23şubatseniha _367350 - Dokuz Eylül Üniversitesi

advertisement
T.C.
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
DOĞUM ODASI YENİDOĞAN BAKIMINDA
MİDE ASPİRASYONU GEREKİR Mİ?
Dr. Seniha KİREMİTÇİ
UZMANLIK TEZİ
İZMİR- 2010
T.C.
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
DOĞUM ODASI YENİDOĞAN BAKIMINDA
MİDE ASPİRASYONU GEREKİR Mİ?
UZMANLIK TEZİ
Dr. Seniha KİREMİTÇİ
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. Hasan ÖZKAN
İZMİR- 2010
II
İÇİNDEKİLER
Sayfa
İçindekiler
III
Tablolar Dizini
V
Şekiller Dizini
VI
Kısaltmalar
VII
Teşekkür
VIII
Türkçe Özet
1
İngilizce Özet (Summary)
3
1. GİRİŞ VE AMAÇ
6
2. GENEL BİLGİLER
8
2.1. Dünyada ve Türkiye’de bebek, yenidoğan ölümleri ve etkileyen faktörler
8
2.2. Yenidoğanın intrauterin yaşamdan ekstrauterin yaşama uyumu
9
2.2.1. Fetal dolaşım
9
2.2.2. Pulmoner adaptasyon
10
2.2.3. Kardiyovasküler adaptasyon
14
2.2.4. Metabolik adaptasyon
15
2.2.5. Vücut ısısının düzenlenmesi
16
2.3. Obstetrik anestezi yöntemlerinin yenidoğana etkileri
16
2.3.1. İlaçların plasental transferi
16
2.3.2. Sistemik ilaçlar
17
2.3.3. Rejyonel analjezi ve anestezi
17
2.3.4. Vazopresör ilaçlar
19
2.3.5. Genel Anestezi
19
2.4. Yenidoğanın değerlendirilmesi
20
2.5. Yenidoğanın resüsitasyonu
25
2.5.1. Yenidoğan resüsitasyonu gerektirebilecek yüksek riskli durumlar 26
2.5.2. Neonatal resüsitasyonda gerekli olan malzemeler
28
2.5.3. Yenidoğanın resüsitasyonu
29
III
2.5.3.1. Yenidoğan resüsitasyonunda başlangıç basamakları
32
2.5.3.2. Ventilasyon
34
2.5.3.3. Yenidoğan resüsitasyonunda oksijen konsantrasyonu
36
2.5.3.4. Kardiyak resüsitasyon
37
3. GEREÇ VE YÖNTEM
40
4. BULGULAR
51
5. TARTIŞMA
78
6. SONUÇ
84
7. KAYNAKLAR
85
IV
TABLOLAR DİZİNİ
No
Başlık
Sayfa
1
Sağlıklı yenidoğanlarda kan basıncı değerleri
23
2
Term yenidoğanlarda sistolik kan basıncı 95. persantil değerleri
23
3
Yüksek riskli bebekler
27
4
Silverman- Andersen retraksiyon skorlaması
45
5
Nöroadaptif Kapasite Skoru(N.A.C.S.)’nun değerlendirilmesi
47
6
Apgar skorunun değerlendirilmesi
48
7
Umblikal kord kan gazı normal değerleri
50
8
Çalışma ve kontrol gruplarının fetal ve maternal özelliklerinin karşılaştırılması
53
9
Alt grupların maternal ve fetal özellikleri
55
10
Çalışma ve kontrol gruplarının umblikal ven kan gazı ortalama değerleri
55
11
Alt grupların umblikal ven kan gazı değerleri
56
12
Çalışma ve kontrol gruplarının Apgar skorları
56
13
Çalışma ve kontrol gruplarının SaO2’un %85, %92, %95’ e ulaşma
sürelerinin ortalama değerleri
58
14
Alt grupların SaO2 ortalama değerleri
59
15
Alt gruplarda SaO2’un %85, %92, %95’ e ulaşma sürelerinin ortalama değerleri
60
16
Alt gruplarda ortalama kalp hızı değerleri
62
17
Alt grupların ortalama solunum sayısı değerleri
64
18
Silverman Andersen Retraksiyon Skorlamasına göre çalışma ve kontrol
gruplarının solunum sıkıntısı durumu
66
19
Çalışma ve kontrol gruplarında sistolik kan basıncı yüksek olan yenidoğanlar
70
20
Alt gruplarda sistolik kan basıncı ortalama değerleri
70
21
Alt gruplarda diyastolik kan basıncı ortalama değerleri
72
22
Alt gruplarının ortalama kan basıncı değerleri
73
23
Alt gruplarda nöroadaptif kapasite skoru ortalama değerleri
75
24
Çalışma ve kontrol gruplarının beslenme davranışları
75
25
Çalışma ve kontrol gruplarındaki kusan yenidoğanların belirtilen zaman aralığına
26
göre dağılımı
76
Diğer klinik özellikler
77
V
ŞEKİLLER DİZİNİ
No
Başlık
1
Fetal kan dolaşımı gösterimi
10
2
Fetal dolaşım ve doğumdan sonra kardiyovasküler değişim
13
3
Gestasyonel haftaya göre sistolik ve diyastolik kan basıncı değerleri
24
4
NRP resüsitasyon akış diyagramı
31
5
Çalışma ve kontrol gruplarının SaO2 eğrileri
57
6
Çalışma ve kontrol gruplarının kalp hızı eğrileri
61
7
Çalışma ve kontrol gruplarının solunum sayısı eğrileri
63
8
Çalışma ve kontrol gruplarında retraksiyon görülen yenidoğanların zaman aralığına
göre retraksiyon ağırlıklarının dağılımı
9
65
Grup 1’de çalışma ve kontrol gruplarında retraksiyon görülen yenidoğanların
zaman aralığına göre retraksiyon ağırlıklarının dağılımı
10
Sayfa
67
Grup 2’de çalışma ve kontrol gruplarında retraksiyon görülen yenidoğanların
zaman aralığına göre retraksiyon ağırlıklarının dağılımı
68
11
Çalışma ve kontrol gruplarının sistolik kan basıncı eğrileri
69
12
Çalışma ve kontrol gruplarının diyastolik kan basıncı eğrileri
71
13
Çalışma ve kontrol gruplarının ortalama kan basıncı eğrileri
73
14
Nöroadaptif kapasite skoru (N.A.C.S) eğrileri
74
VI
KISALTMALAR
AAP
Amerikan Pediatri Akademisi
AHA
Amerikan Kalp Cemiyeti
ATP
Adenozin trifosfat
BNBAS
Brazelton neonatal davranış değerlendirme ölçeği
cAMP
Siklik adenozin monofosfat
cGMP
Siklik guanozin monofosfat
CPAP
Devamlı pozitif hava yolu basıncı
EKG
Elektrokardiyografi
ENaC
Epitelyal sodyum kanalları
ET-1
Endotelin-1
FRC
Fonksiyonel rezidüel kapasite
KTA
Kalp tepe atımı
MAP
Ortalama kan basıncı
N.A.C.S
Nöroadaptif kapasite skoru
NO
Nitrik oksit
NRP
Neonatal Resüsitasyon Programı
NSVY
Normal spontan vajinal yol
pCO2
Parsiyel karbondioksit basıncı
PDA
Patent duktus arteriyozus
PEEP
Pozitif ekspiryum sonu basınç
PGI2
Prostasiklin
pO2
Parsiyel oksijen basıncı
PPV
Pozitif basınçlı ventilasyon
PVR
Pulmoner vasküler direnç
SaO2
Oksijen satürasyonu
TTN
Yenidoğanın geçici takipnesi
VII
TEŞEKKÜR
Tez konumun belirlenmesi ve yönlendirilmesinde sürekli desteğini esirgemeyen sayın
hocam Prof. Dr. Hasan Özkan’a,
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda
çalıştığım sürede eğitimimde katkıları bulunan Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Hale
Ören ve tüm hocalarıma,
Özellikle tezimin yürütülmesi ve hazırlanması aşamasında yakın ilgi ve yardımlarını
gördüğüm Uz. Dr. Didem Yeşilırmak’a,
Her zaman desteğini hissettiğim sevgili aileme
Saygı, sevgi ve teşekkürlerimle…
Seniha Kiremitçi
İzmir, 2010
VIII
ÖZET
DOĞUM ODASI YENİDOĞAN BAKIMINDA MİDE ASPİRASYONU
GEREKİR Mİ?
Giriş: Yenidoğanın ekstrauterin yaşama uyumu fizyolojik ve gelişimsel bir süreçtir.
Doğum eylemi sırasında, doğumda ve doğumdan hemen sonraki postpartum dönemdeki
uygulamalar (doğum eylemi sırasında anneye uygulanan ilaçlar, umblikal kordun klemplenme
zamanı, oronazofarengeal ve/veya mide aspirasyonu protokolleri, ısı kaybını önleme
yöntemleri, canlandırmada %100 oksijen kullanımı,
vs) postnatal uyum sürecini
etkilemektedir. Doğumdan hemen sonra yenidoğan bakımı sırasındaki uygulamaların etkinliği
kanıtlanmamıştır. Dünyada ve ülkemizde sağlık merkezleri belirledikleri protokolleri
uygulamaktadır.
Amaç: Bu çalışmada, doğum sonrası yenidoğan bakımında mide aspirasyonunun vital
bulgular, oksijenizasyon ve beslenme üzerine etkilerinin belirlenmesi ve vakaların kısa dönem
prognozlarının araştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Eylül 2008- Mayıs 2009 tarihleri arasında doğan term, normal doğum ağırlıklı
310
yenidoğan
araştırmaya
alınmıştır.
Yenidoğanlar,
doğumdan
önce
rastgele
gruplandırılmıştır. Mide aspirasyonu işlemi, çalışma grubundaki yenidoğanlara uygulanmış;
kontrol grubundaki yenidoğanlara uygulanmamıştır. Ayrıca doğum şekillerine göre iki alt
grup belirlenmiştir. 1. gruba, C/S ile doğan bebekler; 2. gruba, NSVY ile doğan bebekler
alınmıştır.
20 dakika boyunca SaO2, kalp hızı, siyanoz, Silverman-Andersen retraksiyon
skorlamasına göre retraksiyon skoru dakikalık olarak; kan basıncı, solunum sayısı,
nöroadaptif kapasite skoru beş dakikada bir kaydedilmiştir. 1. ve 5. dakika Apgar skorları
kaydedilmiştir. Postnatal 1. günde yenidoğanın fizik incelemesi ve annesinden beslenme,
kusma ile ilgili alınan bilgiler kaydedilmiştir. Postnatal 7. günde yenidoğanlara telefonla vizit
yapılarak annelerinden bebeğin sağlık durumu (beslenme, sarılık) hakkında bilgi alınmıştır.
Bulgular: Çalışma kriterlerine uyan 309 yenidoğan çalışmaya alındı. Çalışma ve
kontrol gruplarında fetal ve maternal demografik özelliklerin benzer olduğu bulundu.
1
1. ve 5. dakika Apgar skoru bakımından gruplar arasında istatistiksel fark saptanmadı.
SaO2 ortalama değerleri ve SaO2’un %85, %92 ve %95’e ulaşma süreleri bakımından iki grup
arasında fark saptanmadı. Ortalama kalp hızı bakımından iki grup arasında fark olmadığı
görüldü. Mide aspirasyonu yapılan bebeklerin 1. ve 5. dakikalarda sistolik kan basıncı
ortalamalarının daha yüksek olduğu bulundu. 1. dakika sistolik kan basıncı ortalamaları
açısından çalışma ve kontrol grupları arasında istatistiksel fark saptanmazken; 5. dakika
sistolik kan basıncı ortalamasının çalışma grubunda anlamlı olarak yüksek olduğu görüldü
(p=0.003). Ortalama ve diyastolik kan basıncı bakımından iki grup arasında istatistiksel fark
saptanmadı. Yenidoğanlarda solunum sıkıntısı bulguları değerlendirildiğinde, çalışma
grubunda 15 (%9.6), kontrol grubunda 10 (%6.4) yenidoğanda takipne; çalışma grubunda beş
(%3.2), kontrol grubunda dört (%2.6) yenidoğanda Silverman Andersen retraksiyon
skorlamasına göre hafif veya ciddi derecede solunum sıkıntısı olduğu görüldü (p>0.05). Mide
aspirasyonu yapılan yenidoğanların 36’sında (%23.2), yapılmayanların 18’inde (%11.6)
retraksiyon skoru ≥ 1 olarak saptandı. Retraksiyon görülme sıklığının mide aspirasyonunun
uygulandığı grupta anlamlı olarak yüksek olduğu belirlendi (p=0.008). Retraksiyon ağırlığı
bakımından iki grup arasında fark saptanmadı (p>0.05). Nöroadaptif kapasite skoru ortalama
değerleri bakımından iki grup arasında fark saptanmadı. Mide aspirasyonu yapılan bebekler
61.(± 20.9), diğer gruptaki bebekler 60. (± 18.1) dakikada emmeye başladı (p>0.05). Çalışma
grubundaki 10 (%6.4) bebekte, kontrol grubundaki 16 (%10.3) bebekte kusma görüldü
(p>0.05). Mide aspirasyonu sırasında bir yenidoğanda apne gelişti.
Sonuç: Doğum odası yenidoğan bakımında mide aspirasyonunun, risk faktörü olmayan,
sağlıklı, term yenidoğanların ekstrauterin yaşama uyumu üzerine olumlu etkisi görülmedi.
Bunun yanısıra mide aspirasyonu yapılan bebeklerde 5. dakika sistolik kan basıncı daha
yüksek saptandı. Retraksiyon ağırlığı bakımından iki grup arasında fark saptanmazken;
retraksiyon sıklığı mide aspirasyonu yapılan bebeklerde daha yüksek görüldü. Tüm bulgulara
ek olarak mide aspirasyonunun, yenidoğanın beslenme davranışı üzerine olumlu bir etkisi
görülmedi.
Anahtar kelimeler: Doğum odası, yenidoğan, mide aspirasyonu
2
ABSTRACT
IS GASTRIC ASPIRATION NEEDED FOR NEONATE MANAGEMENT IN
DELIVERY ROOM?
Introduction: Adaptation of the neonate to extrauterine life is a physiological and
developmental process. During the delivery activity, the applications in postpartum period at
birth and immediately after birth (drugs that are applied to the mother during the delivery
activity, clamping time of the umbilical cord, oronasopharyngeal and/or gastric aspiration
protocols, anti-heat loss methods, oxygen usage of 100% in resuscitation, etc) affect postnatal
adaptation process. The efficiency of the applications during the nursing of neonates
immediately after the delivery has not been proved. Medical centers in the world and our
country apply the protocols that they determined.
Objective: In this study, determination of the effect of gastric aspiration on vital
findings, oxygenation, and nutrition during management of neonate after the delivery and
examination of short term prognosis of the cases are aimed.
Method: 310 neonates with normal birth weight that are term, born between September
2008 and May 2009 were included in the study. Neonates were grouped randomly before the
delivery. Gastric aspiration process was applied to neonates in study group; and not applied to
neonates in control group. Also, two subgroups were determined according to the type of
delivery. The babies born through C/S were taken to the 1st group; babies born through
vaginal delivery were taken to the 2nd group.
During 20 minutes, SaO2, heart rate, cyanosis, retraction score according to SilvermanAndersen retraction scoring were recorded minutely; blood pressure, number of breath,
neuroadaptive capacity score were recorded once in every five minutes. Apgar scores of 1st
and 5th minutes were recorded. Physical examination and information taken from their
mothers related to nutrition and vomiting of the neonates were recorded on postnatal 1st day.
Information about health status of the babies (nutrition, jaundice) was taken from their
mothers by making visit by telephone on postnatal 7th day to the neonates.
3
Results: 309 neonates complying with study criteria were included in the study. It is
found that fetal and maternal demographical characteristics were similar in study and control
groups.
No statistical difference was determined between the groups in terms of 1st and 5th
minutes Apgar scores. No difference was determined between two groups with regard to
mean SaO2 values and the times of reaching at 85%, 92%, and 95% of SaO2. It is seen that
there was no difference between two groups in terms of mean heart rate. It is found that
means of systolic blood pressure of the babies whose gastric aspiration were carried out were
higher at 1st and 5th minutes. It is found that mean of systolic blood pressure at 5th minute was
meaningfully higher in study group while no statistical difference was determined between
study and control groups in terms of mean of systolic blood pressure at 1st minute (p=0,003).
No statistical difference was determined between two groups in terms of mean and diastolic
blood pressure. When respiratory distress findings in neonates were evaluated, it was seen
that tachypnea was present in 15 neonates in study group (9,6%) and 10 in control group
(6,4%); mild or severe respiratory distress was present in five neonates (3,2%) in study group
and four in control group (2,6%) according to Silverman Andersen retraction scoring (p>0,05).
Retraction score was determined to be ≥ 1 in 36 of neonates (23,2%) whose gastric aspiration
was performed and in 36 of them (11,6%) whose gastric aspiration wasn’t performed. It is
found that retraction frequency was meaningfully high in the group to which gastric aspiration
was applied (p=0,008). No difference was determined between two groups in terms of mean
values of neuroadaptive capacity score. The babies whose gastric aspiration was performed
started breastfeeding at 61st minute (±20,9), babies in other group at 60th minute (±18,1)
(p>0,05). Vomiting was observed in 10 babies (6,4%) in study group, in 16 babies (10,3%) in
control group (p>0,05). Apnea was developed in one neonate during gastric aspiration.
Conclusion: Positive effect of gastric aspiration in neonate care in delivery room wasn’t
observed on the adaptation of healthy term neonates to extrauterine life. On the other hand, it
was found that systolic blood pressure at 5th minute was higher in babies whose gastric
aspiration was performed. Retraction frequency was found to be higher in babies whose
gastric aspiration was carried out, while severity of retraction scores was similar. In addition
4
to these findings, no positive effect of gastric aspiration was seen on feeding behavior of the
neonates.
Keywords: Delivery room, neonate, gastric aspiration.
5
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Doğum odası yenidoğan başlangıç bakımında bebeğin ısıtılması, pozisyon verilmesi
solunum yolunun temizlenmesi, kurulanması işlemleri sırası ile uygulanmaktadır. Yenidoğan
başlangıç bakımının uygun şekilde yapıldığı yenidoğanlarda resüsitasyon gereksinimi % 10’ u
geçmemektedir (1).
Yenidoğan başlangıç bakımında hava yolu açıklığının sağlanması kritik öneme sahiptir.
Solunum yolunu açmak için ilk olarak başa pozisyon verilir. Yenidoğanda solunum yolunun
en uygun açıklığı bebeğin başının koklama pozisyonu denilen hafif ekstansiyon konumuna
getirilmesi ile sağlanır. Başa pozisyon verilmesini takiben hava yolu açıklığının
sağlanabilmesi için solunum yolunda bulunan sekresyonların uzaklaştırılması gerekmektedir.
Bu amaçla farklı yöntemler uygulanmaktadır. En basit olarak burun ve ağız steril bir bezle
silinebilir, puar ya da aspiratör ile ağız, burun ve orofarenks aspire edilebilir (2,3).
Doğumda yenidoğanın solunum yolunda yaklaşık olarak 20 mL/kg akciğer sıvısı
bulunmaktadır. Doğum kanalında göğsün sıkışması ile bu sıvının trakea ve orofarenkse
geçtiği ve akciğerlerde ilk solunumun başlaması için negatif basınç oluştuğu düşünülmektedir
(4). Orofarenks aspirasyonu ile bu akciğer sıvısının ve diğer sekresyonların trakeadan
uzaklaştırıldığı, hava yolu açıklığının sağlandığı ve bu materyalin aspire edilmesinin
engellendiği, taktil uyarı ile solunumun başlamasına yardımcı olduğu düşünülmektedir (5,6).
Ancak yapılan hayvan çalışmalarında akciğer sıvısının gestasyonun son haftalarına doğru
azaldığı ve bu sıvının akciğerde mikrosirkülasyon ile absorbe edildiği gösterilmiştir (7).
Akciğer sıvısının uzaklaştırılmasında aspirasyonun gerekliliği üzerine kuşkular oluşmuştur.
Ayrıca derin ve uzun süreli farengeal aspirasyona bağlı vagal uyarı ile bradikardi ve apne
gelişimi, müköz membranların irritasyonuna bağlı mukus sekresyonunda artış ve rebound
nasal konjesyon ile beslenmenin olumsuz olarak etkilenmesi, doku travması, iyatrojenik
enfeksiyon riskinde artma gibi olası zararlı etkilerinin olduğu da halen tartışılmaktadır (6).
Kendiliğinden soluyan, ağlayan ve kas tonusu iyi olan bebeklerde amniyon sıvısı temiz
ise
rutin
olarak
oronasofarengeal
aspirasyon
önerilmemektedir
(8).
Literatürde
oronasofarengeal aspirasyonun yenidoğan başlangıç bakımındaki rolü hakkında az sayıda
çalışma yer almaktadır. Bu çalışmalarda oronasofarengeal aspirasyonun oksijenizasyon
üzerindeki yararı gösterilememiştir (9-14). Oronasofarengeal aspirasyonun oksijenizasyon
6
üzerine etkinliğini araştıran önceki çalışmalarda potansiyel risk faktörleri (doğum haftası,
doğum şekli, uygulanan tedaviler, fetal ve/veya maternal sağlık durumu, vs) açısından
heterojen ve az sayıda vakadan oluşan çalışma grupları yer almıştır (15).
Doğumda yenidoğanın midesinde bulunan sekresyonların, sıvıların hava yollarına
aspirasyonunu engellemek amacıyla mide içeriğinin aspire edilmesi işlemi ülkemizde ve
dünyada birçok sağlık merkezinde halen uygulanmaktadır. Literatürde mide aspirasyonunun
etkinliğini araştıran yalnız bir çalışma yer almaktadır. Widstrom ve arkadaşları (16) tarafından
yapılan çalışmada mide aspirasyonunun fizyolojik (kan basıncı, kalp hızı, Apgar skoru) ve
Brazelton Neonatal Behavioral Assessment Skalası’ na (17) göre davranışsal parametreler
(dudak emme hareketi, eline ağzına götürme, emmeye başlama zamanı, yüzde tiksinme
ifadesi belirmesi) üzerine olan etkisi değerlendirilmiştir ve yararı gösterilememiştir. Mide
aspirasyonu uygulanan yenidoğanlarda emmeye başlama zamanında gecikme olduğu
gözlenmiştir. Ancak az sayıda vaka (11 çalışma, 10 kontrol) içermesi çalışmanın
kısıtlamasıdır. Bununla birlikte yenidoğan başlangıç bakımında mide aspirasyonu yapılması
veya yapılmamasının yenidoğanın oksijenizasyonu üzerine etkinliğini karşılaştıran bir çalışma
bulunmamaktadır.
Bu çalışmanın amacı, doğum sonrası yenidoğan bakımında mide aspirasyonunun vital
bulgular ve oksijenizasyon üzerine etkisini belirlemek ve vakaların kısa dönem prognozlarını
değerlendirmektir.
7
2. GENEL BİLGİLER
2.1. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE BEBEK, YENİDOĞAN ÖLÜMLERİ VE
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Yaşamın ilk yılında ölme olasılığı olarak tanımlanan bebek ölümlülüğü, toplumların
sağlık düzeyini ve sosyal refahını karşılaştırmada ilk bakılacak olan anahtar bir ölçüttür (18).
Dünyada her yıl 4 milyonu ilk ay içinde olmak üzere, yedi milyon bebeğin bir yaşını
dolduramadan öldüğü tahmin edilmektedir. Beş yaş altı ölümlerin %40'ı neonatal dönemde
meydana gelmektedir. Ölüm nedenleri arasında yenidoğan enfeksiyonları %41.8, doğum
travması ve doğum asfiksisi ise %33 ile başta gelmektedir (19). Türkiye’de her yıl 1.378.000
bebek dünyaya gelmektedir. Bunların binde 37’si 5 yaşına gelmeden, binde 28,7’si ise “0 yaş
grubunda” ölmektedir. Ölen bebeklerin binde 17’si neonatal dönemde, binde 11,7’si
postneonatal dönemde kaybedilmektedir (20). Türk Neonataloloji Derneğince hastaneler
bazında incelenen 92.587 doğumu kapsayan araştırmada perinatal mortalite hızı binde 34.9,
ölü doğum hızı binde 18, erken neonatal ölüm hızı binde 17.2 olarak bulunmuştur. Aynı
araştırmaya göre masere ölü doğumlar % 44.7 ile ilk sırada yer alan ölüm nedeni olarak
saptanırken, perinatal asfiksi %11 ile önemli ve önlenebilir nedenler arasında yer almıştır.
Masere ölü doğumlar dışarıda bırakıldığında asfiksiden ölümler %20’lere çıkmaktadır (21).
Ayrıca Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü 2005
yılından bu yana iller düzeyinde bebek ölümlerini bir form ile toplamaktadır. Bu formların
sonuçlarına göre de perinatal ölümler içinde masere ölü doğumlar, bebek ölümleri içinde ise
prematürite en önemli ölüm nedenleri olarak görülmektedir (22). Doğumda, yenidoğan
bebeklerin yaklaşık %10’u solunuma başlayabilmek ve fetal dolaşımdan normal dolaşıma
geçebilmek için yardıma gereksinim duyarlar; yaklaşık %1’inin yaşayabilmesi için ileri
canlandırma uygulanmalıdır. Buna karşılık yeni doğmuş bebeklerin %90’ı intrauterin
yaşamdan ekstrauterin yaşama geçişi sorunsuz gerçekleştirirler. Bu %90’lık dilimdeki
bebekler spontan ve düzenli solunuma başlayabilmek için ya çok az desteğe gereksinim
gösterirler ya da hiçbir destek istemezler.
8
2.2.
YENİDOĞANIN
İNTRAUTERİN
YAŞAMDAN
EKSTRAUTERİN
YAŞAMA UYUMU
Fetüsün intrauterin yaşamdan ekstrauterin yaşama adaptasyonunda kardiyopulmoner ve
diğer sistemlerdeki değişikliklerin başarı ile tamamlanması önemlidir. Prematürite, konjenital
anomaliler veya tek başına doğum eylemi ile ilgili nedenlerle yenidoğanın dış çevreye
adaptasyonundaki yetersizlikler neonatal morbidite ve mortalitenin önemli bir nedenidir. Acil
ve uygun resüsitasyon gerekebilir. Bu nedenle doğum sonrası yenidoğandaki fizyolojik
değişikliklerin bilinmesi uygun resüsitasyon yapılabilmesi için önemlidir.
2.2.1. Fetal Dolaşım
Fetal dolaşımda postnatal dolaşımdan farklı olarak; karaciğerde (duktus venosus) ve
kalpte (foramen ovale, duktus arteriyosus) plasentadan gelen oksijenize kanın kalp, beyin ve
gövdenin üst yarısına ulaşmasını sağlayan şantlar bulunur. Bu nedenle fetal kalpteki
ventriküller içindeki kan miktarı eşit değildir. Sağ ventrikül fetal kardiyak output’un 2/3’ ünü
(300 mL/kg/dk) pompalarken, sol ventrikül sadece 1/3’ünü (150 mL/kg/dk) pompalar.
Plasentadan umblikal venle dönen oksijenize kanın %50’ si duktus venosus yoluyla direkt
olarak vena cava inferior’ a geçerek gövdenin alt yarısından gelen sistemik venöz drenaj ile
karışır. Diğer %50’ si hepatik portal venöz sistem ile birleşerek hepatik vasküler yataktan
geçer. Duktus venosus yoluyla gelen oksijenize kan öncelikli olarak inferior vena cava’ nın
arka ve sol yan duvarında ilerler. ‘Eustachian valve’ adı verilen doku parçası inferior vena
cava ve sağ atriyumun birleşme yerinde bulunur. Duktus venosus yoluyla gelen oksijenize
kanın foramen ovaleden sol atriyuma geçişine izin verir. Böylece oksijenize kan, sol
atriyumdan sol ventriküle ve çıkan aortaya geçer. Gövdenin alt yarısından ve hepatik
dolaşımdan gelen daha az oksijenize olan kan vena cava inferiorun ön duvarında ilerler ve
gövdenin üst yarısını ve başı drene eden vena cava süperior ile gelen deoksijenize kan ile sağ
atriyumda birleşir. Myokardiyumu drene eden koroner sinus’ten gelen kanla birlikte sağ
ventriküle, pulmoner artere geçer. Akciğerde direncin yüksek olması, gaz değişiminden
plasentanın sorumlu olması nedeni ile ventrikülden çıkan kanın %10’undan az kısmı akciğere
9
gider. Sağ ventrikülden çıkan kanın çoğu duktus arteriyozus yoluyla inen aortaya ve umblikal
arterler aracılığı ile plasentaya ulaşır.
Foramen ovaleden geçen oksijenize kan ile akciğerlerden pulmoner venlerle dönen az
miktardaki kan sol atriyumda birleşir. Sol ventriküle ve çıkan aortaya geçerek myokardiyum,
beyin, baş ve gövdenin üst yarısını besler.
Şekil 1: Fetal kan dolaşımı gösterimi (23 nolu kaynaktan alınmıştır.)
2.2.2. Pulmoner Adaptasyon
Doğumda akciğerler, hızla fetal yaşamda plasentanın üstlendiği gaz değişimi görevini
devralmalıdır. Aksi halde hızlı bir şekilde hipoksi ve siyanoz gelişir. Akciğerlerin gaz
değişimi görevini yapabilmesi için hava yollarının ve alveollerin fetal akciğer sıvısından
10
temizlenmesi, pulmoner kan akımının artması, surfaktan üretiminin devamlılığı ile akciğerde
hava içeren fonksiyonel rezidüel kapasitenin (FRC) sağlanması ve sürdürülmesi, solunum
merkezinin uyarılması, alveol ve kan arasında oksijen ve karbondioksit değişimini sağlayacak
ventilasyon perfüzyon dengesinin gelişmesi gerekir (24). Gaz değişimini, akciğerlerin
devralmasında alveolar endotel anahtar rol oynar (25).
2.2.2.1. Fetal Akciğer Sıvısının Eliminasyonu
Altıncı gestasyonel haftadan itibaren fetal yaşam boyunca pulmoner endotel
hücrelerinden akciğer hacminin devamını sağlamak için pulmoner lümene sıvı salgılanır (26).
Plazma ve amniyon sıvısı ile karşılaştırıldığında; fetal akciğer sıvısında klor içeriği belirgin
olarak yüksek, bikarbonat düşük, sodyum ve potasyum içeriği benzerdir. Fetal akciğerde
ortalama olarak 4-6 mL/kg/saat sıvı üretilir. Gestasyon süresince akciğerlerde 20-30 mL/kg
fetal akciğer sıvısı toplanır. Fetal akciğer sıvısı, intrapulmoner basıncı arttırır. Pulmoner
yapıların açık kalması, akciğerlerin gelişmesi için yaklaşık olarak 4 cmH2O basıncını
sağlayacak fetal akciğer sıvısı gereklidir (27). Gestasyonun ortasından terme doğru ilerledikçe
akciğer sıvısı artar. Artan fetal akciğer sıvısı ile akciğerler büyür (28). Doğumdan önce
önemli oranda azalır (29).
Araştırmalarda akciğer sıvısının uzaklaştırılmasında vajinal doğum sırasında göğüs
kafesinin kompresyonunun sınırlı rolü olduğu, esas olarak fetal akciğer sıvısının alveol
epitelinde yer alan sodyum kanalları aracılığı ile uzaklaştırıldığı gösterilmiştir (30). Hava yolu
endotelinin apikal yüzeyinde bulunan epitelyal sodyum kanalları “epithelial sodium channel”
(ENaC) fetal akciğer sıvısının transepitelyal geçişinde anahtar rol oynar (31-37). ENaC
ekspresyonu, akciğer gelişiminin erken dönemlerinde başlar ve gestasyon ilerledikçe artar
(38,39). Doğumdan önce α-ENaC subuniti ve doğumdan sonra β, γ-ENaC subunitleri up
regüle edilir. Glukokortikoidler, aldosteron ve oksijen ENaC subunitlerinin up regülasyonunu
uyarır (40). Beta agonistler, fosfodiesteraz inhibitörleri hücre içi siklik adenozin monofosfat
“cyclic adenosine monophosphate” (cAMP) düzeyini arttırarak ENaC aktivasyonunu uyarır.
Na’un reabsorbsiyonu ile oluşan osmotik gradiyent, fetal akciğer sıvısının büyük
çoğunluğunun temizlenmesini sağlamaktadır. Aquaporinlerden oluşan su kanalları da fetal
11
akciğer sıvısının eliminasyonunu kolaylaştırır (41). Doğumdan sonra solunumun başlaması ile
artan intratorasik negatif basınç rezidüel fetal akciğer sıvısının alveolü çevreleyen interstisyel
alana geçişini kolaylaştırır. İnterstisyel alana geçen sıvı lenfatikler ve pulmoner kan damarları
aracılığı ile uzaklaştırılır. Ayrıca sıvının az bir kısmı bebeğin yutması veya kusması,
orofarenksten aspire edilmesi ile uzaklaştırılır.
2.2.2.2. Devamlı Solunumun Başlaması
İlk nefes alış ve solunumun devamı için birçok uyaran vardır. Bu uyaranlar plasental
dolaşımın kesintiye uğraması sonucu gelişen parsiyel oksijen basıncı (pO2) ve pH’ da azalma,
karbondioksit basıncı (pCO2)’ nda artış, umblikal kordun klemplenmesi ile kardiyak debinin
yeniden dağılımı, vücut ısısının azalması ve taktil uyaranlardır (24,42).
İlk nefes basıncı yaşamın diğer dönemlerinde gerekenden daha yüksektir; 10-50 cmH2O
(genellikle 10- 20 cmH2O) arasında değişir. İlk nefes basıncı, intraalveoler yüzey gerilimini
ve hava yollarında ve alveollerde kalan sıvısının viskozitesini yenmek ve ayrıca 20-30 mL’si
ilk nefesten sonra FRC’yi sağlamak için akciğerde kalacak olan 50 mL havayı akciğere
yollamak için yüksek olmalıdır. Aynı zamanda ilk nefesle hava yollarında ve alveollerde
oluşan yüksek basınç etkisi, akciğer sıvısının alveoler epiteli geçmesini kolaylaştırır.
Akciğerlerin genişlemesi ve havalanması surfaktan salınımını uyarır. Alveol yüzeyini saran
surfaktan, yüzey gerilimini azaltarak alveollerin kollabe olmasını engellemektedir, böylece
alveolleri açmak için gereken basıncı düşürür. Alveollerin ve pulmoner kapiller dolaşımın
matürasyonu oksijen ve karbondioksit değişimine izin vermektedir (24,42).
2.2.2.3. Pulmoner Vasküler Direncin Düzenlenmesi
Gestasyonun erken döneminde pulmoner damarlanmadaki yetersizlik nedeni ile
pulmoner kan akımı sınırlıdır. Son trimesterde pulmoner damarlar 10 kat artar. Ancak
pulmoner vasküler direncin yüksek olması nedeniyle pulmoner kan akımı düşük kalır.
Pulmoner vasküler direnç (PVR), alvelloerin alveol epitelinin salgıladığı akciğer sıvısı ile
dolu olması, atelektatik akciğer, ritmik alveoler genişlemenin olmaması, endotelin-1 (ET-1),
12
lökotrienler gibi vazokonstriktör maddelerin salınımı ve düşük oksijen basıncında nitrik oksit
(NO), prostasiklin (PGI2) gibi vazodilatör maddelerin düşük seviyede olması nedeni ile fetal
yaşam boyunca yüksek kalır (43-45). Bu nedenle kardiyak outputun çoğu akciğerlere
uğramadan fetoplasental gaz değişimi için plasentaya gider. Doğum sonrası solunumun
başlaması ile, fetal akciğer sıvısının temizlenmesi, akciğerin ritmik genişlemesi ve oksijen
basıncının artması gibi bir dizi fizyolojik olay meydana gelir (46). Bu değişikliklerin
sonucunda doğumdan sonra dakikalar içinde yenidoğanın PVR’i 8- 10 kat azalır, akciğer kan
akımı artar (Şekil 2).
Şekil 2: Fetal dolaşım ve doğumdan sonra kardiyovasküler değişim (47. kaynaktan
düzeltilerek alınmıştır.)
Oksijenden bağımsız olarak ritmik solunum hareketleri pulmoner damarlarda
vazodilatasyon yapar (48). Akciğerlerin genişlemesi ve fetal yaşamda akciğerlerde bulunan
13
sıvı ile havanın yer değiştirmesi küçük pulmoner arter ve venlerdeki basıncın azalmasına az
oranda katkı sağlar. Aynı zamanda ventilasyon, damar duvarından PGI2, PGD2 ve histamin
gibi PVR’ i azaltan, pulmoner kan akımını arttıran vazoaktif ajanların salınımını uyarır.
Ancak pulmoner vazodilatasyonun sağlanmasında ve devamında sorumlu en önemli etken
oksijenizasyondur. Oksijene bağımlı pulmoner vazodilatasyonun mekanizması tam olarak
anlaşılamamıştır. Pek çok faktörün oksijene bağımlı vazodilatasyonda etkili olduğu
düşünülmektedir. Oksijen basıncının, pulmoner arteriyel düz kas hücresinde membran
potansiyelinde en etkin düzenleyici olan K kanalları aracılığı ile direkt olarak veya NO gibi
ikincil haberci maddeler aracılığıyla etki gösterdiği düşünülmektedir (49). NO üretimi
gestasyonun geç döneminde ve postnatal 4. haftaya kadar oksijen ile düzenlenir. Doğumda
oksijen basıncındaki ani artış direkt olarak NO sentezini arttırır veya NO üretimi için endoteli
uyarır. (50). Pulmoner kan akımının artması ile de, pulmoner endotelden PGI2, bradikinin,
asetilkolin ile birlikte NO salınımı da uyarılır. Damar endotelinden NO salınımı, hücre içi
cGMP bağımlı protein kinaz aktivasyonunu uyarır. Buna bağlı olarak damar duvarındaki düz
kaslarda gevşeme meydana gelir.
Sonuç olarak akciğer sıvısının yerini hava alır, FRC gelişmeye başlar. Yaşamın ilk
saatinde FRC’ nin % 80- 90’ı oluşur. Ventilasyonun başlaması ile sistemik vasküler direnç
artar, PVR azalır, pO2 artar ve pCO2 azalır. Adaptasyon sürecinin her hangi bir yerindeki
başarısızlık yenidoğanın geçici takipnesi (TTN) gibi neonatal solunum problemlerine yol açar
(42).
2.2.3. Kardiyovasküler Adaptasyon
Doğumda umblikal kordun klemplenmesi sonucunda vena cava inferior ile sağ atriyuma
gelen kan azalır. Sistemik vasküler direnç artar. Buna bağlı olarak sol ventrikül ve aort
basınçları artar. Akciğerlerin havalanması ve alveollerde gaz değişiminin başlaması ile pO2 ve
pH artar. Pulmoner vazodilatasyon gelişir. Bu fizyolojik değişikliklerin olması ile pulmoner
venöz dönüş artar. Sol atriyum basıncı sağ atriyum basıncını geçer. Foramen ovale üzerindeki
atriyal septumdaki doku parçası şantı kapatacak şekilde itilir. Foramen ovale fonksiyonel
olarak kapanır. Anatomik olarak foramen ovale haftalarca, aylarca açık kalabilir. Duktus
14
arteriyozusun kapanması oksijen, prostaglandinler gibi vazodilatör ve vazoaktif ajanlar
arasındaki dengeye bağlıdır (51). Doğumdan sonra duktal düz kas kasılmasında artmış oksijen
basıncı güçlü bir uyarıcıdır. Esas olarak PGE2 olmak üzere prostaglandinler fetal ve postnatal
dönemde duktal gevşemeden sorumludurlar. Doğumda akciğer kan akımının artmasına bağlı
olarak akciğer metabolizmasının artması ve plasental prostaglandinlerin kaybı ile dolaşımdaki
prostaglandinler hızla azalır. Böylece duktusta oksijenin konstrükte edici etkisi kolaylaşır.
Duktus postnatal ilk 72 saatte fonksiyonel olarak kapanır. Anatomik kapanma günler, haftalar
sonra olabilir (52,53). Umblikal kordun klemplenmesi ile umblikal venöz dönüş kesilir.
Duktus venosusa kan gelmemesi nedeniyle duktus venozusta kasılma başlar. Anatomik olarak
postnatal 1. haftanın sonunda kapanır.
Asfiksi, fetal yaşamdan neonatal yaşama geçişi bozabilir, ayrıca uyum sürecini tersine
çevirerek fetal dolaşımın devam etmesine neden olabilir. Hipoksi, duktus arteriyozusun
kapanmasını engelleyerek ve pulmoner vazokonstriksiyona yol açarak sağdan sola şantın
devam etmesine neden olur. Doku hipoksisine bağlı olarak gelişen metabolik asidoz,
pulmoner vazokonstriksiyonu arttırır. Pulmoner hipertansiyon triküspit kapak yetmezliği, sağ
atriyum basıncında artış ve buna bağlı olarak foramen ovaleden sağdan sola şant gelişir.
Zamanında, uygun ve etkin resüsitasyon, fetal dolaşımdan neonatal dolaşıma geçişin sorunsuz
olmasını sağlar.
2.2.4. Metabolik Adaptasyon
İntrauterin dönemde fetus plasentadan devamlı glukoz desteğine bağlıdır. 36.
gestasyonel haftadan itibaren fetuste glikojen depoları hızla artar. Doğum eyleminin
başlaması ile birlikte adrenalin, noradrenalin ve glukagonun belirgin oranda artması, insulinin
azalması ile glikojen depolarından glukoz kana geçer. Glukoz ihtiyacının artması durumunda
glikojen depoları hızla boşalır. Yeterli glukoz desteği verilmezse hipoglisemi gelişir (54).
15
2.2.5. Vücut Isısının Düzenlenmesi
İntrauterin yaşamda vücut ısısının düzenlenmesi, plasenta ve uterustan ısı iletimine
bağlıdır, enerji gerektirmez (24,42). Doğumda yenidoğan intrauterin ortama göre soğuk bir
ortama geçer. Yenidoğan, cildinin ince olması, vücut yüzey alanın geniş olması, yalıtım ve
metabolik rezervinin sınırlı olması ve titreme yeteneğinin olmaması nedeniyle hızla ısı
kaybeder.
Doğumdan sonra dakikalar içinde yenidoğan hızla vücut ısısını yükseltir. Termojenez
kahverengi yağ dokusuna özgü serbest protein aracılığıyla oksijen bağımlı yolla olur (55).
Doğuma kadar adenozin ve PGE2 bu yolu inhibe ederek yeteri kadar kahverengi yağ
dokusunun birikimine izin verir. Doğumdan sonra kahverengi yağ dokusuna özgü serbest
protein yağ asidi oksidasyonu sırasında serbestleşen ATP ile ısı üretimini sağlar. Yenidoğanda
hipoksemi varlığında yeterli termojenez olmaz (55). Hipotermi, metabolik hızı ve böylece
oksijen ve enerji tüketimini arttırır. Soğuk stres, aerobik metabolizmanın anaerobik
metabolizmaya dönüşmesine neden olur. Bu durumda doku hipoksisi ve metabolik asidoz
gelişir. Sonuç olarak; uzamış hipoksemi ve metabolik asidoz persistan pulmoner
hipertansiyona neden olabilir. Bu nedenle neonatal resüsitasyonda aşırı ısı kaybının önlenmesi
çok önemlidir.
2.3. OBSTETRİK ANESTEZİ YÖNTEMLERİNİN YENİDOĞANA ETKİLERİ
Doğum sırasında fetus, doğum ile ilgili komplikasyonlar, annenin sağlık sorunları,
obstetrik analjezi ve anestezi gibi birçok faktörden etkilenir. Analjezik ve anestezik ajanların
doğru seçimi neonatal solunum depresyonu riskini önemli oranda azaltır.
2.3.1. İlaçların Plasental Transferi
Anneye verilen ilaçlar, plasentadan fetuse geçerek veya maternal hemodinamik
stabilizasyonu ve buna bağlı olarak uteroplasental kan akımını etkileyerek neonatal
16
değişikliklere neden olabilir. Tüm anestezik ve analjezik ilaçlar değişik oranlarda plasentadan
geçer. Bu ilaçların çoğu lipitte çözünürlüğü yüksek, molekül ağırlıkları düşük, iyonizasyon ve
proteine bağlanma oranları değişken olan ilaçlardır. Lokal anestezik ve narkotik ilaçlar
kolaylıkla plasentayı geçerken, nöromusküler blokaj yapan ilaçlar plasentadan yavaş geçerler.
2.3.2. Sistemik İlaçlar
Rejyonel anestezi tekniklerinin uygulanmasının yaygınlaşmasına rağmen opioid gibi
sistemik ilaçlar da yaygın olarak kullanılmaktadır (56). İdeal bir sistemik ilacın etkisinin hızlı
başlayıp hızlı sonlanması, metabolizmasının ve eliminasyonunun hızlı olması, plasental
transferinin minimum düzeyde olması beklenir. Günümüzde kullanılan sistemik analjeziklerin
az bir kısmı bu özellikleri taşır. Uterin kontraksiyonlar sırasında marjinal analjezi sağlaması
için kullanılan ilaçlar, maternal derin sedasyona ve solunum depresyonuna neden olabilir. Bu
durum yenidoğanı olumsuz olarak etkileyebilir. Opioidler, intrapartum dönemde fetal kalp
hızını yavaşlatır ve fetal hareketleri azaltır. Postpartum dönemde yenidoğanda solunum
depresyonu ve uyanıklıkta azalmaya neden olur (57). Opioidlerin uygulanmasını takiben 1- 4
saat içinde doğan yenidoğanda solunum depresyonu görülmesi olasılığı artar (58). Opioidlerin
solunum depresyonu etkileri, nalokson ile geri döndürülebilir.
2.3.3. Rejyonel Analjezi ve Anestezi
Epidural, spinal, kombine epidural-spinal anestezi rejyonel anestezi teknikleridir.
Anne ve fetus için daha güvenli olmaları nedeni ile doğum eyleminde analjezi ve sezaryen
doğumlarda anestezi amacıyla tercih edilen anestezi yöntemleridir (56). Rejyonel anestezi
yöntemlerinin yenidoğan üzerine direkt ve indirekt etkileri vardır.
Direkt etkiler: İlacın plasental transferi ile fetusun ilaca maruziyetine bağlı olarak
ortaya çıkar. Lidokain, bupivakain, ropivakain, kloroprokain gibi lokal anestezikler kullanılır.
Yarılanma ömrünün uzun olması nedeni ile en sık tercih edilen lokal anestezik bupivakaindir.
17
Tüm lokal anestezikler plasentayı geçer. Çalışmalarda lokal anesteziklerin klinik olarak
anlamlı neonatal yan etkilerinin olmadığı, Apgar skoru, asit- baz dengesi, nöroadaptif kapasite
skoru (N.A.C.S) üzerine benzer etkilerinin olduğu gösterilmiştir (59-62). Düşük doz fentanil
veya sufentanil eklenmesi anesteziyi güçlendirir ve lokal anestezik ihtiyacını azaltır (63, 64).
Rutin olarak bu yöntem uygulanmaktadır. Fentanil- bupivakain veya sufentanil- bupivakain
ile 15 saati geçmeyen devamlı epidural infüzyonlar sağlıklı yenidoğanlarda Apgar skorunu,
N.A.C.S’nu ve solunumu etkilemez (63, 64).
İndirekt etkiler: Epidural veya intratekal mesafeye uygulanan lokal anesteziklerin
değişen oranda sempatik blokaj yapmasına bağlı olarak periferal vazodilatasyon, venöz
dönüşte azalma, maternal kan basıncında düşme meydana gelebilir. Plasental yatakta ve
umblikal damarlarda otoregülasyon olmaması nedeni ile maternal ortalama kan basıncı
(MAP) değerindeki düşme uteroplasental kan akımını olumsuz yönde etkiler. Maternal MAP
normal sınırlarda tutulduğunda; epidural analjezinin, sempatik blokajın derecesi ve düzeyi ile
korele olarak plasental intervillöz kan akımını arttırdığı gösterilmiştir (65, 66). Ek olarak
sistolik/ diyastolik kan basıncı oranı, pulsatilite indeksi, uterin, arkuat, umblikal arter ve aorta
rezistans indeksi azalır veya değişmez (67). Katekolamin ve kortizol gibi stres hormonlarının
maternal plazma konsantrasyonlarının azalması ile uteroplasental yataktaki vazospazm azalır
ve plasental perfüzyon artar.
Rejyonel anestezi sırasında maternal MAP değeri geçici olarak düşebilir. Ancak fetus
bu durumdan etkilenmez (68). Hipotansiyon hızlı ve agresif tedaviye (vazopresör ve
intravenöz sıvı tedavisi, annenin sol yan pozisyonda yatırılması ) iyi yanıt verir (57).
Rejyonel anestezinin neden olduğu ılımlı hipotansiyonun fetal etkileri nadir görülür.
Fetus maternal MAP’ın % 30’dan fazla düştüğü durumda etkilenir. Maternal sistolik kan
basıncı değeri 100 mmHg’nın altına düşmeden hızla müdahale edilmelidir. Hipotansiyon
sıklığını ve ciddiyetini azaltmak için sıklıkla profilaktik olarak kristaloid ve kolloid sıvılar
kullanılır. Glukoz içeren sıvılar fetal hiperglisemi, metabolik asidoz ve neonatal
hipoglisemiye neden olabilir (69).
18
2.3.4. Vazopresör İlaçlar
Gebelikte hipotansiyon tedavisinde doğru ve uygun vazopresör seçimi önemlidir.
Vazopresör ilaçlar uteroplasental damarlarda ciddi vazokonstriksiyon yaparak plasental
perfüzyonu bozabilirler. Rejyonel anesteziye bağlı ortaya çıkan maternal hipotansiyonun
tedavisinde tercih edilen ilaçlar, efedrin ve fenilefrindir.
Efedrin: Uteroplasental dolaşıma zararlı etkisi olmaması nedeniyle maternal
hipotansiyon tedavisinde tercih edilen bir ilaçtır. Kısa ve hızlı etkili sempatomimetik bir
ajandır. Plasentadan serbest olarak geçerek sıklıkla fetal taşikardiye neden olur. Bazı
yenidoğanlarda yaşamın ilk iki saatinde ılımlı serebral stimülan etki gösterir (70).
Yenidoğanların nörolojik skorları üzerine etki etmez. Fetal asidoz yapabilir.
Fenilefrin: Kardiyak hastalığı olan veya efedrine dirençli gebelerde tercih edilir. Güçlü
α-mimetik bir ajandır. Fetal katekolamin konsantrasyonu daha düşüktür ve asit baz dengesi
üzerine olumsuz etkisi yoktur (56, 71).
2.3.5. Genel Anestezi
Sezaryen doğumlarda bazı durumlarda genel anestezi halen uygulanan bir yöntemdir.
Koagülopati, ciddi maternal hemoraji, hipotansiyon gibi rejyonel anestezi tekniklerinin
kontrendike olduğu durumlarda, rejyonel anestezi ile etkin anestezinin sağlanamaması halinde,
fetal distres gibi rejyonel yöntemlerin uygulanmasına zaman olmadığı durumlarda genel
anesteziye başvurulur.
Genel anestezi öncesi maternal aspirasyon ve başarısız endotrakeal entübasyon
uygulaması maternal hipoksi ve buna bağlı olarak fetal hipoksiye neden olabilmektedir. Genel
anestezi hızlı etkili indüksiyon ajanı ve kısa etkili nöromuskuler bloker ilaçların uygulanması
ile başlar. Bu ilaçların etkisi ile derin sedasyon, kas paralizisi ve apne gelişir. İlacın
uygulanmasından ve insizyondan doğuma kadar geçen süre uzadıkça uteroplasental
vazokonstriksiyon süresi de uzar. Fetal asfiksi riski artar. İndüksiyon ajanının uygulanması ile
doğum arasındaki sürenin 10 dakikanın altında olması, uterin insizyon ile doğum arasındaki
19
sürenin ise üç dakikanın altında olması neonatal solunum depresyonu riskini en aza indirir (56,
72, 73).
İndüksiyon için kullanılan ilaçların arasında tiyopental, etomidat, ketamin ve propofol
yer alır. Güvenli doz aralığında uygulanmaları halinde neonatal solunum depresyonu
yapmazlar (74, 75). Nöromuskuler bloker ajanlar genellikle umblikal kordun klemplenmesini
takiben uygulanır.
Rejyonel anestezi teknikleri ile karşılaştırıldığında genel anestezinin, 1. dakika Apgar
skoru üzerine olumsuz etkisinin olduğu gösterilmiştir. Bu durumun neonatal asfiksiden çok
geçici neonatal sedasyona bağlı olduğu düşünülmektedir.
İnhalasyon Aneztezikler
Tüm inhalasyon anestezikler yüksek lipit çözünürlükleri ve düşük molekül ağırlıkları
dolayısı ile plasentadan hızlı geçer. Doğum süresinin uzaması ile fetal konsantrasyonları
maternal düzeye ulaşır ve fetuste sedasyona neden olur (77). Anestezinin başlamasından
doğuma kadar geçen sürenin kısalması ile bu etkileri ortadan kaldırılabilir.
2.4. YENİDOĞANIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Yenidoğanın, intrapartum dönemden itibaren değerlendirilmesi ile yeniden canlandırma
gereksinimi olup olmadığının belirlenmesi gerekir. İntrapartum dönemde fetal iyiliğin
belirlenmesini sağlayan çeşitli yöntemler vardır.
İntrapartum fetal iyilik halinin değerlendirilmesinde kullanılan yöntemler:
1. Fetal kalp hızı monitörizasyonu
2. Skalp ve vibroakustik uyarı
3. Biyofizik profil skoru
4. Fetal skalp pH ve umblikal kord kan gazı analizi
5. Fetal dopler ultrasonografi
20
2.4.1. Yenidoğanın Vital Bulguları
2.4.1.1. Kalp Hızı
Doğum odasında yenidoğanın canlandırma gereksiniminin ve canlandırmaya
cevabının belirlenmesinde kalp hızı en önemli göstergedir (79, 80). Yaşamın ilk 30
dakikasındaki kalp hızının normal değerleri 120- 160/dk aralığındadır. Uyku sırasında veya
ağlarken 100/dk ile 180/dk arasında değişkenlik gösterir (4). Kalp hızı prekordiyumun
oskültasyonu, umblikal kordda pulsasyonların palpasyonu, elektrokardiyografi (EKG), nabız
oksimetre yöntemleri ile belirlenmektedir (79, 81). Üç elektrotlu EKG ile karşılaştırıldığında
nabız oksimetre ile kalp hızı ölçümünün güvenilir bir yöntem olduğu bulunmuştur (82). Nabız
oksimetre yöntemi ile ortalama 90 saniye içinde ilk kalp hızı kaydedilebilmektedir (83).
Doğum odasında EKG monitörizasyonu uygulanması zor bir yöntemdir. Yenidoğan cildinin
ıslak olması ve buna bağlı olarak elektrotların cilde yerleştirilmesi sırasında zaman kaybı ilk
kayıt süresinin uzamasına neden olmaktadır (84). Ayrıca elektrotlar yenidoğanın cildine zarar
verebilmektedir. Bu nedenle doğum odasında nabız oksimetrenin kullanımı giderek
yaygınlaşmaktadır (85). Nabız oksimetre, solunum desteği gereken durumlarda oksijen
konsantrasyonunun titre edilmesine olanak sağlar (86).
2.4.1.2. Oksijen Saturasyonu
Doğumda tüm yenidoğanlar siyanotiktir. Fetuste arteriyel oksijen basıncı yaklaşık
olarak 20 mmHg, SaO2 %60’dır (87). Yenidoğanın postnatal yaşama uyumu sırasında
SaO2’nun %80’e ulaşması 5. dakikada, %90’a ulaşması 10. dakikada gerçekleşmektedir (8,
88-91) .
Neonatal resüsitasyon sırasında optimal oksijen konsantrasyonun sağlanabilmesi için
nabız oksimetre kullanılması önerilmektedir (92, 93). Nabız oksimetre, dokuların ışığı
absorbe etmesi esasına dayanarak arteriyel oksijen saturasyonunu ölçer. SaO2’un % 88-93
olması 50-80 mmHg PaO2’na karşılık gelmektedir. Literatürde doğruluğu ve duyarlılığını
araştıran çok sayıda çalışma yer almaktadır. Nabız oksimetre ile yapılan ölçümlerin %70’den
fazlasında güven aralığı ± %2 ve ± %4 olarak bildirilmiştir (94, 95). Periferik perfüzyonun
21
kötü olduğu durumlarda veya hastanın hareketlerinden etkilenip yanlış sonuç verebilmektedir.
Carter ve arkadaşları tarafından nabız oksimetre ölçümlerinin cilt veya vücut sıcaklığından
etkilenmediği gösterilmiştir (96).
2.4.1.3. Kan Basıncı
Yenidoğanda gestasyonel yaş, doğum ağırlığı, postnatal yaş ve uyanıklık durumuna
göre kan basıncı sınırları ve 95. persantil değerleri farklılıklar göstermektedir (Tablo 1) (97,
98). Doğumdan sonra kan basıncı değerleri ilk hafta günde 1-2 mmHg, daha sonraki altı
haftada ise haftada 1 mmHg’lık artış gösterir.
Normal kan basıncı yaş ve cinse göre sistolik ve diyastolik kan basıncının 90.
persantilin altında olması; yüksek normal kan basıncı sistolik ve diyastolik kan basıncının 90
ile 95. persantil arasında olması; hipertansiyon sistolik ve/veya diyastolik kan basıncının 95.
persantilin üstünde olmasıdır (99). Yenidoğan döneminde hipertansiyonun tahmini
insidensi %0.2 ile %3 arasında değişmektedir (97, 100, 101).
Kan basıncı ölçümünde yaygın olarak kullanılan sfingomanometre yöntemi,
yenidoğanlarda Korotkoff seslerinin duyulması zor olduğundan uygun değildir (102).
Yenidoğan döneminde kan basıncı ölçümünde en güvenilir yöntem intraarteriyel ölçümdür
(103). Ancak invazif olması nedeni ile arteriyel kateterizasyon gerektiren durumlarda tercih
edilmektedir.
Sağlıklı,
term
yenidoğanlarda
noninvaziv
teknikler
(flash,
doppler
ultrasonografi, otomatik osilometri) uygulanmaktadır. Günümüzde osilometrik teknik yaygın
olarak tercih edilmektedir. Pulsatil kan akımının arter duvarında oluşturduğu titreşimlerin
manşona aktarılması esasına dayanmaktadır (104). Osilometrik yöntem ile elde edilen
değerler intraarteriyel ölçüm sonuçlarıyla paralellik göstermektedir (104-106).
Kan basıncının doğru ölçülebilmesi için ekstremiteye uygun boyutta manşon
seçilmelidir. Manşon genişliğinin kol uzunluğunun üçte ikisini kapatacak kadar olması
gerekmektedir. (107). Yenidoğanda kan basıncının normal değerleri tablo 1, 2 ve şekil 2’de
gösterilmiştir.
22
Kan basıncı, mmHg
Yaş
n
Uyku
Sistolik
Diyastolik
Ortalama
durumu
1. saat(108)
17
70
44
53
12. saat(108)
17
66
41
50
1. gün(109)
46
Uyurken
70 ± 9
42 ± 12
55 ± 11
Uyanık
71 ± 9
43 ± 10
55 ± 9
Uyurken
76 ± 10
46 ± 12
58 ± 12
Uyanık
76 ± 10
49 ± 11
62 ± 12
85 ± 10
46 ± 9
6. gün(109)
46
4. hafta(110)
642
6. hafta(111)
131
Uyurken
89 ± 11
Uyanık
96 ± 11
Tablo 1: Sağlıklı yenidoğanlarda kan basıncı değerleri ( 108-111. kaynaklardan alınmıştır.)
Sistolik kan basıncı, mmHg
Yaş
95. p
1. gün
96
8-30 gün
104
Tablo 2: Term yenidoğanlarda sistolik kan basıncı 95. persentil değerleri (112. kaynaktan
alınmıştır.)
23
Şekil 3: Gestasyonel haftaya göre sistolik ve diyastolik kan basıncı değerleri (113. kaynaktan
alınmıştır.)
2.4.1.4. Solunum
Kendiliğinden soluyan, term ve prematüre yenidoğanlarda yaşamın ilk saatinde
dakikadaki solunum sayısı 40- 60 aralığında olmalıdır. Solunum sayısı belirlenirken
yenidoğanın solunum özellikleri dikkate alınmalıdır. Bir dakika süre ile yenidoğanın solunum
hareketleri gözlenmelidir.
Yenidoğanın solunum paternleri
Periyodik solunum, beş dakikalık periyodda üç veya daha fazla sayıda, 4-7 sn süren,
bradikardi ve desaturasyonun eşlik etmediği solunum duraklamalarının olduğu solunum şekli
olarak tanımlanmaktadır. Yenidoğan solunumunun bir özelliğidir. Prognostik önemi yoktur.
Apne, ≥20 sn süre ile solunumun duraklaması veya bradikardi ve/veya desaturasyonun
eşlik ettiği < 20 sn süren solunum duraklaması olarak tanımlanmaktadır.
Term yenidoğanlarda periyodik solunum ve apne insidensi bilinmemektedir. <1500 g
yenidoğanlarda % 50; <1000 g yenidoğanlarda % 90 sıklıkta görülmektedir.
24
Birincil apne: Asfiksi ile karşılaşan bebekte ilk önce yetersiz kalan oksijeni artırmak
için solunum hızı ve derinliği artar. Bu arada oksijenlenme sağlanamaz ise birincil apne
gelişir. Bebek birincil apneden taktil uyaran yardımıyla ya da kendiliğinden çıkabilir.
İkincil Apne: Hipoksiyi oluşturan koşullar ortadan kalkmazsa, birincil apneyi izleyerek
başlayan solunum, düzensiz ve iç çekme tarzında olur. Bebek bu aşamada oksijenlenmez ise
ikincil apne gelişir. İkincil apne daha ağırdır. İkincil apnede solunumun başlaması için taktil
uyaran yeterli değildir, pozitif basınçlı ventilasyon gerekir. Birincil ve ikincil apne birbirinden
farklı özellikler taşısa da bunları klinik olarak ayırmak güçtür. Kısa süreli taktil uyarana yanıt
vermeyen tüm apneler ikincil apne kabul edilmelidir.
Birincil ve ikincil apnede bazı dolaşım bozuklukları da gözlenir. Birincil apne
döneminde kalp atım hızı düşer, kan basıncı normal ya da yüksektir. İkincil apnede ise kalp
atım hızı ve kan basıncı birlikte düşer.
2.5. YENİDOĞANIN RESÜSİTASYONU
1970’lerde Bloom ve Cropley tarafından ‘Neonatal Education Program’ olarak bilinen
doğumda neonatal resüsitasyon eğitimi hazırlanmıştır. 1987’de George Peckham’ın
öncülüğünü yaptığı ‘Neonatal Education Program’ esas alınarak A.B.D.’de her doğumda
neonatal resüsitasyonda profesyonel sağlık çalışanlarının temin edilmesini amaçlayan
‘Neonatal Resuscitation Program’ (N.R.P)’ları başlamıştır (114).
Neonatal
resüsitasyon,
fetal
yaşamdan
ekstrauterin
yaşama
geçiş
sürecini
kolaylaştırmaktır. Fetal hayat boyunca tüm ihtiyaçları anne tarafından karşılanan bebeğin
doğduktan sonra yaşayabilmesi için bazı fizyolojik değişikliklerin olması zorunludur.
Akciğerlerin ekspansiyonu ve gaz değişiminin sağlanması ile kalpte sağdan sola doğru olan
şantın sonlandırılarak pulmoner dolaşımın sağlanması bu değişikliklerin başında gelir. Bu
değişim yaşamın ilk birkaç dakikası içinde ve arteriyel oksijen basıncının yükselmesi ile
oluşmaktadır. Bu fizyolojik değişikliklerin olmaması veya gecikmesi durumunda yenidoğanın
resüsite edilmesi gerekebilir. Çoğu doğumda çok az oranda müdahale gerekir veya hiç
müdahale gerekmez. Fakat her doğumda pediatristler olası resüsitasyon gereksinimi için
hazırlıklı olmalıdır. Yenidoğanın, gestasyon haftası, doğum ağırlığı, amniyon sıvısının
25
mekonyumlu olup olmaması gibi faktörlere bağlı olarak değişen derecede resüsitasyon
gereksinimi olabilir.
2.5.1. Yenidoğan resüsitasyonu gerektirebilecek yüksek riskli durumlar
Neonatal morbidite ve mortaliteyi azaltmak için, neonatal dönemde yüksek risk taşıyan
bebeklerin erken tanınması gerekir. Yüksek risk taşıyan durumlar, annenin demografik ve
sosyal özelliklerinin, geçmiş tıbbi öykü ve önceki gebeliklerin, şimdiki gebeliğin, doğum
eyleminin ve doğum öyküsünün alınması ve fetal distres bulgularının tanımlanması ile
önceden
belirlenmelidir.
Eğer
yenidoğan
canlandırmasına
gereksinim
öngörülürse
canlandırma ekibine personel ve gerekli malzeme desteği önceden hazırlanır. Yüksek risk
grubu içindeki bebekler tablo 3’te listelenmiştir.
26
Doğum öncesi etkenler
Doğumsal etkenler
Maternal diyabet
Acil sezaryen
Gebeliğe bağlı hipertansiyon
Forseps veya vakum kullanılan doğumlar
Kronik hipertansiyon
Baş
Anemi veya izoimmunizasyon
prezentasyonlar
Önceki gebeliklerde fetal/ neonatal ölüm
Erken doğum
İkinci veya üçüncü trimesterde kanama
Hızlı doğum
Maternal enfeksiyon
Koryoamniyonit
prezentasyonu
dışındaki
anormal
Annede kalp, akciğer, böbrek, tiroid veya Uzamış erken membran rüptürü
nörolojik sistem hastalığı
Uzamış doğum
Polihidramnios
Persistan fetal bradikardi
Oligohidramnios
Fetal kalp atım paterninde sorun
Erken membran rüptürü
Genel anestezi
Fetal hidrops
Uterus hiperstimülasyonu
Postterm gestasyon
Doğumdan önceki 4 saat içinde anneye
Çoğul gebelik
narkotik ilaç verilmesi
Gebelikler arası sürenin kısa olması
Amniyon sıvısında mekonyum varlığı
İntrauterin gelişme geriliği veya makrozomi
Prolabe kordon
Yasa dışı ilaç, alkol, sigara bağımlılığı
Abrupsiyo plasenta
Fetal anomali/ malformasyon
Plasenta previa
Azalmış fetal aktivite
Belirgin intrapartum kanama
Prenatal bakım yokluğu
Anne yaşının 20’den küçük, 35’ten büyük
olması
İlaç
tedavisi
(Narkotik
analjezik,
magnezyum, vs)
Tablo 3: Yüksek riskli bebekler
27
2.5.2. Neonatal Resüsitasyonda Gerekli Olan Malzemeler
Aspirasyon ekipmanları
− Enjektör
− Aspirasyon kataterleri, 5F veya 6F, 8F ve 10F veya 12F
− Feeding tüp, 8F ve 20 mL enjektör
− Mekonyum aspirasyon cihazı ve ekleri
Balon ve maske ekipmanları
− Basınç azaltma valvli veya basınç ölçerli neonatal balon
− Yüz maskesi, yenidoğan ve prematüre ölçülerde
− Akım ölçerli oksijen kaynağı
Entübasyon ekipmanları
− Laringoskop, No.0 (preterm) ve No.1 (term) düz blade
− Laringoskop için yedek ampul ve pil
− Endotrakeal tüpler, 2.5, 3.0 3.5 ve 4.0 mm iç çaplı
− Stile (opsiyonel)
− Makas
− Flaster
− Alkollü spanç
− CO2 dedektörü (opsiyonel)
− Laringeal maske airway (opsiyonel)
İlaç uygulamaları ve ekipmanı
− Epinefrin 1:10.000 (0.1 mg/mL)
− İzotonik kristaloid (SF veya ringer laktat) 100- 250 mL
− Sodyum bikarbonat %4.2 (5 mEq/10 mL) 10 mL ampul
− Nalokson hidroklorid 0.4 mg/ mL 1 mL ampul veya 1 mg/mL 2 mL ampuller
− %0.9 NaCl 30 mL
− Dekstroz %10, 250 mL
− Feeding tüp, 5F (opsiyonel)
28
− Umblikal damar kateterizasyon gereçleri (steril eldiven, makas, povidon iyot
solüsyonu, flaster, 3.5F, 5F umblikal kateter, üçlü musluk)
− Enjektörler, 1, 3, 5, 10, 20 ve 50 mL
− Küçük cerrahi seti
Diğer ekipmanlar
− Eldiven
− Radyant ısıtıcı
− Saat (opsiyonel)
− Isıtılmış bezler
− Steteskop
− Orofaringeal airway
− Nabız oksimetre, kardiyak monitör ve elektrodlar (opsiyonel)
2.5.3. Yenidoğanın Resüsitasyonu
Neonatal resüsitasyonda amaç; hava yollarının temizlenerek açılması, akciğerlerin
ekspansiyonunun ve alveolar ventilasyonun sağlanması ve gerektiğinde oksijen verilerek
pO2’nin arttırılması, yeterli kardiyak outputun sağlanması, ısı kaybını en aza indirerek oksijen
tüketiminin azaltılması olmalıdır.
Neonatal resusitasyonun 4 basamağı vardır: (ABCD)
A. Hızlı değerlendirme ve stabilizasyonu içeren başlangıç basamakları ( bebeğin
ısıtılması, pozisyon verilmesi, solunum yolunun temizlenmesi, kurulanması,
yeniden pozisyon verilmesi )
B. Ventilasyon
C. Kalp masajı
D. İlaç tedavisi
Bu basamakların herhangi bir aşamasında trakeal entübasyon gerekebilir. Bütün
yenidoğanlarda, amniyotik sıvıda veya deride mekonyum varlığının incelenmesi, solunum,
kas tonusu ve renginin değerlendirilmesi, gestasyonel yaşa göre term veya preterm olarak
29
sınıflandırılmasını içeren hızlı bir inceleme gerekir. Resusitasyona gerek olup olmadığına
doğumdan hemen sonra karar verilmelidir. Resusitasyon için 1. dakika Apgar skorlaması
beklenmeksizin hemen solunum, kalp hızı ve renk değerlendirilerek karar verilir.
Doğumdan hemen sonra yenidoğanın hava yolu acilen temizlenmelidir. Yenidoğan
kurulanmalıdır ve gerekirse taktil uyarı verilmelidir. Doğumdan sonra 30 saniye içinde
yenidoğanın kalp atım hızı oskültasyonla veya palpasyonla değerlendirilmelidir. Kalp atım
hızı 60/dk ile 100/dk arasında ise; pozitif basınçlı ventilasyon (PPV) uygulamasına
başlanmalıdır. 30 saniye PPV uygulamasına rağmen kalp atım hızı 60/dk’dan az ise PPV ile
eş zamanlı göğüs kompresyonuna başlanmalıdır. 30 saniye PPV ve göğüs kompresyonuna
rağmen kalp atım hızı 60/dk’nın altında ise intravenöz epinefrin uygulanmalıdır (Şekil 4) (86).
İntrauterin yaşamdan ekstauterin yaşama geçiş sırasında yenidoğanların %10’u yardıma
ihtiyaç duyar. Bu yenidoğanların çoğu etkili PPV uygulamasına çok iyi yanıt verir.
Sadece %1’i daha ileri yaşam desteği gerektirir (86). Yenidoğan, hava yolu güvence altına
alındıktan ve kalp hızı 100/dk üzerinde stabilize edildikten sonra yoğun bakım ünitesine
alınmalıdır.
30
Doğum
Yenidoğanın değerlendirilmesi
•Term mi?
•Amniyon sıvısı temiz mi?
•Soluyor mu? Ağlıyor mu?
•Kas tonusu iyi mi?
Rutin bakım
•Isıt
•Hava yolunu temizle
(gerekiyorsa)
•Kurula
•Rengini değerlendir
Evet
Hayır
30 sn
•Isıt
•Pozisyon ver,
hava yolunu temizle( gerekli ise)
•Kurula, uyarı ver,
tekrar pozisyon ver
Soluyor, KTA> 100/dk,
pembe
Solunum, kalp hızı,
rengini değerlendir
Gözlemleyici bakım
Soluyor, KTA> 100/dk,
siyanotik
Apneik veya
30 sn
KTA< 100/ dk
Serbest akış oksijen ver
Pozitif basınçlı ventilasyona başla*
KTA< 60/dk
Pembe
Canlandırma sonrası bakım
KTA> 60/dk
•Pozitif basınçlı ventilasyon*
•Göğüs kompresyonuna başla*
30 sn
KTA< 60/dk
Adrenalin ver*
Yaklaşık zaman
*Endotrakeal entübasyonu düşü
Şekil 4: NRP resüsitasyon akış diyagramı (115. kaynaktan düzeltilerek alınmıştır.)
31
2.5.3.1. Yenidoğan Resüsitasyonunda Başlangıç Basamakları
2.5.3.1.1. Yenidoğanın Isıtılması:
Yenidoğanlar, vücut yüzey alanlarının genişliği, deri altı yağ dokularının azlığı ve
derilerinin artmış su geçirgenliği nedeni ile ısı kaybederler. Isı kaybı ışınım, iletim,
konveksiyon ve buharlaşma yoluyla olur. Doğum ağırlığı 3.2 kg’dan fazla olan tüm
yenidoğanlar 155 W/m2’e varan derecede ısı kaybeder. Bu ısı kaybı vücut ısısında 15
dakikada 0.9 0C düşmeye neden olur (116). Yenidoğanın cilt sıcaklığı 36-36.5 0C arasında
olmalıdır.
Bebeğin ısı kaybının önlenmesi çok önemlidir ve başlangıç basamaklarının ilkini
oluşturur. Yenidoğan, doğumdan hemen sonra radyant ısıtıcı altına konulmalı ve hızlıca
kurulanmalıdır. Islak bezler uzaklaştırılmalıdır. Radyant ısıtıcı ışınım yoluyla önündeki katı
cisimleri ısıtır. Bebek çıplak olursa iyi ısınır. Ayrıca, bebeğin yatacağı yerin ısınmış olması
için radyant ısıtıcının önceden çalıştırılması da unutulmamalıdır. Isı kaybını önlemek için
diğer bir yöntem ise kurulanmış yenidoğanın annesinin göğsüne veya karnına cilt cilde temas
edecek şekilde koymaktır (117-119). Isı kaybeden bebekler bunu karşılamak için metabolik
hızlarını artırırlar. Buna bağlı olarak glukoz tüketimi ve oksijen gereksinimi artar. Bu da
oksijenlenme sorunu olan bir bebekte istenmeyen bir durumdur. Hipertermi de
engellenmelidir; çünkü postnatal solunumsal depresyona yol açabilir.
2.5.3.1.2. Hava Yolunun Açılması
Radyant ısıtıcı altında bebeğe ilk yaptiğımız işlem, solunum yolunu açmak için başa
pozisyon vermektir. Yeni doğmuş bebekte solunum yolunun en uygun açıklığı, bebeğin başı
‘koklama’ pozisyonu denilen hafif ekstansiyon konumuna getirilerek sağlanır. Koklama
pozisyonu ile posterior farenks, larenks ve trakeanın aynı hizaya gelmesi sağlanır. Bebeklerin
kafaları gövdelerine göre büyüktür. Bu nedenle doğru pozisyonu sağlamak ve korumak için
yenidoğanın omuzlarının altına 1-2 cm kalınlığında havlu ya da bez rulosu konulabilir.
32
Başa pozisyon verilmesini takiben solunum yolunun temizlenmesi işlemine geçilir. Bu
işlem için çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Bu yöntemlerin arasında burun ve ağzın steril
bir bezle silinmesi, puar ya da aspiratör kullanılarak aspire edilmesi yer alır. Puar plastik,
silikon gibi malzemelerden yapılır. Tek kullanımlık olması nedeniyle enfeksiyon riski taşımaz.
Kullanımı kolaydır. Ayrıca yapısından dolayı çok derin aspirasyon yapılamadığı için, vagal
uyarı riski yoktur. Bir diğer yöntem aspiratör ile solunum yollarının temizlenmesidir.
Aspiratör çok yaygın olarak kullanılmakla birlikte, kullanımında dikkat edilmesi gereken
noktalar vardır. Bebeğin zarar görmesini engellemek için yüksek basınçlardan kaçınılmalıdır.
Enfeksiyon riskini azaltmak için steril kateter kullanılmalı, kateter dışındaki parçaların gerekli
sterilizasyon ya da temizlik işlemlerinin yapılmış olmasına dikkat edilmelidir. Her bebek için
ayrı kateter kullanılmalıdır. Aspiratör kullanılarak yapılan aspirasyon derin ve şiddetli olursa,
travma riskinin yanında, posterior farenks uyarılabilir. Posterior farenksin uyarılması vagal
uyarıya neden olarak bradikardiye yol açabilir.
Yeni doğmuş bir bebeğin orofarenksinde nazofarenksindekine göre daha büyük
partiküller bulunur. Bu nedenle aspirasyona ağız aspirasyonu ile başlanır (86). Önce burun
aspirasyonu yapılırsa, bebeğin solunumunun başlaması uyarılabilir ve bebek ağzındakileri
aspire edebilir. Bunu engellemek için önce ağız, ardından burun aspire edilmelidir.
Hava yolunun açılmasını takiben, bebeğin ısı kaybını önleyecek bir diğer işlem olan
kurulamaya geçilir. Kurulama ile ısı kaybı önlenmiş olur. Ayrıca solunum da uyarılır.
Kurulama için emiciliği yüksek malzeme kullanılmalıdır. Gövdenin kurulanması aynı
zamanda solunumu başlatmak için taktil uyaran işlevi de gördüğünden, başlangıç
basamaklarına ayrılan sürenin sonuna kadar işlem sürdürülebilir. Başı kurulamaya özen
gösterilmeli, kurulamanın ardından ıslak havlular uzaklaştırılmalıdır.
2.5.3.1.3. Doğum Sonrası Yenidoğan Bakımında Mide Aspirasyonunun Yeri:
Doğumda yenidoğanın midesinde bulunan sekresyonların, sıvıların hava yollarına
aspirasyonunu engellemek amacıyla mide içeriğinin aspire edilmesi işlemi ülkemizde ve
dünyada birçok sağlık merkezlerinde halen uygulanmaktadır. Literatürde yenidoğan başlangıç
bakımında mide aspirasyonunun etkinliğini araştıran yalnız bir çalışma yer almaktadır.
33
Widstrom ve arkadaşları (16) tarafından yapılan çalışmada mide aspirasyonunun fizyolojik
(kan basıncı, kalp hızı, Apgar skoru) ve davranışsal parametreler (dudak emme hareketi, eline
ağzına götürme, emmeye başlama zamanı, yüzde tiksinme ifadesi belirmesi) üzerine olan
etkisi değerlendirilmiştir ve yararı gösterilememiştir. Mide aspirasyonu uygulanan
yenidoğanlarda emmeye başlama zamanında gecikme olduğu gözlenmiştir.
2.5.3.2. Ventilasyon
Neonatal resusitasyonun en önemli ve hayat kurtarıcı prosedürü ventilasyon
uygulamasıdır. Başlangıç basamakları ile birlikte ilk 30 saniye içinde yenidoğanın solunumu
değerlendirilmelidir. Solunum aktivitesi, göğüs hareketleri izlenerek veya solunum sesleri
dinlenerek değerlendirilir. Başlangıç solunum çabasından sonra yenidoğan, rengini düzeltmek
ve kalp hızını 100/dak üzerine çıkarmak için düzenli solunum yapabilmelidir. Apne ve
gasping tarzında solunum, yardımcı solunuma ihtiyacı gösteren bir işarettir. Yenidoğanın
solunum çabası dikkatle gözlenmeli ve solunum desteğine gereksinimi belirlenmelidir. Taktil
uyarılara rağmen solunumun başlaması geciken yanidoğanların büyük çoğunluğunda pozitif
basınçlı ventilasyon uygulaması ile oksijenizasyon sağlanır.
Yenidoğanda PPV endikasyonları:
1. Apne veya iç çekme tarzında solunum
2. Kalp hızının < 100 atım/dk olması
3. Serbest akış oksijen tedavisine rağmen dirençli siyanoz varlığı
Balon maske ile PPV’ye başlamadan önce yenidoğanın başı hafifçe ekstansiyona
getirilmelidir. Yenidoğan, PPV ile 40-60/dk hızla, yeterli göğüs hareketi sağlayan en az
basınçla solutulmalıdır. Basıncın fazla uygulanması pnömotoraks, alveolar rüptür veya
pulmoner interstisyel amfizem gibi bazı travma komplikasyonlarına neden olabilir. PPV
uygulamasına başladıktan sonra her 30 saniyede bir yenidoğanın spontan solunum aktivitesi,
kas tonusu, kalp hızı ve rengi tekrar değerlendirilmelidir. Kalp hızı 100/dk ve altında olması
halinde ventilasyona devam edilmelidir. Kalp hızı 100/dk veya üzerinde ise ve spontan
34
solunum varsa PPV hızı azaltılır. Solunumun etkin bir biçimde başlaması durumunda PPV
sonlandırılır. Yenidoğanda iyileşme yoksa hava yolu açıklığı ve maskenin yüze yerleşimi
kontrol edilmelidir. Başa tekrar pozisyon verilmeli, orofarenks aspire edilmelidir. Bu işlemleri
takiben yenidoğanın göğüs hareketleri yetersiz ise inspiratuvar basınç arttırılmalıdır. Bazı
vakalarda ilk nefeslerde inspiratuvar basınç FRC’i oluşturmak için 30 cmH2O’a kadar
arttırılabilir (86). Bilateral koanal atrezi gibi nazal pasajın tıkalı olduğu durumlarda veya
Pierre Robin sendromu gibi, glossopitozis nedeni ile orofarengeal pasajın tıkalı olduğu
durumlarda oral airway uygulaması ile PPV daha başarılı bir şekilde yapılabilir. Eğer
yenidoğana balon maske ile iki dakikadan fazla süreyle PPV uygulanacaksa mide
distansiyonunu engellemek amacıyla orogastrik kateter yerleştirilmelidir. Çünkü distansiyon
akciğerlerin genişlemesini engelleyerek ventilasyonu olumsuz etkiler. Ayrıca midede biriken
maddeler regürjite edilerek aspirasyona yol açabilir, orogastrik sonda ile bu durum önlenmiş
olur.
Balon maske ile yapılan PPV başarısız ise veya konjenital diyafragma hernisi
durumunda yenidoğan entübe edilerek PPV uygulanmalıdır.
Yenidoğanda endotrakeal entübasyon endikasyonları:
1. Uzun süreli PPV gereksinimi
2. Maske ile balon uygulamasının etkili olmaması
3. Trakeal aspirasyon gereksinimi
4. Diyafragma hernisi
5. Prematüre bebek, 1000 gramın altında
2.5.3.2.1. Pozitif Basınçlı Ventilasyon Yöntemleri
Pozitif basınçlı ventilasyon değişik yöntemlerle uygulanabilmektedir. Anestezi balonu,
T parça canlandırıcı, kendi şişen balon bu yöntemlerin arasında yer alır. Resüsistasyonda
kullanılacak balonun, değişik konsantrasyonlarda oksijen verebilmesi, tepe basıncı, ekspiryum
sonu basıncı ve inspiryum süresinin ayarlanabilmesi gerekir. Yenidoğanlarda hacmi 150-240
35
mL arasında olan balonlar tercih edilmeli, 750 mL’den büyük balonlar kullanılmamalıdır.
Ayrıca güvenlik önlemleri de bulunmalıdır.
Anestezi balonu: Basınçlı gaz kaynağı ile çalışır. Balonun etkin olabilmesi için
maskenin yüze tam olarak oturması gerekir. Bu gereçle pozitif ekspiryum sonu basınç (PEEP),
devamlı pozitif hava yolu basıncı (CPAP) uygulanabilir.
T parça canlandırıcı: Basınçlı gaz kaynağı ile çalışır. Verilen basınçlar ayarlanabilir.
PEEP, CPAP uygulanabilir (86). Öngörülen tepe inspiratuvar basıncı sürekli olarak bebeğe
iletir. Ancak basınç arttırmak diğer gereçlere göre daha fazla zaman alır.
Kendi şişen balon: PPV uygulaması için en sık kullanılan gereçtir. Kendi şişen balon,
sıkılıp bırakıldığında, basınçlı gaz kaynağına gerek duymadan kendiliğinden şişer. Balonun
arka tarafında küçük çıkıntı oksijen girişi, büyük olan ise hava girişidir. Ön tarafında hastaya
iletimi sağlayan hasta çıkışı vardır. Buraya maske ya da endotrakeal tüpün konnektörü takılır.
Ayrıca hastadan gelen ekspiryum havasının balona girmesini önleyen bir kapak mekanizması
bulunur. Basınçlı bir gaz kaynağına gereksinimi yoktur. Böylelikle balon taşınabilir özellik
kazanır. Basınç boşaltma kapağı aşırı basınçları önler ve belli bir değerin üzerindeki
basınçların bebeğe iletilmesini ve böylelikle barotravmayı engeller. Şişmesi için maskenin
yüze oturması gerekmez. Bu nedenle maskenin yüze oturmadığının fark edilmesi gecikebilir.
Yüksek oksijen konsantrasyonları sağlamak için oksijen rezervuarı kullanmamız gerekir.
Fazla oksijen, balonu hasta çıkışından değil de balonun arkasından terkettiği için, serbest akış
oksijen verilemez. Bu gereçle PEEP ve CPAP uygulanamaz.
2.5.3.3. Yenidoğan Resüsitasyonunda Oksijen Konsantrasyonu
Ventilasyonda kullanılacak oksijen konsantrasyonu son yıllarda çok tartışılan bir
konudur. Yapılan pek çok araştırmaya karşın sonuçlar kesin bir kanıt oluşturmamaktadır.
Saugstad ve arkadaşları (120) tarafından 2005’de yapılan bir meta analizde % 21
konsantrasyonda oksijen ile yapılan ventilasyonun, % 100 konsantrasyonda oksijen ile yapılan
ventilasyona göre neonatal mortaliteyi % 5 azalttığı gösterilmiştir. Aynı meta analizde % 21
36
konsantrasyonda oksijen ile solutulan bebeklerin 5. Apgar skorları, 90. saniyedeki kalp hızları,
ilk nefes alma zamanlarının daha iyi olduğu gösterilmiştir. 2007’de Rabi ve arkadaşları (121)
tarafından yapılan sistematik derleme ve meta analizde % 21 konsantrasyonda oksijen ile
resüsite edilen yenidoğanların mortalite oranlarının % 100 konsantrasyonda oksijen ile
resüsite edilen gruba göre daha az olduğu gösterilmiştir. Pretermlerin antioksidan enzim
sistemlerinin immatür olması nedeni ile hiperoksi bronkopulmoner displazi, prematüre
retinopatisi, nekrotizan enterokolit gibi morbiditelere neden olur. NRP rehberlerinde preterm
bebeklerin resüsitasyonunda % 21 ile % 100 konsantrasyonda oksijen kullanılması, nabız
oksimetre ile izlenmesi, SaO2’nin yaklaşık olarak % 90 olması hedeflenerek konsantrasyonun
ayarlanması önerilmektedir. Term bebeklerin ise % 100 konsantrasyonda oksijen ile resüsite
edilmesi önerilmektedir.
2.5.3.4. Kardiyak Resüsitasyon
2.5.3.4.1. Göğüs Kompresyonu
Yenidoğan resüsitasyon algoritimlerinde kalp hızı esas alınır. Kalp hızı hastanın
kardiyak outputunun iyi bir göstergesidir. Doğumu takiben ilk 30 saniye içinde kalp hızı
değerlendirilmelidir. Kalp hızı 100/dk’nın altında ise PPV’a başlanmalı ve birinci dakikada
kalp hızı değerlendirilmelidir. 30 saniye süre ile PPV uygulamasına rağmen kalp hızı
60/dk’nın altında ise göğüs kompresyonuna başlanmalıdır. Her hangi bir zamanda kalp hızı
60/dk’nın altında bulunursa göğüs kompresyonu ve PPV eş güdümlü olarak başlanmalıdır.
Ventilasyon, her üç kompresyonda bir uygulanmalıdır. Bu ritim dakikada 30 ventilasyon, 90
kompresyon olacak şekilde uygulanmalıdır. Yeterli kardiyak outputun sağlanabilmesi için
göğüs kompresyonunun etkin olması gerekmektedir.
Göğüs kompresyonu uygulamak için iki teknik bulunmaktadır. Başparmak
tekniğinde her iki başparmak sternumun 1/3 alt bölümüne bası uygularken, eller göğsü
çevreler ve parmaklar sırta destek sağlar. İki başparmak tekniğinde ikinci ve üçüncü parmak
uçları sternuma bası uygularken, bebek sert bir yüzeyde değilse diğer el bebeğin sırtını
desteklemek için kullanılır. Göğüs kompresyonu sırasında bası derinliği işlemin etkinliği
37
açısından önemlidir. Sternumun göğüs ön arka çapının 1/3’ü kadar çökmesini sağlayacak bir
bası uygulanmalıdır. Periyodik olarak kalp hızı değerlendirilmeli ve 60/dk üzerinde saptanırsa
göğüs kompresyonu sonlandırılmalıdır.
2.5.3.4.2. İlaç Tedavisi
30 saniye süre ile yeterli ventilasyon ve göğüs kompresyonuna rağmen kalp hızı
60/dk’nın altında ise ilaç tedavisine başlanmalıdır. İlaç tedavisi endotrakeal yol, umblikal ven,
periferik venler ve intraosseöz yol ile uygulanır.
Epinefrin: Yeterli ventilasyon, oksijenizasyon ve göğüs kompresyonuna rağmen kalp
hızı 60/dk’nın altında ise uygulanır. Periferik vazokonstriksiyon yapar. Kardiyak
kontraktiliteyi, kalp hızını arttırır. 1: 10,000’ lik solüsyondan 0.1- 0.3 mL/kg dozunda
intravenöz veya endotrakeal yoldan verilir. Gerekirse üç, beş dakika ara ile tekrar edilir.
Volüm genişleticiler: Yeterli oksijenizasyona rağmen aşırı solukluk, periferik
nabızların zayıf olması, kapiller dolum zamanının uzun olması durumunda hipovolemi
düşünülmelidir. Volüm genişletici olarak serum fizyolojik 10 mL/kg, ringer laktat 10 mL/kg,
O Rh- eritrosit süspansiyonu 10 mL/kg seçilir. Tüm volüm genişleticiler 5-10 dakikada verilir.
Nalokson hidroklorid: Opioid antagonistidir. Doğumdan önceki dört saat içinde
narkotik ajan verilme öyküsü olan anneden doğan bebekte, PPV ile normal kalp hızı ve renk
sağlanmış olmasına karşın ağır solunum depresyonu varlığında nalokson verilmelidir.
Doğumda rutin olarak verilmesi önerilmemektedir (122). Narkotik bağımlısı olduğundan
kuşkulanılan ya da metadon kullanan anne bebeklerine nalokson verilmemelidir. Aksi
takdirde neonatal yoksunluk sendromu gelişebilir. İntravenöz, intramuskuler veya endotrakeal
yoldan 0.4 mg/mL veya 1 mg/mL konsantrasyonda, 0.1 mg/kg uygulanması önerilmektedir.
Yarılanma ömrünün tüm opioidlerden daha kısa olması nedeni ile gerekirse beş dakika ara ile
tekrar edilebilir.
Dekstroz: Asfiktik term yenidoğanlar, diyabetik anne bebekleri ve pretermlerin
doğumdan sonraki ilk 30 dakika içinde kan glukozu ölçülmelidir. Hipoglisemi tespit edilmesi
durumunda %10’luk dekstroz solüsyonu 1-2 mL/kg dozunda intravenöz yolla uygulanır.
38
Sodyum bikarbonat: Yenidoğan canlandırmasında erken dönemde uygulanmasından
kaçınılmalıdır. Uzamış canlandırmada metabolik asidozun tedavisinde %4.2’lik çözeltiden
(0.5 mEq/mL) 1-2 mEq/kg dozunda intravenöz yolla 30 dakikada uygulanır.
Atropin ve kalsiyum: Önceden yenidoğan canlandırmasında kullanılan bu ilaçların
rutin yenidoğan canlandırmasında kullanılması AAP ve AHA tarafından önerilmemektedir.
39
3. GEREÇ VE YÖNTEM
3.1. Araştırmanın Şekli
Bu çalışma, mide aspirasyonunun yenidoğan üzerine ( Apgar skoru, kalp hızı, solunum
sayısı, retraksiyon, siyanoz, kan basıncı, SaO2, normal SaO2’nuna ulaşma zamanı, N.A.C.S,
solunum desteğine ihtiyacı, emmeye başlama zamanı, sarılık ) etkilerini belirlemek amacıyla
prospektif, randomize kontrollü olarak planlanıp uygulanmıştır.
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu onayı alındıktan sonra Dokuz Eylül
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Doğumhanesi’nde Eylül 2008- Mayıs 2009 tarihleri
arasında doğan term, normal doğum ağırlıklı 310 yenidoğan araştırmaya dahil edilmiştir. Tüm
yenidoğan ailelerinden Helsinki bildirgesine göre yazılı aydınlatılmış onam alınmıştır.
3.2. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi
3.2.1. Araştırmanın evrenini;
Eylül 2008 ve Mayıs 2009 tarihleri arasında, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi Doğumhanesi’nde doğan yenidoğanların tümü oluşturmuştur.
3.2.2. Araştırmanın örneklemi;
Önce örneklem sayısı belirlenmiştir. Hastanede son bir yılda yapılan doğumların sayısı
1808’dir. Çalışmanın yapıldığı kurumun yıllık doğum sayısına göre, önceden bilinen bir
çalışma olmadığından % 50 bilinmeyen sıklık, % 10 hata payı ve % 99 güven aralığı
belirlenerek Epi İnfo StatCalc versiyon 3.4.3 2007 programı ile örneklem büyüklüğü
hesaplanmıştır. Yapılan örneklem hesaplamasında 140 yenidoğana ulaşılması gerektiği
saptanmıştır. Veri kaybı ve oluşabilecek diğer aksaklıklar (teknik yetersizlik, yenidoğanın
izlemden çıkması, vs) göz önünde bulundurularak % 10 yedek alınmasına karar verilmiştir.
Böylece yedi ay içinde 156 tane mide aspirasyonu yapılacak bebek sayısı belirlenmiştir. 154
tane bebek kontrol grubuna alınmıştır.
Sonraki aşamada ikincil etkileri ortadan kaldırmak için aşağıdaki kriterleri taşıyan
yenidoğanlar çalışma dışı bırakılmıştır.
40
Çalışma dışı bırakılma kriterleri:
1. Çoğul gebelik
2. 37 gestasyonel haftanın altında doğan bebekler
3. 2500-4200 gram dışında doğan bebekler
4. Fetal ve maternal morbidite
5. Erken membran rüptürü olan bebekler (18 saatten uzun)
6. Koryoamniyonit ya da amniyon mayi mekonyumlu olan bebekler
7. Vajinal yol ile doğup baş prezentasyonu dışında doğan bebekler
8. İntrapartum fetal distres
9. Epidural anestezi dışında intrapartum ilaç kullanımı
Araştırmanın uygulandığı tarihler arasında kuruma başvuran, sezaryen (C/S) ve normal
spontan vajinal yol (NSVY) ile toplam 970 bebek doğmuştur. Bu bebekler, mide aspirasyonu
yapılıp yapılmamasına göre iki gruba ayrılmıştır. İki grup kapsamına alınacak bebekler
örneklem kriterlerine, rastgele örneklem yöntemine ve çalışmayı kabul etme durumlarına göre
seçilerek
çalışmanın
örneklem
grupları
oluşturulmuştur.
Ardışık
doğumlarda,
yenidoğanlardan biri çalışma grubuna, diğeri kontrol grubuna alınmıştır ve sıra ile aynı işlem
uygulanmıştır. Böylece çalışma grubuna 156 yenidoğan, kontrol grubuna 154 yenidoğan
örneklem kapsamına alınmıştır.
Ayrıca doğum şekillerine göre iki alt grup belirlenmiştir.
Grup 1’e; C/S ile doğan 264 bebek ( 133’ü çalışma, 131’i kontrol ),
Grup 2’e; NSVY ile doğan 46 bebek ( 23’ü çalışma, 23’ü kontrol ) örneklem kapsamına
alınmıştır.
Normal spontan vajinal yol ile doğan bebek grubuna daha fazla bebek alınması
gerekiyor gibi görünse de çalışmanın temel amacının mide aspirasyonunun yenidoğan üzerine
olan etkilerinin belirlenmesi olması nedeni ile 2. gruptaki yenidoğan sayısı arttırılmamıştır.
3.3. Yöntem
Vajinal yol ile doğumlarda doğum eylemi boyunca fetal kalp atımı fetal monitör ( Air
Shields 1400 Feto Scan, monitör ) ile kaydedilmiştir. C/S ile doğumlarda, vajinal doğumlara
41
oranla fetal asfiksinin daha az oranda görülmesi, sezaryen operasyonu sırasında fetal kalp
monitörizasyonu yapılmasındaki zorluklar nedeni ile doğumdan önceki bir saatte en az 15
dakikalık fetal kalp atımı monitörizasyonu yapılmıştır.
Bebek doğduktan hemen sonra umblikal kord klempe edilmiştir. Yenidoğan önceden
ısıtılmış radyant ısıtıcı altına alınmıştır. Steril polietilen tüp (8 Ch, 2,67 mm, kapalı uçlu, çift
delikli, Bicakcilar A.S. İstanbul, Türkiye) ile çalışma grubundaki yenidoğanların önce ağız içi
aspire edilmiş, daha sonra tüp mideye kadar kapalı olarak ilerletilip, 10 saniye içinde 80
mmHg basınçla mide aspirasyonun tamamlanmasından sonra açık olarak çekilmiştir. Bu
esnada oronazofarengeal bölge de aspire edilmiştir. Her bir yenidoğanın burun- kulak
mesafesi ve kulak- epigastrik mesafesi toplanarak elde edilen uzunluk kadar aspirasyon
katateri ilerletilmiştir. Aspirasyon işlemi sırasında epigastrik bölgeye hafif bası uygulanarak
midenin tamamen boşalması sağlanmıştır. Kontrol grubundaki yenidoğanların ağzı, burnu ve
oronazofarengeal bölgeleri aspire edilmiştir. Mide aspirasyonu uygulanmayacak olan gruptaki
yenidoğanlara başka bir işlem yapılmamıştır. Her iki gruptaki yenidoğanlar kuru pedler ile
kurulanmıştır. Başlarına koklama pozisyonu verilmiştir.
20 dakika boyunca SaO2, kalp hızı, siyanoz, Silverman-Andersen retraksiyon
skorlamasına göre retraksiyon skoru dakikalık olarak; kan basıncı, solunum sayısı, N.A.C.S,
beş dakikada bir kaydedilmiştir. Tüm yenidoğanların karın cildine yerleştirilen cilt probu ile
vücut sıcaklıkları takip edilmiştir. Vücut sıcaklıklarına göre radyant ısıtıcı ayarları
değiştirilmiştir. 1. ve 5. dakika Apgar skorları kaydedilmiştir. Kişisel uygulama farkını en aza
indirmek için bu işlem yenidoğan resüsitasyon eğitimi almış deneyimli bir hekim tarafından
yapılmıştır. Tüm işlemler sırasında genel enfeksiyon kontrol yöntemlerine uygun olarak
çalışılmıştır.
Aspirasyon işlemi sırasında vagal uyarıya bağlı olarak bradikardi ve apne
gelişebileceğinden doğum odasında yenidoğan resüsitasyonu için gerekli olan malzemeler
hazır bulundurulmuştur.
42
3.4. Veri Toplama Araçları
Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından geliştirilen anket formu kullanılmıştır.
3.4.1. Anket Formu
Araştırmacı tarafından literatüre dayanılarak oluşturulan anket formu iki bölümden
oluşmaktadır.
Form 1: Belirtilen süre içerisinde çalışmaya alınan tüm bebeklerin demografik özellikleri
(cinsiyet, doğum ağırlığı, gestasyon haftası, doğum şekli), maternal özellikleri (anne yaşı,
vücut ağırlığı, gebelik sayısı, bilinen ya da gebelikte ortaya çıkan hastalıklar, sosyoekonomik
durumu, alışkanlıkları, gebelikte ilaç kullanımı) ile ilişkili sorulardan oluşmaktadır.
Form 2: Bebeğe ilişkin klinik özellikler (doğum eylemi sırasında fetal kalp atımı
monitörizasyonu, doğum sonrası 1. ve 5. dakika Apgar skoru, kalp hızı, solunum sayısı,
retraksiyon, siyanoz, kan basıncı, oksijen satürasyonu (SaO2), normal oksijen satürasyonuna
ulaşma zamanı, nörolojik skoru, solunum desteğine ihtiyacı, emmeye başlama zamanı, sarılık),
laboratuvar özellikleri (umblikal kord kanı pH, pCO2, pO2, HCO3, laktat, baz açığı değerleri),
morbidite (solunum desteği gereksinimi) ve mortaliteleri kaydedilmiştir. Doğum şekli, NSVY
ve C/S oluşuna göre kaydedilmiştir.
3.4.2. Verilerin Toplanması
Çalışmanın yapılması planlanan tarihler arasında araştırmanın örneklemine uygun
olduğu tespit edilen annelere yüz yüze görüşme tekniği ile araştırmacı tarafından veri toplama
araçlarının doldurulması şeklinde form 1 doldurulmuştur. Görüşme öncesi araştırmacı
annelere kendini tanıtmış ve araştırmanın amacını açıklamıştır.
Form 2’de yer alan bilgiler yenidoğanın 20 dakikalık izlemi, doğumdan sonra 1. günde
yenidoğanın fizik incelemesi ve annesinden beslenme, kusma, mekonyum çıkışı ile ilgili
alınan bilgilere göre doldurulmuştur. Postnatal 7. günde yenidoğanlara telefonla vizit
43
yapılarak annelerinden bebeğin sağlık durumu (beslenme, sarılık) hakkında elde edilen
bilgiler form 2’ye eklenmiştir.
Veri toplama yöntemlerinin uygulama protokolleri aşağıda ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
3.4.2.1. Oksijen Satürasyonu ve Kalp Hızı
Yenidoğanın sağ el 1. parmağına tek kullanımlık oksijen satürasyonu sensörü takılmıştır.
1. dakikadan itibaren birer dakika ara ile 20. dakikaya kadar SaO2 ve kalp hızı nabız oksimetri
yöntemi ile monitör (Siemens SC 7000 Monitor, Draeger Medical Systems, MA, 01923,
USA) aracılığı ile kaydedilmiştir. Bir önceki ölçüm ile %10’dan fazla uyumsuzluk olması
halinde ölçüm tekrarlanmıştır. Zaman aralığı SaO2 düzeylerinin doğum sonrası 12- 13.
dakikada normal düzeye ulaştığının gösterildiği önceki çalışmalar esas alınarak belirlenmiştir
(9, 11, 123, 124).
3.4.2.2. Solunum Sıkıntısı
Tüm yenidoğanlar 20 dakika boyunca solunum sıkıntısı varlığı bakımından izlenmiştir.
Yenidoğanda solunum sıkıntısı tanısı aşağıda yer alan bulgulardan en az birinin varlığında
konur.
1. Takipne (Solunum sayısının >60/dk)
2. Retraksiyon
3. İnlemeli solunum
4. Santral siyanoz
5. İnatçı apne
6. Azalmış aktivite
3.4.2.2.1. Solunum Sayısı
Yenidoğanların 5, 10, 15 ve 20. dakikalarda göğüs hareketlerine bakarak bir dakika
boyunca solunum sayıları belirlenmiştir.
44
3.4.2.2.2. Retraksiyon Skoru
Yenidoğanlar 20 dakika boyunca retraksiyon varlığı açısından izlenmiştir. SilvermanAndersen retraksiyon skorlamasına göre retraksiyon skorları belirlenmiştir.
Silverman- Andersen Retraksiyon Skorlaması
Silverman-Andersen retraksiyon skorlaması, yenidoğanın burun kanatları ve göğüs
hareketlerinin
inspeksiyonu
ve
göğsün
oskültasyonu
ile
solunum
durumunun
değerlendirilebilmesi için tasarlanmıştır (125).
PARAMETRE
PUAN
0
Üst göğüs
Senkronize
1
İnspiryumda
2
İnip çıkma
duraklama
İnterkostal retraksiyon
Yok
Minimal
Belirgin
Ksifoid retraksiyonu
Yok
Minimal
Belirgin
Burun kanadı solunumu
Yok
Minimal
Belirgin
Ekspiratuvar sesler
Yok
Sadece
duyulur
steteskopla Çıplak
kulakla
duyululabilir
Tablo 4: Silverman- Andersen retraksiyon skorlaması
Göğüs hareketleri: Karın duvarı kalkarken göğsün senkronize olarak kalkması, göğsün
geride kalması veya çökmesi durumuna göre puan verilir.
İnterkostal, ksifoid altı çekilmeler: Çekilme derecesine göre puanlandırılır.
Burun kanadı solunumu: İnspiryum sırasında burun kanadı hareketlerine göre puan verilir.
Ekspiratuvar sesler: Ekspiryum sırasında duyulan seslere göre puan verilir.
45
Yorum: Beş parametrenin her birine tablodaki tanımlara göre 0 ile 2 arasında puan verilir.
Her bir parametre için verilen puanlar toplanır.
0- 3 puan; solunum sıkıntısı olmadığını
4- 6 puan arası; hafif solunum sıkıntısı olduğunu
7- 10 puan arası; ciddi solunum sıkıntısı olduğunu gösterir.
3.4.2.2.3. Siyanoz
Yenidoğanların dudaklarına ve dillerine bakarak siyanoz varlığı belirlenmiştir.
3.4.2.3. Kan Basıncı
Yenidoğanın sağ koluna kol uzunluğunun 2/3’ünü kaplayacak boyutta kan basıncı
manşonu bağlanmıştır. Sistolik, diyastolik ve ortalama kan basınçları 1, 5, 10, 15. ve 20.
dakikalarda osilometrik yöntemle monitör (Siemens SC 7000 Monitor, Draeger Medical
Systems, MA, 01923, USA) aracılığı ile kaydedilmiştir. Bir önceki ölçüm ile %10’dan fazla
uyumsuzluk olması halinde ölçüm tekrarlanmıştır. Kan basınçları %5 ve %95 persentil
aralığında ise normal olarak değerlendirilmiştir.
3.4.2.4. Nörolojik Değerlendirme
Yenidoğanların nörolojik durumları 1, 5, 10, 15. ve 20. dakikalarda N.A.C.S. esas
alınarak değerlendirilmiştir.
Nöroadaptif Kapasite Skoru
Yenidoğanın nörolojik değerlendirilmesi spesifik bir testle yapılmaktadır. Bu test
belirlenen parametrelerin skorlanması sistemine dayanır. Skorlama, aşağıdaki tabloda
belirtilen parametrelerin her birinin 0, 1, 2 üzerinden puanlandırılması ile yapılmaktadır.
N.AC.S.’nun 10 puan ve üzerinde olması, yeterli nörolojik adaptasyon derecesi olarak kabul
edilmektedir.
46
PARAMETRE
PUAN
0
1
2
İğne batma cevabı
Yok
Zayıf/Geç yanıt
Güçlü çekme
Tonus (kol, gövde)
Yok/Gevşek
Orta
İyi
Arama
Yok
Zayıf/Gecikmiş
İyi
Emme
Yok
Zayıf
Tam
Moro refleksi
Yok
Zayıf
Tam
Işığa Yanıt
Yok
Gecikmiş yanıt
İyi/İrkilme
Uyanıklık
Koma hali
Uyuşuk
Normal
Kavrama
Yok
Zayıf
İyi
Ağlama
Yok
Zayıf
Normal
Motor Aktivite
Yok
Zayıf
Normal
Tablo 5: N.A.C.S.’nun değerlendirilmesi
3.4.2.5. Apgar Skoru
Araştırmada yer alan tüm yenidoğanların 1. ve 5. dakika Apgar skorları kaydedildi.
1952 yılında Virginia Apgar tarafından geliştirilen Apgar skoru, yenidoğan bebeğin klinik
durumunun çabuk bir şekilde değerlendirilmesini sağlayan bir yöntemdir. Apgar skoru,
bebeğin değerlendirilmesini standardize eder ve sonraki değerlendirmeler için bir temel
oluşturur. Apgar skorunun doğru ve güvenilir olabilmesi için aşağıdaki değerlendirme
parametreleri kullanılır (Tablo 6).
47
PARAMETRE
Renk
PUAN
0
1
Ekstremite
ve Ekstremiteler
2
siyanoze, Ekstremiteler ve gövde
gövde siyanoze
gövde pembe
pembe
Kalp atım hızı
Kalp sesleri yok
< 100/ dk
> 100/dk
Kas tonusu
Gevşek
Hafif fleksiyon
Aktif hareket
Refleks
Yok
Yüz buruşturma,
Hareket, ağlama,
zayıf ağlama
öksürük
Yüzeyel, düzensiz
Düzenli, kuvvetli
irritabilite
Solunum
Yok
Tablo 6: Apgar skorunun değerlendirilmesi
.
1. Kalp hızı: Yenidoğanın kalp hızı, en iyi şekilde steteskopla apeksten tam bir dakika
süreyle dinlenerek değerlendirilir.
2. Solunum: Solunum hızı, pulmoner ventilasyonun bir göstergesidir. Miadında bir
yenidoğan, doğumdan sonra yaklaşık 30 saniye içinde spontan olarak ağlar. İlk bir dakika
içinde solunum hızlı ve düzenlidir. Solunum hızı, inspirasyon sayısının tam bir dakika süreyle
sayılması ile belirlenir. Eğer anneye doğum eylemi ya da doğum sırasında fazla analjezik ilaç
ya da genel anestezi verilmişse, yenidoğanın solunumunda güçlükler beklenebilir.
3. Kas tonusu: Normal yenidoğanın ekstremiteleri intrauterin pozisyona benzer şekilde
fleksiyondadır. Bebeğin kas tonusu, ekstansiyona getirilen ekstremitenin spontan şekilde
fleksiyon şekline geri dönüşü gözlenerek değerlendirilir.
4. Refleks irritabilite: Yenidoğanın burun deliklerinin aspire edilmesi, sırtının okşanması,
ayak tabanlarına vurulması ile test edilir. Sağlıklı yenidoğan bu uyaranlara ağlayarak tepki
verir.
48
5. Renk: Doğum anında tüm yenidoğanlar siyanotiktir. Solunum başladıktan kısa bir süre
sonra rengi pembeleşir. Ağızda muköz membranların, dudakların, avuç ve ayak tabanlarının
rengi değerlendirilir. Yaşamın ilk birkaç saatinde el ve ayaklarda görülen siyanoz
(akrosiyanoz) dikkate alınmalıdır.
Yorum: Beş parametrenin her birine tablodaki tanımlara göre 0 ile 2 arasında puan verilir.
Her bir parametre için verilen puanlar toplanır.
8- 10 puan arası; bebeğin iyi durumda olduğunu,
4- 7 puan arası; bebeğin tehlikede olduğunu,
0- 4 puan arası; bebeğin durumunun çok ağır olduğunu gösterir.
Apgar skoru, doğumu takiben 1, 5. ve nadiren 10. dakikalarda değerlendirilir. Bu
skorlama, doğumda bebeğin yeniden canlandırmaya gereksinimi olup olmadığı ve yeniden
canlandırma çabalarına nasıl yanıt verdiği hakkında oldukça doğru bir fikir verir.
1. dakika Apgar skoru, genellikle umblikal kanın pH’ ı ile ilişkili olup, intrapartum
asfiksinin ve yardımcı solunum gereksiniminin bir göstergesidir. 5. dakika Apgar skoru,
yenidoğan dönemindeki mortalitenin ve ilerideki nörolojik gelişimin değerlendirilmesi
açısından birinciye göre daha doğru bir fikir verir (126, 127).
3.4.2.6. Umblikal Kord Kan Gazı Analizi
Umblikal kord kan gazı analizi fetal asit baz dengesini gösteren iyi bir metoddur (128).
Umblikal arter ve venden pH, pCO2 ve baz açığı ölçülür. Umblikal arter fetal, umblikal ven
maternal asit baz dengesini gösterir. Umblikal arterden ölçülen baz açığı fetal metabolik
durumu en iyi gösteren parametredir. Baz açığının -12 mmol/ L’ den fazla ve pH < 7.1 olması
ciddi metabolik asidozu gösterir (128, 129). Tablo 7’de umblikal kord arter ve ven kan gazı
normal değerleri gösterilmiştir.
Doğumla birlikte umblikal arterin hızla konstrikte olması nedeni ile tüm yenidoğanların
umblikal veninden heparinle yıkanmış enjektöre 0.5 mL kan alınmıştır. Kan gazı ( pH, pCO2,
pO2, HCO3, laktat ve baz açığı) Nova Biomedical Stat Profile M analizörü ile çalışılmıştır.
49
Parametre
Umblikal arter
Umblikal ven
Fetal skalp
pH
≥ 7.2
≥ 7.25
≥ 7.25
pCO2 (mmHg)
40- 50
≤ 40
≥ 50
pO2 (mmHg)
18 ± 2
30 ± 2
≥ 20
Baz açığı (mEq/L)
0- 10
0- 5
< -6
Tablo 7: Umblikal kord kan gazı normal değerleri
3.5. İstatistiksel Değerlendirme
İstatistik değerlendirme için veriler, "Statistical Package for Social Sciences for
Windows 15.0" programına yüklenerek çözümlemeler bu program üzerinden yapılmıştır.
Değişkenlerin kategorik olduğu durumlarda dört gözlü tablo düzeneği oluşturularak Pearson
ki kare testi yapılmıştır. Aspire edilenlerle edilmeyen bebeklerin ölçüm değerlerinin (SaO2,
kalp hızı, solunum sayısı, kan basıncı, retraksiyon skoru, normal oksijen satürasyonuna
ulaşma zamanı, Apgar skoru, N.A.C.S, emmeye başlama zamanı) ortalamaları arasındaki
farkın anlamlılığının değerlendirilmesi parametrik koşullar sağlandığında student t test ile,
sağlanamadığı durumlarda ise Mann Whitney U test ile yapılmıştır. İki grup arasında
tekrarlanan ölçümler general lineer model ile grafik haline getirilmiştir. İstatistiksel
anlamlılığı yansıtan değer olarak p değeri < 0.05 olarak seçilmiştir.
50
4. BULGULAR
Çalışmaya 310 yenidoğan alınmıştır. Çalışma grubundaki yenidoğanlardan biri, 20
dakikalık izlemi sırasında sürekli serbest akış oksijen gereksinimi olması nedeni ile yapılan
ekokardiyografisinde orta şantlı patent duktus arteriyozus (PDA), pulmoner hipertansiyon
saptanması üzerine çalışma dışı bırakıldı. Çalışmaya alınan mide aspirasyonu yapılan grupta
yer alan 155 yenidoğan ve mide aspirasyonu yapılmayan grupta yer alan 154 yenidoğanın
maternal, klinik ve laboratuvar özellikleri aşağıda dökümlendirilmiştir.
4.1. Maternal özellikler
Çalışma ve kontrol gruplarının maternal özellikleri tablo 8’de özetlenmiştir. Annelerin
yaş dağılımlarına bakıldığında çalışma grubundaki annelerin yaş ortalaması 30.3 yıl (± 4.6
yıl), kontrol grubundaki annelerin yaş ortalaması 30.3 yıl (± 5.1 yıl) olarak bulundu ve
aralarında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Her iki gruptaki annelerin ağırlıkları
karşılaştırıldığında çalışma grubundaki annelerin ortalama ağırlığı 77.7 kg (± 10.9 kg) iken
kontrol grubundaki annelerin ortalama ağırlığı 73.8 kg (± 8.2 kg) olarak bulundu. Çalışma
grubundaki annelerin ağırlıkları ortalamasının fazla olmasının istatistiksel olarak anlamlı
olduğu görüldü (p<0.05). Her iki gruptaki annelerin doğum sayıları karşılaştırıldığında
çalışma grubundaki annelerin ortanca doğum sayısı 1 (1-3), kontrol grubundaki annelerin
ortanca doğum sayısı 1 (1-4) olarak bulundu. Aralarında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05).
Çalışma ve kontrol gruplarındaki yenidoğanların doğum şekillerine bakıldığında çalışma
grubundaki yenidoğanların 132’sinin (%85.2) C/S, 23’ünün (%14.8) NSVY ile doğduğu;
kontrol grubundaki yenidoğanların 131’inin (%85) C/S, 23’ünün (%15) NSVY ile doğduğu
saptandı. İki grup arasında doğum şekillerinin oranları arasında istatistiksel fark saptanmadı
(p >0.05). C/S ile doğum yapan annelerin hepsine epidural anestezi uygulandı. NSVY ile
doğum yapan annelerden çalışma grubunda yer alan iki anneye, kontrol grubunda yer alan
dört anneye epidural anestezi uygulandı, diğer annelere yalnızca lokal anestezi uygulandı.
Çalışma grubundaki yenidoğanlardan 17’sinin annesinin gestasyonel diyabet tanılı
olduğu, bu annelerden yedisinin insulin tedavisi ile izlendiği; kontrol grubundaki
yenidoğanlardan 18’inin annesinin gestasyonel diyabet tanılı olduğu, bu annelerden ikisinin
51
insulin tedavisi ile izlendiği saptandı. Çalışma grubunda dört annenin, kontrol grubunda ise üç
annenin levotiron tedavisi gördüğü saptandı. Çalışma grubunda bir annenin, kontrol grubunda
beş annenin gebelik süresince sigara içtiği saptandı. Ancak iki grup arasında istatistiksel fark
saptanmadı (p >0.05).
Doğum şekillerine göre iki alt grup oluşturuldu. C/S ile doğan bebeklerden oluşan
çalışma ve kontrol gruplarının maternal özellikleri Tablo 9’da özetlenmiştir. Maternal yaş
dağılımına bakıldığında çalışma grubunda yaş ortalaması 30.4 yıl (± 4.7 yıl), kontrol
grubunda yaş ortalaması 30.8 yıl (± 5 yıl) olarak bulundu ve iki grup arasında istatistiksel fark
saptanmadı (p>0.05). Maternal ağırlıklar karşılaştırıldığında çalışma grubunda ağırlık
ortalaması 77.8 kg (± 10.8 kg), kontrol grubunda ağırlık ortalaması 74.1 kg (± 8.5 kg) olarak
bulundu. Çalışma grubundaki annelerin ağırlıkları ortalamasının fazla olmasının istatistiksel
olarak anlamlı olduğu görüldü (p<0.05). Her iki gruptaki annelerin doğum sayılarına
bakıldığında çalışma grubunda doğum sayısı ortanca değeri 1 (1-3), kontrol grubunda doğum
sayısı ortanca değeri 1 (1-4) olarak bulundu. Kontrol grubundaki annelerin doğum sayısının
fazla olmasının istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü (p<0.05).
Normal spontan vajinal yol ile doğan bebeklerden oluşan çalışma ve kontrol
gruplarının maternal özellikleri Tablo 9’da özetlenmiştir. Maternal yaş dağılımına
bakıldığında çalışma grubunda ortalama yaş 29.3 yıl (± 4.2 yıl), kontrol grubunda ortalama
yaş 27.6 yıl (± 4.8 yıl) olarak bulundu. Aralarında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05).
Maternal ağırlık bakımından iki grup karşılaştırıldığında ağırlık ortalaması çalışma grubunda
77.2 kg (± 11.4 kg), kontrol grubunda 72.1 kg (± 6.2 kg) olarak saptandı. İki grup arasında
maternal ağırlık açısından fark saptanmadı (p>0.05). Her iki gruptaki annelerin doğum
sayılarına bakıldığında çalışma grubunda doğum sayısı ortanca değeri 1 (1-3), kontrol
grubunda doğum sayısı ortanca değeri 1 (1-3) olarak bulundu. Aralarında istatistiksel fark
saptanmadı (p>0.05).
52
Karakteristikler
Çalışma (n= 155)
Kontrol (n= 154)
p değeri
Maternal
Yaş, yıl
30.3 ± 4.6
30.3 ± 5.1
0.957
Ağırlık, kg
77.7 ± 10.9
73.8 ± 8.2
0.001
Doğum sayısı
1 (1-3)
1 (1-4)
0.071
Doğum şekli, C/S / NSVY
132/ 23
131/ 23
0.962
1
5
0.096
Gestasyon haftası
38.4 ± 0.9
38.4 ± 0.8
0.385
Doğum ağırlığı, g
3393.7 ± 449.4
3321 ± 384.1
0.104
73/ 82
70/ 84
0.813
Gebelikte sigara içimi
Fetal
Cinsiyet, K/E
Tablo 8: Çalışma ve kontrol gruplarının fetal ve maternal özelliklerinin karşılaştırılması
4.2. Fetal Özellikler
Sezaryen ile doğumlarda annenin ameliyathaneye geçişine kadar fetal kalp sesleri
monitörize edildi. NSVY ile doğumlarda doğum anına kadar fetal kalp sesleri monitörize
edildi. Hiçbir bebekte fetal distres bulgusu saptanmadı.
Çalışma ve kontrol gruplarının fetal özellikleri Tablo 8’de özetlenmiştir. Çalışma
grubundaki 155 yenidoğanın 73’ü (%46.7) kız, 82’si (%53.3) erkek; kontrol grubundaki 154
yenidoğanın 70’i (%45.4) kız, 84’ü (%54.6) erkek idi. Aralarında cinsiyet oranları arasında
istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Çalışma grubundaki yenidoğanların gestasyon haftası
ortalaması 38.4 hafta (± 0.9 hafta), kontrol grubundaki yenidoğanların gestasyon haftası
ortalaması ise 38.4 hafta (± 0.8 hafta) olarak bulundu. Aralarında istatistiksel olarak fark
saptanmadı (p>0.05). Çalışma grubundaki yenidoğanların doğum ağırlıkları ortalaması 3393 g
(± 449 g), kontrol grubundaki yenidoğanların doğum ağırlıkları ortalaması 3321 g (± 384 g)
bulundu. Aralarında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05).
Sezaryen ile doğan bebeklerden oluşan çalışma ve kontrol gruplarının fetal özellikleri
Tablo 9’da özetlenmiştir. Çalışma grubundaki 133 yenidoğanın 63’ü (%47.3) kız, 70’i
53
(%52.7) erkek; kontrol grubundaki 131 yenidoğanın 54’ü (%41.2) kız, 77’si (%58.8) erkek idi.
Cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Çalışma grubundaki
yenidoğanların gestasyon haftası ortalaması 38.3 hafta (± 0.8 hafta), kontrol grubundaki
yenidoğanların gestasyon haftası ortalaması ise 38.3 hafta (± 0.8 hafta) olarak bulundu.
Aralarında istatistiksel olarak fark saptanmadı (p>0.05). Her iki gruptaki yenidoğanların
doğum ağırlıkları karşılaştırıldığında, doğum ağırlıkları ortalaması, çalışma grubunda 3381 g
(± 452 g), kontrol grubunda 3347 g (± 395 g) bulundu. Aralarında istatistiksel olarak fark
saptanmadı (p>0.05).
Normal spontan vajinal yol ile doğan bebeklerden oluşan çalışma ve kontrol
gruplarının fetal özellikleri Tablo 9’da özetlenmiştir. Çalışma grubundaki 23 yenidoğanın
10’u (%43.4) kız, 13’ü (%56.6) erkek; kontrol grubundaki 23 yenidoğanın 16’sı (%69.5) kız,
yedisi (%30.5) erkek idi. Gruplar arasında cinsiyet dağılımları açısından fark saptanmadı
(p>0.05). Çalışma ve kontrol gruplarındaki yenidoğanların gestasyon haftalarına bakıldığında,
çalışma grubundaki yenidoğanların gestasyon haftası ortalaması 39.3 hafta (± 1 hafta) iken
kontrol grubundaki yenidoğanların gestasyon haftası ortalaması ise 38.7 hafta (± 0.8 hafta)
olarak bulundu. Aralarında istatistiksel olarak fark saptandı (p<0.05). Her iki gruptaki
yenidoğanların doğum ağırlıkları karşılaştırıldığında çalışma grubundaki yenidoğanların
doğum ağırlıkları ortalaması 3494 g (± 408 g), kontrol grubundaki yenidoğanların doğum
ağırlıkları ortalaması 3172 g (± 276.6 g) bulundu. Çalışma grubunda doğum ağırlığının fazla
olmasının istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü (p<0.05).
54
Grup 1
Karakteristikler
Grup 2
Çalışma
Kontrol
p
Çalışma
Kontrol
p
(n= 132)
(n= 131)
değeri
(n= 23)
(n= 23)
değeri
Maternal
Yaş, yıl
30.4 ± 4.7
30.8 ± 5
0.556
29.4 ± 4.2
27.6 ± 4.8
0.105
Ağırlık, kg
77.8 ± 10.8
74.1 ± 8.5
0.002
77.2 ± 11.4
72.1 ± 6.2
0.338
Doğum sayısı
1 (1-3)
1 (1-4)
0.041
1 (1-3)
1 (1-3)
0.911
Gestasyon haftası
38.3 ± 0.8
38.3 ± 0.8
0.917
39.3 ± 1
38.7 ± 0.8
0.014
Doğum ağırlığı
3381 ± 452.7
3347 ± 395
0.509
3494 ± 408.1
3172 ± 276.6
0.001
Cinsiyet, K/E
63/ 69
54/ 77
0.315
10/ 13
16/ 7
0.074
Fetal
Tablo 9: Alt grupların maternal ve fetal özellikleri
4.3. Umblikal Ven Kan Gazı Parametreleri
Çalışma ve kontrol gruplarında pCO2 ortalaması normalin üstünde bulundu. Diğer kan
gazı parametreleri normal sınırlarda saptandı. Çalışma ve kontrol gruplarının umblikal ven
kan gazı parametreleri karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel fark saptanmadı (Tablo 10).
Çalışma
Kontrol
(n= 155)
(n= 154)
pH
7.31 ± 0.09
7.35 ± 0.15
0.071
pCO2, mmHg
43.4 ± 9.5
42.4 ± 6.9
0.186
pO2, mmHg
30.9 ± 9.8
31.8 ± 10. 3
0.434
HCO3, mmol/L
24 ± 3.3
24.1 ± 2.9
0.710
Laktat, mmol/L
1.5 ± 0.8
1.7 ± 0.8
0.202
Baz açığı, mmol/L
-3.7 ± 3.8
-3 ± 3.4
0.091
p değeri
Tablo 10: Çalışma ve kontrol gruplarının umblikal ven kan gazı ortalama değerleri
55
Grup 1’de çalışma ve kontrol gruplarının umblikal ven kan gazı parametreleri
karşılaştırıldığında pH, pO2, HCO3, laktat ve baz açığı değerlerinin normal olduğu ve
aralarında istatistiksel fark olmadığı saptandı (p>0.05). pCO2 ortalaması, çalışma grubunda
44.8 mmHg (±9.9 mmHg), kontrol grubunda 42.5 mmHg (± 6.9 mmHg) olarak saptandı.
pCO2 ortalama değerlerinin her iki grupta normalin üstünde olduğu,
çalışma grubunda
kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu görüldü (p<0.05) (Tablo 11).
Grup 2’de de benzer şekilde pCO2 ortalamaları yüksek, diğer parametreler normal
sınırlarda saptandı. Çalışma ve kontrol grupları arasında pH, pCO2, pO2, HCO3, laktat ve baz
açığı değerleri bakımından istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 11).
Grup 1
Grup 2
Çalışma
Kontrol
p
Çalışma
Kontrol
p
(n= 132)
(n= 131)
değeri
(n= 23)
(n= 23)
değeri
pH
7.34 ± 0.66
7.35 ± 0.52
0.188
7.31 ± 0.05
7.34 ± 0.03
0.070
pCO2, mmHg
44.8 ± 9.9
42.5 ± 6.9
0.034
42.3 ± 5.5
41.9 ± 7.1
0.821
pO2, mmHg
30.9 ± 9.4
32.8 ± 10.6
0.145
30.6 ± 11.8
26.3 ± 6.2
0.131
HCO3, mmol/L
24.2 ± 3.4
24.3 ± 2.9
0.852
22.6 ± 2.2
23.1 ± 2.8
0.517
Laktat, mmol/L
1.4 ± 0.6
1.6 ± 0.8
0.091
2.1 ± 1.3
2.1 ± 0.6
0.771
Baz açığı, mmol/L
-3.5 ± 4
-2.9 ± 3.5
0.219
-5.1 ± 2.8
-3.6 ± 2.6
0.072
Tablo 11: Alt grupların umblikal ven kan gazı değerleri
4.4. Apgar Skoru
Çalışma ve kontrol gruplarının 1. ve 5. dakika Apgar skorları arasında istatistiksel fark
saptanmadı (Tablo 12).
Çalışma (n= 155)
Kontrol (n= 154)
p değeri
1. dk Apgar skoru
9.3 ± 0.78
9.2 ± 0.58
0.304
5. dk Apgar skoru
9.9 ± 0.14
9.9 ± 0.16
0.710
Tablo 12: Çalışma ve kontrol gruplarının 1. ve 5. dakika Apgar skorları
56
4.5. SaO2 Değerleri
Tüm yenidoğanlarda 1. dakikadan itibaren SaO2 değerleri kaydedilebildi. Çalışma ve
kontrol gruplarının 20 dakika boyunca birer dakika ara ile SaO2 ortalamalarına bakıldığında,
çalışma grubunda SaO2 ortalamalarının 65 (± 13) ile 96 (± 2) arasında; kontrol grubunda ise
61 (± 13) ile 97 (± 2) arasında olduğu saptandı. İki grubun dakikalık SaO2 ortalamaları
karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Şekil 5). Her iki grupta
SaO2 ortalama değerlerinin 8. dakikaya kadar hızla arttığı, 8. dakikadan itibaren stabil bir
seyir izlediği görüldü. Her iki grup arasında SaO2’nun %85, %92 ve %95’e ulaşma süreleri
arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 13).
100,00
Çalışma
Kontrol
SaO2
90,00
80,00
70,00
60,00
1
2
3
4
5
6
7
8
9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
Dakika
Şekil 5: Çalışma ve kontrol gruplarının SaO2 eğrileri
57
%85 SaO2 ulaşma süresi, dk
Çalışma
(n=155)
3.19 ± 1.56
Kontrol
(n=154)
3.48 ± 1.41
%92 SaO2 ulaşma süresi, dk
4.64 ± 2.49
4.90 ± 2.32
0.34
%95 SaO2 ulaşma süresi, dk
6.75 ± 4.93
6.87 ± 4.15
0.83
p değeri
0.08
Tablo 13: Çalışma ve kontrol gruplarının SaO2 ’un %85, %92, %95’ e ulaşma sürelerinin
ortalama değerleri
Grup 1’de mide aspirasyonunun yapıldığı ve yapılmadığı grupların dakikalık SaO2
ortalamaları karşılaştırıldı. Çalışma grubunda 1. dakika SaO2 ortalaması 65 (± 13), kontrol
grubunda 61 (± 13) olarak saptandı. 1. dakika SaO2 ortalamasının çalışma grubunda daha
yüksek olması istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). 2. dakikadan itibaren
monitörizasyon süresince SaO2 ortalamaları arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05).
SaO2’ nun %85, %92 ve %95’e ulaşma süreleri karşılaştırıldığında çalışma ve kontrol grupları
arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 14, 15).
Grup 2’de çalışma ve kontrol gruplarının dakikalık SaO2 ortalamaları karşılaştırıldığında
16. dakika SaO2 ortalaması çalışma grubunda 95 (± 3), kontrol grubunda 97 (± 2) olarak
saptandı. Kontrol grubunda 16. dakika SaO2 ortalamasının yüksek olmasının istatistiksel
olarak anlamlı olduğu görüldü (p<0.05). Gruplar arasında 16. dakika dışında SaO2
ortalamaları, SaO2’ nun %85, %92 ve %95’e ulaşma süreleri arasında istatistiksel fark
saptanmadı (p>0.05) (Tablo 14, 15).
58
Grup 1
1. dk
Çalışma
(n=132)
65 ± 13
Kontrol
(n=131)
61 ± 13
2. dk
78 ± 13
3. dk
Grup 2
0.032
Çalışma
(n=23)
64 ± 14
Kontrol
(n=23)
61 ± 11
76 ± 12
0.104
80 ± 12
82 ± 9
0.614
86 ± 10
83 ± 11
0.081
85 ± 10
86 ± 8
0.901
4. dk
89 ± 8
88 ± 7
0.200
90 ± 8
91 ± 7
0.587
5. dk
91 ± 6
91 ± 5
0.662
92 ± 5
93 ± 6
0.771
6. dk
93 ± 4
93 ± 4
0.882
93 ± 4
94 ± 5
0.670
7. dk
94 ± 4
94 ± 3
0.822
94 ± 2
96 ± 4
0.252
8. dk
94 ± 3
95 ± 3
0.131
95 ± 2
96 ± 2
0.273
9. dk
94 ± 3
95 ± 3
0.163
95 ± 2
95 ± 2
0.950
10. dk
94 ± 3
95 ± 2
0.107
95 ± 2
95 ± 2
0.496
11. dk
94 ± 8
95 ± 3
0.231
95 ± 2
96 ± 2
0.645
12. dk
95 ± 8
95 ± 2
0.291
95 ± 2
96 ± 2
0.456
13. dk
95 ± 3
96 ± 2
0.301
95 ± 2
95 ± 2
0.590
14. dk
95 ± 8
96 ± 2
0.403
95 ± 3
96 ± 2
0.142
15. dk
95 ± 3
96 ± 2
0.085
95 ± 3
96 ± 2
0.181
16. dk
95 ± 2
96 ± 2
0.433
95 ± 2
96 ± 2
0.624
17. dk
95 ± 2
96 ± 2
0.329
95 ± 3
97 ± 2
0.042
18. dk
95 ± 3
96 ± 2
0.161
96 ± 1
97 ± 1
0.940
19. dk
96 ± 2
96 ± 2
0.183
96 ± 2
96 ± 2
0.373
20. dk
96 ± 2
96 ± 2
0.619
96 ± 2
96 ± 2
0.615
p değeri
p değeri
0.364
Tablo 14: Alt grupların SaO2 ortalama değerleri
59
Grup 1
%85 SaO2 ulaşma
süresi, dk
%92 SaO2 ulaşma
süresi, dk
%95 SaO2 ulaşma
süresi, dk
Çalışma
(n=132)
3.27 ± 1.72
Kontrol
(n=131)
3.54 ± 1.38
4.74 ± 2.63
6.98 ± 5.25
Grup 2
0.17
Çalışma
(n=23)
3.04 ± 1.42
Kontrol
(n=23)
3.17 ± 1.58
5.02 ± 2.37
0.36
4.39 ± 2.03
4.21 ± 1.90
0.76
7.16 ± 4.33
0.76
5.78 ± 2.39
5.21 ± 2.44
0.43
p değeri
p değeri
0.77
Tablo 15: Alt gruplarda SaO2’un %85, %92, %95’ e ulaşma sürelerinin ortalama değerleri
4.5. Kalp Hızı Değerleri
Çalışma ve kontrol gruplarının 20 dakika süresince dakikalık kalp hızı ortalamaları
şekil 6’da gösterilmiştir. 1. dakika kalp hızı ortalaması, çalışma grubunda 159 (± 23), kontrol
grubunda 163 (± 20) olarak saptandı. Kontrol grubunda kalp hızı ortalamasının fazla
olmasının istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görüldü (p>0.05). 2. dakikadan itibaren
çalışma boyunca her iki grupta kalp hızının giderek azaldığı görüldü. 2. dakikadan itibaren
monitörizasyon süresince iki grup arasında kalp hızı ortalamaları arasında istatistiksel fark
saptanmadı (p>0.05). Çalışma süresince iki grupta normalin dışında kalp hızı değerleri
saptandı (Çalışma grubunda 90-207/dk, kontrol grubunda 110-206/dk). Mide aspirasyonu
sırasında apne gelişen yenidoğanın kalp hızı 90/dk idi. 5- 10 sn PPV uygulamasını takiben
apne düzeldi. Mide aspirasyonu yapılan 14 yenidoğanda, mide aspirasyonu yapılmayan 10
yenidoğanda kalp hızı 180/dk’nın üstünde bulundu. İki grup arasında taşikardi görülme sıklığı
bakımından istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Yenidoğanlarda saptanan taşikardi
devamlılık göstermedi.
60
Çalışma
Kontrol
162,500
Kalp hızı
160,000
157,500
155,000
152,500
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
Dakika
Şekil 6: Çalışma ve kontrol gruplarının kalp hızı eğrileri
Grup 1’de çalışma ve kontrol gruplarının dakikadaki kalp hızı ortalamaları
karşılaştırıldığında çalışma boyunca iki grup arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05)
(Tablo 16).
Grup 2’de çalışma ve kontrol gruplarının çalışma süresince dakikadaki kalp hızı
ortalamaları karşılaştırıldığında iki grup arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo
16).
61
Grup 1
Grup 2
Kontrol
(n=131)
162 ± 20
p değeri
1. dk
Çalışma
(n=132)
159 ± 22
Kontrol
(n=23)
163 ± 24
p değeri
0.491
Çalışma
(n=23)
161 ± 25
2. dk
160 ± 18
162 ± 17
0.584
163 ± 24
168 ± 13
0.450
3. dk
159 ± 17
160 ± 18
0.627
164 ± 23
160 ± 18
0.470
4. dk
158 ± 17
159 ± 20
0.826
167 ± 17
164 ± 9
0.450
5. dk
157 ± 20
158 ± 16
0.895
163 ± 20
159 ± 14
0.513
6. dk
159 ± 16
158 ± 16
0.718
161 ± 17
160 ± 12
0.718
7. dk
158 ± 16
157 ± 16
0.894
161 ± 17
155 ± 12
0.165
8. dk
158 ± 16
157 ± 16
0.491
161 ± 17
160 ± 11
0.820
9. dk
158 ± 15
157 ± 18
0.694
160 ± 17
155 ± 14
0.322
10. dk
157 ± 15
157 ± 16
0.761
158 ± 16
157 ± 11
0.822
11. dk
157 ± 15
157 ± 17
0.914
156 ± 16
156 ± 11
0.959
12. dk
157 ± 16
157 ± 15
0.301
156 ± 16
155 ± 10
0.873
13. dk
156 ± 16
157 ± 15
0.403
156 ± 16
154 ± 16
0.802
14. dk
157 ± 18
157 ± 15
0.827
155 ± 17
156 ± 14
0.839
15. dk
156 ± 14
156 ± 15
0.319
153 ± 15
155 ± 14
0.708
16. dk
154 ± 20
156 ± 15
0.351
151 ± 15
152 ± 11
0.739
17. dk
155 ± 15
155 ± 20
0.892
152 ± 15
152 ± 12
0.864
18. dk
155 ± 15
155 ± 15
0.921
151 ± 15
153 ± 11
0.575
19. dk
154 ± 15
155 ± 14
0.469
151 ± 15
153 ± 13
0.621
20. dk
155 ± 15
154 ± 14
0.731
151 ± 14
153 ± 12
0.535
0.753
Tablo 16: Alt gruplarda ortalama kalp hızı değerleri
62
4.6. Solunum Sayısı Değerleri
Çalışma ve kontrol gruplarının 5, 10, 15. ve 20. dakikalardaki solunum sayısı
ortalamaları
normal
sınırlarda
bulundu.
İki
grubun
solunum
sayısı
ortalamaları
karşılaştırıldığında 10. dakikadan itibaren çalışma grubunda dakikadaki solunum sayısı
ortalamalarının kontrol grubuna göre daha fazla olduğu bulundu. Ancak iki grup arasında
istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Şekil 7).
Çalışma grubunda 15 (%9.6) yenidoğanda, kontrol grubunda 10 (%6.4) yenidoğanda
takipne görüldü. İki grup arasında takipne görülme sıklığı açısından istatistiksel fark
saptanmadı (p>0.05). Mide aspirasyonu sırasında apne gelişen yenidoğanın izleminde takipne
gelişmesi üzerine yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Diğer yenidoğanlarda takipne en
geç bir saat içinde geriledi.
46,0
Çalışma
Kontrol
Solunum sayısı
45,0
44,0
43,0
42,0
5
10
15
20
Dakika
Şekil 7: Çalışma ve kontrol gruplarının solunum sayısı eğrileri
63
Grup 1’de mide aspirasyonu yapılmayan yenidoğanlarda 5. dakika solunum sayısı daha
yüksek saptanırken (p=0.044), 10. dakikadan itibaren dakikadaki ortalama solunum sayıları
karşılaştırıldığında iki grup arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 17). Grup
1’de çalışma grubunda 12 (%9), kontrol grubunda 9 (%6.8) yenidoğanda takipne görüldü. İki
grup arasında takipne görülme sıklığı bakımından istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05).
Grup 2’de mide aspirasyonunun yapıldığı ve yapılmadığı gruplar karşılaştırıldı. 10.
dakikada çalışma grubunda dakikadaki ortalama solunum sayısı 47 (± 10); kontrol grubunda
dakikadaki ortalama solunum sayısı 41 (± 6) olarak bulundu. Çalışma grubunda dakikadaki
ortalama solunum sayısının fazla olması istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.008). Ancak
5, 15. ve 20. dakikadaki solunum sayısı ortalamaları arasında istatistiksel fark saptanmadı
(p>0.05) (Tablo 17). Çalışma grubunda üç (%13), kontrol grubunda bir (%4.3) yenidoğanda
takipne görüldü. Takipne görülme sıklığı açısından iki grup arasında istatistiksel fark
saptanmadı (p>0.05).
Grup 1
Çalışma
Kontrol
(n=132)
(n=131)
5. dk
42 ± 8
44 ± 10
10. dk
43 ± 9
15. dk
20. dk
Grup 2
Çalışma
Kontrol
(n=23)
(n=23)
0.044
46 ± 9
42 ± 7
0.104
44 ± 9
0.381
47 ± 10
41 ± 6
0.008
45 ± 11
45 ± 8
0.984
47 ± 12
43 ± 9
0.225
45 ± 10
46 ± 8
0.670
48 ± 11
44 ± 10
0.117
p değeri
p değeri
Tablo 17: Alt grupların ortalama solunum sayısı değerleri
4.7. Retraksiyon Skoru Değerleri
Mide aspirasyonu yapılan yenidoğanların 36’sında (%23.2), yapılmayanların 18’inde
(%11.6) retraksiyon skoru ≥ 1 olarak saptandı. Çalışma grubunda retraksiyon görülme
sıklığının anlamlı olarak daha yüksek olduğu görüldü (p=0.008). Çalışma grubunda
64
retraksiyon skoruna göre iki (%1.2) yenidoğanın hafif (Silverman Andersen retraksiyon
skorlamasına göre 4-6 puan alması) ve üç (%1.9) yenidoğanın ciddi solunum sıkıntısı
(Silverman Andersen retraksiyon skorlamasına göre ≥7 puan alması) olduğu; kontrol
grubunda üç (%1.9) yenidoğanın hafif, bir (%0.6) yenidoğanın ciddi solunum sıkıntısı olduğu
saptandı. İki grup arasında retraksiyon skoruna göre solunum sıkıntısı görülme sıklığı
bakımından istatistiksel fark olmadığı saptandı (p>0.05) (Tablo 18). Çalışma ve kontrol
gruplarında retraksiyon görülen yenidoğanların zaman aralığına göre retraksiyon ağırlıklarının
dağılımı şekil 8’de gösterilmiştir.
1. Dakika Retraksiyon
Skoru
4
2. Dakika Retraksiyon
Skoru
3. Dakika Retraksiyon
Skoru
4. Dakika Retraksiyon
Skoru
5. Dakika Retraksiyon
Skoru
3
6. Dakika Retraksiyon
Skoru
7. Dakika Retraksiyon
Skoru
95% CI
8. Dakika Retraksiyon
Skoru
9. Dakika Retraksiyon
Skoru
2
10. Dakika Retraksiyon
Skoru
11. Dakika Retraksiyon
Skoru
12. Dakika Retraksiyon
Skoru
13. Dakika Retraksiyon
Skoru
14. Dakika Retraksiyon
Skoru
1
15. Dakika Retraksiyon
Skoru
16. Dakika Retraksiyon
Skoru
17. Dakika Retraksiyon
Skoru
18. Dakika Retraksiyon
Skoru
0
19. Dakika Retraksiyon
Skoru
Çalışma
Kontrol
20. Dakika Retraksiyon
Skoru
Şekil 8: Çalışma ve kontrol gruplarında retraksiyon görülen yenidoğanların zaman
aralığına göre retraksiyon ağırlıklarının dağılımı
65
Kontrol
(n=154)
150 (%97.4)
p değeri
Yok (0-3 puan)
Çalışma
(n=155)
150 (%96.7)
Hafif (4-6 puan)
2 (%1.2)
3 (%1.9)
0.497
Ciddi (7-10 puan)
3 (%1.9)
1 (%0.6)
0.317
Solunum sıkıntısı
0.550
Tablo 18: Silverman Andersen retraksiyon skorlamasına göre çalışma ve kontrol gruplarının
solunum sıkıntısı durumu
Grup 1’de mide aspirasyonu yapılan bebeklerin 30’unda (%22.7) ve yapılmayan
bebeklerin 17’sinde (%12.3) retraksiyon skoru ≥ 1 olarak saptandı. Çalışma grubunda
retraksiyon görülme sıklığı anlamlı olarak yüksek bulundu (p=0.039). Retraksiyon ağırlığına
göre iki grup karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Şekil 9).
Mide aspirasyonu yapılan bebeklerin ikisinde, yapılmayan bebeklerin birinde ciddi solunum
sıkıntısı görüldü. Bu bebeklerin solunum sıkıntısı bulguları, en geç postnatal 30. dk’da
düzeldi. Kontrol grubunda yer alan, hafif solunum sıkıntısı olan iki bebek solunum sıkıntısı
bulguları devam etmesi üzerine yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırıldı.
66
1. Dakika Retraksiyon
Skoru
4
2. Dakika Retraksiyon
Skoru
3. Dakika Retraksiyon
Skoru
4. Dakika Retraksiyon
Skoru
5. Dakika Retraksiyon
Skoru
3
6. Dakika Retraksiyon
Skoru
7. Dakika Retraksiyon
Skoru
95% CI
8. Dakika Retraksiyon
Skoru
9. Dakika Retraksiyon
Skoru
2
10. Dakika Retraksiyon
Skoru
11. Dakika Retraksiyon
Skoru
12. Dakika Retraksiyon
Skoru
13. Dakika Retraksiyon
Skoru
14. Dakika Retraksiyon
Skoru
1
15. Dakika Retraksiyon
Skoru
16. Dakika Retraksiyon
Skoru
17. Dakika Retraksiyon
Skoru
18. Dakika Retraksiyon
Skoru
0
19. Dakika Retraksiyon
Skoru
Çalışma
Kontrol
20. Dakika Retraksiyon
Skoru
Şekil 9: Grup 1’de çalışma ve kontrol gruplarında retraksiyon görülen yenidoğanların zaman
aralığına göre retraksiyon ağırlıklarının dağılımı
Grup 2’de altı (%13) bebekte retraksiyon skoru ≥ 1 saptandı. Retraksiyon görülen
bebeklerden beşinin çalışma grubunda olduğu görüldü. Retraksiyon ağırlığına göre iki grup
karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Şekil 10). Çalışma
grubundaki bir bebekte ciddi solunum sıkıntısı olduğu saptandı. Grup 2’de bulunan bebeklerin
hepsinde solunum sıkıntısı bulguları en geç postnatal 1. saatte düzeldi (Şekil 10).
67
1. Dakika Retraksiyon
Skoru
8
2. Dakika Retraksiyon
Skoru
3. Dakika Retraksiyon
Skoru
4. Dakika Retraksiyon
Skoru
6
5. Dakika Retraksiyon
Skoru
6. Dakika Retraksiyon
Skoru
7. Dakika Retraksiyon
Skoru
8. Dakika Retraksiyon
Skoru
9. Dakika Retraksiyon
Skoru
95% CI
4
10. Dakika Retraksiyon
Skoru
11. Dakika Retraksiyon
Skoru
2
12. Dakika Retraksiyon
Skoru
13. Dakika Retraksiyon
Skoru
14. Dakika Retraksiyon
Skoru
0
15. Dakika Retraksiyon
Skoru
16. Dakika Retraksiyon
Skoru
17. Dakika Retraksiyon
Skoru
18. Dakika Retraksiyon
Skoru
-2
19. Dakika Retraksiyon
Skoru
Çalışma
Kontrol
20. Dakika Retraksiyon
Skoru
Şekil 10: Grup 2’de çalışma ve kontrol gruplarında retraksiyon görülen yenidoğanların zaman
aralığına göre retraksiyon ağırlıklarının dağılımı
4.8. Sistolik Kan Basıncı Değerleri
Çalışmaya alınan yenidoğanların 1, 5, 10, 15. ve 20. dakikalardaki sistolik kan
basınçları kaydedildi. Çalışma grubunda 67 yenidoğanın 1. dakika ve iki yenidoğanın 20.
dakika sistolik kan basınçları, kontrol grubunda ise 61 yenidoğanın 1. dakika sistolik kan
basınçları kaydedilemedi. Çalışma ve kontrol gruplarının sistolik kan basıncı ortalamaları
karşılaştırıldığında çalışma grubunda 1. ve 5. dakikalarda sistolik kan basıncı ortalamalarının
daha yüksek olduğu bulundu. 1. dakika sistolik kan basıncı açısından çalışma ve kontrol
grupları arasında istatistiksel fark saptanmazken; 5. dakika sistolik kan basıncı ortalamasının
68
çalışma grubunda anlamlı olarak yüksek olduğu görüldü (p=0.003) (Şekil 11). 10. dakikadan
itibaren iki grubun sistolik kan basıncı ortalamaları arasında istatistiksel fark saptanmadı
(p>0.05).
72,00
Çalışma
Kontrol
Sistolik kan basıncı
71,00
70,00
69,00
68,00
67,00
66,00
1
5
10
15
20
Dakika
Şekil 11: Çalışma ve kontrol gruplarının sistolik kan basıncı eğrileri
Çalışma grubunda yer alan 57 yenidoğanın (%36.7) ve kontrol grubunda yer alan 30
yenidoğanın (%19.4) çalışma boyunca ölçülen en az bir kan basıncı değerinin gestasyonel
haftasına göre 95. persantilin üstünde olduğu saptandı. Çalışma grubunda yüksek kan basıncı
ölçülen yenidoğan sayısının anlamlı olarak daha fazla olduğu saptandı (p<0.05) (Tablo 19).
Çalışmada hiçbir yenidoğanda sistolik kan basıncı 5. persantilin altında saptanmadı.
69
Sistolik kan basıncı
>95. p
>96 mmHg
Çalışma (n= 155)
Kontrol (n= 154)
p değeri
57 (%36.7)
30 (%19.4)
0.001
11 (%7)
4 (%2.5)
0.056
Tablo 19: Çalışma ve kontrol gruplarında sistolik kan basıncı yüksek olan yenidoğanların
sayısı
Grup 1’de çalışma ve kontrol grupları karşılaştırıldığında çalışma grubunda 1. ve 5.
dakikalarda sistolik kan basıncı ortalamalarının daha yüksek olduğu bulundu. 1. dakika
sistolik kan basıncı açısından çalışma ve kontrol grupları arasında istatistiksel fark
saptanmazken; 5. dakika sistolik kan basıncı ortalamasının çalışma grubunda anlamlı olarak
yüksek olduğu bulundu (p=0.001) (Tablo 20).
Grup 2’de çalışma ve kontrol grupları arasında sistolik kan basıncı ortalamaları arasında
istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 20).
Grup 1
Çalışma
Kontrol
(n=132)
(n=131)
1. dk
69 ± 13
66 ± 12
5. dk
71 ± 11
10. dk
Grup 2
Çalışma
Kontrol
(n=23)
(n=23)
0.169
72 ± 10
70 ± 12
0.627
67 ± 11
0.001
74 ± 18
71 ± 14
0.584
68 ± 10
67 ± 11
0.314
74 ± 12
68 ± 15
0.145
15. dk
67 ± 10
66 ± 9
0.125
72 ± 9
69 ± 16
0.427
20. dk
66 ± 9
66 ± 9
0.873
71 ± 10
70 ± 12
0.895
p değeri
p değeri
Tablo 20: Alt gruplarda sistolik kan basıncı ortalama değerleri
70
4.9. Diyastolik Kan Basıncı Değerleri
Çalışmaya alınan yenidoğanların 1, 5, 10, 15. ve 20. dakikalardaki diyastolik kan
basınçları kaydedildi. Çalışma grubunda 67 yenidoğanın 1. dakika ve iki yenidoğanın 20.
dakika diyastolik kan basıncı, kontrol grubunda ise 61 yenidoğanın 1. dakika diyastolik kan
basıncı kaydedilemedi. Çalışma ve kontrol gruplarının 1, 5, 10, 15. ve 20. dakikalardaki
diyastolik kan basıncı ortalamaları arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Şekil 12).
33,00
Diyastolik kan basıncı
Çalışma
Kontrol
32,50
32,00
31,50
31,00
1
5
10
15
20
Dakika
Şekil 12: Diyastolik kan basıncı eğrileri
71
Alt gruplarda çalışma ve kontrol gruplarının 1, 5, 10, 15. ve 20. dakika diyastolik kan
basıncı ortalamaları normal sınırlarda bulundu. İki grubun diyastolik kan basıncı ortalamaları
arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 21).
Grup 1
Çalışma
Kontrol
(n=132)
(n=131)
Grup 2
p değeri Çalışma
(n=23)
Kontrol
p değeri
(n=23)
1. dk
32 ± 11
32 ± 9
0.819
36 ± 6
34 ± 7
0.368
5. dk
32 ± 5
32 ± 6
0.756
34 ± 8
34 ± 9
0.960
10. dk
32 ± 5
32 ± 5
0.888
33 ± 12
31 ± 5
0.305
15. dk
33 ± 6
31 ± 6
0.107
31 ± 3
31 ± 8
0.884
20. dk
32 ± 5
31 ± 5
0.176
33 ± 8
31 ± 3
0.242
Tablo 21: Alt gruplarda diyastolik kan basıncı ortalama değerleri
4.10. Ortalama Kan Basıncı Değerleri
Yenidoğanların 1, 5, 10, 15. ve 20. dakikalardaki ortalama kan basıncı değerleri
kaydedildi. Çalışma grubunda 67 yenidoğanın, kontrol grubunda ise 61 yenidoğanın 1. dakika
ortalama kan basıncı ölçülemedi. Çalışma grubunda 1. ve 5. dakikalarda ortalama kan basıncı
daha yüksek bulundu. Ancak iki grup arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05). Çalışma
grubunda 5. dakikadan itibaren ortalama kan basıncının giderek azaldığı görüldü. Kontrol
grubunda ilk 10 dakika boyunca ortalama kan basıncının yükseldiği, 10. dakikadan sonra
ortalama kan basıncının azaldığı görüldü (Şekil 13).
Ortalama kan basıncı değerleri alt gruplardaki çalışma ve kontrol grupları arasında
karşılaştırıldığında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 22).
72
Çalışma
Kontrol
Ortalama kan basıncı
46,00
45,00
44,00
43,00
1
5
10
15
20
Dakika
Şekil 13: Çalışma ve kontrol gruplarının ortalama kan basıncı eğrileri
Grup 1
Çalışma
Kontrol
(n=132)
(n=131)
1. dk
46 ± 11
44 ± 12
5. dk
46 ± 10
10. dk
Grup 2
Çalışma
Kontrol
(n=23)
(n=23)
0.237
45 ± 10
45 ± 9
0.931
45 ± 9
0.285
47 ± 13
47 ± 8
0.912
45 ± 7
45 ± 8
0.730
47 ± 10
46 ± 9
0.708
15. dk
44 ± 8
44 ± 8
0.892
46 ± 11
46 ± 6
0.740
20. dk
42 ± 8
42 ± 7
0.992
46 ± 11
46 ± 7
0.974
p değeri
p değeri
Tablo 22: Alt gruplarının ortalama kan basıncı değerleri
73
4.11. Nöroadaptif Kapasite Skoru Değerleri
Çalışma ve kontrol gruplarının 1, 5, 10, 15. ve 20. dakikalarda N.A.C.S. ortalamaları
karşılaştırıldığında her iki grupta skor ortalamalarının çalışma boyunca giderek arttığı görüldü.
İki grup arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Şekil 14).
1. grupta 1, 5, 10. ve 15. dakikalarda N.A.C.S. ortalamaları çalışma ve kontrol
gruplarında karşılaştırıldığında istatistiksel fark saptanmadı. 20. dakika N.A.C.S. ortalaması
çalışma grubunda 18.44 (± 1.05), kontrol grubunda 18.80 (± 1.27) saptandı. Kontrol grubunda
N.A.C.S. ortalamasının yüksek olması istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05) (Tablo
23). 2. grupta çalışma boyunca N.A.C.S. ortalamaları çalışma ve kontrol gruplarında
karşılaştırıldığında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 23).
19,0
Nöroadaptif kapasite skoru
Çalışma
Kontrol
18,0
17,0
16,0
15,0
14,0
1
5
10
15
20
Dakika
Şekil 14: Nöroadaptif kapasite skoru (N.A.C.S) eğrileri
74
Grup 1
Çalışma
Kontrol
(n=132)
(n=131)
Grup 2
p değeri
Çalışma
Kontrol
(n=23)
(n=23)
p değeri
1. dk
14.91 ± 1.62
14.97 ± 1.48
0.753
14.39 ± 1.11
14.39 ± 1.26
0.973
5. dk
16.22 ± 1.41
16.20 ± 1.42
0.904
16.04 ± 1.02
15.73 ± 1.01
0.315
10. dk
17.23 ± 1.09
17.42 ± 1.45
0.246
17.13 ± 0.75
17.08 ± 0.84
0.855
15. dk
17.96 ± 1.11
18.22 ± 1.36
0.921
17.87 ± 0.75
17.95 ± 0.63
0.676
20. dk
18.44 ± 1.05
18.80 ± 1.27
0.014
18.69 ± 0.87
18.87 ± 0.76
0.475
Tablo 23: Alt gruplarda N.A.C.S. ortalama değerleri
4.12. Beslenme Durumu
Çalışmaya alınan yenidoğanların emmeye başlama zamanları karşılaştırıldığında,
çalışma ve kontrol grupları arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 24).
Yenidoğanların kusma davranışları karşılaştırıldığında çalışma grubunda 10 (%6.4),
kontrol grubunda 16 (%10.3) yenidoğanın kustuğu görüldü. Kusan yenidoğan sayısı açısından
iki grup arasında istatistiksel fark saptanmadı (p>0.05) (Tablo 24). Kusan yenidoğanların
zaman aralığına göre dağılımı Tablo 25’te gösterilmiştir.
Çalışma (n= 155)
Kontrol (n= 154)
p değeri
Emmeye başlama zamanı, dk
61.6 ± 20.9
60.7 ± 18.1
0.679
Kusma
10 (%6.4)
16 (%10.3)
0.144
Tablo 24: Çalışma ve kontrol gruplarının beslenme davranışları
75
Zaman aralığı
Çalışma (n=155)
Kontrol (n= 154)
3 (%1.9)
0
0-1 saat
0
7 (%4.5)
1-6 saat
0
3 (%1.9)
6-24 saat
6 (%3.8)
6 (%3.8)
>24 saat
1 (%0.6)
0
Aspirasyon sırasında
Tablo 25: Çalışma ve kontrol gruplarındaki kusan yenidoğanların belirtilen zaman aralığına
göre dağılımı
4.13. Diğer Klinik Özellikler
Çalışmaya alınan sekiz yenidoğanda aspirasyon işlemi sırasında siyanoz geliştiği
saptandı. Bu yenidoğanlardan beşinin mide aspirasyonunun yapıldığı grupta, üçünün kontrol
grubunda olduğu bulundu. Çalışma grubundaki siyanoz gelişen yenidoğanlardan dördüne,
serbest akış oksijenle müdahale edilmesini takiben siyanoz hızla düzeldi. Ancak bir
yenidoğanda siyanoza bradikardi eşlik etmesi üzerine kısa süre pozitif basınçlı ventilasyon
uygulamasının ardından siyanoz düzeldi. Yenidoğanın izleminde solunum sıkıntısı bulguları
da gelişmesi nedeni ile gözlem amacı ile yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Kontrol
grubunda
oronazofarengeal
aspirasyonu
takiben
üç
yenidoğanda
siyanoz
gelişti.
Yenidoğanlara serbest akış oksijen ile müdahale edilmesini takiben siyanoz hızla düzeldi.
Çalışma grubundaki bir yenidoğan ve kontrol grubundaki dört yenidoğan prematüre
yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Çalışma grubunda yer alan yenidoğan mide aspirasyonu
sırasında apne gelişmesi ve sonrasında solunum sıkıntısı bulguları ortaya çıkması nedeni ile
yatırıldı. Yenidoğanın geçici takipnesi ‘transient tachypnea of the newborn’ (TTN) tanısı ile
üç gün izlemin ardından taburcu edildi. Kontrol grubundaki yenidoğanlardan biri
oronasofarengeal aspirasyonu takiben siyanoz gelişmesi nedeni ile serbest akış oksijenle
müdahale edilmesinin ardından solunum sıkıntısı bulguları gelişmesi üzerine yatırıldı. TTN
tanısı ile iki günlük izlemin ardından taburcu edildi. Kontrol grubundaki diğer üç yenidoğan
da TTN tanısı ile prematüre yoğun bakım ünitesine yatırıldı.
76
Çalışma ve kontrol grupları yenidoğan sarılığı açısından karşılaştırıldığında; çalışma
grubunda 37 (%23.7), kontrol grubunda 35 yenidoğanda (%22.7) sarılık görüldü. İki grup
arasında istatistiksel fark saptanmadı ( p>0.05).
Çalışma (n= 155)
Kontrol (n= 154)
p değeri
Serbest akış O2 gereksinimi
4 (%2.5)
3 (%1.9)
0.568
PPV gereksinimi
1 (%0.6)
0
0.502
Hastaneye yatış
2 (%1.3)
4 (%2.6)
0.401
Sarılık gelişimi
37 (%23.7)
35 (%22.7)
0.836
Tablo 26: Diğer klinik özellikler
77
5. TARTIŞMA
Dünya’da her yıl dört milyon bebeğin yaşamın ilk dört haftasında öldüğü tahmin
edilmektedir (130). Dünya sağlık örgütünün raporlarına göre yenidoğan ölümlerinin en sık
nedeni prematürite ve doğum asfiksisidir. 4 ile 9 milyon arasında yenidoğanın doğum
asfiksisine maruz kaldığı ve bu bebeklerden 1.2 milyonunun öldüğü bildirilmiştir. Gelişmekte
olan ülkelerde ise bu oran 3.2 milyona ulaşmaktadır (131). Doğum asfiksisi, antepartum
(%50),
intrapartum
(%40)
ve
postpartum
(%10)
dönemdeki
olumsuzluklardan
kaynaklanmaktadır (132). Yenidoğan ölümlerinin azaltılmasında fetal yaşamdan neonatal
yaşama geçişin uygun şartlarda olması kritik öneme sahiptir (133).
Yenidoğanın ekstrauterin yaşama uyumu fizyolojik ve gelişimsel bir süreçtir. Doğum
eylemi sırasında, doğumda ve doğumdan hemen sonraki postpartum dönemdeki uygulamalar
(doğum eylemi sırasında anneye uygulanan ilaçlar, umblikal kordun klemplenme zamanı,
oronazofaringeal ve/veya mide aspirasyonu protokolleri, ısı kaybını önleme yöntemleri,
canlandırmada %100 oksijen kullanımı, vs) postnatal uyum sürecini etkilemektedir.
Doğumdan
hemen
sonra
yenidoğan
bakımı
sırasındaki
uygulamaların
etkinliği
kanıtlanmamıştır. Dünyada ve ülkemizde sağlık merkezleri belirledikleri protokolleri
uygulamaktadır.
Doğumda yenidoğanın midesinde bulunan sekresyonların, sıvıların hava yollarına
aspirasyonunu engellemek amacıyla mide içeriğinin aspire edilmesi işlemi ülkemizde ve
dünyada birçok sağlık merkezinde halen uygulanmaktadır. Literatürde yenidoğanda mide
aspirasyonunun etkilerini araştıran yalnız bir çalışma bulunmaktadır (16). Widstrom ve
arkadaşlarının yaptıkları çalışmada doğumdan sonra 5. dakikada mide aspirasyonu işleminin
uygulandığı bebeklerde (11 çalışma, 10 kontrol) fizyolojik (kan basıncı, kalp hızı, Apgar
skoru) ve BNBAS’a (17) göre davranışsal parametreler (dudak emme hareketi, eline ağzına
götürme, emmeye başlama zamanı, yüzde tiksinme ifadesi belirmesi) değerlendirilmiştir.
Ancak yenidoğan başlangıç bakımında mide aspirasyonunun etkinliğini araştıran bir çalışma
bulunmamaktadır. Bu çalışma, yenidoğanın doğum sonrası ekstrauterin yaşama uyum
sürecinde mide aspirasyonunun vital bulgular, oksijenizasyon ve beslenme üzerine etkisini
78
belirlemek ve vakaların kısa dönem prognozlarını değerlendirmek amacı ile planlanıp
uygulanmıştır.
Widstrom ve arkadaşlarının çalışmasında işlemden önce ve sonra MAP değerleri
karşılaştırılmış ve aspirasyon işleminden sonra MAP değerlerinin anlamlı olarak arttığı
görülmüştür. Çalışmamızda bebek doğar doğmaz önce ağız içi, daha sonra mide aspirasyonu
uygulanmıştır. Aspirasyon işlemine bağlı gelişebilecek vagal uyarı riskini en aza indirmek
amacı ile aspirasyon işlemi 10 saniyeden kısa sürede uygulanmıştır. Mide aspirasyonunun
fetal yaşama uyum süreci üzerine etkisinin araştırılması nedeni ile işlemden önce kan
basıncının ölçülmesinden kaynaklanabilecek gecikmenin ikincil etkisini ortadan kaldırmak
amacıyla ilk kan basıncı ölçümü 1. dakikada, yaklaşık olarak işlemden 30- 40 sn sonra
yapılmıştır. Bu nedenle yenidoğanların mide aspirasyonu öncesi kan basıncı değerleri
bilinmemektedir.
Ancak
çalışma
ve
kontrol
gruplarının
kan
basıncı
değerleri
karşılaştırıldığında, literatür ile uyumlu olarak mide aspirasyonu yapılan grupta MAP
değerlerinin daha yüksek olduğu, ancak iki grup arasında istatistiksel fark olmadığı
saptanmıştır. Sistolik kan basıncı ölçümleri karşılaştırıldığında ise çalışma grubunda 5. dakika
kan basıncı değerlerinin anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır. 1. dakika sistolik kan
basıncı çalışma grubunda daha yüksek bulunmuştur. Ancak iki grup arasında istatistiksel fark
saptanmamıştır. 1. dakikada kan basıncı ölçümü yapılamayan vaka sayısının fazla olmasının
sonucu etkilemiş olabileceği düşünülmüştür. Çalışma grubunda 57 yenidoğanın (%36.7),
kontrol grubunda 30 yenidoğanın (%19.4) en az bir kan basıncı ölçümünün 95. persentilin
üzerinde olduğu saptanmıştır. Mide aspirasyonunun sempatoadrenal sistemin aktivasyonunu
tetiklediği ve buna bağlı olarak kan basıncının yükselmesine neden olduğu düşünülmektedir.
Önceki çalışmalarda da mide aspirasyonunun kan basıncını yükselttiği gösterilmiştir (16, 134).
Literatür ile uyumlu olarak çalışmamızda yenidoğanların SaO2 değerlerinin doğumdan
hemen sonra düşük olduğu, dakikalar içerisinde giderek yükseldiği gösterilmiştir (9, 12, 13,
14, 15, 90, 135, 136). Tüm yenidoğanlarda postnatal ilk dakikalarda SaO2’nun normal düzeye
ulaşmasında gecikme olması sağdan sola şantın persiste etmesi ile açıklanmaktadır.
Yenidoğanlarda
doğumdan
sonra
SaO2’nun
%85’in
altında
kalması
pulmoner
vazokonstriksiyonun devamına veya gelişmesine neden olmaktadır (137). Bu nedenle
SaO2’nun %85’in üzerinde tutulması önemlidir. Çalışmamızda mide aspirasyonu yapılan grup
ve mide aspirasyonu yapılmayan grupta SaO2’nun %85’e ulaşma süresi sırası ile 3.19 (± 1.56)
79
ve 3.48 (± 1.41) dakika saptanmıştır (p=0.08). Literatürde yenidoğanların doğumdan sonra
SaO2 değerlerinin araştırıldığı çalışmalar ile karşılaştırıldığında; çalışmamızdaki mide
aspirasyonunun
uygulandığı
ve
uygulanmadığı
iki
gruptaki
yenidoğanların
SaO2’nun %85, %92 ve %95’e daha hızlı ulaştığı gözlenmiştir (13, 14, 123, 124). Mide
aspirasyonunun yenidoğanın ekstrauterin yaşama uyumunda oksijenizasyon üzerine etkisinin
olmadığı saptanmıştır.
Literatürde mide aspirasyonunun yenidoğanın oksijenizasyonu üzerine etkisini
araştıran bir çalışma bulunmamaktadır. Ancak doğumdan hemen sonra oronazofarengeal
aspirasyonun SaO2 üzerine etkisini araştıran çalışmalarda oronazofarengeal aspirasyonun
yenidoğanlarda SaO2’nun %85’e ulaşmasını geciktirdiği gösterilmiştir (9, 13, 14). Yalnız bir
çalışmada oronazofarengeal aspirasyon uygulanan yenidoğanların, uygulanmayanlara göre 10.
dakikadan itibaren SaO2 değerlerinin anlamlı olarak yüksek olduğu gösterilmiştir (12).
Çalışmamızda tüm yenidoğanlara oronazofarengeal aspirasyon uygulanmış ve literatürden
farklı olarak; yenidoğanların SaO2 değerlerinin daha hızlı yükseldiği görülmüştür.
Doğum şeklinin doğumdan sonra ilk dakikalardaki SaO2 üzerine etkisini araştıran
çalışmalarda sezaryen doğumun SaO2 üzerine olumsuz etkisi olduğu gösterilmiştir. Altuncu
ve arkadaşları (138) 200 term bebeğin SpO2 değerlerini karşılaştırdıklarında; 1, 5. ve 10.
dakikalarda SpO2 değerlerinin sırası ile NSVY ile doğanlarda %71, %92 ve %98; C/S ile
doğanlarda %70, %79 ve %96 olarak bulmuşlardır. C/S ile doğan bebeklerin SpO2
değerlerinin daha düşük olduğunu ve SpO2’nun %90’a daha geç ulaştığını göstermişlerdir.
Rabi ve arkadaşları (124) 115 yenidoğanı içeren çalışmalarında doğumdan sonraki 10 dakika
boyunca SpO2 değerlerinin diğer çalışmalara benzer şekilde C/S ile doğanlarda daha düşük
olduğunu (5. dakikada SpO2 C/S ile doğanlarda %81; NSVY ile doğanlarda %87) ve bu
yenidoğanlarda SpO2’nun %85’e daha geç ulaştığını göstermişlerdir. Doğum şeklinin
yenidoğanın oksijenizasyonu üzerine olan etkisi bilindiğinden; çalışmamızda doğum
şekillerine göre yenidoğanlar iki gruba ayrılmıştır. C/S ile doğan bebeklerin 20 dakikalık
izlemi boyunca SaO2 değerleri ve SaO2’nun %85, %92 ve %95’e ulaşma süreleri bakımından
çalışma ve kontrol grupları arasında istatistiksel fark saptanmamıştır. NSVY ile doğan
bebeklerin 20 dakikalık izlemi boyunca 17. dk dışında SaO2 değerleri bakımından çalışma ve
kontrol grupları arasında fark bulunmazken; 17. dakikadaki farklılığın 2. gruptaki vaka
sayısının az olmasından kaynaklandığı düşünülmüştür. Bu grupta da SaO2’nun %85, %92
80
ve %95’e ulaşma süreleri bakımından çalışma ve kontrol grupları arasında istatistiksel fark
saptanmamıştır.
Yumuşak damak, farenks ve larenks N. Vagus tarafından innerve edilir. Bu dokuların
uyarılması, parasempatik sistemin aktivasyonuna neden olur. Parasempatik sistemin kalp
fonksiyonları üzerine inhibitör etkisi sonucu kalp hızı ve SaO2 düşer (10, 139). Widstrom ve
arkadaşlarının
(16)
çalışmasında
mide
aspirasyonu
uygulanan
yenidoğanların
uygulanmayanlara göre işlemden sonra kalp hızının daha fazla düştüğü (çalışma grubunda
168 (±4)’den 146 (±20)’e; kontrol grubunda 156 (±5)’den 141 (±7)’e), fakat aralarında
istatistiksel fark olmadığı saptanmıştır. Ancak bir yenidoğanda mide aspirasyonundan sonra
bradikardi geliştiği görülmüştür. Benzer şekilde bizim çalışmamızda da bir yenidoğanda mide
aspirasyonu sırasında bradikardi (90/dk) gelişmiştir. Aspirasyon işlemi uygulanan grupta 1.
dakika kalp hızı ortalamasının daha düşük olduğu (çalışma grubunda 159 (± 22); kontrol
grubunda 163 (± 20)), ancak istatistiksel fark olmadığı görülmüştür. Ancak kalp hızı, mide
aspirasyonu sırasında oksimetre sensörünün takılı olmaması nedeni ile ve aspirasyondan
hemen sonra yenidoğanın aspirasyon kataterini çekmeye çalışması, başını kaçırması nedeni ile
monitörde düzenli trase elde edilemediğinden kaydedilememiştir. Belki de aspirasyon işlemi
sırasında veya hemen sonra 1. dakikaya ulaşana kadar kalp hızı ölçülebilseydi daha düşük
bulunacaktı. Oronazofarengeal aspirasyonun kalp hızı üzerine etkilerinin değerlendirildiği
önceki çalışmalara bakıldığında, aspirasyonun kalp hızını azalttığını veya arttırdığını gösteren
farklı sonuçlar bulunmaktadır (10, 12, 13, 14). Oronazofarengeal aspirasyonun ikincil
etkilerini önlemek amacıyla çalışmamızda tüm yenidoğanlara oronazofarengeal aspirasyon
uygulanmıştır.
Solunum sıkıntısı yenidoğan döneminde %30-40 sıklığında görülmektedir (140).
Çalışmamızda mide aspirasyonunun solunum sıkıntısı üzerine etkileri de incelenmiştir.
Solunum sıkıntısı oranı, mide aspirasyonu işlemi uygulanan yenidoğanlarda %23.2,
aspirasyon uygulanmayanlarda %11.7 saptanmıştır. İki grup arasındaki fark istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur. Literatür ile karşılaştırıldığında çalışmamızdaki yenidoğanların
antepartum dönemde ve doğum sırasında risk faktörü taşımayan bebeklerden oluşması nedeni
ile çalışma grubunda saptanan solunum sıkıntısı oranının topluma göre yüksek olduğu
görülmüştür. 20 dakika boyunca takipne görülme sıklığı açısından çalışma ve kontrol grupları
arasında fark saptanmazken; çalışma grubunda retraksiyon sıklığının daha yüksek olduğu
81
görülmüştür. C/S ile doğan bebeklerde respiratuvar distres sendromu ‘respiratory distress
syndrome’ (RDS) ve TTN sıklığının daha fazla olduğu bilinmektedir (141, 142). Bu nedenle
çalışmamızda doğum şeklinin solunum sıkıntısı üzerine ikincil etkisini ortadan kaldırmak
amacı ile alt gruplarda solunum sıkıntısı oranı ayrıca incelenmiştir. C/S ile doğan bebeklerden
oluşan alt grupta mide aspirasyonu yapılan yenidoğanlarda solunum sıkıntısı anlamlı olarak
daha fazla görülmüştür.
Apgar skoru, doğumda yenidoğanın iyilik durumunu değerlendirmek için yaygın olarak
kullanılmaktadır.
Önceki çalışmalarda
mide
aspirasyonunun veya oronazofarengeal
aspirasyonun Apgar skoru üzerine etkilerinin olmadığı gösterilmiştir (9, 12, 16). Ancak
oronazofarengeal aspirasyonun etkisinin değerlendirildiği iki çalışmada, oronazofarengeal
aspirasyon uygulanmayan grupta 5. dakika Apgar skorunun daha iyi olduğu bulunmuştur (13,
14). Bizim çalışmamızda mide aspirasyonu yapılan ve yapılmayan yenidoğanların 1. ve 5.
dakika Apgar skorları arasında fark bulunmamıştır.
Yenidoğanlar, doğumdan sonraki ilk birkaç saat içinde, gastrik mukozanın doğum
sırasında yutulan maddelerle irritasyonu nedeniyle bazen üzerinde kan da olabilen mukus
kusabilmektedir. Mide aspirasyonunun, gastrik irritasyonu ve bu nedenle oluşacak kusmayı
engellediği, yenidoğanın doğumdan sonraki ilk saatlerde beslenmesinin üzerine olumlu
etkisinin olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle mide içeriğinin aspire edilmesi işlemi
ülkemizde ve dünyada birçok sağlık merkezinde halen uygulanmaktadır. Widstrom ve
arkadaşları (16) beklenilenin aksine mide aspirasyonu uygulanan yenidoğanlarda emmeye
başlama zamanında gecikme olduğunu gözlemlemişlerdir. Ancak az sayıda vaka içermesi
çalışmanın kısıtlamasıdır. Bu nedenle çalışmamızda yenidoğanların beslenme davranışları
(emmeye başlama zamanı, kusma) da incelenmiştir. Literatürden farklı olarak çalışmamızda
mide aspirasyonunun yenidoğanın emmeye başlama zamanı üzerine etkisinin olmadığı
saptanmıştır. Kusma davranışları karşılaştırıldığında ise; mide aspirasyonu yapılmayan grupta
bir günlük izlem süresince özellikle ilk altı saatte kusmanın daha fazla olduğu (Çalışma
grubunda %6.4; kontrol grubunda %10.3), ancak istatistiksel olarak fark olmadığı
saptanmıştır.
Yenidoğanın ekstrauterin yaşama uyumunda akciğerlerde fetal yaşam boyunca
bulunan fetal akciğer sıvısının temizlenmesi kritik öneme sahiptir. Yapılan hayvan
çalışmalarında fetal akciğer sıvısının eliminasyonunda epitelyal Na kanallarının etkin rol
82
oynadığı bilinmektedir. Literatürde mide aspirasyonu veya oronazofarengeal aspirasyonun
ekstrauterin yaşama uyum sürecini kolaylaştırdığını gösteren bir çalışma bulunmamaktadır.
Yapılan çalışmalarda aspirasyon işleminin faydası gösterilememekle birlikte apne gibi çok
ciddi yan etkilere neden olduğu bildirilmiştir. Çalışmamızda da mide aspirasyonunun olumsuz
hemodinamik etkilere ( kan basıncında yükselme, retraksiyon ) neden olduğu görülmüştür.
Anand ve arkadaşları (144) doğumdan hemen sonra mide aspirasyonu uygulamasının,
yaşamın bir döneminde fonksiyonel barsak hastalıklarına neden olabileceğini öne
sürmüşlerdir. Doğumda yenidoğanın viseral irritasyona maruz kalmasının, ileriki dönemde
fonksiyonel barsak hastalığı gelişimini tetikleyebilecek viseral duyuları ile ilişkili anormal bir
nöronal gelişim sürecinin başlamasına neden olduğu hipotezini öne sürmüşlerdir. Ancak bu
konu ile ilgili daha kapsamlı çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Mide aspirasyonunun olası faydaları, mide içeriğinin aspire edilmesinin engellenmesi
ve özefagus atrezisinin dışlanması olarak sayılabilir. Mide içeriğinin aspire edilmesi
yenidoğana uygun pozisyon verilerek önlenebilmektedir. Doğumdan hemen sonra mide
içeriğinin hacmi 0 ile 11 mL arasında, pH’ı 2 ile 9.8 arasında değişmektedir (16). İçeriğin
hacmi arttıkça pH’ının arttığı saptanmıştır. Bu nedenle asit materyalin aspirasyon riskinin çok
az olduğu söylenebilir. Klinik olarak özefagus atrezisi şüphesi olan yenidoğanlarda
(polihidramniyos, hipersalivasyon, vs) tanısal amaçlı mide aspirasyonu uygulanabilir.
Mide aspirasyonunun, yenidoğanın postnatal yaşama uyum süreci üzerine olumlu
etkisi olmadığı gibi, bazı fizyolojik parametreler (sistolik kan basıncı, retraksiyon skoru)
üzerine olumsuz etkisinin olduğu görülmüştür. Mide aspirasyonunun apne gibi ciddi bir yan
etkisi olduğu bilinmektedir. Ayrıca yenidoğanda tiksindirici refleksleri (yüzünü buruşturma,
öğürme, başını kaçırma, aspirasyon kataterini çekmeye çalışma gibi) uyarması nedeni ile
yenidoğanın istemediği bir uygulama olduğu düşünülmektedir. Bunun yanında çalışmamızda
mide aspirasyonu yapılan bebekler ile yapılmayan bebekler arasında fark saptanmadığından
invaziv bir girişimin sorunsuz bir gebelik sonucu doğan, sağlıklı, term yenidoğanlarda rutin
olarak uygulanması doğru değildir. Yine de literatürde bu konu ile ilgili az sayıda çalışma
olduğundan daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
83
6. SONUÇLAR
1. Mide aspirasyonunun, yenidoğanların Apgar skoru üzerine etkisinin olmadığı
görülmüştür.
2. SaO2 değerleri, SaO2’nun %85, %92 ve %95’e ulaşma süreleri bakımından mide
aspirasyonu yapılan bebekler ile yapılmayan bebekler arasında fark saptanmamıştır
(p>0.05). Ancak C/S ile doğan ve mide aspirasyonu yapılan bebeklerde 1. dakika
SaO2 daha yüksek bulunmuştur (p=0.032).
3. Kalp hızı bakımından mide aspirasyonu yapılan bebekler ve yapılmayan bebekler
arasında fark bulunmamıştır (p>0.05).
4. Solunum sayısı bakımından mide aspirasyonu yapılan bebekler ve yapılmayan
bebekler arasında fark saptanmamıştır (p>0.05).
5. Takipne görülme sıklığı açısından mide aspirasyonu yapılan bebekler ve yapılmayan
bebekler arasında fark saptanmamıştır (p>0.05).
6. Retraksiyon görülme sıklığı mide aspirasyonu yapılan bebeklerde daha fazla
bulunmuştur (p=0.008).
7. Mide aspirasyonu işleminin uygulandığı ve uygulanmadığı bebeklerde, retraksiyon
skorlamasına göre solunum sıkıntısı bakımından fark bulunmamıştır (p>0.05).
8. Mide aspirasyonu yapılan bebeklerin 5. dakika sistolik kan basıncı değerleri daha
yüksek saptanmıştır (p=0.003).
9. Ortalama ve diyastolik kan basıncı bakımından mide aspirasyonu yapılan bebekler
ve yapılmayan bebekler arasında fark bulunmamıştır (p>0.05).
10. Nöroadaptif kapasite skoru bakımından mide aspirasyonu yapılan bebekler ve
yapılmayan bebekler arasında fark saptanmamıştır (p>0.05). Ancak C/S ile doğan ve
mide aspirasyonu yapılan bebeklerde 20. dakika N.A.C.S daha düşük bulunmuştur
(p=0.014).
11. Emmeye başlama zamanı bakımından mide aspirasyonu yapılan bebekler ve
yapılmayan bebekler arasında fark saptanmamıştır (p>0.05).
12. Mide aspirasyonu yapılan bebekler ve yapılmayan bebeklerde, kusma sıklığı ve
sayısı bakımından fark saptanmamıştır (p>0.05).
84
7. KAYNAKLAR
1.
Saugstad OD. Practical aspects of resuscitating asphyxiated newborn infants. Eur J
Pediatr. 1998;157(suppl 1):11-15.
2.
Bloom RS, Cropley C. Textbook of Neonatal Resuscitation. Chameides L and the
AHA/AAP Neonatal Resuscitation Steering Committee (Eds.). American Heart
Association, 1990.
3.
International Guidelines for Neonatal Resuscitation: An Excerpt From the Guidelines
2000 for Cardiopulmonary Resuscitation and Emergency Cardiovascular Care:
International Consensus on Science.
4.
Varney H. Varney’s midwifery, 4th ed. Boston: Jones and Bartlett, 2003.
5.
Ballard R. Resuscitation in the delivery room. In: Ballard R(ed). Avery’s Diseases of the
Newborn, 7th edn. Philadelphia: Saunders. 1998;319-333.
6.
McCartney P. Bulb syringes in newborn care. MCN Am J Maternal Child Nurs.
2000;25:217.
7.
Lowe NK. Parturition and fetal adaptation. J Obstet Gynecol Neonat Nurs 1996;25:33949.
8.
Nalini Singhal, Susan Niermeyer, Neonatal Resuscitation Where Resources Are Limited:
Clin Perinatol 2006;33:219-228.
9.
Carrasco M, Martell M, Estol PC. Oronasopharyngeal suction at birth: effects on arterial
oxygen saturation. J Pediatr 1997;130:832-834.
10. Corderro L, Hon E. Neonatal bradycardia following nasopharyngeal stimulation. J
Pediatr 1971;78:441-447.
11. Estol P, Piriz H, Basalo S, Simini F, Grela C. Oro-naso-pharyngeal suction at birth:
Effects on respiratory adaptation of normal term vaginally born infants. J Perinat Med
1992;20:297-305.
12. Waltman PA, Brewer JM, Rogers BP, May WL. Building evidence for practice: A pilot
study of newborn bulb suctioning at birth. J Midwifery Womens Health. 2004;49:32-38.
13. Güngör S, Teksöz E, Ceyhan T, Kurt E, Göktolga Ü, Başer I. Oronasopharyngeal suction
versus no suction in normal, term and vaginally born infants: A prospective randomised
85
controlled trial. Australian and New Zealand Journal of Obstetrics and Gynaecology
2005;45:453-456.
14. Güngör S, Kurt E, Teksöz E, Göktolga Ü, Ceyhan T, Başer I. Oronasopharyngeal Suction
versus No Suction in Normal and Term Infants Delivered by Elective Cesarean Section:
A Prospective Randomized Controlled Trial. Gynecol Obstet Invest 2006;61:9-14.
15. Reddy VK, Holzman IR, Wedgwood JF. Pulse oximetry saturations in the first 6 hours of
life in normal term infants. Clin Pediatr (Phila) 1999;38:87-99.
16. Widström AM, Ransjö-Arvidson AB, Christensson K, Matthiesen AS, Winberg J, UvnäsMoberg K. Gastric suction in healthy newborn infants. Effects on circulation and
developing feeding behaviour. Acta Paediatr Scand. 1987;76(4):566-72.
17. The Brazelton Neonatal Behavioral Assessment Scale (BNBAS). Journal of Abnormal
Child Psychology. 1977;5(3):215-231.
18. Tezcan S, Türkiye'de Bebek ve Çocuk Ölümleri. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yayınları; 1985.
19. Save the Children Issue Brief: Saving newborn lives, a priority for reducing child deaths
http://www.savethechildren.org/publications/Issue_Brief_update_9-05.
20. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve
Aile Planlaması Genel Müdürlügü, Devlet Planlama Teşkilatı. Türkiye Nüfus Sağlık
Araştırması. Ankara; 2004.
21. Erdem G. Perinatal Mortality in Turkey. Paediatric and Perinatal Epidemiology
2003;17(1):17-21.
22. T.C. Sağlık Bakanlığı Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü Verileri.
Ankara; 2007.
23. Bloom RS. Delivery room resuscitation of the newborn. In: Fanaroff AA, Martin RJ, eds.
Neonatal and perinatal medicine: diseases of the fetus and infant, 5th ed. St.
24. Physiology of transition. In: Avery, Neonataology: Pathophysiology and Management of
the Newborn. 4th ed. JB Lippincott, Philadelphia Penn; 1994.
25. Jain L: Alveolar fluid clearance in developing lungs and its role in neonatal transition.
Clin Perinatol. 1999;26:585-599.
26. McCray PB Jr, Bettencourt JD, Bastacky J. Developing bronchopulmonary epithelium of
the human fetus secretes fluid. Am J Physiol 1992;262:270-279.
86
27. Strang LB. Fetal lung liquid: secretion and reabsoption. Physiol Rev 1991;71:991-1016.
28. Moessinger AC, Harding R, Adamson TM, Singh M, Kiu GT. Role of lung fluid volume
in growth and maturation of the fetal sheep lung. J Clin Invest 1990;86:1270-1277.
29. Pfister RE, Ramsden CA, Neil HL, Kyriakides MA, Berger PJ. Volume and secretion rate
of lung liquid in the final days of gestation and labour in the fetal sheep. J Physiol
2001;535:889-899.
30. Respiratory Transition in Infants Delivered by Cesarean Section. Seminars in
Perinatology. 2006;30:296-304.
31. Hummler E, Barker P, Gatzy J ve ark. Early death due to defective neonatal lung liquid
clearance in -ENaC- deficient mice. Nat Genet 1996;12:325-328.
32. O’Brodovich HM. Respiratory distress syndrome: the importance of effective transport. J
Pediatr 1997;130:342-344.
33. O’Brodovich H, Hannam V, Seear M ve ark. Amiloride impairs lung water clearance in
newborn guinea pigs. J Appl Physiol 1990;68:1758-1762.
34. O’Brodovich HM. The role of active Na_transport by lung epithelium in the clearance of
airspace fluid. New Horiz 1995;3:240-247.
35. O’Brodovich HM. Immature epithelial Na_channel expression is one of the pathogenetic
mechanisms leading to human neonatal respiratory distress syndrome. Proc Assoc Am
Physicians 1996;108:345-355.
36. Bland RD. Lung epithelial ion transport and fluid movement during the perinatal period.
Am J Physiol 1990;259:30-37
37. Bland RD: Loss of liquid from the lung lumen in labor: more than a simple “squeeze.”
Am J Physiol Lung Cell Mol Physiol 2001;280:602-605.
38. Smith DE, Otulakowski G, Yeger H ve ark. Epithelial Na channel (ENaC) expression in
the developing normal and abnormal human perinatal lung. Am J Respir Crit Care Med
2000;161:1322-1331.
39. Helve O, Janer C, Pitkanen O, Andersson S. Expression of the epithelial sodium channel
in airway epithelium of newborn infants depends on gestational age. Pediatrics
2007;120:1311-1316.
40. Venkatesh VC, Katzberg HD. Glucocorticoid regulation of epithelial sodium channel
genes in human fetal lung. Am J Physiol 1997;273:227-233.
87
41. Song Y, Fukuda N, Bai C ve ark. Role of aquaporins in alveolar fluid clearance in
neonatal and adult lung, and in oedema formation following acute lung injury: studies in
transgenic aquaporin null mice. J Physiol. 2000;525:771-9.
42. Sinha Sk, Donn SM. Fetal-to-neonatal maladaptation. Seminars in Fetal and Neonatal
Medicine 2006;11:166-173.
43. Abman SH, Stenmark KR. Changes in lung eicosanoid content during normal and
abnormal transition in perinatal lambs. Am J Physiol 1992;262:214-222.
44. Ivy DD, le Cras TD, Parker TA ve ark. Developmental changes in endothelin expression
and activity in the ovine fetal lung. Am J Physiol Lung Cell Mol Physiol 2000;278:785793.
45. Ivy DD, Kinsella JP, Abman SH. Physiologic characterization of endothelin A and B
receptor activity in the ovine fetal pulmonary circulation. J Clin Invest 1994;93:21412148.
46. Lakshminrusimha S, Steinhorn RH. Pulmonary vascular biology during neonatal
transition. Clin Perinatol 1999;26:601-619.
47. In: Rudolph AM, Hoffman JIE, Rudolph CD, eds. Rudolph's pediatrics, 19th ed. Norwalk,
CT: Appleton & Lange, 1991:1309-1313.
48. Wilkins MR, Zhao L, al-Tubuly R. The regulation of pulmonary vascular tone. Br J Clin
Pharmacol 1996;42(1):127-131.
49. Manoury B, Etheridge SL, Reid J ve ark. Organ culture mimics the effects of hypoxia on
membrane potential, K(+) channels and vessel tone in pulmonary artery. Br J Pharmacol
2009;158(3):848-861. Epub 2009 Aug 19.
50. Bäck M, Walch L, Norel X, Gascard JP, Mazmanian G, Brink C Modulation of vascular
tone and reactivity by nitric oxide in porcine pulmonary arteries and veins. Acta Physiol
Scand. 2002;174(1):9-15
51. Wendelberger KJ. Prostaglandin and leukotriene receptors in pulmonary, vascular, and
uterine smooth muscle. Semin Perinatol. 1987;11(1):1-11.
52. Mirro R, Gray P. Aortic and pulmonary blood velocities during the first 3 days of life.
Am J Perinatol. 1986;3(4):333-336.
53. Walther FJ, Benders MJ, Leighton JO. Early changes in the neonatal circulatory
transition. J Pediatr. 1993;123(4):625-632.
88
54. Jain L, Dudell GG. Respiratory transition in infants delivered by Cesarean Section.
Seminars in Perinatology 2006;30:296-304.
55. Asakura. Fetal and neonatal thermoregulation. J Nippon Med Sch. 2004;71(6):360-370.
56. Mattingly JE, D’ Allesio J, Ramanathan J. Effects of obstetric analgesics and anesthetics
on the neonate. Pediatric Drugs 2003;5(9):615-627.
57. Littleford J. Effects on the fetus and newborn of maternal analgesia and anesthesia: a
review Canadian Journal of Anesthesia 2004;51:589-609.
58. Poole J. Analgesia and anesthesia during labor and birth: Implications for mother and
fetus. JOGNN 2003;32:780-793.
59. Santos A, Karpel B, Noble G. The placental transfer and fetal effects of levobupivacaine,
racemic bupivacaine and ropivacaine. Anesthesiology 1999;90:1698-1703.
60. Johnson RF, Cahana A, Olenick M ve ark. A comparison of the placental transfer of
ropivacaine versus bupivacaine . Anesth Analg. 1999;89:703-708.
61. Ala- Kokko TI, Pienirnaki P, Herva R ve ark. Transfer of lidocaine and bupivacaine ,
across the isolated perfused human placenta. Pharmacol Toxicol. 1995;77:142-148.
62. Kuhnert B, Kuhnert P, Prochaska A. Plasma levels of 2- chloroprocaine in obstetric
patients and their neonates after epidural anesthesia. Anesthesiology 1981;53:21-25.
63. Bader AM, Fragneto R, Terui K ve ark. Maternal and neonatal fentanyl and bupivacaine
concentrations after epidural infusion during labor. Anesth Analg. 1995;81:829-832.
64. Loftus J, Hill H, Cohen S. Placental transfer and neonatal effects of epidural sufentanil
and fentanyl administered with bupivacaine during labor. Anesthesiology 1995;83:300-8.
65. Jouppila R, Jouppila P, Hollmen A ve ark. Effect of segmental extradural analgesia on
placental blood flow during normal labour. Br J Anaesth. 1978;50:563-567.
66. Hollman A, Jouppila P. Effect of extradural analgesia using bupivacaine and 2chloroprocaine on intervillous blood flow during normal labour. Br J Anaesth.
1982;54:837-41.
67. Marx GF, Patel S, Berman JA ve ark. Umblical blood flow velocity waveforms in
different maternal positions and with epidural analgesia. Obstet Gynecol. 1986;68:61-64.
68. Brizgys RV, Dailey PA, Shnider SM ve ark. The incidence and neonatal effects of
maternal hypotension during epidural anesthesia for cesarean section. Anesthesiology
1987;67:782-786.
89
69. Philipson EH, Kalhan SC, Riha MM ve ark. Effects of maternal glucose infusion on fetal
acid-base status in human pregnancy. Am J Obstet Gynecol. 1987;157:866-873.
70. Kangas-Saarela T, Hollmen A, Tolonen U ve ark. Does ephedrine influence newborn
neurobehavorial responses and spectral EEG when used to prevent maternal hypotension
during caesarean section? Acta Anaesthesiol Scand. 1990;34:8-16.
71. LaPorta R, Arthur G, Data S. Phenylephrine in treating maternal maternal hypotension
due to spinal anesthesia for cesarean delivery: effects on neonatal catecholamine
concentrations, acid base status and Apgar scores. Acta Anaesthesiol Scand. 1995; 9:901905.
72. Datta S, Ostheimer GW, Weiss JB ve ark. Neonatal effects of prolonged anesthetic
induction. Obstet Gynecol. 1981;58:331-335.
73. Crawford JS, James III FM, Crawley M. A further study of general anesthesia for
caesarean section. Br J Anaesth 1976;48:661-7
74. Ellison A, Haram K, Sagen N ve ark. Transplacental passage of ketamine after
intravenous administration. Acta Anaesth Scand. 1977;21:41-44.
75. Celleno D, Capogna G, Tomassetti M ve ark. Neurobehavorial effects of propofol on the
neonate following elective caesarean section. Br J Anaesth. 1989;62:649-654.
76. Reddy B, Pizer B, Bull P. Neonatal serum cortisol suppression by etomidate compared
with thiopentone, for elective caesarean section. Eur J Anaesthiol. 1988;5:171-176.
77. Dwyer R, Fee JP, Moore J. Uptake of halothane and isoflurane by mother and baby
during caesarean section. Br J Anaesth. 1995;74:379-383.
78. APA, AHA Kattwinkel J ve ark, eds. Neonatal Resuscitation. 5th ed. Elk Grove Village,
IL APA; 2006.
79. Niermeyer S, Kattwinkel J, Van Reempts P ve ark. International guidelines for neonatal
resuscitation: an excerpt from the guidelines 2000 for cardiopulmonary resuscitation and
emergency cardiovascular care: International consensus on science. Contributors and
reviewers for the neonatal resuscitation guidelines. Pediatrics 2000;106(3):E29.
80. International Liaison Committee on Resuscitation. Part 7: Neonatal Resuscitation.
Resuscitation 2005;67:293-303.
81. Kattwinkel J. Neonatal resuscitation textbook. 4th ed. American Academy of Pediatrics;
2000.
90
82. Sekhon JSK, Kamlin CO, Morley CJ ve ark. Accuracy of pulse oximetry in assessing
heart rate of infants in the neonatal intensive care unit. J Paediatr Child Health, in
press.(abstract)
83. Feasibility of and delay in obtaining pulse oximetry during neonatal resuscitation. J
Pediatr 2005;147:698-699.
84. Kamlin CO, O’Donnell CP, Everest NJ ve ark. Accuracy of clinical assessment of infant
heart rate in the delivery room. Resuscitation 2006;71:319-321.
85. O’Donnell CP, Davis PG, Morley CJ. Positive pressure ventilation at neonatal
resuscitation: review of equipment and international survey of practice. Acta Paediatr
2004;93:583-588.
86. Kattwinkel J. Textbook of Neonatal Resuscitation. 5th edition. Elk Grove, IL: American
Academy of Pediatrics and American Heart Association; 2006.
87. Oski FA, Delivoria-Papadopoulos M. The shift to the left. Pediatrics 1971;48:853-856.
88. Dimich I, Singh PP, Adell A ve ark. Evaluation of oxygen saturation monitoring by pulse
oximetry in neonates in the delivery system. Can J Anaesth. 1991;38:985-988.
89. Harris AP, Sendak MJ, Donham RT. Changes in arterial oxygen saturation immediately
after birth in the human neonate. J Pediatr. 1986;109:117-119.
90. Porter KB. Evaluation of arterial oxygen saturation of the newborn in the labor and
delivery suite. J Perinatol. 1987;7:337-339.
91. House JT, Schultetus RR, Gravenstein N. Continuous neonatal evaluation in the delivery
room by pulse oximetry. J Clin Monit 1987;3:96-100.
92. Saugstad OD. Resuscitation with room air or oxygen supplementation. Clin Perinatol.
1998;25:741-756.
93. Kattwinkel J. Evaluating resuscitation practices on the basis of evidence: the ndings at
rst glance may seem illogical. J Pediatr 2003;142:221-222.
94. Tobin MJ. Respiratory monitoring. JAMA 1990;264(2):244-251.
95. Severinghaus JW. History and recent developments in pulse oximetry. Scand J Clin
Invest Suppl 1993;214:105-111.
96. Carter BG, Wiwczaruk D, Hochmann M ve ark. Performance of transcutaneous PCO2 and
pulse oximetry monitors in newborns and infants after cardiac surgery. Anaesth Intensive
Care 2001;29(3):260-265.
91
97. Flynn T.J. Neonatal hypertension: Diagnosis and management. Pediatr Nephrol
2000;14:332-341.
98. Emery E.F, Greenogh A. Non invasive blood pressure monitoring in preterms, infants
receiving intensive care. Eur J. Pediatr 1992;151:136.
99. National high blood pressure education program working group on high blood pressure in
children and adolescents. The fourth report on the diagnosis, evaluation and treatment of
high blood pressure in children and adolescents. Pediatrics 2004;114:555-576.
100. Adelman RD. The hypertensive neonate. Clin Perinatol 1988;15:567-85.
101. Fanaroff JM, Fanaroff AA. Blood pressure disorders in the neonate: hypotension and
hypertension. Semin Fetal Neonatal Med. 2006;11:174-181.
102. de Swiet M, Dillon MJ, Littler W. Measurement of blood pressure in children:
recommendation of a working party of the British Hypertension Society. BMJ
1989;299:497.
103. Butt WW, Whyte HW. Blood pressure monitoring in neonates: comparison of umbilical
and peripheral artery catheter measurements. J Pediatr. 1984;105:630-632.
104. Colan S, Fujji A, Borrow K ve ark. Non-invasive determination of systolic, diastolic and
end systolic blood pressure in neonates, infants and young children. Comparison with
central aortic pressure measurements. Am J Cardiol. 1983;52:867-875.
105. Park MK, Menard SM. Accuracy of blood pressure measurement by the Dianamap
monitor in infants and children. Pediatrics 1987;79:907-914.
106. Kimble KJ, Darnall RA, Yelderman M ve ark. An automated oscillometric technique for
estimating mean arterial pressure in critically ill newborns. Anesthesiology 1981;54:923925.
107. Low JA, Panagiotopoulos C, Smith JT ve ark. Validity of newborn oscillometric blood
pressure. Clin İnvest Med. 1995;18:163-167.
108. Kitterman JA, Phibbs RH, Tooley WH. Aortic blood pressure in normal newborn infants
during the first 12 hours of life. Pediatrics 1969;44:959-968.
109. Tan KL. Blood pressure in full-term healthy newborns. Clin Pediatr 1987;26:21-24.
110. Zinner SH, Rosner B, Oh W. Significance of blood pressure in infancy: Familial
aggregation and predictive effect on later blood pressure. Hypertension 1985;7:411-416.
92
111. de Swiet M, Fayers P, Shinebourne EA. Systolic blood pressure in a population of
infants in the first year of life: The Brompton study. Pediatrics 1980;65:1028-1035.
112. Watkinson M. Hypertension in the newborn baby. Arch Dis Child Fetal Neonatal Ed
2002;86:78.
113. Zubrow AB, Hulman S, Kushner H, Falkner B. Determinants of blood pressure in infants
admitted to neonatal intensive care units: a prospective multicenter study. Philadelphia
Neonatal Blood Pressure Study Group. J Perinatol. 1995;15(6):470-479.
114. Halamek LP. Educational perspectives: The genesis, adaptation and evolution of the
neonatal resuscitation program. NeoReviews 2008;9:142-149.
115. Neonatal Resuscitation Guidelines American Heart Association, American Academy of
Pediatrics. Pediatrics 2006;117:1029-1038.
116. Hammarlund K, Nilsson GE, Oberg PA ve ark. Transepidermal water loss in newborn
infants. Evaporation from the skin and heat exchange during the first hours of life. Acta
Paediatr Scand. 1980;69:385-392.
117. Anderson GC, Moore E, Hepworth J ve ark. Early skin-to-skin contact for mothers and
their healthy newborn infants. Cochrane Database Syst Rev 2003;2:CD003519.
118. Farding JA. A comparison of skin-to-skin contact and radiant heaters in promoting
neonatal thermoregulation. J Nurse Midwifery 1980;25:19-20.
119. Carfoot S, Williamson P, Dickson R. A randomised controlled trial in the North of
England examining the effects of skin-to-skin care on breast feding. Midwifery 2005;
21:71-79.
120. Saugstad OD, Ramji S, Vento M ve ark. Resuscitation of depressed newborn infants
with ambient air or pure oxygen: a meta-analysis. Biol Neonate 2005;87:27-34.
121. Rabi Y, Rabi D, Yee W. Room air resuscitation of the depressed newborn: a systematic
review and meta-analysis. Resuscitation 2007;72:353-363.
122. Guinsburg R, Wyckoff MH. Naloxone during neonatal resuscitation: Acknowledging the
unknown. Clin Perinatol. 2006;33:121-132.
123. Toth B. Oxygen saturation in healthy newborn infants immediately after birth measured
by pulse oximetry. Arch Gynecol Obstet. 2002; 266(2):105-107.
124. Rabi Y, Yee W, Chen SY ve ark. Oxygen saturation trends immediately after birth. J
Pediatr 2006;148(5):569-570.
93
125. Silverman WA, Andersen DH. A controlled clinical trial of effects of water mist on
obstructive respiratory signs, death rate and necropsy findings among premature infants.
Pediatrics. 1956;17:1-10.
126. Bharti B, Bharti S. A review of the Apgar score indicated that contextualization was
required within the contemporary perinatal and neonatal care framework in different
settings. Journal of Clinical Epidemiology 2005;58:121-129.
127. Drage JS, Kennedy C, Schwartz BK. The Apgar score as an index of neonatal mortality.
Obstet Gynecol 1964;24:222-230.
128. Intraparutm Assessment of the Fetus: Historical and Evidence-Based Practive. Obstet
Gynecol Clin N Am. 2005;32:255-271.
129. Ross MG, Gala R. Use of umbilical artery base excess: algorithm for the timing of
hypoxic injury. Am J Obstet Gynecol. 2002;187:1-9.
130. Lawn JE, Cousens S, Zupan J. 4 million neonatal deaths: when? Where? Why? Lancet
2005;365(9462):891-900.
131. Smith GC, Fretts RC. Stillbirth. Lancet 2007;370(9600):1715-1725.
132. Dilenge ME, Majnemer A, Shevell MI. Long-term developmental outcome of
asphyxiated term neonates. J Child Neurol 2001;16(11):781-792.
133. Darmstadt GL, Bhutta ZA, Cousens S, Adam T, Walker N, de Bernis L. Evidence-based,
cost-effective interventions: how many newborn babies can we save? Lancet 2005;
365(9463):977-988.
134. Perlman jm, Volpe JJ. Suctioning in the preterm infant: Effects on cerebral blood flow
velocity, intracranial pressure and arterial blood pressure. Pediatrics 1983; 72:329-334.
135. Deckardt R, Schneider KTM, Graeff H. Monitoring arterial oxygen saturation in the
neonate. J Perinat Med. 1987;15:357–360.
136. Sendak MJ, Harris AP, Rogers MC ve ark. Pulse oximetry in newborn infants in the
delivery room. Anestesiology [Suppl.] 1985;63:433.
137. Fishma AP. Respiratory gases in the regulation of the pulmonary circulation. Physiol
Rev. 1964;41: 214–279.
138. Altuncu E, Ozek E, Bilgen H. Eur Percentiles of oxygen saturations in healthy term
newborns in the first minutes of life. J Pediatr. 2008 Jun;167(6):687-688.
94
139. Brown MJ, Olver RE, Ramsden CA, Strang LB, Walters DV: Effects of adrenaline and
of spontaneous labour on the secretion and absorption of lung liquid in the fetal lamb. J
Physiol (Lond) 1983;344:137-152.
140. NNF Recommended Basic Perinatal-Neonatal Nomenclature. In: DK Guha, editors.
Neonatology- Principles and Practice. 1st ed. New Delhi: Jaypee Brothers, 1998:131-132.
141. Jain NJ, Kruse LK, Demissie KJ . Impact of mode of delivery on neonatal complications:
trends between 1997 and 2005. Matern Fetal Neonatal Med. 2009;22(6):491-500.
142. Quiroz LH, Chang H, Blomquist JL. Scheduled cesarean delivery: maternal and neonatal
risks in primiparous women in a community hospital setting. Am J Perinatol. 2009;
26(4):271-277.
143. Anand KJS, Runeson B, Jacobson B. Gastric suction at birth associated with long-term
risk for functional intestinal disorders later in life. J Pediatr 2004;144:449-454.
95
Download