GÖRÜNTÜLEME TEKNOLOJİLERİ VE MOBİLİTE ÜZERİNE Son yıllarda teknolojide yaşanan devrim niteliğinde ki gelişmelerin en yoğun şekilde hissedildiği alanlardan biride şüphesiz sağlık sektörü. Yeni teknolojilerin kazandırdığı hız, kalite, güven ve maliyet avantajı kurumların kendilerini teknolojik açıdan da sürekli olarak güncellemek, yeni teknolojiyi takip etmek zorunda bırakıyor. Bunun dışında insanların kurum tercihini yaparken hizmet aldığı her konuyu daha ayrıntılı sorgulaması ve çok daha bilinçli hale gelmiş olmasının da bu anlamda yadsınamaz etkisi bulunduğunu söyleyebilirim. Bilinen ilk röntgen filmi 1895 yılında Wilhelm Conrad Rontgen (eşine ait) tarafından çekildi. Aslında söz konusu “Görüntüleme Sistemleri” olunca durum biraz daha farklı çünkü diğer birçok sağlık geçmişi insanlık tarihi kadar eskiye dayanırken radyolojik görüntüleme 1900 lü yılların başlangıcında X ışınlarının keşfedilmesi ile başladı. Radyolojik görüntüleme çalışmaları yani ilk röntgenden bu güne kadar geçen ve aslına bakarsanız tıp tarihi için çok kısa sayılabilecek bir sürede gelinen nokta ciddi anlamda şaşırtıcı . Eski BT cihazlarında tek kesit almak için 4-5 dakika gerekirken şimdiki BT cihazlarında bu süre bir saniyenin çok altında. Güncel CT cihazı ile 10 saniye içinde tomografi, kalp anjiyografisi, tüm toraks ve batın tetkikleri yapılabiliyor hale geldi. Bu gelişim süreci MR başta olmak üzere diğer radyolojik görüntüleme yapan tüm cihazlarda aynı. İşin birde cihaz çekimi sonrasında ki kısmı var , çeşitli solüsyonlar kullanılarak basılan, saklanması taşınması zor röntgen filmleri yerini CD de taşınabilir, dünyanın her yerinden ulaşılabilir, sürekli saklanabilir dijital görüntülere bıraktı. Artık saatler süren röntgen basma dönemi bitti ,hastanın radyolojik tetkinin yapıldığı cihaz görüntüyü anında doktorunun bilgisayarına aktarıyor, doktor daha hastası yanına gelmeden incelemelerini tamamlıyor. Yine tekrar olacak ama tıp tarihine bakıldığında gelinen nokta ve görüntüleme sistemlerinin teknolojiye paralel hızlı gelişimi bundan sonrada hızla devam edeceği kesin. İnsan gözünün 30 farklı gri tonu ayırt edebildiği söyleniyor, halbuki güncel bazı cihazlar 2000 farklı tonda çekim yapabiliyor, teknolojinin gelişmesi ile hekimlerin bu farkı görebilecek, çekimi yapılan 3D radyolojik görüntüler yine bu alanda ki gelişmeler ile daha ayrıntılı olacaktır, şuan doktorlarımızın bu görüntüleri işlediği, rapor yazdığı iş istasyonları teknolojinin gelişmesi ile hastalığı belkide hiçbir kontrole gerek kalmadan teşhis edecek ve doktoru uyaracaktır. Açıkçası bu konudaki gelişmelerin yine hayal gücümüzle sınırlı olacağını düşünüyorum. Ülke olarak şuan kesinlikle bu teknolojilerin gerisinde değiliz. Uygulamada birçok sağlık kurumu yüksek teknoloji görüntüleme sistemlerini kullanıyor, görüntülerini dijital ortamlar üzerinde tutuyor, hastalar kendilerine verilen özel şifreler ile radyolojik görüntülerine internet üzerinden ulaşabiliyor, tetkiklerini büyük şehirlerde ki doktorlarına ulaştırabiliyor, fikir alabiliyor. İşin sevindirici tarafı büyük şehirler dışında, Anadolu’da ki bir çok devlet kurumu da bu sistemleri kullanıyor , fakat konuştuğumuz bu teknolojiye Amerika ve Avrupa ülkelerine nazaran biraz daha gecikmeli olarak başladığımızı söyleyebilirim, ama bu gecikme bize daha oturmuş , daha stabil sistemleri kullanma imkanı verdi, avantaj oldu , geçiş yapılan kurumlarda özellikle hasta tarafında hiç sorun yaşanmadı diyebiliriz, hastalara konvansiyonel film yerine CD verip tetkikiniz bunun içinde denildiğinde insanlar bunu normal olarak karşılıyorlar. Dijitalleştirilmiş ve dünya standartı olarak kabul edilen DICOM formatında bir röntgen yaklaşık olarak 50 MB boyutunda. Aynı özelliklerde ki bir MR görüntüsü 150 MB geçebiliyor, anjiyo ve uzun süreli US görüntüleri ise çok daha fazla, bu kadar veriyi saklamak için ileri mühendislik bilgisine ve ciddi teknik altyapıya ihtiyaç var, günde 500 den fazla radyolojik tetkik yapılan kurumlar veya veriyi tek merkezde tutan sağlık gruplarında nasıl bir veri ortamına ihtiyaç olduğunu hayal edin. Veriyi saklayabilecek ortamınızın olması da maalesef yeterli değil, bu verilerin güvenliğini sağlamak, herhangi bir felaket durumunda geri getirebiliyor olmak ve bunu yaparken kullanıcıların sistem performansını maksimum seviyede tutmak zorundasınız, aksi takdirde klinisyen sistemi kullanmayı reddeder, hastada güvensizlik oluşur ki bu durum biraz önce söylediğim hızlı, güvenilir ve maliyet avantajı sağlayan bir sistem oluşturmak adına yaptığınız tüm teknik yatırımın boşuna gitmesi demek olur. Verilerin saklanması ve paylaşımının daha başarılı olması için çok farklı teknolojiler kullanılıyor örneğin genellikle PACS ürünleri iki farklı storage donanımı kullanıyor, birincisi yakın tarihte yapılmış tetkikler için çok daha az alana sahip ama performansı yüksek storage, ikincisi daha eski tetkiklerin daha az sorgulanacağı düşüncesi ile oluşturulmuş daha büyük alana sahip, görüntüleri sıkıştırarak alan avantajı sağlayan uzun dönem storage. Güncelliğini yitiren ve daha az sorgulanan tetkikler gerek olduğunda çağrılmak üzere uzun dönem storage a akıyor. İşin erişim noktasının güvenli, performanslı ve her noktadan sorunsuz şekilde sağlanması ise şu sıralarda IT dünyasının favori konularından Bulut Bilişim Mimarisi ile gerçekleşebiliyor. Bulut mimari bir hizmet, ürün değil bunu karıştırmamak lazım. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu hizmeti İnternet Servis Sağlayıcıları gerçekleştiriyor. Verilerinizin yetkili herkezin erişebildiği, verinin yer ve sorumluluğunun internet sağlayıcınızda olması çok büyük konfor. Yakın zamanda Bulut mimarisini kullanan kurum sayısının çok fazla artacağına eminim, tek sıkıntı sağlık kurumlarında çalışan karar vericilerin veriyi kendi çatısı altında olduğunda daha güvende olduğunu düşünmesi, bunu aşmak için biraz daha zamana ihtiyaç var. Mobil teknolojiler söz konusu ise sağlık hizmetlerinin her alanında kullanılıyor diyebiliriz. Artık insanlar hastane randevularını internet üzerinden alıyorlar daha başlangıç aşamasında mobilite söz konusu diyebiliriz. Tele radyoloji , Tele laboratuvar en yoğun kullanılanı olsa da mobilite ihtiyacı her konuda var çünkü mobilite size zaman kazandırıyor ki sağlıkta en önemli konu hız. Cerrahi müdahale konularında doktorun birebir müdahale etme zorunluluğu olduğu alanlarda mobilite imkânsız denirdi ama robotik cerrahi ile dünyanın çok uzak bir noktasından ameliyat yapmak şu anki teknoloji ile mümkün. Mobilite sağlığın her alanında... Hastaneler kompleks işletmeler, yönetmek, karlılığı ve devamlılığı sağlamak gerçekten çok zor. Hastaları hastanenizde misafir edebileceğiniz süre kısıtlı, aynı zamanda her iki taraf içinde maliyet dezavantajı var. Avrupada ve Amerika da evde bakım hizmetleri sunulmaya başlanmasının amaçlarının en başında hastayı sürekli izlemek ve bunu her iki taraf içinde yürütülebilir maliyet ile sağlamak geliyor, bunu da yapabileceğiniz en uygun yer hastanın kendi evi oluyor. Hastayı getirmeden tedavi etmek hastayı da mutlu ediyor, şuan bile bir çok sağlık tedavi ve hasta izlem yöntemi uzaktan gerçekleşiyor, gelecekte yaşlı nüfusun artması, hastanelere ulaşım zorluğu, kronik hastaların sürekli bakım ihtiyacı oluşacağından mobil teknolojiler daha yoğun şekilde kullanılacaktır ve sanırım bu teknolojiler hastane bağımsız hasta tedavi yöntemlerine göre gelişecektir. Mobil teknolojiyi kullanan hastanın memnuniyetinin daha üst seviyede olduğu kesin, çünkü mobil altyapı ile yürüyen tüm işlemler de süreç daha hızlı hale getirilmiş oluyor, çok geniş yelpazede değerlendirilebilecek mobil sağlık işlemleri teknolojik altyapısı sayesinde sürekli kayıt altında tutuluyor ve hasta geçmişi oluşturulabiliyor. Günümüz teknolojilerinde hastanın taşınabilir cihaz üzerinden ki bu basit bir cep telefonu olabilir , Bluetooth, WIFI ve UMTS gibi farklı kablosuz teknolojilerle EKG sinyalleri alınabiliyor, kan basıncı, solunum fonksiyon değerleri kalp atışları, oksijen konstantrasyonu gibi fizyolojik işaretler merkeze ulaştırabiliyor, merkezde ise kendi konusu ile ilgili verileri değerlendiren klinisyen çok fazla hastayı çok kısa sürede ve ayrıntılı şekilde kontrol edebiliyor, risklere daha hızlı müdahale edebiliyor. Bu durum sağlık kurumu içinde mesafe problemi yaşamadan, fiziksel alanda ilgilenebileceği hastanın çok daha fazlasını kontrol edebiliyor, takibini yapabiliyor olması demek. Bu yenilik zaman kavramını da ortadan kaldırıyor, sürekli takip edilen ve geçmişi oluşan hastanın istatistiki verileri elde edilebiliyor, hastalığın tedavisi hakkında daha etkili karar verilebiliyor. Hastanın krize girebileceği önceden tespit edilebiliyor, hastalar daha bilgili ve bilinçli oluyor bu sebeple yaşam kaliteleri artıyor. Diğer bir nokta da daha önce belirttiğim gibi tedavi ve takip maliyetlerinin azalması oluyor. Ülkemizde sevindirici şekilde çok farklı uygulamalar var. Kendi kurumumdan örnekler vermem daha gerçekçi olur. Örneğin KVC bölüm başkanımız hastalarını yoğun bakım ortamında ki kameralardan durumlarını internet bağlantılı cep telefonu aracılığı ile izliyor. Yine aynı telefonunda ki yazılım ile o esnada hastanede yatmakta olan hastaların hasta başı monitörlerine ulaşarak tüm değerleri anında ve 7/24 görebiliyor, hastane dışında ama sürekli takibi gereken hastalarının kalp verilerini de hastalarına verdiği basit bir dijital kolye ile aynı şekilde takip edebiliyor. Radyoloji Pacs sistemlerini tüm kurumda eksiksiz kullanıyoruz, doktorlarımız evlerinden radyolojik tetkik değerlendirmesi yapabiliyor, kurum içerisinde hastalarımızı telemetri sistemleri ile kalp atım değerlerini herhangi bir cihaza bağlı olmadan kurum içerisinde dolaşırken bile izleyebiliyoruz, telelaboratuar uygulamaları ile farklı kurumlardan hatta yurtdışı merkezlerden destek alıyoruz, veriyoruz. Hasta vizitine doktorlarımızın medicationcard veya keosk dediğimiz tekerlekli bilgisayarlar ile gitmesi hastaya ait tüm verileri yani hastaya ait tüm yapılmış laboratuvar ve radyoloji sonuçlarına anında ulaşabiliyor, daha önceki muayenelerde aldığı ilaçları, daha önce ki hekim önerilerini, aldığı notları o esnada görebilmesine olanak tanıyor. Hastalarımız laboratuvar sonuçlarına internet üzerinden erişebiliyor. Sitemiz üzerinde ki onlarca farklı uygulamayı kullanarak problemlerini konu uzmanlarına aktarabiliyorlar. Iphone telefonlar için ücretsiz olarak indirilebilen uygulama ile işlerine çok yarayabilecek bilgi ve uyarılara ulaşabiliyorlar. Doktorlarımız internet sitemiz üzerinden önceden ilan edilen saatlerde canlı olarak hasta şikayetlerini dinleyip eş zamanlı önerilerde bulunuyor. Teknik uzmanlar olarak teknolojiyi çok yakından takip edip kurumlarımıza, hastalara fayda sağlayacak teknolojiyi implemente etmek için daha fazla arge çalışması yapmak, projelerimizde hekim ve mühendis ortak çalışmalarını arttırmak zorundayız. Şuana kadar ülkemizde bu anlamda yapılan uygulamalar gerçekten gurur verici, daha fazlasını başaracağımızdan şüphem yok