5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130 Yayın Geliş Tarihi / Article

advertisement
_____________________________________________________________________________________
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date
06.04.2017
Yayınlanma Tarihi / The Publication Date
15.06.2017
Yrd. Doç. Dr. Ahmet BARDAK
Hakkari Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri
[email protected]
MUHAMMED B. ALİŞ’İN “KUR’ANÎ DELİLLER İLE SÜNNİ AKİDEYE
YAKLAŞIM” ADLI AKÂİD RİSALESİNİN TERCÜMESİ, TAHLİLİ VE BU
RİSALE BAĞLAMINDA EŞ’ARÎLİĞİN SIFAT ANLAYIŞI
Öz
İslam Akâidi, İslam toplumunda genel olarak risaleler ile öğretilmiştir. Hicri I. asırdan günümüze kadar yazılmaya devam eden bu risaleler Eş’arî, Matüridî ve Selefi
Mezhebine ait risalelerdir. Bu risalelerde öncelikle Allah’a ait sıfatlar, fiiller, peygamberler ve semiyyâta dair diğer meseleler ele alınmaktadır. Son dönem akâid risalelerine güzel bir örnek oluşturan Muhammed b. Aliş’in Kur’an ayetleri ışığında
ele aldığı akâid risalesinin günümüz Türkçesine aktarılması ve içeriğinin tahlili
önemlidir. Biz, bu eser bağlamında Eş’arîliğin sıfat anlayışını da aktarmayı hedefledik. Eserin tahlili ve Eş’arîliğin sıfatlar hakkındaki görüşleri belirtildikten sonra
metnin sonunda “Kur’anî Deliller ile Sünni Akideye Yaklaşım” adlı risalenin tercümesi aktarılacaktır.
Anahtar kelimeler: Muhammed Alish, Akâid, Sıfat ve Eş’arîlik.
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
THE TRANSLATION, DISSECTON OF MUHAMMED B. ALISH'S
BELIEFY TRIAL "APPROACH TO BELIEF WITH AVERMENTS IN
QURAN" AND PERCIPIENCE OF ADJECTIVE IN ASH’ARÎ IN CONTEXT OF THIS TRIAL
Abstract
Islamic Aqidah is taught in Islamic society in general with the Risal. These writings, which continue to be written from the first century to the present day, are the
treatises belonging to Eş'arî, Maturidî and Selefi. These treatises deal primarily
with attributes, acts and prophets belonging to God, and other things about adjectives and semiyyat. Muhammad b. Alish is a good example for the recent period
studies. It is important for Alish to transcribe the contemporary treatise of the
Qur'an in the light of the verses of the Qur'an and to convey it to contemporary
Turkish. In this context, we also aimed to convey the attitude of the Asharias. After
the interpretation of the work and the views on the attributes of Ash'arri, the translation of the treatise "The Approach to the Qur'anic Delilah and the Sunni Aqidah"
will be given at the end of the text.
Keywords: Muhammad b. Alish, Aqidah, Attributes, Ash’ari
113
Mükellef Müslümanın mebde—meâd ve Allah’a ait kemal sıfatlar gibi inanca ait temel meseleleri bilmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim’de de bu konularda tefekküre teşvik eden ayetler mevcuttur.1 Bu nedenle Kelâmcılar itikada dair bilgilerin derli toplu olarak aktarılması için akâid risaleleri yazmışlardır. Bu risalelerde Allah’ın sıfatları, mebde-meâd ve semiyyâtla ilgili konular işlenerek Müslümanların konu hakkında bilgilendirilmesinde önemli bir işlev sağlanmıştır. Tercüme
ve tahlilini yapacağımız eser son döneme ait akâid risalelerinin güzel örneklerinden birisidir. Bu
risalede Allah’a, peygamberlere ait sıfatlar tafsilatlı bir şekilde ele alınmıştır. Bunlara ilave olarak risalede melek, cin, mizan ve ahirete yönelik semiyyât konularına da yer verilmektedir.
Akâid, kelime olarak “akd” kelimesinin cemisi olup, bağlamak, bir araya gelmek, sağlam hale
gelmek gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak, gönülden bir şeye inanmak, o şeyi benimsemek demektir.2 Cürcânî, akâidi daha geniş bir içerikle tanımlamaktadır. Ona göre akâid; amel
dışındaki i’tikâd ile kastedilen şeylerin tümüdür.3 Akâide dair hicri 1. yüzyıldan itibaren onlarca
akâid risalesi yazılmıştır. İlk dönemde yazılan akâid risaleleri “akîde”, “risâletü’t-tevhîd”, “elfıkhu’l-ekber”, “kütûbu’l-asl” ve “kitâbu’l-iman” gibi adlar ile anılmışlardır. İslam tarihinde
özellikle manzum türünden akâid kitapları mevcuttur. Selef akidesi için Abdullah b. Ebû Dâvûd
es-Sicistânî’ye ait manzum akîde, Matüridi ekolü için Ûşî’nin el-Emâlî’si ile Hızır Bey’in elKasîdetü’n-Nûniyye’si ve Eş’arî ekolü için de Lekânî’nin Cevheretü’t-Tevhîd’i manzum akâid
kitaplarına örnek olarak gösterilebilir.4 Akâid risaleleri zamanla içerik bakımından bazı değişikliklere uğramıştır. İlk dönem akâid kitaplarında İslam’ın yayılmasıyla karşılaşılmış olan fırkala-
Örneğin Sad, 38/29; Yunus, 10/101; Zariyât, 51/21; Bakara, 2 /164.
Ahmet Saim Kılavuz, “akaid”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), Ankara 1989, C.II, s. 213.
3 Allame Ali b. Muhammed eş-Şerif el-Cürcânî, Mu’cemu’t-Tarîfât, “akaid” maddesi, Muhammed Sıddık el-Minşâvî
(Thk.), Daru’l-Fadîle, Kahire t.siz, s. 128.
4 Kılavuz, “akaid” s. 213.
1
2
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
rın gayr-i İslami görüşlerinin reddini hedef alan çalışmalar mevcut iken, daha sonraları bu risalelerde konular daha kapsamlı hale gelmiştir. Bu bağlamda son dönem akâid kitaplarında özellikle Allah’ın sıfatları ele alınırken felsefi bir dilin kullanıldığına şahit olmaktayız.
Muhammed b. Aliş’in Kur’anî Deliller ile Sünni Akideye Yaklaşım adlı akâide dair eserinin tercüme edilmesindeki esas amacımız Eş’arîliğin özellikle sıfat konusundaki görüşlerini özetlemiş
olmasıdır. Genel olarak sıfat, Allah’ın zatına nispet edilen mana ve kavram demektir.5 Sıfat konusu, Allah’ın sıfatları çerçevesinde ele alınan önemli bir Kelâmî meseledir. İslam tarihinde
sıfat konusunda ilk görüşün Abdullah b. Sebe ve taraftarları olan Sebeiyye tarafından ortaya
çıkartıldığı hakkında görüşler mevcuttur.6 Adı geçen bu gruplar, sıfatlar konusunda teşbih ve
tecsime girmişlerdir. Bununla birlikte sıfatlar konusunun başlangıcını başka gruplara dayandıranlar da vardır.7
Allah’ın sıfatları, genel olarak insan idrakinin tümüyle ihata edebileceği bir konu değildir. Bu
sebeple Allah'a nispet edilen sıfatlar konusu Kelâm tarihindeki en tartışmalı konulardan birisi
olmuştur. Bu konu etrafındaki tartışmaların, özellikle Kelâmcıların kendi aralarında ve Kelâmcılar ile felsefecilerin arasında yaşandığını görmekteyiz. Bütün bu tartışmaların sıfat konusunu
tamamıyla izaha kavuşturduğunu söyleyemeyiz. Genel olarak Kelâmcılar, Cenab-ı Hakk'ın tüm
kelâm sıfatlarıyla muttasıf ve eksikliklerden münezzeh olduğu hususunda ittifak halindedirler.8
Bu konuda Eş’arî ve Matüridîler hemen hemen görüş birliği içerisindedir. İslam kelamcıları
içerisinde bu iki mezhebin konu hakkındaki en büyük muhalifleri ise Mu’tezilîler olmuştur.
Ehl-i Sünnet kelamında sıfatlar konusunda öne çıkan mezhep Eş’arîye mezhebidir. Eş’arîlere
sıfatlara verdikleri özel konumundan dolayı “Sıfatiyye” ismi verilmiştir. Onlar, bu konuda Cenab-ı Hakk’ı tamamen sıfatlardan arındıran Mu’tezile ile onu teşbih derecesine indirgeyen Müşebbihe arasında bir konuma sahiptir.9 İmam Ebu’l-Hasan el-Eş’arî bizzat kendisi ve ondan
sonra gelen Eş’arî kelamcıları sıfatlar konusunu ele almışlardır. Eş’arî, konuya geniş olarak el
İbâne an Usûli Diyânesi’nde değinmektedir.10 Mu’tezile mezhebi mensupları, sıfatlar konusunda ta’til ve nefye girmiştir.11 Eş’arîler, Mu’tezile’nin “eğer sıfatlar zattan ayrı olsaydı kadim
olmaları gerekirdi, bu da birden fazla kadimi ortaya koyacağından tevhide aykırı bir durum ortaya çıkartacaktır” görüşüne karşı çıkarak Allah’a ait sıfatların varlığının naslar ile sabit olduğuBekir Topaloğlu, Y. Şevki Yavuz, İlyas Çelebi, İslam’da İman Esasları, DİB Yayınları, Ankara 2015, s. 165.
Şerafettin Gölcük, Süleyman Toprak, Kelâm Tarih Ekoller Problemler, Tekin Kitabevi, Konya 2014, s. 211.
7 Örneğin Bağdadi, Rafıziler ve Ğulata dayandırırken Râzi, Râfizilere dayandırmaktadır. Bkz. Ş. Gölcük, S. Toprak,
a.g.e., s. 212.
8 Abdullatif Harpûtî, Tenkîhul Kelâm fi Akaidi Ehli'l-İslam, Kelâm İlmine Giriş, (Haz.: Fikret Karaman), Çelik
Yayınevi, İstanbul 2016, s. 137.
9 el-İmam eş-Şeyh Ebi Hasan Ali b. İsmail b. Abdillah b. Ebi Musa el-Eş’arî, el-Luma fi’r-Reddi alâ Ehli’z-Zeyğ ve’lBida’ Beyrut 1952, s. 7, 8.
10Eş’arîliğin sıfatlar konusundaki görüşlerini öğrenmek için şu eserlere bakılabilir: el-İmam eş-Şeyh Ebi Hasan Ali b.
İsmail b. Abdillah b. Ebi Musa el-Eş’arî el-İbâne an Usûli Diyâne, s. 33-51, Dâru İbni Zeydûn, Beyrut t.siz; el-İmam
eş-Şeyh Ebi Hasan Alib. İsmail b. Abdillah b. Ebi Musa el-Eş’arî, Makâlâtu’l-İslamiyyîn, Kahire 1950, s. 166, 188,
485; el-İmam eş-Şeyh Ebi Hasan Alib. İsmail b. Abdillah b. Ebi Musa el-Eş’arî, el-Luma fi’r-Reddi alâ Ehli’z-Zeyğ
ve’l-Bida’ Beyrut 1952, s. 7,10; Adududdin el-İci el-mevakıfında konuyu seviyeli bir şekilde ele almaktadır. Bkz.
Adudullahi ve'd-Din el-Kâdî Abdurrahman Ahmed el-İci, el-Mevâkıf fi ilmi'l-Kelâm, Alemu'l-Kutub, Beyrut, t.siz, s.
279-311;İmam Seyfuddin el-Amidi, Ebkâru’l- Efkâr Fi Usûliddîn Tahk. Ahmed Muhammed el-Mehdi, I. cilt, Kahire
2004, s. 263-478; İmamu'l-Haremeyn el-Cüveynî, tahk. Muhammed Yusuf Musa, Ali Abdulmunim Abdulhamid,
Kitabu'l-İrşad, Mektebetu'l-Hanci, Mısır 1950 s. 30-165; İmamul Haremeyn el-Cüveynî, eş-Şamil fi Usûli'd-Din,
Tahk. Ali Sami Neşşar, İskenderiyye 1969, s. 609-628; el-Kadi Ebi Bekr Muhammed b. et-Tayyib el-Bakillânî,
Temhidu'l-Evâil ve Telhîsi'd-Delâil,Tahk. Eş-Şeyh İmadu'd-Din Ahmed Haydar, Müessesetü'l-Kütübi's-Sekafiyye,
Beyrut, 1987, s. 227-301; Kadi Nasiru'd-Din el-Beydavi, Tevaliu'l-Envâr Min Metâlii'l-Enzâr, Tahk. Abbas
Süleyman, Daru'l-Ciyl, Beyrut 1991, s. 165-194.
11 Gölcük, Toprak, a.g.e., s. 210.
5
6
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
114
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
nu savunmuşlardır. Eş’arî ve Mâtürîdi mezhepleri sıfat konusunu Cenab-ı Hakk’ı tanıma açısından ele almaktadırlar. Onlara göre Allah hakkında herhangi bir tanımlama yapılacak ise bu sadece sıfatları sayesinde mümkündür. Bu sıfatlar, mutlak manada beşerin sıfatlarından ayrı olarak
ilahi zat gereği kadimdirler.
Ehl-i Sünnet kelamcıları tarafından sıfatlar genel olarak üç kısımda ele alınmaktadır. Bunlar;
sıfatların ispatı ve nefyi, Allah'ın zat ve fiilleriyle ilgili sıfatlar ve sıfatların sübutu ve delilleridir.
Allah'a ait olarak verilen müspet sıfatlara zatî sıfatlar denilmektedir. Burada üç çeşit sıfattan söz
edilmektedir. Birincisi Allah'a ait olan nefsî sıfat, ikincisi Allah'a ait müspet sıfatlar ve üçüncüsü
de Allah'ın kendinden nehy ettiği selbî sıfatlar. Nefsî sıfat ile kastedilen Allah'a ait vücud sıfatıdır, çünkü Allah vâcibu'l vücuddur.12 Vâcibu’l vücud kavramı sadece tek bir zat için kullanılmıştır.13 Kelâmcıların ekseriyeti vücudu zat üzerine zait bir sıfat olarak görürken Eş’arî (ö. 324),
Ebu’l-Hüseyn el-Basrî (ö. 436) ve filozofların ekserisi vücudu sıfat olarak kabul etmeyip, onu
zatın aynısı olarak kabul ederler.14
Selbi sıfatlar, vahdaniyet, kıdem, beka, muhâlefetun li’l-havâdis ve kıyam bi nefsihi olarak özetlenmiştir.15 Selbi sıfatlarda noksanlık olduğundan bunların Allah'a aidiyeti nefyedilmiştir. Bu
sıfatlardan kıdem, bir başlangıcının olmaması, beka, sonunun olmaması, muhâlefetun li’lhavâdis yaratılmış olanlara benzememesi, kıyam bi nefsihi ise var olmak için başkasına ihtiyaç
duymaması anlamlarına gelmektedir. Allah'a ait diğer sıfatlar ise sübûtî sıfatlar olarak ele alınmaktadır. Bu sıfatlarda Allah'a nispet olunan sıfatlar yer almaktadır. Bu sıfatlar, hayat, ilim,
sem’, basar, kudret ve iradedir.16 Sübuti sıfatlar konusunda genel olarak Ehl-i Sünnet kelamcıları
arasında bir ihtilaf yoktur. Ancak Mâtürîdîler tekvin sıfatını da subuti sıfatlardan saymaktadırlar.17 Eş’arî ve Mâtürîdîlere göre bu sıfatların hepsi Allah'ın kadim sıfatları olup, yaratılmış değillerdir. Onlara göre bu sıfatlar zat ile aynı olmayıp zata zaid olup, onunla var olan, kadim ve
mevcud manalardır.18 Bu sıfatlar aynı zamanda zattan gayrı da değildir. Bu sıfatlar zatın aynı
olamaz çünkü böyle olsaydı bir şeyin kendi kendisine yüklenmesi olurdu ki bu batıldır,19 ayrı da
değillerdir, çünkü ezeli ve ebedi başka varlıkların olduğu anlamına geleceğinden kabul edilmemektedir. Allah kendine has bir kudretle kâdir, iradeyle müriddir. Burada ince bir detay mevcuttur. Bu da sıfatların varlık sebebinin zatın kendisi olarak görülmesidir. Böylece bunlar, zata
muhtaç sıfatlardır. Sıfatların sübut ve delilleri ile ilgili olarak haberî ve semî sıfatlar çerçevesinde de konu ele alınmıştır. Bu anlamda karşımıza çıkan ilk sıfat fiili sıfatlardır. Fiili sıfatlar
konusunda genel olarak bir ihtilaf söz konusu değildir.
Tercümesini yaptığımız Muhammed Aliş’in sünni akideye ait risalesi genel olarak Eş’arî akâidini yansıtmaktadır. Özellikle sıfatlar hakkındaki görüşleri Eş’arîlerin sıfat anlayışını derli toplu
olarak yansıtmaktadır. Biz bu metnin Eş’arîliğin akâid anlayışının kolayca öğretilmesi ve yeni
nesillere aktarılmasında fayda sağlayacağı kanaatindeyiz. Çünkü itikâdi konuların yeni nesillere
sahih bir şekilde anlatılmadan daha fazla ameli meselelere meyledilmesi sorunlu bir Müslüman
neslin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle akâid derslerinin yeni nesillere erken
İlyas Çelebi, “Sıfat”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), XXXVII, s. 104.
Sa’duddîn et-Teftazânî, Şerhu’l-Akâid (Haz.: Süleyman Uludağ), Dergâh Yay. İstanbul 2010, s. 117.
14 Emrullah Yüksel, Sistematik Kelâm, İz Yay, İstanbul, 2014, s. 40; Seyyid Şerif Ali b. Muhammed el-Cürcânî,
Şerhu’l-Mevakıf, Duru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1998, c. VIII, s. 55; İsmail Hakkı İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, II,
İstanbul 1339-1341, s. 88.
15 Harpûtî, a.g.e., s. 136.
16 Teftazânî, a.g.e., s. 131 vd.
17 Harpûtî, a.g.e., s. 148.
18 Harpûtî, a.g.e., s. 151.
12
13
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
115
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
yaşlarda öğretilmesi önem arz etmektedir. Muhammed Aliş’e ait Kur’anî Deliller ile Sünni
Akideye Yaklaşım adlı eser ilk olarak 1911 yılında Mısır’da Matbaatu'l-Cemaliyye tarafından
baskısı yapılmıştır. Yazarının tam adı Allâmetu'l-Hibr el-Bahr el-Fehhâme eş-Şeyh Muhammed
Aliş el-Mâlikî el-Eş'arî eş-Şâzelî el-Ezherî’dir. Aliş, hicri 1217, miladi 1802 yıllarında Kahire’de doğdu.20 On üç yaşında Kur’an-ı Kerim’i ezberledi, sonrasında el-Ezher Üniversitesi’nde
eğitimine devam etti. Orada meşhur hocalardan ders aldı. 1270 yılında Maliki mezhebine tabii
oldu ve zamanla bu mezhepte fetva makamına ulaştı. Mısırda meydana gelen ve Arabî Paşa
isyanı adı verilen olayda isyan edenlere tabii olmakla itham edildi. Evinden alınarak hastane
hapishanesine konuldu. Hicri1299, miladi 1882 tarihinde vefat etti. Eserlerinden bazıları şunlardır:
‫ منح الجليل شرح على مختصر العالمة خليل‬-1
.‫ مواهب القدير شرح مجموع المحقق األمير‬-2
‫البدر المنير على شرح مجموع العالمة األمير‬- 3
.‫ حاشية على شرح الكبرى لإلمام المحقق السنوسي وتسمى القول الوافي السديد بخدمة شرح عقيدة أهل التوحيد‬-4
.‫ شرحه على منظومة سيدي أحمد المقري المسماة بإضاءة الدجنة في عقائد أهل السنة‬-5
...‫ إنما يعمر مساجد هللا من آمن باهلل واليوم اآلخر‬:‫ القول الفاخر في بعض ما يتعلق بقوله تعالى‬-6
‫ كفاية المريد في بيان حج بيت هللا الحميد‬-7
.‫ حاشية تسمى القول المنجي على مولد األستاذ البرزنجي‬-8
‫ تقريب العقائد السنية باألدلة القرآنية‬-9
‫ موصل الطالب لمنح الوهاب‬-10
‫ حل المعقود في نظم المقصود‬-11
.‫ تذكرة المبتدي وتذكرة المنتهي‬-12
‫ حاشية على رسالة الصبان‬-13
21
Muhammed Aliş, Kur’anî Deliller ile Sünni Akideye Yaklaşım adlı eserinde Cenab-ı Hakka ait
vacip, ona atfedilmesi imkânsız, yani müstahil ve caiz olmak üzere üç çeşit sıfatından bahsetmektedir. Bu sıfatlara ilave olarak yazar, peygamberlere ait vacip, müstahil ve caiz sıfatları da
ilave etmiştir. Aliş’e göre Allah’a ait sıfatların kabul edilmesi itikadî bir zorunluluktur. O, bu
sıfatları reddedenlerin Müslümanlık vasfını yitireceğini ve ebedi cehennemde kalacağını savunmaktadır.22 Yazar konuyu ele alırken ayetler ile deliller getirmektedir. Bu metnin diğer sıfat
konularını ele alan eserlerden farklarından birisi de budur. Orijinal metinde bu ayetler sadece
zikredilmiş olmakla beraber, biz bu ayetlerin ayet ve sure numaralarını da ilave etmeyi uygun
bulduk.
Yüksel, a.g.e., s. 45.
İlyas Zâhure, Kitabu Mirâtu’l-Asri fi Tarih ve Rusûmu Ekâbir’i-Ricali Limısr, I, Matbaatu’l-Umumiyye, Kahire
1897, s. 196, 197.
21 http://feqhweb.com/vb/t6233.html#ixzz4VXttuC1Z
22 el-Allâmetu’l-Hibr el-Bahr el-Fehhâme eş-Şeyh Muhammed Aliş el-Mâlikî, Takrîbu’l-Akâidi’s-Sünniyye bi’lEdilleti’l-Kurâniyye, Birinci Baskı, Matbaatu’l-Cemâliyye, Mısır 1911, s. 2.
19
20
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
116
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
Metinde konuya vacib, müstahil ve caiz kavramlarının tanımı yapılarak giriş yapılmıştır. Vacib
için, yokluğu düşünülemeyen, müstahil için aklın, onun varlığını kabullenmemesi ve caiz için
ise varlığı ve yokluğunun her iki halinin kabullenmesi şeklinde tanımlamaktadır.23 Bu tanımlamaları yaptıktan sonra Aliş, ilk olarak Allah’a ait vacip sıfatları ele almıştır. Allah için vacip
olan on üç mufassal sıfatı zikrederek, bunları tek tek tanıtmaya geçmektedir. Bu on üç sıfat şunlardır: Vücud, yokluğunu aklın tasdik etmediği şeydir. Kıdem, Allah’ın varlığının başlangıcı
olmamasıdır. Yazar, bu sıfatı anlatırken mantıkî önermelerden olan “devr” konusunu işlemektedir. Ona göre Allah hadis olursa onu ihdas edecek bir muhdise ihtiyaç duyacaktır ki bu muhdis
de başkasına ihtiyaç duyacaktır. Böylece devr meydana gelecektir. Bu yüzden hadis varlığı yaratan, kadim olmak zorundadır. Üçüncü sıfat bekâdır. Yani Allah’ın sonunun olmamasıdır. Dördüncü sıfat Allah’ın zat, sıfat ve fiilleri bakımından havadislere benzememesidir. Yani Allah’ın
muhâlefetün lil havâdis olmasıdır. Aliş, konu ile ilgili ayetler delil olarak sunmaktadır. Beşinci
sıfat kıyam bi nefsihidir. Yani Allah’ın var olmak için her şeyden müstağni olmasıdır. Altıncı
sıfat vahdaniyettir. Allah’ın iki veya daha fazla cüzden olmaması ve mislinin de olmaması anlamındadır. Yedinci sıfat hayattır. Yani Allah’ın ilim, irade, kudret, sem’ ve basar sıfatları ile
hayy olduğudur. Sekizinci sıfat ilimdir. Mevcudatın tümü bu sıfat sayesinde inkişaf eder. Dokuzuncu sıfat iradedir. Bunun anlamı mümkin varlığın meydana gelmesinde Allah’ın sonsuz iradesinin var olmasıdır. O’na ait bu irade, mümkin varlığı dilerse yaratır, dilerse de yaratmaz. Onuncu sıfat kudrettir. Kudret sıfatının manası madûmu ve mümkin varlığı yaratmaya gücünün yetmesidir. On birinci sıfat sem’dir. Bu sıfat sayesinde her mevcudun kendine ait özellikleri inkişaf
eder. On ikinci sıfat basardır. Bunun anlamı inkişafî olmayan vacib ve hadis varlıkların bunun
sayesinde ortaya çıkarılmasıdır. On üçüncü sıfat kelamdır. Allah’ın harf, ses, cehr gibi arazlara
ihtiyaç duymadan kelam etmesidir.24
Muhammed Aliş, vacib sıfatlardan sonra on üç müstahil sıfatı tanıtmaktadır. Bu sıfatlar ile Allah
mevsuf değildir. İlgili sıfatları şöyle sıralamaktadır: birinci müstahil sıfat, adem (yokluk) tur.
Yani Allah’ın yokluğu düşünülemez. İkinci sıfat hudûstur. Yani Allah’ın yokluktan sonra meydana gelmesi müstahildir. Üçüncü müstahil sıfat, bekânın mukabili olan Allah’ın varlığının kesintiye uğramasıdır. Dördüncü sıfat mümaselettir. Yani Allah, cisimler gibi mürekkeb ya da bir
mekânda bulunmak gibi şeylerden biri gibi olmaktan beridir. Beşinci müstahil sıfat kıyam bi
nefsihinin mukabili olan Allah’ın var olmak için bir mucide ihtiyacının olmasıdır. Altıncı sıfat
varlığının mürekkeb olarak bölünen, uzunluğu ve genişliğinin ve adedinin olmasıdır. Yedincisi
Allah’ın ölüm ve onun içeriğindeki uyku, uyuklama gibi bir vasfa sahip olmasıdır. Sekizinci
sıfat onun iradesi dışında hiçbir şeyin meydana gelmesidir. Dokuzuncu sıfat, Allah’ın acizlikle
vasfedilmesidir. Hâlbuki Allah acizlikten münezzehtir. Onuncusu Allah’ın cehalet ve bunun alt
başlıklarından birisi ile mevsuf olmasından beri olmasıdır. On birincisi Allah’ın Semi sıfatının
zıttı olan sağırlık ile vasfedilmesidir. On ikinci sıfat Allah’ın basar sıfatının zıttına ait özellikler
ile tanımlanmasıdır. On üçüncü sıfat Allah’ın kelam sıfatının mukabili olan lal ve dilsiz olarak
sıfatlandırılmasıdır.25 Bütün bu sıfatlar Allah için müstahil sıfatlar olarak tanıtılmaktadır.
Aliş, müstahil sıfatları zikrettikten sonra O’na ait caiz sıfatlardan bahsetmektedir. Bunun nihayetsiz olduğunu belirten yazar, onun mülkünde dilediği şeyi yaratma hususunda güç ve iktidar
sahibi olduğunu belirtir. Dolayısıyla mahlûkatı hakkındaki her tasarrufu caiz hükmündedir. Bu
Aliş, a.g.e., s. 2,3.
Aliş, a.g.e., s. 3-8.
25 Aliş, a.g.e., s. 8-11.
23
24
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
117
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
bağlamda yazar, kulların fiillerinin yaratanı olarak Allah’ı görmektedir. Aynı zamanda hüsün ve
kubuhun da Allah’a ait caiz sıfatlar olarak tanımlandığını belirtmektedir.26
Muhammed Aliş bundan sonra peygamberlere ait sıfatları tanıtmaktadır. Peygamberlerin, Allah
tarafından müjdeleyici olarak gönderildiğini belirttikten sonra onların vasıflarını tarife geçmektedir. Allah dilediği kullarından seçtiği kişiyi peygamber olarak göndermektedir. Son Peygamber Hz. Muhammed’dir. Peygamberler mucizeler ile desteklenmişlerdir. Bu mucizelerden bir
kısmını zikreden yazar, daha sonra mucizelerin çeşitlerini zikretmektedir. Muhammed Aliş,
peygamberler için üç tane sıfattan bahsetmektedir. Öncelikle peygamberlerin ismet sıfatına sahip olmaları gerekir. Onlar, günahlara karşı korunmuşlardır. Diğer sıfatları tebliğdir. Peygamberler kendilerine emredilen şeyler insanlara tebliğ etmek zorundadır. Üçüncü sıfatları sıdktır. Onların yalan söylemeleri müstahil olup, küçük veya büyük fısk ve isyandan korunmuşlardır. Bununla beraber peygamberlerin beşeri sıfatlara sahip olmaları onların sıfatlarına bir noksanlık
getirmez.27 Görüldüğü gibi yazar burada emanet ve fetanet sıfatlarını Peygamberlerin sıfatları
arasında zikretmemektedir.
Muhammed Aliş, peygamberlere ait sıfatları zikrettikten sonra meleklerin sıfatlarına geçmektedir. Melekler nurdan yaratılmış olup, yeme, içme, erkeklik-dişilikleri yoktur. Onlar uyumazlar
ve Allah’ın emirlerine itiraz etmezler. Ahiretteki yerleri cennettir. Aliş, konu bağlamında cinlerin sıfatlarından da bahsetmektedir. Cinler, ateşten yaratılmış olup, yeme-içmeleri yoktur. Erkek
ve dişileri vardır. İman edenleri ve kâfirleri de mevcuttur. Aynı zamanda insanlar gibi mükelleftirler. Bundan sonra cennet ve cehennem hakkındaki görüşlerine geçmektedir. Cennet yüce bir
cihette yaratılmış olup, onun varlığına iman etmek gerekir. Cehennem ise süfli bir yer olup,
kâfirler orada ebedi olarak kalacaktır.
Muhammed Aliş eserin son kısmında çeşitli gaybi konulara değinmektedir. Ecel, ancak Allah’ın
takdir ettiği zamanda gelecektir. Ruhları kabzeden Azrail’dir. Ölmeden evvel herkes cennet veya
cehennemdeki yerini görecektir. Kabir suali ve azabı haktır. Kıyamet İsrafil’in sura üfürmesiyle
kopacaktır. Mahşer günü haktır. Allah sevdiği kullarını mahşer günü korurken, kızdığı kişileri
rezil edecektir. Mizan hak olup, iki kefelidir. Birinde iyilikler, diğerinde kötülükler tartılır. Kıyamet günü şefaat haktır. En büyük şefaat, şefaat-i uzmâ olan Hz. Peygamber’e aittir. Aynı zamanda mahşer günü insanların üzerinden geçeceği sırat ve peygamberin huzurunda toplanacağı
havz da haktır.28
Kur’anî Deliller ile Sünni Akideye Yaklaşım Tercümesi
İmamların şeyhi, ilmi ile amil ve allame anlayışta denizlerin mürekkebi kadar zengin, muhakkiklerin sonuncusu, ince ilim sahiplerinin tacı, çağının ve zamanının teki, İslam ve Müslümanların şeyhi, Peygamberlerin Efendisinin şeriatının hizmetkârı Üstat Fazıl Ebû Abdillah Seyyidi’şŞeyh Muhammed Alîş, Allah onu korusun, onu ve Müslümanları en güzel şekilde yaşatsın.
Âmin. Dedi ki:
Bismillahirrahmanirrahim. Âlemlerin rabbine hamdolsun, salat ve selam efendimiz Muhammed’e (as) ve onun âlinin tümüne olsun. Âmin. Buluğa ermiş, akıllı, kadın veya erkek, hür ya da
köle herkesin Allah’a ait vacip ve ona atfedilmesi imkânsız olan ve ona atfedilmesi caiz olan
sıfatları bilmesi gerekir. Aynı zamanda enbiya ve resullere ait vacib, müstahil ve caiz sıfatları da
Aliş, a.g.e., s. 11.
Aliş, a.g.e., s. 13-14.
28 Aliş, a.g.e., s. 14-16.
26
27
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
118
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
bilmelidir. Peygamberlerin insanların bilmediği ölüm, kabir ve bunların dışındaki haller ile ilgili
haberleri bilmelidir ki bunları bilmeyen Müslüman olmaz ve cehennemde ebedi kalır. Marifetin
manası delil hakkında vaki olana uygun, kesin idraktir. Vacibin manası akılda onun yokluğunun
düşünülememesidir. Müstahilin manası aklın onun varlığını kabul etmemesi, caizin manası ise
aklın onun yokluğunu ve varlığını her iki halde de kabullenmesidir. Vacib için cismin boşluktan
yeterince dolu olan kısmı, hareketli veya sakin, renklerden bir renk ile renklenmiş olması, büyük veya küçük, sıcak veya soğuk uzun veya kısa, sert veya yumuşak, canlı veya cansız olması
gibi bir durumda olmasıdır. Cismin bütün bunlardan birinden hali olmasını akıl kabul etmez ki,
bu onun için vaciptir. Müstahil, bir cismin aynı anda hem hareketli hem de sakin olması, hem
beyaz hem siyah olması, yeşil ve kırmızı olması, sıcak ve soğuk, uzun ve kısa yumuşak ve sert
olması, canlı ve cansız olması gibidir. Bütün bunların aynı anda bir cisimde bulunması aklın
tasdik edeceği şey değildir. Caiz için örneğe gelince, bir cismin bir vakitte hareketli, diğer vakitte ise sakin olması, bir vakitte beyaz, diğer bir vakitte ise başka renkte olması, bir vakitte küçük,
diğer vakitte büyük olması, bazen sıcak diğer bir vakitte soğuk olması, bazen kısa bazen uzun
olması, bir vakitte diri, diğerinde ölü olması gibi şeylerin tümünü akıl kabullenir ki bu cisim için
caizdir.
Allah için vacip olan sıfatlar on üç mufassal delil iledir. Birinci sıfat el-vücud’dur. Akıl, bunun
yokluğunu tasdik etmez. Allah’ın vücudun delili onun yaratmış olduğu gökler ve içindeki yıldızlar ve melekler, yer ve ondaki dağlar, kumlar, ağaçlar, taşlar, denizler, nehirler, hayvanlar ve
cansız varlıklardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “‫“ ”هللا خالق كل شيئ‬Allah her şeyin yaratıcısıdır.”29 “‫“ ”الحمد هلل الذي خلق السموات واألرض‬gökleri ve yeri yaratan Allah’a hamd olsun”.30 ” Yine
Cenab-ı Hak “‫“ ”الحمد هلل فاطر السموات واألرض‬Allah göklerin ve yerin yaratıcısıdır.”31 “Fâtır” kelimesinin anlamı yaratmaktır. “‫“ ”سبح اسم ربك األعلى الذي خلق فسوى‬O, yaratıp şekillendiren, ahenk
veren ve düzene koyandır.”32 “‫“ ”اقرأ باسم ربك الذي خلق خلق االنسان من علق‬Oku yaratan Rabbin adına
oku, O, insanı alaktan yarattı”33 “‫“ ”وخلق كل شيئ فقدره تقديرا‬her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenledi”.34 Açıkça akılla bilinen bir şeydir ki Halık, aklın, yokluğunu kabul etmediğidir. Ona vücud
icab eder. Bu akli bir delildir. Semi delile gelince, besmele bu konuyu özetleyen bir delildir.
“‫ ”بسم هللا الرحمن الرحيم‬Besmelenin manası “seni tüm dakîk ve celil nimetleri ile sıfatlandığı
şeylerin tüm noksanlığından münezzeh, kemal sıfatlar ile mevsuf, vücud ve vacib olan zati ismin ile teberrük ederim.” Allah Teâlâ’nın şu sözü buna işaret etmektedir: “ ‫الحمدهلل رب العالمين‬
‫ ”الرحمن الرحيم‬surenin sonuna kadar. Çünkü hamd ve rububiyyet ve nimetlendirmek dakik ve celil
nimetler ile olur. Din gününün sahibi, ibadet, yardım dileme, hidayet, nimet verme, gazap ve
dalalete iletme sıfatları ma’dûm tarafından yapılamayacak şeylerdir. Aklın, yokluğunu kabul
etmediği, Allah'ın vacib olan ikinci sıfatı O'nun hakkı olan kıdemdir. Bunun manası onun varlığının bir başlangıcının olmamasıdır. Ondan önce bir yokluk yoktur. Bunun delili “‫ ”هو األول‬ve
“‫ ”ولم يولد‬ayetleridir. Buradan çıkan mana O'nun mevcud ve müessir bir şeyden müstağni olmasıdır. Allah'ın diğer bir sözünde : “‫ ”وخلق كل شيئ‬ve diğer bir ayette ise: “‫ ”هللا خالق كل شيئ‬buyrulmaktadır ki bu ikisinin manası Allah’tan başka her şey Onun mahlûkudur, Allah'tan başka bir
şeyin O'nun halıkı olması caiz değildir, böyle bir şey olursa devr ortaya çıkar ki bu da imkânsızdır. Eğer Allah kadim olmazsa onun hadis olduğu sabit olur. Çünkü mevcut, ya kadimdir ya da
Zümer, 39/62.
En’am, 6/1.
31 Fatır, 35/1.
32 A’lâ, 87/1.
33 Alak, 96/1.
34 Furkan, 25/2.
29
30
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
119
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
hadistir bunun dışında bir hali yoktur. Eğer Allah hadis olursa onu ihdas edecek bir muhdise
ihtiyacı olurdu ki bu muhdis de ya kadim ya da hadis olacaktır. Eğer kadim olursa o, her şeyi
yaratan ilah olmak zorundadır, mahlûk olamaz. Eğer hadis olursa yine bir muhdise ihtiyaç duyacaktı. Denilir ki onun muhdisi söylendiği gibi olmaya devam ederse bu muhdislerin ilanihaye
bir silsilesi haline gelecektir ki teselsülü gerektirir, bu da muhaldır. Eğer sonuncusunu ilki yaratmıştır denilirse bu da devr meydana getirir ki bu da muhadir. Melzum ikisine de etki eder ki
Allah'ın muhdese ihtiyacının olması muhaldır. Allah'ın melzumunun da hadis olması muhaldir.
Bu durum Allah'ın kadim olması zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Allah'ın üçüncü vacip sıfatı
bekâdır. Bunun manası Allah'ın varlığının sonunun olmamasıdır, çünkü onun için yokluk düşünülemez. Bunun delili şu ayetlerdir: “‫ ”هو األخر‬ve “‫“ ”وهلل ميراث السموات واألرض‬göklerin ve yerin
mirası Allah'ındır.”35 “‫“ ”أال الى هللا تصيراألمور‬İyi bilin ki işler sonunda Allah'a döner.” 36 “ ‫هللا ينشئ‬
‫“ ”النشئة األخرة‬Allah aynı şekilde ahiret yaratmasını da yapacaktır.”37 “‫”اليه مرجعكم جميعا‬
“dönüşünüz topluca onadır”38
‫“ كل شيئ هالك اال وجهه‬O'nun zatından başka her şey yok olacaktır.”39 “ ‫ويبقى وجه ربك ذوالجالل‬
‫”واألكرام‬40 “Ancak, yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bakidir.” “‫“ ”وما عند هللا باق‬Allah katındakiler ise bâkidir.”41 Kıdeminin yokluğunun imkânsızlığı hakkındaki görüş burada aynıdır.
Dördüncü sıfat, Allah'ın havadislerine zat, sıfat ve fiilleri bakımından benzememesidir. Bunun
manası Allah'ın zat, sıfat ve fiillerinde bir benzerinin olmamasıdır. Bunun delili şu ayettir: “ ‫ليس‬
‫“ كمثله شيئ‬Onun bir benzeri yoktur.”42 O, eğer bir şeye benzemiş olsaydı benzediği şey gibi hadis
olurdu, Allah'ın hadis bir varlığa benzemesi, onun kadim oluşuna mani olduğundan, benzerinin
olmadığı anlaşılmaktadır. Mümâseletin müstahil olması onun muhalefetün lil havadis olmasını
gerekli kılar. Böyle olmazsa aralarında vasıta olmuş olurdu. Beşinci sıfat Allah'ın kıyam bi nefsihi olmasıdır. Bunun manası onun (hiçbir) mevcut olmadan var olduğu, Onun her şeyden müstağni olduğu, kemal sıfatlarla muttasıf olduğu, noksan sıfatlardan münezzeh olduğudur. Bunun
delil şu ayetlerdir:
‫ ”هللا ال اله االهو الحي‬ve “‫ ”ليس كمثله شيئ‬ve
“‫”قل هو هللا أحد هللا الصمد لم يلد و لم يولد ولم يكن له كفوا أحد‬
44
“‫القيوم ال تأخذه سنة وال نوم له ما في السموات وما في األرض‬
43
Ayetinin ‫ وهو العلي العظيم‬kısmına kadar.
Eğer O, var olmak için bir şeye ihtiyaç duysaydı hadis olurdu. Daha önce onun hudusunun
mümkün olmadığı bildirildi. Onun bir şeye ihtiyacının olması da aynı şekilde muhaldir. O her
şeyden müstağnidir. Eğer Allah bu özelliklerden birine sahip olursa onun hayat, ilim, irade, kudret, sem', basar kelam gibi kendini ittisaf ettiği meânî sıfatlar ile sıfatlanması mümkün olmazdı.
Hâlbuki bu sıfatlar ile onu ittisaf etmek vaciptir. Cenabı Hak şöyle buyurmuştur:
‫ ” وهو‬ve “‫ ”وهو على كل شيئ قدير‬ve “‫ ”فعال لما يريد‬ve “‫ ”وهوبكل شيئ عليم‬ve “‫هللا ال اله اال هو الحي القيوم‬
“‫ ”وكلم هللا موسى تكليما‬ve “‫السميع البصير‬
35
Hadid, 57/10.
Şura, 42/53.
37 Ankebut, 29/20.
38 Yunus, 10/4.
39 Kasas, 28/88.
40 Rahman, 55/27.
41 Nahl, 16/96.
42 Şura, 42/11.
43 İhlas, 112/1-4.
44 Bakara, 2/255.
36
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
120
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
Altıncı sıfat Allah'ın vahdaniyetidir. Bunun manası Allah'ın zatının iki veya daha fazla cüzden
mürekkeb ve mislinin de olmamasıdır. Onun sıfatının da misli yoktur. Hayatın mevsufu onun
hayatı gibi değildir, ilmi onunki gibi değil, kudreti, istemesi, görmesi kelamı da onunki gibi
değildir. Allah'ın hayat sıfatı ilmi, iradesi, kudreti, işitmesi, görmesi, kelamı tek bir sıfattır. Fiillerinin tümü, hayır ve şer, ihiyârî ve ızdırârî olanların tümünün halıkı ve faili Allah'tır, onun
şeriki, yardımcısı da yoktur. Bunun delili şu ayetlerdir:
‫ هل من خالق‬, ‫ وهللا خلقكم وماتعبدون‬, ‫ لو كان فيهما الهة اال هللا لفسدتا‬, ‫ هللا خالق كل شيئ‬, ‫ الواحد القهار‬,‫قل هو هللا أحد‬
.‫غيرهللا‬
Yedinci sıfat Hayat sıfatıdır. Bunun manası bu sıfatın ilim, irade, kudret, sem', basar ve kelam
sıfatları ile sıfatlanmasıdır. Onun hayatı başlangıçsız şekilde kadimdir, sonsuz olarak bakidir.
Aynı zamanda o ruh da değildir. Bu konunun delilleri olan ayetler şunlardır:
” ‫“هللا ال اله االهو الحي القيوم “ ”الم هللا ال اله اال هو الحي القيوم“ ”وعنت الوجوه للحي القيوم“ ”هللا خالق كل شيئ‬
‫“وربك يخلق ما يشاء ويختار“ ”عالم الغيب والشهادة“ ”يعلم ما بين أيديهن وما خلفهم“ ”وهو بكل شيئ عليم“ ”وهو‬
“‫على كل شيئ قدير‬
Kadir, âlim ve muhtar olan ancak diri olandır. Çünkü hayat sahibi olması bu sıfatların ittisaf
edilmesine bağlıdır.
Sekizinci sıfat ilimdir. Bunun manası, caiz, mümkün veya müstahil olan tüm ma'dûm, tüm mevcudât, bu sıfat ile inkişaf eder ve açıklık elde ederler. Bunun delilleri şu ayetlerdir:
“‫يعلم ما بين أيديهم وما خلفهم“ ”عالم الغيب والشهادة“ ”وهو بكل شيئ عليم‬
Eğer Allah, âlim olmazsa cahil olur, cahil olursa hadis olur ki O’nun hadis olması ve bilmemesi
muhaldir, bilakis ilminin olması ise vaciptir. Dokuzuncu sıfat iradedir. Bunun manası O, mümkini tahassus eder ki akıl onun varlığını ve yokluğunu tasdik eder. Mümkinin herhangi bir renkte
olması, belirli bir miktarda, sıcaklıkta, soğuklukta, yaşlıkta, kurulukta, kendine has bir nispette,
herhangi bir yönde olmaları mümkün olan durumlar buna örnektir. Bunun deli şu ayetlerdir:
ُ ُ‫َو َربُّكَ يَ ْخل‬
‫ق َما يَشَا ُء َويَ ْخت َار‬
“Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer.” 45
‫َو َما تَشَا ُؤونَ إِ اال أَن يَشَاء ا‬
ُ ‫اَلل‬
“Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe sizler bir şey dileyemezsiniz.”46
‫ش ْيئًا أَن يَقُو َل لَهُ ُكن فَيَ ُكون‬
َ َ‫إِنا َما أ َ ْم ُرهُ إِذَا أ َ َراد‬
“Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir.”47
ُ ‫فَعاا ٌل ِل َما ي ُِريد‬
“Dilediği şeyleri mutlaka yapandır.” 48
ْ َ‫اَللُ أَن يَ ْه ِديَهُ ي‬
‫فَ َمن ي ُِر ِد ا‬
“ ‫ِْلس َْالم‬
َ ‫ش َر ْح‬
ِ ْ ‫صدْ َرهُ ل‬
“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar” 49
45
Kasas, 28/68.
Tekvir, 81/29.
47 Yasin, 36/82.
48 Buruc, 85/16.
49 Enam, 6/125.
46
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
121
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
َ ‫ست َ ْخ ِرجَا ك‬
ْ َ‫فَأ َ َرادَ َربُّكَ أَن يَ ْبلُغَا أَشُدا ُه َما َوي‬
‫َنز ُه َما‬
“Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini
çıkarmalarını istedi. 50
‫يريد هللا بكم اليسر‬
“Allah sizin için kolaylık ister”51
Onuncu sıfat kudret sıfatıdır. Bunun manası her yokluğu ve mümkin varlığı yaratma sıfatıdır. Bu
ayetler örnek gösterilebilir:
54
‫ِيرا‬
ً ‫َوكَانَ َربُّكَ قَد‬
53
‫َوكَانَ ا‬
‫علَ ٰى كُ ِ ِّل ش َْيءٍ ُّم ْقتَد ًِرا‬
َ ُ‫اَلل‬
‫علَ ٰى ُك ِ ِّل ش َْيءٍ قَدِي ٌر‬
َ ‫وهو‬
52
On birinci sıfat, sem' sıfatıdır. Bunun manası her mevcudun vacib veya mümkin olsun renk, ses
veya zati olsun ancak bu sıfat sayesinde inkişaf etmesidir. Allah’ın işitmesi kulakla veya kulak
kanalıyla değildir. O karanlık bir gecede düz bir taşın üzerindeki kara bir karıncanın debelenmesini işitir. On ikinci sıfat basardır. Bunun manası inkişafi olmayan vacib, hadis, cisim, renk ses
veya bunun dışındaki şeyler bu sıfat sayesinde inkişaf edilir. Allah'ın görmesi göz veya gözbebeği veya bunlar dışındaki aletler ile değildir. Sem' ve basar ile ilgili “‫ ”وهو السميع البصير‬ayeti
delildir. On üçüncü sıfat kelamdır. Bunun manası vacib olsun caiz olsun muhal olsun, muhal
veya caiz olan ma'dum olsun her mevcuda delalet eder. Allah’ın kelamı kadim ve bakidir harf,
ses, cehr, sır, arabi, acemi, irab ve lahndan (hata) oluşmaz. Takdimi ve tehiri, tertibi ve azalması,
vakfı veya sükûtu, vaslı veya faslı başlangıcı veya sona ermesi yoktur. Bunun delili şu ayettir:
‫وكلم هللا موسى تكليما‬
55
Muhammed (as)'a indirilmiş Kur'an, Musa'ya indirilmiş olan Tevrat ve İsa'ya indirilmiş olan
İncil’den ve diğer tüm peygamberlere indirilen kitaplardan farklıdır. Çünkü onlar harflerle, seslerle, kendine has bir tertip ile Arapça veya Acemce, başlangıcı ve sonları olan cehre ve gizli
olmaya açık irap ve hataya maruzdurlar. Bunlar kadim kelam ile ilgili bazı şeylere delalet etmektedir. Yedinci sıfat olan hayat ve ondan sonraki tüm sıfatlarda inhisar olmadan bilâ teklif
görülmesi mümkündür. Hepsi kadim, baki, başlangıçsız, sonsuz herhangi bir örneği olmayan,
Allah'a has olan sıfatlardır. Bu on üç sıfat vahdaniyetinin olması için gereklidir. Bunlardan herhangi birinin yokluğunu akıl kabul etmez. Bunlar daha önce de ayrıntılı deliller ile öğrenildi.
Allah Teâlâ’nın bu mevcut ve nihayetsiz kemal sıfatlar ile muttasıf olarak bilinmesi gerekir.
Bunları Cenabı Hakk tafsili olarak öğretmiştir. Onların nihayetsiz olduğunu da öğretmiştir. Bunların tümü onun tek olduğuna delildir ve tümü Allah'ın kemal oluşunun gereğidir. Bunlar Allah'ın kemal oluşuna sebep olan şeyleri izale edip nefyetmeseydi nakıs olurdu ki nakıs olmak
onun için hudus olmasını gerekli kıldığından muhaldir. Bunun açıklaması daha önce geçmiştir.
Allah’ın on üç vacip sıfatına mukabil olarak detaylı delillerle müstahil olan on üç sıfatı vardır.
İlk müstahil sıfat ademdir. Bu, vücudun karşılığı olarak kullanılan bir kelimedir. Onun yokluğunun imkânsız oluşu varoluşunun delilidir. Bunun açıklaması daha önce geçmişti. İkinci müstahil
sıfat hudustur ki bu kıdemin mukabilidir. Hudusun anlamı yokluktan sonra vücuda gelmesidir.
50
Kehf, 18/82.
Bakara, 2/185.
52 Bakara, 2/106.
53 Kehf, 18/45.
54 Furkan, 25/54.
51
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
122
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
Bunun mümkün olmaması kıdeminin vücubu konusunda izah edilmişti. Üçüncü müstahil sıfat
yokluğun, fenanın ve kesintinin olmaması ve onun vücudunun yokluk ile yer değiştirmemesidir.
Bu bekanın mukabilidir ve bunun müstahil oluşunun delili bekasının vücubu hakkında daha
önce geçen beyanlarıdır. Dördüncü müstahil sıfat havadis ile olan mümaseletidir. Zatında hadis
varlıklar gibi cisim, mürekkeb, hal olması veya bir mekânda veya zamanda bulunması, bakir
veya küçük olması benzerinin veya örneğinin olması gibi. Onun hayatının, ilminin, iradesinin,
kudretinin, işitmesinin, görmesinin ve konuşmasının havadisinki gibi olması. Fiillerinde onlarınki gibi bir müessiri olmaması ve onun mücerred kesbden hali olmaması gibi şeylerden Allah
Teâlâ münezzehtir, büyüktür. Bu sıfatlar Allah'ın havadislerine muhalif olduğu sıfatlardır. Onun
havadise benzememesinin delili onun muhalefetün lil havadis oluşu bahsinde geçmişti. Beşinci
müstahil sıfat onun var olmak için bir mucide ihtiyaç duyması ve onun varlığının sıfatı kendisi
ile vasf olunan bir mevsufa ihtiyaç duyması. Bu sıfat onun kıyam bi nefsihi sıfatının mukabilidir. Onun bir mucide ihtiyacının olmasının ve mevsuf olmasının müstahil oluşunun delili, onun
kıyamının kendi nefsinden olduğudur. Altıncı sıfat onun varlığının mürekkeb, bölünebilen,
uzun, geniş ve derinliğinin olmasıdır. Onun vücudunun bir benzerinin olmasıdır. Onun hayatının
artması yani iki veya daha fazla hayatının olması, ilminin teaddüd etmesi iki veya daha fazla
ilminin atması iki veya daha fazla iradesinin, kudretinin tekrar etmesi iki veya daha fazla işitmesinin oluşması veya meydana gelmesi iki veya daha fazla kelamının ortaya çıkması, iki kadim
kelamının veya daha fazlasının olduğu anlamına gelir ki bu sıfatlar Allah'ın dışındakilere verilen
sıfatlar ile benzemektedir. Allah’tan başka bir şeyin diğerine olan tesiri tabiatı veya kendinde
yaratılmış müstakil kuvveti Allah'ın yardımı sayesindedir. Ateş tabiatı gereği yakan değildir
çünkü onda bunu yaratma kudreti bulunmaktadır. Yakma fiilin yaratan Allah Teâlâ’dır. Eğer
ateşi yakmayan bir halde yaratmak isterse İbrahim (as)'da olduğu gibi yapar. Eğer Allah yakmak isterse çoğu kez şahit olunduğu gibi ateş olmadan yakar. Soğuk su tabiatı gereği değildir bu
kuvvet yaratılışında yoktur. Bunu içerken kanmayı suda yaratan Allah'tır. Allah dilerse kanmayı
susuz yaratır, dilerse de hastalarda olduğu gibi soğuk suyla beraber susuzluğu yaratır. Soğuğu
veya sıcağı setreden şey giyinmiş olmak değildir. Allah dilerse setri ısınmayı ve serinliği giyinmeden yaratır. Veya giyinmeyi setr olmadan, ısınmayı soğukluk olmadan da yaratır. Yemek,
tabiatı gereği doyuran değildir, bunu yaratmaya muktedir değildir. Bilakis doyuran Allah'tır. O
dilerse doymayı yemeksiz yapar veya açlığı yemeğin bolluğuna rağmen yapar. Bıçak, zatı gereği kesici değildir, buna muktedir değildir. Kesmeyi yaratan Allah'tır, bıçak değildir. O, dilerse
bıçağı kesmez hale getirir veya kesmeyi onsuz yapar. Duvarlar ve direkler üzerine bina edilmiş
semayı taşıyan şeyler değildir. Buna muktedir değiller. Allah semayı hiçbir şey olmadan taşıdığı
gibi onlarsız da semayı taşır. Yer, dağları, hayvanları ağaçları ve diğer tüm şeyleri taşıyan değildir, buna muktedir değildir. Bütün bunların taşıyıcısı Allah'tır. Bütün bu normal sebeplerin tümü
ile kıyas edilirse Allah her şeyi yaratandır. Kim bunların başka şey üzerine tesirin tabiatı gereği
görürse kâfirdir veya kuvve olarak kendinde mahlûktur diye düşünürse fasıktır. Allah'ı ona müessir olarak gören fakat sebepsiz yere sebebin yaratılmasını mümkün görmeyen veya aksini
düşünen kişi mümindir. Fakat onun peygamberlerin mucizelerini, evliyaların kerametlerini,
mucizelerin inkârını ve kerametlerin inkârını düşündüğü üzerine korkulur. Mucizeleri inkâr
küfürdür, kerametleri inkâr da fısktır. Sahih itikat akıbeti güvenilen itikad Allah’ın her ikisi üzerinde yani mucize ve keramette müessir olduğudur. O birini diğerinden farklı kılabilir. Bu sıfatlar tüm kısımlarıyla zat, sıfat ve fiilleriyle Allah’ın vahdaniyet sıfatına mukabildir. Bunun olmasının imkânsızlığı vahdaniyet sıfatında izah edilmiştir. Yedinci müstahil sıfat ölüm ve onun içer55
Nisa, 4/164.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
123
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
diği manalardır. Uyku ve bayılma gibi. Bu sıfat Allah’ın hayat sıfatının mukabilidir. Müstahil
olmasının delili de hayat sıfatı işlenirken geçmişti. Sekizinci sıfat Allah’ın iradesi olmadan bir
şeyin illet ve tabiatı icadı ve yaratılmasının müstahil olmasıdır. Bu Allah’ın irade sıfatının mukabilidir. Bunun mümkün olmaması Allah’ın iradesinin vücubiyeti konusunda verilmiştir. Dokuzuncu müstahil sıfat aciz ve bunla mümkün olan şeylerdir. Bu sıfat kudret sıfatının mukabilidir. Bunun müstahil oluşunun delili kudret delilinde izah edildi. Onuncu müstahil sıfat cehl ve
onu barındıran manadır. Zan, şek, vehm, gaflet, unutma, uyuma, bayılma, mevcud veya ma’dum
ile cinlenme gibi şeylerdir. Bu sıfatın mukabili ilimdir. Bunun müstahil oluşunun delili ilim
sıfatında geçti. On birinci sıfat O’nun sağır olması ve bu manaya gelen diğer şeylerdir. Sadece
yüksek sesleri işitmesi, mevcudat ve zatları göremeden sadece seslerini işitmesi gibi şeylerdir.
Bu sıfat sem’ sıfatının mukabilidir. Bunun müstahil oluşunun delili sem’ konusunda beyan edilmiştir. On ikinci müstahil sıfat onun kör olması ve içerdiği manalardır. Kör gibi, gece ve gündüz
görmez oluşudur. Bu sıfat Allah’ın basar sıfatının mukabilidir. On üçüncü sıfat dilsiz ve lal oluşu ve içerdiği manalardır. Konuşamayan, dilsiz, sukut içinde olandır. Allah’ın kelamının yapısı
harflerle ve seslerledir. Bu sıfat Allah’ın kelam sıfatının mukabilidir. Bunun müstahil oluşunun
delili kelamın vücubu delilindedir. On üç tane Allah için müstahil sıfatı tafsilen delilleriyle takdim ettim. Mükellef olan kişiler Allah Teâlâ hakkındaki noksan ve muhal olan sıfatları bilmesi
gerekir. Allah’ın vacib olan kemal sıfatlarının fertleri gibi Onunda fertlerinin nihayeti yoktur.
Bunların müstahil oluşu icmalidir. Bu, Allah’a ait bütün kemalin vücubunun delilleridir.
Allah hakkında caiz olan sıfatlar nihayetsizdir. Bunları içine alan şu kaidedir. Allah’ın
daha önce geçtiği gibi, her mümkün fiili yapması veya terk etmesi caiz olup ona mecbur değildir. Kullar için salah veya aslah olsun Cenabı Hak kuluna bir ihsan olarak bu fiilleri yapar. Kuluna zarar verecek fiili yaratması onun için müstahil değildir. Bilakis bunu yaratması adaleti
hasebiyle onun için caizdir. Eğer o mülkünde malik ise mülkünü dilediği şekilde yapar. O, imanı, taati, saadeti, afiyeti, zenginliği ve tüm nimetleri ihsanının bir fazlı olarak yaratır. O, mülkünde bulunan ve mahlûku olan küfrü, masiyeti, sapkınlığı, hastalıkları, fakirliği adaleti icabı
yaratır. Cenabı Hak şöyle buyurmaktadır:
ْ َ‫اَلل ُ ذُو ْالف‬
‫َص ِب َرحْ َم ِت ِه َم ْن يَشَا ُء َو ا‬
ُّ ‫َي ْخت‬
‫ض ِل ْالعَظِ ِيم‬
“Rahmetini dilediğine özgü kılar. Allah büyük lütuf sahibidir ” 56
ْ ُ‫َم ْن ي‬
‫ض ِل ِل ا‬
‫ِي لَه‬
َ ‫اَللُ فَ َال هَاد‬
“Allah kimi delalete düşürürse artık onu hidayete erdirebilecek kimse bulunamaz.”57
ُ ُ‫َو َربُّكَ يَ ْخل‬
‫ق َما يَشَا ُء َويَ ْخت َا ُر‬
“Rabbin dilediğini yaratır ve tercih eder.”58
‫ال يسأل عما يفعل‬
“Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz.”59
ُ ‫فَعاا ٌل ِل َما ي ُِريد‬
Âl-i İmrân, 4/74.
Araf 7/186.
58 Kasas 28/68.
59 Enbiya, 21/23.
56
57
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
124
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
“Dilediğini yapan yalnız O’dur.”60
‫ي ُِض ُّل َم ْن َيشَا ُء َو َي ْهدِي َم ْن يَشَا ُء‬
“Allah dilediğini sapkınlık içinde bırakır, dilediğini de doğru yola iletir.” 61
Canâb-ı Hakk’ın itaat eden kuluna azap etmesi aklen mümkündür. Çünkü o adildir. Çünkü o
taati ve iktisabını ondan faydalanmadığı halde yaratanıdır. Ondan Allah’ın kendi yarattığı ve
muvaffak kıldığı kulu yararlanmaktadır. Günahkâra sevap verebilir, çünkü O faziletlidir, yücedir, o masiyeti iktisabını onun zararından etkilenmeden yaratır. Ondan Allah’ın adaleti gereği
kendi yarattığı ve iktisabı ile zelil kıldığı kul zarar görür. Cenabı Hak şöyle buyurmaktadır:
‫َو َال يَ ْظ ِل ُم َربُّكَ أ َ َحدًا‬
“Rabbin kimseye zulmetmez.”62
َ ِ‫َو َما َربُّكَ ب‬
‫ظ اال ٍم ِلِّ ْلعَبِيد‬
“Rabbin kullarına zulmedici değildir.”63
‫فَيَ ْغف ُِر ِل َمن يَشَا ُء َويُعَ ِذِّبُ َمن يَشَا ُء‬
“Dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder.” 64
‫علَى ا‬
‫اَللِ ِبعَ ِز ٍيز‬
َ َ‫ق َجدِي ٍد َو َما ذَ ِلك‬
ِ ْ ‫إ ْن يَشَأ ْ ي ُْذ ِه ْب ُك ْم َويَأ‬
ٍ ‫ت ِب َخ ْل‬
“Allah dilerse sizi yok edip yerinize yeni varlıklar getiri. Allah’a göre bu zor bir şey değildir.”
65
‫ال يسأل عما يفعل‬
“Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz.” 66
‫وجوه يومئذ ناضرة إلى ربها ناظرة‬
“Ogün bir kısım yüzler rablerine bakarak mutlulukla parıldayacaktır.” 67
Kitapların indirilmesi peygamberlerin insanlara onlara indirileni açıklayıcılar olarak gönderilmesi, itaatkârları müjdelemeleri, isyankârları uyarmaları içindir. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
‫نزل عليك الكتاب بالحق مصدقا لما بين يديه وأنزل التوراة واإلنجيل من قبل هدى للناس وأنزل الفرقان‬
“O sana kitabı gerçeğin ta kendisi ve öncekileri doğrulayıcı olarak indirmiştir. Daha önce insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ve İncili indirmişti.”68
َ َ ‫ْال َح ْمدُ ِ اَللِ الاذِي أ‬
‫َاب‬
َ ‫علَى‬
َ ‫نز َل‬
َ ‫ع ْب ِد ِه ْال ِكت‬
“Hamd, kuluna kitap indirmiş olan Allah’adır.” 69
60
Buruc, 85/16.
Fatır, 35/8.
62 Kehf, 18/49.
63 Fussilet, 41/46.
64 Bakara 2/284.
65 İbrahim 14/19-20.
66 Enbiya, 21/23.
67 Kıyame, 75/22-23.
68 Âl-i İmrân, 3/3.
69 Kehf, 18/1.
61
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
125
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
‫ِيرا‬
َ ‫علَى‬
َ َ‫اركَ الاذِي نَ از َل ْالفُرْ قَان‬
ً ‫ع ْب ِد ِه ِليَكُونَ ل ِْل َعا َلمِ ينَ نَذ‬
َ َ‫تَب‬
“Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna Furkan’ı indiren Allah cömerttir.”70
ِّ ِ َ‫ُرسُال ُمب‬
َ‫ش ِرينَ َو ُم ْنذ ِِرين‬
“Müjdeleyen ve uyaran peygamberler gönderdik.” 71
‫اس َرسُو ًل‬
ِ ‫س ْلنَاكَ لِلنا‬
َ ْ‫َوأَر‬
“İnsanlara peygamberler gönderdik.”72
‫ين ُك ِِّل ِه‬
َ ُ‫َق ِلي ُْظ ِه َره‬
َ ْ‫ُه َو الاذِي أَر‬
ِ ِّ‫علَى ال ِد‬
ِ ‫س َل َرسُولَهُ بِ ْال ُهد َٰى َود‬
ِ ِّ ‫ِين ْالح‬
“Bütün dinlerin üzerindeki yerini alsın diye resulünü doğru yol rehberi ve hak din ile gönderen
O’dur.” 73
‫ث‬
ٍ ‫س ْلنَا إِلَي ِْه ُم اثْنَي ِْن فَكَذابُو ُه َما فَعَ از ْزنَا بِثَا ِل‬
َ ْ‫إِ ْذ أَر‬
“Biz kendilerine iki kişi göndermiştik ama ikisini de yalancılıkla itham ettiler. Bunun üzerine
üçüncüsüyle destekledik.” 74
ً ‫س ْلنَا إِلَ ْي ُك ْم َرس‬
‫س ْلنَا إِلَ ٰى فِرْ عَوْ نَ َرسُو ًل‬
َ ‫ُوال شَا ِهدًا‬
َ ْ‫علَ ْي ُك ْم َك َما أَر‬
َ ْ‫إِناا أَر‬
“Doğrusu Firavuna bir elçi gönderdiğimiz gibi size de hakkınızda tanık olacak bir peygamber
gönderdik.”75
َ‫س ْلنَا نُوحًا إِلَى قَوْ مِ ِه أ َ ْن أَنذِرْ قَوْ َمك‬
َ ْ‫إِناا أَر‬
“Biz Nuh’u kavmini uyar diye gönderdik.” 76
‫انا انزلناه في ليلة القدر‬
“Biz Kur’an’ı kadir gecesinde indirdik.” 77
‫إنا أنزلناه في ليلة مباركة انا كنا منذرين‬
“Biz, onu mübarek bir gecede indirdik, biz daima uyarmaktayız.”78
Peygamberlere (a.s) gelince; Allah onları müjdeleyici, uyarıcı olarak mucizelerle destekleyerek
gönderdi. Onlar apaçık ayetler, deliller, burhanlar, tasdik, iman, adalet ve ihsan ile geldiler. Ne
getirdilerse ve haber verdilerse, o haktır, doğrudur. Onların, bundan sapmaları ve çıkmaları caiz
değildir. Onlar, iman ve taati emrettiler, azaptan küfre ve maiyet üzerine intikam almaktan sakındırdılar. Sonra Allah, risaleti kullarından seçtiği, nebisi, seçkin kulu peygamberlerin efendisi,
sonuncusu, Âlemlerin Rabbinin resulü hidayet imamı, verâ nebisi, şaşkınları ve hayrette kalanları kurtaran rahmet nebisi, Allah’ın ona has kıldığı büyük şefaati ile bütün yaratılmışları sıkıntıdan kurtaran efendimiz Muhammed (as) ile sonlandırdı. Her bir resulünü haddi aşmış ümmetini uyarmak için onların mahir olduğu türden harikulade mucizeler ile destekledi. Buna örnek
70
Furkan, 25/1.
Nisa, 4/165.
72 Nisa, 4/79.
73 Fetih, 48/28.
74 Yasin, 36/14.
75 Müzemmil, 73/15.
76 Nuh, 71/1.
77 Kadir, 97/1.
78 Duhan, 44/3.
71
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
126
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
Hz. Musa (as) sihirbazlar zamanında Allah onu asa ve yed-i beyzâ, denizi yarmak ve suyu taştan
çıkarmak türünden şeyler ile destekledi. Onun zamanının akıllıları bunun onların adetlerinin
dışında bir şey olduğunu bunun ancak kendine güç yetirilemeyen kendisi kadir olan bir şeyden
sadır olduğunu bildiler. İsa (as) doktorların zamanında Cenabı Hak, ölüleri diriltmek, körleri ve
cüzzamlıları iyileştirmek ve bunun dışındaki şeylerle destekledi. Zamanının ileri gelenleri bunun onların adetlerinin dışında bir şey olduğunu, bunun ancak kendine güç yetirilemeyen kendisi kadir olan bir şeyden sadır olduğunu bildiler. Allah, Muhammed’i (as) lügat ve kâhinlerin
güçlü olduğu zamanda gönderdi. Allah onu “insanlar ve cinler bir araya gelse birbirlerini destekleseler de bunun mislini getiremezler” dediği Kur’an ile desteklemiştir. Allah’ın Nebi’si salat
ve selam üzerine olsun onlara daha önceki ve şu andaki hallerini haber veriyor, onlara saatler
boyunca âlemlerin rabbinin kelamından haberleri olmayanlara açıklıyordu. Ta ki ileri gelen akıl
sahipleri bunun onların adetleri dışında kendisine güç yetirilemeyen kadir olan ve yarattıklarının
kelamına benzemeyen bir şeyden çıktığına iman ettiler. Onlardan azabı hak edenler dışında Ona
iman ettiler ve tabi oldular. Onlar tüm sözleri ile doğru olmak zorundadırlar. Şer’i olsun veya
sıradan olsun fark etmez. Mucize Allah’ın risalet davasında muarızlarında onun konumunda
olmayan normal şeylerden farklı olarak yarattığı bir şeydir. Allah “kulum, Kur’an’ın nüzulü,
parmaklarının arasından su çıkarması, bulutun gölgelemesi, taşların tesbihi, ağacın yürümesi ve
şakk-ı kamer ile ona tebliğ edilen şey ile beni doğruladı” diye buyurdu. Onların ismet sıfatına
sahip olmaları gerekir. Allah, onların küçük ve büyük günahlara karşı kalplerini ve bedenlerin
korudu. Bunun delili şudur ki Allah onlara özel olmayan fiil ve sözlerde uymamızı bize emretti.
‫قُ ْل إِن ُكنت ُ ْم تُحِ بُّونَ ا‬
Peygamberimiz Hz. Muhammed hakkında Allah şöyle buyurdu: “ ‫اَللَ فَاتابِعُونِي يُ ْحبِ ْب ُك ُم‬
‫“ ا‬de ki eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana tabiî olun”79 “‫“ ”الا ِذينَ يَتابِعُونَ الرا سُو َل النابِ اي ْاأل ُ ِ ِّم َي‬Onlar,
‫”اَلل‬
‫”لاقَ ْد كَانَ لَ ُك ْم فِي َرسُو ِل ا‬
yanlarındaki Resule, o ümmî peygambere uyan kimselerdir.”80 “‫سنَة‬
َ ‫اَللِ أُس َْوةٌ َح‬
81
‫”إِ ان ا‬
“And olsun ki, sizin için, Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir.” “ ِ‫اَللَ َال يَأْم ُُر بِ ْالفَحْ شَاء‬
ُ
َ
َ
ُ
َ
ُ
ُ
َ
ُ
“Allah fenalığı emretmez.”82 “‫ع ْنهُ فَا ْنتَهُوا‬
‫م‬
‫ك‬
‫َا‬
‫ه‬
‫ن‬
‫ا‬
‫م‬
‫و‬
‫ه‬
ُ
‫و‬
‫ذ‬
‫خ‬
‫ف‬
‫ل‬
‫ُو‬
‫س‬
‫م‬
‫ك‬
‫ا‬
‫ت‬
‫آ‬
‫ا‬
‫م‬
‫”و‬
“Peygamber
size
ne
verirَ ْ
‫ُ الرا‬
َ َ
َ َ
83
se onu alın, sizi neden menederse ondan geri durun” Onların emredildiği şeyleri halka tebliğ
etmeleri gerekir. Bunun delili şu ayetlerdir: “ َ‫يَ ٰـأَيُّهَا ٱلرا سُو ُل بَ ِلِّ ْغ َمآ أ ُ ِنز َل إِلَيْكَ مِ ن را بِِّكَ َوإِن لا ْم ت َ ْفعَ ْل فَ َما بَلا ْغت‬
ُ‫سالَتَه‬
َ ‫”ر‬
ِ “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliَ َ ‫إِ ان الا ِذينَ يَ ْكت ُ ُمونَ َما أ‬
ğini yapmamış olursun.”84 “ َ‫ب أ ُو ٰلَئِك‬
ِ ‫نز ْلنَا ِمنَ ْالبَيِِّنَا‬
ِ ‫ت َو ْال ُهد َٰى مِ ن بَ ْع ِد َما بَيانااهُ لِلنا‬
ِ ‫اس فِي ْال ِكت َا‬
‫اَللُ َويَ ْلعَنُ ُه ُم ا‬
‫“ ”يَ ْلعَنُ ُه ُم ا‬İndirdiğimiz açık delilleri ve hidâyet yolunu -kitapta onu insanlara
َ‫الال ِعنُون‬
apaçık göstermemizden sonra- gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lânet
ediciler lânet eder.”85
Peygamberlerin yalan söylemeleri müstahildir. Bunun delili onların sıdk olmaları hakkındaki
deliller ile aynıdır. Onların zahir veya batın, küçük veya büyük fısk ve isyan göstermelerinin
müstahil olmasıdır. Bunun delili onların ismet sıfatı ile ilgili deliller ile aynıdır. Onların halk
için tebliğe emredildikleri şeyi gizlemeleri müstahildir. Bunun deli tebliği delili ile aynıdır. Bu
üç muhal sıfat resullerin tümü içindir. Onların beşeri tüm sıfatlara sahip olmaları onların yüce
sıfatlarına bir noksanlık getirmez. Yemeleri, içmeleri, acıkmaları, susamaları, idrarları, büyük
abdest bozmaları, ihramsız iken cimaları, uyumaları, dalgınlıkları, unutmaları, çarşıda yürüyüp
alış veriş yapmaları, ticaret yapmaları, şerefli meslekler edinmeleri, hastalanmaları gibi şeyler.
Âl-i İmrân, 3/31.
Araf, 7/157.
81 Ahzab, 33/21.
82 Araf, 7/28.
83 Haşr, 59/7.
84 Maide, 5/67.
79
80
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
127
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
Bunun delili onların bu şeylerle muttasıf olmalarının sebebi ya ecirlerinin çoğaltmak ya da ümmetlerine teşriî kılmak, onları bu işleri yapmakla dünyada teselli etmek içindir. Ya da tüm bunların Allah katında kıymetsiz olduğuna vurgu yapmak içindir. Bu fiiller ahiret diyarında Allah’ın
salih kulları ve peygamberleri için bir karşılığı bulunmamaktadır.
Melekler hakkında iman gereklidir ki onlar nurdan yaratılmıştır, yeme ve içmeleri yoktur, uyumazlar, erkek ve dişilikleri yoktur, masum olup Allah’a emrettiği şeylerde isyan etmezler, kendilerine emredileni yaparlar, dünyadaki yerleri semavattır, yeryüzüne Allah’ın emri ile inerler.
Ahiretteki yerleri cennettir. Cinler ateşten yaratılmışlar, yemez içmezler erkek ve dişileri vardır.
İman eden ve kâfirleri vardır, insanlar gibi teklif ile mükelleftirler. Cennetin yüce bir cihette
yaratılmış olduğuna iman etmek gereklidir. Ona, müminler girip, nihayetsiz, ebedi ve daimi
olarak ölmeden kalacaklardır. Cehennem süfli bir cihetle yaratılmıştır. Kâfirler orada nihayetsiz,
amaçsız, ebedi ve daimi olarak kalacaklardır. İnsan ve onun dışındaki hayvanlar, cinler, melekler Allah’ın onlar için annesinin karnında cenin iken takdir ettiği vakit tamamlanıncaya kadar
ölmezler. Ölünce Azrail (as) Allah’ın emriyle ruhları kabzeder, onun meleklerden oluşan yardımcıları vardır. Herkes ölmeden önce cennette veya cehennemde kalacağı mekânını görür. O
defnedilince kabir onu sıkıştırır ta ki kemikleri ayrılır. Allah ona ruhunu işitmesini, görmesini
geri verir ona iki melek göndererek ondan dinini, ilahını, nebisini sorarlar. Mümin onlara “Allah
rabbim, Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir, bize açık deliller ve hidayet ile geldi biz ona
iman edip tabi olduk” der. İki melek ona “salih olarak uyu öğrendik ki sen müminsin” der. Kabri
Allah’ın dilediği kadar genişler, kabri nur ile güzel kokular ile dolar. Bu durum İsrafil (as) sura
ikinci üfürüşüne kadar devam eder. Allah onu diriltir ve hesap için daha büyük bir mahşere gönderir. Allah’ın lütuf gösterdiği kişiyi örtüsü ile örter, ona kimsenin görmediği günahlarını gösterir, sonra onu affeder ve onu cennete gönderilmesini emreder. Allah kızdığı kişiyi mahşerdeki
halkın yanında rezil eder ve münadiye onun günahlarını seslenmesini emreder. Mahşerde bir
mizan vardır ki bunun iki kefesi vardır, birisi nurdandır onunla hasenatları tartılır. Diğeri ise
zulmettendir, onunla kötülükleri tartılır.
Bununla kulların amelleri tartılır. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
َ ‫س‬
َ َ‫َون‬
ْ ‫ض ُع ْال َم َو ِازينَ ْال ِق‬
‫س ِبين‬
َ ٌ‫ط ِليَوْ ِم ْال ِقيَا َم ِة فَ َال ت ُ ْظلَ ُم نَ ْفس‬
ِ ‫ش ْيئًا ۖ َوإِن كَانَ مِثْقَا َل َحبا ٍة ِم ِّْن َخرْ دَ ٍل أَت َ ْينَا ِبهَا ۗ َو َكفَ ٰى ِبنَا حَا‬
“Biz kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez.
Yapılan, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getirir ortaya koyarız. Hesap görücü olarak biz
yeteriz.”86
‫فمن ثقلت موازينه فأولئك هم المفلحون ومن خفت موازينه فأولئك الذين خسروا أنفسهم بما كانوا بآياتنا يظلمون‬
“Artık kimin tartıları ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de tartıları hafif gelirse
işte onlar, ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.”87
Mahşerde izdiham gerçekten artar insanların tümü ilkinden sonuncusuna kadar bir mahalde
toplanır, yedi gök melekleri etraflarında yedi saf halinde durur. Safın ardında güneş onlara yaklaşır onları karşılar. Bu an dünyada dördüncü semadadır. Sırtı ile yerin karşısındadır. İnsanların
terleri bedenlerinden akar, ta ki yeri miller boyu doldurur. İnsanlar amellerine göre ayrılır. Bir
85
86
Bakara, 2/159.
Enbiya, 21/47.
87
Araf, 7/8-9.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
128
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
kısmının kulak memelerine kadar ulaşır, bir kısmına hiçbir şey ulaşmaz o arşın gölgesindedir.
Şefaatin olduğuna iman gereklidir. Bu peygamberimiz Muhammed b. Abdillah b. Abdilmuttalip
b. Hişam’a has şefaati uzmâdır. Onun bayanına göre insanların mahşerdeki beklentisi uzayınca
sıkıntıları artar kendilerini bu mahşerden veya ateşten kurtarmak için şefaat edecek birini talep
ederler. Âdem (as) a giderler ona: “sen beşerin babasısın Allah seni elleriyle yarattı meleklere
sana secde etmesini emretti Allah’a bizi buradan kurtarması için Allah katında şefaat et” diyecekler. Âdem “Allah bugünkü öfkesi kadar daha önce öfkelenmemişti ona karşı bende korku
oldu şefaate cüret edemem “nefsim nefsim” Nuh’a gidiniz o size şefaat etsin” der. Nuh (as)’ a
giderler ona: “sen Âdem’den sonraki ilk resulsün. Risaletin geneldir, makamın yücedir Allah’tan
bizim için şefaat dile” Nuh (as) onlara Âdem (as)’ın dediklerini söyler onlara İbrahim (as) ı
gösterir. İbrahim (as) a giderler ona derler ki: “sen Halilullahsın Allah’tan bizim için şefaat et”
İbrahim (as) da aynı şekilde cevap verir. Onlara Musa (as) ı gösterir. Onlar Musa (as) a : “sen
kelimullahsın bize Allah katında şefaat dile” derler. Musa (as) da aynı cevabı verir. Onlara İsa’yı
(as) gösterir. İsa’ya (as) giderler ona: “sen ruhullahsın bize Allah katında şefaat dile” derler. O
da Efendimiz Muhammed’i (as) gösterir. Ona giderler, O: “ben bunun için varım” bir müddet
secde eder Allah ona “başını kaldır şefaat et, şefaat edilecektir” de! sen dinleneceksin. Sonra
başını kaldırır daha önce kimsenin hamd etmediği, Allah’ın ona öğrettiği şekilde Allah’a hamd
eder. Mahşerdekilere oradan ayrılmaları için şefaat eder, evvelkiler ve sonrakiler ona hamd
ederler.
Sırata iman gereklidir. O cehenneme ulaşan bir köprüdür. Uzunluğu üç bin senedir. Bini çıkış,
bini iniş, bini de istivadır. Kıldan daha ince kılıçtan daha keskindir, yanlarında dikenler vardır ki
bunların sayısını onu yaratan Allah’tan başkası bilemez. Üzerinden geçenleri işlediği amellere
göre yakalamaya çalışır. Bazıları sert bir rüzgâr gibi geçer, bazıları parlayan bir şimşek gibi
bazıları güçlü bir at, bazıları akarcasına, bazıları da diz çökerek geçecekler. Mahşerde nebimize
havzın olduğuna inanmak vaciptir. Uzunluğu ve genişliği bir aylık mesafedir, aynı şekilde suyu
sütten daha beyaz, tadı baldan daha tatlı, taslarının sayısı yıldızların adedincedir. Kim ondan bir
kez içerse ondan sonra ebediyen susamaz. Cennet ehlinin cennette, cehennem ehlinin de cehennemde kalacağı, günahkâr müminlerin ondan çıkartılacağına ölümün onlara koç şeklinde gelip
cennet ve cehennem arasında kesileceğine cennet ehline şöyle nida edileceğine “ey cennet ehli
ebedi olarak ölmeden kalın”, onların sevinçlerinin artacağına “ey cehennem ehli ebedi olarak
orada ölmeden kalın” diyeceğine ve hüzünlerinin ve inlemelerinin artacağına iman etmek vaciptir. Bütün bunlar Peygamberimiz Muhammed’in (as) haber verdiği şeylerdir. Akıl buna cevaz
verir ve buna iman etmek vecibedir. Bahsettiğimiz bu akideler iman üzerine itikadı belirlemektedir. Bunları bilmeyen mükellef cehennemde kalmaktan kurtulamaz. Allah sübhanehu en iyisini
bilir efendimiz Muhammed (as) ve onun ashabına salat ve selam olsun.
SONUÇ
Muhammed Aliş ele aldığı Kur’anî Deliller ile Sünni Akideye Yaklaşım adlı risalesinde genel
olarak Eş’arî kelam anlayışının itikadi görüşlerini aktarmaktadır. Özellikle sıfatlar konusundaki
yaklaşımı bu mezhebin görüşünü yansıtmaktadır. Husun-kubuh ve kulların fiilleri konusunda da
durum aynıdır. Bazı konularda Eş’arîlik ile teferruat sayılabilecek şekilde farklı düşünmektedir.
Eş’arî mezhebince Peygamberlerin sıfatlarından sayılan fetânet ve emanetin bu risalede bahsedilmemiş olması buna örnektir. Yazar bu iki sıfatı diğer sıfatlar içerisinde mündemiç olarak
görmektedir. Bunun dışında meâd ile ilgili konularda da farklı bir düşünceye sahip değildir.
Özellikle rü’yetullahı ve peygamberlerin şefaatini kabul etmesi konularında Eş’arî düşüncesine
paralel düşündüğü gözlenmektedir.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
129
Muhammed B. Aliş’in “Kur’anî Deliller İle Sünni Akideye Yaklaşım” Adlı Akâid Risalesinin
Tercümesi, Tahlili ve Bu Risale Bağlamında Eş’Arîliğin Sıfat Anlayışı
KAYNAKÇA
Aliş, el-Allâmetu’l-Hibr el-Bahr el-Fehhâme eş-Şeyh Muhammed el-Mâlikî, (1911), Takrîbu’lAkâidi’s-Sünniyye bi’l-Edilleti’l-Kur’âniyye, Birinci Baskı, Matbaatu’l-Cemâliyye, Mısır.
Amidi, İmam Seyfuddin, (2004), Ebkâru’l-Efkâr fÎ Usûliddin (Thk.; Ahmed Muhammed elMehdi), I. cilt, Kahire.
Bakillani, el-Kâdî Ebi Bekr Muhammed b. et-Tayyib (1987), Temhîdu'l-Evâil ve Telhîsi'd-Delâil
(Tahk.; Eş-Şeyh İmadu'd-Din Ahmed Haydar, Müessesetü'l-Kütübi's-Sekafiyye, Beyrut.
Beydavi, Kâdî Nasiru'd-Din, (1991) Tevâliu'l-Envâr Min Metâlii'l-Enzâr, (Thk. Abbas Süleyman), Daru'l-Ciyl, Beyrut.
Cürcânî, Allame Ali b. Muhammed eş-Şerif (t.siz.), Mu’cemu’t-Tarîfât, (Thk. Muhammed Sıddık el-Minşâvî), Daru’l-Fadîle, Kahire.
______, Şerhu’l-Mevâkıf, (1998) Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut.
Cüveynî, İmamul Haremeyn, (1969), eş-Şâmil fî Usûli'd-Dîn, (Tahk. Ali Sami Neşşar), İskenderiyye.
______, (1950), Kitabu'l-İrşâd, (Thk. Muhammed Yusuf Musa, Ali Abdulmunim Abdulhamid,
Mektebetu'l-Hanci, Mısır.
El-Hamd, Muhammed İbrahim, (2006), Mustalahâtun fî Kütübi’l-Akâid, Daru İbn-i Hüzeyme,
Riyad.
Eş’arî el-İmam eş-Şeyh Ebi Hasan Ali b. İsmail b. Abdillah b. Ebi Musa, (t.siz), el İbâne an
Usûli Diyâne, Daru ibni Zeydun, Beyrut.
______, (1952), el-Luma fi’r-Reddi alâ Ehli’z-Zeyğ ve’l-Bida,’ Beyrut.
______, (1950), Makâlâtu’l-İslamiyyîn, Kahire.
Gölcük, Şerafettin, Toprak, Süleyman, (2014), Kelâm Tarih Ekoller Problemler, Tekin Kitabevi,
Konya.
Harpûtî, Abdullatif, (2016), Tenkîhu’l-Kelâm fî Akâidi Ehli'l-İslam, Kelâm İlmine Giriş, (Haz.
Fikret Karaman), Çelik Yayınevi, İstanbul.
Îci, Adudullahi ve'd-Din el-Kâdî Abdurrahman Ahmed, (t.siz), el-Mevâkıf fî ilmi'l-Kelâm, Alemu'l-Kutub, Beyrut.
İzmirli, İsmail Hakkı, (1341), Yeni İlmi Kelâm, II, İstanbul.
Kılavuz, A Saim, (1989), Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), “akaid” maddesi, , C.II, 212-216,
Ankara.
Teftazânî, Sa’duddîn, (2010), Şerhu’l-Akâid (Haz. Süleyman Uludağ), Dergâh Yay., İstanbul.
Topaloğlu, Bekir, Yavuz, Y. Şevki, Çelebi, İlyas, (2015), İslam’da İman Esasları, DİB Yayınları,
Ankara.
Yüksel, Emrullah, (2014), Sistematik Kelâm, İz Yay., İstanbul.
Zâhure, İlyas, (1897), Kitâbu Mirâti’l-Asri fi Tarih ve Rusûmu Ekâbir’i-Ricali Limısr, I, Matbaatu’l-Umûmiyye, Kahire.http://feqhweb.com/vb/t6233.html#ixzz4VXttuC1Z
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 47, Haziran 2017, s. 112-130
130
Download