T.B.M.M. B : 60 25 . 2 . 1 9 9 7 O:1 Şimdi, ben, burada, bu gerçekleri söylerken, sizin oturduğunuz yerde, bana ulaşacak kadar yüksek sesle konuşmanız hakikati örtmeye yetmiyor. Hakikat vicdanınızı rahatsız ettiği için konuş­ mayı tercih ediyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, İslam Yüce Allah'ın dinidir. Bu Yüce İslam dininin sahibi, muhafızı Al­ lah'tır. Hem "yüzde 99'u Müslüman millet" diyeceksiniz hem Sayın Erbakan, her vesileyle 65 mil­ yon Müslüman kardeşinden bahsedecek, sonra da İslamın muhafızlığını sadece kendinize tahsis edeceksiniz. İşte, sizinle anlaşamadığımız temel çizgi budur. Ne yazık ki, bu ülkede Anavatan Partisinin iktidar olduğu yıllardaki kültür hayatımızla, eko­ nomi hayatımızla ilgili huzur şartlarını bizden sonra gelenler altüst ettiler. Çok acıdır. Biraz önce, burada, bir eski bakan arkadaşım konuştu ve gözümün önüne 1994 Taksim Mitingi geldi. Taksim Mitinginde, DYP, o günkü SHP ve MHP birleşmiş, yine "kahrolsun şeriat" sesleri yükselmişti. Bu bölücü hareketlerin Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmadığına inanıyoruz ve Türkiye'yi boğan ceha­ letten, kavram kargaşasından, gelin, hep beraber çıkalım diyoruz. Aziz arkadaşlarım, Türk Ceza Kanununun 141,142 ve 163 üncü maddeleri, bizim düşünce ha­ yatımızı dondurmuştur. Ne yazık ki, 141 ve 142 ner maddeler sebebiyle, Türk düşünce hayatı, dün­ ya sosyalist kültürüne hiçbir orijinal eser verememiştir. Türk Ceza Kanununun 163 üncü maddesi de, aynı şekilde, dinî düşünce hayatımızı öldürmüştür ve büyük bir kültür birikimine sahip olma­ mıza rağmen, dünya düşünce âlemine İslamî konularda tek bir tefekkür eseri verememişizdir. Düşünce dünyamızı katleden, Türk Ceza Kanununun 141,142 ve 163 üncü maddelerini kaldı­ ran ANAP İktidarıdır/Anavatan Partisinden sonra gelen iktidarlar, meseleyi bu ciddiyette ele ala­ bilselerdi, ANAP'ın dışpolitikadaki dengeli tutumunu devam ettirselerdi ve Anavatan Partisinin bütün tahribata rağmen- temellerini çok ciddî bir biçimde koyduğu ekonomi stratejilerini devam et­ tirebilselerdi, Sayın Erbakan'ın vaat ettiği yüzde 14 kalkınma hızına ulaşmamız mümkün olabilir­ di. Şimdi, biz, dikkatli bir biçimde, Sayın Erbakan'ın vaat ettiği bu yüzde 14 kalkınma hızının ta­ kipçisiyiz. Aziz arkadaşlarım, Türkiye'deki, bugün, bu gensoru vesilesiyle ifade edilen görüşlere, ilmin ve hakikâtin sesini sunmayı, ilmin ve hakikatin ışığını tutmayı bir görev biliyoruz; çünkü, ilim ol­ madan, ilmin sözü dinlenilmeden doğruya ulaşmak, huzuru sağlamak mümkün değildir. Din lisanında şeriat, Allah'ın kulları için vazettiği dinî, dünyevî ahkâmın heyeti umumiyesidir. Bu itibarla, şeriat, din ile müteradif olup, hem "ahkâmı asliye" denilen itikadiyyatı hem de "ahkâ­ mı feriyyei ameliye" denilen ibadet, ahlak ve muamelatı ihtiva eder. Bununla beraber, tabirin, yal­ nız ahkâmı feriyyeye (İbadet, ahlak ve muamelat) söylenilmesi dahi mümkündür. "Ahkâmı seriye" denilince, kanunu ilâhî hükümleri manasını anlamak lazımdır. Ansiklopedilerde ise, şeriatı, akla dayandıranlar vardır, imana dayandıranlar vardır. Neticede, Kur'an-ı Kerim ve hadisi şeriflerin dışında, şeriatı dayandıracağınız kaynak yoktur. Buna, zaman içerisinde icmai ümmet ve kıyâsı fukahâ eklenmiştir. Demek oluyor ki, şeriat denilince, metafizik kabullerle günlük hayatı düzenleyen hukuk anla­ şılmaktadır. Gelelim laikliğe. Avrupa'da Ortaçağ ve Yeniçağın başlangıcında, ruhban sınıfının devleti ida­ re etmeye kadar varan arzusuna karşı, dinin amme hayatının düzenlenmesindeki yetkisini sınırla­ ma gayretlerinin başarıya ulaşması sonurida, ulaşılan netice laikliktir. Rönesans düşünürleri ve Luther, Calvin, Zvvingli gibi reformistler, kilisenin devlet üzerindeki kudretini asgarîye indirerek, dev­ leti laik hale getirmişlerdir. Böylece siyasî iktidar, dinî iktidardan ayrılmıştır. Laik devlet, kilise hâ­ kimiyetini siyaset sahnesinden çekince, din hürriyeti, inanç hürriyeti daha geniş bir biçimde yaşa­ nır olmuştur. - 180-