İsrailoğullarının Hz. Musa`ya avret yeri olmadığı için

advertisement
1
İçindekiler
Bedir esirleri içinde bulunan Süheyl bin Amr'ı kurtarmak için parası olmadığından dolayı
kendini rehin vermek isteyen Mikraz bin Hafs sonradan Müslüman olmuş mudur? ..............3
Deniz salyangozunu toplayıp satmak haram mıdır? Köpek maması vs. yapmak için kaynar
suya atılarak yapılıyor başka yolu da yok....................................................................................3
Cevher ve araz nedir? Cehver arazdan ayrı yaşayabilir mi? Cevher ve araz ezeli olabilir mi? 3
Kur'an'da hep savaştan bahsedilmesi, erkeklerin çok kadınla evlenmesine izin vermesi garip
değil midir? ...................................................................................................................................4
"Bu din daima ayakta duracak, kıyamet kopuncaya kadar mü'minlerden bir grup onun
yolunda cihad edip savaşmaktan asla vazgeçmeyecektir." hadisini açıklar mısınız? ...............6
Kıyamet günü Allah’'ın rahmeti o kadar geniş olacaktır ki, şeytan bile ümitlenecektir hadisi
sahih midir? Kaynağı nedir? .......................................................................................................7
Kur'an'da her savaştan sonra son dakika ayetleri iniyor. Sanki teknikdirektörün maç sonrası
yorumları gibi ayetlerin inmesi garip değil midir? .....................................................................8
İsrailoğullarının Hz. Musa'ya avret yeri olmadığı için, eziyet ettikleri rivayet ediliyor, doğru
mudur? ........................................................................................................................................10
Peygamber efendimiz hapşırdığı/aksırdığı vakit sol elini mi kullanırmış? ..............................11
Din, güzel ahlâktır. Ahlakı güzel insan her yaşta güzeldir.” sözü hadis midir? Açıklar
mısınız? .......................................................................................................................................12
2
Bedir esirleri içinde bulunan Süheyl bin Amr'ı kurtarmak için
parası olmadığından dolayı kendini rehin vermek isteyen
Mikraz bin Hafs sonradan Müslüman olmuş mudur?
İbn Hibban O'nun sahabe olduğunu ifade etmiştir. Ancak İbn Hacer el-Askalani İbn Hibban
dışında sahabe olduğunu söyleyen kimseyi görmedim demiştir.(bkz. İbn Hacer el-Askalani,
Kitabu'l-İsabe fi-Temyizi's-Sahabe, III, 452)
Deniz salyangozunu toplayıp satmak haram mıdır? Köpek
maması vs. yapmak için kaynar suya atılarak yapılıyor başka
yolu da yok.
Deniz salyangozunu helal gören mezhepler vardır, bu sebeple toplayıp satmak da caiz olur.
Öldürmenin başka yolu yoksa bahsettiğiniz şekilde öldürülür.
Cevher ve araz nedir? Cehver arazdan ayrı yaşayabilir mi?
Cevher ve araz ezeli olabilir mi?
Cevher, bir şeyin maddesi demektir. Araz ise, o maddenin varlığın bağlı olarak ortaya çıkan bir
özelliktir. Mesdela: demir bir cevherdir; onun sertliği ise bir arazdır. Gümüş bir cevherdir, onun
beyazlığı ise bir arazdır. Diğer bir ifadeyle, Varlıkta kalabilmesi için başka bir şeye muhtaç
olmayan maddeler cevherdir, başka şeye muhtaç olan hassalar, özellikler, sıfatlar arazdır.
Meselâ elma, altın birer cevherdir. Bunların rengi, kokusu, şekli ise arazdır. Renk cisim ile
vardır, onun üzerinde görünür, cisim olmazsa, renk olmaz. Kâinatın tamamı cevher ile arazdan
meydana gelmiştir.
Bu gerçeği kavradıktan sonra, cevher ile arazın ezeliyetinden söz etmenin mümkün olmadığı
kolayca anlaşılır. Çünkü cevher de araz da sonradan var edilmişlerdir.
3
Kur'an'da hep savaştan bahsedilmesi, erkeklerin çok kadınla
evlenmesine izin vermesi garip değil midir?
Savaş insanların, dünyanın bir realitesidir. Hz. Adem’den beri büyük-küçük çapta savaşlar hep
var olmuştur. İki kişi kavga ederken de aslında bir savaş yapıyorlar. Çünkü savaş bir kavgadır.
Daha önce gelmiş, geçmiş peygamberler de kavimleriyle hep bir kavga ve savaş içinde
olmuşlar. Bu gerçeğin en doğru şahidi, tarihtir. Demek ki savaş İslam’a mahsus bir olgu
değildir.
Önemli olan savaşın sebebidir, kimin bu savaşı başlattığıdır. Hangi tarafın haklı, hangi tarafın
haksız olduğudur. Bu açıdan bakıldığında, tarih bize gösteriyor ve şahitlik ediyor ki, İslam’da
savaş -müslümanlar açısından- hep bir savunma amaçlı olmuştur. İslam’ın kadınlara, kölelere
verdiği imtiyazları hazmedemeyen Müşriklerin ağaları, böyle bir dinin yaşamasına fırsat
vermemek için savaşa girmekten kaçınmamışlar.
İlk büyük savaşlar olan Bedir, Uhud, Handek savaşlarının Medeine’de cereyan etmiş olması,
saldırgan tarafın İslam düşmanları olduğunu kör olanlara da gösterir. Müslümanların en büyük
düşmanlarını barındıran ve o gün için müslümanlar için en büyük stratejik yer sayılan
Mekke’nin fethedilmesi keyfiyeti, İslam peygamberinin insanlık için nasıl büyük bir örnek
olduğunun misalleriyle doludur. En sevdiği memleketi olan Mekke’de kendisinin bile
kalmaması, İslam’da emperyalist düşüncenin olmadığını gösterdiği gibi, yıllarca kendisine ve
diğer müslümanlara etmedik eza ve cefa bırakmayan, onları yurtların kovmakla kalmayıp,
dünyanın hiç bir yerinde hakkı hayatı tanımayan ve bu yüzden Habeşistan’a kaçanları orada da
rahat bırakmayan ve Medine’ye hicret eden müslümanlara orada da rahat yüzünü görmelerini
içlerine sindirmeyen o en azgın düşmanlarını avucunun içine aldıktan sonra, “gidin
serbestsiniz” deme erdemini gösteren bir peygambere savaş konusunda dil uzatanın dilini tarih
keser ve onları tekzip ederek susturur.
Kur’an’da bazı savaşlardan sonra inen ayetlere baktığımızda, şu hususların vurgulandığını
görüyoruz.
Müslümanları, -Uhud savaşında olduğu gibi-verdikleri zayıattan ötürürü teselli etmek ve
cesaretlendirmek.. Huneyn savaşında olduğu gibi, Savşta da olsa müslümanların zerre
kadar tevhid akidesine aykırı bir tarzda Allah’ın kuvvetine değil de kendi güçlerine
güvenmelerinin kendilerine çok pahalıya mal olduğuna dikkat çekmek... Mekke fethinde
olduğu gibi, kendisine boyun eğmek zorunda kalan bütün insanları affetmek, islam dininin en
mümtaz özelliklerinden biridir ve eşsiz bir insanlık örneğidir. Zaten islam, en büyük insanlıktır.
Bir erkeğin dört kadın alabilmesi, buna mukabil, bir kadının dört erkekle evlenememesi-sizin
bakış açınıza göre- bize hiç de ilginç gelmedi.
Çünkü, bu gün müslüman olsun, olmasın, dünyanın hiç bir yerinde dört kocalı bir kadına
rastlayamazasınız. Çünkü, kadının yaratılışı, fıtratı, bünyesi, ahlakı, mizacı buna imkan
vermez..
İslam erkeklerin sınırsız bir şekilde kadınlarla evlendiği bir devirde indi ve bu sınırsızlığa bir
sınır çekti ve maksimum dört kadınla evlenmeye izin verdi. Bu izni de adalet unsuruna
bağlayarak, buna gözü kesmeyenlerin yalnız bir kadınla yetinmelerini tavsiye ederek kadın
haklarına karşı erkekleri zabt-u rabt altına aldı.
4
Bununla beraber, en fahişe bir kadın dahi resmi olarak iki veya dört kocayla evlenmeyi onuruna
yedirmez. Oysa erkek bununla gurur duyar. Bu insanlığın bir realitesidir. Demek ki, İlahi
hikmet kadınların aynı anda birden fazla erkekle evlenmelerinin çirkin yüzünü, fıtratlarında/
yaratılışlarında yazarak, genlerine kodlayarak, onlara çok pozitif bir ayrımcılık yapmıştır. Zira
hiç bir kadın böyle bir onursuzluğa razı olmaz. Dünyanın realitesi bunun açık göstergesidir.
-Bu sebeple diyoruz ki, İslam dini sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi, kâinatın yegâne
yaratıcısı olan Allah’ın uygun gördüğü bir nizamdır. İnsanların hataları hariç, bu nizamın
kendisinde hata olmaz. Ön yargılardan vazgeçelim ki, dünyada ve ahirette mutlu olalım.
Unutmayalım ki, cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir. Dinde zorlama olmadığına
göre, dileyen bu iki mekandan birini tercih edebilir.
İlave bilgi için tıklayınız:
İslam dini savaş ve kılınçla mı yayılmıştır? | Sorularla İslamiyet
Kadın - erkek eşitliği söz konusu mudur? | Sorularla İslamiyet
Neden erkeğin dört kadınla evliliğine müsaade edilmiş? Buna ...
Cenab-ı Hak, hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde insanlara ibadeti emretmesi ve bu görevi
yerine getirmeyenleri şiddetle tehdit etmesi, nedendir? | Sorularla İslamiyet
Kur’an’ın Mucizeleri | Seyrangah TV
5
"Bu din daima ayakta duracak, kıyamet kopuncaya kadar
mü'minlerden bir grup onun yolunda cihad edip
savaşmaktan asla vazgeçmeyecektir." hadisini açıklar
mısınız?
Benzer ifadelerle söz konusu olan bu hadis-i şerif şu kaynaklarda yer almakatdır: (Buhari,
itisam, 10, Müslim, iman, 347, imare, 170; Ebu Davut, fiten,1; Tirmizi, fiten, 37,51; İbn Mace,
mukaddime, 1)
Bunun anlamı şudur: Allah İslam dinini kıyamete kadar koruyup devam ettirecektir.
İslam dininin korunması bir anlamda Kur’an’ın korunmasıyla paralel olarak gerçekleşecektir.
“Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz”(Hicr, 15/9)
mealindeki ayette Kur’an’ın korunacağına açık garanti verilmiştir.
Kur’an’ın kaynalık ettiği İslam dininin koruması ise, fıkıh, hadis, tefsir, kelam, tasavvuf gibi
değişik ilim dallarında hizmet eden alimlerin yaratılmasıyla tahakkuk ettirilmiştir. Bu alimler, her asırda bir taife olarak-Allah’ın dinine yardım ettikleri için Allah da onları muvaffak
etmiştir.
Bu hakikatin temel dayanağı ayet ve hadislerdir. Misal olarak birkaçını aşağıda görmekteyiz:
"Ey iman edenler! Eğer siz Allah'ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve sizi
dininizde sabit kılar"(Muhammed, 47/7).
"Eğer Allah size yardım ederse, artık hiç kimse sizi mağlup edemez(Al-i İmran, 3/160).
"Allah sizden iman edip güzel işler yapanları, kendilerinden önce gelen müminleri hâkim
kıldığı gibi, onları da dünyada hâkim kılacağını, kendileri için beğenip seçtiği dinlerini tatbik
etme gücünü vereceğini, yaşadıkları korkulu dönemin ardından kendilerini tam bir güven e
erdireceğini kesin olarak vaad etmiştir. Artık onlar, yalnız bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana
ortak koşmazlar. Ama kim bundan sonra da nankörlük ederse, onlar artık yoldan çıkmış
fâsıkların tâ kendileridir(Nur, 24/55).
Bu ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki, Allah'ın dinî yardım konusundaki ikramları, insanların
liyakatine göre, dinlerine karşı gösterdikleri samimi duruşlarına göre söz konusu olacaktır.
Aslında sorudaki sözkonusu olan hadiste zikredilen grubun galibiyeti "hak" kavramıyla birlikte
anılmaktadır.
Hz. Peygamber(a.s.m)'in bu vaadi, elbet yerine gelecektir. Ancak bu iş, "hak" ve hakikatle
barışmayı şiar haline getiren insanlarla gerçekleşecektir.
Bu hadisi şerifi "Ahirzamandan bahseden mühim bir hadis" olarak takdim eden Bedüzzaman,
bunu açıklarken, özetle şu görüşlere yer verir:
İslam'ın gelişinden beri her asırda hak ve hakikate hizmet eden Allah'ın samimi kulları hep var
ola gelmiştir. Ramazan-ı Şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma
geldi. Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen
ihtar edildi.
6
Baktım, bu hadis-i şerif, her asırda gelen ve hak üzerinde devam eden taifelere baktığı gibi,
işarî manasıyla, bu asırda hak ve hakikati ders veren, hakka hizmetten başka hiçbir amaçları
olmayan Nur talebelerinin vaziyetine ve onların hizmetlerinin hicrî 1506'ya kadar, gittikçe
güçlenerek devam edeceğine işaret etmektedir(Kastamonu, s.27-28).
Evet, biz şuna iman ediyoruz ki, Allah'ın her söylediği doğrudur. Ve Allah şöyle
buyurmaktadır:
"O inkârcılar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Kâfirler, hoşlanmasa da, elbette
ki Allah, nurunu tamamlayacaktır. Müşrikler hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak
için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen odur (Tevbe, 9/32-33).
Kıyamet günü Allah’'ın rahmeti o kadar geniş olacaktır ki,
şeytan bile ümitlenecektir hadisi sahih midir? Kaynağı
nedir?
İbn Kesir "Rahmetim her şeyi kuşatmıştır"(A'raf 7/100) ayetinin tefsirinde "Nefsim kudret
elinde olan Allaha yemin olsun ki kıyamet günü Allah'ın rahmeti geniş olacak ve İblis bu
rahmetin ona da isabet edeceğini ümit edecektir" hadisini zikretmiş ancak zayıf olduğunu
belirtmiştir.(bkz. İbn Kesir, Tefsiru'l Kur'anü'l Azim, 2/220)
7
Kur'an'da her savaştan sonra son dakika ayetleri iniyor.
Sanki teknikdirektörün maç sonrası yorumları gibi ayetlerin
inmesi garip değil midir?
Güneşi yıldız böceği gibi görmek, görenin kapasitesini gösterir. Süfli arzuların peşine
takılanların, çocuk heveslilerin, ulvi ifadelerin güzelliklerini anlamamaları normaldir.
Kimi sabahtan akşama kadar oyun oynar, kimi felsefe yapar, kimi bilimsel keşifler ortaya
koyar, kimi tembel tembel oturmaktan zevk alır. Her biri kendi zaviyesinden bir lezzet alır.
Ancak gerçekte bunların hepsi bir mi?
Kur’an’da bazı savaşlardan sonra inen ayetlere baktığımızda, şu hususların vurgulandığını
görüyoruz.
Müslümanları, -Uhud savaşında olduğu gibi-verdikleri zayıattan ötürürü teselli etmek ve
cesaretlendirmek.. Huneyn savaşında olduğu gibi, Savşta da olsa müslümanların zerre
kadar tevhid akidesine aykırı bir tarzda Allah’ın kuvvetine değil de kendi güçlerine
güvenmelerinin kendilerine çok pahalıya mal olduğuna dikkat çekmek... Mekke fethinde
olduğu gibi, kendisine boyun eğmek zorunda kalan bütün insanları affetmek, islam dininin en
mümtaz özelliklerinden biridir ve eşsiz bir insanlık örneğidir. Zaten islam, en büyük insanlıktır.
Savaşlardan sonra inen ayetler, aynı hususu değil, çok değişik dersleri ihtiva eden farklı irşat
üslubuyla yer alan ifadeler sözkonusudur.
Herkes görsün diye, değişik savaşlardan sonra inen bazı ayetlerin mealini aşağıda takdim
ediyoruz:
Bedir savaşından sonra inen ve bu savaşın ana gayesini özetleyen ayetler:
“Allah iki topluluktan birine sizi galip kılacağını vâd ettiğinde siz silahsız olan topluluğun (Ebu
Sufyan’a ait kervanın) sizin olmasını arzu ediyordunuz. Halbuki Allah, emirleriyle hakkı üstün
kılmak ve şirkin kuvvetini yok ederek kâfirlerin ardını kesmek istiyordu ki, o suçlu müşrik
gürûhu hoşlanmasa da, hak olan İslâm’ı yüceltsin, batıl olan şirki de ortadan kaldırsın”(Enfal,
8/7-8).
Uhud savaşından sonra inen ve oradaki mağlubiyeti özetleyen ayetler:
Yenilgiye uğramış olan müslümanları teselli eden ayetler:
“Sakın yılmayın, üzüntüye kapılmayın, eğer iman ediyorsanız mutlaka üstün gelirsiniz! Şayet
siz (bu Uhud savaşında) yara aldı iseniz, karşınızdaki düşman topluluğu da (bedirde) benzeri
bir yara aldı. İşte Biz, Allah’ın gerçek müminleri ortaya çıkarması, sizden şehitler
edinmesi, müminleri tertemiz yapıp kâfirleri imhâ etmesi için, zafer günlerini insanlar
arasında nöbetleşe döndürür dururuz. Allah zalimleri sevmez. Allah, sizin içinizden cihad
edenlerle sabır gösterenleri ortaya çıkarmadan, kolayca cennete girivereceğinizi mi
zannettiniz?”(Ali İmran, 3/139-142).
Hendek savaşından sonra inen ve müslümanlara o zor şartlarda yapılan ilahî yardımı
hatırlatan bazı ayetler:
8
“Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani birleşik ordular
üzerinize saldırmıştı da, Biz onlara karşı, bir rüzgâr ve sizin göremediğiniz ordular
göndermiştik. Allah yaptığınız her şeyi görüyordu.
O vakit onlar hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Gözleriniz şaşkınlıktan
ötürü kaymış, yüreğiniz ağzınıza gelmişti.Siz de Allah hakkında türlü türlü zanlar beslemeye
başlamıştınız.
İşte orada müminler çetin bir imtihana tâbi tutulmuş, şiddetle silkelenmiş ve kuvvetli bir
şekilde sarsılmışlardı.
Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık (iman zayıflığı) olanlar: “Allah ve Resulünün
bize zafer vâd etmesi, meğer bizi aldatmak içinmiş!” diyorlardı.”(Ahzab, 33/9-11).
Bu gibi çetin imtihanların altında yatan asıl neden, samimi olan müminlerle olmayan
münafıkların durumunu orta yere sermektir. “Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin
başlarına gelen durumlara maruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle
ezici mihnetlere, öyle zorluklara dûçar oldular, öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ile
yanındaki müminler bile “Allah’ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?” diyecek duruma
geldiler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır”(Bakara, 2/214) mealindeki ayette bu gerçeğin
altı çizilmiştir.
Huneyn savaşından sonra inen ve müslümanların savaşın başlangıcında büyük bir yenilgiye
uğramanın hikmeti, onların çokluğuna güvenmeleri, daha sonra kazandıkları zaferin ise
Allah’ın bir lütfu olduğunu bildiren ayetler:
“ Şu kesindir ki Allah size birçok savaş yerlerinde yardım etti, Huneyn günü de... O gün ki
sayıca çokluğunuz sizi böbürlendirmiş ama bu, size fayda etmemişti. Olanca genişliğine
rağmen, dünya başınıza dar gelmişti.Sonra da bozguna uğrayarak düşmana arka çevirip
kaçmaya başlamıştınız.
Sonra Allah, Resulünün ve müminlerin üzerlerine sekinetini, güven veren rahmetini indirmiş,
sizin göremediğiniz ordular göndermişti de Kendisini tanımayan o kâfirleri azaba uğratmıştı.
İşte kâfirlerin cezası budur”(Tövbe, 9/25-26).
Anlayan sivrisinek saz; anlamayana davul zurna az !
9
İsrailoğullarının Hz. Musa'ya avret yeri olmadığı için, eziyet
ettikleri rivayet ediliyor, doğru mudur?
"Ey iman edenler! Sakın Musa'ya eziyet verenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu,
onların söylediklerinden beri tutmuştur. O, Allah'ın katında değerli bir kişiydi." (Ahzab,
69)
Hz. Musa'ya Verilen Eziyet:
«Ey iman edenler! Musa'ya eziyet verenler gibi olmayın» ayeti bir görüşe göre Zeyneb binti
Cahş hadisesinde konuşanlar hakkında nazil olmuştur. Onların konuşmaları Allah Rasûlü'ne
eziyet veriyordu. Cenab-ı Hak, Musa'yı onların sözünden veya onların dediklerinden tebrie etti.
Onları, Hz. Musa'ya isnad ettiklerinde yalancı çıkardı. Hz. Zeyneb hususunda Rasûlullah'a
nisbet edilen durumlarda o nisbeti yapanları yalancı çıkardı.
Kurtubi şöyle der: «Cenab-ı Hak münafıklar ve Rasûlullah ile müminlere eziyet veren
kâfirlerden bahsettikten sonra Rasûlullah'a eziyet vermekten bizleri sakındırdı.
Peygamberleri Hz. Musa'ya eziyet verdikleri hususlarda Beni İsrail'e benzememelerini
emretti.»
Allah Rasûlü'ne ve Musa'ya yapılan eziyetler hususunda ihtilaf vardır. Nakkaş, «Hz.
Muhammed'e yapılan eziyet, Zeyd Muhammed'in oğludur demeleriydi» der.
Ebu Vail «Rasûlullah'a yaptıkları eziyetten maksat Peygamber'in bir ganimet malım
taksim esnasında ensardan birisinin, bu taksimatta Allah'ın rızası kastedilmedi
demesidir. Bu durum Hz. Peygamberce söylenildi. Hz. Peygamber «Allah Musa'ya
merhamet etsin. O'na bundan daha fazla eziyet edildiği halde o sabretti» demiştir.
Hz. Musa'ya yapılan eziyete gelince, bu Ebu Hureyre'nin Rasûlullah'tan rivayet ettiği şu hadiste
belirtilmiştir:
«İsrailoğulları çıplak olarak yıkanıyorlardı. Hz. Musa da çok utangaç olduğundan dolayı
bedenini örter, gizlerdi. Bir grup «Hz. Musa'nın yumurtalıklarında şiş vardır» dedi.
Bir grup «Bedeninde alacalık vardır», bir grup «Başka bir hastalık var ki kendisini bu
kadar koruyor» dediler.
Bir gün Hz. Musa, Şam arazisinde bulunan bir çeşmede yıkanmak üzere gitti. Elbisesini
bir taş üzerine koydu. Taş onun elbisesini kaçırdı. Musa çıplak olarak taşın arkasına
düşerek «Ey taş, benim elbisemi var, ey taş, benim elbisemi ver!» diye bağırdı.
Taş, İsrailoğulları'ndan bir cemaatin huzuruna kadar gelip durdu. Onlar Hz. Musa'nın
bedenine baktılar ki o, yaradılış bakımından insanların en güzellerinden ve suret
bakımından da insanların en mutedilidir. Onda söylenen hastalıklardan hiçbiri yoktur.
İşte Cenab-ı Hak «Allah onu dediklerinden tebrie etti» buyuruyor».»
Hadisi Buhari ve Müslim bilmânâ rivayet etmişlerdir.
Ayet metnindeki «Vecih» kelimesi büyük demektir. Araplar bu lâfzı büyük ve derecesi yüksek
olan kimseler için kullanırlar. Rivayete göre Hz. Musa, Cenab-ı Hak'tan bir şey istediğinde
Allah onu verirdi.
(Bk. Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 13/272-273.)
10
Peygamber efendimiz hapşırdığı/aksırdığı vakit sol elini mi
kullanırmış?
Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: "Cenâb-ı Hak aksırmayı sever, esnemeyi ise kerih görür.
Esneyen kimse elinden geldiğince ona mâni olmaya çalışsın, hah hah diye ses çıkarmasın."
Diğer bir rivayette de: "Elini ağzına koysun." denilmiştir. (bk. Buhârî, Edeb 125, 128, Bed’ülHalk 11; Müslim, Zühd 56, (2994); Ebû Dâvud, Edeb 97, (5028); Tirmizî, Salât 273, (370),
Edeb 7, (2747, 2748).)
Diğer bir hadisi şerifte de "Sizden biriniz hapşıracağı zaman iki avucunu yüzüne koysun ve
(hapşırırken) sesini kıssın(kısmaya çalışsın)." tavsiyesi vardır. (bk. Müstedrek, Hakim-i
Nisaburi, Edeb, 6, no: 7684)
Ayrıca, Resûlullah aleyhissalatü vesselam aksırdıkları zaman elini veya mendilini ağzına tutar,
böylelikle sesini azaltmaya –veya ağzını yummaya- çalışırdı.(Ebû Dâvûd, Edeb 90; Tirmizî,
Edeb 6)
Aksırma, insanın burun kanallarının ve genzinin birtakım maddelerden temizlenmesine bir
vesiledir. Bu sebeple, aksırırken şiddetli nefesle ağız veya burundan birtakım şeylerin çıkması
muhtemeldir. İşte Efendimiz’in ağzını yummaya çalışmasının, eliyle veya mendille
kapatmasının sebebi budur. Ayrıca ağız mümkün mertebe yumulunca sesin de azalacağı
tabiîdir.
Özellikle başkalarıyla bir arada iken bunlara riayet edilmesi çok önemlidir. Fakat her hâl ü
kârda aksırırken ağzımızı elimizle veya bir mendille kapatmamız sünnete uygun bir davranıştır.
Peygamber Efendimiz’in ağzını bazı kere elleriyle, baean de bir mendille kapattığı çeşitli
rivayetlerden anlaşılmaktadır. Aksırırken sesin çok yüksek olması başkalarını rahatsız ettiği
kadar, kişinin kendi vücut azâlarına da zarar verebilir.
Özetle:
- Aksıranın eliyle veya bir mendille ağzını kapatması sünnetle belirlenen edebe uygundur.
- Aksıran sesini kısmaya ve ağzını yummaya özen göstermelidir.
- Yüksek sesle aksırmak, cemiyet içinde başkalarını rahatsız edeceği gibi, aksıran için de zararlı
olabilir.
11
Din, güzel ahlâktır. Ahlakı güzel insan her yaşta güzeldir.”
sözü hadis midir? Açıklar mısınız?
“Din güzel ahlaktır” hadisi, Gazali tarafından İhya’da nakledilmiştir(İhya,3/50). Zeynu’l-Iraki,
bu hadisn mursel olduğunu belitmiştir.
Hadisin “Ahlakı güzel insan her yaşta güzeldir” kısmına kaynaklarda rastlayamadık.
Güzel ahlakla ilgili pek çok rivayet vardır. Bunlardan birkaçı şöyledir: “Müslüman bir
kimsenin verildiği en faziletli erdem güzel ahlaktır”(Kenzu’l-Ummal, h. no: 5209)
“Mizanda en ağır gelen amel güzel ahlaktır”(İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 10/458).
“Kişi güzel ahlakıyla oruç tutan ve namaz kılan kimselerin derecesine kavuşur”(İbn Hacer,
a.g.y).
-Bazı alimlere göre, güzel ahlak, başkasına eza-cefa vermemekten ziyade, başkasının ezacefasına tahammül eden, karşılık vermeyen kimsenin davranışıdır(bk. Gazali, İhya, 3/50).
“Siz bütün insanlara malınızla genişlikte (iyilikte) bulunmanız mümkün değildir. Öyleyse,
güzel ahlakınızla ve mütebessim cehrenizle onlara iyilikte bulunun”(Kenzu’l-Ummal, h.no:
5158) manasına gelen hadiste güzel ahlakın önemli bir portresi çizilmiştir.
12
Download