DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. İslam hukukuna giriş (İLH1008) KISA ÖZET WWW.KOLAYAOF.COM 2 Ünite 1: İslam Hukukunun Mahiyeti ve Temel Özellikleri………………………4 Ünite 2: İslam Hukukunun Oluşumu ve Tarihsel Gelişimi……………………..7 Ünite 3: İslam Hukuk Ekolleri ………………………………………………………………….10 Ünite 4: İslam Hukukunun Kaynakları………………………………………………………11 Ünite 5: Hüküm Teorisi ……………………………………………………………………………13 Ünite 6: İçtihat Teorisi ……………………………………………………………………………16 Ünite 7: İslam Hukukunun Sistematiği, Literatürü ve Genel Prensipleri19 Ünite 8: Mülkiyet ve Akit Teorisi …………………………………………………………….21 Ünite 9: Aile Hukuku …………………………………………..…………………………………23 Ünite 10: Ceza Hukuku …………………………………………………………………………25 3 1-İSLAM HUKUKUNUN MAHİYETİ VE TEMEL ÖZELLİKLERİ Toplumsal düzen ve hukuk ilişkisi İnsanlar, doğaları gereği bir arada yaşamak zorundadırlar. Bu nedenle insan, toplumsal (medenî/sosyal) bir varlık olarak nitelendirilmiştir. Toplumsal yaşamın oluşması ve varlığını devam ettirmesi, ancak belli bir düzen içinde gerçekleşebilir..Toplumsal düzenin kurulması ve sürdürülmesi de, bireyleri nasıl davranmaları gerektiği hususunda yönlendirecek bir kısım kuralların varlığını zorunlu kılmaktadır. Söz konusu kurallara, toplumsal düzen kuralları denilmektedir. Toplumsal düzen kuralları, din, ahlâk, hukuk, örf-âdet ve görgü kuralları biçiminde tasnif edilmektedir. Hukuk, toplumsal düzen kuralları arasında, devlet gücüne dayalı yaptırım mekanizmalarına sahip olmaları nedeniyle toplumsal düzenin kurulması ve devamı bakımından en etkili kural grubunu temsil etmektedir. FIKIH KAVRAMI Fıkıh Kelimesinin Etimolojik ve Semantik Analizi Fıkıh (fıkh) kelimesi bir masdar olup, etimolojik bakımdan F-K-H kökünden alınmadır. F-K-H kökü bağlı olduğu bâba göre farklı, ancak birbiri ile doğrudan irtibatlı anlamlar taşımaktadır. Fıkıh, esas itibariyle anlamakla ilgili bir kelimedir. Aynı zamanda fıkıh, bir şeyi bilmek anlamına gelmektedir. Ancak fıkıh kelimesi ile mutlak anlamda bir anlama ya da bilme eylemi değil, anlamaya ve bilmeye konu olan şeyin idrâk edilmesi kastedilmektedir. Fıkıh kelimesi bir sözle ilgili olarak kullanıldığında, hitaptaki hakikatin fark edilmesi ve kastedilen mananın kavranması anlamına gelmektedir. Fıkıh kavramının tarihsel gelişim aşamalarından ilki, Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde, kelimenin sözlük anlamına göre daha özel bir nitelik kazanmasıdır. Fıkıh kelimesine Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde dinde derin kavrayış(dinde tefakkuh) anlamı yüklenmiştir. Fıkıh kelimesi artık, Kitâb ve Sünnet naslarıyla sabit olan hükümleri bilmek yanında, bu naslar üzerinde yürütülen aklî çıkarım faaliyetini ve bunun sonucunda ulaşılan bilgileri ifade etmeye başlamıştır. Bu aşamada fıkıh, dinî bilginin her türünü içermektedir. 4 Fıkhın, bilimsel bir disiplin haline dönüşmeye başlaması, Ebû Hanîfe dönemine denk düşmektedir. Bu aşamada fıkıh henüz itikad alanından tam olarak ayrılmamış olsa bile, bir tasnif çabası ortaya çıkmıştır. Son aşamada fıkıh kavramı, itikad alanının dışarıda bırakılmasıyla, amelî hükümlerle sınırlı bir çerçeve kazanmıştır. Fıkhın teknik düzeyde tanımlanması uzun sayılabilecek bir süreçte gerçekleşmiştir. Sürecin geldiği son aşamada fıkıh, usûlcüler tarafından “Şer’î amelî hükümleri tafsîlî delillerine dayalı olarak bilmek” biçiminde tanımlanmıştır. Fakîhlerin fıkıh tanımı ise, “şer’î amelî hükümler bütünü” biçimindedir. Fıkıh, beşerî ilişkilerin yanı sıra, Allah-insan, insan-eşya ilişkilerini ve kişilerin sırf kendilerine dönük davranışlarını düzenleyen kuralları da içinde barındırmaktadır. Hukuk ise, beşerî ilişkilerin yalnızca bir bölümünü, karşılıklı hak ve vecibe dengesi içinde konu edinip düzenlemektedir. Bu durumda fıkıh ve hukuk arasında düzenledikleri alanlar itibariyle tam girişimlilik ilişkisi bulunmaktadır. Fıkıh ve Şeriat İlişkisi Şeriat, uzayıp gitme, açık ve görünür olma anlamlarına gelen şer’ kökünden türemiş bir isimdir. Şeriat, kelime olarak, insanların ya da hayvanların su içmek için gittikleri yol anlamındadır. Kur’ân-ı Kerîm’de ise, insan yaşamını yönlendirmeyi amaçlayan din esaslı hükümler bütünü anlamında kullanılmaktadır. Şeriat (şer’), genelde İslam düşüncesinin, özelde de İslam hukuk teorisinin üzerine kurulduğu ve onu diğer dinî, hukukî, ahlâkî ve felsefî inanç, eğilim ya da yapılardan ayırt eden merkezî bir kavramdır. Bu itibarla klasik kaynaklar İslamî değerler bütünü olarak şeriat kavramını, tarihsel süreç boyunca din kavramından daha fazla vurgulamıştır. İSLAM HUKUKU KAVRAMI Fıkıh ve Hukuk: İslam Hukuku Fıkıh, şer’î amelî hükümleri bilmek yada şer’î amelî hükümler bütünü biçiminde tanımlanmaktadır. Fıkhın düzenleme alanı amel terimi ile ifade edilmektedir. Amel, başka canlıların davranışları ile eşyanın hareketini içine almamakta, yalnızca beşerî davranış anlamına gelmektedir. Amel kavramı, kişilerin dış organları ile yaptıkları davranışların yanı sıra, etkileri dışa yansıyan içsel davranışlarını içermektedir. Fıkıh, amel kavramı kapsamına girmeyen davranışlarla ilgilenmemekte, onlara hüküm bağlamamaktadır. 5 Fıkhın düzenleme alanını, • kişilerin kendilerine dönük davranışları ve • bir ilişki (münâsebet) teşkil eden davranışları biçiminde ikiye ayırabiliriz: kişilerin kendilerine dönük davranışlarını düzenleyen fıkhî hükümler, konu bakımından sübjektif ahlâk kurallarını da içermektedir. Fıkıh, insanlar arası ilişkilerin her türünü, hiçbir istisna getirmeksizin düzenler. Bunlar arasında taraflara hak tanıyıp, aynı zamanda onun karşılığında vecibe yükleyen (yükümlülük getiren) hukukî içerikli ilişkiler bulunduğu gibi, kişilere yalnızca vecibe yükleyen ve onun karşılığında herhangi bir hak talebine imkân vermeyen ilişkiler de mevcuttur. Sırf vecibe yükleyen ve hak talebine imkân vermeyen beşerî ilişkileri düzenleyen kurallar objektif ahlâk kuralları olarak anılmaktadır İslam hukukunun diğer hukuk düzenleri ile ilişkisi İslam hukuku ile ilahî hukuk düzenleri arasında kaynak ve amaç birliği bulunmaktadır.. İslam hukukunun kendinden önceki ilahî hukuk düzenlerini yürürlükten kaldırmış olması, aralarındaki ilişki biçimini belirleyen bir diğer husustur. İslam hukuku ile Câhiliye hukuku arasındaki ilişki, ibkâ, ıslâh ve ilgâ terimleri ile ifade edilmektedir. Câhiliye hukukunun İslam’ın ilkeleri ile uyumlu bir kısım hükümleri aynen korunmuş(ibkâ), bir kısmı düzeltilerek alınmış(ıslâh) ve diğer bir kısmı da tamamen reddedilerek yürürlükten kaldırılmıştır (ilgâ). İslam hukukunun temel özellikleri İslam hukukunu diğer hukuk düzenlerinden ayıran bir kısım özellikleri bulunmaktadır. Bunları aşağıdaki gibidir. 1. İlahî iradeye dayalı olması: İslam hukukunun kaynağı ilahî iradeyi temsil eden Kitâb ve Sünnet’tir. Bir kuralın İslam hukukuna ait ve onun bir parçası sayılabilmesi için, doğrudan Kitâb ve Sünnet’e dayanması yada dolaylı olarak onlardan çıkarılmış olması gerekmektedir. Buna şer’îlik ilkesi denilmektedir. 2. Yaptırımın ikili karakterde olması: Âhirette, dünyadaki davranışların mükâfât ya da azap olarak karşılığının görüleceğine inanmak, bir din olarak İslam’ın temel iman esasları arasında bulunmaktadır. 6 3. Bilimsel doktrin niteliğinde teşekkül etmesi: İslam hukuk kuralları devletsel yetkiye dayalı bir yasama faaliyeti yoluyla konulmadığı gibi, örf-âdet hukuku biçiminde de açığa çıkmamıştır. 4. Meseleci (kazuistik) yöntemle oluşturulması: İslam hukuku başlangıçta İslam hukukçularının önlerine gelen meselelerden her birini ayrı ayrı incelemek suretiyle geliştirdikleri hukukî çözümlerin bir araya toplanmasıyla oluşmuştur. ÜNİTE 2: İSLAM HUKUKUNUN OLUŞUMU VE TARİHSEL GELİŞİMİ İSLAM HUKUKUNUN OLUŞUM SÜRECİ VE DÖNEMLENDİRİLMESI İslam hukukunun oluşum süreci ile ilgili olarak Hz. Peygamber, sahabe, tabiûn dönemlerinde hazırlık safhasının tamanlandığı; müctehid imamlar döneminde sistemleşmeye başladığı; mezhep merkezli dönemde ise sistemin olgunlaştığı ifade edilebilir. Hz. Peygamber Dönemi Hz. Peygamber döneminde İslam hukukunun durumunu ele alırken Mekke ve Medine safhalarının özelliklerini göz önüne almak gerekmektedir. Mekke’de geçen hicretten önceki on üç yıl zarfında tebliğ edilen esaslar ağırlıklı olarak, Allah’ın birliği, Peygamberlik müessesesi, Ahiret hayatı gibi temel inanç ilkelerinin yerleştirilmesine yönelik olmuştur. Bu Dönemde Hukukun Kaynakları Hz. Peygamber döneminde İslam hukukunun temel kaynağı vahiydir. Dolayısıyla İslam Hukuku’nun ilk kaynağını Kur’ân, fıkıh terminolojisindeki ifadesiyle Kitâb oluşturmaktadır. Bunun yanında Hz. Peygamber’in Sünnet’i yer almaktadır. Sünnet, Hz. Peygamber’in ahkâm ayetlerinin anlaşılması ve uygulanması ile ilgili söz, eylem ve onaylamalarını içerdiği gibi, Kur’ân’da temas edilmeyen konuları hükme bağlayan tasarruflarını da kapsamaktadır. İslam hukuku terminolojisinde, Kitâb ve Sünnet’in her ikisini ifade etmek için nas terimi de kullanılmaktadır. Bu anlamda kullanılan nas teriminin yanında İslam Hukuku’nun kaynaklarını ifade etmek için kullanılan diğer temel terim ise ictihad dır. Hukukun kaynakları açısından Hz. Peygamber ve sahabe döneminin karşılaştırılması Hz. Peygamber döneminde hukukun Kur’an ve Sünnet olmak üzere iki kaynağı vardır. İctihad hukuk kaynağı niteliği taşımamaktadır. Sahabe döneminde Kur’an ve Sünnet’in yanında ictihad da bir hukuk kaynağı haline gelmiştir. 7