BÜTÇE AÇIĞI NEDĠR? Herkes tarafından kabul edilirki kamu açıklarının tespitinde bir ölçüye ulaĢmak zordur. Her açık ölçüsü farklı özellikleri gösterebileceği için bütçe açığını ölçerken her amaç için farklı yöntemler uygulanır. Öncelikle bütçe açığının standart tanımı olarak da kullanılan geleneksel açığın tanımıyla baĢlayalım. Geleneksel açık toplam giderlerle toplam gelirler arasındaki farkı ölçer. Birincil açık ise faiz dıĢı kamu harcamalarının gelirlerden çıkartılmasıyla bulunur. Bu noktada ulaĢılmak istenen: görevde olan hükümetin bulunduğu dönem içindeki bütçe açığını ne derecede kontrol edebildiğidir. Çünkü harcamalardaki faiz daha önce görevde olan hükümetten alınan borçlardan gelir. O yüzden faiz dıĢı harcama kullanılmıĢtır. ĠĢlemsel açık ise birincil açık ile faiz ödemelerinin reel toplamı olarak ifade edilir. Günümüzde bütçe açığı çoğu ülke için sorun teĢkil eden bir olaydır. Devletler giderlerini karĢılayabilecek gelir bulmakta zorluk çekerler. Bu durumun ülkenin Ģartları, ekonomik yapısı, siyasi yapısı gibi birden fazla sebebi vardır. Genel olarak baktığımızda dünyanın global bir köy olduğunu varsayarsak, insanların isteklerinin ve beklentilerinin geliĢen dünya düzenine bağlı olarak arttığını düĢünürsek devlet giderlerinin hızla artıyor olması kaçınılmaz bir gerçektir. Hükümetlerin politik ve siyasal hedeflerinin yanı sıra devlet giderlerinin hızla artmasına sebep olarak gösterilebilecek bazı etkenler Ģunlardır: Ülkede çıkabilecek olağanüstü bir olay(Japonya’da gerçekleĢen deprem, tsunami) Devletin kriz zamanlarında vergileri düĢürüp devlet harcamalarını arttırması Sübvansiyonlar, teĢvikler Bazı ithal ürünlerde vergi indirimine gidilmesi( angus ithali) Ġthal etmek zorunda olduğumuz petrol, elektrik gibi ürünlerde kur farkının fiyatlara yansıtılmaması Giderlerin hızının gelirlerden fazla olması Sosyal devlet anlayıĢından doğan beklentilerin her ülkede hızla artıĢ göstermesi(parasız eğitim, sağlık, erken emekli olma) Türkiye açısından baktığımızda diğer ülkelerde de görülen sorunlara ek olarak mali disiplinsizlik, kayıt dıĢı ekonomi ve yolsuzluklar baĢlıca etkenler arasında gösterilebilir. Bütçe açığı oluĢtuktan sonra birde bunun finansman aĢaması vardır. Bunun için de dört yöntem uygulanabilir. Fakat bunların her birinin ekonomi üzerinde farklı etkileri oluĢmaktadır. Ġlk olarak kamu mallarının zam ile bütçe açığını kapatma fikri üzerinde duralım. Kamu malları: rakiplik ve dıĢarı tutabilme gibi özellikleri olmayan mallara denir.(hava, su, güneĢ, çayır, orman, mera) Kamu mallarına belirli bir seviyenin üzerinde zam yaparsak, bunun sonucu olarak enflasyon artar, faiz artar ve ekonomik aktiviteler yavaĢlar. Diğer bir yöntem olan para basarak bütçe açığını kapatma fikrine gelirsek, bağımsız merkez bankaları bu fikirden uzak dururlar. Çünkü para basımı enflasyona neden olur, enflasyon faizi tetikler ve ekonomik aktiviteler yavaĢlar. Vergileri arttırma yolu ile bütçe açığını kapatmaya çalıĢırsak; artan vergiler ürünlerin fiyatlarında artıĢa neden olur, bu artıĢ tüketici taleplerini daraltır, daralan talepten dolayı fabrikalar daha az üretim yapar. Son olarak bütçe açığı için içeriden ve dıĢarıdan devlet tahvili, hazine bonosu çıkarmak gibi yöntemler ile borçlanma yapılarak borç kapatıldığından devletin üzerindeki borç yükü artar. Borçlanmanın faizine ve süresine bağlı olarak geri ödemeler konusunda yatırımcılar Ģüpheye kapılır ve daha fazla faiz isterler. Faizdeki artıĢ ise ekonomik aktiviteleri yavaĢlatır. Burada anlatmak istediğim olay bütçe açığını karĢılamanın çok zor olduğudur. Çünkü hem açığı kapatmak için önlemler alıp, hem de ekonomik aktiviteleri canlı tutmak devletler için gerçekten çok zordur. ġuan içinde bulunduğumuz ekonomik durum bu olaya gösterilebilecek çok güzel bir örnektir. Ġtalya, Yunanistan, Portekiz, Ġrlanda ve Ġspanya gibi ülkeler hem yüksek kamu borcu oranıyla uğraĢırken, hem de ekonomik aktiviteleri tekrar canlandırmak için uğraĢıyor. Peki, bu bütçe açıkları en baĢtan beri olmalı mıydı? Yoksa devlet denk bütçe mi sağlamaya çalıĢmalıydı? Bunun için iktisatçılar birbirinden farklı görüĢlere sahiptir. Klasik iktisatçılar devletin olağanüstü durumlar haricinde hiçbir zaman borçlanmaması gerektiğini savunmuĢlardır. Devletin bulunduğu alanların kısıtlı olması gerektiğini düĢünen klasik iktisatçılar borçlanmanın gelecek nesillere yük getireceğini savunmuĢlardır. Bu düĢüncelerine bağlı olarak devlet eĢit gelir ve gider dengesi sağlamak zorundadır. Keynesyenci görüĢe göre devlet denk bütçe sağlamak zorunda değildir. Devletin durgunluk döneminde uyguladığı açık bütçe politikasının büyümeyi olumlu yönde etkilediği varsayılır ayrıca, borçlanma devletin öz kaynaklarıyla finanse edemediği yatırımları finanse etmesinde de büyük önem taĢır. Etkin Ģekilde yapılan yatırımlar ülkenin büyümesini hızlandırır ve borç ödeme aĢamasında sıkıntı yaĢanmasını ortadan kaldırır. Klasik iktisatçıların aksine bugün alınan borçlar gelecek nesiller üzerinde bir yük değildir. Onların daha iyi standartlarda yaĢamasını sağlayacak bir etkendir. Aslına bakarsanız iki görüĢ de teoride doğrudur. Klasik Ġktisatçılar kötü senaryo durumunu, Keynesyenciler ise iyi senaryo durumu göz önünde bulundurmuĢlardır. Devletler büyümelerinden daha çok reel faiz ile borçlanırlarsa bu durum gelecek nesillerimize yük olarak kalacaktır. Ama büyümesinden daha az reel faizle borçlanır ve bu borcu en etkin Ģekilde yani büyümeyi destekleyici Ģekilde kullanırlarsa, ülke ekonomisi geliĢir. Böylece gelecek nesillerimize daha iyi bir yaĢam standardı bırakmıĢ oluruz. HALĠL KARLI ULUSLARARASI TĠCARET VE FĠNANSMAN 3.SINIF