2015.03.09 İslam Kültür ve Medeniyetinin İsimsiz Kahramanları

advertisement
İslam Kültür ve Medeniyetinin İsimsiz Kahramanları: Kürtler Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz Zor zamanlarda konuşmak bilgi, hüner, marifet ve cesaret ister. Ancak zamanın ve mekanın hakkını vermek te gerekli. İnsanların ve toplulukların, toplumların her birinin ayrı ve özgün hikayeleri var. İslam Kültür ve Medeniyeti Hz. Peygamber'in (SAV) Mekke'de Peygamberliğini ilan edip ortaya çıkışından bu yana Hak, Adalet ve Özgürlük çizgisinde her bakımdan tam bir inkılap (devrim) gerçekleştirdi. Bu değişim ve gelişimin ana unsuru ise tevhid potasında herkesi eritip bir araya getiren ve çokluk içerisinde birlik (kesrette vahdet) inanç ve uygulamasıyla zenginleşen bütün insanları bir ve kardeş olarak Adem'in çoçukları olarak değerlendiren temel ilke olmuştur. Arap nesep asabiyesi başlangıçta dirense bile zaman içerisinde Ehl-­‐i Beyt ve Sahabe-­‐i Kiramın Hz. Muhammed'i ve Kur'an-­‐ı Kerim'i candan kabulü ile oluşan ve güçlenen sebep asabiyesi Kureyş merkezli bir genişlemenin paralelinde İslam sancağı altında tam bir toparlanma ile birleşmişti. Dönemin hakim paradigması ile egemen durumdaki iktidar ve çıkar çevreleri bütün gücüyle engellemeye çalıştığı bu Rabbani hareketi nihayetinde kendi geleceği için benimseyip sahiplenmek durumunda kaldı. Ancak temel ilke, inanç ve değerleri tüm kabilelerin aynı özen ve duyarlılıkta karşıladığı elbette söylenemez. Hucurat Suresi’nde, Bedevilere ilişkin tesbitin, 'iman henüz daha kalplerine sinmedi' ifadesi beşeriyetten insaniyete doğru geçiş sürecine yani insanın özünü gür kılma aşamalarına işaret etmektedir. İbni Haldun'un 'bedevilikten medeniliğe' geçiş süreci olarak nitelendirdiği umran ve medeniyet aşamaları da bu duruma ışık tutmaktadır. İslam'ın yayılış sürecinde sadece Arap nesep asabiyesi değil Kürt, Fars ve diğer asabiye çevreleri de başlangıçta belli bir direnç gösterseler bile daha sonra kendi etnik özelliklerine, kavim geleneklerine, millet karakterlerine uygun gördükleri için İslamiyet’le onurlandıklarını düşünmüşler ve gelen mesajın bir Arap mesajı değil Hak Kelamı ve Adalet daveti olduğunu düşünerek içtenlikle benimseyip özümsemişlerdir. Hz. Ömer dönemindeki fetih ve ilerleme hareketleri o dönem için Roma emperyal dairesinde yer alan Diyarbekir'i (Amid) içine alacak çerçevede kudret ve satvet kazanmıştı. Aynı süreçte başta Hristiyan Arap toplulukları olmak üzere birbirinden çok farklı çehreler ve muhitler de ya doğrudan ya da dolaylı olarak bu hakimiyete perçinlenip bağlanacaktı. Bugün hala capcanlı olan bir tarihle tüm bu süreç ve aşamalar bölgede bütün sıcaklığı ile görülmekte ve bilinmektedir. İlk Müslüman Kürt Sahabe olarak bilinen Caban El Kürdi'den (çok önemli bir Hadis-­‐i Şerif’in ilk ravisidir) başlayan ve halka halka yayılan İslamlaşma daha hicretin ilk yüzyılında neredeyse bütün Kürtleri kapsayacak bir kıvam ve olgunluğa erişmişti. İslam Tarihi’nde en klasik örneği Selahaddin-­‐i Eyyubi olarak bilinse bile daha nice Müslüman alim, arif, sanatkar ve devlet adamı İslam kültür ve medeniyetine çok değerli katkılarda bulunmuşlar ve hizmet etmişlerdir. Tecvid ilminin kurucusu İbn-­‐i Cezeri de bunlardan birisidir. Daha nice sayısız alim ve arifi billah vardır ki bunlar kendilerini çoğu zaman ümmetin ve milletin birliği adına nesep asabiyesiyle değil bağlı oldukları sebep asabiyesi olan İslam'la ortaya çıkarmışlardır. Bugün Hasankeyf'e yapılacak herhangi bir gezide kale civarında dolaşan gençlerin güvenini kazanabilirseniz sizlere hem Roma hem Bizans paraları hem de Osmanlı sikkesini almak isterseniz takdim edeceklerini görebilirsiniz. Ancak Müslüman Kürtlerin İslam Tarihi’ndeki en büyük katkı ve hizmetleri Hz. Hüseyin (RA) Efendimiz'in şehadetinden sonra giderek artan bir oranda kuzeydeki dağlık bölgelere yönelen Ehl-­‐i Beyt'e ve kimi sahabe torunlarına sahip çıkmalarıdır. Maalesef bu konu Türkiye kamuoyunda yeterince bilinmediği için bir çok insan ve Müslüman bugün Suriye, Irak ve Türkiye'deki seyyidlerin ve bazı Arap boylarının yerleşip kökleşme nedenini bilememekte ve hayret etmektedir. Bu güzel insanlar Arapların içerisinde Arap, Kürtlerin içerisinde Kürt, Türklerin içerisinde Türk, İranlıların içerisinde Fars kültürüne göre yaşama incelik, nezaket ve ustalığını göstererek İslam Kültür ve Medeniyetinin İsimsiz Kahramanları: Kürtler – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz bütün Müslümanların birlik ve beraberlik mayasını hazırlamışlardır ve iman çekirdeğini filizlendirip yeşertmişlerdir. Büyük İslam şairi Muhammed İkbal'in Şeyh Ebu’l Vefa El Kürdi'den aldığı şu enfes ifade aslında her şeyi çok güzel özetlemektedir: emseytü kürdiyyen ve esbahtu arabiyyan (Kürt olarak geceledim ve Arap olarak sabahladım) * Günümüzde yakıcı milliyetçi söylemler dolayısıyla gerçeğin ve hakikatin üstü örtülmekte ve herkes konuyu bir tarafa çekmektedir. Emevilere karşı Abbasileri destekleyen Ebu Müslim-­‐i Horasani'den Alp Arslan'ın Malazgirt'te yanında binlerce Müslüman Kürt askeriyle yer alan Ekrad beylerine varıncaya kadar bu izler sürülebilir. Ancak tarihte Müslüman Kürtler kendilerinin Arap, Türk ve hatta İran'lı olarak anılmasından asla rahatsızlık duymamışlardır. Kanaatimizce bunda rol oynayan iki temel faktörden birincisi derin ümmet bilincinin kaynağını oluşturan Ehl-­‐i Beyt ve Sahabe sevgisi ile yüksek insanlık bilincidir. Hiç unutmam Babam Rahmetli Alim, Fazıl insan Seyda Müftü Halit Hocam bir keresinde biz çocukken Fatih'in hocası Molla Gürani'nin Kürt aşiretlerinden birisine mensup olduğunu söylediğinde çok heyecanlanmıştım. O büyük alim ve araştırmacı insan eklemişti: "Oğlum Müslüman Kürtler İslam adına kim ortaya çıkmışsa onları desteklemişlerdir. Hatta birlik adına kendi isimlerinin anılmamasını bile önemsememişlerdir. O yüzden hakiki Seyyid ve Sahabe torunları bu gerçeği bilirler ve bu garip, sahipsiz ve mazlum halkı çok severler." Tabii zaman içerisinde insan bunları araştırıp öğrendikçe daha bir mutlu oluyor. Halen İzmir'de ikamet etmekte olan aile dostumuz emekli Başkomiser abimize Molla Gürani'yi anlatınca, "Ya Sübhanallah, ben Diyarbakır'da vazife yaparken O'nun torunu olan bir aileyle komşuluk yapmıştım. O zaman nasıl olduğunu tam anlayamamıştım bak şimdi her şey yerli yerine oturuyor" demişti. Tabii bu konu derinlemesine analiz ve araştırma gerektiren bir özelliğe sahiptir. Devlet arşivlerine varıncaya kadar tarihçiler bu gerçekleri ortaya çıkaracaklardır. Keşke Türk ve Arap tarihi anlatılırken en azından kendi boylarından bir boy olarak bile olsa bu konular dillendirilseydi de bugün bu konular bizi millet olarak bir ateş çukurunun kenarına getirmeseydi. İzmir'de Master yaptığım sırada güneydoğulu bir genç arkadaşa cevap yetiştiremeyen akademisyen hocalarımıza söylediğim konu çok mühimdi: "Asıl konu Kürt'lerin Türk olup olmaması değil; Kürt'leri Türk kabul ettikten sonra onlara Türk gibi davranılmadı yine Kürt gibi davranıldı." Ortak yaşam deneyimleri ve kader ortaklığını şimdinin ve halin ihtiyaçlarına göre tasarlama çabaları etki-­‐tepki hareketleri ile birlikte reaksiyoner etnik milliyetçilikten ulus-­‐devlet milliyetçiliğine doğru evrilme alametleri gösteren bir süreci tetiklemiş durumdadır. Başta tanınıp kabul edilebilecek dil, kültür ve varlık meseleleri bugün maalesef bütün İslam Alemi’nde ciddi bir problematik olarak karşımızda durmaktadır. Türk'lerin ve Kürt'lerin kardeşliği her boyutta mezar kitabelerine varıncaya kadar gözlemlenebilir. Her bir Kürt Fatih'i de kendi atası olarak kabul etmektedir tıpkı Selahaddin-­‐i Eyyubi’yi kabul ettiği gibi. Lice'de Derxus (Derhus) köyünde medfun bulunan onuncu batından ceddimiz olan Seyyid İbrahim ve Şeyh Hasan Ez-­‐Zeraki Hz.ni ziyarete gittiğimizde bu konularda insanımızın en büyük eksiğinin okuma ve yazma olduğunu bir daha gözlemlemiştim. İslam'ın diyar-­‐ı Rum'da, Batı'da en kudretli temsilcisi olan Müslüman Türk Milleti ile beraber Kürt kardeşlerinin kutlu yürüyüşü inşaallah sonsuza kadar devam edecektir. Ne mutlu bu kardeşliği söylemde değil eylemde yaşayanlara. Görmek isteyen göz için hakikat her zaman karşıdan göz kırpıyor. Bilgi ve Hikmetle, merhamet ve sevgi ile tıpkı bir Güneş ve Nehir gibi her bir insanın kalbine giden yol bulunur yeterki bu yapılmak istensin. Buna gerçekten ihtiyacımız var. Galibi olmayan çatışma ve mücâdeleden mağlubu olmayan barış ve kardeşliğe uzanan mesafe bir adım ve bir el kadar yakındır. Dr. Mehmet H. Korkusuz, Çamlıca -­‐ 9 Mart 2015 * (İlginç bir hikayesi olan bu şiir için) Bakınız, "Mukaddime'den Muahhire'ye ..." -­‐ 2 -­‐ 
Download