iii İÇİNDEKİLER Kabul ve Onay ii İçindekiler iii Önsöz viii Simgeler ve Kısaltmalar ix Şekiller Dizini xi Çizelgeler Dizini xii 1.GİRİŞ 1 1.1. Kanser 1 1.2.Baş Boyun Kanserleri 2 1.2.1.Baş Boyun Bölgesi Kanserleri Çeşitleri 5 1.2.2. Baş-Boyun Bölgesi Kanser Nedenleri 10 1.2.2.1.Genetik Etkenler 11 1.2.2.2.Çevresel Etkenler 16 1.3. Sigara ve Sigara Dumanını Oluşturan Maddeler 24 1.3.1.Nikotin 24 1.3.2. Sigaradaki Diğer Kimyasallar 25 1.3.2.1.B(a)P 26 1.4. Sigaranın Fazları 27 1.4.1.Partikül Fazı 27 1.4.2.Gaz Fazı 28 1.5. Partikül Fazındaki Kimyasallar ve Etkileri 31 1.5.1. Sigara ve Karsinojen Kimyasallar 35 1.6. Gaz Fazındaki Kimyasallar ve Etkileri 37 1.6.1. Reaktif Oksijen Türevleri 38 1.6.2. ROT Kaynakları 39 1.6.2.1. Fenton Reaksiyonu 42 1.6.2.2. Haber Weiss Reaksiyonu 44 iv 1.6.2.3. Sigara ve Reaktif Oksijen Türevleri 45 1.6.3.ROT Etkileri 45 1.7.Baş Boyun Kanserlerinde Biyolojik Göstergeler 48 1.8. DNA Hasarı 52 1.8.1.DNA Hasar Onarımı 53 1.8.2.Nükleotit Çıkarım Onarımı ( NER) 54 1.9. Oksidatif Stres Hasarı 58 1.9.1.Antioksidan Savunma 60 1.9.2. Hücre İçi Antioksidan Savunma 62 1.10. Baş-Boyun Kanserine Yatkınlık 65 1.11. Genetik Varyasyon 67 1.12. XPD, SOD2, GPX1 Genleri 67 1.12.1. DNA Onarım Geni; XPD 67 1.12.2. Antioksidan Genleri; SOD2 ve GPX1 73 1.12.2.1. SOD2 Geni 73 1.12.2.2. GPX1 Geni 79 1.13. Genetik Varyasyon Saptama Metotları 84 1.13.1. PZR Tarihi 84 1.13.2. PZR Metodunun Prensibi 84 1.13.3. PZR için Esansiyel Bileşenler 85 1.13.3.1. Isıya Dayanıklı DNA Polimeraz 85 1.13.3.2.DNA Sentezi için Uygun Bir Çift Sentetik Oligonukleotit Primer 85 1.13.3.3.Deoksinukleotid Trifosfatlar (dNTPs) 85 1.13.3.4. İki Değerlikli Katyon 86 1.13.3.5. Tampon Çözeltiler 86 1.13.3.6. Bir Değerlikli Katyon 86 1.13.3.7. Hedef DNA 86 1.13.4. Sıcaklık Döngüsü 87 1.13.4.1. Denaturasyon 87 1.13.4.2. Primerlerin Yapışması 87 1.13.4.3. Uzama (Ekstensiyon) 87 1.13.5. PZR Kullanım Alanları 87 v 1.14. Restriksiyon Parça Uzunluk Polimorfizmi (RPUP) 88 1.14.1. RPUP Kullanım Alanları 89 1.15. Jel Elektroforez 89 1.15.1. Agaroz Jel Elektroforez 89 1.15.1.1. Agaroz Jelde DNA’nın Göçünü Etkileyen Faktörler 90 1.15.2. Poliakrilamid Jel Elektroforez (PAGE) 92 1.16. Amaç 93 2.GEREÇ VE YÖNTEM 94 2.1.Araştırma Kurgusu 94 2.1.1. Çalışma Grupları 94 2. 1. 2. Kan Numunelerinin Temini ve Saklanması 95 2. 1. 3. Çalışma Planı 95 2. 2. Analiz Yöntemleri 96 2. 2. 1. Tam kandan DNA izolasyonu 96 2.2.1.1. DNA İzolasyonu Sırasında Kullanılan Kimyasal Maddeler 96 2.2.1.2. İzolasyon Sırasında Kullanılan Aletler ve Malzemeler 97 2.2.1.3. Deneyin Yapılışı 97 2. 2. 2. DNA Miktar Tayini 98 2.2.2.1. DNA Miktar Tayininde Kullanılan Aletler ve Malzemeler 98 2.2.2.2. Deneyin Yapılışı 99 2. 2. 3. Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) 100 2.2.3.1. PZR’da Kullanılan Aletler ve Malzemeler 100 2.2.3.2. PZR’da Kullanılan Kimyasal Maddeler 100 2.2.3.3.Glutatyon Peroksidaz-1 (GPX1) Geni Pro198Leu Polimorfizminin Amplifikasyonu 101 2.2.3.4.Kseroderma Pigmentosum Grup D (XPD) Geni Lys751Gln Polimorfizminin Amplifikasyonu 102 2.2.3.5. Süperoksit Dismutaz 2 (SOD2) Geni Val16Ala Polimorfizminin Amplifikasyonu 103 2. 2. 4. Agaroz Jel Elektroforez 104 2.2.4.1.Agaroz Jel Elektroforez için Kullanılan Aletler ve Malzemeler 105 2.2.4.2. Agaroz Jel Elektroforez için Kullanılan Kimyasal Maddeler 105 vi 2. 2. 4. 3. Jel Hazırlanışı 106 2. 2. 4. 4. Jel Elektroforeze Numunelerin Uygulanması 106 2.2.5. Restriksiyon Parça Uzunluk Polimorfizmi (RPUP) 107 2.2.5.1.Restriksiyon Parça Uzunluk Polimorfizmi için Kullanılan Aletler ve Malzemeler 107 2.2.5.2. Restriksiyon Parça Uzunluk polimorfizmi için Kullanılan Kimyasal Maddeler 107 2.2.5.3. GPX1 Geni Pro198Leu Polimorfizminin ApaI Kesim Enzimi ile Kesilmesi 108 2.2.5.4. XPD Geni Lys751Gln Polimorfizminin Pst I Kesim Enzimi ile Kesilmesi 109 2.2.5.5. SOD 2 Geni Val16Ala Polimorfizminin BsaWI Kesim Enzimi ile Kesilmesi 110 2.2.6. Poliakrilamid Jel Elektroforez(PAGE) 111 2.2.6.1. PAGE için Kullanılan Aletler ve Malzemeler 112 2.2.6.2. PAGE için Kullanılan Kimyasal Maddeler 112 2.2.6.3. Jel Hazırlanışı 113 2.2.6.3.1. %10 APS( Amonyum Persülfat) Hazırlanışı 113 2.2.6.3.2. %30’luk Akrilamid/ Bisakrilamid Karışımının Hazırlanması 113 2.2.6.4. Poliakrilamid Jellerin Kapalı Sistemde Dökülmesi 113 2.2.6.5.Poliakrilamid Jele Numunelerin Yüklenmesi 114 2.2.6.6.Poliakrilamid Jel Boyanması 115 2. 3. Kullanılan İstatistiksel Yöntem 116 3. BULGULAR 117 3. 1. Optimizasyon Bulguları 117 3. 1. 1. Polimeraz Zincir Reaksiyon Şartlarının Optimizasyonu 117 3.1.1.1.GPX1 Geni Pro 198Leu Polimorfizm Bölgesi için PZR Parametrelerinin Optimizasyonu 118 3.1.1.2. XPD Geni Lys751Gln Polimorfizm Bölgesi için PZR Parametrelerinin Optimizasyonu 121 3.1.1.3. SOD2 Geni Val 16Ala Polimorfizm Bölgesi için PZR Parametrelerinin Optimizasyonu 123 vii 3. 2. Hasta ve Kontrol Grubunda GPX1 Pro198Leu Genotip Analiz Sonuçları 126 3. 3. Hasta ve Kontrol Grubunda XPD Lys751Gln Genotip Analiz Sonuçları 128 3. 4. Hasta ve kontrol grubunda SOD 2 Val16Ala Genotip Analiz Sonuçları 130 3.5. Hasta ve Kontrol Grubuna Ait Demografik Özellikler 133 3.6. GPX1, SOD2, XPD Genlerinin İncelenen Polimorfizm Bölgelerinin Kontrol Grubunda Hardy Weinberg Dağılımları 135 3.7.GPX1, SOD2, XPD Genlerinin İncelenen Polimorfizm Bölgelerinin Kanser ve Kontrol Grubu için Allel Frekanslarının Karşılaştırması 135 3.7. GPX1 Pro198Leu, SOD2 Val16Ala, XPD Lys751Gln Genlerinin İncelenen Polimorfizm Bölgelerinin Yassı Hücreli Baş Boyun (YHBB) Kanser Riski Üzerine Etkisi 136 4.TARTIŞMA 151 5. SONUÇ VE ÖNERİLER 170 ÖZET 172 SUMMARY 173 KAYNAKLAR 174 EKLER 200 Ek-1 200 Ek-2 201 ÖZGEÇMİŞ 204 viii ÖNSÖZ Bu çalışma XPD Lys751Gln, GPX1 Pro198Leu, SOD2 Val16Ala polimorfizmlerinin baş boyun kanserlerinde etkilerinin incelenmesi için yapılmıştır. Kanser gelişiminde risk faktörü olarak genetik faktörlerin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Ankara Üniversitesi Bilimsel Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından 08B3336002 proje numarası ile desteklenmiştir. Bu araştırmada bana çalışma olanağı sağlayan, eğitimim boyunca ilgi ve desteğini eksik etmeyen, önerileriyle beni yönlendiren danışman hocam, Sayın Prof. Dr. Sinan H. SÜZEN’e, çalışabilmem için bana zaman yaratan aileme, eşime ve görümcelerime, tez dönemim boyunca her zaman yanımda olan arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım. Bu çalışmanın yapılması için gerekli numuneleri vermekten çekinmeyen tüm gönüllülere ve numunelerin sağlanmasında gösterdikleri yardımdan dolayı Uzm. Dr. Ela Cömert (Ankara Onkoloji Hastanesi Kulak Burun Boğaz), bu bölümde çalışan değerli hemşireler (Elif Okdemir, Emine Gülbudak, Erdal Turan, Gülay Aykutlu, Hatice Yüksel, Öznur Özden)’ e teşekkür eder, Doç. Dr. Mehmet Turanlı’yı (Ankara Onkoloji Hastanesi Kulak Burun Boğaz Klinik Şefi) rahmetle anarım. Tezimin laboratuvar çalışmalarını yapabilmem için araştırma laboratuvarının tüm olanaklarını kullanmama izin verdikleri için Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoji Anabilim Dalı Başkanlığı’na teşekkür ederim. Tez çalışmam süresince bana destek oldukları için TÜBİTAK BİDEP’e teşekkür ederim. viii ix SİMGELER VE KISALTMALAR α alfa β beta bç Baz çifti (Base pairs) B(a)P Benzo (a) Piren BPDE Benzo Piren Diol Epoksit dATP Deoksi adenin trifosfat dCTP Deoksi sitozin trifosfat dGTP Deoksi guanin trifosfat dTTP Deoksi timin trifosfat DE Diol epoksitler DNA Deoksiribonükleik asit EBV Ebstein Barr Virüs EDTA Etilen Diamin Tetra Asetik Asit GPX1 Glutatyon peroksidaz 1 GSH İndirgenmiş glutatyon HPV Human Papilloma Virus Kb Kilo baz NADPH İndirgenmiş nikotinamid adenin dinükleotit fosfat NER Nükleotit çıkarım onarımı NFK Nazofarenks Kanseri OR Odds oranı PAGE Poliakrilamid Jel Elektroforez PAH Polisiklik Aromatik Hidrokarbon PZR Polimeraz zincir reaksiyonu (Polymerase chain reaktion) RPUP Restriksiyon parça uzunluk polimorfizmi ROT Reaktif oksijen türevleri SOD2(MnSOD) Süperoksit dismutaz 2 –Mangan süperoksit dismutaz TBE Tris baz,Borik asit, EDTA x TNP Tek nükleotit polimorfizmi UV Ultraviole XPD Kseroderma pigmentosum grup D YHBBK Yassı Hücreli Baş Boyun Kanserleri xi ŞEKİLLER DİZİNİ Şekil. 1.1 Türkiye’de kadın ve erkek kanser insidans değerleri (2000-2005) 4 Şekil 1.2. Ağızda kanser gelişimi riski olan bölgeler 6 Şekil 1.3. Farenks, larenks gibi kanser riski olan bölgelerin gösterimi 7 Şekil 1.4. Alkol metabolizması 19 Şekil 1.5. Benzo (a) Piren ve Etilen Oksit metabolizması 32 Şekil 1.6. Benzo (a) Piren metabolizması ve DNA katım ürünü 32 Şekil 1.7. BPDE’nin DNA’da guanine bağlanması 33 Şekil 1.8. BP dG yapısı 36 Şekil 1.9. Sigara dumanının hasar yolları 37 Şekil 1.10. DNA hasarı ve sonuçları 52 Şekil 1.11. NER yolağı basamaklarının şematik gösterimi 57 Şekil 1.12. Oksidatif stresin hücrede oluşturduğu olaylar 59 Şekil 1.13. Kanserde yatkınlığı etkileyen faktörler 66 Şekil 1.14. XPD geni şematik gösterimi 69 Şekil 1.15. SOD2 geninin şematik gösterimi 74 Şekil 1.16. SOD2 Val16Ala polimorfizimi ile yapısının değişiminin şematik gösterimi 75 Şekil 1.17. SOD2 sentezi, işlenmesi, taşınması, yerleşiminin teorik gösterimi 76 Şekil 1.18. GPX geninin polimorfik bölgeleri 81 +2 Şekil 3.1. GPX1’in Mg konsantrasyonu optimizasyonu 119 Şekil 3.2. XPD’nin Mg+2 konsantrasyonu optimizasyonu 121 Şekil 3.3. SOD2 geni primer konsantrasyonu optimizasyonu 124 Şekil 3.4. SOD2 geni hedef DNA konsantrasyonu optimizasyonu 125 Şekil 3.5. GPX1 Pro 198 Leu polimorfizminin Apa I ile kesimi 127 Şekil 3.6. GPX1 Pro 198 Leu polimorfizmi RFLP ürünlerinin agaroz jelde görüntülenmesi 127 Şekil 3.7. Kontrol ve hasta gruplarının GPX1 Pro198Leu polimorfizim dağılımları grafiği 128 Şekil 3.8. XPD geni Lys751Gln polimorfizm bölgesininin Pst I enzimi ile kesimi 129 Şekil 3.9. XPD geni RPUP ürünlerinin agaroz jelde görüntülenmesi 129 Şekil 3.10. Kontrol ve hasta gruplarının XPD Lys 751 Gln polimorfizim dağılımları grafiği 130 Şekil 3.11. SOD2 V16A polimorfizim bölgesinin Bsa WI kesim enzimi ile kesimi 131 Şekil 3.12. SOD2 RPUP ürünlerinin agaroz jelde görüntülenmesi 131 Şekil 3.13. SOD2 RPUP ürünlerinin poliakrilamid jelde görüntülenmesi 132 Şekil 3.14. Kontrol ve hasta gruplarının SOD 2 Val16Ala polimorfizim dağılımları grafiği 133 xii ÇİZELGELER DİZİNİ Çizelge 1.1 Erkekler ve kadınlarda ilk 10 kanser türü 4 Çizelge 1.2 Tütün ürünlerinde bulunan karsinojen tipleri 26 Çizelge 1.3 Sigara dumanındaki karsinojenlerin IARC’a göre gruplandırılması 29 Çizelge 1.4 İnsanlarda sigara indüklü kanserlerde rolü olan spesifik tütün karsinojenleri 31 Çizelge 1.5 Reaktif Oksijen Partiküllerinin Kaynakları 40 Çizelge 1.6 DNA katım ürünlerini saptama yöntemleri 49 Çizelge 1.7 Plazma oksidatif stres ölçüm metotları 51 Çizelge 1.8 Nükleotit çıkarım onarımında yer alan başlıca proteinler 55 Çizelge 1.9 XP komplementer grubunda yer alan onarım genlerinin görevleri 58 Çizelge 1.10 Oksidatif DNA hasarları 58 Çizelge 1.11 SOD izozimlerinin özellikleri 63 Çizelge 1.12 GPX izozimlerinini bulundukları dokular ve özellikleri 64 Çizelge 1.13 GPX izozimlerinin görevleri 64 Çizelge 1.14 XPD Lys751Gln polimorfizminin coğrafik bölgelerdeki dağılımı 71 Çizelge 1.15 Farklı kanserler için XPD’nin risk allellerini gösteren çalışmalar 73 Çizelge.1.16 SOD2 Val 16 Ala polimorfizminin coğrafik bölgelerdeki dağılımı 77 Çizelge 1.17 Farklı kanserler için SOD2’in risk allellerini gösteren çalışmalar 79 Çizelge.1.18 GPX Pro 198 Leu polimorfizminin coğrafik bölgelerdeki dağılımı 82 Çizelge 1.19 Farklı kanserler için GPX1’in risk alellerini gösteren çalışmalar 83 Çizelge 2.1 GPX1 geni için uygulanmış PZR reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları 101 Çizelge 2.2 XPD geni için uygulanmış PZR reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları 102 Çizelge 2.3 SOD 2 geni için PZR reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları 103 Çizelge 2.4 GPX1 geni için uygulanan RPUP reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları 109 Çizelge 2.5 XPD geni için uygulanan RPUP reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları 110 Çizelge 2.6 SOD2 geni için uygulanan RPUP reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları 111 Çizelge 3.1 Hasta ve kontrollerin yaş ve cinsiyet özellikleri, sigara ve alkol alışkanlıkları 133 Çizelge 3.2 Hasta grubunun larinks, oral, diğer olarak gruplandırılmış numunelerin demografik tablosu 134 Çizelge 3.3 XPD, GPX1, SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgelerinin Hardy Weinberg test sonuçları 135 xiii Çizelge 3.4 XPD, GPX1, SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgelerinin allel frekanslarının karşılaştırılması 135 Çizelge 3.5 GPX1, SOD2, XPD genleri incelenen polimorfizm bölgelerinin X2 test sonuçları 136 Çizelge 3.6 GPX1, XPD, SOD2 gen polimorfizmlerinin yaş, cinsiyet ve sigara değişkenleri ile logistik regresyon analizi sonuçları 137 Çizelge 3.7 SOD2, GPX1, XPD genlerinin ikili ve üçlü birlikteliklerinin ve bu birlikteliklerde yaş, cinsiyet, sigaranın etkilerinin kontrol grubu ile karşılaştırılarak yapılmış logistik regresyon analizi sonuçları 2 138 Çizelge 3.8 Yaş, cinsiyet, sigara ve alkol alışkanlıkları için x test sonuçları 140 Çizelge 3.9 Erkekler grubu için yapılmış X2 test sonuçları 141 Çizelge 3.10 Erkekler grubunda XPD,GPX1,SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgeleri ile yaş ve sigara değişkenlerinin birlikte kanser riski üzerine etkisi kontrol grubu ile karşılaştırılarak logistik regresyon analizi sonuçları 142 Çizelge 3.11 Erkekler alt grubunda SOD2, GPX1, XPD genlerinin ikili ve üçlü birlikteliklerinin ve bu birlikteliklerde yaş ve sigaranın etkilerinin logistik regresyon analizi sonuçları Çizelge 3.12 Sigara alışkanlığı olanlar grubu için yapılmış X2 test sonuçları 143 145 Çizelge 3.13 Sigara alışkanlığı olanlar grubunda XPD,GPX1,SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgeleri ile yaş ve cinsiyet değişkenlerinin birlikte kanser riski üzerine etkisi 146 Çizelge 3.14 Sigara alışkanlığı olanlar alt grubunda üç gen bölgesi için ikili, üçlü birlikteliklerinin ve bu birlikteliklerde yaş ve cinsiyet etkilerinin logistik regresyon analizi sonuçları 147 Çizelge 3.15 60 yaşından büyükler grubu için yapılmış X2 test sonuçları 149 Çizelge 3.16 60 yaşından büyük kişiler grubunda XPD,GPX1,SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgeleri ile yaş ve cinsiyet değişkenlerinin birlikte kanser riski üzerine etkisi Çizelge 4.1 Türkiye’de SOD2 Ala/Ala frekansının bölgelere göre dağılımı 149 157 Çizelge 4.2 Val/Ala genotiplerinin Türkiye’de yapılmış çalışmalarda elde edilen görülme oranları 158 Çizelge 4.3 Genlerin teker teker kanser riski için incelenmesinde elde edilen anlamlı sonuçlar 162 xiv Çizelge 4.4 SOD2, GPX1, XPD genlerinin ikili birlikteliklerinin ve bu birlikteliklerde yaş, cinsiyet ve sigaranın etkilerinin logistik regresyon analizi sonuçları 165 Çizelge 4.5 SOD2, GPX1, XPD genlerinin üçlü birlikteliklerinin ve bu birlikteliklerde yaş, cinsiyet ve sigaranın etkilerinin logistik regresyon analizi sonuçları 166 1 1.GİRİŞ 1.1. Kanser Hücreler yaşamın basit ünitesidir. Normal hücreler bölünür. Hücresel fonksiyonunu yerine getirir ve bir süre sonra ölür. Bazen hücreler ölmez ve bölünmeye devam ederek vücudun ihtiyacı olmayan hücreleri oluştururlar. Bu ekstra hücreler dokunun kütlesini arttırır buna tümör denir. Kanser; kütlece artan büyüme gösteren, normal olmayan dokunun dışarı pek çok sinyal ve belirtiler vermesi ile tanımlanmaktadır. Genellikle bir başlangıç olayı sonrasında normal hücrenin, kontrol edilemeyen büyüme ve anormal hücrelerin yayılması ile karakterizedir (Kaynar ve ark., 2005). İnsanların ölümlerinin önemli nedenlerinden biridir (Yang ve ark., 2002). Karsinojenezisin 3 aşaması vardır. Başlama (İnitiation) İlerleme (Promotion) Gelişme ( Progresyon) Kanserin genellikle bir hücrenin bazı çok önemli genlerinin mutasyonu ile başlamış olması düşünülmektedir. Buna DNA replikasyon sırasındaki hatalar veya DNA’nın serbest radikallerle reaksiyonu sonucu veya diğer ekzojen ve endojen kaynaklı kimyasal bileşikler sebebiyle neden olduğu belirtilmektedir (Mena ve ark., 2009). Normal bir hücrenin kanser hücresine dönüşmesi birçok basamak içermektedir. Arka arkaya DNA’da meydana gelen mutasyonlar sonucu genetik materyalde değişiklikler olmaktadır. Protoonkogenlerin ve tümör baskılayıcı genlerde olan değişikliklerin bunda etkin olduğu düşünülmektedir. Bu genlerde meydana gelecek mutasyonlar hücrenin büyümesini ve çoğalma programını etkilemektedir (Indulski ve Lutz, 2000). 2 Hasarlanmış nükleosidler yaşla birlikte mitokondriyal DNA veya nükleer DNA üzerinde birikir. Mitokondriyal DNA mutasyonları tümorigenesis tümör büyüme ve metastatik potensiyelde yer almaktadır (Mena ve ark., 2009). DNA onarım mekanizmalarının yeterli olmadığı durumlarda mutasyonların ve kromozomal aberasyonların frekanslarının artışı ile kanserler gelişebilir (De Boer, 2002) Dünyadaki kanser çeşitlerinin % 85-90’ının kişisel yaşam tarzı veya çevreyle ilişkili olduğu belirtilmiştir (Skuladottir ve ark., 2005). Son 50-60 yılda kanser insidansının artışı iki faktöre bağlanmaktadır. Bunlar populasyonun yaşlanması ve karsinojenik ajanlara genel çevrede maruz kalınmasıdır. Genetik değişimler, savunma sisteminin baskılanması ve malignant değişim, kanserin orijini olan olayların zincirlenmesidir (Mena ve ark., 2009). 1.2.Baş Boyun Kanserleri Üst solunum yolu mukozası, vücuda alınan uçucu ve sıvı ksenobiyotiklerin ilk temas ettiği organdır. Kimyasal maruziyet sonucu bu bölgede oluşan genotoksik etkiler baş boyun kanserinin gelişimine neden olabilir (Harreus ve ark., 2004). Baş boyun kanserlerinin büyük bir çoğunluğu üst solunum yolunda yassı hücreli epitelde gelişir. Bu nedenle baş boyun kanserlerinden bahsederken yassı hücreli baş boyun kanseri denmesi tercih edilmiştir (Szyfter ve ark., 1999). Yassı hücreli baş boyun kanserleri (YHBBK) en sık görülen kanserlerdendir. Dünya çapında her yıl 644 000 yeni baş boyun kanser vakası olduğu tahmin edilmektedir (Forastiere, 2008). Her yıl yaklaşık 45 000 erkek ve kadına Amerika Birleşik Devletlerinde baş boyun kanseri teşhisi konmaktadır (Jemalve ark., 2007; Yang ve ark., 2009). Dünya çapında tüm kanser vakalarının %6’sını oluşturur. Ve kansere 3 bağlı ölüm nedenlerinde 6. sırada yer almaktadır (Schaaij-visser ve ark., 2010). Yassı hücreli baş boyun kanserleri dünya çapında erkekler arasında en sık görülen beşinci kanser türü, kadınlar arasında yedinci sıradadır (Rose ve ark., 2000). Bu kanserin insidansı erkeklerde kadınlara göre 3 kat fazladır ve Afrika kökenli Amerikalılarda beyaz ırka göre 1,5 kat daha fazla rastlanmaktadır (Baez, 2008). Hastalığın insidansı gençler ve kadınlar arasında yaşam şeklinin değişmesine bağlı olarak artmaktadır. YHBB kanserleri yaşamın çoğunlukla 60’lı ve 70’li yılları arasında artmaktadır (Schaaij-visser ve ark., 2010). Baş boyunun yassı hücre karsinomları heterojen tümör grupları içermektedir. Başboyun bölgesinde kendiliğinden gelişen kanserler dudak, ağız, ağız boşluğu, larinks, farenkste, nazofarenks, özofagus ve diğer baş boyun bölgelerinde yerleşebilir. Beyin, göz, tiroid, deri, kas ve baş boyunun kemiklerinde yer alan tümörler baş-boyun kanserleri dışında kabul edilmektedir (Szyfter ve ark., 1999). Ülkemizde mevcut kayıt sisteminin yeterli olmaması nedeniyle kanser insidansı hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Türkiye'de ilk nüfus tabanlı kanser kayıt sistemi 1992'de İzmir kanser kayıt dairesi ile oluşturulmuştur. 1993-1994 yıllarına ait insidans verileri 2001'de yayınlanmıştır. Erkeklerde yüzbinde 157,5, kadınlarda ise yüzbinde 94, yaşa göre standardize kanser insidansı bildirilmiş; erkeklerde akciğer (yüzbinde 61,6), mesane (yüzbinde 11,0), larinks (yüzbinde 10,6); kadınlarda ise meme kanseri (yüzbinde 24,4), korpus uteri (yüzbinde 6,4), over (yüzbinde 5,9) ve serviks (yüzbinde 5,4) en sık görülen kanserler olmuştur (Fidaner ve ark., 2001). Kanser kayıtçılığında, bir ülkenin kanser verisinin yansıtılması için ülkeyi temsil edecek toplam ülke nüfusunun %20'sinin kanser verisini toplamak yeterli kabul edildiğinden ülkemizin %20 nüfusunu temsil eden Ankara, İzmir, Antalya, Samsun, Trabzon, Erzurum, Eskişehir ve Edirne illerine ait (8 il) veri toplamları ülke geneli olarak kullanılmaktadır. Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı’nın 2005 yılı kanser istatistikleri sonuçlarına göre kanser insidansı erkeklerde ve kadınlarda artış eğilimindedir (Şekil 1.1) (Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı, 2005 yılı kanser istatistikleri). 4 Şekil 1.1. Türkiye’de kadın ve erkek kanser insidans değerleri (2000-2005) Kadınlarda ve erkeklerde en sık görülen 10 kanser türünün sıralaması çizelge 1.1 de verilmiştir. Çizelge 1.1 Erkekler ve kadınlarda ilk 10 kanser türü (2006) Erkekler Kadınlar 1 Akciğer, Bronş, Trakea Meme 2 Prostat Kolorektal 3 Mesane Tiroid 4 Kolorektal Uterus korpusu 5 Mide Mide 6 Larinks Akciğer, Bronş, Trakea 7 Non-Hodgkin Lenfoma Over 8 Beyin, Sinir sistemi Non-Hodgkin Lenfoma 9 Böbrek Uterus serviksi 10 Pankreas Beyin, Sinir sistemi Elde edilen bu bulgulara göre, ülkemizde erkeklerde akciğer, mesane ve larinks gibi sigara kullanımı ile ilişkili kanserler ilk sıralarda yer almaktadır. Kadınlarda ise meme kanseri en sık görülen kanserdir. Kolorektal kanserler, hem erkeklerde hem de kadınlarda üst sıralarda bulunmaktadır. Bu bulgular, ülkemizde en yaygın görülen 5 kanserlerin önlenebilir nitelikteki kanserler olduğunu ortaya koymaktadır (Eser ve ark., 2006). 1.2.1.Baş Boyun Bölgesi Kanserleri Çeşitleri Baş boyun bölgesi kanserleri yerleşim yerlerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir. Ağız boşluğu kanseri Burun boşluğu kanseri ve paranasal sinus kanseri Farenks kanseri Nazofarenks kanseri Orofarenks kanseri Larinks kanseri Kulak kanseri Tükürük bezi kanseri a) Ağız boşluğu kanserleri Ağız içinde dilde, sert damak (ağzın çatısı), diş etleri, dilaltı, ağız tabanı, dudaklar ve yanakların iç yüzeyinde (bukkal mukoza) olan kanserlerdir. Genetik faktörler, çevre faktörleri, dental travmalar, kötü ağız hijyeni ağız boşluğu kanserleri etiyolojisinde önemli yer tutarlar. Epidemiyolojik veriler sigara ve alkol kullanımının ağız kanseri riskini belirgin ölçüde arttırdığını göstermektedir (Wei ve ark., 2000). b) Burun kanseri Burun deliği derisinde ve burun iç çeperinde kanser gelişebilmektedir. 6 Şekil 1. 2. Ağızda kanser gelişimi riski olan bölgeler c) Paranasal sinus kanseri Burunun arkasındaki kemikler arası boşluklar paranasal sinüslerdir. Bu kanser tipi nadir olup kesin nedeni bilinmemektedir. Genellikle enfiye kullanan, odun tozuna veya nikel tozuna maruz kalanlarda oluşmaktadır. Sigara içmenin kanser gelişme riskini arttırdığı bulunmuştur. d) Kulak kanseri Kulak kanserleri pek sık değildir. Çoğu kulak derisinde gelişir. Kulak içinin derin yapısında da gelişebilmektedir. e) Farenks kanseri Burunun arkasından başlar 5 inç uzunluğunda özofagus ve trakeye kadar uzanan borudur. Üç parçadan oluşur. 7 I. II. III. Nazofarenks: Farenksin üst kısmı, burunun arkasında kalan kısımdır. Orofarenks: Orta kısmıdır. Hipofarenks: Farenksin alt kısmıdır. Orofarenks ve servikal özofagus arasında yer alır (Marur ve Forastiere, 2008). Şekil 1. 3. Farenks, larinks gibi kanser riski olan bölgelerin gösterimi I. Nazofarenks kanseri (NFK) Nazofarenks, hava boşluğu ve yumuşak damağın yukarısındadır. Burunun, ağzın arkası olan orofarenksle bağlantısını sağlar. Nazofarenks kanseri, batıda nadirdir ama uzak doğuda çok sıktır. Belli etnik gruplarda endemik dağılım gösterir ve dünyanın belirli bölgelerinde; Güney Çin’de, Güneybatı Asya’da, Kuzey Afrika’da, Alaska Grönland-Arktik bölgede yüksek sıklıkta görülmektedir (Altun ve ark., 1998). Bu kanser çeşidi herhangi bir yaşta görülebilir, ama 50 ve 60 yaş arası kişilerde daha sık rastlanır. Erkekleri kadınlardan daha fazla etkilemektedir. Kanserin kesin etkeni bilinmemektedir. Dünyanın bazı bölgelerinde, Çin ve Kuzey Afrika gibi, beslenme faktörleri (tuzlanmış balık ve et, bunlar nitrozoamin olarak bilinen kimyasalları içerir) bu hastalığın insanda gelişme riskini arttırmaktadırlar. Nazofarenks karsinomunun dünyada 0,5-2/100 000’lik insidansı mevcuttur. En sık görüldüğü Güney Çin’de ise insidansı 50/100 000’e ulaşmaktadır (Tutkun ve ark., 2001). 8 Nazofarenks kanseri Güney-Doğu Asya ve Kuzey Afrika’daki gençlerde endemik olarak özellikle insan karsinojeni olarak bilinen Epstein Barr Virüs (EBV) infeksiyonu sonucu görülmektedir (Sasco ve ark., 2004). Güney Çin’den göç etmiş Çinlilerde NFK sıklığı devam eder. İzleyen kuşaklarda insidans düşer. Bu özellikler ırksal/genetik özellik ve yatkınlığın yanında çevresel faktörlerinde rolü olduğunu düşündürmektedir (Altun ve ark., 1998). II. Orofarenks kanseri Orofarenks kanseri ağızın hemen arkasında olan boğazın parçasında gelişir. Damağın yumuşak kısmını, dilin kökünü, bademciklerin olduğu boğaz duvarlarını ve boğazın arka duvarını içermektedir. Tersiyer sifiliz, Human papilloma virüs, beslenmeyle ilgili faktörler ağız ve orofarenks kanserleri için yatkınlığı arttıran faktörler olarak kabul edilmektedirler (Işık, 1998). f) Tükürük bezi kanseri En büyük tükürük bezi dilin altında yer alır (sublingual gland). Kulakların hemen önünde, ağızın yanlarında (parotid gland), çene kemiği altında (submandibular gland) bulunurlar. Ağız ve boğaz çeperlerinde bulunan küçük pek çok salgı bezi vardır. Bunların özel adları yoktur ama genel olarak minör tükürük bezi denir. Amerikan Kanser Birliği’ nin 1983 yılındaki raporuna göre tükürük bezi tümörlerinin görülme sıklığı yüz binde 1-2 olarak belirtilmiştir. En sık parotis bezinde görülmektedir (Yağız ve ark., 2002). Tükürük bezi kanserleri, baş-boyun kanserlerinin %5-10’unu oluşturur ve genellikle 20-60 yaş arasında görülmektedirler. Tükürük bezi etiyolojisi tam bilinmemekle 9 beraber enfeksiyonlar, travmatik veya obstrüktif nedenler, A vitaminozu ve genetik faktörler sorumlu tutulmaktadır. Bu tümörlerin %85’i parotis, %10’u submandibuler, %1’i sublingual ve %4’ü minör tükürük bezlerinden kaynaklanmaktadır (Yalçın ve ark., 2000). g) Larinks kanseri Ses kutusu olarak da isimlendirilir. Ses tellerini içerir. Boyunda farenksin hemen altında yer alır. Amerikan kanser topluluğu larinksi solunum sisteminin parçası olarak gruplar. Farenks ve ağız boşluğundan ayırır (Almadori ve ark., 2005). Larinks üst solunum yolunda ağız boşluğundan sonra ikinci en sık görülen kanser yerleşim yeridir (Öztürk ve ark., 2004). Baş boyun bölgesi kanseri vakalarının %49, 5’inde larinks kanseri saptanmıştır (Reid ve ark., 2000). Larinks malignitelerinin % 96’ sı yassı hücreli karsinom olup baş-boyun bölgesindeki bu cins tümörlerin %26’ sı larinkste yerleşmiştir (Öktem ve ark., 2000). Bunun dışındaki (verriköz, bazosellüler, fusiform hücreli karsinomlar, adenokarsinom, adenokistik karsinom ve mezanşimal kaynaklı sarkomlar gibi) malignitelerin görülme insidansları oldukça azdır. Larinks kanserleri tüm kanserlerin %2-5’ini kapsamaktadır. En sık 45-75 yaşları arasında görülmektedir. 30 yaşın altında görülme sıklığı %1 olarak belirtilmiştir. Larinks kanser görülme sıklığı erkek/ kadın oranları diğer baş-boyun kanserlerinden daha yüksektir (Almadori ve ark., 2005). Larinks kanserinin erkek/kadın gözlenme oranı 10:1 iken son zamanlarda sigara kullanımının kadınlar arasında yaygınlaşması ile Avrupa ve ABD’deki kadınlarda larinks kanseri insidansında artışa yol açmıştır. Oranların 5-6:1 şeklinde değiştiği konusunda birçok çalışma bulunmaktadır. Larinkste yassı hücreli kanser gelişiminde sigara çok önemli bir faktördür (Öktem ve ark., 2000). Alkol ve tütünün birlikte kullanımının larinksin üst kısmında alt kısmına 10 göre daha fazla kanser riski oluşturduğu gözlenmiştir. Bu da içilenlerdeki uçucu bileşenlerin solunum yolundaki sınırlı penetrasyonu ile açıklanmaktadır. Kanser riski içilen sigaranın tütününün kalitesi ile ilişkilidir. Yüksek katran ve nikotin seviyesine sahip sigara içenlerde, düşük katran ve nikotin seviyesi olan sigara içenlere oranla larinks kanser riskinin arttığı kanıtlanmıştır (Szyfter ve ark., 1999). 1.2.2. Baş Boyun Bölgesi Kanser Nedenleri GENETİK ETKENLER a)Onkogen aktivasyonu III)Alkol b)Tümör baskılayıcı genlerdeki inaktivasyon c)Ksenobiyotik metabolizma genlerindeki polimorfizmler d)DNA onarım genlerindeki polimorfizmler e)Antioksidan genlerdeki polimorfizmler f)Hücre döngüsünü kontrol 1.2.2.1.Genetik etkenler eden genlerde değişimler g) Hücre sinyalizasyonun bozulması h)Gen ekspresyonu ı)Homeostazisin bozulması ÇEVRESEL TÜMÖR ETKENLER I) Virüsler II) Diyet ve yaşam şekli III) Alkol IV) Pasif içicilik V) Sigara 11 1.2.2.1. Genetik Etkenler a) Onkogen aktivasyonu Batıdaki baş-boyun kanserli hastaların %5’inden azında Ras mutasyonu saptanmıştır (Nagal, 1999). Yassı hücreli ağız kanserlerinde Ha-Ras mutasyon oranı (%35) Hindistan’da yüksek bulunmuştur. Epidermal büyüme faktörü reseptörü (EGFR), myc, erbB-2 genlerinin ve baş boyun kanserlerinde fazla eksprese edildikleri gözlenmiştir. Baş-boyun kanserlerinde erbB-2 geninin fazla ekspresyonun görülme oranı %0’dan %41’e kadar değişir. EGFR geninin fazla ekspresyonu larinks tümörlerinin %61’inde saptanmıştır. Hücre sinyalizasyonunda görev alan siklin D1’in fazla eksprese edilmesinin baş boyun kanserlerinde tümör oluşumu aktivitesi üzerinde etkisi olduğu düşünülür (Nagal, 1999). Baş boyun kanserli hastaların %30%50’sinde buna rastlanılmıştır (Marur ve Forastiere, 2008). İnsülin benzeri büyüme faktörü-2 reseptör geni-167 (IGF2R) kısa ardışık tekrar şeklinde polimorfizm taşıyanlarda ağız kanseri gelişme riskinin 2,7 kez arttığı gözlenmiştir (OR: 2,7; %95 1,16-6,48) (Zavras ve ark., 2003). Onkojenik etkili ΔNp63-α geni p53 geni ile homologdur. Baş boyun kanserlerinde fazla uyarılarak sentez edildiği gösterilmiştir (Ha ve ark., 2009). Matriks metalloproteinazlar (MMPs) gen ailesinin hücre yapışmasında, çoğalmasında ve göçlerinde etkin olduğu düşünülmektedir. Bu aileden MMP7 geninin uyarılarak sentezlenmesinin erken baş boyun kanseri riski ile ilişkili olduğu belirtilmiştir (Ha ve ark., 2009). b) Tümör baskılayıcı genlerdeki inaktivasyon Hücrede oluşan onarılamaz hataların sonucunda hücreyi apoptozise götürerek hasarlı hücrenin çoğalmasını engelleyen p53 geni, tümör baskılayıcıdır. Bu gende meydana 12 gelecek mutasyon sonucu, aktivitesinde değişiklik meydana gelmesi kanser için risk oluşturacağını düşündürür. Sigara ve alkol içen baş boyun kanserli hastalarda p53 genindeki mutasyon daha sık gözlenmiştir (Mao ve ark., 2004). p16 geni de p53 gibi tümör oluşumunu engellemek ile görevlidir. p16 geni değişimleri baş boyun kanserlerinde %7’den %67’ye varan oranlarda gözlenmiştir. p53 genindeki değişimler %50 ile %100 arasında baş boyun kanserlilerde değişmektedir (Nagal, 1999). 8-oxoguanin DNA glikozilaz 1 (OGG1) geni DNA onarım enziminin yapılmasından sorumludur ve akciğer ve baş boyun kanserlerinde risk faktörü olduğu gösterilmiştir (Ha ve ark., 2009). c) Ksenobiyotik metabolizma genlerindeki polimorfizmler Kimyasal maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasında veya zararsız hale getirilmesinde enzimler rol almaktadır. Maruz kalınan kimyasalın formül yapısına göre reaksiyona giren enzimler çeşitlilik gösterir. Çoğu tütün ve alkol kullanan kişide kanser gelişmez. Yaklaşık olarak %20 kullanıcıda baş boyun kanseri gözlenir. Bununla birlikte genç yaşlarında kanser olan bayanlarda genel risk faktörlerine maruz kaldıklarına dair delil açık değildir. Tümör gelişiminde gen-çevre etkileşmesinin rolü önem kazanmaktadır (Mao ve ark., 2004). Baş boyun kanserlerinde belirgin kanserojen etkili olan PAH’ların metabolizmasında yer alan enzim uzaklaştırılmasındaki genlerinin polimorfizmleri, bozukluklara neden zararlı olduğundan bileşiklerin önemlidir. vücuttan Faz I metabolizmasında yer alan CYP1A1, CYP2D6 ve CYP2E1 c1/c1 enzimleri ve Faz II 13 enzimlerinden GSTM1, GSTT1, GSTP1, NAT enzimlerinin kanserle ilişkisi araştırılmıştır. Ksenobiyotiklerin farklı dokularda aktivasyon veya inaktivasyonlarında çoğu ksenobiyotik metabolizma enziminin dokuya özgü ekspresyonu etkilidir. İnsan larinks dokularında GSTM1 ekspresyonu belirgin ölçüde düşük bulunmuştur (KonıgGreger ve ark., 2004). Sağlık Bakanlığı Dr.Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz bölümünden alınan numuneler üzerinde yaptığımız çalışmada GSTM1 geni polimorfizminde GSTM1 eksik genotipli kişilerde baş boyun kanser riski OR: 2,36; %95 CI:1,303-4,26 olarak artmış bulunmuştur (Süzen ve ark., 2007). d) DNA onarım genlerindeki polimorfizmler Metabolizma ile oluşan endojen biyolojik metabolitler; reaktif oksijen çeşitleri ve çevresel kaynaklı egzojen karsinojenler; güneş ışığındaki UV tarafından oluşan çoğu DNA hasarı, DNA onarım enzimleri tarafından uzaklaştırılır veya tamir edilir. Bu enzimlerin normal fonksiyonları genomun bütünlüğünde ve hücresel neoplastik transformasyonunda önemlidir (Lee ve ark., 2001). DNA hasarının zararlı sonuçlarından korunmak için insanlarda kompleks DNA onarım sistemi gelişmiştir (Hu ve ark. 2004). 125’den fazla insan geninin DNA onarımında yer aldığı düşünülmektedir (Ronene ve Glickman, 2001). DNA onarımının önemi bu onarım işleminde meydana gelen arızalarla ortaya çıkan genetik hastalıkların gösterilmesiyle anlaşılmıştır (Lehman, 2001). Sigara dumanı DNA’da büyük hacimli katım ürünleri oluşturabilen, çapraz bağlantılar, oksidatif veya baz DNA hasarı ve DNA iplik kırılması yapabilen 14 potansiyel kimyasal karsinojenler ve reaktif oksijen çeşitleri (Yin ve ark., 2005) ve DNA’ya kovalent bağlanan veya oksidasyonla geri dönüşümsüz hasar veren biyoaktivasyonla Benzo Piren Diol Epoksit (BPDE)’e dönüşen Benzo(a) Piren (B(a)P) gibi polisiklik aromatik hidrokarbonları (PAH) içerir. Çalışmaların gösterdiğine göre sigara dumanındaki bazı karsinojenlerin genetik hasarının onarılmasında XPD yer almaktadır (Chen ve ark. 2002). Chen ve arkadaşlarının (2002) yaptığı çalışmalara göre XPD kodon 751 Lys/Lys akciğer kanseri riskini arttırmaktadır. Akciğer kanseri için yapılmış başka bir çalışmada XPD geninin Asp312Asn polimorfizmlerinden, Asn taşıyan kişilerdeki DNA katım ürünlerinin miktarı, Asp taşıyan kişilerden daha yüksek seviyede olduğu rapor edilmiştir (Benhamou ve Sarasin 2005). Baz çıkarım yolağında görevli XRCC1 geni, insan kan mononükleer hücrelerinde yapılan çalışmada homozigot 399 Gln taşıyanlarda daha fazla kardeş kromatid değişim (SCE) frekansı gözlenmiştir. Bu sonuca göre bu hücreler mutajenlerin etkisinden daha fazla etkilenmektedir (Duell ve ark., 2000). XRCC1 geni Arg194Trp varyantı akciğer kanseri için koruyucu etkili bulunurken Arg280His varyantı 1,8 kez risk arttırıcı olarak bulunmuştur (OR:1,8; %95 CI:1-3,4) (Ratnasinghe ve ark., 2001). Bu yolakta yer alan diğer bir enzim olan APE I (Apurinik aprimidik endonukleaz I) Asp148 Glu polimorfizmi idrar kesesi kanseri için incelenmiştir. Glu/Glu varyantının riski düşürdüğü görülmüştür (Gangwar ve ark., 2009). MGMT (O6- metilguanin DNA metil transferaz) enzimi Ile143Val polimorfizminin pankreatik kanserle ilişkisi incelenmiş ve Val allellinden en az bir adet taşıyanlara göre Ile/Ile genotipinin ağır sigara içenlerde koruyucu olduğu bulunmuştur (OR:0,48; %95 CI 0,26-0,9) (Jiao ve ark., 2006). Çift iplik kırılmaları onarım yolağında yer alan XRCC3 geni Thr241Met ve Met241Met varyantları akciğer kanseri için anlamlı bulunmamıştır (Lopez-Cima ve ark., 2007). 15 NER yolağında görevli XPA g23a, XPC A499V, XPC K938Q polimorfizmlerinin endometrium kanseri riskini azalttıkları gösterilmiştir (Weiss ve ark., 2006). e)Antioksidan genlerdeki polimorfizmler Antioksidan enzimler, hücrede normal hücresel metabolizma veya oksidatif stres sırasında oluşan oksijen türevlerinin toksik etkilerine karşı hücreyi korurlar (Jaruga ve ark., 1994). Manganez süperoksit dismutaz (SOD2, MnSOD), katalaz (CAT) ve glutatyon peroksidaz (GPX) majör antioksidan enzimlerdir. Bunlar hücredeki reaktif oksijen türevlerinin (ROT) detoksifikasyonundan sorumludur. SOD ve GPX genlerindeki non sinonim polimorfizmlerin, bu enzimlerin oksidatif bileşikleri hücrelerden uzaklaştırma etkilerini düşürdüğü belirtilmiştir (Cox ve ark., 2006). Buna göre kanser riskinde artış olacağı beklenir. Meme kanserli kadınlarda yapılan iki çalışmada GPX1 Pro198Leu polimorfizmi için Leu varyantı taşıyanlarda aktivitenin düşük olduğu gösterilmiştir (Hu ve Diamond, 2003; Ravn-Haren ve ark., 2006). Homozigot varyant alleli taşıyanlar meme kanseri için 1,9 kat (OR:1,9; %95 CI 1,0-3,6) yüksek riskli bulunmuştur (Vogel ve ark., 2004). GPX1’de 198. pozisyonda pro-leu değişiminin sigara içen kişilerde, akciğer kanseri ile ilişkili olduğunu belirten deliler vardır (Knight ve ark., 2004). GPX1 Pro198Leu polimorfizmini heterozigot ve homozigot varyant taşıyanlarda akciğer kanseri için sırasıyla OR:1,8 ; %95 CI 1,2-2,8 ve OR: 2,3; %95 CI 1,3-3,8) yüksek riskli bulunmuştur (Vogel ve ark., 2004). SOD2 16. pozisyonda Ala/Ala homozigot varyant taşıyanların; meme kanseri için homozigot yabanıl tip Val/Val taşıyan kadınlara göre 1,5 kat (%95 CI 1,1-2) 16 (Mitrunen ve ark., 2001) karaciğer hücresi karsinomlarında ise 2,89 (%95 CI 1,475,68) kat fazla riskli olduğu gösterilmiştir (Ezzikouri ve ark., 2008). CAT geni C262T polimorfizmi, kronik olarak inorganik arseniğe maruz kalan kişilerdeki deri kanseri riski için araştırılmıştır. TT varyantı taşıyanlar 4,6 kat fazla (%95 CI 1,4-15,6) riskli bulunmuştur (Ahsan ve ark., 2003). Hücrede redoks katalitik fonksiyonu ile antioksidan savunmada yer alan tiyoredoksin reduktaz (TXNRD1) geni IVS1- 181 C/G polimorfizmi, kolorektal adenom riski için incelendiğinde GG +GC varyant alleli taşıyanlarda CC homozigot yabanıl tip taşıyanlara göre %80 riskin düştüğü gözlenmiştir (OR: 0,20; %95 CI 0,07-0,55) (p:0,004) (Peters ve ark., 2008). GPX1 Pro198Leu ve Tiyoredoksin redüktaz 2 (TXNRD2) 370 Lys-Arg bir arada mide kanseri için incelendiğinde GPX1 198 Pro/Pro ve TXNRD2 370 Arg/Arg taşıyanların koruyucu genotip olarak %62 kanser riskini düşürdüğü gözlenmiştir (OR: 0,38; % 95 CI 0,26-0,55; p< 0.001) (Wang ve ark., 2008). 1.2.2.2.Çevresel etkenler Epidemiyolojik çalışmaların gösterdiğine göre kanserlerin %90’ı çevresel faktörlere bağlıdır. Çeşitli karsinojenlerin etkileriyle indüklediği, virüsler, kalıtsal direnç veya yatkınlık nedeni çoklu moleküler olayların sonucudur. (Scully ve ark., 2000; Singh ve ark., 2008). Birçok kimyasal bileşiğin kendisi veya metaboliti DNA’yı etkileyebilir ve eğer maruziyet devam ediyorsa kanser oluşumuna neden olabilir. Hastalıklara neden olan çevresel etkenlere örnekler (Nebert ve Roe, 2001): Sigara içilmesine bağlı bronkojenik karsinoma, kronik bronşit, anfizem Alkol içilmesine bağlı karaciğer fibrozisi, siroz 17 Radon maruziyetine bağlı akciğer kanseri Fazla güneş ışığına maruz kalmış, güneş yanığı olmuş kişilerde malign melanoma, diğer deri kanserleri Uranyum maden işçilerinde akciğer kanseri Benzene maruz kalınmasıyla kronik miyelojenik (kemik iliği kaynaklı) lösemi riski, kimyasal boya işçilerinde üriner idrar kesesi kanser riski artar. Açık ve kapalı hava kirliliğine maruz kalan çocuklar ve yetişkinlerde astım, akciğer kanser riski artar. Toksik atık boşaltılan yere yakın yaşayanlarda toksisite veya kanser görülür. I) Virüsler Human papilloma virüsü (HPV) çift iplikli DNA dairesel virüstür. HPV özellikle orofarenks tümörlerinde yer alır (Mao ve ark., 2004). HPV pozitiflik ağız boşluğu (%59), farenks (%43) ve larinks (%33) tümörlerinde yüksek oranda gözlenir (Nagal, 1999). HPV pozitif olan baş boyun kanserlilerde HPV tip 16 ve tip 18 en çok rastlanılanlardır. HPV tip 16 ve tip 18 yüksek riskli virüslerdir. Bunlar E6 ve E7 genleri ile onkoproteinler üreterek p53 ve pRb proteinlerini sırasıyla inaktive ederler (Schaaij-visser ve ark., 2010). Baş boyun kanseri hastalarının %20’sinde HPV16 virüsüne rastlanmıştır. Genç orofarenks hastalarında HPV16 bağlantılı bulunmuştur (Rigström ve ark., 2002). Moleküler ve epidemiyolojik çalışmalarda tüm yassı hücreli baş boyun kanserlerinin yaklaşık % 25’i HPV ile ilişkili bulunmuştur (Marur ve Forastiere, 2008). Nazofarenks yerleşim gösteren tümörlerin Ebstein-Barr Virüsü (EBV) etkileşim gösterdiği bulunmuştur. Tümörlü dokuda virüsün ile güçlü parçalarına rastlanmamasına rağmen virüs DNA’sının yüksek oranda varlığı %90’dan fazla tümörde gösterilmiştir (Rose ve ark., 2000). 18 II) Diyet ve yaşam şekli Fazla yağ alımının ağız/farenks kanseri riskini 2,7 (OR: 2,7; %95 CI 1,4- 5,1) kez arttırdığı belirtilmektedir (Fioretti ve ark., 1999). Ağız ve farenks kanserleri için yapılmış çalışmalarda Plummer-Vinson sendromunun vitamin A eksikliği ile veya demir eksikliği ile birlikte olmaları bu kanserlerlerle ilişkili bulunmuştur (Marur ve Forastiere, 2008). Gastroözofagal reflü, larinks kanseri ile bağlantılı olabilir. Gastroözofagal reflü tanısı konulmuş larinks kanseri olan hastalar ile reflü olan kontrol grubu karşılaştırıldığında larinks kanser riskinde belirgin artış olduğu saptanmıştır (OR: 2, 40; %95 2,15-2,69) (Sturgis ve ark., 2002). Krom, nikel, radyum hardal gazlarına mesleksel maruziyet, deri tabaklama ve ağaç işlerinde çalışanlarda, sinüs ve burun boşluğu kanserlerinin görülme olasılıkları fazladır (Marur ve Forastiere, 2008). Boya, tekstil fabrikalarında, çimento, asbestos, benzin ile ilgili işlerde çalışanlarda YHBB kanseri riski artmaktadır (Baez, 2008). Asbestos maruziyetinin larinks kanseri için relatif riski 1,9 bulunurken çimento tozuna maruz kalan işçilerde farenks kanseri gözlenme oranının fazla olduğu gözlenmiştir. Hipofarenks kanseri riskinin çelik tozu, demir bileşikleri ya da dumanı ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (Baez, 2008). III) Alkol Alkol mutajenik bir molekül değildir. Ama karsinojenezisi potensiyelize eden karsinojen etkilidir. Alkol, tütünden sonra ağız ve baş boyun kanseri için ikinci risk faktörüdür (Mena ve ark., 2009). Ağız kanserli kişilerin %20’sinde ağır alkol maruziyeti gösterilmiştir (Marichalar-Mendia ve ark., 2010). 19 Bagnardi ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada günlük 50 g alkol tüketiminin belirgin oranda YHBB kanseri riskini arttırdığı gösterilmiştir (Baez, 2008). Şekil 1.4. Alkol metabolizması Alkolün kanserle ilişkisini açıklamak için düşünülen hipotezler aşağıda sıralanmıştır. Kişilerin alkolü asetaldehite ve asetata metabolize etme yetenekleri alkol dehidrogenaz (ADH), mitokondriyal aldehit dehidrogenaz (ALDH), CYP2E1 genlerine bağlıdır (Marichalar-Mendia ve ark., 2010). Bu enzimlerin allelik varyantları ile enzimin aktivitesinin eksikliği asetaldehit seviyesinin artışına ve kanser oluşumuna neden olabilir (Baez, 2008). Oksidatif stres, alkol ve kanser ilişkisini tanımlamak için açıklanan bir hipoteze göre etanolün asetaldehite oksidasyonunda alkol dehidrogenaz ile NAD—NADH’a redüksiyonu olur. NADH, ksantin dehidrogenaz aktivitesini inhibe eder. Purin oksidasyonu uyarılır, mikrozomal oksidasyon ve ROT oluşumuna neden olur (Mena ve ark., 2009). 20 CYP2E1 metabolizması ile ROT miktarının artışı sonucu lipitlerin peroksidasyonu indüklenir ve hücre membranının yapısı bozulur. Nitrozamin gibi prokarsinojen ksenobiyotik maddeler aktive olabilir. Diğer bir görüşe göre, alkol diğer karsinojenlerin çözünürlüğünü arttırır (Marichalar-Mendia ve ark., 2010). Başka bir hipoteze göre; alkolün metaboliti, asetaldehit, reaktif ve toksiktir. Yüksek oranda toksik serbest radikalleri oluşturur. Proteinlere, DNA’ya katım ürünü oluşturabilir. DNA’nın sentez ve onarımını etkileyerek genetik mutasyona neden olur. Onkogen, tümör supresör genlerin replikasyonunda hataya neden olarak hücre fonksiyonlarının değişmesi ile kardeş kromatitler arasında değişime neden olduğu için kanser mekanizmasında rolü olduğu düşünülmektedir (Marichalar-Mendia ve ark 2010). Sigara ile birlikte kullanımı ağız kanseri riskini, sigara ve alkolün ikisini de kullanmayanlara göre, sigara veya alkol kullanan kişilerde 3-9 kat, her ikisini birlikte tüketenlerde kanser riskini 100 kat arttırdığı gözlenmiştir (Mao ve ark., 2004). IV) Pasif içicilik Pasif olarak solunan sigara dumanı, içerken alınan kimyasal maddelerin kompozisyonundan farklıdır. Ama sigara dumanında bulunan nikotin ve diğer toksinler gibi karsinojenleri içerir. Bazı iyi tanımlanmış karsinojenler sigara içen kişinin maruz kaldığından çok, pasif içicinin maruz kaldığı dumanda daha yüksek konsantrasyonda bulunur. Pasif solunan sigara dumanı, hem sigara içen kişinin içine çekip dışarı verdiği ana dumanı hemde içilen sigaradan alınan her nefes sonrasında sigaranın yanan ucundan çıkan yan dumanı içerir. Sigara dumanı karsinojenlerinin biyogöstergeleri; üriner 21 bileşikler, protein katımları, DNA katımları pasif içiciler tarafından metabolize edilir. Bunlar kanser riskini arttırmada potensiyel etkilidir (Lee ve ark., 2008). Sigara dumanında 60’dan fazla karsinojen, yanmamış tütünde ise en az 16 karsinojen saptanmıştır. Pasif içicilerin maruz kaldığı dumandada bu karsinojenlerin çoğu bulunur. Genel olarak kuvvetli karsinojen olarak; Polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) , Nitrozaminler Aromatik aminler sigara başına 1-200 ng miktarlarında bulunur. Pasif içicilerin maruz kaldığı sigara dumanı her nefeste 1017 den fazla reaktif organik bileşik içerir. Karbon monoksit (CO), nikotin, amonyak, formaldehit, asetaldehit, krotonaldehit, akrolein, N-nitrozamin, benzo(a)piren, benzen, izopiren, ethan, pentan ve diğer genotoksik ve karsinojenik organik bileşikleri içermektedir (Aruoma ve ark., 2005). Uluslararası Baş Boyun Kanseri Epidemiyoloji Konsorsiyumu’nun (http://inhance.ıarc.fr) elindeki toplanmış veriler hiç sigara içmeyen kişilerde pasif dumanın etkilerinin incelenmesine olanak sağlamıştır. Pasif sigara dumanına uzun süre maruziyet evde veya işte olmak üzere artmış risk bulunmuştur. Evde 15 yıldan fazla maruziyet için OR:1,6; %95 CI 1,2-2,28; p<0.01) ve iş yerinde 15 yıldan fazla maruziyet için OR: 1,55; %95 CI 1,04-2,30; p=0,13) bulunmuştur. Evde uzun süre maruziyet ile farenks ve larinks kanserlerinin görülme sayısı diğer alt türlere göre daha fazladır. Bu sonuçların gösterdiğine göre sigara içmeyen kişileri pasif sigara dumanı maruziyetinden korumak baş boyun kanseri riskini düşürebilir (Lee ve ark., 2008). 22 V) Sigara 1,2 milyar insan dünya çapında sigara içmektedir. Açıkça kanıtlanmıştır ki sigara önlenebilir ölüm nedenidir. Sigaranın insanlarda ve hayvanlardaki metabolik, merkezi sinir sistemine, kardiovasküler, endokrin, nöromüsküler sistemlerine etkileri gösterilmiştir (Sudheer ve ark., 2007). Amerika Birleşik Devletleri hastalık kontrol merkezi (CDC)’nin raporuna göre 46 milyon Amerikalı sigara tüketmektedir (Fan, 2001). Son 10 yılda Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinde sigara kullanımı yarıya düşmüştür. Ancak her yıl 30 milyon genç yetişkin sigara içmeye başlamaktadır (Sasco ve ark., 2004). 1985 yılında, üst solunum yolunda tanımlanan kanserlerin, ağız boşluğu, orofarenks, hipofarenks, larinks ve özofagus, tütün içimi ile bağlantılı olduğu gösterilmiştir (Sasco ve ark., 2004). Yeni çalışmalara göre burun boşluklarında, paranasal sinüslerde, nazofarenkste gözlenen kanserler ile özofagusun adenokarsinoması tütün bağımlı kanserler sınıfına alınmıştır (Sasco ve ark., 2004). IARC’a göre (International Agency for Research on Cancer) klasik epidemiyolojik çalışmaların sonuçlarında sigara içilmesi akciğer kanseri, larinks, özofagus, ağız ve burun boşluğu kanserleri, pankreas, idrar kesesi, uterus serviksi kanserlerinde ilişkili bulunmuştur (Phillips, 2005). Sigara, YHBB kanserli hastaların yaklaşık üçte ikisinde ortak faktör olarak gözlenmiştir (Baez., 2008). Lewin ve arkadaşlarının çalışmalarına göre sigara içenlerin baş boyun kanseri için relatif riski %6,5 (%95CI 4,4-9,5) olarak bulunmuştur (Lewin ve ark., 1998). Sigara içilmesinin etkisi farklı anatomik bölgelerde değişiklik gösterir. Fakat ağız boşluğundan larinkse kadar olan kısımın sigara dumanına olan hassasiyeti fazladır (Werbrouck ve ark., 2008). Çevresel sigara dumanını, yan duman (%85) ve içen kişinin soluk vermesiyle çıkan ana dumanının bir kısmı (%15) oluşturur. Yan dumanın ve ana dumanın kimyasal 23 kompozisyonu benzerdir. Pek çok toksik karsinojen madde her ikisinde de farklı konsantrasyonlarda bile olsa bulunur. Sigarayı içen kişiler ana dumanın içindeki karsinojenleri büyük miktarlarda solurlar. Çevresel sigara dumanına maruz kalan kişilere göre daha fazla karsinojene maruz kalmış olurlar (Lodovici ve Bigaglı, 2009). Sigara kullanımı içerdiği karsinojen maddelerden dolayı YHBB kanseri için en güçlü risk faktörüdür. Çeşitli populasyonlarda erkek sigara içenlerde yapılmış çalışmalara göre sigara içenlerin 3-13 kat relatif riskli grup oldukları belirtilmiştir. İçilen sigara miktarı göz önüne alındığında doz-cevap ilişkisi kanıtlanmıştır. Sigarayı günde 40 sigaradan fazla tüketen kişilerde hiç sigara içmeyen kişilere göre 5 ile 25 kat YHBB kanseri görülmesi olasılığı fazladır (Baez., 2008). Alkol kullanımı ile beraber sigara kullanımı incelendiğinde hafif içicilerde risk 1,6 (%95 CI 0,9-2,7), (20-39 sigaranın 20 sene veya daha fazla zamanda içilmesi), ağır içicilerde risk 4,4 (%95 CI 2,7-7,2), (40 veya fazla sigaranın 20 sene veya daha fazla sürede içilmesi) olarak gösterilmiştir (Geisler ve Olshan, 2001). Bir başka çalışmada yılda 10- 25 paket içen kişilerde 4,85 kat baş boyun kanseri gelişme riski fazla (p< 0,01), yılda 25 paketten fazla içen kişilerde riskin 11,81 kata yükseldiği bulunmuştur (p<0,01) (Werbrouck ve ark., 2008). Dumansız tütün (kuru tozun buruna çekilmesi, nemli enfiye, tütünün çiğnenmesi) kullanımının ağız kanseri riskinin artışı ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (Baez, 2008). Sigarayı bırakmış kişilerde kanser riski sigarayı halen içenlere göre düşük bulunmuştur. Sigarayı bırakmalarının üzerinden geçen zamanın artışı ile birlikte risk azalır (Baez, 2008). Bırakılmasının üzerinden 20 seneden fazla geçenlerde risk gözlenmemiştir (Lewin ve ark., 1998). 24 1.3. Sigara ve Sigara Dumanını Oluşturan Maddeler Tütün ürünleri ve tütün dumanı pek çok bileşikten oluşur. Sigara dumanı 4,700 kimyasal bileşiğin karışımıdır. Sigara dumanı polisiklik aromatik hidrokarbonları (PAH), aromatik aminleri, nitrozaminleri (4-metil nitrozamino)-1-(3-piridil)- 1butanon (NNK)), aldehitler, uçucu organik bileşikler, metaller, yüksek konsantrasyonda oksidanlar, serbest radikaller, karsinojenik riskli bileşikleri (Smith ve ark., 2003) de içeren geniş aralıkta karsinojenleri ve tümör başlatıcıları içerir (Amador ve ark., 2002, Hashibe ve ark., 2003). 1.3.1.Nikotin Sigara dumanındaki majör farmakolojik aktif kimyasaldır. Tütünün majör alkoloididir (Sudheer ve ark., 2007). Nikotin, sağlığa zararlı etkileri olan, serbest radikal ve ROT’ların üretimini arttırmaktadır. Bu zararlı bileşikler; oksidatif hasarla hücredeki pek çok molekülü, membran lipitlerini, proteinleri ve nükleik asitleri etkileyerek lipitlerin oksidasyonuna, DNA’da tek iplik kırılmalarına, bazı proteinlerin aktivasyonuna ve biyolojik membranların bozulmasına yol açabilmektedir (Sudheer ve ark., 2007). Fakat serbest radikal mekanizması henüz açıklığa kavuşmamıştır. Metabolizmasında nikotinin çoğunluğu 5’ hidroksilasyon reaksiyonuna CYP2A6 ile girer. Kotinine dönüşmesi ve ilişkili metabolitler’in (ör: formaldehit) ROT oluşturduğu düşünülmektedir. Diğer mekanizma nikotinin ROT üretimine neden olduğudur. Kleinsasser (2005) ve arkadaşlarının çalışmalarına göre nikotin direk insan lenfositlerine ve tonsillar hücrelere genotoksiktir. Nikotinin genotoksik etkileri insan gingival fibroblastlar ve spermatozoada gösterilmiştir. Wetscher (1995) ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmaya göre polimorfonükleer lökositlere nikotinin kemotaktik olduğu ve C5a 25 komplementini aktive ederek serbest oksijen radikallerinin oluşumuna neden olduğudur. Gvodjokova ve arkadaşlarının rapor ettiğine göre nikotin, mitokondriyal solunum halkasında, süperoksit anyonları ve H2O2 nin oluşumunu arttırarak bozulmaya yol açar Daha önce sıçanlar üzerinde yapılan çalışmada kronik nikotin tedavisiyle hücresel antioksidanların tükendiği gözlenmiştir. Nikotin verilmiş lenfositlerde SOD, CAT, GPX aktiviteleri düşük bulunmuştur (Sudheer ve ark., 2007). 1.3.2. Sigaradaki Diğer Kimyasallar Sigara dumanında pek çok karsinojen vardır. Bunların, PAH’lar da dahil olmak üzere hayvanlar üzerinde yapılan deneylerle karsinojeniteleri tespit edilmiştir (Besarati ve ark., 2000). PAH’lar kimyasal madde grubu olup kömür, benzin, odun, çöp ve tütün, mangalda pişen et gibi diğer organik bileşiklerin tam yanmadığı durumlarda oluşur. Çevrede havaya çoğunlukla volkan patlamaları, orman yangınları, bölgesel yangınlar, otomobil egzosları sonucu yayılır. Suya va toprağa bulaşmaları endüstriyel atıkların uygunsuz biçimde atılmasıyla olur (Research Triangle Institute, 1999). PAH’lar havadaki partiküllerin (<2,5 µm) üzerine adsorbe olarak, solunumla alınır (Binkova ve ark., 2007). Tütün ürünlerinde bulunan kimyasal maddeler ve miktarları Çizelge 1.2’de verilmiştir. 26 Çizelge 1. 2. Tütün ürünlerinde bulunan karsinojen tipleri Tütün Dumanı Kimyasal Sınıf PAH Nitrozaminler Aromatik Aminler Aldehitler Fenoller Uçucu hidrokarbonlar Nitro bileşikleri Diğer organik bileşikler İnorganik bileşikler Yanmamış Tütünde Kimyasal Sınıf PAH Nitrozaminler Aldehitler İnorganik bileşikler Sigara dumanında bulunan karsinojen B(a)P Dibenzo(a,h) antrasen NNK NNN 4-Aminobifenil 2-Naftilamin ng/sigara miktarı 9 4 123 179 1.4 10 Formaldehit Asetaldehit Kateşol Benzen 1,3- butadien Nitrometan Etilen oksit Akrilonitril Kadmiyum 16 000 819 000 68 000 59 000 52 000 500 7 000 10 000 132 ng g-1 B(a)P NNK NNN Formaldehit 0.4-90 1 890 8 730 1 600-7 400 Asetaldehit 1 400- 7 400 Kadmiyum 1 300- 1 600 B(a)P, Benzo(a) piren; NNK, 4-(metilnitrozoamino)-1-(3-piridil)-1- butanon; NNN, N’Nitrozonornikotin, PAH, polisiklik aromatik hidrokarbonlar (Hecht, 2003). 1.3.2.1. B(a)P B(a)P, polisiklik aromatik hidrokarbon olup çevrede kolayca bulunan fosil yakıtların tam yanmaması sonucu oluşur ve yüzey sularında, musluk suyunda, yer altı suyunda, atık suda ve lağım atıklarında saptanmıştır (Barhoumi ve ark., 2000). Demir, çelik, aluminyum fabrikalarında çalışanlar B(a)P’ye ve diğer PAH’lara maruz kalırlar. IARC’ın sınıflamasına göre Grup 2A’da yer alır. Yapılan epidemiyolojik çalışmalar sonucu kuvvetle muhtemel insan karsinojeni olduğundan 2B grubundan 2A grubuna alınmıştır (IARC, 1987). 27 1.4. Sigaranın Fazları Sigara dumanı iki fazlıdır. Gaz ve partükül fazından oluşur. Her iki faz da oksidanları içerir. 1.4.1.Partikül Fazı Sigara dumanının ağırlığının %4,5’luk kısmını partikül fazı materyali oluşturur. İçindeki su buharlaştırıldığında tüm ağırlığın %3,6’lık kısmı partiküllerin ağırlığını verir. Partikül fazında; nikotin, nitrozamin,4-metil nitrozamino-1-(3-piridil)-1-butanon, Nnitrozonornikotin, metaller, polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH), karsinojenik aminler (4-aminobifenil) bulunur (Lodovici ve Bigaglı, 2009). Partiküller fazda kansere neden olan kateşol, hidrokinon gibi bileşikler de bulunur. Bunlar semikinon ve hidroksil radikali oluşumuna neden olan otooksidasyona yeteneklidir. Reaktif oksijen türevlerinin temizlenmesinde görevli enzim olan süperoksit dismutaz (SOD) aktivitesinin akciğerde artmasından partikül fazı sorumludur. En çok manganaz süperoksit dismutaz (SOD2, MnSOD) aktivitesi artar (Stringer ve ark., 2004). Sigara dumanının katran fazındaki radikaller uzun ömürlüdür (semikinon radikalleri gibi). Bunlar süperoksit anyonu ile reaksiyona girerek hidroksil radikali ve hidrojen peroksit oluşturabilirler. Katran fazı etkili bir metal şelatörüdür ve demire bağlanarak katran-semikinon ve katran-Fe+2 oluşturabilir. Bu ise hidrojen peroksitin devamlı oluşmasına neden olur. Sigara dumanının sulu fazı ise epitel astar sıvısında (ELF) belli bir süre redoks siklusuna uğrayabilir (Aruoma ve ark., 2005). 28 1.4.2. Gaz Fazı Sigara dumanını oluşturan gazlar ve yarı uçucu bileşikler gaz fazını oluşturur. Gaz fazı, toplam dumanının ağırlığının %95,5’lik kısmını kaplar. Bu oran içinde %1, 3’lük kısımı tütün kaynaklı bileşikler oluşturur (Smith ve ark., 2003). Gaz fazında; karbon monoksit, karbon dioksit, benzen, amonyak, formaldehit, hidrojen siyanür, N-nitrozodimetilamin, N-nitrozodietilamin yer almaktadır (Lodovici ve Bigaglı, 2009). Bununla beraber sigara dumanı yüksek seviyede serbest radikal içerir. Kısa ömürlü superoksit anyonları ve nitrik oksit gibi oksidanlar da bulunmaktadır (Stringer ve ark., 2004). İçeriğindeki hidrokinon, semikinon, kinon karışımı redoks çemberini indükleyebilir (Hecht, 2003). Süper oksit anyonu ve nitrik oksit hızlıca reaksiyona girerek yüksek reaktif peroksinitrit (ONOO-) molekülü oluştururlar. IARC, sigara dumanı kompleks karışımını Grup I (bilinen karsinojen) olarak sınıflandırmıştır (Smith ve ark., 2003). İçeriğindeki maddelere tek tek bakıldığında Grup 1, 2A, 2B ve Grup 3 sınıflarına dağıldıkları görülür. Çizelge 1. 3 de sigaranın içindeki kimyasal maddelerin IARC sınıflandırmasına göre grupları ve sigaranın hangi fazında yer aldıkları gösterilmiştir. P: Partikül fazı, V: Gaz fazı, B: Her iki fazda yer aldığını ifade etmektedir. 29 Çizelge 1. 3. Sigara dumanındaki karsinojenlerin IARC’a göre gruplandırılması (Smith ve ark., 2003) Grup 1 4-Aminobifenil Arsenik Benzen Faz P P V Grup 2A Formaldehit Benzo (a) Piren Dibenz (a,h)antrasen Faz V P P Berilyum P N-nitrosodietilamin(DEN) V Kadmiyum Krom (VI) bileşikleri P B Benz(a)antrasen N-Nitrosodimetilamin (DMN) P V 2-Naftilamin Nikel bileşikleri P B Akrilamid 1,3 Bütadien V V IQ (2-Amino 3-Metil 3H imidazol P (4,5-f) kinolin) Glisidol Nitrojen gaz (Mustard) V B Vinil Klorid Etilen Oksit V V Radon-222ve ürünleri P Tetrakloroetilen o-Toluidin Trikloroetilen V P V Grup 2B Hidrokarbonlar Faz Grup 2B Oksijen içeren bileşikler Faz Alifatik veya monosiklik İzopiren 4-vinilsiklohekzan Polisiklik Benzo (b) floranthen Benzo (j) floranten Benzo (k) floranten 5-metil krisen Dibenzo (a,e)piren Dibenzo (a,h) piren Dibenzo (a,i)piren Dibenzo (a,l)piren İndeno (1,2,3,-c,d)piren Aromatik Etilbenzen Stiren V V P P P P P P P P P V V Alifatik Asetaldehit V Furan V Vinil Asetat V Propilen Oksit V Aromatik Benzo (b) furan P Kateşol (1,2-benzendiol) P 3,4- Dihidroksi sinnamik asit P Safrol P Nitrojen içeren bileşikler Aromatik aminler o-Anisidin P p-Kloroanilin P 2,6- Ksilidin(2,6-dimetilanilin) P Aza-arenler Dibenz (a,h) akridin P Dibenz (a,j) akridin P 7H-Dibenzo (c,g) karbazol P 30 Çizelge 1. 3. (Devam) Sigara dumanındaki karsinojenlerin IARC’a göre gruplandırılması (Smith ve ark., 2003) Grup 2B Faz N-Heterosiklik aminler Faz Çeşitli kimyasallar 2-aminodipirido(1,2-a:3’,2’-d) imidazol (Glu-P-2) 2-amino-6-metildipirido Grup 2B P (1,2-a:3’,2’-d)imidazol P Asetamid P Akrilonitril V 2-nitropropan V Nitrobenzen P (Glu-P-1) 2-amino-1-metil-6-fenil-1H- imidazo (4,5-b) piridin P (PhIP) 2-amino-3,4,dimetil-3H imidazo (4,5-f) kinolin P (MeIQ) 2-amino-9H-pirido (2,3-b) indol (AaC) P Kloroform V 2-Amino-3-metil-9H-prido(2,3-b)indol (MeAaC) P p,p’-DDT P 3-amino-1,4 dimetil-5H-prido (4,3-b) indol(Trp-P-1) P Heptaklor P 3-amino-1-dimetil-5H-prido (4,3-b) indol (Trp-P-2) P Nitrometan V Nitrozaminler V Urethan V V asit etil esteri) İnorganik bileşikler İnorganikler ve N-Nitrosodi-n-butilamin (NDBA) N- Nitrosodi-n-propilamin (NDPA) (Karbamik P metaller N-nitrosoetilmetilamin (NEMA,MEN) N-nitrosodietanolamin(NDELA) 4-(N-nitrosometilamino)-1-(3-piridinil)-1N’-nitrosonornikotin (NNN) V P P Hidrazin Kobalt Kurşun V P P N-nitrosopiperidin (NPP) N-nitrosopirolidin (NPY) Sigaranın içinde yer alan bazı kimyasal maddelerin neden olduğu kanser türleri çizelge 1.4 de gösterilmiştir. 31 Çizelge 1.4. İnsanlarda sigara indüklü kanserlerde rolü olan spesifik tütün karsinojenleri (Wogan ve ark., 2004). Kanser tipi Akciğer Larinks Burun Ağız boşluğu Sigara içenlerde Dumansız tütün kullananlarda Özafagus Karaciğer Pankreas Serviks İdrar kesesi Lösemi Neden olan karsinojen PAH, NNK,1,3- butadien, izopiren, etilen oksit, etil karbamat, aldehitler, benzen, metaller PAH NNK, NNN, diğer nitrozaminler, aldehitler PAH, NNK, NNN NNK, NNN NNN, diğer nitrozaminler NNK, diğer nitrozaminler, furan NNK, NNAL PAH, NNK 4-aminobifenil, diğer aromatik aminler Benzen 1.5. Partikül Fazındaki Kimyasallar ve Etkileri Sigara dumanının içerdiği en önemli karsinojenler PAH’lar, aromatik aminler ve nitrozo türevleridir. Bu bileşiklerin kendilerinden çok metabolitleri kanseri başlatır. PAH karışımının bazı bileşenleri (benzo(a)piren, benzantrasen, krizen) prokarsinojendir. Elektrofilik bileşiklere (diol- epoksitler) metabolik dönüşümleri ile karsinojenik olurlar (Romano ve ark., 1999). PAH’ların DNA ile kovalent bağlanarak kanserden sorumlu oldukları düşünülür (Evans ve ark., 2004). Sigara dumanında en çok incelenen kimyasallardan biri olan B(a)P partikül fazında yer almaktadır. Bu kimyasalın metabolizması üzerinde durularak organizmanın kendini koruyucu mekanizmaları anlaşılmaya çalışılmıştır. Şekil 1.5 de B(a) P’nin metabolizma şeması verilmiştir. B(a)P metabolizması karmaşık olup daha potent karsinojen maddelerin oluşumunu içermektedir (Özbal ve ark., 2000). 32 Şekil 1.5. Benzo (a) Piren ve Etilen oksit metabolizması (Hecht, 2003) B(a)P sitokrom P450 enzimleri ile aktive olarak diol epoksitleri oluşturur. Hücrede metabolize edilerek 7,8-dihidrodiol-9,10-epoksit (BPDE)’nin öncüsü olan 7,8dihidrodiol oluşur (Baez, 2008). B(a)P metaboliti olan diol epoksit (BPDE), diollerin sterik engel oluşturması nedeniyle epoksit hidrolazlar ile hidrolize dayanıklıdır ve bu bileşik DNA’daki veya proteinlerdeki nükleofilik merkezler ile reaksiyona girerek hedef organlarda mutasyona ve oksidatif hasara yol açabilen dayanıklı DNA-katım ürünü oluşturur (Barhoumi ve ark., 2000). BPDE, DNA’ya hasar veren klasik bir karsinojendir (Xiong ve ark., 2001). Şekil 1.6 da BPDE’nin DNA katım ürünü oluşturması görülmektedir. Şekil 1. 6. Benzo (a) Piren metabolizması ve DNA katım ürünü (Boysen ve Hecht, 2003). 33 Büyük hacimli DNA katım ürünleri öncelikle deoksiguanozinin N2 pozisyonundan bağlanır. Böylece 10α-deoksi guanozin–N2–yl-7α,8β,9β- trihidroksi -7,8,9,10 tetrahidro benzo(a) piren (dG-N2-BPDE) oluşur (Akerman ve ark., 2004). Şekil 1.7 de B(a) P’nin guanine bağlanması gösterilmiştir. BPDE genellikle DNA’ya ekzosiklik guanin ve adeninin sırasıyla N2 ve N6 amino gruplarından katım ürünü verir. Bu katılmada benzilik pozisyonda epoksit halkasının cis ya da trans açılımı etkilidir (Frank ve ark., 2002 ). Şekil 1. 7. BPDE’nin DNA’da guanine bağlanması (http://137.44.25.44/path/imuse/example.aspx). DNA katım ürünleri karsinojenik olayların merkezinde yer alır. dG-N2-BPDE transkripsiyon eşli ve global genomik onarım ile onarılır. Eğer onarılamazsa kalıcı mutasyonlar oluşur. B(a)P ve BPDE öncelikle G:C—T:A transversion mutasyonlarını indükler. Guaninin adenine dönüşmesini sağlar. Mutasyonların onkogenlerin, tümör baskılayıcı genlerin, büyümenin düzenlenmesinde görevli diğer genlerin kritik bölgelerinde olması kanser ile sonuçlanabilir (Akerman ve ark., 2004). Yapılan in vitro çalışmaların gösterdiğine göre benzo (a) piren 7S, 8R -diol 9S, 10Repoksit (BPDE) p53 geninin spesifik önemli bölgelerine bağlanarak mutasyon 34 oluşmasına sebep olur. Akciğer tümörlerinde in vitro sonuçlara benzer in vivo sonuçlar elde edilmiştir (Lazarus ve ark., 1998). Mutasyon ile DNA sentezi inhibe olur. Düşük doz maruziyette sentez kaldığı yerden devam ederken buna karşılık yüksek dozda sentez sürekli durur (Akerman ve ark., 2004). DNA’ya karsinojen madde katımının, kritik rolü olan bir gende olması, mutasyon oluşmasına ve sentezlenecek protein fonksiyonunun bozulmasına neden olarak normal hücrelerin kanser hücresine dönüşmesine yol açar (Phillips, 2002). Bölünen hücrelerde onarılmamış hasarlar, kritik onkogenler ve tümör baskılayıcı genlerde DNA hasarına neden olabilir ve lipit peroksidasyonuna neden olabilen reaktif oksijen türevlerinin üretimini arttırabilir. DNA katım ürünlerinin miktarları çeşitli kanserli dokularda ölçülerek katım ürünleri ile kanser oluşma riski arası ilişki incelenmiştir. PAH katım ürünü seviyeleri akciğer ve bronşiyal epiteliyal hücrelerde sigara içenlerde sigara içmeyenlere göre yüksek bulunmuştur (Özbal ve ark. 2000). Bu nedenlerden sigara dumanı üzerinde çok çalışılmıştır. Sigara dumanında yer alan diğer bir kanserojen grup tütün spesifik nitrozaminlerdir (TSNA). Bunlar direk epitelyal DNA’ya mutajenik etkilidir. En etkili TSNA’lar Nnitrozonornikotin (NNN) ve 4-(metilnitrozamino)-1-(3-piridil)-1-butanon (NNK) dir. Bunlar nikotinin N-nitrolanması ile oluşur. Nitrozaminler prokarsinojen olup sitokrom P450’ler tarafından α-hidroksilasyon ile aktive olarak DNA katım ürünlerinin oluşumuna neden olurlar. NNK’nın akciğer ve ağız boşluğu kanserleri ile ilişkisi gösterilmiştir (Baez, 2008). 35 1.5.1. Sigara ve Karsinojen Kimyasallar Erken yaşta sigara kullanılmaya başlanması bu kişilerde orta ve ileri yaşlarda kanser görülme riskini arttırır. Sigara insan dokularında DNA hasarı ve DNA katım ürünleri oluşumuna sebep olarak kanserin başlamasına zemin oluşturur. Kişiler arasında DNA katım ürünü miktarı genetik faktörler ve çevresel faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterir. Sigara içilmesi ile larinks, orofarenks, hipofarenks kanserleri ilişkilidir. Sinonasal ve nazofarenks kanserlerinde de risk artışından sorumlu tutulmaktadır. Sigara içilmesi özofagus kanserlerinin hem yassı hücre karsinomu hem de adenokarsinonoma tipi ile ilişkilidir (Hecht, 2003). Sadece sigara dumanında yanma sonucu oluşan kimyasal maddelerin değil yanmamış tütündeki maddelerin de kansere neden olduğu anlaşılmıştır. Dumansız tütün ve alkol kullanımı ile ağız boşluğu kanseri (dil, dudak) riskinin büyük ölçüde arttığı gösterilmiştir (Hecht, 2003). Sigara dumanının içerdiği B(a)P sigara başına 10 ng’dan azdır (Hecht, 2003). Uzun yıllar boyunca bu karsinojenlere maruz kalınması kanser riskini artırır. Sigara içenlerde PAH-DNA katımı ile sigara sayısı istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki içindedir. Hücrelerin pek çok DNA hasar tipine göre onarım mekanizmaları vardır, ama bunlar her zaman tamamen etkili olmaz (Frank ve ark., 2002 ). DNA katım ürünleri DNA onarım sistemi ile uzaklaştırılarak DNA normal yapısına kavuşturulur. Ama katım ürünleri onarımdan kaçarsa mutasyonlar artar. Sigara dumanı kaynaklı DNA katım ürünleri sıklıkla G-T ve G-A mutasyonlarına neden olur (Hecht, 2003). Kanser nedeni olan ajanlara karşı genomun bütünlüğünün korunmasında DNA hasarının onarımı anahtar rol oynar. DNA onarım defekti olan kişiler kanser için 36 yüksek riskli olabilirler. Bazı çalışmaların gösterdiğine göre akciğer kanseri ve YHBB kanseri olanlar kontrol grubu ile karşılaştırıldığında DNA onarım kapasitesinin hastalarda düşük olduğu belirtilmiştir (Chen ve ark., 2002). Memelilerde BPDE-DNA katım ürünleri çoğunlukla nükleotit çıkarım onarım yolağı ile onarılır. Tütün ve diğer karsinojenlerden kaynaklanan genetik hasarlara karşı nükleotit çıkarım onarım yolağında yer alan XPD’nin DNA onarımındaki fonksiyonu çok önemlidir (Rybicki ve ark., 2004). Çalışmalarda kanser hastalarında tütün karsinojenleri ile indüklenen DNA hasarının onarımında azalmış kapasite gösterilmiştir (Sturgis ve ark., 2002). BPDE DNA’daki deoksiguanozine bağlanarak DNA helixinin küçük oyuğuna yerleşir (Poirier, 2004). Şekil 1. 8. BP dG yapısı: DNA helixinin küçük oyuğuna deoksiguanine bağlanmış olarak 7β, 8α dihidroksi 9α, 10α- epoksi-7,8,9,10-tetrahidro benzo(a) piren(BPDE: yeşil) yerleşir (Poirier, 2004). DNA onarım enzimlerine ait genlerde bulunan polimorfizmler onarım kapasitesinde azalmaya veya değişikliğe neden olabilir. 37 1.6. Gaz Fazındaki Kimyasallar ve Etkileri Gaz fazındaki oksidan bileşikler şekil 1.9 da belirtildiği gibi birden fazla mekanizma ile dokuda hasara neden olurlar. Şekil 1.9. Sigara dumanının hasar yolları (Aruoma ve ark., 2005). Sigara dumanındaki oksidatif bileşikler membran fosfolipitleri ile etkileşirler ve spesifik membran lipit peroksidasyon ürünü 4-hidroksi-2-nonenal(4-HNE) olarak bilinen hücre sinyalizasyon yolaklarını aktive eden bileşiğin oluşumunu uyarırırlar. Sigara içenlerde F2-isoprostanlar sigara içmeyen kontrollere göre yüksek seviyede bulunmuştur (Aruoma ve ark., 2005). Bunun fosfolipaz A2 aktivitesindeki artışla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Böylece canlıdaki araşidonik asit oksidasyonunu arttırmaktadır. F2-isoprostanların canlıda ölçümü lipit peroksidasyonunun izlenmesi için güvenilir bir işarettir (Aruoma ve ark., 2005). Kanser hastalarında granülosit aktivasyonu artışı ile ROT salınımı artmaktadır. Oksidatif stresin işaretleyicisi olarak 8-isoprastan seviyesine bakılır. 38 Kronik sigara içimi akciğer sıvısında nötrofil sayısında, kateşol ve hidrokinon gibi organik bileşiklerin miktarında artışa sebep olur. Bu bileşikler de ROT miktarında artışa neden olurlar (Aruoma ve ark., 2005). Sigara içen kişilerin solunumla verdikleri havadaki H2O2, akciğerlerdeki artmış oksidize çevre kaynaklı olarak içmeyenlerin solunumla verdikleri havadan fazladır (Ho ve ark., 2001). Sigara içimi kaynaklı serbest radikallerin ve oksidanların, DNA’ya hasarı ve bakteriyofaj DNA’sının sigara katranının sıvı fazı ekstraktı ile tamponlanmış ortamda inkübasyonunda doza bağımlı tek iplik kırılmaları oluşumu gösterilmiştir (Aruoma ve ark., 2005). Reaktif oksijen türevlerinin hücreye ve DNA’ya hasar vermesini önlemek için hücrede antioksidan savunma sistemi mevcuttur. Savunma sisteminde enzim olan ve olmayan antioksidanlar birlikte çalışırlar. Antioksidan enzimlere ait genlerde olan polimorfizmler antioksidan yeteneğinde değişikliklere neden olarak hücrenin savunmasını etkileyebilir. 1.6.1. Reaktif Oksijen Türevleri Atomlarda elektronlar orbital adı verilen uzaysal bölgede çiftler halinde bulunurlar. Atomlar arasında etkileşim ile bağlar meydana gelmekte ve moleküler yapı oluşmaktadır. Serbest radikal, atomik ya da moleküler yapılarda çiftlenmemiş tek elektron bölümlerine verilen isimdir. Başka moleküller ile çok kolayca elektron alışverişine giren bu moleküllere "oksidan moleküller" veya "reaktif oksijen türevleri ( ROT )” de denmektedir (Çavdar ve ark., 1997). Aerobik organizmalarda ROT’lerin fizyolojik konsantrasyonları hücre sinyalizasyonu yolaklarında ve patojenlere karşı savunmada faydalıdırlar. Dengenin bozulmasıyla artan ROT konsantrasyonu kanseri de içeren hipertansiyon, diyabet, aterosklerozis, iltihap, yaşlanma gibi pek çok hastalığa neden olabilir (Fukuhara ve Kageyama, 2005). 39 En önemli ROT’ler süperoksit anyon radikali (O2•-), hidrojen peroksit (H2O2), hidroksil radikali (OH•-) dir. Yüksek miktarda ROT metabolik fonksiyon bozukluklarına ve biyolojik makromoleküllerin hasarlanmasına neden olur. Hidrojen peroksit; membranlardan kolaylıkla geçip hücreler üzerinde bazı fizyolojik rollere sahip olabilir, fakat çiftlenmemiş elektrona sahip olmadığından radikal olarak adlandırılamaz. Bu nedenle "reaktif oksijen türevleri", süperoksit gibi radikaller, ayrıca hidrojen peroksit gibi radikal olmayanlar için ortak olarak kullanılan bir terimdir. Oksijen molekülü, orbitalinde çiftlenmemiş elektron taşıyorsa süperoksit radikali olarak adlandırılır. Diğer ROT grubunda ise normal oksijenden çok daha hızlı bir biyolojik molekül olan "singlet oksijen" bulunmaktadır. Singlet oksijen molekülü yapısında iki adet çiftlenmemiş elektron taşır. Singlet oksijen hücre membranındaki çoklu doymamış yağ asitleriyle doğrudan reaksiyona girerek lipid peroksitlerin oluşumuna yol açar (Çavdar ve ark., 1997). 1.6.2. ROT Kaynakları Mitokondrilerdeki oksijenli solunumda olduğu gibi birçok anabolik ve katabolik işlemler sırasındaki reaksiyonlarda moleküler düzeyde elektron kaçışları olur ve bu sırada ROT'’ler oluşur. Çizelge 1.5 de ROT'lerin in vivo ortamda kaynakları görülmektedir. 40 Çizelge 1.5. Reaktif Oksijen Partiküllerinin Kaynakları I - Normal biyolojik işlemler 1 - Oksijenli solunum Aerobik canlıların kullandığı oksijen ile oluşan reaktif oksijen türlerine (ROT) karşı etkin koruma sistemi oluşmuştur. Fazla oluşan miktar doğal antioksidanlar tarafından etkisiz hale getirilmektedir (Çavdar ve ark., 1997). 2 - Katabolik ve Elektron iletim zincirinde mitokondri ve lizozomlarda aerobik anabolik işlemler solunum ve substrat oksidasyonu sırasında oluşur. (Leonard ve ark., 2004) Kateşol östrojen redoks siklusu ile (östrojen metabolizması sırasında da oluşmaktadır (Cai ve ark., 2004). II - Oksidatif stres yapıcı durumlar 1 - İskemi - hemoraji - Mitokondrilerdeki aerobik oksidatif fosforilasyon dengesi travma - radyoaktivite – etkilenir ve elektron taşıma sisteminden elektron kaçakları daha intoksikasyon fazla olur ve ROT düzeyi artar (Çavdar ve ark. 1997). 2 - Ksenobiyotik maddelerin etkisi a-) İnhale edilenler ROT ler estradiol ve ksenobiyotik çeşitlerin metabolizması sırasında oluşur (Çavdar ve ark. 1997). b-)Alışkanlık yapan maddeler c-) İlaçlar 3 - Oksidan enzimler Oksijenli a-) Ksantin oksidaz redüksiyon–oksidasyon reaksiyonudur. Elektronlar veya hidrojen b-) İndolamin atomlarının bir atomdan veya molekülden diğerine transferini dioksigenaz içerir. Bunlar süperoksit üretiminde major kaynaklardır (Clair ve c-) Triptofan ark., 2005). dioksigenaz Superoksit anyonları, kinonları, semikinonları ve diğer ara d-) Galaktoz oksidaz ürünleri redoks siklusu ile üretilir (Ambrosone ve ark., 1999). e-) Siklooksigenaz O2’nin suya indirgenmesi sırasında redoks reaksiyonunda 3. f-) Lipooksigenaz elektron Fenton reaksiyonuna girer (McIntyre ve ark 1999). solunum g-) Monoamino oksidaz 4 - Stres ile artan katekolaminlerin oksidasyonu sırasında meydana gelen, REDOKS 41 Çizelge 1. 5. (Devam) Reaktif Oksijen Partiküllerinin Kaynakları 5 - Fagositik Toksik ajanlara veya patolojik işlemlere veya yetersiz invivo inflamasyon savunmasına sahipken ROT’lerin fazla üretilmesi oksidatif stresi hücrelerinden ortaya çıkarır. Bunun sonucunda DNA’da hasar, kırılma gibi, lipit salgılanma peroksidasyonu, protein modifikasyonu, membran bozulması ve (nötrofil, monosit, mitokondri hasarı oluşabilir (Ambrosone ve ark., 1999). makrofaj, eosinofıl, endotelyal hücreler) 6 - Uzun süreli Glukoz gibi maddeler ROT'’leri oluşturacak şekilde proteinlerle metabolik hastalıklar reaksiyona girerler; bu ise diyabetik hastaların seneler boyunca yüksek kan glukozuna maruz kalması nedeniyle hipergliseminin yan etkilerini kolaylaştırıcı "oksidatif stress" oluşumuyla sonuçlanır (Çavdar ve ark. 1997). 7 - Diğer nedenler: Sıcak şoku, güneş ışını, sigara III - Yaşlanma süreci ROT’lerin düzeyi, yaşlanma süreci ile paralel bir artış gösterir. Yaşlanma ile protein karboksilasyonunun artışı ve katalize edici tüm enzimlerin azalmasının bu dengesizlikte önemli rolleri vardır (Çavdar ve ark. 1997). Süperoksit radikalleri moleküller oksijenden 1 elektronun redüksüyonunun ürünüdür. Ve mitokondride elektron transport zincirinin en az 2 bölgesi komplex 1 ve ubisemikinon mitokondride süperoksit üretiminin kaynaklarıdır (Clair ve ark., 2005). İnfeksiyöz olaylarda başta Staphylococcus aureus gibi patojenler ayrıca lökotrienler, prostaglandinler gibi mediyatör maddeler nötrofil, eosinofil ve makrofajları aktive ederler, membrana bağlı NADPH oksidaz enzimi yoluyla ROT salgılanmasına yol açarlar. Nötrofiller tarafından kullanılan antibakteriyal savunma mekanizması myeloperoksidaz enzimidir. Süperoksit radikalinin dismutasyonu sonucu oluşan hidrojen peroksit myeloperoksidaz enzimi aracılığıyla reaksiyona girerek güçlü bir antibakteriyal ajan olan hipoklorik asidi oluşturur. İnfeksiyöz ajanlarla savaş için gerekli olan ROT’ler kan hücreleri tarafından aşırı salgılanacak olurlarsa bu kez 42 yarar yerine zarar vermeye başlarlar. Reaktif oksijen molekülü radikal zincir reaksiyonlarını başlatabilir. Hızla yayılır. Ve oksidatif hasarın biyolojik sistemlerde yayılmasına neden olur (İnci ve ark., 2003). 1.6.2.1. Fenton Reaksiyonu Metal uyarımlı serbest radikal oluşumunda en önemli reaksiyon fenton tipi reaksiyondur. Bu reaksiyonda metal iyonları H2O2 ile reaksiyona girer ve okside metal iyonu ile birlikte OH•- oluşur. Metal n+ + H2O2 →Metal n+1 + OH•- + OH- (Leonard ve ark., 2004) Fenton tipi reaksiyonlarda Krom ( III) ( V) ve ( IV), Kobalt (II), nikel (II), vanadyum (V) metallerinin tümü OH radikali oluşturabilir. Kobalt II, Nikel II bunların yüksek oksidasyon/redüksiyon potansiyeline bağlı olarak etkinlikleri düşüktür. Bazı şelasyon ajanları varlığında Gly-Gly-His ve Tiyol içeren ajanlar gibi metal iyonlari H2O2 ile reaksiyona girer ve lipit peroksitler, OH radikali ve lipit radikalleri olur. Diğer metaller Krom (VI) gibi OH radikali oluşturmak için hemen reaksiyona girer (Leonard ve ark., 2004). Süperoksit radikalleri, metallerin varlığında Fenton reaksiyonları neticesinde oluşur. “Fenton Kimyası” hipotezinde OH• radikalleri DNA’ya saldırarak hasar oluşturur. Hidroksil radikalinin en etkili radikal olmasının nedeni hücre çekirdeğindeki membran bariyerleri kolayca geçmesi ve mutajenik olarak DNA’yı etkilemesidir. Olası mekanizma membranı kolayca geçebilen H2 O2’in çekirdekte Fe-Cu iyonları ile reaksiyona girerek (Haber-Weiss ve Fenton reaksiyonları) hidroksil radikallerini oluşturmasıdır (Gülden ve Andıcan, 2004) . 43 • 3+ + 2+ H2O2 + Fe → HO2 + H + Fe ........(1) 2+ • - 3+ H2O2 + Fe → OH + OH + Fe .......(2) 1 ve 2 numaralı reaksiyonlar Fenton reaksiyonları olarak adlandırılmaktadır. DNA, çok sayıda negatif yüklü fosfat grupları içerdiğinden, çeşitli katyonları 2+/3+ bağlama yeteneğine sahip büyük bir anyondur. Fe 1+/2+ ve Cu iyonları negatif yüklü DNA’ya sürekli bağlı bulunabildikleri gibi oksidatif stres altında hücre içinde bulunan demirli ve bakırlı proteinlerden serbestleşerek de DNA’ya bağlanabilmektedirler (Gülden ve Andıcan, 2004). Moleküler oksijen (O2) diradikal olarak tanımlanmıştır. Bu özelliği, sıvı oksijenin manyetik kutuplarındaki çekimi ile ilgilidir. Buna bağlı olarak, oksijenin suya indirgenebilmesi için elektron taşıma zincirinin 4 elektrona ihtiyacı vardır. Moleküler oksijenin bir elektron indirgenmesiyle O2–‘i oluşur. İkinci elektronun indirgenmesiyle, daha sonra H2O2’yi oluşturacak olan peroksit radikali oluşur. Üçüncü elektron, Fe’in katalizlediği Fenton reaksiyonu sonucunda, O2 – ile H2O2’nin reaksiyona girip OH-’i oluşturduğu sırada indirgenmektedir (McIntyre ve ark., 1999). Redoks aktif transisyon metal iyonlarının bağlanmaları DNA molekülünü H2O2’in hedefi haline getirmektedir. DNA’ya bağlı metal iyonları ile H2O2’in DNA üzerinde • • reaksiyonlaşmasından oluşan OH radikalleri, OH radikal temizleyicileri tarafından uzaklaştırılamamaktadır. Ayrıca, • OH radikal temizleyicilerinin oluşturduğu 3+ radikaller de DNA’ya hasar verebilmektedir. Doku kültür ortamının Fe 2+ ve Cu iyon konsantrasyonunun arttırılması ile oksidatif DNA baz hasarının arttığı ve H2O2’e maruz bırakılan hücrelerde bakır ve/veya demir şelatörlerinin (deferoksamin) kullanımının DNA’daki oksidatif hasarı önlediği gösterilmiştir (Gülden ve Andıcan, 2004). 44 1.6.2.2. Haber Weiss Reaksiyonu Serbest radikal oluşumu için bu reaksiyon önemlidir. Bu reaksiyonlarda okside metal iyonları süperoksit radikali ile indirgenir. H2O2 ile reaksiyona girerek OH radikalini oluşturur. Metal n+1 +O2•- → Metal n + O2 Metal n+ + H2O2 → Metal n+1 + OH •- + OH Toplam: O2•- + H2O2→Metal n+1 / Metal n→OH •- + O2 + OH - (Leonard ve ark., 2004) Haber weiss tipi OH •- mekanizması makrofajların fagositozisi sırasında önemlidir. Ve bunların hücresel öğeleri büyük miktarlarda O2 radikalinin solunum sırasında oluşumunu sağlar (Leonard ve ark., 2004). Haber weiss reaksiyonunda metalin görevi katalizör olmaktır. Limitli miktar metal sayesinde büyük miktarlarda OH •-üretilebilir. Haber weiss tipi reaksiyon Krom III, IV, VI, Vanadyum V, Kobalt I gibi metalleri içerir. Cr( VI) + O2•- → Cr ( V) + O2 Cr( V) + H2O2→Cr( VI) + OH •- + OH Toplam: O2•- + H2O2 →Cr(VI)/ Cr(V) →OH •- + O2 + OH - (Leonard ve ark., 2004) 45 1.6.2.3. Sigara ve Reaktif Oksijen Türevleri Sigara dumanı hava yolu ile oksidatif stresin birincil kaynağını oluşturmaktadır. (Stringer ve ark., 2004). Karsinojenleri barındıran sigara dumanı serbest radikal üretiminin önemli sorumlularından biridir. Bir nefes sigara dumanında yaklaşık olarak 10 14-16 serbest radikal bulunur (Kinnula ve Crapo., 2003). Sigara dumanının kültürdeki insan akciğer hücrelerinde DNA hasarına neden olduğu gösterilmiştir. Oksijen türevlerinden, hidrojen peroksit (H2O2) ve süperoksit radikalinin DNA hasarına neden olduğu bilinmektedir. Sigara dumanında ve katranında bulunan maddeler hidroksil radikali (OH•-) oluşumunu ve metal iyon katalizörlüğünde Haber Weiss ve Fenton reaksiyonlarını sağlamaktadır (Jaruga ve ark., 1994). Sigara içilmesi ile hücre içi antioksidanlar azalır ve akciğerdeki nötrofillerin sayısı artar. Bunlar oksijen türevlerinin diğer bir kaynağını oluşturur (Jaruga ve ark., 1994). Antioksidanlar ve radikaller arası denge bozulur (Möllsten ve ark.,2007). Deneysel sistemlerden elde edilen delillere göre ROT indüklü hasarlanma olabilir. Oksidatif stres, koruyucu sistem olan antioksidan seviyelerinin artışı ile minimize edilebilir (Liu ve ark., 2004). 1.6.3. ROT Etkileri Vücuttaki oksijenin kullanılır. %90’nından fazlası mitokondride elektron transportunda Ve %1-5’i süperoksit dönüşür (Cai ve ark., 2004). radikali (O2 •-) ve hidrojen peroksite (H2O2) 46 Reaktif oksijen bileşiklerinin radikal zincir reaksiyonları başlatma kapasiteleri vardır. Hızlı bir şekilde yayılarak biyolojik sistemde oksidatif hasarlara neden olurlar (İnci ve ark., 2003) . Yüksek seviyede ROT’un hücre içerisinde üretilmesi ile, histon koruması eksikliğinde, DNA onarımının düşük seviyede olması ile, mitokondriyal DNA oksidatif hasar ile sonuçlanır (Cai ve ark., 2004). Kateşol, östrojenler ve nitrik asit ki bunlar ROT üretir. Sinerjistik olarak DNA hasarını arttırır. Sonuç olarak ROT’ler çoklu doymamış yağ asiti peroksidasyonuyla sonuçlanabilir (Ambrosone ve ark., 1999). Serbest radikaller lipit peroksidasyonunu indükler, hücre membran fonksiyonu ve yapısını modifiye ederek homeostazını kaybetmesine neden olur (Manoharan ve ark., 2005). Artmış lipit peroksidasyonunun anormal büyüyen hücrelerin serumunda arttığı gözlenmiştir. Kanserde lipit peroksidasyonunun artışı zayıf antioksidan sistemden kaynaklandığı daha önce yapılmış çalışmalarda gösterilmiştir (Kaynar ve ark., 2005). ROT’lerin fazla üretimi veya antioksidan savunma mekanizmasının dengesizliği oksidatif hasara neden olabilir. Ve kanser gibi hastalıkların gelişiminde veya tedavilerinde yer alırlar (Miranda ve ark., 2000). Oksidanlar ve antioksidanların savunması arasında kritik bir denge vardır. Eğer hücreler redoks dengesini korumazsa kronik iltihap durumu ortaya çıkar. Bunun sonucunda da hücre hasarlanır. Ve çevre dokuda sinyalizasyon yolakları aktive olur. İnflamatuvar sitokin üretimi, gen ekspresyonu uyarılır. Ve diğer hücresel modifikasyonlar olur (Leonard ve ark., 2004). Oksijen radikalleri DNA bazlarına atak edebilirler veya iplik kırılmalarına neden olabilirler. Alternatif olarak oksijen radikalleri lipit veya protein moleküllerini okside edebilirler. DNA ile reaksiyona girip katım ürünü oluşturabilir. Bu da mutasyon veya apoptozise neden olabilir (Marnett, 2000). Hücre organelleri ve membrandaki lipid ve protein yapısını bozarlar, 47 Hücre içi yararlı enzimleri etkisizleştirirler, Mitokondrilerdeki aerobik solunumu bozarlar, Elastaz, proteaz, fosfolipaz, lipoksigenaz, siklooksigenaz, ksantinoksidaz, indolamin dioksigenaz, triptofan dioksigenaz, galaktoz oksidaz gibi litik enzimleri aktive ederler, Hücrenin potasyum kaybını arttırırlar, Trombosit agregasyonunu arttırırlar, Dokulara fagosit toplanmasını kolaylaştırırlar, Hücre dışındaki kollajen doku komponentlerini, savunma enzimlerini ve transmitterleri yıkarlar (Çavdar ve ark., 1997). Aktive olan lökositler H2O2 kaynağıdır. Hücre ve çekirdek membranlarını geçebilir. Çekirdeğe ulaşıp, OH radikali oluşturarak veya metal iyonlarıyla reaksiyona girerek DNA hasarına neden olabilir. Memeli hücrelerinin H2O2 veya aktif lökositler ile muamelesinde dört DNA bazının tümünde de modifikasyonlara neden olduğu gözlenmiştir (Jaruga ve ark., 1994). ROT’lerin fazlaca oluşumu inflamasyon prosesini uyarabilir. Kemotaktik faktörlerin salınımı; büyüme faktörleri, proteolitik enzimler, lipooksijenazlar, siklooksijenazlar, antiproteolitik enzimlerin inaktivasyonunu içeren sinyalizasyon proteinleri salınır (Leonard ve ark., 2004). Oksijen serbest radikalleri birikimi hücre proliferasyonunu ve DNA hasarına neden olur. Böylece insan kanserleri için başlangıç ve ilerleme sağlanır (İnci ve ark., 2003; Liu ve ark., 2004). Oksidatif stresin laboratuvar hayvan modellerinde tümör oluşmuna neden olduğu gösterilmiştir (Ambrosone ve ark., 1999). 48 Deneysel modellerde belirtildiğine göre tümör büyümesi sırasında hücresel redoks homeostazında değişiklik olur (Kaynar ve ark., 2005). İnsan tümör hücrelerinin büyük miktarlarda H2O2 ürettiği gösterilmiştir. Serbest radikallerin en zararlısı OH radikali DNA’da nükleoproteinlerde kimyasal modifikasyonlara neden olabilir. Bazları, şekerleri modifiye edebilir. İplikleri kırabilir ve DNA protein çapraz bağlarını modifiye edebilir. Bu serbest radikaller mutajenik veya karsinojenik olabilir (Jaruga ve ark., 1994). Tümör hücrelerinde antioksidan enzim aktiviteleri genel olarak normal hücrelerden düşük bulunmuştur. Düşük seviyeli antioksidan seviyeleri H2O2 ve O2 radikalinin tümör hücrelerinde birikmesine neden olur. Bu da kanser dokusundaki DNA’larda daha büyük baz hasarlarına neden olmaktadır (Jaruga ve ark., 1994). 1.7. Baş Boyun Kanserlerinde Biyolojik Göstergeler Baş boyun kanserlerinde DNA onarımı, antioksidan savunma enzimlerinin genleri kansere yatkınlıkta etkili olabilir. Bu enzimlerdeki genetik polimorfizmler kansere yatkınlık için genetik biyolojik gösterge olabilir. DNA onarımının seviyesinin tespiti dolaylı olarak karsinojen-DNA katım ürünlerinin saptanması ile yapılabilir. DNA hasarının ölçülmesi için immunoassay, gaz kromatografi-kütle spektroskopi, floresan ve 32 P- postlabelling gibi birçok yöntem geliştirilmiştir (Romano ve ark., 1999). Bu yöntemler çizelge 1.6 da açıklanmıştır. 49 Çizelge 1. 6. DNA katım ürünlerini saptama yöntemleri (De Kok ve ark., 2002; Poirier, 2004) Metod 32 -P postlabelling Açıklama Gücü Zayıflığı Maruziyet DNA 5’uçlarından P 10 µg DNA’ya DNA katım Kömür tozu, ile etiketlenen ihtiyaç duyulur. ürünü yapısı okratoksin A, nükleotitlere bölünür. Yüksek oranda tanımlanamaz. PAH, stiren, tütün, HPLC veya İnce hassas, pahalı Radyoaktif MeIQx, tabaka kromatografisi aletlere ihtiyaç etikete ihtiyaç bilinmeyen ile katım ürünleri yok. var. Yoğun karışımlar 32 ayrılır. çalışma gerektirir. İmmunoassay Modifiye DNA Antiserum Antiserum benzer Aflatoksinler, 4- kullanılır. spesifikliği katım ürünlerine aminobifenil, Radyoaktivite, boya, artırır. Yüksek cevap verebilir. sisplatin, kömür florosans veya hassaslıkta, 50-100 µg tozu, B(a)P içeren kemoluminesans olan standart eğri ile DNA’ya ihtiyaç PAH, oksidatif çeşitli son noktaları miktar tayini vardır. hasar, BPDE vardır. yapılabilir. Pahalı değildir. İmmunohistokimya Immunoassayda Katım Diğer Aflatoksinler, kullanılan aynı yerleşimi metotlardan daha B(a)P, PAH antiserumlar gözlenebilir. az hassastır. kullanılarak dokular İnsan dokuları boyanır. Floresans ya için uygundur. da aydınlık alan Geniş mikroskopisi ile çalışmalar antiserum bağlanan yapılabilir yerler gözlenir. Kütle Katım ürünlerinin Spesifik katım 100 µg DNA’ya 4-aminobifenil, spektrometresi yapısı tanımlanır. ürünü saptanır. ihtiyaç vardır. PAH, B(a)P, Miktar tayini Pahalıdır. malondialdehit, yapılabilir. NNK, BPDE, stiren 50 DNA-geniş hacimli katım ürünlerinin seviyesinin yüksekliği ile kanser riskinin artışı ilişkilidir. Sigara içimi açısından DNA katım ürünün miktarı kanserli hastalarda kontrol grubuna göre %83 daha yüksek seviyede bulunmuştur (Veglia ve ark., 2003). DNA’da yer alan katım ürünü DNA onarım yolu olan nükleotid çıkarım onarım yolağı (NER) ile tamir edilmezse BPDE-DNA katım ürünleri esansiyel bir genin transkripsiyonunu engelleyebilir. BPDE-DNA katım ürünleri transkribe olan iplikte transkripsiyona uğramayan ipliğe göre daha etkin tamir edilir (Wei ve ark., 2000). Bunun sonucunda transkribe olmayan iplikte daha çok mutasyon meydana gelir. Buna ilaveten BPDE’nin p53 tümör baskılayıcı geninin guanininin timine dönüşümüne yol açtığı bulunmuştur. Tütün bağımlı kanserlerde p53 geninde G→T değişim frekansının yüksek olduğu saptanmıştır (Wei ve ark., 2000). Biyolojik gösterge olarak kullanılabileceği gösterilen genler incelenerek B(a)P gibi tütün karsinojenlerine maruziyet ile kanser arasında epidemiyolojik bağlantı olduğu söylenebilmektedir. Serbest radikaller proteinlere, lipitlere karbonhidratlara ve nükleik asitlere zarar verebilir. Bu etkilerden korunmak için vücut, reaktif oksijen ara ürünleri üretimine bağlı olarak bazı non enzimatik ve enzimatik antioksidan savunma sistemi geliştirmiştir (Manohoran ve ark., 2005). Pek çok ROT oluşumuna neden olan ajan vardır bunlar ya tetikleyici veya komple karsinojen bileşiklerdir. Örneğin sigara içen kişilerin akciğerlerinde ROT’lerin ana kaynağı sigara dumanıdır. Akciğer kanser gelişiminde sigara içimi birincil risk kaynağıdır (Ho ve ark., 2001). Oksidatif stresin yarattığı hasar aynı oranda savunma sistemleri tarafından onarılamıyorsa mutasyon sonucu kanser gelişimi gerçekleşir. Süperoksit anyon, hidroksil radikali gibi ROT’lerin DNA hasarı oluşturması nedeniyle hücrelerin neoplastik büyümesini tetikleyebilir (Ho ve ark., 2001). 51 Karsinojenezisin oksidatif DNA hasarı ile bağlantılı olduğu gösterilmiştir (Mates ve Sanchez-Jimenez, 2000). Ağız boşluğu kanseri hastaları sağlıklı kişilerle karşılaştırıldığında antioksidan savunma sistemi SOD, GPX ve CAT enzimlerinin aktiviteleri belirgin oranda düşük bulunmuştur. Bu enzimlerdeki düşüşler ağız boşluğu karsinojenezisini de içeren pek çok patolojik durumda rapor edilmiştir (Manoharanve ark., 2005). Redoks dengesi hava yolunda önemlidir. Çünkü bu bölgelerin hava oksidanlarına (çevresel ozon, partiküler sigara dumanı gibi) ve bunların yüksek seviyelerine sıklıkla maruziyeti diğer dokulardan fazladır (Cho ve Kleeberger, 2007) Kanser başlangıcında etkin olduğu belirtilen ROT’lerin biyolojik örneklerde ölçülmeleri kanser için biyolojik gösterge olabilir. Fakat bunlar çok reaktif oldukları için dokularda tespit edilmeleri zordur. Serum veya plazmada daha kolay saptanabilirler. Bunun için kullanılan metotlar çizelge 1.7 de özetlenmiştir. Çizelge 1. 7. Plazma oksidatif stres ölçüm metotları (Stephens ve ark., 2009) Metot Prensip Açıklama Plazma TAOS/TAS Plazmadan in vitro oksidatif Teknik olarak kolay, antioksidanların işlemin inhibisyonunu ölçer durumunun ölçülmesini sağlar. Metot TAOS/TAS/ TRAP içerir. F2- izoprostanlar Araşidonik asit içeren Çok spesifiktir. Ex-vivo olarak lipit fosfolipitlerin oksidasyonu peroksitlerin altın standartıdır. Teknik sırasında oluşan serbest radikal olarak komplekstir. Kütle ürünü spektrofotometrisi gerekir. Lipitlerin peroksidasyon ürünüdür. HPLC veya GC-MS gereklidir. Ticari Bunlar genellikle stabil değildir. satılan kitlerin validasyonu sınırlıdır. Tiyobarbitürik asit- Malonaldehit; tiyobarbitürik asit ile Geniş olarak uygulanır ve teknik olarak reaktif bileşikler ve eşleşmiş lipit peroksidasyonu basittir. Bileşiklerin non-peroksidasyon malonaldehit ürünüdür. Floresans ile ölçülen merkezleri hedef ile karışabilir. HPLC kromotogram elde edilir. ile spesifikliği geliştirilebilir. Demir Lipit peroksitler içeren tampon veya reaktiflerden etkilenir. Protein DNA üzerine oksidatif hücum ile 8- 8-OHdG ölçümünün validasyonu peroksidasyonu hidroksideoksiguanozin (8-OHdG) gerekmektedir. HPLC ile ölçülür. Ticari bio-göstergeleri oluşur. kitler bulunmaktadır. 52 1.8. DNA Hasarı DNA, endojen ve ekzojen ajanlar ile sıklıkla hasarlanır. DNA hasarı; heliks biçiminin bozulduğu lezyon olarak tanımlanır. Bir gün içinde hücre başına tahmini oluşan DNA hasarı 100-500 spontan deaminasyon ile 20 000-40 000 tek iplik kırılmasıdır (De Boer, 2002). Hücrede, hücre içi ROT’leri ile bir gün içinde oluşan DNA hasarı çekirdek DNA’sında 130 000 baz mitokondriyal DNA’da 8 000 baz olarak belirtilmiştir (Stavrides, 2006). DNA onarımı hücrenin hayatta kalımı ve organizmanın sağlığı için esansiyeldir (De Boer, 2002). Şekil 1.10 da DNA hasarı ve sonuçları şematize edilmiştir. Şekil 1.10 DNA hasarı ve sonuçları (Bernstein ve ark., 2002). Sigara dumanının metabolik ürünleri ve alkol direk DNA mutasyonlarını indükleyebilir (Rigström ve ark., 2002). Karsinojenezin ilk basamağında DNA hasarı önemli yer tutar. Kimyasal karsinojenDNA katım ürünü oluşumuna yol açabilir ve mutasyonların kalıcı hale gelmesi ile tümörün görülmesi genellikle uzun zaman periyodunu gerektirir (Roth ve ark. 2000). DNA’nın yapısında oksidatif hasara bağlı olarak meydana gelen değişikliklere de (DNA-iplik çapraz bağlanma, DNA-iplik kırılmaları, kromozomal yeniden düzenlenmeler ve eksilmeler) neden olabilir. 53 1.8.1. DNA Hasar Onarımı Onarım çeşitli moleküller kompleks yollarla sağlanabilir. Genlerin kodladığı DNA onarım molekülleri kanser yatkınlığı genleri olarak tanımlanmaya adaydır (Goode ve ark., 2002). Kansere karşı DNA onarımının içinde yer alan genler birinci basamak savunmada kritik öneme sahiptir. Bu delillerin ışığında hasarlanmış DNA onarım kapasitesi insan kanser yatkınlığında ilişkili bulunmuştur (Yu ve ark., 2004). DNA onarım sistemleri kompleks ve girişimlidir. Bir sistemdeki eksiklik diğer sistem tarafından tolere edilebilir (Olshan ve ark., 2002). Birden çok DNA onarım yolu vardır. Bunlar; HRR Homolog rekombinasyon onarım (Homologous rekombinational repair) NHEJ Homolog olmayan son-eşleşme onarım (Non homolog end-joining repair) NER Nükleotit çıkarım onarımı (Nucleotide excision repair) BER Baz çıkarım onarımı (Base excision repair) MMR Yanlış eşleşme onarımı (Mismatch repair) (Försti ve ark., 2004). Her yolak çeşitli sayılarda proteinlerden oluşur. Onarım eksikliği veya yanlışlığı onkogenlerin aktive edilmesi, tümör baskılayıcı genlerin inaktive edilmesi veya heterozigozitenin kaybolması ile karsinojenezis başlatılabilir. 54 1.8.2. Nükleotit Çıkarım Onarımı (NER) NER onarım yolağı; insan genomunda oluşan ve geniş çeşitlilik gösteren hasarlara karşı etkilidir. Bunlar; UV- indüklü foto ürünleri (psöralen-timin katımları, timin dimerleri, 6-4 fotoürünleri), büyük hacimli katım ürünleri (Acetilaminoflorenguanin, cisplatin-guanin, 4-nitrokinolin oksit, PAH katımları), çapraz bağlar ve oksidatif hasarlardır (Yu ve ark., 2004; Yin ve ark., 2005; Rockenbauer vd. 2005). Özellikle sigara dumanı ile oluşan DNA’daki büyük hacimli katım ürünlerinin onarımında NER yolağı majör görevlidir. Günümüzde NER yolağının küçük DNA katım ürünlerinin de onarımında yer aldığı bilinmektedir. Pek çok çalışma oksidatif stresin onarımında yer aldığını göstermiştir (Moller ve Wallin, 1998). Reaktif oksijen türevleri oksidatif metabolizmasının ürünleridir ve bunlar iltihap reaksiyonları sırasında büyük miktarlarda oluşurlar. Bunlar çeşitli DNA lezyonlarını tetiklerler. Bu lezyonlar timin glikolleri, 8-oxo guanin, siklodeoksi adenozindir. NER yolağı bütün bu reaktif oksijen türevleri indüklü lezyonların uzaklaştırılmasında etkilidir (De Boer, 2002). NER yolağı 2 alt yoldan oluşmaktadır. 1.Global genom onarımı: DNA’nın transkribe olmayan bölgelerindeki hasarları onarır. Global onarım çok yavaştır. İnaktif genlerin hasarlarını onarır (Lunn ve ark., 2000). 2.Transkripsiyon çiftli onarım: DNA’nın transkribe olan bölgelerindeki hasarları onarır. Transkripsiyon çiftli onarım çok çabuk olur. Çünkü bu hasar, aktif genlerin transkribe ipliği ile onarılır (Lunn ve ark., 2000). NER kilit hücresel işlevlerden transkripsiyon ve DNA replikasyonunda görev alır. Bununla beraber NER tüm genom üzerinde etkilidir. Aktif olarak transkribe olan 55 genlerin onarımında tercih edilir. Böylece mutasyonun fiksasyonu, çift iplik kırılmalarının birikmesi, kromozomların instabilitesi önlenir ve kanserden korunması sağlanmış olur. Eğer hasar NER ile onarılırsa siklus devam eder veya alternatif olarak apoptotik veya replikatif genlerin susturulması yolakları tetiklenebilir (Tomescu ve ark., 2001). NER yolağı 30 farklı proteinden oluşur. Bunlar DNA hasarının onarılması basamaklarında yer alır (Bernstein ve ark., 2002). Bu proteinlerin başlıcaları çizelge 1.8 de gösterilmiştir. Çizelge 1.8 Nükleotit çıkarım onarımında yer alan başlıca proteinler GEN XPC KROMOZOM ONARIM YERİ MEKANİZMASI 3p25.1 GG-NER FONKSİYONU DNA’ya bağlanır, hasar bağlanır, hasar tanımlanması RAD23A 19p13.13 GG-NER XPC’ye tanımlanmasında XPE 11p11.2 GG-NER DNA’ya bağlanır- E3-ubiquitin ligaz XPB 2q14.3 GG-NER VE TC-NER Helikaz 3´- 5´ XPD 19q13.32 GG-NER VE TC-NER Helikaz 5´- 3´, kabarcık oluşturur XPA 9q22.33 GG-NER VE TC-NER Hasar tanımlanması RPA1,RPA2, 17p13.3, GG-NER VE TC-NER Tek iplik DNA’ya bağlanır RPA3 1p35.3,7p21.3 XPG 13q33.1 GG-NER VE TC-NER 3´-endonükleaz XPF 16p13.12 GG-NER VE TC-NER 5´- endonükleaz CSB(ERCC6) 10q11.23 TC-NER DNA bağımlı ATPaz ve kromatini tekrar modelleme CSA(ERCC8) 5q12.1 TC-NER E3-ubiquitin ligaz GTF2H1 11p15.1 TC-NER TFIIH özünün alt ünitesi, kabarcık oluşturur MNAT1 14q23.1 TC-NER TFIIH’ın kinaz alt ünitesi, RNA pol II ile transkripsiyonda yer alır. GG-NER: Global genom nükleotit çıkarım onarımı, TC-NER: Transkripsiyon çiftli nükleotit çıkarım onarımını ifade etmektedir ( Ichihashive ark., 2003; Yu ve ark., 2004;.Laine ve Egly., 2006). 56 NER yolağının anahtar basamakları aşağıda açıklanmıştır. DNA’daki hasar tanımlanır. A) Onarım kompleksi toplanır. B) DNA, helikazların aktivitesi için hazırlanır. C) Hasarlanmış ipilk 24-32 nükleotit uzunluğunda kesilir. Hasarlı nükleotit parçası ayrılır. D) Onarım sentezi ile boşluk doldurulur. E) Son olarak fosfodiester bağları bağlanır (Bernstein ve ark., 2002 ). DNA hasarlı bölge öncelikle özel proteinler tarafından tanımlanır, XPD’ nin helikaz aktivitesi, aktivitede uyumlu olduğu XPB helikaz ile çift sarmal DNA’nın açılması sağlanır. Çift heliks çözülmesinden sonra çift insizyon yapılır ve oligonükleotit lezyonun uzaklaştırılması sağlanır. Benzer bir açılım RNA transkripsiyonu için RNA polimeraz II tarafından sağlanır (Benhamou ve Sarasin, 2005). DNA hasarı, DNA onarım enzimleri tarafından uzaklaştırılır veya tamir edilir. Bu enzimlerin normal fonksiyonları genomun bütünlüğünde ve hücresel neoplastik transformasyonunda önemlidir (Lee ve ark., 2001). Şekil 1.11 de NER yolağının basamakları şematize edilmiştir. 57 Şekil 1.11. NER yolağı basamaklarının şematik gösterimi NER yolağında yer alan, önemli DNA onarım genlerinden biri olan Kseroderma pigmentosum komplementer grup D (XPD) (Excision repair cross- komplementer grup 2 ERCC2, genbank L47234), transkripsiyon çiftli onarımda, apoptozis ve hücre siklusu düzenlemede, kompleks içindeki bir çok farklı proteinle birlikte çalışır (Hu ve ark., 2004). Ve yapısal bağlantısız DNA lezyonlarının uzaklaştırılmasında görevlidir (Yu ve ark., 2004). Yedi XP komplementer grup tanımlanmıştır. XPA-G olarak adlandırılmıştır. Çizelge 1.9 da XP komplementer grubunda yer alan onarım genlerinin görevleri gösterilmiştir. 58 Çizelge 1.9. XP komplementer grubunda yer alan onarım genlerinin görevleri (Laat ve ark., 1999) XPC DNA hasar sensörü ve onarım- toplayıcı faktör XPB Genel transkripsiyon faktör kopleksi TFIIH in içinde yer alırlar. XPD Lezyonun olduğu bölgede iplik arasına girerek helikaz aktivitesi gösterirler. XPA Açılmış DNA konformasyonunda hasarı onaylar ve onarım mekanizmasının kalan kısmı çalışmaya başlar. XPG Replikasyon protein A (RPA) açılmış DNA kompleksini stabilize eder. XPG ve XPF XPF endonukleazlarını DNA insizyonu için lezyonun çevresine yerleştirir. XPE Hasar tanımlamasında görevlidir. 1.9. Oksidatif Stres Hasarı ROT’lar aşırı üretilmeleri halinde toksiktirler ve hücrelerdeki lipidleri, proteinleri ve DNA’yı oksitleyerek peroksidasyona ve modifikasyonlara neden olabilirler. Bu prooksidanların, özellikle ROT’lerin birikmesine “oksidatif stres” denir (Düzgüner, 2005) Oksidatif stres DNA hasarını indükler, purin ve primidin bazlarında modifikasyonlar DNA fragmentasyonu DNA iplik kırılmaları ve apoptozise neden olur (İnci ve ark., 2003). Çizelge 1.10 da oksidatif DNA hasarları verilmiştir. Çizelge 1.10 Oksidatif DNA hasarları (Moller ve Wallin, 1998) LEZYON ÖRNEK Küçük oksidatif baz lezyonları Timin glikol, FaPy lezyonları, 8-oxodG,8-oxdA İplik kırılmaları Tek iplik kırılmaları, çift iplik kırılmaları Çapraz bağlar DNA-protein, DNA iplik arası, DNA iplik içi Ekzosiklik katım ürünleri εdA, εdC, 1,N2-dεG, N2-3-dεG, AdG, CdG İntrasiklik katım ürünleri 8,5´-siklopürin 2´-deoksiribonükleosid Alkillenmiş katım ürünleri N7-(2-hidroksietil)-2´-deoksiguanin, M1dA, M1dC I(doğal)-Bileşikleri Bilinmiyor 59 Fazla ROT redoks dengesini bozar ve endojen makromolekülleri oksitler doku hasarına neden olur (Ör: DNA, Lipit, Protein) (Cho ve Kleeberger, 2007). Peroksidasyon ürünleri (organik ve inorganik ROT-DNA katım ürünleri, lipit peroksitleri) oluşur ve bunlar oksidatif stresin başındadırlar (Cho ve Kleeberger, 2007). Oksidatif stresin oluşturduğu reaktif oksijen türleri ve antioksidan savunma sistemi arasındaki dengeye göre biyolojik olayların etkileşimi ve hastalıklar ilişkilidir. Vücutta ayrıca yangı, bağışıklık sistemine ait hastalıklar, yaşlanma, nörolojik hastalıklar, ateroskleroz, hipertansiyon, iskemik hasar, karsinojenezis, mutajenezis, infeksiyöz hastalıklar, karaciger hastalıkları, akciğer hastalıkları, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, romotoid artirit, Alzheimer, Parkinson, göz hastalıkları ve ürolojik hastalıklar gibi hastalıklara da neden olabilir (Mena ve ark., 2009). Şekil 1.12 de akciğer kanseri oluşumunda oksidatif stresin sonuçları gösterilmiştir (Aruoma ve ark., 2005). Şekil 1.12. Oksidatif stresin hücrede oluşturduğu olaylar Yetersiz hücresel hasar onarımı mekanizmaları sonucu erken yaşlanma ve apoptozis olabilir. Bununla birlikte ROT indüklü metabolik protein döngüsü için sinyalizasyon yolaklarındaki dengesizlikler proteinlerin fonksiyonlarında bozukluklara sebep olarak tümör oluşumunu tetiklemektedir (Mena ve ark., 2009). 60 Oksijen serbest radikallerin ve diğer reaktif oksijen türevlerinin bazı tip tümörlerin metastaz insidansını arttırdığı gösterilmiştir (Allen ve Balin, 2003). 1.9.1. Antioksidan Savunma Tüm aerobik organizmalar reaktif oksijen türevlerine (süperoksit anyonu, H2O2, OH radikali) karşı koymak zorundadır. Bunlar aerobik hücrelerde moleküler oksijen ürünlerinin tamamlanmamış indirgenme ürünleridir. Bu reaktif türevler; karsinojeneziste, kardiyopulmoner hastalıklarda, kimyasal toksitede, radyasyon hasarına, inflamasyonda, artrit oluşumunda, yaşlanmada rol oynar (Clair ve Holland, 1991). Canlı hücrelerde bulunan protein, lipid, karbonhidrat ve DNA gibi okside olabilecek maddelerin oksidasyonunu önleyen veya geciktirebilen maddelere antioksidanlar ve bu olaya antioksidan savunma denir. Memeli hücrelerinde oksidan ürünlere karşı korunma bazı prensipler içinde gerçekleşmektedir (Çavdar ve ark., 1997). Oksijen türevli serbest radikaller hücrelerde endojen veya ekzojen kaynaklardan oluşabilir. Ve DNA’yı çeşitlilik gösteren mekanizmalarla etkileyebilir (Jaruga ve ark., 1994). Oksidanların organizmadaki düzeylerini arttırıcı etkenlerin ve risk faktörlerinin iyi belirlenmesi ve bunlardan uzak durulması ilk yapılması gereken girişim olmalıdır. İkinci girişim ise ROT'lerle tetiklenen biyokimyasal reaksiyonları bir ya da birkaç basamağında kırmaktır. Üçüncü mücadele yolu, oluşan mediyatörlerle aktive olan inflamatuvar hücrelerin lezyon yerine hücumunu ve orada aşırı birikimini önlemektir. Oksidan moleküllerle mücadelede üzerinde durulacak esas girişim ise belirli düzeyi aşmış oksidanlara direkt olarak etki edip onları inaktif hale getiren antioksidanlardır (Çavdar ve ark., 1997). 61 Vücutta reaktif oksijen türevlerine karşı savunmada hücre içi ve hücre dışı olarak antioksidan savunma ikiye ayrılabilir. Hücre içi ve hücre dışı antioksidan savunma sistemi redoks dengesinin korunmasında görevlidirler (Cho ve Kleeberger, 2007). Hücre içi antioksidan savunma: İnsanda belli başlı hücre içi antioksidanlar süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT) ve glutatyon peroksidaz (GPX) enzimleridir. SOD'un yapısında bakır, çinko ve manganez; GPX'de ise selenyum iyonu bulunduğundan bu enzimler metalloenzim olarak da adlandırılırlar (Çavdar ve ark., 1997) . SOD’lar oksidatif strese karşı hücrelerin korunmasında kritik role sahiptir. Bu işlevini süperoksit anyonları hidrojen peroksite yıkarak gösterir. Süperoksit radikallerinin dismutasyonu ile ya da direkt olarak oluşan hidrojen peroksit ise GPX ve CAT enzimleri tarafından suya dönüştürülerek detoksifiye edilir (Çavdar ve ark., 1997). Normal koşullarda hücrede oluşan hidrojen peroksidin detoksifikasyonunda esas olarak bir selenoenzim olan GPX fonksiyona sahiptir. CAT'ın hidrojen peroksit oluşumunun arttığı durumlarda önemli etkinliğinin olduğu kabul edilmektedir. SOD, GPX ve CAT enzimlerinden ayrı olarak E ve C vitamini de hücre içi antioksidan özelliğe sahiptir. Her ikisi de hücre membranlarındaki lipid peroksidasyon zincir reaksiyonlarını kıran antioksidanlardır (Çavdar ve ark., 1997) . Hücre dışı ortamda antioksidan savunma: Hücre içi ortamın aksine hücre dışı sıvılarda enzimatik antioksidan sistemin aktivitesi sınırlıdır. Bu nedenle hücre dışı ortamda antioksidan savunmadan minör olarak enzimler, majör olarak E ve C vitamini, transferrin, haptoglobin, seruloplasmin, albumin, bilirubin, beta-karoten, ürik asit, glukoz, sistein, trakeobronşial mukus ve alfa-1 antitripsin sorumludur (Çavdar ve ark., 1997). 62 Bunların mekanizmalarına örnek verirsek; transferrin plazmadaki serbest Fe’i bağlayarak, ferroksidaz aktivitesi olan seruloplazmin ise, iki değerlikli Fe iyonlarını daha az reaktif olan üç değerlikli Fe iyonlarına dönüştürerek serbest radikal oluşumunu dolayısıyla lipid peroksidasyonunu önlemektedir. Albumin ise, antioksidan etkisini yapısındaki sülfidril grubu aracılığıyla Cu iyonlarını sıkıca bağlayıp, OH-oluşumunu engelleyerek yapmaktadır (Düzgüner, 2005). 1.9.2. Hücre İçi Antioksidan Savunma Oksijen solunum ve enerji eldesi işlemi, oksijenli solunum yapan canlılar için gereklidir. Oksijenin kullanımının maliyeti serbest radikal oluşumudur. Serbest radikallerin verdiği hasarlara karşı koruyucu olarak antioksidan enzimler görev alırlar. Süperoksit dismutaz (SOD) ailesinin proteinleri, hücreleri normal metabolizma sırasında üretilen ROT’lerin toksik etkilerinden oksijen kullanan hücreleri korumak için gereklidir. Bu enzimlerin koruyucu görevlerinin yanında bu proteinler hücrenin fizyolojisini kontrol eden sinyalizasyon yolağında da görevlidirler. SOD’un bilinen 3 formu vardır. Sitozolik Bakır/ Çinko Süperoksit Dismutaz (SOD1, CuZnSOD); genellikle sitoplazma ve çekirdekte yer alır. Ekstraselüller Bakır/ Çinko Süperoksit Dismutaz (SOD3, ECSOD); ekstraselüler kompartmanlarda yer alır. Manganaz Süperoksit Dismutaz (SOD2, MnSOD); mitokondride bulunur. Mitokondride süperoksit radikalinin dismutasyonunu katalizler ve H2O2, O2 üretir (Ambrosone ve ark., 1999). SOD2, radikalleri temizleyerek hücreleri oksidatif hasara karşı korur (Möllsten ve ark., 2007). Çizelge 1.11 de SOD izozimlerinin özellikleri verilmiştir. 63 Çizelge 1.11. SOD izozimlerinin özellikleri SOD Yapısı CuZnSOD Homodimer Metaller Moleküler Ağırlık (kDa) Kromozomal yeri Cu ve Zn MnSOD Homotetramer Mn ECSOD Homotetramer Cu ve Zn 32 21q22 86-88 6q25 135 4q21 CuZnSOD: Bakır çinko süperoksit dismutaz, ECSOD: Ekstrasellüler süperoksit dismutaz, MnSOD: Manganaz süperoksit dismutaz (Kinnula ve Crapo, 2003). SOD tarafından, oksijen radikali uzaklaştırılırken oluşan hidrojen peroksit daha sonra katalazlar ve peroksidazlar tarafından uzaklaştırılır. Peroksidazlardan en çok çalışılmış olanı glutatyon peroksidazdır (Oberley, 2005). Peroksidazların izozimleri selenyum bağımlıdır. Selenosistein içerir ve UGA kodonu ile kodlanır. Evrensel genetik kodda 61 kodon 20 aminoasiti kodlar ve 3 tane kodon sonlandırır. Bununla beraber UGA kodonu iki fonksiyona sahiptir. Hem protein sentezini sonlandırır hem de aminoasit selenosisteini kodlar (Kryukov ve ark., 2003). Memeli dokularında 4 büyük selenyum bağımlı GPX izozimi vardır. Klasik GPX (GPX-1),Gastrointestinal GPX (GPX-2), Plazma GPX( GPX-3), Fosfolipid GPX (GPX-4). Sonuçların gösterdiğine göre primatlarda GPX karakteristikleri benzerdir. GPX-1, GPX-2 ile %57,7 benzerdir. GPX-3 ile %36,8 benzerdir. GPX-4 ile % 28,1 benzerdir (Fukuhara ve Kageyama, 2005). Bunların dışında 2 GPX daha vardır. %40 sekans benzerliği içerir. Bu 2 sitozolik GPX selenosistein içermez (Arthur, 2000). Bunlar farklı hücre fonksiyonlarında ve vücutta farklı dokularda bulunur (Arthur, 2000). Çizelge 1.12 de GPX’lerin bulundukları dokular ve özellikleri, Çizelge 1.13 de GPX izozimlerin görevleri gösterilmiştir. 64 Çizelge 1.12. GPX izozimlerinin bulundukları dokular ve özellikleri GPX GPX1 Bulunduğu yer Klasik, sitozolik, Yapısı Se Referans homotetramer var (Fukuhara ve Kageyama, 2005) mitokondriyal GPX2 Gastrointestinal yol homotetramer var (Fukuhara ve Kageyama, 2005) GPX3 Plazma, homotetramer var (Fukuhara ve Kageyama, 2005) monomer var (Fukuhara ve Kageyama, 2005) homotetramer yok (Pappas ve ark., 2008 ) monomer yok (Fukuhara ve Kageyama, 2005; ekstraselüler, böbrekte GPX4 Fosfolipit(PHGPX), Hücre membranı, sperm, çoğu dokuda GPX5 Epididimal (se bağımsız) epididimisde GPX6 Burun epiteli, embriyonik doku Pappas ve ark., 2008 ) Çizelge 1.13. GPX izozimlerinin görevleri GPX Görevleri GPX1 H2O2 veya yağ asit hidroperoksitleri hızla indirger GPX2 GPX3 Zayıf aktivitesi vardır ve kolesterol hidroperoksitleri indirger. GPX4 Fosfolipid hidroperoksiti etkin bir şeklide indirger. Ama hidrojen peroksite zayıf etkilidir. GPX5 Spermiyogenezis ve sperm olgunlaşmasında antioksidan savunmada etkilidir. GPX6 Burun epiteli, embriyonik dokularda antioksidan savunmada görevlidir. (Fukuhara ve Kageyama, 2005; Pappas ve ark., 2008). GPX proteini toksik hidroperoksitleri uzaklaştırma yeteneğindedir. cGPX- GPX1’ in majör fonksiyonu, çözülebilir hidroperoksitleri (H2O2 gibi) ve bazı organik hidroperoksitleri (kolesterol, uzun zincirli yağ asit peroksitleri) veya t- butil hidroperoksiti (Brigelius–Flohe, 1999) indirgenmiş glutatyonu (GSH) kofaktör olarak kullanarak metabolize edip uzaklaştırmaktır (Pappas ve ark., 2008). H2O2’nin su ve oksijen dönüşümünde görevli diğer bir enzim de CAT’dır. İnsan katalazı Hem içeren peroksizomal bir enzimdir. Dört alt üniteden oluşan 65 homotetramer yapısındadır (Putnam ve ark., 2000). Her alt ünitesinin moleküler ağırlığı yaklaşık 60 kDa’dır. Ve tek hematin grubu (Fe(III)- protoporfirin IX) içerir (Quan ve ark., 1986). En çok karaciğer, böbrek ve eritrositlerde bulunur. Olgun eritrositlerde sitozolde yer alırken karaciğer hücrelerinde peroksizomlarda yer alır. On üç exonu vardır ve 11p13’de kromozomal yerleşimi vardır (Forsberg ve ark., 2001). 1.10. Baş-Boyun Kanserine Yatkınlık Kişilerin kansere yatkınlığında maruz kalınan çevresel etkenler kadar karsinojenlere hassaslıkta etkili olan bireysel farklılıklar da kanser oluşumunda önemli rol oynar. Bu yatkınlığın biyokimyasal temeli spesifik kansere neden olan genlerdeki genel populasyonda normal gözlenen polimorfizmler, çevresel genotoksinlerin metabolik aktivasyon veya detoksifikasyonlarında görevli genlerdeki, DNA onarımı ve tamirinde görevli genlerdeki, ROT’lara karşı savunmada görevli genlerdeki polimorfizmler ile ilişkilidir (Morari ve ark., 2002). Sigara ve alkol kullanıcılarının sadece bir bölümünde YHBB kanseri gelişmektedir. Bu da genetik faktörlerin bu hastalıkta rol oynadığını düşündürür. YHBB kanserli hastaların birinci derece akrabalarında kanser riskinin artışı, genç yaşlarda YHBB kanseri gelişimi, herhangi bir karsinojene maruz kalmamış kişilerde kanserin görülmesi kişisel yatkınlığın genetik temelli oluşunun kanıtıdır. Kişiler arası kanser riski farklılığında metabolik enzimler ve DNA onarım enzimleri etkilidir (Baez., 2008). Kanser patogenezini anlayabilmek ve koruyucu tedbirleri alabilmek için kanser yatkınlığında genetik değişkenlerin karakterlerinin bilinmesi önemlidir. Karsinojen metabolizmasında ve onarımda yer alan polimorfik genlerin varlıkları düşük doz kimyasal alımında bile kanser oluşma riskini arttırabilir (Bartsch ve ark., 1999). 66 Klinik çalışmaların gösterdiğine göre kalıtsal taşınan bazı genetik faktörler bazı kişilerde YHBBK riskini arttırmıştır (Sturgis ve Wei, 2002). Bu da kişisel yatkınlığı getirir. Şekil 1.13 de yatkınlıkta etkili olan faktörler gösterilmiştir. Şekil 1.13. Kanserde yatkınlığı etkileyen faktörler (Vineis ve Perera, 2007). 67 1.11. Genetik Varyasyon İki farklı kişi arasında DNA karşılaştırıldığında her 1250 baz çifti başına 1 tane olmak üzere spesifik baz pozisyonlarında farklılık gösterirler bu da yaklaşık 2.3 milyon farklı baz anlamına gelir. Bu farklılıklara tek nükleotit değişimi (TNP) denir (single nucleotide polymorphisms, SNPs). İnsan genom projesi, insan genom sekansında yaklaşık 3 milyon TNP bulunduğunu belirtmiştir. Bazı TNP’ler protein fonksiyonunu, genin transkripti olan mRNA’nın işlenmesinde, stabilizasyonunda veya ekspresyonunda etkili düzenleyici sekansların fonksiyonunu etkileyerek protein fonksiyonunu indirek olarak etkileyebilir. TNP’lerin yüksek frekansları ve geniş dağılım doğaları nedeniyle basit veya karmaşık genetik arka planlı hastalıklarda yer alan genler, dayanıklılık veya yatkınlık için genomik gösterge olabilirler. Çoğu DNA onarım geninin insanda genetik varyasyona sahip olduğu bilinmektedir (Rybicki ve ark., 2004). Bu bilgiler halk sağlığının korunmasında faydalı olabilir. Karsinojenik proseste klinik rol alan genler ile (karsinojen metabolize eden genler, DNA hasar onarım genleri, antioksidan savunma genleri, hücre siklusu kontrol/apoptozis genleri) populasyondaki kanser riskinin dağılımı arası ilişki hakkında fikir sahibi olunabilir (Sturgis ve ark., 2002). 1.12. XPD, SOD2, GPX1 Genleri 1.12.1. DNA Onarım Geni; XPD XPD geni ATP bağımlı DNA helikaz olup, TFIIH’ ın komponentidir (Backendorf ve ark., 2005). .XPD DNA çözülmesinde, DNA onarım ve bazal transkripsiyon başlangıcında yer alır (Bernaburg ve Lehmann, 2001) ( Baccarelli ve ark., 2004). 68 XPD geni ökaryotlarda yüksek oranda korunmuştur. Sacchoromyces cerevisae de Rad3, Schizosaccharomyces pombe Rad15 ve insan XPD’si arası %50 aminoasit benzerliği vardır (Taylor ve ark., 1997). Bu genin proteininin fonksiyonel bölümlerindeki aminoasit değişiklikleri kritik bölgelerde olunca fonksiyon kaybına veya embriyo ölümüne neden olur. Farklı bölgelerdeki varyasyonlar XPD’de, sadece protein etkilerinde farklılığa değil farklı fenotiplerin ekspresyonlarıyla sonuçlanır (Matullo ve ark., 2001). Transkripsiyon, transkripsiyon çiftli onarım, NER, apoptozis ve hücre regülasyonunda görevlidir (Wang ve ark., 2008). a) Genomik yapı Yirmi üç exondan oluşan XPD geni 54,3 kilobaza sahiptir. Kromozomda 19q 13.213.3 te lokalize olmuştur. Ve evrimsel korunmuş olan helikazı kodlar. cDNA’sı tek olup 2 400 nükleotitten oluşur. XPD gen ürünü protein 760 aminoasit ve molekül ağırlığı: 86 900 olup adenozin trifosfat bağımlı 5'- 3' DNA helikaz aktivitesi taşır (Benhamou ve Sarasin, 2005). XPD geni esansiyeldir. Bu gen farelerde çıkartıldığında preimplantasyon ölüm olur (Gallego ve Sarasin, 2003). b) Polimorfizm NER yolağındaki genetik varyasyonlar çeşitli kanserler ile risk oluşturabilir (Yin ve ark., 2005). DNA onarım genlerinden XPD’de olan polimorfizmler saptanmıştır. Ve bu polimorfizmlerin fenotipik değişikliğe neden olduğu görülür. Bazı XPD polimofizmlerinin belirgin olarak yüksek allel frekansları tespit edilmiştir. Allel frekansları >0,20 olanlar sık olarak kabul edilir. Bu polimorfizmler; kodon 156, 69 kodon 312, kodon 711, kodon 751 deki polimorfizmlerdir (allel frekansları >25%) (Benhamou ve Sarasin, 2005). Şekil 1.14 de XPD geni ve 6 TNP bölgesi gösterilmiştir. Şekil 1.14. XPD geni şematik gösterimi (Benhamou ve Sarasin, 2002). İnsan XPD geni kodon 751 bölgesi polipeptidin C-terminal sonunda yer almaktadır. Bu bölge evrimsel olarak az korunmuş bir yerdir (Clarkson ve Wood, 2005). Ekzon 23 de A35931C (Lys751Gln) de aminoasit değişimi vardır. Lizin (AAG), Glutamine (CAG) dönüşür (Manuguerra ve ark. ,2006). Lys751Gln polimorfizmlerinin poly A sinyalinden 50 baz yukarıda yer alması XPD proteinin fonksiyonunu etkileyebilir. XPD 751 Gln varyantı aminoasit değişimi ile hedef bölgelerin elektriksel konfigürasyonunu modifiye ederek helikaz aktivatör p44 ile etkileşimi engeller ve XPD fonksiyonunda değişikliğe neden olur. Böylece helikaz aktivitesi düşmektedir (Baccarelli ve ark., 2004). 70 Mutant fenotipi, düşük DNA onarım kapasitesi ile ilişkilendirilmiştir (Hu ve ark., 2004). Gln varyantı taşıyan yaşlı kişilerde DNA onarımı azalabilir. Trafik kirliliğine bağlı büyük hacimli katım ürünleri seviyeleri Gln varyantı taşıyan bu kişilerde yüksek bulunmuştur (De Boer, 2002). NCBI SNP veritabanında XPD Lys751Gln polimorfizmi için K allel (Lys) gözlenme oranı %79 iken Q (Gln) alleli oranı %21 olarak verilmiştir. Sık gözlenen polimorfizmlerinden olan kodon 751’in allelik frekansı %9 ile %37 arasında değişir. Gln/Gln homozigot gözlenme oranı Afrika kökenli Amerikalılarda %6,9, Asyalılarda %1,1 ve beyaz ırkta %13,4 olarak belirtilmiştir (Manuguerra ve ark., 2006). XPD Lys751Gln gen polimorfizminin coğrafik bölgelere göre dağılımları çizelge 1. 14 de gösterilmiştir. 71 Çizelge 1.14. XPD Lys751Gln polimorfizminin coğrafik bölgelerdeki dağılımı (Benhamou ve Sarasin 2005) Referans Ülke Etnik Genotip frekansı (%) Toplam örnek Lys/Lys Lys/Gln Gln/Gln Gln allel frekansı (%) ASYA Chen vd. 2002 Çin Çinli 109 37,6 44 18,4 40 Liang vd. 2003 Çin Çinli 1020 83,1 16,3 0,6 9 Park vd.2002 Güney Koreli 163 89 11 0,0 6 Japon 240 90,4 8,8 0,8 5 kore Hamajima vd. Japonya 2002 AVRUPA Misra vd. 2003 Finlandiya - 302 34,1 50,7 15,2 41 Shen vd.2003 İtalya Beyaz ırk 214 37,4 45,8 16,8 40 Matullo vd. 2003 İtalya - 628 34,3 50,7 15,0 40 Hou vd. 2002 İsveç - 162 42,6 40,1 17,3 37 Winsey vd. 2000 İngiltere Beyaz ırk 211 34 51 15 40 Ünal vd.2007 Türkiye Beyaz ırk 194 26 54 20 47 Güven vd. 2007 Türkiye Beyaz ırk 121 21 61 18 49 Engin Türkiye Beyaz ırk 116 34,5 37,1 28,4 47 Türkiye Beyaz ırk 265 33,2 50,1 16,6 42 ve ark., 2010 Bizim Çalışmamız KUZEY AMERİKA David-Beabes vd. Amerika 2001 Afrika 234 55,6 38,9 5,6 25 kökenli Amerikalı Zhou vd. 2002 Amerika Beyaz ırk 1240 40,2 46,4 13,4 37 Vogel vd.2001 Amerika Beyaz ırk 117 37,6 52,1 10,3 36 Spitz vd. 2001 Amerika Beyaz ırk 360 44,2 45,0 10,8 33 Stern vd. 2002 Amerika Beyaz ırk 197 40,1 44,7 15,2 38 Caggana vd. 2001 Amerika Beyaz ırk 148 33,1 51,4 15,5 41 Qiao vd. 2002 Amerika İspanyol 102 45,1 37,3 17,7 36 olmayan beyazlar 72 c) Polimorfizmin kanserle ilişkisi Polimorfizm çalışmalarının hipotezlerine göre, DNA onarım genlerindeki polimorfizmlerin DNA onarım kapasitesini düşürdüğü ve böylece kanser yatkınlığında artışa neden oldukları belirtilmektedir. Baccarelli ve arkadaşlarının yaptığı (2004); XPD 751 Q (Gln) allelinin NER kapasitesini düşürdüğünü gösteren çalışmada XPD 751 Q alleli taşıyan ve az güneşte yanma hassasiyeti olan kişilerde melanoma riskinin arttığı belirtilmiştir (Lockett ve ark., 2005). XPD polimorfizmleri birçok kanserle ilişkilidir. Çünkü XPD’nin çoklu hücresel işlevlerde önemli görevi vardır (Yu ve ark., 2004). Chen ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalara göre XPD kodon 751 akciğer kanseri riskini arttırmaktadır. Aminoasit değişimi Lys/Gln ile bazikten polara olarak XPD proteinin fonksiyonunu değiştirebilir (Chen ve ark., 2002). En çok rapor edilen verilere göre Gln allellerini taşıyanların daha yüksek seviyede DNA katım ürünü taşıdıkları gösterilmiştir. Bu, kişilerin düşük etkinlikte onarım yapmalarına bağlanır (Benhamou ve Sarasin, 2005). Yapılan bazı çalışmalarda indüklenmiş polimorfizmle ilişkisi araştırılmıştır. onarımında eksik olduğu kromozom hasarı ekspresyonunun XPD 751 Gln UV-ışığı indüklü hasarın gösterilmiştir. X-ışını indüklenmiş kromozom aberasyonunda önemlidir (Manuguerra ve ark., 2006). XPD Lys751Gln polimorfizmi için farklı kanser türlerinde yapılmış çalışmalar bulunmaktadır. Farklı kanserler için anlamlı sonuç elde etmiş XPD Lys751Gln polimorfizmi riskli allelerini gösteren çalışmalar çizelge1.15 de verilmiştir. 73 Çizelge 1.15. Farklı kanserler için XPD’nin risk allellerini gösteren çalışmalar Kanser tipi Akciğer Populasyon Riskli allel Referans Çin Lys Chen ve ark., 2002 Melanoma Karışık Lys Han ve ark., 2005 Bazal hücre Beyaz ırk Lys Dybdahl ve ark., 1999 Hintli Gln Ramachandran ve ark., 2006 Afrika kökenli Amerikalı Gln Buch ve ark., 2005 Çin Gln Yu ve ark., 2004 Ağız Üst solunum yolu Özafagus 1.12.2. Antioksidan Genleri; SOD2 ve GPX1 1.12.2.1. SOD2 Geni Antioksidan enzimlerden en önemlisi olan SOD, hepatositlerin, eritrositlerin ve beyin hücrelerinin mitokondri matriksinde bulunur. Kararlı bir yapıya sahiptir (McIntryre ve ark., 1999). SOD; süperoksit radikalini, hidrojen peroksit'e dismutasyonunu katalize eden bir metalloenzimdir. 2O2 radikali+ 2 H+→ H2O2 + O2 reaksiyonu katalizler (Oberley, 2005). Süperoksit, mitokondri ara membran boşluğuna geçer. Çünkü bu bölgede proton zengin çevre vardır. Burada süperoksit radikalleri protonlanarak hidroperoksit radikali oluşturur. Bunlar mitokondri matriksine difüzlenebilir. SOD2, süperoksitin mitokondriyel matrikste ana temizleyicisidir (Clair ve ark., 2005). Manganaz süperoksit dismutaz, SOD2 geni ile kodlanır. SOD2 sitozolde sentezlenir. Ve postranskripsiyonel olarak modifiye edilerek mitokondri içine gönderilir (Ambrosone ve ark., 1999). Mitokondriyal matrikse yerleşir (Möllsten ve ark., 2007). Toplam SOD aktivitesinin % 10-20’sini gösterir (Remmen ve ark., 2003). 74 Farede bu enzimin genetik yoksunluğu (SOD2 -/-) neonatal ölümle sonuçlanır. Doğumdan 1-24 gün içinde ölüm gerçekleşir. Doğumdan sonraki en uzun dönemde (24 günlük yaşam) ölüm nedeni nörodejenarasyon olarak belirtilmiştir. Bu farelerde DNA oksidatif hasarı 8-OH guanin, 8-OH adeninin, 5-OH sitozin miktarları 4 kat artmıştır. SOD2 -/- fareler hiperoksiye çok hassastır. Tüm dokularda SOD2 aktivitesi incelendiğinde; SOD2 +/- olan farelerde aktivite SOD2 +/+ olan farelerle karşılaştırıldıklarında % 50 düşük bulunmuştur (Muller ve ark., 2007). a) Genomik yapısı SOD2’nin genomik yapısı insanda, sıçanda, farede tanımlanmıştır. SOD2 geni 5 ekzon ve 4 introndan oluşur. TATA veya CAAT upstream kutuları bulunmamıştır. GC zengini bölgeleri vardır. Bunlar housekeeping genlerin tipik özelliğidir (Zelko ve ark., 2002). SOD2 geninin kromozomal lokasyonu; 6. kromozomdadır. Kromozomun 6q25 bölgesinde yerleştiği floresan institu hibridizasyon ve somatik hücre hibrit harita ile gösterilmiştir (Zelko ve ark., 2002). Şekil 1.15. SOD2 geninin şematik gösterimi. Siyah kutular ekzonları, ekzonların aralarında kalan çizgi intronları ifade etmektedir. SP1, AP2 transkripsiyonel düzenleyici bölgeler ve nükleer faktör NF-αB SOD2 genini çevrelemektedir (McIntyre ve ark., 1999). SOD2 memeli hücrelerinin yaşamı için esansiyeldir. Homotetramerdir (Zelko ve ark., 2002). Her alt ünitede bir manganez iyonu bulunur (Kinnula ve Crapo., 2003). 75 b) Polimorfizmi SOD2’de sık rastlanan polimorfizm T→C değişimi, Valin/Alanin polimorfizmi (rs 4880, V16A) dir. Bu polimorfizmde, mitokondriyal hedef sekansında kodon 9. pozisyonda, sinyal peptidinde Valin (GTT)’den Alanin (GCT)’e değişim olmaktadır (Ambrosone ve ark., 1999). İkinci ekzonda başlangıç metiyonin kodonunun adenozininden sayıldığında 47. nükleotitte, mitokondriyal sinyal sekansının 24. kalıntısı, –COOH terminali tarafında, 16. aminoasitte alanin/valin polimorfizmi görülmektedir (Ambrosone ve ark., 1999). Val(-9) Ala şeklinde de tanımlanmaktadır. Sinyal peptidinde sekansta 9. aminoasitte meydana gelen polimorfizm olduğu belirtilmektedir (ShimodaMatsubayashi ve ark., 1996). Mitokondri hedef sekansı amfibik helikal yapıdadır. Etkin transport ve mitokondride protein prosesi için gereklidir (Mitrunen ve ark., 2001). Shimado-Matsubayashi’nin belirttiğine göre aminoasit değişimi proteinin ikincil yapısında değişime neden olur. Alfa helikal yapı beta tabakalı konformasyona girer. Şekil 1.16. SOD2 Val16Ala polimorfizimi ile yapısının değişiminin şematik gösterimi Ω: helikal yapıyı, Λ:β-tabakalı yapıyı simgelemektedir (Shimoda-Matsubayashi ve ark., 1996). Sutton ve arkadaşlarının araştırmasına göre SOD2 C (Ala) allelleleri T (Val) allellerine göre % 30-40 daha etkili olarak mitokondriyal matrikse yer değiştirirler (Sutton ve ark., 2003). SOD2’nin Val allellerinin mitokondriye transportunda etkinlik azalması sonucu süperoksit radikallere tam savunma etkisini gösteremeyebilir (Wang ve ark., 2001). Bunun sonucunda protein oksidasyonu mitokondriyel DNA mutasyonları olabilir (Ambrosone ve ark., 1999). CC (Ala/Ala) 76 genotipli bireylerin SOD2 aktivitesi TC(Val/Ala) –TT(Val/Val) taşıyanlara göre daha yüksek olabilir (Choi ve ark., 2007). SOD2, süperoksit anyonunu (potansiyel DNA hasarı kaynağı) uzaklaştırdığından SOD2 C (Ala) alleli kanser riskini azaltır denilebilir. Ama diğer taraftan SOD2 ile H2O2 oluşur ve uzaklaştırılmadığında toksiktir. Böylece C (Ala) alleli kanser riskinin artmasıyla ilişkilidir de denebilir (Choi ve ark., 2007). SOD2’nin mitokondri içine geçemeyişinin sigara içen Val/Val genotiplilerde oksidatif stresi arttırdığı gözlenmiştir (Möllsten ve ark., 2007). Şekil 1.17. SOD2 sentezi, işlenmesi, taşınması, yerleşiminin teorik gösterimi. 1.SOD2’nin ribozomal translasyonu, 2. SOD2’nin post translasyonal modifikasyonları, 3. SOD2’nin mitokondriyal hedef sekansı (MTS) ile sitoplazmadan mitokondriye transferi, 4. Enzim mitokondriye girdikten sonra MTS nin ayrılması, 5. Süperoksit radikalinin H2O2’ye temizlenmesi, a-SOD2 Ala aminoasit (GCT) –MTS de, b-SOD2 enzimi Val amino asiti(GTT), c- MTS ayrılması, d-Olgun enzim reaksiyona hazır hale gelmiştir (Yüce ve ark., 2007) SOD2 geni V16A polimorfizminin etkisinin araştırılmasında knock out fareler denenmiştir. Homozigot SOD2 knock out farelerin küçük doğdukları ve 2-3 hafta içinde kardiyomiyopati veya nörodejenaratif hastalıklardan öldükleri görülmüştür (Clair ve ark., 2005). Bu farelerde ciddi anemi ve merkezi sinir sistemi nöronlarında geniş dejeneratif hasar özellikle bazal ganglia ve beyin kökünde motor hasarlar gözlenmiştir. Ve bunlar mitokondriyal hasarın delilidir (Remmen ve ark., 2003). 77 Heterozigot SOD2 Knock out farelerde SOD2 fonksiyonu değişmiştir (Möllsten ve ark., 2007). Fakat SOD2 heterozigot knock out farelerin ve stres durumları dışında normal yaşamlarını sürdürdükleri gözlenmiştir (Clair ve ark., 2005). SOD2 heterozigot farenin SOD2 aktivitesi bütün dokularda azalmış bulunmuştur. Fiziksel fenotipinde yemek tüketimi, vücut ağırlığı gibi özellikleri yabanıl tip doğanlarla benzerdir (Remmen ve ark., 2003). Çizelge 1.16 da SOD2 Val16Ala polimorfizminin coğrafik bölgelere göre dağılımı belirtilmiştir. Çizelge.1.16. SOD2 Val16 Ala polimorfizminin coğrafik bölgelerdeki dağılımı Referans Ülke Genotip frekansı (%) Örnek Etnik sayısı Val/Val Val/Ala Ala/Ala Ala allel frekansı (%) ASYA Nakao vd. 2007 Japonya Japon 107 73,8 25,2 0,9 13 İguchi vd. 2008 Japonya - 137 27 43 30 51 Cai vd. 2004 Çin Çinli 1197 73,9 24,2 1,9 14 AVRUPA Mitrunen vd. 2001 Finlandiya Finli 482 31,7 47,9 20,3 44 Arsova- Makedonya Makedon 151 27,2 48,3 24,5 49 Hung vd. 2004 Fransa İtalyan 214 21 53,7 25,2 52 Akyol vd. 2005 Türkiye Türk 196 34,2 42,3 23,5 44 Karahalil vd. 2010 Türkiye Türk 58 5,3 42,1 52,6 74 Kadıoğlu vd. 2010 Türkiye Türk 40 20 57,5 22,5 51 Bizim Çalışmamız Türkiye Türk 265 31,3 46,4 22,2 45 Sarafinovska vd. 2008 KUZEY AMERİKA Ambrosone vd. Amerika - 110 23 56 21 49 Tamimi vd. 2004 Amerika - 1205 24,7 50,8 24,6 50 Milikan vd. 2004 Amerika Beyaz ırk 1135 23 52 25 51 Li vd.2005 Amerika Beyaz ırk 764 24,9 49,6 25,5 50 1999 78 Bu polimorfizm sık görülür. Beyaz ırkta %41-55 arasında değişmektedir (Kinnula ve Crapo., 2003). Val alleli Japon ve Koreli populasyonunda (% 85-90), kuzey beyaz ırk populasyonuna (%50) göre daha sıktır (Möllsten ve ark., 2007). Alanin–Valin frekansları Japonlarda sırasıyla %12 ve %88 olarak verilmiştir (Ambrosone ve ark., 1999). c)Polimorfizmin kanserle ilişkisi Mitokondriyel matrikste SOD2’nin düşüşü DNA’da oksidatif hasara ve kansere iki yolla neden olabilir. İlk olarak mitokondri matriksinde süperoksit anyonlarının artışı ve azalmış SOD2 aktivitesi mitokondrinin hasarlanmasına neden olur. İkinci olarak matrikste artan süperoksit anyon seviyeleri diğer ROT’lerin oluşumunu sağlar (Ör: H2O2). Daha fazla ROT salınımı ile bunlar mitokondri membranını geçebilir ve çekirdekte oksidatif hasara neden olabilir (Remmen ve ark., 2003). Bu bulguların ışığında insan SOD2 geninde mutasyon veya polimorfizm sonucu SOD2 aktivitesinde azalma, insan populasyonunda kanser riskini arttırabilir (Remmen ve ark., 2003). SOD2’nin polimorfik varyantının olası etkisinin kanser gelişme riskini arttırdığı tanımlanmıştır (Kinnula ve Crapo., 2003). Bazı insan tümör hücreleri SOD2 aktivitesini kaybeder ve bu kayıp, malignant fenotipin ortaya çıkmasından sorumlu görünmektedir (Cai ve ark., 2004). Remmen ve arkadaşlarının yaptığı çalışmanın gösterdiğine göre düşük SOD2 aktivitesi SOD2 +/- farelerde kanser görülme insidansını arttırmıştır (Remmen ve ark., 2003). Çalışmanın önemli sonuçları SOD2 +/- farelerde DNA’ya oksidatif hasarın artması ve spontan tümör insidansında artıştır (Remmen ve ark., 2003). Samper ve arkadaşlarının çalışmasında farenin embriyonik fibroblastlarında ROT’un artan üretimine SOD2 -/- farelerden izole edilerek bakıldığında kromozom değişimi ve genomik instabilitenin arttığı gözlenmiştir (Remmen ve ark., 2003). 79 SOD2 aktivitesinin tümör hücrelerinde azaldığını belirten çalışmaların aksine insan deri, yumurtalık, beyin, akciğer, böbrek tümörlerinde SOD2 antijen seviyelerinde artış olduğu immuno histokimyasal veya ELİSA yöntemi ile serum örnekleri ve doku homojenatlarından gösterilmiştir. Bu artışın nedeni olarak SOD2 enziminin indüklenebilir bir enzim olduğu ve kanser hücrelerindeki yüksek seviye ROT veya sitokinlerden dolayı SOD2 miktarının arttığı düşünülmektedir (Miranda ve ark., 2000) . SOD2 V16A polimorfizminin varyantlarının, farklı kanserler üzerinde değişik etkilerini gösteren çalışmalar mevcuttur. Çizelge 1.17 de anlamlı sonuç elde edilmiş çalışmalardan kanser tipleri ve riskli buldukları alleller gösterilmektedir. Çizelge 1.17. Farklı kanserler için SOD2’in risk allellerini gösteren çalışmalar Kanser tipi Populasyon Riskli allel Referans Meme Finli Ala Mitrunen ve ark., 2001 Prostat ca Japon Ala İguchi ve ark., 2008 Hepatocellüler Faslı Ala Ezzikouri ve ark., 2008 Beyaz ırk Val Liu ve ark., 2004 İtalyan Val Hung ve ark., 2004 İsveç Val Bergman ve ark., 2005 Akciğer İdrar kesesi Meme 1.12.2.2. GPX1 Geni GPX çoklu izozim ailesinin generik adıdır. Glutatyon peroksidazlar, glutatyonu indirgeme substratı olarak kullandıkları için bu adı almıştır (Foster ve ark., 2006). İlk kez GPX aktivitesini Mills 1997’de tanımlamıştır. Fonksiyonun, kırmızı kan hücrelerini oksidasyonla hemolizden koruduğunu hipotezlemiştir (Arthur, 2000). GPX, antioksidan enzimlerin en etkin olanıdır. Hücre içi hidroperoksitlerin yok edilmesinden sorumludur. H2O2’i suya çevirerek methemoglobin oluşumunu engeller ve membran lipidlerini peroksit anyonuna karşı koruyarak hücre membranının 80 bütünlüğünü korur. Bu enzimin diğer bir görevi spermiogenesis spermatozoanın olgunlaşması, embriyonik gelişme sırasında antioksidan korumadır (Pappas ve ark., 2008). GPX’ler farklılaşma ve sinyal iletimi, pre inflamasyon sitokin üretimi regülasyonunda da görevlidir (Pappas ve ark., 2008). GPX1’in gastrointestinal sistemde görevi, bakteriyal klonizasyona karşı korumada, inflamasyonla oluşan ROT’un detoksifikasyonudur (Chu ve ark., 2004). Serfas ve Ganther yaklaşık 30 yıl önce Se eksikliğinin nötrofillerde mikrobisidal aktiviteyi düşürdüğünü bunun da GPX1 aktivitesinin eksikliği ile olduğunu belirtmiştir. Buna göre Se bağımlı GPX1 inflamasyon cevapta rol oynar (Chu ve ark., 2004). E vitamini ile sinerjik etkileşimi söz konusudur. GPX, ayrıca büyüme, gelişme ve üreme için gerekli bir iz element olan selenyumu yapısında bulundurur. Selenyum eksikliğinin, bu enzimin aktivitesini azalttığı bilinmektedir (Brigelius–Flohe, 1999). Orijinal olarak glutatyon peroksidaz olarak adlandırılmıştır. Klasik olarak GPX adı verilen enzim artık GPX1 olarak adlandırılmaktadır (Arthur, 2000). Klasik veya sitozolik GPX ilk tanımlanan memeli selenoproteindir (Brigelius – Flohe, 1999). Yerleşimi sitoplazma olsa da çekirdekte de bulunur (Yu ve ark., 2006). GPX1 mitokondride (Chu ve ark., 2004), endotelyal hücreler makrofajlarda, normal ve aterosklerotik damarlarda da eksprese edilir (Nemoto ve ark., 2007). GPX1 damar duvarının antioksidan savunmasında önemli role sahiptir (Hamanishi ve ark., 2004). GPX1 bulunmayan fareler normal olarak büyürler ve oksidatif stres altında kalmadıkça fenotiplerinde açığa çıkmaz (Hu ve Diamond, 2003). Bu hayvanların oksidatif strese karşı daha hassas olduğu gösterilmiştir (Forsberg ve ark., 2000). GPX1 -/- fare, yabanıl tip olana göre daha genç yaşta katarakt geliştirir. GPX1 -/olan farelerde azalmış vücut ağırlığı da rapor edilmiştir (Muller ve ark., 2007). 81 a)Genomik yapısı GPX1; kromozom yerleşimi, 3p21.3 dir. 2 exondan oluşur. 1,42 kb büyüklüğündedir (Ishida et al 1987). Enzimin lokalizasyonu lenfosit metafaz yayılmalı instu hibridizasyon ile gösterilmiştir. 80 KDa molekül ağırlığındadır (Mates ve Sanchez-Jimenez., 1999). cDNA’sı farklı organizmalarda kodlanmıştır. İnsan, sıçan, fare, tavşan, sığır ve koyunda kodlanmıştır. Tüm bu türlerde GPX1 tetramerik protein olup 4’ü özdeştir. (Ratnasinghe 2000). Her bir alt ünitesi 1 selenositein içerir. Enzimin aktif bölgesi tüm alt ünitelere bağlıdır. Kimyasal türevler bunu göstermek için kullanıldığında enzimin aktif bölgresinde selenosistein olduğu anlaşılmıştır. (Arthur, 2000). b)Polimorfizmi GPX1 198. kodonundaki nükleotit sübstitüsyonu ile, Prolinin (CCC) Lösine (CTC) dönüştüğü rapor edilmiştir (Ratnasinghe ve ark., 2000). GPX1 Pro198Leu polimorfizminde (rs1050450- rs13181), kodon 198’de 593. nükleotitte C-T’ye değişir (Hamanishi ve ark., 2004; Shinkai ve ark., 2006). GPX1 Pro198Leu; exon 2’de yer almaktadır (Foster ve ark., 2006). Şekil 1.18. GPX1 geninin polimorfik bölgeleri. Siyah kutular ekzonları ifade etmektedir. Oklar ise polimorfik varyantların saptanan pozisyonlarıdır (Hamanishi ve ark., 2004). 82 Prolinin lösine dönüşümü ile ikincil veya üçüncül yapıda değişiklik olduğu düşünülür. Çünkü prolin sübstitüe olmamış serbest amino grubunu alfa karbonda taşıyan tek aminoasittir. Peptidin ikincil yapısında tek sarmala neden olur (Ratnasinghe ve ark., 2000). İnsanlarda selenyum bağımlı GPX1 pro198leu mutant enzimi aktivasyonunun ortamda aynı konsantrasyonda selenyum bulunduğu durumda 198 Pro yabanıl tip enzimlerden az olduğu gösterilmiştir (Hansen ve ark., 2005). Leu allel frekansları beyaz ırk için %36, Afrikalılarda %33, Japonlarda %5 olarak belirtilmiştir (Hu ve ark. 2010). GPX1 Pro198Leu polimorfizmi için farklı coğrafik bölgelerde yapılmış çalışmalar ve Leu allel frekansları çizelge 1.18 de verilmiştir. Çizelge 1.18. GPX1 Pro198Leu polimorfizminin coğrafik bölgelerdeki dağılımı Referans Ülke Genotip frekansı (%) Örnek Etnik sayısı Pro/Pro Pro/Leu Leu/Leu Leu allel frekansı (%) ASYA Tang vd. 2008 Çin Çinli 265 83,8 16,2 0 8 İchimura vd. 2004 Japonya Japon 209 89,5 10,5 0 5 AVRUPA Hansen vd. 2005 Danimarka Norveçli 397 49,3 41 9,5 30 Arsova-Sarafinovska vd. Makedonya Makedon 123 46,3 38,2 15,4 34 İngiltere İngiliz 1444 54 38 8 27 Danimarka Danimarkalı 798 43,6 44,8 11,5 34 Mostowska vd. 2007 Polonya Polonyalı 90 58,80 41,11 0 20 Zarbock vd. 2007 Almanya Alman 117 49,6 43,6 6,8 28 Süzen vd. 2010 Türkiye Türk 250 41,6 44 14,4 36 Bizim Çalışmamız Türkiye Türk 265 48,6 39,2 12,7 32 2009 Lightfoot vd. 2006 Raaschou-Nielsen vd. 2007 KUZEY AMERİKA Hu vd. 2004 Amerika Karışık 517 47,2 40,4 12,4 33 Knight vd. 2004 Kanada Beyaz ırk 372 45 44 10 32 Cox vd. 2004 Amerika Beyaz ırk 1910 47,5 42,6 9,88 31 Yang vd.2004 Amerika Karışık 165 52 35 13 30 Ahn vd. 2005 Amerika Karışık 1088 48 42 10 31 83 c)Polimorfizmin kanserle ilişkisi Bazı epidemiyolojik çalışmalar düşük GPX1 aktivitesi veya kısmi GPX1 polimorfizmlerinin kanser riskini arttırdığını göstermiştir ama bu bütün populasyonlar için geçerli değildir (Foster ve ark., 2006). GPX1 pek çok bölgesinde polimorfiktir ve bazı spesifik GPX1 allelleri kanser riski ile ilişkilendilmiştir (Zhuo ve Diamond, 2009). GPX1 geni Pro198 Leu polimorfizmi ile değişik kanser türlerinin ilişkisi için pek çok çalışma yapılmıştır. Normal doku ve tümörlü hücreler GPX1 genotip frekansı için karşılaştırıldığında baş boyun, meme, kolon kanserlerinde belirgin fark göstermiştir. Pek çok çalışmada 198. pozisyonda lösin yer aldığında değişik kanser tiplerinde artmış risk gözlenmiştir (Zhuo ve Diamond, 2009). Hu ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada baş boyun kanseri için Leu alleli taşıyanlar Pro/Pro taşıyanlara göre 1,8 kez riskli bulunmuştur (OR:1,879; %95 CI 1,14-3,080; p= 0,012) (Hu ve ark., 2004). Çizelge 1.19 da anlamlı sonuçlar elde edilmiş çalışmalardan kanser tipleri ve riskli buldukları alleller gösterilmektedir. Çizelge 1.19. Farklı kanserler için GPX1’in risk allellerini gösteren çalışmalar Kanser tipi Populasyon Riskli allel Referans Akciğer Finli Leu Ratnasinghe vd.2000 Akciğer Amerikalı Leu Yang vd. 2004 Akciğer Koreli Leu Lee vd.2006 Danimarkalı Leu Ravn Haren vd. 2006 Afrikan-Amerikan, Beyaz ırk Leu Hu vd.2004 İdrar kesesi Japon Leu İchimura vd.2004 Lenfoma İngiliz Leu Lightfoot vd. 2006 Akciğer Danimarkalı Pro Raaschou-Nielsen vd.2007 Prostat Makedon Pro Arsova- Meme Baş boyun kanseri 2009 Sarafinovska vd. 84 1.13. Genetik Varyasyon Saptama Metotları Polimeraz Zincir Reaksiyon (PZR) Yöntemi DNA Dizi Analizi Restriksiyon Parça Uzunluk Polimorfizmi 1.13.1. PZR Tarihi PZR teoride eski olmakla beraber pratikte yeni ve en çok uygulanan yöntemdir. Kleppe ve arkadaşlarının (1971) belirttiğine göre bu metot ilk önce 1970’lerin başlarında H.Ghobind Khorona ve arkadaşları tarafından genlerin kimyasal sentezlerinin kolaylaştırılması için düşünülmüş bir stratejidir (Sambrook ve Russell, 2001). Onların düşüncesi, o zaman için uygulanabilir değildi çünkü o zaman daha genlerin dizilimleri belirlenmemiş, termostabil DNA polimeraz enzimleri tanımlanmamış ve oligonükleotit primer sentezlenmesi bilim için olası değildi. Saiki ve arkadaşları (1985), Mullis ve arkadaşları (1986), Mullis ve Faloona (1987) tarafından belirtildiğine göre bu düşünceler unutulduktan 15 yıl sonra Kary Mullis ve Cetus birliğinden diğer çalışanlar Escherichia coli DNA Polimeraz I in Klenow fragmanını kullanarak in vitro tek kopya memeli genini çoğaltmışlardır. Thermus aquaticus Saiki ve arkadaşlarının (1988) yayınlarında elde edilen ısıya dayanıklı polimerazın kullanılmasıyla PZR’ın etkinliği artmış ve metodun otomasyonunun sağlandığı belirtilmiştir (Sambrook ve Russell, 2001). 1.13.2. PZR Metodunun Prensibi İn vitro klonlama olan PZR ile DNA çift iplikleri yüksek ısı ile birbirinden (denaturasyon) ayrılır. Bunu sentetik oligonükleotitlerin hedef DNA’ya bağlanması (hibridizasyon) sonrası zincirin uzaması (polimerizasyon) izler. Bu işlemler belirli sayıda tekrarlanarak yeterli miktarda ürün elde edilmesi sağlanır. Her adım farklı 85 sıcaklıklarda gerçekleşir. 94ºC-98ºC denatürasyon işlemi için, 37ºC-65ºC primer bağlanması için, 72ºC zincirin uzaması için seçilen sıcaklıklardır. 1.13.3. PZR İçin Esansiyel Bileşenler 1.13.3.1. Isıya Dayanıklı DNA Polimeraz Etkinliğine, büyük DNA ürünlerini çoğaltma yeteneğine göre değişik enzimler seçilebilir. Rutin kullanılan Taq Polimeraz (0,5-2,5 ünite her 25- 50 µl reaksiyon için)’ın 5’→3’ ekzonükleaz aktivitesi vardır. Doğruluğu düşüktür. Cline ve arkadaşlarının (1996) bildirdiğine göre ısıya dayanıklı bir bakteri olan Pyrococcus furiosus den elde edilen polimeraz enzimi Pfu polimeraz olarak adlandırılır ve bu enzimin 3’→5’ ekzonükleaz aktivitesi vardır. Doğruluğu yüksektir. Diğer DNA polimeraz enzimleri içinde nükleotit başına hata oranı en düşük olandır (Sambrook ve Russell, 2001). 1.13.3.2.DNA Sentezi için Uygun Bir Çift Sentetik Oligonukleotit Primer Çoğaltma reaksiyonunun etkinliği ve spesifikliğini pek çok faktör etkiler. Fakat hiç birisi primer dizaynı kadar ciddi değildir. Dikkatle tasarlanmış primerler yüksek kalitede ürün elde edilmesini, istenmeyen bölgelerin çoğaltılmasının önlenmesini sağlar. 1.13.3.3.Deoksinükleotid Trifosfatlar (dNTPs) Standard PZR eşit miktarlarda dATP, dTTP, dCTP, dGTP içerir. Her dNTP için 200250 µM konsantrasyon önerilir. Yüksek konsantrasyon (dNTP> 4 mM) Mg ortamdan uzaklaştıracağından reaksiyonu inhibe eder. +2 ’u 86 1.13.3.4. İki Değerlikli Katyon Bütün polimeraz enzimlerinin aktivitelerini gösterebilmesi için katyona ihtiyaç vardır. Genellikle Mg+2 kullanılır. Rutin kullanılan miktar 1,5 mM Mg+2 dir. Krawetz ve arkadaşlarının (1989), Riedel ve arkadaşlarının (1992) çalışmalarında belirttikleri bazı durumlarda Mg+2 konsantrasyonunun arttırılması 4,5 mM veya 6 mM spesifik olmayan ürün miktarında azalmaya, ve Haris ve Jones (1997)’un çalışmalarında belirttiği gibi bazılarında artışa neden olabilir (Sambrook ve Russell, 2001). 1.13.3.5. Tampon Çözeltiler Standart PZR’da ortamın pH’sının ayarlanması için kullanılır. İçerdiği Tris–Cl pH’ yı oda sıcaklığında 8,3 ile 8,8’e getirir. 72º C’ye gelindiğinde pH 7,2’ye kadar düşer. 1.13.3.6. Bir Değerlikli Katyon Reaksiyon karışımına 50 mM KCl konulur. Uzunluğu 500 baz çiftinden büyük olan hedef DNA parçaları için iyi çalışır. 1.13.3.7. Hedef DNA Çoğaltılmak istenen dizilimi içerir. 87 1.13.4. Sıcaklık Döngüsü 1.13.4.1. Denatürasyon Yüksek derecede çift iplikli DNA iplikleri birbirinden ayrılır. Hedef kısmın içerdiği G+C miktarı arttıkça uygulanması gereken sıcaklık artar. Taq DNA polimeraz kullanıldığında 94ºC - 95ºC de 30 döngü enzimde hasar oluşmadan çalışabilir. 1.13.4.2. Primerlerin Yapışması Primer yapışma sıcaklığı kritiktir. Eğer çok yüksek sıcaklık ayarlanırsa primerler zayıf yapışır, ürün miktarı düşük olur. Eğer çok düşük sıcaklık kullanılırsa spesifik olmayan primer eşleşmesi sonucu istenmeyen DNA parçaları çoğaltılmış olur. 1.13.4.3. Uzama Isıya dayanıklı polimeraz enzimi ile katalizlenen DNA sentezi için optimal sıcaklık 72ºC -78ºC arasındadır. Primer yapışması ve uzamasının etkinliğine göre döngü sayısı belirlenir. 1.13.5. PZR Kullanım Alanları PZR kullanım alanları şu şekilde sıralanabilir: Kalıtsal hastalıklarda taşıyıcının ve hastanın tanısı Prenatal tanıda Klinik örneklerde patojen organizmaların saptanmasında Adli tıpta 88 Onkojenezin araştırılmasında Klonlamada /gen ekspresyon araştırmalarında DNA dizi analizinde, büyük miktarda DNA örneklerinin oluşturulmasında Bilinmeyen dizilerin tayininde Geçmişe ait DNA ların incelenmesi ve evrimin aydınlatılmasında Restriksiyon parça uzunluk polimorfizm analizinde İn vitro fertilizasyon yapılan tek hücrede, implantasyon öncesi genetik testlerin yapılması ve sonra implantasyon gerçekleştirilmesi ile bebeğin normal doğmasının sağlanması DNA protein interaksiyonunun araştırılmasında (footprinting) kullanılabilir (Akar, 1999; s.; 157). 1.14. Restriksiyon Parça Uzunluk Polimorfizmi (RPUP) DNA’nın enzimatik kesimi restriksiyon endonükleazlar kullanılarak yapılır. Restriksiyon endonükleazlar çift iplikli sarmal DNA’da özel nükleotit dizilerini tanıyan ve her iki ipliği de kesen enzimlerdir. DNA polimorfizminin saptanmasında, araştırılan polimorfizm; bir restriksiyon enzim kesim bölgesinin yok olmasına ya da yeniden oluşmasına neden oluyorsa RPUP yöntemi kullanılır. DNA polimorfizm bölgesine uygun enzimlerle kesildiğinde farklı uzunluklarda parçalar oluşur ve bu parçaların farklı pozisyonlarda gözlenmesi ile incelenen polimorfizm bölgesinin genotipi anlaşılır. 89 1.14.1. RPUP Kullanım Alanları Kalıtım çalışmalarında Yapısal heterozigotluğun kaybının (LOH) incelenmesinde Doku tiplemesinde/prenatal tanıda/babalık tayininde Gen klonlamasında Enfeksiyon ajanlarının (bakteriler/virüsler) birbirlerinden farklılıklarının belirlenmesinde kullanılabilir (Akar, 1999; s.; 230). 1.15. Jel Elektroforez Elektroforez yüklü moleküllerin bir elektriksel alan uygulandığında sıvı içeren bir ortamda hareket hızlarının ölçüldüğü bir yöntemdir. Temel prensip; eksi yüklü moleküllerin (anyonlar), artı yüklü elektroda (katoda), artı yüklü moleküllerin (katyonlar) eksi yüklü elektroda (anot) hareket etmesidir. Kullanılan ayırma ortamının cinsine göre çeşitli elektroforez teknikleri kullanılmaktadır. Kağıt elektroforezi, selüloz asetat elektroforezi, agar jel elektroforezi, nişasta jel elektroforezi, poliakrilamid elektroforezi ve SDSpoliakrilamid jel elektroforezi bunlar arasında sayılmaktadır (Ekici ve Alişarlı, 2003). 1.15.1. Agaroz Jel Elektroforez Agaroz 1,3-bağlı β-D-galaktoz ve 1,4-bağlı 3,6-anhidro-α-L-galaktozun düz zincir halinde kondansasyonuyla meydana gelmiş ko-polimerdir. Moleküler ağırlığı 120.000 dalton üzerindedir. Nadir olarak karboksilat, piruvat veya sülfat ile yer değiştirme olabilir. Agaroz molekülleri yüksek sıcaklıkta çözeltide rastgele halka yapısındadır. Soğurken agaroz halkaları non kovalent hidrojen bağları oluşturarak 90 helikal fiber yığınları oluştururlar. Sıcaklık düşmeye devam ettiğinde jelleşme devam eder. Fiber yığınların birleştikleri yerlerde ilave hidrojen bağlar oluşarak birleşme bölgeleri oluşur (Stellwagen 2009). Agarozun jelleşmesi sonucu üç boyutlu kanallar oluşur ve çapları 50 nm ile 200 nm arasında değişir (Sambrook ve Russell., 2001; s.; 5.4). Agaroz jele uygulanan, DNA moleküllerinin hareketleri jele uygulanan elektrik alanına bağlıdır. Çünkü elektrik alanı birleşme bölgelerindeki hidrojen bağlarını ayırır (Stellwagen, 2009). DNA negatif yüklü bir polielektrolittir ve agaroz moleküllerinin anyonlara bağlandığı bilinmektedir (Stellwagen, 2009). 1.15.1.1. Agaroz Jelde DNA’nın Göçünü Etkileyen Faktörler a) Jel konsantrasyonu Jelin konsantrasyonu değiştirildikçe resolüsyon değiştirilebilir. Yüksek konsantrasyonlar küçük moleküller için daha iyi bir ayırım sağlamaktadır. Agaroz jeller konsantrasyonlarına bağlı olarak DNA parçalarını 20 bç aralıklarla net gösterir. Çift iplikli DNA molekülleri jelde büyüklüklerine göre ilerlerler. Çünkü büyük moleküller porlardan geçerken daha büyük bir sürtünme gücü ile karşı karşıyadırlar (Sambrook ve Russell., 2001; s.; 5.4). b)DNA’ların görüntülenmesi Jelde yürütülmüş DNA’ların görüntülenmesinde en çok kullanılan etidiyum bromür DNA ile interşelasyon oluşturur. Bir etidiyum bromür molekülü yaklaşık 2,5 bç’ni bağlar. Van der Waals bağları ile baz çiftlerinin altını ve üstünü bağlar. UV 91 radyasyonunun 254 nm dalga boyu DNA tarafından absorbe edilerek boyaya iletilir. 302 nm ve 366 nm UV ışık boya tafından absorbe edilir. Böylece parlayan DNA’ların görünmesi sağlanmış olur. Ayrıca çift iplikli DNA’nın negatif yükünü azaltır. DNA’nın sertliğini artırır (Sambrook ve Russell .,2001; s.; 5.5). Etidiyum dışında SYBR Gold ticari adıyla satılan DNA’ya çok hassas ve yüksek affinite ile bağlanabilen simetrik olmayan florasan siyanin olan bir boya da bulunmaktadır. Florosan özelliği etidiyum bromürden 1000 kat fazladır. Maksimum eksitasyon piki 495 nm de, ikinci pikini 300 nm de verir. Florasan emisyonu 537 nm de olur. Fakat çok pahalıdır. Elektroforez işlemi bittikten sonra boyama gerçekleştirilir. Etanol ile çöktürme yöntemi ile nükleik asitlerden ayrılabilir (Sambrook ve Russell .,2001; s.; 5.15). c)Voltaj DNA’ların jelde ilerleyebilmeleri için elektriksel alan uygulanması gerekir. Uygulanacak voltaj arttıkça jelde ürünlerin ayrılmaları azalmaktadır. Maksimum rezolüsyonun elde edilmesi için 2 kbazdan büyük olan DNA parçaları incelenecekse jelin cm’si başına 5-8 V dan fazlası uygulanmamalıdır (Sambrook ve Russell.,2001; s.; 5.6). d)Tamponlar Elektroforezin gerçekleşmesi için farklı tampon çözeltiler kullanılabilir. TAE Tris- asetat ve EDTA( pH 8,0) TBE Tris-borat ve EDTA TPE Tris-fosfat ve EDTA 50 mM konsantrasyonda (pH 7,5-7,8) TAE en düşük tampon kapasitesine sahiptir. Elektroforez uzun süreli ise etkisini kaybeder. 92 TBE ve TPE, TAE’ye göre biraz daha pahalıdır. Ama belirgin olarak yüksek tamponlama kapasiteleri vardır. Çift iplikli DNA parçaları TBE ve TPE tamponları kullanıldığında TAE kullanılması durumuna göre %10 daha hızlı jelde ilerlerler. Fakat yüksek molekül ağırlıklı DNA’lar için TAE’nin resolüsyonu TBE veya TPE’ye göre daha iyidir. Düşük molekül ağırlıklı DNA’lar için ise durum tam tersidir. e) Jel yükleme tamponları Bu tamponlar örneklere jele yüklenmeden eklenir. Üç amaca hizmet ederler. Örneğin dansitesini artırırlar. Örneğin kuyucuğun dibine çökmesini sağlarlar Örneğe renk verirler. İçerdikleri boya sayesinde elektroforez olayının sonlandırılması gereken zaman belirlenebilir. Bromfenol mavisi; Agaroz konsantrasyonundan bağımsız olarak Ksilen siyanolden yaklaşık 2,2 kez daha hızlı ilerler. 0,5xTBE tamponunda 300 bç’lik çift iplikli DNA ile aynı hızda ilerlerken ksilen siyanol 4 kb çift iplikli DNA ile aynı hızda ilerler (Sambrook ve Russell.,2001; s.; 5.9). 1.15.2. Poliakrilamid Jel Elektroforez (PAGE) Poliakrilamid jeller, akrilamid ve çapraz bağlantı ajanı N,N’-metilenbisakrilamid’in reaksiyonu ile kimyasal çapraz bağlı jellerdir (Stellwagen, 2009). Poliakrilamid jellerin agaroza göre bazı avantajları vardır. 93 Poliakrilamid jeller küçük DNA parçalarının ayrılmasında daha başarılıdır (5-500 bç). Poliakrilamid jeller DNA parçalarının 1 bç lik farklılıklarını bile net gösterebilir. Daha fazla miktarda DNA’nın uygulanabilmesini sağlar. Bir kuyucuğa (1 cm x 1 mm) 10 µg’a kadar DNA yüklenebilir. Poliakrilamid jellerden DNA daha saf olarak geri kazanılabilir. Poliakrilamid jellerin boyanmasında etidiyum bromür kullanılabilir fakat agaroz jel donmadan katıldığı gibi poliakrilamid jelin içine katılırsa akrilamidin polimerleşmesine engel olur. Eğer Etidiyum bromür kullanılacaksa jelde yürütme işlemi bittikten sonra 30-45 dakika boyada bekletilerek jelin boyanması sağlanabilir (Sambrook ve Russell., 2001; s.; 5.13). 1.16. Amaç İnsanlar yaşamları boyunca kimyasal maddelere maruz kalırlar. Kanser gibi kompleks hastalıkların gelişiminde çevresel faktörler ve genetik faktörler birlikte yer alır. Benzer maruziyet şartlarında bulunmuş bireyler arasında hastalık gelişiminde farklılıklar mevcuttur. Bu farklılığın açıklanmasında genetik faktörler önem kazanmaktadır. Kanserojen maddelerin neden olduğu biyolojik mekanizmalarda yer alan proteinleri kodlayan genlerdeki bireysel farklılıklar kanser gelişiminde ipucu olabilir. Bu tezde baş boyun kanseri gelişiminde sigara dumanının toksik etkilerine karşı koruyucu rol oynayan GPX1, SOD2, XPD genleri üzerinde çalışılmıştır. Bu genlerde yer alan bireyler arası farklılığa neden olan TNP’ler ile hastalık gelişimi arasındaki ilişki araştırılmıştır. Böylece bu hastalık gelişim mekanizmasının anlaşılması, bu gelişimde incelediğimiz genlerin önemi ve hastalığın tedavisinde yardımcı olabilecek bilgilerin elde edilmesinde halk sağlığı alanında önemli bir adım atılmış olacaktır. 94 2. GEREÇ VE YÖNTEM 2.1.Araştırma Kurgusu 2.1.1. Çalışma Grupları Çalışma grubu baş ve boyun bölgesi kanserlerinden herhangi biri bulunan 139 (121 erkek, 18 kadın) kişiden meydana gelmektedir. Kontrol grubu hastane kaynaklı olup, akraba olmayan 265 (179 erkek, 86 kadın ) hiçbir kanser belirtisi taşımayan kişilerden oluşturulmuştur. Helsinki Deklarasyonuna uygun olarak Dr.Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği İlaç Araştırmaları Yerel Etik Kurulu’ndan onay alınmıştır. Çalışmada yer alan herkes için yaş, cinsiyet, sigara ve alkol alışkanlıklarını gösteren anketler doldurulmuştur. Kişiler çalışmaya katılmayı kabul ederek, bilgilendirilmiş olur formunu imzalamışlardır. a) Çalışmaya dahil olma kriterleri Baş boyun kanserli hastalar için; 18-85 yaş arası olmak, gözle muayene, fizik inceleme, görüntüleme ve patolojik analiz sonuçlarına göre baş boyun kanseri tanısı konması, histopatolojik sınıflandırmaya göre birincil YHBB kanserli olması şartları aranmıştır. Kontrol grubu için; 18-80 yaş arasında olmak, hiçbir kanser bulgusu ve tanısı olmaması şartları aranmıştır. 95 b) Çalışmaya alınmama kriterleri Baş boyun kanserli hastalar için; primeri üst solunum yolu dışında olan veya primeri bilinmeyen bir kaynaktan metastaz yapmış olan ve histopatolojik olarak yassı hücre karsinomu harici tanımlanmış olanlar çalışmanın dışında bırakılmıştır. Kontrol grubunda daha önce herhangi bir kanser tanısının olması durumunda bu kişiler çalışma dışında bırakılmıştır. 2. 1. 2. Kan Numunelerinin Temini ve Saklanması Bu çalışmada kullanılan hastalara ait kan numuneleri Sağlık Bakanlığı A.Y. Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Kulak Burun Boğaz Kliniği’nden, kontrol grubu kan örnekleri de bu hastanenin Kulak Burun Boğaz Polikliniği’nden sağlanmıştır. Vaka grubunun yaş ortalaması 59,5 ± 20,15, kontrol grubunun yaş ortalaması 47,09 ± 13,39 dur. Her iki grubu oluşturan bireylerden alınan 2 ml venöz kan heparinli tüplere konarak DNA izolasyonu yapılana kadar + 4ºC’de saklanmıştır. 2. 1. 3. Çalışma Planı Bu araştırmada heparinli steril kan alma tüplerine alınan kan numuneleri soğuk zincir bozulmadan laboratuvara getirildi. Akyuvarlar tüm kandan santrifüj ile ayrılarak hücre çekirdeklerinden DNA izole edildi. DNA numuneleri analizler yapılana kadar –20ºC’de saklanmıştır. Bu tezde üç (3) adet tek nükleotit polimorfizmi (TNP) incelenmiştir. Bunlar DNA onarımında yer alan XPD, antioksidan savunma sisteminde yer alan SOD2 ve GPX1 genleridir. TNP analizlerinde PZR ve RPUP metotları, görüntüleme yöntemleri olarak agaroz jel elektroforez ve poliakrilamid jel elektroforez kullanılmıştır. Elde edilen numuneler, etidiyum bromür (EtBr2) ile 96 boyanmış agaroz jelde yürütülerek ultraviyole ışığı ile görünür hale getirilmiştir. SOD2 geni çalışmasında elde edilen ürün miktarı az olduğu için agoroz jel elektroforez yönteminden daha hassas olan poliakrilamid jel elektroforezi tercih edilmiştir. Poliakrilamid jel elektroforez yapıldıktan sonra jeller 2.2.6.6’da anlatıldığı gibi gümüş nitrat ile boyanmıştır. Görünür hale gelen bantların fotoğrafları jel görüntüleme sisteminde çekilmiştir. 2. 2. Analiz Yöntemleri 2. 2. 1. Tam Kandan DNA İzolasyonu Hasta ve kontrol grubundan alınan kan numuneleri rotatöre yerleştirilerek 10 dakika beklendi. Kan numuneleri tamamen homojen hale geldikten sonra DNA izolasyonuna başlandı. 2.2.1.1. DNA İzolasyonu Sırasında Kullanılan Kimyasal Maddeler İzopropanol (Merck, Almanya) Etanol (Scharlau, European Union) Hücre Lizis Solusyonu (Promega, ABD) Nükleus Lizis Solüsyonu (Promega, ABD) Protein Çöktürme Solüsyonu (Promega, ABD) DNA Rehidratasyon Solüsyonu (Promega, ABD) 97 2.2.1.2. İzolasyon Sırasında Kullanılan Aletler ve Malzemeler Otoklav (SANYO, MAC-235 EX) Rotatör (Labinco BV) Santrifüj (Thermo/ EC-mikro Max ) Mini santrifüj (combi spin)( Boeco, Almanya) Vortex (Labinco L 46) Isı ayarlayıcısı (Thermo Hybaid Multiblock Sistemi) Thermal Cycler DNA izolasyon tüpleri (Costar, ABD) PZR tüpleri (Tceff Lab, İsviçre) Kan saklama tüpleri (BD Vacutainer Systems, UK) -80º C derin dondurucu (Heto Ultra Freze) -20º C derin dondurucu (Beko) Otomatik pipet (Jencons Sealpette), (Jetman,Gilson) Pipet uçları (Costar, ABD) 2.2.1.3. Deneyin Yapılışı 1. Dokuz yüz (900) µl hücre lizis solüsyonu, 1,9 ml’lik mikrosantrifüj tüpüne konuldu. 2. Homojen kan numunesinden üç yüz (300) µl alınıp hücre lizis solüsyonu içeren tüpe eklendi. Tüpün içeriğinin karışması için pipetle 2-3 kez çekilip geri bırakıldı. 3. Tüp rotatöre yerleştirilerek oda sıcaklığında 10 dakika alyuvarların parçalanması beklendi. Oda sıcaklığında 13 000-16 000 x g’de 20 saniye santrifüj edildi. 4. Görünür haldeki beyaz pellete zarar vermeden olabildiğince süpernatant tüpten uzaklaştırıldı. Tüpte yaklaşık 10-20 µl sıvı bırakıldı. 5. Akyuvarlar (beyaz pellet) dağılana kadar tüp vortekslendi (10-15 saniye). 6. Tüpe 300 µl çekirdek lizis solüsyonu ilave edildi. Akyuvarların iyice parçalanması için beş-altı kez pipetlendi. Bu işlemle solüsyon viskoz hal aldı. 98 7. Çekirdek lizis solüsyonlu lizat üzerine 100 µl protein çöktürme solüsyonu eklendikten sonra, 10-20 sn vortekslendi. Küçük protein agregatları vorteks işlemiyle görünür hale geldi. 8. Oda sıcaklığında 13 000-16 000 x g’de 3 dakika santrifüj yapıldıktan sonra koyu kahverengi protein pelleti çöktü. 9. Temiz mikrosantrifüj tüpüne 500 µl izopropanol konuldu. Diğer tüpte santrifüj ile çöktürülmüş protein pelleti dağıtılmadan süpernatant izopropanol üzerine aktarıldı. 10. Solüsyon yavaş ve hassas şekilde ters düz edilmek yoluyla karıştırılarak DNA, beyaz iplikler şeklinde görünür hale getirildi. 11. Oda sıcaklığında 13 000-16 000 x g’de 1 dakika gerçekleştirilen santrifüj işleminden sonra DNA beyaz pellet hallinde dipte kütle oluşturdu. 12. Süpernatant alındıktan sonra tüpe 300 µl % 70’lik etanol eklendi. Tüp dikkatlice birkaç kez ters düz edilerek DNA pelleti ve mikrosantrifüj tüpü çeperleri yıkandı. Böylece bu aşamaya kadar gelen safsızlıklar ortamdan uzaklaştırıldı. 13. Oda sıcaklığında 13 000- 16 000 x g’de 1 dakika santrifüj edildi. Süpernatant dikkatlice alındı. 14. Etanol uzaklaştırıldıktan sonra tüp süzgeç kâğıdının üzerine ters çevrilerek yerleştirildi. 10-15 dakika boyunca DNA pelletinin hava ile kuruması beklendi. 15. Tüp kuruduktan sonra 100 µl DNA Rehidratasyon Solüsyonu ilave edildi. Bir gece boyunca oda sıcaklığında inkübe edildi. 16. DNA numuneleri ertesi sabah – 20ºC’lik derin dondurucuya kaldırıldı. 2. 2. 2. DNA Miktar Tayini 2.2.2.1. DNA Miktar Tayininde Kullanılan Aletler ve Malzemeler Spektrofotometre (WPA Biowave, S2100 Diode Array) Spektrofotometre küvetleri (Black Quartz,10 mm 50 µl submicro, Z15) 99 2.2.2.2. Deneyin Yapılışı Kan numunelerinde izole edilmiş DNA’ların miktarlarının tayini spektrofotometre ile yapıldı. DNA solüsyonlarından 5 µl alınarak temiz bir tüpe konuldu. Üzerine 95 µl distile su ilave edilerek 1/ 20 oranında seyreltildi. Karıştırıldıktan sonra santrifüj yapılarak tüpün çeperlerinde kalan çözeltinin çökmesi sağlandı. Nükleotidlerin heterosiklik halkaları 260 nm dalga boyundaki ışığı maksimum emme özelliği taşıdığından, bu dalga boyundaki emme derecesi nükleik asitlerin miktarının bir ölçüsüdür. Buna göre DNA’nın miktar ve saflığı, spektrofotometrede 260 ve 280 nm dalga boylarında elde edilecek değerlerden belirlenebilir. 1 optik dansite (OD) çift iplikli DNA için 50 μg/ml’ye karşılık gelmektedir. Bu değer katsayı olarak formülde yer alır. DNA numunelerinin 260 nm’de absorbansları ölçüldü. DNA miktarı aşağıdaki formülle hesaplandı. DNA (µg/ml) = A260 × d × l × 50 Bu formülde: A260: Spektrofotometrede 260 nm’de okunan değer, d: Seyreltme faktörü (dilüsyon), l: Spektrofotometre küvetinin uzunluğu, 50: Çift iplik DNA miktar tayininde kullanılan sabit değer. A260 değerini nükleik asitin µg/ml verisine dönüştürme katsayısı DNA saflığının saptanması için A260 değeri, A 280 değerine oranlandı. Saf DNA için A260/ A280 oranı yaklaşık 1,8’dir. Oranı 1,7 – 2,0 olan DNA’lar temiz kabul edildi. Eğer bu aralığın dışında ise protein kalıntıları ve organik asitlere ait bulaşmalar mevcuttur. 100 2. 2. 3. Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) 2.2.3.1. PZR’da Kullanılan Aletler ve Malzemeler Otoklav (SANYO, MAC-235 EX) Mini santrifüj (combi spin)( Boeco, Almanya) PZR tüpleri (Tceff Lab, İsviçre) Isı ayarlayıcısı (Thermo Hybaid Multiblock Sistemi) Thermal Cycler -80ºC derin dondurucu (Heto Ultra Freze) -20ºC derin dondurucu (Beko) Otomatik pipet (Jencons Sealpette), (Jetman,Gilson) Pipet uçları (Costar, ABD) 2.2.3.2. PZR’da Kullanılan Kimyasal Maddeler Taq Polimeraz (Fermentas) Nükleotidler (dNTPs) (Fermentas) XPD R primeri (MWG, Almanya) XPD F primeri (MWG, Almanya) GPX1 R primeri (MWG, Almanya) GPX1 F primeri (MWG, Almanya) SOD2 R primeri (MWG, Almanya) SOD2 F primeri (MWG, Almanya) MgCl2 (Fermentas) Tampon Çözeltiler (Fermentas) Steril su (GATA) 101 2.2.3.3. Glutatyon Peroksidaz-1 (GPX1) Geni Pro198Leu Polimorfizminin Amplifikasyonu GPX1 geninin Pro198Leu polimorfizminin çoğaltılması F-5′- TGT GCC CCT ACG CAG GTA CA -3′ ve R-5′- GGA CAC AGT AAC AGT AAA CC -3′ (Ratnasinghe ve ark. 2000) primerleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. PZR reaksiyon karışımı toplam hacmi 25 µL olarak ayarlandı. Bu karışımda 2µl genomik DNA (200ng), 2,5 µl PZR tamponu (100 mM Tris-HCl (25ºC’de pH 8,8), %0,8(v/v) Nonidet P40, 500 mM KCl ), 1,6 mM MgCl2, 0,15 mM dNTPs, GPX1 primerlerinden 7 pmol, ve 0,625 ünite (0,125 µl) Taq polimeraz enzimi bulunmaktadır. Başlangıç sıcaklığı olarak 95ºC’de 3 dakika tutulmasının ardından 95ºC’de 30 saniye denatürasyon, 58ºC’de 1 dakika eşleşme, 72ºC’de 1,5 dakika sentezden oluşan 35 döngü gerçekleştirildi. Bu döngülerin bitiminde 72ºC’de 10 dakika tutularak en son sentez basamağı ile işlem sonlandırıldı. Bu döngüler Thermo Hybaid Multiblock Sisteminde gerçekleştirildi. PZR ile çoğaltılan 338 baz çiftlik GPX1 geni ürünlerinin varlığı ve doğru bölgenin çoğaltıldığının kontrolü etidiyum bromür (EtBr2) ile boyanmış % 2’lik agaroz jelde analiz edildi. Çizelge 2.1 de GPX1 geni için uygulanmış PZR reaksiyonu konsantrasyonları ve PZR koşulları verilmiştir. Çizelge 2.1. GPX1 geni için uygulanmış PZR reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları GPX1 için PZR reaksiyonu Genomik DNA PZR tamponu MgCl2 dNTP Primerler Taq Toplam 200 ng 2,5µl 1,6 mM 0,15 mM 7 - 7 pmol 0,625 ünite 25 µl PZR koşulları Başlangıç sıcaklığı 95ºC- 3 dak Denatürasyon 95 ºC-30sn Eşleşme 58 ºC-1 dak Sentez 72 ºC-1,5 dak Son Sentez 72 ºC-10 dak Döngü sayısı 1 35 1 102 2.2.3.4. Kseroderma Pigmentosum Grup D (XPD) Geni Lys751Gln Polimorfizminin Amplifikasyonu XPD geninin Lys751Gln polimorfizminin çoğaltılması F-5’-CCT CTG TTC TCT GCA GGA GGA -3’ ve R-5’-CCT GCG ATT AAA GGC TGT GGA-3’ (Park ve ark. 2002 ) primerleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. PZR reaksiyon karışımı toplam hacmi 25 µL olarak ayarlandı. Bu karışımda 4 µl genomik DNA (400ng), 2,5 µl PZR tamponu (100 mM Tris-HCl (25ºC’de pH 8,8), %0,8(v/v) Nonidet P40, 500 mM KCl ), 1,5 mM MgCl2, 0,2 mM dNTPs, XPD primerlerinden 10 pmol ve 0,625 ünite (0,125 µl) Taq polimeraz enzimi bulunmaktadır. Başlangıç sıcaklığı olarak 94ºC’de 5 dakika tutulmasının ardından 94ºC’de 30 saniye denatürasyon, 60ºC’de 20sn eşleşme, 72ºC’de 30sn sentezden oluşan 35 döngü gerçekleştirildi. Bu döngülerin bitiminde72ºC’de 10 dakika tutularak en son sentez basamağı ile işlem sonlandırıldı. Bu döngüler Thermo Hybaid Multiblock Sisteminde gerçekleştirildi. PZR ile çoğaltılan 250 baz çiftlik XPD geni ürünlerinin varlığı ve doğru bölgenin çoğaltıldığının kontrolü etidiyum bromür (EtBr2) ile boyanmış %2’lik agaroz jelde analiz edildi. Çizelge 2.2de XPD geni için uygulanmış PZR reaksiyonu konsantrasyonları ve PZR koşulları verilmiştir. Çizelge 2.2. XPD geni için uygulanmış PZR reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları XPD için PZR reaksiyonu 400 ng Genomik DNA 2,5µl PZR tamponu 1,5mM MgCl2 0,2mM dNTP 10 -10 pmol Primerler 0,625 ünite Taq 25 µl Toplam PZR koşulları Başlangıç sıcaklığı Döngü sayısı 94ºC-5 dak 1 Denatürasyon 94 ºC-30 sn Eşleşme 35 60 ºC-20 sn Sentez 72 ºC-30 sn Son Sentez 1 72 ºC-10 dak 103 2.2.3.5. Süperoksit Dismutaz 2 (SOD2) Geni Val16 Ala Polimorfizminin Amplifikasyonu SOD2 geninin Val 16 Ala polimorfizminin çoğaltılması F-5’-AGC CCA GCC TGC GTA GAC-3’ ve R-5’-TAC TTC TCC TCG GTG ACG-3’ (Grasbon-Frodl ve ark.1999) primerleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. PZR reaksiyon karışımı toplam hacmi 25 µL olarak ayarlandı. Bu karışımda 5 µl genomik DNA (500 ng), 4 µl PZR tamponu (750 mM Tris-HCl (25ºC’de pH 8,8), 200 mM (NH4)2SO4, %0,1(v/v) Tween 20), 2 mM MgCl2, 0,15 mM dNTPs, SOD2 primerlerinden 25 pmol ve 1 ünite (0,2 µl) Taq polimeraz enzimi bulunmaktadır. Başlangıç sıcaklığı olarak 94ºC’de 5 dakika tutulmasının ardından 94ºC’de 1 dakika denatürasyon, 60ºC’de 1,5 dakika eşleşme, 72ºC’de 2 dakika sentezden oluşan 40 döngü gerçekleştirildi. Bu döngülerin bitiminde72ºC’de 10 dakika tutularak en son sentez basamağı ile işlem sonlandırıldı. Bu döngüler Thermo Hybaid Multiblock Sisteminde gerçekleştirildi. PZR ile çoğaltılan 246 baz çiftlik SOD2 geni ürünlerinin varlığı ve doğru bölgenin çoğaltıldığının kontrolü etidiyum bromür (EtBr2) ile boyanmış % 2’lik agaroz jelde analiz edildi. Çizelge 2.3 de SOD2 geni için uygulanmış PZR reaksiyon konsantrasyonları ve PZR koşulları verilmiştir. Çizelge 2.3. SOD 2 geni için PZR reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları SOD2 için PZR reaksiyonu 500 ng Genomik DNA PZR tamponu MgCl2 dNTP Primerler Taq Toplam 4µl 2 mM 0,15 mM 25 -25 pmol 1 ünite 25 µl PZR koşulları Başlangıç sıcaklığı Döngü sayısı 94ºC-5 dak Denatürasyon 94ºC-1 dak Eşleşme 1 40 60ºC-1,5 dak Sentez 72ºC-2 dak Son Sentez 72ºC-10 dak 1 104 2. 2. 4. Agaroz Jel Elektroforez Elektroforez işleminde kullanılan Tris Borik Asit- EDTA (TBE) ve numunelerin jel yüklenmesinde kullanılan yükleme tamponu çözeltileri laboratuvarımızda hazırlanmıştır. a) TBE tamponu hazırlanışı 1 g NaOH (Molekül ağırlığı 40), 108 g Tris baz (Molekül ağırlığı 121.10), 55 g Borik asit (Molekül ağırlığı 61,83) darası alınmış beherlerde tartılarak büyük bir behere alındı. Beherlerde kalan maddeler 10 ml distile su ile çözülerek büyük behere ilave edildi. Çözeltiye 20 ml pH:8’e ayarlanmış EDTA (0,5 M) konarak balon jojede 1 lt’ye distile su ile tamamlandı. b) 0,5 M EDTA hazırlanışı Bir beherde 18,61 g EDTA üzerine 80 ml distile su eklendi. Karışımı sağlamak üzere içine bir adet karıştırıcı konuldu. İki adet NaOH pelleti teker teker atılıp çözünmeleri beklendi. pH metre ile dilüe NaOH kullanılarak pH 8,0’e ayarlandı. 100 ml lik balonjojede distile su ile tamamlandı. c) Yükleme tamponu hazırlanışı 25 ml toplam hacim hazırlamak üzere % 0,05 (w/v) bromfenol mavisi, % 40 Sükroz, % 0,5 (w/v) Sodyum dodesil sülfat (SDS), 0,1 M EDTA; yeter miktar distile su ile balon jojede 25 ml’ye tamamlandı. 105 2.2.4.1. Agaroz Jel Elektroforez için Kullanılan Aletler ve Malzemeler Mini jel elektroforez (Hybaid, UK), (Thermo EC) Midi jel elektroforez (Thermo EC) Güç kaynağı (Consort E741) Jel görüntüleme sistemi (Vilber Lourmat, TCP-20-MX) PZR tüpleri (Tceff Lab, İsviçre) -20 ºC derin dondurucu (Beko) Otomatik pipet (Jencons Sealpette), (Jetman, Gilson) Pipet uçları (Costar, ABD) Mikrodalga fırın (Arçelik MD 551) 2.2.4.2. Agaroz Jel Elektroforez için Kullanılan Kimyasal Maddeler DNA Standardı (Promega, ABD) EtBr2 (Amresco, ABD) TBE Tampon Çözeltisi (Tris-base-Merck, Almanya; Borik Asit-Merck, Almanya; EDTA-Serva, Almanya) NaOH(Labkim, EU) Agaroz Jel (Prona, European Union) Yükleme tamponu (Bromfenol mavisi (Ambresco, ABD) Sükroz (Sigma, Almanya) Sodyum Dodesil Sülfat (SDS) (Applichem, Almanya) EDTA ( Serva, Almanya)) Çoğaltılan PZR ürünlerini ve kesim enzimi kullanılarak elde edilen RPUP ürünlerini görünür hale getirmek için %2’lik agaroz jel hazırlandı. 106 2. 2. 4. 3. Jel Hazırlanışı 0,6 g toz agaroz hassas terazide tartıldı, erlenmayere alınan agarozun üzerine 30 ml TBE (1x 10) tamponu eklendi. Mikrodalga fırında jel tamamen berrak hale gelene kadar ısıtıldı. Oda sıcaklığına soğuması beklendi. Üzerine 5 µl EtBr2 konularak karıştırıldı. Ilık jel, elektroforez tankına döküldü ve jel donmadan tarak yerleştirildi. Bu şekilde jel donana kadar beklendi. 2. 2. 4. 4. Jel Elektroforeze Numunelerin Uygulanması PZR ürünleri, DNA standardı ve yükleme tamponu 10 000-13 000 x g’de 1020 sn mini santrifüjde (BOECO, Almanya) santrifüj edilerek tüp çeperlerindeki sıvıların dibe çökmesi sağlandı. Standart ve PZR ürünlerinin bulunduğu tüplere 6 µl yükleme tamponu eklenip ve tekrar santrifüj işlemi tekrarlandı. Elektroforez tankına konmak üzere TBE (1x10 ) tamponu hazırlandı. Soğumuş jel, elektroforez tankına yerleştirildikten sonra hazırlanan tampon çözeltisi üzerine döküldü. Bu işlemden sonra tarak jele zarar vermeden yavaşça çıkartıldı. PZR ürünleri ve DNA standardı jele uygulandıktan sonra akım anottan (-) katota (+) olacak şekilde kablolar güç kaynağına bağlandı. Güç kaynağı 30 Watt, 100 Volt, 0,30 Amper’ lik akıma ayarlandı. 30-45 dakika jelin sonuna doğru ilerlemeleri beklendi. Bu işlemden sonra jel, elektroforez tankından çıkartılarak jel görüntüleme sisteminde fotoğrafı çekildi ve diskete kaydedildi. 107 2.2.5. Restriksiyon Parça Uzunluk Polimorfizmi (RPUP) 2.2.5.1. Restriksiyon Parça Uzunluk Polimorfizmi için Kullanılan Aletler ve Malzemeler Mini santrifüj (combi spin)( Boeco, Almanya) Isı bloğu (LAB-LINE) RFLP tüpleri (Tceff Lab, İsviçre) -20 º C derin dondurucu (Beko) Otomatik pipet (Jencons Sealpette), (Jetman, Gilson) Pipet uçları (Costar, ABD) 2.2.5.2. Restriksiyon Parça Uzunluk Polimorfizmi için Kullanılan Kimyasal Maddeler Pst I Tamponu (NEB) Pst I (NEB) Apa I (Fermantas) Apa I tamponu(Fermentas) BsaWI tamponu (NEB) BsaWI (NEB) Bovin Serum Antijen (BSA) (NEB) Steril su (GATA) 108 2.2.5.3. GPX1 Geni Pro198Leu Polimorfizminin ApaI Kesim Enzimi ile Kesilmesi Kesim enzimi ile RPUP analizi yapılacak numunelerin, PZR ürünlerinin bulunduğu tüpler 10 000-13 000 x g’de 10-20 sn mini santrifüjde (BOECO, Almanya) santrifüj edilerek tüp çeperlerindeki sıvıların dibe çökmesi sağlandı. Analizi yapılacak numune sayısı kadar 0,5 ml’lik tüp alınarak üzerlerine numunelerin numaraları, tarih, polimorfizmin adı yazıldı. RPUP analizinde tek bir numune için gerekli kesim enzimi Apa I’den 1 µl, enzimin tampon çözeltisinden 2 µl ve sudan 9,5 µl numune sayısının bir fazlası ile çarpılarak bir tüpte hazırlandı. Hazırlanan karışımdan 12,5 µl çekilerek numunelerin tüplerine konuldu. Her bir numune tüpüne karışımın üzerine PZR ürününden 7,5 µl alınarak toplamda bir tüpün 20 µl hacme ulaşması sağlandı. Tüpler alt üst edilerek iyice karışmaları ve mini santrifüjde 10 000-13 000 x g’de 5-10 sn santrifüj edilerek tüp çeperlerindeki sıvıların dibe çökmesi sağlandı. Enzimin çalışma sıcaklığı olan 37ºC’de bir gece beklemek üzere tüpler ısı bloğuna yerleştirildi. Ertesi gün RPUP ürünleri ısı bloğundan alınarak mini santrifüje yerleştirildi. Buharlaşma ile tüpün kapağında toplanan sıvıların dibe çökmesi için 10 00013 000 x g’de 5-10 sn santrifüj edildi. Agaroz jel elektroforez yöntemi ile 2.2.4.4’de anlatıldığı şekilde görüntülendi. Çizelge 2.4 de GPX1 geni için uygulanan RPUP reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları verilmiştir. 109 Çizelge 2.4. GPX1 geni için uygulanan RPUP reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları GPX1 RPUP Reaksiyonu Miktarlar Çalışma Süre sıcaklığı PZR ürünü 7,5 µl Apa I enzim 1 µl Apa I tampon 2 µl Su 9,5 µl Toplam Hacim 20 µl 37ºC 1 gece 2.2.5.4. XPD Geni Lys751Gln Polimorfizminin Pst I Kesim Enzimi ile Kesilmesi Kesim enzimi ile RPUP analizi yapılacak numunelerin, PZR ürünlerinin bulunduğu tüpler 10 000-13 000 x g’de 10-20 sn mini santrifüjde (BOECO, Almanya) santrifüj edilerek tüp çeperlerindeki sıvıların dibe çökmesi sağlandı. Analizi yapılacak numune sayısı kadar 0,5 ml’lik tüp alınarak üzerlerine numunelerin numaraları, tarih, polimorfizmin adı yazıldı. RPUP analizinde tek bir numune için gerekli kesim enzimi Pst I’den 1 µl, enzimin tampon çözeltisinden 2 µl ve sudan 9,5 µl numune sayısının bir fazlası ile çarpılarak bir tüpte hazırlandı. Hazırlanan karışımdan 12,5 µl çekilerek numunelerin tüplerine konuldu. Her bir numune tüpüne karışımın üzerine PZR ürününden 7,5 µl alınarak toplamda bir tüpün 20 µl hacme ulaşması sağlandı. Tüpler alt üst edilerek iyice karışmaları ve mini santrifüjde 10 000-13 000 x g’de 5-10 sn santrifüj edilerek tüp çeperlerindeki sıvıların dibe çökmesi sağlandı. Enzimin çalışma sıcaklığı olan 37ºC’de bir gece beklemek üzere tüpler ısı bloğuna yerleştirildi. Ertesi gün RPUP ürünleri ısı bloğundan alınarak mini santrifüje yerleştirildi. Buharlaşma ile tüpün kapağında toplanan sıvıların dibe çökmesi için 10 00013 000 x g’de 5-10 sn santrifüj edildi. 110 Agaroz jel elektroforez yöntemi ile 2.2.4.4’de anlatıldığı şekilde görüntülendi. Çizelge 2.5 de XPD geni için uygulanan RPUP reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları verilmiştir. Çizelge 2.5. XPD geni için uygulanan RPUP reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları XPD RPUP Reaksiyonu Miktarlar PZR ürünü 7,5 µl Pst I enzim 1 µl Pst I tampon 2 µl Su 9,5 µl Toplam Hacim 20 µl Çalışma sıcaklığı Süre 37ºC 1 gece 2.2.5.5. SOD 2 Geni Val16Ala Polimorfizminin BsaWI Kesim Enzimi ile Kesilmesi Kesim enzimi ile RPUP analizi yapılacak numunelerin, PZR ürünlerinin bulunduğu tüpler 10 000-13 000 x g’de 10-20 sn mini santrifüjde (BOECO, Almanya) santrifüj edilerek tüp çeperlerindeki sıvıların dibe çökmesi sağlandı. Analizi yapılacak numune sayısı kadar 0,5 ml’lik tüp alınarak üzerlerine numunelerin numaraları, tarih, polimorfizmin adı yazıldı. RPUP analizinde tek bir numune için gerekli kesim enzimi BsaWI’den 1 µl, enzimin tampon çözeltisinden 2 µl ve sudan 7 µl ve Bovine serum antijen (BSA)’dan 0,2 µl numune sayısının bir fazlası ile çarpılarak bir tüpte hazırlandı. Hazırlanan karışımdan 10,2 µl çekilerek numunelerin tüplerine konuldu. Her bir numune tüpüne karışımın üzerine PZR ürününden 10 µl alınarak toplamda bir tüpün 20,2 µl hacme ulaşması sağlandı. 111 Tüpler alt üst edilerek iyice karışmaları ve mini santrifüjde 10 000-13 000 x g’de 5-10 sn santrifüj edilerek tüp çeperlerindeki sıvıların dibe çökmesi sağlandı. Enzimin çalışma sıcaklığı olan 60ºC’de bir gece beklemek üzere tüpler ısı bloğuna yerleştirildi. Ertesi gün RPUP ürünleri ısı bloğundan alınarak mini santrifüje yerleştirildi. Buharlaşma ile tüpün kapağında toplanan sıvıların dibe çökmesi için 10 00013 000 x g’de 5-10 sn santrifüj edildi. Çalışmamızda SOD2 geninin V16A polimorfizm ürünleri az elde edildiği için RPUP analizinde kesim ürün miktarı biraz daha azaldığından dolayı görüntüleme yöntemi olarak agaroz jelden daha hassas olan poliakrilamid jel elektroforez tercih edildi. 2.2.6.6’ de anlatıldığı şekilde bantlar görünür hale getirildi. Çizelge 2.6 da SOD2 geni için uygulanan RPUP reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları verilmiştir. Çizelge 2.6. SOD2 geni için uygulanan RPUP reaksiyon konsantrasyonları ve koşulları SOD2 RPUP Reaksiyonu Miktarlar PZR ürünü 10 µl Bsa WI enzim 1 µl Bsa WI tampon 2 µl BSA 0,2 µl Su 7 Toplam Hacim 20,2 µl Çalışma sıcaklığı 60ºC Süre 1 gece µl 2.2.6. Poliakrilamid Jel Elektroforez (PAGE) Çoğaltılan PZR ürünlerini ve kesim enzimi kullanılarak elde edilen RPUP ürünlerini görünür hale getirmek için %6’lik poliakrilamid jel hazırlandı. 112 2.2.6.1. PAGE için Kullanılan Aletler ve Malzemeler Mini santrifüj (combi spin)( Boeco, Almanya) Güç kaynağı (Consort E741) Jel görüntüleme sistemi (Vilber Lourmat, TCP-20-MX) RFLP tüpleri (Tceff Lab, İsviçre) -20 ºC derin dondurucu (Beko) Otomatik pipet (Jencons Sealpette), (Jetman, Gilson) Pipet uçları (Costar, ABD) Page elektroforez aleti (Scie plas, V10-CDC, UK) Poliakrilamid çoklu jel hazırlama aleti (Scie –plas, V10-MC10, UK) 2.2.6.2. PAGE için Kullanılan Kimyasal Maddeler DNA Standardı (Promega, ABD) TBE Tampon Çözeltisi (Tris-base-Merck, Almanya; Borik Asit-Merck, Almanya; EDTA-Serva, Almanya) Sodyum Hidroksit -Labkim, EU) Yükleme Tamponu (Bromfenol mavisi-Ambresco, ABD) Sükroz-Sigma, Almanya) Sodyum Dodesil Sülfat (SDS)- Applichem, Almanya) EDTA- Serva, Almanya)) Akrilamid (Alfa Aesar, Almanya) Bisakrilamid (Ambresco, ABD) N,N,N’,N’-Tetrametiletilendiamin (TEMED)(Alfa Aesar, Almanya) Amonyum Persülfat (Alfa Aesar, Almanya) Gümüş Nitrat (Carlo Erba Reagent, Rodano) Formaldehit (Labkim, EU) Sodyum Hidroksit (Labkim, EU) Steril su (GATA) 113 2.2.6.3. Jel Hazırlanışı Bir jel için 6 ml su, Akrilamid/Bisakrilamid karışımından 2 ml, TBE tamponundan 1 ml, %10 Amonyum persülfat çözeltisinden 55 µl ve TEMED’den 14 µl miktarları kaç adet jel hazırlanmak isteniyorsa bir fazlası ile çarpılarak bir behere alındı. Bu işlemler çeker ocak altında yapıldı. 2.2.6.3.1. %10 APS( Amonyum persülfat) Hazırlanışı Çeker ocak altında 1 g APS tartılıp 10 ml suda çözüldü. 2.2.6.3.2. %30’luk Akrilamid/ Bisakrilamid Karışımının Hazırlanması 15 g Akrilamid, 0,4 g Bisakrilamid tartıldı. Eriyene kadar karıştırıldı. 50 ml’ye distile su ile balonjojede tamamlandı. Koyu renk şişeye konularak saklandı. 2.2.6.4. Poliakrilamid Jellerin Kapalı Sistemde Dökülmesi Poliakrilamid jel yapımı için hazırlanmış kapalı sisteme ilk önce şeffaf plastik ayıraç konuldu ve camlar yerleştirilmeye başlandı. Önce büyük cam yerleştirildi. İki yanına jelin kalınlığını belirleyecek plastik ince ayıraçlar konarak üstüne kısa cam yerleştirildi, üzerine sistemin plastik ayıracı yerleştirilerek üst üste gelen camların yapışmaları önlendi. Kapalı sistem dolana kadar 10 jel hazırlayacak kadar cam için yukarıdaki işlem tekrarlandı. 114 En son olarak sistem hiç boşluk kalmayacak şekilde camlarla ve plastik ayıraçlarla doldurulduktan sonra kapağı vidalandı ve boşaltma hortumuna mandal takılarak sızıntının olması engellendi. Jellerin kalınlıklarını belirleyen plastik ayıraçların renklerine göre kuyucuk sayılarını belirleyecek taraklar yerleştirildi. Tarakların iki kenarının renkli ayıraçların üzerine gelmesine dikkat edildi. 10 adet jel hazırlanışına olanak veren kapalı jel dökme sistemine beherde hazırlanan çözelti döküldü. Jel polimerize olup katılaşana kadar yaklaşık 3045 dakika çeker ocak altında beklendi. Sürenin sonunda vidalar sökülerek jeller şeffaf ayıraçlardan çekilerek ayrıldı. Dikkatli bir şekilde taraklar çıkartıldı. Katılaşan jeller kapalı sistemden çıkartılarak kullanılacağı zamana kadar saklanmak üzere şeffaf filme sarılarak hava ile temas etmeleri önlendi. Kullanılmayan jeller +4˚C buzdolabına bir hafta içinde kullanılmak üzere kaldırıldı. 2.2.6.5. Poliakrilamid Jele Numunelerin Yüklenmesi Elektroforez aletinin tankının içine yerleştirilecek aparatın iki adet jel takılacak vidalı kıskaçı vardır. Eğer tek jel kullanılacaksa diğer tarafına kalın plastik tabaka yerleştirilir. Jelin arasında yer aldığı camların kısa olan yüzleri birbirlerine bakacak şekilde yerleştirildi. Kıskaca takılarak vidalar iyice sıkıştırıldı. Hazırlanan jeller tankın içine yerleştirilmeden önce RPUP ürünleri, DNA standardı ve yükleme tamponu 10 000-13 000 x g’de 10-20 sn santrifüj edilerek tüp çeperlerindeki sıvıların dibe çökmesi sağlandı. Standart ve numunelerin bulunduğu tüplere 6 µl yükleme tamponu eklendi ve santrifüj işlemi tekrarlandı. Elektroforez tankına konmak üzere TBE (1x10 ) tamponu hazırlandı. Hazırlanan jellerin takılı olduğu aparat elektroforez tankına yerleştirildikten sonra hazırlanan tampon çözeltisi üzerine döküldü. 115 Tankın üzerinde belirtilen maksimum dolum çizgisine kadar X10 seyreltilmiş TBE tamponu dolduruldu. Tanka yerleştirildiğinde bu iki adet jeli taşıyan cam tabakalar arası da tamponla dolduruldu. PZR ürünleri ve DNA standardı jele uygulandıktan sonra akım anottan (-) katota (+) olacak şekilde kablolar güç kaynağına bağlandı. Güç kaynağı 30 Watt, 400 Volt, 0,80 Amper’lik akıma ayarlandı. 30-45 dakika ilerlemeleri beklendi. Bu işlemden sonra jel, gümüş nitratla boyanmak üzere elektroforez tankından çıkartıldı. 2.2.6.6. Poliakrilamid Jel Boyanması Gümüş Nitrat ile boyama için iki çözelti hazırlanır. Bu çözeltiler sırasıyla uygulandığından bir ve iki olarak numara verilmiştir. 1: %0,1 lik Gümüş Nitrat çözeltisi: Bir jelin boyanması için 20 ml AgNO3 çözeltisi yeterli olmaktadır. 20 ml suya 20 mg AgNO3 tartılarak çözülene kadar karıştırıldı. Bu çözelti birden fazla jel için hazırlanarak, koyu renk şişede karanlıkta 2 gün bekletilebilir. 2: NaOH çözeltisi ve formaldehit: Bir jelin boyanması için 30 ml NaOH çözeltisi yeterli olmaktadır. 30 ml suya 450 mg NaOH tartılarak çözünene kadar karıştırıldı. 120 µl saf formaldehit eklenerek jelin soğan kabuğu sarısı rengi elde etmesi sağlandı. Jel, elektroforez tankından çıkarıldıktan sonra bir kaba camlarından ayrılmış şeklide alındı. 116 Bu kaba önce 1 no’lu çözelti konarak 10 dakika hafif çalkanarak bütün yüzeyin homojen boyanması sağlandı. Bekleme süresi dolduğunda 1 no’lu çözelti dökülerek iki kere suyla yıkanarak AgNO3’ın fazlası uzaklaştırıldı. Yıkama sonunda jelin üzerine 2 no’lu çözelti dökülerek jelin rengi soğan kabuğu sarısı olana kadar çalkalanarak beklendi. 2. 3. Kullanılan İstatistiksel Yöntem Araştırma grubu, incelenen genler için Hardy Weinberg’e uygunluk testleri yapıldı. Bilgisayar programı olan SPSS İstatiksel Analiz Programı 13. 0 (SPSS, IC, USA) ile çift taraflı Ki-kare (x2), t testleri yapılarak hasta grubu ve kontrol grubu gen frekanslarının ve değişkenlerin karşılaştırılması yapıldı. Birden fazla değişkenin bir arada incelenmesini sağlayan logistik regresyon analizi ile ağırlıklandırılmış OR ve % 95 güven aralığı değerleri hesaplandı. GPX1 geni Pro198Leu polimorfizminde referans olarak GPX1 geninin Pro/Pro genotipi, XPD geni Lys751Gln polimorfizminde referans olarak XPD genin Lys/Lys genotipi, SOD2 geni Val16Ala polimorfizminde referans olarak SOD2 genin Val/Val genotipi seçilmiştir. 117 3. BULGULAR 3.1. Optimizasyon Bulguları 3.1.1. Polimeraz Zincir Reaksiyon Şartlarının Optimizasyonu İstenen gen bölgesinin doğru şekilde çoğaltılması ve beklenen bölgede görülmesi PZR reaksiyonu şartlarının doğru belirlenmesine bağlıdır. Primer çiftlerinin özgünlüğü, deoksinükleotid trifosfatların (dNTPs), magnezyum (Mg+2) ve DNA konsantrasyonları, PZR reaksiyon programında denatürasyon, eşleşme ve sentez sıcaklıklarının ve zamanlarının PZR reaksiyonu için ayarlanması gereklidir. Hasta ve kontrol numunelerinin PZR reaksiyonları yapılmadan önce yukarıda belirtilen parametreler ayarlanarak optimizasyon gerçekleştirilmiştir. Optimizasyon işleminde ayarlanacak parametre haricinde diğer parametreler sabit tutularak her parametrenin optimizasyonu yapılmıştır. Hedef bölge için seçilmiş uygun primer dizilerinin reaksiyon karışımındaki konsantrasyonları, ekstra bant içermeyen ve yeterli miktarda ürünün oluştuğu bant elde etmek için önemlidir. Reaksiyon karışımında fazla miktarda primer bulunuyorsa fazla miktardan kaynaklanan primer dimer oluşumları gözlenir. Primer miktarı gereğinden az olduğunda ise çoğaltılmak istenen gen bölgesi geometrik olarak çoğaltılamayacak ve ürün miktarı düşük olacaktır. Elli (50) µl reaksiyon karışımında bulunması gereken primer miktarı 10-100 pmol arasında olmalıdır (McPherson 1991). PZR reaksiyonunda kullanılacak MgCl2 ile ortama sağlanacak serbest magnezyum konsantrasyonunun azlığı Taq DNA polimeraz enziminin inaktif olmasına yol açabilir. Fazla olması da enzimin spesifikliğini azaltır. DNA, dNTP ve proteinlerin 118 tümü Mg+2 iyonunu bağladıklarından, MgCl2 konsantrasyonunun ampirik olarak ayarlanması gereklidir (Akar, 1999). dNTP’ın PZR reaksiyonunda son konsantrasyonu 50 µm üzerinde olduğunda Taq DNA polimeraz aktivitesini baskılar (Akar, 1999; s.:169). Yeterli miktarda kullanılmadıklarında ise elde edilecek ürün miktarı azalır. PZR reaksiyonunun sonucunda incelenen gen bölgelerinin doğru şekilde çoğaltılıp sadece beklenen baz çifti büyüklüğünde görünür ve yeterli miktarda bant elde edilmesi için hedef DNA, Taq DNA polimeraz konsantrasyonları da ayarlanmıştır. 3.1.1.1. GPX1 Geni Pro198Leu Polimorfizm Bölgesi için PZR Parametrelerinin Optimizasyonu a) MgCl2 konsantrasyonu optimizasyonu Mg+2 iyon konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 1 mM, 1,2 mM, 1,6 mM, 2 mM ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması:1,45 mM) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda MgCl2 alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olarak 1,6 mM belirlenmiştir (Şekil 3.1). 119 1 2 3 4 5 6 500 bç 300 bç 338 bç Şekil 3.1. GPX1’in Mg+2 konsantrasyonu optimizasyonu. 1.Sütunda 100 baz çiftlik DNA marker, 2. Sütunda – kontrol, 3. Sütunda 2 mM MgCl2, 4. Sütunda 1,6 mM MgCl2, 5. Sütunda 1,2 mM MgCl2, 6. Sütunda 1 mM MgCl2 konsantrasyonları vardır. b) Primer konsantrasyonu optimizasyonu Primer konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla primer çiftlerinin her birinden 5 pmol, 7 pmol, 13 pmol, 15 pmol ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması: 10 pmol) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 7 pmol belirlenmiştir. c) dNTP konsantrasyonu optimizasyonu dNTP konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 0,05 mM, 0,1 mM, 0,15 mM, 0,2 mM ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması: 0,125 mM) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda dNTP’den alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olarak 0,15 mM belirlenmiştir. 120 d) Taq DNA polimeraz konsantrasyonu optimizasyonu Taq polimeraz enzim konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 0,5 ünite (0,1µl), 0,625 ünite (0,125µl), 0,675 ünite (0,135 µl), 0,700 ünite (0,140µl) ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması: 0,625 ünite (0,125 µl) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda Taq DNA polimeraz’dan alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olarak 0,625 ünite (0,125µl) belirlenmiştir. e) Hedef DNA konsantrasyonu optimizasyonu Hedef DNA konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 100 ng (1µl), 200 ng (2µl), 300 ng (3 µl), 400 ng (4µl) ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması: 250 ng (2,5 µl) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda hedef DNA’dan alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 200 ng (2µl) belirlenmiştir. f) PZR programının optimizasyonu PZR’da reaksiyon karışımına konan bileşenler kadar uygulanacak programın da ayarlanması gereklidir. PZR ile genlerin çoğaltılması için eşleşme sıcaklığı kritik bir parametredir. 56ºC, 58ºC, 59ºC, 60ºC, 61ºC, 62ºC, 63ºC, 64ºC seçilerek farklı sıcaklıklarda ürün miktarındaki değişim gözlendi. Düşük sıcaklıkta ürün miktarında azalma gözlenirken yüksek sıcaklıklarda istenilen bölgelerin dışında bantlar görüldü. Çoğaltılmak istenen GPX1 Pro198Leu bölgesi için en uygun sıcaklığın 58ºC olduğuna karar verildi. Reaksiyon programında döngü sayısının değiştirilmesinin ürün verimliliği üzerine etkisi araştırıldı. 30, 32, 35, 38, 40 gibi farklı döngü sayıları denenerek ekstra bandın 121 olmadığı, iyi ürün elde edildiği döngü sayısı seçildi. Bunun sonucunda 35 döngü yapılmasına karar verildi. 3.1.1.2. XPD Geni Lys751Gln Polimorfizm Bölgesi için PZR Parametrelerinin Optimizasyonu a)MgCl2 konsantrasyonu optimizasyonu Mg+2 iyon konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 1 mM, 1,5 mM, 2 mM, 2,5 mM ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması:1,75mM) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda MgCl2 alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 1,5 mM belirlenmiştir (Şekil 3.2). 1 500 bç 300 bç 200bç 2 3 4 5 6 250 bç Şekil 3.2. XPD’nin Mg+2 konsantrasyonu optimizasyonu. 1. Sütünda 100 baz çiftlik DNA marker, 2. Sütunda 2,5 mM MgCl2, 3.Kolonda 2 mM MgCl2, 4. Sütunda 1,5 mM MgCl2, 5. Sütunda 1 mM MgCl2, 6. Sütunda - kontrol vardır. 122 b) Primer konsantrasyonu optimizasyonu Primer konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla primer çiftlerinin her birinden 5 pmol, 10 pmol, 15 pmol, 20 pmol ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması:12,5 pmol) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde faklı konsantrasyonlarda alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 10 pmol belirlenmiştir. c) dNTP konsantrasyonu optimizasyonu dNTP konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 0,05 mM, 0,1 mM, 0,15 mM, 0,2 mM ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması: 0,125 mM) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda dNTP’den alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 0,2 mM belirlenmiştir. d) Taq DNA polimeraz konsantrasyonu optimizasyonu Taq DNA polimeraz enzim konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 0,5 ünite (0,1µl), 0,625 ünite (0,125µl), 0,675 ünite (0,135 µl), 0,700 ünite (0,140µl) ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması: 0,625 ünite (0,125 µl) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda Taq DNA polimeraz’dan alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 0,625 ünite (0,125µl) belirlenmiştir. e) Hedef DNA konsantrasyonu optimizasyonu Hedef DNA konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 100 ng (1µl), 200 ng (2µl), 300 ng (3 µl), 400 ng (4µl) ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması: 250 ng (2,5 µl) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda hedef DNA’dan 123 alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 400 ng (4 µl) belirlenmiştir. f) PZR programının optimizasyonu PZR ile genlerin çoğaltılması için eşleşme sıcaklığı 56ºC, 58ºC, 59ºC, 60ºC, 61ºC, 62ºC, 63ºC, 64ºC seçilerek farklı sıcaklıklarda ürün miktarındaki değişim gözlendi. Düşük sıcaklıkta ürün miktarında azalma gözlenirken yüksek sıcaklıklarda istenilen bölgelerin dışında bantlar görüldü. Çoğaltılmak istenen XPD Lys751Gln bölgesi için en uygun sıcaklığın 60ºC olduğuna karar verildi. Reaksiyon programında döngü sayısının değiştirilmesinin ürün verimliliği üzerine etkisi araştırıldı. 30, 32, 35, 38, 40 gibi farklı döngü sayıları denenerek ekstra bandın olmadığı, iyi ürün elde edildiği döngü sayısı seçildi. Bunun sonucunda 35 döngü yapılmasına karar verildi. 3.1.1.3. SOD2 Geni Val16Ala Polimorfizm Bölgesi için PZR Parametrelerinin Optimizasyonu a) MgCl2 konsantrasyonu optimizasyonu Mg+2 iyon konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 1 mM, 1,5 mM, 2 mM, 2,5 mM ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması:1,75 mM) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda MgCl2 alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 2 mM belirlenmiştir. 124 b) Primer konsantrasyonu optimizasyonu Primer konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla primer çiftlerinin her birinden 10 pmol, 15 pmol, 20 pmol, 25 pmol ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması:17,5 pmol) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 25 pmol belirlenmiştir (Şekil 3.3). 1 2 3 4 5 6 500 bç 246 bç 250 bç 200bç Şekil 3.3. SOD2 geni primer konsantrasyonu optimizasyonu 1.sütun – kontrol, 2. Sütun 10 pmol, 3. Sütun 15 pmol, 4. Sütun 20 pmol, 5.sütun 25 pmol konsantrasyonlarındadır. 6. sütun 50 bç lik DNA markerdir. c) dNTP konsantrasyonu optimizasyonu dNTP konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 0,05 mM, 0,1 mM, 0,15 mM, 0,2 mM ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması: 0,125 mM) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda dNTP’den alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 0,15 mM belirlenmiştir. 125 d) Taq DNA polimeraz konsantrasyonu optimizasyonu Taq DNA polimeraz enzim konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 0,5 ünite (0,1µl), 0,65 ünite (0,13µl), 0,75 ünite (0,15 µl), 1 ünite (0,2µl) ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması: 0,725 ünite (0,145 µl) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda Taq DNA polimeraz’dan alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 1 ünite (0,2µl) belirlenmiştir. e) Hedef DNA konsantrasyonu optimizasyonu Hedef DNA konsantrasyonunun belirlenmesi amacıyla 200 ng (2µl), 300 ng (3µl), 400 ng (4 µl), 500 ng (5µl) ve kontrol tüpü (4 değerin ortalaması: 350 ng (3,5 µl) olmak üzere beş (5) adet PZR tüpünde farklı konsantrasyonlarda hedef DNA’dan alınarak denenmiştir. Agaroz jel elektroforezde gözlenen bantları belirgin ve beklenen baz çifti haricinde ürün elde edilmemiş konsantrasyon olan 500 ng (5µl) belirlenmiştir (Şekil 3.4). 1 2 3 4 5 6 500 bç 246 bç 250 bç 200 bç Şekil 3.4. SOD2 geni hedef DNA konsantrasyonu optimizasyonu 1. sütun – kontrol, 2. Sütun 500 ng (5 µl), 3. Sütun 400 ng (4 µl), 4. Sütun 300 ng (3 µl), 5. Sütun 200 ng (2 µl), 6. Sütun 50 bç lik DNA markerdir. 126 f) PZR programının optimizasyonu PZR ile genlerin çoğaltılması için eşleşme sıcaklığı 56ºC, 58ºC, 59ºC, 60ºC, 61ºC, 62ºC, 63ºC, 64ºC seçilerek farklı sıcaklıklarda ürün miktarındaki değişim gözlendi. Düşük sıcaklıkta ürün miktarında azalma gözlenirken yüksek sıcaklıklarda istenilen bölgelerin dışında bantlar görüldü. Çoğaltılmak istenen SOD2 Val16Ala bölgesi için en uygun sıcaklığın 60ºC olduğuna karar verildi. Reaksiyon programında döngü sayısının değiştirilmesinin ürün verimliliği üzerine etkisi araştırıldı. 30, 32, 35, 38, 40 gibi farklı döngü sayıları denenerek ekstra bandın olmadığı, iyi ürün elde edildiği döngü sayısı seçildi. Bunun sonucunda 40 döngü yapılmasına karar verildi. 3. 2. Hasta ve Kontrol Grubunda GPX1 Pro198Leu Genotip Analiz Sonuçları Yapılan analizlerle 338 baz çiftlik (bç) GPX1 geni çoğaltılarak elde edilen PZR ürünleri Apa I enzimi ile kesildi (Şekil 3.5). Hasta ve kontrol grubu kesim ürünlerinin büyüklüklerine göre yabanıl tip, heterozigot ve mutant olarak sınıflandırıldı. Pro/Pro taşıyanlar yabanıl tip olarak isimlendirildi. Bu allel için kesim ürünleri agaroz jel elektroforez ile görüntülendiğinde 257 bç ve 81 bç’lik iki bant gözlendi. Pro/Leu taşıyanlar heterozigot olarak isimlendirildi. Bu allel için kesim ürünleri agaroz jel elektroforez ile görüntülendiğinde 338 bç, 257 bç, 81 bç’lik üç bant gözlendi. Leu/Leu taşıyanlar mutant olarak isimlendirildi. Bu allel için kesim ürünleri agaroz jel elektroforez ile görüntülendiğinde kesilmemiş 338 bç’lik tek bant gözlendi (Şekil 3.6). 127 Şekil 3.5. GPX1 Pro 198 Leu polimorfizminin Apa I ile kesimi 338 bç 257 bç 400 bç 300 bç 200bç 81 bç 100 bç 80 bç Şekil 3.6. GPX1 Pro 198 Leu polimorfizmi RFLP ürünlerinin agaroz jelde görüntülenmesi. 1,2,4 no’lu sütunlarda heterozigot, 3 nolu sütun mutant, 5 nolu sütun yabanıl tip, 6 nolu sütun 100 baz çiftlik DNA standartıdır. Kontrol grubu olarak seçilmiş hiçbir kanser belirtisi olmayan 265 bireyin 86’sı kadın, 179’u erkektir. DNA numunelerinde PZR ve RPUP kullanılarak GPX1 genotipleri belirlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda kontrol grubunda 129 (%48,67) kişinin (Pro/Pro) yabanıl tip, 104 (%39,24) kişinin (Pro/Leu) heterozigot, 32 (%12,07) kişinin (Leu/Leu) mutant olduğu bulunmuştur (Şekil 3.7). 128 Sağlık Bakanlığı A.Y. Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Kliniği’nde kanser tanısı konmuş yatan hastalardan alınan kanlardan izole edilmiş DNA numuneleri üzerinde de GPX1 genotiplemesi yapılmıştır. Kan alınmasına izin veren 139 hastadan 121 kişi erkek, 18 kişi ise kadındır. Yapılan genotipleme analizleri sonucu 65 (%46,76) kişinin GPX1 (Pro/Pro) yabanıl tip, 50 (%35,97) kişi (Pro/Leu) heterozigot, 24 (%17,26) kişi (Leu/Leu ) mutant allel taşıdığı gözlenmiştir (Şekil 3.7). 60 50 40 30 Kontrol Hasta 20 10 0 Yabanıl tip Heterozigot Mutant Şekil 3.7. Kontrol ve hasta gruplarının GPX1 Pro198Leu polimorfizim dağılımları grafiği 3. 3. Hasta ve Kontrol Grubunda XPD Lys751Gln Genotip Analiz Sonuçları Yapılan analizlerle 250 bç’lik XPD geni çoğaltılarak elde edilen PZR ürünleri Pst I enzimi ile kesildi (Şekil 3.8). Kesim ürünlerinin büyüklüklerine göre yabanıl tip, heterozigot ve mutant olarak sınıflandırıldı. Lys/Lys taşıyanlar yabanıl tip olarak isimlendirildi. Bu allel için kesim ürünleri agaroz jel elektroforez ile görüntülendiğinde kesilmeyen 250 bç’lik PZR ürünü tek bant olarak gözlendi. Lys/Gln taşıyanlar heterozigot olarak isimlendirildi. Bu allel için kesim ürünleri agaroz jel elektroforez ile görüntülendiğinde 250 bç, 172 bç, 63 129 bç ve 15 bç’lik dört bant elde edildi. Fakat 15 bç’lik bant agaroz jelimizin çok hassas olmaması nedeniyle gözlenemedi. Gln/Gln taşıyanlar mutant olarak isimlendirildi. Bu allel için kesim ürünleri agaroz jel elektroforez ile görüntülendiğinde kesilmemiş 172 bç, 63 bç, 15 bç’lik üç bant elde edildi. Fakat 172 bç ve 63 bç olarak iki bant gözlendi (Şekil 3.9). Şekil 3.8. XPD geni Lys751Gln polimorfizm bölgesininin Pst I enzimi ile kesimi 1 500 bç 300 bç 200 bç 2 3 4 5 6 250 bç 172 bç 63 bç Şekil 3.9. XPD geni RPUP ürünlerinin agaroz jelde görüntülenmesi 1.Sütun 100 bç’lik DNA marker, 2 ve 6. Sütunlar Lys/Lys, 3 ve 4. Sütunlar Lys/Gln, 5.sütun Gln/Gln genotiplerini göstermektedir. 130 Kontrol grubu numunelerinde PZR ve RPUP kullanılarak XPD genotipleri belirlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda 88 (%33,20) kişinin (Lys/Lys) yabanıl tip, 133 (%50,18) kişinin (Lys/Gln) heterozigot, 44 (%16,60) kişinin (Gln/Gln) mutant olduğu bulunmuştur (Şekil 3.10). Sağlık Bakanlığı A.Y. Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Kliniği’nde kanser tanısı konmuş yatan hastalardan alınan kanlardan izole edilmiş DNA numuneleri üzerinde de XPD genotiplemesi yapılmıştır. Yapılan analizlere göre 58 (%41,72) kişinin (Lys/Lys) yabanıl tip, 56 (%21,13) kişinin (Lys/Gln) heterozigot, 25 (%17,98) kişinin (Gln/Gln) mutant olduğu bulunmuştur (Şekil 3.10). 60 50 40 30 Kontrol Hasta 20 10 0 Yabanıl tip Heterozigot Mutant Şekil 3.10. Kontrol ve hasta gruplarının XPD Lys 751 Gln polimorfizim dağılımları grafiği 3. 4. Hasta ve Kontrol Grubunda SOD 2 Val16Ala Genotip Analiz Sonuçları Yapılan analizlerle 246 bç ‘lik SOD2 geni çoğaltılarak elde edilen PZR ürünleri Bsa WI enzimi ile kesildi (Şekil 3.11). Numuneler kesim ürünlerinin büyüklüklerine göre yabanıl tip, heterozigot ve mutant olarak sınıflandırıldı. 131 Ala/Ala taşıyanlar mutant olarak isimlendirildi. Bu allel için kesim ürünleri agaroz jel elektroforez ile görüntülendiğinde kesilmemiş 164 bç, 82 bç’lik iki bant gözlendi. Val/Ala taşıyanlar heterozigot olarak isimlendirildi. Bu allel için kesim ürünleri agaroz jel elektroforez ile görüntülendiğinde 246 bç, 164 bç, 82 bç’lik üç bant gözlendi. Val/Val taşıyanlar yabanıl tip olarak isimlendirildi. Bu allel için kesim ürünleri agaroz jel elektroforez ile görüntülendiğinde kesilmeyen 246 bç’lik tek bant gözlendi (Şekil 3.12). Şekil 3.11. SOD2 Val16Ala polimorfizim bölgesinin Bsa WI kesim enzimi ile kesimi 1 2 3 4 5 500 bç 300 bç 200 bç 246 bç 164 bç 82 bç Şekil 3.12. SOD2 RPUP ürünlerinin agaroz jelde görüntülenmesi 2. sütun 100bç’lik DNA marker, 1,3ve 4.Sütunlar Val/Ala, 5.Sütun Ala/Ala genotiplerini göstermektedir. 132 SOD2 genotiplemesi agaroz jel elektroforez ile çok net belli olmadığı durumlarda genotip aydınlatılmasında poliakrilamid jel elektroforezi uygulanmıştır (Şekil 3.13). 1 2 3 4 5 250 bç 200 bç 150 bç 246 bç 164 bç 100 bç 50 bç 82 bç Şekil 3.13. SOD2 RPUP ürünlerinin poliakrilamid jelde görüntülenmesi 1. Sütun 50 bç’lik DNA marker, 2.sütun Val/Val, 3, 4, 5. Sütunlar Val/Ala genotiplerini göstermektedir. Kontrol grubu numunelerinde PZR ve RPUP kullanılarak SOD2 genotipleri belirlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda 265 kişi içinde, 59 (%22,26) kişinin (Ala/Ala) mutant, 123 (%46,41) kişinin (Val/Ala) heterozigot, 83 (%34,32) kişinin (Val/Val) yabanıl tip, olduğu gösterilmiştir (Şekil 3.14). Hastalardan izole edilmiş DNA numuneleri üzerinde SOD2 genotiplemesi yapılmıştır. Yapılan genotipleme çalışması ile 139 kişi içinde, 26 (%18,70) kişinin (Ala/Ala) mutant, 79 (%56,83) kişinin (Val/Ala) heterozigot, 34 (%24,46) kişinin (Val/Val) yabanıl tip, olduğu gösterilmiştir (Şekil 3.14). 133 60 50 40 30 Kontrol Hasta 20 10 0 Mutant Heterozigot Yabanıl tip Şekil 3.14. Kontrol ve hasta gruplarının SOD 2 Val16Ala polimorfizim dağılımları grafiği 3.5. Hasta ve Kontrol Grubuna Ait Demografik Özellikler Kontrol grubu yaş ortalaması 47,09 ± 13,39 olup, 18 ile 85 yaş arası, hasta grubunun yaş ortalaması 59,5± 20,15 olup, 21 ile 81 yaş arası dağılım göstermektedir. Araştırmada yer alan hasta ve kontrol gruplarının alkol, sigara kullanımı alışkanlıklarının ve cinsiyet için ki-kare (x2) analizindeki p değerleri, yaş ortalamaları karşılaştırması için yapılan t testindeki p değeri Çizelge 3.1 de özetlenmiştir. Çizelge 3.1. Hasta ve kontrollerin yaş ve cinsiyet özellikleri, sigara ve alkol alışkanlıkları p Kontrol (n) Hasta (n) Toplam 265 139 Yaş 47,092 ± 13,39 59,5 ± 20,15 <0,001 Erkek 179 (67,54) 121 (87,05) <0.001 Kadın 86 (32,45) 18 (12,94) Evet 173 (65,28) 117 (84,17) Hiç içmemiş 92 (34,71) 22 (15,82) Hayır 212 (80) 107 (76,97) Evet 53 (20) 32 (23,02) Cinsiyet Sigara alışkanlığı <0,001 Alkol 0,479 134 Çizelge 3.1 de görüldüğü üzere kanser ve kontrol grubu arasında, erkekler kadınlara göre, sigara kullananlar ve hiç sigara içmemiş kişiler arasında belirgin fark vardır. Sigara kullananlar grubunu sigarayı halen içenler ve sigarayı bırakmış olanlar oluşturmaktadır. Kanser ve kontrol grubumuzun yaş ortalamaları arasında da fark gözlenmesi nedeniyle hesaplamalar yapılırken logistik regresyon analizi ile bu değişkenler modele dahil edilerek yaş farkından gelebilecek hataların önüne geçilmek istenmiştir. Hasta grubu, baş boyun kanserlerinin çeşitlerine göre larinks, ağız ve bunların dışında kalan kısımların kanserleri diğer olarak gruplandırılmıştır. Bu grupların demografik özellikleri ve her grubun kontrol grubu ile karşılaştırmalı x2 testindeki p değerleri ve yaş ortalamaları karşılaştırması için t testindeki p değeri Çizelge 3.2 de gösterilmiştir. Çizelge 3.2. Hasta grubunun larinks, ağız, diğer olarak gruplandırılmış numunelerin kontrol grubu ile karşılaştırmalı demografik çizelgesi Kontrol (n) Larinks(%) p Ağız (%) p Diğer p (%) Toplam 265 93 26 20 Yaş 47,092± 13,39 55,6 ±10,85 0 54,96±15,51 0,002 59,5±6,36 0 Erkek 179 (67,54) 89 (95,69) <0,001 19 (73,07) 0.564 13 (65) 0.815 Kadın 86 (32,45) 4 (4,30) Evet 173(65,28) 89 (95,69) Hiç 92 (34,71) 4 (4,30) 11 (42,30) 7 (35) Hayır 212 (80) 63 (67,74) 25 (96,15) 19 (95) Evet 53 (20) 30 (32,25) Cinsiyet 7 (26,92) 7 (35) Sigara <0,001 15(57,69) 0,440 13 (65) 0,988 içmemiş Alkol 0,016 1 (3,84) 0,043 1 (5) 0,099 Larinks kanserli kişilerin grubu kontrol grubumuzla karşılaştırıldığında genel tabloya benzer sonuçlar elde edilmiştir. Genel tablodan farklı olarak larinks kanserli kişilerde alkol kullanımı için kanser grubunda anlamlı fark gözlenmiştir. Ağız kanserleri ve 135 diğer olarak gruplandırdığımız kanserler ile kontrol grubu karşılaştırıldığında genel grupla paralel sonuçlar elde edilememiştir. Bu iki grubun numune sayısının az olması nedeniyle diğer istatistiksel analizler yapılamamıştır. 3.6. GPX1, SOD2, XPD Genlerinin İncelenen Polimorfizm Bölgelerinin Kontrol Grubunda Hardy Weinberg Dağılımları Çizelge 3.3. XPD,GPX1,SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgelerinin Hardy Weinberg test sonuçları Genler/Kontrol Grubu X2 p Allel frekansı XPD 0,275 0,599 0,42 GPX1 2,324 0,127 0,32 SOD2 1,086 0,297 0,45 p değerleri 0,05 den büyük olduğu için Hardy Weinberg dağılımına uygundur. Verilen allel frekansları, XPD Gln, GPX1 Leu, SOD2 Ala allellerine aittir. 3.7. GPX1, SOD2, XPD Genlerinin İncelenen Polimorfizm Bölgelerinin Kanser ve Kontrol Grubu İçin Allel Frekanslarının Karşılaştırması Çizelge 3.4. XPD,GPX1,SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgelerinin allel frekanslarının karşılaştırılması GEN KONTROL KANSER GPX PRO 362 (68,3) 180 (64,7) GPX LEU 168 (31,7) 98 (35,3) SOD VAL 289 (54,5) 147 (52,9) SOD ALA 241 (45,5) 131 (47,1) XPD LYS 309 (58,3) 172 (61,9) XPD GLN 221 (41,7) 106 (38,1) X2 OR (% 95 CI) P 1 1,043 1,173 (0,863-1,594) 0,307 1 0,200 1,069 (0,799-1,430) 0,655 1 0,964 0,862 (0,640-1,160) 0,326 136 XPD Lys751Gln, GPX1 Pro198Leu, SOD2 Val16Ala polimorfizm bölgeleri için yabanıl tipe karşı mutant alleller karşılaştırıldığında istatistiksel anlamlı bir fark bulunmamıştır. Kontrol ve kanser grupları arasında allel frekansları arası fark yoktur. 3.8. GPX1 Pro198Leu, SOD2 Val16Ala, XPD Lys751Gln Genlerinin İncelenen Polimorfizm Bölgelerinin Yassı Hücreli Baş Boyun (YHBB) Kanser Riski Üzerine Etkisi Hasta ve kontrol grubu, GPX1, SOD2, XPD genlerinin polimorfizmleri için incelenmiştir. Genlerin tek başlarına kanser riski üzerine etkisi x2 testi ile araştırıldığında istatistiksel anlamlı bir sonuç bulunamamıştır (Çizelge 3.5). Çizelge 3.5. GPX1, SOD2, XPD genleri incelenen polimorfizm bölgelerinin X2 test sonuçları Genler Kontrol n(%) Kanser n(%) X2 OR P 265 139 GPX1 YT 129 (48,67) 65 (46,76) GPX1 HET 104 (39,24) 50 (35,97) 0,042 0,954 (0,608-1,497) 0,838 GPX1 MUT 32 (12,07) 24 (17,26) 1,658 1,488 (0,811-2,732) 0,199 GPX1 HET+MUT 136 (51,32) 74 (53,23) 0,134 1,080(0,716-1,629) SOD2 YT 83 (31,32) 34 (24,46) SOD2 HET 123 (46,41) 79 (56,83) 3,271 1,568 (0,962-2,557) 0,071 SOD2 MUT 59 (22,26) 26 (18,70) 0,055 1,076 (0,585-1,980) 0,814 SOD2 HET+MUT 182 (68,67) 56(40,28) 1,268 0,751(0,456-1,237) XPD YT 88 (33,20) 58 (41,72) XPD HET 133 (50,18) 56 (40,28) 3,74 XPD MUT 44 (16,60) 25 (17,98) 0,241 0,862 (0,477-1,559) 0,623 XPD HET+MUT 177 (66,79) 81 (58,27) 2,867 0,694(0,455-1,060) 1 0,714 1 0,260 1 0,639 (0,405-1,007) 0,053 0,090 Logistik regresyon analizi yapılırken, çizelge 3.1 de verilen tek değişkenli istatistiksel analizde alkol ile kanser riski arasında anlamlı bir birliktelik gözlenmediğinden alkol kullanımı alışkanlığı hesaplarda modele alınmamıştır. 137 Araştırmamızda incelenen bu üç gen bölgesi logistik regresyon analizi ile her bir gen bölgesi için yaş, cinsiyet ve sigara değişkenlerinin kanser riski üzerine etkisi birlikte incelendiğinde XPD ve GPX1 polimorfizmleri için istatistiksel anlamlı sonuç bulunamamıştır (p>0.05). SOD2 geni heterozigot genotipini taşıyanların YHBB kanseri için 1,9 kez riskli oldukları görülmüştür (OR:1,902; %95 CI 1,100-3,284; p:0,021) (Çizelge 3.6). Çizelge 3.6. GPX1, XPD, SOD2 gen polimorfizmlerinin yaş, cinsiyet ve sigara değişkenleri ile logistik regresyon analizi sonuçları Genler Kontrol n(%) Kanser n(%) OR(%95 CI) P 265 139 GPX1 YT 129(48,67) 65(46,76) 1 GPX1 HET 104(39,24) 50(35,97) 1,095(0,644-1,807) 0,722 GPX1 MUT 32(12,07) 24(17,26) 1,854(0,937-3,669) 0,076 GPX1 HET+MUT 136 (51,32) 74 (53,23) 1,263(0,797-2,001) 0,321 SOD2 YT 83(31,32) 34(24,46) 1 SOD2 HET 123(46,41) 79(56,83) 1,902(1,100-3,284) 0,021 SOD2 MUT 59(22,26) 26(18,70) 1,045(0,532-2,053) 0,899 SOD2 HET+MUT 182 (68,67) 105 (75,53) 1,592(0,950-2,667) 0,077 XPD YT 88(33,20) 58(41,72) 1 XPD HET 133(50,18) 56(40,28) 0,688(0,415-1,139) 0,146 XPD MUT 44(16,60) 25(17,98) 0,784(0,404-1,511) 0,468 XPD HET+MUT 177 (66,79) 81 (58,27) 0,714(0,447-1,141) 0,159 YHBB kanser riski için araştırdığımız bu üç TNP bölgesi için yaş, cinsiyet, sigara değişkenlerinin etkilerine bakılmadan ve bu üç değişkenin etkilerine bakılarak logistik regresyon analizi ile ikili ve üçlü kombinasyonlar yapıldığında elde edilen sonuçlar çizelge 3.7 de verilmiştir. Çizelgenin solunda yer alan sonuçlar yaş, cinsiyet ve sigaranın etkisi incelenmemiş, sağ tarafta yer alanlar; üç değişken logistik regresyon analizinde modele katılarak incelenmiş sonuçlarıdır. Referans olarak kombinasyonlarda yabanıl tipi içerenler alınmıştır. 138 Çizelge 3.7. SOD2, GPX1, XPD genlerinin ikili ve üçlü birlikteliklerinin ve bu birlikteliklerde yaş, cinsiyet, sigaranın etkilerinin kontrol grubu ile karşılaştırılarak yapılmış logistik regresyon analizi sonuçları Genler Birlikte Yaş, cinsiyet ve sigaranın etkisine Yaş, cinsiyet ve sigaranın etkisine bakılmadan bakılarak OR(%95 CI) p OR(%95 CI) p GPX1Het+SOD2 Het 1,063(0,354-3,190) 0,913 1,299(0,382-4,413) 0,675 GPX1 Het+ SOD2 Mut 3,426(0,892-13,163) 0,073 3,332(0,747-14,858) 0,115 GPX1 Mut+ SOD2 Het 1,593(0,394-6,440) 0,514 3,301(0,687-15,860) 0,136 GPX1 Mut+SOD2 Mut 2,100(0,300-14,714) 0,455 3,742(0,425-32,917) 0,234 GPX1Het+Mut+SOD2Het+ Mut 1,532(0,602-3,898) 0,370 2,025(0,715-5,738) 0,184 GPX1 Het + XPD Het 0,503(0,184-1,370) 0,179 0,421(0,138-1,279) 0,127 GPX1 Het + XPD Mut 1,376(0,375-5,054) 0,630 1,041(0,242-4,475) 0,957 GPX1 Mut + XPD Het 0,072(0,016-0,326) 0,001 0,057(0,011-0,305) 0,001 GPX1Mut+XPDMut 2,831(0,230-34,835) 0,416 3,949(0,261-59,801) 0,322 GPX1Het+Mut+XPD Het+Mut 0,459(0,196-1,079) 0,074 0,395(0,153-1,023) 0,056 SOD2 Het + XPD Het 1,723(0,589-5,039) 0,320 1,851(0,558-6,142) 0,314 SOD2 Het + XPD Mut 5,163(0,857-31,112) 0,073 7,552(1,074-53,085) 0,042 SOD2 Mut +XPD Het 1,467(0,379-5,683) 0,579 1,354(0,305-6,020) 0,690 SOD2 Mut + XPD Mut 11,556(1,430-93,390) 0,022 12,217(1,241-120,262) 0,032 SOD2Het+Mut+XPD Het+Mut 2,293(0,869-6,052) 0,094 2,495(0,855-7,278) 0,094 GPX1Het+SOD2 Het 0,940(0,302-2,921) 0,915 1,072(0,303-3,792) 0,915 GPX1 Het+ SOD2 Mut 3,038(0,752-12,280) 0,119 2,797(0,598-13,091) 0,191 GPX1 Mut+ SOD2 Het 0,910(0,167-4,954) 0,913 1,842(0,292-11,632) 0,516 GPX1 Mut+SOD2 Mut 2,599(0,265-25,537) 0,413 4,350(0,328-57,709) 0,265 GPX1Het+Mut+SOD2Het+ Mut 1,334(0,290-6,135) 0,712 1,637(0,301-8,902) 0,568 GPX1 Het + XPD Het 0,527(0,190-1,464) 0,219 0,439(0,141-1,371) 0,157 GPX1 Het + XPD Mut 1,683(0,426-6,658) 0,458 1,306(0,283-6,020) 0,732 GPX1 Mut + XPD Het 0,080(0,017-0,366) 0,001 0,074(0,013-0,411) 0,003 GPX1 Mut + XPD Mut 3,146(0,227-43,666) 0,393 3,044(0,172-53,731) 0,447 GPX1Het+Mut+XPD Het+Mut 0,371(0,068-2,009) 0,250 0,300(0,046-1,945) 0,207 SOD2 Het + XPD Het 1,752(0,578-5,309) 0,322 1,762(0,510-6,095) 0,371 SOD2 Het + XPD Mut 3,989(0,613-25,970) 0,148 6,205(0,789-48,798) 0,083 SOD2 Mut +XPD Het 1,333(0,328-5,411) 0,688 1,061(0,225-5,005) 0,941 SOD2 Mut + XPD Mut 12,166(1,358-109,005) 0,026 13,230(1,193-146,674) 0,035 SOD2Het+Mut+XPD Het+Mut 2,092(0,522-8,383) 0,297 2,122(0,446-10,112) 0,345 GPX1Het+Mut+XPDHet+Mut+SOD2Het 1,307(0,184-9,306) 0,789 1,458(0,166-12,770) 0,733 SOD2- GPX1 XPD-GPX1 SOD2- XPD GPX-SOD-XPD +Mut 139 GPX1 ve XPD genleri ikisi birlikte YHBB kanser riski için incelendiğinde GPX1 Leu198Leu ve XPD Lys751Gln genotiplerini taşıyan kişilerde kanser olma riskinin düştüğü görülmüştür. Bu genotipi taşımanın YHBB kanseri için koruyucu olduğu söylenebilir. Bu genotipi taşıyanlar GPX1 yabanıl tip ve XPD yabanıl tip genotipini taşıyanlara göre % 92 daha düşük risk taşımaktadırlar (OR: 0,072; %95 CI 0,0160,326; p:0,001). SOD2 ve XPD genleri ikisi birlikte kanser riski için incelendiğinde SOD2 Ala/Ala ve XPD Gln/Gln genotiplerini taşıyan kişilerde kanser olma riskinin 11,5 defa arttığı görülmüştür (OR: 11,556; %95 CI 1,430-93,390; p:0,022). Bu genlerin üçü bir arada iken yapılan testlerde üç gen bölgesini de mutant olarak taşıyan hiçbir birey olmadığı için üçlü gen kombinasyonu yapılamamıştır. Fakat üç genin etkisini ölçmek için logistik regresyon analizi yapıldığında ikili kombinasyonlarda elde edilen değerlerde bir artış olduğu gözlenmiştir. GPX1 mutant ve XPD heterozigot taşıyanların kanserden koruyucu olduğunu belirten OR oranı 0,072 den 0,080’e değişirken, SOD2 mutant ve XPD mutant taşıyan bireylerin kanser riskinde artışı belirten OR oranı 11,556’dan 12,166’ya yükselmiştir. XPD, GPX1, SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgelerinin, ikili ve üçlü birlikteliklerinde YHBB kanseri riskindeki rollerine, yaş, cinsiyet ve sigara alışkanlıklarının etkilerinin ilave edilmesi için logistik regresyon analizi yapıldığında elde edilen sonuçlar, çizelgenin sol tarafında yer alan, yaş, cinsiyet ve sigara alışkanlıklarının etkisi olmadan elde edilen sonuçlara çok yakındır. İkili gen birlikteliklerinde GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotipini taşıyanlar yaş, cinsiyet ve sigaranın etkisi katılmadan %92,8 kez düşük riskli iken (OR: 0,072; %95 CI 0,016-0,326), yaş, sigara ve cinsiyetin etkisi ile % 94,3 kez düşük riskli olarak gözlenmektedir (OR: 0,057; %95 CI 0,011-0,305; p= 0.001). SOD2 mutant ve XPD mutant birlikteliği için yaş, sigara ve cinsiyet etkinin olması ya da olmaması sonuçlarda az bir değişiklik yaratmaktadır. OR (%95 CI) değerleri sırasıyla 12,217; (1,241-120,262); 11,556; (1,430-93,390). SOD2 heterozigot ve XPD mutant genotiplerini birlikte taşıyan kişiler yaş, cinsiyet ve sigara kullanım alışkanlıklarının etkisi işleme katılmamışken kanser riski için 140 anlamsız çıkarken bu değişkenlerin etkileri hesaplamalara katıldığında 7,5 kat kanser riskinde artışa neden olmaktadır (OR: 7,552; %95 CI 1,074-53,085; p:0,042). GPX1, SOD2, XPD genlerinin üçü bir arada iken kanser riski için hesaplar yapıldığında; GPX1 mutant ve XPD heterozigot taşıyan bireyler yaş, sigara ve cinsiyet etkileri olmadan %92 daha düşük riskli iken (OR: 0.080; %95 CI 0.0170.366; p:0.001), bu değişkenlerin varlığında % 92,6 daha düşük riskli çıkmıştır (OR: 0.074; %95 CI 0.013-0.411). SOD2 mutant ve XPD mutant genotiplerini beraber taşıyan kişiler için risk yaş, sigara, cinsiyet etkileri olmadan 12,166 kat fazla iken (OR: 12,166; %95 CI 1,358-109,005; p:0.026) yaş, sigara ve cinsiyet değişkenleri ile birlikte 13,2 kat fazla çıkmıştır (OR: 13,230; %95 CI 1,193-146,674; p:0.035). Çizelge 3.1 de verilen hasta ve kanser grubuna ait demografik tabloda yaş, cinsiyet ve sigara kullanımı alışkanlıklarının kanser riski artışında etkili oldukları gözlenmiştir. Bu nedenle çalışma grubumuz 45 yaş altı, 45-59 yaş arası, 60 yaş üstü, sigara alışkanlığı olanlar, hiç sigara içmemiş kişiler, erkek ve kadınlar için alt gruplara ayrılıp X2 testi yapılmıştır (Çizelge 3.8). Çizelge 3.8. Yaş, cinsiyet, sigara ve alkol alışkanlıkları için x2 test sonuçları X2 OR(%95 CI) p Kontrol (n) Hasta (n) 265 139 <45 114 (43,01) 33 (23,74) 45-59 112 (42,26) 43 (30,93) 1,122 1,326 (0,786-2,238) 0,290 >60 39 (14,71) 63 (45,32) 39,290 5,580 (3,199-9,734) <0,001 Erkek 179 (67,54) 121 (87,05) 18,143 3,230 (1,849-5,642) <0.001 Kadın 86 (32,45) 18(12,94) Evet 173(65,28) 117 (84,17) Hiç içmemiş 92 (34,71) 22 (15,82) Hayır 212 (80) 107 (76,97) Evet 53 (20) 32 (23,02) Toplam Yaş 1 Cinsiyet 1 Sigara alışkanlığı 16,062 2,828(1,680-4,762) <0,001 1 Alkol 0,501 1 1,196 (0,728-1,965) 0,479 141 Erkekler kadınlara göre YHBB kanser gelişimi için 3,2 kat, sigara kullananlar 2,8 kat, 60 yaş üstü kişiler 5,5 kat riskli bulunduğundan kanser ve kontrol grubumuzda sadece bu alt gruplar seçilerek XPD, GPX1, SOD2 genlerinin incelediğimiz polimorfizmleri ve yaş, cinsiyet ve sigara değişkenleri için kanser riski araştırılmıştır. Kanser ve kontrol grubunda sadece erkekler alınarak yapılan X2 testi hesapları Çizelge 3.9 da özetlenmiştir. Çizelge 3.9. Erkekler grubu için yapılmış X2 test sonuçları Değişken Toplam GPX1 GPX1 YT GPX1 HET GPX1 MUT GPX1 HET+MUT SOD2 SOD2 YT SOD2 HET SOD2 MUT SOD2 HET+MUT XPD XPD YT XPD HET XPD MUT XPD HET+MUT Kontrol 179 Kanser 121 X2 89 (49,72) 69 (38,54) 21 (11,73) 90 (50,27) 55 (45,45) 44 (36,36) 22 (18,18) 66 (54,54) 1 0,015 1,032(0,622-1,711) 2,299 1,695(0,854-3,366) 0,526 1,187(0,747-1,884) 0,903 0,132 0,468 64 (35,75) 77(43,01) 38(21,22) 115 (64,24) 30 (24,79) 66 (54,54) 25 (20,66) 91 (75,20) 1 4,772 1,829(1,061-3,151) 1 1,404(0,721-2,730) 4,032 1,688(1,010-2,821) 0,030 0,318 0,045 57 (31,84) 91 (850,83) 31 (17,31) 122 (68,15) 50 (41,32) 48 (39,66) 23 (19) 71 (58,67) 1 3,753 0,601 (0,359-1,008) 0,248 0,846 (0,437-1,636) 2,827 0,663(0,411-1,072) 0,053 0,619 0,093 OR(%95 CI) p Erkekler alt grubunda değişkenlerin tek başlarına YHBB kanser riski üzerindeki etkilerine X2 testi ile bakıldığında incelediğimiz genlerden XPD heterozigot genotipini taşıyanlar kanser riski için p değeri sınıra yakın çıkmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı değildir. SOD 2 geni Val/Ala genotipini taşıyan heterozigot bireyler 1,8 kez (OR: 1,829; %95 CI 1,061-3,151), SOD2 geni heterozigot ve mutant genotiplerini taşıyan bireyler yabanıl tip ile karşılaştırıldığında 1,6 kez (OR: 1,688; %95 CI 1,010-2,821) riskli bulunmuştur. 142 Erkekler grubunda, genleri teker teker ve yaş, sigara değişkenlerinin etkisini incelemek için logistik regresyon analizi yapıldığında çıkan sonuçlar çizelge 3.10 da gösterilmiştir. Çizelge 3.10. Erkekler grubunda XPD,GPX1,SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgeleri ile yaş ve sigara değişkenlerinin birlikte kanser riski üzerine etkisi kontrol grubu ile karşılaştırılarak logistik regresyon analizi sonuçları Genler Kontrol n(%) Kanser n(%) OR(%95 CI) P Toplam 179 121 GPX1 YT 89 (49,72) 55 (45,45) 1 GPX1 HET 69 (38,54) 44 (36,36) 1,308 (0,739-2,315) 0,356 GPX1 MUT 21 (11,73) 22 (18,18) 2,148 (1,001-4,611) 0,05 GPX1 HET+MUT 90 (50,27) 66 (54,54) 1,507(0,892-2,545) 0,125 SOD2 YT 64 (35,75) 30 (24,79) 1 SOD2 HET 77(43,01) 66 (54,54) 2,062 (1,116-3,811) 0,021 SOD2 MUT 38(21,22) 25 (20,66) 1,326 (0,630-2,788) 0,457 SOD2 HET+MUT 115 (64,24) 91 (75,20) 1,798(1,010-3,201) 0,046 XPD YT 57 (31,84) 50 (41,32) 1 XPD HET 91 (850,83) 48 (39,66) 0,657 (0,368-1,173) 0,155 XPD MUT 31 (17,31) 23 (19) 0,792 (0,384-1,635) 0,529 XPD HET+MUT 122 (68,15) 71 (58,67) 0,696(0,408-1,188) 0,184 Yaş ve sigara değişkenlerinin etkisi ile genlerin tek başlarına YHBB kanseri riski üzerine etkileri logistik regresyon analizi ile incelendiğinde XPD geni Lys751Gln polimorfizmi için istatistiksel anlamlı bir sonuç elde edilemezken, SOD2 heterozigot genotipini taşıyanlar ve SOD2 heterozigot ve mutant genotipli bireyler beraber iken yabanıl tiple karşılaştırıldığında anlamlı sonuçlar elde edilmiştir. SOD2 heterozigot genotipini taşıyanlar 2 kez riskli ve SOD2 heterozigot ve mutant genotiplerini taşıyanlar beraber gruplandırıldığında 1,7 kez riskli çıkmıştır. OR değerleri sırasıyla 2,062; %95 CI 1,116-3,811, OR:1,798; % 95 CI 1,010-3,201 (p<0,05). GPX1 mutant genotipini taşıyan erkekler yabanıl tipi taşıyanlara göre p değeri tam sınırda çıkmıştır. Bu genotipi taşıyanlarda yabanıl tipi taşıyanlara göre YHBB kanseri riski 2,1 kez artmaktadır OR:2,148; %95 CI 1,001-4,611. 143 Erkekler grubunda XPD, SOD2 ve GPX1 genlerinin ikili, üçlü birliktelikleri için ve bu birlikteliklere yaş ve sigara değişkenlerinin etkilerinin logistik regresyon hesapları yapılmıştır. Çizelge 3.11 de sonuçlar özetlenmiştir. Çizelgede sonuçlar solda yaş ve sigaranın etkisine bakılmadan, sağda ise bu değişkenlerin etkilerine bakılarak hesaplanmıştır. Çizelge 3.11. Erkekler alt grubunda SOD2, GPX1, XPD genlerinin ikili ve üçlü birlikteliklerinin ve bu birlikteliklerde yaş ve sigaranın etkilerinin logistik regresyon analizi sonuçları GENLER GPX1-SOD2 GPX1Het + SOD2 Het GPX1 Het + SOD2 Mut GPX1 Mut + SOD2 Het GPX1 Mut + SOD2 Mut GPX1Het+Mut+SOD2Het+Mut GPX1- XPD GPX1 Het + XPD Het GPX1 Het + XPD Mut GPX1 Mut + XPD Het GPX1 Mut + XPD Mut GPX1Het+Mut+XPDHet+Mut SOD2- XPD SOD2 Het + XPD Het SOD2 Het + XPD Mut SOD2 Mut + XPD Het SOD2 Mut + XPD Mut SOD2 Het+Mut+XPD Het+Mut XPD-GPX1-SOD2 SOD2 Het + XPD Het SOD2 Het + XPD Mut SOD2 Mut + XPD Het SOD2 Mut + XPD Mut SOD2 Het+Mut+XPD Het+Mut GPX1Het + SOD2 Het GPX1 Het + SOD2 Mut GPX1 Mut + SOD2 Het GPX1 Mut + SOD2 Mut GPX1Het+Mut+SOD2Het+Mut GPX1 Het + XPD Het GPX1 Het + XPD Mut GPX1 Mut + XPD Het GPX1 Mut + XPD Mut GPX1Het+Mut+XPDHet+Mut GPX1Het+Mut+SOD2Het+Mut+ XPDHet+Mut Yaş ve sigaranın etkisine Yaş ve bakılmadan eklenerek sigaranın etkisi OR(%95 CI) p OR(%95 CI) p 0,897 (0,263-3,064) 3,805 (0,867-16,690) 2,350 (0,499-11,070) 9,339 (0,659132,291) 1,679 (0,600-4,699) 0,863 0,077 0,280 0,099 0,324 1,198 (0,301-4,777) 4,113 (0,780-21,698) 3,291 (0,580-18,685) 10,275 (0,609173,206) 2,120 (0,658-6,829) 0,798 0,096 0,179 0,106 0,208 0,388 (0,124-1,218) 0,839 (0,197-3,572) 0,037 (0,006-0,230) Hesaplanamıyor 0,319(0,120-0,847) 0,105 0,812 <0.001 0,999 0,022 0,358 (0,099-1,294) 0,652 (0,127-3,343) 0,025 (0,003-0,188) Hesaplanamıyor 0,283(0,095-0,841) 0,117 0,608 <0.001 0,999 0,023 1,233 (0,367-4,149) 5,143 (0,765-34,585) 1,121 (0,253-4,973) 7,855 (0,872-70,741) 1,748(0,588-5,192) 0,735 0,092 0,880 0,066 0,315 1,018 (0,261-3,977) 6,060 (0,748-49,094) 0,927 (0,177-4,869) 7,896 (0,688-90,590) 1,545(0,461-5,176) 0,980 0,091 0,929 0,097 0,481 1,042 (0,289-3,754) 3,164 (0,429-23,354) 0,836 (0,168-4,156) 7,564 (0,735-77,853) 1,266(0,248-6,465) 0,756 (0,213-2,683) 3,239 (0,701-14,962) 0,849 (0,117-6,133) 5,909(0,227-154,153) 1,103(0,180-6,753) 0,389 (0,121-1,246) 0,943 (0,204-4,362) 0,041 (0,006-0,271) Hesaplanamıyor 0,209(0,031-1,425) 1,817(0,194-17,011) 0,950 0,259 0,827 0,089 0,777 0,665 0,132 0,871 0,286 0,916 0,112 0,940 0,001 0,999 0,110 0,601 0,719 (0,167-3,101) 3,563 (0,383-33,179) 0,539 (0,089-3,257) 7,392 (0,554-98,629) 0,880(0,133-5,812) 0,966(0,231-4,504) 3,390 (0,606-18,975) 0,941 (0,106-8,328) 7,694(0,211-280,553) 1,104(0,143-8,533) 0,386 (0,103-1,437) 0,747 (0,138-4,054) 0,027 (0,003-0,241) Hesaplanamıyor 0,144(0,016-1,274) 2,569(0,206-32,041) 0,658 0,264 0,501 0,130 0,894 0,962 0,165 0,957 0,266 0,924 0,156 0,735 0,001 0,999 0,081 0,464 144 Erkekler grubunda sadece GPX1- XPD genlerinin birlikte incelendiği analizde GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotipli kişilerde %96,3 daha düşük risk bulunmuştur (OR: 0,037; %95 CI 0,006-0,230). Bu grupta, incelenen genlerin ikili birlikteliklerinde yaş ve sigara alışkanlıklarının kanser riski üzerine etkilerinin incelenmesi için logistik regresyon analizi yapıldığında GPX1-SOD2 ve SOD2-XPD birlikteliklerinde istatistiksel anlamlı bir sonuç bulunmazken GPX1-XPD birlikteliğinde yaş ve sigaranın etkisi olmadan elde edilen OR değeri 0,037; %95 CI 0,006-0,230 iken yaş ve sigaranın etkisi ile bu değer 0,025’e düşmüştür (%95 CI 0,003-0,188) (p<0.001). Birin altında bulunan değerin daha da küçülmüş olması bu gen birlikteliğinde koruyuculuğun arttığını göstermektedir. XPD, GPX1 ve SOD2 genleri üçü bir arada iken GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotipli olanlarda % 95,9 kez baş boyun kanseri riski düşük bulunmuştur. Üç gen birlikteliğine yaş, sigara değişkenlerinin etkileri de eklendiğinde bu koruyuculuk %97,1 e yükselmektedir. OR (%95 CI) değerleri sırasıyla 0,041; %95 CI 0,006-0,271 ve 0,027; %95 CI 0,003-0,222 (p<0.05) dir. GPX1 heterozigot ve mutant, XPD heterozigot ve mutant genotiplerini bir arada taşıyan bireyler yaş ve sigara alışkanlıklarının etkisine bakılmadan kanser riski için incelendiğinde iki genin birlikteliğinde OR değeri 0,319; % 95 CI 0,120-0,847 bulunurken SOD2 geninin de etkisi eklendiğinde istatistiksel anlamını kaybetmiştir. GPX1 heterozigot ve mutant genotiplerine sahip kişiler ile XPD heterozigot ve mutant genotiplere sahip kişiler bir arada kanser riski için incelendiğinde yaş ve sigara alışkanlıklarının etkisi ile genlerin ikili birlikteliklerinde OR değeri 0,283; % 95 CI 0,095-0,841 bulunmuştur. P<0.05 olduğu için istatistiksel olarak anlamlıdır. Fakat OR değerleri 1’den küçük olduğu için kanser riskini azalttığı yönünde yorumlanmaktadır. Bu ikili birlikteliğe SOD2 geninin etkisi ilave edildiğinde yaş, cinsiyet ve sigara etkilerinin varlığında istatistiksel anlam kaybolmuştur. Kanser ve kontrol grubunda diğer bir risk grubu olan, sigara alışkanlığı olanlar alınarak yapılan X2 testi hesapları Çizelge 3.12 de özetlenmiştir. 145 Çizelge 3.12. Sigara alışkanlığı olanlar grubu için yapılmış X2 test sonuçları Değişken Toplam GPX1 GPX1 YT GPX1 HET GPX1 MUT GPX1 HET+MUT SOD2 SOD2 YT SOD2 HET SOD2 MUT SOD2 HET+MUT XPD XPD YT XPD HET XPD MUT XPD HET+MUT Kontrol 139 Kanser 74 X2 70 (50,35) 55 (39,56) 14 (10,07) 69 (49,64) 37 (50) 23(17,02) 14(10,36) 37 (50) 1 0,969 0,732 (0,393-1,364) 0,325 1,742 1,750 (0,758-4,039) 0,187 0,002 1,014(0,577-1,783) 0,960 47 (33,81) 57 (41) 35 (25,17) 92 (66,18) 18 (24,32) 1 39 (28,86) 2,835 1,787 (0,906-3,523) 0,094 17(12,58) 0,344 1,268 (0,573-2,806) 0,558 56 (75,67) 2,050 1,589(0,841-3,005) 0,152 49 (35,25) 62 (44,60) 28 (20,14) 90 (64,74) 32 (43,24) 1 27 (19,98) 1,573 0,667(0,354-1,258) 15 (11,1) 0,255 0,820(0,380-1,770) 42 (56,75) 1,309 0,715(0,401-1,272) OR(%95 CI) p 0,211 0,614 0,253 Sigara alışkanlığı olanlar alt grubunda değişkenlerin tek başlarına YHBB kanser riski üzerindeki etkilerine X2 testi ile bakıldığında incelediğimiz genlerden hiç biri için istatistiksel anlamlı bir sonuç elde edilememiştir. Bu grupta, genleri teker teker ve yaş, cinsiyet değişkenlerinin etkisini incelemek için logistik regresyon analizi yapıldığında çıkan sonuçlar çizelge 3.13 de gösterilmiştir. 146 Çizelge 3.13. Sigara alışkanlığı olanlar grubunda XPD,GPX1,SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgeleri ile yaş ve cinsiyet değişkenlerinin birlikte kanser riski üzerine etkisi Genler Kontrol Kanser OR(%95 CI) P n(%) n(%) Toplam 139 74 GPX1 YT 70 (50,35) 37 (50) 1 GPX1 HET 55 (39,56) 23(17,02) 1,053(0,586-1,892) 0,862 GPX1 MUT 14 (10,07) 14(10,36) 2,380(1,079-5,249) 0,032 GPX1 HET+MUT 69 (49,64) 37 (50) 1,328(0,779-2,264) 0,297 SOD2 YT 47 (33,81) 18 (24,32) 1 SOD2 HET 57 (41) 39 (28,86) 2,126(1,130-3,997) 0,019 SOD2 MUT 35 (25,17) 17(12,58) 1,205(0,560-2,592) 0,634 SOD2 HET+MUT 92 (66,18) 56 (75,67) 1,783(0,985-3,228) 0,056 XPD YT 49 (35,25) 32 (43,24) 1 XPD HET 62 (44,60) 27 (19,98) 0,636(0,352-1,149) 0,134 XPD MUT 28 (20,14) 15 (11,1) 0,728(0,351-1,511) 0,394 XPD HET+MUT 90 (64,74) 42 (56,75) 0,665(0,387-4,141) 0,139 Bu grupta yaş ve cinsiyetin etkisi de eklenerek logistik regresyon analizi yapıldığında incelediğimiz genlerden GPX1 mutant ve SOD2 heterozigot genotipini taşıyan kişiler için kanser grubu kontrol grubuna göre istatistiksel anlamlı olarak risklidir. OR değerleri sırasıyla 2,380; %95 CI 1,079-5,249 ve 2,126; % 95 CI 1,130-3,997 dir. Sigara alışkanlığı olanlar grubunda XPD, SOD2 ve GPX1 genlerinin ikili, üçlü birliktelikleri ve bu birlikteliklere yaş ve cinsiyet değişkenlerinin ilave etkileri için logistik regresyon analizi yapılmıştır. Çizelge 3.14 de sonuçlar özetlenmiştir. 147 Çizelge 3.14. Sigara alışkanlığı olanlar alt grubunda üç gen bölgesi için ikili, üçlü birlikteliklerinin ve bu birlikteliklerde yaş ve cinsiyet etkilerinin logistik regresyon analizi sonuçları Yaş ve cinsiyet etkisine Yaş ve cinsiyet etkisine bakılarak bakılmadan GENLER OR(%95 CI) p OR(%95 CI) p GPX1Het + SOD2 Het 0,887(0,177-4,434) 0,884 1,159(0,278-4,839) 0,840 GPX1 Het + SOD2 Mut 3,106(0,497-19,390) 0,225 3,339(0,603-18,502) 0,168 GPX1 Mut + SOD2 Het 2,201(0,316-15,353) 0,426 3,309(0,554-19,786) 0,190 GPX1 Mut + SOD2 Mut 9,783(0,589-162,388) 0,112 8,631(0,506-147,244) 0,136 GPX1Het+Mut+SOD2Het+Mut 1,690(0,590-4,840) 0,329 1,876(0,570-6,177) 0,301 GPX1 Het + XPD Het 0,323(0,078-1,350) 0,122 0,312(0,084-1,163) 0,083 GPX1 Het + XPD Mut 1,548(0,272-8,810) 0,623 0,635(0,119-3,378) 0,594 GPX1 Mut + XPD Het 0,058(0,007-0,486) 0,009 0,033(0,004-0,248) 0,001 GPX1 Mut + XPD Mut Hesaplanamıyor. 0,999 Hesaplanamıyor 0,999 GPX1Het+Mut+XPDHet+Mut 0,325(0,122-0,867) 0,025 0,278(0,092-0,836) 0,023 SOD2 Het + XPD Het 0,545(0,118-2,519) 0,437 0,825(0,205-3,319) 0,787 SOD2 Het + XPD Mut 4,977(0,409-60,621) 0,208 12,163(0,960-154,058) 0,054 SOD2 Mut + XPD Het 0,490(0,079-3,060) 0,445 0,835(0,149-4,669) 0,838 SOD2 Mut + XPD Mut 7,221(0,465-112,118) 0,158 19,958(1,169-340,722) 0,039 SOD2Het+Mut+XPDHet+Mut 1,590(0,529-4,782) 0,409 1,468(0,430-5,010) 0,540 SOD2 Het + XPD Het 0,630(0,133-2,985) 0,561 0,598(0,135-2,655) 0,499 SOD2 Het + XPD Mut 5,032(0,394-64,320) 0,214 6,951(0,490-98,663) 0,152 SOD2 Mut + XPD Het 0,510(0,076-3,424) 0,488 0,569(0,090-3,578) 0,548 SOD2 Mut + XPD Mut 10,080(0,604-168,335) 0,108 18,875(0,996-357,795) 0,050 SOD2Het+Mut+XPDHet+Mut 0,995(0,195-5,082) 0,995 0,782(0,118-5,188) 0,799 GPX1Het + SOD2 Het 1,019(0,195-5,320) 0,982 0,971(0,218-4,935) 0,969 GPX1 Het + SOD2 Mut 3,669(0,556-24,213) 0,177 2,753(0,462-16,419) 0,266 GPX1-SOD2 GPX1- XPD SOD2- XPD XPD-GPX1-SOD2 GPX1 Mut + SOD2 Het 2,927(0,407-21,022) 0,286 0,971(0,102-9,285) 0,980 GPX1 Mut + SOD2 Mut 15,326(0,864-271,932) 0,063 7,545(0,234-243,110) 0,254 GPX1Het+Mut+SOD2Het+Mut 0,932(0,153-5,667) 0,939 0,911(0,118-7,048) 0,929 GPX1 Het + XPD Het 0,349(0,079-1,544) 0,165 1,837(0,0542-6,231) 0,329 GPX1 Het + XPD Mut 1,612(0,248-10,466 0,617 0,691(0,119-4,018) 0,681 GPX1 Mut + XPD Het 0,053(0,005-0,524) 0,012 0,033(0,004-0,292) 0,002 GPX1 Mut + XPD Mut Hesaplanamıyor 0,999 Hesaplanamıyor 0,999 GPX1Het+Mut+XPDHet+Mut 0,172(0,024-1,215) 0,078 0,123(0,013-1,140) 0,065 GPX1Het+Mut+XPDHet+Mut+ 2,461(0,255-23,749) 0,436 3,016(0,231-39,440) 0,400 SOD2Het+Mut 148 Sigara alışkanlığı olanlar alt grubu için GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotiplerini birlikte taşıyan kişiler yaş ve cinsiyetin etkisine bakılmaksızın logistik regresyon analizi yapıldığında %94,2 daha düşük risk bulunmuştur (OR: 0,058; %95 CI 0,007-0,486). Yaş ve cinsiyetin etkisi katıldığında bu genotip için bulunan OR değeri 0,033; % 95 CI 0,004-0,248 dir. GPX1ve XPD genleri için heterozigot ve mutant bireyler birlikte alındığında bu iki genotip grubu bir arada iken yaş ve cinsiyetin etkisi ilave edilmeden ve edildiğinde kanser ve kontrol grupları arası anlamlı bir fark vardır. Fakat OR değeri 1’den küçük olduğu için riski azaltıcı bir etki gözlenmektedir. OR değerleri sırasıyla OR: 0,325; % 95 CI 0,122-0,867 ve OR: 0,278; %95 CI 0,092-0,836 dir. SOD2 mutant ve XPD mutant genotipli bireyler iki gen birlikte iken yaş, cinsiyet ve sigaranın etkisi eklenerek logistik regresyon analizi yapıldığında kontrol grubuna göre yaklaşık 20 kat riskli çıkarken (OR:19,958; %95 CI 1,169-340,722, bu iki gene GPX1’de eklendiğinde kontrol grubuna göre risk yaklaşık 19 kata düşmektedir (OR: 18,875; % 95 CI 0,996-357,795). Üç genin birlikte bulunduğu durumda yaş ve cinsiyetin etkisine bakılmadan GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotipli kişiler için risk % 94,7 daha düşük bulunmuştur (OR: 0,053; %95 CI 0,005-0,524). Bu genotipin değeri yaş ve cinsiyetin etkisi de katıldığında %96,7 düşük riskli olarak hesaplanmıştır OR: 0,033; % 95 CI 0,0040,292. Kanser ve kontrol grubunda 60 yaşından büyük kişiler alınarak yapılan X2 testi hesapları Çizelge 3.15 de özetlenmiştir. 149 Çizelge 3.15. 60 yaşından büyükler grubu için yapılmış X2 test sonuçları Değişken Toplam GPX1 GPX1 YT GPX1 HET GPX1 MUT GPX1 HET+MUT SOD2 SOD 2 YT SOD2 HET SOD2 MUT SOD2 HET+MUT XPD XPD YT XPD HET XPD MUT XPD HET+MUT Kontrol (%) 39 Kanser (%) 63 22 (56,41) 13(33,33) 4(10,25) 17 (43,58) 30 (47,61) 25(39,68) 8(12,69) 33 (52,38) 11 (28,20) 17(43,58) 11(28,20) 28 (71,79) 16 (41,02) 17(43,58) 6(15,38) 23 (58,97) X2 OR(%95 CI) p 0,606 0,326 0745 1 1,410(0,593-3,356) 1,467(0,392-5,492) 1,424(0,638-3,178) 0,436 0,568 0,388 17 (26,98) 33(52,38) 13(20,63) 46 (73,01) 0,218 0,227 0,018 1 1,256(0,482-3,274) 0,765(0,253-2,308) 1,063(0,436-2,594) 0,641 0,634 0,893 26 (41,26) 26(41,26) 11(17,46) 37 (58,73) 0,019 0,041 0,001 1 0,941(0,393-2,253) 1,128(0,349-3,648) 0,990(0,440-2,229) 0,892 0,840 0,981 60 yaşından büyüklerin yer aldığı hasta ve kontrol grubumuzda YHBB kanseri için genlerin tek başlarına kanser riski ile ilişkisi araştırıldığında incelediğimiz genlerden hiç birisi için istatistiksel anlamlı bir sonuç elde edilememiştir. Bu grup için genler teker teker ve yaş, cinsiyet ve sigara alışkanlıklarının etkisini incelemek için logistik regresyon analizi yapıldığında çıkan sonuçlar çizelge 3.16 da gösterilmiştir. Çizelge 3.16. 60 yaşından büyük kişiler grubunda XPD,GPX1,SOD2 genlerinin incelenen polimorfizm bölgeleri ile yaş ve cinsiyet değişkenlerinin birlikte kanser riski üzerine etkisi Genler Kontrol n(%) Kanser n(%) Toplam 39 63 GPX1 YT GPX1 HET GPX1 MUT GPX1 HET+MUT SOD2 YT SOD2 HET SOD2 MUT SOD2 HET+MUT XPD YT XPD HET XPD MUT XPD HET+MUT 22 (56,41) 13(33,33) 4(10,25) 17 (43,58) 11 (28,20) 17(43,58) 11(28,20) 28 (71,79) 16 (41,02) 17(43,58) 6(15,38) 23 (58,97) 30 (47,61) 25(39,68) 8(12,69) 33 (52,38) 17 (26,98) 33(52,38) 13(20,63) 46 (73,01) 26 (41,26) 26(41,26) 11(17,46) 37 (58,73) OR(%95 CI) 1 3,086(0,997-9,548) 1,878(1,404-8,715) 2,702(0,966-7,557) 1 1,363(0,468-3,966) 0,813(0,227-2,788) 1,148(0,424-3,111) 1 0,767(0,284-2,074) 0,636(0,176-2,299) 0,728(0,288-1,841) P 0,051 0,421 0,058 0,570 0,743 0,786 0,602 0,490 0,502 150 Genler teker teker ve yaş, cinsiyet, sigara alışkanlıklarının etkileri birlikte logistik regresyon analizi ile hesapları yapıldığında, GPX1 heterozigot genotipli kişiler için anlamlı risk artışı için sınırda bir değer çıkmıştır. Fakat incelenen genlerden hiç biri için istatistiksel anlamlı bir sonuç elde edilememiştir. 60 yaşından büyük olanlar grubunda XPD, SOD2 ve GPX1 genlerinin ikili, üçlü birliktelikleri ve bu birlikteliklerde yaş, cinsiyet ve sigara alışkanlıklarının ilave etkileri için logistik regresyon analizi yapılmıştır. Fakat analizlerde genlerin ikili ve üçlü birliktelikleri için yapılan gruplandırmalarda örnek sayıları düştüğü için sonuç alınamayan kombinasyonlar fazladır. Hesaplamalarda görülen bu sorunlar hasta grubumuzun alt grupları olan larinks, ağız ve diğer kanserler olarak isimlendirdiğimiz kanser hastaları ile kontrol grubunun karşılaştırmalarında da gözlenmiştir. Bu nedenle bu sonuçlara yer verilmemiştir. 151 4.TARTIŞMA Yassı hücreli baş boyun (YHBB) kanseri riski, alkol ve sigara kullanımına bağlı olarak, yaşamda kalım oranları, yaş, cinsiyet, etnik kökene ve yaşanan coğrafik alan gibi pek çok faktöre bağlıdır. Bu risk, sigara içimi, alkol kullanımı, viral enfeksiyonlar ve genetik faktörlerden etkilenir. Bununla beraber sigara içilmesi ve alkol kullanılması YHBB kanserlerinde majör faktörlerdir. Fakat sigara ve alkol kullananların bir bölümünde kanser gelişir. Yassı hücreli baş boyun kanseri olan kişilerin % 15-20 kadarı sigara veya alkole maruz kalmamıştır (Rigström ve ark., 2002). YHBB kanseri olmuş kişilerin %10-20 sinde ikinci kez birincil tümör oluşma riski bulunmaktadır. Birinci derece akrabalarda kanser gelişme riskinin iki birincil tümörü olanlarda arttığı gösterilmiştir (Jefferies ve ark., 2005). Buna göre çevresel faktörlerin yanında kişilerin genetik farklılığının da kanser üzerine etkili olduğu düşünülmektedir. Hücresel tüm fonksiyonların yerine getirilmesi için kullanılan genetik bilgi DNA’da kodlanmıştır. Kimyasal maddeler veya oksidatif stres kaynaklı DNA hasarlarının onarılamadığı durumlarda yaşamsal genetik bilgi etkilenir. DNA hasarı birikimi ile karsinojenezis eğiliminde yatkınlık söz konusu olur (Friedlander, 2001). YHBB kanserine yatkınlıkta; hücre organelleri ve DNA’yı oksidatif stresten koruyan antioksidan savunma sistemindeki ve DNA onarım yeteneğindeki farklılıklar karsinojen metabolizmasında tütün ile indüklenen tümör oluşumunda önemlidir. Genetik faktörleri tanımlanan toplumda yüksek riskli kişilerin belirlenmesi yeteneği gelecekte kanserin önlenmesinde ve önceden söylenebilecek hasta sonuçlarının yönetiminde anlam getirebilir (Sturgis ve Wei., 2002). 152 TNP’ler genetik varyasyonun önemli bir sınıfını oluşturur. Kodlama sekansı içinde veya dışında olan TNP’lerin hastalıklarla olası ilişkisi veya mekanistik bağlantısı araştırılmaktadır. NER yolağındaki TNP’ler DNA onarım kapasitesindeki farklılıklarla ilişkili olabilir (Yin ve ark., 2005). Kseroderma pigmentosum complementary group D içinde yer alan, Lys751Gln polimorfizmi, DNA onarım kapasitesini etkileyebilir. Bunun mutant fenotiplerinin düşük DNA onarım kapasitesi ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (Xing ve ark., 2002). Bu sonuçla uyumlu olarak XPD 751Gln allelinin sigara içmeyenlerde yüksek DNA katım ürünü seviyesiyle ilişkilendirildiği rapor edilmiştir (Hu ve ark., 2004). Lunn ve arkadaşları ise XPD Lys751Lys’in insan lenfositlerinde kromozomal aberasyonların görülme riskini arttırdığını, Dybdahl ve arkadaşları basal hücre karsinomu için ve Tomescu ve arkadaşları melanoma kanseri için XPD Lys alleli taşıyanlarda riskleri arttırdıklarını bildirmişlerdir. Bu sonuçlardan farklı olarak Spitz ve arkadaşları XPD Gln/Gln genotipinin DNA onarım kapasitesinin azalmasıyla ilişkisini belirtirken, Mollar ve arkadaşları XPD 751 ile DNA onarım kapasitesinin bağlantılı olduğunu bulamamıştır (Chen ve ark., 2002). XPD/ERCC2-751 Gln/Gln homozigotların prevalansı Afrika kökenli Amerikalılarda %6,9 Asyalılarda %1,1, Beyaz ırkta %13,4 ( p< 0.001) dır. XPD 751C varyantı Asyalılarda, beyaz ırk ve Afrika kökenli Amerikalılara göre çok düşük sıklıktadır (Hu ve ark., 2004). Akciğer kanserli Çinli’lerde yapılan çalışmada XPD Gln/Gln genotipi Lys/Gln ve Lys/Lys genotiplerine karşı incelendiğinde kanser riskini arttırdığı bulunmuştur (OR 1,19; %95 CI 1,02-1,40 (p<0,05) (Hu ve ark., 2004). Çinli Han etnik grubundan kişilerden oluşan başka bir örnekte, özofagus kanseri ile XPD 751 Gln/Gln varyantının 6,7 kez risk arttırdığı gösterilmiştir. (OR: 6,71; %95 CI 1,9-23,73) (Yu ve ark., 2004). 153 Hindistanda, ağız kanseri ve XPD 751 Lys/Gln polimorfizmi ilişkisi incelendiğinde XPD Gln/Gln varyantının 2,7 kez risk arttırdığı bulunmuştur (OR: 2,72; %95 CI 1,07-6,9) (Ramachandran ve ark., 2006). Bu sonuçlara, Asyalılarda XPD 751 Gln/Gln varyantının düşük olması neden olmuş olabilir. Afrika kökenli Amerikalı kişilerde, üst solunum yolunda gelişen kanserler ile XPD ilişkisini inceleyen Buch ve arkadaşları XPD Gln/Gln genotipinin 2 kat kanser riskini arttırdığını göstermişlerdir (Buch ve ark., 2005). Bununla beraber baş boyun kanserleri için Amerika’da yapılmış iki çalışmada (Sturgis ve ark., 2000; Huang ve ark., 2005) Polonya ve Almanya’da yapılan çalışmalarda (Rydzanicz ve ark., 2005; Harth ve ark., 2008) ve Kore’de yapılmış çalışmada XPD Gln/Gln varyantı ile ilişkisi anlamsız bulunmuştur (Ji ve ark., 2010). Försti ve arkadaşlarının, Finli’lerde meme kanseri ile XPD Lys751Gln polimorfizmi ilişkisi de anlamsız çıkmıştır (Försti ve ark., 2004). Vogel ve arkadaşlarının yaptığı İskandinav ırkından kişilerde bazal hücre karsinoması ve psöriazis ile XPD 751 polimorfizmi arası ilişki gözlenmemiştir (Vogel ve ark., 2001) XPD Lys751Gln polimorfizminin kanserle ilişkisi incelendiğinde sadece etnik farkın değil kanser bölgelerinin de etkili olduğu anlaşılmaktadır. İngiltere’de yapılan bir çalışmada, beyaz ırka mensup kişilerde melanoma ile XPD Lys751Gln polimorfizmi ilişkisi incelendiğinde Gln/Gln genotipini taşıyan kişilerin 3,2 kez riskli olduğu sonucu ortaya çıkmıştır (OR:3,26; %95 CI 1,39-7.63) (Han ve ark., 2005). Yine melanoma kanseri için yapılan bir çalışmada İtalyan’larda XPD Lys751Gln polimorfizminin kanserle ilişkisi anlamsız bulunmuştur (Baccarelli ve ark., 2004). Aynı kanser türü ve aynı etnik grup olan beyaz ırkta yapılan bu çalışmaların sonuçlarının farklı çıkması diğer DNA onarım genleri ile bağlantılı olmasının etkileyebileceğini düşündürür. 154 Türk populasyonunda yapılmış çalışmaların sonuçları da farklılık göstermektedir. Bizim yaptığımız çalışmada baş boyun kanseri ile XPD Lys751Gln polimorfizmi tek başına incelendiğinde istatistiksel anlamlı ilişki bulunmamıştır. Doğru-Abbasoğlu ve arkadaşları Alzheimer hastalığı için (Doğru Abbasoğlu ve ark., 2006), Engin ve arkadaşları kolorektal kanseri için (Engin ve ark., 2010), Güven ve arkadaşları açık açılı glokom için yaptıkları çalışmalarda da istatistiksel olarak anlamsız sonuç elde ederlerken (Güven ve ark., 2007), Ünal ve arkadaşları katarakt için, anlamlı sonuç elde etmişlerdir OR: 0,4; %95 CI 0,2-0,81 (Ünal ve ark., 2007). XPD Lys751Gln polimorfizminin kanserlerle ilişkisinde bu kadar değişik sonucun bulunması birden çok nedene bağlanabilir. Etnik farklılık, organ bölgesi, çalışma büyüklüğü, kontrol grubunun hastane, populasyon veya hasta akrabalarından oluşturulmuş olmasının da rol oynayabildiği düşünülmektedir. Bunlarla beraber genetik varyasyonların küçük bir kısmının incelenmesi bütün resmi göstermeyebilir. Reaktif oksijen türevi kaynaklı oksidatif stres, hücresel ve DNA hasarlarına neden olur. Oksidatif hasara karşı hücresel koruyucular karsinojnezise karşı mekanizmalarla DNA onarımına benzerler (Knight ve ark., 2004). Antioksidan savunma enzimi genlerinden olan SOD2’nin polimorfizmlerine bağlı kişisel değişkenlerin karsinojeneziste önemi artan bir şekilde açığa çıkmaktadır. SOD2 polimorfizmleri pek çok yayında incelenmiştir. Bu yayınların çoğunluğu SOD2’nin sinyal sekansındaki polimorfizme odaklanmıştır. Bu sekans doğru transport ve SOD2’nin mitokondri tarafından işlenmesinde etkilidir. SOD2 mitokondriyal hedef sekansı (-9T>C) Valin–Alanin polimorfizminin kanser riski ile ilişkisi için farklı sonuçlar rapor edilmiştir. Ambrosone ve arkadaşlarının (1999), Mitrunen ve arkadaşlarının (2001) çalışmalarında meme kanseri riski için belirgin gen doz-cevap ilişkisi gözlenirken Knight (2004), Egan (2003), Tamimi (2004) çalışmalarında meme kanseri için risk gözlemlememişlerdir (Martin ve ark., 2006). Bazı kanserlerde Val/Val genotipi riskli, bazılarında Ala/Ala genotipi riskli bulunmuştur. 155 Ala genotipini istatistiksel anlamlı olarak riskli bulanlardan, Ambrosone ve arkadaşlarının Amerika’da yaptığı çalışmada polimorfizm ile meme kanseri ilişkili bulunmuştur. Ala alleli homozigot olan premenepozlu kadınlarda Val alleli ile karşılaştırıldığında 4 kat daha fazla risk taşıdığı gösterilmiştir (OR: 4,3; % 95 CI 1,710,8) (Ambrosone ve ark., 1999). Meme kanseri için Finli’lerde yapılmış bir diğer çalışmada da Ala genotipi 1,4 kez riskli çıkmıştır (OR: 1,4; %95 CI 0,9-2) (Mitrunen ve ark., 2001). Bica ve arkadaşlarının Brezilya’da steroid bağımlı kanserler üzerine yaptıkları çalışmada Ala/Ala genotipi 2,5 kez riskli olarak kanserle ilişkili bulunmuştur (OR: 2,515; % 95 CI 1,393-4,541). Steroid bağımlı kanserler olarak meme kanseri ve prostat kanseri birlikte incelenmiştir (Bica ve ark., 2009). Prostat kanseri için Japonya’da yapılmış başka bir çalışmada da Ala genotipi için ilişki bulunması (OR: 2,41; %95 CI 1-5,75) (İguchi ve ark., 2008) SOD2 Val16Ala polimorfizminin bu kanser bölgeleri için anlamlı olabileceğini düşündürmektedir. Bu ilişkinin kaynağının, östrojen metabolizması sırasında kateşol redoks döngüsünde ROT oluşumu olduğu hipotezlenmiştir (Bica ve ark., 2009). Ala genotipinin riskli olması SOD2 enziminin mitokondriye transportunda Ala genotipinin daha aktif olmasına bağlanmaktadır. Aktif enzim ile fazla H2O2 üretilmesi, bunun ortamdan yeterince uzaklaştırılamamasıyla O2 radikali oluşumu ve sitokin ekspresyonu, hücre hasarı ve mitokondriyal geçirgenliğin artışı sonucu hücre ölümü veya karsinojenezisin olduğu düşünülmektedir (Ezzikouri ve ark., 2008). Val genotipini riskli bulan farklı organ bölgelerinde oluşan kanser tiplerinde yapılmış çalışmalar da vardır. İsveç’te meme kanseri için yapılan bir çalışmada Val/Val genotipi 2,75 kez riskli iken Val/Val genotipli kişilere heterozigot bireyler de eklendiğinde risk 2,9’a ulaşmıştır (Val/Val OR:2,75; %95 CI 1,18-5,51), (Val/Val+ Val/Ala OR: 2,9; %95 CI 1,39-6,14) (Bergman ve ark. 2005). Hung ve arkadaşları, İtalyan’larda idrar kesesi kanseri ve SOD2 Val16Ala polimorfizmi ilişkisini araştırmışlardır. Val/Val genotipinin idrar kesesi kanseri riskini 1,8 kez arttırdığını bulmuşlardır (OR:1,82; % 95 CI 1,02-3,26) (Hung ve ark., 2004). Yine beyaz ırktan kişiler ile yapılan çalışmada, akciğer kanseri ile ilişkisini inceleyen Liu ve 156 arkadaşları Val/Val genotipi için OR değerini 1,73 olarak vermişlerdir (OR:1,73; %95 CI 1,29-2,31) (Liu ve ark., 2004). Val allelinin farklı kanser tiplerinde riskli oluşu Val allelinin β tabakalı yapısı nedeniyle aktivitesinin azlığına bağlanmaktadır. Düşük aktiviteli enzim ile ROT’lara karşı yeterince savunma sağlanamadığından hücrelerin mutasyonlara ve kansere açık olduğu düşünülmektedir (Hung ve ark., 2004). Yapılan bir çalışmanın gösterdiğine göre malignant hücre dizilerinde SOD2 aktivitesi sağlam hücrelerden azdır. (Weydert ve ark., 2006). Bununla beraber kanser riskini Ala veya Val genotipi için istatistiksel anlamlı bulmayan çalışmalarda mevcuttur. Meme kanseri için Amerika’da yapılmış yedi (Tamimi ve ark., 2004, Cai ve ark., 2004, Gaudet ve ark., 2005, Milikan ve ark., 2004, Egan ve ark., 2003, Cox ve ark., 2006, Knight ve ark., 2004) ve İngiltere’de yapılan iki çalışmada (Green ve ark., 2002, Cebrian ve ark., 2006) SOD2 Val16Ala polimorfizmi ile kanser arası ilişki gözlenmemiştir. Prostat kanseri ile SOD2 polimorfizm ilişkisini araştıran 5 çalışmada da istatistiksel anlamlı sonuç bulunmamıştır (Arsova-Sarafinovska ve ark., 2008, Woodson ve ark., 2003, Mikhak ve ark., 2008, Li ve ark., 2005, Choi ve ark., 2008). Farklı organ kanserleri içinde SOD2 polimorfizim ilişkisine bakılmış. Yumurtalık kanseri (Johnatty ve ark., 2007), idrar kesesi kanseri (Terry ve ark., 2005), gastrik kanser (Martin ve ark., 2006), özofagal kanser (Murphy ve ark., 2007), kolorektal adenom (Levine ve ark., 2002), akciğer kanseri (Lin ve ark., 2003) için yapılmış çalışmalarda anlamlı sonuç gösterilmemiştir. Türkiye’de SOD2 polimorfizmi ile çeşitli hastalıklar için yapılmış çalışmaların sonuçları da farklılık göstermektedir. Meme kanseri için yapılmış iki çalışmada 157 (Kocabaş ve ark., 2005, Erdoğan ve ark., 2009), Barret’s özofagus hastalığı için yapılan çalışmada (Kadıoğlu ve ark., 2010) ve pseudoexfoliation sendromu hastalığı ile polimorfizmin ilişkisinin araştırıldığı (Yüce ve ark., 2007) çalışmalarda istatistiksel anlamlı sonuç bulunamazken, Akyol ve arkadaşları şizofreni hastalığında Val/Ala genotipini 1,3 kez kontrol grubunda fazla (Akyol ve ark., 2005), Tuğcu ve arkadaşları üriner sistemde taş oluşması (Urolithiasis) hastalığında Val genotipini 2,25 kez riskli bulmuşlardır (OR:2,25; %95 CI 1,26-4,528). Bu çalışmada Val/Val ve Ala/Val genotipleri birlikte Ala/Ala genotipine karşı incelendiğinde Urolithiasis hastalığı riskinin 3,65 kez arttığı gösterilmiştir (OR:3,65; %95 CI 0,527-5,170) (Tuğcu ve ark., 2007). Türkiye’de yapılmış çalışmaların bölgelere göre Ala/Ala frekans sonuçları çizelge 4.1 de verilmiştir. Çizelge 4.1. Türkiye’de SOD2 Ala/Ala frekansının bölgelere göre dağılımı Referans Bölge Ala/Ala Frekans (%) Kadıoğlu ve ark., 2010 Ankara 20 Erdoğan ve ark., 2009 Mersin 11,8 Tuğcu ve ark., 2007 İstanbul 40 Yüce ve ark., 2007 Malatya 16,6 Kocabaş ve ark., 2005 Ankara 37 Akyol ve ark., 2005 Elazığ 23,5 Gürel ve ark., 2004 Zonguldak 16,2 Bizim Çalışmamız Ankara 22,26 Çalışmalarda çıkan farklılık, bölgelere göre değişiklik gösteren frekansın bir sonucu olabilir. Çalışmamızda SOD2 Val16Ala genotipi tek başına, baş boyun kanseri hastaları ve kontrol grubu karşılaştırıldığında yaş, cinsiyet ve sigara değişkenlerinin etkilerine bakılmaksızın incelendiğinde istatistiksel anlamlı bir sonuç elde edilememiştir. Fakat yaş, cinsiyet ve sigara kullanımı alışkanlıkları hesaplamalara eklendiğinde SOD2 Val/Ala genotipi 1,9 kez riskli çıkmıştır (OR: 1,902; %95 CI 1,100-3,284). Mutant 158 genotipin riskli çıkması beklenirken heterozigot genotipin anlamlı sonuç vermesi Türk populasyonunda heterozigot sıklığının fazlalığından olabilir. Türkiye’de yapılmış çalışmalarda Val/Ala genotipi görülme oranları çizelge 4.2 de verilmiştir. Çizelge 4.2. Val/Ala genotiplerinin Türkiye’de yapılmış çalışmalarda elde edilen görülme oranları Val/Ala ORANI(%) NUMUNE TOPLANAN ŞEHİR REFERANS 57,5 Ankara Kadıoğlu ve ark., 2010 42,7 Mersin Erdoğan ve ark., 2009 52,8 İstanbul Tuğcu ve ark., 2007 45,6 Malatya Yüce ve ark., 2007 39 Ankara Kocabaş ve ark., 2005 42,3 Elazığ Akyol ve ark., 2005 43,8 Zonguldak Gürel ve ark., 2004 46,41 Ankara Bizim Çalışmamız Diğer bir antioksidan savunma sistemi geni de GPX1’dir. GPX1 geni kodlama bölgesindeki genetik değişim ya da polimorfizm kanser riskini etkileyebilir (Jefferies ve ark., 2005). GPX1 geni Pro198Leu polimorfizimi için yapılmış çalışmaların sonuçları Leu allelinin koruyucu ya da riskli olduğu konusunda tartışmalıdır. Leu allelini riskli olarak belirten çalışmalarda selenyum bağımlı bir enzim olan GPX1’in Leu alleli taşıyanlarda %10 aktivitesinin düşük olduğu ve selenyum konsantrasyonu arttırıldığında da stimulasyona az cevap verdiği üzerinde durulmaktadır (Ravn Haren ve ark., 2006). Akciğer kanseri ile GPX1 Pro198Leu polimorfizmi ilişkisi incelendiğinde Amerika’da yapılmış iki çalışmada [(Yang ve ark., 2004, Ratnasinghe ve ark., 2000) 159 (OR değerleri sırasıyla 1,3; %95 CI 0,6-2,6, 2,3; % 95 CI 1,3-3,8)] ve Çin’de yapılmış bir çalışmada (Lee ve ark., 2006) Leu alleli riskli bulunmuştur. Lee ve arkadaşları Pro/Leu veya Leu/Leu GPX1 taşıyanların akciğer kanseri riskinin 2 kat fazla olduğunu belirtmiştir (OR: 2,29; %95 CI 1,44-3,62) p<0.001) (Lee ve ark., 2006). Amerika’da, meme kanseri için yapılan çalışmada Leu/Leu alleli taşıyanların meme kanseri grubunda artmış olduğu gözlenmiştir (OR:1,9; %95 CI 1,01-3,57; p<0,05) (Hu ve Diamond, 2003). Meme kanseri için Danimarkalı kadınlarla yapılmış çalışmada da Leu/Leu genotipli kişiler 1,4 kez riskli bulunmuştur (Ravn-Haren ve ark., 2006) (OR: 1,43; %95 CI 1,07-1,92) . Non hodkin lenfoma kanseri üzerine İngiltere’de yapılan, 1446 kontrol ve 928 hasta içeren geniş örnek sayısına sahip çalışmada Leu/Leu genotipinin 1,2 kez riski arttırdığı gösterilmiştir (OR: 1,28; %95 CI 0,94-1,75). Daha önce yapılmış bir çalışmada lenfoproliferatif bozukluklarda GPX aktivitesinin düştüğünün belirtilmesi bu sonucu açıklamaya yardımcı bir veridir (Lightfoot ve ark., 2006). Amerika’da, Hu ve arkadaşları, Beyaz ırk ve Afrika kökenli Amerikalı etnik grubundan kişiler ile yaptıkları çalışmada, baş boyun kanseri ile GPX1 Pro198Leu polimorfizmi arası ilişkiyi araştırmışlardır. Baş boyun kanserleri içinden, ağız kanseri, farenks ve larinks kanserlerini incelemişlerdir. Sonuç olarak Leu/Leu genotipini taşıyanları 1,8 kez riskli bulmuşlardır (OR:1,879; %95 CI 1,14-3,08) (Hu ve ark., 2004). Bu çalışmaların aksine Leu allelinin çeşitli kanserler için koruyucu olduğunu belirten yayınlar da vardır. Prostat kanseri için Makedonyalı erkekler ile yapılan bir çalışmada heterozigot genotipinin riski azalttığı gözlenmiştir (OR:0,38; %95 CI 0,20-0,75). Bu sonuca bakılarak Leu allelinin koruyucu olabileceği ileri sürülmüştür. Kanserin birden fazla 160 faktöre bağlı olduğu da belirtilerek GPX1 genine komşu, RhoA GTPase sinyal transdüksiyonda görevli RhoA geninin etkisiyle Leu allelinin koruyucu olarak gözükebileceği üzerinde de durulmaktadır (Arsova- Sarafinovska ve ark., 2009). RhoA geninin bazı kanser hücre dizilerinde fazla ekspresse edildiği gösterilmiştir (Raaschou- Nielsen ve ark., 2007). GPX1 genine komşu olan RhoA veya başka bir genin biyolojik etkili polimorfizmleri baş boyun kanseri için yapılan çalışmada düşük risk bulunmasını açıklayabilir. Danimarka’lı kişilerde akciğer kanseri ile GPX1 polimorfizmi ilişkisinin incelendiği diğer bir çalışmada Leu/Leu genotipini taşıyanlarda riskin düşük olduğu sonucu elde edilmiştir (OR:0,6; %95 CI 0,35-1,05). Bu sonucun çıkmasıyla ilgili Se alımının aktiviteyi arttırdığı bilgisine dayanılarak diyet, etnik farklılığın, yaşam faktörlerinin GPX1 aktivitesini değiştirebileceği üzerinde durulmuştur (Raaschou-Nielsen ve ark., 2007). GPX1 polimorfizimi ile çeşitli kanserler arasında ilişki bulmayan yayınlar da vardır. Cox ve arkadaşlarının yaptığı çalışmaya göre GPX1 (Pro198Leu) rs 1050450 geni ile meme kanseri arası ilişki yoktur (Cox ve ark., 2006). Knight ve arkadaşları da meme kanseri riski ile GPX1 Pro198Leu polimorfizmi arası ilişkide benzer sonuç bulmuştur (Knight ve ark., 2004). Meme kanseri üzerine yapılmış 1088 kontrol ve 1038 hasta grubu içeren geniş örnek sayısına sahip bir çalışmada bu sonuçları desteklemektedir (Ahn ve ark., 2005). İngiltere’de Cebrian ve arkadaşlarının yine aynı organ kanseri için yaptıkları çalışmada istatistiksel anlam bulunamamıştır (Cebrian ve ark., 2006). Danimarka’da yapılan akciğer kanseri, kolorektal kanser, bazal hücre karsinomu ile GPX1 polimorfizmi arası ilişkiyi inceleyen üç çalışmada da anlamlı sonuç bulunamamıştır (Skuladottir ve ark., 2005, Hansen ve ark., 2005, Vogel ve ark., 2004). 161 Bizim çalışmamızda da GPX1 geni ve baş boyun kanseri riski incelendiğinde bu gen tek başına iken veya yaş, cinsiyet, sigara gibi değişkenler ile birlikte incelendiğinde bütün numunelerin yer aldığı genel grupta istatistiksel anlamlı bir sonuç elde edilmemiştir. Meme kanserinde yapılan bir çalışmada ayrı ayrı SOD2 (Val16Ala) rs 4880) ve GPX1 (Pro198Leu) rs 1050450) genleri arasında ilişki bulunamazken bu genler birlikte kombine edildiğinde belirgin oranda meme kanseri riskinde artış olduğu gözlenmiştir. SOD2 Ala/Ala ve GPX1 Leu/Leu genotiplerini birlikte taşıyanlar SOD2 Val/Val ve GPX1 Pro/Pro ile karşılaştırıldığında OR:1,87; %95 CI 1,09-3,19 bulunmuştur (Cox ve ark., 2006). Bununla beraber prostat kanserinde SOD2 V16A, GPX1 Pro198Leu ve CAT262C/T’ın birlikte incelendiği diğer bir çalışmada risk allelerinin kombinasyonları istatistiksel anlamlı bir sonuç vermemiştir. SOD2 Ala, GPX1 Leu, CAT T alleli riskli olarak tanımlanmıştır (Choi ve ark., 2007). Ağız boşluğu kanseri için yapılmış bir çalışmada SOD2 (1183T/C, Val16Ala), GPX1 (Pro198Leu), CAT (-15A/T), MPO (-463G/A) genleri ile ilişkisi incelenmiş. Genlerin ikili kombinasyonları binary logistik regresyon analizinde anlamlı bir ilişki vermezken bu genlerin dördü birden multifaktör dimensionality reduction testi yapıldığında ağız boşluğu kanseri riskinin 1,8 kat arttığı gözlenmiştir (OR: 1,83; %95 CI 1,10-3,05; p<0,05) (Wu ve ark., 2010). Polonya’da yapılmış yassı hücreli baş boyun kanseri ile OGG1 Ser326Cys ve XPD Lys751Gln polimorfizmlerinin ilişkisinin incelendiği yayında bu iki gen birlikte iken sigara içenlerde risk 5,23 kez artmış olarak bulunmuştur (Sliwinski ve ark., 2010) Yaptığımız çalışmada genlerin teker teker incelendiği durumda elde ettiğimiz sonuçlardan anlamlı çıkanlar çizelge 4.3 de gösterilmiştir. 162 Çizelge 4.3 Genlerin teker teker kanser riski için incelenmesinde elde edilen anlamlı sonuçlar Yaş, sigara etkisine bakılarak Değişken OR(%95 CI) P Genel grup SOD2 HET 1,902 (1,100-3,284) 0,021 Erkekler SOD2 HET 2,062 (1,116-3,811) 0,021 SOD2 HET+MUT 1,798 (1,010-3,201) 0,046 GPX1 MUT 2,148 (1,001-4,611) 0,05 SOD 2 HET 2,126 (1,130-3,997) 0,019 GPX1 MUT 2,380 (1,079-5,249) 0,032 Sigara içenler Genel grupta tüm kanserli kişilere karşı kontrol grubu genlerin teker teker kanser riski üzerine etkisi için karşılaştırıldığında, yaş cinsiyet ve sigaranın etkisi ile birlikte SOD2 heterozigot genotipli bireyler 1,9 kez riskli çıkmıştır (OR: 1,902; %95 CI 1,100-3,284). Genel grupta çıkan bu değerin sigara içenler ve erkekler gruplarından düşük çıkmasının nedeni cinsiyet ve sigaranın riski arttırıcı değişkenler olmasından kaynaklanabilir. Çalışmaya katılan kişileri erkekler ve kadınlar olarak iki grupta incelediğimizde erkek grubunda Leu/Leu genotipi taşımak baş boyun kanseri için 2,1 kat fazla risk oluşturmaktadır (OR:2,148; %95 CI 1,001- 4,611; p:0,05). Kadınlar için GPX1 polimorfizminin anlamlı bir sonuç vermemesi kadın numune sayısının az olmasından kaynaklanabilir. Erkekler ayrı incelendiğinde GPX1 mutant genotipi için anlamlı sonuç çıkarken kadınlarda çalışma grubuna eklendiğinde anlamsız çıkması, hasta ve kontroller arası frekans farklarının azalıyor olması ile de açıklanabilir. 163 Erkeklerin GPX1 Dağılımı Kadınların GPX1 dağılımı 50 60 40 50 40 30 20 hasta 30 hasta kontrol 20 kontrol 10 10 0 0 Pro/Pro Pro/Leu Leu/Leu Pro/Pro Pro/Leu Leu/Leu Kanser ve Kontrol Numuneleri GPX1 Dağılımı 50 40 30 20 hasta kontrol 10 0 Pro/Pro Pro/Leu Leu/Leu Bastaki ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada GPX1 Leu/Leu taşıyan erkeklerde GPX1 enzim aktivitesi düşük bulunurken kadınlarda yabanıl tip, heterozigot ve mutant olan 3 allel için enzim aktiviteleri benzer bulunmuştur (Zarbock ve ark., 2007). Bu sonuç çalışmamızda erkeklerde GPX1 mutant genotipli kişilerin riskli çıkmasını açıklayabilir. Erkekler grubunda genler tek başına incelendiğinde kontrol grubu ile karşılaştırmada SOD2 heterozigot genotipli bireyler 1,8 kez (OR: 1,829; %95 CI 1,061-3,151), SOD2 heterozigot ve mutant bireyler birlikte kontrol grubuna karşı karşılaştırıldığında 1,6 kez (OR:1,688; %95 CI 1,010-2,821) YHBB kanseri için riskli çıkmıştır. SOD2 heterozigot genotipli bireyler için risk, yaş ve sigara etkisi eklendiğinde 2 kata, SOD2 heterozigot ve mutant bireyler birlikte gruplandığında yaş, sigara etkisi ile risk 1,79 kat çıkmaktadır. OR değerleri sırasıyla 2,062; %95 CI 1,116-3,811) ve 1,798; %95 CI 1,010-3,201) dir. Yaş ve sigaranın erkekler grubunda risk arttırıcı değişkenler oldukları görülmektedir. 164 Bolzan ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmaya göre SOD2 enzim aktivitesi kadınlarda erkeklere göre yüksek seviyelerde bulunmuştur (Bolzan ve ark., 1997). Erkeklerde düşük enzim aktivitesine sahip olması kanser riskinde artışa sebep olmuş olabilir. SOD2 enzimi sağlıklı insanlarda düşük aktivite ile yüksek aktivite değerleri arasında 56 kat fark olduğu ve kadınlarda erkeklere göre enzim aktivitesinin %15 daha fazla olduğu belirtilmiştir (Bastaki ve ark., 2006). Bu verilere göre SOD2 heterozigot genotipli kişilerin yabanıl tip taşıyanlara göre kanser riskinin yüksek olması açıklanabilir. Sigara içenler grubunda yaş ve cinsiyet değişkenlerinin etkisi eklenerek genlerin teker teker kanser riski için incelendiği durumda SOD2 heterozigot genotipli bireyler erkekler grubundan biraz daha yüksek çıkmıştır. Risk 2 kattan 2,1’e yükselmiştir. SOD2 heterozigot genotipinin, sigaranın içerdiği oksidan maddelere karşı antioksidan savunmadaki eksikliği, sigaranın kullanımıyla birlikte riskin artışıyla görülmektedir. Sigara içenler grubunda GPX1 mutant genotipinin kanser riskine etkisi erkekler grubundan fazladır. Erkeklerde 2,1 kat iken risk sigara içenlerde 2,3 kat bulunmuştur. Genlerin etkileri teker teker incelendiğinde antioksidan savunma sisteminde yer alan SOD2 heterozigot ve GPX1 mutant genotiplerinin kanser riski değerlerinin sigara içenlerde fazla çıkması, sigarada yer alan reaktif oksijen bileşiklerinin insan sağlığı üzerine zararlı etkilerini göstermesi açısından düşündürücüdür. GPX1 Leu varyantının her allel için GPX1 aktivitesini %5 düşürdüğü gözlenmiştir. Ve sigara içilmesi GPX1 aktivitesini azaltır (Ravn-Haren ve ark., 2006). Dolayısıyla GPX1 mutantın etkinliği iyice azalmıştır. H2O2’yi yeterince ortamdan uzaklaştıramadığından OH• radikali üretimi fazlalığı ile oluşan ROT’ler, DNA ve diğer moleküllere bağlanır. Oluşan mutasyonlar kanserin oluşması için başlangıç aşamasını meydana getirirler. Bu nedenle sigara içen GPX1 mutant genotipini taşıyan kişilerde kanser riski yüksek çıkmış olabilir. 165 Kanser gelişme riski kümülatif kanserojen maruziyetlerin hem sayısına hem de yapısına ve de kişisel genetik varyasyona bağlıdır (Ratnasinghe ve ark., 2000). Kanser ile bir genin etkileşiminin risk açısından incelenmesi, birden fazla genin bir arada çalışarak hücresel fonksiyonları yerine getirdiğini düşündüğümüzde yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle birden fazla gen aynı anda incelenerek kanser oluşumunun anlaşılmasına çalışılmaktadır. İncelediğimiz genlerin kanser riski üzerine etkisini incelenmesi için ikili ve üçlü birliktelikleri için hesaplamalar yapılmıştır. Elde ettiğimiz anlamlı sonuçlar çizelge 4.4 ve çizelge 4.5 de gösterilmiştir. Çizelge 4.4. SOD2, GPX1, XPD genlerinin ikili birlikteliklerinin ve bu birlikteliklerde yaş, cinsiyet ve sigaranın etkilerinin logistik regresyon analizi sonuçları GENLERİN İKİLİ BİRLİKTELİKLERİ GPX1 Het+Mut+ SOD2 Het + XPD SOD2 Mut + XPD GENLER Het XPDHet+Mut Mut Mut 7,552 (1,074-53,085) 12,217 (1,241-120,262) 0,057 (0,011-0,305) (%95CI) OR P 0,001 (%95CI) OR P 0,025 (0,003-0,188) 0 P GENEL ERKEKLER SİGARA (%95CI) GPX1 Mut + XPD OR İKİLİ 0,033 (0,004-0,248) 0,001 0,042 0,032 0,283 (0,095-0,841) 0,023 0,278 (0,092-0,836) 0,023 19,958 (1,169-340,722) 0,039 166 Çizelge 4.5. SOD2, GPX1, XPD genlerinin üçlü birlikteliklerinin ve bu birlikteliklerde yaş, cinsiyet ve sigaranın etkilerinin logistik regresyon analizi sonuçları ÜÇLÜ GENLERİN BİRLİKTELİKLERİ ÜÇLÜ GENLER GENEL GPX1 Mut + XPD Het SOD2 Mut + XPD Mut OR (%95 CI) 0,074 (0,013-0,411) P ERKEKLER 13,230 (1,193-146,674) 0,003 0,035 OR (%95 CI) 0,027 (0,003-0,241) P 0,001 SİGARA İÇENLER OR (%95 CI) 0,033(0,004-0,292) P 0,002 18,875 (0,996-357,795) 0,050 Çizelgelerde görüldüğü üzere kanser riski için tüm gruplarımız incelemeye alındığında genlerin ikili ve üçlü birlikteliklerinde elde edilen değerler artmaktadır. Yaşın artışı ile vücutta birikmiş kanserojen maddelerin artışı, sigara kullanımı ile yaşam sırasında maruz kalınan kimyasal maddelere kişinin kendi isteği ile fazladan kanserojen maddelerin ilavesi ve erkeklerin kanserojen maddelere mesleksel maruziyetlerinin daha fazla olması nedeniyle; bu değişkenler, YHBB kanseri riski için bulunan sonuçları etkilemektedir. Genel grupta SOD2 heterozigot ve XPD mutant genotiplerinin bir arada olduğu kişilerde yaş, cinsiyet ve sigaranın da etkisi ile YHBB kanser riski 7,5 kez artmıştır. SOD2 mutant ve XPD mutant birlikteliğinde gözlenen riskten az olması SOD2 mutant genotipin iki adet Ala alleli taşıması nedeniyle daha yüksek miktarda ROT oluşumuna neden olması ve böylece kanser riskini arttırması ile açıklanabilir. Erkekler ve sigara içenler grubunda genler ikili olarak incelendiklerinde GPX1 heterozigot ve mutant genotiplerini ve XPD heterozigot ve mutant genotiplerini beraber taşıyanlar GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotiplerini birlikte taşıyanlardan yüksek riskli olmakla birlikte YHBB kanseri için koruyucudur. Mutant ve heterozigot bireylerin birlikte gruplandırılması sadece GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotiplerinin kanser riskini düşüren etkisini azaltıyor olabilir. 167 Sigara içenler için GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotipli kişiler için risk %94,2 daha düşük iken, Erkekler grubunda bu değer %96,3 daha düşük olarak bulunmuştur. Sigara içilmesinin bu genlerin koruyucu etkisini azalttığı görülmektedir. Bizim yaptığımız kanser riskinin araştırıldığı çalışmada XPD, GPX1, SOD2 genlerinden iki ve üç gen bir arada iken yapılan incelemelerde ortak olarak GPX1XPD ve SOD2-XPD ikili birlikteliklerde istatistiksel anlamlı sonuçlar elde edilmiştir. GPX1 (Leu/Leu) mutant ve XPD (Lys/Gln) heterozigot genotiplerini taşıyan kişilerde yassı hücreli baş boyun kanseri riski için koruyucu çıkarken SOD2 (Ala/Ala) mutant ve XPD (Gln/Gln) mutant genotiplerini beraber taşıyan bireylerde YHBB kanser riskini arttırdığı bulunmuştur. Yaş, cinsiyet ve sigara değişkenlerinin etkileri eklendiğinde SOD2 (Val/Ala) heterozigot ve XPD (Gln/Gln) mutant genotiplerini birlikte taşıyan kişiler için kanser riski artmış olarak bulunmuştur. SOD2 mutant ve XPD mutant genotiplerinin bir arada olduğu kişilerde YHBB kanseri riski 11,5-13 kat artmaktadır. Yapılmış iki çalışmanın sonuçlarına baktığımızda bizim sonucumuzu destekler nitelikte verileri aşağıda sıralanmıştır. SOD2 mutant genotipinin α- heliks yapısı nedeni ile mitokondriye daha hızlı geçmesi ile SOD2 enzim aktivitesi artar. Böylece daha fazla H2O2 üretimi gerçekleşir. ROT miktarının artışı ile birlikte hücre hasarı gerçekleşir (Ezzikouri ve ark., 2008). Qiao ve arkadaşlarının çalışmasına göre homozigot varyant XPD, homozigot yabanıl tipe göre düşük DNA onarım kapasitesindedir (Qiao ve ark., 2002). Bu iki veriye bakılacak olursa SOD2 mutant ve XPD mutant genotipleri kanser riskini arttıracak fonksiyonlar göstermektedirler. İkisi bir araya geldiğinde bu etkileşim belirgin derecede YHBB kanser riskini arttırmıştır. 168 GPX1 mutant ve XPD heterozigot genlerin bir arada bulunduğu kişilerde yassı hücreli baş boyun kanseri riski düşük bulunmuştur. Yapılmış çalışmaların sonuçlarına baktığımızda bizim sonucumuzu destekleyen verileri aşağıda sıralanmıştır. Lenfositler üzerinde yapılan bir çalışmada XPD enziminin DNA onarım kapasitesini sınırlamadığını, fazla ekspresyonunun da onarım kapasitesini arttırmadığını gözlemlenmiştir (Vogel ve ark., 2000). DNA onarım kapasitesinin homozigot ve heterozigot genotipler için yakın olması varyant allelin resesif özellikte olması ile açıklanabilir (Qiao ve ark., 2002). YHBB kanserine karşı koruyucu rolünün olmasını açıklayabilir. XPD geni TFIIH multiprotein kompleksinin bir parçasıdır ve bu kompleks pek çok hücresel fonksiyonda görevlidir (Transkripsiyon, NER, Transkripsiyon eşli onarım, apoptozis ve hücre siklusu regülasyonu) (Lunn ve ark., 2000). Dolayısıyla XPD geni pek çok başka proteinle de etkileşim içindedir. Farklı proteinlerle etkileşimi farklı fenotiplerin ekspresyonuna sebep olabilir. (Ramachandran ve ark., 2006). XPD alt ünitesinde olan varyasyonlar küçük yapısal değişikliklere neden olabilir ve bunlar kompleksin aktivitesini etkileyebilir (Dybdahl ve ark., 1999). Böylece YHBB kanseri için koruyucu etki göstermiş olabilir GPX1 gen bölgesi ile aynı bölgede bulunan RhoA GTPase geni RhoA GTPase sinyal transdüksiyonunda yer alır (Raaschou–Nielsen ve ark., 2007). Bu komşu genin koruyucu etkisi olmuş olabilir. Veya diyet, yaşam faktörleri Selenyum alım miktarı GPX aktivitesini etkileyebilir. Böylece yassı hücreli baş boyun kanseri için koruyucu olmuş olabilir. Düşük kapasite DNA onarımı ve düşük oksidatif stres savunması yassı hücreli baş boyun kanseri gelişiminde risk faktörü olmayabilir. Belki de artmış oksidatif stres ve hasar apoptozise giden hücre sayısını arttırarak mutasyonların birikmesini 169 önlemektedir (Hansen ve ark., 2005). Bu şekilde düşünüldüğünde GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotipli kişilerde kanser riskinin düşük çıkması anlam kazanabilir. İki gen birlikteliğinde bulduğumuz bu anlamlı çıkan sonuçların değerleri, üçlü gen birlikteliğinde artmıştır. Bu da bize üç genin bir arada bulunduğu durumda yassı hücreli baş boyun kanseri riskinin arttığını göstermektedir. Üç gen birlikte iken yaş, cinsiyet ve sigaranın etkisi katıldığında SOD2 mutant ve XPD mutant genotipini taşıyanların riski 12,16’dan 13,23’e yükselmiştir (OR:13,230; %95 CI 1,193-146,674; p:0,035). GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotipini taşıyanlar için OR değeri 0.080’den 0.074’e değişmiştir (OR:0,074; %95 CI 0,0130,411). Bu sonuçlardan anlaşılacağına göre üç genin birlikte olduğu duruma diğer faktörler eklendiğinde risk biraz daha artmaktadır. 170 5. SONUÇ VE ÖNERİLER Çalışmamızda incelediğimiz XPD Lys751Gln, GPX1 Pro198Leu, SOD2 Val16Ala polimorfizmlerinin kontrol grubundaki dağılımlarının yapılmış diğer çalışmalarda Avrupa beyaz ırkı ile benzerlik gösterdiği görülmüştür. Yaş, cinsiyet ve sigara alışkanlıkları özelliklerinin baş boyun kanserinde bu incelediğimiz genlerin üzerine etkisinin anlaşılması için binary logistik regresyon analizleri yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre; Genlerin kanser üzerine etkisi teker teker incelendiğinde GPX1 mutant ve SOD2 heterozigot genotipli bireylerin kanser riskinin kontrol grubuna göre yüksek olduğu gözlenmiştir. Antioksidan savunma mekanizmasında yer alan bu genlerdeki polimorfizmlerin enzim aktivitelerini azalttığını göstermiş yayınlar mevcuttur. Bu sonuçlara göre kanser riskinde gözlenen artış anlamlıdır. Genlerin ikili ve üçlü birliktelikleri için kanser riski araştırıldığında ise genel grupta çıkan sonuçlar ile sigara içenler grubu benzerlik gösterirken, erkekler grubunda çıkan sonuçlarda genel grubun sonuçlarından farklılıklar gözlenmiştir. Genel grupta GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotiplerini birlikte taşıyan kişilerde kanser riski düşük iken, SOD2 mutant ve XPD mutant genotiplerini birlikte taşıyan kişilerde kanser riski artmış bulunmuştur. Sigara içenler grubunda elde edilen sonuçlarda bu genotip birlikteliklerinin risk değerleri artmıştır. Bu da sigaranın kanser riskini arttıran bir faktör olduğunu göstermektedir. 171 Sigara içenler ve erkekler gruplarımızda GPX1 heterozigot ve mutant genotiplerini taşıyan bireyler ile XPD heterozigot ve mutant genotiplerini taşıyan bireyler birlikte incelendiğinde baş boyun kanseri için düşük risk gözlenmektedir. Sadece bu iki gen birlikteliğinde düşük gözlenen risk SOD2 geninin istatistiksel modele ilavesi ile istatistiksel anlamlılık sınırını aşmaktadır. Bu genlerin koruyucu özellik göstermelerinin nedeninin olası açıklamasında, düşük onarım kapasitesi ve düşük antioksidan savunmanın baş boyun kanseri için bir risk faktörü olmayabileceği üzerinde durulmakadır (Hansen ve ark., 2005). Artmış oksidatif stres ve oksidatif hasar apoptozisin artmasını uyararak mutasyonların birikmesini önlemiş olabilir. Ya da buna alternatif olarak koruyucu başka genlere komşu olmaları baş boyun kanseri için bu etkinin oluşmasına neden olmuş olabilir. Genlerin teker teker incelenmesinde riskli gözlenen genotiplerin ikili ve üçlü birlikteliklerinde farklı sonuçlar göstermesi kanser gelişiminin ne kadar karmaşık bir mekanizmaya sahip olduğunu göstermektedir. Antioksidan savunma genlerinin ve DNA onarım genlerinin polimorfizmlerinin kanserle ilişkilerinin incelenmesi kanser gelişiminde hangi metabolik yolakların etkili olduğunun anlaşılmasında ve uygun tedavi şekillerinin geliştirilmesinde yardımcı olacaktır. Sonuç olarak baş boyun kanseri gelişiminde GPX1, XPD, SOD2 genlerindeki polimorfizmlerin etkilerinin ortaya çıkarılması ile kanser gelişiminde genetik faktörlerin oynadığı rolün anlaşılabilmesine katkı sağlanacaktır. 172 ÖZET Kseroderma Pigmentosum Grup D (XPD), Manganez Süperoksit Dismutaz (MnSOD, SOD2), Glutatyon Peroksidaz 1 (GPX1) Genlerinin Polimorfizmlerinin Baş Boyun Bölgesi Kanserlerinde Araştırılması Yassı hücreli baş ve boyun kanseri (YHBBK) ciddi bir sağlık problemidir ve dünyada en sık görülen kanser türlerinden biridir. Bu kanser türünün etiyolojisinde ana faktör olarak tütün kullanımı yer almaktadır. Duman karsinojenleri ve serbest radikaller DNA, RNA, lipitler ve proteinler gibi biyomoleküllere zarar verebilir. Karsinojenik bileşiklere maruziyetin etkilerine ilave olarak, kanser gelişimi, bireylerin kanser yatkınlığına bağlı olabilir. Bu çalışmanın birincil amacı XPD (Lys751Gln), SOD2 (Val16Ala), GPX1 (Pro198Leu) genlerindeki kalıtsal farklılıkları olan bireylerin baş boyun kanser riskinin arttığı hipotezini test etmektir. Toplam 139 akraba olmayan YHBB kanser hastası ve 265 sağlıklı kişi kontrol grubu olarak alınmıştır. XPD Lys751Gln, SOD2 Val16Ala, GPX1 Pro198Leu genotiplerinin tanımlanması Polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) ve restriksiyon parça uzunluk polimorfizmi (RPUP) yöntemleri kullanılarak yapılmıştır. Genler teker teker incelendiklerinde tüm numuneleri içeren genel grupta, erkekler grubunda ve sigarayı halen içen ve bırakmış kişilerin bulunduğu sigara içenler grubunda SOD2 heterozigot genotiplerini taşıyan kişiler kontrol grubuna göre riskli bulunmuştur. OR değerleri sırasıyla verilmiştir (OR: 1,902; %95 CI 1,100-3,284, OR:2,062; %95 CI 1,1163,811, OR:2,126; %95 CI 1,130-3,997. GPX1 Leu/Leu allelini taşıyan kişiler erkekler grubunda, sigara içenler grubunda YHBB kanseri için riskli bulunmuştur. OR değerleri sırasıyla verilmiştir OR: 2,148; %95 CI 1,001-4,611, OR: 2,380; %95 CI 1,079-5,249. Bu genler birlikte incelendiklerinde ikili birliktelikleri için yapılan hesaplamalarda GPX1 Leu/Leu ve XPD Lys/Gln genotiplerini birlikte taşıyan kişilerde genel grupta, sigara içenler grubunda, erkekler grubunda, kanser riskini düşürdüğü gözlenmiştir. OR değerleri sırasıyla verilmiştir OR: 0,057; %95 CI 0,011-0,305, OR: 0,033; %95 CI 0,004-0,248, OR: 0,025; %95 CI 0,003-0,188. SOD2 mutant ve XPD mutant genotiplerini birlikte taşıyan kişiler genel grupta, sigara içenler grubunda incelendiklerinde kanser riskleri yüksek bulunmuştur. OR değerleri sırasıyla verilmiştir OR:12,217; %95 CI 1,241-120,262, OR: 19,958; %95 CI 1,169-340,722. Bu genlerin üçlü birliktelikleri için hesaplamalar yapıldığında ikili birliktelikleri için elde edilen değerlerde çok az bir değişim olmuştur. Sonuçlarımıza göre GPX1 Leu/Leu ve SOD2 Val/Ala genotiplerini taşıyan kişilerde kanser risk artışı gözlenmiştir. Araştırmamıza göre SOD2 mutant ve XPD mutant genotiplerini birlikte taşıyor olmak YHBB kanseri gelişmesinde risk faktörüdür. Diğer taraftan GPX1 mutant ve XPD heterozigot genotiplerini birlikte taşıyan kişilerde ise kanser riski düşük çıkmıştır. Potansiyel olarak genotoksik bileşiklerin detoksifikasyonunda önemli rol oynayan SOD2, GPX1 ve DNA hasarı onarımında etkili olan XPD enzimlerinin savunma sisteminde önemli rolleri vardır. Bu genlerdeki polimorfizmlerin araştırılması kanser gelişiminde rol oynayan genetik faktörlerin anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Anahtar Sözcükler: Baş ve boyun kanseri, genetik polimorfizm, GPX1, SOD2, XPD 173 SUMMARY Xeroderma Pigmentosum Group D (XPD), Manganese Superoxide Dismutase (MnSOD,SOD2), Glutathione Peroxidase 1 (GPX1) Polymorphisms of Genes in Head and Neck Region Cancer Research Squamous cell carcinoma of head and neck cancer (SCCHN) is one of the most common type of cancer and is a serious health problem around the world. The main factor in the etiology of this type of cancer is using tobacco. Smoke, carcinogens and free radicals can damage biomolecules such as DNA, RNA, lipids and proteins. In addition to influences of exposure to carcinogenic compounds, the development of cancer may depend on individual intrinsic cancer susceptibility. The primary objective of this study was to test the hypothesis that individuals with inherited differences of the genes XPD (Lys751Gln), SOD2 (Val16Ala), GPX1 (Pro198Leu) are at an increased risk of head and neck cancer. A total of 139 unrelated HNSCC patients and a group of 265 healthy individuals served as a control group. The XPD Lys751Gln, SOD2 Val16Ala, GPX1 198Pro/Leu, genotypes were determined using polymerase chain reaction and restriction fragment length polymorphism When genes were examined one by one, in the general group that contains all the samples, in men's group and those with smokers group including current and ex-smokers, individuals who carry SOD2 heterozygote genotypes compared to control group was found at risk. OR values are given respectively, OR: 1,902; 95% CI 1,100-3, 284, OR: 2,062; 95% CI1,116-3,811,OR:2,126;95%CI1,130-3,997. İndividuals who carry GPX1 Leu/Leu allele were found at risk for SCCHN in men’s group, smokers group. OR values are given respectively, OR: 2,148; 95% CI 1,001-4,611, OR:2, 380; 95%CI1,079-5,249. When the calculations for binary associations with these genes were performed, in the overall group, in smokers group, in men’s group. Individuals carrying GPX1 Leu/Leu and XPD Lys/Gln genotypes were found to reduce cancer risk. OR values are given respectively, OR: 0,057; 95% CI 0,011-0,305), OR: 0,033; 95% CI 0,004-0,248, OR: 0,025;95%CI0,003-0,188. The individuals carrying SOD2 mutant and XPD mutant genotypes along with the overall group, smokers group were high risks of the cancer. OR values were, respectively, OR:12,217;95%CI1,241-120,262,OR:19,958;95%CI1,169340,722. When three of the genes together examined, the values obtained very little differed from the binary calculation values. According to our results, individuals who carry GPX1 Leu/Leu and SOD2 Val/Ala genotypes have increased risk of cancer. According to our research when the SOD2 mutant and XPD mutant genotypes are present together this combination is a risk factor for the development of head and neck cancer. On the other hand people who are carrying the GPX1 mutant and XPD heterozygous genotypes together have been found to have lower risk of cancer. SOD2, GPX1 that have a potentially important role in detoxification of genotoxic compounds, and XPD that is effective in DNA damage repair, all have an important role in defence system. Investigation of polymorphisms in these genes contribute to understanding the role of genetic factors in development of cancer. Key Words: Head and neck cancer, genetic polymorphism, GPX1, SOD2, XPD 174 KAYNAKLAR AHN, J., GAMMON, M.D., SANTELLA, R.M., GAUDET, M.M., BRİTTON, J.A., TEİTELBAUM, S.L., TERRY, M.B., NEUGUT, A.I., AMBROSONE, C.B. (2005). No association between glutathione peroxidase pro198leu polymorphism and breast cancer risk. Cancer Epidemiology, Biomarkers& Prevention,14: 2459-2461. AHSAN, H., CHEN, Y., KİBRİYA, M.G. , ISLAM, M.N., SLAVKOVİCH, V.N., GRAZİANO, J.H., SANTELLA. R.M. (2003). Susceptibility to arsenic-induced hyperkeratosis and oxidative stress genes myeloperoxidase and catalase. Cancer Letters, 201: 57-65. AHSAN, H., CHEN, Y., WANG, Q., SLAVKOVİCH, V., GRAZİANO, J. H., SANTELLA, R.M. (2003). DNA repair gene XPD and susceptibility to arsenic-induced hyperkeratosis. Toxicology Letters, 143: 123-131. AKAR, N. (1999). Klinik patolojiye giriş. Ankara. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayınları. AKERMAN, G.S., ROSENZWEİG, B.A., DOMON, O.E., MCGARRİTY, L.J., BLANKENSHİP, L.R., TSAİ, C.A., CULP, S.J., MACGREGOR, J.T., SİSTARE, F.D., CHEN, J.J., MORRİS, S.M. (2004). Gene expression profiles and genetic damage in benzo(a)pyrene diol epoxide-exposed TK6 cells. Mutation Research, 549: 43-64. AKYOL, O., YANİK, M ., ELYAS, H. , NAMLİ, M., CANATAN, H., AKİN, H., YUCE, H., YİLMAZ, H. R., TUTKUN, H., SOGUT, S., HERKEN, H., Ö ZYURT, H., SAVAS, H. A., ZOROGLU ,S. S. (2005). Association between Ala–9Val polymorphism of Mn-SOD gene and schizophrenia. Progress in NeuroPsychopharmacology & Biological Psychiatry, 29: 123-131. ALMADORİ, G., BUSSU, F., CODONİ, G., GALLİ, J. (2005). Molecular markers in laringeal squamous cell carcinoma: towards an integrated clinicobiological approach. European Journal of Cancer, 41: 683-693. ALLEN, R.G., BALİN, A.K. (2003). Effects of oxygen on the antioxidant responses of normal and transformed cells. Experimental Cell Research, 289: 307-316. ALTUN, M., YAZICI, H., HAFIZ, G., DALAY, N. (1998). Nazofarenks kanserlerinde cERB B2 gen amplifikasyonunun ve onkoprotein düzeyinin araştırılması. Türk Otolarengoloji Arşivi, 36: 85-90. 175 AMADOR, A.G., RİGHİ, P.D., RADPOUR, S., EVERETT, E.T., WEİSBERGER, E., LANGER, M., ECKERT, G.J.,CHRİSTEN, A. G., CAMPBELL JR, S., SUMMERLİN, D.,REYNOLDS, N., HARTSFİELD JR, J.K. (2002). Polymorphisms of xenobiotic metabolizing genes in oropharyngeal carcinoma. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod., 93: 440-445. AMBROSONE, C.B., FREUDENHEİM J.L., THOMPSON, P.A., BOWMAN, E., VENA ,J. E., MARSHALL ,J. R., GRAHAM, S., LAUGHLİN ,R., NEMOTO, T., SHİELDS, P. G. (1999). Manganese superoxide dismutase (MnSOD) genetic polymorphisms, dietary antioxidants, and risk of breast cancer. Cancer Research, 59: 602-606. ARSOVA-SARAFİNOVSKA, Z., MATEVSKA, N.,PETROVSKİ, D., BANEV, S., DZİKOVA, S., GEORGİEV, V., SİKOLE, A., SAYAL, A., AYDİN, A., SUTURKOVA , L., DİMOVSKİ , A.J., (2008) Manganese superoxide dismutase (MnSOD) genetic polymorphism is associated with risk of early-onset prostate cancer Cell Biochemistry and Function, 26: 771-777. ARSOVA-SARAFİNOVSKA, Z., MATEVSKA, N., EKEN, A., PETROVSKİ, D., BANEV, S., DZİKOVA, S., GEORGİEV, V., SİKOLE, A., ERDEM, O., SAYAL, A., AYDİN, A., DİMOVSKİ, A.J. (2009). Glutathione peroxidase 1 (GPX1) genetic polymorphism, erythrocyte GPX activity, and prostate cancer risk. Int. Urol. Nephrol, 41: 63-70. ARTHUR, J. R. (2000). The glutathione peroxidases. Cellular and Molecular Life Sciences, 57: 1825-1835. ARUOMA, O., KANG, K., BAHORUN,T., SUNG, M.,RAHMAN,I. (2005). Oxidative Damage and Chronic Inflammation Induced by Smoking: Potential Antioxidant and Peripheral Biomarker Considerations. Cancer Prevention Research, 10: 149-158. BACCARELLİ, A., CALİSTA, D., MİNGHETTİ, P., MARİNELLİ, B., ALBETTİ, B., TSENG, T., HEDAYATİ, M., GROSSMAN, L., LANDİ, G., STRUEWİNG, J.P., LANDİ, M.T. (2004). XPD gene polymorphism and host characteristics in the association with cutaneous malignant melanomarisk. British Journal of Cancer, 90: 497-502. BACKENDORF , C., DE WİT , J., VAN OOSTEN , M., STOUT, G.J., MİTCHELL, J.R., BORGSTEİN, A., VAN DER HORST, G.T., DE GRUİJL, F.R., BROUWER, J., MULLENDERS, L.H.F., HOEİJMAKERS, J. H.J. (2005). Repair characteristics and differentiation propensity of long-term cultures of epidermal keratinocytes derived from normal and NER-deficient mice. DNA Repair, 4: 1325–1336. BAEZ, A. ( 2008). Genetic and environmental factors in head and neck cancer genesis. Journal of Environmental Science and Health Part C, 26: 174-200. BARHOUMI, R., MOUNEIMNE, Y., RAMOS, K.S., SAFE, S.H., PHILLIPS, T.D., CENTONZE, V.E., AINLEY, C., GUPTA, M.S., BURGHARDT, R.C. (2000). Analysis of benzo[a]pyrene partitioning and cellular homeostasis in a rat liver cell line. Toxicological Sciences, 53: 264-270. 176 BARTSCH, H., ROJAS, M., NAİR, U., NAİR, J., ALEXANDROV, K. (1999). Genetic cancer susceptibility and DNA adducts: studies in smokers, tobacco chewers, and coke oven workers. Cancer Detection and Prevention, 23: 445-453. BASTAKİ, M., HUEN, K., MANZANİLLO, P., CHANDE, N., CHEN, C., BALMES, J.R., TAGER, I.,B., HOLLAND, N. (2006). Genotype- aktivity relationship for Mnsuperoxide dismutase, glutathione peroxide 1 and catalase in humans. Pharmacogenet Genomics, 16: 279-286. BENHAMOU, S., SARASİN, A. (2002). ERCC2/XPD gene polymorphisms and cancer risk, Mutagenesis, 17: 463-469. BENHAMOU, S., SARASİN, A. (2005). ERCC2/XPD gene polymorphisms and lung cancer: A huge Review. American Journal of Epidemiology, 161: 1-14. BERGMAN, M., AHNSTRÖM, M., WEGMAN, P.P., WİNGREN, S. (2005). Polymorphism in the manganese superoxide dismutase (MnSOD) gene and risk of breast cancer in young women. J. Cancer Res. Clin. Oncol., 131: 439-444. BERNSTEİN, C., BERNSTEİN, H., PAYNE, C. M., GAREWAL , H. (2002). DNA repair/pro-apoptotic dual-role proteins in five major DNA repair pathways: fail-safe protection against carcinogenesis. Mutation Research, 511: 145-178. BERNEBURG, M., LEHMANN, A.R.(2001). Xeroderma pigmentosum and related disorders: defects in DNA repair and transcription. Advancers in Genetics, 43: 71-102. BESARATİ NİA, A., VAN STRAATEN, H.W.M., GODSCHALK, R.W.L., VAN ZANDWİJK, N., BALM, A.J.M., KLEİNJANS, J.C.S., VAN SCHOOTEN, F.J. (2000). Immunoperoxidase detection of polycyclic aromatic hydrocarbon-DNA adducts in mouth floor and buccal mucosa cells of smokers and non-smokers. Environmental and Moleculer Mutagenesis, 36: 127-133. BİCA, C.G., DE MOURA DA SİLVA , L.L., TOSCANİ , N.V., DA CRUZ, I.B.M., SÁ, G., GRAUDENZ, M.S., ZETTLER, C.G. (2009). MnSOD gene polymorphism association with steroid-dependent cancer. Pathol. Oncol. Res., 15: 19-24. BİNKOVA , B., CHVATALOVA , I., LNENİCKOVA, Z., MİLCOVA , A., TULUPOVA , E., FARMER , P. B., SRAM, R.J. (2007). PAH–DNA adducts in environmentally exposed population in relation to metabolic and DNA repair gene polymorphisms. Mutation Research, 620: 49-61. BUCH, S., ZHU, B., DAVİS, A.G., ODOM, D., SİEGFRİED, J.M., GRANDİS, J.R., ROMKES, M. (2005). Association of polymorphisms in the cyclin d1 and xpd genes and susceptibility to cancers of the upper aero-digestive tract. Molecular Carcınogenesıs, 42: 222-228. BURÇAK, G., ANDİCAN, G. (2004). Oksidatif DNA hasarı ve yaşlanma. Cerrahpaşa J Med, 35: 159-169. 177 BOLZAN, A.D., BIANCHI, M.S., STOR, N., BIANCHI, O. (1997). Superoxide dismutase, catalase and glutathione peroxidase activities in human blood: influence of sex, age and cigarette smoking. Clinical Biochemistry, 30: 449–454. BOYSEN, G., HECHT, S.S. (2003). Analysis of DNA and protein adducts of benzo[a]pyrene in human tissues using structure-specific methods. Mutation Research, 543: 17-30. BRIGELIUS-FLOHE, R. (1999). Tıssue-specıfıc functıons of ındıvıdual glutathıone peroxıdases. Free Radical Biology & Medicine, 27: 951-965. CAGGANA, M., KİLGALLEN, J., CONROY, J.M., WİENCKE, J.K., KELSEY, K.T., MİİKE, R., CHEN, P., WRENSCH, M.R. (2001). Associations between ERCC2 polymorphisms and gliomas. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 10: 355-360. CAİ, Q., SHU, X., WEN W., CHENG, J., DAİ., Q., GAO, Y., ZHENG, W. (2004). Genetic polymorphism in the manganese superoxide dismutase gene, antioxidant intake, and breast cancer risk: results from the Shanghai Breast Cancer Study. Breast Cancer Research, 6: 647-655. CEBRİAN, A., PHAROAH, P.D., AHMED, S., SMİTH, P.L., LUCCARİNİ, C., LUBEN, R., REDMAN, K., MUNDAY, H., EASTON, D.F., DUNNİNG, A.M., PONDER, B.A.J. (2006). Tagging Single-Nucleotide Polymorphisms in Antioxidant Defense Enzymes and Susceptibility to Breast Cancer. Cancer Research, 66: 1225-33. CENGİZ, M., OZAYDİN, A., OZKİLİC, A.C., DEDEKARGİNOGLU, G. (2007). The investigatıon of GSTT1, GSTM1 and SOD polymorphism in bladder cancer patıents. Int. Urol. Nephrol., 39: 1043–1048 CHEN, S., TANG, D., XUE, K., XU, L., MA, G., HSU, Y., CHO, S.S. (2002). DNA repair gene XRCC1 and XPD polymorphisms and risk of lung cancer in a Chinese population. Carcinogenesis, 23: 1321-1325. CLAİR, S.D.K., HOLLAND, J. C. (1991). Complementary DNA encoding human colon cancer manganese superoxide dismutase and the expression of ıts gene in human cells. Cancer Research, 51: 939-943. CLAİR, S.D., ZHAO , Y., CHAİSWİNG , L., OBERLEY , T. (2005). Modulation of skin tumorigenesis by SOD. Biomedicine & Pharmacotherapy, 59: 209-214. CLARKSON, S.G., WOOD, R.D. (2005). Polymorphisms in the human XPD (ERCC2) gene, DNA repair capacity and cancer susceptibility. DNA Repair, 4: 1068-1074. CHO, H., KLEEBERGER, S.R. (2007). Genetic mechanisms of susceptibility to oxidative lung injury in mice. Free Radical Biology & Medicine, 42: 433-445. 178 CHOİ, J., NEUHOUSER, M. L., BARNETT, M., HUDSON, M., KRİSTAL, A. R., THORNQUİST, M., KİNG, I. B., GOODMAN, G.E., AMBROSONE ,C. B. (2007). Polymorphisms in oxidative stress–related genes are not associated with prostate cancer risk in heavy smokers. Cancer Epidemiology, Biomarkers& Prevention, 16: 1115-1120. CHOİ, J., NEUHOUSER, M.L., BARNETT, M.J., HONG, C., KRİSTAL, A.R., THORNQUİST, M.D., KİNG, I.B., GOODMAN, G.E., AMBROSONE C.B. (2008). Iron intake, oxidative stress-related genes (MnSOD and MPO) and prostate cancer risk in CARET cohort. Carcinogenesis, 29: 964-970. CHU, F., ESWORTHY, R. S., DOROSHOW, J. H. (2004). Role of se-dependent glutathione peroxıdases ın gastroıntestınal ınflammatıon and cancer. Free Radical Biology & Medicine, 36: 1481-1495. COX, D. G., TAMİMİ, R. M., HUNTER, D.J. (2006). Gene × Gene interaction between MnSOD and GPX-1 and breast cancer risk: a nested case-control study. Biomed Central Center, 6: 217-219. COX, D.G., HANKİNSON, S.E., KRAFT, P., HUNTER, D.J. (2004). No association between GPX1 Pro198Leu and breast cancer risk cancer. Epidemiol. Biomarkers Prev., 13: 1821-1822. ÇAVDAR, C., SİFİL, A., ÇAMSARI, T. (1997). Reaktif oksijen partikülleri ve antioksidan savunma. Türk Nefroloji Diyaliz ve Transplantasyon Dergisi, 3: 92-95. DAVİD-BEABES, G.L., LUNN, R.M., LONDON, S.J. (2001). No association between the XPD (Lys751G1n) polymorphism or the XRCC3 (Thr241Met) polymorphism and lung cancer risk. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 10: 911-912. DE BOER, J. G. (2002). Polymorphisms in DNA repair and environmental interactions. Mutation Research, 509: 201-210. DE KOK, T.M.C.M., MOONEN, H.J.J., VAN DELFT, J., VAN SCHOOTEN, F.J. (2002). Methodologies for bulky DNA adduct analysis and biomonitoring of environmental and occupational exposures. Journal of Chromatography B, 778: 345-355. DOĞRU-ABBASOGLU, S., INCEOGLU, M., PARİLDAR-KARPUZOGLU, H., HANAGASİ, H.A., KARADAG, B., GURVİT, H., EMRE, M., AYKAC-TOKER, G., UYSAL, M. (2006). Polymorphisms in the DNA repair genes XPD (ERCC2) and XPF (ERCC4) are not associated with sporadic late-onset Alzheimer’s disease. Neuroscience Letters, 404: 258-261. DUELL, E.J., WİENCKE, J.K., CHENG, T., VARKONYİ, A., ZUO, Z.F., ASHOK, T.D.S., MARK, E.J., WAİN, J.C., CHRİSTİANİ,D.C., KELSEY, K.T. (2000). Polymorphisms in the DNA repair genes XRCC1 and ERCC2 and biomarkers of DNA damage in human blood mononuclear cells. Carcinogenesis, 21: 965-971. 179 DÜZGÜNER, V. (2005). Deneysel Olarak Diyabet Oluşturulan Tavşanlarda Çinkonun Lipid Peroksidasyonu ve Antioksidan Sistem Üzerine Etkisi.Yüksek Lians Tezi, M.K.Ü. Saglık Bilimleri Enstitüsü. DYBDAHL, M., VOGEL, U., FRENTZ, G., WALLİN, H., NEXØ, B.A. (1999). Polymorphisms in the DNA repair gene XPD: correlations with risk and age at onset of basal cell carcinoma. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 8: 77-81. EKİCİ, K., ALİŞARLI, M. (2003). Poliakrilamid jel izoelektrik fokuslama tekniğinin (PAGIF) et türlerinin ayrımında kullanılması. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi, 14: 102-106. ENGİN, A.B., KARAHALİL, B., ENGİN, A., KARAKAYA, A.E. (2010). Oxidative stress, Helicobacter pylori, and OGG1 Ser326Cys, XPC Lys939Gln, and XPD Lys751Gln polymorphisms in a Turkish population with colorectal carcinoma. Genetic Testing and Molecular Biomarkers, 14: 559-564. EGAN, K.M., THOMPSON, P.A., TİTUS-ERNSTOFF, L., MOORED, J.H., AMBROSONE, C.B. (2003). MnSOD polymorphism and breast cancer in a population-based case–control study. Cancer Letters, 199: 27-33. ERAS-ERDOGAN, N., AKBAS, E., SENLİ, H., KUL, S., ÇOLAK, T. (2009). Relationship between polymorphism in the manganese superoxide dismutase gene and breast cancer. Mutation Research, 680: 7-11. ESER, S., OLCAYTO, E.E., KARAKILINÇ, H.A., KARAOĞLANOĞLU, O., YAKUT, C., OZALAN, S., ÜÇÜNCÜ, N., ANBARCIOĞLU, Z., ERGÜN, A., AKIN, Ü., YAZICI, M., ÖZDEMİR, R., ÖZGÜL, N., TUNCER, M. (2006) NÜFUS TABANLI KANSER KAYIT MERKEZLERİ VERİ HAVUZU: SEKİZ İL, 2004-2006 DEĞERLENDİRİLMESİ. SAĞLIK BAKANLIĞI KANSERLE SAVAŞ DAİRESİ BAŞKANLIĞI (Epidemiyoloji ve Korumu Şube Müdürlüğü), 2004-2006 Yılları Türkiye Kanser İnsidansı. EVANS, A.J., HENNER, W.D., EİLERS, K.M., MONTALTO, M.A., WERSİNGER, E.M., ANDERSEN, P. E., COHEN, J. I., EVERTS, E.C., MCWİLLİAMS, J. E., BEER, T. M. (2004). Polymorphısms of GSTT1 and related genes ın head and neck cancer risk. Head & Neck, 26: 63-70. EZZİKOURİ, S., EL FEYDİ , A.E., CHAFİK, A., AFİFİ, R., EL KİHAL, L., BENAZZOUZ, M., HASSAR, M., PİNEAU, P., BENJELLOUN, S. (2008). Genetic polymorphism in the manganese superoxide dismutase gene is associated with an increased risk for hepatocellular carcinoma in HCV-infected Moroccan patients. Mutation Research, 649: 1-6. FAN, C. (2001). Genetic alterations in head and neck cancer: interactions among environmental carcinogens,cell cycle control, and host dna repair,Current Oncology Reports, 3: 66-71. 180 FİDANER, C., ESER , S.Y., PARKİN, D.M. (2001). Incidence in Izmir in 1993±1994: first results from izmir cancer registry. European Journal of Cancer, 37: 83-92. FİORETTİ, F., BOSETTİ, C., TAVANİ, A., FRANCESCHİ, S., VECCHİA, C. (1999). Risk factors for oral and pharyngeal cancer in never-smokers. Oral Oncology, 35: 375-378. FORSBERG, L., DE FAİRE, U., MARKLUND, S.L., ANDERSSON, P. M., STEGMAYR, B., MORGENSTERN, R. (2000). Phenotype determination of a common pro-leu polymorphism in human glutathione peroxidase. Blood Cells, Molecules, and Diseases, 26: 423-426. FORSBERG, L., LYRENAS, L., DE FAIRE, U., MORGENSTERN, R.(2001). A common functıonal c-t substıtutıon polymorphısm ın the promoter regıon of the human catalase gene ınfluences transcrıptıon factor bındıng, reporter gene transcrıptıon and ıs correlated to blood catalase levels. Free Radical Biology & Medicine, 30: 500-505. FOSTER, C. B., ASWATH, K., CHANOCK ,S. J., MCKAY, H. F.,PETERS, U. (2006). Polymorphism analysis of six selenoprotein genes: support for a selective sweep at the glutathione peroxidase 1 locus (3p21) in Asian populations. Biomed Central Genetics, 7: 56-75. FÖRSTİ, A., ANGELİNİ, S., FESTA, F., SANYAL, S., ZHANG, Z., GRZYBOWSKA, E., PAMULA, J., PEKALA, W., ZİENTEK, H., HEMMİNKİ, K., KUMAR, R. (2004). Single nucleotide polymorphisms in breast cancer. Oncology Reports, 11: 917-922. FRANK, E.G., SAYER, J.M., KROTH, H., OHASHİ, E., OHMORİ, H., JERİNA, D.M., WOODGATE, R. (2002). Translesion replication of benzo (a) pyrene and benzo (c) phenanthrene diol epoxide adducts of deoxyadenosine and deoxyguanosine by human DNA polymerase. Nucleic Acids Research, 30: 5284-5292. FRİEDLANDER, P.L. (2001). Genomic instability in head and neck cancer patients. Head &Neck, 23: 683-691. FUKUHARA, R., KAGEYAMA, T. (2005). Structure, gene expression, and evolution of primate glutathione peroxidases. Comparative Biochemistry and Physiology, Part B 141: 428 – 436. GALLEGO, M. P., SARASİN, A. (2003). Transcription-coupled repair of 8-oxoguanine in human cells and its deficiency in some DNA repair diseases. Biochimie, 85: 10731082. GANGWAR, R., AHİRWAR, D., MANDHANİ, A., MİTTAL, R. D. (2009). Influence of XPD and APE1 DNA repair gene polymorphism on bladder cancer susceptibility in north ındia. Urology, 73: 675-680. 181 GAUDET, M.M., GAMMON, M.D., SANTELLA, R.M., BRİTTON, J.A., TEİTELBAUM, S.L., ENG, S.M., TERRY, M.B., BENSEN, J.T., SCHROEDER, J., OLSHAN, A.F., NEUGUT, A.I., AMBROSONE, C.B. (2005). MnSOD Val-9Ala genotype, pro- and anti-oxidant environmental modifiers, and breast cancer among women on long ısland, new york. Cancer Causes and Control, 16: 1225-1234. GEİSLER, S.A., OLSHAN, A.F. (2001). GSTM1, GSTT1, and the Risk of Squamous Cell Carcinoma of the Head and Neck: A Mini-HuGE Review. American Journal of Epidemiology, 154: 95-105. GOODE, E.L., ULRİCH, C. M., POTTER, J. D. (2002). Polymorphisms in DNA repair genes and associations with cancer risk. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 11: 1513-1530. GRASBON-FRODL,E.M., KÖSEL, S., RİESS, O., MÜLER, U., MEHRAEİN, P., GRAEBER, M.B. (1999). Analysis of Mitochondrial targetting sequence and coding region polymorphisms of the manganese superoxide dismutase gene in german Parkinson disease patients. Biochemical and Biophysical Research Communications, 255: 749-752. GREEN, H., ROSS, G., PEACOCK, J., OWEN, R., YARNOLD, J., HOULSTON, R. (2002). Variation in the manganese superoxide dismutase gene (SOD2) is not a major cause of radiotherapy complications in breast cancer patients. Radiotherapy and Oncology, 63: 213–216. GÜLDEN ,B., ANDİCAN, G. (2004). Oksidatif DNA hasarı ve yaşlanma. Cerrahpaşa Tıp Dergisi, 35: 159-169. GÜREL, A., TOMAC, N., YİLMAZ, H.R., TEKEDERELİ, I., AKYOL, O., ARMUTCU, F., YUCE, H., AKİN, H., OZCELİK, N., ELYAS, H. (2004). The Ala-9Val polymorphism in the mitochondrial targeting sequence (MTS) of the manganese superoxide dismutase gene is not associated with juvenile-onset asthma. Clinical Biochemistry, 37: 1117-1120. GÜVEN, M., ÜNAL, M., BATAR, B., EROĞLU, E., DEVRANOĞLU, K., TAMÇELİK, N., UÇAR, D., SARİCİ, A. (2007). Polymorphisms of DNA repair genes XRCC1 and XPD and risk of primary open angle glaucoma (POAG). Molecular Vision, 13: 12-17. GÜVEN, M., GÜVEN, G.S., OZ, E., ÖZAYDIN, A., BATAR, B., ULUTİN, T., HACIHANEFİOĞLU, S., DOMANİÇ, N. (2007). DNA repair gene XRCC1 and XPD polymorphisms and their association with coronary artery disease risks and micronucleus frequency. Heart Vessels, 22: 355-360. HA , P.K., CHANG, S.S., GLAZER, C.A., CALİFANO, J.A., SİDRANSKY, D. (2009). Molecular techniques and genetic alterations in head and neck cancer. Oral Oncology, 45: 335-339. 182 HAMANİSHİ, T., FURUTA, H., KATO, H., DOİ, A., TAMAİ, M., SHİMOMURA, H., SAKAGASHİRA, S., NİSHİ, M., SASAKİ, H., SANKE, T., NANJO, K. (2004). Functional variants in the glutathione peroxidase-1 (GPX-1) gene are associated with ıncreased ıntima-media thickness of carotid arteries and risk of macrovascular diseases in japanese type 2 diabetic patients. Diabetes, 53: 2455-2460. HAMAJİMA, N., TAKEZAKİ, T., TAJİMA, K. (2002). Allele frequencies of 25 polymorphisms pertaining to cancer risk for Japanese, Koreans And Chinese. Asian Pacific Journal of Cancer Prevention, 3: 197-206. HAN, J., COLDİTZ, G.A., LİU, J.S., HUNTER, D.J. (2005).Genetic variation in XPD, sun exposure, and risk of skin cancer. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention,14: 1539-1544. HANSEN, R., SÆBØ, M., SKJELBRED, C. F., NEXØ, B.A., HAGEN, P.C., BOCK, G., LOTHE I.M.B., JOHNSONG, E., AASE S., HANSTEEN, I., VOGEL, U., KURE, E.H. (2005). GPX Pro198Leu and OGG1 Ser326Cys polymorphisms and risk of development of colorectal adenomas and colorectal cancer. Cancer Letters, 229: 8591. HARREUS, U.A., KLEİNSASSER, N.H., ZİEGER, S., WALLNER, B., REİTER, M., SCHULLER, P., BERGHAUS, A. (2004). Sensitivity to DNA-damage induction and chromosomal alterations in mucosa cells from patients with and without cancer of the oropharynx detected by a combination of Comet assay and fluorescence in situ hybridization. Mutation Research, 563: 131-138. HARTH, V., SCHAFER, M., ABEL, J., MAİNTZ, L., NEUHAUS, T., BESUDEN, M., PRİMKE, R., WİLKESMANN, A., THİER, R., VETTER, H., KO, Y.D., BRUNİNG, T., BOLT, H.M., ICKSTADT, K. (2008). Head and neck squamous- cell cancer and its association with polymorphic enzymes of xenobiotic metabolism and repair. J. Toxicol. Environ. Health A., 71: 887-897. HASHİBE, M., BRENNAN, P., STRANGE, R. C.,BHİSEY, R., CASCORBİ, I., LAZARUS, P.,OUDE OPHUİS, M. B., BENHAMOU, S.,FOULKES, W.D., KATOH, T.,COUTELLE, C., ROMKES, M., GASPARİ, L., TAİOLİ ,E., BOFFETTA, P. (2003). Meta and pooled analyses of GSTM1, GSTT1, GSTP1, and CYP1A1 genotypes and risk of head and neck cancer. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 12: 1509-1517. HECHT, S.S. (2003). Tobacco carcınogens, their biomarkers and tobacco-induced cancer, Nature Reviews, 3: 733-744. HO, J. C., ZHENG, S., COMHAİR, S.A.A., FARVER, C., ERZURUM, S. C. (2001). Differential expression of manganese superoxide dismutase and catalase in lung cancer, Cancer Research, 61: 8578-8585. HOU, S., KANNİO, A., ANGELİNİ, S., FALT, S., NYBERG, F., HUSGAFVELPURSİAİNEN, K. (2002). Influence of XPD variant alleles on p53 mutations in lung tumors of nonsmokers and smokers. International Congress Series, 1236: 217-219. 183 HU, Z., WEİ, Q., WANG, X., SHEN, H. (2004). DNA repair gene XPD polymorphism and lung cancer risk: a meta-analysis. Lung Cancer, 46: 1-10. HU,Y.J., DİAMOND, A. M. (2003). Role of glutathione peroxidase 1 in breast cancer: loss of heterozygosity and allelic differences in the response to selenium. Cancer Research, 63: 3347-3351. HU, Y.J., DOLAN, M. E., BAE, R., YEE, H., ROY, M., GLICKMAN, R., KIREMIDJIANSCHUMACHER, L., DIAMOND, A. M. (2004). Allelic loss at the GPX-1 locus in cancer of the head and neck. Biological Trace Element Research, 101: 97-106. HU, Y., BENYA, R. V., CARROLL, R.E., DİAMOND , A.M. ( 2005). Allelic loss of the gene for the GPX1 selenium-containing protein ıs a common event in cancer. The Journal of Nutrition, 135: 3021-3024. HU, J., ZHOU, G., WANG, N., WANG ,Y. (2010). GPX1 Pro198Leu polymorphism and breast cancer risk: a meta-analysis. Breast Cancer Res. Treat., 124: 425–431. HUANG, W.Y., OLSAN, A.F., SCHWARTZ, S.M., BERNDT, St., Chen, C., Liaca, V., Chanock, S.J., Fraumeni, J.F. Jr., Hayes, R.B. (2005). Selected genetic polymorphisms in MGMT, XRCC1, XPD and XRCC3 and risk of head and neck cancer: a pooled analysis. Cancer Epidemiology, Biomerkers & Prevention, 14: 1747-1753. HUNG, R.J., BOFFETTA, P., BRENNAN, P., MALAVEİLLE, C., GELATTİ, U., PLACİDİ, D., CARTA, A., HAUTEFEUİLLE, A., PORRU,S. (2004). Genetic polymorphisms of MPO, COMT, MnSOD, NQO1, interactions with environmental exposures and bladder cancer risk. Carcinogenesis, 25: 973-978. IARC. (1987). IARC Monographs, 32(7), (50-32-8). ICHİHASHİ , M., UEDA, M., BUDİYANTO, A., BİTO, T., OKA, M., FUKUNAGA, M., TSURU, K., HORİKAWA, T. (2003). UV-induced skin damage. Toxicology, 189: 2139. ICHIMURA, Y., HABUCHI, T., TSUCHIYA, N., WANG, L., OYAMA, C., SATO, K., NISHIYAMA, H., OGAWA, O., KATO T. (2004). Increased rısk of bladder cancer assocıated wıth a glutathıone peroxıdase 1 codon 198 varıant. The Journal of Urology, 172:728-732. IGUCHİ, T., WANG, C.Y., DELONGCHAMPS, N. B., SUNHEİMER, R., NAKATANİ, T., ROZA, G., HAAS, G. P. (2008). Association of prostate cancer and manganese superoxide dismutase AA genotype ınfluenced by presence of occult cancer in control group. Urology, 72: 238-242. INDULSKİ, J.A:, LUTZ, W. (2000). Metabolic genotypes in relation to individual susceptibility to environmental carcinogens. Int. Arch. Occup. Environ. Health, 73: 71-85. 184 IŞIK, A.Ü., İMAMOĞLU, M., ÇAYLAN, R., BAHADIR, O., MUHTAR, H. (1998). Oral kavite ve orofarenksin yassı hücreli kanserleri. Türk Otolarengoloji Arşivi, 34: 28-31. İNCİ, E., CİVELEK, S., SEVEN, A., İNCİ, F., KORKUT, N., BURÇAK, G. (2003). Laryngeal cancer: in relation to oxidative stress. Tohoku J. Exp. Med., 200: 17-23. ISHİDA, K., MORİNO, T., TAKAGİ, K., SUKENAGA, Y. (1987). Nucleotide sequence of a human gene for glutathione peroxidase, Nucleic Acids Research,15: 10051. JARUGA, P., ZASTAWNY, T. H., SKOKOWSKİ, J., DİZDAROGLU, M., OLİNSKİ ,R. (1994). Oxidative DNA base damage and antioxidant enzyme activities in human lung cancer. Federation of European Biochemical Societies Letters, 341: 59-64. JANSSEN, A.M. L., BOSMAN, C. B., DUİJN, W.V., DE RUİT, M.M. O., KUBBEN, F. J. G. M. , GRİFFİOEN, LAMERS, G., C. B. H. W., VAN KRİEKEN, J. H.J. M. , DE VELDE, C. J. H. V., VERSPAGET, H. W.(2000). Superoxide dismutases in gastric and esophageal cancer and the prognostic ımpact in gastric cancer. Clinical Cancer Research, 6: 3183-3192. JEFFERİES, S., KOTE-JARAİ, Z., GOLDGAR, D., HOULSTON, R., FRAZERWİLLİAMS, M.-J., A’HERN, R., EELES, R., HENK , J., GORE, M., RHYSEVANS , P., ARCHER, D., BİSHOP, K., SOLOMON, E., HODGSON, S., MCGURK, M., HİBBERT , J., O’CONNELL, M., PARTRİDGE, M., CHEVRETTON, E., CALMAN, F., SAUNDERS , M., SHOTTON, K., BROWN , A., WHİTTAKER, S., FOULKES, W. (2005). Association between polymorphisms of the GPX1 gene and second primary tumours after index squamous cell cancer of the head and neck. Oral Oncology, 41: 455-461. JEMAL, A., MURRAY, T., WARD, E., SAMUELS, A., TİWARİ, R.C., GHAFOOR, A., FEUER, E.J., THUN, M. J. (2005). Cancer Statistics, 2005. A Cancer Journal for Clinicians, 55: 10-30. JEMAL, A., SİEGEL, R., WARD, E., MURRAY,T., XU, J., THUN, M.J. (2007). Cancer Statistics, 2007. A Cancer Journal for Clinicians, 57: 43-66. Jİ, Y.B., TAE, K., LEE, S.H., KİM, K.R., PARK, C.W., PARK, B.L., SHİN, H.D. (2010). XPD polymorphisms and risk of squamous cell carcinoma of the head and neck in a korean sample. Clin. Exp. Otorhinolaryngol., 3: 42-47. JİAO, L., BONDY, M.L., HASSAN, M.M., WOLFF, R.A., EVANS, D.B., ABBRUZZESE, J.L., Lİ , D. (2006). Selected polymorphisms of DNA repair genes and risk of pancreatic cancer. Cancer Detection and Prevention, 30: 284-291. JOHNATTY, S.E., NAGLE, C.M., SPURDLE, A.B., CHEN, X., AUSTRALİAN BREAST CANCER FAMİLY STUDY, WEBB, P.M., CHENEVİX-TRENCH, G. (2007). The MnSOD Val9Ala polymorphism, dietary antioxidant intake, risk and survival in ovarian cancer (Australia). Gynecologic Oncology, 107: 388-391. 185 KADIOĞLU, E., SARDAŞ, S., ERGÜN, M., ÜNAL, S., KARAKAYA, A.E. (2010). The role of oxidative DNA damage, DNA repair, GSTM1, SOD2 and OGG1 polymorphisms in individual susceptibility to Barret’s esophagus. Toxicol. Ind. Health, 26: 67-79. KARAHALİL, B., KESİMCİ, E., EMERCE, E., GUMUS, T., KANBAK, O. 2010. The impact of OGG1, MTH1 and MnSOD gene polymorphisms on 8-hydroxy-2’deoxyguanosine and cellular superoxide dismutase activity in myocardial ischemia– reperfusion. Mol Biol Rep. KAYNAR, H., MERAL, M., TURHAN, H., KELES, M., CELİK, G., AKCAY, F. (2005). Glutathione peroxidase, glutathione-S-transferase, catalase, xanthine oxidase, Cu–Zn superoxide dismutase activities, total glutathione, nitric oxide, and malondialdehyde levels in erythrocytes of patients with small cell and non-small cell lung cancer. Cancer Letters, 227:133-139. KİNNULA ,V. L., CRAPO J.D. (2003). Superoxide dismutases in the lung and human lung diseases, American Journal of Respiratory and Critical Care Medicine, 167: 16001619. KNİGHT, J. A., ONAY, U. V., WELLS, S., Lİ, H., SHİ, E. J. Q., ANDRULİS, I. L., OZCELİK, H. ( 2004). Genetic variants of GPX1 and SOD2 and breast cancer risk at the Ontario site of the Breast Cancer Family Registry. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 13: 146-149. KONIG-GREGER, D., RIECHELMANN, H., WITTICH, U., GRONAU, S. (2004). Genotype and phenotype of glutathione-S-transferase in patients with head and neck carcinoma. Otolaryngology Head and Neck Surgery, 130:718-725. KOCABA޸ N.A., ŞARDAS¸ S., CHOLERTON, S., DALY, A.K., ELHAN, A.H., KARAKAYA, A.E. (2005). Genetic polymorphism of manganese superoxide dismutase (MnSOD) and breast cancer susceptibility cell biochemistry and function. Cell Biochem Funct, 23: 73-76. KRYUKOV, G.V., CASTELLANO, S., NOVOSELOV, S. V., LOBANOV, A.V., ZEHTAB, O., GUİGO´, R., GLADYSHEV , V.N. (2003). Characterization of mammalian selenoproteomes, Science, 300: 1439-1443. LAAT, W. L,. JASPERS, N.G.J., HOEİJMAKERS, J. H.J. (1999). Molecular mechanism of nucleotide excision repair. Genes & Dev., 13: 768-785. LAİNE´ J., EGLY, J. (2006). When transcription and repair meet: a complex system. Trends in Genetics, 22: 430-436. LEE, J., LEE,Y., YANG,S., YANG,P., LUH, S., LEE,C., CHEN,C. (2001). Genetic polymorphisims of XRCC1 and risk of the esophageal cancer. Int J. Cancer (Pred. Oncol), 95: 240-241. 186 LAZARUS, P., SHEIKH, S. N., REN, Q., SCHANTZ, S.P., STERN, J. C., RICHIE JR, J. P.,PARK, J. Y. (1998). p53, but not p16 mutations in oral squamous cell carcinomas are associated with specific CYP1A1 and GSTM1 polymorphic genotypes and patient tobacco use. Carcinogenesis, 19: 509-514. LEE, C., LEE, K.Y., CHOE, K., HONG, Y., NOH, S.,EOM, S., KO, Y., ZHANG, Y.W., YİM, D., KANG, J., KİM, H., KİM, Y.(2006). Effects of oxidative DNA damage and genetic polymorphism of the glutathione peroxidase 1 (GPX1) and 8-oxoguanin glycosylase 1 (hOGG1) on lung cancer. J.Prev. Med. Public Health, 39: 130-134. LEE, Y. A., BOFFETTA, P., STURGİS E.,M., WEİ, Q., ZHANG, Z., MUSCAT, J., LAZARUS, P., MATOS, E., HAYES, R.,B,. WİNN, D. M., ZARİDZE, D., WÜNSCH-FİLHO, V., ELUF-NETO, J., KOİFMAN, S., MATES, D., CURADO, M. P., MENEZES, A., FERNANDEZ, L., DAUDT, A. W., SZESZENİADABROWSKA N., FABİANOVA, E., RUDNAİ, P., FERRO, G., BERTHİLLER, J., BRENNAN, P., HASHİBE ,M. (2008). Involuntary smoking and head and neck cancer risk: pooled analysis in the international Head and Neck Cancer Epidemiology Consortium. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 17: 1974-1981. LEHMAN, R.A. (2001). The xeroderma pigmentosum group D( XPD) gene: one gene two functions, three diseases. Genes&Development, 15: 15-23. LEONARD, S.S., HARRIS, G. K., SHI, X. (2004). Metal-induced oxidative stress and signal transduction. Free Radical Biology & Medicine, 37: 1921-1942. LEVİNE, A.J., ELKHOULY, E., DİEP, A.T., LEE, E.R., FRANKL, H., HAİLE, R.W.(2002). The MnSOD A16V mitochondrial targeting sequence polymorphism is not associated with increased risk of distal colorectal adenomas: data from a sigmoidoscopy based case control study. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 11: 1140–1141. LEWİN, F., NORELL, S.E., JOHANSSON, H., GUSTAVSSON, P., WENNERBERG, J., BİÖRKLUND, A., RUTQVİST, L.E. (1998). Smoking tobacco, oral snuff, and alcohol in the etiology of squamous cell carcinoma of the head and neck. Cancer, 82: 1367-75. Lİ, H., KANTOFF, P.W., GİOVANNUCCİ, E., LEİTZMANN, M. F., GAZİANO, J. M., STAMPFER, M. J., MA, J. (2005). Manganese superoxide dismutase polymorphism, prediagnostic antioxidant status, and risk of clinical significant prostate cancer. Cancer Research, 65: 2498-2504. Lİ, H., KANTOFF, P.W., GİOVANNUCCİ, E., LEİTZMANN, M.F., GAZİANO, J. M., STAMPFER, M.J., MA J. (2005). Manganese superoxide dismutase polymorphism, prediagnostic antioxidant status, and risk of clinical significant prostate cancer. Cancer Research, 65: 2498-2504. LIANG, G., XING, D., MIAO, X., TAN, W., YU, C., LU, W., LIN, D. (2003). Sequence variations in the DNA repaır gene XPD and risk of lung cancer ın a chinese population. Int. J. Cancer, 105: 669-673. 187 LİGHTFOOT, T.J., SKİBOLA, C.F., SMİTH, A.G., FORREST, M.S., ADAMSON, P. J., MORGAN, G.J., BRACCİ, P. M., ROMAN, E., SMİTH, M. T., HOLLY, E. A. (2006). Polymorphisms in the oxidative stress genes, superoxide dismutase, glutathione peroxidase and catalase and risk of non-Hodgkin’s lymphoma. Haematologica, 91: 1222-1227. LİN, P., HSUEH, Y., KO, J., LİANG, Y., TSAİ , K., CHEN, C. (2003). Analysis of NQO1, GSTP1, and MnSOD genetic polymorphisms on lung cancer risk in Taiwan. Lung Cancer, 40: 123-129. LİU, G., ZHOU, W., PARK, S., WANG, L.I., MİLLER, D.P., WAİN, J.C., LYNCH, T. J., SU, L., CHRİSTİANİ, D.C.(2004). The SOD2 Val/Val genotype enhances the risk of nonsmall cell lung carcinoma by p53 and XRCC1 polymorphisms. Cancer, 101: 2802–2808. LOCKETT, K.L., SNOWHİTE, I.V., HU, J.J. (2005). Nucleotide-excision repair and prostate cancer risk. Cancer Letters, 220: 125-135. LODOVİCİ , M., BİGAGLİ, E. (2009). Biomarkers of induced active and passive smoking damage. International Journal of Environmental Research and Public Health, 6: 874888. LÓPEZ-CİMA, M. F., GONZÁLEZ-ARRİAGA, P., GARCÍA-CASTRO, L., PASCUAL, T., MARRÓN, M.G., PUENTE, X.S., TARDÓN, A. (2007). Polymorphisms in XPC, XPD, XRCC1, and XRCC3 DNA repair genes and lung cancer risk in a population of Northern Spain, BMC Cancer, 7: 162-173. LUNN, R.M., HELZLSOUER, K.J., PARSHAD, R.,UMBACH, D.M., HARRİS, E.L., SANFORD, K.K., BELL, D.A. (2000). XPD polymorphisms: effects on DNA repair proficiency. Carcinogenesis, 21: 551-555. MAO, L., HONG, W.K., PAPADİMİTRA, V.A. (2004). Focus on head and neck cancer. Cancer Cell, 5: 311-316. MANOHARAN , S., KOLANJİAPPAN, K., SURESH ,K., PANJAMURTHY, K. (2005). Lipid peroxidation & antioxidants status in patients with oral squamous cell carcinoma. Indian J. Med. Res., 122:529-534. MANUGUERRA, M., SALETTA, F., KARAGAS, M.R., BERWİCK, M., VEGLİA, F., VİNEİS, P., MATULLO, G. (2006). XRCC3 and XPD/ERCC2 single nucleotide polymorphisms and the risk of cancer: A HuGE Review. American Journal of Epidemiology, 164: 297-302. MARİCHALAR-MENDİA, X., RODRİGUEZ-TOJO, M.J., ACHA-SAGREDO, A., REYBARJA, N., AGUİRRE-URİZAR, J.M. (2010). Oral cancer and polymorphism of ethanol metabolising genes. Oral Oncology, 46: 9-13. MARNETT, L.J. (2000). Oxyradicals and DNA damage. Carcinogenesis, 21: 361-370. 188 MARTİN, R.C.G., AHN, J., NOWELL, S.A., HEİN, D.W., DOLL, M.A., MARTİNİ, B.D., AMBROSONE, C.B. (2006). Association between manganese superoxide dismutase promoter gene polymorphism and breast cancer survival. Breast Cancer Research, 8: 45-53. MARUR, S., FORASTIERE, A. A. (2008). Head and neck cancer: changing epidemiology, diagnosis, and treatment, Mayo Clinic Proceedings, 83: 489-501. MATÉS, J.M., SÁNCHEZ-JİMÉNEZ, F. (1999). Antioxidant enzymes and their implications in pathophysiologic processes. Frontiers in Bioscience, 4: 339-345. MATES, J. M., SANCHEZ-JİMENEZ, F.M. (2000). Role of reactive oxygen species in apoptosis: implications for cancer therapy. The International Journal of Biochemistry & Cell Biology, 32: 157-170. MATULLO, G., PALLİ, D., PELUSO, M., GUARRERA, S., CANTURAN, S., CELENTANO, E., KROGH, V., MUNNİA, A.,TUMİNO,R., POLİDORO, S., PİAZZA, A., VİNEİS, P. (2001). XRCC1, XRCC3, XPD gene polymorphisms, smoking and 32P – DNA adducts in a sample of healthy subjects. Carcinogenesis, 22: 1437-1445. MCINTYRE, M., BOHR, D.F., DOMİNİCZAK, A.F. (1999). Endothelial function in hypertension : the role of superoxide anion. Hypertension, 34: 539-545. MCPHERSON, M.J., QUİRKE, P., TAYLOR, G.R. (1991). PCR: A Practical Approach. Oxford University Press, New York. MENA, S., ORTEGA, A., ESTRELA, J.M. (2009). Oxidative stress in environmentalinduced carcinogenesis. Mutation Research, 674: 36-44. MİKHAK, B., HUNTER, D.J., SPİEGELMAN, D., PLATZ, E.A., WU, K., ERDMAN J. W., GİOVANNUCCİ, E. (2008). Manganese superoxide dismutase (MnSOD) gene polymorphism, interactions with carotenoid levels and prostate cancer risk. Carcinogenesis, 29: 2335-2340. MİLLİKAN, R.C., PLAYER, J., COTRET, A. R., MOORMAN, P., PİTTMAN, G., VANNAPPAGARİ, V., TSE, C.J., KEKU, T. (2004). Manganese superoxide dismutase Ala-9Val polymorphism and risk of breast cancer in a population-based case–control study of African Americans and whites. Breast Cancer Research, 6: 264274. MİRANDA, A., JANSSEN, L., BOSMAN, C.B., VAN DUİJN, W., OOSTENDORP-VAN DE RUİT, M.M., KUBBEN, F.J. G. M., GRİFFİOEN, G., LAMERS, C.B. H. W., VAN KRİEKEN, J. H.J. M., VAN DE VELDE, C. J. H., VERSPAGET, H.W. (2000). Superoxide dismutases in gastric and esophageal cancer and the prognostic ımpact in gastric cancer. Clinical Cancer Research, 6: 3183-3192. 189 MİSRA, R.R., RATNASİNGHE, D., TANGREA, J.A., VİRTAMO, J., ANDERSEN, M.R., BARRETT, M., TAYLOR, P.R., ALBANES, D. (2003). Polymorphisms in the DNA repair genes XPD, XRCC1, XRCC3,and APE/ref-1, and the risk of lung cancer among male smokers in Finland. Cancer Letters, 191: 171-178. MİTRUNEN,K., SİLLANPAA, P., KATAJA, V., ESKELİNEN, M., KOSMA, V., BENHAMOU, S., UUSİTUPA, M., HİRVONEN, A. (2001). Association between manganese superoxide dismutase (MnSOD) gene polymorphism and breast cancer risk. Carcinogenesis, 22: 827-829. MØLLER , P., WALLİN, H. (1998). Adduct formation, mutagenesis and nucleotide excision repair of DNA damage produced by reactive oxygen species and lipid peroxidation product. Mutation Research, 410: 271-290. MORARİ, E. C., PEREİRA LEİTE, J. L., GRANJA,F., ASSUMPÇAO, L. V. M., WARD, L. S. (2002). The null genotype of glutathione s-transferase M1 and T1 locus ıncreases the risk for thyroid cancer. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 11: 1485-1488. MOSTOWSKA, A., HOZYASZ, K.K., LİANERİ, M., PİWOWAR, W., JAGODZİNSKİ, P.P. (2007). Polymorphic variants of genes encoding main antioxidant enzymes and the risk of CL/P-affected pregnancies. Clinical Biochemistry, 40: 416-419. MÖLLSTEN, A., MARKLUND, S.L., WESSMAN, M., SVENSSON, M., FORSBLOM, C., PARKKONEN, M., BRİSMAR, K., GROOP, P.,DAHLQUİST,G. (2007). A functional polymorphism in the manganese superoxide dismutase gene and diabetic nephropathy. Diabetes, 56: 265-269. MULLER ,F.L., LUSTGARTEN, M. S., JANG, Y., RİCHARDSON, A., REMMEN, H. V. (2007). Trends in oxidative aging theories. Free Radical Biology & Medicine, 43: 477-503. MURPHY, S.J., HUGHES, A.E., PATTERSON, C.C., ANDERSON, L.A., WATSON, R.G.P., JOHNSTON, B.T., COMBER, H., MCGUİGAN, J.,.REYNOLDS, J.V., MURRAY, L. J. (2007). A population-based association study of SNPs of GSTP1, MnSOD, GPX2 and Barrett’s esophagus and esophageal adenocarcinoma. Carcinogenesis, 28: 1323-1328. Mutation Spectra Multivariate Analysis Grouping of UV-induced mutation spectra from cII, supF, yeast p53 mutation assays and TP53 basal cell carcinoma in skin Erişim:[http://137.44.25.44/path/imuse/example.aspx]. Erişim tarihi: 15.09.2010 NAGAL, M.A. (1999). Genetic alterations in head and neck squamous cell carcinomas. Brazilian Journal of Medical and Biological Research, 32: 897-904. NAKAO, K., ISASHİKİ, Y., SONODA, S., UCHİNO, E., SHİMONAGANO, Y., SAKAMOTO, T. (2007). Nitric oxide synthase and superoxide dismutase gene polymorphisms in behçet disease. Arch Ophthalmol., 125: 246-251. 190 NEBERT, D.W., ROE, A.L. (2001). Ethnic and genetic differences in metabolism genes and risk of toxicity and cancer. The Science of The Total Environment, 274: 93-102. NEMOTO, M., NİSHİMURA, R., SASAKİ, T., HİKİ, Y., MİYASHİTA, Y., NİSHİOKA, M., FUJİMOTO, K., SAKUMA, T., OHASHİ, T., FUKUDA, K., ETO, Y., TAJİMA, N. (2007). Genetic association of glutathione peroxidase-1 with coronary artery calcification in type 2 diabetes: a case control study with multi-slice computed tomography. Cardiovascular Diabetology, 6: 23-29. OLSHAN, A.F., WATSON, M.A., WEİSSLER, M.C., BELL, D.A. (2002). XRCC1 polymorphisms and head and neck cancer. Cancer Letters, 178: 181-186. OBERLEY L. W. (2005). Mechanism of the tumor suppressive effect of MnSOD overexpression. Biomedicine & Pharmacotherapy, 59: 143-148. ÖKTEM, F., TOPRAK, M., ADA, M., ÖZTÜRK, O. (2000). Larinks kanseri etiyolojisinde laringofaringeal reflünün yeri. Türk Otolarengoloji Arşivi, 38: 28-32. ÖZBAL, C.C., SKİPPER, P.L., YU, M.C., LONDON, S.J., DASARİ, R.R., TANNENBAUM, S.R. (2000). Quantification of (7S,8R)-dihidroxy- (9R,10S)-epoxy -7,8,9,10-tetrahydro benzo (a) pyrene adducts in human serum albumin by laser induced fluorescence: implications for the in vivo metabolism of benzo(a) pyrene. Cancer Epidemiology Biomarkers&Prevention, 9: 733-739. ÖZTÜRK, Ö., BELLİ, Ş.B., ALPER, M., EGELİ, E., KALELİ, Ç. (2004). Larinks psödosarkoması: olgu sunumu. Türk Otolarengoloji Arşivi, 42: 169-173. PAPPAS, A.C., ZOİDİS, E., SURAİ P.F., ZERVAS, G. (2008). Selenoproteins and maternal nutrition. Comparative Biochemistry and Physiology, 151: 361-372. PARK , J. Y., LEE , S. Y., JEON , H., PARK , S. H., BAE , N. C., LEE , E. B., CHA , S. I., PARK , J., KAM , S., KİM , I., JUNG , T.H. (2002). Lys751Gln polymorphism in the DNA repair gene XPD and risk of primary lung cancer. Lung Cancer, 36: 15-16. PETERS, U., CHATTERJEE, N., HAYES, R.B., SCHOEN, R.E., WANG, Y., CHANOCK, S.J., FOSTER, C.B. (2008). Variation in the selenoenzyme genes and risk of advanced distal colorectal adenoma. Cancer Epidemiology, Biomarkers& Prevention,17: 11441154. PHİLLİPS, D.H. (2002). Smoking- related DNA and protein adducts in human tissues. Carcinogenesis, 23: 1979-2004. PHİLLİPS, D.H. (2005). DNA adducts as markers of exposure and risk. Mutation Research, 577: 284-292. POİRİER, M.C. (2004). Chemical-induced DNA damage and human cancer risk, Nature Reviews, 4: 630-637. 191 PUTNAM, C.D., ARVAİ, A.S., BOURNE, Y., TAİNER, J.A. (2000). Active and inhibited human catalase structures: ligand and NADPH binding and catalytic mechanism. J. Mol. Biol., 296: 295-309. QİAO, Y., SPİTZ, M.R., SHEN, H., GUO, Z., SHETE, S., HEDAYATİ, M., GROSSMAN, L., MOHRENWEİSER, H., WEİ, Q. (2002). Modulation of repair of ultraviolet damage in the host-cell reactivation assay by polymorphic XPC and XPD/ERCC2 genotypes. Carcinogenesis, 23: 295-299. QUAN, F., KORNELUK, R.G., TROPAK, M.B., GRAVEL, R.A.(1986). Isolation and characterization of the human catalase gene. Nucleic Acids Research, 14: 5321-5335. RAASCHOU-NİELSEN, O., SØRENSEN, M., HANSEN, R.D., FREDERİKSEN, K., TJØNNELAND, A., OVERVAD, K., VOGEL, U. (2007). GPX1 Pro198Leu polymorphism, interactions with smoking and alcohol consumption, and risk for lung cancer. Cancer Letters, 247: 293-300. RAASCHOU-NİELSEN, O., SØRENSEN, M., OVERVAD, K., ANNE TJØNNELAND, VOGEL, U. (2008). Polymorphisms in nucleotide excision repair genes, smoking and intake of fruit and vegetables in relation to lung cancer. Lung Cancer, 59: 171-179. RAMACHANDRAN, S., RAMADAS, K., HARİHARAN, R., KUMAR, R.R., PİLLAİ, M.R. (2006). Single nucleotide polymorphisms of DNA repair genes XRCC1 and XPD and its molecular mapping in Indian oral cancer. Oral Oncology, 42: 350-362. RATNASİNGHE, D., TANGREA, J.A., ANDERSEN, M.R., BARRETT, M.J., VİRTAMO, J., TAYLOR, P.R., ALBANES, D. (2000). Glutathione peroxidase codon 198 polymorphism variant ıncreases lung cancer risk. Cancer Research, 60: 6381-6383. RATNASİNGHE, D., YAO, S., TANGREA, J.A., QİAO, Y., ANDERSEN, M.R., BARRETT, M.J., GİFFEN, C.A., EROZAN, Y., TOCKMAN, M.S., TAYLOR, P.R. (2001). Polymorphisms of the DNA Repair Gene XRCC1and Lung Cancer Risk. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention,10: 119-123. RAVN-HAREN, G., OLSEN, A., TJØNNELAND, A., DRAGSTED, L.O., NEXØ, B.A., WALLİN, H., OVERVAD, K., RAASCHOU-NİELSEN, O., VOGEL, U. (2006). Associations between GPX1 Pro198Leu polymorphism, erythrocyte GPX activity, alcohol consumption and breast cancer risk in a prospective cohort study. Carcinogenesis, 27: 820-825. REİD, B.C., WİNN, D.M., MORSE, D.E., PENDRYS, D.G. (2000). Head and neck in situ carcinoma incidence trends and survival. Oral Oncology, 36: 414-420. 192 REMMEN, H.V., IKENO, Y., HAMİLTON, M., PAHLAVANİ, M., WOLF, N., THORPE, S. R., ALDERSON, N. L,. BAYNES, J.W., EPSTEİN, C.J., HUANG, T., NELSON, J., STRONG, R., RİCHARDSON ,A. (2003). Life-long reduction in MnSOD activity results in increased DNA damage and higher incidence of cancer but does not accelerate aging. Physiol Genomics, 16: 29-37. RİGSTRÖM, E.,PETERS, E., HASEGAWA, M., POSNER, M., LİU, M., KELSEY, K.T. (2002). Human papillomavirus type 16and squamous cell carcinoma of the head and neck. Clinical Cancer Research, 8: 3187-3192. ROCKENBAUER, E., PETERSEN, K., VOGEL, U., BOLUND, L., KØLVRAA, S., NİELSEN, K.V., NEXØ, B. A. (2005). SNP Genotyping Using Microsphere-Linked PNA and Flow Cytometric Detection. Cytometry Part A, 64A: 80-86. ROMANO, G., SGAMBATO, A.,BONİNSEGNA, A., FLAMİNİ, G., CURİGLİANO, G., YANG, Q., GİOİA, V. L.,SİGNORELLİ, C., FERRO, A., CAPELLİ, G.,SANTELLA, R.M., CİTTADİNİ, A. (1999). Evaluation of polycyclic aromatic hydrocarbon-dna adducts in exfoliated oral cells by an ımmunohistochemical assay. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 8: 91-96. RONENE, A., GLİCKMAN, B.W. (2001). Human Rrepair Genes, Environmental and Molecular Mutagenesis, 37: 241-283. ROSE, B.R., THOMPSON, C.H., TATTERSAL, M.H., O’ BRİEN, C., COSSART, Y.E. (2000). Squamous cell carcinoma of the head and neck: molecular mechanisms and potential biomarkers. Australian and New Zealand Journal of Surgery, 70: 601-606. ROTH, M. J., DAWSEY, S. M., WANG, G., TANGREA, J. A., ZHOU, B., RATNASİNGHE, D., WOODSON, K.G., OLİVERO, O. A., POİRİER, M.C., FRYE, B.L., TAYLOR, P. R., WESTON, A. (2000). Association between GSTM1*0 and squamous dysplasia of the esophagus in the high risk region of Linxian, China. Cancer Letters, 156: 73-81. RYBİCKİ, B.A., CONTİ, D.V., MOREİRA, A., CİCEK, M., CASEY, G., WİTTE, J.S. (2004). DNA repair gene XRCC1 and XPD polymorphisms and risk of prostate cancer, Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 13: 23-29. RYDZANİCZ, M., WİERBİCKA, M., GAJECKA, M., SZYFTER, W., SZYFTER, K. (2005). The impact of genetic factors on the incidence of multiple primary tumors (MPT) of the head and neck. Cancer Letters, 224: 263-278. SAMBROOK, J., RUSSELL, D.W. (2001).Molecular Cloning a Labaratory Manual. Cold Spring Harbor Labarotory Press. New York. SASCO, A.J., SECRETAN, M.B., STRAİF, K. (2004). Tobacco smoking and cancer: a brief of recent epidemiological evidence. Lung Cancer, 45: 53-59. 193 SATCHER, D. (1999). POLYCYCLIC AROMATIC HYDROCARBONS (PAHS),Agency for Toxic Substances and Disease Registry Toxicological Profiles, Research Triangle Institute, Division of Toxicology, Clifton Road NE, Atlanta, Georgia: CRC Press LLC. SCHAAİJ-VİSSER, T.B.M., BRAKENHOFFC, R.H., LEEMANS, C.R., HECK, A.J.R., SLİJPER, M. (2010). Protein biomarker discovery for head and neck cancer. Journal of Proteomics, 73: 1790-1803. SCULLY, C., FİELD, J.K., TANZAWA, H. (2000). Genetic aberrations in oral or head and neck squamous cell carcinoma (SCCHN): 1. Carcinogen metabolism, DNA repair and cell cycle control, Oral Oncology, 36: 256-263. SHEN, M., HUNG, R.J., BRENNAN, P., MALAVEİLLE, C., DONATO, F., PLACİDİ, D., CARTA, A., HAUTEFEUİLLE, A., BOFFETTA, P., PORRU, S. (2003). polymorphisms of the DNA repair genes XRCC1, XRCC3, XPD, interaction with environmental exposures, and bladder cancer risk in a case-control study in northern Italy. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 12: 1234-1240. SHİMODA-MATSUBAYASHİ, S., MATSUMİNE, H., KOBAYASHİ, T., NAKAGAWAHATTORİ, Y., SHİMİZU, Y., MİZUNO, Y. (1996). Structural dimorphism in the mitochondrial targeting sequence in the human manganese superoxide dismutase gene a predictive evidence for conformational change to ınfluence mitochondrial transport and a study of allelic association in parkinson’s disease. Bıochemıcal And Bıophysıcal Research Communıcatıons, 226: 561-565. SİNGH, M., SHAH, P.P., SİNGH, A.P., RUWALİ, M., MATHUR, N., PANT, M.C., PARMAR, D. (2008). Association of genetic polymorphisms in glutathione stransferases and susceptibility to head and neck cancer. Mutation Research, 638: 184194. SHİNKAİ, T., MULLER, D.J., LUCA, V., SHAİKH, S., MATSUMOTO, C., HWANG, R., KİNG , N., TRAKALO, J., POTAPOVA, N., ZAİ, G., HORİ, H., OHMORİ, O., MELTZER, H.Y., NAKAMURA, J., KENNEDY, J. L. (2006). Genetic association analysis of the glutathione peroxidase (GPX1) gene polymorphism (Pro197Leu) with tardive dyskinesia. Psychiatry Research, 141: 123-128. SKULADOTTİR, H., AUTRUP, H., AUTRUP, J., TJOENNELAND, A., OVERVAD, K., RYBERG, D., HAUGENE, A., OLSEN, J.H. (2005). Polymorphisms in genes involved in xenobiotic metabolism and lung cancer risk under the age of 60 years A pooled study of lung cancer patients in Denmark and Norway. Lung Cancer, 48: 187199. SLİWİNSKİ, T., PRZYBYLOWSKA, K., MARKİEWİCZ, L., RUSİN, P., PİETRUSZEWSKA, W., ZELİNSKA-BLİZNİEWSKA, H., OLSZEWSKİ, J., MORAWİEC-SZTANDERA, A., MLYNARSKİ, W., MAJSTEREK, I. (2011). MUTYH Tyr165Cys, OGG1 Ser326Cys and XPD Lys751Gln polymorphisms and head and neck cancer susceptibility: a case control study. Molecular Biology Reports, 38: 1251-1261. 194 SMİTH, C.J., PERFETTİ, T.A., GARG, R., HANSCH, C.. (2003). IARC carcinogens reported in cigarette mainstream smoke and their calculated log P values, Food and Chemical Toxicology, 41: 807-817. SPİTZ, M.R., WU, X., WANG, Y., WANG, L., SHETE, S., AMOS, C.I., GUO, Z., LEİ, L., MOHRENWEİSER, H., WEİ, Q. (2001). Modulation of nucleotide excision repair capacity by XPD polymorphisms in lung cancer patients. Cancer Research, 61: 1354-1357. STAVRİDES, J.C. (2006). Lung carcinogenesis: Pivotal role of metals in tobacco smoke, Free Radical Biology & Medicine, 41: 1017-1030. STELLWAGEN, N.C. (2009). Electrophoresis of DNA in agarose gels, polyacrylamide gels and in free solution. Electrophoresis, 30: 188-195. STEPHENS, J.W., KHANOLKAR, M.P., BAİN, S.C. (2009). The biological relevance and measurement of plasma markers of oxidative stress in diabetes and cardiovascular disease. Atherosclerosis, 202: 321-329. STERN, M.C., JOHNSON, L.R., BELL, D.A., TAYLOR, J.A. (2002). XPD Codon 751 Polymorphism, Metabolism Genes, Smoking, and Bladder Cancer Risk. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 11: 1004-1011. STRINGER, K.A., FREED, B.M., DUNN, J.S., SAYERS, S., GUSTAFSON, D.L., FLORES, S.C. (2004). Particulate phase cigarette smoke increases MNSOD, NQO1, and CINC-1 ın rat lungs. Free Radical Biology & Medicine, 37: 1527-1533. STURGİS, E.M:, ZHENG, R., Lİ, L., CASTİLLO, E.J., EİCHER, S.A., CHEN, M., STROM, S.S:, SPİTZ, M.R., WEİ, Q. (2000). XPD/ERCC2 polymorphisms and risk of head and neck cancers a case -control analysis. Carcinogenesis, 21: 2219-2223. STURGİS, E.M., WEİ, Q. (2002). Genetic susceptibility molecular epidemiology of head and neck cancer. Current Opinion in Oncology,14: 310-317. STURGİS.,E.M., CASTİLLO.,E.J., Lİ.,L., EİCHER., S.A., STROM., S.S., SPİTZ., M.R., WEİ,., Q. (2002). XPD/ERCC2 Exon 8 polymorphisms: rarity and lack of significance in risk of squamous cell carcinoma of the head and neck. Oral Oncology, 38: 475-477. STURGİS, E.M., DAHLSTROM, K.R., SPİTZ, M.R., WEİ, Q. (2002). DNA repair gene ERCC1 and ERCC2/XPD polymorphisms and risk of squamous cell carcinoma of the head and neck. Arch Otolaryngol Head Neck Surg., 128: 1084-1088. SUDHEER, A. R., MUTHUKUMARAN, S., DEVİPRİYA, N., MENON, V.P. (2007). Ellagic acid, a natural polyphenol protects rat peripheral blood lymphocytes against nicotine-induced cellular and DNA damage in vitro: With the comparison of Nacetylcysteine. Toxicology, 230: 11-21. 195 SUDHEER, A. R., MUTHUKUMARAN, S., KALPANA, C., SRİNİVASAN, M., MENON , V. P. (2007). Protective effect of ferulic acid on nicotine-induced DNA damage and cellular changes in cultured rat peripheral blood lymphocytes: A comparison with N-acetylcysteine, Toxicology in Vitro, 21: 576-585. SUTTON, A., KHOURY, H., PRİP-BUUS, C., CEPANEC, C., PESSAYRE, D., DEGOUL, F. (2003). The Ala16Val genetic dimorphism modulates the import of human manganese superoxide dismutase into rat liver mitochondria. Pharmacogenetics, 13: 145-157. SÜZEN, H.S., GÜÇYENER, E., SAKALLİ, Ö., UÇKUN , Z., KÖSE, G., ÜSTEL, D., DUYDU. Y. (2010). CAT C-262T and GPX1 Pro198Leu polymorphisms in a Turkish population. Molecular Biology Reports, 37: 87-92. SÜZEN, H.S., GÜVENÇ, G., TURANLI, M., CÖMERT, E., DUYDU, Y., ELHAN, A. (2007). The role of GSTM1 and GSTT1 polymorphisms in head and neck cancer risk. Oncology Research, 16: 423-429. SZYFTER, K., SZMEJA, Z., SZYFTER, W., HEMMİNKİ, K., BANASZEWSKİ, J., SZTUL-JASKULA, R., LOUHELAİNEN, J. (1999). Molecular and cellular alterations in tobacco smoke-associated larynx cancer. Mutation Research, 445: 259274. TAMİMİ, R. M., HANKİNSON, S.E., SPİEGELMAN, D., COLDİTZ, G.A., HUNTER, D.J. (2004). Manganese superoxide dismutase polymorphism, plasma antioxidants, cigarette smoking, and risk of breast cancer. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 13: 989-996. TANG, N., WANG , L., YANG , L., GU , H., SUN , Q., CONG , R., ZHOU , B., ZHU , H., WANG , B. (2008). Genetic variant in glutathione peroxidase 1 gene is associated with an increased risk of coronary artery disease in a Chinese population. Clinica Chimica Acta, 395: 89-93. TAYLOR, E.M:, BROUGHTON, B.C., BOTTA, E., STEFANİNİ, M., SARASİN, A., JASPERS, G.J., FAWCETT, H., HARCOURT,S.A., ARLETT,C.F., LEHMANN, A.R. (1997). Xeroderma Pigmentosum and Trichothiodystrophy are associated with different mutations in the XPD ( ERCC2) repair/ transcription gene. Proc. Natl.Acad. Sci., 94: 8658-8663. TERRY, P.D., UMBACH, D.M., TAYLOR, J.A.(2005). No Association Between SOD2 or NQO1 Genotypes and Risk of Bladder Cancer. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention; 14: 753-754. TOMESCU, D., KAVANAGH, G., HA, T., CAMPBELL, H., MELTON, D.W. (2001). Nucleotide excision repair gene XPD polymorphisms and genetic predisposition to melanoma. Carcinogenesis, 22: 403-408. 196 TUĞCU, V., ÖZBEK, E., ARAS , B., ARİSAN, S., CASKURLU, T., TASCI, A. İ. (2007). Manganese superoxide dismutase (Mn-SOD) gene polymorphisms in urolithiasis. Urol. Res., 35: 219-224. TUTKUN, A., IRANLI, S., ÖZDEMİR, R., BATMAN, Ç., ÜNERİ, C., ŞEHİTOĞLU, M.A. (2001). Nazofarenks karsinomlarında tedavi yaklaşımımız: ön çalışma sonuçları. Türk Otolarengoloji Arşivi, 39: 9-13. Türkiye Kanser İstatistikleri. (2005). Sağlık Bakalnlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı (Epidemiyoloji ve Koruma Şube Müdürlüğü). ÜNAL, M., GÜVEN, M., BATAR, B., ÖZAYDIN, A., SARİCİ, A., DEVRANOĞLU, K. (2007). Polymorphisms of DNA repair genes XPD and XRCC1 and risk of cataract development. Experimental Eye Research, 85: 328-334. VEGLİA, F., MATULLO, G., VİNEİS, P. (2003). Bulky DNA adducts and risk of cancer: A Meta-Analysis. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 12: 157-160. VİNEİS,P., PERERA,F. (2007). Molecular epidemiology and biomarkers in etiologic cancer research: the new in light of the old. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 16: 1954-1965. VOGEL, U., DYBDAHL, M., FRENTZ, G., NEXØ, B.A. (2000). DNA repair capacity: inconsistency between effect of over-expression of five NER genes and the correlation to mRNA levels in primary lymphocytes. Mutation Research, 461: 197-210. VOGEL, U., HEDAYATİ, M., DYBDAHL, M., GROSSMAN, L., NEXO, B.A. (2001). Polymorphisms of the DNA repair gene XPD: correlation with risk of basal cell carcinoma revisited. Carcinogenesis, 22: 899-904. VOGEL, U., OLSEN, A., WALLİN, H., OVERVAD, K., TJØNNELAND, A., NEXØ, B. A. (2004). No association between GPX Pro198Leu and risk of basal cell carcinoma. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 13: 1412-1413. WANG, L.I., MİLLER, D.P., SAİ, Y., LİU, G., SU, L., WAİN, J.C., LYNCH, T.J., CHRİSTİANİ , D.C. (2001). Manganese superoxide dismutase alanine-to-valine polymorphism at codon 16 and lung cancer risk. Journal of the National Cancer Institute, 93: 1818-1821. WANG, J., SUN, T., YANG, M., LİN, D.X., TAN, W., Lİ, K.J., XİAO, Y. (2008). Association of genetic polymorphisms in selenoprotein GPX1 and TXNRD2 with genetic susceptibility of gastric cancer. Chinese Journal of Preventive Medicine, 42: 511-514. WANG, F., CHANG, D., HU, F., SUİ, H., HAN, B., Lİ, D., ZHAO, Y. (2008). DNA repair gene xpd polymorphisms and cancer risk:a meta-analysis based on 56 case-control studies. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention, 17: 507–517. 197 WEİ, Q., CHENG, L., AMOS, C.I., WANG, L., GUO, Z, HONG, W.K., SPİTZ, M.R. (2000). Repair of tobacco carcinogen –induced DNA adducts and lung cancer risk :a molecular epidemiologic study. Journal of the Natıonal Cancer İnstitute, 92: 17641772. WEİSS, J.M., WEİSS, N.S., ULRİCH, C.M., DOHERTY, J.A., CHEN, C. (2006). Nucleotide excision repair genotype and the incidence of endometrial cancer: Effect of other risk factors on the association. Gynecologic Oncology, 103: 891-896. WERBROUCK, J., DE RUYCK, K., DUPREZ, F., VAN EİJKEREN, M., RİETZSCHEL, E., BEKAERT, S., VRAL , A., DE NEVE, W., THİERENS, H. (2008). Singlenucleotide polymorphisms in DNA double-strand break repair genes: Association with head and neck cancer and interaction with tobacco use and alcohol consumption. Mutation Research, 656: 74-81. WEYDERT, C.J., WAUGH , T.A., RİTCHİE, J.M., IYER, K.S., SMİTH, J.L., Lİ, L., SPİTZ, D.R., OBERLEY, L.W. (2006). Overexpression of manganese or copper–zinc superoxide dismutase inhibits breast cancer growth. Free Radical Biology & Medicine, 41: 226-237. WİNSEY, S. L., HALDAR, N.A., MARSH, H.P., BUNCE, M., MARSHALL, S.E., HARRİS, A.L., WOJNAROWSKA, F., WELSHA, K.I. (2000). Variant within the DNA Repair Gene XRCC3 Is Associated with the Development of melanoma skin cancer. Cancer Research, 60: 5612-5616. WOODSON, K., TANGREA, J.A., LEHMAN, T.A., MODALİ, R., TAYLOR, K. M., SNYDER, K., TAYLOR, P.R., VİRTAMO, J., ALBANES, D. (2003). Manganese superoxide dismutase (MnSOD) polymorphism, a-tocopherol supplementation and prostate cancer risk in the Alpha-Tocopherol, Beta-Carotene Cancer Prevention Study (Finland). Cancer Causes and Control, 14: 513-518. WOGAN, G.N., HECHT, S.S., FELTON, J.S., CONNEY, A.H., LOEB, L.A. (2004). Environmental and chemical carcinogenesis. Seminars in Cancer Biology, 14: 473– 486. WU, S., LEE, K., CHEN, C., LİN, C., TSENG, Y., MA, H., TSAİ, S. , TSAİ, L. (2010). Epistasis of oxidative stress-related enzyme genes on modulating the risks in oral cavity cancer. Clinica Chimica Acta, 411: 1705-1710. XİNG, D., TAN, W., WEİ, Q., LİN, D. (2002). Polymorphisms of the DNA repair gene XPD and risk of lung cancer in a Chinese population. Lung Cancer, 38: 123-129. XİONG, P., BONDY, M.L., Lİ, D., SHEN, H., WANG, L., SİNGLETARY, S.E., SPİTZ, M.R., WEİ, Q. (2001). Sensitivity to benzo (a) pyrene diol epoxide associated with risk of breast cancer in young women and modulation by glutathione S- transferse polymorphisms a case-control study. Cancer Research, 61: 8465-8469. 198 YAĞIZ, C., ADA, M., YENER, M., OĞUZ, F. (2002). Tükürük bezi habis tümörleri. Türk Otolarengoloji Arşivi, 40: 265-268. YALÇIN, Ş., GÖK, Ü., KAYGUSUZ, İ., SUSAMAN, N., KELEŞ, E., DEMİRBAĞ, E. (2000). Parotis tümörlerinin preoperatif evrelenmesinde yardımcı tanı yöntemlerinin etkinliği. Türk Otolarengoloji Arşivi, 38: 91-94. YANG, J., LAM , E. W. N., HAMMAD , H. M., OBERLEY , T. D., OBERLEY,L. W. (2002). Antioxidant enzyme levels in oral squamous cell carcinoma and normal human oral epithelium. J. Oral Pathol. Med., 31: 71-7. YANG, P., BAMLET, W.R., EBBERT, J.O., TAYLOR, W.R., DE ANDRADE, M. (2004). Glutathione pathway genes and lung cancer risk in young and old populations. Carcinogenesis, 25: 1935-1944. YANG , E.S., MURPHY, B.M., CHUNG, C. H., NETTERVİLLE J. L., BURKEY , B.B., GİLBERT J., YARBROUGH , W.G., SİNARD , R., CMELAK, A.J. (2009). Evolution of clinical trials in head and neck cancer. Critical Reviews in Oncology/Hematology, 71: 29-42. YİN, J., Lİ, J., MA, Y., GUO, L., WANG, H., VOGEL, U. (2005). The DNA repair gene ERCC2/XPD polymorphism Arg 156Arg (A22541C) and risk of lung cancer in a Chinese population. Cancer Letters, 223: 219-226. YU, H., WANG, X., SUN, X., SU, Y., WANG, Y., LU, B., SHİ, L., XİONG, C., Lİ, Y., Lİ, F., XU, S. (2004). Polymorphisms in the DNA repair gene XPD and susceptibility to esophageal squamous cell carcinoma. Cancer Genetics and Cytogenetics, 154: 1015. YU, L., VENKATARAMAN, S., COLEMAN, M.C., SPİTZ, D.R., WERTZ, P.W., DOMANN, F.E. (2006). Glutathione peroxidase-1 inhibits UVA-induced AP-2a expression in human keratinocytes. Biochemical and Biophysical Research Communications, 351: 1066-1071. YÜCE, H., HEPSEN, I.F., TEKEDERELİ, I.,KESKİN, U.,ELYAS ,H.,AKYOL ,O. (2007). Lack of association between pseudoexfoliation syndrome and manganese superoxide dismutase polymorphism. Current Eye Research, 32: 387-391. ZARBOCK, R., HENDİG, D., SZLİSKA, C. , KLEESİEK, K., GOTTİNG, C. (2007). Pseudoxanthoma elasticum: genetic variations in antioxidant genes are risk factors for early disease onset. Clinical Chemistry, 53: 1734-1740. ZAVRAS, A.I., PİTİPHAT, W., WU, T., CARTSOS, V., LARN, A., DOUGLAS, C.W., DİEHL, S.R. (2003). Insulin like growth factor II receptor gene-167 genotype increases the risk of oral squamous cell carcinoma in humans. Cancer Research, 63: 296-297. 199 ZELKO, I.N., MARIANI, T. J., FOLZ, R.J. (2002). Superoxide dismutase multigene family: a comparison of the CUZN-SOD (SOD1), MN-SOD (SOD2), and EC-SOD (SOD3) gene structures, evolution, and expression. Free Radical Biology & Medicine, 33: 337-349. ZHOU, W., LİU, G., MİLLER, D.P., THURSTON, S.W., XU, L.L., WAİN, J.C., LYNCH, T. J., SU, L., CHRİSTİANİ, D.C. (2002). Gene-Environment Interaction for the ERCC2 polymorphisms and cumulative cigarette smoking exposure in lung cancer. Cancer Research, 62: 1377-1381. ZHUO, P., DİAMOND, A. M. (2009). Molecular mechanisms by which selenoproteins affect cancer risk and progression. Biochimica et Biophysica Acta, 1790: 1546-1554. 204 ÖZGEÇMİŞ Bireysel Bilgiler: Adı: Soyadı: Doğum Yeri ve Tarihi: Uyruğu: Medeni Durumu: İletişim Adresi ve telefonu: Gülçin KÖSE Ankara 1981 T.C. Evli [email protected] 0 505 435 81 70 0 541 489 37 44 Eğitimi: 2005- Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı, Farmasötik Toksikoloji Doktora Programı 2003-2005 Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü, Biyoteknoloji Anabilim Dalı, Temel Biyoteknoloji Yüksek Lisans Programı 1999-2003 Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 1996-1999 Ömer Seyfettin Lisesi Yabancı dili: İngilizce Yer aldığı projeler: Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü tarafından desteklenen Proje no: 2001-K-120240 Ankara Üniversitesi Bilimsel Projeleri Koordinasyon Birimi. Adı: Antioksidan Gen Polimorfizmlerinin Baş ve Boyun Kanserinde Araştırılması NO: 08B3336002 Katıldığı Kongreler: 1st. Congress of Molecular Medicine 35th. Annual Meeting of the European Environmental Mutagen Society 2005, Environment and human genetic disease- causes, Mechanisms and effects 8th. International Symposıum on Pharmaceutical Sciences. Posterleri: Süzen S, Yuce N, Guvenc G, Duydu, Y. 2005. Molecular Analysis of Dihydropyrimidine Dehydrogenase and Thymidylate Synthase Gene Polymorphisms in a Turkish Population. 44th Annual Society of Toxicology Meeting. March 6-10. New Orleans. USA. 205 Güvenç G, Üstel D, Turanlı M, Cömert E, Duydu, Y, Süzen S. 2005. Genetic Polymorphisms of GSTM1 and GSTT1 Genes in Head and Neck Cancers. 1st Congress of Molecular Medicine. April 16-19. İstanbul. Turkey. Posters, s 411 (P-42). Güvenç G, Üstel D, Turanlı M, Cömert E, Duydu Y, Süzen S. 2005. GSTM1 and GSTT1 Gene Polymorphisms and Larynx Cancer Risk in a Turkish Population. 35th Annual Meeting of the European Environmental Mutagen Society. July 3-7. Kos Island, Greece. Abstracts and participant list,s 89 (P-50). Süzen HS, Yüce NN, Güvenç G, Duydu Y.2006. Allele and genotype frequencies of DPYD*2A and TYMS in a Turkish population. From Genes to Patients: New Perspectives on Personalised Medicines International Symposium Wednesday. 5th July. Warwick. UK. Güvenç G, Turanlı M, Cömert, Demirbaş P, Süzen HS. 2006. Genetic Polymorphism of XPD Gene and head and neck cancer. 8th International Symposium on Pharmaceutical Sciences (ISOPS-8., June 13-16. Ankara. Turkey. Proceedings and Abstracts, s 178 (P62). Suzen HS, Guvenc G, Turanli M, Comert E, Duydu Y. 2007. XPD gene Lys751Gln polymorphism in larynx cancer. 37th Annual Meeting EEMS. 9-13 September. Basel. Switzerland. Suzen S, Gucyener E, Turanli M, Kilic C, Kose G. CAT gene C(-262)T Polymorphism in Oral Cancer. 2008. 45th Congress of the European Societies of Toxicology, October 58, Rhodes. Greece.Toxicology Letters. Vol 180, p 88. Suzen HS, Gucyener E, Kilic C, Kose G, Duydu Y.2009. Polymorphısm of the antıoxıdant gene CAT in laryngeal cancer. 10th ICEM. August 20-25. Firenze. Italy. Yayınları: SÜZEN, H.S., GÜÇYENER, E., SAKALLİ, Ö., UÇKUN , Z., KÖSE, G., ÜSTEL, D., DUYDU. Y. (2010). CAT C-262T and GPX1 Pro198Leu polymorphisms in a Turkish population. Molecular Biology Reports, 37: 87-92. SÜZEN, H.S., GÜVENÇ, G., TURANLI, M., CÖMERT, E., DUYDU, Y., ELHAN, A. (2007). The role of GSTM1 and GSTT1 polymorphisms in head and neck cancer risk. Oncology Research, 16: 423-429. SÜZEN, H.S., YÜCE, N., GÜVENÇ, G., DUYDU, Y., ERKE, T. (2005). TYMS and DPYD polymorphisms in a Turkish population. Eur J Clin Pharmacol, 61: 881-885. Aldığı Burslar: TÜBİTAK BİDEB; Tübitak yurt içi doktora burs programı. 2006-2010 206 Yüksek Lisans Tezi: Ecz. Gülçin GÜVENÇ, GSTM1 ve GSTT1 Polimorfizmlerinin Baş-Boyun Kanserlerinde Araştırılması, Ankara Üniversitesi, Biyoteknoloji Enstitüsü, Ankara, 2005. Katıldığı Kurslar ve Seminerler: 16-19 Nisan 2005 Reprodüktif Tıp ve Real- time PCR Klinik Uygulaması Kursu 16-19 Nisan 2005 Kök Hücre Kursu 15 Haziran 2005 Laboratuvar Güvenliği Eğitim Programı 08-09 Kasım 2005 II. Ulusal NBC sempozyumu, Ankara. 21-22 Kasım 2005 Moleküler Yaşlanma Çalıştayı, Ankara 12 Aralık 2005 Farmakogenetik Polimorfizm: Toksikolojik ve Farmakolojik Önemi, mini sempozyumu 28-29 Kasım 2006 Belirsizlik Hesapları, Ulusal Metroloji Enstitüsü, Tübitak 24-26 Eylül 2007 İnternal Auditing in Laboratories, implementing ISO/IEC 17025