2015.01.09 İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı

advertisement
İslam Hukuku’nda İnsan Hakları Yaklaşımının İnşa Süreci *
Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz İnsana ilişkin tüm durumlar ve konumlar gereken önem ve özende ele alınıp değerlendirilmeyi hak ediyor. Her bir insan bilgi, sevgi ve yetenek bakımından tartışmasız insani bir öz ve kıymeti haizdir. İnsana ilişkin bu özellik ve güzelliklerin tezahürü ve ortaya çıkması insan hakları ve özgürlüklere ilişkin ciddi, samimi ve tutarlı bir bakış açısıyla beraber bütüncül yaklaşımları kaçınılmaz kılıyor. İslam kültür ve medeniyetinde insanın özgürlük serüveni ve hak arayışı hemen daima hayati derecede mühim bir konu olarak tartışılmıştır. İnsani ve ilahi haklar kategorisi hukukun siyaset ve yönetim icraatlarını aşan temel, vazgeçilmez ve devredilmez kazanımları olarak mütalaa ve müzakere edilmiştir. Ancak hukukun bu derin ve zengin bakışı vicdani ve sosyal boyutta her zaman değerini korusa bile bir bütün olarak yürürlüğe konulabilmiş değildir. Bu konudaki araştırma ve incelemeler her açıdan sürdürülmelidir. I.
Giriş Günümüzde ulusal ve evrensel tüm platformlarda insan hakları sorunu değişik bakış açılarına göre farklı boyutlarıyla ele alınıp değerlendirilmektedir. Aslında insan hakları sorunu, insanlığın tarihi ile başlayan bir olgudur, İnsan haklarının etik (ahlaki), sosyal, siyasal, hukuki ve kültürel yönleri bulunmaktadır. İnsan hakları denilince klasik manada Batı dünyasının "Magna Carta", "Petition of Rights"ı, "Bill of Rights"ı ile 1789 Fransa ihtilalinde açıklanan "İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi"; "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" ile "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi" insan hakları konusunda belli başlı insan hakları bildirilerinin en çok bilinenleridir. Günümüzde insan hakları ile ilgili konular hemen hemen tüm anayasalarda yer almaktadır. Bu haklar 1. kuşak, 2. kuşak ve 3. kuşak haklar olarak bölümlenmektedirler. İlk iki kuşağa, bireysel ve toplu haklar, 3. kuşağa ise "Dayanışma Hakları" da denilen çevre, ekonomik gelişme ve barış hakları eklenmektedir. Çağdaş anlamda insan hakları yaklaşımına, uluslararası bildiriler kaynaklık etmektedir. Bu uluslararası bildiriler değişik ülkelerin sözleşme metnine imza koymaları ve sorumlu organların onaylamaları sonucunda o ülkelerin iç hukuklarında da etki ve sonuç doğurmaktadır. Anayasa Hukuku Tarihi açısından orjinal yaklaşımlardan birisi de İslam'ın Anayasa Hukuku yaklaşımıdır. Temel ilkeleri, ondört asır önce İslam'ın kutsal kitabı Kur’an-­‐ı Kerim ve İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in hadislerinde ortaya konan İslam Anayasa Hukuku'nun Müslüman toplulukların ve devletlerin siyasi-­‐hukuki yaşamlarında derin izleri ve tesirleri olmuştur. İslam Dini, hiçbir geçerli hukuk sisteminin olmadığı "Bedevi Arap" toplumunda toplumsal, ekonomik, siyasi, hukuki ve kültürel alanlarda köklü bir değişimle ortaya çıkmıştır. İslam dini dönemin tarihsel, ekonomik, sosyal koşulları gözönüne alınarak değerlendirilmelidir. Ve bu bağlamda insan hakları konusunda İslam Dini'nin atmış olduğu ileri adımları bilimsel bir titizlikle ve objektif olarak ele almak gerekmektedir. Çalışmamız bu yönde atılmış mütevazi bir adım niteliğindedir. Biz bu çalışmayı İslam Anayasa Hukuku eşliğinde, farlı kaynaklara başvurarak değerlendirmeye çalıştık. II.
İSLAM ANAYASA HUKUKU'NUN ORTAYA ÇIKIŞI Miladi 610 yılında Mekke'de Hz. Muhammed'e Allah tarafından vahiy gönderilerek Peygamberlik verildi. Hz. Muhammed önce en yakınlarına ardından tüm insanlara vahyi bildirmeye başladı. * Bu makale 1994-­‐1995 yılında Kamu Yönetimi Master’ını yaparken Prof. Dr. Erol Akı hocamızın Kamu Hukuku dersinde hazırlanıp sunuldu. O haliyle aynen yayınlıyoruz. İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
Ancak Peygamberin Mekke'deki faaliyetlerine rağmen bir avuç insan İslam’a girmiş ve Mekke siyasi otoriteleri kendi inançlarından ayrı, bu inananlara çevredeki bir çok kabile ile anlaşarak maddi ve manevi her türlü baskı ve boykotu uygulamışlar ve onları cemiyetten tecrit edilmiş bir hale getirmişlerdi. Bunların tabii sonucu olarak, Hz. Muhammed tebliğinin sınırlarını genişletmek zorunda kalarak yeni arayışlara yöneldi. O sırada Medine'den (önceki adıyla Yesrib) Mekke'ye Kabe'yi haccetmek üzere gelen bir grup Evs ve Hazreç'liye Akabe mevkiinde İslam dinini tebliğ etti. İlk defasında kendinin İslam davetine bu Medine’lilerden sadece altı kişi olumlu cevap vermiş ve ona biat etmişlerdi. Ertesi yıl aynı yerde biat için hazır olan 12 kişi vardı. Bunlar Hz. Peygamber’e şöyle diyerek onun üstün yetkisini kabul etmiş oluyorlardı. "Gerek sıkıntı ve gerekse refah ve sürur halinde dinlemek ve itaat etmek başta gelir. Ve sen bizzat bizim fevkimizde bir tercihe sahip olacaksın ve biz amire itiraz ve muhalefette bulunmayacağız... Allah'a hiç bir şeyi şirk koşmayacağız, zina etmeyeceğiz, çocuklarımızı öldürmeyeceğiz ve hırsızlık etmeyeceğiz, aramızda hiç iftira etmeyeceğiz ve senin hiçbir iyi hareketinde sana karışı itaatsizlik göstermeyeceğiz". Ertesi sene aynı Akabe Mevkii’ne 73 Yesrib’li biat için gelmiş ve Hz. Peygamber’i Medine'ye hicrete davet etmişlerdi. Peygamber’in onlara cevabı; "sizin kanınız (düşmanınız) benim kanımdır; sizin affınız (dostunuz, muahidiniz) benim affımdır. Ben önderim, siz de bendensiniz, kiminle döğüşürseniz ben de onunla harbederim. Kiminle sulh yaparsanız ben de onunla sulh yaparım." (1) olmuştur. Daha sonra Hz. Muhammed en yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir ile birlikte hicret ettiler; onlardan önce Mekke'den grup grup Müslümanlar Medine'ye gelmişlerdi. Artık burada Ensar (Medineliler), Muhacir (Mekkeliler) ve gayri Müslim bazı zümrelerin bir araya gelerek barış içinde yaşamaları için yeni bir teşkilatlanma işiyle meşgul olunmaya başlanmıştır. Hz. Peygamber Müslüman olan ve olmayan toplulukların önde gelenleri ile görüşerek bir siyasi toplum (ümmet) teşkil edilmesine yani devletin kurulmasına karar vermiştir. "Medine'de kurulan bu ilk İslam devletinde toplumu oluşturan farklı insan gruplarının karşılıklı hak ve görevlerini düzenleyen yazılı bir belge hazırlandı. Devletin yönetim biçimini, yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının nasıl çalışacağını, kişilerin hak ve yükümlülüklerinin neler olduğunu gösteren bu belgeyi, İslam hukukçuları, tarihte kurulan ilk İslam devletinin ilk yazılı anayasası saymaktadır." (2) Hazırlanan bu anayasa metniyle bir şehir-­‐devlet yapısı ortaya çıkarma hususunda anlaşmış oluyorlardı. Medine kökenli bu vesikanın Avrupa dillerine ilk tercümesi Wellhausen tarafından yapılmıştır ve metin 47 Madde'ye ayrılmış vaziyettedir. Vesika hemen yürürlük kazanmıştır. Bu anayasanın 1. Madde'si, bir İslam topluluğu olduğu kadar siyasi bir topluluk da meydana getirme gayesine yöneliktir. Bilhassa konfederal üyeler eşit haklara sahiptir. Ortak savunma ve savunma giderlerinin ortak paylaşımı (Madde 15, 18, 19) ve özel bir madde olan 16. Madde ile, herkese adalet götürülmesi ve karşılıklı yardım esasına dayanan ilkelerin yürürlüğe konması gerçekleşmiştir. Anayasa adaletin dağıtımı ve adli işlerin idaresi konusunda gerçek bir inkılab teşkil etmektedir. Bu konuda alınması gereken tedbir 1 Prof. Dr. Salih Tuğ, İslam Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul-­‐1989, Sf. 27-­‐28, İrfan Yayınevi 2 Doç. Dr. Şükrü Karatepe, Osmanlı Siyasi Kurumları, İstanbul-­‐1989, Sf. 19 -­‐ 2 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
ve gösterilecek itina, merkezi otoriteye verilmiştir (Madde 13). Asla bir caniye sığınma ve "eman hakkı" tanınmayacaktır (Madde 22). Anayasanın 12. Madde'sine göre Müslümanlar, anlaşmaya bağlı olarak kendilerinden olan hiç kimseyi ağır borç altında bırakmayacaklar ve bunu kendi aralarında ödeyeceklerdi. Bu şekil bir sosyal yükümlülükle, her bir kabile otonomiye sahip olacaktır. Anayasa, vatan savunması ve iç emniyet konularında sulhun bölünüp, ayrılamaz bir şey olduğunu beyan etmektedir (Madde 17). Madde 18'de ise, askeri hizmetin tam bir eşitlik altında herkes için mecburi olduğu ifade edilmektedir. Bu siyasi organizasyon yeni katılımlarla genişleyince ülke hudutlarının işaretlenip tesbit edilmesi mümkün ve tatbiki değeri olan bir şey haline geldi. Anayasa metninde devlet ülkesi ile ilgili hüküm özlüdür ve Medine Cevfi olarak geçmektedir. Aynı zamanda Anayasanın 25. maddesi ile sözleşmeye katılanların dinlerini açık bir şekilde yaşamaları teminat altına alınmıştı. (3) Anayasa Hukuku açısından, "Medine Vesikası" daha önce benzeri görülmemiş yepyeni bir adım olmuştur. Bu vesika, Farabi'nin "Medine-­‐i Fazıla"sında olduğu gibi sadece nasihat ve tavsiyelerden ibaret değildir aynı zamanda tatbik de edilmiştir. Dört halife döneminde İslam devletinin sınırlarının genişlemesiyle İslam Anayasa Hukuku en geniş uygulama alanını bulmuştur. Daha sonraları İslam devletlerinde ideal anlamda İslam Anayasa Hukuku uygulamalarına rastlamıyoruz. Ancak, dönem dönem sıçramalar görülmektedir. Buna örnek olarak Emevi döneminde Ömer b. Abdülaziz (5. Halife) verilebilir. İslam Anayasa Hukuku’nu dört halife döneminden sonra fakihler kurumsallaştırmıştır. İslam Anayasa Hukuku normlar hiyerarşisi olarak görülebilecek dört ana kategoriye ayrılır. Bunlar; 1) Kitap 2) Sünnet 3) İcma 4) Kıyas'tır. Kısaca açıklayacak olursak, KİTAP: Kur-­‐an’ı Kerim’dir, İslam Hukuku (fıkhı) için ilk ve ana kaynaktır. SÜNNET: Sözlük anlamı "yol", "adet" ve "gelenek"tir. İslam Hukuku açısından "Hz. Peygamberden sudur eden söz; fiil ve takrirler"i ifade eder. İslam Hukuku’nun ikinci kaynağını teşkileder. İCMA: Sözlük anlamı birşey üzerinde ittifak etmektir. Müslümanların Kur’an ve Sünnet’te bulamadıkları bir mesele hakkında ileri gelen Müslümanlarla istişare yaparak ortak bir fikre varmalarıdır. İslam Hukuku’nun üçüncü kaynağıdır. KIYAS: Sözlük anlamı birşeyi "takdir etmek", "ölçmek", "karşılaştırmak", "iki şey arasındaki benzerlikleri tesbit etmek"tir. İslam Hukuku’nun dördüncü kaynağını teşkil eden kıyas, hakkında nass (Kitap ve Sünnet) bulunmayan bir olayın hükmünü, hakkında nass bulunan bir olayla mukayese ederek hüküm vermektir. (4) "Dört halife döneminden sonra İslam Anayasa Hukuku yeterince uygulanmadığı gibi, hükümdarların otoriter yönetimleri altında devlet ve siyaset teorisine ilişkin bilimsel faaliyetler de sınırlı kaldı. Abbasiler’in kamu hukuku kurumları ve bunları sistemleştiren eserler, Sasani ve Bizans kurumlarından etkilenmiş de olsa, daha sonraki İslam devletleri 3 Prof. Dr. M. Hamidullah, İslam Peygamberi, Cilt: 1, S: 190-­‐200, İrfan Yay., İstanbul-­‐1993 4 Prof. Dr. Abdülkadir Şener, İslam Hukuku Kaynaklarından Kıyas, İstihsan, İstıslah, Ankara 1974, O.İ.B, Yayınlar, Sf. 39-­‐67 -­‐ 3 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
için uygulamadan gelen tek kaynak olarak kaldı. Tüm Müslüman devletler gibi Selçukulular ve Osmanlılar da Abbasi kurumlarından etkilendiler. Ancak toplumsal kurumları bir ülke ve dönemden bir başka ülkeye ve döneme olduğu gibi nakletmek mümkün olmadığından, Osmanlı Devleti’nin siyasi kurumları kendi toplumsal yapısına uygun olarak farklı şekillerde teşekkül etti. (5) Bu yüzden biz İslam Anayasa Hukuku denilince, Kur’an ve Sünnet temelinde olayları ve gelişmeleri değerlendirmeye çalıştık. Bunu yaparken de Hz. Peygamber ve dört halife dönemindeki uygulamaları baz olarak aldık. III.
İSLAM'A GÖRE İNSAN VE İNSAN HAKLARINA GENEL BİR BAKIŞ "İnsanın özüne hiçbir insan istisna edilmeyerek, 'ilahi sevgi' cevheri konmuş ve bu cevheri parlatmak, bu sevgi gücünden yararlanarak manevi tekamül yoluna girme yeteneği verilmiştir." İnsanın seçme yeteneği vardır. Dolayısı ile, ahlaken de sorumludur. Seçim yetkisi olmazsa ahlaki sorumlulukta olmaz. İslam "insanı ahlaki sorumluluk ve seçim yeteneği sahibi, gönlünün özünde ilahi sevgi olan bir varlık" olarak bilir. Melek olarak yaratılmamıştır. Manevi tekamül yoluna, ilahi sevgi yoluna, girmeyebilir de, "hayvan"dan da yalnızca konuşma yeteneği ve daha üstün zekası, araç yapabilmesi vs. ile değil, yeryüzünde ilahi "Hilafet"e layık olma, ilahi sevgiden kaynaklanan ahlaki değerleri elde etme ve gerçekleştirme görev ve ödevleri dolayısı ile de ayrılır. Allah rahman ve rahim’dir. Alemlerin Rabbi’dir. Rahmeti bütün evrende tecelli eder. İnsan hakları, bazılarının zannettikleri göstermek istedikleri gibi, Allah'ın verdiği bir "karşılık" değil, rahmetinin bir tecellisidir. Şarta bağlı değildir. Manevi tekamül yolunun başlangıcında, insan "suret"ini kazanan herkes, hiçbir ayrıcalık olmaksızın bu haklara sahiptir." (6) İslam'ın ve diğer bütün dinlerin başlıca konusu ve ana amacı; insancıl, ahlaki, törel, ruhsal ve dinsel değerlerin izinde olmaktır. İslam'ın amacı; insanın kendisini iyiye yöneltebilmesine elveren bir bilgiyle donatmaktır. İslam öğretisinde insan bir güç ve imkan kaynağı olarak tanımlanmıştır. İslam'da her birey kendi davranışından sorumludur ve dolayısıyla kimse başkasının işlediği suçtan ötürü yargılanamaz. İslam’a göre insan "Eşref-­‐i Mahlukat"tır (yaratılmışların en üstünü) ve İslam inancına göre Allah (CC) insanı yaratmış ve onu ilahi mesajına muhatab kılmıştır. (7) Bu mesaj insana Allah'ın elçileri kanalıyla ulaştırılmıştır. En son Peygamber olarak Hz. Muhammed bu mesajı en yetkin ve kapsamlı bir şekilde sunmuştur. İslam dini tüm diğer dinleri (hak dinleri) kabul etmiş ve İslam'ın bu dinlerin sonuncusu olduğunu ortaya koymuştur. Hiç şüphesiz İslam’ın en temel karakteristiği, bütün insanları bir ve eşit kabul etmesidir. Hz. Muhammed Veda Hutbesi’nde "Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktan yaratılmıştır. Arabın Arap olmayana hiç bir üstünlüğü yoktur" demiştir. İslam’a göre Eşref-­‐i Mahlukat olan insan eğer sorumluluğunun ve onurunun gereğini yerine getirmezse Esfel-­‐i Safilin (aşağıların aşağısı) derecesine de düşebilir. Bu bir anlamda insanın kendi kendini yok etmesi, insani değerlerden bütünüyle uzaklaşması anlamına 5 Doç. Dr. Şükrü Karatepe, Osmanlı Siyasi Kurumları, İstanbul-­‐1989, Sf. 24 6 Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, İnsan Hakları Öğretisi, İstanbul 1988, İşaret Yay., Sf. 251 7 Prof. Dr. Ebul-­‐Fazl İzzeti, İslam’ın Yayılış Tarihine Giriş, İnsan Yayınları, İstanbul 1984, 5. Bölüm, Sf. 149-­‐151 -­‐ 4 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
gelmektedir. Ve İslam’ın kitabı Kur’an-­‐ı Kerim’e göre "Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş, bir insanı dirilten de bütün insanlığı diriltmiş gibidir." (Maide Suresi: 32. Ayet) İnsanın Eşref-­‐i Mahlukat olarak kendisine arz edilen konumu koruması için Asr Suresi’nde kendinde bulunması gereken özellikler verilmiştir. "Çağ'a andolsun ki, insan hüsrandadır (kayıptadır). Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna" Aynı zamanda hiç kimse nefsinin kaldırabileceğinden daha fazlasını yüklenmek zorunda bırakılamaz. "Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler: Kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir." (Bakara Suresi: 288. Ayet) Yine insanın sorumluluğunun gereği olarak Allah (CC) Kur’an-­‐ı Kerim'de şöyle demektedir: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anne ve babaya, yakınlara yetime, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun, namazı kılın, zekatı verin. Kanınızı dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan sürmeyin" (Bakara Suresi: 83-­‐84. Ayet) Toplumun yapı taşı olan aileyi oluşturan fertlerden ana-­‐babaya saygı ve onların haklarına riayet de önemli bir yer kaplamaktadır. İslam inancında; "Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa onlara "öf" bile demeyesin onları azarlamayasın, ikisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: "Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et! "(İsra Suresi: 23-­‐24. Ayet) Kur’an insanlığı bir bütün olarak değerlendirmektedir. "İnsanlar bir tek ümmettiler, sonra ayrılığa düştüler." (Yunus Suresi: 9. Ayet) Hiç şüphesiz insan haklarının koruyucu mekanizması adalet mekanizmasıdır. Adaletin ayakta tutulması bir anlamda insan haklarının ayakta tutulması demektir. "Ey inananlar! Allah için adaleti ayakta tutun, gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olun." (Maide Suresi: 8. Ayet) "Ey inananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınızın aleyhlerine de olsa Allah için şahit olarak adaleti gözetin, ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayınız." (Nisa Suresi: 135. Ayet) İslam’a göre insan hakları sadece Müslümanların haklarından ibaret değildir. İslam devletinde Müslüman olmayan vatandaşlara "zımmi" adı verilmektedir. İslam Anayasa Hukuku’nda zımmilerin hakları da titizlikle korunmuştur. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle der: "Bilmiş olunuz ki, kim bir sözleşmeliye (zımmiye) zulmeder, yahut haklarını kısıtlar, yahut ona baskı yapar, yahut iradesinin dışında ondan bir şey alırsa, ben Kıyamet’te o kimseye karşı davacı olacağım." (Ebu Davud Hadis Kitabı’ndan naklen) İslam düşüncesinde insan haklarının ve adalet duygusunun teminatı Allah'a ve Ahiret Günü’ne iman ilkesine bağlanmıştır: "Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitap açılır, Peygamberler ve şahitler getirilir, ve onlara haksızlık yapılmadan aralarında adaletle hüküm verilir", "Her kişiye işlediği ödenir. Esasen Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir." (Zümer Suresi: 69-­‐70. Ayet) -­‐ 5 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
Kur’an ve Sünnet insan haklarının çiğnenmesine şiddetle karşı çıkmıştır. Aşamalı bir şekilde kölelik uygulamaları kaldırılmaya çalışılmış, köle ile efendi aynı kategoride ele alınmıştır. Bizzat Hz. Peygamber kendi azatlı kölesini Mekke'nin en soylu kadınlarından biriyle evlendirmiştir. Kur’an’da köle azad etmenin önemine değinilmektedir. Yine cahiliye döneminin (İslam’dan önceki çağ) kalıntıları ortadan kaldırılmıştır. Bunun en belirgin örneği kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesidir: "Kız çocuğunun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulacaktır." (Tekvir Suresi: 8-­‐9. Ayet) Emanetlerin ehline verilmesi ve adaletle hükmedilmesi gerekmektedir: "Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor." (Nisa Suresi: 58. Ayet) Zenginlerin malında fakirlerin de hakkı olduğu yine Kur’an-­‐ı Kerim'de ifade edilmektedir: "Onların mallarında yoksul ve muhtaçlar için bir hak vardı, onu verirlerdi." (Zariyat Suresi: 19. Ayet) İslam’a göre haklar kulların hakkı ve Allah'ın hakkı olarak ikiye ayrılmaktadır. İnsanların birbirlerine karşı sorumluluk ve yükümlülükleri olduğu gibi, Allah'a karşı da sorumluluk ve yükümlülükleri vardır. Hangi hak, nerede ve ne zaman tarafımızdan verilmesi gerekiyorsa, onun alıcısının yanında mutlaka Allah da vardır. Kur’an ve Sünnet’te çok çarpıcı bir örnek de fikir hürriyeti alanındadır. Hz. Peygamber ister olağan durumlarda, ister savaş esnasında her zaman arkadaşlarıyla istişare ederdi. Hz. Peygamber bir yerde şöyle diyor, "Ben de bir insanım, size dininiz hakkında bir şey söylersem, söylediklerime uyun. Fakat ben kendi görüşümü ileri sürüyorsam benim sadece bir insan olduğumu düşünün." Hz. Peygamber hiçbir zaman Peygamberliğinin gölgesine sığınarak (tarihte örneğine sıkça rastladığımız) despotik ve otoriter bir tavır içerisine girmedi. Örneğin Bedir Savaşı’nda Hz. Peygamber’in konaklama yerini beğenmeyen Hubab Bin Münzir'in fikrini dikkate alarak çadırının yerini değiştirdi. Ve yine İran’lı bir şahıs olan Selman-­‐ı Farisi'nin savunma taktiğine uyarak Hendek Savaşı’nda Medine şehrinin etrafında hendek kazılmasını kabul etti. Düşünce özgürlüğü dört halife döneminde de devam etti. Hz. Ebu Bekir bir konuda fikrini söylerken şunları söylemeyi unutmazdı. "Bu benim fikrimdir. Eğer doğruysa Allah tarafından olduğunu düşünün, eğer yanlışsa bu benim hatamdır. Ve ben Allah (CC)’dan af dilerim." Hz. Ömer ise şunları söylemiştir: "Fikir yanlışlığını Ümmet için Sünnet haline getirmeyin. " Yani kişiler kendi indi kanaatlerini bir mezheb olarak sunamazlar. Hz. İbn-­‐i Mesud şu uyarıda bulunmuştur: "Sakın kimse din konusunda başkalarını körü körüne takip etmesin. Biri mümin ise diğerinin de mümin, biri kafir ise diğerininde kafir olması gerekmez. " Aslında meselenin özü insanın gerçeğinde saklıdır. Hz. Ali "Sen kendini küçük bir cisim zannedersin, fakat sende koskoca bir alem dürülmüştür." demektedir. Kendini tanıyan-­‐bilen insan, çevresini ve tüm diğer varlıkları daha iyi bir şekilde algılayacaktır. İnsan hakları sorununun çözümünde hiç şüphesiz insanın kendi duygu, düşünce, inanç ve değerlerinin çok önemli bir yeri vardır. O yüzden Hz. Peygamber'e atfedilen "Kendi nefsini bilen (mikro gerçeklik) muhakkak ki Allah’ı (makro gerçeklik) bilir." sözü mana olarak çok mühimdir. -­‐ 6 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
İslam’a göre insan hakları Allah ve insan ilişkilerinden soyutlanamaz. Deyim yerinde ise; Allah'ın insanla ilgili tüm meselelerin çözümünde hem bu dünyada hem Ahiret’te temyiz mercii konumu vardır. (8) IV.
İSLAM’IN İNSANLIĞA GETİRDİGİ TEMEL HAKLAR VE ÖZGÜRLÜKLER Özellikle dönemin tarihi, sosyal ve kültürel koşulları nazarı dikkate alınırsa İslam'ın insan hakları reformunun dünya çapında yeni bir değişim ve hatta devrim programı olarak görülmesi abartı sayılmamalıdır. "İnsan Hakları", bu dünya hayatında söz konusu olan bir kavramdır. İnsanın hu dünyada manevi tekamül yoluna girebilmesi için her şeyden önce yaşayabilmesi gerekir. Şu halde dar anlamda "yaşama hakkı" insanın maddi gereksinimlerini ilgilendiren ve karşılayan hakların birincisidir. (9) Dar ve gerçek anlamda insan hakları ile "adalet" temel şartına bağlı olan kamu haklarını birbirinden ayırmak gerekir. İnsan haklarına istisnasız herkes "ehildir". Şart ve kayda bağlı değildir. "Bir görev ifa etme hakları" ise yine istisnasız adalet şartına bağlı olduğu gibi bir de o görevin gerektirdiği diğer şartlara bağlı olur. Mesala "bilgi" ve "us" ilkesi vardır. "Allah emanetleri ehline vermenizi size kesinlikle buyurur. " (Nisa Suresi: 58. Ayet) (10) İslam'da yaşama hakkına bağlı olarak can, mal, ırz dokunulmazlığı, hukuki güvenlik ve toplumsal dayanışma güvenliği, özel hayatın gizliliği, insanın seçme yeteneğine bağlı hürriyet vardır. İnsan haklarının bir kısmı, insanın huzur içinde yaşayabilmesi ve manevi tekamül yoluna girebilmesi için gerekli olan genel anlamda yaşama hakkına bağlı insan hak, hürriyet ve dokunulmazlıklarıdır. Bir kısmı ise düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, manevi tekamülü ilgilendiren amaçlarla örgütlenme özgürlüğü gibi özgürlüklerdir. (11) Bundan sonra İslam Anayasa Hukuku’nun insan haklarına getirdiği yeni ve temel ilkeleri belli bir çerçeve içerisine koyabiliriz. Bu sistematiğin oluşturulmasında ağırlıklı olarak Muhammed Selahaddin'in "Özgürlük Arayışı ve İslam" isimli eserinden faydanıldı. İslam devletinde vatandaşlara verilen temel haklardan inanç ve din farkı gözetilmeden, tüm vatandaşlara birer insan olarak verilen eşit hakları ele alacağız. 1) Can Güvenliği İslam, insanın canına büyük önem vermiş, adaleti kutsal saymıştır. İslam’a göre bir insanın öldürülmesi tüm insanların canına kıyılması demektir. Yüce Allah buyuruyor ki: "Kim bir cana kıymamış ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu kurtarırsa sanki o bütün insanları diriltmiş gibi olur." (Maide Suresi: 32. Ayet) 8 Seyyid Ebül-­‐A'la Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber’in Hayatı, Pınar Yayınları, 1985, 2.basım, Sf. 199-­‐205 9 Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, İnsan Hakları Öğretisi, İstanbul 1988, İşaret Yay., Sf. 255 10 Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, İnsan Hakları Öğretisi, İstanbul 1988, İşaret Yay., Sf. 280 11 Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, İnsan Hakları Öğretisi, İstanbul 1988, İşaret Yay., Sf. 271 -­‐ 7 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
Açlık ve sefalet korkusuyla evlatların katledilmesi de şiddetle yasaklanmıştır: "Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Biz sizi de, onları da rızıklandırırız." (Enam Suresi: 151. Ayet) İntihar yolu da sıkı sıkıya kapatılmıştır. "Kendinizi öldürmeyin." (Nisa Suresi: 29. Ayet) Hz. Peygamber Veda Hutbesi'nde şöyle buyurmuştur. "Ey insanlar kanlarınız, mallarınız ve namuslarınız birbirinize haram kılınmıştır. Sakın benden sonra birbirinizin boynunu vurmaya başlamayın, ki bu durumda küfranı nimet edenlerden olursunuz." (Buhari Hadis Kitabı) Bir defasında bir gazvede müşriklerin bazı çocukları da yanlışlıkla öldürüldü. Hz. Peygamber çok üzüldü. Bazı sahabiler "Ya Resulallah niye üzülüyorsunuz, onlar müşrik çocuklardı" dediklerinde; "Müşrik çocuklar da sizden daha iyidir. Sakın çocukları öldürmeyin. Her can Allah'ın fıtratı üzerine doğar" diye cevap vermiştir. (Müsned-­‐i Ahmed Hadis Kitabı) Hz. İbni Abbas'ın rivayetine göre; Resulullah’ın sağlığında bir kişinin cesedi bulundu ancak katili bulunamadı. Resulullah çok kızgın bir ifadeyle verdiği hutbede şunları söyledi: "Müminler bu neyin nesidir? Bir adam öldürülüyor ve katili bulunmuyor. Eğer gök ve yerin tüm mahlukları bir araya gelip bir insanı öldürmek konusunda anlaşırsa, Allahu Teala onları cezalandırmaktan kaçınmaz." (Tebarani Hadis Kitabı) 2) Mal Güvenliği İslam devletinde caiz yollarla elde edilmiş olan tüm kişisel ve özel mallar koruma altındadır. Ancak İslam'ın belirlediği zekat, sadakalar, ülke savunması, acil durumlar; kıtlık, deprem, sel felaketi gibi sorunlarla başa çıkılması için devletin koymuş olduğu geçici veya daimi vergiler ödenmiş, haram ve caiz olmayan işler ve amaçlar için kullanılmamışsa veya kullanıImıyorsa hükümetin müdahalesinden uzak kalacaktır. Bu mallar ile ilgili olarak sahipleri aşağıdaki haklara sahip olacaktır. a. Tasarruf ve kullanım hakkı b. Daha çok kazanç için malı bir işte kullanma hakkı c. Mülkiyeti devretme hakkı d. Mal güvenliği Eğer hükümet bir kişinin özel malına "toplumsal çıkar için el koymak zorunda kalırsa önce sahibinin iznini almalı, daha sonra, bedelini ödemelidir. Resulullah’ın Medine'de seçtiği arazi iki öksüz çocuğun malıydı. Çocuklar ekilmeyen arazilerini Resulullah'a parasız vermek istediler. Ancak o geçerli fiyata göre parasını ödeyip araziyi aldı. Mal güvenliği hakkının önemi şu hadisle de ifade edilebilir: "Kendi malını korurken ölen bir kişi şehittir." (Buhari Hadis Kitabı) 3) Namus Güvenliği veya Namusu Korumak İslam devletinde her vatandaşın önemli bir hakkı da namusunun ve şerefinin korunmasıdır. Kur’an’da Allah'ın buyruğu şöyledir: "Ey iman edenler bir kavim diğer bir kavimle alay etmesin, olur ki alay edilenler (Allah katında) bunlardan (alay edenlerden) daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla eğlenmesinler. Mümkündür ki eğlenceye alınanlar, bunlardan eğlenceye alınanlardan daha hayırlı olurlar. Hem kendi kendinizi ayıplamayın ve kötü lakaplarla birbirinizi çağırmayın." (Hucurat Suresi: 11. Ayet) -­‐ 8 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
Resulullah, bir kişinin namusuna saldırılması ve hakarete uğramasını en büyük zulüm olarak nitelendirmiştir: "En büyük tecavüz bir Müslümanın namusuna haksızca saldırmaktır." (Ebu Davud Hadis Kitabı) 4) Özel Hayatın Gizliliği İslam devletinde fertlerin özel hayat ve yaşantıları da tamamıyla koruma altına alınmış ve buna kimsenin müdahale etmesine izin verilmemiştir. Kur’an’ın emri şudur: "Ey iman edenler, kendi evinizden başka evlere, sahiplerinden izin almadıkça ve onlara selam vermedikçe girmeyiniz. Eğer iyice düşünürseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer o evde kimseyi bulamazsanız size izin verilinceye kadar girmeyin. Eğer size 'geri dönün' denilirse, dönüp geri gidin, bu sizin için daha hayırlı (bir davranış) dır." (Nur Suresi: 27-­‐28. Ayet) Kur’an-­‐ı Kerim bir kişinin evini dış müdahalelere karşı güvenceye aldıktan sonra, Müslümanların birbirinin sırlarını öğrenmek, özel işlerine karışmak ve özel hayatlarını kurcalamaktan sakınmalarını da istemiştir: "Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Bir kısmınız bir kısmınızı çekiştirmesin. Hiç biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? Siz ondan tiksinirsiniz." (Hucurat Suresi: 12. Ayet) Resulullah, özellikle hükümdar ve yöneticilerin, başkalarının özel hayatlarını kurcalamasını yasaklamıştır: "Bir hükümdar veya yönetici, insanlarla ilgili özel şeyleri araştırmasın." (Ebu Davud Hadis Kitabı) Hz. Ömer bir gece yürüyüşü esnasında bir kişininin evinde şarkı söylendiğini duydu. Bunun üzerine kuşkulandı ve duvara çıkıp evin içine baktı. Orada içki içiliyordu. Hemen seslendi: "Ey Allah'ın düşmanı, sen Allah'a itaatsizlik edeceğini ve Allah'ın senin itaatsizliğinin dünyaya açıklamayacağını mı sanıyorsun?" O kişi cevap verdi: "Ya Emir-­‐el Müminin! Acele etmeyin, sakin olun. Ben bir günah işledim ise, siz üç günah işlediniz! Allah gereksiz merakı yasaklamıştır. Siz merak ettiniz. Allah başkalarının evlerine kapılarından girilmesini emretmiştir, siz duvardan çıkıp geldiniz, Allah başkalarının evlerine izinsiz girilmemesini istemiştir. Siz ise iznim olmadan evime girdiniz." Bunu duyunca Hz. Ömer hatasını kabul etti ve hakkında herhangi bir kovuşturma açmadı, ancak ondan kendine çeki düzen verme sözünü aldı. (12) 5) Kişisel Özgürlüğün Korunması İslam devletinde bir vatandaş halka açık bir mahkemede adil bir şekilde yargılanıp, suçu sabit olmadan tutuklanamaz. Kulların sahip olduğu hak ve özgürlükleri, bir hükümdar veya yönetici şöyle dursun, Allah'ın Resulü bile kısıtlamamıştır: "Allah'ın Kitap ve Peygamberlik verdiği beşerin, bu ihsanlardan sonra insanlara Allah'tan başka 'bana kul olunuz' demesi mümkün değildir. Aksine, o Kitab’ın size öğrettiği ve ders aldığınız gibi Allah'a muhlis kul olunuz." (Âl-­‐i İmran Suresi: 79. Ayet) İslam’ın esas amacı bir hususta ceza vermekten kaçınmaktır. Sebep ve tanıklıklar ceza için değildir. "Mümkün olduğu kadar insanları cezalanmaktan kurtarın." hadisi bu duruma işaret eder. (İbn-­‐i Mace Hadis Kitabı) İslam'da hükümet makul, yasal gerekçe veya mahkeme kararı olmaksızın bir vatandaşı cezalandıramaz, hapse atıp özgürlüklerden mahrum edemez. Hz. Ömer bin Abdulaziz'in hakimi kendisine mektup yazıp tasarrufu altındaki bölge insanlarının bir kısmına karşı, onlara zor kullanmaya izin verilmesini istedi. Hz. Ömer bin 12 Ebul Âla Mevdudi, Tefhimül Kur’an, Cilt: 5, S: 89 -­‐ 9 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
Abdulaziz'in cevabı: "İnsanlara karşı zor kullanılması için benden izin istemene şaşırdım. Güya ben seni ilahi azaptan kurtaracakmışım gibi davranıyorsun. Mektubumu aldıktan sonra takip edeceğin yol şu olmalıdır: Borcu olan kişi borcunu ödemek istiyorsa kabul et. Ödemeyeni yemin ettirip serbest bırak. Onlara karşı zor kullanıp ve onlara işkence yapıp daha sonra bu suçun yüküyle Allah'ın huzuruna çıkmamanı tercih ederim." 6) Başkalarının Suçundan Dolayı Suçlanamama İslam devletinde bir vatandaş başkalarının yaptıklarından dolayı sorumlu tutulmama veya cezalandırmama hakkına da sahip olacaktır. Kur’an'ın bu konuda emri çok açık ve nettir: "Her nefsin kazandığı kendisinedir. Bir günahkar, diğerinin günahı ile günahkar olamaz." (Enam Suresi: 164. Ayet) 7) Zulmü Protesto Hakkı İslam, vatandaşlara zulmedildiğinde buna karşı çıkma her türlü baskı ve zorluğa karşı seslerini çıkarma, zulmü ve zalimi protesto hakkı vermiştir: "Kardeşine, ister zalim, ister mazlum olsun yardım et." Bazıları "Ya Resulullah mazluma yardım edebiliriz, ama bir zalime nasıl yardım ederiz?" diye sordu. Resulullah dedi ki: "Onu zulümden alıkoyarak" (Buhari Hadis Kitabı) 8) İfade Özgürlüğü İslam devletinin vatandaşları sadece kendilerine zulüm edildiği zaman ses çıkarma hakkına sahip değillerdir. Ayrıca, devlet işleri ve sorunları hakkında da kendi görüşlerini serbestçe belirtme hakkına sahiptirler. Hukuk dilinde buna "ifade özgürlüğü" denir. Kur’an-­‐
ı Kerim'de müminlerin özelliği şu olduğu belirtilmiştir: "İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirirsiniz." (Âl-­‐i İmran Suresi: 110. Ayet) Yine Hz. Ömer'in genel emri şuydu: "Kimin bir ihtiyacı varsa, kime zulmedilmiş, yahut kim benim bir sözüme kızmışsa bana haber versin." Hz. Ali de kendisine karşı çıkanları hiçbir zaman kuvvetle susturmaya çalışmadı; aksine herkese görüşlerini açıkça belirtme fırsatı verdi. Devlet ve hükümetle ihtilafa düşenlerin Beytü’l Mal'dan verilen maaşları kesilmedi ve diğer ücretleri durdurulmadı; mal ve mülklerine el konulmadı. Hz. Ali'nin haricilere gönderdiği yazılı mesajda açıkça şunlar yazılıydı: "Dilediğiniz yerde oturma özgürlüğüne sahipsiniz. Ama aramızda varılan anlaşma uyarınca haksız yere kimsenin kanını akıtmayacaksınız, huzursuzluk yaratmayacaksınız ve zulmetmeyeceksiniz." Bir defasında halife Harun Reşid Hacc’a gitti, tavaf sırasında Abdullah Amri'yi kendisine seslenirken gördü. "Ey Harun, Hacc’a kaç kişinin geldiğini söyleyebilir misin?" Harun dedi ki: "Sayısız, gerçek sayılarını Allah bilir. Bunun üzerine Abdullah Amri; bunca insanın arasında herkes sadece kendi yaptıkları için Allah'a sorumludur, ancak sen tüm idare ettiklerinden sorumlusun." Harun Reşid bunu duyunca ağlamaya başladı. Abdullah Amri'ye bir şey demedi. 9) Vicdan ve İnanç özgürlüğü İslam devletinde herkesin vicdan ve inanç özgürlüğü garanti altına alınmıştır. Kur’an-­‐ı Kerim’in emri şudur: "Dinde zorlama yoktur, iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır." (Bakara Suresi: 258. Ayet) Yüce Allah’ın amacı ve insanların çabası İslam'ın bütün dünya tarafından kabul edilmesi yönündedir. Ancak bu konuda kimseye baskı ve zulüm yapılmayacaktır. Kimin aklına yatıyor, kimin canı çekiyor ve kim delilleri uygun görüyorsa bunu uygun görebilir. İstemeyen bunu kabule zorlanmayacaktır. -­‐ 10 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
Yine Hz. Peygamber'e dini tekzib eden kafirlere, müşriklere karşı şöyle ikazda bulunması gerektiği ifade edilmiştir: "Allah bizim de sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de sizedir. Bizimle sizin aranızda bir husumet yoktur." (Şura Suresi: 15. Ayet) Hz. Ömer bir gün Kudüs'te kilisenin bir köşesinde namaz kıldı. Daha sonra Müslümanların onun davranışını hüccet kabul edip, hrıstiyanları kovma geleneğini, benimseyebileceğini düşündü. Bunun üzerine başpiskoposa (patriğe) bir teminat mektubu verdi. Bu mektupta kiliselerin hrıstiyanlara ait olduğu belirtilerek bir zamanda sadece bir Müslümanın kiliseye girebileceği kaydedildi. Vicdan ve inanç özgürlüğü konusunda, başkalarının inançlarıyla alay edilmemesi, hor görülmemesi de özellikle istenmiştir. Kur’an-­‐ı Kerim’de yüce Allah'ın emri şöyledir: "Müşriklerin Allah'tan başka taptıklarına sövmeyin." (Enam Suresi: 108. Ayet) 10) Eşitlik Hakkı Kur’an-­‐ı Kerim dünyanın bütün insanlarının eşit olduğunu ve aynı haklara sahip olduğunu ifade etmiştir: "Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışasınız diye cemiyetlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak Allah indinde en iyiniz, takvası en fazla olanınızdır." (Hucurat Suresi: 13. Ayet) Aynı sözler, Veda Hutbesi’nde de vurgulanmıştır: "Ne bir Arap bir Acem’e üstündür, ne bir Acem Arab’a üstündür, ne bir beyaz zenciye, ne de bir zenci bir beyaza üstündür. Ama takvası hariç." ve "Hepiniz Hz. Adem'in evlatlarısınız. Adem de topraktan yaratılmıştı." (Buhari Hadis Kitabı’ndan) İslam devleti sınırları içinde yaşayan tüm insanlar kanun katında eşittirler: "Tüm insanların birbirinin kardeşi olduğuna tanıklık ederim." (Ebu Davud Hadis Kitabı) 11) Adaleti Arama ve Bulma Hakkı İslam devletinin var oluşunun amacı adaletin tesisidir. Kur’an-­‐ı Kerim’de Allahu Teala Hz. Peygambere şu duyuruyu yapma emri vermiştir: "Ben Allah'ın indirdiği her Kitab’a inandım. Aranızda adalet etmekle emrolundum." (Şura Suresi: 15. Ayet) Hz. Peygamber adalet kavramının belirlenmesi, amaç ve hedeflerinin iyice anlaşılması konusunda belirsizlik bırakmamıştır. Buna yönelik Kur’an-­‐ı Kerim'de şöyle bir ayet geçmektedir: "Ey iman edenler, kendi nefsiniz veya babanız, ananız aleyhinde veya fakir birisinin aleyhinde olsa bile Allah için şahitliği adaletle ayakta tutun. Çünkü Allah onlara sizden daha yakındır. Hevanıza tabi olup adaletten sapmayın. Çünkü Allah işlediğiniz şeyden haberdardır." (Nisa Suresi: 135. Ayet) Bu şart ve kurallardan birine özen gösterilmezse, adalet, adalet olmaktan çıkıp zulüm oluverir. 12) Ekonomik Güvenlik Hakkı Allah ile kul arasında kurulan ilişkiler çerçevesinde insana gerekli olan ilk hak günde 5 vakit namazla Allah'a bağlılığını dile getirmesidir. Bundan sonra iman edenlere gerekli olan ikinci hak insanlarla insanlar arasındaki ilişkiler çerçevesinde "infak"tır. Yani Allah'ın insanlara verdiği mal ve mülkün bir bölümünü muhtaç olanlara, fakir fukaraya vermek ve onların geçimini sağlamaktır. Allah'ın dininde infak üzerinde ziyadesiyle durulmaktadır. Bu konuya yönelik bir çok ayetler vardır:" (Ta ki bu mallar) sizden zenginler arasında tedavül eden bir şey olmasın." -­‐ 11 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
(Haşr Suresi: 7. Ayet). Bu ayette tekelleşme ve gücün, zenginliğin temerküzüne karşı uyarı, aydınlatma vardır. İnfak için verilen maldan alan değil, bizzat verenin kendi nefsine ihsanda bulunduğu ifade edilmektedir: "Allah'ın fazl ve kereminden kendilerine verdiği şeyde cimrilik edenler bunun kendileri için hayırlı olduğunu zannetmesinler. Şüphesiz bu onlar için bir serdir." (Âl-­‐i İmran Suresi: 180. Ayet). "İnsana ancak çalıştığı vardır." (Necm Suresi: 39. Ayet). Hz. Peygamber: "Kim arkasında mal bırakırsa, o mal aile fertleri içindir ve kim arkasında sahipsiz kimse bırakırsa onların sorumluluğu bana aittir" demiştir. (Tirmizi Hadis Kitabı) Hz. Ömer bir yahudinin dilenmekte olduğunu görünce, önce evinden bir şeyler verdi. Daha sonra beytü’l malın muhasebecisini çağırıp, yahudiye ve benzeri kimselere günlük maaş bağlanmasını emretti ve ekledi: "Allah'a yemin ederim ki, gençliklerinde onlardan cizye alıp yememiz yaşlılıklarında da çaresiz bırakmamız adalet kurallarına sığmaz." 13) Suç ve Günahtan Uzaklaşma Hakkı İslam kendi devlet sınırlarının içinde yaşayan her vatandaşa günah işleyebileceği kanısına vardığı takdirde bir emri yerine getirmekten vazgeçme hakkı vermiştir. 14) Örgütlenme ve Toplantı Hakkı İslam devletinde vatandaşlara örgüt kurma ve toplantı yapma hakkı verilmiştir: "Siz insanlar arasından çıkarılmış bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirir ve Allah'a iman edersiniz." (Âl-­‐i İmran Suresi: 110. Ayet) İnsanları doğru yola götürmek, kötülükten vazgeçirmek gibi görevlerin ifası için bazı kimseler bir araya gelip bir örgüt kurmak istiyorlarsa bu hakkı serbestçe kullanabilirler. 15) Siyasi Hayata Katılma Hakkı İslam açısından halifelik belli bir kişiye, gruba, aileye, partiye değil, topyekûn İslam Ümmeti’ne verildiği için, her Müslüman "Allah'ın Halifesi" kimliği ile devlet işlerine katılma hakkına sahiptir. Bu nedenle Kur’an-­‐ı Kerim şu kuralı belirlemiştir: "Müslümanlar işlerini aralarında müşavere ederler." (Şuara Suresi: 38. Ayet). Hz. Peygamber’e doğrudan şu emir verilmiştir: "Ve işlerinde onlarla müşaverede bulun" (Âl-­‐i İmran Suresi: 159. Ayet) 16) Serbest Dolaşım Ve Oturma İzni İslam devletinin her vatandaşı istediği yerde oturma ve devletin sınırları içinde seyahat etme hakkına sahiptir. Aynı şekilde Yüce Allah kullarına evlerini, yurtlarını terk etme ve başka yerlere göç edip yerleşme serbestisi tanımıştır. "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Onda hicret edeydiniz." (Nisa Suresi: 97. Ayet) 17) Ücret ve Maaş Hakkı İslam devletinde tüm işçi, çiftçi ve emekçilerin hakları güvence altına alınacaktır. Onlar ücretsiz çalıştırılmayacaktır. Bedensel zararlar telafi edilecektir. Kur’an-­‐ı Kerim kişinin emeğinin karşılığını alması için çalışması ve ücreti hak etmesi hakkını getirmiştir. Resulullah şöyle buyurmuştur: "İşçiye ücreti teri kurumadan ödenmelidir." (İbn-­‐i Mace Hadis Kitabı) ve "Bir işçi ücreti konuşulmadan çalıştırılmamalıdır." (Beyhaki Hadis Kitabı) -­‐ 12 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
Hz. Ömer’in adetiydi. Her pazartesi Medine'nin içinde ve etrafında dolaşırdı ve kimin kaldırabileceğinden daha ağır yükler taşıdığını görse yükünü hafifletirdi. (13) V.
İSLAM İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRİSİ YA DA VEDA HUTBESİ Hz. Muhammed sadece Allah'ın dinini tebliğ ettiği için, çıkarıldığı Mekke şehrine büyük bir zaferle geri döndü ve kendisine sürekli kin besleyen, düşmanlık eden Mekke'nin ileri gelenlerine eman (güvenlik) verdi. Onlara hiç bir şekilde dokunulmadı. Bu tarihte eşine bir daha hiç rastlanmayacak sevgi ve dostlukla cezalandırma yöntemiydi. Mekke'nin fethinden sonra Hz. Muhammed vefatına yakın eda ettiği son Hacc’da irad ettiği "Veda Hutbesi"nde tüm insanlığa bir insan hakları şaheseri sunmuş oluyordu. Önemine binaen Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi’nden bazı bölümleri aynen aktarıyoruz: "Hamd ve şükür Allah'a mahsustur. Biz ondan yardım dileriz. Nefislerimizin şerlerinden hareketlerimizin kötülüklerinden ona sığınırız, Allah'tan başka ilah olmadığına O'nun tekliğine şehadet ederim. Muhammed (SAV) O’nun kulu ve resulüdür." "Ey insanlar! Kanlarınız (hayatınız), mallarınız, haysiyet ve şerefleriniz Rabbinizle buluşacağımız güne kadar mukaddes ve mükerremdir." "Emanet olarak el altında birşey bulunduran kimse onu kendisine emanet etmiş olan şahsa döndürmelidir." "Gerçekten artık cahiliyet devrinde mevcut ödemeler üzerindeki riba kaldırılmıştır. Şu kadarı var ki, ödünç olarak verdiğiniz sermayeleriniz sizindir; bu suretle ne zulmedecek ne de zulme uğrayacaksınız. Ve yine cahiliye devrinin kan davaları kaldırılmıştır." "Zevcelerinizin sizin üzerinizde bir hakkı bulunduğu gibi sizin de onlar üzerinde bir hakkınız vardır. Onlara en iyi bir tarzda davranıp muamele edin." "Ey insanlar! Mü’minler kardeştirler. Bir kimse için kardeşinin malını kullanması rızasını elde etmedikçe helal olmaz." "Ey insanlar! Rabbiniz bir, ceddiniz birdir. Hepiniz Adem'den türemiş bulunuyorsunuz. Adem ise topraktan yaratılmıştır. Allah indinde en mükerrem ve makbul olanınız ondan korkup çekineninizdir. Bir Arab’ın, Arap olmayan üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Varsa bu takva yönündendir. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi? Ey Allah'ım, sen şahit ol." (14) VI.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME İslam dinine göre insan haklarının yeri ve önemini ve kendine özgülüğünü bu araştırmayla ortaya koymaya çalıştık. Elbette bu temel ve özlü haklar her toplumsal çevrenin içinde bulunduğu durum ve öncelikler, ihtiyaçlar dikkate alınarak geliştirilip güçlendirilmeli ve bu konuda sosyal bir bilinç ve duyarlılık oluşturulması için insan hakları konusunda eğitime gereken özen verilmelidir. Bu konuda Prof. Tekin Akıllıoğlu şöyle demektedir: "Bir başka görüş 'insan hakları' yaklaşımını temel almaktadır. Buna göre batı; insan haklarını 'devlete karşı' öne sürülen 13 Muhammed Selahaddin, Özgürlük Arayışı ve İslam, Pınar Yayınları, İstanbul 1989, Sayfa: 235-­‐310 14 Prof. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, İstanbul-­‐1993, İrfan Yayıncılık, Cilt: 1, S. 273-­‐277 -­‐ 13 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
haklar olarak nitelendirmekte, çatışmacı bir yaklaşım içinde algılamaktadır. Belli bir toplumsal/ekonomik yapıya özgü olan bu yaklaşımın farklı tarihi, dini, kültürel özelliklere sahip toplumlarca benimsenmesi beklenmemelidir. Bu toplumlarda insan haklarının uygulanmasındaki başarı herşeyden önce kendilerine özgü bir yaklaşım bulmalarına bağlıdır, özellikle İslami toplum yapısına sahip ve İslam hukuku uygulayan ülkelerde insan hakları yaklaşımının ve uygulamasının çok farklı olduğu dikkat çekmektedir." (15) İnsan hakları kavramı ve uygulamaları günümüzde evrensel bir nitelik kazanmıştır. İnsan hakları ile ilgili bir hayli uluslararası antlaşma ve sözleşmeler yapılmıştır. Bunlardan en çok bilinenleri; "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" ve "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"dir. Bugün küresel bir "İnsan Hakları" konsensüsü (uzlaşması) varlığından bahsedebiliriz. İnsanoğlu hiç şüphesiz bu noktaya gelinceye dek, çok değişik aşamalardan geçmiştir. Bundan ondört asır önce Arabistan'da İslam’ın ortaya çıkması ile birlikte gündeme gelen "İnsan Hakları" yaklaşımı gerçekten dikkat çekici ve kayda değer bir yenilik olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır. Günümüzde halkı Müslüman ülkelerdeki hukuki meselelerin çözümü ve insan hakları ihlallerinin önüne geçilebilmesi için bu bilgilerin hayati önemi haiz olduğu göz ardı edilemez. İnsan hakları ile ilgili konularda tarihsel deneyimlerin kılavuzluğuna da başvurmak gereklidir. Ancak maalesef mevcut durum ve uygulamalar pek az ve yetersizdir. Gelenekle modernite arasında sarkaç hareketi yapan İslam toplumları insanlığa yön veren ilkeleri, değerleri kurumsallaştıracak bir esnekliğe kavuşturmalı ve icraatla, uygulamayla da zenginleştirmelidir. Bunun için insan hakları içtihat geleneğini oluşturacak uluslararası bir hukuk nosyonu ve siyasi kültürel bilinç şarttır. Modern dünyanın gerekleri ve gerçekleri ile, İslam dininin temel ilkeleri bir arada değerlendirilerek yeni bir yaklaşım tarzının ortaya konulması acil ihtiyaçtır. Son güncelleme: 09 Ocak 2015, Çamlıca-­‐İstanbul 15 Prof. Tekin Akıllıoğlu, İnsan Hakları, S.B.F. ders notları, S. 9 -­‐ 14 -­‐ İslam Hukukunda İnsan Hakları Yaklaşımı – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz
VII. KAYNAKÇA
1) Prof. Dr. Salih Tuğ, İslam Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul-­‐1989, İrfan Yayınevi 2) Doç. Dr. Şükrü Karatepe, Osmanlı Siyasi Kurumları, İstanbul-­‐1989 3) Prof. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, İstanbul-­‐1993, İrfan Yayıncılık 4) Prof. Dr. Abdülkadir Şener, İslam Hukuku Kaynaklarından Kıyas, İstihsan, İstıslah, Ankara 1974, O.İ.B, Yayınlar 5) Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, İnsan Hakları Öğretisi, İstanbul 1988, İşaret Yay. 6) Prof. Dr. Ebul-­‐Fazl İzzeti, İslam’ın Yayılış Tarihine Giriş, İnsan Yayınları, İstanbul 1984, 5. Bölüm 7) Seyyid Ebul-­‐Âla Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber’in Hayatı, Pınar Yayınları, 1985, 2.basım, Sf. 199-­‐205 8) Ebul Âla Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, Cilt: 5 9) Muhammed Selahaddin, Özgürlük Arayışı ve İslam, Pınar Yayınları, İstanbul 1989 10)Prof. Tekin Akıllıoğlu, İnsan Hakları, S.B.F. ders notları -­‐ 15 -­‐ 
Download