Mümin ve Müslim arasındaki fark “Mümin” ve “Müslim” kelimeler görevlerinize işaret etmektedir ama siz bir türlü düşünmüyorsunuz. “Müslim” itaatkâr demektir. Öyle itaatkâr ki kendisini Allah’a havale etmiş olsun. “Mümin” ise Allah’a tam manasıyla inanan birisidir. Kendisi huzur içinde olup dünyaya huzur dağıtan birisidir. Kendinizi bir değerlendirin; durumunuz böyle midir? Bu sıfatları içinizde hissediyor musunuz? Küçücük konular dahi sizi sarsmaktadır; ibtilaya sokmaktadır. Kariyerlerinizde yükselmeyince imanınız sallanmaya başlıyor. Sıradan konularda bile “ibtila [1] geldi” diyenler aslında hiçbir ibtilaya dayanamayacaklarını ilan ederler. Eğer “biz de büyük sıkıntılar çektik ama sağlam durduk” derlerse ben de “onlar ibtila değildi zaten; ibtila sizi devirendi” derim. Dünyevi anlamda yükselmemek veya bir konuda arzularının gerçekleşmemesi imanı temelinden sarsan konular olabilir mi hiç! Sıradan ve Vâdedilen Mesih’in doğruluğuyla hiçbir alakası olamayan konularda dahi bazı sözde söz sahibi olanların gözlerinde şek ve 1/3 Mümin ve Müslim arasındaki fark şüphenin belirtilerini görüyorum. Bazıları “eğer bunlar zayıflıklar ise buna benzer zayıflıklar sahabelerde de vardı” derlerse “doğrudur; ama onlarda sebat ve imansal cüret gösterenler dakika başı sendeleyenlerden çok daha fazlaydı. Sizdeyse sendeleyenler fazladır. Sahabelerde durum böyle değildi” derim. Sizde gerçek anlamda sebat gösterenler parmakla sayılabilecek kadar azdır; onlar da Hindistan da değiller. Korkmadan “Ne olursa olsun; bunlar sağlam kalırlar” diyebileceğim insanlar azdır. Aranızda “Molifatul Kulub” muamelesi bekleyenler vardır. Birinci Halife Hazretleri (r.a.) zamanında da uzun yıllardır Müslüman olmuş birisi böyle derdi. Oysaki “ Molifatul Kulub ” bazı dünyevi ve toplumsal engeller yüzünden İslamiyet’i açıkça kabul edemeyenlere denir. Bunlar açık ve saklamadan İslam’ı kabul etsinler diye bu engellerin yok edilmesi konusunda yardım isterler. Siz İslam’ı dilinizle kabul ettikten sonra dahi, hala “ Molifatul Kulub ”’a yapılan muameleyi bekliyorsanız müminlerin grubuna ne zaman katılacaksınız? Böylelerinden “ Molifatul Kulub ” grubu daha iyidir; en azından bir umut vardır. Siz ise İslam’a girdikten sonra ileri adım atacağınıza geri çekiliyorsunuz. Sağlam imana sahip olmayıp sürekli sendeliyorsunuz. Doğrusu, bırakın Allah (c.c.) tarafından “Müslim” hitabına layık görüleceğinize; siz daha “mümin’iz” diyebilecek durumda bile değilsiniz. Yani Allah (c.c.) tarafından bu isme layık görülmek için başka bir zamanı bekliyorsunuz. Gerçek ibtila kendisini şiddetli bir şekilde hissettiren ve neredeyse düşüren kuvvette olur. Ama son anda sebat bahşedilir. “Biz şuna şuna dayandık” demek sadece nefsin bir bahanesidir. O kadar kolay dayandığınız şeyler ibtila sınıfına girmez. Belki de o sizin için değil, başkası içindi. Eğer Allah (c.c.) ile görüşmek istiyorsanız size doğruyu söylüyorum; O’na giden yolu seçiniz. Yoksa tüm iddialarınız birer serap gibi yok olacaktır ve sonunda hiçbir şey elde etmemiş olacaksınız. Eğer bu ıslah zamanından faydalanarak kendinizi ıslah edersiniz; biliniz ki irfanın insanın hayatını değiştiren; onu bambaşka bir varlık hale getiren kapıları açıktır. Sınavlarda sendeleyen birisi, doğrusu imanın tadını almamıştır. Bırakınız imanın verdiği tat ve hazını; imanın verdiği ruhani zindeliğine dahi şahit olmamıştır çünkü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “iman’ın verdiği ruhani zindeliğinden pay alan artık ateşe bile atılsa imandan vazgeçmez” demiştir. Şimdi siz söyleyin; gözü Kur’ân, aklı Kur’ân, kulağı burnu Kur’ân, el kol ve diğer uzuvların her birisi Kur’ân olan birisi için sınanmanın ne anlamı var! 2/3 Mümin ve Müslim arasındaki fark Sizin durumunuz çok vahimdir. Daha necatın kapısından bile çok uzaksınız. Aranızdaki fevkalade deliller verip karşı tarafı susturan hatipler dahi, çölün ortasında bir su kaynağını bulup susamış olmasına rağmen su içeceğine dans etmeye başlayan birisine benzerler. Konuşmalarınızda İslamiyet’in hakkaniyetini ispat ediyorsunuz. Bunun anlamı şudur ki “biz çeşmeyi bulduk; su kaynağını keşfettik”. Ama gelin görün ki kendi susamışlığınızı daha giderememişsiniz. Delilleriniz doğru yolu bulduğunuzu gösterir ama kendiniz adım atmayacaksanız eğer; ne anlamı kalır! Belki kıyaslamaya başlarsınız. Gayrı Ahmedilerden iyiyiz, Hıristiyan ve Yahudilerden iyiyiz dersiniz. Ama iyi bilin ki “falanca kişi kördür bizim en azından bir gözümüz sağlamdır. Veya falanca kişinin her iki eli yoktur; bizim ise birisi sağlamdır” demek mantıklı değildir. Amaç sınavdan geçmek için gerekli puanları toplamaktır; sınavda kalmış birisinden üç beş puan fazla alıp sınıf atlamayı beklemek abestir. Bunlar gafletle es geçeceğiniz konular değildir. Daha çok zaman tanımanın vakti geçmiştir. Artık hepiniz; vaaz verenler ve vaaz verilenler, öğretmenler ve öğrenciler, muallimler ve eğitilenler, liderler ve halk, imamlar ve arkadakiler, büyükler ve küçükler, evet hepiniz ciddi bir şekilde düşünsün. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ve Vâdedilen Mesih’in (a.s.) getirdiği öğretiyi ne kadar anladıklarını kendi içlerinde tartışsınlar; ne kadar uyguladıklarını ve ne kadar meyvelerini toplayıp Allah (c.c.) ile bir bağ kurabildiklerini düşünsünler. İslamiyet’in ne kadar onların amellerinden fışkırdığını gözlemlesinler. Eğer İslamiyet’e ters düşen alışkanlıklarını bırakmazlarsa ve hallerini değiştirmezlerse bilsinler ki etraflarında iki ateşi toplamış olurlar. Hem dünya hem Allah (c.c.) ile savaşanlardan olurlar. Diğer insanlar sadece Allah (c.c.) ile savaşmaktalar ama siz böyle devam ederseniz her iki cephede savaşıyor olacaksınız. Artık durumunuzun ne kadar tehlikeli olduğuna siz kendiniz karar verin. [1] Allah (c.c.) tarafından mümini sınamak için gönderilen sınav. Ayrıca bu sınavların çeşitli hikmetleri de olur. Aynı yazarın “necat” adlı eserini bakınız. * 3/3