ŞARKİYATÇILAR VE BİZ Bernard Lewis veya diğer Oryantalistler, babaların hayrına Müslüman Coğrafya’yı çiğnememişler. Bernard Lewis’in hayatını kendi kaleminden okurken dahi, kendisinin daha küçük yaştan bir “proje çocuk / adam” olarak nasıl yetiştirildiğini Gibs ve benzerleri tarafından nasıl korunup kollandığını görüyoruz. Özellikle de tarih, hiç bir zaman ideolojik yaklaşımlardan uzak olamamıştır. Hele de Batı tarihçiliği hem Batı’nın üstünlüğü ve meşruiyetini, hem de İslam Toplumlarının geri kalmışlığını ve benzeri zaaflarını anlatır. Akif Emre’nin yazısında http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/akifemre/bir-sarkiyatcinin-ideolojikportresi-2007857 da değindiği gibi, Batı’nın Afrikalı’ları köleleştirmesini değil, Afrika’daki köleliği yazmayı tercih ederler. Bu açık bir ideolojik yaklaşımdır. Bekir karlığa Hoca’yı bir ziyaretimde Hollandalı bir meşhur Hukukçu ile tanışıp uzunca bir görüşme yapmıştık. Görüşmede Batı’nın insanları bağımlılaştırarak köleleştirdiğini, bağımlılık üreticiliğinin bu nedenle insanlık suçu sayılması gerektiğini söylediğimde, hayatı insan hakları teori ve pratiği ile geçmiş bu hukukçunun, “ama bu özgürlüklere aykırı bir tutum olur” dediğini hatırladım. Sözün kısası, Batı Batılılığını yapacaktır. Batı’lıların düşünce ve pratiklerinebu duyarlılıkla ve ihtiyatla yaklaşılmalıdır. Bernard Lewis ve diğer Şarkiyatçıların kitapları bu gözle okunmalıdır. Ancak, burada önemli bir noktayı da kaçırmayalım: Batı, kendi medeniyetini oluşturmak için Doğu egzotizmini ve İslam’ı araç olarak seçmiştir. Araçsallaştırdığı İslam’ı (Kur’an’ı) yenebilmek için hedefini gerçekleştirecek adamları yetiştirmiş, İslam dünyasına salmıştır. Bu öyle bir salma ki, her biri hem Batı hem Doğu dillerini çok iyi konuşup yazabilen (B.Lewis’te en az 10 dil) insanlardır. Bizde ise hem Batı hem Doğu dillerini konuşup yazabilen insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Onlar da devlet veya cemaat imkânları ile değil, kendi kıt imkânları fakat üstün gayretleriyle bunu başarmışlardır, Buna rağmen İslam Dünyasında itibarları (tanıtılmadıkları için) yok denecek kadar azdır. Elin Alman’ı Fuat Sezgin Hoca’ya Enstitü ve Müze kurma imkânı bile tanımıştır. Bizim öğrencilerimiz ise Hoca’yı 5 yıl önce tanıma imkanı bulabildi. Bizde de Müslümanlar infaklarını taşa toprağa, saray misali tapınaklara yatırmışlar, geleceğe yatırımlarını da Kur’an’ı teganni ile okuyan (diğerlerini tenzih ederim) hafızlara yapmışlardır. Aradaki farkın bilincinde olunması adına yapılan paylaşımlar önemlidir. Muharrem Balcı