MÜNSERÝH tü” kalýr (– –¦–/– – –¦). Burada son tef‘ile olan “mef‘ûlâtü” bahrin hem aruzu hem de darbý konumundadýr. “Mef‘ûlâtü”, vakfedilerek yedinci harfin sâkin kýlýnmasýyla ( ) “mef‘ûlât” (– – =) þekline dönüþebilir (mevkuf). Uygulamada eþdeðeri olan “mef‘ûlân” (– – =) kullanýlýr veya yedinci harekeli harfinin ( ) düþürülmesi ile (kesf / keþf) “mef‘ûlâ” (– – –) þekline girebilir ve uygulamada eþdeðeri olan “mef‘ûlün” (– – –) kullanýlýr. Buna göre menhûk beyit aþaðýdaki þekilleri alýr: “Müstef‘ilün / mef‘ûlân” ( – – ¦– /– – =) veya “müstef‘ilün / mef‘ûlün” (– – ¦– /– – –). Münserih bahri Ýsmâil b. Hammâd el-Cevherî’nin tertibinde yer almaz. Ona göre bunun aslý recezdir (Kitâbü £Arû²i’l-varaša, s. 56). Aruza dair klasik kitaplarda ve bunlara muhteva bakýmýndan sadýk kalan yeni eserlerde münserih bahrinin yukarýda sayýlan vezinleri zikredilir. Ancak sanatkârlarýn nazým tekniðinde yaptýklarý yenilikler göz önüne alýndýðýnda bahrin baþka bahirlerle, meselâ kâmil bahriyle benzeþtiði, hatta ondan elde edildiði ifade edilmektedir. Dolayýsýyla önce “kâmil münserih” denilip daha sonra sadece münserih diye adlandýrýldýðýný belirten Celâl el-Hanefî’nin bu bahir için verdiði yeni vezinler þunlardýr (el-£Arû², s. 465-478): 1. – –¦–/–¦–¦/– – –//–¦¦–/–¦–¦/– – – (veya – –, ya da ¦–) s. 56; Ýbn Reþîk el-Kayrevânî, el-£Umde (nþr. Muhammed Karkazân), Beyrut 1408/1988, I, 269294; Hatîb et-Tebrîzî, el-Vâfî fi’l-£arû² ve’l-šavâfî (nþr. Ömer Yahyâ – Fahreddin Kabâve), Dýmaþk 1399/1979, s. 146-152; Ýbn Ebû Þeneb, Tu¼fetü’l-edeb, Paris 1954, s. 70-74; Safâ Hulûsî, Fennü’t-taš¹î £i’þ-þi £rî ve’l-šåfiye, Beyrut 1966, s. 152-157; Celâl el-Hanefî, el-£Arû², Baðdad 1398/ 1977-78, s. 449-485; M. Saîd Ýsbir – M. Ebû Ali, el-ƒalîl: Mu£cem fî £ilmi’l-£arû², Beyrut 1982, s. 135-138; Mahmûd Mustafa, Ehde’s-sebîl ilâ £ilmeyi’l-ƒalîl: el-£Arû² ve’l-šåfiye, Beyrut 1405/ 1985, s. 110-113; Abdürrýzâ Ali, el-£Arû² ve’lšåfiye, Musul 1409/1989, s. 145-148; Mahmûd Fâhûrî, Sefînetü’þ-þu£arâß, Halep 1410/1990, s. 64-68; Emîl Bedî‘ Ya‘kub, el-Mu£cemü’l-mufa½½al fî £ilmi’l-£arû² ve’l-šåfiye ve fünûni’þ-þi £r, Beyrut 1411/1991, s. 146-151; M. Ali eþ-Þevâbike – Enver Ebû Süveylim, Mu£cemü mu½¹ala¼âti’l-£arû² ve’l-šåfiye, Amman 1411/1991, s. 283285; M. Ali el-Hâþimî, el-£Arû²ü’l-vâ²ý¼a, Beyrut 1415/1995, s. 64-67; Gotthold Weil, “Arûz”, ÝA, I, 632; a.mlf. – G. Meredith-Owens, “.Arud”, EI 2 (Ýng.), I, 670, 675; Nihad M. Çetin, “Arûz”, DÝA, III, 428, 429, 430, 432; a.mlf., “Bahir”, a.e., IV, 484. ÿTevfik Rüþtü Topuzoðlu – — el-MÜNSIF ( ) א Ebû Osman el-Mâzinî’nin et-Tasrîf adlý eserine Ýbn Cinnî (ö. 392/1002) tarafýndan yazýlan þerh ˜ (bk. et-TASRÎF). ™ 2. – –¦–/– – –¦/– –¦–//– –¦–/– – –¦/ – –¦= (müstef‘ilân) – 4. – – ¦–/– ® –¦/® –//– –¦–/– ® –¦/® – 5. – –¦–/– – –¦/–¦– –//– –¦–/– – –¦/ –¦– – 6. – –¦–/– – –¦/–¦– –//– –¦–/– – –¦/– – 7. – ®¦–/– ® –¦/– ®¦–//– –¦–/–¦– – 8. – –¦–/– – –¦/– –¦–//– –¦–/– – Münserih bahri yumuþaklýðý ve inceliðiyle tanýnmýþ olmakla birlikte zorluðu sebebiyle eski ve yeni þairler arasýnda nâdir kullanýlan vezinlerdendir. Ömer b. Ebû Rebîa’nýn “Kalet li-tirbin ...” râiyyesi, Buhtürî’nin “Kem min hanînin ...” bâiyyesi ve Ebû Firâs el-Hamdânî’nin “Yâ hasreten ...” diye baþlayan lâmiyyesi bahrin örneklerinden bazýlarýdýr (Emîl Bedî‘ Ya‘kub, s. 149151). Münserih bahrinin Türk edebiyatýnda “müfteilün / fâilün / müfteilün / fâilün” ve “müstef‘ilün / fâilün” þeklindeki vezinleri kullanýlmaktadýr. BÝBLÝYOGRAFYA : Ýbn Abdürabbih, el-£Ýšdü’l-ferîd, V, 468-469; Ýsmâil b. Hammâd el-Cevherî, Kitâbü £Arû²i’l-varaša (nþr. Sâlih Cemâl Bedevî), Mekke 1406/1985, 18 — MÜNÞEAT ( ) 3. – –¦–/– – –¦/– –¦–//– –¦–/– – –¦/– – ˜ Mektup dahil her türlü resmî ve hususî yazýyý toplayan, yazým esaslarýný gösteren eserlerin genel adý. ™ Sözlükte “düz yazý, nesir” anlamýndaki inþâ masdarýndan türeyen münþeât kelimesi münþî adý verilen, devlet teþkilâtý bünyesindeki divan, kalem ve ketebe gibi resmî dairelerde çalýþan niþancý, tevkýî yahut küttâblarýn yazdýðý çoðu musanna resmî yazýlarla mektuplar yanýnda þair ve edebiyatçýlarýn kaleme aldýðý her çeþit sanatlý düz yazýya ve bu yazýlarýn toplandýðý kitaplara ad olmuþtur. Münþeat Fars ve Türk kültüründe “mektûbât” karþýlýðý olarak da kullanýlmýþtýr. Fakat baþta âlimler ve mutasavvýflar olmak üzere (meselâ bk. Mektûbât-ý Hazret-i Sezâî, Mektûbât-ý Azîz Mahmud Hüdâyî ) ayný kiþinin mektuplarýnýn bir araya toplanmasýndan meydana gelen eserlere Arap edebiyatýnda olduðu gibi daha çok “resâil” veya mektûbât denilmiþ- tir (bk. MEKTUP). Bunun dýþýnda Osmanlý tarih ve diplomasisinde münþeat kelimesi zamanla her türlü resmî yazýyý ifade eden bir terim niteliði kazanmýþtýr (DÝA, XXIX, 18-21). Osmanlý telif geleneðinde mektuplar dahil her çeþit mensur yazýyý bir araya toplayan eserler “mecmûa-i münþeât”, “mecmûa-i inþâ” adýyla bir mecmua türü meydana getirmiþtir (bk. MECMUA). Kýnalýzâde Ali Efendi, Lâmiî Çelebi, Veysî, Nergisî ve Nâbî’nin eserleri bizzat kendileri tarafýndan derlenmiþ, Ebüssuûd Efendi, Nef‘î, Çelebizâde Âsým, Râgýb Paþa, Kânî ve Âkif Paþa’nýn münþeatlarý ise müelliflerinin ölümünden sonra baþkalarý tarafýndan bir araya getirilmiþtir. Türk edebiyatýnda ilk örnekleri XIV. yüzyýlda görülmeye baþlayan ve XX. yüzyýla kadar bir edebî gelenek halinde devam eden bu mecmualarýn muhtevasýný resmî ve özel yazýþma ile mektuplar yanýnda manzum mektuplar, bunlarý süsleyen deðiþik manzumeler, nutuk, makale, arzuhal ve duânâmeleri de içine alan örnekler oluþturmaktadýr. Böylece münþeat, özellikle Osmanlý kültüründe þiirleri toplayan divanlar gibi her çeþit nesri bir araya getiren bir telif türü halinde geliþmiþtir (geniþ bilgi için bk. Abdurrahman Daþ, Osmanlýlarda Münþeât Geleneði, doktora tezi, 2003, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü). Bir nevi nesir antolojisi veya müntehabât olarak kabul edilmesi gereken münþeatlarýn büyük bir kýsmýnýn mukaddimesi vardýr. Didaktik özellikteki münþeatlarýn derlenmesine, münþîlik mesleðine yeni gireceklerle diðer ihtiyaç duyanlarý gerekli yazýþmalarý yapabilecek þekilde bilgilendirmek, edebî ve tarihî özellikte olanlarda ise sanat gösterme arzusu yanýnda kýymetli örneklerin kaybolmasýnýn önüne geçmek ve tarihî belgelerin ortadan kalkmasýna engel olmak gibi sebepler gösterilmektedir (Haksever, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sy. 3 [1999], s. 57). Münþeatlarýn tertibi belli özellikler göstermektedir. Bütün münþeatlarda önce yazýþma usul ve kaideleri, yazýþma türleri ve tarifleri, bunlarda kullanýlacak unvan ve elkab yer almaktadýr. Ardýndan tarihî veya edebî yazýþma örnekleri gelir. Mektuplarda makam esas olduðu için örnek metinler de önce Hz. Peygamber’in ve halifelerin mektuplarýndan verilir. Daha sonra padiþahlarýn her türde yazýlarý, vezirlerden baþlayarak diðer devlet adamlarýna hitaben yazýlmýþ yazýlarla bazý devlet adamlarýnýn kaleme aldýðý metinlere geçilir. Ardýndan hususi yazýþmalar gelir. Bunlarýn dýþýnda dinî yazýlarýn, vakfiye sûretlerinin, MÜNÞEAT kýssa ve menkýbelerin, çeþitli ilimlerle ilgili tarif ve bilgilerin, hitabe ve nutuklarýn bulunduðu örnekler de görülmektedir. Münþeât-ý Azîziyye, Hz. Peygamber ve ilk halifelerin mektuplarýyla baþlamakta; Râgýb Paþa’nýn eserinde Ýslâm tarihinden bazý olaylar, Mekke ve Tâif’in fethine dair pasajlar; Âlî Mustafa’nýn münþeatýnda Resûl-i Ekrem’in sîreti hakkýnda bilgiler, meþâyihin vasýflarý, vezirlerle bazý meslek erbabýnýn özellikleri yer almaktadýr. Abdülhalim Efendi’nin mecmuasýnda bazý âlim ve þairler tanýtýlmakta, Âlî’nin münþeatýnda mûsikiyle ilgili bilgiler bulunmaktadýr. Tâcîzâde Câfer Çelebi’ye atfedilen eserde Sultan Cem kýssasýna yer verilmekte, Nergisî bazý cami, saray, çeþme vakfiyelerini aktarmaktadýr. Bu örnekler münþeatlarýn muhteva çeþitliliðini göstermektedir. Derleyeni tarafýndan farklý adlar konulmuþ olsa da bu mecmualarýn çoðu derleyicisinin ismiyle anýlmýþtýr. Nitekim Feridun Bey’in Münþeâtü’s-selâtîn’i Feridun Bey Münþeatý, Hâfýz Ýsmâil Müþfik Efendi’nin eseri Münþeât-ý Müþfikiyye (Müþfiknâme) adýyla anýlmaktadýr. Tanzimat’tan sonra orta öðretim kurumlarýnda usûl-i kitâbet ve inþâ adýyla bir ders konulmasýnýn ardýndan bu ders için hazýrlanan ve sadece yazý kurallarýyla örnek metinlere yer verilen Ýnþâ-yý Cedîd gibi kitaplara ise daha çok inþâ mecmualarý / kitaplarý denilmiþtir. Ancak eskiden olduðu gibi bu dönemde de inþâ ve münþeat kelimelerinin birbirinin yerine kullanýldýðý görülmektedir. Klasik münþeat mecmualarýnýn Fâtih Sultan Mehmed devrine ait en eski örneði olan, Yahyâ b. Mehmed elKâtib’in 1479’da kaleme aldýðý Menâhicü’l-inþâ bu adlandýrmanýn eski bir uygulamasýdýr (nþr. Þinasi Tekin, Boston 1971). Aslýnda birer münþeat sayýlan Sarý Abdullah Efendi’nin eseri Düstûrü’l-inþâ (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3360), Darendeli Hayret Efendi’ninki Ýnþâ-yý Hayret (Riyâzü’l-kütebâ ve hýyazü’l-üdebâ, Bulak 1242) ismini taþýrken Ahmed Râsim’in inþâ kitabý Ýlâveli Hazîne-i Mekâtip yâhud Mükemmel Münþeât (Ýstanbul 1318), Fâik Reþâd’ýn eseri Amelî ve Nazarî Ta‘lîm-i Kitâbet yâhud Mükemmel Ýnþâ (Ýstanbul 1313) adýyla anýlmaktadýr. Seyfettin Özege’nin Katalog’unda mevcut basýlmýþ inþâ (II, 731-732) ve münþeat (III, 1263-1265) mecmualarýnýn listesi gözden geçirildiðinde bu uygulamanýn zengin örnekleriyle karþýlaþýlýr. Münþeatlar tâlimî (didaktik), tarihî ve edebî olarak üç kýsýmda ele alýnmakla birlikte Arapça, Farsça veya Türkçe oluþlarý, der- leyenin bilinip bilinmemesi, toplanýþ veya telif ediliþleri gibi özellikler de göz önüne alýnarak çeþitli þekillerde tasnif edilmiþtir (Halil Ýbrahim Haksever’in kapsamlý tasnifinden baþka [Eski Türk Edebiyatýnda Münþeatlar ve Nergisî’nin Münþeatý, doktora tezi, 1995, Ýnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü], s. 195-260] Agâh Sýrrý Levend ve Orhan Þaik Gökyay’ýn gruplandýrmalarý için bk. bibl.). Ancak genel bir yaklaþýmla münþeatlarý altý grupta ele almak mümkündür. 1. Resmî mektup ve yazýþma usullerini öðreten ve bunlara ait temsilî örnekleri yahut gerçek yazýþma metinlerini ihtiva edenler. Selçuklular devrinde Anadolu’da ortaya konan ve resmî dilin Farsça olmasý sebebiyle bu dille kaleme alýnmýþ olan münþeatlarýn çoðu bu özelliktedir (geniþ bilgi için bk. Köymen, bibl.). Adýný risâle / mektup kelimesinden alan ve sadece eksik bir nüshasý bilinen (Manisa Ýl Halk Ktp., Murâdiye, nr. 1856/3, vr. 113b-121b) Ahmed-i Dâî’nin Teressül’ü gibi ilk Türkçe örnekler de bu niteliktedir. Bu türe Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki (Esad Efendi, nr. 3292, 3326) münþeatlar da örnek gösterilebilir. Ý. Çetin Derdiyok’un üzerinde bir doktora çalýþmasý gerçekleþtirdiði XV. yüzyýl þairlerinden Mesîhî’nin Gül-i Sadberk’inde ise (1994, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) inþâ tekniði hakkýnda bilgi verildikten sonra bunlara uygun 100 temsilî örnek yazýlmýþtýr. Bu tarz eserler dil bilgisi, inþâ ve üslûp bilgileri, özellikle diplomatik ilminde kullanýlan hitap cümleleri, elkab, unvanlar, manzum ve mensur ibareler, mukaddime ve hâtimeler gibi konularda verilen mâlûmat bakýmýndan önemlidir. 2. Feridun Bey’in Münþeâtü’s-selâtîn’i gibi sadece resmî mektup ve yazýþma metinlerini derleyenler. Bunlardan nâme-i hümâyun, hatt-ý hümâyun, buyruldu, i‘lâm ve telhisler gibi tek bir belge türüne ait metinleri toplayanlar da münþeat mecmuasý olduklarý halde Hatt-ý Hümâyun Mecmuasý (ÝÜ Ktp., TY, nr. 6094, 6110), Telhis Mecmuasý (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3363), Ý‘lâmât Mecmuasý (ÝÜ Ktp., TY, nr. 9267, 9268) þeklinde de anýlýr. Tâcîzâde Sâdî Çelebi (nþr. Necati Lûgal – Adnan Erzi, Ýstanbul 1956), Kýnalýzâde Ali Efendi (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3300, 3314) ve Þeyhülislâm Çelebizâde Âsým Efendi (Ýstanbul 1286) gibi isimlerin kaleme aldýðý eserler de bu niteliktedir. Fâtih Devrine Ait Münþeât Mecmuasý da (Ýstanbul 1956) bu gruba girer. Bu eserlerin deðeri, kâtip ve münþîlere gerçek ör- nekler göstermesi yanýnda tarihî konularda verilen bilgilerden gelmektedir. 3. Lâmiî Çelebi’nin Münþeât-ý Mekâtîb’i gibi (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3316) çoðunlukla þair ve edebiyatçýlarýn kaleminden çýkmýþ hususi ve sanatkârane örnekleri bir araya getirenler. Bu münþeatlarýn bir kýsmýný bizzat müellifleri, bir kýsmýný da baþkalarý tertip etmiþtir. Bunlar arasýnda Doðu Türkçesi ile yazýlmýþ tek eser olan Ali Þîr Nevâî’nin Münþeât’ýnýn ayrý bir yeri vardýr (Bakü 1926; Ayþehan Deniz Abik eser üzerinde bir doktora tezi hazýrlamýþtýr; 1993, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). Fuzûlî (nþr. Abdülkadir Karahan, Ýstanbul 1948), Âlî Mustafa Efendi, Veysî (Ýstanbul 1286), Nergisî (Halil Ýbrahim Haksever, Eski Türk Edebiyatýnda Münþeatlar ve Nergisî’nin Münþeatý adýyla bir doktora tezi hazýrla- mýþtýr, 1995, Ýnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), Nâbî, Nef‘î ve Kânî (Dilek Batislâm Kânî’nin Mensur Letâifnâmesi ve Hezliyyatý adýyla bir doktora tezi hazýrlamýþtýr, 1977, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) gibi divan þairlerinin münþeatlarý bu grupta yer alýr. Birkaç þairin mektuplarýný bir araya getiren mecmualara ise Þeyh Mahmûd b. Edhem’in 1491’de kaleme aldýðý Mecmûatü’l-münþeât örnek gösterilebilir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3324). Bunlarda sanatkârla ilgili olarak diðer kaynaklarda rastlanamayacak deðerli bilgiler mevcuttur. 4. Bazý edebiyatçýlarýn kendi yazýlarýna da yer vererek derledikleri resmî - hususî, eski - yeni mektup ve yazýþmalarla beðenilen nesirleri içine alan mecmualarý. Bunlarýn en tanýnmýþlarýndan biri Refik ve Tevfik (Çaylak) beylerin Letâif-i Ýnþâ adlý kitabýdýr (I-II, Ýstanbul 1281-1282). Âkif Paþa’nýn Münþeât-ý el-Hâc Âkif Efendi ve Divançe’si (Ýstanbul 1259), Mahmud Celâleddin Paþa’nýn Münþeât’ý (Ýstanbul 1312) ve Münþeât-ý Þeyh Vasfî de (Ýstanbul 1316) bunlardandýr. Bu eserlerde Tanzimat’la birlikte Batý tesirine açýlan yazý dilinde ortaya çýkan deðiþiklikleri ve konu farklýlýklarýný görmek mümkündür. 5. Mehmed Fuad’ýn Rehber-i Kitâbet-i Osmâniyye yâhud Mükemmel Münþeât’ý gibi (Ýstanbul 1327) Tanzimat’tan sonra mekteplerde okutulan inþâ dersi için hazýrlanmýþ her çeþit yazýþmayý öðreten ders kitaplarý. Bunlar farklý isimler taþýsa da bir kýsmýnýn “münþeat” kelimesinin de içinde bulunduðu adlarla anýldýðý görülmektedir. Mihrî’nin (Mihran Apikyan) Tatbîkåt-ý Münþeât’ý ise (Ýstanbul 1306) bu tür 19 MÜNÞEAT eserlerin pratiðe dönük olduðunu daha adýnda ortaya koymaktadýr. Sahaf el-Hâc Nûri Efendi’nin derlediði ve devrin padiþahý Sultan Abdülaziz’e ithafen Münþeât-ý Azîziyye fî âsâr-ý Osmâniyye adýný verdiði iki ciltlik eseriyle (I, Ýstanbul 1292; II, 1286) Manastýrlý Mehmed Rifat’ýn Nüzhetü’l-Münþeât (Ýstanbul 1285) ve Zübdetü’l-Münþeât’ý (Ýstanbul 1300) bu grupta zikredilmesi gereken eserlerdir. BÝBLÝYOGRAFYA : Mevlânâ Zaîfî’si gibi çoðu ayný kiþinin divaný ile bir arada bulunan (TSMK, Revan Köþkü, nr. 822, vr. 184b-194b, müellif hattý) belirli sayýdaki mektuplardan ibaret eserler. Bunlara Ebûbekir Rifat’ýn, oðlu tarafýndan neþredilen Münþeât ve Dîvân-ý Rif‘at Efendi ile (Bulak 1254) Trabzonlu Emin Hilmi Efendi’nin Divan ve Münþeât’ý (Trabzon 1293), Zîver Paþa’nýn Âsâr-ý Zîver Paþa Divan ve Münþeât’ý (Bursa 1313) gibi örnekleri de ilâve etmek gerekir. Taþköprizâde, Mevzûâtü’l-ulûm, I, 250-255; Keþfü’¾-¾unûn, I, 181; II, 1860-1861; Diyarbekirli Said Paþa, Mîzânü’l-edeb, Ýstanbul 1305, s. 219240; Yahyâ b. Mehmed el-Kâtib, Menâhicü’l-inþâ (nþr. Þinasi Tekin), Roxbury 1971, s. 5-17; Osman Turan, Türkiye Selçuklularý Hakkýnda Resmî Vesikalar, Ankara 1958, s. 22-24; Özege, Katalog, II, 731-732; III, 1263-1265, 1342; V, 2134; M. Kaya Bilgegil, Edebiyat Bilgi ve Teorileri I: Belâgat, Ankara 1980, s. 46-54; Ýsmail E. Erünsal, The Life and Works of Tâcî-zâde Ca‘fer Çelebi, with a Critical Edition of his Dîvân, Ýstanbul 1983, s. LXV-LXIX; Agâh Sýrrý Levend, Türk Edebiyatý Tarihi, Ankara 1984, I, 113-116; Bekir Kütükoðlu, “Münþeat Mecmualarýnýn Osmanlý Diplomatiði Bakýmýndan Ehemmiyeti”, Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri: 30 Nisan – 2 Mayýs 1986 Bildiriler, Ýstanbul 1988, s. 169-176; Mübahat S. Kütükoðlu, Osmanlý Belgelerinin Dili (Diplomatik), Ýstanbul 1994, s. 100, 160, 174-175, 221-222; a.mlf., “Mektup”, DÝA, XXIX, 18-21; Ý. Çetin Derdiyok, “Osmanlý Devrinde Mektup Yazma Geleneði”, Osmanlý, Ankara 1999, IX, 731-733; Muhammed Hânî, “Münþe,ât”, Dâniþnâme-i Edeb-i Fârsî (nþr. Hasan Enûþe), Tahran 1381 hþ., II, 1278-1279; Mehmed Altay Köymen, “Selçuklu Devri Kaynaklarýna Dair Araþtýr- Münþeatlar öncelikle edebiyat ve tarih çalýþmalarý bakýmýndan kaynak eser niteliði taþýmaktadýr. Ancak münþeat kelimesi özellikle Tanzimat’tan sonra yazýþma þekillerini öðreten ders kitaplarýna ad olmaya baþlayýnca hukuk ve askerlik gibi alanlarda yapýlacak yazýþmalarýn kural ve örneklerini içine alan kitaplar için de bu isim kullanýlmýþtýr. Muhyiddin Bey’in Münþeât ve Muâmelât-ý Askeriyye (Edirne 1308), Türkzâde Hâfýz Mehmed Ziyâeddin’in Münþeât ve Muâmelât-ý Umûmiyye yâhud Mükemmel ve Mufassal Ýnþâ-yý Mülkî ve Askerî ile (Ýstanbul 1314) Hasan Hýfzý’nýn Münþeât-ý Huk†k (Ýstanbul 1300) ve Abdülahad Nûri’nin Münþeât-ý Kavânîn (Ýstanbul 1305) gibi belli bir alana ait yazýþma kural ve örneklerini toplayan mecmualar bu tip eserlere örnektir. Ahmed Erib’in Hanýmlara Münþeât’ý ise (Ýstanbul 1309) daha farklý bir çalýþmadýr. malar I: Büyük Selçuklu Ýmparatorluðu Devrine Ait Münþeat Mecmualarý”, DTCFD, VIII/4 (1951), s. 538-648; Müeyyed Sâbitî, “Nâmehâ-yý Târîpî”, Ferheng-i Îrân-zemîn, V, Tahran 1336, s. 1622; Fevziye Abdullah Tansel, “Türk Edebiyatýnda Mektup”, Tercüme, XVI/77-80, Ankara 1964, s. 386-390; Orhan Þaik Gökyay, “Tanzimat Dönemine Deðin Mektup”, TDl., sy. 274 (1974), s. 1719; Kemal Demiray, “Tanzimattan Günümüze Deðin Mektup”, a.e., sy. 274 (1974), s. 88-96; Ýbrahim Kutluk, “Münþeatlar ve Günümüze Dek Gelen Mektup Betikleri Üzerine”, a.e., sy. 274 (1974), s. 367-378; V. L. Ménage, “The Gül-i Sad-Berg of Mesýhý”, Osm.Ar., VII-VIII (1988), s. 11-32; Halil Ýnalcýk, “Þikâyet Hakký: ‘Arz-ý Hâl ve ‘Arz-ý Mazhar’lar”, a.e., VII-VIII (1988), s. 33-54; a.mlf., “Reis-ül-Küttâb”, ÝA, IX, 677-680; Christine Woodhead, “Ottoman Inþa and Art of Letter- Writting: Influences upon the Career of the Niþancý and Prose Stylist Okçuzade (d. 1630)”, Osm.Ar., VII-VIII (1988), s. 143-159; Halil Ýbrahim Haksever, “Münþeat Mecmualarý ve Edebiyat Tarihimiz Ýçin Önemi”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sy. 1, Afyon 1998, s. 73-86; a.mlf., “Münþeat Mecmualarýnda ‘Sebeb-i Te’lif’”, a.e., sy. 3 (1999), s. 55-64; Pakalýn, II, 620; Dihhudâ, 6. Þair Zaîfî Pîr Mehmed’in Münþeât-ý Feridun Ahmet Bey’den gelen tezkireye göre yazýlmýþ bir hüküm (BA, MD, nr. 5, s. 184, hk. 449) 20 Lu³atnâme (Muîn), XIII, 19117; M. Tayyib Gökbilgin, “Niþancý”, ÝA, IX, 301; Ömer Faruk Akün, “Sarý Abdullah”, a.e., X, 218; a.mlf., “Âlî Mustafa Efendi”, DÝA, II, 420; H. R. Roemer, “Ýnsa,”, EI 2 (Ýng.), III, 1241-1244; Jürgen Paul, “Enša”, EIr., VIII, 455-457; Günay Kut, “Ahmed-i Dâî”, DÝA, II, 57; Celia J. Kerslake, “Celâlzâde Mustafa Çelebi”, a.e., VII, 260-261; Mustafa Uzun, “Ýnþâ”, a.e., XXII, 338-339; M. Orhan Okay, “Mektup”, a.e., XXIX, 17-18; Reþat Öngören, “Mektup”, a.e., XXIX, 21-23; Mine Mengi, “Mesîhî”, a.e., XXIX, 313. ÿMustafa Uzun – — MÜNÞEÂTÜ’s-SELÂTÎN ( ) א ˜ Feridun Ahmed Bey’in (ö. 991/1583) hükümdar mektuplarý ile ferman, berat, fetihnâme vb. sûretlerini topladýðý eseri. ™ Uzun yýllar Osmanlý bürokrasisinde görev yapan ve önemli memuriyetlerde bulunan Feridun Ahmed Bey’in en dikkat çekici çalýþmasý olan eser münþeat türünün alanýndaki en büyük derlemesidir. Kitabýn adý ebced hesabýyla telifinin sona erdiði 982 (1574) yýlýna tekabül eder. Müellif bu derlemeyi niçin yaptýðýný eserin baþýnda uzun uzadýya anlatýr. Öncelikle belâgat, inþâ ve kitâbetin öneminden, kalem sahiplerinin daima hükümdar iltifatlarýna mazhar oluþundan söz edip saltanatýn kýlýçsýz, kýlýç ehlinin de kitapsýz þekillenemeyeceðini söyler ve Süleyman peygamberin kâtibi Âsaf b. Berahyâ’yý örnek gösterir. Hz. Peygamber’in kitâbeti kýlýçla karþýlaþtýrdýðýný ve kalemi üstün tuttuðunu, kendisinin de muhtasaran topladýðý resmî yazýlarý bir þükran olarak padiþaha sunmak istediðini belirtir. Ona göre daha önceki reîsülküttâblarýn Dîvân-ý Hümâyun’dan çýkan ferman sûretlerini yazmada ihmal göstermeleri bu önemli yazýlarýn zamanla unutulmasýna yol açmýþ ve devlet iþlerinde ciddi problemler ortaya çýkmýþtýr. Müellif, söz konusu karýþýklýklara son vermek için kendi reîsülküttâblýðý zamanýnda bir müsvedde defteri oluþturulduðunu ve padiþah fermanlarýnýn buraya kaydedildiðini söyler. Bununla beraber Osmanlý padiþahlarýnýn mektuplarýnýn, bunlara gelen cevaplarýn, fetihnâme ve zafernâmelerin Dîvân-ý Hümâyun ve niþancý kayýtlarýnda bulunmamasýnýn da büyük kayýp olduðuna iþaret eder. Zira, “Sultanlarýn sözleri sözlerin sultanýdýr”, dolayýsýyla bu deðerli yazýlarýn unutulup gitmesine göz yummamak gerekir. Buna baðlý olarak münþîlerin çalýþmalarý da kaybolmakta, ayrýca her asrýn hususi ifade tarzýna göre eski ibarelerle