İZMİR İLAHİYAT FAKÜLTESi VAKFI YAYINLARI . NO. . DİYANET İŞLERi BAŞKANLIGI D.E.Ü. İLAHİYAT FAKÜLTESi TÜRKİYE DİYANET VAKFI· İşbirliğiyle Düzenlenen e .A ISLAM VE ÇALIŞMA HAYATI ULUSAL SEMPOZYUMU [25-27 Kasım - 2005] İZMİR 2008 V.Oturum/Birinci Bildiri ÖRGÜTLÜ İŞADAMLARlNDA İSLAM ÇALIŞMA AHLAKI Doç. Dr. Abdurrahman KURT* Giriş Bugün Batı'da "çalışma ahlakı" terimi ekseriya ücretli çalışmaya (work paid) atfedilen pozitif değerler dizisini zikretmek için kullanılır. The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism'de Max Weber kapitalist toplumlardaki çalışma ahlakının köklerini Protestanlığa dayandırmış; 17.yy. Protestan inanç ve normlarının, Katolikliğinkiyle kıyaslandığında, pozitif bir çalışma değerine ve mesleki başanya yol açtığını ileri sürmüştür. Özellikle asketik** Protestanlar çok çalışmayı ve mesleki başarıyı, Tanrı'yı yüceitmenin yolları ve kurtuluş (salvation) alametleri olarak düşünmüşlerdir. Bu teze göre Protestan çalışma ahlakı, kapitalist çalışma ahlakının gelişiminde verimli bir zemin oluşturmuştur. 1 Gerçekte, kapitalizmin başka yerlerde değil de neden sadece Batı Avrupa toplumlarında geliştiğini sorgulayan Weber, kapitalizmin ortaya çıkışının Batılı toplurnlara has kültürel bir sürecin varlığıyla açıklanabileceğini ileri sürmüştür.· Sıkı çalışmaya ve dikkatli yatırım yoluyla düzenli sermaye teminine bağlılık, kökleri ekonomide değil de dinde olan bir çalışma ahlakını geliştirmiştir. Weber, kapitalizmin yükselişinden John Calvin'in (1509-1574) doktrinlerinin sorumlu olduğunu ileri sürmektedir. Bu doktrinin merkezinde kader (önceden belirlenmiş kader "predestination") inancı yer almaktadır. 2 Buna göre Tann, kurtuluşa ermiş ve lanetlenmiş olanlara halihazırda zaten karar vermiştir ve hiç bir kimse, kendisinin kurtuluşa ermiş az sayıdaki insan arasında olup olmadığını bilememektedir. Önceden takdir edilmiş • U.Ü.İlahiyat Fak. Din Sosyolojisi ABD Öğretim Üyesi •• Asketizm dünya uğruna çile çekme demektir. Asketik Protestanlık, mülk sahibi olmanın verdiği doğal zevke var gücüyle kar§ı çıkmı§; tüketimi, özellikle lüks tüketimint sınırlandırmı§tır. Buna kar§ılık kazancı, doğrudan doğruya Tanrı'nın isteği olarak görmü§tür. İnanmı§ bir Kalvinist ve Püriten'in, devamlı çalı§mayı Tanrı'nın emri ve dini arınmı§lığın vasıtası olarak benimsernesi sebebiyle Kalvinizm ve Puritanizm kapitalist ruhun ta§ıyıcısı olmu§tur. Marjike Ter Voert, The Effect of Religion on Work Attitudes in The Netherlands, Social Compass, vol.40, no.1, March 1993, s.33-34. 2 Davidson, C. James and Caddell, P. David, "Religion and the Meaning of Work", Journal for the Scientific Study of Religion, vol. 33 (2), 1994, s. 136. İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI kaderinin farkında olmadığı için belirsizlik ve endişeden muzdarip olan mü' min, Weber'in deyişiyle, "kurtuluş paniğini" yaşamaktadır. Bu kader açınazına ve kurtuluş paniğine bulunan çözüm, güzel fiillerle, sıkı çalışmayla, disiplin ve düriistlükle me§gul olarak işte başarı sağlamaktır. 3 İş başansının, seçilmiş olmanın bir işareti olduğu inancıyla böylece "bilinemez kader" anlayışı daha az korkutucu hale getirilmiştir. İnananlar için işteki başarı, Tanrı'yı yüceltme; herhangi bir zayıflık, başarısızlık veya nefse düşkünlük ise lanetlenme anlamına gelmektedir. Başarı, gayretkarlık, disiplin ve insaf her yerde olduğu gibi işde de hayati öneme sahiptir. Çalışmada başarının sonucu, Weberci teoride "dünyevile§me" (sekülerleşme)dir. Kalvinistlerin dünyevileşme nedenlerinden biri olarak "sapıtma" ve "yoldan çıkma" endişesiyle kendilerini devamlı çalışmaya adamaları gösterilir. Devamlı çalışma ve sistemli olarak kendini kontrol etme, Ka/uin'in izleyicileri tarafından dinf şüpheye karşı çare olarak tavsiye edilmiştir. İşte bu dini şüpheye karşı aktif nefis kontrolü, dünyevi zühdün (asketizm) temelini oluşturrnuştur. 4 O halde bilinemez kader anlayışıyla birlikte dünyevile§menin yol açtığı "sapıtma ve "yoldan çıkma" endişesi, Kalvinist Protestanların kendilerini sıkı çalışmaya hasretmelerinin en önemli iki muharrik unsurudur. Protestan ahlakı, çalışmayı 'geleneksel' çalışma ideolojisi tarafından desteklenen günübirlik maddi ihtiyaçları karşılama aracı olarak değil, temel bir ahlaki ve dini görev, bir 'meslek' (vocation) ya da 'davet' (calling) olarak algılanmıştır. Çalışma; sıkı çalışma, zevk ve kendini tatmin için değil dini asketizmin, kendini birçok şeyden mahrum etmenin, perhizin ve kanaatin bir belirtisi olarak gerçekleştirilmeliydi. O, "Tanrı'yı yüceitme ve bireyin ruhunu koruma" için bir görevdi. Bu görevin inkarı ilahi bir yaptınma ve ebedi bir kınarnaya yol açardı. Bundan dolayı, tembellik, dilencilik ve başka insanların sırtından geçinme çirkin görülmüştür. Buna ilaveten, bir kimsenin sadece kendi geçimini kazanmaya yönelik geleneksel çalışma fikri reddedilmekle kalmayıp, bunun yanı sıra tüketime, maddi rahat, güç ve zevk sağlama için para kazanma gayesiyle yatırım fikri de bertaraf edilmiştir. Daha doğrusu, boş yere harcamadan daha fazla servet birikiirmek amacıyla servet yatırımı hedeflenmiştir. 3 4 Özcan, Y. Ziya, "İslam Ekonomik Geli§meye Engel midir? Karşıt Delil ve Bazı Metodolajik Dü§ünceler", İslami Araştırmalar, c.8, S.1, 1995, s.2. Bendix, Reinhard, "Max Weber'in Din Sosyolojisi", (Yasin Aktay, M. Emin Kökta§, Din Sosyolojisi, Vadi Y, Ank. 1998 içinde), s. 207. 330 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU Protestan doktrinlerinde çalışmanın temel özellikleri şunlardı: Zorunluluktan değil de bizzat bir amaç olarak çalışma, bir ahlaki görev olarak çalışma; dini asketizmi başarmak için sıkı çalışma; disiplinli, düzenli ve sistematik çalışma. 5 a) İslam'a Göre Mal ve Servet İslam'da paraya perestij etme anlamına gelen "meta fetişizmi" ve faiz şiddetle yasaklanırken ticaretin önemi vurgulanmıştır. Kur'an-ı Kerim'de dini alana aktanlan oldukça çok sayıda ticari terimin varlığı dikkate şayandır: Her şey Allah tarafından hesaplanıp ölçülmüştür. Allah hesap kitabını ve terazileri yaratmış, kendini de dürüst işler için örnek olarak koymuştur. İnsanların arnelleri bir kitapta kayıtlıdır. Hesap gününde yargılama, hesap görmedir; mizan kurulur ve arneller tartılır. Herkesin hesabı eksiksiz ödenir. Hiç kimse dolandınlmaz. Dindan da dinsizi de ücretini alır. Hayat bir iştir; ya kazanılır ya da kaybedilir. Müslüman, c€mnet karşılığında Allah'a canını ve mallarını satar. Bu mutlu bir iştir. Allah' a ve Rasulüne iman etmek ile Allah yolunda cihad etmek, insanlan elim bir azaptan kurtaracak bir ticarettir. İmansız olan kimse, kutsal hakikatı yok pahasına satmıştır. 6 Bizzat İslam Peygamberi, risalet görevinden önce ticari faaliyetlerde bulunmuştu. İlk eşi Hz. Hatice Mekke' de ticaretle iştigal eden büyük bir iş kadınıydı. O, evlenmelerinden önce Hatice'nin ticari işinde bir yönetici olarak çalışmıştı. Hz. Muhammed peygamber olduktan sonra da ticareti teşvik etmeye devam etmiş; 7 pazar için üretim ve kar peşinde koşma türünden tüm ekonomik faaliyeti makul karşılamış ve "güvenilir ve samimi tüccardan" övgüyle bahsederek onların "Kıyamet Günü şehitlerin arasında yer alacağını" 8 belirtmiştir. Servet edinme konusunda İslam'ın sert doktriner tutumunun olmaması ·sebebiyle Abdurrahman b. Avf, Osman b. Affan, Talha ve Zübeyr gibi ünlü sahabeden bazıları ilk fetihlerden sonra çok zengin oldular. Özellikle Abdurrahman b. Avf, Hz. Peygamber'in döneminde çok başarılı bir işadamıydı. Medine'ye geldiğinde hiçbir varlığı olmadığı 5 6 7 8 Bayat, Assef , "The Work Ethic in Islam: A Comparison with Protestanizm", The Is/amic Quartely, vol. Xxxvı, n.l, 1992, s.9. Rodinson, Maxime, İslamiyet ve Kapitalizm, çev. O. Suda, Gün Y, İst. 1969, s.126. Bir gün ashabdan Hakim b. Hizam'ı kendisine bir kurban alması için bir dinar verdi. Hakim ticari kafaya sahip bir kimseydi. Bir dinar kanıılığnda aldığı kurbanlık koçu çok geçmeden iki dinara sattı. Daha sonra bir dinara tekrar bir koç alarak elde ettiği bir dinar karla birlikte döndü. Hz Peygamber artan dinarı kendisine vererek ticaretinin bereketli olması için ona dua etti. Bkz., Ebu Davut, Ticaret, 3386. İbn Mace, Ticaret, 1/2139. 331 İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI halde çok cüz! bir nakitle pazara giderek ticaret malı aldı ve hemen ticaret yapmaya başladı. O, Medine'nin gıda ve diğer ticaret emtiasını tedarik eden tüccarlanndan bir tanesiydi. 9• İslam, sadece su ve otlak gibi müşterek kullanılan malların dışında, özel mülkiyeti tartışmamaktadır. En azıyla yetinme zorunluluğu olmaksızın orta düzeyde rahat bir hayat için bireysel tüketim asla yasaklanmamıştır. Servete yönelik tenkit, mal-mülk yığınayı açıkça en büyük hedef kabul ederek servet peşine düşmeye ve servetle gelen iktidarın kötü kullanılışına; "haksız", "göze batan", ya da "gösteriş için" yapılan tüketime yöneltilmiştir. Kur'an'da, kendilerine mülk verilen Peygamberlerden bahsedilir. Hz. Süleyman, Allah'tan "kendisinden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir mülk (hükümranlık)" talebinde bulunan 10 hükümranlığın sembol isimlerinden bir tanesidir. Yine Kur' an' dan öğrenmekteyiz ki, Süleyman peygamber'in mülkü isteme sebebi, dünya zevk ve hazları için değil "Allah'ı anmak için"di. 11 Bundan dolayı, Kur'an'da servet ve mal, meşru yollardan kazanılıp zekatı verildiği, başkalarıyla paytaşıldığı ve başta Yüce Allah'ı anmak olmak üzere ölümsüz değerlerin yerine geçirilmediği ölçüde dikkat çekici bir şekilde "hayr" ve "fadlullah-Allah'ın lütfu" kavramlarıyla isimlendirilmektedir. 12 Kur' an insanın elde edeceği maddi ve manevi tüm Çok da bineklik 10 11 12 hayırsever bir kimse olan Abdurrahman b. Avf, bir gün §ehre gelen 700 maddesi yüklü kervanını sadaka olarak dağıtmıştı. Bunda, 'Rasulullah (s.a.v)'ın, "Abdurrahman b. Avfı sürünerek Cennete girerken gördüm" buyurduğunu i§ittim' diyen Hz. Ai§e (r.a)'nin de rolü olmuştu. 75 yaşında vefat ettiğinde 100 at, 3000 koyunu vardı. Bıraktığı malları arasında büyük bir altın kütlesi vardı ki ancak baltalarla parçalanabildi. Bkz., İbn Kes'ir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, Büyük İslam Tarihi, çev. Mehmet Keskin, c. 7 İst. 1994, s.270-271. Süleyman'a "Allah' ın buyruğu ile kolayca giden rüzgar, bina kuran ve dalgıçlık yapan mahir varlıklar ihsan edilmişti". Ona verilen birçok şey arasında, "bir ayağını tımağı üstüne dikerek üç ayağının üzerinde duran öğdül (cins) koşu at/an" da sunulmu§tu. Buradaki mülk, sadece insanlara hükümranlığı değil e§yaya da hakimiyeti ifade etmektedir. Bkz., Sa'd, 38/32-38. "Süleyman, gerçekten ben mal sevgisini Rabbimi anmak için istedim, dedi". Bkz., Sa'd, 38/32. Ancak, şunu da göz önünde tutmak gerekir: Elmalılı'nın verdiği bilgiye göre, bu ayete müfessirlerin çoğu, "Süleyman, ben mal sevgisinden dolayı Rabimin zikrinden kaldı"!, dedi" şeklinde anlam vermi§lerdir. Bkz., Yazır, M. Hamdi, Elma/ılı, Hak Dini Kur'an Dili, c.6, Eser Y, İst. 1979, s.4096 "Sizden birinize ölüm gelip çattığı vakit, eğer bir servet (hayr) bırakıyorsa, anababaya, yakın akrabaya uygun bir tarzda vasiyet etmesi ... farz kılındı". Bkz., Bakara, 2/180; "De ki, maldan (hayr) yapacağınız harcamalar öncelikle ana-baba, en yakın/ar, öksüz/er, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. İyilik (hayr) olarak yaptığınız her şeyi 332 gıda ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU kazanımları da Allah'ın bir lütfu (fadlullah) olarak görmektedirP Bazı ayetlerde, deniz yolculuğu hemen hemen aynı kelimelerle aniatılıp gemilerin "Allah'ın faz/u kereminden istifade edesiniz diye seyrettikleri" ifade edilmiştir. 14 Aynı ifadeler, gece ile gündüzün yaratılışı anlatılırken geçmekte; gecenin "istirahat için" ve gündüzün de "Al/ah'ın faz/u kereminden rızkı aramanız için" yaratıldığı 15 ve "çalışma vakti"* kılındığı 16 belirtilmektedir. Hacc'ın sözkonusu edildiği bir başka ayette ise hacc esnasında "cinsel ilişki", "herhangi bir günah işleme" ve "kavga etme" şiddetle menedilirken, ticaret yaparak "Rabbınızdan gelecek bir lütfu (kazanç)""'aramanızda bir sakınca yoktur" 17 denilmekte ve böylece hac ticaret pazarları tasvip edilmektedir. Kur' an' ın insan için ayakta durabilme aracı olarak gördüğü mal, 18 zekatı verilmediği ve ölümsüz değerlere ulaşınada aracı kılınmadığı takdirde olumsuz bir anlam taşır. 19 Kur' an, "sadece zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaması için" 20 zenginden fakire gelir aktanmını şart koşar. Mal ve serveti ulaşılması gereken tek bir hedef haline getirerek ölümsüz değerlerin yerine geçirenler, toplumsal bütünlüğü sarsan kimseler olmuşlardır. 21 Onlar malı bir emanet ve araç olmaktan çıkarıp ilah yaptıkları ve bu sahte ilahlada gururlanıp insanlara üstünlük tasladıkları için acıklı bir sona ulaşacaklardır. 22 "Dünya ve dünya halleri, ahiret için tamamen bir binek ve vasıtadır. Vasıtadan mahrum olan, maksada ulaşmaktan da mahrum olur." diyen İbn Haldun, Müslümanların elde ettiği mülk ve servetin, tıpkı insanın doğasında bulunan ve yeri geldiğinde işlevsel olan "gadab", "şehvet" ve "asabiye" duygusu gibi, kaçınılmaz ve tabii bir olgu Allah bilir". Bakara, 2/215; Hz. Şuayb de kavmine, "Ben sizi bolluk (hayr) içinde görüyorum, demişti". Hud, 11/84. "Namaz bitince hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın faz/ından (lütfundan) arayın". Bkz., Cum'a, 62/10. Nahl, 16/14; İsra, 17/12; Rum, 30/46; Fatır, 35/12; Casiye, 45/12. İsra, 17/12; Kasas, 28/73. Şüphesiz 13 14 15 * Me'ôş. 16 Nebe, 78/11. •• Faz/. 17 Bakara, 2/197-198. 18 Nisa, 4/5. 19 Kehf, 18/46. 20 Ha§r, 59/7. 21 "İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetirmeyeceğini mi sanıyor? 'Yığın yığın mal tüketmi§imdir' diyor". Bkz., Beled, 90/5-6. 22 Hümeze, 104/1-5; Tebbet, 111/2; Şuara, 26/88; Tevbe 9/55; bkz., Öztürk, Y.Nuri, Kur'an'ın Temel Kavramları, s.347-349. 333 iSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI olduğunu söyler. 23 Ona göre Yüce Allah, hak işlere yönelik olan mülkü sürekli övmüş; sırf bencil düşüncelerle insanlara zorbalık yapma, hükmetme ve büyüklenme arzusu sebebiyle elde edilen mülkü ise kötülemiştir. Nitekim, Bir gün Suriye'ye gelen Hz. Ömer, kendisini karşılayan vali Muaviye'yi, mülkün debdebesi ve ihtişamı içinde görünce, bunu yadırgamış ve; "Bu kıyafetinle İran Kisralarına mı benzemek istiyorsun"? diye sormuştu. Bunun üzerine Muaviye; "Hayır, ancak biz cephede düşmanla yüz yüzeyiz, harp ve cihad zineti ve teçhizatı ile düşmaniara karşı görünmeye ihtiyacımız var" şeklinde cevap vererek Halife'yi ikna etmişti. Şayet din, mülkü kökten reddetseydi Ömer ikna olmayacağı gibi onu bu şekildeki tutumundan da vazgeçirmeye çalışırdı. 24 Birçok din gibi İslam' da da dünyanın geçiciliği esastır. Kur' an dünya hayatını, oyun ve eğlenceden süsten, böbürlenme aracı olmaktan, mal ve evlat çoğaltına yarışından ibaret bir aldatıcı meta olarak niteler: "Dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlencedir. Asıl yurt ô.hiret yurdudur" ;25 "İyi biliniz ki, dünya hayatı oyun, eğlence, süslenme, birbirinize karşı öğünme ve mal, çoluk-çocuk çağaltmak hususunda birbirinizle yarışmanızdan ibarettir"; 26 "Dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir"; 27 "Dünya hayatı sizi aldatmasın"; 28 "Mal ve ev/ad fitneden (imtihan aracı) başka bir şey değildir" .29 Benzer olarak, birçok hadis bu dünyanın insan hayatında değersiz ve geçici bir menzilden/duraktan daha fazla bir şey olmadığı görüşünde odaklaşır. 30 Hz. Peygamber, Ahiretin değeriyle ilgili fikrini şöyle özetler. "Cennette bir kamçının kapladığı alana denk (küçük) bir yer, (bütün) dünya ve onun içinde bulunan herşeyden daha değerlidir. Sabahleyin veya akşamieyin -herhangi bir zamanda- Allah yolunda yapılan bir seyahat, hiç şüphesiz dünya ve onun içindeki herşeyden daha hayır/ıdır" .31 Kutsal kitapların, Peygamberlerin ya da din kurucularının en büyük endişelerinden birisi, dünya sevgisi ya da malına aldanarak tabiilerinin 23 24 25 26 27 28 29 30 31 İbn Haldun Mukaddime, 1/567 vd. İbn Haldun age, 1/568. Ankebut, 29/64. Hadid, 57/20. Al-i İmran, 3/185. Lokman, 31/33 Enfal, 8/28; Teğabun, 64/15. Hz. Peygamber, arkada§larından Abdu!!ah b. Ömer'i "bu dünyada gurbetteki bir kimse {ğarib) ya da yolcu gibi ol" diyerek uyarmı§tır. Bkz., Buhari, Rikak, 3. Buhari, Rikak, 2, 334 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU dünyevileşme sürecine girme ihtimalidir. Bundan dolayı diğer dinler gibi İslam da bu dünyanın geçiciliğini ısrarla vurgular. Böyle olduğu için genellikle, hem Kur'an hem Sünnet ihtiyaç sahiplerine (el-mesakfn) ve fakiriere (el-fukara) zenginlerden (el-ağniya) daha yüksek manevi konum atfeder. Meşhur hadis kaynağı 'Buhari'nin bir bölümünün başlığı "Fazlu'lFakr (Fakrın Fazileti)"dir. Burada geçen hadislerden birinde Hz. Peygamber Cennet'ten bahsederken, "onun sakinlerinin çoğunluğunun" fakirlerden oluşacağını söyler. 32 Hz. Peygamber fakirlikleri nedeniyle Müslümanları takdir ederken, zenginleri de uyarmıştır. Dünya sevgisi, maddi zenginlik ve servet, hadisiere göre, aç gözlülüğün eseridir, ki bu durum, insan tabiatının mücadele edilmesi gereken bir parçası olarak görülür. Servet yeşil (gibi)dir ve tatlı (meyve)dır ve "Ademoğlu'nun karnını topraktan başka hiçbir şey dolduramaz" .33 "Cennet'in fakirleri" olarak görülen zenginler, ancak mallarından ihtiyaç sahiplerine tasaddukta bulunarak servetleriyle iligili toplumsal sorumluluklarını yerine getirebilirler. Hz. Muhammed, "şu Uhud dağı kadar altınım olsa bile borçlarımı ödeyebileceğim miktarın dışında ondan hiçbir şeyin, hatta tek bir Dinarın bile üç günden fazla üzerimde 34 kalmasını istemezdim" demiştir. Kur'an'a göre, kurtuluş maddi zenginlik peşinde koşanlarda değil, ancak "Allah'ın rızasını arayanlarda olur ve sadece onlar kurtuluşa ereceklerdir" ;35 çünkü sadece bu durum, gerçek ve ebedi mükafata yol açar. Bu nedenle Kur'an, biriktirildiğinde değil, servetleri Allah uğruna sarfedildiğinde zenginlere destek olur. 36 Ancak, Hz. Peygamber fakirliği zikrederken, sefalet ve umutsuzluk içinde yaşamayı asla tavsiye etmemiş; müminlere bir hedef olarak fakirliği göstermemiş; aksine onu, güçlü Mekke kabilelerinin özellikleri olan yaygın lüks ve aldatıcı gururun zıddı, aşırı sadelik içinde bir yaşama olarak düşünmüştür. Muhtemelen bu anlayış, daha sonraki hayatında gözde eşi Hz. Aişe'ye göre, (zengin bir kadın olan ilk eşi Hz. Hatice ile evlenciikten sonra), asla "kızarmış bir koyunu iki gözüyle" birlikte 32 33 34 35 36 Buhari, Rikak, 16. Buhari, Rikak, ll, Rikak, 9. Buhari, Rikak, 13,14;Zekat, 4; Müslim, Zekat, 34. Rum, 30/38. Bakara, 2/262. Kur'an'dan ~u ayet de dikkat çekicidir. "Allah yolunda mallarını harcayanların durumu, her ba§ağında yüz dane bulunan yedi ba~aklı bir ekin ba~ağı gibidir. Bakara, 2:/261. Mamafih bu, saçıp savurma ve israftan ayrılır. "~ın giderek israf etmeyiniz, çünkü Allah müsrifleri sevmez."Kur'an, 6: 141; 7: 18; Keza bkz., 2: 262. 335 İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI görmeyen ve aylarca sadece hurma ve su ile idare eden bizzat Hz. Peygamber'in hayatında gerçekleşmiştir. 37 Aynı zamanda o, yoksul olarak yaşamak zorunda kalanları teselli ederek onların bunun karşılığında elde edecekleri manevi derecelerinin · önemini dile getirmiştir. Yoksa birçok sosyo-ekonomik ve psikolojik sorunlara neden olabilecek fakirlik sorunu karşısında İslam Peygamberi çok açık bir tavır alarak; "neredeyse inançsızlığa neden olabileceğini" 38 düşündüğü fakirlikten Allah'a sığınmıştır. 39 Zira iktisadi alandaki bozuklukluk, ahlaki çöküntüyü doğurur. Aynı şekilde iktisadi alanın doğruluğu ve dürüstlüğü de doğru ve dürüst niteliğine sahip bir ahlaki yapıyı doğurur. Fakirlik açıktır ki, kişiliğin gelişimine aile yuvasının kurulmasına, devamına ve eşierin birbirine bağlılığına ve her şeyden de önemlisi toplumun ahlaki yapısına olumsuz yönde etki eder. Durum böyle olunca fakirliğin inanç, ahlak ve davranışlar üzerindeki olumsuz etkisini kaldırmak, aileyi ve toplumu korumak, toplumda kardeşlik duygusunu ve istikrarı sağlamak amacıyla İslam'ın bu soruna bütünüyle savaş aştığını söyleyebiliriz. Sadece mutasawıflar değil fıkıh, kelam, hadis ve tefsir alimleri de faknn_ zenginliğe üstün olduğunu kabul etmişlerdir. Bunun istisnası çok azdır. Meşhur sahabelerden Ebu Zerr el-Gifari, I. Halife'nin vefatından sonra servet ve dünyevileşme eleştirisi yüzünden Osman ile tartışarak Medine'yi terketmek zorunda kalmıştı40 • Fakirliğe taraftar olan bazı zahit ve safilere göre fakirlik, tedavisi gereken bir musibet değil, bilakis insanı azdıran ve şımartan zenginliğin aksine Allah'ın sevdiği kullarına kendine yakın olmaları için verdiği bir nimettir. Zenginlik, insanın kibirlenmesine, şımarmasına ve meşru olmayan arzularını tatmin etmesine inkan sağlayabilir. Zengin bir kimsenin nefsine hakim olması, fakirin nefsine hakim olmasından daha zordur. Onlar, hayrı ancak şer, bela ve fesat olarak gördükleri bu dünyadan kurtulmakta bulacaklarını düşünürler ve bundan dolayı "bir lokma, bir hırka ile" idare etmeyi tercih ederler. Gerçekte, hemen her dinde fakirliği öven ve onu takdis eden kimseler bulunmuştur. Onlar, nefse ve bedene eziyet veren fakirlik nedeniyle ruhun yüceleceğine inanırlar. Bu düşünce Hinduizm, İran Maniheizmi ve Hıristiyan 37 38 39 40 Buhari, Rikak, 17. Beyhak'l, Şu'abü'l-İman, 5/267. "Al/ahım fakirlikten ve küfürden sana sığınırım". Bkz., Ebu Davud, Edeb, 101; Nesai, İstiaze, 14. İbn Keslr, age, 71272. 336 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU ruhbanlığı gibi dini akımlardan İslam kültürüne de karışarak bazı kabul görmüştür. 41 İslam'da zühd, Hırsitiyanlık'taki ruhbanlığı hatırlatır tarzda, dünyadan el-etek çekmek, kuşe-i inzivaya çekilmek, tarik-i dünya anlamına gelmez. Zühd, Allah'ın emirlerini eksiksiz olarak ifa edebilmek için dünyevi tutkularından sıyrılmak ve nefsani arzuların peşinde koşmaktan vazgeçmektir. Dünyaya mağlup ve maddeye mahkum değil tersine onlara galib ve hakim olmaktır. 42 İslam'ın dünyadan el-etek çekmeyi tavsiye ederek insanlan tamamen ahirete yönlendirdiğini söylemek de mümkün görünmemektedir. Fakn övmek için, "Fakir/ik iftihar ettiğim bir şeydir", kötülemek için de "Fakir/ik iki cihanda yüz karasıdır" gibi sahih olmayan pek çok hadis te rivayet edilmiştir. 43 Diğer taraftan İslam'a göre, bir mü'min için zengin ve servet sahibi olmak da hedef değildir. Bir mü'minin meşru yollardan edindiği servet ve mülk ise yukanda geçtiği üzere, zekatı verildiği, başkalarıyla payiaşıldığı ve başta Yüce Allah'ı anmak olmak üzere ölümsüz değerlerin yerine geçirilmediği ölçüde Allah'ın bir nimeti, lütfu, ikramı ve ihsanı sayılır. Şunu da unutmamak gerekir ki, İnsanoğlu yaratılıştan mal-mülk ve servet edinme içgüdüsüyle donanmıştır ve doğal olarak dünyalık edinmek uğrunda didinir durur. Bazen bu, bir tutku, bir ihtiras halini de alabilir. Dolayısıyla, zaten böyle bir içgüdüye sahip olan insanı İslam'a göre, ayrıca mal-mülk ve servet edinınesi ve zengin olması için teşvik etmeye gerek yoktur. Tersine zengin olma tutkusu çoğu zaman insanın ahlak kurallarını çiğnemesine, yasaklanmış yollara girmesine, haksızlık yapmasına ve gayrimeşru yollardan servet sahibi olmasına yol açacağından bu hususta onu freniemek ve meşruiyet sınırlarında kalması için onu uyarmak gerekmiştir. İşte İslam, sınırsız servet edinme arzu ve hevesine sahip insanın ihtirasını dizginlemek için dünyevi zenginlik yerine kalıcı ve sürekli olan ahiret zenginliğini önermektedir. Görüldüğü üzere, İslam ahlaki bir görev olarak sadakayı ve fakiriere infak etmeyi savunmakta; sırf servet maksadıyla mal biriktirmeyi teşvik mutasawıflarca 41 42 43 Bununla birlikte fakirliği zenginliğe tercih eden sCıfiler me§ru yollardan edinilmi§ ve me§ru §ekilde harcanan zenginliğe kan'lı da değillerdir. Hatta zenginliğin fakirlikten daha üstün olduğu görü§ünü savunan sCıfiler de vardır (bkz., Uludağ, Süleyman, İnsan ve Tasawuf, Mavi Y., İst. 2001, s. s.292). Cebriye ise fakirliği bir §er ve bela görmekle birlikte bunun kaçınılmaz bir kader, takdir-i ilahi olduğu için herkesin kendi durumuna razı olmasını ileri sürmü§lerdir. Uludağ, age, s.292. Acluni, ll, 87,88; Uludağ, age, s.ll8. 337 İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI etmemektedir. Aksine, İslam' a göre nihai ilgi alanı, ahirettir. Bu durumda bir soru akla gelebilir. Hayır-hasenat şeklinde Allah. için malın fakiriere yeniden taksimi bir ahlaki ve dini görev ise bu, İslam'ın aslında tembellik ve fakirliği cesaretlendirdiği anlamına gelmez mi? Pek de öyle görünmemektedir. Her şeyden önce, Kur'an en azından teoride tembelliğin dışa vurumu olan hırsızlığa yönelik, "suçlarına karşılık Allah'dan ibret verici bir ceza olarak" 44 sorumluların "ellerini kesme" kuralını uygulamak suretiyle sert tedbirler getirmiştir. Diğer taraftan zenginlerin sadaka vermesi övülürken fakirierin onu alması teşvik edilmemiştir. 45 Onun yerine, İslam bireyin kendi emeğinin, onun geçim kaynağını oluşturduğu görüşünü savunmuş görünüyor. Sünnet'teki birçok örnekte, az gelir getirse ya da güçlük içerse de kendi el emeğinden gurur duymaya, kendine güvenıneye ve kendi kendine yeterliliğe vurgu yapılırken, dilenmek, bağımlılık, pasiflik ve tembellik hor görülmektedir. 46 b) Pre-Modern Toplumlarda Çalışma Anlayışı İktisadi hayatın atadan kalma usullerle geleneksel kurallara göre biçimlendiği pre-modem toplumlarda, günümüzdeki anlamıyla bir çalışma konsepti söz konusu değildir ve premodem insan "doğal" bir insandır. Ekonomik faaliyetler sadece var olmak için yeterlilik ilkesine göre düzenlenir. Çiftçiler ya da zenaatkarlar çalışmaya sadece "geçim"lerini sağlayacaklan bir gözle bakarlar ve daha fazla da bir şey beklemezler. 47 Çalışma, özellikle Antik çağ düşünüderi arasında köle sınıfına özgü "aşağılık" bir iş olarak düşünülmüştür. Çünkü çalışma bir "zorunluluk" gereği "beden üzerinde bir denetim" kurma sürecidir. Oysa Antik çağda "zorunluluk" ve "özgürlük" birbirinin zıddı kavramlar olarak değerlendirilmiş ve özgür insanların zorunlulukların kölesi olamayacağı vurgulanmıştır. Bu çağda birçok düşünür tembelliğe övgüler düzmüştür. 48 şöyle 44 45 46 47 48 Kur'an, 5: 39. Hz. Muhammed şu kuralı getirmiştir: " Yüksek (veren) el alçak (alan) elden daha hayırlıdır". Buhari, Zekat, 17; Müslim, Zekat, 55. Bayat, age, 17. Sombart, Werner, "Kapitalizm Öncesi İktisadi Görüş, Der. M. Özel, Kapitalizm ve Din içinde Ağaç Y., ist. 1993, s. 39. Örneğin Platon "Cumhuriyet" adlı eserinde şunları söylüyor: "Tabiat, ne kunduracı yaratmıştır ne de demirci. Bu tür uğraşlar, onları uygulayan insanları, o aşağılık ücretlileri, durumları dolayısıyla siayasal hakları olamyan adsız sefilleri ?lçatmaktadır. Yalan söylemeye ve aldatmaya alışık tüccarlara gelince, onlara sitede katlanılmaz bir kötülük olarak katlanabiliriz ancak". Bkz., Lafargue, Paul, Tembellik Hakkı, çev. Ahmet Angın, 27 Y, İst, ts., s. 71. 338 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU Çalışma kavramının etimolojisine bakıldığında da çalışma bir tür ceza olarak nitelendirilen söz konusu olumsuz veçhesi ortaya çıkar. Batı dillerinde çalışma anlamına gelen "travail" kelimesi, Latince işkence aleti olan "tripalium"dan türemiştir. Eski Yunan'da el işi basitçe bir bela, bir ceza idi. Bu, Yunan kültüründen etkilenen Roma'da da böyleydi. Romalıların çalışma için kullandıkları "labour" sözcüğü "zahmet", "yorgunluk", "acı", "ıstırap" gibi çağrışımlara sahiptir. 49 Aynı şekilde, Yahudilik zor ve el işine dayanan çalışmayı kınarken, entellektüel işi ise değer saymıştır. Yahudiliğin ideal şahsiyet tipi bilgindi. İslam'ın gelişinden önce Cahiliye döneminde, yerleşik Arapların başlıca dört ana işleri vardı: Ziraat (Medine'de), ticaret (Mekke'de), denizcilik (Umman'ın kıyı şeridinde) ile tüm bölgede halıcılık ve demircilik gibi el işçiliği. Bedevi Araplar el işçiliğini ve denizciliği genellikle küçümsemekteydiler. Sözgelimi "Beni Tem im e, Azdleri "gemici" diye küçümserlerdi, zira bunların Um man' daki hısımları denizciydiler". 50 Bu, kısmen Arapların denizden korkmalarından anlayışının kaynaklanmaktaydı. 51 Mekke'de asil Kureyş kabilesi zenaatı hor görüyordu. Onlar ziraatle eden Medineiilen de küçük görüyorlardı. Genel olarak, Cahiliye Arapları ücretli olan ve el ile yapılan işi hakir görmüşler, ziraat, denizcilik ve zenaat gibi meslekleri küçümsemişlerdir. Kendilerinin ve mesleksiz yaşayanların işlerini yapmak üzere; mevkilerinin başkalarını kiralamaianna uygun olması, bu asiilere güzel göründü. Böyle kimselerin vakadarını koruduklarına ve kendilerini küçük düşürmediklerine inanılır. Sözkonusu işlerin yerine, asil bir bedevi için, "deve/sığır çobanlığı, ticaret, avianma ve soygun, onun gözünde insanların değer verdiği yegane mesleklerdi". 52 Diğer taraftan, genel olarak o dönemde "zahmetli çalışmayı" ve 'iş' i ve daha spesifik olarak başkalarına hizmet etmeyi ifade eden el-mihne terimi, küçük düşmeyi/alçalmayı (humiliation) de tazammun ediyordu. Gerçekte, bu kelime, hizmet etmek, kibrini kırmak, mertebesini düşürmek ve el işinde istihdam etmek anlamına gelenmahana fiilinden türemiştir. 53 iştigal 49 50 51 52 53 Bozkurt, Veysel, Puritanizmden Hedonizme Yeni Çalı§ma Etiği, Alesta Y., Bursa, 2000, s. 15-16. Kırgızca'da çalı§ma kar§ılığı olarak kullanılan "emgeg" (Türkçe'de emek) sözcüğü de benzer bir biçimde "sıkıntı", "zahmet" ve "yorgunluk" gibi anlamlara gelmektedir. Encyc/opaedia of Islam, Leiden/New York, Brill, 1987, c.l, s.375. Cambridge History of Islam, Cambridge, Cambridge University Pres, 1970, c.l, s.88. Encyc/opaedia of Islam, c.l, s.375. Bkz., Lisan el-Arab, XVII, s.313. 339 İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI Çalışma, ancak modem çağda endüstrileşme sürecine paralel olarak toplumsal hayatta merkezi bir önem kazanmıştır. ?re-endüstriyel toplumların "doğal insan"ı için çalışma, geçim için yapılan bir süreçtir ve genellikle "özel alan"a hapsedilmiştir. Çalışmanın "kamusal alan"da gerçekleştirilmesi modern çağın bir ürünüdür. Yine pre-endüstriyel toplumlarda insanlar şimdikinden daha az çalışmaktadırlar. Daha fazla kazanmak için kimse çabasını yaygınlaştırmak veya derinleştirmek fikrinde değildir. 54 İşçi mümkün olduğunca fazla çalışarak günde ne kadar kazanacağını değil kazandığı gelirin kısa ya da uzun vadede kendisine ne kadar yeteceğini düşünmektedir. Bu dönemde aşırı servetiyle başkalarından farklılaşan gruplar da vardı kuşkusuz. Dini kaynaklar bazı medeniyetlerin göz kamaştırıcı gelişmelerinden ve daha sonra çöküşlerinden ya da bireysel olarak aşırı servet sahibi olan kimselerden söz eder. Ancak, o zamanlar çok çalışma modem çağdaki kadar yüceltilmemişti. Elde edilen servet ciddi çalışmak olmaksızın, daha çok köle ve hizmetçilerin emeklerine dayanmış olmalıdır. Tablo: Antik Yunan, Roma, Erken Hıristiyanlık ve Calvinizm'de Çalışma ve Boş Zaman Anlayışları Dönemler Boş zaman Çalışma Antik Yunan Olumsuz Tefekkür Kültürü Roma Kültürü gerçekleştirmek Daha çok çalışmak için Amaçları için gerekli dinlenme İnsan ihtiyaçları içi gerekli Boş zaman: Tanrı'nın Erken Hıristiyanlık tefekkürü Calvinizm Cennete "seçilenler" arasına Serbest girebilmek için bir araç zaman:tembellik Kaynak: E.E.Bear, The Sensetive I, John Wiley&Sons, Ine., 1975, s.l8'den dönüştüren Bozkurt, Puritanizmden Hedonizme, s.21. c)İslam Çalışma Ahlakı İslam kültüründe dünyevi alakalar, -dünyevi çalışma onlar ebedi ahiret hayatıyla karşılaştırıldığında sadece değersiz bir anı teşkil eder. Bununla birlikte İslam'ın çalışmaya karşı herhangi bir olumsuz tavır alması şöyle dursun ona kayıtsız kaldığı bile söylenemez. 55 Çünkü dünya ve dünyalık için çalışma, Müslümanın Allahın emirlerine arasındadır- 54 55 Bozkurt, age, 19. Ayas, M.Rami, Kur'an-ı Kerim'de Çalı§ma Kavramı, Sosyolojik Bir Yakla§ım, Akademi Kitabevi, İzmir, 1994, s.25. 340 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU uygun yaşayabilmesi ve ahirete hazırlık yapabilmesi için zorunlu bir faaliyet alanıdır. Bundan dolayı dürüstlüğe, ticaret ve alışverişte insanları kandırmamaya, el emeğine, içerisinde yaşanılan dünyayı bütün canlılar için daha yaşanabilir kılmaya yönelik Kur'an-ı Kerim ve hadislerin emir ve tavsiyelerinden, Weber'in Protestan "dünyevi çileciliğini" (asketizm) yansıtmasa da, rahatlıkla bir İslam çalışma ahlak ilkeleri belimebilir. Son yıllarda Müslüman toplumlarda, 'İslam ekonomisi' ve 'İslam çalışma hayatı'yla ilgili araştırmaların, daha önceden karşılaşılmamış bir hızla ileriediği görülmektedir. 56 Bu literatür, İslam ve onun ekonomik gelişimiyle ilgili Weberci yorumun yanısıra Marksizm okuHanna karşı dekiare edilmemiş bir argümanı isim zikretmeksizin ileri sürmüş görünüyor. Bu eserlerde dört ana tema hakimdir. İslam çalışma ideolojisi serbesiyetçidir, yani liberaldir. Çalışma, genellikle İslam'da övülmüş ve yüksek değer verilmiştir. İslam'da çalışma esas olarak kutsal bir oluşuma sahiptir. O, ibadet ve cihat olarak görülmüştür. Sıkı çalışma ve disiplin özellikle teşvik edilmiştir. 57 Bazı İslam yarumculan İslam'ın çalışmayı cihad (kutsal savaş), işçileri yeryüzünde Allah'ın sözünü yaymak için savaşan mücahidin olarak gördüğü fikrini benimsemişlerdiL Diğer taraftan, birçok İslam bilgini ve yarumcusunun belirttiği gibi, İslam'ın çalışmayı bir ibadet olarak gördüğü söylenebilir. İsmail faruki'ye göre, İslam'da çalışma "sadece itibar gören bir şey değil, aynı zamanda bir ibadettir de". Faruki "bir kimsenin kendisinin, ailesinin, akrabasının ya da tüm toplumun ihtiyacını karşılamayı gaye edinen herhangi bir meşru çalışmayı kapsar" demek suretiyle çalışmayı ibadet olarak değerlendirir. 58 56 57 58 lssa Abduh ve Ahmad İsmail Yahya, e/-'amel fi'-İslam (Work in Islam), Cairo, Dar elMa' arif, 1983; Zaydan Abclut el-Baqi, el-'amel ve el-'Umma/ ve e/-Mihan fil-İslam (Work, Workers and Professions in Islam), Cairo, Mektebeh Wahba, 1978; EbuiHasan Banisadre, Kar ve Kargar Dar Es/am, (Work, and Workers in Islam), Tahran, Peyami Azadi, 1980; İsmail el-Faruki, Towards Islamic Labour and Unionism: Three Papers, Cairo/Geneva. The International Islamic Canfederation of Labour, 1980; Abdul-Samih el-Mısri, Muqawwamat el-'amel fil-İslam (Elements of Work in Islam), Cairo, Mektebeh Wahba, 1982; İbrahim el-Ne'mah, el-'amel ve el-'Ummal fil-fikr elİslami (Work and Workers in Islamic Thought), Jeddah, Adar el-Saudiah, 1985; Ve Mehdi Bazargan, Work and Islam, Houston, Free İslamic Literature Ine., 1979. Bkz., Bayat, agm, s.24. Bayat, agm, s. lO. Faruki, İsmail Towards Islamic Labour and Unionism: Three Papers, Cairo/Geneva. The Intemationallslamic Canfederation of Labour, 1980, s.12. 341 İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI Hiç şüphesiz İslam'da ibadet kavramı sadece belirli formel ibadetlerden ibaret değildir. Din, formel ibadet tarzının ötesine geçerek, imanın ciddiye alınması ölçüsünde her alanı kuşatır. İslami literatürdeki "salih amel" kavramı, inanan kimseden yapması istenen ve yaptığı takdirde mükafat göreceğini umduğu -ister Allah'a karşı kulluk, isterse tüm varlıklara yapılan iyilik türünden olsun- bütün eylemlerin genel . adıdır. İslami literatürdeki ibadetin tanımı, "kişinin işlerinden Allah'ın razı olduğu herşeydir". * İslam Hukukunun önemli kaynaklarından birisi olan el-ihtiyar' da geçen, "Adalete uygun hüküm vermek, vazifeleri n en üstünü ve ibadetlerin en şereflisidir" ibaresi, oldukça dikkat çekicidir.· Yine aynı kaynakta görüldüğü üzere Hz. Muhammed de "Kazanç peşinde koşmak her Müslüman'a farzdır" demiştir. Bu hadise dayanarak birçok İslam bilgini "ilim peşinde koşmak gibi kazanç peşinde koşmanın her Müslüman'a farz" olduğunu ileri sürmüşlerdir. 59 İslam çalışma ahlakını yansıtan ilkeler, genellikle şu ayet ve hadislerin muhtevasından kaynaklanmaktadır: (a) "İnsan için ancak çalıştığının karşılığı var. Çalışması şüphesiz görülecek. Sonra ona karşıfığ eksiksiz verilecek. Gerçek şu ki, sonunda Rabbi'ne varılacaktır". 60 (b) "Namaz bitince hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın faz/ından (lütfundan) arayın". 61 (c) "Hiç kimse kendi el emeğinden daha hayırlı bir !akma yememiştir" 62 ; (d) "Şüphesiz Allah meslek sahibi kulunu sever. "63 (e) Bir gün çok enerjik ve çalışkan bir adam gören sahabeler, "Bu adam enerjisini Allah uğruna hasretseydi daha iyi olmaz mıydı?" diye Hz. Peygamber' e sorduklarında o, şöyle cevap verdi: "Şayet o, küçük çocuklarının, yaşlı ebeveyninin geçimini sağlamak için çalışıyorsa ya da kendi geçimini temin ediyorsa o takdirde bu, Allah yolunda (bir Cihad gibi)dır. (Ancak) bir gösteri amacıyla bunu yapıyorsa bu, şeytan uğrunadır". 64 • 59 60 61 62 63 64 e/-ibadetü hiye küllü yerzahu anhu rabbuhu. Abdullah b. Mahmud ei-Mevsill, el-ihtiyar lita'lili'I-Muhtar, c.4,Beyrut, 1975, s. 170. Necm, 53/39-41. Cum'a, 62/10. ez-Zebidi, Zeynü'd-din Ahmed b. Ahmed, Sahih-i Buharf Muhtasan Tecrid-i Sarih Tercemesi ue Şerhi, çeviri ve yorum: Kamil Miras, DİBY, c.6, Ank. 1972, s. 967; Nesei, Fey, 5. Mecmau'z-Zevaid, 10/200; Kenzü'I-Ummal, 1919. Mecmau'z-Zevaid, 4/325. 342 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU (f) "Çoğu insanın farkında olmadığı iki nimet vardır; sağlık ve boş zaman" .65 Burada "boş zaman" ile "güzel ve faydalı işleri yapmak" için kalan zaman kastedilmektedir. (g) "Kıyametin vuku bulduğu anda bile o/sa elinde tuttuğun fidanı 66 dik" Bütün bunlar, İslam'ın çalışma hayatına yönelik ilkesel düzeyde de olsa bir "çalışma ahlakı" getirdiğinin belirtisidir. Hiç kuşkusuz bu ilkeler, Protestanlığınkinden de tamamen farklıdır. Yukanda bahsedildiği üzere, Protestanlık'ta, bireyler seçilip seçilmediklerini ya da lanetli olup olmadıklarını bilmediklerinden dolayı sürekli belirsizlik ve endişeli bir halde kalma temayülündedirler. Bu endişe halinden kendilerini kurtarmaları için onlara iyi işler yapmaları, sıkı çalışmaları, disiplinli ve dürüst olmaları tavsiye edilmiştir. Durum böyleyken Müslümanların, kurtuluş (salvation) amacıyla, özellikle benzer çabalara girme ihtiyacını duymadığı aşikardır. Zira, İslam'da, bir belirsizlik ve ebedi günahkarlık duygusu hali kolaylıkla meydana gelmez. Müslümanlar, İslam öncesi asillerin, Eski Yunanlılar ve Yahudiler'in aksine, el işine oldukça yüksek değer verirler. Tıpkı Protestanlık'taki gibi, İslam tembelliği ve insan kaynaklarının israfını reddeder. İslam, başkalarının malına güvenmeyi teşvik etmez ve bireyin geçimini sağlamada manevi bir görev olarak kendi kendine yeterliliği esas alır. 67 Bununla birlikte, Puritan çalışma ahlakının aksine, sırf kendisi için veya servet yığmak amacıyla dünyevi çilecilik (asketizm) teşvik edilmez. Temel uhrevi görevlerini terkederek mal-mülk yığmak amacıyla kendilerini haddinden fazla işe kaptıranlar kınanırlar. Yığmak maksadıyla servet biriktirmeye çalışan zenginler gerçek 'fakirler', 'Cennetin fakirleri' olarak görülür. Mal-mülk sahibi zenginler mallarının bir kısmını ihtiyaç sahipleri arasında dağıtmak suretiyle ancak saadete ererler. Ahirette ebedi refah ve saadeti hasıl eden, bu (Allah uğrundaki hayırlı) çalışmadır. İslam'ın "servet üretmede olduğu kadar çalışmada iticiali (moderation) teşvik ettiği" doğrudur. Yine 'Weber'in kapitalist bir rasyonel ideal tipinin İslam ile uyuşmadığı sonucu oldukça haklı" görülebilir. Ancak, İslam'ın nihai ilgisinin ahiret olduğundan hareket ederek "çalışmanın hiçbir şekilde ahlaki bir görev, dini pratik ya da ibadet olarak görülmediği" ve dolayısıyla İslam'da "sıkı çalışma, disiplin ve zaman bilincine ihtiyaç duyulmadığı" tarzındaki Bayat'ın görüşüne68 65 66 67 68 Buhari, Rikak, 1; Tirmizi, Zühd, 1. Tecrit, 7/124. Bayat, age, 21. Bayat, age, 21. 343 İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI ihtiyatla yakla§ılmalıdır. 69 Zira, sadece İslam'ın değil genel olarak . bakıldığında Yahudilik ve Hıristiyanlığın da nihai ilgilerinin ahiret olduğu söylenebilir. Bu nedenle dinlerin uhrevi amaçlı olmaları, onların dünyayı ihmal ettiği ve çalışmayı bir ibadet olarak görmediği anlamına gelmez. İslam'ın çalışma ahlakına yönelik yukanda tespit edilmiş olan statik olmayan ilkeleri yazarlar, Miladi 7. asra ait ayet ve hadisleri dinamik bir tarzda yorumlamak suretiyle bir çalışma ahlakını gündeme getiriyorlar. Her ne kadar Bayat, eleştirdiği müelliflerin ilgili ayet ve hadisleri literal bir okumaya tabi tuttuklarını ve meseleye holistik bakmadıklarını söylüyorsa da gerçekte kendisi literal okuma biçimine sahip bir kimse görüntüsü içindedir. Miladi 7.asır Mekke ve Merlinesi'nde nazil olan ayetlerin ve o dönemde konuşan Hz. Muhammed'in sözlerini, satatik olarak sadece belirli bir kültür kalıbı içir:ıde dondurrnak, bizim böyle bir değerlendirme yapmamızı gerekli kılmaktadır. Gayet açıktır ki, Protestanlık ile İslam aynı konum ve bağlamda değerlendirilebilecek bir örneklik değildir. Bu, çalışma ahlakı temelinde de kıyaslanabilecek bir örneklik oluşturamaz. Kıyasın sağlıklı olabilmesi, iki tarafın genel benzerliklerinin çokluğuna bağlıdır. Her şeyden önce, Protestan ahlakının ortaya çıkışı İncil'den yaklaşık birbuçuk asır sonradır. Diriin retoriği dinamik olarak sürekli gelişim içerisindedir. Hıristiyanlığın Protestan ahlakı versiyonu, sosyal, ekonomik, psikolojik faktörlere bağlı olarak ortaya çıkmış ve bütünüyle de İncil'i yansıtmamaktadır. Hz. Muhammed tıpkı Hz İsa gibi bir tüccar değil, bir Peygamberdi. Peygamberlerin getirdiği ilkeler her zaman aynı olmuştur ve onlar kendi dönemlerinin kültürlerinden bütünüyle kopmuş değillerdi; kendi kültürel kodlanndan bütünüyle kopmadan dünya ile ilgilendikleri kadar hatta ondan daha fazla olarak Ahiretle ilgitenrnek durumundaydılar. Binaenaleyh, Hıristiyanlıktan yaklaşık birbuçuk asır sonra ortaya çıkan Protestan ahlakıyla İslam'ın daha ilk 23 senesine ait ayet ve hadislerin muhtevasını statik tarzda ktyaslamak suretiyle yoruma dayalı 69 Assef Bayat'ın görü~ünü §öyle özet!emektedir: islam ahlakında, (Kur'an ve Sünnet) çalı§ma (work) belirli maddi ihtiyaçları kar§ılamanın ve zorunlu ihtiyaç maddelerini elde etmenin bir vasıtası olarak görülür. Protestanlığın aksine, çalı§ma birçok İslam yarumcusunun iddia ettiği gibi, hiçbir §ekilde ahlaki bir görev, dini pratik ya da ibadet olarak görülmez. Aksine, ahlaki görev diğer insanlara bağımlı olmaksızın bir kimsenin kendi geçimini sağlamasıdır. İkincisi, insanlar sadece ihtiyaç hissettikleri kadar, umumi maddi ihtiyaçlarını tedarik edecek kadar çalı§malıdır, ne daha fazla ne de daha az. Açıkçası, 'ihtiyaçlar' fikri tarihi bir unsur olmasının yanı sıra bir sübjektifliği de içerir. 'İhtiyaçlar'ın nitelik ve derecesi muhtelif yer ve zamanlarda deği§iklik gösterir. Bununla birlikte "a§ırılık (excessive)" olarak algılanan ihtiyaçlar, mutedil ve vasat bir yola çağıran Kur'an ve Sünnet tarafından zaman kaydı konulmaksızın belirtitmi§ ve tahdit edilmi§tir. Bkz., Bayat, agm, s.18. 344 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU çalışma ideolojisi söylemi isabetli görünmemektedir. Ayet ve hadislerin "sıkı çalışmayı" (hard working) savunmadığını söylemek, tarihselliği ve toplumsal değişimi göz ardı etmek demektir. Kur'an ve hadislerde ısrarla "sıkı çalışmayı" aramak, orada herhangi bir diğer maddeyi (örneğin atom u, hücreyi ya da asabiyeyi, toplumsal değişmeyi vb) aramaya benzer. Belki aranılan maddelerin bir çoğu vardır ama sadece bir öz· olarak vardır. Detay bulunmadığı için özün açılımlarını görememek, İslamın dinamik yapısına uymayacak tarzda onu belirli kalıplara hasretmektir. Bu nedenle aynı konumda olmayan İslam dini ile Protestanlık isabetli olmadığı kanatindeyiz. İslam bir din iken Protestanlık, Hıristiyanlıktan asırlar sonra ortaya çıkmış bir mezhepsel yapılanmadır ve hiçbir zaman orijinal Hıristiyanlıkla aynı değildir. Bayat'ın haklı görülebileceği en önemli nokta, İslam'ın dünyevi çileciliği ve dolayısıyla acımasız vahşi Kapitalizmi yansıtmadığı hususudur. d) İslam ve Ekonomik Gelişme İslam dini bizatihi içerdiği ilkelerle, İslam ülkelerinin ekonomik yönden geri kalmasına yol açıp açmadığı sorusu zaman zaman gündeme gelen konulardandır. Bu soru ilk defa, İslam ülkelerinin ekonomik yönden geri kalmasına şahit olan on dokuzuncu yüzyılın sonlarında ortaya atılmış olmalıdır. İslam dininin, içerdiği "rızık" kavramı nedeniyle ya da "değişimin aracı olmak yerine pasif olarak değişimin kendi kendine oluşmasını beklemek yönünde bir eğilimi ifade eden "mehdi beklentisi" nedeniyle, hakim olduğu bölgelerde ekonomik gelişmeyi engellediğini ileri sürenler vardır. 70 İslam dininin ekonomik gelişmeye engel olduğunu iddia eden Weber, Batı Avrupa'da ortaya çıkan kapitalizme olağanüstü derecede değer atletmiş ve genel olarak Hıristiyan kültürünün dışında yer alanları kapitalizme engel olan toplumlar olarak düşünmüştür. Ötekiler konumundaki özellikle Çin, Hindistan ve İslam kültürleri, sahip oldukları kültürel kodlarının nitelikleri sebebiyle kapitalizmden mahrum kalmışlar ve dolayısıyla, ekonomik bakımdan yeterli seviyeye ulaşamamışlardır. Weber'in diğer kültürlerle ilgisinin ana nedeni, Protestan Ahlakı tezine dair önermeterini tarihsel kanıtlarla desteklemek ve kapitalizmin Avrupa dışında çıkmayışının açıklayıcı faktörleri bulmaktı. Buna bağlı olarak onun esas amacının zımnen Batı medeniyetinin üstünlüğünü ortaya koymak olduğu söylenebilir. O, güçlü akrabalık bağiarına sahip tipik Çin toplum yapısını, patriyarkal, ayrımcılık ve illimas ile yönetilen kıyaslamasının 70 Bu konuda bkz., Özcan, agm, s.5. 345 İSLAM ve ,i ÇALIŞMA HAYATI Çin devletini, sistematik düşünceyi · zorlaştıran Çin dilini71 ve , Hindistan'daki kast sistemini kapitalizmin çıkışını engelleyici yapısal faktörler olarak düşünmüştür. 72 İslamla ilgili olarak derin bir anlayışı olmamasına rağmen tüm rasyonellikleri bünyesinde barındıran kapitalizmin zemin hazırlayıcıları olarak gördüğü, "serbest Pazar", "rasyonel teknoloji", "rasyonel hukuk", uotonom şehirler" ve bunların ortaya çıkardığı uburjuva sınıfı" gibi olguların İslam toplumlannda yer edinemediğini ileri sürer. Bunlar bütünüyle Batı toplumlarına ait değerlerdir. İslam dünyasında onların yerini dini hukuk ve iş dünyasındaki devlet müdahalesi almıştır. Ona göre İslam toplumlannın karakteristik özelliği, şehir hayatının ve siyasal istikrarın yok/uğu-varolan şehirler müstebit kral ya da padişahın askeri karargahıdır-, dini ve keyfi hukukun geçerliliği ve ticarette sürekli devlet müdahalesinin varlığıdır. 73 Yani Weber, Hristiyanlıkla İslam'ın kapsamlı bir hukuk sistemine, ve entellektüel bir yapıya sahip olmadığını .iddia eder. Hz. Muhammed'in (s.a.v) huzurundaki pejmürde kılıklı ama varlıklı olan adamlan görünce; "Allah bir kimseye zenginlik (nimet) ihsan ettiği zaman, işaretlerini onun üzerinde görmek ister" sözünü, herhangi bir F:uritan ahlakının tam karşı ucunda duran, feodal statü anlayışının bir karşılığı olarak yorumlar. 74 Weber'in girişimci kapitalist ruhun doğu toplumlarında ortaya çıkmamasıyla ilgili teorisi birçok sosyal bilimci tarafından da oldukça hatalı bulunmaktadır. Her şeyden önce kapitalizmin yükselişinden belirli bir dinin değer sistemlerinin sorumlu olduğunu söylemek kolay değildir. Trever Roper'in belirttiği gibi girişimci bir azınlığın ortaya çıkmasındaki kritik faktör, doktrinel bağımlılıktan ziyade hareketli ve girişimci olmak zorunda olan göçmen konumudur. 75 Başta Weber olmak üzere İslam'ın ekonomik gelişmeyi engellediğini savunanlar Müslümanların geçmiş dönemlerdeki hakimiyetlerini ve · gelişmiş uygarlık düzeylerini gözardı etmiş görünüyor!ar. Onların hatası, İslam dini ve Müslümanların davranışları arasındaki ilişkiye atletlikleri nedensellikte yatar. İslam ülkelerinin halihazırdaki geri kalmışlığını İslam'a bağlamak ve dolayısıyla İslam'ın 71 72 73 74 75 Weber, Max, The Re/igion of China, H.H.Gerth (trans), New York, 1951. Weber, Max, The Re/igion of India, H.H.Gerth (trans), New York, 1992. Tumer, S. Bryan, Weber and İslam, London, Weber and Islam, 1974, s. 3, 14. Weber, Max, The Sociology of Religion, Translated by Eprahim Fischoff, Beacon Press, Boston. 1963, s. 263. Goldhorpe, J.E., The Socio/ogy of The Third World: Disparty and Development; Cambridge University Press, 1984, s.209. 346 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU ilkeleriyle Müslümanların davram~larını aynile§tirmek, sorunu basitle§tirmektir. Objektif bir gözlemci İslam'ın bu konudaki ilkelerine göz attığında, sorunun hiç te böyle olmadığını hemen anlayabilir. Nitekim Maxime Rodinson, diğer bazı dinlerin iktisadi faaliyeti genellikle te§vik etmek yerine, günlük yiyeceklerini kendilerine sağlayacak olan Tanrı'ya güvenmeterini inananiarına öğütlerken, "İslam'ın ticari aktiviteye taraftar göründüğünü" ileri sürmek suretiyle Weber'in fikrini bı:ltünüyle reddetmi§tir. 76 Bu nedenle, İslam ülkelerindeki ekonomik geriliğin doğru açıklaması, daha çok harici faktörlerin; "uluslar arası çarpık güç ili§kilerinin" ve özellikle "kolonyalizmin" tesirinin incelenmesiyle ancak mümkün olabilir. Doğrusu, iki temel kaynak olan Kur' an ve Hadisiere bakıldığında, İslam'ın Protestanlık'ta olduğu gibi dünyevi bir çileciliği (asketizm) önermediği açıkça görülür. Protestanlık'ta, bireyler seçilip seçilmediklerini ya da lfmetli olup olmadıklarını bilmediklerinden dolayı sürekli belirsizlik ve endi§eli (anxiety) bir halde kalma temayülündedirler. Bu endi§e halinden kendilerini kurtarmaları için onlara iyi i§ler yapmaları, sıkı çalı§maları, disiplinli ve dürüst olmaları tavsiye edilmi§tir. Durum böyleyken Müslümanlar, ebedi saadete girmek (kurtulu§-salvation) amacıyla, özellikle benzer çabalara girme ihtiyacını duymamı§lardır. Zira, İslam'da, bir belirsizlik ve ebedi günahkarlık duygusu hali kolaylıkla meydana gelmez. İslam'daki uhrevilik, ebedi günahı ve sürekli bir lanetlenmetendi§esini içeren Protestanlıkta olduğundan farklıdır. Bununla birlikte Müslüman bireyler kendileri ve toplumları için gerekli olan i§leri hakkıyla, samirniyetle ve mutedil bir §ekilde yaparak ve daima hedefe ula§tıracak "orta, ılımlı, düzenli" bir yolu tutarak dünyevi i§lerini düzenleyebilirler. Diğer taraftan, İslam' da sosyal hayatla içiçe olan Allah inancına ilaveten belirgin bir ahiret inancının bulunU§U, Müslümanların ufkunun ölüm ötesine daha fazla uzamasma yol açabilir. Ancak ölüm öncesi ve ölüm sonrası hayat birbirleriyle o kadar yakından ilgilidir ki ki§i, hayır ve gelirlerinin alternatif kullanma alanlarını aynı zamanda toplumsal menfaatlere de yönelik Olarak artırabilmektedir. "Karz-ı Hasen" vermek, yoksul ve muhtaçlara yardım etmek, hayvanları korumak, gelecek nesillerin refahı için harcama yapmak, fert için kısa dönemde bir yarar sağlamasa bile, toplum hayatının iyile§tirilmesine yol açacaktır. 77 76 77 Rodinson, Maxime, İslamiyet ve Kapitalizm, çev. O. Suda, Gün Y, İst. 1969, s.14. Kehf, Münzir, "İslam toplumunda Tüketici Davranışı", İş Hayatında İslam İnsanı (Homo İslamicus), MÜSİAD, 1994, s.157-158. 347 İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI Keza, İslam'da başarı servet birikimiyle değil "Allah rızası" terimiyle Fazilet, dürüstlük ve Allah'a kulluk O'nun rızasını kazanmanın anahtarlarıdır. Sekülerleşmenin nihai amacına ulaşmiş göründüğü Batı'da ise "ekonomik rasyonalizm" ve "faydacılık" anlayışıyla başarı, genellikle katı bir biçimde "insanın para kazanması" olarak tanımlanmaktadır. Mal ve servete ulaşma hayatın nihai amacıdır. Servet kazanımı, meziyet ve becerikiiliğin ifadesidir. Ahlaki değer ve tutumların kaynağı ise faydacılıktır. Weber'in ifadesiyle, "dürüstiük insanın kredisini artırdığı için yararlıdır" .78 Lizssez fa ire* anlayışındaki kapitalizmin sonuçlarının şu gelinen aşamada bile insanlığı nereye götürdüğü ve nelere mal olduğunu tartışmak, bu çalışmanın temel hedeflerinden değildir. Ancak yer' gelmişken burada "piyasa toplumu" kavramına temas etmeden geçemeyeceğiz. İlk olarak kapitalizm ile birlikte XVI.yüzyılda ortaya çıkan "piyasa toplumu" kavramı, iş, sermaye, gıda, ilaç, evlilik, din işleri, simgesel değerler vb. türden akla gelen her şeyin piyasasının ve pazarının olduğu anlamına gelmektedir. Piyasa toplumunda dini, ırkı, rengi, cinsiyeti, kıyafeti ne olursa olsun insanlar eşit derecede sadece müşteri ya da satıcı olarak görülürler. Ne var ki, piyasa denilen bu sosyal kurum kapitalist düzen sayesinde bir yandan, çok az sayıdaki milletiere hayat, insanlığın büyük kesimine ise toplumsal mutsuzluk ve ölüm üretirken öte yandan, temel bir teolojik sapkınlığa ve bir kokuşmuşluğa yol açmaktadır. Şöyle ki, bu anlayış "meta dini" diye isimlendirilen modem bir putperestlik biçiminin ortaya çıkışına kaynaklık etmektedir. Meta dininin temel dogması paraya perestij etmedir. Tanrı'nın yerini artık para almıştır; para her şeye kadirdir; yeri de göğü de yerinden oynatır. Böyle bir düşünce Hallac-ı Mansur'un "sizin taptığınız şey, ayağırnın altındadır" sözüyle tam uyuşmaktadır. Mutlu ve başarılı insanlar fena !ilmal olabilmiş kimslerdir. Kendine has didaktiğiyle, özgün bir kateşizmi vardır bu dinin: Şiri_n ve tatlı kızlar, ulaşılması sadece paranın gücüyle mümkün olan eşyayı milyonlarca insana teşhir ederler. Bankalar, mabetieridir bu dinin. Merkez binalarındaki görkemlilik karşısında, fani insanlar öylesine büyülenirler ki, gişlerin önünde saf tutarken, kendiliğinden dinsel bir sesizliğe bürünürler. Büyük piyasalar ve tüketim merkezleri ise birer hacc merkezleridir. Bu vaad edilmiş topraklara insanları hacca götürmek üzere sürekli seferler düzenlenir. Ayrıca, tanımlanmıştır. 78 • Weber, Max, Protestan Ahlakı ve Kapitalizm, çev. Zeynep Aruoba, Hi! Y., İst. 1985, s.41. "Bırakınız yapsınlar; bırakınız geçsinler". 348 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU bankerler ve finansörlerden müteşekkkil kahinieri (din adamları sınıfı) vardır bu dinin. 79 İslam'ın iktisadi hayata yön veren ahlaki ilkeleri §öyle sıralanabilir: a) falcılık, Yürütülen iktisadi faaliyetin me§ru olması. İslam'a göre, fuhu§, gasp, i§kence, içki ve satı§ı, riba yoluyla kazanç sağlamak yasaklanmı§tır. b) Yürütülen iktisadi faaliyetin ya da ticaretin zarar verici nitelikte olmaması. Karaborsa satı§, stokçuluk, uyu§turucu vb türünden tüm zararlı maddelerin ekim ve satımı yasaklanmı§tır. c) Me§ru yollardan elde edilen mal ve servetin sarfında orta bir yol takip edilmesi. Saçıp savurmak ve israf kadar cimrilik de tasvip edilmemektedir. 80 Bu ilkeler, Müslümanları maddi refah için çalı§maya ta§vik ederken, . onların yaptıkları i§leri ahlaki bir zemine oturtmaktadır. ARAŞTIRMANIN AMACI Ekonomik ba§arıyı etkileyen en önemli kültürel değerlerden biri, zihniyetidir veyahut da muayyen bir kültürdeki çalı§ma davranı§ına değer verilme biçimidir. Weber ve diğerleri Batı kapitalizminin geli§iminde Puritan i§ ahlakının tesirini ortaya çıkarmı§lardır. Günümüzde, birçok sosyolog güney-doğu Asya toplumlarının son elli yılda elde ettikleri ekonomik ba§arıları açıklamak için bu ülkelerin özel çalı§ma değerlerine i§aret ediyorlar. 81 Kaçınılmaz politik faktörleri ve uluslararası tesirleri e§it olarak dikkate almaksızın (geli§mi§lik veya geli§memi§lik anlamındaki) ekonomik ba§arının, bir ülkede sadece kültürün sonucu olduğuna inanan bir kuram, açıkça deterministik görünüyor. Bununla birlikte ekonomik performansın kültürel ve ideolojik veçhesini ihmal etme e§it §ekilde dar görü§lü bir yakla§ımı temsil eder. 82 Batı'da gerçekle§tirilen birçok alan ara§tırması, Kalvinistlerin "çalı§mayı bir karlyer ya da i§ olarak değil bir meslek olarak gördüklerine"83 dair Weber'in tezini büyük ölçüde doğrulamaktadır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki insanlar, dinden bağımsız olarak çalı§ma 79 80 81 82 83 Leonardo, Boff, "Meta Dini ve Piyasa", ed. Mustafa Özel İktisat ve Din, İz Y, 1997, İst. s.311-316 Bkz., Er, İzzet, Sosyal Geli§me ve İslam, Furkan Kitabevi, Bursa, 1994, s. 70-71. Aidan Foster-Carter, The Sociology of Development, Lancashire, Causeway Press, 185. Bayat, agm, 21. Davidson and Caddell, agm, 135. 349 İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI toplumsal sınıflarına göre de çalışmalarına bir meslek, kariyer ya da iş olarak bakabilmektedirler. Sözgelimi, yüksek iş güvencesine sahip olan yüksek statülü ve varlıklı kimseler, iş güvencesine sahip olmayanlara ya da memur veya mavi yakalı işçilere göre çalışmalarının bir meslek olduğuna inanmaya daha yatkındırlar. Buna ilaveten yüksek eğitimlilerin, yüksek gelirli kimselerin, çalışmalarına bir meslek olarak bakma ihtimalleri daha fazladır. Buna karşılık eğitim seviyesi ve gelirleri düşük olanlar, genellikle çalışmayı sıradan ve dünyevi bir iş olarak düşünmektedirler. 84 Dine kendi kimliklerinin tamamlayıcısı olarak bakan ve kendilerini aktif dindar olarak gören insanlar, holistik bir bakış açısına sahiptirler yani, dini inançlarının çalışma da dahil her şeyle sıkı sıkıya ilişkili olduğuna inanırlar. Bunlar, çalışmalarına imanlarını artıran bir şey olarak bakmaya ve bunun sonucu olarak da çalışmalarını bir meslek olarak ,i düşünmeye yatkındırlar. 85 Kendilerine ait oldukça gelişmiş dini kavrarnlara daha az sahip olan ve kendilerini dini yönden daha az aktif gören insanlar ise dini alan ile yaşamlarının geri kalan kısmında kesin ayırırnlara gitmeye yatkındırlar. Bu für kimseler, çalışmayı dini bir görev olarak (ministry) değil de bir iş ya da kariyer olarak düşündüklerinden daha seküler bir bakışaçısı geliştirmeye eğilimlidirler. 86 Acaba dini yönden aktif olarak bilinen Türk işadamları çalışma daha az aktif olanlardan daha fazla mı önem vermektedirler? İnsanların dini inançlarının, onların çalışmaya ilişkin tutumları üzerinde herhangi bir desteği var mıdır? Teorik olarak tespit edilen İslam çalışma zihniyeti, işadamlarının ahlakına performanslarını nasıl etkilemiştir? ile dini inançları arasında bir ayırım -yapıp yapmadıklarını; özellikle dindar işadamlarının çalışmayı bir ibadet olarak görüp görmediklerini ve bunlara bağlı olarak dini inançların onların çalışmaya tutumları üzerinde herhangi bir desteğinin olup olmadığını tespit etmektir. ARAŞTIRMA EVRENi Bu araştırmanın evrenin i, Bursa' da faaliyet gösteren BUSİAD (Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği), GESİAD (Genç Sanayici Bu 84 85 86 araştırmanın amacı, işadamlarının çalışma Davidson and Caddell, agm, 141. Connecticut Mutual Life Report on American Valuesin the '80s:The lmpact of Belief, Hartford, C.T: Connecticut Mutual Life Insurance Company, 1981 Davidson and Caddell, agm, 138. 350 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU İşadamları ve Yöneticileri Derneği), BOSYÖD (Bursa Ortaölçekli Sanayici ve Yöneticileri Derneği), BUGİAD {Bursa Aktif Genç İşadamları Derneği) ve MÜSİAD {Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği) oluşturmaktadır. Arıketimize posta aracılığıyla karşılık veren SİAD üyesi 218 işadamı (199 erkek, 9 kadın) örneklem olarak alınmışbr. ARAŞTIRMANIN İÇERİGİ İşadamianna yönelttiğimiz şu maddelerle onların iş ahlakını belirlemeye çalıştık.: ''Al/ah'm rızasına ulaşabilmek için mevcut işimi daha da geliştirmeyi düşünüyorum", "Ekonomik gelişme dini ve ahlôki değerlerle birlikte gitmelidir", "Mal ve servet, bireylerin çalışkanlık/arının ve dürüstlüklerinin bir karşılığı olarak Allah'ın onlara bir lütfu olabilir", "İs/dm dini gelişme ve kalkınmaya engel olmuştur", "İş dünyası ve ticaretin kendine özgü kuralları olduğu için dini inançlarımı hiçbir zaman işlerime karıştırmam", "İş dünyasına girdiğim andan itibaren yoğun iş temposunun, manevi değerlerimi, inanç ve ideallerimi aşındırmaya başladığını farkettim", "Daha fazla üretim ve kazanç için çok çalışmanın ibadet olduğunu düşünüyorum" ve "Kaliteli iş üretiminin İslami bir değer olduğuna inanıyorum" LAHalı'ın rızasına ulaşabilmek için mevcut işimi daha da geliştirmeyi düşünüyorum. MÜSİAD'ın % 85,4'ü, BUGİAD'ın % 77,5'i, GESİAD'ın % 65,8'i, BUSİAD'ın % 63,8'i ve BOSYÖD'ün % 54,5'i Allah'ın rızasına ulaşabilmek için mevcut işini daha da geliştirmeyi düşünmektedir. Bunu fikirlerine uygun bulmayanların oranı şöyle gerçekleşmiştir: BOSYÖD % 27,3; GESİAD% 18,4, BUSİAD% 12,8, MÜSİAD% 4,9 ve BUGİAD% 2,5'dir. Bu soruyu en fazla cevapsız bırakan BUGİAD üyeleri arnuştur {% 15). Bütün örgütlerde işadamlarının çoğunluğunun bu soruya olumlu cevap vermesi, onların işi aynı zamanda bir ibadet olarak algıladıklarına da işaret ettiği söylenebilir (bkz., Tablo 1). 2.Ekonomik gelişme dini ve ahlaki değerlerle birlikte gitmelidir. MÜSİAD'ın % 94'ü, BUSİAD'ın % 81'i, BUGİAD'ın % 75'i, GESİAD'ın % 68'i, ve BOSYÖD'ün % 63'ü ekonomik gelişmenin dini ve ahlaki değerlerle birlikte gitmesi gerektiğini düşünmektedir. GESİAD'ın % 18,4'ü, BOSYÖD'ün% 9,1'i, BUSİAD% 6,4'ü ve BUGİAD'ın% S'i bunu fikirlerine uygun bulmamaktadır. Ekonomik gelişmenin dini ve ahlaki değerlerle birlikte gitmemesi gerektiğini düşünen hiç bir MÜSİAD üyesi yoktur. Bu~ soruyu en fazla cevapsız bırakan BOSYÖD (18,2) ve BUGİAD (% 12,5) üyeleri olmuştur (bkz., Tablo 2). 351 İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI 3.Daha fazla üretim ve kazanç için çok çalışmanın ibadet olduğunu düşünüyorum. MUSİAD üyelerinin % 61'lik bir oranla daha fazla üretim ve kazanç için çok çalı§manın ibadet olduğunu dü§ünen en az ݧ grubu olması dikkat çekicidir. Bu yargı kar§ısında en çok kararsız kalanlar da onlardır (% 12,2). Diğer taraftan % 85,1'lik oranla bunu en fazla fikrine uygun bulan grup BUSİAD üyeleridir. Onu GESİAD (% 73,7), BUGİAD (% 65) ve BOSYÖD (% 54,5) izlemektedir. Bunu fikrine uygun bulmayanlar ise §öyle sıralanmaktadır: BOSYÖD (% 36,4), GESİAD (% 21,1), MUSİAD (19,5), BUGİAD (% 15) ve BUSİAD (% 2,1) (bkz., Tablo 3). 4.İslam dini gelişme ve kalkınmaya engel olmuştur. MUSİAD'ın % 93,9'u, BUGİAD'ın % 75'i, BOSYÖD'ün % 63,6'sı, BUSİAD'ın % 51,1'i, ve GESİAD'ın % 42,l'i İslam dininin geli§me ve kalkınmaya engel olmadığını dü§ünmektedir. GESİAD'ın % 21,1'i, BUSİAD'ın % 19,l'i, BOSYÖD'ün % 18,2'si, BUGİAD'ın % 5'i ve MUSİAD'ın % 1,2'si bunun tersini dü§ünmektedir. Burada en yüksek kararsız oranı, GESİAD (% 31,60) ve BUSİAD (% 19,10)'e aittir. Demek ki, söz konusu iki örgüt bu konuda oldukça tereddüt göstermektedir (bkz., Tablo 4). 5.Mal ve servet, bireylerin çalışkanlıklarının ve dürüstlüklerinin bir karşılığı olarak Allah'ın onlara bir lütfu olabilir. BUGİAD'ın % 75'i, BUSİAD'ın % 66'sı, MUSİAD'ın % 59,'8'si, GESİAD'ın % 57,9'u ve BOSYÖD'ün % 27,3'ü mal ve serveti, çalı§kanlıklannın ve dürüstlüklerinin bir kar§ılığı olarak Allah'ın bireylere bir lütfu olabileceğini dü§ünmektedirler. BOSYÖD (% 63,6) ve MUSİAD (% 25,6) bu durumu fikirlerine en fazla uygun bulmayan örgütlerdir. Ancak i§adamlarının çoğunluğunun bu maddeye olumlu kar§ılık vermesi, Weber'in "bedel ahlakı" görü§üyle uygunluk arzettiği söylenebilir. Weber'e göre esnaf -ve tüccarlar, sahip oldukları ekonomik gücü, dürüstlüklerinin ve sorumluluklarını yerine getirmelerinden dolayı "hakketikleri" adil bir kar§ılık olarak dü§ünmektedirler. 87 (bkz., Tablo 5) 6.İş Dünyası ve ticaretin kendine özgü kuralları olduğu için dini inançlarımı hiçbir zaman işlerime karıştırmam. Daha çok MÜSİAD (% 58,5) ve BUGİAD'ın (% 50) i§leri ile dini inançları arasında radikal bir ayırım yapmadıkları gözlenmektedir. Oysa 87 Weber, Max, "Din Sosyolojisi", çev. Mevlüde Ayyıldızoğlu, (Din Sosyolojisi, Der. Yasin Aktay, M.E.Köktaş, Vadi Y, ist. 1998 içinde) s.l55. 352 ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU BUSİAD (% 68,1) ve GESİAD (% 65,8) bu konuda belirgin bir ayırım yapmaktadırlar (bkz., Tablo 6). 7 .İş dünyasına girdiğim andan itibaren yoğun iş temposunun, manevi değerlerimi, inanç ve ideallerimi aşındırmaya başladığını farkettim. Bu tablonun bir bakıma sekülerleşmenin işadamları tarafından farkedilme boyutunu ve bu durumdan rahatsızlık duyma derecesini gösterdiği söylenebilir. MÜSİAD'ın % 34,l'i, BUSİAD'ın % 23,4'ü, BUGİAD'ın % 22,5'1, GESİAD'ın % 18,4'ü ve BOSYÖD'ün % 9,l'i iş dünyasına girdiği andan itibaren yoğun iş temposunun, manevi değerlerini, inanç ve ideallerini aşındırdığını söylemektedir (bkz., Tablo 7). 8.Kaliteli iş üretiminin İslami bir değer olduğuna inanıyorum. MÜSİAD'ın % 81,7'si, BUGİAD'ın % 72,5'i, BUSİAD'ın % 57,4'ü, BOSYÖD'ün% 54,5'1 ve GESİAD'ın% 47,4'ü kaliteli ݧ üretiminin İslami bir değer olduğuna inanmaktadır. GESİAD'ın % 36,8'i, BOSYÖD'ün % 27,3, BUSİAD'ın % 23,4'ü, BUGİAD'ın % 2,5'i ve MÜSİAD'ın % 1,2'si bunun tersini düşünmektedir (Bkz., Tablo 8). SONUÇ Bu araştırmanın muhtelif aşamalarında BUSİAD, GESİAD ve BOSYÖD üyelerinin seküler ve hedonist ahlaka daha yatkın oldukları gözlenmiştir; çocuk sayıları daha azdır. Spor, eğlence ve başka dinden insanlarla evlilik yapma düşünceleri açısından da modernist eğilimler taşımakta; dini uygulamalara ise MUSİAD ve BUGİAD'a oranla daha az katılmaktadırlar. Dini yönden aktif olarak bilinen işadamlarının (çoğunlukla MÜSİAD ve BUGİAD üyeleri), dini inançlannın çalışmayla sıkı sıkıya ilişkili olduğuna inanmaları araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından bir tanesidir. Onlar 'Allah'ın rızasına ulaşabilmek için mevcut işlerini daha da geliştirmeyi' düşünmekte ve çoğunlukla çalışma ile dini inançlan arasında radikal bir ayırım yapmaktadırlar. Bu nedenle onların, çalışmaya imanlarını artıran bir şey olarak bakmaya yatkın oldukları söylenebilir. Bununla birlikte, liberal işadamlarının (BUSİAD ve GESİAD) çalışmayı bir ibadet olarak görmeye en çok yatkın olan iş grubunun olması araştırmanın bir diğer ilginç sonucudur. Aralarında farklılık olmakla birlikte bütün ݧ gruplarında dini inançların işadamiarın çalışma tutumları üzerinde olumlu bir desteğinin olduğu da gözlenmiştir. 353 İSLAM ve ÇALIŞMA HAYATI TABLOLAR Tablo 1 Allah'ın rızasına ulaşabilmek için mevcut işimi daha da geliştirmeyi düşünüyorum. Fikrime Fikrime ÖRGÜT Cevapsız Toplam uygun Kararsızım uygun değil BUSIAD· 5 6 6 ı0,60% ı2,80% ı2,80% 2 2,40% 3 7,90% 4 4,90% 7 6 7,30% 3 7,90% BOSYÖD ı 9,ıo% 3 27,30% BUGIAD 6 ı ı5,00% ı7 7,80% MUSIAD GESIAD Toplam 2,50% 2 5,00% 30 47 63,80% ıoo,OO% 70 82 85,40% ıoo,OO% 25 38 65,80% ıoo,OO% 6 ll 54,50% ıoo,OO% 3ı 40 77,50% ıoo,OO% 2ı ı8 ı62 2ı8 9,60% 8,30% 74,30% ıoo,OO% ı8,40% Tablo 2 Ekonomik birlikte gitmelidir. Cevapsı BUSIAD 4 8,5%- 9,ıO% gelişme Fikrime uygun z ı Kararsız Fikri me m uygun 2 4,3% 5 38 80,9% 77 93,9% 26 68,4% 7 63,6% 30 75,0% ı değil 3 6,4% MUSIAD 6,ı% GESIAD ı 7 4 ı8,4% ıo,5% BOSYÖD 2,6% 2 ı ı ı8,2% 9,ı% 9,ı% 5 2 5,0% 3 7,5% BUGIAD ı2,5% 354 değerlerle dini ve ahlaki Toplam 47 ıoO,O% 82 ıoo,o% 38 ıoo,o% ll ıoO,O% 40 ıoo,o% ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU Tablo 3 Daha fazla üretim ve kazanç için çok ibadet olduğunu düşünüyorum. Cevapsız Kararsızım Fikrime Fikrime uygun çalışmanın Toplam uygun değil 3 6,4% 6 7,3% BUSIAD MUSIAD ı 40 ı6 3 6,4% ıo ı9,5% 2,ı% 85,ı% ıoo,O% 50 82 ı2,2% 6ı,O% ıoO,O% 28 73,7% 6 54,5% 26 65,0% 38 ı 8 ı 2,6% 2ı,ı% 2,6% BOSYÖD ı BUGIAD 9,1% 5 4 36,4% 6 ı2,5% ı5,0% GESIAD 47 3 7,5% ıoO,O% ll ıoO,O% 40 ıoO,O% Tablo 4 İslam dini gelişme ve kalkınmaya engel olmuştur. Fikrime uygun Fikrime ÖRGÜT Cevapsız değil Kararsızım BUSIAD 5 24 ıo,60% 5ı,lO% 2 2,40% 2 5,30% MUSIAD GESIAD BOSYÖD ı 9,ıo% BUGIAD 5 Toplam 15 6,90% ı2,50% Toplam 9 uygun 9 ı9,10% ı9,10% ıoo,OO% 77 93,90% 2 2,40% ı 82 ı,20% ıoo,OO% ı6 ı2 8 38 2ı,ıo% ıoo,OO% 2 18,20% 2 5,00% 22 ll 100,00% 40 100,00% ıo,ıo% 100,00% 42,10% 3ı,60% 7 ı 63,60% 9,ıo% 30 3 75,00% . 7,50% 154 27 70,60% . 12,40% 47 2ı8 355 İSLAM ve ÇALlŞMA HAYATl Tablo 5 Mal ve servet, bireylerin çalışkanhklarının ve dürüstlüklerinin bir karşılığı olarak Allah'ın onlara bir lütfu olabilir. Kararsıztın Fikri me Cevapsız Fikrime ÖRGÜT BUSIAD 4 8,50% MUSIAD GESIAD 4 10,50% BOSYÖD ı BUGIAD 9,10% 7 17,50% Toplam ı6 7,30% uygun uygun değil Toplam 47 31 66,00% 100,00% 82 49 59,80% 100,00% 22 38 57,90% ıoo,OO% ll 3 27,30% 100,00% 30 40 75,00% 100,00% 218 135 61,90% ıoo,OO% 2 4,30% 21 25,60% 6 15,80% 7 63,60% 10 21,30% 12 14,60% 6 15,80% 3 7,50% 36 31 16,50% 14,20% Tablo 6. İş dünyası ve ticaretin kendine özgü kuralları için dini inançlarımı hiçbir zaman işlerime karıştırmam. Cevapsız Fikrime Kararsız tm Fikrime olduğu uygun ÖRGÜT BUSIAD 5 ı0,6% MUSIAD GESIAD BOSYÖD 5 6,1% 2 5,3% ı 9,ı% BUGIAD Toplam 356 uygun değil 4 10,0% 17 7,8% 3 9,4% 48 58,5% 6 ı5,8% 2 18,2% 20 50,0% 79 36,2% 7 14,9% 8 9,8% 5 13,2% 3 27,3% 2 5,0% 25 11,5% 32 68,1% 21 25,6% 25 65,8% 5 45,5% 14 35,0% 97 44,5% Toplam 47 ıoo% 82 100% 38 100% ll ıoo% 40 100% 218 100% ÇALIŞMA HAYATININ AHLAKi BOYUTU Tablo 7 İş dünyasına girdiği andan itibaren yoğun iş temposunun, manevi değerlerini, inanç ve ideallerini aşındırmaya başladığını farketme Fikrime uygun ÖRGÜT BUSIAD MUSIAD Cevapsız 3 6,40% 5 6,ıo% GESIAD ı 2,60% BOSYÖD ı BUGIAD 9,10% 7 ı7,50% Toplam ı7 7,80% Fikrime değil Kararsızı m uygun Toplam 29 4 ll 47 23,40% ıoo,OO% 6ı,70% 8,50%. 14 35 28 82 42,70% ı7,10% 34,ıO% 100,00% 2ı 9 7 38 ı8,40% ıoo,OO% 55,30% 23,70% 8 ı ı ll 9,ıo% ıoO,OO% 72,70% 9,ıo% ı4 ıo 40 9 35,00% 25,00% 22,50% 100,00% ıo7 38 56 2ı8 49,ıO% ı7,40% 25,70% ıoo,OO% Tablo 8 Kaliteli iş üretiminin İslami bir değer olduğuna İnanmak. Fikrime uygun ÖRGÜT BUSIAD MUSIAD GESIAD Cevapsız değil 4 8,50% 9 ll,OO% ll 23,40% ı 2,60% BOSYÖD ı BUGIAD 9,10% 6 ı5,00% Toplam 2ı 9,60% Kararsızı m 5 10,60% ı 5 ı,20% 6,10% ı4 5 36,80% 13,20% ı 3 27,30% 9,10% 4 ı 2,50% ıo,OO% 30 20 ı3,80% 9,20% Fikrime uygun Toplam 27 47 57,40% 100,00% 67 82 81,70% ıoo,OO% ı8 38 47,40% ıoo,OO% 6 ll 54,50% ıoo,OO% 40 29 72,50% ıoo,OO% ı47 2ı8 67,40% ıoo,OO% 357