KARBON AYAK İZİ, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE ÇELİK

advertisement
KARBON AYAK İZİ, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE
SEKTÖRÜMÜZ
ÇELİK
Muammer BİLGİÇ
Karbon ayak izi, çelik üretim sektörümüz açısından bakıldığında,
çoğunlukla
günlük
hayatın içinde yer almayan bir tanımlama gibidir. O halde nasıl oluyor da bizler için bu kadar
hayatın dışında bir kavram yıllardır dünyada çelik üretim sektörü ile ilgili teknik ve ticari bir
çok çalışmanın ilk giriş cümlesinde yer alıyor?
Sürdürülebilirlik; tek başına günlük işleyişin korunması ve tekrar edilebilir kılınması mıdır ,
yoksa daha uzun vadeli, üretim proseslerini, kaynak kullanımını, çevreyi, yaşadığımız toplum ve
onun kaynaklarını , rakiplerimizin konumunu, algılamalarını ve
yönelimlerini ; lokal değil
global bir perspektif ile değerlendiren bir kavram mıdır?
Sanırım
Türkiye çelik sektörünün dünyadaki genel uygulamadan farklı tekil özelliği olan
ağırlıklı hurdaya
dayalı
yapısının
bu iki kavramın Türkiye’de genelden farklı
algılanmasında etkisi bulunmaktadır.
Oysa çelik
üretimi cevher ve kömür
ile başlamıştır, Dünya çelik üretiminin yaklaşık
% 75’ i cevher ve kömür esaslı prosesler ile gerçekleştirilmektedir, Türkiye’de ise bu oran % 28
dir. Çelik üretiminin temel unsurları olan Cevher ve Kömür’ün, Çelik ile ilgili
çoğu
tartışmanın temel konusu olması da bu nedenle doğaldır ve belki Türkiye’nin ayrıcalıklı
konumu nedeni ile, entegre tesisleri bir yana bırakır isek bu tartışmalardan uzak kalması da bu
nedenle doğaldır.
Ancak artık hiçbir üretim sektörünün
global gelişmelerden ve tartışmalardan
uzak kalma
lüksü yoktur. Konular ilk algılamada bizler için çok yaşamsal değil gibi gelse de, gerçek te
öyle değildir.
Karbon ayak izi ve sürdürülebilirlik tartışmalarının hemen alt grubunda;
daha az karbon
kullanımı ve dolayısı ile daha az CO2 salınımı,
daha az enerji kaynakları kullanımı, her
türlü hammaddenin çeliğe dönüşüm yolculuğunda yüksek verimlilikte kullanımı, daha az
gaz, sıvı ve metalik atık üretimi , atıkların ve kayıp enerjinin geri kazanımı, yeni kaynaklar ve
daha ekonomik kullanım yolları ile daha esnek ölçekte ve düşük yatırım maliyetinde
proseslerin geliştirilmesi Çelik dünyasının bize uzak gibi görülen temel tartışma konularıdır.
Innovation ve bilimsel çalışmaların temel itici
mekanizmasının endüstriyel üretimin
gereklilikleri, teknolojik yetersizliklerin ve proses sorunlarının çözüm zorunluluğu, firmaların
rekabette öne geçme arzuları, karlılık talepleri, büyümenin ve mevcudun sürdürülebilirliği gibi
etmenlerin sonucu olduğu
genelde kabul edilen
bir gerçektir. Çelik üretimi ile ilgili tüm
bilimsel çalışmalarda da bu etmenlerin etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Direct Smelting , Hismelt, atık ısı geri kazanımı , sıfır atık , Itmk 3 ve RHF teknolojisi, metalik
atıkların geri kazanım prosesleri, termodinamik modellemeler, IT teknolojilerinin proses kontrol,
geliştirme ve yeni ürünler için kullanılması, eskiden değersiz olan kaynaklara yeni prosesler
ile değer kazandırılması gibi konular uzun yıllardır çelik üreticilerinin gündeminde olan
araştırma konularıdır.
Rahatlıkla söyleyebiliriz ki milyarlarca dolar harcanan bu çalışmalar, sektörün geleceğini ve
bu gelecekte rol alacak oyuncuların kimler olacağını belirleyecektir. Sektörün büyük oyuncuları
bu çalışmaların içinde olmaya son derece önem vermektedir, çok önemli bir bütçe ve insan
kaynağını bu çalışmalara ayırmaktadırlar. Diğerleri de en azından heyecan ile bu gelişmeleri takip
etmekte ve geleceklerine yön vermeye çalışmaktadırlar.
Sadece örnek olması anlamında söyleyebilirim ki ; cevherden sıvı çeliğe giden heyecan verici
yolculukta
şu anda ortalama 16,5 MBtu/ ton enerji harcanmaktadır, bu değer , 1975 lerdeki
değerin % 50 altındadır. Ancak teorik elde edilebilir değerin 10,9 ve pratik minimumun ise 11,4
MBtu / Ton olduğu düşünülmektedir. Bir diğer deyiş ile AR & GE çalışmalarının önünde mevcut
tüketimi yaklaşık % 30 daha azaltabilecek bir süreç vardır.
Bu süreçte önde olanlar, sektörün geleceğinde de önde olacaklardır. Önde olanların sadece bu
noktada önde olmak peşinde koşmadıkları da ayrı bir gerçektir. Sinterleme, Peletleme ,
Koklaştırma , yüksek fırın gibi klasik unsurları by pass edip daha esnek, ekonomik, ölçekli ,
daha az yakıt tüketen , daha yüksek malzeme verimliliğine sahip teknolojiler ve prosesler veya
en kısa tanımlaması ile Direkt Ergitme prosesleri gelecekte belirleyici olacaktır ve bu
prosesleri geliştirenler geleceği de belirleyecektir.
Çelik üretim sektörü gibi ağır sanayi olarak adlandırılan bir sektörde Innovation çok da
anlamlı ve uygulanabilir bir kavram değilmiş gibi durmaktadır, ancak hiç te öyle değildir.
Sektörün, yukarıda tanımlamaya çalıştığımız yaşamsal hedefleri üretimin her aşamasında
Innovative uygulamaları ve teknolojileri gündeme getirmektedir.
Bu tespitler ile beraber asıl
değerlendirmemiz gereken,
34 Milyon ton Çelik üreten ve
Endüstriyel üretimin temel malzemesi Çelik’ te Dünya’nın 8 büyük üreticisi konumuna gelen
Türkiye’de;
değindiğimiz
konularda
hangi çalışmaların yapıldığı,
bizi çevreleyen
Dünya’nın gündemi ile, bizim gündemimizde hangi paralellikler olduğudur. Hurdaya dayalı bir
sektörün içinde olmamız, bizi bu tür konulardan uzak tutuyor gibi görünebilir, ancak nereye
gideceğini bilmeyen yelkenliye hiçbir olumlu rüzgar uzun vadede
yol veremez. Hurda temelli
ve Elektrik Ark Ocaklı, uzun veya yassı çelik üretimi sektöründe , mevcut paradigma ile
sürdürülebilirlik sorusu her türlü risk analizi çalışmasının ilk maddesi olacak önemdedir.
Sadece tonaj üretmek, inanılmaz bir büyüme hızına sahip olmak , tek veya iki ürün grubunda
hakim olduğumuz pazarları
belirleyebilmek ve çok dinamik olmak sürdürülebilirlik açısından
yeterli değildir. Dünya’da büyümeye liderlik etmeyi takip etmesi gereken, bu hızlı büyümeyi
entellektüel birikim ile desteklemektir. Söz konusu yaklaşım önemli bir paradigma değişimini
gerektirmektedir.
Yeni paradigmalar, ancak mevcut olan paradigmanın sorunları açıklamaya ve çözmeye yeterli
olmadığı fark edildiğinde ortaya çıkar. Konumuz bu yetersizliği fark etme
ve ifade etme
çabasıdır çünkü yetersizliğin fark edildiğini söylemek pek mümkün görünmemektedir.
Çelik üretim sektörümüzde bilgi yönetimi sadece teknoloji seçimlerine odaklanmamalıdır. Çevrili
olduğumuz Dünya’nın ve onun eğilimlerinin farkında olmak, atıkların ve enerji kullanımının
minimize edilmesine çalışmak, sürdürülebilir bir büyüme için temel zorunluluklardır.
MAYIS 2012
Download