TÜRKiYE DiYANET VAKFI YAYlNLARI 1172 iSLAM'DA iNSAN MODELi ve .. . HZ. PEYGAMBER ORNEGI ~ (Kutlu Doğum Haftası ANKARA 1995 : 1993) SAHABE GÖZÜNDE Hz. PEYGAMBER M. Asım YEDiYILDIZ Bildiğiniz gibi, bugün dünyamız çözümleri oldukça güç siyasi, dini, ictimai ve kültürel birtakım problemlerle karşı karşıya bulunmakta ve dünyanın gündemini tahmin edilmesi fevkalade zor belirsizlikler işgal etmektedir. Baş döndürücü bir süratle gelişen bu hadiseler insana adeta tarihin yeniden tekerrür ettiği intibaını veriyor. 1989-90 yıllarında Sovyet Rusya'nın çözülmesi, Kafkaslarda yetmiş yıldır istiklal peşinde koşan birçok devletin doğruasma yol açarken beraberinde kanlı çatış­ maları da getirdi: Ermeni-Azeri çatışması ve Gürcü-Abhaz mücadelesi şimdilik bunların en önemlilerini teşkil etmektedir. Öte yandan bu yeni Türki cumhuriyetler içinde eski yönetim yanlıları ile milli güçler arasın­ da cereyan eden mücadeleler de unutulmamalıdır. Kardeş Afganistan'daki durum ise başka bir yürek acısı! Balkanlar da rahat değil. Bilhassa büyük Sırbistan idealini gerçekleştirmek isteyen Sırplar, BosnaHersek'te adeta bir müslüman katliamı gerçekleştirirken dünya kınama­ nın ötesinde hemen hemen hiç bir şey yapmıyor. Konuyla ilgili basında verilen haberler beynimize bir kurşun gibi çakılmaktadır. Bütün bu olaylar karşısında ne yapılacağını iyi bilememenin verdiği derin bir teessüre kapılmaktayız. Olayları seyretmekten başka yaptığımız pek bir şey yok. Kıbrıs'ta Türklere yapılan haksız muamelelerle ilgili haberlerin hergün bir yenisini duymak ayrı bir üzüntü kaynağı! Türkiye'nin etrafı bir barut fıçısı gibi. Güney doğu Anadolumuz'da nice insanın şehadetine yol açan başbelası terörizm ... Kısacası dünyada rahat değiliz. Bütün bu problemlerden nasıl kurtulacak ve dünyayı huzursuzluğa boğan bu fesadın önüne nasıl geçeceğiz? şaşkınlıkla İşte 2 1. asrın eşiğinde zulmün dünyadan kaldırılmasıyla görevli kutlu Peygamberimizin doğum gecesini maalesef üzüntüler içinde kutlamak zorunda kaldık! Ellerinde dünyada benzersiz birinkılaba kaynaklık eden hidayet rehberi Kur'an-ı Kerim gibi bir'kitap bulunurken müslümanların bu geceyi böyle bir burukluk içinde kutlamaları gerçekten elem verici bir olay. Bir milyar müslümanın bu acıklı manzarasını Peygamberimiz görseydi her--KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - - 111 - - halde çok üzülürdü. sı mümkün değil. Kaldı ki Onun ruhunun bundan haberdar olmama- Öyle inanıyoruz ki, insan haklarından en çok sözedildiği bir dönemde dünya barışını tehdit eden bu olumsuzluklardan kurtulmanın tek çaresi Rasülüllah'ı iyi anlamak ve tanımaktan geçmektedir. O'nun getirdiği "vahy" tüm toplumların kurtuluş reçetesidir. Zira O, yalnız Araplara değil, alemiere rahmet olarak gönderilmiştir. O'nun rahmet oluşunun şuuruna varamayan toplumlar asla mutluluğa eremeyeceklerini bilmelidirler. İşte bu gerçeğin farkında olan Sahabe-i Kiram, O'nu anlamanın, tanımanın ve sevmenin bize en güzel örneğini vermiştir. Şimdi bu nümüne-i tirnsalin gözünde Rasülüllah'ı tanımaya çalışa­ lım. Öncelikle belirtelim ki, sahabenin nezdinde Efendimiz, peygamberlik gelmeden önce "Muhammedü'l-Emin" idi. Toplumda herkesin güvendiği bir kimse olarak beliren bu yüce insan daima yoksulun ve zayıfın yardımcısı idi. Kendisine peygamberlik geldikten sonra artık O, inanılması ve itaat edilmesi gereken bir insan olmuştu. O'na inananlar saadet ülkesine kavuşuyorlardı. Fakat asıl önemlisi bu saadet ülkesinde kalabilmek ve onun güzelliklerini yaşayabilmektir. Bunun için de kayıtsız ve şartsız onu sevmek ve O'na itaat etmek gerekiyordu. Zira Kur'an'da Peygamber'e itaatsizlik Allah'a itaatsizlikle bir tutulmuştur. Mücadele sure'nin 20. ayetinde, Allah ve Rasulüne muhalefet edenler insanların en alçakları olarak nitelendirilmişlerdir. Peygambere itaat sahabenin şian olmuştu. Onların başansında da zaten bu yatmıyor muydu? İran ve Bizans gibi iki süper gücün yokoluşu bu itaate bağlı değil miydi? Sahabeye göre Kur'an'ın bir emri olarak Hz. Muhammed'i sevmek bir ibadetti. Onlar, Peygamberi unutmanın, O'nu sevmemenin gerçekte Allah'ı unutma anlamına geldiğini çok iyi biliyorlardı. Bu insanlar arasında öyle kimseler vardı ki, Rasulüllah'ın ayağına bir dikenin bile batmasına gönülleri asla razı olmazdı. inancından dolayı, ağır işkencelere maruz kalan Peygamberimizin müezzini Bilal-i Habeşi, Habbab b. Eret, Arnmar b. Yasirve Ebu Fükeyhe bunlardan sadece bir kaçıdır. Müşrik­ lerin tüm işkencelerine rağmen O'nun bir kılma bile dakunulmasına tahammül edemeyen bu insanların sevgi ve fedakarlıklarını size nasıl anlatabilirim? Tüm iradelerini O'nun sevgisine adayan bu insanlaf Medine'ye hicrette coşkularını şöyle ifade ediyorlardı: - - 1 1 2 - - - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM-- Dolunay doğdu üzerimize veda tepelerinden ... Şülcür gerekti bize Allah'a davetinden... Ey bize içimizden gönderilen elçi! Sen itaat edilmesi gereken bir dauetle geldin, Geldin de lvfedine'ye şeref üerdin, Ey davetçilerin en hayırlısı hoş geldin! .. Cahiliyye elbiselerinden sonra, İzzat ve şeref elbisesi giy dile. Boşa geçen günlerden sonra, Şeref göğsünden doyasıya emdilc ... Şöyle dedi lcaranlılclan parçalayan şafak bana, Söyle ehH İs lama! Zillet asla yakışmaz asla Muhammed'e tabi olana... Asla vadimizden dönmemelc Ve doğruluktan aynlmamak üzere yemin ettik, Söz verdile hep birden... Şahid ol ki ey esenli/( yıldızı! Ateşler içindeyim sevgin ve hasretinden... Rasülüllah'a duyulan bu aşk Türk toplumunu da aynı cak ve Süleyman Çelebi'nin dilinde şöyle ifade bulacaktı: şekilde sara- Tuttu ciham serteser envar-ı Mustafa Çün kim belürdi dünyada asar-ı Mustafa Uruldı canda nevbet-i Şer' i Muhammedi Daldı canan cinanına ezhar-ı Mustafa. Bugünün insanına düşen görev, bu aşıklar kervanına katılarak İslam medeniyetinin yeniden filizlenmesine katkıda bulunmaktır. ADlıyamadı­ ğı ve sevemediği bir Peygamberin ona vereceği hiç bir şey yoktur. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim kayıtsız-şartsız Hz. Peygrubere itaati ve onu sevmeyi emretmektedir: Ey mü'minler! Allah'a ve Rasülüne itaat edin, dinlediğiniz halde ondan yüz çevirmeyin." (Enfal, 20) "Rasillüm şöyle de: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız hemen bana, uyun lci Allah da sizleri sevsin ve günahlannızı bağışlasın. Zira Allah çok bağışla­ yıcı, çok merhamet edicidir." (Al-i İmran, 3 1) "Allah'a ve Peygambere itaat edin lci rahmete erdirilesiniz." (Al-i İmran, 132) --KUTLU DOGUM 113-- Dünyanın bu insan, şüphesiz insanlarm en ahlaklısıdır. Kur'an'ın ifadesiyle mü'minler için kendisinde alına­ cak örnekler vardır. Bu yüksek ahlakı sosyal yapılarının temeline oturtan toplumların sağlam bir toplum hayatına kavuşmaları hayal değildir. Çünkü Peygamberimizin terbiyesi Allah'ın terbiyesidir. Ve terbiyelerin en güzelidir. Türk-İslam medeniyetinin üzerinde yükseldiği bu terbiyeyi Türk toplumuna, Mevlanalar, Yunuslar, Emir Sultanlar vermiştir. kendisine hayranlık duyduğu O'nun ahlakının güzelliklerinden birisi ümmetinin ızdırap çekmesine çok üzülmesidir. Peygamberimiz ümmetinin derdiyle o derece ilgilenmiş­ tir ki, onlar doymadıkça doymamış, onlar gülmedikçe gülmemiştir. Komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen bir Peygamberden başka ne beklenebilirdi? Öyle zamanlar olmuştur ki, Hz. Aişe'nin ifadesiyle evinde iki ay hiç ateş yanmamıştı. Öte yandan Allah bu konuda mü'minlerin dikkatini çekmekte ve Hz. Peygamberin merhametini şöyle vurgulamaktadır: "Andolsun size içinizden bir Peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür. Mü'minlere çok merhametlidir. Onlara hayır diler." (Tevbe, 128) Daha önce de belirttiğimiz gibi, ayağına bir dikenin bile batınasına gönülleri razı olmayan sahabesine nasıl düşkün olmazdı? Zira Onlar Hz. Peygamberi herşeylerinden daha çok seviyorlardı. Bir defansında Hz. Ömer Peygamberimize kendisini herşeyden çok sevdiğini söyleyince: "Ya Ömer, nefsindende çok sevmedikçe tam iman etmiş olmazsın" cevabını almıştı. Kuşkusuz sahabeden O'na en çok bağlı olan Hz. Ebübekir idi. Herkes O'nu yalanlarken tasdikte tereddüt etmeyen ve bu davranı­ şıyla sıddık lakabı alan Hz. Ebübekir! Onun Rasulüllah'a bağlılığını gösteren yüzlerce örnekten sadece birisini nakletmekle yetinelim; Hz. Peygamber hicret yolculuğunda arkadaş olarak Hz. Ebubekir'i almış ve yolculuğa koyulmuştu. Seyahatleri sıra­ sında sığındıklan mağarada Rasülüllah'ı sokmak isteyen bir yılanın deliğine ayağını direyerek engel olmuş ve yılanın kendisini sokmasının verdiği acıdan gözyaşlarını tutamamış ve gözyaşları dizinde uyuyan Hz. Peygamberin yanaklarına düşmüştü. Nefes kesici bu durum karşısında uyanan Efendimiz, Hz. Ebubekir'in ağladığını görmüş ve ona niçin ağla­ dığını sormuştu. Hz. Ebubekir de olayı anlatmıştı. İşte bir sahabenin Peygamberini nefsine tercih Hz. Peygamberin hayatına bakıldığında, edişinin hikayesi! idareci konumunda olanla- - - 1 1 4 - - - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM-- rm O'nun hayatından alacakları çok büyük dersler var: Halkının mutlulugunu ve birligini isteyen ve bu dogrultuda çalışan yöneticiler mutlaka onlarla bütünleşrnek ve kaynaşmak zorundadırlar. Bu yapıldıgı takdirde devletle halkın bütünleşmesi saglanacak, ülkeye iç barış ve huzur gelecel~tir. Hz. Peygamber bu gerçeği en iyi görenlerdendir. O, insa..l'llar arasında renk, ırk, dil ve sosyal statü bakımından hiçbir farklılık gözetmemiştir. Haklı oldugu sürece zayıf O'nun yanında kuvvetli, haksız olan güçlü ise zayıf kalmıştır. O halkıyla birlikte aglamış, onlarla birlikte gülmüştür. Hendek harbi sırasında, hendek kazarken askerleriyle birlikte aç kalışı bunun en çarpıcı örneklerinden birisidir. Hazar ve seferde onlardan ayrılmaması da halkıyla bütünleşmesini saglamıştır. Efendimiz yaşayış bakımından da halkına yabancılaşmamıştır. O, peygamberligi dışında gerçekten bir "kul" olarak yaşamış, normal bir insana mükemmel bir model sunmuştur. O, toplumdaki kötülüklerin düşmanı olmuş, iyilikleri teşvik ederek insanların mutlulugunu saglamaya çalışmıştır. Hz. Peygamber yalnız kendi halkının huzurunu saglamakla kalmadünyaya da huzur getirmeye gayret etmiştir. Zaten getirdigi dinin asıl hedefi de bu degil midir? İslam kimsenin kimseyi sömürmedigi, kimsenin kimseye zulüm yapmadıgı, kimsenin kimseye inancında müdahale etmedigi, Allah'tan başka kimseye kullugun yapılmadıgı sistemin adıdır. O'nun hakim oldugu mekanlar selam yurdudur, saadet ülkesidir. O, tüm insanlıga "kardeş" olmayı emretmiştir; herkesin sonsuzluk kervanına katılarak selamete ermelerini arzulamıştır. O, zillete karşı izzetin, zulme karşı adlin, vahşete karşı merhametin timsali olmuş, merhamet etmeyene merhamet edilmez buyurarak herkesi merhamete, hoşgörüye davet etmiştir. mış, Kısacası, eger bugün biz de böyle mutlu bir dünyada yaşamayı istiyorsak, kendimiz için yaşamayı bırakıp gerçek anlamda Rasülüllah'ı severek ve model alarak Allah'a kul olmalıyız. Bunu yaptıgımız takdirde bilelim ki, "Ey mutmain olmuş nefis! Razı olduğun halde Rabbine dön, kullarımın arasına katıl ve cennetime gir!" (Fecr, 28-30) hitabına nail oluruz. --KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - - 1 1 5 - -