicilere yönelik ürünler aynı alandadırlar. Bu fuarlarda hem yerel hem de yabancı ziyaretçiler
bir araya gelirler. Avrupa’da Fransa, İtalya ve İspanya bu tür fuarlara ev sahipliği yapmaktadırlar. Genel
ticari fuarlar, ülkelerin vitrini gibi değerlendirilmektedir. Özellikle daha az gelişmiş ülkelerde ana amaç
ülkeyi tanıtıp ihracatın artırılmasını sağlamaktır. Genel fuarlar gibi yılda bir ve kısa süreli düzenlenirler.
“İhtisas Fuarları” genel fuarlardan başka belirli bir konuya, sektöre, bölgeye göre uzmanlaşmış
fuarlardır. “Tüketicilere Yönelik İhtisas Fuarları” tüketicilere yönelik ürünlere veya endüstriyel ürünlere
odaklanılan fuarlardır. En popüler fuar türüdür. Bir sektör ya da birbiri ile ilgili bir kaç sektörü bir araya
getiren fuarlardır. Bu fuarlarda amaç distribütör (dağıtıcı, bayii) bulmak ve tüketicilere ürün satmaktır.
Ayrıca rakipleri görmek, incelemek onlar hakkında bilgi toplamak için de fırsat yaratmaktadır (Monye,
2000: 123).
“Sektörel İhtisas Fuarları” tüketiciye yönelik ihtisas fuarlarından temel farkı endüstriyel ürünlerin
sergilenmesinin yapılmasıdır. Tüketiciye yönelik herhangi aktivite yoktur. Bu fuarları düzenlemek için
daha büyük fuar alanları ve fuar öncesinde daha çok hazırlanmak gerekmektedir. Bu fuarların en büyüğü
Almanya’da Hannover Fuarıdır (Monye, 2000: 121).
Bilişim dünyasını yakından takip etmeyi sağlayan uluslararası bir fuar
CEBIT fuarı hakkında kısa bir araştırma yapınız.
Fuarlar markaların iletişim dillerini, tarzlarını, hedeflerini, araçlarını bir araya getiren farklı bir satış
geliştirme yöntemi olduğu için markanın genel stratejilerinden beslenerek sürecin yönetilmesi ile sonuç
alınabilecek bir yöntemdir. Özellikle global ölçekteki etkileşim fuar kavramını daha da önemli hale
getirmiştir. Uluslararası fuarlar özellikle ihraç konusunda yeni olan küçük işletmeler için çok faydalıdır.
Özellikle de yabancı ülkelere satış personeli göndermeye göre, daha düşük maliyetli olduğu için global
pazara açılmak isteyen küçük işletmeler için avantaj sunmaktadır (Vanderleest, 1994:39). Aslında
fuarlara katılmak değil katılmamak ciddi bir maliyet ve zarar verebilecek hale gelmiştir. Firma kategoride
var olduğunu göstermek ve itibarına doğrudan katkı sağlamak için fuarlarda iletişim kurmak zorundadır.
Fuarlar sayesinde markalar yeni pazarları öğrenebilmekte ve kendilerini yenileyebilmektedirler. Fuarlar
doğrudan satışa katkı da yapabilmekte ve büyük siparişler alınabilmektedir (Jenkins, 1998:8). Fuarlar
üzerinde yapılan bir araştırmada fuar ziyaretçilerinin % 90’ının bir firmanın satış elemanlarını ilk kez
fuarda gördüklerini göstermiştir (Kotler ve Armstrong, 2004: 514). Bu, fuarların müşteriyle iletişim
kurmadaki, yeni müşterilerle tanışma, tanınma ve kamuoyunda konuşulmasını sağlamadaki etkisini
göstermektedir.
Böyle bir çeşitlenmeye ve öneme sahip olan fuarların öncesini ve sonrasını planlamak çok önemlidir.
Genel olarak satış geliştirme sürecinde ifade edilen süreci fuar hazırlığı için izlemek mümkündür. Fuarın
kendine has özellikleri de bu sürece dahil edildiğinde fuar sürecini şu şekilde belirlemek mümkündür.
•
Fuar amaçlarının belirlenmesi
•
Fuar hedef kitle analizi
•
Fuar türlerinden seçim yapmak
•
Fuar sorumlusu belirlemek
•
Fuar personelini belirlemek
•
Fuarı gerçekleştirmek
•
Fuar sonrası iletişim
Pazarlama iletişim amaçlarına uygun olarak fuar amaçları belirlenmelidir. Fuarların amaçları şöyle
sıralanabilir (Lane, Russell, 2001: 219):
106
•
Yeni satışlar yapmak
•
Gelecekteki satışların yolunu açmak
•
Yeni ürünleri tanıtmak ve firmadan haberdar etmek
•
Halihazırdaki müşterilere daha çok satış yapmak
•
Rakipleri incelemek
•
Yeni distribütörlük bulmak
Bu amaçlar dışında daha spesifik alt amaçlarında belirlenmesi gerekmektedir. Fuarda bu amaçlara
göre program akışının belirlenmesi, fuar sonrası elde edileni kontrol etme olanağı sağlayacaktır. Özellikle
fuarlara yaptığı harcamaları yüksek olan firmalar için, fuar sonrası değerlendirmede amaçların net olması
çok daha önemlidir. Bazı markalar ve ülkeler için fuarlar, reklam bütçelerinden sonra ikinci büyük
harcama kalemi haline gelmiştir (Gopalakrishna vd, 1995: 75-76). Uluslararası fuarlar küçük işletmelere
distribütör bulma konusunda büyük fırsatlar sunmaktadır. Böyle bir fuara ilk kez katılan küçük işletmeler
için distribütör bulmak, fuar amaçlarının arasında birinci sırada olmalıdır (Vanderleest, 1994:40).
Amaçlardan sonra fuarın hedef kitlesi ile firmanın hedef kitlesinin örtüşüp örtüşmediğine bakılır.
Hedef kitle analizi ile hedef kitleye uygun çizgi altı (tanıtım filmi, broşür, katalog, dosya, el ilanı vb.)
reklam araçları hazırlanır. Ya da hedef kitleyle birebir iletişimde dikkat edilecek noktalar. Hedef
bireylerin beklentileri, soruları ve onlara verilecek yanıtlar belirlenir.
Hedef kitleye uygun fuarların seçimi bir başka önemli seçim aşamasıdır. Seçilecek fuarın firmanın
imajına, bütçesine ve pazarlama planına uygunluğuna göre fuar seçimi yapılır. Fuarın saygın olması ve
ziyaretçi sayısının yüksek olması dikkate alınmalıdır. Mümkünse düşünülen fuara daha önce katılmış
firmalardan görüş alınması yerinde olacaktır (Keobke, 2004:5). Seçilecek fuar, fuar iletişiminin en önemli
aşamasıdır. Bu sebeple Amerika’da Ulusal Fuar Katılımcıları Derneği (National Trade Show Exhibitors
Association) önem sırasına göre 1’den 15’e kadar sıralanmış fuar seçim kriterleri yayınlamıştır
(Vanderleest, 1994:40). Bu kriterlere göre fuar seçimi rasyonel olarak yapılmış olacaktır.
Tablo 5.2: Fuar Seçimi Kriterleri (Vanderleest, 1994:40)
Kriter
Sırası
Ziyaretçi Kalitesi
Ziyaretçiler arasındaki karar alıcıların oranı
1
Hedef pazara uygun ziyaretçi oranı
2
Fuarın belli tipte katılımcılarla sınırlandırılmış olması
8
Önceki sene yapılan yeni iş anlaşmalarının sayısı
9
Ziyaretçileri izleme
15
Ziyaretçi Sayısı
Fuarı ziyaret edenlerin sayısı
3
Fuar organizatörleri tarafından yapılan tanıtım düzeyi
5
Önceki yıllarda fuarı ziyaret etmiş olan ziyaretçi miktarı
6
Stant Yeri
Fuar alanındaki stant pozisyonu
4
Yer ve büyüklük konusunda pazarlık yapabilme
7
Standın bulunduğu bölgenin ziyaretçi trafiği
13
Lojistik Konular
Fuara katılımın kolay olması
10
Güvenlik
11
Fuara yardımları kolayca yapma
12
Tesislere giriş ve çıkış
14
107
Turizm ve seyahat sektörünü bir araya getiren, Doğu Akdeniz
Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı (EMITT) hakkında emittistanbul.com internet
adresinden bilgi alabilirsiniz.
Gelişmekte olan sektörlerde, bölgelerde ve ülkelerde bazı fuarlara destekler söz konusu olabilir. Bu
desteklerde incelenerek fuar seçimi gerçekleştirilmiş olur. Fuar seçimi yapıldıktan sonra firmadan bir
yetkilinin fuar sürecini yönetmesi aşamasına geçilir. Bu yetkili kişi iletişim becerisi yüksek, bütünleşik
pazarlama iletişiminin yöneticisi olmalıdır. Bu yönetici idaresinde fuarın her günü ve her adımı önceden
test edilmelidir. Fuar standında görevli olacak içeriden veya dışarıdan personelin müşteri temaslarındaki
iletişim tarzı ve tonu belirlenmelidir. Fuar hedef kitleyle iletişim kurulan önemli bir temas noktasıdır. Bu
sebeple standı iyi tasarlamak yetmez, personelin de konsept doğrultusunda mesaj iletmesi sağlanmalıdır.
Stant görevlisi iş tanımlarına uygun sayıda seçilmelidir. Az olması da çok olması da sorun yaratacaktır.
Fuardaki markanın temsilcisi personel duruşlarıyla, konuşmalarıyla ve tepkileriyle çok dikkatli
davranmalıdırlar (Laurie, 1993:39). Çünkü her davranış markaya transfer olacaktır. Markanın davranışı
olarak yorumlanacaktır. Stant personelinin iyi eğitilmiş olan kişiler arasından seçilmesi önemlidir.
Personel ürün ve hizmetler hakkında son derece bilgili olmalı ve gerekirse ürün demosu yapabilecek
durumda olmalıdır. Profesyonel bir tablo çizen personel şirket imajına da katkıda bulunacaktır. Fuarlarda
ziyaretçiler olabildiğince çabuk bilgi almak istedikleri için standın buna uygun görsel tasarıma ve
işlevselliğe sahip olması gerekmektedir. Kimi ziyaretçiler de iş amaçlı olarak fuara katılmış olup
şirketlerine döndüklerinde patronlarına rapor verecek olabilirler. Bu yüzden raporlarında belirtebilecekleri
yeni ve ilginç şeyler onlar için önemli olabilir (Keobke, 2004:5). Fuar sırasında iletişim bilgileri toplanan
potansiyel alıcılarla fuar sonrası iletişim kurmak çoğunlukla üzerinde durulmayan, önemsenmeyen ama
çok önemli bir uygulamadır. Talep edilen ekstra bilgilerin hazırlanmakta olduğunu söylemek için bile
olsa, fuardan sonraki birkaç gün içinde potansiyel alıcılar ile iletişim kurulmalıdır (Laurie, 1993:38).
Potansiyel alıcıların talep ettikleri bilgilerin, yaptığınız görüşmeyi hatırlatan kişisel bir mektupla beraber
fuardan hemen sonra gönderilmesinde fayda vardır (Beaulieu, 2008:190). Eğer fuar sonrasında potansiyel
alıcılarla iletişim kurulmayacaksa fuara katılmanın anlamı da yoktur (Keobke, 2004:5).
108
Özet
bilmek ona iletilecek mesajı ve aracı daha
dikkatli seçmeyi gerektirmektedir. Mesaj
bombardımanı altındaki tüketiciyi kendi ürün,
hizmet ve kurumu hakkında mesaj bombardımanına tutmak tüketicinin algılamasını sağlamayacaktır. Tüketici markayı öğrenmiyor ve
algılamıyorsa satın alma noktasında alışveriş
sepetine ürünü koyması kolay olmayacaktır.
Sadece satın alma noktası aktiviteleriyle sepete
koymasını beklemekte doğru olmayacaktır.
Türkiye’de promosyon satış geliştirme olarak
algılanıyor.
Promosyon,
satış
geliştirme
yöntemlerinin yaygın olarak kullanılanlardan biri
ya da birkaçını karşılayan bir kavramdır. Ama
satış geliştirme promosyon demek değildir.
Bütünleşik pazarlama iletişimiyle üründen, hedef
kitleye, yerelden global kararlara, firmadaki en
alt kademedeki görevliden CEO’ya kadar hemen
herkesin itibara, firmanın kar elde etmesine ve
yaşamasına kadar etkisinin maksimuma çıktığı
günümüzde satış geliştirici faaliyetleri plan
dahilinde yürütmek gerekmektedir. Önceden
belirlenmiş pazarlama iletişimi planını zaman
zaman yükseltip alçaltmak firma dinamiği
açısından önemlidir. Firmalar ürünü ya da
hizmeti kaliteli üretmek zorundadır. Kaliteli ürün
kaliteli iletişim ile başarıyı yakalayabilmektedir.
İletişim reklamla, halkla ilişkilerle, birebir satışla
ve satış geliştirme ile olmaktadır. Bu iletişim
karması elemanlarının ürüne göre karışımı
sorunları çözücü olacaktır. Sürekli aynı iletişim
karmasını kullanmak da firmayı başarıya
taşımamaktadır. Çünkü, iletişim algıyı yönetme
işi olarak kullanıldığında tüketicinin zihninde yer
edinebilecektir. Tüketicinin zihninde yer edinmiş
ürünler
ve
hizmetler
yıllarca
ölmeden
yaşayabilmektedirler.
Bütünleşik pazarlama iletişimi tüm bilgilerin
sürece dahil edilmesini sağlayarak olası anlık
krizleri çözebilme kabiliyeti ve gücü de
vermektedir. Satış geliştirmenin geleneksel
yöntemleri yanında yeni yöntemlerinde pazarlama iletişimi sürecinde kullanılması farklılaşmayı sağlayacaktır. Farklılaşmak tüketici gözünde amaca hizmet edecek şekilde olduğu
sürece sorun yoktur. Geleneksel ürünü indirimli
vermek ve numune dağıtmak bile yaratıcı ve
marka değerini düşürmeyecek zamanda ve yerde
yapıldığında markaya fayda sağlayacaktır. Aksi
halde
markanın
değerinde
zedelenme
olabilecektir.
Markada çalışan tüm çalışanlarında bütünleşik
pazarlama iletişimi bilinciyle eğitilmesi markanın
sorunlardan karla çıkmasını sağlayacaktır. Böyle
markalar satış anındaki tüketiciyi ateşleyen satış
geliştirme etkinliklerine de, fuar gibi son
dönemlerin çok önemli, etkili ve popüler iletişim
etkinliğini de kontrol edebilecektir.
Bu bilgileri firmalar son yıllarda pazarlama
anlayışındaki değişimle birlikte öğrenmeye
başladılar. Bu bilgiye herkes sahipse nasıl
farklılaşacak? İşte burada tüm iletişim sürecini ve
araçlarını yaratıcı kullanabilme becerisine sahip
firmalar rekabetçi avantaj yakalayabileceklerdir.
Global bir köyde yaşıyor olmanın son yıllardaki
en büyük göstergesi fuarlardır. Küçük firmaların
fuar iletişimiyle yeni pazarlara açılması ve
büyümesi kolaylaşmıştır. Böylece neredeyse
sihirli bir güce sahip fuarlara hazırlanmak firmayı
tepeden tırnağa yenileyecektir. Kendini yenileyen
ve iletişim noktalarında hedef kitlenin ve
kamuoyunun algısına doğru mesajları gönderen
firmaların segmentinde yaşaması ve rekabetçi
avantaj elde etmesi içten bile değildir. Aksi
takdirde stratejisiz ve taktiksiz yaşayan firmalar
tüketici ile iletişim kuramamış veya rakiplere
karşı strateji üretememiş olmanın cezasını iflasla
çekeceklerdir.
Rekabet firmalara doğruyu öğreten en güzel
öğretmendir. Rekabetin çetin olduğu sektörlerde
firmalar
iletişim
stratejilerini
sürekli
geliştirmektedirler. Bu değişim sürekli öğrenmeyi
de sağlamaktadır. Sürekli öğrenen kurumlar
hedef kitlede itibarlı olacaklardır.
İtibarı sadece satışla kazanılan bir kavram olarak
görmeyen firmalar istenilen itibara ve değere
ulaşabilmektedirler. Sürekli satış geliştirici
etkinliklerle, fiyat indirimleriyle markanın itibarlı
olması mümkün değildir. İletişim sürdürülebilir
olmalıdır. Sürdürülebilirlik iletişim karmasıyla
sağlanabilmektedir.
Satış geliştirme diğer iletişim yöntemleri ve
araçlarıyla da desteklendiği zaman tüketicinin
zihninde yer edinebilir hale gelmektedir.
Tüketicilerin pek çok mesajla doldurulduğunu
109
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi pazarlama iletişimi
bileşenleri arasında yer almaz?
6. Aşağıdakilerden hangisi perakendecilere
yönelik satış geliştirme araçlarından değildir?
a. Ürün
a. Ortak Reklamlar
b. Firma
b. Eğitim Programları
c. Fiyat
c. Bayii Toplantıları
d. Dağıtım
d. POP Reklamları
e. İletişim
e. Para İadeleri
2. Aşağıdakilerden hangi bütünleşik pazarlama
iletişimi temel taşlarından biri değildir?
7. Birden fazla sektörün katıldığı, tüketicilerin
son kullanıcılarına yönelik fuarlara ne ad verilir?
a. Hedef Kitle
a. İhtisas Fuarları
b. Pazarlama
b. Genel Fuarlar
c. Satış
c. Ticari Fuarlar
d. Marka
d. Sektörel Fuarlar
e. Farkındalık
e. Genel Ticari Fuarlar
3.
8. Tüketiciye yönelik herhangi
olmadığı fuarlara ne denir?
Satış geliştirme süreci ne ile başlamalıdır?
a. Ön-Test Yapmak
b. Satış Aracını Seçmek
a. Ulusal Fuarlar
c. Konsept Belirlemek
b. Genel Ticari Fuarlar
d. Amaçların Belirlenmesi
c. CeBIT Fuarı
e. Hedef Kitle Analizi
d. Sektörel İhtisas Fuarları
4. Aşağıdakilerden hangisi tüketicilere yönelik
satış geliştirme türlerinden biri değildir?
e. Emitt Fuarları
9. Aşağıdakilerden hangisi fuar seçim kriterleri
içerisinde yer almaz?
a. Numune dağıtmak
b. Hediye vermek
a. Çizgi Altı Reklamlar
c. Eğitim programları
b. Ziyaretçi Kalitesi
d. Kupon vermek
c. Ziyaretçi Sayısı
e. İndirim uygulamak
d. Stant Yeri
5. Bir firmanın ürün veya hizmetlerini düzenli
olarak kullanan kişilere verdiği nakit ödül ya da
diğer ödüllere ne ad verilir?
e. Lojistik Konular
a. Özel Müşteri Ödülleri
a. Fuara katılımın kolay olması
b. Reklam Eşantiyonları
b. Güvenlik
c. Fırsat Paketleri
c. Ziyaretçileri izleme
d. Mevsim Sonu İndirimler
d. Fuara yardımları kolayca yapma
e. Örnek Ürünler
e. Tesislere giriş ve çıkış
10. Aşağıdakilerden hangisi fuar seçimindeki
lojistik konular içine girmez?
110
aktivitenin
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde 2
İlaç firmalarının özellikle doktorlara yönelik
tanıtım faaliyetleri hem doktorları yeni çıkan
ilaçlar hakkında bilgilendirmekte hem de
doktorların aynı kategorideki ilaç yerine tanıtımı
yapılan ilacı reçetelere yazması teşvik
edilmektedir. Doktorlara yönelik yapılan satış
geliştirme yöntemleri bedelsiz numuneler,
kitapçıklar, broşür, film, slayt, bloknot, kalem,
kalemlik,
takvim,
mesleki
etkinliklerde
kullanılabilecek parasal değeri mütevazı sınırlar
içinde olan malzemeleri tanıtım materyalleri
olarak kullanılmaktadır.
1. b Yanıtınız yanlış ise “Pazarlama İletişimi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
2. e Yanıtınız yanlış ise “Bütünleşik Pazarlama
İletişimi” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
3. d Yanıtınız yanlış ise “Satış Geliştirme Süreci”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
4. c Yanıtınız yanlış ise “Satış Geliştirme
Türleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 3
5. a Yanıtınız yanlış ise “Satış Geliştirme
Türleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Türkiye’de
fuar
düzenleme
yetkisi
ve
sorumluluğu Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının iznine bağlıdır. Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği, fuarların önemi doğrultusunda
fuar takvimi yayınlamaktadır. Bünyesinde Fuar
Müdürlüğü mevcuttur. Son yıllarda ihtisas
fuarlarında artış söz konusudur. Penye, tekstil ve
teknolojileri, kitap ve süreli yayınlar, diyet
ürünleri, katkısız doğal ürünler, eğitim
kurumlarının teknolojik sistemleri ve eğitimcilere
yönelik online programların sergilenmesi,
mobilya ve dekorasyon, yapı ürünleri ve
teknolojileri, hayvancılık süt endüstrisi ve
ürünleri, altın, gümüş, mücevher ve saat
düzenlenen fuarlardan sadece bir kaçıdır.
6. e Yanıtınız yanlış ise “Satış Geliştirme
Türleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
7. b Yanıtınız yanlış ise “Fuarlar” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
8. a Yanıtınız yanlış ise “Fuarlar” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
9. c Yanıtınız yanlış ise “Fuarlar” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
10. d Yanıtınız yanlış ise “Fuarlar” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Dijital dünyayı anlamak ve yönetmek herkes için
çok önemli. Akıl almaz hızla yeni ürünlerin ve
uygulamaların çıktığı bilişim sektöründeki
gelişmeler Türkiye’de 12 yıldır CeBIT fuarında
buluşuyor. CeBIT, Dünyanın en büyük ticari
fuarlarından biridir. Fuarın hedef kitlesi bilişim
sektörünün kullanıcıları, toptan ve perakende
satıcılar, profesyoneller, bankalar, servis sektörü,
devlet kurumları, bilim ve teknoloji tutkunlarıdır.
2011 yılında yapılan CeBIT Bilişim Eurasia
fuarına 1078 firma ve 121.349 ziyaretçi katılmış.
15.242 m2 alanda 4 gün süren büyük ve
uluslararası bir fuar organizasyonudur.
Sıra Sizde 1
Medya
takip
şirketleri,
yoğun
mesaj
bombardımanını yönetme işidir. Medya takip
yapma işi markaların hedef kitlede daha görünür
olmaya başlamasıyla birlikte, önemli hale
gelmiştir. Yönetilemeyen süreç markaları
yönetmektedir. Bireysel olarak nasıl geri
dönüşümü öğrenmek insana kendine çeki düzen
verme şansı veriyorsa, markalar için de kitle
iletişimdeki geri dönüşümü öğrenmek çeki düzen
vermeyi sağlayıcı etkisi vardır. Medyacatonline.
com adresine bakıldığında, Ajans Press, Basın
Takip Merkezi, Inter Press, Medyastats, Medya
Takip Merkezi (MTM), Online Medya Takip,
PRNet ve Pro Medya gibi 8 adet medya takip
şirketleri sayılabilir. Çıkan haberler, pazarlama
iletişimi ile ilgili geri dönüşler bu sayede kontrol
edilmiş olur.
111
Yararlanılan Kaynaklar
Arens, W.F. (2006) Comtemporary Advertising,
McGrawHill, New York.
Laurie, C.A. (January/Febuary 1993). Getting
the Most from Your Trade Show Exhibit.
Franchising World.
Beaulieu, D. (October 2008). How to get the
most out of trade shows. Alaska Business
Monthly.
Monye, S.O. (2000). TheHandbook of
International Marketing Communications.
Oxford: Blackwell.
DelVecchio, D.,Krishnan, H.S., Smith, D.C.
(2007) Centsor Percent-The Effects of
Promotion Framing on Price Expectations and
Choice. Journal of Marketing, 71(3)
Mullin, R. (2010). Sales Promotion. London:
Kogan Page LTD.
Odabaşı, Yavuz ve Oyman Mine (2005).
Pazarlama İletişimi Yönetimi. İstanbul:
Mediacat
Gopalakrishna, Srinath. Gary L.Lilien, Jerome D.
Williams, Ian K. Sequeira (1995) “Do Trade
Shows Pay Off?” Journal of Marketing, Vol:59,
July.
Pileliene, Lina (2010) “Determination of
Combinations of The Attributes of Sales
Promotion for Different Loyalty Stages’
Customers” Management Theory and Studies
for
Rural
Business
and
Infrastructure
Development. No:20 (1).
Jenkins, P. (June 1999). Making the Most of
Trade Shows. Nations Business.
Keobke, B. (Summer 2004). Show Stoppers:
The Power of Trade Shows. Export Wise.
Rizvi, Syeda Nazish Zehra, Sadia Malik (2011)
“Impact of Sales Promotion on Organizations’
Profitability and Consumer’s Perception in
Pakistan” Institute of Interdisciplinary Business
Research, Vol:3 No:5.
Kim, Changju (2011) “An Exploratory Analysis
of Marketing Budget Aloocation: Advertising
vs. Sales Promotion” The Ritsumeikan Business
Review, Vol:L No:2-3.
Kotler, P., Armstrong, G. (2004). Principles of
Marketing (Tenth Edition). New Jersey: Prentice
Hall.
Vanderleest, H.W. (Autumn 1994). Planning for
International Trade Show Participation: A
Practitioners Perspective. Sam Advanced
Management Journal.
Lane, W. R.,Russell, T.J. (2001). Advertising a
Framework. PrenticeHall Ltd., New Jersey.
112
6
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Marka iletişimindeki geleneksel yaklaşımları açıklayabilecek,
Geleneksel iletişim karması araçlarını sıralayabilecek,
Geleneksel marka iletişimi araçlarının rollerini tanımlayabilecek,
Marka iletişimindeki yeni eğilimler ve araçları anlatabilecek,
Marka iletişiminin geleceğini aktarabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Davranışçı Yaklaşım
İletişim Karması
Geleneksel Yaklaşım
Forumlar
Yeni Medya
Etkileşim
Sosyal Medya
İçindekiler
Giriş
Marka İletişiminde Geleneksel Yaklaşımlar
Marka İletişiminde Yeni Eğilimler
Marka İletişiminde Yeni Araçlar (Sosyal Medya)
114
Marka İletişiminde Yeni
Eğilimler
GİRİŞ
Pazarlama iletişimi, iletişim disiplininin hızla gelişen lokomotif alanı olmayı sürdürmektedir. Bu gelişme
hızının altında yatan etkenlerin önde gelenleri arasında, tüketici eğilim ve beklentilerinin değişmesi,
rakiplerin yeni ürün ve hizmetler ile yaratıcı iletişim çözümleri arayışını sürdürmeleri, küresel ölçekte
ürün ve hizmetlerin hızla el değiştirebiliyor olması sayılabilir.
Şüphesiz pazarlama iletişimindeki gelişmeleri yalnızca yukarıdaki etkenlere bağlamak yeterince
açıklayıcı olmayabilir. Bilişim teknolojilerinin ve internetin hızlanması, yaygınlaşması, teknolojik olarak
çeşitlenmesi ve maliyetinin giderek azalması da bu gelişmelerin altındaki diğer belirleyici dinamik
etkenlerdir.
Tüketicilerin farklı ürün ve hizmetlere kolay erişimleri, çeşitli ürün alternatifleri arasında seçim
yapabilmelerini sağlamaktadır. Artık II. Dünya Savaşı sonrası dönemin pasif konumdaki ne üretilirse onu
tüketen tüketicisi yoktur. En karmaşık hizmet alternatiflerinde bile -ki bankacılık ve finans sektörü buna
örnek olarak verilebilir- tüketiciler forumlar ve sosyal medya ağları yoluyla kolayca diğer alternatiflere
yönelebilmekte; hızlı biçimde bilgi paylaşımıyla, tüketici haklarını koruma mekanizmalarını devreye
sokarak marka itibarını sarsabilmektedirler.
Bu tablonun gösterdiği tek bir gerçek vardır; geleneksel marka kaynaklı mesajlar yoluyla, tüketici
kitleleri üzerinde istendik yönde davranış değişikliği yaratmaya dayalı marka iletişimi yaklaşımı artık
savunulamayacak kadar eskimiştir. Bu yaklaşımın bilinen en eski ve en güçlü biçimi televizyon
reklamlarıdır. Yeni ve günümüz birey-tüketicisine uygun yaklaşımlar oluşan bu boşluğu işin doğası
gereği dolduracaklardır.
Ancak bir noktanın altını çizmekte yarar vardır; burada sözü edilen televizyon reklamcılığının öldüğü
değil, sadece reklam yoluyla bir markanın yaratılamayacağı, yaratılmış olanların da varlığını
sürdüremeyeceği gerçeğidir.
Özellikle yeni kuşak tüketiciler, adeta vücudumuzun bir parçası haline gelen cep telefonlarındaki
uygulamalarla pek çok ürün ve hizmete ulaşabilmektedir. Örneğin bir birey/tüketici bir şehirden diğer bir
şehire seyahat halindeyken, aktarma yapacağı diğer otobüs firmasının biletini cep telefonu ile
alabilmekte, böylece zaman ve enerji kazanabilmektedir.
Ayrıca yeni teknolojilerin kullanımıyla tüketiciler, ürün ve hizmet maliyetinden de tasarruf
edebilmektedir. Aynı ürünün mağazadaki ile internet üzerindeki satış fiyatı arasında ciddi farklar
oluşabilmektedir.
Bu yapıda artık tüketicinin edilgen olması beklenemez. Tüketici yalnızca ana mecralarda yer alan
reklamlar yoluyla etkilenip, harekete geçirilemez. Rakip markaların varolduğu bu yeni iletişim
dünyasında hiçbir marka eskinin yöntemleri ile varlığını sürdüremez.
Kısaca tüketici ürünü veya hizmeti tüketen, ancak enformasyonu üretebilen bir hale gelmiştir. Bu
ünitede yeni yaklaşımın ne olduğu, alternatif araçların nelerden oluştuğu ve nasıl kullanılabilecekleri
tartışılacaktır.
115
MARKA İLETİŞİMİNDEKİ GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR
Marka iletişimi geçmişinin reklamcılık tarihi ile başladığı söylenebilir. Böyle bakıldığında bir markanın
oluş serüveninde reklamların etkisinin ağır bastığı görülür. Özellikle ülkemizdeki gibi markalaşma
sürecinde ana mecralar olan televizyon, radyo, gazete, dergi ve açık hava uygulamalarının sıkça
kullanıldığı ülkelerde geleneksel reklamcılığın marka iletişiminde ne denli etkin olduğu görülebilir.
Resim 6.1: Mintax Krem Deterjan Basın İlanı (http://www.ilkogretim.info/?attachment_id=3153)
Yukarıdaki resimde bir dönemin ünlü deterjan markası olan Mintax’ın gazete reklamı yer almaktadır.
1970‘li yılların önde gelen deterjan markalarından olan Mintax, markalaşmasını geleneksel mecralarda
yer alan reklamları ile sağlamıştır. Bugün Mintax markası artık satışta olmamasına rağmen, o dönemin
tüketcileri tarafından hala hatırlanmaktadır. Yine Mintax’a ait olan şu reklam repliği akıllardadır. Nasıl
becerdin? Mintax’la canım Mintax’la.
İlk dönem yerli reklamlar hangi yöntemlerle marka yaratma amacı
gütmüşlerdir?
İlk dönem yerli reklamlar genellikle farkındalık yaratma, hatırlanırlığı sağlama gibi yöntemlerle
marka yaratma amacını gütmüşlerdir. Mecraların henüz oluştuğu, reklam kirliliğinin henüz var olmadığı
1970’li yıllarda, marka yaratma işlevi oldukça kolay gerçekleştirilebilmekteydi. Bu noktada, reklam
kirliliği adı verilen yeni bir kavram ortaya çıkmaktadır. Reklam kirliliği (advertising clutter) ile beş duyu
organının sağlıklı çalışmasını engelleyen, hedef kitle tarafından reklamda verilen mesajın algılanmasını
önleyen, her çeşit ses, görüntü ve benzeri engel anlaşılmalıdır. Dışarıdan gelen iletiler beş duyu organı
yardımıyla algılanır. Örneğin sevilen bir müzik parçasını duyabilmek için sağlıklı işleyen bir işitme
sistemi olmalıdır. Anacak bu yeterli değildir. Ne kadar sağlıklı bir işitme sistemine sahip olunursa
116
olunsun, dinlenilmek istenen müzik parçası ne kadar sevilirse sevilsin, müziği bastıran bir başka ses
olması durumunda -örneğin bir matkap sesi- müziği dinlenilmesi mümkün olmayabilir. İşte reklam
mesajının algılanmasını engelleyen bu tür fiziksel kirlilik öğelerine, reklam kirliliği adı verilir.
Örneğin Selpak dendiğinde zihinde uyarılan çağrışım nedir? Kot pantolon kaç kişinin zihninde Levis
markasını çağrıştırır? Neden kola dendiğinde akla ilk Coca Cola gelmektedir? 1980’li yıllarda doğmuş bir
tüketicinin bu sorulara kolay yanıtlar verebilmesi zordur; çünkü o zaten bu yerleşik markalar dünyasının
içinde doğmuştur. Bu soruların basit yanıtları vardır. Öncelikle, 1980’li yıllar rekabetin yoğun olmadığı
bir dönemdir. İkincisi ise, geleneksel iletişim araçları, özellikle de televizyon, emeklemekten yürüme
dönemine henüz geçmektedir. Gazeteler sınırlı, baskı kaliteleri düşük, dergiler ise, oldukça sığ bir
kapsamdadır. Radyo iki kanaldan oluşmakta, açık hava reklamları da ilkel biçimlerde ve sınırlı
lokasyonlarda yapılabilmektedir. Kısaca bu mecralarda uzun soluklu olarak var olanlar
markalaşabilmişlerdir.
Tıpkı canlılar gibi, ürün ve hizmetler de belirli bir yaşam döngüsü izlerler. Bu döngüye “ürün yaşam
eğrisi” adı verilir. Ürün ve hizmetler de canlılar gibi doğarlar. Ürünlerin doğması, onların üretim öncesi
ve üretim aşamalarından geçip, satın alma noktalarında tüketicilerle buluşmaya hazır oldukları anlamına
gelir. Her yeni doğan bebeğe bir isim verildiği gibi, her ürün ve hizmete de bir ad verilir ve bu ad
genellikle marka olarak tanımlanır. Bu aşamaya doğuş aşaması denilmektedir. Daha sonra ürün ve
hizmetlerin pazarlanması ile belirli bir müşteri kitlesi oluşur, satış hacmi artar, kimi durumlarda yenilenir
veya çeşitlenir. Bu aşamaya büyüme aşaması denir. Artık ürün ve hizmetler belirli bir satış oranını
yakalamış, belirli bir müşteri kitlesini oluşturmuş, ulaşabileceği çeşitliliğin sınırına gelmiştir. Bu aşamada
ürün veya hizmetler artık olgunlaşmıştır. Çeşitli nedenlerle ürün ve hizmetlerin rakiplerine göre üstünlük
sağlayamadığı, giderek eski satış rakamlarını yakalamakta zorlandığı ve yenilenemediği bir dönem
olabilir. Bu döneme düşüş aşaması adı verilir. Daha sonra ise ürün veya hizmetlerin tamamen ortadan
kaldırıldığı bir aşama daha vardır ki bu da bitiş aşamasıdır. Mintax örneğinde olduğu gibi, bu aşamada
ürün veya hizmetler çeşitli nedenlerle piyasadan tamamen çekilmiş olurlar. Aşağıdaki şekilde Ürün
Yaşam Eğrisi gösterilmiştir.
Şekil 6.1: Ürün Yaşam Eğrisi
Resim 6.2: TOFAŞ Murat 124 Basın İlanı (http://www.ilkogretim.info/?attachment_id=3154)
117
Yukarıdaki basın ilanında artık bir nostalji olan Murat 124 marka araba görülmektedir. Artık
üretilmeyen bu arabayı yaşı 30’un altında olan tüketicilerin tanıyabilmeleri oldukça zordur. Kimi zaman
mahalle arasında eski bir emektara rastlamak mümkün olsa da, bir zamanlar otomobil deyince ilk akla
gelen olarak bu araba, Türkiye otomotiv endüstrisi tarihindeki yerini almıştır.
Bir dönemin çok aranan arabası, yerleşik bir markasının bugün yok olmuş olmasının nedeni ancak
Ürün Yaşam Eğrisi ile açıklanabilir. Tıpkı Mintax örneğinde olduğu gibi, bu araba da tüketici
beklentilerinin gerisinde kaldığı ve çağın teknolojisine uygun olmadığı için ömrünü tamamlamıştır.
Tüm reklam çabaları, ürün ya da hizmetin tanıtımına yönelik olarak yapılmazlar. Kimi zaman marka
imajına, dağıtım noktasını göstermeye ve hatta değişen ürün logosunu tüketici algısına yerleştirmeye
yönelik reklamların yapıldığı da bir gerçektir.
Resim 6.3: Eski ve Yeni Arçelik Logoları (http://www.google.com.tr/search?q=eski+ve+yeni+ar%C3%A7elik+logolar%C4%B1&ie=utf-8&oe=utf-8&aq=t&rls=org.mozilla:tr:official&client=firefox-a)
Marka iletişiminde geleneksel olarak kullanılan araçlardan bir diğeri ise, halkla ilişkilerdir. Halka
ilişkilerin klasik tanımı, bu aracın aslında bir yönetim fonksiyonu olduğunu belirtse de bugün halkla
ilişkilerin farklı bir boyut kazandığı söylenebilir. Halkla ilişkilerin bu farklı boyutuna pazarlama odaklı
halkla ilişkiler adı verilmektedir.
Bu yaklaşım biçimi reklamdan farklılaştığı için, tüketicilerin algısında ürün ya da hizmetlerin daha
olumlu bir yere oturmasına yardımcı olur. Oysa reklamlar yoluyla yapılan tanıtım çalışmaları reklam
veren kaynaklı olarak algılandığından verilen reklam mesajının güvenilirliği sorgulanabilir. Örneğin bir
gurme tarafından, x restoranının deniz mahsullerinden oluşan menüsünün bir televizyon programında
övülmesi; doğrudan gurmenin kimliği ile özdeşleşeceği için yadırganmaz ve güvenilir olarak kabul edilir.
Burada görüldüğü gibi, pazarlama amaçlı halkla ilişkilerin ürün veya hizmet markasının itibarını koruma
işlevi ön plana çıkmaktadır. X restoranındaki yemeklerin lezizliğini anlatan gurme aslında yemekleri
değil; servisiyle, kullanılan malzemeleriyle bir bütün olarak restoranı vurgulamaktadır.
Pazarlama odaklı halkla ilişkiler proaktif ve reaktif olmak üzere ikiye ayrılır (Shimp, 2011). Proaktif
halkla ilişkilerin amacı, önleyici iletişim olanağı sağlamaktır. Bu yolla bir ürün, hizmet veya markanın
duyurumu yapılarak, ilgili hedef kitlelerinin gözünde oluşan olumlu algıyı pekiştirmektir. Basit bir
örnekle anlatılacak olursa, proaktif halkla ilişkiler hastalıklardan korunmak için aşı olmaya benzetilebilir.
Aşı olmadaki amaç; vücut direncini artırmak ve böylece aşısı olunan hastalığa yakalanmamayı
sağlamaktır. Aşı örneğinde olduğu gibi proaktif halkla ilişkiler, markanın kriz, ekonomik çalkantı
dönemleri gibi iniş-çıkışlardan etkilenmemesini ya da oldukça az etkilenmesini sağlar.
Sözgelimi bir holdingin marka yöneticisinin ekonomik kriz döneminde, holdingin kimi
işletmelerinden işçi çıkarmak zorunda kalabileceği; ancak en kısa sürede işe dönmelerinin sağlanacağı
işletme çalışanlarına gerek hizmet içi eğitimler, gerekse kurum içi iletişim çalışmaları sırasında kriz
yönetimi başlığı altında iletilmektedir. Böyle bir davranış işletmenin hem çalışanları hem de kamuoyu
gözündeki algısını olumlu etkilemez mi? Bu durum bir de sosyal destek programları ile destekleniyorsa,
işten çıkarmak zorunda kalınan çalışanlar en kısa sürede tekrar işlerine geri döneceklerini bilir ve bu
118
durumu yakın çevreleri ile paylaşırlar. Aslında bu, markanın verdiği sözlerin, yani vaatlerinin arkasında
olduğunu gösterir ve marka için olabilecek en olumlu algılardan birisidir.
Reaktif halkla ilişkiler ise, kurumun beklenmeyen olaylarla başa çıkabilmesi için reaktif iletişim
gücünden yararlanarak, karşı karşıya kaldığı olumsuzluklara karşı geliştirdiği iletişim stratejisidir.
Pazarlama odaklı halkla ilişkiler çabalarının hedef kitleleri, diğer halkla ilişkiler faaliyetlerinden
kuşkusuz farklı değildir. Bu hedef kitleler aşağıdakilerden oluşur:
Eski, yeni ve potansiyel müşteriler: Her bir müşteri marka için bir sözcü olabilir. Bugün markayı
kullanmayan eski müşteriler bile yeniden kazanılabilecek bir potansiyeldir. Marka artık eski müşterilerin
beklentilerini karşılamıyor olabilir. Örneğin çocuk giysileri üreten bir markanın müşterisinin çocuğu
büyümüş ve yetişkin bir birey olmuşsa artık müşteri bu ürünlere ihtiyaç duymayacaktır. Yine de eski
müşterilerin marka için olumlu bir iletişim sürdürebilecekleri göz ardı edilmemelidir. Eski müşteri
çocuğu olan tanıdıklarına ürünlerin ne kadar kullanışlı olduğunu, ürünleri kullanırken ne kadar içi rahat
ettiğini aktarabilir. Bu açıdan bakıldığında, aslında eski müşteri de yoktur, marka sözcüsü vardır
denilebilir.
Kanı önderleri: Halkla ilişkiler alanında sıkça sözü edilen ve başvurulan, danışılan ve deyim
yerindeyse bilgi kaynağı olarak görülen kişiler, kanı önderleridir. Kanı önderleri ile gündelik yaşamda
sıkça karşılaşılır. Onlar çoğu kez yazılı ve görsel-işitsel iletişim araçlarında köşe yazarı, sunucu, yorumcu
hatta çizer olarak, kimi zaman ise; abla, ağabey, komşu, meslektaş ya da arkadaş olarak da görülebilir.
Kanı önderleri ile bazen bir tüketici forumunda karşılaşılabilir. Dikkatli, titiz, ürün incelemeleri, ürün ve
hizmetlerle ilgili yaşadıkları sorunlar ayrıntılı biçimde paylaşılabilir. Bir Çin atasözü der ki “Sıska bir
aşçıya kimse güvenmez.” O nedenle de deneyimine, bilgisine ve en önemlisi de seçilen markayı daha
önce kullanıp kullanmadığına bakarak karar oluşturulur. Örneğin bilgisayarlar konusundaki bilgi
düzeyine güvenilen kişinin yaptığı seçim daha bir ciddiyetle gözden geçirilir. Tıpkı Çin atasözünde
olduğu gibi, kendi yaptığı yemeği yemeyen aşçı, yemeğinin tadının güzel olduğunu iddia edemeyecektir.
Herhangi bir markayı satın alma kararı verirken yukarıda sayılan kanı önderlerinin rolü olmakta mıdır?
Kaç kez bilgi ve deneyimine güvendiğiniz arkadaşlarınızın görüşlerini dinlemeden satın alma kararı
verdiniz? Bu soruya verilebilecek “çoğu kez” yanıtı oldukça az durumda ortaya çıkmıştır. Kanı
önderlerine ulaşamayan markaların uzun soluklu olmaları düşünülemez.
Resim 6.4: Tayfun Talipoğlu MNG Kargo Basın İlanı. http://www.mngkargo.com.tr/page.asp?basin=basinilan&menu=kurumsal
Yukarıdaki basın ilanında, haber yorumcusu ve program yapımcısı Tayfun Talipoğlu’nun mesleki
kimliğiyle örtüşen tarzda hazırlanmış MNG kargo ilanı görülmektedir. Anadolu’nun birçok köşesinde
program yapan Talipoğlu, kamuoyunda bu yönüyle tanınmakta ve aktardığı haberlerin doğruluğuna
güvenilmektedir. Talipoğlu’nun haberci kimliği ile yarattığı bu güvenin; haber formatındaki basın reklamı
yoluyla potansiyel müşterilere ulaşması, böylece tüketicilerin kargo firması seçiminde MNG markasını
tercih etmelerinin sağlaması amaçlanmaktadır.
119
Toptancılar ve perakendeciler: Markayı dağıtan toptancılar ile markanın satıldığı perakende satış
noktaları (mağazalar), pazarlama odaklı halkla ilişkiler faaliyetlerinin önemli bir bileşenini oluştururlar.
Resim 6.5: Watson Mağaza Satış Görevlisi Alım İlanı. http://www.yenibiris.com/StaticFiles/Yenibiris/-Templates/avrupa_elektronik/avrupa_ust.jpg
Yukarıdaki resimde Watson mağazalarının satış temsilcisi alım ilanı görülmektedir. Bu ilanın sıradan
eleman alım ilanlarından farkı; firmanın Watson mağazalarının markaları olduğunun bilincini ilana
yansıtmalarından kaynaklanmaktadır. Mağaza, markanın yüzü, sesi ve kişiliğinin en somut biçimiyle
göründüğü yerdir. Mağaza atmosferi, çalışanların müşteriye karşı tutumları müşteriye markanın
yansıtmak isteği imaja ilişkin çok şey söyler. Mağaza, marka ile müşterinin buluştuğu yerdir. Markanın
mağaza içindeki varlığının gerçek anlamıyla bir serüvene dönüşmemesi için, mağaza çalışanlarının yalnız
bırakılmamaları gerekir. Markanın taşıdığı değerler ve müşterilere verilecek mesajlar, marka yöneticisi
tarafından açık biçimde mağaza çalışanlarına aktarılmalıdır. Müşteri memnuniyeti bir bütündür ve tatmin
sadece ürünün kalitesiyle ilgili değildir. Bu gerçek sanal mağazalar için de geçerlidir. Markaların sanal
mağazalarından alış veriş yapan bir tüketici, mağazadan beklediklerini sanal mağazadan da bekler.
Ürününün eksiksiz ve istediği model, renk ve bedende gönderilmesi, gönderinin uygun biçimde
paketlenmiş olması, ürünün belirtilen adrese ve söz verilen zamanda teslim edilmesi, herhangi bir sorunla
karşılaşıldığında sanal mağaza yetkilileri ile iletişim kurulabilmesi, müşteri tatmininin görünmeyen
yüzünü oluşturur. Bu etkenler göz önüne alındığında, mağazaları oluşturan toptancı ve perakendecilerin
pazarlama odaklı iletişim içindeki önemleri açık olarak görülebilir. Bu açılardan bakıldığında, yukarıdaki
ilanın neden sıra dışı olduğu da kendiliğinden açıklanmış olacaktır.
Resim 6.6: Sony Perakende Satış Noktaları İlanı http://www.yenibiris.com/StaticFiles/Yenibiris-/Templates/avrupa_elektronik/avrupa_ust.jpg
Yukarıdaki resimde ise tüketicilerin Sony markalı ürünleri satın alabilecekleri mağazaların bulunduğu
alışveriş merkezleri belirtilmektedir. Bu reklam doğrudan marka ile olası müşterileri buluşturmayı
amaçladığı için tipik bir pazarlama odaklı halkla ilişkiler örneğidir. Sony bu reklamla ürünlerinin satıldığı
satış noktalarının arkasında tam destekle durduğunu, olası tüketicilerin bu satış noktalarından Sony
markalı ürünleri satın aldıkları takdirde bir sorun yaşamayacaklarını vurgulamaktadır.
120
Yatırımcılar ve hissedarlar: Markanın yaşamında tüketiciler kadar olmasa da yatırımcı ve hissedarlar
da önemlidir. Yatırımcılar genel anlamda marka ile birlikte yatırımlar yapan ya da doğrudan doğruya
markanın kendisine yatırım yapmış olan kişi, kurum veya şirketler olabilir. Örneğin Y markasının sahibi
olarak başka bir kuruluşla karşılaşılabilir. Hissedarlar ise markanın borsa alımı ve satımı yapılan hisse
senetlerinden bir bölümünü satın almış olan kişi veya kuruluşlardır. Bu açıdan bakıldığında, hissedarlar
da yatırımcı kabul edilebilirler. Öyleyse yatırımcıdan, doğrudan markanın doğması için gerekli fiziksel
altyapı yatırımları ile marka iletişimi çabalarına finansal olarak destek sağlamış olan kişi veya kuruluşlar
anlaşılmalıdır. Görüldüğü gibi, bir markanın yürütmesi gereken farklı pazarlama odaklı halkla ilişkiler
çabaları vardır ve mutlaka ulaşılması gereken farklı kitlelere sahiptir.
Medya: Hiç şüphesiz bir pazarlama iletişimi faaliyeti medya olmaksızın düşünülemez. Medyada yer
almayan ya da kendi iletişim araçları yoluyla hedef kitlelerine ulaşmayan bir halkla ilişkiler faaliyeti
yapılabilir olamayacaktır. Bu nedenle markalar, halkla ilişkiler sorumluları ya da reklam veya halkla
ilişkiler ajansları yoluyla medya ile iyi ilişkiler kurup yürütürler. Aracılı veya aracısız yürütülen bu ilişki,
çoğu kez medyada yer alan reklamlar, marka kaynaklı haberler ya da basın bültenleri aracılığıyla
gerçekleştirilir. Ücreti ödenerek medyada yer satın alma yoluyla yapılan reklamlar dışındaki marka
kaynaklı iletilerin, medyada yer bulabilmesi için markanın iletişim sorumluları ile medya yetkilileri
arasında iyi ilişkilerin olması gerekir. Çünkü gazete, dergi ya da radyolarda yer alabilmek için belirli bir
ücret ödenmelidir. Buna da reklam yeri satın alma denir.
Resim 6.7: Arçelik Haber Kupürleri Demeti. http://www.arcelikas.com/sayfa/155/Basin_Bultenleri
Yukarıda basında çıkan Arçelik markasıyla ilgi haberlerden oluşmuş bir kupür demeti yer almaktadır.
Burada Arçelik markasının yakaladığı ulusal ve uluslararası başarıların haber biçiminde aktarımlarına yer
verilmiştir. Böylesi haber biçimi aktarımlar, marka imajı kadar, kurumsal itibara da olumlu yönde katkı
sağlamaktadır.
Pazarlama odaklı halkla ilişkiler nedir?
Yukarıda pazarlama odaklı halkla ilişkiler faaliyetlerinin olası hedef kitlelerine yer verilmiştir. Bu
aşamada ise pazarlama odaklı halkla ilişkiler faaliyetlerinin ortam ve araçlarına göz atmak yararlı
olacaktır. Gündelik hayatımızda tüketici kimliğimizle çok sık karşılaştığımız ve yabancısı olmadığımız bu
araçları hep birlikte hatırlayalım.
•
Basın bültenleri
•
Ürün promosyonları
•
Lobicilik çalışmaları
•
Sponsorluklar
•
Web sayfaları
•
Özel olay düzenlemeleri
121
Bu ortam ve araçları çoğaltmak mümkündür, ancak genel olarak bu araçların kullanıldığı söylenebilir.
Marka iletişiminin yukarıda sayılan geleneksel araçlarından sponsorluğun üzerinde özellikle durmak
gereklidir. Çünkü farklı boyutlarıyla sponsorluk giderek daha sık başvurulan bir faaliyet haline
dönüşmektedir. Özellikle eğlence amaçlı sponsorluklar ile sosyal sorumluluk kampanyalarındaki
sponsorluklar, markaların, beklentileri her geçen gün daha artan ve sosyal olaylara karşı daha hassas hale
gelen tüketicilerle buluşması ve iletişim kurmasının en önemli aracı durumuna gelmiştir.
Sponsorluk Kavramı
Kısaca tanımlayacak olursak sponsorluk, marka, kurum ya da kuruluşun itibarına katkı sağlamak ve uzun
vadede finansal kârlılığını artırmak amacıyla, kendi düzenlediği veya düzenlenmekte olan bir özel olaya
destek olmasıdır. Günümüzde sponsorluk farklı türler biçiminde yapılıyor olsa da en sık kullanılan
sponsorluk biçimlerini şöyle sıralamak mümkündür.
Spor Sponsorluğu
Bu sponsorluk türü en yaygın olarak kullanılan sponsorluk biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Spor
sponsorluğu, bireysel sporcu sponsorluğu, takım sponsorluğu, özel olay ve spor organizasyonları
sponsorluğu olmak üzere üç alt kategoriye ayrılmaktadır.
Bireysel sporcu sponsorluğu: Bu tür sponsorluklar, markaların alanında tanınmış sporcularla
yaptıkları özel anlaşmalarla gerçekleşmektedir. Bu tür sponsorluklarda sporcu sadece anlaştığı markanın
ürünlerini kullanmaktadır. Örneğin sporcu profesyonel bir futbolcu ise, sadece o markanın formalarını ve
ayakkabılarını giyebilmektedir. Ünlü basketbol oyuncusu Michael Jordan uzun bir süre yaptığı anlaşma
gereği Nike markasına ait ürünleri kullanmıştır.
Resim 6.8: Bireysel Sporcu Sponsorluğu, Michael Jordan Nike. http://10steps.sg/inspirations/artworks/the-incredibleprint-ads-of-nike/
Bu tür sponsorluklar aynı zamanda markaların reklamları için oldukça elverişli malzemeler de
yaratabilmektedirler. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, Nike reklam fotoğrafçıları Jordan’ın oldukça
anlamlı bir pozunu yakalamışlar ve bu poza Kazanma isteği sloganını ekleyerek, kazanma isteğini Nike
ile birleştirmişlerdir. Reklamda fark edeceksiniz, çığlık atacaksınız, çünkü olmasını istiyorsunuz metni yer
almaktadır. Metin Jordan’ın yüz ifadesiyle birleşince sloganda yer alan kazanma isteği yargısı anlam
kazanmaktadır.
122
Resim 6.9: Bireysel Sporcu Sponsorluğu, Tiger Woods Tag Heuer. http://meganannwilson.com/ny-yankees-and-dknya-match-made-in-pinstripes/
Tiger Woods ise bireysel olarak sponsorluk anlaşması yapan önemli sporculardan birisidir. Tag Heuer
markasıyla yaptığı anlaşma gereği Woods hem bu markanın reklamlarında yer almakta hem de Tag Heuer
markalı ürünler kullanarak ürün hakkında bir kanı önderi rolü de üstlenmektedir. Reklamcılık dilinde bu
duruma ünlü kullanımı (celebrity endorsement) adı verilmektedir. Yukarıdaki reklamda sen neden
yapıldın? Sloganı kullanılmıştır. Bu sloganla Tiger Woods’un elindeki çelik golf sopası ve reklamdaki
Tag Heuer saat özdeşleştirilmektedir. Aslında başarı, kararlılık, Woods‘un sahip olduğu topa vuruş
hassasiyeti ile marka tüketicilerin algısında örtüştürülmek istenmektedir.
Takım sponsorluğu: Bireysel sponsorluk kadar, hatta ülkemizde ondan daha sık kullanılan diğer bir
sponsorluk türü, takım sponsorluğudur. Takım sponsorlukları genel olarak ana sponsorluklar ve özel
sponsorluklar olmak üzere ikiye ayrılır. Örneğin Tukcell 2002-2005 yılları arasında Milli Takımlar
İletişim Sponsorluğunu üstlenmiş, bu tarihten sonra da Milli Takımlar Ana Sponsorları arasında yer
almıştır.
Resim 6.10: Coca Cola Milli Takımlar Ana Sponsoru Basın İlanı http://www.bigumigu.com/haber-/2011/11/20/coca-colamilli-takim-sponsorlugu-iletisimi
Coca Cola Milli Takımlar Ana Sponsorluğu’nu üstlenen markalar arasında yer almaktadır. Yukarıdaki
basın ilanında Coca Cola Milli Takımlar Ana Sponsoru olduğunu kamuoyu ile paylaşmaktadır. Bunu
reklam tonunda yapması ise marka kimliği ile örtüşmektedir. Ayrıca Milli Takım renkleriyle Coca
Cola’nın kurumsal renklerinin aynı olması tüketicide olumlu çağrışımlar yapması açısından önemlidir.
Özel olay ve spor organizasyonları sponsorluğu: Özel olay sponsorlukları konser, sergi, film
gösterimleri gibi özel olayların sponsorluğu biçiminde olabildiği gibi kimi zaman spor olaylarının
sponsorluğu biçiminde de ortaya çıkabilmektedir. Örneğin olimpiyatlar gibi büyük spor karşılaşmaları bu
tür sponsorluklar arasında yer alır.
123
MARKA İLETİŞİMİNDE YENİ EĞİLİMLER
Daha önceki bölümlerde marka iletişimindeki geleneksel yaklaşım ile bu yaklaşımın ortam ve araçlarının
neler oldukları üzerinde durulmuştu. Bu bölümde ise marka iletişimindeki güncel yaklaşım ile bu yeni
yaklaşımının ortaya çıkmasına neden olan etkenler öncelikle incelenecektir. Daha sonra ise marka
iletişimindeki yeni ortam ve araçların doğmasına neden oluşturan yönelimlere değinilecek, tüm bunların
sonunda ortaya çıkan yeni ortam ve araçlardan söz edilecektir.
Marka İletişiminde Yeni Eğilimlerin Doğuşuna Yol Açan Etkenler
Bu başlığa kadar anlatılan geleneksel pazarlama iletişimi ortam ve araçlarının bugün dünyada
tüketicilerin beklentileriyle örtüşmesini beklemek yeterli bir yaklaşım olmayacaktır. Teknoloji pek çok
şeyi olduğu gibi markaların tüketicilerle olan iletişimini de değiştirmiştir. Artık daha hızlı, daha güvenli,
daha yeni ve daha ucuz olan aranıyor. Geçmişte yalnızca birkaç markanın bulunduğu bir çarşı
gezilebilinirken, bugün internetten neredeyse tüm dünya ile iletişim kurup pek çok markanın sanal
mağazalarından alış veriş yapılabilmektedir.
Resim 6.11: Apple Uygulamaları. http://www.greatuk.co.uk/uk-technology/apple/apple-app-store-price-increases-getmixed-response/
Yukarıdaki resimde Apple İphone’a özgü olarak hazırlanmış uygulamaların bazılarını görebilmek
mümkündür. Bugün yalnız bilgisayarlardan değil, cep telefonlarından da alış veriş yapılabilmektedir.
Yalnızca ürünler değil, aynı zamanda hizmetler de cep telefonlarından satın alınabiliyor. Örneğin
şehirlerarası otobüs bileti hatta kıtalararası uçak bileti bile cep telefonlarından satın alınabilmektedir.
Teknolojik altyapıdaki baş döndürücü gelişmeler, iletişim teknolojilerinin giderek daha kolay
erişilebilir, daha hızlı ve daha ucuz olması tüketicilerin beklentilerini ve satın alma kararını veriş
biçimlerini giderek farklılaştırmaktadır. Tüketiciler artık daha sabırsızdır; ürün ve hizmet sağlayıcılar
tarafından yapılan hatalara karşı daha hoşgörüsüz davranmaktadır. Kimi zaman ise aynı ürün ve hizmet
kategorisinde yer alan iki ya da daha fazla sayıda farklı markayı karşılaştırabilmektedir.
Tüm bu gelişmelerin temelinde yer alan etken, iletişim teknolojileri araçlarındaki inanılması zor
değişimdir. Tüketici tutum ve davranışlarındaki değişime asıl olarak teknolojik gelişmeler neden olmuşsa
da, tüketicilerin değişen tutum ve beklentileri de markaların iletişim stratejilerinin değişmesine yol
açmıştır. Çin’den ayakkabı siparişi verilebilen bir dünyada, yerel markaların sıradan satış stratejileri ile
ayakta kalmaları düşünülebilir mi? Elbette düşünülemez. İstediği markanın istediği renk ve numarasında
ayakkabıyı yaşadığı şehirden satın alamayan tüketici, perakendecinin istediği ürünü getirmesini bekler
mi? Hayır beklemez, istediği renk ve ölçüdeki ayakkabıyı hemen elde etmek isteyecek ve edecektir.
Tüketici şimdi gerçekten kraldır.
Dünyanın en büyük otomobil pazarı olan Kuzey Amerika, özellikle de ABD’de markalar müşteri
taleplerini internet üzerinden de kabul etmeye başlamışlardır. Tüketiciler giderek artan oranda kendi
araçlarını kendileri tasarlamaya başlamıştır. Tüketiciler, yeni eğilimleri ile edilgen, bekleyen
124
konumundan çıkmış; etken, isteyen, tasarlayan, değiştiren hatta markaya ne söylemesi gerektiğini bildiren
bir konuma geçmişlerdir. Tüketiciler artık iletişim dizgesinde alıcı değil, kaynağın kendisi olma ve kalıcı
olarak bu konuma oturma yolunda hızla ilerlemektedirler.
MARKA İLETİŞİMİNDE YENİ ARAÇLAR (SOSYAL MEDYA)
Buraya kadar marka iletişimindeki yeni eğilimlerin nedenleri üzerinde duruldu. Bu başlık altında ise yeni
araçlar ve kullanım biçimlerinden söz edilecektir. Öncelikle bu yeni araçların neler olduğunu sıralamak
ve daha sonra bu araçların kullanım yerlerini açıklamakta yarar vardır. Aslında yeni araçların günümüzde
herkese tanıdık gelen başka bir adı daha vardır. Marka iletişiminde de kullanılan bu araçlara sosyal medya
adı verilmektedir. Adıyla uyumlu biçimde sosyal medya, kullanıcıların yani tüketicilerin daha aktif
oldukları ve giderek artan oranda tükettiklerinin içeriklerini belirledikleri araçlar halini almışlardır. Bu da
günümüz tüketicisinin, aslında daha önceki bölümde yazıldığı gibi, markanın ne söylediğini dinleyen
değil, markaya ne olduğunu söyleyen kişiler olduğunu göstermektedir.
Marka İletişiminde Sosyal Medya
Sosyal medyayı insanların tanıdık ya da tanımadık, farklı kişilerle iletişim ve etkileşim kurdukları sanal
araçlar olarak tanımlamak olasıdır. Sosyal medya araçlarından oluşan uzun bir liste yapmak mümkün olsa
da, günümüzde en sık kullanılan sosyal medya araçları aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Sosyal medyaları geleneksel medyalardan ayıran en önemli özellik
nedir?
•
Tıklama ikonları: Grafik olarak tasarlanmış ve bir konuya ilişkin fikir veren, tıklanarak başka
link veya kaynakların açılmasını sağlayan küçük görüntülerdir.
•
Görüntü paylaşım siteleri: farklı kişiler tarafından çekilmiş görüntülerin başkaları tarafından da
kullanılabilmesine olanak sağlayacak biçimde paylaşıldıkları sitelerdir.
•
Özel içerikli siteler: Bir marka, kurum, kuruluş ya da bir konuya ait özel hazırlanmış sitelerdir.
•
RSS uyarıları: RSS uyarıları ilgilenilen bir konuya ilişkin gelişme ve haberlerden veya izlenilen
sitelerdeki yeni eklentilerden haberdar olmayı sağlayan uyarıcılardır.
•
Podcast: Podcast dersler, haberler, müzik programları gibi özelliği olan konuları yayınlandıkları
zaman izlenemeyen daha sonra izleyebilme olanağı sağlayan ortamlardır. Kimi podcast ortamları
belli düzeyde etkileşim olanağı da sağlamaktadır.
•
Online video paylaşım: Görüntü paylaşımından farklı olarak bu tür sitelerde farklı kişiler
tarafından çekilmiş video görüntüler paylaşılmaktadır. Online video paylaşımına konu olan
görüntüler genellikle online olarak izlenebilmekte ancak başka bir şekilde indirilerek
kaydedilememektedir.
•
Widgets: Bu araçlar, bir web ortamında yer alan ve şekil değiştirmeden yeni şekil eklemeye
kadar çeşitli hareketli ve görece küçük araçları kapsar. Bu araçların temel özelliği web ortamına
yönelik trafiği ve kullanıcı ile etkileşimi artırmaktır.
•
e-kartlar: Her türlü sanal alış veriş ya da üyelik oluşturmayı sağlayan araçlardır. Kredi
kartlarının işlevini görmekle birlikte, kayıp ve çalınma gibi olumsuz durumlara karşı tüketiciler
için daha güvenli araçlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
•
Mobile teknolojiler: Daha çok akıllı telefonlar için tasarlanmış olan uygulamalardan
oluşmaktadır. Günümüzde İphone ve Android işletim sistemleri olmak üzere temel iki işletim
sistemine yönelik çok sayıda uygulama bulunmaktadır. Bu uygulamalar sayesinde kullanıcıların
çok daha küçük ortamlar olan cep telefonu ekranlarında, çok pencereli işlemler yapabilmelerine
olanak sağlanmaktadır.
125
•
Twitter: Anlık olarak katılımcıların bir konu hakkında kısa görüş bildirecekleri paylaşım
ortamıdır.
•
Bloglar: Bloglar internet ortamında tutulan günlükler olarak tanımlanabilir. Herkes tarafından
oluşturulabilen blog sayfaları günümüzde kişisel web sayfaları olarak da tanımlanmaktadır.
•
Facebook: En yoğun olarak kullanılan sosyal paylaşım ortamlarından birisidir. Marka, birey ya
da grup fark etmeksizin herkesin facebook sayfası oluşturması ve tüketicilerle bu ortam
yardımıyla iletişim kurması olanaklı hale gelmiştir.
Özellikle facebook giderek artan kullanıcı sayısı ile Türkiye’de önemli bir reklam mecrası olmaktadır.
O nedenle pek çok markanın facebook uygulamaları ile karşılaşmak şaşırtıcı olmamalıdır.
Resim 6.12: Facebook Reklam Örneği. http://www.bilgiharamileri.com/facebook-reklam-sorunu-cozumu-resimlianlatim.html
Yukarıda Nissan Infiniti modeline ait bir facebook sayfası görülmektedir. Dikkat edilirse sayfada
video uygulamaları, izleyici görüşleri, notlar gibi sayfayı ziyaret eden kişilerin giriş yapabilecekleri
eklentiler yer almaktadır. Markalar, sosyal medya ile tüketici görüş ve beklentilerini hemen hemen anlık
olarak izleme, marka kaynaklı farklı iletilerin tüketicilerde oluşturduğu açılım ve algıların farkına varma
ve yeni mesajlarını gözden geçirme gibi bir şans elde etmektedirler. Tüm bu etkileşim özellikleri ve
zamansallık dikkate alındığında, marka iletişiminin nereye doğru yöneldiğinin yanıtı kolayca verilebilir.
Marka iletişimi giderek artan oranda sosyal medyaya doğru kaymaktadır. Türkiye’de henüz bu yönde
büyük bir kırılma yaşanmamış olması, bunun yakın gelecekte gerçekleşmeyeceği anlamına
gelmemektedir. Tam tersine sosyal medya kullanım istatistikleri incelendiğinde, gelecek olan büyük
değişimin ayak sesleri rahatlıkla duyubilmektedir.
Artık herkesin söyleyecek bir sözü ve sesini duyurabileceği pek çok mecrası var ve herkes bir biçimde
tüketici kimliğine de sahiptir. Bu kimlik tüketicilere markalar ve ürünleri hakkında çokça şey söyleme ve
üretme hakkını vermektedir. Tüketiciler bu haklarını kullanırken hiç de çekingen davranmamaktadır.
126
Resim 6.13: Facebook Dünya Mega Şehir Sıralaması. http://www.trendweek.com/facebook-istatistikleri-istanbulfacebook-kullaniminda-dunya-2-si/
Yukarıdaki tablo, sosyal medyanın marka iletişimindeki rolünü açıklamak için yeterli olacaktır.
Sosyal medya Türkiye’de gerçek anlamda bir patlama yaşamaktadır. Artık bir F kuşağından söz etmek
mümkündür. F kuşağı, geleceğin tüketicileri olarak adlandırılmakta ve zamanın çoğunu sosyal ağlarda
geçiren, internetsiz bir dünyada hiç yaşamamış, iletişim ve alışverişi, sosyal çevresini oluşturmayı
internet ve cep telefonu ile gerçekleştiren tüketici grubudur. Çok yakın bir gelecekte ise e-ticaret
kavramının yerini, f-ticaretin alacağını söylemek kehanet olamayacaktır.
Yalnızca sosyal medya kullanılarak marka yaratılamaz.
Bu tabloya bakıldığında, sadece İstanbul’da on milyona yakın facebook kullanıcısı olduğu
görülmektedir. Bu büyüklük kimi Avrupa ülkelerinden daha fazla sayıda kullanıcıya işaret etmektedir.
Markaların sadece bu sosyal medya aracında yer alarak milyonlarca tüketiciye ve potansiyel tüketiciye
ulaşmaları mümkündür. Yine hatırlanmalıdır ki, sosyal medyanın doğası gereği etkileşimli olması, sen
dilini kullanması, anlık katkı ve katılım sağlayabilmesi, çok yüksek sayıda kişiye ulaşabilmesi ve
katılımcıların verilen mesajları değiştirerek yeni görsel-işitsel eklentiler yapabilmeleri vb. özellikleri, bu
araç ve ortamları tüketiciler açısından çok çekici hale getirmiştir. Ancak aynı özellikler, doğru
kullanılamaz ve yönetilemez ise markalar açısından çok tehlikeli olabilir.
Bir marka için en ürkütücü, belki de en önemlisi, marka iletişiminde yaşanabilecek bir kriz anıdır.
Örneğin bir cep telefonunda meydana gelen anten sorunu kolaylıkla sosyal medyada yer bulabilir.
Tüketicinin markadan beklentileri ne kadar büyükse, sorunun krize dönüşme olasılığı da o denli
yüksektir. Hiçbir marka böylesi bir duruma kayıtsız kalamaz.
Öyleyse sosyal medyada başlayan bir kriz ve marka iletişimi nerede ve nasıl yönetilebilir? Sorunun
yanıtı yine kendi içinde yer almaktadır; sosyal medyanın kendisinde. Bu nedenle marka yönetiminin yeni
araçları olan online itibar yönetimi konusunu incelemekte yarar görülmektedir.
Online Halkla İlişkiler ve İtibar Yönetimi
Sanal ortamda halkla ilişkiler ve itibar yönetimi konusu, yakın gelecekte çok daha hızlı biçimde artan bir
ivme gösterebilir. Bunun için yukarıdaki istatistiğe bakmak bile tek başına yeterlidir. Bugün artık büyük
markalar sadece facebooktaki sayfalarına yönlendirmek için televizyon kanallarına reklam vermeye
başlamışlardır. Bu yaklaşım ana reklam medyalarından olan televizyonu sanal ortamlar için bir araç
haline getirmektedir. Televizyonun sanal ortamlar için bir araç haline gelmesi markaların potansiyel
müşterilerinin artık geleneksel araçları yeterince izlememeleri ile açıklanabilir.
127
Resim 6.14: Sanal İtibar Yönetimi Örneği: Kurumsal Blog Sayfası. http://www.trendweek.com/online-itibar-yonetimiipuclari/
Yukarıda sanal halkla ilişkiler ve itibar yönetiminin önemli araçlarından birisi olan kurumsal blog
sayfalarının bir örneği görülmektedir. Kurumsal bloglar kurumların günlükleri niteliğindedir. Bir marka
veya kurum ya da kuruluşun kurumsal bir blog sayfasına sahip olma isteğinin nedenleri şöyle
sıralanabilir:
•
Kimi birey veya tüketicilerin o markaya yönelik yorumlarını içeren bir sayfa elde etmek,
•
Kendi sayfalarında tüketicilerin o markaya yönelik yorumları paylaşmalarını sağlamak,
•
Tüketici deneyimlerini paylaşmak,
•
Anlık olarak marka kaynaklı mesajların etkilerini izlemek,
•
Tüketicilerin marka mesaj oluşum sürecine katkılarına yer vermek,
•
Olası kriz noktalarını önceden görebilmek,
•
Ön alıcı iletişim çabaları geliştirebilmek,
• Potansiyel ve mevcut müşterilere ilişkin istatistiklere ulaşabilmek.
Yukarıdaki listeyi uzatmak mümkündür, ancak yukarıda sıralanan nedenler bile tek başına neden sanal
itibar yönetimine gerek duyulduğunun göstermesi için yeterli olabilir.
Marka iletişimindeki yeni araçları sadece bunlarla sıralamak mümkün olmasa da yönelimin ve
ağırlığın burada aktarılan araçlarda yoğunlaştığı söylenebilir. Bu bağlamda tartışılması gereken son konu,
yeni araçların etkilerinin ve işlevlerinin nasıl ölçülebileceğidir.
Bu konuda ayrıntılı bilgi için şu kitap incelenebilir: Gillin, Paul (2007)
The New Influencers: A Marketer's Guide to the New Social Media, Quill Driving Books,
Sanger CA.
Sosyal Medya ve Sanal Ortam İletişiminin Ölçümü
Sosyal medya ve sanal ortamda yürütülen marka iletişimi çabalarının, geleneksel iletişim araçlarından en
önemli üstünlüğü, hemen hemen anlık ve oldukça sayısallaştırılmış verilerin elde edilebilmesidir. Giderek
artan biçimde sosyal medyaların kullanıcıların yaşam biçimlerine ilişkin niteliksel veriler de elde
edilebilmektedir. Marka yöneticileri, markalarının iletişim çabalarına bu veriler aracılığıyla anlık
müdahalelerde bulunarak, iyi gidişi hızlandırabilmekte veya kötü gidişi iyiye çevirecek fırsatı
yakalayabilmektedirler.
Sosyal medya ve sanal ortamlara ilişkin verileri toplayan ve abonelerine düzenli olarak sunan çeşitli
kuruluşlar bulunmaktadır. Bunların arasında socialbakers ve Nielsen Buzz Metrics‘si saymak
mümkündür. Ayrıca facebook ve Google’ın kendilerine ait istatistikleri bulunmakta, bu istatistikleri
kendilerinden yer satın alan ve reklam veren müşterilerine düzenli olarak sunmaktadırlar.
128
Özet
Marka iletişimindeki yeni yaklaşımları, marka
iletişimindeki
geleneksel
yaklaşım
ve
yöntemlerden ayrı olarak değerlendirmek
mümkün değildir. Bir markanın iletişim stratejisi
geleneksel olarak saptanmaktadır. Teknoloji ne
oranda gelişirse gelişsin, marka kavramı var
oldukça öncelikle stratejisi olagelecektir.
Geleneksel reklam medyaları (mecraları) olan
televizyon, radyo, gazete ve dergi gibi araçlar
geçmişte olduğu gibi, bugün de marka yaratım
sürecinin değişmez araçlarını oluşturmaktadırlar.
Ancak sanal teknolojilerde yaşanan olağanüstü
değişim, bireyin gerçek anlamda kendisini ifade
edebilmesinin önündeki yolları açmış, giderek
artan
oranda
iletişim
süreçlerine
girdi
yapmalarına olanak sağlamaktadır.
Geleneksel iletişim sürecinde pasif alıcı
konumunda olan tüketiciler, artık etken alıcılar;
hatta mesaj yapıcılar haline gelmişlerdir. İşte tam
da bu noktada markaların bireylerin var oldukları
ve kendilerini ifade ettikleri bu yeni ortamları
dikkate almaları gerekmektedir.
Artık hiçbir marka sadece geleneksel araçlarda
yer alarak varlığını sürdüremez. Bunda ayak
direyen markaların yeni kuşak tüketiciler
tarafından çağdışı ve gelişmeye kapalı olarak
algılanmaları söz konusudur.
Sosyal medyanın geleneksel medyaya göre en
üstün tarafı, etkileşime olanak sağlamasıdır.
Diğer bir özelliği ise neredeyse anlık veri elde
etmek ve tepkileri ölçebilmektir. Bu özellikleri
nedeniyle de marka yöneticileri tarafından
giderek artan oranda tercih edilen bir araç olarak
ortaya çıkmaktadır.
129
Kendimizi Sınayalım
6. Aşağıdakilerden hangisi pazarlama odaklı
halkla ilişkiler araçlarından birisi değildir?
1. Farklı markaların yaptıkları reklamların
tüketicilerin zihninde karışıklık yaratması
aşağıdakilerden hangisi ile açıklanabilir?
a. Sosyal medya
a. Algı yanılması
b. Web sayfası
b. Bilişsel tutarsızlık
c. Lobicilik
c. Kararsızlık
d. Ürün promosyonları
d. Reklam kirliliği
e. Özel olay düzenlemeleri
e. Seçici algı
2. Erken dönem yerli reklamlarda aşağıdaki
stratejilerden hangisine göre tasarlanmıştır?
7. Yeni iletişim teknolojileri döneminde tüketicileri aşağıdakilerden hangisi en iyi tanımlayabilir?
a. Marka ismi ve logosunu tanıtmak
a. Müşteri önemlidir
b. Ürün veya hizmetin yararlarını anlatmak
b. Müşteri işletmeden sonra gelir
c. Farkındalık ve hatırlanırlık yaratmak
c. Müşteri kraldır
d. Ünlülere dayalı tanıtım yapmak
d. Müşteri kaynaktır
e. Müzikal reklamlar yapmak
e. Müşteri kârdır
3. Aşağıdakilerden hangisi dışarıdan gelen
iletileri algılamamızı sağlayan etkenlerden birisi
değildir?
8. Sosyal medyaları geleneksel medyalardan
ayıran en önemli özellik aşağıdakilerden
hangisidir?
a. Düşünme
a. Renkli olması
b. Dokunma
b. Elektronik olması
c. İşitme
c. Hızlı olması
d. Koklama
d. Görüntülü ve sesli olması
e. Duyma
e. Etkileşimli olması
4. Bir arabanın modelinin eskimesi sonucu
üretiminin durdurulması aşağıdakilerden hangisi
ile en doğru biçimde açıklanabilir?
9. Aşağıdakilerden hangisi sosyal medya araçlarından birisi değildir?
a. Tıklama ikonları
a. Demode oluş
b. RSS
b. Bitiş
c. Olgunluk
c. Twitter
d. Düşüş
d. Elektronik billboard
e. Büyüme
e. Facebook
5. Cep telefonları hakkında bilgisi olduğunu
düşündüğünüz bir arkadaşınızın önerilerini
dinlemeniz aşağıdakilerden hangisi ile en iyi
biçimde açıklanabilir?
10. Online halkla ilişkilere duyulan ihtiyacı
aşağıdakilerden hangisi en iyi açıklar?
a. Ön alıcı iletişimi sağlar
b. Etkileşimi sağlar
a. Deneyimli müşteri
c. Samimiyeti sağlar
b. Uzman kişi
d. Algılamayı sağlar
c. Kanı önderi
e. Enformatik olmayı sağlar
d. Doğru bilgi verme
e. Güvenilir kişi
130
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde 3
1. d Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Geleneksel Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Sosyal medyaları geleneksel medyalardan ayıran
en önemli üç özelliği, etkileşimli olması, hemen
hemen anlık tepki ve veri üretebilmesi ve
kolaylıkla ölçülebilmesidir.
2. c Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Geleneksel Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Yararlanılan Kaynaklar
Shimp, T.A (2011). Advertising, Promotion &
Supplemental Aspects of Integrated Marketing
Communications. Thompson South-West, 8.
Basım.
3. a Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Geleneksel Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
4. b Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Geleneksel Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
http://www.ilkogretim.info/?attachment_id=3153
http://www.ilkogretim.info/?attachment_id=3154
5. c Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Geleneksel Yaklaşımlar” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
http://www.google.com.tr/search?q=eski+ve+yen
i+ar%C3%A7elik+logolar%C4%B1&ie=utf8&oe=utf8&aq=t&rls=org.mozilla:tr:official&client=firefo
x-a
6. a Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Yeni Eğilimlerin Doğuşuna Yol Açan Etkenler”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
http://www.mngkargo.com.tr/page.asp?basin=bas
inilan&menu=kurumsal
7. c Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Yeni Eğilimlerin Doğuşuna Yol Açan Etkenler”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
http://www.yenibiris.com/StaticFiles/Yenibiris/T
emplates/avrupa_elektronik/avrupa_ust.jpg
8. e Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Yeni Araçlar (Sosyal Medya)” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
http://www.yenibiris.com/StaticFiles/Yenibiris/T
emplates/avrupa_elektronik/avrupa_ust.jpg
http://www.arcelikas.com/sayfa/155/Basin_Bulte
nleri
9. d Yanıtınız yanlış ise “Marka İletişiminde
Sosyal Medya” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
http://10steps.sg/inspirations/artworks/theincredible-print-ads-of-nike/
10. a Yanıtınız yanlış ise “Online Halkla İlişkiler
ve İtibar Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
http://meganannwilson.com/ny-yankees-anddkny-a-match-made-in-pinstripes/
http://www.bigumigu.com/haber/2011/11/20/coc
a-cola-milli-takim-sponsorlugu-iletisimi
http://www.greatuk.co.uk/uktechnology/apple/apple-app-store-priceincreases-get-mixed-response/
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
http://www.bilgiharamileri.com/facebookreklam-sorunu-cozumu-resimli-anlatim.html
İlk dönem yerli reklamlarda farkındalık yaratma
ve hatırlanırlık sağlama yoluyla marka yaratma
stratejisi benimsenmiştir.
http://www.trendweek.com/facebookistatistikleri-istanbul-facebook-kullanimindadunya-2-si/
Sıra Sizde 2
Pazarlama odaklı halkla ilişkiler, doğrudan
reklam olmamakla birlikte doğrudan satışa
yönelik olmayan ancak kısa sure içinde sonuç
almayı amaçlayan ikna çabalarıdır.
http://www.trendweek.com/online-itibaryonetimi-ipuclari/
131
7
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Reklam bütçesini tanımlayabilecek,
Reklam bütçesini etkileyen değişkenleri açıklayabilecek,
Reklam bütçesinin bileşenlerini sıralayabilecek,
Reklam bütçesi hazırlama yöntemlerini anlatabilecek,
Reklam ajansı sunumlarının tür ve içeriklerini tanımlayabilecek,
Başarılı sunumun ilkelerini aktarabilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Reklam Bütçesi
Reklam Bütçesi Hazırlama Yöntemleri
Reklam Bütçesinin Bileşenleri
Reklam Ajansı Sunumları
İçindekiler
Giriş
Reklam Bütçesi
Reklam Bütçesini Etkileyen Değişkenler
Reklam Bütçesinin Bileşenleri
Reklam Bütçesi Hazırlama Yöntemleri
Reklam Ajansı Sunumları
Sunum Tür ve İçerikleri
Başarılı Sunumun İlkeleri
132
Marka İletişimi
Kampanyalarının Yayın ve
Yapım Bütçesi ve Sunum
Teknikleri
GİRİŞ
Amerikan tarihinin önemli figürlerinden biri olan iş adamı John Wanamaker (1838-1922); “reklama
harcadığım paranın yarısı boşa gidiyor, sorun şu ki; hangi yarısının boşa gittiğini bilmiyorum” demiştir.
Bu söz, pazarlama iletişimi ve reklamcılığın günümüzde geldiği nokta düşünüldüğünde, fazlasıyla şok
edicidir. Bugün hiçbir marka yöneticisi Wanamaker’ın çaresizliğine katlanacak lükse sahip değildir.
Reklamdan beklenen sihirli etkiler dönemi kapanmıştır. Artık pek çok reklamveren, ürün/hizmetleri veya
marka imajlarıyla ilgili reklamların başarılı olup olmayacağını, henüz reklamları yayınlanmadan bilmek
istemektedir. Reklam ancak tüketiciler üzerinde istenen etkileri, en düşük maliyetle doğurabildiği zaman
başarılı kabul edilebilir. Reklam günümüzde hesap verebilir olmak zorundadır. Yani reklama harcanan
paranın tam olarak istenen etkileri yaratıp yaratmadığı sorgulanmaktadır. Reklam kampanyasıyla hedef
kitlenin yüzde kaçına ne kadar maliyetle ulaşılacağı, hangi mecraların ne kadar süre kullanılacağı gibi
sorular çoğunlukla reklamın hesap verebilirliğiyle doğrudan ilişkilendirilmektedir. Diğer yandan TV
reklamının nerede çekileceğinden, hangi animasyon tekniğinin kullanılacağına kadar pek çok teknik karar
da yine reklamın hesap verebilirliğiyle doğrudan ilişkilidir.
Bu ünitede kuruluşların reklam bütçelerini belirlerken kullandıkları yöntemlere ve reklam ajanslarının
müşterileri olan reklamveren firmalara yaptıkları sunumlar açıklanmıştır. Her iki konu da yukarıda
sözünü ettiğimiz reklamın hesap verebilirliğiyle doğrudan ilişkilidir. Hedef kitleye reklamlar yoluyla
ulaşmaya çalışan bir kuruluşun (reklamveren), bu konuya ayırdığı bir bütçesinin olması gerekir. Reklam
ajansı, reklamvereni bütçesini nereye ve ne şekilde harcayacağı konusunda ikna etmek zorundadır. Bu
yüzden kuruluşun reklam bütçesini belirlemesi ve reklam ajansının sunumları arasında bir ilişkiden söz
etmek olasıdır.
REKLAM BÜTÇESİ
Reklam bütçesi; kuruluşun belli bir dönem için reklam yatırımlarına ayıracağı maddi kaynağa verilen
isimdir. Reklam bütçeleri çoğunlukla yıllık olarak belirlenir. Bu yüzden, bir yıl içerisinde ne yoğunlukta
reklam harcamalarının yapılacağı öngörülmek zorundadır. Reklam bütçesini doğru oluşturamayan
firmaların, çeşitli iletişim fırsatlarını kaçırdıkları veya ani gelişen rekabet ortamlarına gereken tepkileri
veremeyerek zarara uğradıkları sıklıkla görülür. Reklam ajansı, reklamveren firmanın iş ortağı
konumundadır. Başarılı bir reklam ajansı müşterisi olan reklamverenin bütçesini oluştururken en önemli
yardımcısıdır.
Reklam bütçesi oluşturmak son derece kritik bir konudur. Diğer yandan bir ülkedeki markaların
reklam yatırımları, o ülkenin ekonomik durumu hakkında da önemli bir göstergedir. Aşağıda yer alan
röportaj, Türkiye’deki reklam yatırımları konusunda oldukça önemli bilgiler sunmaktadır.
133
“Reklam Yatırımları Bu Yıl Yükselişe Geçer”
Türkiye Reklam Konseyi Başkanı Yalçındağ, krizin hız kesmesiyle birlikte bu yıl reklam
yatırımlarının tekrar yükselişe geçmesini beklediklerini dile getirdi.
Türkiye Reklam Konseyi Başkanı, Uluslararası Reklamcılık Derneği (IAA) Türkiye Bölümü
Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, küresel ekonomik krizin hız kesmesiyle birlikte bu yıl reklam
yatırımlarının tekrar yükselişe geçmesini ve yılsonunda çift haneli büyüme yüzdelerinin
yakalanabileceğini
söyledi.
Yalçındağ, Capital dergisinin şubat sayısında reklam sektörünü şöyle değerlendirdi:
Reklam sektörü 2009’da nereye ulaştı? 2010’da ne olacak?
Yıllar itibariyle, Türkiye reklam sektörüne ait rakamlara baktığımızda, sektörün önemli bir
gelişme trendine sahip olduğunu görüyoruz. Reklam sektörünün en önemli göstergesi olan
toplam mecra reklam yatırımları da bunu doğruluyor. Örneğin, 2004’te 1.8 milyar dolayında olan reklam yatırımları, 2008’de 3.4 milyar olarak gerçekleşti.
Maalesef, reklam yatırımları, söylenti de olsa, kriz kelimesi telaffuz edildiği an yavaşlıyor.
Krizin, sektörü bir miktar etkilemesi beklediğimiz bir sonuçtu. Bununla birlikte reklam
bütçelerinde ani inişler yaşanmasaydı 2.8 milyar dolayında olduğunu tahmin ettiğimiz
2009 yılı toplam mecra reklam yatırımları daha da olumlu seyredebilirdi.
Krizlerden herkesin önemli dersler çıkarttığı kanısındayım. Büyük bir özveriyle
gerçekleştirdiğimiz çalışmalar sayesinde oluşmaya başlayan reklam bilincinin, önümüzdeki
dönemlerde, artarak devam edeceğini beklemekteyim. Bilinçlendirme çalışmalarının pozitif
etkisi ve küresel ekonomik krizin hız kesmesiyle birlikte 2010 yılında reklam yatırımlarının
tekrar yükselişe geçeceğini ve yılsonunda çift haneli büyüme yüzdelerini yakalayacağımızı
tahmin ediyorum.
Reklamveren sayısı ne oldu? Yeni reklamverenler geldi mi?
Türkiye reklam sektöründe 1.000’e yakın reklam ajansı, sayısı 20 bini aşan reklamverene
hizmet vermekte. Henüz Avrupa ortalamalarının altında olsa da 2004 yılında 10 bin
dolayında olan reklamveren sayısının kısa bir zamanda iki katına çıkmış olması, aynı
zamanda sektörün büyüme potansiyelini de ortaya koyuyor. Bölgesinde önemli bir ekonomik
güç konumunda olan ülkemiz gelişmeye devam ettikçe, teknoloji mağazaları örneğinde
olduğu gibi, daha fazla yabancı yatırım çekecek. Rekabetin artmaya devam etmesiyle de daha
büyük markalara sahip olacak. Bu gibi gelişmeler, reklam sektörünü olumlu etkilemeye
devam edecek.
Harcama liginde sektörlerin performansı ne oldu? Hangi sektör ne kadar yatırım yaptı?
2009 yılında, en fazla reklam yatırımında bulunan ilk üç sektör gıda, iletişim ve finans oldu.
200 milyon barajını geçen bu üç sektörün, toplam reklam yatırımlarının önemli bir kısmını
gerçekleştirdiğini görüyoruz. Bu sektörlerin ardından gelen diğer yüksek hacimli sektörler
arasında ise otomotiv, kozmetik, inşaat ve perakende sektörlerini sayabiliriz.
Hemen hemen tüm sektörlerin reklam yatırımını düşürdüğü 2009 yılının aksine, 2010 yılında
belirgin bir artış trendi yaşanacaktır. Özellikle, talebin ertelendiği otomotiv, inşaat, mobilya
ve elektronik eşya sektörlerinin reklam yatırımlarında önemli atılımlar beklenebilir.
Son 3 yılda reklam mecralarında değişiklik yaşandı mı? Hangi mecralar yükselişe, hangi
mecralar düşüşe geçti?
“Son 10 yıllık mecra dağılımına baktığımızda, dünyadaki gelişim çizgisine paralel olarak,
televizyon mecrasının en fazla payı aldığını görüyoruz. Ülkemizde gerçekleştirilen reklam
yatırımlarının yaklaşık yarısı televizyonda gerçekleştirilmekte. Özellikle son dönemlerde
pazar kaybı yaşasa da, gazete mecrası, ikinci büyük mecra olarak konumunu devam ettiriyor.
İnternet, 2009 yılındaki küresel ekonomik krize rağmen, açıkhava mecrası ile birlikte, 2008
yılına oranla reklam yatırımlarını artıran iki mecradan birisi olarak öne çıkıyor. Reklam
sektörünün yükselen yıldızı olan internetin, önümüzdeki dönemde de, mecra payını artırmaya
devam ederek, televizyon ve gazete mecralarının ardındaki yerini sağlamlaştıracağını
beklemekteyiz”. milliyet.com.tr 29 Ocak 2010.
134
Yukarıda okuduğunuz röportajda öne çıkan bazı noktaları tekrar gözden geçirelim. Liberal ekonomi
politikalarının popülerleştiği 80’li yıllardan itibaren, Türkiye’de reklam yatırımları artmaya başlamıştır.
Markalar arasında rekabetin artması, ihracat alanında yaşanan olumlu gelişmeler, reklam mecralarının
çeşitlenmesi gibi faktörler reklama yapılan harcamaların artmasını sağlamıştır. 2011 yılının sadece ilk altı
ayında medya kuruluşlarına yapılan reklam yatırımları 2.277 milyon ’ye ulaşmıştır. Bu rakam, bir yıl
öncesinin aynı dönemine göre %24 daha fazladır (www.rd.org.tr).
Reklam yatırımlarının artması, ülke ekonomisinin olumlu yönde seyir izlediğinin göstergesi
niteliğindedir. Diğer yandan ekonomik kriz dönemlerinde reklam yatırımlarının azaldığı gözlenmektedir.
Kuruluşlar, ekonomik kriz dönemlerinde veya piyasa koşullarından emin olamadıkları zamanlarda reklam
bütçelerini kısma refleksi gösterebilirler. Hatta çoğunlukla ilk kısılan bütçe kalemi reklamdır. Bu durum
reklam endüstrisini zor bir duruma düşürdüğü kadar, markaları da olumsuz yönde etkilemektedir. Kriz
koşullarının hüküm sürdüğü pazarlarda tüketicilerle iletişim içinde olmak son derece önemlidir. Birçok
marka, ekonomik krizleri fırsata dönüştürmek için reklamı kullanır. Ekonomik kriz dönemlerinde reklam
yatırımı yapan markalar, rakiplerine göre avantajlı bir konum elde edebilirler.
http://www.capital.com.tr/dusen-fiyatlar-reklam-veren-sayisini-artirdihaberler/20751.aspx adresinde, ekonomik kriz döneminde reklam yapan ve başarılı
sonuçlar alan markalardan örnekler bulabilirsiniz.
Reklam Bütçesini Etkileyen Değişkenler
Her kuruluş farklı büyüklükte reklam bütçesine sahiptir ve bu bütçe çoğunlukla yıllık olarak gözden
geçirilerek yeniden planlanır. Reklam bütçesini etkileyen bazı değişkenler şunlardır (Tokol, 2001):
Ürün/Hizmetin Pazarda Yer Aldığı Süre
Reklam bütçeleri hazırlanırken, ürün/hizmetin pazarda ne kadar zamandır yer aldığı önemli bir belirleyici
olarak ön plana çıkar. Ürün/hizmet yaşam eğrisinin farklı aşamaları için, farklı büyüklükte bütçelere
ihtiyaç duyulacaktır. Şekil 7.1. de gördüğünüz gibi; ürün/hizmetler de aynı bir insan gibi doğar, büyür,
olgunlaşır ve ölür. Pazara yeni giren bir ürün/hizmet veya marka henüz tüketiciler tarafından
tanınmamaktadır. Bu aşamada kuruluş tarafından reklama ayrılacak bütçenin oldukça fazla olması
kaçınılmazdır. Olgunluğa ulaşan bir ürün/hizmet veya marka içinse, reklam bütçesi girişe oranla daha
düşük tutulacaktır. Bu aşamada belirli aralıklarla ürün/hizmet veya markayı tüketicilere hatırlatmak
yeterli olacaktır. Olgunluktan düşüşe geçildiyse, reklam bütçesi artırılarak olumsuz gidiş durdurulmaya
çalışılabilir. Ürün/hizmet veya marka pazardan çıkacak kadar eskidiyse, reklam bütçesi ne kadar yüksek
tutulursa tutulsun, olumlu bir sonuç almaya yetmeyecektir.
Şekil 7.1: Ürün/Hizmet Yaşam Eğrisi
135
Pazarın Yapısı
Markaların faaliyet gösterdikleri pazarlar çok farklı özellikler barındırabilir. Reklam bütçelerinin bu
özellikler göz önüne alınarak belirlenmesi son derece önemlidir. Pazarda yoğun rekabet yaşanıyorsa,
düşük reklam bütçeleri sadece para israfı anlamı taşıyacaktır. Tüketiciler tarafından fark edilmeyecek
kadar düşük frekansta yayınlanan reklamların, markaya herhangi bir getirisi olmayacaktır. Rekabetin
düşük olduğu ve markanın ürün/hizmet kategorisinde ilk akla geldiği durumlarda ise yüksek bir reklam
bütçesi gereksiz olacaktır. Kimi durumlarda pazar yeterince geniş değildir ve pazarda rekabet eden
markaların bir araya gelerek ortak reklam yaptıkları görülür. Burada amaç; tüketimi artırarak pazarı
büyütmek ve reklam bütçelerini daha etkin kullanmaktır. Böyle bir durumda reklam bütçesi belirlerken,
rakiplerle uzlaşı içinde hareket etmek gerekecektir. Pazarın bölgesel, ulusal ve global olması da reklam
bütçesini ciddi olarak etkiler.
Türkiye pazarına yeni bir GSM operatörünün girdiğini düşünün. Sizce
bu markanın ne büyüklükte bir reklam bütçesine sahip olması gerekeceğini tartışın.
Ürün/Hizmetin Özellikleri
Her ürün/hizmet aynı tarz reklamlarla veya aynı mecralarda tanıtılamaz. Örnek vermek gerekirse;
ürün/hizmetin nasıl kullanılacağının anlatılması gerekiyorsa, reklamda gösteriye ihtiyaç duyulacaktır.
Televizyon gösteri formatlı reklamlar için daha uygun bir mecradır. Diğer yandan televizyon pahalı bir
mecradır ve daha geniş bir reklam bütçesi gerektirir. Üstelik televizyonda yayınlanacak bir reklamın
yapım masrafları da söz konusudur. Pazardaki tüm markaların benzer ürün özellikleri sunduğu
düşünüldüğünde tüketiciye ambalajı göstermek ve rekabetçi fiyat bilgisi vermek yeterli olabilir. Üstelik
bu tarz bir marka mesajı iletmek için televizyona da gerek duyulmayacaktır. Televizyona oranla daha
ucuz reklam mecraları olan gazete ve açık hava reklam alanları tercih edilebilir. Tüm bunlar daha düşük
bir reklam bütçesine işaret etmektedir.
Reklam Bütçesinin Bileşenleri
Reklam bütçesini belirlemeye çalışan kuruluşlar, bir yıl boyunca ihtiyaç duyacakları pek çok iletişim
araçlarını öngörebilmelidirler. Günümüz yoğun rekabet ortamına sahip pazarlar için bütçe belirlemek
oldukça zor bir süreçtir. Pazara yeni girebilecek potansiyel rakipler, değişen tüketici ve medya kullanım
alışkanlıkları gibi pek çok faktörün göz önüne alınması son derece önemlidir. Reklam bütçesini
oluştururken en önemli iki değişken yapım ve yayın harcamalarıdır.
Yapım Harcamaları
Kuruluşun ürün/hizmet veya markaları için reklam üretiminden sorumlu olan firmalara reklam ajansı
denir. Reklam ajansı müşterisi için reklam stratejileri ve yaratıcı fikirler oluşturur, bunların hayata
geçmesi ve tüketiciye ulaşması için de gerekli firmalarla bağlantılar kurar. Kuruluş reklam ajansıyla aylık
bir ücret, medyadan reklamın yayınlanması için satın alınan yerin karşılığı bir komisyon veya hem ücret
hem komisyon ödemesi yöntemiyle çalışabilir. Bunun dışında reklam ajansı, müşterisi olan kuruluş adına
üçüncü firmalarla yaptığı anlaşmalardan da bir komisyon alabilir. Kuruluş, reklam ajansına ödediği ücret
karşılığında, tüketicisine ulaşmasını ve ticari olarak kar etmesini sağlayacak bir uzmanlık satın
almaktadır.
Televizyonda izlenen, radyoda duyulan, gazete/dergilerde görülen ve günün her anında farklı yerlerde
karşılaşılan tüm reklamların ardında bir yapım süreci yatmaktadır. Reklam yapım süreçleri
yayınlanacakları mecraya göre değişiklik gösterir.
En pahalı yapımlar çoğunlukla televizyon ve sinema reklamlarıdır. Görüntü ve sesin birleşiminden
oluşan bu reklamların yapım aşamalarında ücret ödenen pek çok detay söz konusudur. Televizyon/sinema
reklamları farklı senaryolar ve tekniklerle hayata geçirilir ama klasik bir reklam filmi çekimi için
aşağıdaki bütçe kalemlerinin varlığından söz edilebilir (Özgür, 1994):
136
•
Yönetmen
•
Oyuncular
•
Çekim ekibi
•
Çekim mekanı
•
Teknik ekipman
•
Aksesuar-Kostüm
•
Müzik
•
Grafik, animasyon ve çekim sonrası bilgisayar işlemleri
Yukarıda gördüğünüz her detay, televizyon/sinema reklamının yapımı aşamasında bütçeyi
etkilemektedir. Yönetmenin geçmiş tecrübeleri, oyuncuların ünlü olup olmaması, çekim ekibi ve teknik
ekipmanın özellikleri, çekim yapılacak mekanın kurulması (dekor) veya izinlerin alınması, aksesuar ve
kostümlerin üretilmesi ya da kiralanması, reklam filmi müziğinin bestelenmesi veya telifinin alınması,
çekim sonrası filme eklenecek grafik, animasyon ve efektlerin üretilmesi gibi pek çok karar reklam
bütçesi oluşturulurken yapım harcamaları başlığı altında değerlendirilir.
Radyo işitsel bir kitle iletişim aracıyken, gazete/dergi ve açık hava reklam alanları (billboard)
tüketicilere sadece görsel mesaj iletirler. Dolayısıyla bu mecraların yapım harcamaları televizyona göre
düşüktür. Farklı mecralar için planlanan reklamlar farklı büyüklükte bütçelere ihtiyaç duyacaktır. Burada
önemli nokta; yapım kalitesinin tüketicide oluşturulmaya çalışılan algıyı doğrudan etkileyeceğidir. Bir
reklamın izlenilir, dinlenilir veya okunur olmasıyla yapım kalitesi arasında doğrudan bir ilişki vardır.
Günümüzde tüketiciler her gün birçok reklamla karşılaşmaktadır. Mesaj bombardımanı altındaki hedef
kitleye ulaşmak için reklamın yapım kalitesi önem taşımaktadır. Yapım kalitesine gösterilen özen ve
harcanan paranın, markaya olumlu getirileri olacaktır (Ergüven, 2011).
Reklam yapımı esnasındaki harcamaların masraf değil yatırım olarak
görülmesi önemlidir. Her reklamı daha ucuza mal etmek mümkündür ama tüketici
üzerindeki etkisinin aynı olmayacağını unutmamak gerekir.
Yayın Harcamaları
Kuruluşlar reklamlarını kitle iletişim araçlarında yayınlatarak hedef kitlelerine ulaştırır. Reklam
bütçesinde yer alan yayın harcamaları başlığı, medyaya ödenecek ücreti anlatmaktadır. Medyadan
reklamların yayınlanacağı yeri satın almadan önce dikkatli bir planlama yapılması şarttır. Yanlış medya
stratejisi; reklam kampanyasının başarısız olmasına sebep olacağı gibi, reklam bütçesinin boşa
harcanması anlamı da taşıyacaktır. Medya planı yapılırken cevabı verilmesi gereken sorular şunlardır
(İspir, 2009):
•
Hedef kitlenin ne kadarına ulaşmak gerekiyor?
•
Tüketici reklama ne kadar süreyle maruz kalmalı?
•
Reklam hangi mevsim veya aylarda gösterilmeli?
•
Reklamın özellikle gösterilmesi gereken coğrafi bir bölge söz konusu mu?
•
Hangi mecralar seçilmeli?
Otomobiller için kış lastiği üreten bir kuruluş, ürününün reklamını
yapmak istemektedir. Medya planı oluştururken zamanlama, coğrafi bölge ve mecra
seçimi konularında ne tür kararlar verilmesi gerektiğini tartışınız.
137
Eskiden reklam ajansları tarafından yürütülen medya planlama ve satın alma, günümüzde başlı başına
bir uzmanlık alanı haline gelmiştir. Bunun sebepleri arasında mecraların gelişmesi ve çeşitlenmesi,
reklam ortamlarının geçirdiği değişimler sayılabilir. Doğru bir medya planlama ile yayın harcamalarının
azaltılması mümkündür. Medyadan yer satın alırken yapılan çeşitli anlaşmalar (reklam bütçesinin tek bir
medya kuruluşunda değerlendirilmesi, satın alınan yer/zaman karşılığında hediye yer/zaman) ile liste
fiyatlarının çok altında maliyetler elde etmek mümkündür. Çoğunlukla yayın harcamalarının yapım
harcamalarından daha fazla tutacağını belirtmek gerekir. Yani reklamı üretmek değil, tüketiciye
ulaştırmak daha pahalıdır.
Reklam Bütçesi Hazırlama Yöntemleri
Kuruluşlar reklam bütçelerini hazırlarken bazı kriterlere ihtiyaç duyarlar ve bu kriterlere dayanan
yöntemler benimserler (Tokol, 2001; Wells, Burnett ve Moriarty, 2003).
Satış Yüzdesi Yöntemi
Satış yüzdesi yöntemi; geçmiş satışlara ve reklam bütçelerine bakarak geleceğe yönelik bir kestirim
oluşturmak şeklinde özetlenebilir. Örneğin; geçen yıl 5.000.000’lik satış yapan bir kuruluş reklama
1.000.000’lik bir bütçe ayırdıysa, satışlarının %20’si kadar bir reklam bütçesine ihtiyaç duyuyor
demektir. Aynı kuruluş, bu yılki satışları için 6.000.000’lik bir hedef koyduysa, %20’lik satış yüzdesi
yöntemine göre 1.200.000’lik bir reklam bütçesi belirleyecektir.
Satış yüzdesi yöntemi, kuruluşun düzenli olarak reklama yatırım yapması açısından olumlu bir
yaklaşım olarak kabul edilebilir. Diğer yandan bu yöntem reklamı bir amaç değil sonuç olarak
görmektedir. Yani satışların herhangi bir sebeple azalması, reklam bütçesinin de azalmasına sebep
olacaktır. Ünitenin başındaki röportajı hatırlayın lütfen. Ekonomik krizlerde düşen tüketime refleks olarak
reklam bütçesini kısan kuruluşların kar yerine zarar ettikleri düşünülürse; satış yüzdesi yönteminin zayıf
noktası ortaya çıkmaktadır.
Kar Yüzdesi Yöntemi
Satış yüzdesi yöntemine tıpatıp benzeyen ama daha da dar bir bakış açısı taşıyan bir diğer yaklaşım ise,
kar yüzdesi yöntemidir. Rekabetçi piyasalar için bu yöntemin etkinliğinden söz etmek olası değildir.
Rekabet Yöntemi
Pazardaki rekabete göre kuruluşun reklam bütçesini belirlemesi yöntemidir. Rekabet şartları ve rakiplerin
reklam bütçeleri bu yöntem için önemli kriterlerdir. Pazarda bulunan rakiplerin medyada ne kadar yer
aldıkları gözlenerek, tüketici algısında ve pazardaki konum korunacak şekilde bir bütçe hazırlanır. Bu
yöntemdeki kritik nokta; rakiplerle aynı miktarda reklam bütçesi oluşturmanın, tüketici algısında eşdeğer
bir pozisyonda yer almayı garanti etmeyeceğidir. Tüketici algısındaki liderliği reklam bütçesinden fazla
etkileyebilecek önemli bir faktör de yaratıcılıktır. Reklam mesajının taşıdığı yaratıcı unsurların maddi
değeri her zaman net olarak hesaplanamayabilir. Günümüzde reklamın hesap verebilirliği ve reklam
mesajının yaratıcılığı arasında kırmızı ince bir çizgi söz konusudur. Yaratıcı reklam mesajlarının taşıdığı
riskler, reklamveren ve reklam ajansı arasında sorunlara sebep olabilmektedir. İdeal olan; reklamın temel
unsurlarından biri olan yaratıcılığın etkili bir reklam bütçesi içinde kullanılmasıdır.
Tarihsel Yöntem
Büyüme eğilimi gösteren kuruluşların, bir önceki yılın reklam bütçesini belli yüzdeler şeklinde
artırmasıdır. Herhangi bir amaç veya vizyon içermeyen, büyümeye eşdeğer reklam yatırımı hedefleyen
bir yöntemdir ve etkililiği tartışmalıdır.
Yöntem değil bir felsefe olarak görülebilecek ve “gücünün yettiğince” olarak adlandırılabilecek
yaklaşım da tarihsel yönteme benzer. Burada da bir strateji söz konusu değildir. Kuruluş diğer tüm bütçe
kalemlerinden artan parasını reklam yapmak için kullanır. Ancak yetersiz veya reklamın gücüne
inanmayan yöneticilerce tercih edilir.
138
Yatırım Karlılığı Yöntemi
Reklamın bir masraf kalemi değil yatırım aracı olarak görülmesi gerektiğinden daha önce söz edildi. Bu
bütçe hazırlama yöntemi, kısa ve uzun vadede yapılan reklam yatırımlarının satışlara yansımasının hesap
edilmesi üzerine yapılandırılır. Bu yöntemde reklam; satışların ve karın bir sonucu değil, satış ve kar elde
etmek için bir amaç olarak ele alınır. Reklam etkilerinin mali boyutunun net olarak hesaplanması her
zaman kolay değildir. Altı ay önce yapılan bir reklam kampanyasının tüketiciyi sadece o anda mı
etkilediği yoksa önceki kampanyalardan algısal bir birikim mi olduğu soruları, bu yöntem kullanılacaksa
cevaplanmak zorundadır. Günümüzde reklamveren kuruluşlar reklam etkililiği araştırmalarına son derece
önem vermektedir. Bu araştırma sonuçlarının analizleri, yatırım karlılığı yöntemini daha önce söz edilen
yöntemlere göre avantajlı kılmaktadır.
Amaç Yöntemi
Kuruluşun reklam yaparak ne elde etmek istediğinin net şekilde ortaya konması ve bu amaçlara yönelik
bütçenin planlanmasıdır. Amaçlar başlangıç noktası olarak alındığı için, temeli sağlam bir bütçe ortaya
koymayı sağlar. Reklamdan beklenenler (hedef kitlenin %50’sini üründen haberdar etmek vb.), reklamın
bu beklentileri karşılaması için nelere gerek duyacağı (yapım kararları ve medyada yer alma sıklığı vb.)
ve maliyetlerin belirlenmesi (yapım ve yayın bedelleri), yöntemin hayata geçmesi için önem arz eden üç
basamaktır.
Bu yöntem seçilecekse gerçekçi olunmalı, reklam uzmanlarının görüşleri mutlaka bütçe belirleme
aşamasında dikkate alınmalıdır. Amaçların ve kaynakların doğru eşleştirilmesi kuruluşa olumlu dönüşler
sağlayacaktır.
REKLAM AJANSI SUNUMLARI
Reklam ajansı, kuruluşların tanıtım ihtiyaçlarını gidermek için reklamlar üreten firmalara verilen isimdir.
Bu firmaların temel misyonu; kuruluşların marka mesajlarını hedef kitlelere en etkin şekilde ulaştıracak
“iletişim”in planlanması ve gerçekleştirilmesidir. Çalışma prensipleri açısından bakıldığında, reklamveren
kuruluşlar ve reklam ajansları stratejik iş ortaklarıdır. Ne var ki bu iki ortağın, gerçekleştirilecek iletişimin
planlanmasında her zaman paralel görüşlere sahip olacağını söylemek zordur. Reklam ajansı ürettiği
iletişim strateji ve yaratıcı fikirleri reklamverene anlatmak ve onay almak zorundadır. Bu süreç
çoğunlukla çeşitli sıkıntılar içerir. Reklamverenler finansal risklerden kaçınmak adına, sonuçlarından
emin olamadıkları strateji ve fikirlere çekinceyle yaklaşırlar. Reklam ajansları ise, olumlu sonuç
alacaklarını düşündükleri iletişim yaklaşımlarını reklamverene kabul ettirmek için çaba gösterirler.
Günümüzde farklı araştırma tekniklerinden yararlanılarak, reklamlar henüz yayınlanmadan nasıl etkiler
doğuracakları ve başarılı olup olmayacakları saptanmaya çalışılmaktadır. Diğer yandan, çeşitli zaman
kısıtları ve araştırma sonuçlarının her zaman çok tutarlı olamaması, reklamverenin karar aşamasını
netleştirmesini zorlaştırmaktadır. Reklam ajansı müşterisi olan reklamvereni ikna etmek, bunun için de
birçok sunum yapmak zorundadır.
139
Şekil 7.2: McCann Erickson reklam ajansının, kendisi için yaptığı bir çalışma. Slogan olarak “bizi dinlediğinize pişman
olmayacaksınız kullanılmış. Görselde Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro’yu elinde bir lolipop ile görüyoruz. Reklam
ajansı çalışanları, Castro’ya -gerçek hayatta özdeşleştiği- puroyu kullanması gerektiği konusunda bir sunum yapıyorlar.
Bu mizahi tondaki reklam, reklam ajansı ve reklamveren’in bulunduğu bir sunum ortamını gösteriyor.
Sunum Tür ve İçerikleri
Reklam ajansları müşterileri olan reklamveren kuruluşlara pek çok farklı sunum yapabilirler. Bu
sunumları bazı kategorilere ayırmak mümkündür:
Küçük Çaplı-Resmi Olmayan Sunumlar
Günlük işler veya devam eden küçük projelerle ilgili çoğunlukla kısa, üst yönetimin katılmadığı,
reklamveren tarafından asistan marka yöneticilerinin ve reklam ajansı tarafından müşteri temsilcilerinin
katıldığı toplantılarda yapılan sunumlardır. Müşteri temsilcisi, reklam ajansının hazırladığı işleri
reklamveren temsilcisine sunarak, neden bu yaklaşımın seçildiğini açıklar. Reklamveren temsilcisi de ilk
izlenimlerini müşteri temsilcisiyle paylaşır. Bu tarz toplantılarda yapılan sunumlar çoğunlukla resmi bir
havada gerçekleşmez.
Orta Çaplı-Resmi Sunumlar
Bir reklam kampanyası hazırlaması için reklamveren tarafından görevlendirilen ajansın; iletişim
stratejisini ve ortaya çıkan ilk yaratıcı fikirleri reklamveren temsilcilerine gösterdiği sunumlardır. Sunuma
reklam ajansı tarafından yaratıcı yönetmen, strateji uzmanı, reklam yazarı, sanat yönetmeni ve müşteri
temsilcisi katılırken, reklamveren tarafından marka yöneticileri ve kurumsal iletişim alt kademe
yöneticileri toplantıda hazır bulunabilir. Bu tarz sunumlarda, ortaya konan fikirlerin hangi içgörülerden
yola çıkılarak, hangi stratejiye dayandırıldığı detaylı şekilde anlatılır. Yaratıcı işler taslak veya anlatım
şeklinde reklamverene sunulur.
Büyük Çaplı-Resmi Sunumlar
Bu tarz sunumlara çoğunlukla her iki tarafın üst düzey yöneticileri katılır. Yeni bir ürün/hizmet veya
markanın pazara ilk kez çıkacağı (lansman) ya da varolan bir ürün/hizmet veya markanın yeniden
konumlandırılması (relansman) söz konusudur. Reklam ajansı, sunumda yaratıcı işlerini reklamvereni en
çok etkileyecek şekilde aktarmaya çalışır. Bu büyüklükte sunumlar, reklamveren ve reklam ajansı
arasında bir sorun yaşandığında da yapılır. Amaç; reklam ajansının reklamveren için o güne kadar ne tür
işler yaptığının ve bunların etkilerinin ortaya konmasıdır.
140
Konkur Sunumları
“Yarışma” anlamına gelen konkur; reklamveren kuruluşun beraber çalışacağı reklam ajansını seçmek için
yaptığı bir elemedir. Çeşitli reklam ajanslarına brief (iş talebi) veren reklamveren, belli bir tarihte reklam
ajanslarından bir sunum gerçekleştirmelerini bekler. Reklamverenin beğenisini kazanıp sözleşme
imzalamak isteyen tüm reklam ajansları aynı brief üzerine çalışır ve sunumlarını yaparlar. Konkur
sunumları reklam ajansları için belki de en zor ve stresli olan türdür. Konkur sunumları; en beğenilen
reklam ajansı olmak, rakiplerini geride bırakmak ve yeni bir müşteri kazanmak anlamını taşır. Bu yüzden
reklam ajansı üst yönetimi bu sunumlara azami önem verir.
Başarılı Sunumun İlkeleri
“Sunum tür ve içerikleri” başlığında gördüğümüz üzere; reklam ajansları müşterileri olan veya olmasını
istedikleri reklamveren kuruluşlara, farklı amaçlarla ve farklı önem derecelerinde sunumlar yaparlar. Her
sunumun içeriği ve dinamikleri birbirinden farklı olacaktır ama başarılı bir sunumun belli bazı
ilkelerinden söz etmek olasıdır (Gürüz ve Eğinli, 2010).
Sunumu Yapacak Kişinin Özellikleri
Reklamveren temsilcilerine sunum yapacak olan reklam ajansı çalışanı veya yöneticisi büyük bir
sorumluluk altındandır. Çoğunlukla yüksek meblağlı reklam bütçelerinin kullanımı sunumun, dolayısıyla
sunumu yapan kişinin başarısına bağlıdır. Reklam ajansı çalışanları iletişim uzmanları olsa da bu her
zaman başarılı bir sunum yapabilecekleri anlamına gelmez. Bu yüzden kritik öneme sahip sunumlardan
önce prova yapmak son derece önemlidir.
Bazı sunumlarda rol paylaşımı yapılabilir. Birden fazla reklam ajansı çalışanı tek bir sunumun farklı
bölümlerinde konuşabilir. Genellikle bu ekibin içinden biri, sunum konusunda diğerlerinden daha etkin
olacaktır. Böyle bir durumda, diğer ekip üyelerinin bu kişinin iletişim tekniklerini taklit etmesi yanılgısı
yaşanabilir. Bu yanlış davranış şekli, hem sunum yapan kişiyi kendine güvensiz gösterecek hem de
sunumun tek düze hale gelmesine sebep olacaktır.
Sunum yapan kişinin doğal olması gerekir. Klasik satış tekniklerinin ötesinde, sunuma ve alana
yönelik gerçek bir hakimiyet daha önemlidir. Reklamveren temsilcileri, reklam ajansının kendilerine
sunduğu iletişim stratejisi ve fikrine gerçekten inandığını hissetmelidirler. Sunum yapan kişi sadece sözel
anlatımıyla değil, vücut diliyle de konuya olan inancını göstermelidir. Aslında dinlemek konuşmaktan
daha zordur. Reklamveren temsilcileri, sıkıcı bir ses tonu ve yetersiz vücut dili kullanımına sahip bir
konuşmacıyı uzun süre dinlemek istemeyeceklerdir. Bu durum reklam ajansının uzun zamandır üzerinde
çalıştığı projelerin çöpe gitmesine bile sebep olabilir. Sunumu yapan konuşmacının heyecanlı olması
doğaldır ama bu heyecanını kontrol altında tutabilmelidir. Reklamveren temsilcileri sunumu kesip soru
sorabilirler. Böyle bir durumda, sunuma yönelik hakimiyetin yanı sıra, reklamcılık alanına yönelik hemen
her türlü soruya hazır olmak gerekir. Reklamveren temsilcilerinin hepsi reklam ajansında kullanılan
teknik dile aşina olmayabilir. Bu yüzden anlatım esnasında reklamcılıkla ilgili temel kavramların
ötesindeki kavramlar kullanılırken açıklayıcı olmak gerekebilir.
Sunumu yapacak reklam ajansı uzmanlarının, kendi konuşmacı karakterlerini çözümlemeleri ve
gerekli noktaları düzeltmeleri önemlidir. Bazı problemli konuşmacı özellikleri şunlardır:
•
Doğaçlamacı: Bu tarz konuşmacılar rahatlıkla sunum planı dışına çıkabilen ve kolaylıkla
konuyu dağıtabilen bir yapı sergilerler. Sunum esnasında anlık gelişen bazı durumlara
doğaçlama ve hazırcevaplık yeteneğiyle müdahale etmek gerekebilir. Diğer yandan sunum planı
stratejik özellikler barındırır. Sadece konuşma yeteneğine güvenerek sunuma hazırlıksız çıkmak
ya da gerekmediği halde sunum sınırlarının dışına kaymak, olumlu bir konuşmacı özelliği
değildir.
141
•
Çekingen: Reklam ajansında çalışan herkesten başarılı bir konuşmacı olmasını beklememek
gerekir. Örneğin müşteri temsilcileri -iletişim becerileri sayesinde- sunum için uygun bir profile
sahiptirler. Diğer yandan yaratıcı bölüm çalışanları sözlü iletişim konusunda her zaman çok
istekli olmayabilirler ama yaratıcı fikrin sahibi olarak sunumun belli bir kısmını üstlenmeleri
gerekebilir. Yaratıcı fikirlerin anlatıldığı sunumlarda, reklam yazarları ve sanat yönetmenlerinin
başarılı bir performans sergileyerek işlerini beğendirmeleri önemlidir. Sunum esnasındaki
çekingenlik olumlu bir özellik değildir. Konuşma sırasında duraklamalar ve uzun sessizlikler,
yutulan kelimeler, göz temasının kaybedilmesi gibi yanlışlar sunumun başarısına gölge
düşürecektir. Sunum esnasındaki çekingenlik, reklamverende ajansın sunduğu yaratıca fikre
inanmadığı hissinin doğmasına sebep olabilir.
•
Kendini Beğenmiş: Reklamcıların yüksek egolu insanlar olduğu söylenir. Bu durum
reklamverene yapılan sunumlarda bazı olumsuzluklara sebep olabilir. Sürekli bireysel
başarılardan veya ajansın geçmişindeki önemli işlerden bahsetmek, reklamcılık konusundaki
uzmanlıktan dem vurmak, “doğrusunu sadece biz biliriz” tarzında yaklaşımlar sergilemek
yanlıştır. Reklamveren kendi fikirlerinin de önemsenmesini bekler ve karşısında kendini teslim
edeceği bir uzman değil, beraber çözüm üreteceği bir iş ortağı görmek ister.
•
Monoton: Kimse sürekli aynı ses tonuyla konuşan, heyecansız bir konuşmacıyı dinlemek
istemez. Reklamcılık yaratıcılıkla doğrudan ilişki içindedir. Reklamveren, sunum aşamasında
monoton olan bir reklam ajansının iş performansı konusunda şüpheye düşebilir.
Sunum sırasında; önceden planlanmış sunum stratejisinden uzaklaşacak kadar doğaçlama yapmak, çekingen ya da kendini beğenmiş tavırlara sahip olmak
ve monoton bir performans sergilemek yanlıştır.
Sunum Ortamı
Sunum yapılacak ortamın bilinmesi ve gerekli hazırlıkların buna göre yapılması önemlidir. Bazı sunumlar
reklam ajansının, bazıları ise reklamverenin ofisinde yapılabilir. Her iki tarafın da toplantı odaları veya
salonları sunum yapmak için uygun olabilir ama başarılı bir sunum için her türlü beklenmedik duruma ve
aksaklığa hazır olmak gerekir.
Reklamverenin seçtiği bir yerde sunum yapacak olan reklam ajansının, eğer mümkünse ortam
hakkında önceden bilgi sahibi olması faydalı olacaktır. Sunum yapılacak ortamın büyüklüğü, ısı ve ışık
durumu, akustiği gibi birçok özelliğinin önceden bilinmesi reklam ajansına avantaj sağlayacaktır. Çok
büyük bir alanda az sayıda kişiye sunum yaparken, dinleyicilerin dikkati daha kolay dağılacaktır. Fazla
güneş alan bir ortam; hem sıcaklık hem de perdeye yansıtılan görsel sunum malzemelerinin
görülememesi riskini beraberinde getirecektir. Seslerin yankılandığı bir ortamda yapılan bir sunum ise
çok kısa bir süre sonra yorucu hale gelecek, dinleyicilerin konsantrasyonu düşecektir.
Reklam ajansı sunumları çoğunlukla görsel yaratıcı uygulamalar içerir. Basın ilanları, televizyon
reklamı fikirleri, ambalaj tasarımları gibi pek çok çalışma, sunumun en önemli kısmını oluşturur. Bu
çalışmaların reklamverene en etkileyici şekilde sunulması için her türlü önlemin önceden alınması
gerekir. Sunum ortamında gerekli teknik ekipmanın olup olmadığı kontrol edilmeli, ne kalitede
performans gösterdikleri bilinmelidir.
Oturma düzeni sunumun kalitesini etkileyen bir diğer faktördür. Toplantıya katılan herkesin sunumu
yapan konuşmacıyı veya konuşmacıları net şekilde görmesi ve duyması çok önemlidir. Konuşmacı
çoğunlukla ayakta ve sunumuna eşlik eden bilgisayar slaytlarının sergilendiği perdenin yakınlarında yer
alır. U, C veya dikdörtgen şeklinde düzenlenen toplantı masaları; reklam ajansı sunumları için en uygun
alternatifler olacaktır. Oturma düzeninin reklamveren-reklam ajansı çalışanlarının karışık biçimde
yerleşeceği şekilde yapılmasının çeşitli avantajları vardır. Bu sayede her iki taraf eşit olarak
konumlanacak, reklamveren temsilcileri blok olarak oturmaktan aldıkları güçle gereksiz bir eleştirel tavır
içine girmeyeceklerdir. Ayrıca reklam ajansı çalışanları, reklamveren temsilcilerinde gözlemledikleri
yanlış anlama veya kafa karışıklıklarına anında müdahale edebileceklerdir. Bu oturma şekli, iki tarafı aynı
konumda ve aynı tarafta iş ortakları olarak yansıtacaktır.
142
Sunumun İkna Ediciliği
Reklam ajansının reklamverene yaptığı sunumların çoğunluğu ikna etmek üzerine kurgulanır.
Reklamveren, ajanstan kendisi için reklamlar üretmesini ister. Reklam bilim ve sanatın harmanlandığı bir
iş koludur ve reklamverenin zevkleri, reklam ajansının ürettiği işleri beğenip beğenmeme konusunda
önemli rol oynar. Pek çok reklamcı, reklamverene iş beğendirmenin zorluğundan şikayetçidir (Sullivan,
2001; Devinney, Dowling ve Collins, 2005).
İkna edici sunumlar düşünce, duygu ve tutumları etkilemeyi amaçlar. Reklam ajansı ürettiği işleri
reklamverene sunar ve onay almaya çalışır. Reklamveren bazen sunumları tarafsız bir bakış açısıyla izler
ve bu durum reklam ajansının ikna çabalarını kolaylaştırır. Bazen de reklamverenin kemikleşmiş bir
düşünce yapısı vardır ve reklam ajansı bunu kırmaya çalışır. Bu durum elbette reklam ajansının işini daha
zor hale getirmektedir. Reklam ajansı, müşterisi olan reklamverenin ne düşünmesi ve ne hissetmesi
gerektiği konusunda önceden detaylı bir çalışma yapıp, ikna argümanlarını ortaya koymalıdır. İkna edici
bir sunumun üç bileşeni olarak logos (nedenler), pathos (duygular) ve ethos (kaynağın inandırıcılığı)
karşımıza çıkmaktadır. Reklam ajansı mantıklı nedenler sunarak (logos), reklamveren yöneticilerinin
duygularını okşayarak (pathos), reklam ajansının geçmiş deneyimlerinden ve uzmanlığından bahsederek
(ethos) fikirlerini kabul ettirmeye çalışır.
Sunumda Kullanılan Görsel-İşitsel ve Yardımcı Araçlar
Reklam ajanslarının temel misyonu reklam üretmektir. Reklamverene yaptıkları sunumların en önemli
kısmını da reklam fikirlerinin anlatılması oluşturur. Reklam fikirleri gerçeğe ne kadar yakın şekilde
reklamverene sunulursa, ikna edicilikleri o oranda artacaktır. Bunun için reklam ajansı, taslak adı verilen
ve reklam fikirlerini anlatmayı amaçlayan çalışmalar yapar. Taslak, eğer fikirler kabul edilirse orijinal
çalışmaya dönüşür. Basın ilanları ve açık hava reklamları için taslak tasarımlar yapılır, radyo reklamları
amatörce seslendirilir ve TV reklamları için storyboard çizilir. İlerleyen sayfalarda örnek bir reklam
kampanyasının taslak çalışmaları görülecektir. Fiery çamaşır yumuşatıcısı reklam kampanyası; Anadolu
Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü öğrencileri olan Göksu
Karaman, Dicle Aysülük, Nazmiye Zülal Canlı, Barış Özdemir ve Berce Erkut tarafından, Reklam
Kampanyası Tasarımı dersi kapsamında bitirme projesi olarak hazırlanmıştır. Bu çalışma 2010 yılı Aydın
Doğan Genç İletişimciler Yarışması’nda Reklam Kampanyası Büyük Ödülü’ne layık görülmüştür.
Pazara yeni girecek olan bir firma, çamaşır yumuşatıcı üretecektir ve reklam ajansından markasına bir
isim bularak, reklam kampanyasını planlamasını istemektedir. Brief olarak reklam ajansına şu bilgiler
verilmiştir:
Amaç: Çamaşır yumuşatıcı için yeni bir marka yaratmak. Ürünün özelliklerine uygun olarak, tüketici
üzerinde “yüksek kalite” algısı yaratılacaktır.
Fikre Götüren Görüntü: Şıklık, günlerce güzel kokan çamaşırlar, pahalı bir parfüm kullanmış hissi.
Hedef Kitle: A/B/C sosyo-ekonomik seviyede bulunan, çamaşırlarında uzun süre kalıcı parfüm
kokusu duymak isteyen, şık ambalaja sahip bir yumuşatıcı kullanmaktan hoşlanan tüketiciler.
Vaat: Sofistike parfümü ve farklı ambalajı ile çamaşırlarınızda mutluluk.
Reklam ajansı, hedef kitlesi için çamaşır yumuşatıcısı pazarında şık görünümlü, sofistike, yeni bir
marka inşa etmeyi hedeflemektedir. Bu hedefe ulaşmak için tüketicilerin ihtiyaçlarını göz önüne alarak
ürünü pazarda varolmayan bir şekilde sunmak konusunda reklamvereni ikna etmişlerdir. Tüketicilerin iki
farklı ihtiyaç için, iki farklı ürüne gereksinimleri vardır. Giysiler ve ev tekstili ürünlerinde kullanılacak iki
ayrı ürün, yine iki ayrı ambalajda ama beraber satılacaktır.
143
Şekil 7.3: Ambalaj Tasarımı
Reklam kampanyasının sloganı; “Tarzından Vazgeçemeyenlere” olarak belirlenmiştir. Reklam
kampanyası fikri; “ellerini yıkayan bir arkadaşınız ellerini üzerinizde kurulamak isteyebilir çünkü havlu
gibi kokuyorsunuz. İnsanlar size sarılıp uyumak isteyebilir çünkü mis kokulu bir yatak gibi
algılanıyorsunuz” üzerine yapılandırılmıştır. Bu fikir; marka kullanılmadığında başınıza gelebilecekleri
abartılı ve mizahi bir yaklaşımla anlatmaktadır. Markanın biricik satış vaadi de bu anlatım içinde kendine
yer bulmaktadır. Bu strateji kullanılarak Fiery markası; yenilikçi, dinamik, genç, radikal ve işlevsel olarak
konumlandırılacaktır. Reklam kampanyasının tonu belli oranda korkutucu ve mizahi olarak
değerlendirilebilir. Reklam filminde ise anlatım biçimi olarak öyküleme tercih edilmiştir.
Şekil 7.4: Basın İlanı
Şekil 7.4 Gazete ve dergilerde yayınlanmak için yapılan taslak çalışma
144
Şekil 7.5: Açık Hava Reklamı Taslağı
Taslak çalışmaların kullanılacağı yerlerde gösterilmesi, reklamverenin daha çok ilgisini çekecektir.
Basın ilanlarının gazete ve dergilerin sayfalarına yerleştirilmeleri veya Şekil 7.5’de gördüğünüz gibi açık
hava reklamı taslağının gerçek hayattan bir reklam alanına yerleştirilmesi buna örnek olarak verilebilir.
Şekil 7.6: Storyboard
145
Şekil 7.5’de Fiery çamaşır yumuşatıcısı için reklamverene sunulan televizyon reklamı fikrini
storyboard olarak görüyorsunuz. Storyboard; reklam filminin kare kare çizilmiş halidir. Bir çizgi romana
benzeyen storyboard, sunumda reklam filminin dinleyenlerin gözünde canlanması amacıyla kullanılan bir
taslak çalışmadır. Storyboard çizilirken çok basit ya da çok detaylı ve sanatsal çizimlerden kaçınmak
gerekir. Basit çizimler hikaye örgüsünü anlatmada yetersiz kalacağı gibi, detaylı çizimler de
reklamverenin farklı beklentilere kapılmasına sebep olabilir. Başarılı bir storyboard; reklamın temel
öyküsünü anlatabilmelidir.
Reklamverene sunum yapan bir reklam ajansı çalışanı olduğunuzu
düşünün. Şekil 7.5’de yer alan storyboard’u nasıl anlatacağınızı tartışın.
Storyboard’un kareleri çeşitli tekniklerle hareketlendirilip üzerine müzik döşenebilir. Bu tarz
storyboard’lara animatik adı verilir. Benzer şekilde storyboard’un karelerinin gerçekten fotoğraflanması
tekniğine de fotoboard denir. Bu iki teknik de hem zaman alan hem de klasik storyboard’a göre pahalı
yaklaşımlardır. Sunuma özel bir katkısı olmadıkça tercih edilmeleri gerekmez (Özgür, 1994).
Reklam ajansı sunumda göstereceği taslak çalışmaların büyük boy çıktılarını alarak toplantı ortamında
sergiler. Ayrıca tüm sunum ve taslaklar, bilgisayar ve projeksiyon cihazı vasıtasıyla bir perdeye
yansıtılarak gösterilir. Reklam ajansları sunum hazırlama konusunda yetkin firmalardır ve farklı, yaratıcı
sunumları ile tanınırlar. Gelişen yazılım teknolojileri de farklı bilgisayar işletim sistemleri için farklı
sunum programlarının ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır. Sunum hazırlamak kolay bir iş gibi dursa da
bazı noktalara azami dikkat göstermek gerekir (Gürüz ve Eğinli, 2010).
Reklam ajansının sunum sırasında yaratıcı iş taslaklarını hem
bilgisayardan slayt hem de büyük boy çıktı olarak göstermesinin sebebi ne olabilir,
tartışınız.
•
Yazıların Puntosu ve Fontu: Ekrana yansıyan yazıların büyüklüğünün (punto) herkes tarafından
okunur olduğundan emin olmak gerekir. Çok büyük yazılar ise izleyicileri rahatsız edecek ve
slaytın estetiğini olumsuz yönde etkileyecektir. Seçilen yazı tipi (font) rahat okunur olmalı, el
yazısı veya ciddiyetsiz görünümlü fontlar seçilmemelidir.
•
Slayt Yerleşimi: Sunumun sayfa sayfa ekrana yansımasını sağlayan slaytlar gereğinden fazla
bilgiyle doldurulmamalıdır. Unutmamak gerekir ki; slaytlar tüm sunumu ekrana getirmek için
değil, konuşmacı ve dinleyiciler için konuyu toparlamak, sunumla ilgili kritik öneme sahip
bilgilere dikkat çekmek içindir.
•
Yazım Hataları: Reklam ajansları Türk Dili ve yazım kurallarına son derece hakim çalışanlara
sahiptir. Reklam yazarları ve düzeltmenler bu konuda uzmandırlar. Tüm bunlara rağmen
sunumda gözden kaçan bazı yazım hataları olabilir ve bu durum reklam ajansının imajına
fazlasıyla zarar verir. Reklam ajansı sunumunun son olarak bir uzman tarafından kontrol
edilmesi son derece yerinde olacaktır.
146
Özet
Reklam ajansı, kuruluşların tanıtım ihtiyaçlarını
gidermek için reklamlar üreten firmalara verilen
isimdir. Bu firmaların temel misyonu; kuruluşların marka mesajlarını hedef kitlelere en etkin
şekilde ulaştıracak “iletişim”in planlanması ve
gerçekleştirilmesidir. Çalışma prensipleri açısından bakıldığında, reklamveren kuruluşlar ve
reklam ajansları stratejik iş ortaklarıdır. Ne var ki
bu iki ortağın, gerçekleştirilecek iletişimin
planlanmasında her zaman paralel görüşlere sahip
olacağını söylemek zordur. Reklam ajansı ürettiği
iletişim
strateji
ve
yaratıcı
fikirlerini
reklamverene anlatmak ve onay almak zorundadır. Bu süreç çoğunlukla çeşitli sıkıntılar içerir.
Reklamverenler finansal risklerden kaçınmak
adına, sonuçlarından emin olamadıkları strateji ve
fikirlere çekinceyle yaklaşırlar. Reklam ajansları
ise olumlu sonuç alacaklarını düşündüklerini
iletişim yaklaşımlarını reklamverene kabul
ettirmek için çaba gösterirler. Günümüzde farklı
araştırma tekniklerinden yararlanılarak, reklamlar
henüz yayınlanmadan nasıl etkiler doğuracakları
ve başarılı olup olmayacakları saptanmaya
çalışılmaktadır. Diğer yandan, çeşitli zaman
kısıtları ve araştırma sonuçlarının her zaman çok
tutarlı olamaması, reklamverenin karar aşamasını
netleştirmesini zorlaştırmaktadır. Reklam ajansı
müşterisi olan reklamvereni ikna etmek, bunun
için de birçok sunum yapmak zorundadır.
Pek çok reklamveren, ürün/hizmetleri veya marka
imajlarıyla ilgili reklamların başarılı olup
olmayacağını, henüz reklamları yayınlanmadan
bilmek istemektedir. Reklam ancak tüketiciler
üzerinde istenen etkileri, en düşük maliyetle
doğurabildiği zaman başarılı kabul edilebilir.
Reklam günümüzde hesap verebilir olmak
zorundadır. Yani reklama harcanan paranın tam
olarak istenen etkileri yaratıp yaratmadığı
sorgulanmaktadır. Reklam kampanyasıyla hedef
kitlenin yüzde kaçına ne kadar maliyetle
ulaşılacağı, hangi mecraların ne kadar süre
kullanılacağı gibi sorular çoğunlukla reklamın
hesap
verebilirliğiyle
doğrudan
ilişkilendirilmektedir. Diğer yandan TV reklamının
nerede
çekileceğinden,
hangi
animasyon
tekniğinin kullanılacağına kadar pek çok teknik
karar da yine reklamın hesap verebilirliğiyle
doğrudan ilişkilidir.
Reklam bütçesi; kuruluşun belli bir dönem için
reklam yatırımlarına ayıracağı parasal kaynağa
verilen isimdir. Reklam bütçeleri çoğunlukla
yıllık olarak belirlenir. Bu yüzden, bir yıl
içerisinde ne yoğunlukta reklam harcamalarının
yapılacağı öngörülmek zorundadır. Reklam
bütçesini doğru oluşturamayan firmaların, çeşitli
iletişim fırsatlarını kaçırdıkları veya ani gelişen
rekabet ortamlarına gereken tepkileri veremeyerek zarara uğradıkları sıklıkla görülür.
Reklam ajansları küçük çaplı ve resmi olmayan
sunumlardan konkur sunumlarına kadar farklı
büyüklük ve önemde sunumlar gerçekleştirirler.
Bu sunumlar reklamvereni ikna etmek için
yapılır. Başarılı bir sunum için dikkat edilmesi
gereken pek çok nokta söz konusudur.
Her kuruluş farklı büyüklükte reklam bütçesine
sahiptir ve bu bütçe çoğunlukla yıllık olarak
gözden geçirilerek yeniden planlanır. Reklam
bütçesini etkileyen bazı değişkenler; ürün/hizmetin pazarda yer aldığı süre, pazarın yapısı,
ürün/hizmetin özellikleridir. Reklam bütçesi
yapım ve yayın harcamalarının bütünüdür. Reklam bütçesi, kuruluşların reklamı yatırım mı
yoksa masraf mı olarak gördüğüne bağlı olarak
farklı şekillerde oluşturulabilir.
147
Kendimizi Sınayalım
1. Reklam
yatırımlarının
artması
ülke
ekonomisinin nasıl bir seyir izlediğini gösterir?
6. Medya Planı yapılırken aşağıdaki sorulardan
hangisine cevap aranmaz?
a. Olumlu yönde
a. Hedef kitlenin ne kadarına ulaşılacak?
b. Olumsuz yönde
b. Tüketici reklamı ne kadar süreyle görmeli?
c. Olgunluk yönünde
c. Reklam hangi mevsimde gösterilmeli
d. Pazara giriş yönünde
d. Storyboard’u kim çizecek?
e. Pazardan çıkış yönünde
e. Hangi mecralar seçilecek?
2. Aşağıdakilerden hangisi reklam bütçesini
etkileyen değişkenlerden biridir?
7. Aşağıdakilerden hangisi reklam
hazırlama yöntemlerinden biri değildir?
a. Konkur
a. Satış yüzdesi yöntemi
b. Resmi sunum
b. Rekabet yöntemi
c. Oturma düzeni
c. Yatırım karlılığı yöntemi
d. Taslak
d. Amaç yöntemi
e. Pazarın Yapısı
bütçesi
e. Konkur yöntemi
3. Aşağıdakilerden hangisi ürün/hizmet yaşam
eğrisinin dönemlerinden biri değildir?
a. Gelişme
8. Rahatlıkla sunum planı dışına çıkabilen ve
kolaylıkla konuyu dağıtabilen konuşmacı tipi
aşağıdakilerden hangisidir?
b. Konkur
a. Çekingen
c. Olgunluk
b. Kendini beğenmiş
d. Düşüş
c. Doğaçlamacı
e. Pazara Giriş
d. Monoton
4. Demonstrasyon formatlı reklamlar için
aşağıdakilerden hangisi daha uygun bir reklam
mecrasıdır?
e. Müşteri temsilcisi
9. Bir reklam ajansı sunumu için aşağıdaki
oturma düzenlerinden hangisi daha uygundur?
a. Gazete
a. Üçgen
b. Dergi
b. Dikdörtgen
c. Radyo
c. Daire
d. Televizyon
d. Bistro
e. Extranet
5. Aşağıdakilerden
harcamasıdır?
hangisi
bir
e. Sınıf
yapım
10. Reklam filminin kare kare çizilmiş haline ne
isim verilir?
a. Yönetmen
a. Billboard
b. Reklam bütçesi
b. Storyboard
c. Pazarın yapısı
c. Megaboard
d. Mecra
d. Fotoboard
e. Satış yüzdesi
e. Konkur
148
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde 2
Kış lastikleri yılın belli aylarında kullanılır. Bu
yüzden hedef kitlenizin ürüne yönelik ilgisi, kış
mevsiminin yaklaşmasıyla daha yoğun hale
gelecektir. Özellikle kışın kendini daha fazla
hissettirdiği bölgelerde tüketiciler daha yoğun
bulunacaktır. Televizyon, kış lastiğinin performansını göstermek için uygun bir mecradır.
Diğer yandan özellikle sabah işe gidiş ve akşam
işten dönüş saatlerinde sürücüler araçlarında
çoğunlukla radyo dinler. Araba kullanırken sürüş
güvenliğiyle ilgili reklamlar daha akılda kalıcı
olacaktır. Yine stratejik olarak seçilmiş açıkhava
reklam alanları (trafik ışıklarının çevresi veya
trafiğin sıkışarak ağır aktığı alanlar) bu tarz bir
ürünün tanıtımı için uygun olabilir.
1. a Yanıtınız yanlış ise “Reklam Bütçesi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
2. e Yanıtınız yanlış ise “Reklam Bütçesini
Etkileyen Değişkenler” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
3. b Yanıtınız yanlış ise “Reklam Bütçesini
Etkileyen Değişkenler” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
4. d Yanıtınız
yanlış
ise
“Ürün/Hizmetin
Özellikleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
5. a Yanıtınız yanlış ise “Yapım Harcamaları”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 3
6. d Yanıtınız yanlış ise “Yayın Harcamaları”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
“Filmde evlerinden çıkan bir karı-kocayı
görüyoruz. Son derece özenli bir çift oldukları
anlaşılıyor. Kadın bir toplantıya giriyor.
Kendinden son derece emin bir şekilde sunumunu
yaparken,
yanında
oturan
kişi
kadının
elbiselerinden yayılan yumuşatıcı kokusuna
dayanamayarak, omzunda uyuyakalıyor. Kadının
sıktığı parfüm de bir işe yaramıyor. Adam iş
yerindeki tuvalette kıyafetini düzeltirken,
yanındaki kişi elbiselerinden gelen kokudan
etkilenerek ellerini adamın ceketine kurulamaya
başlıyor. Adamın parfümle müdahalesi de işe
yaramıyor. Son sahnede ise kadını mücadeleden
vazgeçmiş bir vaziyette görüyoruz”. Storyboard’u bu cümlelerle anlatmak mümkün.
7. e Yanıtınız yanlış ise “Reklam Bütçesi
Hazırlama Yöntemleri” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
8. c Yanıtınız yanlış ise “Sunumu Yapacak
Kişinin Özellikleri” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
9. b Yanıtınız yanlış ise “Sunum Ortamı” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. b Yanıtınız yanlış ise “Sunumda Kullanılan
Görsel-İşitsel ve Yardımcı Araçlar” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 4
Sıra Sizde 1
Yaratıcı iş taslakları çoğunlukla sunumun
sonunda, yani dinleyicilerin artık yorulup
dikkatlerinin dağılmaya başladığı bir sırada
gösterilir. Büyük boy çıktıların reklamveren
temsilcilerine gösterilmesi sırasında toplantıda
yaşanan hareketlenme, ayağa kalkan insanlar gibi
unsurlar toplantıya yeniden bir enerji katar. Diğer
yandan yaratıcı işler perdede istenen kalitede
sergilenemeyebilir. Büyük boy çıktılar renk ve
baskı kalitesi olarak yaratıcı işi daha iyi yansıtır.
Telekomünikasyon, tüm dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de yoğun rekabetin yaşandığı bir
sektördür. Hal-i hazırda sektörde faaliyet
gösteren markaların ne denli yoğun reklam
yatırımlarına sahip olduklarını göz önüne alırsak,
pazara yeni giren bir markanın rakiplerinden daha
yoğun şekilde iletişime ihtiyaç duyacağı açıktır.
Marka
imajı
ve
lansman
kampanyası,
ürün/hizmetlere yönelik bilgilendirici reklamlar
gibi birden fazla reklam kampanyasının söz
konusu olduğu bu durumda, yoğun mecra
kullanımının da gerekeceği düşünülürse; oldukça
büyük bir reklam bütçesine ihtiyaç duyulacağı
açıktır.
149
Yararlanılan Kaynaklar
Devinney, T., G. Dowling, M. Collins (2005).
“Client and Agency Mental Models in Evaluating
Advertising”,
International
Journal
of
Advertising. 24, 1: 35-50.
Erguven, M. S. (2011). Reklam Yaratıcılığının
Değerlendirilmesinde
Kullanılan
Farklılık
Faktörleri: Türk Reklam Sektörüne Yönelik Bir
İnceleme Gümüşhane Üniversitesi İletişim
Fakültesi Dergisi e-GiFder, 1, s. 1-22.
Gürüz, D. ve Eğinli, A. (2010) Etkili Sunum
Teknikleri: Ankara, Detay Yayıncılık.
İspir, N. B. (2009). Medya Planlama.
Reklamcılık. Ed: R. Ayhan Yılmaz. Eskişehir:
Anadolu Üniversitesi Yayını.
Özgür, A. Z. (1994). Televizyon Reklamcılığı:
İstanbul, Der Yayınları.
Sullivan, L. (2001). Satan Reklam Yaratmak.
Çeviren: Sevtap Yaman. İstanbul, MediaCat
Kitapları.
Tokol, T. (2001). Reklam Bütçesi. Reklamcılık
ve Satış Yönetimi. Ed: Hikmet Seçim. Eskişehir:
Anadolu Üniversitesi Yayını.
Wells, W., Burnett, J.ve Moriarty S. (2003).
Advertising Principles and Practice: New
Jersey, Prentice Hall
www.milliyet.com.tr/-reklam-yatirimlari-bu-yilyukselise-gecer-/30.01.2010/1192618/default.htm
www.rd.org.tr
150
8
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Pazarlama iletişimi
anlayabilecek,
unsurlarının
değerlendirilmesi
ve
ölçülmesinin
işlevi
ve
önemi
Pazarlama iletişimi unsurlarının değerlendirilmesi ve ölçülmesinin yöntemlerini aktarabilecek,
Pazarlama iletişimi unsurlarının eleştirilen noktalarını ve etik sorunlarını betimleyebilecek,
Pazarlama iletişimi unsurlarına yönelik ilgili sektörel ve yasal düzenlemeleri listeleyebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Pazarlama İletişimi
Araştırma Yöntemleri
Ölçme ve Değerlendirme
Reklam Etkinliği
Pazarlama İletişinde Etik
Sektörel ve Yasal Düzenlemeler
İçindekiler
Giriş
Pazarlama İletişimini Değerlendirmenin Başlıca Amacı
Temel Pazarlama İletişimi Araçlarının Değerlendirme Yöntemleri
Reklam Faaliyetlerinin Ölçümü ve Değerlendirilmesi
Satış Tutundurma Faaliyetlerinin Ölçümü ve Değerlendirilmesi
Halkla İlişkiler Faaliyetlerinin Ölçümü ve Değerlendirilmesi
Sponsorluk Faaliyetlerinin Ölçümü ve Değerlendirilmesi
Kişisel Satış Faaliyetlerinin Ölçümü ve Değerlendirilmesi
Çevrimiçi İletişim Faaliyetlerinin Ölçümü ve Değerlendirilmesi
Pazarlama İletişimi Süreçlerinde Etik, Kısıtlayıcı ve Yasal Düzenlemeler
152
Marka İletişimi
Kampanyalarının
Değerlendirilmesi, Denetim,
Yasal ve Etik Konular
GİRİŞ
Marka bilinirliği, marka ile ilgili bilgi, müşteri memnuniyeti ve bunun gibi marka denkliğine güç
sağlayan birçok kavram elle tutulamayan kavramlardır. Bu tip kavramların ölçümü basitçe kâra ve
satışlara bakılarak yapılamayacak kadar karmaşıktır. Tarayıcı veriler, müşteri veritabanları ve otomatik
müşteri hizmetleri işlemleri ile birçok kurumda yüksek oranlarda veri toplama işlemi
gerçekleştirilmektedir. Birçok kurumda zor olan verinin toplanması değil, var olan verilerin doğru ve
yararlı bir şekilde analiz edilmesidir. Bu zorluğun aşılabilmesi için yapılaması gereken, kullanılan farklı
marka mesajları ve kampanyalarına alınan karşılıkların izlenmesi ile markanın mesajlarının ölçümlenmesi
ve değerlendirmesinin gerçekleştirilmesidir.
Bu bölümde bir kurumun pazarlama ve marka iletişimi stratejisini dikkatle planlaması, uygulaması ve
iletişim hedeflerini gerçekleştirmesini sağlayışında ölçümleme ve değerlendirmenin rolü ve önemi
anlatılmıştır. Bunların yapılabilmesi için küçük ve büyük çaptaki çevrenin kampanya öncesinde, sırasında
ve sonrasında dikkate alınması ve analiz edilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmeler sırasında
-bütçelendirilmiş pazarlama karması bileşenlerinin etkililiği ve randımanı gibi- bazı unsurlar kısmen
kontrol edilebilir olacaktır. Bazı etkiler de etik uygulamalar, düzenleyici kısıtlamalar ve genel çevresel
konular sebebiyle engellenebilecektir.
En etkili mesajların doğru medyadan karşılıklı fayda sağlanacak şekilde hedef kitlelere
ulaştırıldığından emin olunması ve etkilerinin anlaşılabilmesi için ölçümleme yapılması zorunludur.
Resmi ve gayri resmi, planlanmış ve plansız gerçekleşmiş metriklerin ölçümü ilgili ölçüm teknikleri
üzerinden anlatılacaktır. Ölçümleme pazarlama iletişiminin farklı bileşenlerinin analizine izin verir.
Bunlar mevcut pazar dinamikleri, kategori ihtiyaçları, hedef kitle davranışları, mesaj içerikleri, iletişim
mesajlarıyla oluşturulabilecek farklı yollar, iletişimi taşıyabilecek olası medya kanalları ve iletişim
unsurlarının uygunluğunun kritik olarak değerlendirilmesi gibi bileşenlerdir. Diğer yandan
değerlendirme, uzun vadede etkilerin anlaşılabilmesi için bu ölçümlerin yorumlanmasını sağlar. Bu
sebeple metriklerin ölçümlenmesi ve etkililiğin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Pazarlama iletişimi
çabalarının doğru şekilde yönetimi bazı yönlerden kurumlar için oldukça kritik önem taşımaktadır. Çünkü
kurumun pazarlama hedeflerine kısa vadede etkisi olmasa da uzun vadede kurumun büyüme potansiyelini
olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Başarılı pazarlama iletişimi çalışmaları için dikkatle
araştırılmış hedef kitlelerle kurulan doğru diyaloglar şarttır ve başarılı iletişim doğru mesajların doğru
mecradan aktarılmasıyla gerçekleşir. Doğru şekilde tahmin yürütme ve değerlendirme seçeneklere ve
onların plana göre yerleştirilmelerine bağlı olarak gerçekleşir. Yol gösterme ve yapılanma geçmiş
deneyimlerin sağlayacağı anlayış ile gerçekleştirilebilir. Hedeflere ulaşıldığından emin olunabilmesi için
pazarlama iletişimi çabalarının etkilerinin de dikkatlice, uygulamalı araştırmayla ölçümlenmesi gerekir.
PAZARLAMA İLETİŞİMİNİ DEĞERLENDİRMENİN BAŞLICA
AMACI
Pazarlama iletişiminin etkilerinin bütünlüklü olarak değerlendirilebilmesi için mutlaka uzun dönemli
araştırma perspektifi benimsenmelidir. Buradan hareketle pazarlama iletişimi etkilerinin
değerlendirilmesinin başlıca amaçları şu şekildedir:
153
•
Marka bilinirliğinin düzey ve kalitesinin izlenmesi,
•
Pazarlama iletişimi programlarının ön-test (yaratıcı, üretim ve medya uygulamalarından önce) ve
son-testi (kampanya süresince veya kampanya kapanışında gerçekleştirilen),
•
Hedef kitledeki davranışsal değişimlerin ölçülmesi.
Pazarlama iletişiminin planlama, uygulama ve kontrolünde dizgisellik gözlemlense de süreç aslında
oldukça döngüseldir (Şekil 8.1: Kampanya Planlama Çerçevesi). Bu durum markanın değişen ortam
koşullarındaki durumuna göre nitel olduğu kadar nicel analizi de gerekli kılacaktır. Bu sebeple süreçteki
tüm aşamalar değerlendirilmelidir. Bunlar aşağıdakileri içerir:
•
Markanın Mevcut Durumu: Pazar payı, marka tarihi, marka yaşam eğrisi, marka sağlığı,
portföy hedefleri.
•
Analiz: Marka değerlendirmesi, çevresel faktörler, tüketici dinamikleri, bağlamsal konular.
•
Pazarlama İletişimi Hedefleri: Kurumsal, pazarlama, marka, örgütsel iletişim ve iletişim
karması hedefleri.
•
Pazarlama İletişiminin Planlanması: Bütçe ayarlaması, strateji, hedef pazarlama, profil ve
konumlandırma taktikleri.
•
Pazarlama İletişiminin Uygulanması: Bütünleşik iletişim karması, medya kanalı planlaması.
•
Uygulamanın Gerçekleştirilmesi: Yaratıcılık, medya ve yapım uygulaması.
•
Hedef Değerlendirmesi: Bütçelenmiş kaynaklar, SES Payı (markanın var olunan sektörün
tamamında yapılan iletişim harcamalarından aldığı pay), Ağızdan ağıza iletişim, bağlılık
•
Marka Öyküsünde Sonraki Aşama: Markanın pazar gereksinimlerine ve kurum hedeflerine
uygunluğu.
Ölçümlenmesi Gereken Nedir? Maliyet/Değer Faktörü
Değerlendirme genellikle çok fazla paranın, kaynağın veya çalışan zamanının söz konusu olduğu, logo
değişimi ya da senelik kampanya uygulamaları öncesinde gerçekleştirilir. Bunun yapılmasının sebebi para
harcanmadan önce başarı olasılığının hesaplanmasıdır. Pazarlamacılar özellikle programın harcanan
paraya değecek ölçüde başarılı olması konusunda fikir edinmeye çalışırlar. Bu da yatırımın geri dönüşü
(Return of Investment-ROI) olarak anılan bir analizdir. Değerlendirme her zaman maliyetlidir. Anketleri
tasarlamak ve testi gerçekleştirmek, derinlemesine görüşmeler ya da gözlemler yapmak ve daha sonra
bunların analizini gerçekleştirebilmek ciddi bir iş gücü gerektirmektedir. Niteliksel bir araştırma yöntemi
olan odak grup çalışmaları kullanıldığında kurumlar bu çalışmaları yapabilecek dışarıdan firmalarla
anlaşırlar. Odak grup araştırmalarında moderatörlerin (tartışma yöneticilerinin) ücretleri günümüzde
oldukça yüksektir ve katılımcılar da belli ücretler karşılığında çalışmalara katılım sağlamaktadırlar.
Mektupla yollanan anketlerde de anketin basılma ve gönderilme maliyetleri vardır. Kısaca, değerlendirme
maliyetli bir iştir ve geri dönüşünün doğru şekilde olmasının da programlanması gerekmektedir. Ayrıca
değerlendirmeler sadece değiştirilip iyileştirme yapılabilecek alanlarda gerçekleştirilmelidir. Maliyetler
veya şartlar dolayısıyla değişimlerin ve araştırma sonuçlarına göre iyileştirmelerin yapılamayacağı
alanlarda araştırma yapılması sadece araştırma için harcanan çaba ve kaynağın boşa gitmesi anlamına
gelebilecektir.
Elde Hazır Olan Bilgiler Nelerdir?
Çoğu şirket ellerinde henüz kullanılmamış ve değerlendirme amaçlı kullanılabilecek çok fazla veriye
sahiptir. Örneğin bir kurum içerisinde çağrı merkezinde görev yapan çalışanların aldığı notlar bile
kendiliğinden oluşmakta olan veriler olarak kullanılmaya açık olabilirler. Bu tip notların varlığı olası
odak grup çalışması ihtiyacını karşılayıcı olabilir, ekstra çalışma yapılmasına gerek kalmamasını
sağlayabilirler. Bu gibi sebeplerle herhangi bir araştırma çalışmasına başlamadan önce, toplanmak istenen
verilerin kurum içerisinde var olup olmadığı kontrol edilmelidir.
154
Şekil 8.1: Kampanya Planlama Çerçevesi
Değerlendirme Ne Zaman Gerçekleştirilmelidir?
Değerlendirme pazarlama kampanyalarının yapılanmasının ve uygulanmasının farklı zamanlarında
yapılabilir. Birinci aşama tüketici algısının denetlendiği pazar araştırmasıdır. Bu araştırma markanın
konumunun desteklenmeye, değiştirilmeye ya da yeniden konumlandırmaya ihtiyacının olup olmadığının
anlaşılması için yapılır. Daha sonra mesaj fikirleri geliştirildiğinde konsept testinin sırası gelir, bu da
marka ve kampanya haline gelecek olan ham konumdaki fikirlerin etkililiğinin ölçümlendiği alandır.
Daha sonra metin testleri yapılır. Burada düzenlenmiş ve ortaya çıkarılmaya hazır olan fikrin ham bir
kopyasının testi yapılmaktadır. Daha sonra ise eşzamanlı testler yapılır. Bunlar da mesajın verildiği süreç
içerisinde yapılan izleme testlerini kapsar. Son olarak bu testleri değerlendirici testler izler. Burada ise
marka mesajlarının programın sonlandığı noktada hedeflere yaklaşmakta gösterdiği performans
ölçümlenir. Bazı kurumlar sadece bir aşamada test yaparken bazı kurumlar birden fazla aşamada testleri
gerçekleştirmeyi tercih edebilmektedirler. Bir sonraki bölümde “Değerlendirme ve Ölçümlemenin Odağı”
başlığı altında konuyla ilgili daha detaylı bilgi verilecektir.
Değerlendirme ve Ölçümlemenin Odağı
Pazarlama iletişiminin etkililiğinin ölçümü artık stratejik yönetimlerin ilgi alanı haline gelmiştir.
Değerlendirme için iki genel alan gösterilmektedir: iletişim etkisi ve satış etkisi. Değerlendirmenin
odağının tanımlanabilmesi için pazarlama iletişiminin sadece girdi/çıktı denklemleri (satış hareketleri
gibi) üzerinden açıklanmaması gerekmektedir. Hedef kitle, kurum ve marka değerleri üzerindeki kısa,
orta ve uzun dönemli etkileri içeren bir araştırma perspektifi gereklidir. Bu da dört anahtar aşamada
ölçümleme ve değerlendirme gerektirir (Tablo 8.1: Ölçümleme Matrisi Tablosu):
•
Yapısal değerlendirme: Kampanya başlamadan önce ve uygulamanın başladığı anda yapılan
değerlendirme araştırmalarıyla pazar dinamikleri (pazarın durumu, rekabet ve hedef kitle
ihtiyaçları) hakkında bilgi edinilebilir. Bu bilgi pazarlama iletişimi çalışması sonucunda
ulaşılmak istenen hedeflerin doğasının ve durumunun şekillendirilmesinde önemli rol
oynayacaktır. Bu aşamada iletişim niyetlerinin ölçümü gerçekleştirilmiş olur.
155
•
Süreç değerlendirmesi: Pazarlama iletişimi çalışmalarının yerleştirilen (medya
değerlendirmesi) ve alınan (hedef kitle algıları) mesajlar olarak uygulamasının
değerlendirilmesi, aynı zamanda karmanın bileşenlerinin etkililiğinin ölçümü bu aşamada olur.
Bu aşama bütçe, harcamalar ve maliyet verimliliklerini değil iletişim çabalarını ölçer.
•
Çıktı değerlendirmesi: Hedef kitlenin tutum ve satın alma davranışlarında oluşan etkilerinin
ölçümünün yapıldığı aşamadır. Bu aşamada kısa ve orta zamanlı, bilinirlik, hatırlama,
dayanıklılık gibi konularda iletişim etkileri ölçümlenir
•
Toplamsal değerlendirme: Satış ve karlılığa yönelik marka bağlılığı ve ilişkilerinin uzun
dönemli etkilerinin değerlendirmesinin yapıldığı aşamadır. Bu aşamada tutum ve satın alma
davranışı üzerindeki uzun dönemli iletişim etkileri ölçümlenir.
Tablo 8.1: Ölçümleme Matrisi
AMAÇ
ÖRNEK SORULAR
•
YAPISAL
Pazar dinamiklerinin, kategori ihtiyaçlarının,
marka gereksinimlerinin, medya ve
markanın güçlü yönlerinin pazarlama
iletişimi hedeflerine göre değerlendirilmesi.
•
•
•
SÜREÇ
Kampanya girdilerinin ve çıktılarının
pazarlama iletişimi çabaları sırasında,
ulaşılanların ve ileride ulaşılabileceklerin
takibi ve görülebilmesi için ölçümlenmesi.
•
•
•
•
ÇIKTI
Kampanya sebebiyle hedef kitlede oluşan
etkilerin ve değişimlerin ölçümlenmesi.
TOPLAMSAL
Hedef kitlede oluşan kalıcı tutum
değişiklikleri ve satın alma niyetleri
kapsamında uzun dönemli davranışsal
değişikliklerin değerlendirilmesi.
•
•
•
Kampanyanın potansiyel erişimi
neydi?
Ne kadar hedef kullanıcıya
ulaşılabilir?
Her karma bileşeni için ne kadar
harcama yapıldı?
Hedef kitle profili nedir?
Kampanyanın potansiyel erişimi
neydi?
Ne kadar hedef kullanıcıya
ulaşılabiliyor?
Her karma bileşeni için ne kadar
harcama yapılıyor?
Hedef kitlede herhangi bir tutum
değişikliği oldu mu?
Kurumla kurduğu ilişki
durumunda bir değişiklik oldu
mu?
Davranıştaki değişiklik çıktılarda
niyetlenen sonucu sağladı mı?
Hayat boyu müşteri değerine etki
nasıl oldu?
Değerlendirmede Hedeflerin Rolü
Etkili kabul edilebilecek bir pazarlama iletişimi programı hedeflerine ulaşmış olan programdır. Pazarlama
iletişimcileri kesinlikle ölçülebilir hedefler koymak zorundadırlar. Bu hedefler satışla ve kârla
ilişkilendirilebildikleri sürece daha iyi olacaklardır. Fakat hedeflerin satışla ilişkilendirilebilecekleri
alanlar doğrudan pazarlama, kişisel satış ve satış promosyonu gibi alanlarla sınırlıdır. Ürün performansı,
fiyatlandırma, dağıtım ve rekabet de satışlar, pazar payı ve kâr üzerinde bir etkiye sahiptir. Bu sebeple,
pazarlama iletişimi faaliyetlerinin ayrıştırılabilmesi amacıyla marka bilinirliğindeki değişimler, marka
hakkında sahip olunan bilgi ve tutum değişimleri de ölçümlenmektedir. Bu ölçümleri de etkileyen başka
faktörler olduğu halde pazarlama iletişimi çabalarının ölçümü için en çok kullanılanlar bunlardır.
Her pazarlama iletişimi planı farklı olsa da hemen hemen bütün planların iletişim hedefleri vardır ve
mutlaka marka bilinirliği düzeyi (farkındalık), marka bilgisi ve imajının hatırlanması (bilgi), tutum
değişimi ve tercih değişiminin yaratılması (ikna), deneme ve tekrar satın alma (davranış) ve müşteri
kazanımı, devamlılığı ve büyümesinin sağlanması (ilişki yapılandırması) unsurlarından en az bir ya da
156
birkaçına hizmet ederler. Örneğin bir hedefte marka bilinirliğinde yüzde 10 artış öngörüldüğünde marka
bilinirliğinin ölçümlenmesi gerekecektir. Tutum ve görüşlerdeki değişikliklerin ölçümlenmesi daha
zordur. Çünkü bu değişimler yalnızca insanların aklında gerçekleşir. Ayrıca araştırmacılar tutum
değişikliklerinin davranış değişikliklerine yol açacağından emin değildirler.
Ölçülebilir hedefler koymada bilinmesi gereken önemli bir faktör dayanaklardır. Bunlar başlangıç
noktalarıdır ya da pazarlama iletişiminin başlamadan önce durduğu yerdir. Örneğin bilinirliğin yüzde 10
artırılabilmesi için önce mevcut bilinirlik düzeyinin bilinmesi gereklidir. Örneğin hedef kitlenin markayı
%60 bildiği durumda hedeflenen bilinirliği %10 yükseltmek olursa, sonuçta oluşacak rakam %66
olacaktır. Hedef cümlesi şu şekilde kurulmalıdır: “Hedef, bir yıl içerisinde marka bilinirliğinin %60’tan
%66’ya çıkarılması yani %10 yükseltilmesidir.”
TEMEL PAZARLAMA İLETİŞİMİ ARAÇLARININ
DEĞERLENDİRME YÖNTEMLERİ
Tüm bütünleşik marka iletişimi çabalarının ölçümünde değerlendirilmesi gerekenler: satış, pazar payı,
müşteri algıları ve tutumları ve müşteri memnuniyetidir. Pazarlama iletişimi karmasının
değerlendirilmesinde tüm bunlar hedefler için ölçülebilir hale gelmiş kriterler sağlayacak şekilde
özetlendiğinde aşağıdaki ölçülecekler listesine ulaşılabilmektedir:
•
Mesaj ve imajlara maruz kalma,
•
Reklamın işlenmesi,
•
Marka iletişimi etkileri,
•
İletişime bağlı olarak ortaya çıkan hedef kitle eylemleri,
•
Satış, pazar payı ve
•
Marka denkliği.
Yukarıda verilen unsurlardan da anlaşılacağı gibi değerlendirmeler markanın satışları ve iletişimine
yoğunlaşmaktadır. Bunların her biri pazarlama iletişimi faaliyetlerinin hepsi için aynı anda
kullanılmayabilir. Karmadaki her faaliyet için bunlardan bir ya da birkaçının ölçümü
gerçekleştirilebilmektedir. Bu bölümde pazarlama iletişimini oluşturan unsurlardan reklam, satış
promosyonları ve halkla ilişkiler çalışmalarının ölçüm ve değerlendirme süreçleri açıklanacaktır. Ayrıca
destekleyici faaliyetlerden olan sponsorluk, kişisel satış ve çevrimiçi iletişim faaliyetlerinin ölçüm ve
değerlendirmesiyle ilgili olarak da bilgiler verilecektir.
REKLAM FAALİYETLERİNİN ÖLÇÜMÜ VE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Reklam Araştırması Nedir?
Bir şirket herhangi bir reklam kampanyası düzenlemeden önce insanların ürünü algılayış şekillerini,
rakiplere bakışlarını, en güvenilir kabul edilecek marka veya kurum imajını ve en yüksek çekiciliği
sağlayacak reklamı bilmek istemektedir. Bu bilgilerin alınabilmesi için şirketler reklam araştırmalarını
kullanırlar. Pazarlama iletişimi çalışmaları pazarlama kararlarının alınabilmesi için gerekli bilgiyi
sağlarken, reklam araştırmaları reklam kararlarının doğru bir şekilde alınabilmesi için gerekli olan bilgiyi
sağlamaktadır. Reklam araştırmaları reklam stratejilerinin, bireysel reklamların ve tüm kampanyaların
geliştirilmesi veya değerlendirilmesi için gerekli olan bilginin sistematik olarak toplanması ve analiz
edilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Reklam Kararlarının Alınmasında Araştırmanın Uygulanması
Reklam araştırmaları birçok amaca hizmet etmektedirler ve bu amaçlar 4 kategori altında gruplanabilir:
Strateji araştırması, yaratıcı konsept araştırması, ön-test ve son-test.
157
1.
Reklam stratejisi araştırması: Ürün konseptine karar verilmesi için ya da hedef kitlelerin,
reklam mesajlarının ya da medya araçlarının belirlenmesi için kullanılır.
2.
Yaratıcı konsept araştırması: Hedef kitlenin konsept aşamasında farklı yaratıcı fikirleri
kabulünü ölçümler.
3.
Reklamların ön-testi: Olası iletişim problemlerinin teşhis edilebilmesi için kampanya öncesinde
kullanılır.
4.
Reklamların son-testi: Kampanyanın uygulanmasından sonra değerlendirilmesine olanak sağlar.
Tablo 8.2’de görüldüğü gibi pazarlamacılar farklı reklam araştırması kategorilerini reklam ya da
kampanya yaratımının farklı aşamalarında kullanırlar. Her aşamada kullanılan teknik de
farklılaşabilmektedir. Bu kategorilerin hepsi sırasıyla incelenecektir.
Tablo 8.2: Reklam gelişiminde araştırma kategorileri
Reklam Stratejisi
Araştırması
Yaratıcı Konsept
Araştırması
Ön-test
Son-test
Zamanlama
Yaratıcı çalışma
başlamadan önce
Ajans yapım
çalışmaları
başlamasından
önce
Bitirilmiş sanat
çalışmaları ve
fotoğraflardan önce
Kampanya
yürütüldükten
sonra
Araştırma
Problemi
Ürün konsepti
tanımı
Hedef kitle seçimi
Medya seçimi
Mesaj unsuru
seçimi
Konsept testi
İsim testi
Slogan testi
Basılı materyal testi
Resimli Reklam
Senaryosu ön-testi
Radyo reklamı ön-testi
Reklam etkililiği
Tüketici tutum
değişikliği
Satış artışı
Tüketici tutumu ve
kullanımı
çalışmaları
Medya çalışmaları
Serbest çağrışım
testleri
Nitel görüşmeler
İfade
karşılaştırması
testleri
Tüketici jürileri
Eşleştirilmiş örnekler
Portföy testleri
Resimli Reklam
Senaryosu Testleri
Mekanik Cihazlar
Psikolojik Dereceleme
testleri
Yardımlı
hatırlama
Yardımsız
hatırlama
Tutum testleri
Sorgu-başvuru
testleri
Satış testleri
Teknikler
Reklam Stratejisi Araştırması
Bir reklam stratejisi, yaratıcı karmanın unsurlarını bir arada kullanarak geliştirilir. Bunlar ürün konsepti,
hedef kitle, iletişim mecrası ve yaratıcı mesajdan oluşur. Bunların tümü ya da yalnızca biriyle ilgili
bilgiye ulaşabilmek için reklam stratejisi araştırması kullanılır.
Ürün konsepti: Reklamcıların müşterilerin ürünlerini nasıl algıladıklarını bilmeleri gerekmektedir.
Aynı zamanda hangi özelliklerin ilk satın almayı ve sonrasında marka sadakatini oluşturduğunu bilmeyi
isterler. Bu bilgilere dayanarak markaları için eşsiz bir ürün konsepti yaratmak isterler. Bu konseptin de
tüketiciler için pratik ve sembolik olarak da faydalı olmasını sağlamaya çalışırlar. Reklam bir markanın
konumunu ve imajını zaman içerisinde geliştirebilir. Aslında bu zaten reklamın en önemli stratejik
faydasıdır. Medyada reklamın en faydalı şekilde kullanılabilmesi için taslağın oluşturulabilmesi amacıyla
strateji araştırması gereklidir. Tüketiciler ürünleri sadece fiziksel özelliklerine bakarak almazlar, ürünleri
sağladıkları psikolojik ve duygusal özellikleri için de tercih ederler. Bu bağlamda tüketiciler açısından
ürünün ve hizmetin ne ifade ettiği iyi araştırılmalı ve bunun reklamla belirlenecek bir ürün konsepti
içersinde iletişimi yapılmalıdır.
158
Reklam farklı ürün kategorileri için ve hatta aynı kategori içerisindeki farklı markalar için farklı
çalışır. Bu da her markanın kendisi için tüketicilerin ihtiyaç, istek ve motivasyonlarının anlaşılmasına
dayalı yaratıcı şablonlar çıkarılmasının gerekliliğini gösterir. Ancak bu doğru yapılandırıldığı takdirde
marka denkliği bir ya da iki yıl içerisinde oluşturulabilir.
Hedef kitle seçimi: Yaratıcı karmanın ikinci adımı hedef kitledir. Hiç bir pazar herkesi birden
kapsayamaz. Bu sebeple araştırmanın başlıca amaçlarından biri markanın hedef kitlesinin zengin bir
profilinin çıkarılmasıdır. Pazarlamacı hangi tüketicilerin ürün grubunun birincil kullanıcıları olduğunu
öğrenmek ve onların demografik, coğrafi, psikografik ve satın alma davranışı özelliklerini detaylı olarak
incelemek isteyecektir. Her yeni ürünle gelen en büyük sorun genellikle bütçedir. Hiçbir zaman tüm
coğrafi ya da demografik bölgelerdeki pazarlara aynı anda etkin bir şekilde saldırılabilmesine imkan
bulunmamaktadır. Bu sebeple reklamcı çoğunlukla baskınlık kavramını kullanacak, ürünün satışı için en
önemli yeri seçecek ve reklamın başarılı olacağı alana kaynaklarını odaklayacaktır.
Medya seçimi: Medya stratejileri geliştirilmesi, medya araçlarının seçimi ve sonuçlarının
değerlendirmesi için reklamcılar medya araştırması adı verilen araştırmalar kullanırlar. Ajanslar medya
araçlarının erişim gücü ve etkililiğini sürekli izleyen ve bu konuda raporlar yayınlayan tam zamanlı
araştırma şirketleriyle anlaşıp çalışırlar. Hedef kitleye ulaşabilecekleri en etkin kanalı bu araştırma
şirketlerinden alacakları bilgiler doğrultusunda planlarlar. Böylelikle herhangi bir anda değil, hedef kitle
için doğru olan anda doğru olan mecradan reklamlarını yayınlamaya çalışırlar. Bu sayede hem reklam
maliyetleri azalmakta hem de verimlilik artmaktadır.
Mesaj unsuru seçimi: Reklam stratejisinin son bileşeni mesaj unsurudur. Kurumlar vaat veren reklam
mesajlarını tüketicilerin hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeylerin ürünlerle ve markalarla olan bağlantısını
çalışarak bulmayı umarlar. Bu noktada önemli olan stratejik olarak hangi reklam fikirlerinin etkili
olabileceğinin bulunmasıdır.
Yaratıcı Konsept Oluşturma
Şirket ya da onun reklam ajansı, reklam stratejisini geliştirdikten sonra reklam için yaratıcı konseptler
geliştirmeye başlayacaktır. Burada da hangi konseptlerin kullanılacağının bulunabilmesi için araştırma
önem taşımaktadır. Bu aşamada yapılabilecek araştırmalardan biri odak grup çalışmalarıdır. Bulunan
mesaja göre hazırlanan konsept test edilmeye hazır hale getirildikten sonra, iletilmesi istenen hedef kitleyi
temsil eden bir grup tüketici üzerinde araştırma gerçekleştirilebilir. Çalışma sırasında katılımcılar
konseptle ilgili olarak tartıştırıldıkça konseptin zayıf ve güçlü yönleri ortaya çıkacaktır.
Ön-Test ve Son-Test
Reklam harcamaları şirketlerin pazarlama bütçelerindeki en yüksek rakamları oluştururlar. Bu sebeple
reklamın etkinliği kaygı uyandıran bir konu haline gelmektedir. Şirketler paralarının karşılığını aldıklarını
ve reklamlarının işe yarayıp yaramadığını bilmek istemektedirler. Bu anlamda reklam araştırmalarında
ön-test ve son-test hayati bir öneme sahiptir dolayısıyla bu konuların üzerinde ilerleyen sayfalarda
durulacaktır.
Ön-Test ve Son-Test Yapmanın Amacı
Reklamcıların harcadıkları paranın doğru olarak kullanılıp kullanılmadığını anlamak için yapabilecekleri
başlıca uygulama, yaratılan reklamın gerçek dünyada çalışıp çalışmayacağını, yayınlandıktan sonra da
performansını test etmektir. Bu araştırmalar maliyeti yüksek hataların engellenmesine yardımcı olur.
Özellikle hangi araştırma stratejisinin ve hangi mecranın kullanılması gerektiğinin belirlendiği
durumlarda araştırma çok yararlıdır. Ayrıca reklam araştırması reklamcıya kampanyasıyla ilgili satış
rakamlarından farklı bir ölçüm de sunabilir.
En etkili reklamı hazırlama olasılığının artırılabilmesi için şirketler ön-testleri kullanırlar. Bazı
ajanslar reklamın tam kopyasını, iletişim boşlukları ya da hatalarını anlayabilmek için, müşterilerine
sunmadan önce ön-teste alırlar. Reklamverenler reklamlarının ön testini yapmadığında pazarda sürpriz
olabilecek bazı tepkilerle karşılaşabilirler. Reklam bazı durumlarda tüketiciler tarafından tamamen yok
sayılabilir. Bu gibi sebeplerle bir reklam kampanyasının etkililiğini kampanya sonrasında ölçümlemek de
oldukça önemlidir. Bu sürece de son-test aşaması (reklam izleme araştırması) adı verilir ve bu
araştırmalar daha sonraki reklam çabaları için reklamcılara yol gösterici niteliktedir.
159
Bu testler reklamcılara önemli karar alma aşamalarında yardımcı olmaktadır. Bu anlamda reklamcılar
ön-testi farklı değişkenler üzerinde kararlar almada yardımcı olması için gerçekleştirirler. Bu testlerin
yardımıyla karar alınan değişkenler beşe ayrılmaktadır: ticari ürün, pazarlar, motive edici dürtüler,
mesajlar ve medya. Bunların çoğu için son-test de uygulanabilmektedir. Fakat son-test sürecinde amaç
teşhis etmek değil değerlendirmektir. Bu beş unsur kısaca değerlendirilecektir.
Ticari ürün: Bu aşamada şirketler ambalaj tasarımı, reklamın markayı konumlandırma şekli ya da
reklamın ürünün özelliklerinin iletişimini yapmadaki yeterliliği gibi birden fazla konuda ön-test
yapabilirler. Bazı araştırmacılar fayda testi adı verilen bir süreç kullanırlar. Bir odak grup sırasında
katılımcılara 10-12 fayda sunarak hangi faydanın daha ikna edici olduğunu bulmaya çalışırlar. Yani bu
noktada adı geçen ön-testler uygulanarak ürünün çeşitli bileşenleri ve iletişimi hakkında karar alınmaya
çalışılmaktadır.
Pazarlar: Reklamcılar bir reklam stratejisini ya da belirli bir reklamın ön-testini farklı pazarları temsil
eden çeşitli izleyici topluluklarıyla gerçekleştirebilirler. Elde ettikleri bilgiler stratejilerini
değiştirmelerine ve kampanyayı farklı bir kitleye yöneltmelerine sebep olabilir. Son-test aşamasında
reklamcılar kampanyanın hedeflenen kitleye ulaşıp ulaşmadığını öğrenmek isterler. Farkındalıktaki
değişimler ve pazar payındaki artışlar başarının iki göstergesi olarak alınır.
Motive edici güdüler: Tüketicilerin motivasyonları reklamcıların kontrolünün dışındadır fakat bu
motivasyonlara uygun mesajları yaratmak onların elindedir. Ön-test reklamcıların en önemli ihtiyaç ve
istekleri ayrıştırmalarında onlara yardımcı olur. Son-testler bunların ne kadar etkili olduğunu anlamayı
sağlar.
Mesajlar: Ön-test, başarılı veya kötü performans gösteren reklamları ortaya çıkarmaya yardımcı
olabilmektedir. Tüketicinin bakış açısından bir mesajın ne söylediğinin ve ne kadar iyi söyleyebildiğinin
anlaşılmasını sağlar. Reklamcılar başlığı, metni, çizimi, tipografiyi ya da mesaj konseptini test edebilirler.
En önemlisi ön-testler reklamın iyileştirilmesi için kılavuzluk eder. Tüketici tutumunda, algısında ya da
marka ilgisinde oluşan değişimler başarı işareti olarak alınır. Fakat ön-test süreçlerinde de bazı eksiklikler
olabilir. Reklamın çalışıp çalışmadığını bilmenin tek yolu sürekli yapılan takipler ve son-testlerdir. Ancak
bu süreklilik ile reklamverenler mesajın ne ölçüde görüldüğünü, hatırlandığını ve inandırıcı olduğunu
belirleyebilirler. Tüketicinin tutumundaki, algısındaki veya markaya olan ilgisindeki değişimler başarının
göstergesidir, aynı şekilde tüketicinin bir kampanya sloganını hatırlaması veya reklamvereni tanıması da
başarının bir göstergesidir.
Medya: Medyada reklamların yer almasını sağlamak gün geçtikçe daha pahalılaşmaktadır ve
reklamcılar da daha fazla verimlilik talep etmektedirler. Ön-testten elde edilen bilgiler farklı medya
kararlarını etkileyebilir. Bu kararlar medya sınıfları, medya alt sınıfları, belirli medya araçları, medyada
alınan yer ve zaman, medya bütçeleri ve medya zaman planlaması şeklinde olabilir. Basılı, elektronik,
dijital etkileşimli, doğrudan posta ve ev dışı ortamlara medya sınıfları adı verilir. Bunlara karşılık
gazeteler, dergiler, radyo ve televizyon gibi mecralar medya alt sınıflarını oluşturur. Belirli medya aracı
ise belirli bir yayın ya da programdır. Medya birimleri (yer ve zaman) bir reklamın boyutu ya da
uzunluğudur.
Kampanya gerçekleştirildikten sonra yapılan son-testlerle medya karmasının nasıl bir etkililikle hedef
kitleye ulaştığına ve verilmek istenilen mesaj iletişiminin nasıl gerçekleştiğine bakılır. Tüm reklamcıların
karşı karşıya kaldığı sorulardan biri şirketin reklam bütçesinin ne kadar olmasıyla ilgilidir. Farklı pazar ve
mecralara ne kadar para ayrılmalıdır? Farklı ürünlere farklı bütçeler mi yapılmalıdır? Reklamcılar en
uygun rakamları bulabilmek için ön-testlerden faydalanırlar. Medya zaman planlamasında ise ön-test ile
reklamcılar farklı zamanlarda tüketici tepkisi ölçebilirler. Sık sık yapılan reklamın, zaman zaman yapılan
ya da belirli bir dönemde girilen tek reklamdan daha faydalı olup olmayacağını bu testlerle görmeye
çalışırlar.
Genel Sonuçlar: Sonuçta reklamcılar hedeflerine ne kadar ulaşabildiklerini değerlendirebilmek için
belli ölçümlere ihtiyaç duyarlar. Devam edilme gerekliliğine, nasıl devam edileceğine, değişmesi
gerekenlere ve gelecekte ne kadar harcama yapılacağına karar vermede son-testler önemlidir.
160
Reklam Testlerinde Temel Yöntemler
Reklamların başarılarını ya da yaratacakları hayal kırıklıklarını önceden kesin olarak verebilecek bir yol
olmamasına rağmen ön-test ve son-testler doğru uygulandığında kullanışlı iç görüler sağlayabilmektedir.
Bu bağlamda devam eden bölümde Ön-test ve Son test teknikleri hakkında bilgiler verilecektir.
Ön-Test Yöntemleri
Birçok niteliksel ya da niceliksel yöntem kullanılarak reklam tüketiciye sunulmadan önce beğenilirlik ve
kavranma durumu ölçülür. Örneğin, basılı bir reklamın ön-testinde daha çok doğrudan sorular sorulur;
“bu reklam size ne demektedir?”, “Bu reklam şirketle ilgili size yeni ya da farklı bir şey söylüyor mu?
Eğer söylüyorsa sizin yanıtınız katılım konusunda pozitif olur muydu?”, “Bu reklam inandırıcı mı?” vb.
Doğrudan sorulan sorularla, araştırmacılar insanların cevaplarının çeşitliliğini ortaya çıkarırlar dolayısıyla
reklam mesajı metninin anahtar noktalarını kapsayıp kapsamadığını anlamaya çalışırlar. Özellikle bu
yöntem erken gelişim sürecinde farklı alternatiflerin değerlendirilmesinde tercih edilir. Televizyon ve
radyo reklamlarını test etmek için çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Örneğin Merkezi Mekan (Alan)
Testlerinde deneklere genellikle alışveriş merkezlerinde test reklamları izletilir ve deneklere bu sürecin
öncesinde ve sonrasında reklam filmi ile ilgili çeşitli sorular sorulur. Gene örneğin Kirlilik Testlerinde,
deneklere test reklam filmleri, ürünün rekabette olmadığı diğer kontrol reklam filmleriyle beraber
gösterilir ve bu şekilde söz konusu reklam filminin saf ve rekabetten uzak haldeki etkinliği, yarattığı
anlam ve tutum değişimleri ve eğer varsa zayıflıkları ölçülmeye çalışılır. Firma çalışanları bu anlamda iyi
birer denek olabilirler. Bazı firmalar reklam filmlerini çeşitli taşıyıcı TV kanalları veya kablolu kanallarla
çalışanlarının evlerinde izlettirip geri bildirim vermelerini sağlamaktadır.
Reklamverenler, yaratıcı çalışmalarını değerlendirirken sadece sezgilerine güvenmezler. Ön-test
süreci, reklamverenlerin, kitlesel medyada yayınlamadan önce reklamlarının prototiplerini test ettikleri
sürece verilen isimdir. Aşağıda ajansların ve reklam verenlerin kullandıkları ön-test tekniklerinin detaylı
bir listesi verilmektedir. Doğal olarak bunların hepsini gerçekleştirmek için bir bütçe bulmak mümkün
değildir. Fakat bu testlerin bir kısmını hedef kitleden ufak gruplar ele alarak gerçekleştirmek ve yaratıcı
fikirleri test etmek mümkündür. Reklam Ön-Testleri 3 temel başlık altında incelenecektir. Bunlar; Basılı
reklamlara yönelik ön-testler, yayın reklamlarına yönelik ön-testler, fizyolojik testler olarak sıralanabilir.
Basılı Reklamlara Yönelik Ön-testler
Doğrudan Soru Sorma: Bu teknikte, reklamlar hakkında belirli sorular deneklere doğrudan
sorulmaktadır. Genellikle fikir geliştirmenin erken aşamalarında alternatif reklamların test edilmesi için
kullanılmaktadır.
Odak Grup: Odak Grup öncellikle nitel bir araştırma yöntemidir ve sektörde en çok kullanılan araştırma
yöntemlerinden bir tanesidir. Aynı zamanda reklamların ön-testinde sıkça başvurulan bir veri toplama
tekniğidir. Odak grup 6-12 kişi arasında değişen, “moderatör” adı verilen bir yöneticinin denetiminde
olan, belli bir konuda insanların 2,5-3 saat tartıştıkları ve bu tartışmadan sonuç çıkarmaya çalışan
araştırma türüdür. Burada önemli olan ön planda kişilerin birbiriyle girdikleri etkileşimdir. Bu, kişilerin
birbirleriyle fikirlerini çarpıştırarak, yeni düşüncelerin ortaya çıkarılması demektir. Özellikle konuyu
bilmeyen araştırmacıların konu hakkında daha derin bilgi sahibi olmalarına yarayan çok önemli bir
yöntemdir.
Başarı Sırası Testi: Bu teste denekler iki ya da daha fazla reklamı gördükten sonra, deneklerden
gördükleri reklamları sıraya dizmeleri istenmektedir.
Eşleştirilmiş Karşılaştırma Yöntemi: Bu yöntemde denekler bir grup içersinde yer alan her reklamı
birbiriyle karşılaştırmaktadır.
Portföy Değerlendirme Testi: Bu yöntemde bir grup deneğe, diğer reklamların ve editoryal içeriğin
arasına karıştırılmış test reklamlarından oluşmuş bir portföy (dosya) gösterilir. Diğer grup bir deneğe ise
test reklamları dışında sadece portföy (dosya içinde diğer reklamlar, çeşitli makalelerin bulunduğu bir
dosya) gösterilir ve bunların sonucundaki farklılıklar bulunmaya çalışılır.
161
Sözde Dergi Testi: Test edilecek reklamlar gerçeğe benzeyen bir derginin içine yerleştirilir ve
deneklerden dergi belirli bir süre incelemeleri istenir. Bu şekilde reklamların gerçek ortamda dikkat çekip
çekmediği anlaşılmaya çalışılır.
Algısal Anlam Çalışması: Denekler reklamlara belirli zaman aralıklarıyla maruz bırakılırlar ve ardından
reklamlardan ne anlamlar algıladıkları anlaşılmaya çalışılır.
Doğrudan Posta Testi: Bu yöntemde iki ya da daha fazla alternatif reklam farklı postalama listesinde yer
alan hedef tüketicilere postalanır ve ardından hangi reklamın daha fazla sipariş elde ettiğine bakılarak
alternatif reklamların etkinlikleri karşılaştırılır.
Yayın Reklamlarına Yönelik Ön-Testler
Merkezi Mekan (Alan) Testleri: Denekler, alışveriş veriş merkezleri veya AVM'ler gibi merkezi bir
alanda test reklam filmini izlerler veya izlemeleri sağlanır ardından seyrettikleri test reklam filmini belirli
kriterlere göre değerlendirmeleri istenir.
Karavan Testi: Bu yöntemde denekler televizyon reklamlarını alış veriş merkezlerinin önündeki
karavanlarda seyredeler ve ardından seyrettikleri reklamın içerdiği ürünün indirim kuponlarını alırlar. Öte
yandan, aynı sayıdaki eşleştirilmiş diğer bir tüketici grubuna ise reklam filmini seyretmeden sadece
indirim kuponu verilir. Yöntemin sonucunda araştırmacılar kupon kullanımındaki farklılığı ve dolayısıyla
reklamın etkisini ölçmeye çalışırlar.
Sinema Salonu Testi: Bu yöntemde, denekler bir sinema düzenlemesi içersinde TV reklamlarını izlerken,
elektronik donanımların yardımıyla reklamda neyi beğenip beğenmediklerini ifade etme şansı bulurlar.
Canlı Televizyon Yayın Testi: Bu yöntemde öncellikle test reklam filmleri kapalı devre veya kablolu
televizyonda yayınlanır. Bu anlamda sadece belirli bir grubun filmi gerçek ortamlarında canlı olarak
seyretmeleri sağlanır. Ardından reklamların etkinliğinin belirlenmesi için seçilen belirli sayıda bir denekle
telefon anketi gerçekleştirilir veya test reklam filmlerinin izlendikleri bölgelerdeki mağazalarda satış
denetlemeleri yapılır. Bu yöntem tüketicileri doğal ortamlarında test etmekte ve reklamların etkinliğini
daha sağlıklı belirlemektedir.
Satış Alan Deneyi: Belirlenen iki ya da daha fazla pazarda alternatif reklam filmleri gösterilir, ardından
hangi reklamın hangi bölgede daha fazla satış yarattığını bakılarak daha etkin olan reklamın bulunmasına
çalışılır. Bu yöntem de tüketicileri doğal ortamlarında test etmektedir.
Fizyolojik Testler
Gözbebeği Tepki Testi: Bu yöntemde reklam gösterilirken deneğin gözbebeğindeki genleşme ölçülür. Bu
genleşmeye bağlı olarak deneğin ilgi düzeyinin arttığı varsayılmaktadır.
Göz İzleme Kamerası: Bu cihaz yardımıyla deneğin reklama bakarken gözbebeğinin görüntüde hangi
alanlara odaklandığı, odaklandığı alanlarda ne kadar durduğu bilgileri toplanmaktadır. Bu anlamda
deneğin gözbebeğinin gördüğü reklamda takip ettiği rota dikkatini çeken ve tutan alanlar olarak
varsayılmaktadır.
Galvanometre: Bu yöntemde kullanılan cihaz deneğin reklamı izlerken ter bezi aktivitelerini düşük bir
elektrik akımı ile ölçmektedir. Buradaki varsayıma göre bir reklam ne kadar gerilim yaratıyorsa, etkinliği
o kadar fazla olmaktadır.
Ses Perdesi Çözümlemesi: Bu yöntemde deneğin belirli bir reklama yönelik tepkisi teybe kaydedilmekte
ardından bir bilgisayar yardımıyla deneğin duygusal tepkilerinden kaynaklanan ses perdesindeki
değişimleri ölçülmeye çalışılmaktadır.
Beyin Dalgaları Çözümlemesi: Bu teknikte denek reklam filmini seyrederken tıbbi bir tarayıcı deneğin
beyninin verdiği tepkileri taramaktadır. Elde edilen veriler tıbbi bir bakış açısıyla değerlendirilmekte
ardından reklamın etkinliği yorumlanmaktadır.
Ön-testlerle İlgili Problemler: Reklamların önceden nasıl bir etki yaratıp yaratmayacağını söyleyecek
en iyi yöntemle ilgili bir kanıya varılamamıştır. Her yöntem kendi içinde avantaj ve dezavantajlarını
barındırır. Reklamcılar kendi amaçları doğrultusunda en avantajlı yöntemi tercih etmelidirler.
162
Ön-testler daha güçlü reklamların daha zayıf reklamlardan ayrılmasına yardımcı olurlar. Ancak
yapılan araştırmalar yapay ortamlarda gerçekleştiği için denekler karşılarındaki uzmanların rolünü tahmin
edip, gerçek satın alma davranışını yansıtmayan cevaplar verebilirler. Katılımcının deney ortamından
etkilenmeden, kendi doğalını yansıtmasının sağlanması oldukça önemlidir.
Örneğin, araştırmacılar katılımcılardan reklamları sıralamalarını istediklerinde bazı sorunlarla
karşılaşmaktadırlar. Katılımcılar çoğunlukla kendilerinde en iyi ilk izlenimi bırakan reklamları tüm
kategorilerde birinci sıraya koymaktadırlar. (Bağlam Etkisi) Aynı zamanda katılımcıların satın alma
davranışına dair verdikleri cevaplar da her zaman gerçek olmayabilmektedir. Davranış eğilimi gerçek
davranışı veremeyebilmektedir. Diğer taraftan bazı insanlar araştırmalara inanmamakta ve yaratıcılığın
her şeyi bastırabileceğini savunmaktadırlar.
Tüm bunlar ele alındığında orta ve küçük ölçekli reklamcıların pek de ön-testlere bütçe ayırmayı
tercih etmedikleri görülmektedir. Fakat daha yüksek bütçeli büyük projeler yapıldığında daha az risk
almak adına reklamcılar ön-testleri tercih etmektedirler.
Son-Test Yöntemleri
Son test süreçleri ön-test süreçlerinden daha masraflı ve zaman alıcıdır, fakat son-testler ile reklamları
gerçek pazar ortamında test etmek mümkündür. Ön-test yönteminde olduğu gibi, son-test süreçlerinde
nitel ve nicel araştırma yöntemlerini kullanmak mümkündür. Son-test tekniklerini 5 ana kategoride
toplamak mümkündür; Yardımlı hatırlama, yardımsız hatırlama, tutum testleri, başvuru sınama testleri ve
satış testleri.
•
Yardımlı Hatırlama (Tanıma-Okunurluluk): Deneklerin zihinlerini canlandırmak için onlara
belirli reklamlar gösterilir ve ardından sözkonusu reklamlara daha önceden nasıl maruz
kaldıkları sorulur (okuyarak, dinleyerek veya seyrederek)
•
Yardımsız Hatırlama: Deneklere herhangi bir reklam göstermeksizin, belirli reklamları görüp
görmedikleri veya duyup duymadıkları sorulur.
•
Tutum Testleri: Doğrudan sorular, yapılandırılmamış sorular veya anlamsal farklılık soruları ile
reklam kampanyası ardından deneklerin tutumlarındaki değişimler ölçülür.
•
Başvuru Sınama Testleri: Belirli bir reklamın okuyucularına veya izleyicilerine, ek ürün bilgisi,
ürün örnekleri veya armağanlar verilir; ardından en fazla karşılık alan veya olumlu anlamda
tepki yaratan reklamların en etkili reklamlar oldukları varsayılır.
•
Satış Testleri: Geçmiş satış ölçümleri reklam çabaları ile satışları karşılaştırmaktadır. Kontrollü
alan deneyleri farklı medya opsiyonlarını farklı pazarlarda test etmektedir. Tüketici Satın Alma
testleri belirli bir reklam kampanyasına yönelik perakende satışları ölçmektedir. Ayrıca, mağaza
içi stok sayımı, perakendecinin kampanyadan önceki ve sonraki stokunun değişimini kontrol
etmektedir.
Son-Testlerle İlgili Problemler: Her Son-test tekniğinin çeşitli sınırlılıkları vardır. Hatırlama
Testleri, boyut, renk veya tema gibi reklam bileşenlerinin etkinliğini ön plana alırlar, fakat ölçülen
deneğin neye dikkat ettiğidir. Gerçekte ürünün satın alınıp alınmadığını bu testler ölçmez. Satış
etkinliğini ölçmeye yönelik olarak, Tutum Testleri genellikle Hatırlama Testlerinden daha iyi işlev
görürüler. Bir tutum değişimi ürünün satın alınmasıyla daha yakından ilişkilidir ve tutumda ölçülen bir
değişim, yönetime reklam planlarına yönelik bilgili ve donanımlı kararlar almasında daha fazla güven
verir. Fakat birçok insan tutumlarını sağlıklı bir şekilde belirlemede ve iletmede sorunlar yaşadığı için
bunu zor görmektedirler.
Araştırmacılar başvuru sınama testlerini kullanarak -burada tüketiciler bir reklama ek bilgi veya
parasız örnek ürün için tepki vermektedirler- reklamın dikkat çekme becerisini, değer yaratma özelliğini,
okunurluluğunu ve anlaşılırlığını test etme imkanı bulurlar. Fakat başvurular veya reklam sonrası ürün
veya hizmet sorgulamaları, ürüne yönelik samimi bir ilgiyi yansıtmayabilirler ve reklamın arkasından bu
tip sorgulama davranışlarının meydana gelmesi aylarca sürebilir.
163
Reklam, bir firmanın pazarlama planındaki en baskın unsur veya tek değişken olduğunda, satış testleri
reklam etkinliğinin ölçülmesinde yararlı bir yöntem olabilir. Fakat burada çok önemli bir sorun vardır ve
yukarıdaki değinilen özel durumun gerçekleşmesi nerdeyse imkansıza yakındır. Çünkü reklam dışında
diğer pek çok değişken satışı etkilemektedir (rekabetçilerin aktiviteleri, mevsimsel değişimler hatta hava
şartları bile). Ayrıca satış eğilimleri anlık olmayabilir yani reklam kampanyasının devamında
gerçekleşmeyip daha uzun sürede meydana gelebilir. Ayrıca diğer bir unsur, satış testleri alan
çalışmalarıdır ve genellikle çok maliyetli ve zaman alıcıdır. Son olarak satış testleri genellikle tekil
reklamlar veya reklamların bileşenlerini değerlendirmekten çok kampanyaların etkinliğini belirlemeye
daha uygundur.
SATIŞ TUTUNDURMA FAALİYETLERİNİN ÖLÇÜMÜ VE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Satış tutundurma ölçüm ve değerlendirilmesi ilkeler bakımından reklamcılıktaki uygulamalarla paralellik
göstermektedir. Reklam, uzun vadede imaj ve tutumu etkilemeye çalışırken, satış promosyonlarında kısa
vadede davranış değişikliği hedeflenir. Reklamın değerlendirmesinin kesin sonuçlar vermediğine ve
alınan sonuçların da tartışmaya açık olduğuna inanılır, aynı endişeler satış tutundurma için de vardır.
Fakat satış tutundurmanın ölçümlenmesi reklam faaliyetlerinin ölçüm ve değerlendirmesi kadar karmaşık
ve zor değildir. Nitel yöntemler yerine nicel yöntemlerin kullanılması daha doğrudan ölçülebilir ve
karşılaştırılabilir sonuçlara ulaşılmasını sağlamaktadır. Satış tutundurma faaliyetlerinin hedefi kısa vadede
satın alma davranışını etkilemek olduğundan ölçümler de satış performansı üzerinden
gerçekleştirilebilmektedir. Aşağıda satış tutundurmanın farklı türlerindeki ölçüm yöntemleri hakkında
bilgi verilmiştir.
Üreticiden Bayi Tarafına Yapılan Satış Tutundurma: Ana amaç, bayilerin yeni ürün satması için
teşvik edilmesi, onlara cesaret verilmesi ve ellerinde var olan ürünlerin daha fazla raf alanında
kullanmasını sağlamaktır. Kampanyanın amacı bu doğrultuda olduğunda, ayrılan raflar ve bayiinin sipariş
ettiği yeni ürünler üzerinden ön-test ve son-testler yapılarak performans ölçümlenebilmektedir. Bu da
“perakende denetimi” olarak isimlendirilir ve promosyon bitmeden stok seviyeleri görülemese de ve
bilgiler dağıtımlar arasında değişse de kampanyanın bu değişkenler üzerindeki etkisi görülebilmektedir.
Bayiden Tüketiciye Yapılan Satış Tutundurma: Mağaza trafiğinin artırılması ve stokların mağaza
raflarından tüketiciye aktarılmasında satış tutundurmanın iki tür değerlendirilmesi yapılmaktadır. İlki
bayii hakkında sahip olunan imajdır ve bunun için izleme çalışmaları ölçümü yapılmaktadır. İkincisi ise
her ürün kategorisi ve marka için arta kalan stokların hesaplanmasıdır.
Üreticiden Tüketiciye Yapılan Satış Tutundurma: Amaçlar, tüketici sayısının artırılması ve yeni
kullanıcı adaylarının ürün denemeleri konusunda cesaretlendirilmesidir. Hedefler tüketici tarafından
kullanılacak kuponlar, belli bir ürün indiriminden sonraki satışlar, ek paketlerin satışları ve aktivitelerin
diğer doğrudan ölçümleri üzerinden belirlenebilir. Tüketici denetimleri tüketicilerin kullanım
düzenliliklerindeki değişimlerin görülebilmesini sağlar. Satın alma düzeyleri tüketicilerin katılım
düzeyleri hakkında bilgi verseler de geçici olabilecekleri konusu göz ardı edilmemelidir. Çünkü
tüketicinin ürüne yönelme sebebi sadece promosyon olabilir ve satın almanın devam etmeme riski, yani
marka bağımlılığının oluşmama olasılığı her zaman vardır.
Üreticiden Satışçılara Yapılan Satış Tutundurma: Bu aktivitelerin amaçları üreticiler ve ürünleri
arasında performans, moral, güç ve bağlılık yaratmaktır. Satış performansının ölçülmesi dışında bu tip
aktivitelerin etkililiği pahalı ve ölçümlenmesi zor olabilmektedir. Satışçılar üzerinde gerçekleştirilen
tutum analizleri satışçılar arasında en yüksek satışı tutturma adına düzenlenen bir yarışmanın ne boyutta
etkileyici olduğunu ortaya koymaya yardımcı olur fakat arada etki gösterebilecek diğer değişkenlerden
bunu ayrıştırmak oldukça zordur.
164
Satış Tutundurma Faaliyetlerinin Değerlendirilmesinde Teknoloji Kullanımı: Teknolojinin ilk
faydası, çalışmaların etkinliğinde satış tutundurma faaliyetlerine odaklanmayı sağlayabilmesidir. İkinci
faydası ise, tüketiciden geri gelen tepkilere göre yılın hangi döneminde promosyonlara odaklanılması
gerektiğinin analizini kolaylaştırır. Ayrıca hatırlatma için de kullanılabilir. İnternet yolu ile gelen veriler
ile kaç hanede kaç tane ürün kullanılmakta olduğu, alternatiflerinin neler olduğu üzerine kolay ve hızlı
veri toplanabilmektedir. Kuponlar, artık teknoloji ile elle dağıtılmak zorunda kalmamakta, e-posta yoluyla
ulaştırılan kuponların çıktıları alınabilmekte ya da belli yerlere asılan ilanlardan taranabilmektedir.
Böylece dağıtımına daha az bütçe ayrılmaktadır. Bu ve bu gibi yollarla satış promosyonları daha hızlı
yayılabilmekte, net olabilmekte ve ilgilenen tüketicilere üreticiler tarafından daha kolay
ulaşılabilmektedir. Bu anlamda da bunların takibi ve ölçümü kolaylaşmaktadır.
HALKLA İLİŞKİLER FAALİYETLERİNİN ÖLÇÜMÜ VE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Halkla ilişkilerin günümüzde kullanım alanları genişledikçe ve yapılan kampanyalar arttıkça, bunların
değerlendirmelerinin alınmasının da önemi artmıştır. Yapılan işlerin çıktılarının görülmesi, yapılan
işlerden sağlanan yararlarının ortaya çıkarılması ve devamlılık sağlanması için araştırma sonuçlarına
ihtiyaç duyulmaktadır.
Halkla ilişkiler alanlarında araştırmanın ne aşamada gerçekleştiğinin anlaşılabilmesi için halkla
ilişkiler aşamalarının gözden geçirilmesi gerekmektedir. Halkla ilişkilerde kampanya süreci, uygun hedef
kitlede hedeflenen amaçlara ulaşılabilmesi için doğru mesajların uygun aktivitelerle verilmesiyle
gerçekleşir ve tüm yapılanların değerlendirilmesiyle sona erer. Bir kampanyanın değerlendirme
aşamasıyla bitirilmesi sıklıkla görülen bir yöntemdir. Araştırma kampanyanın sonunda başarıyı veya
başarısızlığı ölçümlemek için kullanılır. Temel olarak kampanya başarısı iki şeye dayanır:
•
Kampanya başlangıcında hangi aşamadaydınız?
•
Sonrası için beklentileriniz nelerdi?
Bu sorular kampanyanın başlangıç aşamasında, sonunda bakılacak olan alanları belirlemektedir.
Aslında bir halkla ilişkiler kampanyasında belirlenen hedefler, ulaşılmak istenen sonuçları verecektir. Bu
sebeple aslında hedefler belirlenirken kampanya sonrasında araştırılacak konular da belirlenmiş olur.
Araştırma, kampanyalarda sadece değerlendirme aşamalarıyla sınırlı kalmayıp üç genel aşamaya
ayrılabilir. İlk aşamada, kampanyanın başlangıcında, kampanyanın oluşturulma aşamasında gerekli olan
bilgiler için yapılan araştırmalar yer alır. Bu araştırmalarda ikincil araştırma yöntemi kullanılır; Önceden
hazırlanmış raporların incelenmesi, haberlerin toplanması, önceden hazırlanmış tüm bilgilerin
incelenmesini içerebilir. Bu araştırma doğru hedeflerin ve amaçların belirlenebilmesi için yapılır.
Araştırma içerisinde bulunulan sektörle ilgili bilgilerden (kurum içi bilgiler, kurum dışı bilgiler, rakiplere
ilişkin bilgiler gibi) hedef kitlelerle ilgili bilgilere (demografik, yaşam tarzı ile ilgili bilgiler gibi)
uzanabilir. Bu araştırmayla uygun olarak belirlenen hedef ve amaçlar, daha sonra değerlendirmeye
alınacak konuların da belirlenmesini sağlar.
İkinci aşama kampanyanın uygulanması sırasında yapılan araştırmalardır. Bu araştırmalar düzenleme
görevi görürler. Kampanya bir kere başladıktan sonra bitene kadar değerlendirmeden geçirilmek
durumundadır. Kampanya düzenlemesinin amacı, kampanyanın başında hazırlandığı şekliyle çalışıp
çalışmadığının kontrol edilmesidir. Bu aşamada araştırma yapılmadan kampanyanın beklendiği gibi
ilerlediği söylenemez. Kontrolün sağlanması adına bu aşamada da araştırma oldukça gereklidir.
Üçüncü aşama, kampanya bitiminde tüm kampanyanın değerlendirilme aşamasıdır. Kampanyanın
başarısı bu aşamada tam olarak ölçümlenir. Başarı basit olarak gerçekleştirilen bir etkinliğe katılan kişi
sayısıyla ya da bir etkinliğin haber olarak basında yer alma sayısıyla ya da bir web sayfasının tıklanma
oranlarıyla ölçülebilir. Ya da insanların, yeni bir ürünle veya bir kurumdaki uygulamaların değişimiyle
165
ilgili hissettiklerinin anketlerle ölçümlenmesi yapılabilir. Bu aşamaların hepsi için akılda tutulması
gereken, araştırmanın, halkla ilişkilerin ve halkla ilişkiler kampanyasının planlanmış ve bütçelendirilmiş
bir parçası olduğu gerçeğidir.
Halkla ilişkilerde araştırma kurumsal ve pazarlama yönelimli halkla ilişkiler olmak üzere iki ana
alanda gerçekleştirilebilir. Bu farklı tipteki araştırma alanları farklı amaçlardan hareket eder ve farklı
araştırma yöntemleri kullanırlar. Kurumsal halkla ilişkiler alanındaki araştırmalar, kurum imajı, işe alım
ve kriz iletişimi gibi alanları kapsar. Pazarlama yönelimli halkla ilişkiler alanındaki araştırmalar ise
sponsorluk, kişisel satış, marka vaatlerinin yerine gelip gelmediğinin ölçümü, çevrimiçi kampanyaların
ölçümü gibi alanları kapsar.
Kurumsal Halkla İlişkiler
Tüm kampanyalarda başlangıçta belirlenen her hedef, sonraki test aşamasında değerlendirileceklere temel
oluşturmalıdır. Fakat kurumsal halkla ilişkiler faaliyetleri çoğunlukla sürekli olması nedeniyle araştırma
kampanya odaklı ya da zaman sınırlamalı değil, sürekli, tekrar eden şekilde yapılmalıdır. Planlanmış bir
iletişim çabası olarak kurumsal halkla ilişkiler, kurumlarının imajının hedef kitlelere ve sosyal paydaşlara
geçirilen işaretleriyle ilgilenir. Bu imaj işaretleri kurumun görünür kılınmasını sağlar ve sosyal paydaşlar
bunu kurumun kendilerindeki imajını keskinleştirmek için kullanırlar.
Kurumsal halkla ilişkilerin farkındalık yaratma gibi iletişim hedefleri vardır. Diğer hedefleri arasında
tercih edilebilirlik, ilgi ve fikir yaratma bulunmaktadır. Değerlendirme ilk etapta kurumla ilgili
farkındalığı ölçmelidir. Dikkat daha sonra, kurum tarafından planlı veya plansız olarak sosyal paydaşlar
nezdinde oluşturulmuş ilgi, iyi niyet ve tutum seviyelerine verilebilir. Geleneksel olarak bu seviyelerin
halkla ilişkiler aktiviteleri sonucunda elde edildiği kabul edilir. İletişim çalışmasına katkılarını
ölçümlemenin temel yöntemi gazete kupürlerinin toplanması ve kurumun elektronik mecralarda adının
geçme sayısının alınmasıdır. Bunlar daha sonra bir kupür kitapçığında toplanır ve müşteriye bu şekilde
sunulur. Bu kitapçıkların hazırlanmasıyla düzenlenen halkla ilişkiler aktiviteleriyle yaratılan fırsatların
görülmesine yardımcı olunur.
Bu tip kitapçıkların hazırlanması, çıkan haberlerin tek tek analizinin bir arada yapılabilmesine fayda
sağlamaktadır. Çıkan haberler pozitif veya negatif olabilir, destekleyici ya da destek vermeyen yapıda
olabilir, bu sebeple kupürlerin kurum tarafından dikkatle incelenmesi ve bir sonraki karar aşamasında
değerlendirmeye alınması gerekmektedir. Bu yapılan incelemelere “içerik analizi” adı verilir. Geleneksel
olarak içerik analizi nitel bir yöntemdir ve yorumlayan kişi tarafından yanlış yorumlanmaya açık
analizlerdir. Fakat artık günümüzde bu veriler de bilgisayar programlarıyla incelenebilmekte ve bu
durumun önüne geçilebilmektedir. Böylelikle kurumlar daha tarafsız sonuçlara ulaşabilmektedirler ve
ilerisi için aldıkları kararların daha objektif olmasını sağlayabilmektedirler.
Bu kitapçıklardaki bilgilere eklenebilecek bilgiler, gazetecinin ya da yazarın adı, ulaşılan hedef
kitlenin tanımı ve çıkılan haberin türü olarak çeşitlendirilebilir. Tüm bunlar otomatik incelemeleri yapan
yazılımlara bilgi olarak eklenebilir ve alınan sonuçların daha fazla bilgi vermesi sağlanabilir. Bu şekilde
çalışılmasıyla farklı kategorilerdeki haberlerin karşılaştırılması yapılabilir.
Kurumsal İmaj
Kurumsal imaj, herhangi bir bireyin kurumla ilgili sahip olduğu her bir bilgi, tutum ya da davranışın
parçalarıdır. Kurum imajı bu şekilde tanımlandığında, bir bireyde bile pozitif ya da negatif birden fazla
imajın oluşabileceği de belirtilmiş olur. Şimdiye kadar bahsedilen teknikler kurumla ilgili çıkan
haberlerin ve medya aktivitelerinin incelenmesiyle ilgiliydi. Bu medya aktivitelerinin ve haberlerin
oluşması için çoğunlukla haber bültenleri halkla ilişkiler uzmanları tarafından medyaya iletilmektedir. Bu
sebeple medyada çıkan haberler yine kurumun sesi olmakta ve kurum dışındaki gerçek kişilerin
düşüncelerini yansıtamayabilmektedir. Bu durumda da bu tip bilgiler kurumsal iletişimin çok fazla işine
yarayamayabilir. Kurum dışındaki kuruma karşı görüşün pozitif veya negatiflik durumunun
anlaşılabilmesi için kurum dışındaki hedef kitlelerin gözünden kuruma bakılan bir değerlendirme
yapılmalıdır. Diğer türlü toplanan bilgiler yeteri kadar detaylı değildir ve kurumun değiştiği hıza uygun
stratejik kararlar alınabilmesine yardımcı olamamaktadır.
166
Kurumun imajının değerlendirmesi sürekli olarak yapılmalıdır ve yönetim tarafından desteklenen
çalışmalarla yürütülmelidir. Burada üç temel yön vardır. Öncelikle anahtar sosyal paydaşlara (bunların
içinde çalışanlar da bulunmaktadır çünkü onlar dış sosyal paydaşlar için önemli birer iletişim
kaynağıdırlar), tüm diğer performans ağı üyeleri ve müşterilerle birlikte anketler uygulanmalıdır ve
kurumun odaklandığı veya içinde bulunduğu işletme alanıyla ilgili algılamaları öğrenilmelidir. Daha
sonra kurumun her özelliği için nasıl bir performans gösterdiğine ve son olarak da rakiplerine göre nasıl
bir performans gösterdiğine bakılmalıdır.
Bu algılama analizlerinin sonuçları değerlendirilerek düzeltici hareket stratejileri belirlenebilir. Belli
alanlarda stratejik düzenlemeler gerçekleştirilebilir. Örneğin bir kurum ürünlerinin dağıtımı konusunda
çok iyi olabilir, %85 düzeyinde müşterilerine memnuniyet sağlıyor olabilir. Fakat rakibi olan diğer bir
kurumun daha iyi olduğuna inanılmaktadır ve dağıtım hizmeti %95 düzeyinde memnuniyet
sağlamaktadır. Bu durumda ilk kurum, her ne kadar iyi hizmet veriyor olsa da, rakip kurumun seviyesine
gelebilmek ve onu geçebilmek için bu hizmetinde daha iyi olduğuna sosyal paydaşlarını inandırmak
zorundadır.
İşe Alım
Bazı sektörler için işe alım süreçleri oldukça zorlu olabilmektedir. Bazı sektörlerde gerekli olan
yeteneklerin bulunması zor olduğundan, potansiyel çalışanların kurumun daha iyi olduğuna ve daha iyi
ödüller ve fırsatlar sunduğuna inanması gerekir. Kurumsal halkla ilişkilerin görevlerinden biri de
potansiyel çalışanlara uygun iletişimi gerçekleştirerek onların kurumdan ve kurumun sağladığı
faydalardan haberdar olmasını sağlamaktır. Böylece potansiyel çalışanlarda burada çalışılması için bir
istek uyandırılabilmektedir.
Kurumsal iletişimin bu öğesinin ölçümlenmesi de oldukça çekici bir konudur. Ancak bazı kontrol
edilemeyen kurumsal iletişim öğeleri nedeniyle bu mümkün olamamaktadır. Ölçüm aslında, yetenekli
potansiyel çalışanlarda kampanya yapılmadan önceki ve kampanyadan sonraki tutumların ölçülmesiyle
gerçekleştirilebilir. Fakat piyasanın içerisindeki diğer kurumların hareketleri gibi dış kontrol edilemeyen
etkenler sebebiyle bu ölçümler zorlaşmaktadır.
Örneğin bir kimyasal işleme kurumu, gerekli sayıda üniversite mezununun ilgisini çekemediğini fark
etmiştir. Bunun sebebinin de kurumun heyecan yaratmayan bir yapıda, bürokratik ve kariyer fırsatı
sunmayan bir kurum gibi algılanması olduğu ortaya çıkmıştır. Kurum bu sorunun çözülmesine yönelik ve
üniversite öğrencilerini hedefleyen bir iletişim çalışması gerçekleştirmiştir. Bu çalışmada kurumun
yeniden konumlandırılması yapılmıştır. Kurum, üniversite öğrencilerinin mezun olduklarında çalışmak
isteyebilecekleri ideal bir iş alanı olarak yeniden konumlandırılmıştır. Alınan sonuçlar öğrencilerin
kurumu artık ileride çalışılabilecek bir kurum olarak görmeye başladığını göstermiştir.
Kriz Yönetimi
Çok fazla çevresel problemin ve dengesizliğin olduğu zamanlarda kurumlar kendi karar alma süreçlerini
ve iletişimlerini merkezileştirirler. Kriz durumu oluştuğunda sosyal paydaşlarla iletişim artmalıdır. Çünkü
sosyal paydaşların mümkün olduğunca bilgilendirilmesi, olanlardan haberdar edilmesi gerekmektedir.
Kriz durumu sona erdiğinde kurum bir geri bildirim ve yapılanma dönemine girer. Bu aşamada sosyal
açıdan bilinçli ve olgunluğa erişmiş kurumların sorması gereken sorular “Ne yaptık?”, “Nasıl oldu?”,
Neden böyle hareket ettik?” ve “Gelecekte neler yapmamız gerekir?” şeklinde örneklendirilebilir. Bu
sorular sosyal paydaşların ihtiyaçları için de sorulur ve kurumlar bunları her zaman sormak
durumundadırlar.
Kriz sonrası dönemde kurumun kendisine sorular sorarak öğrenmeyi hedeflediği aşamayı bazı
kurumlar geçirmek istememektedirler. Bu öğrenme sürecinin “eski yaraları açabileceği” korkusunu
taşımaktadırlar. Bu kurumların aksine iletişimi gerçekleştiren kurumların yaptıklarını sosyal paydaşlarına
anlatmaları gerekir. Bu şekilde sosyal paydaşlar kurumun elinden gelen her hareketi gerçekleştirdiğini ve
krizle ilgili sorumluluklarını yerine getirdiğini, krizin tekrar oluşmaması için gerekli şartların kurum
tarafından sağlandığını öğrenebilirler. Ya da en azından bu şekilde yönetimin kontrolü dışında
gerçekleşecek başka bir krize karşı sosyal paydaşlar hazırlıklı hale gelmiş olurlar.
Kriz dönemlerinde dikkate alınması gereken bir diğer sorun, krizin farklı safhalarında kurumun
imajının algılanmasında oluşan değişikliklerdir. Kumunun imajı değişiyorsa neden değiştiği sorusu ortaya
167
çıkacaktır. Yönetimler her zaman krizle başa çıkmada çok iyi bir iş çıkardıklarını düşünebilirler fakat
önemli olan yöneticilerin değil sosyal paydaşların düşünceleridir. Diğer tüm görüşlerden daha önemli
olan onların görüşleri ve tutumlarıdır.
Kriz yönetiminin amacı, krizin önlenemeyeceği varsayımıyla etkilerinin sınırlandırılmasıdır.
Kurumların içerisinde bulundukları sosyal ortam, kurumların oluşturduğu imajın bir krizle anında
değişebileceği anlamını taşır. İmaj her zaman negatif yönde değişim göstermez. Bazen bir kriz kurum
tarafından çok iyi yönetildiğinde kurumun güvenilirliği oldukça yükselebilmektedir. Kurumların
imajlarının düzenli aralıklarla sosyal paydaşlar üzerinden kontrol edilmesi önem taşımaktadır. Ancak bu
durumda imaj ve krizin etkileri aynı anda ve krizin her döneminde ölçümlenebilir. Yönetim tarafından dış
çevrenin sürekli gözlemlenmesiyle sosyal paydaşlardaki tutum ve algı değişimleri gözlenebilir ve halkla
ilişkiler yöneticileri tarafından daha uygun programlar da bu şekilde yapılandırılır.
Türkiye'de son dönemde yaşanan bir kriz örneği verin ve sonuçlarını
düşünün?
Pazarlama Yönelimli Halkla İlişkiler
Pazarlama yönelimli halkla ilişkiler çalışmaları kullanımı hızla artmaktadır. Bu artışın nedenleri arasında
yüksek medya ücretleri, hedef kitle bölümlemeleri, değişen tüketici tutumları ve artan eğitimsel ihtiyaçlar
gösterilmektedir. Halkla ilişkilerin kullanımıyla pazarlama iletişimi faaliyetlerinin desteklenmesi
sonucunda kurumlar, diğer pazarlama karmasının sağlayamadığı daha yüksek güvenilirlik oranlarına ve
uygun maliyetlere ulaşabilmektedirler. Pazarlama yönelimli halkla ilişkiler faaliyetleri bir kapalı alan
içerisinde ayrı duramazlar, karmanın diğer unsurlarıyla birlikte çalışmalı ve tamamlayıcı olmalıdırlar.
Pazarlama yönelimli halkla ilişkiler, ürün desteği ve planlı bir iletişim çabası olarak kullanılmasıyla
değerli hale gelir. Fakat pazarlama yönelimli halkla ilişkilerin ölçümlenmesi zorludur.
Bazı araştırmacılar bir kampanya olarak basın bültenlerinin kodlanmasıyla ölçümleme işinin
üstesinden gelirler ve belli yazılımların yardımıyla potansiyel müşteri sorgulamalarını ve başvurularını
takip eder, ölçümlerler. Buna bağlı olarak doğru yazılımla bir basın bülteninin gerçek maliyeti girdi
olarak kabul edilir ve bu basın bültenlerinin sonucunda yaratılan müşteri sorgulamalarının ve
başvurularının sayısı veritabanındaki satışlarla karşılaştırılır. Yazılımlar sadece satışı hesaplamakla
kalmaz, belirli satış kotalarına ulaşılabilmesi için gerekli olan müşteri başvurularının veya
sorgulamalarının sayısını da verebilir. Bu gibi nicel ölçümlerin yararı etkililik ölçümleri
sağlayabilmeleridir. Fakat farkındalık, tercih etme, anlama ve niyetlere yönelik ön ve son testler
pazarlama yönelimli halkla ilişkiler çalışmalarının hedef kitledeki etkilerinin daha kaliteli ölçümlerini
sunarlar.
Halkla İlişkilerde Diğer Ölçüm Yöntemleri
Özet anlamında, uygulayıcıların kullanımına açık olan tekniklerin tümünden halkla ilişkiler için en
kullanışlı olanları şu şekilde sıralanabilir:
•
Hedeflerin kampanya başlamadan oluşturulması ve ölçütlerin belirlenmesi.
•
Gazete kupürlerinin kesilmesi, radyo ve televizyon yayınları kaydı. Bu ölçüm miktar ölçümüdür
ve etki kalitesini verememektedir. Daha sonra medya eşdeğerliği uygulaması yapılır,
•
Ticari sistemler üzerinden medya değerlendirmesi. Bu yaklaşımda okuyucu panelleri bir
konunun pozitif ya da negatif algılanmakta olup olmadığına ve kurumun mesajının ulaşıp
ulaşmadığına karar verirler. Daha sonra bilgisayar programları veri üzerinde çalışabilir,
•
İzleme (Takip) çalışmaları. Bu yaklaşım maliyetlidir, fakat bir ürüne veya markaya olan algı
değişimin anlaşılmasında en etkin yöntemdir.
168
SPONSORLUK FAALİYETLERİNİN ÖLÇÜMÜ VE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Akademisyenler ve uygulayıcılar sponsorluk uygulamalarının ölçümünün problemli olduğu
düşünmektedirler. Sorun, etkinin araya karışan pazarlama karmasındaki diğer unsurlardan
ayrıştırılamaması ve bunun sonucunun da maliyetli olabilmesidir. Çoğu kurum medyaya maruz kalan
hedef kitlenin boyutunu ölçümlemeye çalışmakta ve daha sonra bu ölçüme etkililik ölçümü olarak
bakmaktadır. Bu yanıltıcı olabilmektedir çünkü reklam ve sponsorluk farklı işlemektedir ve aynı şekilde
ölçümlenemezler. Sponsorluk söz konusu olduğunda hedef kitleler dikkatlerini öncelikli olarak etkinliğin
kendisine (örneğin spor müsabakası, dergi ya da televizyon programı) vermekte, söz konusu etkinliğin
sponsoruna çok fazla dikkat etmemektedirler. Reklam bundan farklı olarak mesajını yayınlandığı
mecranın ekranını veya sayfasının tamamını kapsayarak gerçekleştirir. Hedef izleyici veya okuyucular
kendi algı yapılarına göre bu mesajları algılar ya da algılamazlar. Buna bağlı olarak dikkatin odağı farklı
olduğu için ölçümlemesinin de farklı olması gerekmektedir.
Spor sponsorlukları yapan kurumlar daha çok (etkinliğe katılan kitleyi değil) tüketicileri ile anket
çalışmaları yaparak ölçüm yapmayı, marka ile ilgili imajı, tutumu ve satın alma davranışlarını ölçmeyi
amaçlamaktadırlar. Bu da kişisel görüşmelerle ve telefon/posta yoluyla gönderilen anketlerle
sağlanmaktadır. Kaynak yaratımı özellikle küçük çaplı sponsorluklar için düşük olduğundan
değerlendirme süreçlerine de az kaynak ayrılabilmektedir.
Çeşitli araştırma panelleri kullanılarak, tüketicilerin izleme alışkanlıkları ile satın alma eğilimleri takip
edilmektedir. Bu paneller yardımıyla tüketicilerin satın alma davranışları takip edilip, reklamların ön ve
son test aşamaları gerçekleştirilmektedir. Daha ileri kullanımlar yeni yaratıcı fikirlerin, reklamın ve
reklamla sponsorluk arasındaki iletişimin anlaşılması için bu paneller üzerinden yapılabilmektedir.
Sponsorluk aktivitelerindeki temel ölçümler, önceden kurulan hedeflere göre yapılmalıdır. Performansı
doğrudan satışlarla ve iletişim temelli ölçümlerle daha mantıklı süreçlere ve çıktılara ulaşması
mümkündür.
KİŞİSEL SATIŞ FAALİYETLERİNİN ÖLÇÜMÜ VE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Pazarlama karmasının diğer unsurlarına göre kişisel satış daha farklı değerlendirme yöntemleri
gerektirmektedir. Her satışçının bireysel performansını ayrı ayrı ön ve son testlerle ölçümlemek pratik ve
uygun değildir. Daha geçerli olan değerlendirme şekli girdiler ve etkililiğin çıktı olarak ölçümlenmesidir.
Performans kurum tarafından sarf edilen çabanın ve yapılan maliyetin (yani girdinin) faktörü olarak
görülebilir. Çıktılar tüketicilerle yapılan değişimlerden ortaya çıkan satış ve kar gibi kabul edilebilir. Bu
bağlamda verimlilik girdi ve çıktıların oranlanmasından elde edilebilir. (bkz. Şekil 8.2). Bu faydalı bir
yaklaşımdır çünkü nicel tekniklerin kullanılmasıyla ölçümlenebilen tutundurma süreçlerine daha fazla
önem vermektedir. Bu yapıya ek olarak, satış gücünün etkinliği bir birim olarak ölçülmelidir.
169
Şekil 8.2: Kişisel Satış Aktivitelerinin Performans Değerlendirmeleri Için Yöntemler
Bir satış uzmanının değerlendirilmesi, nitel ve nicel yöntemlerin bir arada kullanımını gerektirir. Satış
süreci için iki tür girdi vardır. Bunlardan birini gerçekleştirilen aktiviteler ve bunların sonucu olarak
ortaya çıkan maliyetler oluşturur. İkinci tür girdi ise istenen çıktıların alınabilmesi için gerekli olan bilgi
ve becerilerle ilgilidir. Her satış uzmanının aktivitelerinin ölçümlenebilmesi ve daha sonra
değerlendirilebilmesi için girdiler önemli ve sıklıkla kullanılan birer ölçüm yöntemidirler. Planlı ve
plansız satış çağrılarının sayısı, sunumların sayısı, kullanılan satış yerlerinin ne sıklıkta kullanıldığı ve
ziyaret edilen müşteriler, artı harcamalar, kullanılan eşantiyonların maliyeti ve bu faaliyetlere harcanan
zaman kurumsal standartlara ve beklentilere göre ölçümlenebilir ve değerlendirilebilir. Bu basit nicel
değerlendirmeler ölçüm için nesnellik sağlarlar. Fakat bu ölçümler hangi girdinin ya da performans
oranının istenilen standardı yakaladığına ya da yakalayamadığına ilişkin iç görüyü sağlayamazlar.
Girdilerin bilgi ile ilişkili olan boyutunun ölçümlenebilmesi için daha fazla öznelliğe ve nitel
ölçümlere ihtiyaç duyulacaktır. Bir satış uzmanının müşteriye, satış becerilerini kullanarak, sunumunu
yapma şekli son derece önemlidir. Ek olarak kişinin ürünlerle, tüketicilerle, satış yaptığı çevre, alan ve
pazarla ilgili derinlemesine bilgisinin olması, yapılan satış ziyaretlerinin sayısından daha büyük önem
taşıyacaktır. Diğer bir deyişle satış çağrılarının sayısı değil kalitesi önem kazanmaktadır. Bu tip nitel
açıların ölçümü değerlendirme sürecini gerçekleştiren kişinin bireysel yargılamasına dayanacaktır.
Çıktılar girdilerden daha kolay ölçümlenebilirler. En çok kullanılan ölçüm yöntemi, belirlenen bir
alanda, belirli bir zaman aralığında gerçekleştirilen satışların değeri ya da satışlarla ilişkili değerlenmedir.
Kazanımların ölçülmesinde kota kullanımı performansın takip edilebilmesi ve satış motivasyonunun
artırılabilmesi için önemlidir. Hacim analizleri yönetimin satış sürecinin etkililiğini ölçebilmesine izin
verir.
ÇEVRİMİÇİ İLETİŞİM FAALİYETLERİNİN ÖLÇÜMÜ VE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Internet kullanıcılarının sayısı arttıkça çevrimiçi iletişim çabalarının önemi de artmıştır. Ayrıca mecra
kullanım deneyimi üzerinden çalıştığından da önem kazanmıştır. Fakat çevrimiçi iletişimi ölçümünün
sadece sayfalardaki tıklamalarla yapılabildiğinin ve kolay olduğunun düşünülmesi yanlıştır. Özellikle
pazarlama iletişimi söz konusu olduğunda ölçümün en büyük sorun olduğu görülmektedir. Tüm etkilerin
değil ayrıca bütünleşik bir çalışmanın geri dönüşlerinin de hesaplanması gerektiğinde ağızdan ağıza
pazarlamanın, blog kullanımının, çevrimiçi ve halkla ilişkiler faaliyetlerinin birbirinden ayrıştırılması
oldukça zor olmaktadır.
170
İnternet İlanları (Banner)
Çevrimiçi reklamın ölçümlenmesi konusunda ortak bir karara ulaşılamamaktadır. Fakat yaşama ihtimali
oldukça yüksek bir mecra olan internette yer alan reklamların ölçümünün, etkililiğin artırılabilmesi adına,
daha uygun şekilde yapılması gerekmektedir. Ağ sunucularının kaç sayfa sorgulaması yapıldığını
ölçmeleri, hangi sayfada ne süreyle durulduğunu ve sayfayı sorgulayan bilgisayar türlerini bile görmeleri
mümkündür. Fakat bu tür bilgiler oldukça yüzeyseldir ve tüketicilerin siteyi ziyaret etme sebepleri
hakkında ayrıntılı bilgi vermemektedir. Medyaya yönelik geleneksel ölçme yöntemleri olan Erişim,
Frekans ve Brüt İzleme Oranları gibi ölçümlerin doğrudan internet ölçümlerine transfer edilmeleri ve
interneti ölçmek için çok uygun değildir. Fakat başka araştırmacılar tıklanma oranlarıyla etkili sonuçlar
alınabileceğini belirtmekte ama bunun sadece davranışı ölçtüğü savunarak tüketicinin tutumunu ölçmeye
yönelik çeşitli modeller önermektedirler. Bu aşamada söylenebilecek şudur; internet reklam ölçümünün
en önemli avantajı tüketicinin eylemini veya hareketinin anlık olarak görülmesi ve ölçülmesidir ama
medya ölçümünde kullanılan geleneksel yaklaşımlar bu internet mecrasındaki reklamların etkinliğini
yeterince iyi yakalayamamaktadır dolayısıyla bu alandaki ölçümler gelişme sürecindedir.
İnternet Sitelerinin Etkinliği
Şu anda dünyanın gelişmiş ülkelerinde web sitelerinin etkinliği ölçülmektedir en çok kullanılan yaklaşım,
tüketici panelleri kurmaktır. Bu anlamda araştırma şirketleri internet kullanıcılarının bilgisayarlarına özel
bir cihaz yerleştirerek ziyaret edilen her sayfayı izleyen bir panel oluşturmaktadır. Çevrimiçi nitel ve nicel
araştırmaların güçlü ve zayıf yönleri aşağıdaki gibidir:
Kurumların internet sayfaları oluşturmalarının birden fazla sebebi vardır. Bunlardan bazıları internet
bilinirliği sağlamak, yeni ticari aktivitelerde bulunabilme şansı yakalamak, yeni pazarlara girebilmek, üst
kurumun isteklerini karşılamak, ya da mevcut dağıtım kanallarını genişletmek şeklinde olabilir. Bu
sebeple internet sitesi etkililiğinin ölçülmesi için kesin bir kontrol listesi hazırlamak kolay
gözükmemektedir fakat buna rağmen belirli ilkelere uyulması gerekmektedir (bkz. Tablo 8.3). Bu
anlamda örnek olarak kullanılabilecek ölçüm yöntemlerinden biri her 10. ziyaretçiye anket uygulayarak
söz konusunu web sitesinin kullanıcı profillerini oluşturmaktır. Daha sonraki aşamada medya
planlamacılarına veri sağlayarak banner yerlerinin belirlenebilmesine destek olunabilinir.
Tablo 8.3: Web Sitesi Etkililiğinin Sağlanabilmesi İçin Kriterler
Ziyaretçi Türü
Bilişsel Durumu
Tüm internet kullanıcıları
Bir sayfanın varlığıyla ilgili
farkındalık: farkında ya da değil
Çevrimdışı ve çevrimiçi bilgi ve
yönlendirmeler sağlamak
Farkında olanlar
Siteye olan ilgi: ilgileniyor ya da
ilgilenmiyor
İlgi ve merak yaratmak
İlgilenenler
Siteye geliş yolları: bilerek ya da
kazara
Sitenin tıklanması için daha fazla
fırsat yaratmak
Bilerek ziyaret edenler
Ziyaret tamamen başarılı mıydı?
İşlem yapma ya da yapmama
Uygun bir diyalog sağlamak için
"sık kullanılanlara" eklemeye ve
satış sonrası iletişime teşvik
etme
İşlem yapanlar
Bu ziyaretçiler siteye geri
dönüyor mu? Elde tutuldular ya
da elden kaçırıldılar
İlk akla gelen site olma
durumunun sürdürülmesi ve
pekiştirilmesi
171
Yönetim Eylemi
PAZARLAMA İLETİŞİMİ SÜREÇLERİNDE ETİK, KISITLAYICI VE
YASAL DÜZENLEMELER
Pazarlama iletişiminin incelenmiş olan bütün araçları üzerinde değerlendirmelerin sonucunda verilecek
kararlar sırasında dikkatli olmayı gerektirecek etik konular bulunmaktadır. Bunların detayları bu bölümde
tartışılmıştır.
Pazarlama İletişiminde Çevresel Konular: Etik düzenlemeler ve çevresel dinamikler ayrı ayrı
açıklansa da aslında bu unsurlar pazarlama iletişim stratejileri içersinde ayrılmaz bir şekilde birbirlerine
bağlılardır. Etik olmayan bir pazarlama uygulaması, ya idari bir yapı ya da endüstri veya rekabetçi bir
özdenetim mekanizması ile daha büyük bir kontrol baskısına sebep olabilecektir. Değişen tüketici ve
toplumsal şartlar, hedef kitleye yönelik medya ve mesajların nasıl ve nerede ulaşacağının sürekli takibini,
kontrolünü ve değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır.
Etik Konular: Ahlaki kodlar veya davranışlar idari düzenlemeler veya rekabetçi baskı ile zorlanabilir.
Fakat başlanması gereken nokta hedef pazarın dürüstlük, erdem ve doğruluk anlayışına yönelik bir
anlayıştır. “Doğru ve yanlış” gibi bazı yargı değerleri üzerinde söz birliği sağlanabilmektedir, ama hangi
tüketicinin ne şekilde hedef alınacağına ilişkin ahlak anlayışı sürekli bir şekilde değişmektedir.
Hassas Grupları Hedefleme: Hala canlı olan tartışma, hassas grupların hedeflenmesinin yararlı olup
olmaması üzerinedir. Doğru pazarlama, iyi bir şekilde araştırılıp profili çıkartılmış tüketicilere en uygun
ürün ve hizmetleri sunmak anlamına gelmektedir. Markanın iletişim yolları ve pazarlama iletişiminin
ihtiyaçları karşılamaktan çok istek yaratması yoğun gözetim altındadır.
Çocuklara yönelik iletişim çalışmaları bazı durumlarda oldukça sömürücü bulunmaktadır. Çünkü
marka bağlılığı erken yaşlarda başlamaktadır. Markaların satın alımına yönelik arkadaş grubu baskısı çok
erken dönemlerden itibaren manipüle edilebilmektedir. Reklam mesajlarının hem geleneksel medya hem
de dijital medyada oldukça fazla sunulması etik olmayan bir davranış olarak görülmektedir. Çocuklar
oldukça farklı çeşitteki mesajları farklı formatlarda izlemektedirler. Televizyon, internet, oyun konsolları
ve dergiler bu formatlar arasında sayılabilir. Bunların birçoğu ebeveyn kontrolünden çok söz konusu bu
mesajları mecralara yerleştirilenlerin yönetimi altındadır. Çocuk oyuncaklarına yönelik yapılan
reklamların zamanlaması özellikle alışveriş eğiliminin arttığı özel gün ve haftalara denk getirilmekte,
çocuklar üzerindeki etki de ebeveynler üzerinde rahatsız edici bir güç haline gelmektedir.
Özellikle ilişkili öğrenim üzerinden yaklaşmak oldukça çıkarcı bir tavırdır. Örneğin çocuklardaki
yemek tüketimini arttırmak için yemeklerle birlikte çeşitli kahramanların oyuncaklarını vermek oldukça
manipülatif bir hedeflemedir. Çocuklar eğlencenin başka biçimleri ile bağlantı kurmakta, satın alma
alışkanlığı beslenme davranışıyla değil oyuncaklara yönelik edinme davranışı ile sonlanmaktadır. Bu
bağlamda obezitenin arttığı günümüzde bazı organizasyonlar ve aileler önleyici tavırlara
başvurmaktadırlar.
Bu anlamda bakıldığında, filmlerde ürün yerleştirme yoluyla sigara içme veya diğer uygunsuz
davranışların dolaylı yoldan desteklenmesi yoğun eleştiri altındadır. Bir çok tüketici, ünlü film
yıldızlarının ve müzisyenlerin reklamlarda veya filmlerde yer alan sigara tüketme görüntüleri ile daha
sofistike, seksi ve yetişkin olma durumu ile bağdaşmaktadır. Bu ünlü figürler markalara yönelik fikir
liderleri veya güvenirlilik kaynağı olarak görev almaktadır.
Halkla İlişkiler Sorunları: Kurum ve kuruluşların hepsi olumsuz bir duyuruda kurumun ahlak ya da
dürüstlüğünden şüphe uyandırmamak için çalışırlar. Çünkü bu tür durumlar tüketicilerle olan ilişkileri ve
kurumsal itibarı etkilemektedir. Teknolojik ürünlerin kullanım güvenliklerinde ya da birçok pazarda
üretim aşamasındaki tercihler veya kriz durumları dolaylı veya dolaysız hedef kitlelerden önemli
reaksiyonlar alabilmektedir. Buna geçmiş dönemlerde bazı önemli akaryakıt firmalarının dünyanın çeşitli
bölgelerinde yaşadığı petrol kuyusu sorunları ve buna bağlı yarattığı çevre kirliliği krizleri örnek
verilebilir. Bu krizlerde firmaların nasıl tepki verdiği sahip olduğu markalar açısından hayati öneme
sahiptir.
172
Ambalaj Sorunları: Ambalaj sürecinde bir şirket, hem tüketicisine hem de rakiplerine karşı yasal
olarak sorumludur. Güvenli ve sağlıklı paketleme, doğru etiketleme ve doğru bilgi aktarımı oldukça önem
taşımaktadır. Güvenli ambalaj, doğru etiketleme, bilgilendirme ve çevreye duyarlı bir şekilde çöpe
göndermeye yönelik tüketicilerin, rekabetin ve yasal düzenlemelerin baskısı sonucunda firmalar
ürünlerini ambalajlama süreçlerini değiştirmişlerdir. Özellikle beslenme ile ilgili içerik bilgilerindeki
ayrıntılar sağlık açısından kritik bir öneme sahiptir. Bu sebeple tüm üreticiler bu alanda sorumluluk
hissederek hareket etmelidir veya etmektedirler.
Bir markanın oldukça benzer bir ürünün paketini rakibininkine oldukça benzer hatta daha da iyi
yapmasıyla tüketici zihninde bir karışıklığa sebep olabilir, hatta bir yanlış anlaşılmaya sürükleyebilir.
Paketlerde kullanılan grafikler ürünün büyüklüğü, içeriği ya da kalitesi ile ilgili yanlış anlaşılmaya
itmeden kullanılmalıdır.
Markalama Sorunları: Bir şirketin rakibininkine benzer bir kimlik üretip kullanması ve
yönlendirmeye yönelik sunması bu tür sorunlara bir örnektir. Daha çok global ve büyük markalar
girdikleri pazarlarda benzer kimliklerle varlıklarını sürdürmeye çalışan daha küçük şirketlerle sorun
yaşayabilmektedir. Burada ürünler taklit edilerek veya pazarda önemli bir yere sahip markanın ismine
yakın bir isim seçilerek ahlak dışı ve kanunsuz bir davranışla fırsat elde edilmeye çalışılmaktadır, fakat bu
durum günümüz ağır rekabet koşullarının var olduğu pazarlama dünyasında çok sık karşılaşılan bir
sorundur.
Haksız Rekabet: Tüketicinin çekim etkisi pazardaki itme stratejisinin başarısına bağlıdır. Yani
ürünlerin üreticiden tüketiciye ulaşmasında aracıların veya perakendecilerin büyük önemi vardır.
Dolayısıyla üreticilerin aracılar ile ilişkisi tüketicilerin ürüne erişim sağlamasında stratejik bir etkiye
sahiptir. Başka bir deyişle bu durum, üreticilerin ürünlerini aracılar yoluyla satın alınmasını,
stoklanmasını, sergilenmesini ve satışını gerektirmektedir. Üreticiler tarafından aracılara, mağazalardaki
sergi alanları ve raf boşluklarında, stoklamaya yönelik depolama süreçlerinde ve satış gücü yoğunluğuna
yönelik alanlarda sağlanan menfaatler genellikle iş geliştirmeye yönelik tutundurma, teşvik ve teşhir
tanzim şeklinde ifade edilmekte ve bu sağlanan menfaatler perdelenmeye çalışılmaktadır. Genellikle
aracılar bu anlamdaki tercihlerini büyük firmalardan yana kullandıkları için tüketicilere daha küçük diğer
markalar ulaşamamakta veya tüketicinin görüş alanına girememektedir. Bu da ahlaki olmayan bir
davranışa ve haksız rekabete sebep olmaktadır. Yani başka bir deyişle büyük firmaların dağıtım
anlamında aracılara sağladığı menfaatlerden dolayı daha küçük olan firmalar bu menfaatleri
sağlayamadığı için aracıların raflarında kendilerine yer bulamamaktadır.
Satış Promosyonu Sorunları: Tüketicilere yönelik satış tutundurma çabaları, yaratılan değer,
tüketiciler tarafından anlaşılmaz veya yanlış anlaşılırsa kimi sorunlara neden olabilir. Ürünle verilen ve
çok fazla kaliteli olmayan veya parasal karşılığı çok fazla olmayan hediyeler ya da teşvik anlamında çok
az vererek çok tükettirmeye çalışan kampanyalar veya kupon programları bunlara örnek gösterilebilinir.
Çevrimiçi İletişimle İlgili Etik Konular: Internet iletişiminin göreceli kontrol eksikliği ve liberal
(özgür) yapısı özel hayata müdahale, verilerin korunması ve incinebilir grupların hedeflenmesi konusunda
eleştirilere sebep olmaktadır. Bloglar ve sosyal paylaşım siteleri günümüzde oldukça popülerdir.
Tüketiciler tarafından bu alanlarda ürünler ve markalar hakkında yoğun şekilde bilgi verilmekte ve
ürünler derecelendirilmektedir. Bu anlamda bazı işletmeler bünyelerinde derecelendirmeleri arttırmak için
blog yazarları ve sosyal medya uzmanları bulundurmakta ya da danışmanlık almaktadırlar. Bu noktada
ahlaki olmayan bir durum meydana çıkmaktadır. Çünkü tüketiciler bu yorumları okurken bunları
kendileri gibi diğer tüketicilerin yorumları olduğunu düşünebilirler. Aslında bunlar marka veya üreticinin
desteğinde yazılan yazılardır.
Yeşil ve Çevre Dostu Düşünceler: Fedakarlık, ahlaki vicdan, korku, yasal düzenlemelerle kısıtlamalar
ve rekabet üstünlüğü gibi konuların hepsi bir kurumun ürününün tedarik, üretim, satış ve tasfiyesinde
“yeşil” bir duruşu benimsemesine katkıda bulunurlar. Sürdürülebilirlik, ürün ve üretim yaşam süreleri,
çevre dostu ürün ve sürdürülebilir ürün sunma, üretimdeki yeterlilikler, ambalaj veya paket kağıdının geri
dönüşümü, tedarik zincirinin adil ticarete uygunluğunun etik kontrolü ve azınlıkların korunması gibi
konuların tamamı modern pazar dinamiklerindendir.
173
Sürdürülebilirlik, karbon ayak izi ve tarafsızlık gibi çınlayan kelimeler tüketicilerin ve
pazarlamacıların algılarında yer etmiştir. Kurum etik davranışlarının, tedarikçilere karşı adil olmanın ve
çevresel olarak sorumlu olmanın anlatıldığı politikaların kurumlar tarafından paylaşılması onların bu
konudaki dürüstlüğünü ve ticari olmayan ülkülere bağlılıklarını kanıtlar niteliktedir. Bunun da rekabet ve
müşteri sadakati konularında olumlu etkisi vardır. Fakat bu asil çabalara eşlik eden başka bir kelime
vardır: “yeşile boyama”. Bu politikaların dünyayı kurtarmak için değil tüketicilerin gözünde halkla
ilişkiler puanları kazanmak için ortaya atıldığı anlaşıldığında aksi yönde sonuçları olacaktır. Kurum bu
bilincin modern çağın tüketim süreçlerinin bir parçası olduğunu fark ediyorsa ve bu çabalarıyla dünyayı
kurtarmaya çalışıyorsa durum farklılaşacaktır. Tüm bunlar üretici arzına olduğu kadar tüketici talebine de
bağlıdır. Örneğin elektrikli arabaya ya da daha az enerji harcayan ampüllere olan ihtiyaç teknoloji
tarafından geliştirilmiştir ve tüketici yönlüdür.
Etik Olmayan ya da Sorumsuz Reklamcılık: Reklamlar bazı durumlarda sorumsuzca davranmakta ve
bazı uygulamacılar yanıltıcı reklam yapmakla suçlanmaktadır. Reklamlarda ürün niteliklerinin yanlış
anlatılması ve doğru olamayan ürün vaatlerinin sunulması ahlaki bir davranış değildir ve bu sadece marka
algısını olumsuz etkilemekle kalmaz aynı zamanda kategoriye bulaşarak diğer ahlak kurallarına uyan
rakipleri de zor durumda bırakabilir. Bu anlamda reklamlarda doğru olamayan vaatleri sunarak ürünün
iletişimini gerçekleştirmek, rasyonel düşündüğü varsayılan tüketicileri aldatmak veya yanıltmak demektir
ve bu da suçtur.
Televizyonda aklınıza gelen reklamları hatırlayın ve bunların içinden
sizce etik dışı veya yanıltıcı olanları ve sebeblerini düşünün?
Reklamların genel olarak eleştirildiği diğer bir nokta, izleyen ya da okuyan insanların zekâlarını
küçümseyen bir tavra sahip olduğu üzerinedir, keyif vermeyen reklamların çok fazla sayıda tekrar
edilmesi rahatsızlık verici bir duruma gelebilmektedir. Öte yandan tüketicilerin korkularını,
güvensizliklerini veya endişelerini konu alan reklamlar yaşamın olumsuz taraflarında gezinmektedir ve
bunlar da bireylerde sosyal dışlanma ve suçluluk duygusunun artması gibi eğilimlere neden olabilir.
Pazarlama iletişimi açısından en önde olan ve en çok eleştirilen karma bileşeni reklamdır. Bundan
dolayı devam eden bölümde Türkiye'de reklamın nasıl denetlendiği hakkında bilgi verilecektir.
Türkiye'de Reklam İlgili Denetim Mekanizmaları
Reklam Özdenetim Kurulu (RÖK)
Reklamcılıkta özdenetim, reklamlarla ilgili yasal ve etik konuların idari denetim ya da yargı organlarının
önüne gelmeden, bizzat reklam sektörünü tarafından üstlenilmesidir. Ülkemizde reklamcılık alanında
özdenetim Reklamverenler Derneği, Reklamcılar Derneği ve Uluslararası Reklamcılık Derneği'nce
kurulan "Reklam Özdenetim Kurulu" (RÖK) tarafından yapılmaktadır. RÖK’ün bu hizmeti aynı zamanda
reklam verenlerin, medyanın ve diğer denetim organlarının yaptırımlarından korunmak için, tavsiye
niteliğindedir. Bunu yasal bir zorunluluğa dayanarak değil, kamuoyuna yaptığı taahhüt gereği ve topluma
karşı sorumluluğunun bilincindeki reklamverenlerin sağduyusuna güvenerek yapmaktadır. RÖK,
reklamveren(reklam ajansı), mecra üçlüsünün temsilcilerinin katılımı ile reklamların yasal, ahlaki, doğru
ve dürüst olmasının sağlanması yolunda proaktif ve sürekli çaba göstermeyi amaçlamaktadır. Reklam
Özdenetim Kurulu tarafından incelenen bir reklam yanıltıcı bulunmuşa, düzeltilmesi veya yayınının
durdurulması önce reklamveren ve reklam ajansından istenmektedir. Ayrıca bu bildirim reklamın
yayınlandığı mecraya da bilgi edinilmesi için yazılı olarak yapılmaktadır. Reklam düzeltilmez veya
durdurulmazsa, ilgili mecra kuruluşlarına yazıyla bilgi verilerek yayından kaldırılması istenmektedir.
http://www.rok.org.tr/misyon.html
Reklam Kurulu
Reklamla ilgili denetimleri gerçekleştiren kurumlardan biri olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bu
denetimini Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü bünyesinde çeşitli odaların,
174
sendikaların, kamu kurumlarının, belediyelerin, üniversitelerin, reklam uzmanlarının, reklam sektörü
temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan "Reklam Kurulu" aracılığıyla yapmaktadır. Reklam Kurulu idari
denetim organı olarak reklamlarda uyulması gereken ilkeleri belirlemekte ve belirlenen bu ilkelere göre
gereken davranışları yerine getirmektedir. Buna göre Reklam Kurulu incelediği reklamlarda belirlediği
ilkelerin ihlal edildiği sonucuna varırsa para cezası, reklamın geçici süreyle durdurulması veya tamamen
durdurulması, reklamın aynı yöntemle düzeltilmesi ve bunların birkaçının veya tümünün uygulanması
gibi tedbirleri alabilir. Görüldüğü gibi idari denetimin, özdenetimden en büyük farkı ceza verebilme
yetkisinin olmasıdır. Reklam Kurulu ilgili kanunda bulunan aşağıdaki maddeyi temel alarak
değerlendirmelerini yapmaktadır; Ticari reklam ve ilanların kanunlara, Reklam Kurulunca belirlenen
ilkelere, genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına uygun, dürüst ve doğru olmaları esastır.
Tüketiciyi aldatıcı, yanıltıcı veya onun tecrübe ve bilgi noksanlıklarını istismar edici, tüketicinin can ve
mal güvenliğini tehlikeye düşürücü, şiddet hareketlerini ve suç işlemeyi özendirici, kamu sağlığını
bozucu, hastaları, yaşlıları, çocukları ve özürlüleri istismar edici reklam ve ilanlar ve örtülü reklam
yapılamaz. Aynı ihtiyaçları karşılayan ya da aynı amaca yönelik rakip mal ve hizmetlerin karşılaştırmalı
reklamları yapılabilir. Reklam veren, ticari reklam veya ilanda yer alan somut iddiaları ispatla
yükümlüdür. Reklam verenler, reklamcılar ve mecra kuruluşları bu madde hükümlerine uymakla
yükümlüdürler.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)
Reklamlarla ilgili idari denetim Reklam Kurulu'nun yanı sıra 1994 yılında 3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanun gereğince ülkemizde radyo ve televizyon
yayınlarını denetlemek amacıyla kurulan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafında da
yapılmaktadır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve
denetlemekle görevli, Anayasanın 133. maddesi kapsamında üyeleri TBMM Genel Kurulunca seçilen,
özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliğidir. Üst Kurul, Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilen dokuz
üyeden oluşur. Üst Kurul üyelerinin görev süresi altı yıldır. Üyelerin üçte biri iki yılda bir yenilenir. Üst
Kurul üyeleri, kendi aralarından bir başkan ve bir başkan vekili seçer. Başkanlık süresi iki yıldır. Radyo
ve televizyon yayınları üç şekilde denetlenmektedir. Bunlar:
•
RTÜK Uzmanları tarafından yapılan doğrudan denetim,
•
444 1 178 RTÜK İletişim Merkezi, RTÜK web ve RTÜK e-posta kanallarından gelen izleyici
şikâyetlerinin değerlendirilmesi yoluyla yapılan izleyici denetimi,
•
İzleyici Temsilciliği müessesesi ve Yayıncılık Etik İlkeleri bağlamında yayın kuruluşlarının
yaptığı özdenetimdir.
Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri, 6112 Sayılı Kanuna, Avrupa Sınır Ötesi
Televizyon Sözleşmesi gibi taraf olunan milletlerarası antlaşmalara ve ilgili yönetmeliklere uygunluk
açısından denetlenmektedir. Üst Kurul programlara yayından önce müdahale edemez, ancak yayından
sonra denetleyebilir. Denetimde izleyici şikâyetlerini ve başvurularını da dikkate alır, gerek görürse
müeyyide uygular. Kurulun bütün kararları idari yargının denetimine açıktır. Genel itibariyle bakıldığında
RTÜK'ün koyduğu ilkeler aşağıda verilmektedir ve reklamlar buna uygun olmalıdır;
Radyo ve televizyon yayınları;
•
Anayasa’nın genel esaslar kısmında yer alan ilkelere, demokratik kurallara ve kişi haklarına,
genel ahlak, toplum huzuru ve Türk aile yapısına,
•
İnsanların ırk, cinsiyet, sosyal sınıf ve dini inançları dolayısıyla hiçbir şekilde kınanmaması
ilkesine,
•
Aksi yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimsenin suçlu olarak ilan edilemeyeceği ilkesine,
•
Kişi ya da kuruluşların cevap ve düzeltme haklarına saygılı olunması ilkesine,
•
Adalet ve tarafsızlığa, yasalara saygılı olma esasına,
175
•
Kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliği
taşıyan yayın yasaklarına,
•
Özel amaçlara hizmet eden ve haksız rekabet yaratıcı yayın yapılmaması esasına uygun olmak
zorundadır.
Bütün reklamlar yukarıdaki kurallara uymalıdır. Ayrıca, adil ve dürüst olacak, yanıltıcı ve tüketicinin
çıkarlarına zarar verici nitelikte olmayacaktır. Çocukların ve gençlerin fiziksel, ruhsal ve ahlaki gelişimini
olumsuz etkilememelidir. Şiddet, pornografi, korku, batıl inanç gibi toplumda tedirginlik yaratacak
unsurları içermemeli, merhamet duygusunu istismar etmemelidir. Ayrıca RTÜK yayın ilklerinde
reklamların ne zamanlarda, ne kadar süreyle ve hangi içeriklerle yayınlanması gerektiğini de
vurgulamaktadır.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun faaliyetleri arasında, çocukların ve gençlerin yayınların olumsuz
etkileri konusunda bilgilendirilmelerine yönelik proje ve çalışmalar önemli bir yer tutmaktadır. 6112
Sayılı Yasanın 8/2 maddesine göre, radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel,
zihinsel veya ahlakî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği
zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz. Üst Kurulun müeyyide kararlarının
önemli bir bölümünün konusunu, çocuklar için zararlı yayın içerikleri oluşturmaktadır. Bu durum Üst
Kurulun çocukların zararlı yayın içeriğinden korunması konusundaki hassasiyetinin bir göstergesidir. Bu
nedenlerle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, çocukların olumsuz yayın içeriğinden korunmasına yönelik
bazı projeleri hayata geçirmiştir. Bunlardan başlıcaları;
•
Akıllı İşaretler Sembol Sistemi,
•
Medya Okuryazarlığı Dersi,
•
İyi Uykular Çocuklar Projesi,
•
Çocuk Web Sitesi,
•
Medya Okuryazarlığı Web Sitesi’dir.
http://www.rtuk.org.tr
Yargı Organları
Yasalara aykırı olduğu düşünülen reklamlarla ilgili olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Reklam
Kurulu gibi idari denetim makamlarına başvurmanın yanı sıra dava açmak suretiyle yargı organlarına da
başvurmak mümkündür. Genel itibariyle özetlemek gerekirse, reklam başta olmak üzere iletişim alanında
özdenetim ve idari denetim olmak üzere iki temel yapıda kontrol mümkündür. Özdenetimin cezai hükmü
yoktur fakat alanda ve sektörde çalışanların ahlaki sorumluluğunu destekleyerek bir danışmanlık görevini
yerine getirmektedir. Bu anlamda etik veya ahlak dışı eylemleri gerçekleştirenleri ve bunu uyarılara karşı
düzeltme eylemi içersine girmeyenleri ifşa edebilmektedirler. Öte yandan İdari denetimin ceza verebilme
yetkisi vardır.
176
Özet
Bu bölümde ölçümleme ve değerlendirmenin
pazarlama iletişimi çalışmaları için nasıl ve neden
önemli olduğu ayrıca değerlendirmenin başlıca
amaçları tartışılmıştır. Ürün kategorisi, marka,
medya ve mesajlar arasındaki bağlantılar incelenmiş ve karşılıklı etkileri analiz edilmiştir.
Pazarlama iletişimi çalışmalarını oluşturan
reklam, halkla ilişkiler ve satış promosyonu
çalışmalarının değerlendirilmesi için kullanılan
farklı yöntemler incelenmiş ve kullanım alanları
içerisinde etkililikleri, ilgili örneklerle anlatılmıştır. Ayrıca Sponsorluk Faaliyetleri, Kişisel
Satış Faaliyetleri ve Çevrimiçi İletişim
Faaliyetlerinin Ölçümleri hakkında bilgiler
verilmiştir. Bunların devamında pazarlama iletişimi unsurlarına yönelik etik konular ele alınmış
ve özellikle çok ön planda olduğu için reklama
yönelik yasal düzenlemeler hakkında bilgiler
verilmiştir.
Ölçümleme ve değerlendirme sadece verilerin
biriktirilmesi ve satışların izlenmesinden ibaret
değildir. Değerlendirme stratejik olarak kullanıldığında, pazarlama iletişimi çabalarının planlanmasında ve düzenli uygulamasının denetlenmesinde geri bildirimleri sağlayabilecek önemli bir
kaynak halini alır. Pazarlama iletişimi planları
genel olarak kurumların tümünü kapsayan
planlardır. Bu sebeple bütünleşik pazarlama iletişimi çalışmalarının değerlendirilmesinde daha
genel ve uzun dönemli kriterler bulunmalıdır. Bu
bölümde anlatılan tüm ilkelerin etkili bir şekilde
uygulanmasıyla, bütünleşik pazarlama iletişimi
temaları ve sesi daha açık hale gelecektir ve
kurum uzun dönemli hedeflerine ulaşabilmeye
başlayacaktır.
Kısaca ifade etmek gerekirse pazarlama iletişimi
karmasında yer alan faaliyetler ölçülürken sadece
satış değil gerçekleştirilen iletişimin etkisi de göz
önüne alınmalıdır. Değerlendirme ve ölçümler bir
kez değil zamana yayılarak sürekli toplandığında
karar alma süreçlerinde yardımcı olabilir.
177
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi pazarlama iletişiminin
değerlendirilmesinin
başlıca
amaçlarından
biridir?
6. Aşağıdakilerden hangisi ön ve son testlerin
reklama yönelik üzerinde karar alınmasına
yardımcı olmadığı bir unsurdur?
a. Marka bilinirliğinin düzey ve kalitesinin
izlenmesi
a. Kalite
b. Ticari ürün
b. Yargısal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi
c. Pazarlar
c. Dağıtım kanalının genişletilmesi
d. Motive edici güdüler
d. Dergilerin okunurluluğunu belirlemek
e. Mesajlar
e. Mobil Araçların Etkinliği
7. Aşağıdakilerden hangisi reklama yönelik idari
bir denetim mekanizmasıdır?
2. Aşağıdakilerden hangisi pazarlama iletişime
yönelik
değerlendirme
ve
ölçümlemenin
odağından biridir?
a. Reklam Kurulu
b. Dünya Reklam Örgütü
a. Kitlesel Medya
c. Devlet Planlama Teşkilatı
b. Çıktı Değerlendirmesi
d. Çocukları Koruma Teşkilatı
c. Toplumsal Değerlendirme
e. Baro
d. Sayısal Değerlendirme
e. Verimlilik Değerlendirmesi
8. Aşağıdaki birimlerden hangisinin reklama
yönelik cezai yetkisi yoktur?
3. Aşağıdakilerden hangisi reklama yönelik
araştırma kategorilerinden biri değildir?
a. Dünya Reklam Örgütü
b. Reklam Özdenetim Kurumu
a. Reklam Stratejisi Araştırması
c. Baro
b. Ön-Test
d. Türkiye Reklamverenler Birliği
c. Son-Test
e. Yayıncılar Birliği
d. Yaratıcı Konsept Araştırması
e. Çıktı Araştırması
9. Aşağıdakilerden hangisi Kişisel
Ölçümünde bir girdi unsuru değildir?
4. Aşağıdakilerden hangisi reklam stratejisi
araştırmaları unsurlarından biridir?
a. Satış temsilcisinin bilgi ve becerisi
b. Satış temsilcisinin ürün ve pazar bilgisi
a. Ürün Konsepti
c. Satış ve karlar
b. Satış
d. Müşteri ziyaretleri
c. Etkinlik
e. Satış temsilcisinin konuşma becerisi
d. Verimlilik
10. Aşağıdakilerden hangisi Halkla ilişkiler
kampanyasının başarısının ölçülmesinde önemli
bir kriterdir?
e. Bütçeleme
5. Aşağıdakilerden
yöntemidir?
hangisi
bir
son-test
a. Başarı Sırası Testi
a. Kampanya başlangıcında
olunduğu bilgisi
b. Yardımlı Hatırlama
b. Yapılan satış sayısı
c. Sözde Dergi Testi
c. Verimlilik
d. Karavan Testi
d. Geridönüş oranları
e. Sinema Salonu Testi
e. Kriz yönetimi
178
Satış
hangi
aşamada
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Yararlanılan Kaynaklar
Arens, W. F., Weigold, M. F. ve Arens, C.
(2011),
Contemporary
Advertising
&
Integrated Marketing Communications, 13.
Basım, Amerika: McGraw Hill
1. a Yanıtınız yanlış ise “Pazarlama İletişimini
Değerlendirmenin Başlıca Amacı” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
2. b Yanıtınız yanlış ise “Değerlendirme ve
Ölçümlemenin Odağı” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Avşar, Z. ve Elden, M. (2004), Reklam ve
Reklam Mevzuatı, Ankara: Pramit Yayıncılık
Belch, G. E. ve Belch A. M. (2012), Advertising
and Promotion, An Integrated Marketing
Communications Perspective, 9. Basım,
Amerika: McGraw-Hill Irwin
3. e Yanıtınız yanlış ise “Reklam Faaliyetlerinin
Ölçümü ve Değerlendirilmesi” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
4. a Yanıtınız yanlış ise “Reklam Faaliyetlerinin
Ölçümü ve Değerlendirilmesi” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
Blythe, J. (2003), Essentials of Marketing
Communications, 2. Basım, İngiltere: Prentice
Hall
5. b Yanıtınız yanlış ise “Reklam Faaliyetlerinin
Ölçümü ve Değerlendirilmesi” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
Clow, K. E. ve Baack D. (2002), Integrated
Advertising,
Promotion,
&
Marketing
Communications, Amerika: Prentice Hall
6. a Yanıtınız yanlış ise “Reklam Faaliyetlerinin
Ölçümü ve Değerlendirilmesi” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
Dahlen, M., Lange, F. ve Smith, T. (2010),
Marketing
Communications,
A
Brand
Narrative Approach, İngiltere: Wiley
7. a Yanıtınız yanlış ise “Pazarlama İletişimi
Süreçlerinde Etik, Kısıtlayıcı ve Yasal
Düzenlemeler” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Elden, M. (2009), Reklam ve Reklamcılık,
İstanbul: Say Yayınları
Fill, C. (2009), Marketing Communications,
Interactivity, Communities and Content, 5.
Basım, İngiltere: Prentice Hall
8. b Yanıtınız yanlış ise “Pazarlama İletişimi
Süreçlerinde Etik, Kısıtlayıcı ve Yasal
Düzenlemeler” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Gülsoy, T. (1999), Reklam Terimleri ve
Kavramları Sözlüğü, İstanbul: Adam yayınları
9. c Yanıtınız yanlış ise “Kişisel Satış
Faaliyetlerinin Ölçümü ve Değerlendirilmesi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Ouwersloot, H. ve Duncan, T. (2008), Integrated
Marketing Communications, Avrupa Baskısı,
İngiltere: McGraw Hill
10. a
Yanıtınız yanlış ise “Halkla İlişkiler
Faaliyetlerinin Ölçümü ve Değerlendirilmesi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Reklamcılar Vakfı Pazarlama ve Reklamcılık
Terimleri Sözlüğü
Stacks, D. W. (2011), Primer of Public
Relations Reserach, 2. Basım, Amerika: The
Guilford Press
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
Son dönemde Türkiye'de bir havayolu şirketi
Van'daki depremzedelere yardım etmek amacıyla
sosyal medyada yaptığı kampanya tüketiciler
nezdinde oluşturduğu duyarlılık ve oluşan kriz
buna örnek olarak verilebilir.
Sıra Sizde 2
Televizyon reklamları ürün bilgilerini eksik
verme, çocukları ve kadınları tüketime sevk etme,
yanlış bilgi verme, haksız rekabet etme gibi
konularda etik dışı veya yanıltıcı olabilmektedir.
179
Download