obezite cerrahisi geçiren kişilerde kilo vermek beyni işte böyle

advertisement
OBEZİTE CERRAHİSİ GEÇİREN
KİŞİLERDE KİLO VERMEK BEYNİ
İŞTE BÖYLE ETKİLİYOR!
Yeni araştırmalar, kilo kaybı ameliyatının vücut yağlarının
beyin üzerindeki
gösteriyor.
olumsuz
etkilerini
tersine
çevirdiğini
Aşırı yağ sadece vücudunuzda değil, beyninizde de ağırlık
yapıyor!
Obezite vücuttaki çoğu organa zarar veriyor. Yeni araştırmalar
bu organlar arasında beynin de olduğunu gösteriyor. Dahası,
araştırmacılar
aşırı
yağlardan
kurtulmanın
beyin
fonksiyonlarını da iyileştirerek aşırı kiloların olumsuz
etkilerini tersine çevirdiğini ortaya koydu. Obezite
Cerrrahisi geçiren kişiler üzerinde yapılan yeni araştırma, bu
prosedürün beyin üzerinde olumlu etkileri olduğunu gösterdi,
ama başka araştırmalar egzersiz gibi daha az invazif kilo
verme stratejilerinin de vücut yağları ile ilgili olduğu
düşünülen beyin hasarını tersine çevirebildiğini gösterdi.
Bu şunun için önemli: Obez kadın ve erkeklerin Alzheimer
hastalığına yakalanma ihtimalinin, normal ağırlığa sahip
kişilere kıyasla %35 daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Bazı
araştırmalar vücut yağlarının beyindeki bazı proteinleri
artırdığını, bunun da kişinin bu hastalığa eğilimini artıran
bir dizi olayı tetiklediğini gösteriyor; fareler üzerinde
yapılan diğer araştırmalar da, yağ hücrelerinin interleukin 1
adında bir madde salgıladığını ve bu maddenin beyinde şiddetli
enflamasyon ile birlikte tıkanmaya yol açabildiğini gösterdi.
Kısa bir süre önce yapılan bir araştırmada bir araştırmacı
ekibi, obezite operasyonu geçirmek üzere olan 17 kadının
beynini inceledi ve bu kadınların beyinlerinin, kontrol
grubundaki normal ağırlığa sahip kadınların beyinlerine
kıyasla daha hızlı metabolize ettiğini buldu. Kadınlara hem
operasyondan önce hem de sonra, kognitif fonksiyon testleri
yapıldı. Sonuçlar, operasyondan sonra obez kadınların bıçak
altına yatmadan önce görülen sorunlu beyin faaliyetlerinde
iyileşme olduğunu ve kognitif fonksiyon testlerinde, özellikle
planlama ve organizasyon sırasında kullanılan uygulama
fonksiyonunda daha başarılı olduklarını ortaya koydu.
Bulgular, yağ kaybının, yağların beyin üzerindeki kötü
etkileri de tersine çevirdiğini gösteriyor.
Yazarlar makalelerinde obez kişilerin uzun vadeli “beyin
metabolik faaliyetinin”, yani beyinlerinin şekeri işleme
şeklinin kognitif zayıflamayı hızlandıran veya ona katkıda
bulunan yapısal zarara sebep olabileceğini yazıyorlar.
Araştırmacılar hâlâ vücut yağlarının beyin üzerindeki tam
etkilerini anlamaya çalışıyorlar, ama bir teoriye göre, bu bir
olaylar zincirine yol açıyor. Örneğin, ensülin direnci
Alzheimer
gibi
ilişkilendiriliyor,
nörodejeneratif
hastalıklarla
çünkü ensülin direnci yağ asitleri,
enflamasyon ve oksidatif stres ile ilişkilendirildi. Ensülin
direnci, obezitenin sebep olabileceği bir metabolik bozukluk.
Diğer teoriler ise, belli türde yağların etkileriyle ilgili.
Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) vücuda en çok zarar veren yağ
türü olan iç organ yağlarının kişide ensülin direnci oluşması
ihtimalini arttırdığına ve buna ek olarak karın yağlarının
kavramayı da engelleyen stres hormonları üretebileceğine
işaret ediyor. Diğer araştırmalar, stres hormonlarının açlık
sinyallerine bağlı olduğunu ve bu gibi bozulmaların kişinin
açlık ve tokluk hissini değiştirerek obeziteye katkıda
bulunabileceğini gösteriyor.
NIA’nın Epidemiyoloji, Demografi ve Biyometri Laboratuvarının
Nöroepidemiyoloji bölüm şefi Dr. Lenore Launer bir NIH
açıklamasında, “Vücut yağları hakkındaki anlayışımız arttıkça,
karın yağının tek başına hastalık oluşturan bir organizma
olduğu daha açık ortaya çıkıyor,” dedi.
Enflamasyon, vücut yağı ile beyinle ilgili hastalıklar, hatta
depresyon dâhil çeşitli bozukluklar arasındaki ilişkinin
sebebi olarak gösterilmeye devam ediyor. Adipoz dokusu olarak
da anılan vücut yağının, enflamasyona sebep olan maddeler
oluşturduğuna inanılıyor, bu da onun tahriş etmesinin başlıca
yollarından biri olabilir.
İşin özü, aşırı vücut yağının vücut üzerindeki etkileri uzunca
bir liste oluşturuyor ve bunlardan hiçbiri de iyi değil. Ama
işin iyi tarafı, bu aşırı vücut yağlarından kurtulmak, onun
beyinde bıraktığı olumsuz etkileri de tersine çevirecektir.
Ama elbette herkesin bıçak altına yatması da gerekli değil.
* Bu makale TIME dergisinden düzenlenerek alınmıştır.
Doç. Dr. Halil Coşkun
BARİATRİK CERRAHİ SONRASI
PSİKİYATRİK PROBLEMLERE GENEL
YAKLAŞIM VE ÖNERİLER
Bariatrik cerrahi hastalarında depresyon varlığının cerrahi
sonuçları üzerine etkisi ile ilgili araştırmalar
bulunmaktadır. Bu çalışmaların pek çoğu cerrahi öncesi
depresif semptomların varlığının kısa dönemdeki cerrahi
sonrası sonuçlara etkisi incelenmiştir. Sendromal düzeydeki
depresyonun ya da diğer psikiyatrik bozuklukların cerrahi
sonrası seyri değiştirip değiştirmediği ile ilgili veriler
tutarsızdır. Kalarchian ve arkadaşları yaşam boyu duygudurum
veya anksiyete bozuklukları varlığının, hastaların cerrahi
sonrası kısa dönem izleminde daha az miktarda kilo vermeleri
ile ilişkisini ortaya koymuştur.
Hastalar cerrahi sonrası belirgin olarak hala kilolu bile
olsalar bedenleri ve kiloları ile ilgili olumsuz algıları da
azalmaktadır. Ancak bazı hastalar yine de özellikle derideki
sarkmalardan dolayı bedenlerine yönelik olumsuz uğraşlarını
sürdürebilirler.
Popüler bir konu olarak bariatrik cerrahi sonrası bazı
hastalarda alkol kötüye kullanımı veya kumar, kompülsif
alışveriş veya kompülsif seks gibi bağımlılık ile ilişkili
dürtüsel bozukluklarda artış olduğuna dair vaka bildirimleri
mevcuttur. Buna rağmen bu konuda kanıta dayalı çalışma henüz
bulunmamaktadır. Yine de bariatrik cerrahi sonrası özellikle
alkol ve madde bağımlılığının izlenmesini gerekli kılan
mantıklı sebepler vardır. Öncelikle bariatrik cerrahi
adaylarının alkol ve madde kullanım bozukluklarının yaşam boyu
görülme oranları yüksek, fakat cerrahi öncesi mevcut durumdaki
oranları ise düşüktür. Bu durum sigorta şirketleri nezdinde
alkol ve madde bağımlılığının ameliyat için bir
kontrendikasyon kabul edilmesi sebebiyle hastaların
durumlarını gizlemeleri ile ilişkilendirilmiştir. Öte yandan
bağımlılık pek çok bariatrik cerrahi merkezinde en önemli
kontrendikasyon olarak algılanmaktadır. Ayrıca gastrik bypass
alkol metabolizmasını değiştirerek alkolün etkilerini
arttırabilir, bu da bu grup hastalarda içme davranışını daha
yakından izlemeyi gerekli kılmaktadır.
Her ne kadar bariatrik cerrahi hastalarının diyabet, kalp
hastalıkları ve kansere bağlı nedenlerden ölüm oranları
düşükse de bu grup hastaların diğer ağır obezite hastalarına
göre daha yüksek oranda intihar ettiği bildirilmiştir. Suisid
oranlarındaki bu artış daha önce mevcut psikiyatrik
hastalıkların daha yüksek oranda gözükmesiyle açıklanabileceği
gibi, bariatrik cerrahinin aşırı obez bireylerin yaşamları
üzerine etkisiyle de açıklanabilir. Bu durumun izahı için uzun
ve kısa dönemli takip çalışmalarıyla incelenmeye ihtiyacı
vardır.
Bu bilgiler ışığında bariatrik cerrahi hastalarının gerek
cerrahi işlem öncesi gerekse cerrahi sonrası izlemde, yeme
bozuklukları, duygudurum bozuklukları, madde kullanım
bozuklukları ve diğer psikiyatrik bozukluklar açısından rutin
olarak değerlendirilmeleri ve daha ciddi semptom bildiren
hastaları değerlendirme ve tedavi için psikiyatriye
yönlendirilmesi gerekmektedir. Bu hastaların psikiyatrik ve
psikososyal yönden dikkatle ele alınması, bireysel olarak
yaşam kalitesini arttırdığı gibi ameliyat sonrası kilo verme
üzerine olumsuz tesirleri engellemesi bakımından da önemli bir
husustur. Halbuki uygulamada psikiyatrik değerlendirmelerin
pek çok merkezde klinik görüşme ya da çoğu yarı
yapılandırılmış ölçeklerle yapıldığı sadece %18’inin
yapılandırılmış
görüşmeler
ve
ölçekler
kullandığı
bildirilmiştir.
Bu makale ile bariatrik cerrahi ile psikiyatri ilişkisinde
önemli olan unsurlara genel bir bakış sağlanmıştır. Ağır
obezitenin gittikçe artan yaygınlığı ve cerrahi dışı kilo
verme tekniklerinin yetersiz olması nedeniyle obezitesi olan
hastalara cerrahi yöntemlerin uygulanması giderek artmaktadır.
Bariatrik cerrahi halen obezite tedavisinde kilo verdirmede
en etkili tedavi yöntemidir. Hastaların pek çoğu cerrahi
sonrasında dikkate değer miktarda kilo verir ve verdiği bu
kiloyu sürdürür. Bu durum hastaların mortalitesini azalttığı
gibi gerek fiziksel gerekse psikiyatrik komorbiditeyi de
azaltır. Ne yazık ki bu etkileyici sonuçların sağlanamadığı
hastalar da olabilmektedir. Özellikle bu grup hastalardaki iyi
sonuçlar elde edilememesi durumu cerrahinin başarısızlığından
ziyade
psikiyatrik
ve
psikososyal
etkenlerle
ilişkilendirilmektedir. Bu yüzden ruh sağlığı uzmanları
bariatrik cerrahi hastalarının değerlendirilmesinde temel bir
role sahiptirler.
Cerrahi işlemin başarısının ne ile ölçüleceği üzerine yapılan
tartışmalar, artık sadece kilo vermenin tek başına bir kriter
olmadığını, hastaların psikiyatrik ve psikososyal durumu ile
yaşam
kalitesindeki
iyilik
hallerinin
başarının
değerlendirilmesinde
önemli
bir
kriter
olduğunu
göstermektedir. Bir cerrah obezite cerrahisi için hastayı
değerlendirirken hastasının genel sağlık durumunu saptar ve
ameliyatın hangi hastalar için riskli hangi hastalar için
gerekli olduğu konusunda karar verir. Ameliyat öncesi
psikiyatrik değerlendirme ise psikososyal risk faktörlerinin
belirlenmesine ve bu bilgilerin hem cerraha hem hastaya
sunulması ile mümkün olan en iyi sonucun alınmasına yardımcı
olur.
Cerrahi öncesi psikiyatrik değerlendirmede standart olmadığı
gibi cerrahi sonrası yapılacak psikolojik müdahalelerden
hangisinin en uygun ve etkili olarak cerrahi sonuçlarını
olumlu yönde etkileyeceği ile ilgili fikir birliği
bulunmamaktadır.
Bununla
birlikte
ameliyat
öncesi
değerlendirme sıklıkla, davranışsal bilişsel, duygusal,
gelişimsel alanları kapsar. Ayrıca hastanın mevcut yaşam
stresleri, ameliyatla ilgili motivasyonu ve beklentileri de
değerlendirilmelidir. Ameliyat öncesi sorunlu psikososyal
faktörlerin ve psikiyatrik durumların tespit edilmesi ve bu
problemli alanların tedavisi veya düzeltilmesi hastanın
cerrahiden elde edeceği faydayı arttırmakta etkili olmasının
yanı sıra cerrahın da bu durumlarla ilgili farkındalığının
artması ile hastayı daha iyi anlaması tedavi sürecini daha
olumlu yönetmesini sağlaması bakımından önemli bir durumdur.
Problemli alan tespit edildiğinde yapılacak müdahaleler;
farmakolojik girişimler, psiko-eğitim, cerrahi sonrası
potansiyel engelleri ele almak için psikoterapi, beslenme
danışmanlığı, cerrahi sonrası yakın izlem ve obezite cerrahisi
destek grubuna katılıma teşvik gibi yöntemlerden biri veya
daha fazlası olabilir. Bütün bu durumlar göz önüne alındığında
bariatrik cerrahi hastalarında cerrahi öncesi değerlendirme,
içinde ruh sağlığı çalışanının da bulunduğu multidisipliner
bir ekip tarafından yapılması gerekmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Güzin Elbüken Sevinçer
Neuropsychiatric Research Institute, Fargo, North Dakota, ABD
* Bu makale Güzin Sevinçer ve ark. tarafından Psikiyatride
Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry 2014;
6(1):32-44 dergisinde yayımlanmış ve buradan alıntı
yapılmıştır.
OBEZİTE CERRAHİSİ GEÇİREN
HASTALARDA BESLENME: GÜNCEL
BESİN PİRAMİTİ
Ameliyat sonrasında nasıl beslenilmeli? Nelere dikkat
edilmeli? Her şeyden yenilebilir mi? Miktarları ne olmalı?
O zaman besin piramidimizi gözden geçirelim;
1- Mavi Basamak:
“Günlük Unutulmaması Gerekenler”
Sanıldığından daha önemliler : Egzersiz, vitamin ve mineral
katkıları, günlük sıvı alımı (şekersiz, kafeinsiz ve
kalorisiz)
2- Pembe Basamak:
“Öncelik Proteinlerin”
Günlük protein alımı kişiden kişiye değişkenlik göstermekle
birlikte; obezite cerrahisi olan kişilerin günde en az 60 gr
protein almaları gerekmektedir.
3- Sarı Basamak:
“Sebzeler Meyveler ve Zeytinyağı”
Tüm sebzelere gönül rahatlığıyla yer verebilirsiniz.
Günde 1 yemek kaşığı zeytinyağı unutulmamalı.
Meyveler 1: “Günlük 140 gr ile sınırlı olanlar”
Elma, karpuz, kavun, çilek, portakal, greyfurt
Meyveler 2: “Günlük 70 gr ile sınırlı olanlar”
Üzüm, şeftali, muz, kayısı, kiraz, vişne, döngel, ananas
4- Yeşil Basamak:
“Kontrollü Tüketilmesi Gerekenler”
Unutmayınız! Gün içinde sadece iki kez tercih edilebilirler.
Pirinç ve makarna: 90 gr* (tercihen kepekli türleri)
Kahvaltılık gevrekler: 30 gr*
Baklagiller: 80 gr*
Patates : 85 gr*
*pişirilmiş ağırlıktır!
5- Kırmızı Basamak:
“Uzak Durulması Gerekenler”
Karbonhidratlı ve kafeinli içecekler
Alkollü içecekler
Kolesterolü ve trans yağ içeriği fazla olan yiyecekler
Uzm. Bariatrik Dyt. Nazlı Acar
BARİATRİK
CERRAHİDE
PSİKİYATRİ: YRD. DOÇ. DR.
GÜZİN ELBÜKEN SEVİNÇER
Bu alanda yapılmış araştırmaların azlığı göz önüne
alındığında, bariatrik cerrahi hastalarının psikiyatrik
değerlendirmelerinde bir standart oluşturmak, uzman uzlaşısı
sağlamak ya da standart protokoller ve algoritmler oluşturmak
henüz mümkün gözükmemektedir. Ancak yaygınlaşan bariatrik
cerrahi uygulamaları bu konudaki klinik uygulamaları ve
özelinde de psikiyatrik ve psikososyal etmenlerle içiçeliğini
daha yakından bilmeyi gerekli kılmaktadır. Obezitenin
multifaktoriyel etiyolojik zeminde geliştiği göz önüne
alınacak
olursa,
bariatrik
cerrahi
hastalarının
multidisipliner değerlendirilmesinin gereği aşikardır. Bu
bağlamda Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü cerrahiye hasta
seçiminin içinde bir psikiyatri hekimine ulaşımın da olduğu
multidisipliner bir ekip tarafından yapılmasını önermiştir.
Yakın zamanda aynı enstitü psikiyatrik değerlendirmenin rutin
olarak yapılmasına gerek olmadığı, ancak gerektiğinde
yapılabilir olmasının sağlanmasını da karara bağlamıştır.
Fakat pek çok ülkede sigorta şirketleri ise ameliyat öncesi
psikiyatrik değerlendirmeyi şart koşmuştur. Ameliyat öncesi
psikiyatrik değerlendirmeyi gerekli kılan mantıklı pek çok
sebep vardır. Çoğu çalışmada genel popülasyonda normal
ağırlıklı bireylerle karşılaştırıldığında obez bireylerde yeme
bozuklukları, anksiyete bozuklukları, kişilik bozuklukları ve
özellikle duygudurum bozukluklarının daha sık olduğu
gösterilmiştir. Bu fark tedavi arayışında olan obez bireylerde
daha da belirgin hale gelmektedir.
Bariatrik cerrahiye aday hastaların büyük çoğunluğunda da
psikiyatrik bozukluk bulunduğunu gösteren pek çok çalışma
mevcuttur. Kalarchian ve ark.’ının yaptığı araştırmada
bariatrik cerrahi aday hastalarının yaklaşık % 66’sının en az
bir yaşam boyu, % 38’inin halen bir Eksen I tanısı olduğu, %
29’unun ise Eksen II tanısı bulunduğunu göstermiştir.
Bariatrik cerrahi öncesi psikiyatrik değerlendirmede en sık
rastlanan tanılar sırasıyla; anksiyete bozuklukları,
duygudurum bozuklukları, tıkınırcasına yeme bozukluğu ve
kişilik bozukluklarıdır. Kişilik bozukluklarından en sık
saptananı kaçıngan kişilik bozukluğudur. Ayrıca bu hastalarda
gece yeme sendromu, beden algısı bozukluğu ve çocukluk çağında
istismar öyküsünün de sık olduğu bildirilmiştir. Yaşam boyu
alkol ve madde kullanım bozuklukları % 32.6 civarında olsa da
sadece % 1.7’sinde halen mevcut alkol ve madde kullanım
bozukluğu saptanmıştır. Bariatrik cerrahi arayışında olan
hastalarda psikotrop ilaç kullanımı da sıktır. Freedman ve
ark.’ı yaptığı araştırmada bariatrik cerrahi hastalarının %
16’sının değerlendirme sırasında bir ruh sağlığı uzmanına da
gözükmekte olduğunu ve bunların %41’inin psikiyatrik ilaç
kullandığını göstermiştir. Bu grupta antidepresanlar en sık
kullanılan psikiyatrik ilaçlar olup, anksiyolitik
antipsikotik ilaç kullanımına da rastlanılmıştır.
ve
Psikiyatrik bozuklukların ve psikososyal problemlerin
sıklığına rağmen bu bozuklukların cerrahi sonuçlarına etkisi,
mevcut çalışmaların metodolojik sınırlılığı ve uzunlamasına
izlem çalışmalarının azlığı nedeniyle tartışmalıdır. Bununla
birlikte genel olarak bakıldığında psikososyal problemlerin
cerrahi sonrası kilo verme üzerine olumsuz etkisini net olarak
ortaya koymuş bir çalışma da yoktur. Psikiyatrik bozukluk
mevcudiyeti
bariatrik
cerrahi
yapılmasına
engel
değildir! Ancak bariatrik cerrahi adayının cerrahinin
komplikasyonlarıyla baş edebilir olması, ameliyat sonrası
uygulaması gereken ve yaşam boyu sürecek olan diyet, egzersiz
ve yaşam tarzı düzenlemesi gibi önerilere uyabilir nitelikte
olmasının sağlanması gereklidir. Bariatrik cerrahi sonrası
gerekirlikler ve aşırı kilo kaybının getirdiği yaşam
değişikliklerini de göz önüne alarak düşündüğümüzde hastanın
ameliyatla ilgili beklentilerinin tartışılması, bireysel
hedeflerin belirlenmesi ve sosyal destek sistemlerinin
değerlendirilmesi de önemli konulardır. Çünkü hastalar kilo
vermek bakımından gerçek dışı beklentilere sahip olabilirler.
Bir çok hastanın ameliyat sonrası beden imajıyla ilgili
sıkıntısı azalsa da bazı hastalar aşırı kilo vermeye bağlı
olarak oluşan deri sarkmalarından şikayetçi olabilirler.
Çok az sayıda psikososyal etken kilo vermeyi öngörmede işe
yaramaktadır. Ameliyat öncesi psikiyatrik bozukluğun
bulunmasından daha ziyade hastalığın şiddetinin öngörücü
değeri olduğu bildirilmiştir. B kümesi kişilik bozuklukları ve
tekrarlı yatışı gerektiren psikiyatrik hastalığı olan hastalar
hem verdikleri kilo ile ilgili daha memnuniyetsiz olup hem de
psikiyatrik durumlarının olumsuz seyrettiği gösterilmiştir.
Bahsedilen
bu
hasta
grupları
ameliyat
öncesi
değerlendirilmeli,
uygulanmalıdır.
uygun
farmakoterapi
ve
psikoterapi
Obez hastaların ameliyattan sonra depresyon, anksiyete
bozukluğu gibi eksen I tanılarında iyileşmenin yanında sosyal
ilişkilerinde düzelme, iş bulmada zorlanma ve iş yerinden sık
izin alma gibi olumsuz durumlarının da azaldığı saptanmıştır.
Fakat psikososyal değişkenlerdeki bu düzelmenin geçici olduğu,
bazı hastaların ameliyattan 2-3 yıl sonra başlangıç
işlevsellik düzeyine döndükleri bildirilmiştir. Bu durumun
kişilik özellikleri nedeniyle mi yoksa bu süreç içinde eklenen
olumsuz yaşam olayları nedeniyle mi açıklanacağı konusu
muğlaktır.
Ameliyat sonrası iyileşme aynı zamanda kişinin kendini iyi
hissetme hali, yakın ilişki, cinsellik ve sosyal etkileşim
alanlarında da gözlenmektedir. Fakat bariatrik cerrahi ile
kilo verme, tek başına psikososyal problemleri çözmez. Örneğin
kişinin öyküsünde cinsel tacizin olması kilo kaybıyla ilişkili
korkulara yol açabilir veya kişinin yakın ilişkilerindeki
kayıplar diğer ilişkilerini de problemli hale getirebilir.
Yani bazı hastalarda ameliyat sonrası psikososyal problemler
ve ailevi çatışmalar düzelmediği gibi kötüye de
gidebilmektedir.
Önemli sorulardan bir tanesi ameliyat öncesi mevcut
tıkınırcasına yeme bozukluğu ya da tatlı düşkünlüğü gibi yeme
alışkanlıkları olan hastaların bariatrik cerrahi için
kontrendikasyon teşkil edip etmediğidir. Eğer bu tip durumlar
mevcutsa bunların cerrahi öncesi tedavi edilmesi gerekliliği
tartışılan bir konudur. Bu noktada tıkınırcasına yeme
bozukluğu olan hastalarda medikal komplikasyonların daha sık
olduğuna dikkat çekilmiştir. Baritrik cerrahiye aday
hastaların geçmişte ya da halen kendine zarar verici davranış
ya da suisid girişimi/düşüncesi olup olmadığının dikkatle
sorgulanması önerilmektedir. Ayrıca intihar düşüncesinin,
yapılacak cerrahi müdahale ile karşılıklı ilişkisi ve
seçilecek obezite tedavi biçiminin de buna göre
değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Bariatrik cerrahi
için kontrendikasyon teşkil edip etmediği tartışılan iki
önemli psikiyatrik tanı; mevcut psikotik bozukluk ve zeka
geriliğidir. Bu durumlar hastanın cerrahi sonrası uyum
yapabilmesindeki zorluklar nedeniyle önemlidir. Kullanılması
gerekli psikotrop ilaçların bariatrik cerrahi sonrası
gelişecek emilim problemleri ile ilişkili durumları cerrahi
öncesi dikkate alınması gereken bir diğer konudur.
Cerrahi öncesi kapsamlı psikiyatrik ve psikososyal
değerlendirme, cerrahinin kontrendike olduğu durumları
saptamaktan ziyade bu hastaların eğitimi ve cerrahi sonrası
uyumları için elzemdir. Ayrıca cerrahi öncesi psikiyatrik
değerlendirme hastanın beklentilerini gerçekçi zemine oturtma,
sorunlu psikososyal konuları saptama ve bu konuların takip
etme bakımından da önemlidir. Özetle cerrahi öncesi yapılan
dikkatli psikiyatrik ve psikososyal inceleme bariatrik
cerrahinin sağlayacağı başarının en üst düzeye çıkması ve
kalıcılığı açısından büyük önem taşımaktadır.
Bariatrik cerrahi öncesi psikiyatrik ve psikososyal
değerlendirme yanında hastanın daha önceki kiloları ve diyet
ile ilgili alışkanlıklarının bilinmesi morbid obeziteye giden
yolun anlaşılması için psikolojik, davranışsal ve fizyolojik
değişimlerin hangilerinin katkıda bulunduğunun anlaşılması ile
ilgili değerli bilgiler sağlayabilir.
Morbid obez hastaların cerrahi dışı diyet gibi yöntemlerden
fayda sağlamadığı, varsa bile çok az bir fayda sağladığı
bilinmektedir. Yine de cerrahi adayı hastaların daha önceki
kilo verme mücadelelerinde kilo almasını ve vermesini
kolaylaştıran/zorlaştıran beslenme alışkanlıkları ve yaşam
tarzı ile ilgili bilgilerin bilinmesi cerrahi sonrasını da
yönetmede işe yaraması açısından önemlidir. Zaman içinde ve
çeşitli durumlar karşısında yeme davranışlarının izini sürmek
bu konularda değerli bilgiler sunar. Hastanın stresli hayat
olayları veya tatil gibi farklı ortamlarda sergilediği yeme
tutumlarının bilinmesi bariatrik cerrahi sonrasında gelişen
yeme problemlerini ayrıştırmak ve bu durumlarla baş edebilmek
açısından önemlidir.
Yrd. Doç. Dr. Güzin Elbüken Sevinçer
Neuropsychiatric Research Institute, Fargo, North Dakota, ABD
* Bu makale Güzin Sevinçer ve ark. tarafından Psikiyatride
Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry 2014;
6(1):32-44 dergisinde
yapılmıştır.
yayımlanmış
ve
buradan
alıntı
UYKU SOLUNUM BOZUKLUKLARI VE
OBEZİTE
CERRAHİSİNİN
TEDAVİDEKİ YERİ
Obstrüktif Uyku Apne Sendromu (OSAS) çok bileşenli etiyolojisi
olan, sık sık gece apne (solunum durması) epizodları oluşumu
ve üst hava yollarında yinelenen güçten düşmelerin neden
olduğu bir hastalıktır. Tanıda gece uykusunun izlenmesinden
kullanılan polisomnografi kullanılmaktadır. Bu sendroma neden
olan faktörlerden biri obezitedir. Obezitenin yaygınlığı son
yıllarda tüm dünyada artış göstermektedir. OSAS hastaların
yaşam kalitesinde ve süresinde ciddi bir azalmaya sebep
olmaktadır.
OSAS’ın morbid obez (VKİ>40 kg/m2) hastalarda görülme sıklığı
yaklaşık %80 dir.VKİ>28 kg/m² üzerindeki obez hastalar ise
risk grubundadırlar. OSAS tedavisinde değişik tedavi
alternatifleri olmakla birlikte obez hastalarda uygulanan
cerrahi teknikler (mide balonu, tüp mide, gastrik bypass ve
duedonal switch) oldukça etkili sonuçlar vermektedir. Obezite
cerrahisinde hastanın diyet alışkanlıkları, yandaş
hastalıkları, yaşam tarzı gibi birçok faktör göz önünde
bulundurularak hastaya en uygun cerrahi tedavi seçeneği
uygulanmalıdır. Cerrahi tedavi kalıcı kilo kaybını sağlayan,
yandaş hastalıkların düzelmesine neden olan ve yaşam süresini
uzatan efektif bir tedavi şeklidir.
Kilodaki %10’luk artışın Apne-Hipopne Indeksi (AHI) de
yaklaşık %32’lik bir artış ile, kilodaki %10’luk bir azalmanın
ise AHI’de %26’lık bir azalma ile ilişkili olduğunu
saptanmıştır. Ortalama %222 fazla kiloya sahip ve şiddetli
apnesi olan hastaların değerlendirildiği bir çalışmada
ameliyattan 6 ay sonra AHI’nin 88.8’den 11.8 olay/saat’e
düştüğü bulunmuştur. Dixon ve arkadaşlarının yaptığı diğer bir
çalışmada ise obezite cerrahisinden 17 ay sonra fazla kiloda
%50 ± 15’lik azalma, AHI’de 61.6 ± 34’ten 13.4 ± 13 olay/saate
bir düşüş, ek olarak uyku kalitesinde, diurnal uyuklama ve
yaşam kalitesinde büyük bir iyileşme tespit edilmiştir. Diyet
ile kilo vermede başarılı olan hastalardan yalnızca %5-10’u
birkaç yıl boyunca kilolarını korudukları düşünüldüğünde
obezite cerrahisi uzun dönemde son derece etkili bir
yöntemdir.
Obezite cerrahisi, kilonun çok daha düşük seviyelere
düşürülmesinde, uzun vadede kilo kaybının sürdürülmesinde ve
aralarında OSAS’ında bulunduğu yandaş hastalıkların
düzeltilmesinde iyi sonuçların alındığı etkili bir tedavi
seçeneğidir.
Prof. Dr. Halil Coşkun
BARİATRİK BESLENME UZMANI:
UZM. DYT. NAZLI ACAR
Uzm. Bariatrik Diyetisyen Nazlı ACAR 1987’de Bursa’da doğdu.
2005 yılında Bursa Erkek Lisesi’ni bitirdi. Beslenme ve
Diyetetik öğrenimini 2005-2010 yılları arasında Başkent
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde okuyarak
tamamladı. “Kalsiyum Mineralinin Obezite Üzerine Etkisi’
başlıklı teziyle Haliç Üniversite Sağlıklı Bilimleri
Enstitüsü’nden uzmanlığını alarak Uzman Diyetisyen oldu
(2010-2013). 2013 yılında Okan Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü’nde doktora programına başladı ve halen devam
etmektedir.
Cleveland Clinic Faundation, Ohio, USA (2014) 2014 yılında
Cleveland Clinic Foundation (ABD) Bariatrik ve Metabolizma
Cerrahisi Departmanında Observer Nutritionist olarak Prof. Dr.
Tomasz Rogula ve Prof. Dr. Philip Schauer ile çalışmalarda
bulundu. “Bariatrik Nutritionist” sertifikasıyla, Türkiye’de
ilk ‘Bariatrik Diyetisyen’ ünvanına sahip oldu. Beslenme ve
Diyet Uzmanlığı Deneyimleri Çeşitli kongre ve sempozyumlara
konuşmacı olarak katıldı. Uluslararası Beslenme ve Diyetetik
Kongresinde yayınlanmış bildirileri bulunmaktadır. Bariatrik
Diyetisyen, Sporcu Diyetisyenliği, Diyabet Diyetisyenliği,
Nutrisyon Team Diyetisyenliği sertifika programlarına
katılarak başarıyla tamamlamış bulunmaktadır.
Doç. Dr.Halil Coşkun ile Obezite ve Metabolizma Cerrahisi
Hasta Takibi 2012 yılından itibaren Bezmialem Vakıf
Üniversitesi bünyesinde ve Doç. Dr. Halil Coşkun ile birlikte
750’nin üzerinde obezite cerrahisi hastalarının takibini
sürdürmektedir.
Bariatrik Diyetisyen Nazlı Acar, 2011 yılından itibaren
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde
Beslenme ve Diyet Ünitesinin sorumlu diyetisyeni olarak görev
yapmaktadır ve aynı zamanda Doç. Dr. Halil Coşkun ile birlikte
serbest çalışarak çalışmalarına devam etmektedir. Nazlı Acar,
Türkiye Diyetisyenler Derneğinin (TDD) de aktif üyesidir.
Randevu: 0532 054 00 49
Download