çalışma hayatı ulusal sempozyumu

advertisement
İZMİR İLAHİYAT FAKÜLTESi VAKFI YAYINLARI
.
NO.
.
DİYANET İŞLERi BAŞKANLIGI
D.E.Ü. İLAHİYAT FAKÜLTESi
TÜRKİYE DİYANET VAKFI·
İşbirliğiyle Düzenlenen
e
.A
ISLAM
VE
ÇALIŞMA HAYATI
ULUSAL SEMPOZYUMU
[25-27
Kasım
- 2005]
İZMİR 2008
V.Oturum/Birinci Bildiri
ÖRGÜTLÜ İŞADAMLARlNDA İSLAM ÇALIŞMA AHLAKI
Doç. Dr. Abdurrahman KURT*
Giriş
Bugün Batı'da "çalışma ahlakı" terimi ekseriya ücretli çalışmaya
(work paid) atfedilen pozitif değerler dizisini zikretmek için kullanılır. The
Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism'de Max Weber kapitalist
toplumlardaki çalışma ahlakının köklerini Protestanlığa dayandırmış;
17.yy. Protestan inanç ve normlarının, Katolikliğinkiyle kıyaslandığında,
pozitif bir çalışma değerine ve mesleki başanya yol açtığını ileri
sürmüştür. Özellikle asketik** Protestanlar çok çalışmayı ve mesleki
başarıyı, Tanrı'yı yüceitmenin yolları ve kurtuluş (salvation) alametleri
olarak düşünmüşlerdir. Bu teze göre Protestan çalışma ahlakı, kapitalist
çalışma ahlakının gelişiminde verimli bir zemin oluşturmuştur. 1
Gerçekte, kapitalizmin başka yerlerde değil de neden sadece Batı
Avrupa toplumlarında geliştiğini sorgulayan Weber, kapitalizmin ortaya
çıkışının
Batılı
toplurnlara has kültürel bir sürecin varlığıyla
açıklanabileceğini ileri sürmüştür.· Sıkı çalışmaya ve dikkatli yatırım
yoluyla düzenli sermaye teminine bağlılık, kökleri ekonomide değil de
dinde olan bir çalışma ahlakını geliştirmiştir. Weber, kapitalizmin
yükselişinden John Calvin'in (1509-1574) doktrinlerinin sorumlu
olduğunu ileri sürmektedir. Bu doktrinin merkezinde kader (önceden
belirlenmiş kader "predestination") inancı yer almaktadır. 2 Buna göre
Tann, kurtuluşa ermiş ve lanetlenmiş olanlara halihazırda zaten karar
vermiştir ve hiç bir kimse, kendisinin kurtuluşa ermiş az sayıdaki insan
arasında olup olmadığını bilememektedir. Önceden takdir edilmiş
• U.Ü.İlahiyat Fak. Din Sosyolojisi ABD Öğretim Üyesi
•• Asketizm dünya uğruna çile çekme demektir. Asketik Protestanlık, mülk sahibi
olmanın verdiği doğal zevke var gücüyle kar§ı çıkmı§; tüketimi, özellikle lüks
tüketimint sınırlandırmı§tır. Buna kar§ılık kazancı, doğrudan doğruya Tanrı'nın isteği
olarak görmü§tür. İnanmı§ bir Kalvinist ve Püriten'in, devamlı çalı§mayı Tanrı'nın
emri ve dini arınmı§lığın vasıtası olarak benimsernesi sebebiyle Kalvinizm ve
Puritanizm kapitalist ruhun ta§ıyıcısı olmu§tur.
Marjike Ter Voert, The Effect of Religion on Work Attitudes in The Netherlands,
Social Compass, vol.40, no.1, March 1993, s.33-34.
2
Davidson, C. James and Caddell, P. David, "Religion and the Meaning of Work",
Journal for the Scientific Study of Religion, vol. 33 (2), 1994, s. 136.
İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI
kaderinin farkında olmadığı için belirsizlik ve endişeden muzdarip olan
mü' min, Weber'in deyişiyle, "kurtuluş paniğini" yaşamaktadır.
Bu kader açınazına ve kurtuluş paniğine bulunan çözüm, güzel
fiillerle, sıkı çalışmayla, disiplin ve düriistlükle me§gul olarak işte başarı
sağlamaktır. 3 İş başansının, seçilmiş olmanın bir işareti olduğu inancıyla
böylece "bilinemez kader" anlayışı daha az korkutucu hale getirilmiştir.
İnananlar için işteki başarı, Tanrı'yı yüceltme; herhangi bir zayıflık,
başarısızlık veya nefse düşkünlük ise lanetlenme anlamına gelmektedir.
Başarı, gayretkarlık, disiplin ve insaf her yerde olduğu gibi işde de hayati
öneme sahiptir.
Çalışmada başarının sonucu, Weberci teoride "dünyevile§me"
(sekülerleşme)dir. Kalvinistlerin dünyevileşme nedenlerinden biri olarak
"sapıtma" ve "yoldan çıkma" endişesiyle kendilerini devamlı çalışmaya
adamaları gösterilir. Devamlı çalışma ve sistemli olarak kendini kontrol
etme, Ka/uin'in izleyicileri tarafından dinf şüpheye karşı çare olarak tavsiye
edilmiştir. İşte bu dini şüpheye karşı aktif nefis kontrolü, dünyevi zühdün
(asketizm) temelini oluşturrnuştur. 4 O halde bilinemez kader anlayışıyla
birlikte dünyevile§menin yol açtığı "sapıtma ve "yoldan çıkma" endişesi,
Kalvinist Protestanların kendilerini sıkı çalışmaya hasretmelerinin en
önemli iki muharrik unsurudur.
Protestan ahlakı, çalışmayı 'geleneksel' çalışma ideolojisi tarafından
desteklenen günübirlik maddi ihtiyaçları karşılama aracı olarak değil,
temel bir ahlaki ve dini görev, bir 'meslek' (vocation) ya da 'davet'
(calling) olarak algılanmıştır. Çalışma; sıkı çalışma, zevk ve kendini tatmin
için değil dini asketizmin, kendini birçok şeyden mahrum etmenin,
perhizin ve kanaatin bir belirtisi olarak gerçekleştirilmeliydi. O, "Tanrı'yı
yüceitme ve bireyin ruhunu koruma" için bir görevdi. Bu görevin inkarı
ilahi bir yaptınma ve ebedi bir kınarnaya yol açardı. Bundan dolayı,
tembellik, dilencilik ve başka insanların sırtından geçinme çirkin
görülmüştür. Buna ilaveten, bir kimsenin sadece kendi geçimini
kazanmaya yönelik geleneksel çalışma fikri reddedilmekle kalmayıp,
bunun yanı sıra tüketime, maddi rahat, güç ve zevk sağlama için para
kazanma gayesiyle yatırım fikri de bertaraf edilmiştir. Daha doğrusu, boş
yere harcamadan daha fazla servet birikiirmek amacıyla servet yatırımı
hedeflenmiştir.
3
4
Özcan, Y. Ziya, "İslam Ekonomik Geli§meye Engel midir? Karşıt Delil ve Bazı
Metodolajik Dü§ünceler", İslami Araştırmalar, c.8, S.1, 1995, s.2.
Bendix, Reinhard, "Max Weber'in Din Sosyolojisi", (Yasin Aktay, M. Emin Kökta§,
Din Sosyolojisi, Vadi Y, Ank. 1998 içinde), s. 207.
330
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU
Protestan doktrinlerinde çalışmanın temel özellikleri şunlardı:
Zorunluluktan değil de bizzat bir amaç olarak çalışma, bir ahlaki görev
olarak çalışma; dini asketizmi başarmak için sıkı çalışma; disiplinli,
düzenli ve sistematik çalışma. 5
a) İslam'a Göre Mal ve Servet
İslam'da paraya perestij etme anlamına gelen "meta fetişizmi" ve
faiz şiddetle yasaklanırken ticaretin önemi vurgulanmıştır. Kur'an-ı
Kerim'de dini alana aktanlan oldukça çok sayıda ticari terimin varlığı
dikkate şayandır: Her şey Allah tarafından hesaplanıp ölçülmüştür. Allah
hesap kitabını ve terazileri yaratmış, kendini de dürüst işler için örnek
olarak koymuştur. İnsanların arnelleri bir kitapta kayıtlıdır. Hesap
gününde yargılama, hesap görmedir; mizan kurulur ve arneller tartılır.
Herkesin hesabı eksiksiz ödenir. Hiç kimse dolandınlmaz. Dindan da
dinsizi de ücretini alır. Hayat bir iştir; ya kazanılır ya da kaybedilir.
Müslüman, c€mnet karşılığında Allah'a canını ve mallarını satar. Bu mutlu
bir iştir. Allah' a ve Rasulüne iman etmek ile Allah yolunda cihad etmek,
insanlan elim bir azaptan kurtaracak bir ticarettir. İmansız olan kimse,
kutsal hakikatı yok pahasına satmıştır. 6
Bizzat İslam Peygamberi, risalet görevinden önce ticari faaliyetlerde
bulunmuştu. İlk eşi Hz. Hatice Mekke' de ticaretle iştigal eden büyük bir
iş kadınıydı. O, evlenmelerinden önce Hatice'nin ticari işinde bir yönetici
olarak çalışmıştı. Hz. Muhammed peygamber olduktan sonra da ticareti
teşvik etmeye devam etmiş; 7 pazar için üretim ve kar peşinde koşma
türünden tüm ekonomik faaliyeti makul karşılamış ve "güvenilir ve
samimi tüccardan" övgüyle bahsederek onların "Kıyamet Günü şehitlerin
arasında yer alacağını" 8 belirtmiştir.
Servet edinme konusunda İslam'ın sert doktriner tutumunun
olmaması ·sebebiyle Abdurrahman b. Avf, Osman b. Affan, Talha
ve Zübeyr gibi ünlü sahabeden bazıları ilk fetihlerden sonra çok zengin
oldular. Özellikle Abdurrahman b. Avf, Hz. Peygamber'in döneminde
çok başarılı bir işadamıydı. Medine'ye geldiğinde hiçbir varlığı olmadığı
5
6
7
8
Bayat, Assef , "The Work Ethic in Islam: A Comparison with Protestanizm", The
Is/amic Quartely, vol. Xxxvı, n.l, 1992, s.9.
Rodinson, Maxime, İslamiyet ve Kapitalizm, çev. O. Suda, Gün Y, İst. 1969, s.126.
Bir gün ashabdan Hakim b. Hizam'ı kendisine bir kurban alması için bir dinar verdi.
Hakim ticari kafaya sahip bir kimseydi. Bir dinar kanıılığnda aldığı kurbanlık koçu çok
geçmeden iki dinara sattı. Daha sonra bir dinara tekrar bir koç alarak elde ettiği bir
dinar karla birlikte döndü. Hz Peygamber artan dinarı kendisine vererek ticaretinin
bereketli olması için ona dua etti. Bkz., Ebu Davut, Ticaret, 3386.
İbn Mace, Ticaret, 1/2139.
331
İSLAM ve
ÇALIŞMA HAYATI
halde çok cüz! bir nakitle pazara giderek ticaret malı aldı ve hemen
ticaret yapmaya başladı. O, Medine'nin gıda ve diğer ticaret emtiasını
tedarik eden tüccarlanndan bir tanesiydi. 9•
İslam, sadece su ve otlak gibi müşterek kullanılan malların dışında,
özel mülkiyeti tartışmamaktadır. En azıyla yetinme zorunluluğu
olmaksızın orta düzeyde rahat bir hayat için bireysel tüketim asla
yasaklanmamıştır. Servete yönelik tenkit, mal-mülk yığınayı açıkça en
büyük hedef kabul ederek servet peşine düşmeye ve servetle gelen
iktidarın kötü kullanılışına; "haksız", "göze batan", ya da "gösteriş için"
yapılan tüketime yöneltilmiştir.
Kur'an'da, kendilerine mülk verilen Peygamberlerden bahsedilir.
Hz. Süleyman, Allah'tan "kendisinden sonra hiç kimsenin
ulaşamayacağı
bir mülk
(hükümranlık)"
talebinde
bulunan
10
hükümranlığın sembol isimlerinden bir tanesidir.
Yine Kur' an' dan
öğrenmekteyiz ki, Süleyman peygamber'in mülkü isteme sebebi, dünya
zevk ve hazları için değil "Allah'ı anmak için"di. 11
Bundan dolayı, Kur'an'da servet ve mal, meşru yollardan kazanılıp
zekatı verildiği, başkalarıyla paytaşıldığı ve başta Yüce Allah'ı anmak
olmak üzere ölümsüz değerlerin yerine geçirilmediği ölçüde dikkat çekici
bir şekilde "hayr" ve "fadlullah-Allah'ın lütfu" kavramlarıyla
isimlendirilmektedir. 12 Kur' an insanın elde edeceği maddi ve manevi tüm
Çok da
bineklik
10
11
12
hayırsever
bir kimse olan Abdurrahman b. Avf, bir gün §ehre gelen 700
maddesi yüklü kervanını sadaka olarak dağıtmıştı. Bunda, 'Rasulullah
(s.a.v)'ın, "Abdurrahman b. Avfı sürünerek Cennete girerken gördüm" buyurduğunu
i§ittim' diyen Hz. Ai§e (r.a)'nin de rolü olmuştu. 75 yaşında vefat ettiğinde 100 at,
3000 koyunu vardı. Bıraktığı malları arasında büyük bir altın kütlesi vardı ki ancak
baltalarla parçalanabildi. Bkz., İbn Kes'ir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, Büyük İslam Tarihi,
çev. Mehmet Keskin, c. 7 İst. 1994, s.270-271.
Süleyman'a "Allah' ın buyruğu ile kolayca giden rüzgar, bina kuran ve dalgıçlık yapan
mahir varlıklar ihsan edilmişti". Ona verilen birçok şey arasında, "bir ayağını tımağı
üstüne dikerek üç ayağının üzerinde duran öğdül (cins) koşu at/an" da sunulmu§tu.
Buradaki mülk, sadece insanlara hükümranlığı değil e§yaya da hakimiyeti ifade
etmektedir. Bkz., Sa'd, 38/32-38.
"Süleyman, gerçekten ben mal sevgisini Rabbimi anmak için istedim, dedi". Bkz.,
Sa'd, 38/32. Ancak, şunu da göz önünde tutmak gerekir: Elmalılı'nın verdiği bilgiye
göre, bu ayete müfessirlerin çoğu, "Süleyman, ben mal sevgisinden dolayı Rabimin
zikrinden kaldı"!, dedi" şeklinde anlam vermi§lerdir. Bkz., Yazır, M. Hamdi, Elma/ılı,
Hak Dini Kur'an Dili, c.6, Eser Y, İst. 1979, s.4096
"Sizden birinize ölüm gelip çattığı vakit, eğer bir servet (hayr) bırakıyorsa, anababaya, yakın akrabaya uygun bir tarzda vasiyet etmesi ... farz kılındı". Bkz., Bakara,
2/180; "De ki, maldan (hayr) yapacağınız harcamalar öncelikle ana-baba, en yakın/ar,
öksüz/er, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. İyilik (hayr) olarak yaptığınız her şeyi
332
gıda
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU
kazanımları
da Allah'ın bir lütfu (fadlullah) olarak görmektedirP Bazı
ayetlerde, deniz yolculuğu hemen hemen aynı kelimelerle aniatılıp
gemilerin "Allah'ın faz/u kereminden istifade edesiniz diye seyrettikleri"
ifade edilmiştir. 14 Aynı ifadeler, gece ile gündüzün yaratılışı anlatılırken
geçmekte; gecenin "istirahat için" ve gündüzün de "Al/ah'ın faz/u
kereminden rızkı aramanız için" yaratıldığı 15 ve "çalışma vakti"* kılındığı 16
belirtilmektedir. Hacc'ın sözkonusu edildiği bir başka ayette ise hacc
esnasında "cinsel ilişki", "herhangi bir günah işleme" ve "kavga etme"
şiddetle menedilirken, ticaret yaparak "Rabbınızdan gelecek bir lütfu
(kazanç)""'aramanızda bir sakınca yoktur" 17 denilmekte ve böylece hac
ticaret pazarları tasvip edilmektedir.
Kur' an' ın insan için ayakta durabilme aracı olarak gördüğü mal, 18
zekatı verilmediği ve ölümsüz değerlere ulaşınada aracı kılınmadığı
takdirde olumsuz bir anlam taşır. 19 Kur' an, "sadece zenginler arasında
dolaşan bir devlet olmaması için" 20 zenginden fakire gelir aktanmını şart
koşar. Mal ve serveti ulaşılması gereken tek bir hedef haline getirerek
ölümsüz değerlerin yerine geçirenler, toplumsal bütünlüğü sarsan
kimseler olmuşlardır. 21 Onlar malı bir emanet ve araç olmaktan çıkarıp
ilah yaptıkları ve bu sahte ilahlada gururlanıp insanlara üstünlük
tasladıkları için acıklı bir sona ulaşacaklardır. 22
"Dünya ve dünya halleri, ahiret için tamamen bir binek ve
vasıtadır. Vasıtadan mahrum olan, maksada ulaşmaktan da mahrum
olur." diyen İbn Haldun, Müslümanların elde ettiği mülk ve servetin,
tıpkı insanın doğasında bulunan ve yeri geldiğinde işlevsel olan "gadab",
"şehvet" ve "asabiye" duygusu gibi, kaçınılmaz ve tabii bir olgu
Allah bilir". Bakara, 2/215; Hz. Şuayb de kavmine, "Ben sizi bolluk (hayr)
içinde görüyorum, demişti". Hud, 11/84.
"Namaz bitince hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın faz/ından (lütfundan) arayın".
Bkz., Cum'a, 62/10.
Nahl, 16/14; İsra, 17/12; Rum, 30/46; Fatır, 35/12; Casiye, 45/12.
İsra, 17/12; Kasas, 28/73.
Şüphesiz
13
14
15
*
Me'ôş.
16
Nebe, 78/11.
•• Faz/.
17
Bakara, 2/197-198.
18
Nisa, 4/5.
19
Kehf, 18/46.
20
Ha§r, 59/7.
21
"İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetirmeyeceğini mi sanıyor? 'Yığın yığın mal
tüketmi§imdir' diyor". Bkz., Beled, 90/5-6.
22
Hümeze, 104/1-5; Tebbet, 111/2; Şuara, 26/88; Tevbe 9/55; bkz., Öztürk, Y.Nuri,
Kur'an'ın Temel Kavramları, s.347-349.
333
iSLAM
ve
ÇALIŞMA HAYATI
olduğunu söyler. 23 Ona göre Yüce Allah, hak işlere yönelik olan mülkü
sürekli övmüş; sırf bencil düşüncelerle insanlara zorbalık yapma,
hükmetme ve büyüklenme arzusu sebebiyle elde edilen mülkü ise
kötülemiştir. Nitekim, Bir gün Suriye'ye gelen Hz. Ömer, kendisini
karşılayan vali Muaviye'yi, mülkün debdebesi ve ihtişamı içinde görünce,
bunu yadırgamış ve; "Bu kıyafetinle İran Kisralarına mı benzemek
istiyorsun"? diye sormuştu. Bunun üzerine Muaviye; "Hayır, ancak biz
cephede düşmanla yüz yüzeyiz, harp ve cihad zineti ve teçhizatı ile
düşmaniara karşı görünmeye ihtiyacımız var" şeklinde cevap vererek
Halife'yi ikna etmişti. Şayet din, mülkü kökten reddetseydi Ömer ikna
olmayacağı gibi onu bu şekildeki tutumundan da vazgeçirmeye
çalışırdı. 24
Birçok din gibi İslam' da da dünyanın geçiciliği esastır. Kur' an
dünya hayatını, oyun ve eğlenceden süsten, böbürlenme aracı olmaktan,
mal ve evlat çoğaltına yarışından ibaret bir aldatıcı meta olarak niteler:
"Dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlencedir. Asıl yurt ô.hiret
yurdudur" ;25 "İyi biliniz ki, dünya hayatı oyun, eğlence, süslenme,
birbirinize karşı öğünme ve mal, çoluk-çocuk çağaltmak hususunda
birbirinizle yarışmanızdan ibarettir"; 26 "Dünya hayatı aldatıcı bir metadan
başka bir şey değildir"; 27 "Dünya hayatı sizi aldatmasın"; 28 "Mal ve ev/ad
fitneden (imtihan aracı) başka bir şey değildir" .29
Benzer olarak, birçok hadis bu dünyanın insan hayatında değersiz
ve geçici bir menzilden/duraktan daha fazla bir şey olmadığı görüşünde
odaklaşır. 30 Hz. Peygamber, Ahiretin değeriyle ilgili fikrini şöyle özetler.
"Cennette bir kamçının kapladığı alana denk (küçük) bir yer, (bütün)
dünya ve onun içinde bulunan herşeyden daha değerlidir. Sabahleyin
veya akşamieyin -herhangi bir zamanda- Allah yolunda yapılan bir
seyahat, hiç şüphesiz dünya ve onun içindeki herşeyden daha
hayır/ıdır" .31
Kutsal kitapların, Peygamberlerin ya da din kurucularının en büyük
endişelerinden birisi, dünya sevgisi ya da malına aldanarak tabiilerinin
23
24
25
26
27
28
29
30
31
İbn Haldun Mukaddime, 1/567 vd.
İbn Haldun age, 1/568.
Ankebut, 29/64.
Hadid, 57/20.
Al-i İmran, 3/185.
Lokman, 31/33
Enfal, 8/28; Teğabun, 64/15.
Hz. Peygamber, arkada§larından Abdu!!ah b. Ömer'i "bu dünyada gurbetteki bir
kimse {ğarib) ya da yolcu gibi ol" diyerek uyarmı§tır. Bkz., Buhari, Rikak, 3.
Buhari, Rikak, 2,
334
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU
dünyevileşme
sürecine girme ihtimalidir. Bundan dolayı diğer dinler gibi
İslam da bu dünyanın geçiciliğini ısrarla vurgular. Böyle olduğu için
genellikle, hem Kur'an hem Sünnet ihtiyaç sahiplerine (el-mesakfn) ve
fakiriere (el-fukara) zenginlerden (el-ağniya) daha yüksek manevi konum
atfeder. Meşhur hadis kaynağı 'Buhari'nin bir bölümünün başlığı "Fazlu'lFakr (Fakrın Fazileti)"dir. Burada geçen hadislerden birinde Hz.
Peygamber Cennet'ten bahsederken, "onun sakinlerinin çoğunluğunun"
fakirlerden oluşacağını söyler. 32
Hz. Peygamber fakirlikleri nedeniyle Müslümanları takdir ederken,
zenginleri de uyarmıştır. Dünya sevgisi, maddi zenginlik ve servet,
hadisiere göre, aç gözlülüğün eseridir, ki bu durum, insan tabiatının
mücadele edilmesi gereken bir parçası olarak görülür. Servet yeşil
(gibi)dir ve tatlı (meyve)dır ve "Ademoğlu'nun karnını topraktan başka
hiçbir şey dolduramaz" .33
"Cennet'in fakirleri" olarak görülen zenginler, ancak mallarından
ihtiyaç sahiplerine tasaddukta bulunarak servetleriyle iligili toplumsal
sorumluluklarını yerine getirebilirler. Hz. Muhammed, "şu Uhud dağı
kadar altınım olsa bile borçlarımı ödeyebileceğim miktarın dışında ondan
hiçbir şeyin, hatta tek bir Dinarın bile üç günden fazla üzerimde
34
kalmasını istemezdim" demiştir. Kur'an'a göre, kurtuluş maddi zenginlik
peşinde koşanlarda değil, ancak "Allah'ın rızasını arayanlarda olur ve
sadece onlar kurtuluşa ereceklerdir" ;35 çünkü sadece bu durum, gerçek
ve ebedi mükafata yol açar. Bu nedenle Kur'an, biriktirildiğinde değil,
servetleri Allah uğruna sarfedildiğinde zenginlere destek olur. 36
Ancak, Hz. Peygamber fakirliği zikrederken, sefalet ve umutsuzluk
içinde yaşamayı asla tavsiye etmemiş; müminlere bir hedef olarak
fakirliği göstermemiş; aksine onu, güçlü Mekke kabilelerinin özellikleri
olan yaygın lüks ve aldatıcı gururun zıddı, aşırı sadelik içinde bir yaşama
olarak düşünmüştür. Muhtemelen bu anlayış, daha sonraki hayatında
gözde eşi Hz. Aişe'ye göre, (zengin bir kadın olan ilk eşi Hz. Hatice ile
evlenciikten sonra), asla "kızarmış bir koyunu iki gözüyle" birlikte
32
33
34
35
36
Buhari, Rikak, 16.
Buhari, Rikak, ll, Rikak, 9.
Buhari, Rikak, 13,14;Zekat, 4; Müslim, Zekat, 34.
Rum, 30/38.
Bakara, 2/262. Kur'an'dan ~u ayet de dikkat çekicidir. "Allah yolunda mallarını
harcayanların durumu, her ba§ağında yüz dane bulunan yedi ba~aklı bir ekin ba~ağı
gibidir. Bakara, 2:/261. Mamafih bu, saçıp savurma ve israftan ayrılır. "~ın giderek
israf etmeyiniz, çünkü Allah müsrifleri sevmez."Kur'an, 6: 141; 7: 18; Keza bkz., 2:
262.
335
İSLAM ve
ÇALIŞMA HAYATI
görmeyen ve aylarca sadece hurma ve su ile idare eden bizzat Hz.
Peygamber'in hayatında gerçekleşmiştir. 37
Aynı zamanda o, yoksul olarak yaşamak zorunda kalanları teselli
ederek onların bunun karşılığında elde edecekleri manevi derecelerinin ·
önemini dile getirmiştir. Yoksa birçok sosyo-ekonomik ve psikolojik
sorunlara neden olabilecek fakirlik sorunu karşısında İslam Peygamberi
çok açık bir tavır alarak; "neredeyse inançsızlığa neden olabileceğini" 38
düşündüğü fakirlikten Allah'a sığınmıştır. 39
Zira iktisadi alandaki bozuklukluk, ahlaki çöküntüyü doğurur. Aynı
şekilde iktisadi alanın doğruluğu ve dürüstlüğü de doğru ve dürüst
niteliğine sahip bir ahlaki yapıyı doğurur. Fakirlik açıktır ki, kişiliğin
gelişimine aile yuvasının kurulmasına, devamına ve eşierin birbirine
bağlılığına ve her şeyden de önemlisi toplumun ahlaki yapısına olumsuz
yönde etki eder. Durum böyle olunca fakirliğin inanç, ahlak ve
davranışlar üzerindeki olumsuz etkisini kaldırmak, aileyi ve toplumu
korumak, toplumda kardeşlik duygusunu ve istikrarı sağlamak amacıyla
İslam'ın bu soruna bütünüyle savaş aştığını söyleyebiliriz.
Sadece mutasawıflar değil fıkıh, kelam, hadis ve tefsir alimleri de
faknn_ zenginliğe üstün olduğunu kabul etmişlerdir. Bunun istisnası çok
azdır. Meşhur sahabelerden Ebu Zerr el-Gifari, I. Halife'nin vefatından
sonra servet ve dünyevileşme eleştirisi yüzünden Osman ile tartışarak
Medine'yi terketmek zorunda kalmıştı40 •
Fakirliğe taraftar olan bazı zahit ve safilere göre fakirlik, tedavisi
gereken bir musibet değil, bilakis insanı azdıran ve şımartan zenginliğin
aksine Allah'ın sevdiği kullarına kendine yakın olmaları için verdiği bir
nimettir. Zenginlik, insanın kibirlenmesine, şımarmasına ve meşru
olmayan arzularını tatmin etmesine inkan sağlayabilir. Zengin bir
kimsenin nefsine hakim olması, fakirin nefsine hakim olmasından daha
zordur. Onlar, hayrı ancak şer, bela ve fesat olarak gördükleri bu
dünyadan kurtulmakta bulacaklarını düşünürler ve bundan dolayı "bir
lokma, bir hırka ile" idare etmeyi tercih ederler. Gerçekte, hemen her
dinde fakirliği öven ve onu takdis eden kimseler bulunmuştur. Onlar,
nefse ve bedene eziyet veren fakirlik nedeniyle ruhun yüceleceğine
inanırlar. Bu düşünce Hinduizm, İran Maniheizmi ve Hıristiyan
37
38
39
40
Buhari, Rikak, 17.
Beyhak'l, Şu'abü'l-İman, 5/267.
"Al/ahım fakirlikten ve küfürden sana sığınırım". Bkz., Ebu Davud, Edeb, 101; Nesai,
İstiaze, 14.
İbn Keslr, age, 71272.
336
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi
BOYUTU
ruhbanlığı gibi dini akımlardan İslam kültürüne de karışarak bazı
kabul görmüştür. 41
İslam'da zühd, Hırsitiyanlık'taki ruhbanlığı hatırlatır tarzda,
dünyadan el-etek çekmek, kuşe-i inzivaya çekilmek, tarik-i dünya
anlamına gelmez. Zühd, Allah'ın emirlerini eksiksiz olarak ifa edebilmek
için dünyevi tutkularından sıyrılmak ve nefsani arzuların peşinde
koşmaktan vazgeçmektir. Dünyaya mağlup ve maddeye mahkum değil
tersine onlara galib ve hakim olmaktır. 42
İslam'ın dünyadan el-etek çekmeyi tavsiye ederek insanlan
tamamen
ahirete
yönlendirdiğini
söylemek
de
mümkün
görünmemektedir. Fakn övmek için, "Fakir/ik iftihar ettiğim bir şeydir",
kötülemek için de "Fakir/ik iki cihanda yüz karasıdır" gibi sahih olmayan
pek çok hadis te rivayet edilmiştir. 43
Diğer taraftan İslam'a göre, bir mü'min için zengin ve servet sahibi
olmak da hedef değildir. Bir mü'minin meşru yollardan edindiği servet ve
mülk ise yukanda geçtiği üzere, zekatı verildiği, başkalarıyla payiaşıldığı
ve başta Yüce Allah'ı anmak olmak üzere ölümsüz değerlerin yerine
geçirilmediği ölçüde Allah'ın bir nimeti, lütfu, ikramı ve ihsanı sayılır.
Şunu da unutmamak gerekir ki, İnsanoğlu yaratılıştan mal-mülk ve
servet edinme içgüdüsüyle donanmıştır ve doğal olarak dünyalık
edinmek uğrunda didinir durur. Bazen bu, bir tutku, bir ihtiras halini de
alabilir. Dolayısıyla, zaten böyle bir içgüdüye sahip olan insanı İslam'a
göre, ayrıca mal-mülk ve servet edinınesi ve zengin olması için teşvik
etmeye gerek yoktur. Tersine zengin olma tutkusu çoğu zaman insanın
ahlak kurallarını çiğnemesine, yasaklanmış yollara girmesine, haksızlık
yapmasına ve gayrimeşru yollardan servet sahibi olmasına yol
açacağından bu hususta onu freniemek ve meşruiyet sınırlarında kalması
için onu uyarmak gerekmiştir. İşte İslam, sınırsız servet edinme arzu ve
hevesine sahip insanın ihtirasını dizginlemek için dünyevi zenginlik yerine
kalıcı ve sürekli olan ahiret zenginliğini önermektedir.
Görüldüğü üzere, İslam ahlaki bir görev olarak sadakayı ve fakiriere
infak etmeyi savunmakta; sırf servet maksadıyla mal biriktirmeyi teşvik
mutasawıflarca
41
42
43
Bununla birlikte fakirliği zenginliğe tercih eden sCıfiler me§ru yollardan edinilmi§ ve
me§ru §ekilde harcanan zenginliğe kan'lı da değillerdir. Hatta zenginliğin fakirlikten
daha üstün olduğu görü§ünü savunan sCıfiler de vardır (bkz., Uludağ, Süleyman,
İnsan ve Tasawuf, Mavi Y., İst. 2001, s. s.292). Cebriye ise fakirliği bir §er ve bela
görmekle birlikte bunun kaçınılmaz bir kader, takdir-i ilahi olduğu için herkesin kendi
durumuna razı olmasını ileri sürmü§lerdir.
Uludağ, age, s.292.
Acluni, ll, 87,88; Uludağ, age, s.ll8.
337
İSLAM
ve
ÇALIŞMA HAYATI
etmemektedir. Aksine, İslam' a göre nihai ilgi alanı, ahirettir. Bu durumda
bir soru akla gelebilir. Hayır-hasenat şeklinde Allah. için malın
fakiriere yeniden taksimi bir ahlaki ve dini görev ise bu, İslam'ın aslında
tembellik ve fakirliği cesaretlendirdiği anlamına gelmez mi? Pek de öyle
görünmemektedir. Her şeyden önce, Kur'an en azından teoride
tembelliğin dışa vurumu olan hırsızlığa yönelik, "suçlarına karşılık
Allah'dan ibret verici bir ceza olarak" 44 sorumluların "ellerini kesme"
kuralını uygulamak suretiyle sert tedbirler getirmiştir. Diğer taraftan
zenginlerin sadaka vermesi övülürken fakirierin onu alması teşvik
edilmemiştir. 45 Onun yerine, İslam bireyin kendi emeğinin, onun geçim
kaynağını oluşturduğu görüşünü savunmuş görünüyor. Sünnet'teki
birçok örnekte, az gelir getirse ya da güçlük içerse de kendi el emeğinden
gurur duymaya, kendine güvenıneye ve kendi kendine yeterliliğe vurgu
yapılırken, dilenmek, bağımlılık, pasiflik ve tembellik hor görülmektedir. 46
b) Pre-Modern Toplumlarda Çalışma Anlayışı
İktisadi hayatın atadan kalma usullerle geleneksel kurallara göre
biçimlendiği pre-modem toplumlarda, günümüzdeki anlamıyla bir
çalışma konsepti söz konusu değildir ve premodem insan "doğal" bir
insandır. Ekonomik faaliyetler sadece var olmak için yeterlilik ilkesine
göre düzenlenir. Çiftçiler ya da zenaatkarlar çalışmaya sadece
"geçim"lerini sağlayacaklan bir gözle bakarlar ve daha fazla da bir şey
beklemezler. 47
Çalışma, özellikle Antik çağ düşünüderi arasında köle sınıfına özgü
"aşağılık" bir iş olarak düşünülmüştür. Çünkü çalışma bir "zorunluluk"
gereği "beden üzerinde bir denetim" kurma sürecidir. Oysa Antik çağda
"zorunluluk" ve "özgürlük" birbirinin zıddı kavramlar olarak
değerlendirilmiş ve özgür insanların zorunlulukların kölesi olamayacağı
vurgulanmıştır. Bu çağda birçok düşünür tembelliğe övgüler düzmüştür. 48
şöyle
44
45
46
47
48
Kur'an, 5: 39.
Hz. Muhammed şu kuralı getirmiştir: " Yüksek (veren) el alçak (alan) elden daha
hayırlıdır". Buhari, Zekat, 17; Müslim, Zekat, 55.
Bayat, age, 17.
Sombart, Werner, "Kapitalizm Öncesi İktisadi Görüş, Der. M. Özel, Kapitalizm ve Din
içinde Ağaç Y., ist. 1993, s. 39.
Örneğin Platon "Cumhuriyet" adlı eserinde şunları söylüyor: "Tabiat, ne kunduracı
yaratmıştır ne de demirci. Bu tür uğraşlar, onları uygulayan insanları, o aşağılık
ücretlileri, durumları dolayısıyla siayasal hakları olamyan adsız sefilleri ?lçatmaktadır.
Yalan söylemeye ve aldatmaya alışık tüccarlara gelince, onlara sitede katlanılmaz bir
kötülük olarak katlanabiliriz ancak". Bkz., Lafargue, Paul, Tembellik Hakkı, çev.
Ahmet Angın, 27 Y, İst, ts., s. 71.
338
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU
Çalışma
kavramının
etimolojisine bakıldığında da çalışma
bir tür ceza olarak nitelendirilen söz konusu olumsuz veçhesi
ortaya çıkar. Batı dillerinde çalışma anlamına gelen "travail" kelimesi,
Latince işkence aleti olan "tripalium"dan türemiştir. Eski Yunan'da el işi
basitçe bir bela, bir ceza idi. Bu, Yunan kültüründen etkilenen Roma'da
da böyleydi. Romalıların çalışma için kullandıkları "labour" sözcüğü
"zahmet", "yorgunluk", "acı", "ıstırap" gibi çağrışımlara sahiptir. 49
Aynı şekilde, Yahudilik zor ve el işine dayanan çalışmayı kınarken,
entellektüel işi ise değer saymıştır. Yahudiliğin ideal şahsiyet tipi bilgindi.
İslam'ın gelişinden önce Cahiliye döneminde, yerleşik Arapların
başlıca dört ana işleri vardı: Ziraat (Medine'de), ticaret (Mekke'de),
denizcilik (Umman'ın kıyı şeridinde) ile tüm bölgede halıcılık ve
demircilik gibi el işçiliği. Bedevi Araplar el işçiliğini ve denizciliği
genellikle küçümsemekteydiler. Sözgelimi "Beni Tem im e, Azdleri
"gemici" diye küçümserlerdi, zira bunların Um man' daki hısımları
denizciydiler". 50 Bu, kısmen Arapların denizden korkmalarından
anlayışının
kaynaklanmaktaydı. 51
Mekke'de asil Kureyş kabilesi zenaatı hor görüyordu. Onlar ziraatle
eden Medineiilen de küçük görüyorlardı. Genel olarak, Cahiliye
Arapları ücretli olan ve el ile yapılan işi hakir görmüşler, ziraat, denizcilik
ve zenaat gibi meslekleri küçümsemişlerdir. Kendilerinin ve mesleksiz
yaşayanların
işlerini
yapmak üzere; mevkilerinin başkalarını
kiralamaianna uygun olması, bu asiilere güzel göründü. Böyle kimselerin
vakadarını koruduklarına ve kendilerini küçük düşürmediklerine inanılır.
Sözkonusu işlerin yerine, asil bir bedevi için, "deve/sığır çobanlığı, ticaret,
avianma ve soygun, onun gözünde insanların değer verdiği yegane
mesleklerdi". 52
Diğer taraftan, genel olarak o dönemde "zahmetli çalışmayı" ve 'iş' i
ve daha spesifik olarak başkalarına hizmet etmeyi ifade eden el-mihne
terimi, küçük düşmeyi/alçalmayı (humiliation) de tazammun ediyordu.
Gerçekte, bu kelime, hizmet etmek, kibrini kırmak, mertebesini düşürmek
ve el işinde istihdam etmek anlamına gelenmahana fiilinden türemiştir. 53
iştigal
49
50
51
52
53
Bozkurt, Veysel, Puritanizmden Hedonizme Yeni Çalı§ma Etiği, Alesta Y., Bursa,
2000, s. 15-16. Kırgızca'da çalı§ma kar§ılığı olarak kullanılan "emgeg" (Türkçe'de
emek) sözcüğü de benzer bir biçimde "sıkıntı", "zahmet" ve "yorgunluk" gibi anlamlara
gelmektedir.
Encyc/opaedia of Islam, Leiden/New York, Brill, 1987, c.l, s.375.
Cambridge History of Islam, Cambridge, Cambridge University Pres, 1970, c.l, s.88.
Encyc/opaedia of Islam, c.l, s.375.
Bkz., Lisan el-Arab, XVII, s.313.
339
İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI
Çalışma,
ancak modem çağda endüstrileşme sürecine paralel
olarak toplumsal hayatta merkezi bir önem kazanmıştır. ?re-endüstriyel
toplumların "doğal insan"ı için çalışma, geçim için yapılan bir süreçtir ve
genellikle "özel alan"a hapsedilmiştir. Çalışmanın "kamusal alan"da
gerçekleştirilmesi modern çağın bir ürünüdür. Yine pre-endüstriyel
toplumlarda insanlar şimdikinden daha az çalışmaktadırlar. Daha fazla
kazanmak için kimse çabasını yaygınlaştırmak veya derinleştirmek
fikrinde değildir. 54 İşçi mümkün olduğunca fazla çalışarak günde ne
kadar kazanacağını değil kazandığı gelirin kısa ya da uzun vadede
kendisine ne kadar yeteceğini düşünmektedir.
Bu dönemde aşırı servetiyle başkalarından farklılaşan gruplar da
vardı kuşkusuz. Dini kaynaklar bazı medeniyetlerin göz kamaştırıcı
gelişmelerinden ve daha sonra çöküşlerinden ya da bireysel olarak aşırı
servet sahibi olan kimselerden söz eder. Ancak, o zamanlar çok çalışma
modem çağdaki kadar yüceltilmemişti. Elde edilen servet ciddi çalışmak
olmaksızın, daha çok köle ve hizmetçilerin emeklerine dayanmış
olmalıdır.
Tablo: Antik Yunan, Roma, Erken Hıristiyanlık ve Calvinizm'de
Çalışma ve Boş Zaman Anlayışları
Dönemler
Boş zaman
Çalışma
Antik
Yunan Olumsuz
Tefekkür
Kültürü
Roma Kültürü
gerçekleştirmek Daha çok çalışmak için
Amaçları
için gerekli
dinlenme
İnsan ihtiyaçları içi gerekli
Boş zaman: Tanrı'nın
Erken
Hıristiyanlık
tefekkürü
Calvinizm
Cennete "seçilenler" arasına Serbest
girebilmek için bir araç
zaman:tembellik
Kaynak: E.E.Bear, The Sensetive I, John Wiley&Sons, Ine., 1975,
s.l8'den dönüştüren Bozkurt, Puritanizmden Hedonizme, s.21.
c)İslam Çalışma Ahlakı
İslam
kültüründe dünyevi alakalar, -dünyevi çalışma onlar
ebedi ahiret hayatıyla karşılaştırıldığında sadece değersiz bir
anı teşkil eder. Bununla birlikte İslam'ın çalışmaya karşı herhangi bir
olumsuz tavır alması şöyle dursun ona kayıtsız kaldığı bile söylenemez. 55
Çünkü dünya ve dünyalık için çalışma, Müslümanın Allahın emirlerine
arasındadır-
54
55
Bozkurt, age, 19.
Ayas, M.Rami, Kur'an-ı Kerim'de Çalı§ma Kavramı, Sosyolojik Bir Yakla§ım,
Akademi Kitabevi, İzmir, 1994, s.25.
340
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU
uygun yaşayabilmesi ve ahirete hazırlık yapabilmesi için zorunlu bir
faaliyet alanıdır. Bundan dolayı dürüstlüğe, ticaret ve alışverişte insanları
kandırmamaya, el emeğine, içerisinde yaşanılan dünyayı bütün canlılar
için daha yaşanabilir kılmaya yönelik Kur'an-ı Kerim ve hadislerin emir
ve tavsiyelerinden, Weber'in Protestan "dünyevi çileciliğini" (asketizm)
yansıtmasa da, rahatlıkla bir İslam çalışma ahlak ilkeleri belimebilir.
Son yıllarda Müslüman toplumlarda, 'İslam ekonomisi' ve 'İslam
çalışma hayatı'yla ilgili araştırmaların, daha önceden karşılaşılmamış bir
hızla ileriediği görülmektedir. 56 Bu literatür, İslam ve onun ekonomik
gelişimiyle ilgili Weberci yorumun yanısıra Marksizm okuHanna karşı
dekiare edilmemiş bir argümanı isim zikretmeksizin ileri sürmüş
görünüyor. Bu eserlerde dört ana tema hakimdir.
İslam çalışma ideolojisi serbesiyetçidir, yani liberaldir.
Çalışma, genellikle İslam'da övülmüş ve yüksek değer verilmiştir.
İslam'da çalışma esas olarak kutsal bir oluşuma sahiptir. O, ibadet
ve cihat olarak görülmüştür.
Sıkı çalışma ve disiplin özellikle teşvik edilmiştir.
57
Bazı İslam yarumculan İslam'ın çalışmayı cihad (kutsal savaş),
işçileri yeryüzünde Allah'ın sözünü yaymak için savaşan mücahidin
olarak gördüğü fikrini benimsemişlerdiL Diğer taraftan, birçok İslam
bilgini ve yarumcusunun belirttiği gibi, İslam'ın çalışmayı bir ibadet
olarak gördüğü söylenebilir. İsmail faruki'ye göre, İslam'da çalışma
"sadece itibar gören bir şey değil, aynı zamanda bir ibadettir de". Faruki
"bir kimsenin kendisinin, ailesinin, akrabasının ya da tüm toplumun
ihtiyacını karşılamayı gaye edinen herhangi bir meşru çalışmayı kapsar"
demek suretiyle çalışmayı ibadet olarak değerlendirir. 58
56
57
58
lssa Abduh ve Ahmad İsmail Yahya, e/-'amel fi'-İslam (Work in Islam), Cairo, Dar elMa' arif, 1983; Zaydan Abclut el-Baqi, el-'amel ve el-'Umma/ ve e/-Mihan fil-İslam
(Work, Workers and Professions in Islam), Cairo, Mektebeh Wahba, 1978; EbuiHasan Banisadre, Kar ve Kargar Dar Es/am, (Work, and Workers in Islam), Tahran,
Peyami Azadi, 1980; İsmail el-Faruki, Towards Islamic Labour and Unionism: Three
Papers, Cairo/Geneva. The International Islamic Canfederation of Labour, 1980;
Abdul-Samih el-Mısri, Muqawwamat el-'amel fil-İslam (Elements of Work in Islam),
Cairo, Mektebeh Wahba, 1982; İbrahim el-Ne'mah, el-'amel ve el-'Ummal fil-fikr elİslami (Work and Workers in Islamic Thought), Jeddah, Adar el-Saudiah, 1985; Ve
Mehdi Bazargan, Work and Islam, Houston, Free İslamic Literature Ine., 1979. Bkz.,
Bayat, agm, s.24.
Bayat, agm, s. lO.
Faruki, İsmail Towards Islamic Labour and Unionism: Three Papers, Cairo/Geneva.
The Intemationallslamic Canfederation of Labour, 1980, s.12.
341
İSLAM
ve
ÇALIŞMA
HAYATI
Hiç şüphesiz İslam'da ibadet kavramı sadece belirli formel
ibadetlerden ibaret değildir. Din, formel ibadet tarzının ötesine geçerek,
imanın ciddiye alınması ölçüsünde her alanı kuşatır. İslami literatürdeki
"salih amel" kavramı, inanan kimseden yapması istenen ve yaptığı
takdirde mükafat göreceğini umduğu -ister Allah'a karşı kulluk, isterse
tüm varlıklara yapılan iyilik türünden olsun- bütün eylemlerin genel
. adıdır. İslami literatürdeki ibadetin tanımı, "kişinin işlerinden Allah'ın razı
olduğu herşeydir". * İslam Hukukunun önemli kaynaklarından birisi olan
el-ihtiyar' da geçen, "Adalete uygun hüküm vermek, vazifeleri n en üstünü
ve ibadetlerin en şereflisidir" ibaresi, oldukça dikkat çekicidir.· Yine aynı
kaynakta görüldüğü üzere Hz. Muhammed de "Kazanç peşinde koşmak
her Müslüman'a farzdır" demiştir. Bu hadise dayanarak birçok İslam
bilgini "ilim peşinde koşmak gibi kazanç peşinde koşmanın her
Müslüman'a farz" olduğunu ileri sürmüşlerdir. 59
İslam çalışma ahlakını yansıtan ilkeler, genellikle şu ayet ve
hadislerin muhtevasından kaynaklanmaktadır:
(a) "İnsan için ancak çalıştığının karşılığı var. Çalışması şüphesiz
görülecek. Sonra ona karşıfığ eksiksiz verilecek. Gerçek şu ki, sonunda
Rabbi'ne varılacaktır". 60
(b) "Namaz bitince hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın faz/ından
(lütfundan) arayın". 61
(c) "Hiç kimse kendi el emeğinden daha hayırlı bir !akma
yememiştir" 62 ;
(d) "Şüphesiz Allah meslek sahibi kulunu sever. "63
(e) Bir gün çok enerjik ve çalışkan bir adam gören sahabeler, "Bu
adam enerjisini Allah uğruna hasretseydi daha iyi olmaz mıydı?" diye Hz.
Peygamber' e sorduklarında o, şöyle cevap verdi: "Şayet o, küçük
çocuklarının, yaşlı ebeveyninin geçimini sağlamak için çalışıyorsa ya da
kendi geçimini temin ediyorsa o takdirde bu, Allah yolunda (bir Cihad
gibi)dır. (Ancak) bir gösteri amacıyla bunu yapıyorsa bu, şeytan
uğrunadır". 64
•
59
60
61
62
63
64
e/-ibadetü hiye küllü yerzahu anhu rabbuhu.
Abdullah b. Mahmud ei-Mevsill, el-ihtiyar lita'lili'I-Muhtar, c.4,Beyrut, 1975, s. 170.
Necm, 53/39-41.
Cum'a, 62/10.
ez-Zebidi, Zeynü'd-din Ahmed b. Ahmed, Sahih-i Buharf Muhtasan Tecrid-i Sarih
Tercemesi ue Şerhi, çeviri ve yorum: Kamil Miras, DİBY, c.6, Ank. 1972, s. 967;
Nesei, Fey, 5.
Mecmau'z-Zevaid, 10/200; Kenzü'I-Ummal, 1919.
Mecmau'z-Zevaid, 4/325.
342
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU
(f) "Çoğu insanın farkında olmadığı iki nimet vardır; sağlık ve boş
zaman" .65 Burada "boş zaman" ile "güzel ve faydalı işleri yapmak" için
kalan zaman kastedilmektedir.
(g) "Kıyametin vuku bulduğu anda bile o/sa elinde tuttuğun fidanı
66
dik"
Bütün bunlar, İslam'ın çalışma hayatına yönelik ilkesel düzeyde de
olsa bir "çalışma ahlakı" getirdiğinin belirtisidir. Hiç kuşkusuz bu ilkeler,
Protestanlığınkinden de tamamen farklıdır. Yukanda bahsedildiği üzere,
Protestanlık'ta, bireyler seçilip seçilmediklerini ya da lanetli olup
olmadıklarını bilmediklerinden dolayı sürekli belirsizlik ve endişeli bir
halde kalma temayülündedirler. Bu endişe halinden kendilerini
kurtarmaları için onlara iyi işler yapmaları, sıkı çalışmaları, disiplinli ve
dürüst olmaları tavsiye edilmiştir. Durum böyleyken Müslümanların,
kurtuluş (salvation) amacıyla, özellikle benzer çabalara girme ihtiyacını
duymadığı aşikardır. Zira, İslam'da, bir belirsizlik ve ebedi günahkarlık
duygusu hali kolaylıkla meydana gelmez.
Müslümanlar, İslam öncesi asillerin, Eski Yunanlılar ve Yahudiler'in
aksine, el işine oldukça yüksek değer verirler. Tıpkı Protestanlık'taki gibi,
İslam tembelliği ve insan kaynaklarının israfını reddeder. İslam,
başkalarının malına güvenmeyi teşvik etmez ve bireyin geçimini
sağlamada manevi bir görev olarak kendi kendine yeterliliği esas alır. 67
Bununla birlikte, Puritan çalışma ahlakının aksine, sırf kendisi için veya
servet yığmak amacıyla dünyevi çilecilik (asketizm) teşvik edilmez. Temel
uhrevi görevlerini terkederek mal-mülk yığmak amacıyla kendilerini
haddinden fazla işe kaptıranlar kınanırlar. Yığmak maksadıyla servet
biriktirmeye çalışan zenginler gerçek 'fakirler', 'Cennetin fakirleri' olarak
görülür. Mal-mülk sahibi zenginler mallarının bir kısmını ihtiyaç sahipleri
arasında dağıtmak suretiyle ancak saadete ererler. Ahirette ebedi refah
ve saadeti hasıl eden, bu (Allah uğrundaki hayırlı) çalışmadır.
İslam'ın "servet üretmede olduğu kadar çalışmada iticiali
(moderation) teşvik ettiği" doğrudur. Yine 'Weber'in kapitalist bir
rasyonel ideal tipinin İslam ile uyuşmadığı sonucu oldukça haklı"
görülebilir. Ancak, İslam'ın nihai ilgisinin ahiret olduğundan hareket
ederek "çalışmanın hiçbir şekilde ahlaki bir görev, dini pratik ya da
ibadet olarak görülmediği" ve dolayısıyla İslam'da "sıkı çalışma, disiplin
ve zaman bilincine ihtiyaç duyulmadığı" tarzındaki Bayat'ın görüşüne68
65
66
67
68
Buhari, Rikak, 1; Tirmizi, Zühd, 1.
Tecrit, 7/124.
Bayat, age, 21.
Bayat, age, 21.
343
İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI
ihtiyatla yakla§ılmalıdır. 69 Zira, sadece İslam'ın değil genel olarak .
bakıldığında Yahudilik ve Hıristiyanlığın da nihai ilgilerinin ahiret olduğu
söylenebilir. Bu nedenle dinlerin uhrevi amaçlı olmaları, onların dünyayı
ihmal ettiği ve çalışmayı bir ibadet olarak görmediği anlamına gelmez.
İslam'ın çalışma ahlakına yönelik yukanda tespit edilmiş olan statik
olmayan ilkeleri yazarlar, Miladi 7. asra ait ayet ve hadisleri dinamik bir
tarzda yorumlamak suretiyle bir çalışma ahlakını gündeme getiriyorlar.
Her ne kadar Bayat, eleştirdiği müelliflerin ilgili ayet ve hadisleri literal bir
okumaya tabi tuttuklarını ve meseleye holistik bakmadıklarını söylüyorsa
da gerçekte kendisi literal okuma biçimine sahip bir kimse görüntüsü
içindedir. Miladi 7.asır Mekke ve Merlinesi'nde nazil olan ayetlerin ve o
dönemde konuşan Hz. Muhammed'in sözlerini, satatik olarak sadece
belirli bir kültür kalıbı içir:ıde dondurrnak, bizim böyle bir değerlendirme
yapmamızı gerekli kılmaktadır.
Gayet açıktır ki, Protestanlık ile İslam aynı konum ve bağlamda
değerlendirilebilecek bir örneklik değildir. Bu, çalışma ahlakı temelinde
de kıyaslanabilecek bir örneklik oluşturamaz. Kıyasın sağlıklı olabilmesi,
iki tarafın genel benzerliklerinin çokluğuna bağlıdır. Her şeyden önce,
Protestan ahlakının ortaya çıkışı İncil'den yaklaşık birbuçuk asır sonradır.
Diriin retoriği dinamik olarak sürekli gelişim içerisindedir. Hıristiyanlığın
Protestan ahlakı versiyonu, sosyal, ekonomik, psikolojik faktörlere bağlı
olarak ortaya çıkmış ve bütünüyle de İncil'i yansıtmamaktadır. Hz.
Muhammed tıpkı Hz İsa gibi bir tüccar değil, bir Peygamberdi.
Peygamberlerin getirdiği ilkeler her zaman aynı olmuştur ve onlar kendi
dönemlerinin kültürlerinden bütünüyle kopmuş değillerdi; kendi kültürel
kodlanndan bütünüyle kopmadan dünya ile ilgilendikleri kadar hatta
ondan daha fazla olarak Ahiretle ilgitenrnek durumundaydılar.
Binaenaleyh, Hıristiyanlıktan yaklaşık birbuçuk asır sonra ortaya
çıkan Protestan ahlakıyla İslam'ın daha ilk 23 senesine ait ayet ve
hadislerin muhtevasını statik tarzda ktyaslamak suretiyle yoruma dayalı
69
Assef Bayat'ın görü~ünü §öyle özet!emektedir: islam ahlakında, (Kur'an ve Sünnet)
çalı§ma (work) belirli maddi ihtiyaçları kar§ılamanın ve zorunlu ihtiyaç maddelerini
elde etmenin bir vasıtası olarak görülür. Protestanlığın aksine, çalı§ma birçok İslam
yarumcusunun iddia ettiği gibi, hiçbir §ekilde ahlaki bir görev, dini pratik ya da ibadet
olarak görülmez. Aksine, ahlaki görev diğer insanlara bağımlı olmaksızın bir kimsenin
kendi geçimini sağlamasıdır. İkincisi, insanlar sadece ihtiyaç hissettikleri kadar,
umumi maddi ihtiyaçlarını tedarik edecek kadar çalı§malıdır, ne daha fazla ne de
daha az. Açıkçası, 'ihtiyaçlar' fikri tarihi bir unsur olmasının yanı sıra bir sübjektifliği
de içerir. 'İhtiyaçlar'ın nitelik ve derecesi muhtelif yer ve zamanlarda deği§iklik
gösterir. Bununla birlikte "a§ırılık (excessive)" olarak algılanan ihtiyaçlar, mutedil ve
vasat bir yola çağıran Kur'an ve Sünnet tarafından zaman kaydı konulmaksızın
belirtitmi§ ve tahdit edilmi§tir. Bkz., Bayat, agm, s.18.
344
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi
BOYUTU
çalışma ideolojisi söylemi isabetli görünmemektedir. Ayet ve hadislerin
"sıkı çalışmayı" (hard working) savunmadığını söylemek, tarihselliği ve
toplumsal değişimi göz ardı etmek demektir. Kur'an ve hadislerde ısrarla
"sıkı çalışmayı" aramak, orada herhangi bir diğer maddeyi (örneğin
atom u, hücreyi ya da asabiyeyi, toplumsal değişmeyi vb) aramaya
benzer. Belki aranılan maddelerin bir çoğu vardır ama sadece bir öz·
olarak vardır. Detay bulunmadığı için özün açılımlarını görememek,
İslamın dinamik yapısına uymayacak tarzda onu belirli kalıplara
hasretmektir.
Bu nedenle aynı konumda olmayan İslam dini ile Protestanlık
isabetli olmadığı kanatindeyiz. İslam bir din iken
Protestanlık, Hıristiyanlıktan asırlar sonra ortaya çıkmış bir mezhepsel
yapılanmadır ve hiçbir zaman orijinal Hıristiyanlıkla aynı değildir.
Bayat'ın haklı görülebileceği en önemli nokta, İslam'ın dünyevi çileciliği
ve dolayısıyla acımasız vahşi Kapitalizmi yansıtmadığı hususudur.
d) İslam ve Ekonomik Gelişme
İslam dini bizatihi içerdiği ilkelerle, İslam ülkelerinin ekonomik
yönden geri kalmasına yol açıp açmadığı sorusu zaman zaman gündeme
gelen konulardandır. Bu soru ilk defa, İslam ülkelerinin ekonomik
yönden geri kalmasına şahit olan on dokuzuncu yüzyılın sonlarında
ortaya atılmış olmalıdır. İslam dininin, içerdiği "rızık" kavramı nedeniyle
ya da "değişimin aracı olmak yerine pasif olarak değişimin kendi kendine
oluşmasını beklemek yönünde bir eğilimi ifade eden "mehdi beklentisi"
nedeniyle, hakim olduğu bölgelerde ekonomik gelişmeyi engellediğini
ileri sürenler vardır. 70
İslam dininin ekonomik gelişmeye engel olduğunu iddia eden
Weber, Batı Avrupa'da ortaya çıkan kapitalizme olağanüstü derecede
değer atletmiş ve genel olarak Hıristiyan kültürünün dışında yer alanları
kapitalizme engel olan toplumlar olarak düşünmüştür. Ötekiler
konumundaki özellikle Çin, Hindistan ve İslam kültürleri, sahip oldukları
kültürel kodlarının nitelikleri sebebiyle kapitalizmden mahrum kalmışlar
ve dolayısıyla, ekonomik bakımdan yeterli seviyeye ulaşamamışlardır.
Weber'in diğer kültürlerle ilgisinin ana nedeni, Protestan Ahlakı
tezine dair önermeterini tarihsel kanıtlarla desteklemek ve kapitalizmin
Avrupa dışında çıkmayışının açıklayıcı faktörleri bulmaktı. Buna bağlı
olarak onun esas amacının zımnen Batı medeniyetinin üstünlüğünü
ortaya koymak olduğu söylenebilir. O, güçlü akrabalık bağiarına sahip
tipik Çin toplum yapısını, patriyarkal, ayrımcılık ve illimas ile yönetilen
kıyaslamasının
70
Bu konuda bkz., Özcan, agm, s.5.
345
İSLAM ve
,i
ÇALIŞMA HAYATI
Çin devletini, sistematik düşünceyi · zorlaştıran Çin dilini71 ve ,
Hindistan'daki kast sistemini kapitalizmin çıkışını engelleyici yapısal
faktörler olarak düşünmüştür. 72
İslamla ilgili olarak derin bir anlayışı olmamasına rağmen tüm
rasyonellikleri bünyesinde barındıran kapitalizmin zemin hazırlayıcıları
olarak gördüğü, "serbest Pazar", "rasyonel teknoloji", "rasyonel hukuk",
uotonom şehirler" ve bunların ortaya çıkardığı uburjuva sınıfı" gibi
olguların İslam toplumlannda yer edinemediğini ileri sürer. Bunlar
bütünüyle Batı toplumlarına ait değerlerdir. İslam dünyasında onların
yerini dini hukuk ve iş dünyasındaki devlet müdahalesi almıştır. Ona göre
İslam toplumlannın karakteristik özelliği, şehir hayatının ve siyasal
istikrarın yok/uğu-varolan şehirler müstebit kral ya da padişahın askeri
karargahıdır-, dini ve keyfi hukukun geçerliliği ve ticarette sürekli devlet
müdahalesinin varlığıdır. 73 Yani Weber, Hristiyanlıkla İslam'ın kapsamlı
bir hukuk sistemine, ve entellektüel bir yapıya sahip olmadığını .iddia
eder. Hz. Muhammed'in (s.a.v) huzurundaki pejmürde kılıklı ama
varlıklı olan adamlan görünce; "Allah bir kimseye zenginlik (nimet) ihsan
ettiği zaman, işaretlerini onun üzerinde görmek ister" sözünü, herhangi
bir F:uritan ahlakının tam karşı ucunda duran, feodal statü anlayışının bir
karşılığı olarak yorumlar. 74
Weber'in girişimci kapitalist ruhun doğu toplumlarında ortaya
çıkmamasıyla ilgili teorisi birçok sosyal bilimci tarafından da oldukça
hatalı bulunmaktadır. Her şeyden önce kapitalizmin yükselişinden belirli
bir dinin değer sistemlerinin sorumlu olduğunu söylemek kolay değildir.
Trever Roper'in belirttiği gibi girişimci bir azınlığın ortaya çıkmasındaki
kritik faktör, doktrinel bağımlılıktan ziyade hareketli ve girişimci olmak
zorunda olan göçmen konumudur. 75
Başta Weber olmak üzere İslam'ın ekonomik gelişmeyi
engellediğini
savunanlar Müslümanların
geçmiş
dönemlerdeki
hakimiyetlerini ve · gelişmiş uygarlık düzeylerini gözardı etmiş
görünüyor!ar. Onların hatası, İslam dini ve Müslümanların davranışları
arasındaki ilişkiye atletlikleri nedensellikte yatar. İslam ülkelerinin
halihazırdaki geri kalmışlığını İslam'a bağlamak ve dolayısıyla İslam'ın
71
72
73
74
75
Weber, Max, The Re/igion of China, H.H.Gerth (trans), New York, 1951.
Weber, Max, The Re/igion of India, H.H.Gerth (trans), New York, 1992.
Tumer, S. Bryan, Weber and İslam, London, Weber and Islam, 1974, s. 3, 14.
Weber, Max, The Sociology of Religion, Translated by Eprahim Fischoff, Beacon
Press, Boston. 1963, s. 263.
Goldhorpe, J.E., The Socio/ogy of The Third World: Disparty and Development;
Cambridge University Press, 1984, s.209.
346
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU
ilkeleriyle
Müslümanların
davram~larını
aynile§tirmek,
sorunu
basitle§tirmektir. Objektif bir gözlemci İslam'ın bu konudaki ilkelerine göz
attığında, sorunun hiç te böyle olmadığını hemen anlayabilir. Nitekim
Maxime Rodinson, diğer bazı dinlerin iktisadi faaliyeti genellikle te§vik
etmek yerine, günlük yiyeceklerini kendilerine sağlayacak olan Tanrı'ya
güvenmeterini inananiarına öğütlerken, "İslam'ın ticari aktiviteye taraftar
göründüğünü" ileri sürmek suretiyle Weber'in fikrini bı:ltünüyle
reddetmi§tir. 76 Bu nedenle, İslam ülkelerindeki ekonomik geriliğin doğru
açıklaması, daha çok harici faktörlerin; "uluslar arası çarpık güç
ili§kilerinin" ve özellikle "kolonyalizmin" tesirinin incelenmesiyle ancak
mümkün olabilir.
Doğrusu, iki temel kaynak olan Kur' an ve Hadisiere bakıldığında,
İslam'ın Protestanlık'ta olduğu gibi dünyevi bir çileciliği (asketizm)
önermediği açıkça görülür. Protestanlık'ta, bireyler seçilip seçilmediklerini
ya da lfmetli olup olmadıklarını bilmediklerinden dolayı sürekli belirsizlik
ve endi§eli (anxiety) bir halde kalma temayülündedirler. Bu endi§e
halinden kendilerini kurtarmaları için onlara iyi i§ler yapmaları, sıkı
çalı§maları, disiplinli ve dürüst olmaları tavsiye edilmi§tir. Durum
böyleyken Müslümanlar, ebedi saadete girmek (kurtulu§-salvation)
amacıyla, özellikle benzer çabalara girme ihtiyacını duymamı§lardır. Zira,
İslam'da, bir belirsizlik ve ebedi günahkarlık duygusu hali kolaylıkla
meydana gelmez. İslam'daki uhrevilik, ebedi günahı ve sürekli bir
lanetlenmetendi§esini içeren Protestanlıkta olduğundan farklıdır. Bununla
birlikte Müslüman bireyler kendileri ve toplumları için gerekli olan i§leri
hakkıyla, samirniyetle ve mutedil bir §ekilde yaparak ve daima hedefe
ula§tıracak "orta, ılımlı, düzenli" bir yolu tutarak dünyevi i§lerini
düzenleyebilirler.
Diğer taraftan, İslam' da sosyal hayatla içiçe olan Allah inancına
ilaveten belirgin bir ahiret inancının bulunU§U, Müslümanların ufkunun
ölüm ötesine daha fazla uzamasma yol açabilir. Ancak ölüm öncesi ve
ölüm sonrası hayat birbirleriyle o kadar yakından ilgilidir ki ki§i, hayır ve
gelirlerinin alternatif kullanma alanlarını aynı zamanda toplumsal
menfaatlere de yönelik Olarak artırabilmektedir. "Karz-ı Hasen" vermek,
yoksul ve muhtaçlara yardım etmek, hayvanları korumak, gelecek
nesillerin refahı için harcama yapmak, fert için kısa dönemde bir yarar
sağlamasa bile, toplum hayatının iyile§tirilmesine yol açacaktır. 77
76
77
Rodinson, Maxime, İslamiyet ve Kapitalizm, çev. O. Suda, Gün Y, İst. 1969, s.14.
Kehf, Münzir, "İslam toplumunda Tüketici Davranışı", İş Hayatında İslam İnsanı
(Homo İslamicus), MÜSİAD, 1994, s.157-158.
347
İSLAM ve
ÇALIŞMA HAYATI
Keza, İslam'da başarı servet birikimiyle değil "Allah rızası" terimiyle
Fazilet, dürüstlük ve Allah'a kulluk O'nun rızasını
kazanmanın anahtarlarıdır. Sekülerleşmenin nihai amacına ulaşmiş
göründüğü Batı'da ise "ekonomik rasyonalizm" ve "faydacılık"
anlayışıyla başarı, genellikle katı bir biçimde "insanın para kazanması"
olarak tanımlanmaktadır. Mal ve servete ulaşma hayatın nihai amacıdır.
Servet kazanımı, meziyet ve becerikiiliğin ifadesidir. Ahlaki değer ve
tutumların kaynağı ise faydacılıktır. Weber'in ifadesiyle, "dürüstiük
insanın kredisini artırdığı için yararlıdır" .78
Lizssez fa ire* anlayışındaki kapitalizmin sonuçlarının şu gelinen
aşamada bile insanlığı nereye götürdüğü ve nelere mal olduğunu
tartışmak, bu çalışmanın temel hedeflerinden değildir. Ancak yer'
gelmişken burada "piyasa toplumu" kavramına temas etmeden
geçemeyeceğiz. İlk olarak kapitalizm ile birlikte XVI.yüzyılda ortaya çıkan
"piyasa toplumu" kavramı, iş, sermaye, gıda, ilaç, evlilik, din işleri,
simgesel değerler vb. türden akla gelen her şeyin piyasasının ve pazarının
olduğu anlamına gelmektedir. Piyasa toplumunda dini, ırkı, rengi,
cinsiyeti, kıyafeti ne olursa olsun insanlar eşit derecede sadece müşteri ya
da satıcı olarak görülürler. Ne var ki, piyasa denilen bu sosyal kurum
kapitalist düzen sayesinde bir yandan, çok az sayıdaki milletiere hayat,
insanlığın büyük kesimine ise toplumsal mutsuzluk ve ölüm üretirken öte
yandan, temel bir teolojik sapkınlığa ve bir kokuşmuşluğa yol
açmaktadır. Şöyle ki, bu anlayış "meta dini" diye isimlendirilen modem
bir putperestlik biçiminin ortaya çıkışına kaynaklık etmektedir. Meta
dininin temel dogması paraya perestij etmedir. Tanrı'nın yerini artık para
almıştır; para her şeye kadirdir; yeri de göğü de yerinden oynatır. Böyle
bir düşünce Hallac-ı Mansur'un "sizin taptığınız şey, ayağırnın
altındadır" sözüyle tam uyuşmaktadır. Mutlu ve başarılı insanlar fena !ilmal olabilmiş kimslerdir. Kendine has didaktiğiyle, özgün bir kateşizmi
vardır bu dinin: Şiri_n ve tatlı kızlar, ulaşılması sadece paranın gücüyle
mümkün olan eşyayı milyonlarca insana teşhir ederler. Bankalar,
mabetieridir bu dinin. Merkez binalarındaki görkemlilik karşısında, fani
insanlar öylesine büyülenirler ki, gişlerin önünde saf tutarken,
kendiliğinden dinsel bir sesizliğe bürünürler. Büyük piyasalar ve tüketim
merkezleri ise birer hacc merkezleridir. Bu vaad edilmiş topraklara
insanları hacca götürmek üzere sürekli seferler düzenlenir. Ayrıca,
tanımlanmıştır.
78
•
Weber, Max, Protestan Ahlakı ve Kapitalizm, çev. Zeynep Aruoba, Hi! Y., İst. 1985,
s.41.
"Bırakınız yapsınlar; bırakınız geçsinler".
348
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU
bankerler ve finansörlerden
müteşekkkil
kahinieri (din
adamları sınıfı)
vardır bu dinin. 79
İslam'ın iktisadi hayata yön veren ahlaki ilkeleri §öyle sıralanabilir:
a)
falcılık,
Yürütülen iktisadi faaliyetin me§ru olması. İslam'a göre,
fuhu§, gasp, i§kence, içki ve satı§ı, riba yoluyla kazanç sağlamak
yasaklanmı§tır.
b)
Yürütülen iktisadi faaliyetin ya da ticaretin zarar verici
nitelikte olmaması. Karaborsa satı§, stokçuluk, uyu§turucu vb türünden
tüm zararlı maddelerin ekim ve satımı yasaklanmı§tır.
c) Me§ru yollardan elde edilen mal ve servetin sarfında orta bir yol
takip edilmesi. Saçıp savurmak ve israf kadar cimrilik de tasvip
edilmemektedir. 80
Bu ilkeler, Müslümanları maddi refah için çalı§maya ta§vik ederken,
. onların yaptıkları i§leri ahlaki bir zemine oturtmaktadır.
ARAŞTIRMANIN
AMACI
Ekonomik ba§arıyı etkileyen en önemli kültürel değerlerden biri,
zihniyetidir veyahut da muayyen bir kültürdeki çalı§ma
davranı§ına
değer verilme
biçimidir. Weber ve diğerleri Batı
kapitalizminin geli§iminde Puritan i§ ahlakının tesirini ortaya
çıkarmı§lardır.
Günümüzde, birçok sosyolog güney-doğu Asya
toplumlarının son elli yılda elde ettikleri ekonomik ba§arıları açıklamak
için bu ülkelerin özel çalı§ma değerlerine i§aret ediyorlar. 81 Kaçınılmaz
politik faktörleri ve uluslararası tesirleri e§it olarak dikkate almaksızın
(geli§mi§lik veya geli§memi§lik anlamındaki) ekonomik ba§arının, bir
ülkede sadece kültürün sonucu olduğuna inanan bir kuram, açıkça
deterministik görünüyor. Bununla birlikte ekonomik performansın
kültürel ve ideolojik veçhesini ihmal etme e§it §ekilde dar görü§lü bir
yakla§ımı temsil eder. 82
Batı'da gerçekle§tirilen birçok alan ara§tırması, Kalvinistlerin
"çalı§mayı bir karlyer ya da i§ olarak değil bir meslek olarak
gördüklerine"83 dair Weber'in tezini büyük ölçüde doğrulamaktadır.
Ancak hemen belirtmek gerekir ki insanlar, dinden bağımsız olarak
çalı§ma
79
80
81
82
83
Leonardo, Boff, "Meta Dini ve Piyasa", ed. Mustafa Özel İktisat ve Din, İz Y, 1997,
İst. s.311-316
Bkz., Er, İzzet, Sosyal Geli§me ve İslam, Furkan Kitabevi, Bursa, 1994, s. 70-71.
Aidan Foster-Carter, The Sociology of Development, Lancashire, Causeway Press,
185.
Bayat, agm, 21.
Davidson and Caddell, agm, 135.
349
İSLAM ve
ÇALIŞMA HAYATI
toplumsal sınıflarına göre de çalışmalarına bir meslek, kariyer ya da iş
olarak bakabilmektedirler. Sözgelimi, yüksek iş güvencesine sahip olan
yüksek statülü ve varlıklı kimseler, iş güvencesine sahip olmayanlara ya
da memur veya mavi yakalı işçilere göre çalışmalarının bir meslek
olduğuna
inanmaya daha yatkındırlar. Buna ilaveten yüksek
eğitimlilerin, yüksek gelirli kimselerin, çalışmalarına bir meslek olarak
bakma ihtimalleri daha fazladır. Buna karşılık eğitim seviyesi ve gelirleri
düşük olanlar, genellikle çalışmayı sıradan ve dünyevi bir iş olarak
düşünmektedirler. 84
Dine kendi kimliklerinin tamamlayıcısı olarak bakan ve kendilerini
aktif dindar olarak gören insanlar, holistik bir bakış açısına sahiptirler
yani, dini inançlarının çalışma da dahil her şeyle sıkı sıkıya ilişkili
olduğuna inanırlar. Bunlar, çalışmalarına imanlarını artıran bir şey olarak
bakmaya ve bunun sonucu olarak da çalışmalarını bir meslek olarak
,i
düşünmeye yatkındırlar. 85
Kendilerine ait oldukça gelişmiş dini kavrarnlara daha az sahip olan
ve kendilerini dini yönden daha az aktif gören insanlar ise dini alan ile
yaşamlarının geri kalan kısmında kesin ayırırnlara gitmeye yatkındırlar.
Bu für kimseler, çalışmayı dini bir görev olarak (ministry) değil de bir iş
ya da kariyer olarak düşündüklerinden daha seküler bir bakışaçısı
geliştirmeye eğilimlidirler. 86
Acaba dini yönden aktif olarak bilinen Türk işadamları çalışma
daha az aktif olanlardan daha fazla mı önem vermektedirler?
İnsanların dini inançlarının, onların çalışmaya ilişkin tutumları üzerinde
herhangi bir desteği var mıdır?
Teorik olarak tespit edilen İslam çalışma zihniyeti, işadamlarının
ahlakına
performanslarını nasıl etkilemiştir?
ile dini inançları
arasında bir ayırım -yapıp yapmadıklarını; özellikle dindar işadamlarının
çalışmayı bir ibadet olarak görüp görmediklerini ve bunlara bağlı olarak
dini inançların onların çalışmaya tutumları üzerinde herhangi bir
desteğinin olup olmadığını tespit etmektir.
ARAŞTIRMA EVRENi
Bu araştırmanın evrenin i, Bursa' da faaliyet gösteren BUSİAD
(Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği), GESİAD (Genç Sanayici
Bu
84
85
86
araştırmanın amacı, işadamlarının çalışma
Davidson and Caddell, agm, 141.
Connecticut Mutual Life Report on American Valuesin the '80s:The lmpact of Belief,
Hartford, C.T: Connecticut Mutual Life Insurance Company, 1981
Davidson and Caddell, agm, 138.
350
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi
BOYUTU
İşadamları ve Yöneticileri Derneği), BOSYÖD (Bursa Ortaölçekli
Sanayici ve Yöneticileri Derneği), BUGİAD {Bursa Aktif Genç İşadamları
Derneği) ve MÜSİAD {Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği)
oluşturmaktadır. Arıketimize posta aracılığıyla karşılık veren SİAD üyesi
218 işadamı (199 erkek, 9 kadın) örneklem olarak alınmışbr.
ARAŞTIRMANIN İÇERİGİ
İşadamianna yönelttiğimiz şu maddelerle onların iş ahlakını
belirlemeye çalıştık.: ''Al/ah'm rızasına ulaşabilmek için mevcut işimi daha
da geliştirmeyi düşünüyorum", "Ekonomik gelişme dini ve ahlôki
değerlerle birlikte gitmelidir", "Mal ve servet, bireylerin çalışkanlık/arının
ve dürüstlüklerinin bir karşılığı olarak Allah'ın onlara bir lütfu olabilir",
"İs/dm dini gelişme ve kalkınmaya engel olmuştur", "İş dünyası ve
ticaretin kendine özgü kuralları olduğu için dini inançlarımı hiçbir zaman
işlerime karıştırmam", "İş dünyasına girdiğim andan itibaren yoğun iş
temposunun, manevi değerlerimi, inanç ve ideallerimi aşındırmaya
başladığını farkettim", "Daha fazla üretim ve kazanç için çok çalışmanın
ibadet olduğunu düşünüyorum" ve "Kaliteli iş üretiminin İslami bir değer
olduğuna inanıyorum"
LAHalı'ın rızasına ulaşabilmek
için mevcut
işimi
daha da
geliştirmeyi düşünüyorum.
MÜSİAD'ın % 85,4'ü, BUGİAD'ın % 77,5'i, GESİAD'ın % 65,8'i,
BUSİAD'ın % 63,8'i ve BOSYÖD'ün % 54,5'i Allah'ın rızasına
ulaşabilmek için mevcut işini daha da geliştirmeyi düşünmektedir. Bunu
fikirlerine uygun bulmayanların oranı şöyle gerçekleşmiştir: BOSYÖD %
27,3; GESİAD% 18,4, BUSİAD% 12,8, MÜSİAD% 4,9 ve BUGİAD%
2,5'dir. Bu soruyu en fazla cevapsız bırakan BUGİAD üyeleri arnuştur {%
15). Bütün örgütlerde işadamlarının çoğunluğunun bu soruya olumlu
cevap vermesi, onların işi aynı zamanda bir ibadet olarak algıladıklarına
da işaret ettiği söylenebilir (bkz., Tablo 1).
2.Ekonomik gelişme dini ve ahlaki değerlerle birlikte
gitmelidir.
MÜSİAD'ın % 94'ü, BUSİAD'ın % 81'i, BUGİAD'ın % 75'i,
GESİAD'ın % 68'i, ve BOSYÖD'ün % 63'ü ekonomik gelişmenin dini ve
ahlaki değerlerle birlikte gitmesi gerektiğini düşünmektedir. GESİAD'ın %
18,4'ü, BOSYÖD'ün% 9,1'i, BUSİAD% 6,4'ü ve BUGİAD'ın% S'i bunu
fikirlerine uygun bulmamaktadır. Ekonomik gelişmenin dini ve ahlaki
değerlerle birlikte gitmemesi gerektiğini düşünen hiç bir MÜSİAD üyesi
yoktur. Bu~ soruyu en fazla cevapsız bırakan BOSYÖD (18,2) ve
BUGİAD (% 12,5) üyeleri olmuştur (bkz., Tablo 2).
351
İSLAM
ve
ÇALIŞMA
HAYATI
3.Daha fazla üretim ve kazanç için çok
çalışmanın
ibadet
olduğunu düşünüyorum.
MUSİAD üyelerinin % 61'lik bir oranla daha fazla üretim ve kazanç
için çok çalı§manın ibadet olduğunu dü§ünen en az ݧ grubu olması
dikkat çekicidir. Bu yargı kar§ısında en çok kararsız kalanlar da onlardır
(% 12,2). Diğer taraftan % 85,1'lik oranla bunu en fazla fikrine uygun
bulan grup BUSİAD üyeleridir. Onu GESİAD (% 73,7), BUGİAD (% 65)
ve BOSYÖD (% 54,5) izlemektedir. Bunu fikrine uygun bulmayanlar ise
§öyle sıralanmaktadır: BOSYÖD (% 36,4), GESİAD (% 21,1), MUSİAD
(19,5), BUGİAD (% 15) ve BUSİAD (% 2,1) (bkz., Tablo 3).
4.İslam dini gelişme ve kalkınmaya engel olmuştur.
MUSİAD'ın % 93,9'u, BUGİAD'ın % 75'i, BOSYÖD'ün % 63,6'sı,
BUSİAD'ın % 51,1'i, ve GESİAD'ın % 42,l'i İslam dininin geli§me ve
kalkınmaya engel olmadığını dü§ünmektedir. GESİAD'ın % 21,1'i,
BUSİAD'ın % 19,l'i, BOSYÖD'ün % 18,2'si, BUGİAD'ın % 5'i ve
MUSİAD'ın % 1,2'si bunun tersini dü§ünmektedir. Burada en yüksek
kararsız oranı, GESİAD (% 31,60) ve BUSİAD (% 19,10)'e aittir. Demek
ki, söz konusu iki örgüt bu konuda oldukça tereddüt göstermektedir
(bkz., Tablo 4).
5.Mal ve servet,
bireylerin çalışkanlıklarının
ve
dürüstlüklerinin bir karşılığı olarak Allah'ın onlara bir lütfu
olabilir.
BUGİAD'ın % 75'i, BUSİAD'ın % 66'sı, MUSİAD'ın % 59,'8'si,
GESİAD'ın % 57,9'u ve BOSYÖD'ün % 27,3'ü mal ve serveti,
çalı§kanlıklannın ve dürüstlüklerinin bir kar§ılığı olarak Allah'ın bireylere
bir lütfu olabileceğini dü§ünmektedirler. BOSYÖD (% 63,6) ve MUSİAD
(% 25,6) bu durumu fikirlerine en fazla uygun bulmayan örgütlerdir.
Ancak i§adamlarının çoğunluğunun bu maddeye olumlu kar§ılık vermesi,
Weber'in "bedel ahlakı" görü§üyle uygunluk arzettiği söylenebilir.
Weber'e göre esnaf -ve tüccarlar, sahip oldukları ekonomik gücü,
dürüstlüklerinin ve sorumluluklarını yerine getirmelerinden dolayı
"hakketikleri" adil bir kar§ılık olarak dü§ünmektedirler. 87 (bkz., Tablo 5)
6.İş Dünyası ve ticaretin kendine özgü kuralları olduğu
için dini inançlarımı hiçbir zaman işlerime karıştırmam.
Daha çok MÜSİAD (% 58,5) ve BUGİAD'ın (% 50) i§leri ile dini
inançları arasında radikal bir ayırım yapmadıkları gözlenmektedir. Oysa
87
Weber, Max, "Din Sosyolojisi", çev. Mevlüde Ayyıldızoğlu, (Din Sosyolojisi, Der.
Yasin Aktay, M.E.Köktaş, Vadi Y, ist. 1998 içinde) s.l55.
352
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU
BUSİAD (% 68,1) ve GESİAD (% 65,8) bu konuda belirgin bir ayırım
yapmaktadırlar
(bkz., Tablo 6).
7 .İş dünyasına girdiğim andan itibaren yoğun iş
temposunun, manevi değerlerimi, inanç ve ideallerimi
aşındırmaya başladığını farkettim.
Bu tablonun bir bakıma sekülerleşmenin işadamları tarafından
farkedilme boyutunu ve bu durumdan rahatsızlık duyma derecesini
gösterdiği söylenebilir. MÜSİAD'ın % 34,l'i, BUSİAD'ın % 23,4'ü,
BUGİAD'ın % 22,5'1, GESİAD'ın % 18,4'ü ve BOSYÖD'ün % 9,l'i iş
dünyasına girdiği andan itibaren yoğun iş temposunun, manevi
değerlerini, inanç ve ideallerini aşındırdığını söylemektedir (bkz., Tablo
7).
8.Kaliteli
iş
üretiminin
İslami
bir
değer
olduğuna
inanıyorum.
MÜSİAD'ın % 81,7'si, BUGİAD'ın % 72,5'i, BUSİAD'ın % 57,4'ü,
BOSYÖD'ün% 54,5'1 ve GESİAD'ın% 47,4'ü kaliteli ݧ üretiminin İslami
bir değer olduğuna inanmaktadır. GESİAD'ın % 36,8'i, BOSYÖD'ün %
27,3, BUSİAD'ın % 23,4'ü, BUGİAD'ın % 2,5'i ve MÜSİAD'ın % 1,2'si
bunun tersini düşünmektedir (Bkz., Tablo 8).
SONUÇ
Bu araştırmanın muhtelif aşamalarında BUSİAD, GESİAD ve
BOSYÖD üyelerinin seküler ve hedonist ahlaka daha yatkın oldukları
gözlenmiştir; çocuk sayıları daha azdır. Spor, eğlence ve başka dinden
insanlarla evlilik yapma düşünceleri açısından da modernist eğilimler
taşımakta; dini uygulamalara ise MUSİAD ve BUGİAD'a oranla daha az
katılmaktadırlar.
Dini yönden aktif olarak bilinen işadamlarının (çoğunlukla MÜSİAD
ve BUGİAD üyeleri), dini inançlannın çalışmayla sıkı sıkıya ilişkili
olduğuna inanmaları araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından bir tanesidir.
Onlar 'Allah'ın rızasına ulaşabilmek için mevcut işlerini daha da
geliştirmeyi' düşünmekte ve çoğunlukla çalışma ile dini inançlan arasında
radikal bir ayırım yapmaktadırlar. Bu nedenle onların, çalışmaya
imanlarını artıran bir şey olarak bakmaya yatkın oldukları söylenebilir.
Bununla birlikte, liberal işadamlarının (BUSİAD ve GESİAD)
çalışmayı bir ibadet olarak görmeye en çok yatkın olan iş grubunun
olması araştırmanın bir diğer ilginç sonucudur.
Aralarında farklılık olmakla birlikte bütün ݧ gruplarında dini
inançların işadamiarın çalışma tutumları üzerinde olumlu bir desteğinin
olduğu da gözlenmiştir.
353
İSLAM ve
ÇALIŞMA HAYATI
TABLOLAR
Tablo 1 Allah'ın rızasına ulaşabilmek için mevcut işimi
daha da geliştirmeyi düşünüyorum.
Fikrime
Fikrime
ÖRGÜT
Cevapsız
Toplam
uygun Kararsızım
uygun
değil
BUSIAD·
5
6
6
ı0,60%
ı2,80%
ı2,80%
2
2,40%
3
7,90%
4
4,90%
7
6
7,30%
3
7,90%
BOSYÖD
ı
9,ıo%
3
27,30%
BUGIAD
6
ı
ı5,00%
ı7
7,80%
MUSIAD
GESIAD
Toplam
2,50%
2
5,00%
30
47
63,80% ıoo,OO%
70
82
85,40% ıoo,OO%
25
38
65,80% ıoo,OO%
6
ll
54,50% ıoo,OO%
3ı
40
77,50% ıoo,OO%
2ı
ı8
ı62
2ı8
9,60%
8,30%
74,30%
ıoo,OO%
ı8,40%
Tablo 2 Ekonomik
birlikte gitmelidir.
Cevapsı
BUSIAD
4
8,5%-
9,ıO%
gelişme
Fikrime
uygun
z
ı
Kararsız
Fikri me
m
uygun
2
4,3%
5
38
80,9%
77
93,9%
26
68,4%
7
63,6%
30
75,0%
ı
değil
3
6,4%
MUSIAD
6,ı%
GESIAD
ı
7
4
ı8,4%
ıo,5%
BOSYÖD
2,6%
2
ı
ı
ı8,2%
9,ı%
9,ı%
5
2
5,0%
3
7,5%
BUGIAD
ı2,5%
354
değerlerle
dini ve ahlaki
Toplam
47
ıoO,O%
82
ıoo,o%
38
ıoo,o%
ll
ıoO,O%
40
ıoo,o%
ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU
Tablo 3 Daha fazla üretim ve kazanç için çok
ibadet olduğunu düşünüyorum.
Cevapsız
Kararsızım
Fikrime
Fikrime
uygun
çalışmanın
Toplam
uygun
değil
3
6,4%
6
7,3%
BUSIAD
MUSIAD
ı
40
ı6
3
6,4%
ıo
ı9,5%
2,ı%
85,ı%
ıoo,O%
50
82
ı2,2%
6ı,O%
ıoO,O%
28
73,7%
6
54,5%
26
65,0%
38
ı
8
ı
2,6%
2ı,ı%
2,6%
BOSYÖD
ı
BUGIAD
9,1%
5
4
36,4%
6
ı2,5%
ı5,0%
GESIAD
47
3
7,5%
ıoO,O%
ll
ıoO,O%
40
ıoO,O%
Tablo 4 İslam dini gelişme ve kalkınmaya engel olmuştur.
Fikrime
uygun
Fikrime
ÖRGÜT
Cevapsız
değil
Kararsızım
BUSIAD
5
24
ıo,60%
5ı,lO%
2
2,40%
2
5,30%
MUSIAD
GESIAD
BOSYÖD
ı
9,ıo%
BUGIAD
5
Toplam
15
6,90%
ı2,50%
Toplam
9
uygun
9
ı9,10%
ı9,10%
ıoo,OO%
77
93,90%
2
2,40%
ı
82
ı,20%
ıoo,OO%
ı6
ı2
8
38
2ı,ıo%
ıoo,OO%
2
18,20%
2
5,00%
22
ll
100,00%
40
100,00%
ıo,ıo%
100,00%
42,10% 3ı,60%
7
ı
63,60% 9,ıo%
30
3
75,00% . 7,50%
154
27
70,60% . 12,40%
47
2ı8
355
İSLAM
ve
ÇALlŞMA HAYATl
Tablo 5 Mal ve servet, bireylerin çalışkanhklarının ve
dürüstlüklerinin bir karşılığı olarak Allah'ın onlara bir lütfu
olabilir.
Kararsıztın Fikri me
Cevapsız Fikrime
ÖRGÜT
BUSIAD
4
8,50%
MUSIAD
GESIAD
4
10,50%
BOSYÖD
ı
BUGIAD
9,10%
7
17,50%
Toplam
ı6
7,30%
uygun
uygun
değil
Toplam
47
31
66,00% 100,00%
82
49
59,80% 100,00%
22
38
57,90% ıoo,OO%
ll
3
27,30% 100,00%
30
40
75,00% 100,00%
218
135
61,90% ıoo,OO%
2
4,30%
21
25,60%
6
15,80%
7
63,60%
10
21,30%
12
14,60%
6
15,80%
3
7,50%
36
31
16,50% 14,20%
Tablo 6. İş dünyası ve ticaretin kendine özgü kuralları
için dini inançlarımı hiçbir zaman işlerime karıştırmam.
Cevapsız Fikrime
Kararsız tm Fikrime
olduğu
uygun
ÖRGÜT
BUSIAD
5
ı0,6%
MUSIAD
GESIAD
BOSYÖD
5
6,1%
2
5,3%
ı
9,ı%
BUGIAD
Toplam
356
uygun
değil
4
10,0%
17
7,8%
3
9,4%
48
58,5%
6
ı5,8%
2
18,2%
20
50,0%
79
36,2%
7
14,9%
8
9,8%
5
13,2%
3
27,3%
2
5,0%
25
11,5%
32
68,1%
21
25,6%
25
65,8%
5
45,5%
14
35,0%
97
44,5%
Toplam
47
ıoo%
82
100%
38
100%
ll
ıoo%
40
100%
218
100%
ÇALIŞMA
HAYATININ AHLAKi BOYUTU
Tablo 7 İş dünyasına girdiği andan itibaren yoğun iş
temposunun,
manevi değerlerini,
inanç ve ideallerini
aşındırmaya başladığını farketme
Fikrime
uygun
ÖRGÜT
BUSIAD
MUSIAD
Cevapsız
3
6,40%
5
6,ıo%
GESIAD
ı
2,60%
BOSYÖD
ı
BUGIAD
9,10%
7
ı7,50%
Toplam
ı7
7,80%
Fikrime
değil
Kararsızı m uygun
Toplam
29
4
ll
47
23,40% ıoo,OO%
6ı,70% 8,50%.
14
35
28
82
42,70% ı7,10%
34,ıO% 100,00%
2ı
9
7
38
ı8,40%
ıoo,OO%
55,30% 23,70%
8
ı
ı
ll
9,ıo%
ıoO,OO%
72,70% 9,ıo%
ı4
ıo
40
9
35,00% 25,00%
22,50% 100,00%
ıo7
38
56
2ı8
49,ıO% ı7,40%
25,70% ıoo,OO%
Tablo 8 Kaliteli iş üretiminin İslami bir değer olduğuna
İnanmak.
Fikrime
uygun
ÖRGÜT
BUSIAD
MUSIAD
GESIAD
Cevapsız
değil
4
8,50%
9
ll,OO%
ll
23,40%
ı
2,60%
BOSYÖD
ı
BUGIAD
9,10%
6
ı5,00%
Toplam
2ı
9,60%
Kararsızı m
5
10,60%
ı
5
ı,20%
6,10%
ı4
5
36,80% 13,20%
ı
3
27,30% 9,10%
4
ı
2,50%
ıo,OO%
30
20
ı3,80% 9,20%
Fikrime
uygun
Toplam
27
47
57,40% 100,00%
67
82
81,70% ıoo,OO%
ı8
38
47,40% ıoo,OO%
6
ll
54,50% ıoo,OO%
40
29
72,50% ıoo,OO%
ı47
2ı8
67,40%
ıoo,OO%
357
Download