yuva, kreş ve okullarda ishal,antibiyotik direnci,kuş gribi,kış

advertisement
YUVA, KREŞ VE OKULLARDA İSHAL
İshalin tanımı çocuğun yaşına ve tuvalet alışkanlığına göre
değişir.
Genel olarak normalden daha sık ve daha sulu dışkılamaya ishal
denir. Birçok bakteri, virüs ve parazitler ishal yapabilir
ayrıca gıda alerjileri ve antibiyotik kullanımı da ishal
sebebi olabilir.
İshalin sebebine bağlı olarak ateş, bulantı kusma, karın
ağrısı, baş ağrısı, halsizlik gibi şikayetlerde ishale eşlik
edebilir. Sebebi ne olursa olsun tuvalet terbiyesi kazanmamış
ishali olan çocuklar okula, yuva ve kreşlere devam
etmemelidir. İshale neden olan mikroplar genellikle gıda ve
sulardan bulaşır. İnsandan insana bulaşma hijyenik kurallara
dikkat etmemek ve dışkıyla kirlenmiş eller- eşyalar yoluyla
olur.
Eğer okul-kreşten sorumlu kişiyseniz:
• İshalli çocuğu veya personeli şikayetleri düzelene kadar
okuldan uzaklaştırınız.
• Çalışan personelin iyi bir el yıkama alışkanlığına sahip
olmasını sağlayınız ve sık sık el yıkama uyarılarınızı ve
eğitimlerinizi tekrarlayınız – hatırlatınız.
• Tuvaletten önce, tuvaletten sonra, bir çocuğa tuvalette
yardım ettikten sonra, çocuğun altını değiştirdikten sonra,
yemekten önce, servisten önce öğrenci ve personelin el
yıkamasını sağlayınız.
• El yıkama koşullarının oluşmadığı ortamlarda ıslak mendil,
el dezenfektanı yada kolonya yada %70 alkol aynı işi görür.
• Tuvaletler, banyo, mutfak, mutfak gereçleri, dolaplar,
yemekhane, servis bankosu, oyun odası, Oyuncaklar, park gibi
alanların her gün uygun şekilde temizlenmesini sağlayınız.
Bu amaçla bir kova suya katılan 1 su bardağı normal çamaşır
suyu güvenilir bir temizlik ve hijyen sağlar.
• İshalli çocukla teması olmuş personel ve diğer çocukları
izleyiniz. Şikayeti olanları ailelerine ve doktora
bildiriniz.
• 48 saat içinde bir sınıfta iki veya daha fazla ishal
vakası görülürse tıbbi yardım isteyiniz.
• İshal ve ateşi olan çocukların uygun tıbbi bakım
aldıklarından emin olunuz.
Eğer veli iseniz :
• İshal olan çocuğunuzu okula göndermeyiniz.
• İshalle beraber:
o Ateş varsa,
o Bulantı, kusma varsa,
o Çocuk tuvaletten çıkamıyor yada sık aralıklarla azar
azar dışkılıyor ise,
o Aşırı miktarda ishal ve su kaybı varsa,
o Çocuk uykuya meyilli ise,
o Koltuk altları ve dili kuru ise,
o Şuur bulanıklığı varsa,
o İshal kanlı yada sümüklü ise mutlaka doktora
başvurunuz.
• İshal süresince çocuğun temizliğine ve hijyenine özen
gösteriniz.
• Doktor tavsiyesi olmadan ishal kesici ilaçlar, antibiyotik
ve bilmediğiniz ilaçlar kullanmayınız.
ANTİBİYOTİK DİRENCİ
Antibiyotik direnci bir bakterinin antimikrobiyal
ilacın öldürme veya üremeyi durdurucu etkisine karşı
koyabilme yeteneğidir. Bakteriler antibiyotiklere doğal
dirençli olabilirler ya da kazanılmış direnç
gelişebilir.
Bakterilerin antibiyotiklere direnç geliştirme
mekanizmaları
Hedef Değişikliği
Bu mekanizma ile ilacın bağlandığı reseptör veya bağlanma
bölgesinde değişiklikler sonucu direnç gelişmektedir.Hedef
değişikliği , beta laktamlar ( Penisilin bağlayan proteinler
(PBP) de değişiklik sonucu ilaca afinite azalması S. aureus,
S. pneumoniae, N. meningitidis, E. faecium da penisilin
direnci görülebilir.), kinolon, glikopeptid, makrolid,
tetrasiklin ve rifampisine direnç gelişmesinde önemlidir.
Enzimatik inaktivasyon
Başta beta laktam ilaçları inaktive eden beta laktamazlar pek
çok gram pozitif ve gram negatif bakterilerde direnç
gelişiminde önemli rol oynar. Aminoglikozidleri inaktive eden
asetilaz, adenilaz ve fosforilaz enzimleri, kloramfenikolü
inaktive eden asetil transferaz ve eritromisini inaktive eden
esteraz enzimleri de enzimatik dirençte önemli rol oynar.
Bakteriyel membran değişiklikleri
İç ve dış membran permeabilitesindeki değişikliklere bağlı
olarak ya ilacın hücre içine alımındaki azalmadan ya da ilacın
hızla dışarı atılmasını sağlayan aktif pompa sistemlerinden
kaynaklanan dirençtir.Gram negatif bakterilerin dış
membranlarındaki porin kanallarındaki değişiklikler özellikle
P. aeruginosa nın beta laktam ilaçlara direnç kazanmasında
önemli bir mekanizmadır. Dış zar geçirgenliğinin azalması
kinolon ve aminoglikozid direncinde de önemlidir.İç membran ya
da
sitoplazmik
membran
geçirgenliğinin
azalması
aminoglikozidlere
direç
gelişmesinde
önemli
bir
mekanizmadır.Aktif pompa sisteminden kaynaklanan direnç
tetrasiklinler, kinolonlar,makrolidler, kloramfenikol ve beta
laktamlara dirençte etkilidir ve pek çok bakteride bulunur.
Antibiyotiklerin uygunsuz ve gelişigüzel kullanımı ile gerek
toplum kökenli gerekse de hastane kökenli enfeksiyonların
tedavisinde önemli sorunlar yaşanmaktadır.
Gelişigüzel antibiyotik kullanımının sakıncaları:
• Direnç gelişimi
• Toksik ve allerjik etkiler
• Hastalık tanısının maskelenmesi
• Yüksek maliyet
• Sonuç alınmada gecikme. Hekime ve ilaca güvensizlik
• Süper enfeksiyon ( Dirençli bakterilere bağlı yeni
enfeksiyon gelişimi)
Antibiyotik tedavisinde başarısızlık.
Bu sonuca ulaşmak için hastada klinik düzelme görülmemesi veya
hastanın klinik olarak kötüleşmesi gerekir. Bu durumda
aşağıdaki durumlar düşünülmelidir.
• Hastalık tanısı doğru değildir. ( Hastanın bakteriyel
enfeksiyonu yoktur, ya da enfeksiyon dışında bir hastalığı
vardır.)
• Mikroorganizma doğru tanımlanmamıştır.
• Polimikrobiyal ( aerob- anaerob) enfeksiyon vardır.
• Bakteri tedavi sırasında direnç geliştirmiştir.
• Süper enfeksiyon gelişmiştir.
• Antibiyotik enfeksiyon yerine ulaşamamaktadır.
• Yetersiz doz, yetersiz süre veya uygun olmayan veriliş
yolu kullanılmıştır.
Antibiyotik kombinasyonları
Birden fazla antibiyotiğin birlikte kullanılmasıdır.
Antibiyotik kombinasyonları; aditif ( İlaçların etkisi tek
başına kullanıldıklarında elde edilen etkilerinin toplamı
kadardır.), sinerjik (İlaçların toplam etki üzerinde bir
antibakteriyel etkinlik göstermesidir) antagonistik( İlaçların
toplamlarından daha düşük bir etkinlik göstermesidir) etki ile
sonuçlanabilir.İdeali sinerjik etki sağlamak ve antagonistik
etkiden kaçınmaktır. İmmün sistemi normal konakta birçok
enfeksiyon tek bir antibiyotikle tedavi edilebilir.
Antibiyotik kombinasyonları ancak gerekli olduğu durumlarda
yapılmalıdır. Bu durumlar aşağıda belirtilmiştir.
• Sinerjik etki sağlamak
Klinik olarak sinerjik etkisi kanıtlanmış kombinasyonlar
kullanılmalıdır. Beta laktam ve aminoglikozid
kombinasyonları, beta laktam ve beta laktamaz inhibitörü
kombinasyonları, trimetoprim ve sulfametoksazol
kombinasyonları sinerjik kombinasyonlardır.
• Ciddi enfeksiyonların başlangıç tedavisi olarak daha
geniş bir spektrum elde etmek
• Direnç gelişimini önlemek
Tüberküloz ilaçları direnç gelişimini
sinerjik etkileri nedeni ile kombine
önlemek
ve
kullanılır.
• İlaçları daha düşük dozda kombine ederek toksisiteyi
azaltmak
Cryptococcus neoformans menenjitinde amfoterisin B ve 5flusitozinin düşük dozlarda
kombinasyonu klinik olarak etkinliği kanıtlanmış bir
uygulamadır.
• Polimikrobiyal enfeksiyonların tedavisi
Aspirasyon pnömonisi, akciğer ve beyin apseleri,
abdominal enfeksiyonlar ve diyabetik ayak enfeksiyonları
aerob ve anaerob bakterilerin etken olduğu
enfeksiyonlardır. Tek bir antibiyotikle bu spektrum
kavranamazsa aerob-anaerob etkili iki ilaç kombine
edilir.
Antibiyotik kombinasyonları yaparken antagonistik etkiden
kaçınılmalıdır.Penisilin
tetrasiklin
kombinasyonu
antagonistiktir. Eritromisin, kloramfenikol, linkomisin ve
klindamisin kendi aralarında antagonistiktir. Penisilin ve
kloramfenikol kombinasyonu invitro antagonistik iken
invivo,örneğin menenjit tedavisinde yüksek dozlarda bu etki
görülmez.
KUŞ GRİBİ
Kuş Gribi; Avian İnfluenza; H5N1virüsü; Tavuk
vebası;
Dr. Aydoğan Lermi
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji
Uzmanı
Grip virüsü nedir ?
Kuş gribi insanlarda da hastalık yapabilen grip virüsüdür.
Genellikle kuşlardaki grip insanlara bulaşmaz ancak nadiren
insanlara bulaşacak kadar tehlikeli olabiliyor. Grip
hastalığının etkeni İnfluenza virüsüdür. İnfluenza virüsünün
üç çeşidi vardır (İnfluenza A, B ve C ). Grip hastalığı sadece
insanoğluna özgü bir hastalık değildir, insanlar dışında
domuzlar, inekler, köpekler, kuşlar, atlar, denizde yaşayan
memeli hayvanlar da da aynı virüse bağlı grip hastalığı
görülür.
İnfluenza C virüsü hafif gribal şikayetlere sebep olurken
influenza A ve B virüsleri grip salgınlarına neden olurlar.
Kuş gribinin normal gripten farkı ne?
İnfluenza A virüsü dünya çapında grip salgınlarına ve
milyonlarca insanın ölmesine neden olan virüstür. İnfluenza A
virüsü üzerinde taşıdığı Hemaglütinin ( H ) ve Nöraminidaz ( N
) proteinlerine göre tellendirilir. İnfluenza A nın bilinen 15
H ve 9 N tipinden hepsi kuşlarda hastalık yaparken sadece H 1,
H2 ve H3 tipi insanda hastalık yapar, diğerlerinin insanda
hastalık ve salgın yaptığı görülmemişti.
İnsan bağışıklık sistemi grip virüsünü H ve N proteinlerini
tanır ise virüse karşı savaşır ve virüsü yok eder H ve N
proteinlerini tanımıyorsa virüsü yenmek için geçen hazırlık
süresinde virüs insana çok hızlı ve çok ağır zararlar
verebilir.
Grip virüsü genetik yapısı ve özellikleri sayesinde H ve N
proteinlerinde her yıl küçük değişiklikler yaparak insan
bağışıklık sistemini atlatır ve grip salgınlarına neden olur.
İnfluenza A virüsü her 25 – 30 yılda bir H ve N proteinlerinde
çok büyük değişiklikler yaparak hiç tanınmaz hale gelir ve tüm
dünyayı etkileyen ( pandemi ) grip salgınlarına yol açar. 20.
Yüzyılda 1918, 1957, 1968 ve 1977 yıllarında bu şekilde 4
salgın olmuş 1918 grip salgınında yaklaşık 50 milyon kişi
hayatını kaybetmiştir.
Kuş gribi neden tehlikelidir?
Özet: İnfluenza virüsü kendisini değiştirebilen ve insanlar
dahil birçok canlıda salgınlar şeklinde hastalık yaparak
hayatını devam ettiren bir virüstür. Bu virüs milyonlarca
yılda evrim geçirerek gelebileceği en iyi şekle gelmiştir.
Hayat tecrübesi insanoğlundan çok daha fazladır. Sağlıklı
insanlarda çok ölümcül olmasa da kalp akciğer böbrek
hastalıkları vb şikayetleri olanlarda hızla ölümcül seyreder.
Normal insan grip virüsleri 10 000 de 1 –3 ölümcüldür buna
rağmen dünya çapındaki salgınlarda milyonlarca kişiyi
öldürebilir. İşte bu yüzden yani insanoğlu için oluşturduğu
tehlike yüzünden dünya sağlık örgütü bu virüsü takibe aldı
birinci dünya savaşından sonra yaşanan salgın ve toplu ölümler
savaştan kat kat zararlıydı. Dünyanın yedi ülkesinde ana
laboratuarlar ve tün dünyaya yayılmış toplam 120 laboratuvar
ile tüm şüpheli hastalardan elde edilen örnekler incelenmeye
başlandı ve virüsün nasıl değiştiği tehlikeli değişimler
içinde olup olmadığı, bir salgın hazırlığı yapıp yapmadığı
takip edilmeye başlandı. Bu takibin en önemli sonucu dolaşımda
olan virüslerin tespiti ve bunlara karşı aşı üretilebilmesi
olmuştur.
Dünya sağlık örgütü her hafta influenza vakalarının
incelenmesi ve virüs hareketlerini bildiren bir rapor yayınlar
Avian influenza A H5 N1 ise ( eğer bulaşabilirse ) insanlarda
% 58 ölümcül seyrediyor ve sağlıklı hastalıklı ayrımı yapmadan
ciddi ve ölümcül komplikasyonlara neden olabiliyor.
Kuş gribi virüsü nedir ?
İnfluenza A virüslerinin bilinen 15 çeşidinin hepsi kuşlarda
grip yapar fakat bunlardan özellikle iki tanesi H5 ve H7
tipleri kuşlar arasında çok hızlı yayılır ve çok ölümcül
seyreder bunlara yüksek düzeyde patojen Kuş gribi virüsü (
HPAI ) denir ve kümes hayvanları gibi evcil kuşlara bulaşırsa
% 100 ölümcül seyreder. Diğer influenza virüsleri de kuşlarda
hastalık yapar fakat çok ölümcül seyretmez ör: influenza A H9,
H 11 vb.
Kuş gribi ilk kez 1800 lü yılların sonunda İtalya’da tespit
edildi ( yani insan oğlu tarafından anlaşıldı ) fakat hep
arada bir tür barajı olmuştu.
Yaban kuşları grip virüslerine daha dirençlidir, ölüm oranı
daha azdır.
İnfluenza A H5 N1 virüsü genellikle kuşlarda hastalık yapan
bir virüstür ve kuşlarda grip yapan 15 influenza virüsün den
sadece biridir.
Genellikle kuş gribi virüsleri insanlarda hastalık yapmazlardı
yani arada bir tür barajı vardı. 1997 de Hong Kong da kuş
gribi salgını sırasında hasta olan 3 kişide aynı virüs ortaya
çıkınca ( bunlardan 2 si öldü) bu İnfluenza A: H5 N1 in
niyetinin iyi olmadığı tür barajını kırarak insanoğlu için çok
tehlikeli bir salgına hazırlandığı anlaşıldı. Bir hafta içinde
Hong Kong’daki tüm kanatlı kümes hayvanları itlaf edildi ve
insanlar bir oh çekip kurtulduk dediler ?
O tarihten sonra H5N1 dışında kuş gribi vakaları tatbikî oldu
fakat influenza A H5 N1 ile değil.
Tam kurtulduk derken 2002 sonlarında tam 6 ülkede birden
İnfluenza A H5 N1 tekrar ortaya çıktı. Tüm karantina
önlemlerine ve itlaflara rağmen önü alınamadı.
Kuş gribi nasıl yayılır?
Göçmen kuşlar özellikle balıkçıllar ve yeşilbaşlı ördekler hem
virüsü çok uzaklara taşıyabilir ve dışkılarıyla bulaştırır hem
de sadece çok hafif ve kısa süreli bir hastalık geçirirler. Bu
kuşlar gribe daha dayanıklıdırlar ve virüsün doğada canlı
kalmasını sağlarlar. Virüs kuş dışkısıyla etrafa ( suya ve
toprağa ) yayılır. Dışkıyla bulaşan gübre, toz, toprak, alet,
edevat, traktör, donanım, yem, yemlik, giysi, kafes, ayakkabı
vb. aracılığıyla bir çiftlikten diğerine, göçmen kuşlar
aracılığıyla da şehirler, ülkeler hatta kıtalar arası
yayılması mümkün olmaktadır.
Virüs yaban kuşlarının dışkılarıyla kümes hayvanlarına
bulaşır. Kuş dışkısının 1 gramında 1 milyon kuşu hasta edecek
kadar virüs bulunur. İnfluenza A virüsü düşük sıcaklıkta uzun
süre canlı kalır. Virüs gübrede soğukta 3 ay, suda 22 derecede
4 gün ve 0 derecede 30 günden fazla canlı kalır.
Kuş gribinin etkileri ne?
Kümes hayvanları ( tavuk, hindi, ördek, kaz vb. ) influenza A
H5 N1 virüsüne karşı son derece hassastır. Virüsün kümes
hayvanları gibi evcil kuşlara yayılması son derece tehlikeli
sonuçlar doğurur. İnfluenza A H5N1 gribi kümes hayvanları
arasında %100 ölümcül seyreder. Kuşlar genellikle hastalığın
başladığı gün içinde hızla ölmeye başlarlar.
İnfluenza A H5 N1 virüsü özellikle gelişmekte olan ülkelerde
kümes hayvancılığı endüstrisi ve çiftlik sahipleri üzerinde
son derece yıkıcı etkiye sahiptir. Virüs çok hızlı yayılır ve
kontrol atına alınması çok güç olabilir.
İnsanda kuş gribi nasıl hastalık yapıyor?
Kuş gribi virüsü genellikle insanları doğrudan hasta edemez ve
insandan insana bulaşamaz. İnsanlardaki vakalar sınırlı
sayıdadır ve kuş gribi salgınları sırasına hasta kuşlar ile
çok yakın temas sonucu ortaya çıkmışlardır. İnsanlarda kuş
gribi tipik grip bulgularıyla seyretmekte ( ateş, boğaz
ağrısı, baş ağrısı, öksürük vb. ), bununla beraber zatürre,
organ yetmezlikleri, göz enfeksiyonu, pıhtılaşma bozuklukları
daha sık görülmektedir. İnsanlarda kuş gribi normal gribe
oranla çok daha ölümcül seyretmektedir. Bugüne kadar tespit
edilen 100 civarında vaka vardır ve bunların %73 ü ölümle
sonuçlanmıştır. Vaka sayısının bu kadar az olması virüsün
henüz insandan insana bulaşma kabiliyetinin olmamasındandır.
İnfluenza virüsleri genetik olarak hızla değişebilen
virüslerdir ve kuş gribi virüsü H5 N1 bir şekilde bu özelliği
kazanabilir.
2003 aralık ayından itibaren güney Kore’den başlayarak doğu
Asya ülkeleri, Asya ülkeleri Ortadoğu, Rusya ve Avrupa da
salgınlar şeklinde hızla yayılan kuş gribi şu ana dek hiç
rastlanmamış bir durumdur.
Hem çok hızlı yayılabilen hem de insanlarda % 73 ölüm oranıyla
hastalık yapabilen bir virüsün insandan insana geçme özelliği
kazanması tüm dünyada yüz milyonlarca insanın ölmesine neden
olacağı açıktır. İşte tüm dünya da sağlık örgütlerini alarma
geçiren tehlikede budur.
Bir virüsün salgın yapabilmesi için neler lazım:
a- bu virüsün iyi bir deposu olması lazım: göçmen kuşlar hem
çok büyük hem de çok yaygın bir depo görevi görüyor bu depoyu
temizlemek de neredeyse mümkün değil
b- Bu virüsün çok iyi bir yayılma ağı olması lazım: göçmen
kuşlarda hasta oluyor fakat onlarda hastalık %100 ölümcül
değil sağ kalanlarda uzun süre dışkılarıyla virüsü
bulaştırıyor. Ayrıca ülkeler, kıtalar arası hızlı bir taşıma
ağı oluşturuyorlar.
c- Kolay bulaşabilmesi lazım: kuşlar ve kanatlılar arsında
hızla yayılabiliyor. Doğada uzun süre canlı kalabiliyor.
Virüs insandan insana nasıl bulaşıyor? Virüs üzerinde
proteinler var. Bu proteinler virüsün genleri tarafından
kodlanıyor. Herhangi bir şekilde ağız- burun- göz mukozasına
bulaşan virüs mukoza hücre yüzeyine bu proteinle yapışıp hücre
içine giriyor ve çoğalmaya başlıyor.
İnsan grip virüsleri bu şekilde bulaşıyor. İnsan grip
virüsünde yüzey proteini var kuş gribi virüsünde yok. Eğer
virüsün yüzey proteini yoksa hücre içine girmesi zordur. Çok
fazla virüs yoğun şekilde alınırsa (hasta kuşlarla yoğun temas
vb) mukoza hücresi virüsü içine alır ve hastalık başlar. Eğer
kuş gribi virüsü insan gribi virüsünden bu proteinin genini
alırsa (ki virüsler arasında gen alışverişi çok sık ve çok
kolay olur) işte o zaman insandan insana hızla yayılabilecek
çok ölümcül bir virüsle karşı karşıya kalırız. İşte tüm
dünyanın korktuğu ve önlem almaya çalıştığı şeyde budur.
Kuş gribinden Korunma ve kontrol
Kuş gribinin yayılmasını durdurmak ve hastalığı kontrol altına
almak için hastalıklı ve teması olan kuşların hızla imhası ve
uygun
şekilde
ortadan
kaldırılması,
çiftliklerin
dezenfeksiyonu ve karantinaya alınması gerekir. Maalesef
bildiğimiz klasik karantina önlemleri ve hasta kuşların itlafı
dışında alınabilecek daha etkili bir önlem hâlihazırda yoktur.
Virüs 56 C de 3 saatte, 60 C de 30 dakikada ölür. Yaygın
olarak kullanılan dezenfektanlar virüsü öldürmeye yeterlidir.
İnsanların virüsle temasını azaltacak tüm karantina önlemleri
sıkı şekilde uygulanmalı, canlı kümes hayvanlarının nakli
kısıtlanmalıdır. Kümes hayvancılığı, et ve paketleme
işlemlerinde hijyenik kurallara uyulmalı, çiğ ete dokunduktan
sonra eller yıkanmalı, kümes hayvanlarının et ve yumurtası en
az 70 derece ve üzerinde pişirilmelidir. Tüm mikrobik
hastalıklarda olduğu gibi kuş gribi içinde kişisel temizlik,
el yıkama ve hijyenik kurallara uymak hastalığın bulaşmasını
engellemek için önemlidir.
Şu anda kullanımda olan grip aşıları insan gribi virüslerinden
hazırlanmıştır ve kuş gribine karşı koruyucu değildir. Yinede
kuş gribiyle karşılaşma ihtimali yüksek olan kişilere ( kümes
hayvancılığı, et üretimi, paketleme, sağlık çalışanları, kuş
gribi görülen bölge halkı, vb) grip aşısı yaptırmaları
önerilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü Global İnfluenza
Surveillance Network Laboratuvarlarıyla birlikte aşı
çalışmalarına başlamıştır. Hastalık laboratuvar yöntemleriyle
teşhis edilebilmektedir. Anti viral olarak kullanımda olan
ilaçlar virüsün üremesini ve hastalığı durdurabilmektedir.
Ayrıca bir önlem olarak kuş gribi vakalarının görüldüğü bölge
halkına bu ilaç verilerek hastalık kapılması da engellenmeye
çalışılmaktadır.
Sonuç olarak kuş gribi insan sağlığı için önemli bir tehdit
olarak varlığını devam ettirmektedir.
KIŞ HASTALIKLARI
Çocuklarda sık görülen kış hastalıkları
Kış hastalıkları denilince bu mevsimle ilgili olarak ortaya
çıkan iklimsel, fiziksel, sosyal ve yaşamsal değişikliklerin
tetiklediği hastalıklar aklımıza gelir. Kışın ortaya çıkan
yada sıklığı artan hastalıkların başında enfeksiyon
hastalıkları ve bulaşıcı hastalıklar gelir. Kış aylarında
havaların soğuması, hava kirliliğinin artması, toplu ve
kalabalık ortamlarda geçirilen sürelerin uzaması, havanın
kuruması bulaşıcı hastalıkların bu dönemde sık görülmesine
neden olur.
Kışın
çocuklarda
vücut
direncinin
kırılmasına ve sık enfeksiyona yol açan
faktörler nelerdir?
• Özellikle havanın soğuk yani kuru olması burun ve
mukozaların kurumasına ve enfeksiyonlara daha uygun hale
gelmesine yol açar, ayrıca radyatörler nedeniyle evlerin kuru
olması bu durumu dahada arttırır,
• Okulların açılması ve kalabalık ortamlar mikropların daha
kolay ve hızla yayılmaları için uygun zemin sağlar,
• Ayrıca hareketsizliğin artması, daha az güneş görme kış
aylarında enfeksiyona zemin hazırlayan faktörlerdir.
Çocuğunuzu kış hastalıklarından korumanın
6 yolu
Bebekler 6 aydan itibaren anneden gelen koruyucu etkiyi
kaybeder ve mikrobik hastalıklara açık hale gelirler. Birçok
aile çocuklarının sürekli hasta olduğundan şikayet eder ancak
süt çocuğu döneminden itibaren okul çağına dek okul öncesi
çocukların yılda 6 – 8 soğuk algınlığı – nezle atağı geçirmesi
normaldir. Evde okula giden bir çocuk var ise bu sayı daha da
artar. Okulla birlikte soğuk algınlığı nezle salgınları olur,
okula çocuklarında yılda 8 – 10 atak normaldir, yaş
ilerledikçe bu sayı giderek azalır ve erişkin yaşta yılda 2-4
soğuk algınlığı atağı normal kabul edilir.
Peki çocuklarımızı nasıl koruyacağız?
1- Korunmanın en temel noktası önemli hastalıklara karşı
aşılı olmaktır.
2- Ayrıca devlet aşıları dışında çocukların
a. Zatürre ( pnemokok )
b. Grip ( influenza )
c. Menenjit ( meningokok )
d. Sinüzit ve otit’e ( Hemophilus ) karşıda aşılanması
önerilir.
3- Çocuklara küçük yaşta kişisel hijyen, el yıkama ve
bakımın öğretilmesi bulaşıcı hastalıklardan korunmada çok
etkilidir. Hapşırma, öksürme ve mendil kullanımının küçük
yaşta öğrenilmesi hastalıklardan korunmada en temel
adımlardır.
4- Bol sıvı tüketilmesi ve dengeli beslenme de immün
sistemimizi güçlü tutar, spor yapmak immün sistemi
güçlendiren en önemli faktörlerden biridir,
5- Hasta çocukların okula gönderilmemesi hem diğer
öğrencileri korumak hem de istirahat ve iyileşmenin
hızlanası için gereklidir.
6- Sınıfların her teneffüste havalandırılması gereklidir,
özellikle yakın temas ile oyunlar oynayan küçük çocuklarda
hastalıkların bulaşı daha sık ve kolay olur, ağıza sürülen
cisimlerin paylaşılması engellenmeli ortak alanlar sıkça
temizlenmelidir.
Kış aylarında en çok görülen hastalıklar
nelerdir?
En sık görülen soğuk algınlığı ve solunum yollarının viral
hastalıklarıdır. Soğuk algınlığı süt çocukluğu çağından
başlamak üzere okul çağına kadar artarak devam eder. Soğuk
algınlığı dışında diğer üst solunum yolu hastalıkarı yani
tonsillit ( bademcik enfeksiyonu), nezle, krup, larenjit, orta
kulak iltihabı, bronşit ve pnemoni en sık görülen kış
hastalıklarıdır.
Bunlar içerisinde sadece soğuk algınlığımnın 300 den fazla
viral etkeni vardır ve tek başına en çok doktor ziyaretine
sebep olan hastalıktır.
Soğuk algınlığı:
Solunum yollarının viral bulaşıcı hastalığıdır. Hastalık ateş,
öksürük, burun akıntısı, halsizlik ile seyreder. Salgınlar
halinde seyreder. Orta kulak iltihabına, sinüzite, bronşite ve
zatürreye yol açabilir.
Nezle:
Burun mukozasının bulaşıcı viral hastalığıdır. Birçok virüs
tarafından meydana gelebilir. Hastada burun akıntısı ( ilk
başta şeffaf daha sonra iltihaplı), hapşırık, hafif öksürük,
ateş, burun tıkanıklığı olur. Genellikle 3 günde iyileşir.
Grip:
İnfluenza virüsü ile meydana gelen , solunum yolu ile bulaşan
ancak tüm vüccudu etkileyen sistemik bir hastalıktır. Şiddetli
kas eklem ağrıları, yüksek ateş, başağrısı olur. Ateş mutlaka
yüksektir. Ağır bir hastalıktır ve çiddi komplikasyonlara yol
açabilir. Hamileler, diyabet hastaları, kemoterapi alanlar
gibi immün sistemi bozuk hastaların mutlaka aşı ile korunması
gerekir.
Beta enfeksiyonu:
Bademcik,
tonsillit,
boğaz
enfeksiyonu
da
denir.
Beta
mikrobunun bademciklere yerleşmesi sonucu ortaya çıkan
enfeksiyondur. Süt çocukluğu döneminden itibaren sık görülür.
Kışın okulların açılması ile birlikte sıklığı artar. Zamanında
tedavi edilmez ise ciddi yan etkilere yol açabilir. Romatizmal
ateş, kalp kapak hastalıkları, ağır böbrek hastalıkları ile
sonuçlanabilir bu nedenle ateşi ve boğaz ağrısı olan her çocuk
beta açısından her seferinde ve mutlaka test edilmelidir. Beta
değil ise boşuna antibiyotik kullanmamak gerekir.
Zatürre (pnömoni):
Akciğerin iltihaplanmasıdır. Riskli hastalar için tehlikeli
bir hastalıktır. Grip gibi sistemik enfeksiyonun bir parçası
olarak yada mikropların direk akciğere yerleşmesi sonucu
ortaya çıkabilir. Akciğerin iltihaplanması nefes almayı
zorlaştırır. Genellikle gripal şikayetleri basit solunum
yolları hastalıklarını takiben başlayan yüksek ateş, öksürük,
kanlı – paslı balgam ile karakterizedir. Diyabet hastaları,
KOAH hastaları, kronik kalp ve böbrek hastaları, yaşlılar ve
bebekler için zatürre ölüm riski yüksek bir hastalıktır. Bu
nedenle riskli hastaların zatürre ye karşı korunmaları, grip
aşısı, zatürre aşısı olmaları önerilir.
Bronşit:
Akciğerin bronş adı verilen dallarının bulaşıcı mikrobik
hastalığıdır. Çocukluk çağında bronşitlerin çoğu viral
sebeplere bağlıdır. Kronik iltihabına kronik bronşit denir,
alerji yada sigara gibi maddelere bağlı olabilir. Viral üst
solunum yolu enfeksiyonları sırasında hastalığın akciğere
ilerlemesi ile bronşit tablosu gelişir. Hastada öksürük,
hırıltılı solunum ve balgam çıkarma başlar.
Orta kulak iltihabı (otit):
Genellikle gripal hastalıkları takiben ortaya çıkan bir
komplikasyondur. Östaki borusunun tıkanması sonucu orta
kulakta ödem şişme ve iltihap oluşur. Genetik olarak meyil
olduğu kabul edilir. Soğuk algınlığı yada gribal şikayetlerin
2- 4. Günlerinde ortaya çıkan kulak ağrısı, huzursuzluk, ateş
ile karakterizedir. Hastanın tekrar değerlendirlmesi gerekirse
antibiyotik başlanması gerekir.
Konjonktivit:
Gözü kaplayan zarların iltihabıdır. Göz kızarık hal alır,
çapaklanır, batma ve yanma olur. Genellikle virüsler ile
meydana gelir.
Döküntülü hastalıklar:
Kış aylarında artış gösteren hastalıkların en önemlileri
olanları bulaşıcı sistemik hastalıklardır. Bu hastalıklarda
kalabalık ortamlarda daha kolay yayılarak salgınlara yol
açarlar bu nedenle kızamık kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği
gibi hastalıklar kış aylarında artış gösterir.
Kızamık:
Solunum yolu ile bulaşan viral sistemik bir hastalıktır. Aşı
ile korunulur. Ateş, burun akıntısı, halsizlik, konjonktivit,
kuru öksürük ile başlar daha sonra boyundan başlayarak tüm
vücuda yayılan döküntü olur.
Kızamıkçık:
Solunum ile bulaşan viral sistemik bir hastalıktır. Hafif
ateş, kırgınlık vardır boyun lenf bezleri şişer, yüz ve
boyundan başlayan pembe lekeler tarzındadır daha sonra tüm
vücuda yayılır. Hamileler için çok tehlikelidir. Aşı ile
korunulur.
Suçiçeği:
Solunum yoluyla bulaşan sistemik viral bir hastalıktır. Ateş
halsizlik, kaşıntılı ve içi su dolu kabarcıklar ile
karakterizedir. Kabarcıklar saçlı deri ve avuç içinde de
görülür. Döküntüler kaşınıp iltihaplanabilir. Hamileler için
tehlikelidir. Aşı ile korunulur.
Beşinci hastalık:
Solunum yoluyla bulaşan sistemik viral hastalıktır. Yüz göğüs
ve kollarda kızarıklık ve yüksek ateş ile seyreder. Genellikle
kısa sürede iyileşir ancak hamilelerde, immün sistemi
zayıflamış kişilerde, kansız kişilerde ve kan hastalığı
olanlarda ağır seyreder komplikasyonlara yol açar.
Kış hastalıkları en çok kimlerde görülür:
Kış aylarında görülen hastalıklar en sık :
• Okul – yuva çocuklarında,
• Kalabalık ortamlarda yaşayanlarda,
• Okula giden çocuğu olan ailelerde ve okula giden çocukları
olan ailelerin okula gitmeyen çocuklarında,
• Kışla, yuva ve toplu taşım araçları gibi kalabalık
ortamlarda bulunanlarda,
• Kalabalık ailelerde,
• Alerji, akciğer hastalığı, kalp hastalığı, kronik
hastalıkları olan , diyabetik hastaların olduğu aileler
özellikle risk altındadır.
Kış hastalıklarından korunma:
Kış hastalıklarının en önemli ortak özelliklerinden birisi
solunum yolu ile bulaşmaları dır. Bu nedenle evleri, okullarda
sınıfların sıklıkla havalandırılması, el teması olan kapı
tokmakları, sıralar ve trabzanların sıklıkla temizlenmesi,
küçük yaşta hijyen eğitiminin verilmesi, el yıkama
alışkanlığının kazandırılması, çocukluk aşılarının tam ve
zamanında yapılması gerekir.
XI. NEVRİT
PERİFERİK
SİNİR
SİSTEMİ
ENFEKSİYONLARI
(ENFEKSİYÖZ
NEVRİTLER)
Nevrit; Nevritis;
Neurit; Neuritis;
Nörit;
Nöritis;
Nevralji;
Nevrit sinir iltihabı demektir. Kafatası ve omurga dışında
kalan sinirlerin enfeksiyonlar yada diğer sebeplere bağlı
olarak etkilenmesi sonucu Nevrit dediğimiz tablolarla
karşılaşırız. Nevrit sırasında yanma, donma, karıncalanma gibi
duyu kusurları yada o sinirin beslediği alanda şiddetli
ağrılar felçler görülebilir.
Sinir sisteminin pia ve araknoid zar dışında kalan kısmı
periferik sinir sistemi olarak adlandırılır. I. ve II. Kranial
sinirler dışında kalan tüm kranial sinirler, spinal sinirler,
ve bunların oluşturduğu pleksuslar ve ganglionlar periferik
sinir sistemini oluşturur. Beyin sapı ve medüllo spinalisden
çıkan periferik sinirler temel olarak bir çift kökten
oluşurlar. Dorsal kökler periferden santral sinir sistemine
sensoryel duyuları taşırlar, ventral kökler ise santral sinir
sistemi den perifere motor uyarıları taşırlar. Periferik
sinirler piamater ve araknoid zardan çıkarken Schwann
hücreleriyle sarılır ve myelinli hale gelirler, perinörium ve
epinöriumla sarılarak perifere uzanırlar. Enfeksiyöz Nevritler
enfeksiyonlar veya inflamasyonlar sonucu ortaya çıkan
periferik sinir sistemi disfonksiyonları halidir.
PATOGENEZ:
Enfeksiyonlar temel olarak aşağıdaki mekanizmalar yoluyla
periferik sinir sistemi disfonksiyonlarına yol açarlar:
• periferik sinirlerin mikroorganizmalarla invazyonu veya
lokal enfeksiyonlar sonucu sinir basısı (tüberküloid lepra,
Lyme nöropatisi vb.).
• enfeksiyonlara bağlı vaskülitler sonucu vasa vasorumların
obstruksiyonu ( PAN, granülomatöz arteritler, nörosifiliz vb.
).
• Enfeksiyonlara bağlı lenfositik invazyon ve inflamasyona
bağlı demyelinizasyon ( poliNevritler ) veya Schwann
hücrelerinin toksik hasarı ( difteri).
• Periferik sinirlerin direk invazyonu ve sinir kılıfi içinde
organizmanın proliferasyonu ( lepramatöz lepra).
• Kranial ve spinal ganglionların invazyonu ve inflamasyonu (
herpes ).
KLİNİK:
Periferik sinir sistemi disfonksiyonlarında başlangıçta ortaya
çıkan duyu bozuklukları yerini motor fonksiyon bozukluklarına
bırakır. Periferik sinir sistemi disfonksiyonu klinik olarak:
• PARESTEZİLER ( keçeleşme, elektrik çarpmaları, uyuşmalar
veya ağrılarla ) ve
• DİZESTEZİLER ( yanma, hassaslaşma, yanlış algılama ) kendini
gösterir.
TABLO 55: PERİFERİK NÖROPATİYE YAKLAŞIM
Periferik nöropati: polinöropatiMotor : değişik derecelerde lokal kas
güçsüzlüğü,Duyu: parestezileri, lokal duyu kayıpları,
Tendon refleksleri: normal veya azalmış
BOS da
pleositoz ve
artmış protein
Akut
Normal BOS bulguları
Lenfositer pleositoz
artmış protein
Difteri
(assandan),Akut
inflamatuar
Botulizm
HIV
demyelinizan
(dessendan)Nöromüsküler
(assandan)Nöroborrelioz
polinöropati
blok yapan ilaçlar
(multipleks)
(assandan,
(dessenddan)
dessendan veya
bulbar)
Kronik
inflamatuar
Subakut
Lepra (mültipleks)
demyelinizan
Nöropati yapan ilaçlar
/
Nöroborrelioz (assandan
polinöropatiler
(assandan)
kronik
multipleks)
(assandan veya
dessendan)
Tabes dorsalis ve post herpetik nöraljiler gibi dorsal
köklerin tutulduğu durumlarda spontan ağrılar ve duyu
bozuklukları gelişir. Duyu kayıplarının yayılımı lezyonun
yerini tespit etmekte yardımcıdır. Sadece myelin kılıfın
etkilendiği enfeksiyon ve inflamasyonlarda ağrı ve ısı duyusu
korunurken DTR ve derin duyular bozulur ( basınç, vibrasyon,
eklem pozisyonu ve iki nokta ayrımı gibi ). Sadece sinirin
invazyonu söz konusu olursa ( lepramatöz lepra gibi ) derin
duyu ve DTR normal kalırken yaygın bir kutanöz anestezi
görülür. Tabes dorsalis gibi motor fonksiyonların korunduğu
duyusal fonksiyonların bozulduğu durumlarda ise senoryel
ataksi ortaya çıkar ( asker yürüyüşü, seyirme, yüksek
adımlarla yürüme, düşük ayak gibi ). Otonom sinir sisteminin
invazyonu sonucu tropik deri değişiklikleri, ( renk, turgor,
ısı, tırnak bozuklukları gibi ) ve kutanöz anesteziler ortaya
çıkar. Kutanöz anesteziler zedelenme ve enfeksiyonlara zemin
hazırlarlar. Periferik sinir sistemi enfeksiyonlarının en
önemli bulgularından biride tendon reflekslerinin kaybıdır.
Tendon reflekslerinin kaybı genellikle kas gücünün azalmasıyla
paralellik göstermez. Lepramatöz Nevritlerde kas innervasyonu
bozulmadığından tendon refleksleri normaldir. Motor fonksiyon
bozuklukları ve paralizi, arefleksi varlığı genellikle
segmental demyelinizasyon, aksonal harabiyet ve motor nöron
hasarlarının varlığını gösterir. Nöropatilerle birlikte BOS
bulgularında anormallik Lyme, sifiliz, herpes gibi tedavi
edilebilir patolojilerin tanısında klinisyene yardım eder
(tablo 55).
Etyolojisi ne olursa olsun periferik nöropatiler anatomik
olarak şöyle sınıflandırılırlar:
fokal nöropatiler ( mononöropatiler)
multifokal nöropatiler ( monoNevritis multipleks)
pleksitisler
polinöropatiler
1. assandan
2. dessandan
3. bulbar
ayrıca bu nöropatiler kendi içlerinde motor, sensoryel, otonom
veya mikst tipler olarak ayrılırlar.
Periferik sinir sistemi enfeksiyonlarına yaklaşımda hastalığın
tanımı önem taşır. Hikayede şikayetlerin başlangıç şekli ve
beraberindeki hastalıklar yol göstericidir. Akut başlangıçlı
nöropatiler genellikle inflamatuar, immünolojik, vasküler veya
toksik nedenlere bağlıdırlar. Kronik seyirli nöropatiler ise
genellikle lepra lyme gibi invaziv patojenlere bağlıdır. Genel
olartak akut başlangıçlı nöropatilerde prognoz daha iyidir.
A – DİREK İNVAZYONA
NÖROPATİLER:
BAĞLI
PERİFERİK
LEPRA: ( Hansen hastalığı )
Mikobacterium leprae nin neden olduğu periferik sinirlerin
invazyonuyla seyreden kronik granülomatöz Nevrittir. Basil
primer olarak periferik sinirleri, sekonder olarak deri ve
diğer dokuları invaze eder. Lepranın 3 temel özelliği vardır:
• anestezik deri lezyonları,
• kalınlaşmış ve kabalaşmış periferik sinirler,
• lezyonlardan yapılan preparatlarda görülen aside rezistan
boyanan basiller.
EPİDEMYOLOJİ:
1. leprae lepromatöz lepralı hastalardan deri ve mukozalardcan
uzun süreli fiziksel tamas yoluyla insandan insana bulaşır.
Lepra periferik sinir sistemi nin ensık görülen
enfeksiyonlarından biridir. Dünyada toplam 10 – 12 milyon
lepralı olduğu tahmin edilmektedir. Hastalık düşük sosyo
ekonomik şartlarla birlikte daha sık görülür. lepramatöz lepra
erkeklerde daha sıktır.
PATOGENEZ:
Konağın immün reaksiyonuna göre hastalık tüberküloid tip ile
lepromatöz tip arasında değişik şekillerde ortaya çıkar.
Basile karşı dirençte primer rolü hücresel immün cevap
üstlenir. Basil zorunlu hücre içi patojenidir, tipik olarak
deri histiositleri, endotel hücreleri ve schwann hücreleri
içinde replike olur. 2 farklı uçta klinik tabloya yol açar:
Tüberküloid lepra: basile karşı hücresel immün cevabın yüksek
olduğu kişilerde hücresel immün cevap basilin çoğalmasını
sınırlandırır, dev hücrelerle karakterize granülomatöz
reaksiyonlara yol açar ve lezyonlarda çok az sayıda basil
görülür, lepromin deri testi pozitiftir.
Lepromatöz lepra: hücresel immün cevabın çok az olduğu, basile
karşı anerjik kişilerde ortaya çıkar. Deri ve mukoza
lezyonlarında bolca basil vardır. Lezyonlarda granülasyon
dokusu gelişmez, köpüksü dev histiositler ( Virchow hücreleri
) ile karakterizedir. Lepromin deri testi negatiftir. Hangi
hastada ne tür reaksiyon gelişeceği kısmen genetik
özelliklerle belirlenir. HLA DR 2 taşıyan insanlarda daha çok
tüberküloid lepra görülür.
KLİNİK:
Lepra yıllarca süren bir inkübasyon dönemini takiben ortaya
çıkar. Tüberküloid leprada hipopigmente makülar deri
lezyonları, periferik sinirlerde kabalaşma ve deride anestezik
bölgeler görülür. lepromatöz leprada ise multipl nodüler deri
lezyonları sonucu fasies leones gelişir. Leprada disfigürasyon
birçok faktöre bağlıdır.
• Nevritler sonucu ortaya çıkan anesteziler nedeniyle bölge
yanıklar ve travmalara açık hale gelir.
• Kemik erimeleri burun ve parmak uçlarında deformasyonlara
neden olur.
• Sinir ve derinin invazyonu deride kabalaşma ve
katlanmalara yol açar.
Lepranın tipik klinik bulgusu anestezik deri lezyonlarıdır.
Lepromatöz leprada vicudun soğuk bölgelerinde ( el – ayak
sırtı ) ve genellikle simetrik olarak dağılmış anestezik deri
lezyonları görülür. tüberküloid leprada lezyonlar tipik olarak
asimetriktir. Anestezik deri lezyonlarında özellikle dokunma,
ağrı ve ısıya karşı duyu kaybı vardır. Bu iki ucun arasındaki
vakalarda değişik tipte deri lezyonları görülebilir. Anestezik
deri lezyonları herzaman görülmezler. Lepromatöz leprada
periferik sinirlerde kabalaşma, motor ve sensoryel
disfonksiyonlar görülür. monoNevrit ve monoNevritis multipleks
tarzında erken dönem periferik sinir tutulumları yüzeye yakın
( soğuk ) süperfisial sinirlerde kabalaşmalarla ortaya çıkar.
Genellikle boyunda aurikular sinir, supraklavikular sinir,
dirsekte ulnar sinir, bilekte median ve radial sinirler,
bacakta süperfisial femoral sinir, lateral popliteal sinir ve
süperior peroneal sinir tutulumları görülür. lepranın sık
rastlanan diğer periferik sinir tutulum formları ise sensoryel
polinöropatiler ( lepromatöz leprada sık ) ve nöraljilerdir.
Lepraya bağlı 3 tip nöralji görülür:
• birinci tip nöralji: periferik sinirlerdeki inflamasyon ve
şişmeye bağlıdır.
• İkinci tip nöralji: trigeminal bölgede veya
ekstremitelerde künt ağrılar şeklinde ortaya çıkar.
• Üçüncü tip nöralji: sensoryel nöraljilerdir. Fantom
ağrılar olarak bilinirler ve olmayan ekstremitede ağrılar
olarak tanımlanırlar, lepraya özgü değildirler.
Derinin otonom innervasyonuda bozulduğundan etkilenen bölgede
anhidroz görülür. göz sinirleri tutulursa iris denervasyonu ve
göz içi basıncında düşme görülür.
TANI:
Lepra periferik sinirlerden sırasıyla en sık auriküler,
fasial, ulnar, median, peroneal ve posterior tibial sinirleri
tutar. Ulnar ve posterior aurikular sinirlerdeki kabalaşma ve
hassasiyet palpe edilebilir. Bölgede dokunma, ağrı ve ısı
duyusunun kaybı görülür. ilk duyu kaybı ısı kaybıdır.
Vibarasyon ve pozisyon duyusu ileri dönemlere kadar bozulmaz.
Motor fonksiyon bozuklukları kas gücü kayıplarından
paralizilere dek değişebilir ( fasial paraliziler, pençe eli,
düşük ayak gibi ). Lepra yüzeyel sinirleri invaze ettiğinden
Derin
tendon
refleksleri
hastalıktan
etkilenmez.
Nörofizyolojik testler tanıya yardımcı olurlarsada özellikle
deri lezyonlarının olmadığı vakalarda kesin tanı sinir
biyopsileriyle konur. Deri lezyonlarının varlığında ise
lezyonlardan multipl inzizyonlar yapılarak alınan eksüdanın
EZN ile boyanması ile lepromatöz leprada basili görmek mümkün
olur. Tüberküloz leprada ise lezyonlarda basil görülmez. M.
leprae in virto olarak üretilemez. Lepromin deri testinin
tanısal değeri sınırlıdır.
TEDAVİ:
Lepra tedavisi hastanın immün durumu ve lepra kliniğine göre
planlanır. Tüberküloid lepra tedavisinde dapson ( 100 mg / gün
x 12 ay ) ve rifampisin ( 600 mg / ayda bir x 6 ay ) verilir.
Tedavi sonrası hasta 2 yıl takibe alınır. Lepromatöz lepra
tedavisinde ise dapson ( 100 mg / gün ) + rifampspin ( 600mg /
ayda bir ) + klofazimin 50 mg / gün ve ayda bir 300 mg PO
verilir. Tedaviye ( en az 2 yıl olmak üzere ) lezyonlardan
yapılan yaymalar negatif oluncaya dek devam edilir. Lepromatöz
lepra tedavisinde alternatif olarak ofloksazin 400 mg +
minosiklin 100 mg + klaritromisin 500 mg haftalık dozlarda / 2
yıl kullanılabilir.
Tedaviye bağlı hipersansitivite vakaların % 25 inde görülür.
tip I reaksiyonlar ( kortikosteroidlerle kontrol edilebilir.
Tip II reaksiyonlar ise immün komplekslere bağlıdır ( eritema
nodosum leprosum
edilirler.
)
talidomid
ve
steroidlerle
kontrol
LEPRA TEDAVİSİNE BAĞLI NÖRİTLER:
Lepra tedavisi sırasında hastalar yan etkiler ve tedavi
başarısızlıkları açısından takibe alınmalıdırlar. Yan
etkilerin en önemlisi Nevritlerdir. Tanı ve takipte gecikme
kalıcı nörolojik hasarlarla sonuçlanabilir. Tüberküloid lepra
tedavisi sırasında periferik sinirlerde ağrı ve hassasiyet
gelişmesi Nevritlerin habercisidir. Tedavi başarısızlıkların
bağlı Nevritler genellikle ilk yıl içinde ortaya çıkarlar,
fakat eritema nodosum leprosum a bağlı Nevritler tedaviyi
takiben yıllar sonra ortaya çıkabilir. Üç den fazla periferik
sinir tutulumu veya borderline vakalarda on dan fazla deri
lezyonunun olması halinde tedavi başarısızlığı ve Nevrit
gelişme riski yüksektir. Bu hastalar tedavinin ilk altı ayında
kortikosteroid tedavisinden fayda görürler. Eritema nodosum
leprosuma bağlı Nevritler yavaş gelişirler ve sekelleri
ağırdır. Eritema nodosum leprosum tedavisinde talidomidle
beraber kortikosteroidler kullanılır. Tedavi sırasındaki ciddi
akut immün reaksiyonların tedavisinde prednizolon 40 – 60 mg /
gün verilebilir. Kortikosteroid tedavisi 2 – 3 ay devam
ettirilip azaltılarak kesilir. Lepradan korunmakta BCG aşısı
etkisiz bulunmuştur.
HERPES ZOSTER (ZONA)
Varisella zoster virus bir DNA virusudur ve iki farklı
hastalık yapar:
• Primer enfeksiyon (varisella veya su çiçeği): Generalize
döküntü ve sistemik şikayetlerle karakterizedir. Primer
enfeksiyonu takiben duyu sinirleri boyunca ilerleyip sensoryel
gangliyonlarda latent halde kalır.
• Rekürran enfeksiyon ( zona ): Latent virusun reaktivasyonu
sonucu ortaya çıkar. Virus bu kez ters yönde ilerleyip deriye
ulaşır. Lokalize döküntü ve sistemik şikayetler görülür.
Döküntü veziküler karakterdedir ve dermatomda sınırlıdır.
Hastalar genellikle 50 yaşın üstündedir. Hücresel immün
fonksiyon bozukluğu olan hastalar risk altındadır, ayrıca
spinal kord ve sinir kökü basıları zonayı başlatabilir. 3-4
günlük ağrı, kaşıntı ve yanma hissinden sonra veziküller
ortaya çıkar. Veziküller bir veya birkaç dermatom boyunca
lokalizedir. Veziküllerin içeriği başta berraktır 1-3 haftada
pürülan hale gelir, açılır ve kurutlanarak kaybolur. Zoster
genellikle yüz, boyun ve göğüs dermatomlarını tutar. Ağrı ve
dizestezi aylar yıllar boyunca sürebilir. Immun yetmezliği
olan hastalarda hastalık yayılma eğilimindedir; gözü,
medüllospinalis anterior motor nöronları, kranial sinir
ganglionlarını tutabilir, ensefalit yapabilir veya tüm vücudu
tutabilir ( dissemine zoster).
Herpes Zoster Oftalmikus:
Trigeminal ganglionun tutulduğu vakalarda oftalmik dal da
etkilenir. Göz kapaklarında veziküller ve korneal
ülserasyonlarla karakterizedir. Bu hastalarda nekrotizan
granülomatöz angiitise bağlı olarak serebral iskemik ataklar
sık görülür.
Ramsay Hunt Sendromu:
Genikulat ganglion tutulursa dış kulak yolu ve kulak zarında
veziküller oluşur. Ipsilateral sağırlık ve fasial güçsüzlük
vardır.
TANI:
Zoster tanısı, klinik bulgular, deri biopsilerinde
immunofluoresan teknikle viral antijenlerin gösterilmesi,
vezikül dibinden hazırlanan Tzank preparatında dev hücrelerin
gösterilmesi veya serumda varisella antikorlarında artışın
gösterilmesiyle konur.
TEDAVİ:
Zona tedavisinde asiklovir 800 mg günde 5 kez PO 7 gün boyunca
verilir
B
–
BAKTERİYEL
NÖROPATİLER:
TOKSİNLERE
BAĞLI
Difteri, botulizm ve tetanoz bakteriyel toksinlere bağlı
Nevrit tablolarıdır. Difteri toksini schwann hücrelerine karşı
direk toksik etkilidir ve nöronal iletiyi bozarak etki eder.
Botulizm ve tetanoz toksini nöron – nöron ve nöron kas
iletisini bozarak etki eder. Klinik görünümleri farklı olsada
tetanoz ve botulizm klostridial hastalıklardır ve toksinleri
kısmen benzerlik gösterir. Her iki toksinde nöronlara yapışır,
hücre içine girerek proteazlarca parçalanır ve sinaptik
membrandan nörotransmitterlerin salınımını engelleyerek etki
eder. Her iki toksinde iki polipeptit zincirinden oluşur,
bunlardan biri metalloendopeptidaz aktivitesine sahiptir ve
toksik özelliği taşır, diğeri ise hücrelere bağlanmayı sağlar
ve nöronal tropizm gösterir. Tetanoz toksini özellikle santral
sinir sistemi nöronal sinapslarına aktivite gösterirken
botulizm toksini ise periferik sinirlere affinite gösterir.
BOTULİZM:
Clostridium botulinum Gram + sporlu anaerob çomaktır. Sporları
doğada özellikle toprakta bolca bulunur. Toksinleriyle
hastalık yapar. Botulizm toksini periferik sinirlerde
nöromüsküler aralıkta asetilkolin salınımını engelleyerek etki
eder. Toksinin bilinen 8 immünolojik tipinden en sık A, B ve E
tipleri görülür. hastalık ya hazır haldeki toksinin alınması
veya toksinin vicutta üretilmesi sonucu meydana gelir.
Sporlarla kontamine olmuş yiyecekler anaerobik ortamda
saklanırlarsa sporlardan vegetatif formlar oluşur ve toksin
üretimi başlar. En riskli gıdalar alkali sebze konserveleri (
bezelye, biber, mantar ) ve isli balıktır. Toksin ısıya
dayanıklıdır ancak gıdaların birkaç dakika kaynatılmasıyla
toksin parçalanır ve etkisiz hale gelir. Hazır halde gıdalarla
alınan toksin barsaktan hızla emilerek hematojen yolla
periferik sinirlere ulaşır ve sinapslardan asetilkolin
salınımını bloke eder. Botulizm toksini bilinen en toksik
maddelerden biridir. Yara botulizmi bakterinin anaeobik
şartların sağlandığı yaralardaki enfeksiyonu sonucu ortaya
çıkar, klinik olarak gıda botulizmi ile aynıdır. Yarada lokal
olarak inflamasyon ve enfeksiyon bulguları görülmeyebilir.
Post travmatik yaralar, subkutan enjeksiyonlar, ve paranazal
sinüsler ( kokain kullananlarda ) yara botulizminin en sık
kaynaklarındandır. İnfantil botulizm ise C. botulinum un
yenidoğan barsaklarında çoğalması sonucuaçığa çıkan toksine
bağlıdır. Bal yemeyi takiben alınan sporların barsaklarda
vegetatif hale geçmeleri hastalıktan sorumlu tutulmuştur.
Botulizm genellikle sporadik vakalar şeklinde, nadiren küçük
salgınlar halinde görülür.
KLİNİK:
Botulizm in klinik bulguları aseilkolinin sinir uçlarından
salınımının engellenmesi sonucu gelişir. Asetilkolinin
salınamaması nöromüsküler iletiyi ve otonom sinir sisteminin
fonksiyonunu bozar. Botulizmin klinik bulguları hastanın
yaşına ve toksinin kaynağına göre birmiktar farklılık
gösterir. İnfantil botulizmde ilk bulgu konstipasyondur bunu
hipotoni ve oftalmopleji izler. Erişkin botulizminde ise
disfaji ve diplopiyi takiben desendan simetrik paralizi
görülür. duyu kaybı yoktur, ateş yoktur. Erişkinde yara
botulizmi ile gıda botulizmi aynı klinik bulgularla seyreder.
Gıda botulizminde semptomlar gıdanın alınışını takiben 16 ila
60 saat sonra ortaya çıkar. İlk klinik bulgular dizfaji ve
diplopidir, daha sonra dessendan praliziler başlar,
paralizileri ağız kuruluğu, abdominal kramplar, idrar
retansiyonu konstipasyon gibi otonom sinir sistemi
disfonksiyonları takip eder. Akkomodasyon bozulur, pupilla
refleksleri bozulur, konuşma ve görme bozulur. Hasta tipik
olarak uyanıktır veya kolayca uyanır ve oriantedir.
Paralizilerin ilerlemesiyle diafram ve diğer solunum
kaslarının paralizileri gelişebilir. Nörolojik tablonun
ağırlığı toksinin dozuna ve tipine bağlıdır. Tip E toksinin
inkübasyon süresi çok kısadır, tip A toksin ise daha agressif
seyirli tablolardan sorumludur
kaslarının felcine dek ilerler.
ve
genellikle
solunum
TANI:
Etken patojen nadiren dışkıdan ve yaradan izole edilebilir.
Şüpheli gıdada, hasta serumunda ve dışkısında toksinin
gösterilmesi tanı koydurur. BOS bulguları normaldir. Tanı
klinik görünümle konur. Botulizm en çok myastenia gravis ile
karışır. Ayırıcı tanıda kullanılan tensilon testi (
endrophonium klorid ) botulizmde negatif sonuçlanırken
myastenia graviste klinik bulguların hızla düzeldiği görülür.
EMG botulizm tanısında yardımcıdır.
TEDAVİ:
Botulizm
şüphesinde
trivalan
botulizm
antitoksini
kullanılabilir. Tedavi sırasındaki komplikasyonlar açısından
hasta yoğun bakım şartlarında izlenmelidir. Entübasyon için
kriter vital kapasite ( VC ) ölçümüdür, hastanın spontan
solunumu yeterli hale gelinceye dek entübasyon ve mekanik
ventilasyon devam etmelidir. Yapılan bir çalışmada botulizm
vakalarının ortalama olarak 50 gün hastanede kaldıkları ve 8,5
gün ventilatöre bağlı kaldıkarı görülmüştür. Aspirasyon
pnemonisi, atelektaziler, pulmoner enfeksiyonlar, üriner
sistem enfeksiyonları, uygunsuz ADH salınımı, otonom
instabilite ve sepsis tedavi sırasında en sık görülen
komplikasyonlardır. Botulizmde mortalite % 3 ün altındadır.
Botulizm tedavisi sırasındaki enfeksiyonların tedavisinde
aminoglikozid antibiyotikler nöromüsküler bloğu dahada
arttırdıklarından kullanılmamalıdırlar.
Şüpheli yara varsa genişce eksize edilmelidir. Yara
botulizminde penisilin 10 – 20 milyon ünite / gün kullanılır.
DİFTERİ:
Corynebacterium diphteria Gram + sporsuz çomaktır. Tek konağı
insandır ve taşıyıcılardan damlacık enfeksiyonu yoluyla
bulaşır. Boğazda ( difteri ) veya deride enfeksiyon yapar.
Difterinin nörolojik ve kardiak komplikasyonlarından
exotoksini sorumludur. Difteri toksini tüm ökaryot hücrelerde
elongasyon faktör 2 nin ( EF2 ) ADP ribozilasyonu yoluyla
inhibisyonu sonucu protein sentezini inhibe eder. Toksin iki
fonksiyonel bölgesi bulunan tek bir polipeptid zinciridir.
Birinci fonksiyonel bölge ( B bölgesi ) toksinin hücrelere
bağlanmasından, ikinci fonksiyonel bölge ise ( A bölgesi )
EF-2 nin ribozilasyonu ve inhibisyonundan sorumludur. Toksin
enfeksiyon bölgesinden dolaşıma geçer, hematojen yolla ve kan
beyin bariyerini kolayca geçerek periferik ve kranial
sinirlere ulaşır. Toksinin Schwann hücreleri üzerindeki toksik
etkisi sonucu periferik ve kranial sinirlerde inflamasyon
olmadan demyelinizasyon gelişir. C. diphteria enfeksiyonu
sonucu boğazda lokal inflamasyon gelişir, inflamasyon yeşil –
psedomembranlarla karakterize fibrinöz eksüdadır ve
kaldırılınca kanar. Toksinin nötralizasyonu için proteinin B
bölgesine karşı antikorlar gelişir. Antikorlar serbest toksini
nötralize etmeye çalışır. Hastaların difteri toksinine karşı
immün durumu Schick testiyle belirlenir. Test için deri içine
0.1 ml difteri toksini enjekte edilir, vicutta antikor yoksa 4
– 7 gün sonra lokal inflamasyon gelişir, antikor varsa lezyon
gelişmez. C. diphteria enfeksiyonlarına bağlı kardiak ve
nörolojik komplikasyonlar genellikle boğaz enfeksiyonunu (
difteri ) takiben ortaya çıkar. Deri lezyonlarına bağlı
sistemik toksik tablo çok nadir görülür.
EPİDEMİOLOJİ:
Rutin immünizasyonların yapılamadığı ülkelerde difteri
salgınlar halinde görülür. Difteri aşısız çocuk ve
erişkinlerde ortaya çıkar. 1990 ların başında Sovyetler
Birliğinde ortaya çıkan difteri salgınında vakaların % 70 inin
15 yaş üstünde olduğu görülmüştür. Difterinin 4 – 10, 15 – 17
ve 40 – 49 yaşları arasında artmış bir insidans gösterdiği ve
mortalitenin % 2.8 ila 23 arasında değiştiği görülmüştür.
Difteri halen rutin aşılamaların yapılamadığı ülkelerde
salgınlar halinde seyretmektedir. Difteriye karşı toksoid aşı
( formaldehitle inaktive edilmiş eksotoksin ) 2. 4. 6. aylarda
3 doz şeklinde yapılır 1. ve 6. yaşlarda 2 booster dozu
gereklidir. Aşıya bağlı immünitenin azalması sonucu sporadik
vakalar görülebilir bu nedenle her 10 yılda bir booster dozu
yapılması önerilir. İmmünizasyon taşıyıcılığı engellemez.
KLİNİK:
Hastalığın en önemli klinik bulgusu tonsiller ve / veya boğazı
kaplayan psedomembranlardır. Ateş, boğaz ağrısı ve servikal
lenfadenopatiler spesifik olmayan diğer bulgulardır.
Difterinin üç önemli komplikasyonu vardır:
• psedomembranlar larinks ve trakeaya kadar inip solunum
sıkıntısına ve obstrüksiyona neden olabilir.
• Myokardit ve buna bağlı aritmi, dolaşım kollapsı
gelişebilir.
• Nörolojik tutulum sonucu paraliziler gelişebilir.
Tedavisiz difteri vakalarında nörolojik tutulum % 20 oranında
görülür. Nörolojik tutulum en sık lokal kas paralizileri
şeklinde ortaya çıkar. İlk bulgu yumuşak damak felcidir, daha
sonra farinks larinks paralizisi gelişir. Hastada nazal
konuşma disfaji ve nazal rejurjitasyon görülür. Günler içinde
trigeminal, vagal, hipoglossal sinirlerin felçleri ortaya
çıkar ( bulbar faz ). Üçüncü haftada siliar kas paralizisi,
akkomodasyon felci ve görme bozuklukları başlar, ekstraokular
kasların felçleri gelişir. Primer enfeksiyonu takiben 2 – 3 ay
sonra gövdede ve ekstremitelerde sensorimotor polinöropatiler
( sistemik paralizi ) gelişir. Polinöropatiler dört
ekstremitedede aynı anda başlayabilir veya dessandan olabilir.
Sensoryel bulgular paresteziler, dokunma duyusunun kaybı ve
derin duyunun kaybı sonucu pozisyon duyusunun kaybı şeklinde
görülür ve duyu kayıplarına tendon reflekslerinin kaybı eşlik
eder. Motor kayıplar hafif distal tutulumlar şeklinde
olabileceği gibi hızlı ilerleyen progressif assandan
paraliziler şeklindede olabilir. Difterik kardiyomyopatiye
bağlı anormal kontraktil aktiviteler 3. haftadan sonra EKG ile
tespit edilebilir.
TANI:
Difteri tanısı için patojenin izolasyonu ve toksin ürettiğinin
gösterilesi gerekir. Uygun besiyerinde üretilen ( tellüritli,
kanlı veya Löffler besiyeri ) basilin toksin üretip üretmediği
jel diffüzyon veya hayvan deneyleriyle gösterilebilir. Gram ve
metilen mavisiyle boyanan boğaz sürüntüsünde metakromatik
boyanan Gram + çomakların varlığı tanıyı destekler. Nörolojik
tutulum sırasında BOS proteini artmıştır, diğer BOS bulguları
normaldir.
TEDAVİ:
Erken dönemde başlanan antitoksin nörolojik ve kardiak
komplikasyonları önleyebildiğinden şüpheli klinik durumlarda
laboratuar sonuçları beklenmeden antitoksin başlanmalıdır.
Difteri toksini hücrelere hızlı ve irreversibl bir şekilde
bağlanır, bağlandıktan sonra nötralize edilemez. Polinöropati
geliştikten sonra antitoksin etkisizdir. Konvalesan dönemde
antitoksin ile birlikte aşı uygulaması önerilir. İleri dönemde
antitoksin etkili değildir. Toksin salınımını engellemek
amacıyla antibiyoterapi başlanmalıdır, bu amaçla penisilin (
Penisilin G 50.000 Ünite / kg / gün X 5 gün daha sonra
penisilin V 50 mg / kg / gün X 5 gün ) veya eritromisin ( 20 –
25 mg / kg 12 saatte bir X 7 – 14 gün ) kullanılır.
TETANOZ:
1. tetani Gram pozitif, sporlu anaerobik çomaktır. Sorları
doğada özellikle toprakta bolca bulunur. Basilin eksotoksini
olan tetanospazmin tetanoza neden olur. C. tetani sporları
nekrotik dokular içeren yaralarda ve oksijnizasyonun bozuk
olduğu bölgelerde vegetatif forma geçer.
PATOGENEZ:
Hastalığın inkübasyon süresi 3 ila 21 gün arasında değişir.
Eksotoksin ( tetanospazmin ) vegetatif formlar tarafından
salınır. Toksin intra aksonal yolla retrograd olarak santral
sinir sistemi ne ulaşır. Tetanospazmin gangliozid reseptörlere
bağlanarak inhibitör nörotransmitter olan glisin in spinal
sinapslardan salınımını engeller. Enfeksiyon bölgesinde ise
bol miktarda toksin nöro – müsküler terminallerin nöral
uçlarına bağlanarak asetilkolin salınımına engel olur.
Tetanospazmin bu özelliğiyle botulizm toksinine benzer.
Tetanospazmin botulizm toksininden sonra bilinen en güçlü
toksindir. Tetanoz kliniği toksinin medüllospinalisteki
dizinhibitör etkisine bağlıdır. Medüllospinalisden inhibitör
nörotransmitterin ( glisin ) salınamaması aşırı eksitasyona
bağlı tetanik spazmlara yol açar. Sempatik sinir sistemininde
etkilenmesi sonucu labil hiper tansiyon, taşiaritmiler,
periferik vazokonstrüksiyonlar ve aşırı terleme ortaya çıkar.
İleri derecede dizinhibisyon nöron kayıplarına neden olabilir.
Tetanospazmin serebral fonksiyonları nadiren bozar ( sefalik
tetanoz ). Sefalik tetanozda lezyon etrafındaki kaslarda
başlangıçta spazm yerine paralizi, çevre kaslarda ise spazm
görülür.
paralizi
beyin
sapındaki
yüksek
toksin
konsantrasyonunun inhibisyonu ortadan kaldırmasına bağlıdır.
İyileşme döneminde paralizi yerini spazmlara bırakır.
Paralitik dönemde elektrofizyolojik incelemeler aşağı motor
nöron hasarını gösterir.
EPİDEMİOLOJİ:
Çoğunluğu az gelişmiş ülkelerde olmak üzere yılda ortalama 1
milyon tetanoz vakası görülmektedir. Vakaların çoğu yenidoğan
tetanozudur ve immünitesi olmayan annelerin çocuklarında
ortaya çıkar. Tetanoz yaşlılarda ve çocuklarda yüksek
mortaliteyle seyreder. Aşıyla önlenebilir hstalıklar içinde
tetanoz kızamıktan sonra çocuklardaki enbüyük ikinci ölüm
sebebidir. Hernekadar derin ve nekrotik dokusu bulunan yaralar
tetanoz için en elverişli yaralar olsada tetanozun en sık
yüzeyel yaralanmaları takiben ortaya çıktığı unutulmamalıdır.
Aşılanmamış ilaç bağımlılarında enjeksiyon yerleri bile
tetanoz kaynağı olabilir. Aşının koruyucu etkisi yaşla
birlikte azalır, bu nedenle gelişmiş ülkelerde tetanoz daha
çok yaşlı popülasyonda ortaya çıkar.
KLİNİK:
Tetanoz üç farklı klinik formda ortaya çıkar:
• Lokal tetanoz: lezyon bölgesinde ağrılı spazmlarla
karakterizedir. Generalize hal alabilir veya geriler. Lokal
tetanoz generalize tetanozun ilk bulgusudur. Lokal kaldıkça
mortalitesi düşüktür ve hafif seyirlidir. Ağrılı kas
spazmlarıyla beraber bölgede derin tendon refleksleride
artmıştır. Spazmlar haftalarca hatta aylarca devam edebilir.
Hastalık genellikle sekelsiz iyileşir nadiren generalize hale
döner. Lokalize tetanoz genellikle parsiel immünitesi
olanlarda yada immünitesi olmayan fakat tedavi için yeterli
dozda hiperimmün globülin yapılmamış kişilerde ortaya çıkar.
• Sefalik tetanoz: kafa çiftlerinin tutulumuyla ( en sık VII.
Krania sinir ) seyreder. Nadir görülen bir tetanoz formudur.
Yüz yaralanmalarını takiben kranial sinirlerin paralizisiyle
seyreder. İnkübasyon süresi 1 ila 2 gündür. Paraliziler lezyon
etrafında en fazladır. Uzak kaslarda ise spazmlar görülür. en
sık VII. Kranial siniri tutar ve yüz felcine neden olur.
Lezyonun yerine bağlı olarak IX. X. XII. Sinir paralizileride
görülür. iyileşme döneminde paralizilerin yerini spazmlar
alır. Sefalik tetanozun ilk bulgusu trismustur ardından
hemifasial spazm, parazi veya paralizi ortaya çıkar. Sefalik
tetanoz generalize hale dönebilir. Sefalik fazda tedavi
başlanırsa prognozu generalize formdan daha iyidir.
• Generalize tetanoz: trismus, risus sardonikus, generalize
spazmlar ve opustetanusla karakterizedir. En sık görülen
tetanoz formudur. Vakaların % 50 sinde ilk bulgu trismuztur.
Huzursuzluk, irritabilite, ense sertliği, batında rijidite,
disfaji ve lokal tetanoz sık ratlanan ilk bulgulardır. Çene,
yüz, boyun, sırt ve karın kaslarında tonik kontraksiyonlar
görülür. batın ve lomber kaslarda rijidite vardır. Devamlı
rijidite ve kontraksiyonlar risus sardonikus ve opustetanusa
neden olur. Tetanik spazmlar tipik olarak ani başlar,
ağrılıdır, generalizedir, hasta opustetanus pozisyonu alır (
kollar fleksiyon ve addüksiyon halindedir, eller göğüs üstünde
yumruk yapılmış haldedir, gövde ve alt eksteremitelerde hiper
ekstansiyon hali vardır). Hastanın bu sırada bilinci tamamen
açıktır. Generalize tetanoz seyri sırasında glottik veya
laringeal spazmlar, idrar retansiyonu, kabızlık gelişebilir.
Hasta yoğun bakım şartlarında izlenemezse genellikle solunum
kasları spazmı nedeniyle asfiksiden kaybedilir. Otonom sinir
sisteminin etkilenmesi sonucu hipo veya hipertansif ataklar,
aşırı terleme, periferik vazokonstriksüyona yol açar. Tetanoz
10 ila 14 günlük progressif bir dönemi takiben 4 haftalık
iyileşme dönemine girer. Spazmlar ilk önce çene ve yüz
kaslarında başlar daha sonra sırasıyla boyun, toraks, sırt ve
ekstremite kaslarına yayılır. Spazmlar sırasında hasta apne
nöbetlerine girer. Spazmlar genellikle irregüler ve tahmin
edilemez aralıklarla gelir. Ufak dış uyaranlar ( ses, ışık,
dokunma ) veya iç uyaranlar ( mesane, kolon distansiyonu vb. )
spazmları başlatabilir. Prognozu belirleyen en önemli faktör
şikayetlerin başlangıcından hastalığın generalize hal almasına
dek geçen süredir, buna invazyon süresi denir. İnvazyon süresi
kısaldıkça prognoz kötüleşir. İnvazyon süresi ortalama 1 ila 4
gün arasında seğişir. 48 saatin altındaki invazyon süreleri
kötü porgnoz işaretidir. Yoğun bakım şartlarında izlenmeyen
hastalarda generalize tetanoz % 50 mortaliteye sahiptir.
Generalize tetanozda en önemli ölüm sebebi solunum yetmezliği
ve kardiovasküler otonom instabilitedir. Çocuk ve yaşlılarda
mortalite yüksektir.
TANI:
Tetanoz tanısı klinik bulgularla konur. Tanıda anamnez en
önemli yol göstericidir. Laboratuar bulguları tanıda
genellikle yardımcı olamaz. BOS bulguları normaldir. Lezyondan
yapılam Gram boyamada patojen nadiren gösterilebilir.
Anaerobik kültürde C. tetaniyi izole etme şansı % 30 dur. Kan
sayımında hafif lökositoz görülebilir. Tetanoz tanısında
elektrofizyolojik incelemeler tanısal değer taşımazlar.
TEDAVİ:
Tetanoz şüphesi olan hastalar yoğun bakım şartları olan bir
merkezde izlenmelidir. Hasta sakin ve loş bir odaya alınarak
dış uyaranlardan uzaklaştırılmalıdır. Spazmlar sırasında hava
yolunun açık tutulması esastır, gerekirse hasta entübe
edilmeli veya trakeostomi açılmalıdır. Tetanoz tedavisi dört
basamaktan oluşur.
• Enfeksiyon odağının debridmanı ve sistemik antibiyoterapi:
enfeksiyon odağı nekrotik dokudan temizlenir, vegetatif
formların ve sinerjistik organizmaların temizlenmesi için
metronidazol ( 15 mg / kg IV, daha sonra 20 – 30 mg / kg / gün
IV x 7 – 14 gün ) yeterlidir. Penisilin santral etkili GABA
antagonisti olduğundan tetanospazminin etkisini arttırır.
• Sistemik antitoksin uygulaması: Human Tetanoz İmmün Globülin
( HTİG ) dolaşımdaki serbest tetanospazmini bağlar.
Tetanospazmin aksonal yolla retrograd olarak santral sinir
sistemine ulaştığından akson içindeki toksin HTİG ile
nötralize edilemez. HTİG yaranın ciddiyetine göre 500 ila 3000
IU IM olarak verilir. 500 unitenin üzerindeki dozların ekstra
bir katkı sağlamadığını gösteren çalışmalar vardır.
• Spazmların kontrolü: bu amaçla benzodiazepinler kullanılır.
Benzodiazepinler GABA agonistidir ve tetanospazminin neden
olduğu dizinhibisyonu kaldırırlar. Benzodiazepinlerle kontrol
edilemeyen spazmlar için nöro – müsküler blokerler
kullanılabilir.
• Sekonder otonom hiperaktiviteyi önlemek amacıyla alfa veya
beta blokörler kullanılmalıdır. Tetanoz tedavisinde steroid
kullanımı hala tartışmalıdır.
PROGNOZ:
İnvazyon ve inkübasyon süresinin kısalığı prognozu kötü
etkiler. İnkübasyon süresi yaralanmayı takiben ilk
semptomların ortaya çıkışına dek geçen süredir. İnvazyon
süresi ise ilk semptomların ortaya çıkışından hastalığın
generalize hal almasına dek geçen süredir. Tetanoz da
prognostik faktörler ve mortalite aşağıdaki tablodan
hesaplanabilir ( tablo 56 )
Tablo 56:
TETANOZDA PROGNOZ VE MORTALİTE SKALASI
AŞAĞIDAKİLERİN HER BİRİ İÇİN 1 PUAN
• İNKÜBASYON PERİYODU 7 GÜNÜN ALTINDAYSA.
• BAŞLAMA SÜRESİ 48 SAATTEN AZSA.
• YANIK, CERRAHİ GİRİŞİM, KOMPLİKE KIRIK VE SEPTİK
ABORTUSU TAKİBEN GELİŞMİŞSE.
• NARKOTİK BAĞIMLILIĞI VARSA.
• GENERALİZE TETANOZ HALİ VARSA.
• ATEŞ 40 DERECENİN ÜSTÜNDEYSE.
• TAŞİKARDİ VARSA ( ERİŞKİNDE 120 YENİDOĞANDA 150 / DK
ÜSTÜ )
SKORLAMA VE PROGNOZ
SKOR
PROGNOZ
MORTALİTE ( % )
0 – 1
HAFİF
<10
2 – 3
ORTA
10 – 20
4
CİDDİ
20 – 40
5 – 6
AĞIR
> 50
Tetanozda inkübasyon süresi 1 ila 55 gün arasında
sürebilirsede vakaların % 80 i 14 gün içinde ortaya çıkar.
İnkübasyon süresinin kısalması kötü prognoz işaretidir.
İnkübasyon süresinin 1 – 2 gün olduğu vakalarda mortlite % 100
dür. İnkübasyon süresinin 10 günün üzerinde oluğu vakalarda
ise mortalite % 35 – 40 dır.
TETANOZ KOMPLİKASYONLARI:
Tetanozun major komplikasyonu ve en önemli ölüm sebebi tetanik
spazmlara balı respiratuar arresttir. Yutma bozukluğuna ve
disfajiye bağlı aspirasyon pnemonileri, yatmaya ve
hareketsizliğe
bağlı
pulmoner
emboliler,
sempatik
hiperaktiviteye bağlı kardiak problemler veya kardiomyopati ve
spazmlara bağlı vertebra kırıkları sık rastlanan
komplikasyonlardır.
AYIRICI TANI:
Generalize tetanozla en çok karışan durum striknin
zehirlenmesidir. Striknin zehirlenmesinde spazmlar arasında
rijidite görülmez. Trismus tetanozda olduğu gibi
ensefalitlerinde ilk bulgusu olabilir, fakat ensefalitlerde
trismusa şuur bulanıklıkları eşlik eder. Dental enfeksiyonlar
ve çene enfeksiyonlarıda trismusla seyredebilir. Bazı histerik
ataklar
tetanik
spazmlarla
seyreder.
Hepatik
ensefaloptailerdede nadiren rijidite ve spazmlar görülebilir,
altta yatan karaciğer hastalığı ve hepatik ansefalopatiye
bağlı şuur bulanıklığı aşikardır, ayrıca eksternal uyarılarla
spazmlar başlatılamaz.
KORUNMA:
Formaldehitle inaktive edilmiş tetanozpazmin aşı olarak
kullanılır. Aktif immünizasyon ile hastalığı önlemek
mümkündür. Aşılama 2. aydan başlanarak 2 şer ay arayla 3 dozda
yapılır. 15. ay ve 4 – 6 ay arasında 1 er doz yapılarak aşı
tamamlanır. Aşının her 10 yılda bir rapeli gerekir.
Yaralanmalarda yaranın durumuna
yapılmalıdır ( tablo 57 )
göre
immünoprofilaksi
Tablo 57: YARALANMALARI TAKİBEN TETANOZ AŞISI VE
İMMÜNGLOBÜLİN UYGULAMASI
AŞILAMA
HİKAYESİ
BİLİNMİYOR VEYA
3 DOZUN ALTINDA
AŞILAMA
AŞILARI TAMAM
TEMİZ VE KÜÇÜK YARA
DİĞER YARALAR
AŞI
HTIG
AŞI
HTİG
AŞI YAP
HTİG
VERME
AŞI YAP
HTİG
VER
SON AŞI
YAPILALI 10
YILDAN FAZLA
OLMUŞSA AŞI
HTİG
VERME
YAP
SON AŞI
YAPILALI 5
YILDAN FAZLA
OLMUŞSA AŞI
HTİG
VERME
YAP
SOĞUK ALGINLIĞI – NEZLE
Soğuk algınlığı; Coryza; Nezle; Common Cold; Shore
Throat;
Soğuk algınlığı virüslerin neden olduğu, burun ve boğazda
sınırlı bir enfeksiyon hastalığıdır. Hastalık birçok virüse
bağlı olabilir, 200 den fazla virüsün soğuk algınlığına yol
açtığı tespit edilmiştir. Soğuk algınlığı son derece
bulaşıcıdır, hastalık havadan damlacıkla yada ellerin ağız,
burun ve göze dokunulması ile bulaşır.
Soğuk algınlığının etkeni nedir?
Soğuk algınlığına birçok virüs yol açabilir. Özellikle
Rinovirüsler en büyük gurubu oluştururlar. Soğuk algınlığı
ataklarının neredeyse %40 Rinovirüsler tarafından meydana
gelir. Ayrıca Adenovirüsler, Coronavirüsler, RSV ( Respiratory
Sinsisyal Virüs ) sık görülen soğuk algınlığı virüsleridir.
Soğuk algınlığı kimlerde görülür?
Soğuk algınlığı her yaşta görülebilir. 6 aya kadar olan
bebeklerde anneden gelen immün globülinler bebeği soğuk
algınlığı virüslerine karşı korur daha sonra annenin
antikorları düşünce çocuklar hasta olmaya başlarlar. Sür
çocukluğu döneminde ortalama olarak yılda 6-8 soğuk algınlığı
– nezle atağı geçirilmesi normaldir. Okula başladıktan sonra
bu sayı biraz daha artar yıla 8 – 10 atak geçirilir. Yaş
ilerledikçe nezle atakları azalır. Erişkinlerde yılda 2-4
nezle atağı normaldir.
Soğuk algınlığı geçiren kişilerle yakın temas,
Hijyen eğitiminin eksik olması,
El yıkama alışkanlığının yetersiz olması,
Sigara kullanımı yada sigara içilen ortamda bulunmak,
Kalitesiz ve / veya az uyku,
İmmün sistemi bozan ilaç kullanımı,
Kalabalık ve iyi havalanmayan ortamlarda bulunmak,
Çocukların yakın temasta olmaları ( kreş, yuva, ana
okulu, vb.) hastalığın kolay yayılmasını ve hasta olmayı
kolaylaştırır.
Soğuk algınlığı şikayetleri nelerdir?
Hastalık bir iki günlük bir kuluçka süresinin sonunda ortaya
çıkar, en sık görülen şikayetler:
Ateş ( her zaman çok yüksek ateş olmaz ) ,
Boğaz ağrısı, boğazda yanma, gıcıklanma, kaşınma hissi,
Burun akıntısı, burunda doluluk,
Koku ve tat duyusunun bozulması,
Hapşırık,
Kuru öksürük,
Kulaklarda doluluk ve kaşıntı, kulaklarda tıkanıklık
hissi,
Gözlerde kızarıklık sulanma ve yanma hissi,
Baş ağrısı,
Yorgunluk ve kırıklık hissi,
Soğuk algınlığı tanısı nasıl konur?
Soğuk algınlığı teşhisi hastanın şikayetleri ile konur.
Genellikle ileri laboratuvar testlerine gerek olmaz, ancak
gerilemeyen şikayetler yada komplikasyon düşünüldüğünde ileri
tetkik ve inceleme istenebilir.
Soğuk algınlığının hangi virüse bağlı olduğu genellikle test
edilmez, bu hem pahalı hem de gereksiz bir çaba olur.
Hastanın ateşinin tekrar yükselmesi, burun akıntısının
iltihabi renk ve koku alması, kulak ağrısının artması, kulak
ta iltihabi akıntı olması yada balgamlı öksürük başlaması
komplikasyon geliştiğinin habercisidir. Bu gibi durumlarda
tekrar doktora başvurulmalı ve komplikasyonların tanısı için
gerekli testler yapılmalıdır.
Soğuk algınlığı nasıl tedavi edilir?
Soğuk algınlığı şikayetleri genellikle 10 gün kadar sürer.
Bebeklerde, yaşlılarda ve altta kronik hastalığı olanlarda bu
süre uzayabilir. Soğuk algınlığı doktor ziyaretlerinin
neredeyse yarıdan fazlasının tek sebebi olsa da hastalığın
spesifik tedavisi yoktur. Tedavi şikayetlerin hafifletilmesine
yönelik olarak yapılır.
Bol sıvı alımı burun tıkanıklığını azaltır,
Odaya nemlendirici koymak öksürüğü azaltır, tıkanıklığı
azaltır ve nefes almayı kolaylaştırır,
Tulu suyla burun temizliği, burun tıkanıklığını, kulak
tıkanıklığını azaltır, burun akıntısını azaltır,
Tuzlu suyla gargara: boğaz ağrısını yumuşatır,
Basit analjezik ve ağrı kesiciler ( Aspirin –
parasetamol – ibuprofen gibi) kas eklem ağrılarını
azaltır, teşi düşürür,
Soğuk algınlığı ve nezle tedavisinde anti viral ilaçlar
kullanılmaz.
Eğer bu tedavi başarısız olursa şikayetlere yönelik ilaç
tedavisi başlanabilir:
Dekongestan ilaçlar,
Öksürük kesici ve ekspectoran ilaçlar,
Antihistaminikler,
Boğaz pastilleri,
Vapo – rub kullanılabilir.
Dikkat:
Çocuklarda viral
kullanılmamalıdır.
enfeksiyonlar
sırasında
Soğuk algınlığı ilaçları 2 yaş altı
kullanılmamalı, 4 yaş altı çocuklarda
aspirin
çocuklarda
ise mecbur
olmadıkça kullanılmamalıdır.
Bu ilaçlar 4-11 yaş arası dikkatli kullanılmalıdır.
Boğaz spreyleri, şuruplar, burun spreyleri ve
dekongestan ilaçlar burun mukozasında tekrar şişmeye,
komplikasyon gelişmesine ve ilaç bağımlılığına yol
açarlar. İlacı bırakınca hastanın burnu tamamen tıkanır
bu nedenle bu ilaçlar 3 günden daha uzun süreli
kullanılmamalıdır.
Soğuk algınlığının alternatif tedavisi :
Soğuk algınlığının alternatif tedavisi çok uzun yıllardır ata
dedelerimizin tedavi reçetelerinde vardır.
Nane – limon kaynatmak ( hem boğaz ağrısını alır hem
burun tıkanıklığını açar),
Zencefilli bal ( öksürük kesici)
Tarçınlı ballı süt ( öksürük kesici)
Limonlu ıhlamur ( boğaz ağrısı ve öksürüğe karşı)
denenebilir.
Vitamin C takviyesi soğuk algınlığı şikayetlerinin
süresini kısaltmak için,
Çinko pastilleri: soğuk algınlığı şikayetlerini
yumuşatmak ve süresini kısaltmak için,
Ekinezya çayı: soğuk algınlığı şikayetlerini azaltmak ve
hafifletmek için denenebilecek tedavi alternatifleridir.
Not: Bazı doğal ilaçlar yan etkiye, alerjiye ve diğer
ilaçların etkilerinde değişime yol açabilir.
Soğuk algınlığından korunma:
Soğuk algınlığı 200 den fazla virüs ile meydana geldiğinden
aşı üretimi mümkün olmamıştır. Hastalıktan korunmanın en
önemli yolu hijyen kuralarına dikkat etmektir. Özellikle el
yıkama, bulunulan ortamın sık sık havalandırılması, kağıt
mendil kullanımı, ellerin ağız dudak, burun ve göze temas
ettirilmemesi hastalıktan korunmada önemlidir.
Soğuk algınlığı komplikasyona yol açar mı?
Hastalık genellikle 1 hafta 10 gün içinde iyileşir.
Dekonjestan ilaçlar, ateş düşürücü, ağrı kesici, öksürük
kesici
şikayetleri hafifletebilir. Hastalık genellikle
komplikasyon gelişmeden düzelir ancak nadiren komplikasyon
gelişir en sık görülen komplikasyonlar:
Sinüzit,
Orta kulak iltihabı,
Bronşit dir.
Ayrıca
Astım,
Kronik bronşit,
Amfizem gibi kronik hastalıkların da alevlenmesine
yol açar.
hastada geçmeyen baş ağrısı, iltihabi burun akıntısı yüksek
ateş varlığı sinüzit düşündür, kulak ağrısı kulak akıntısı ve
ateş orta kulak enfeksiyonunu düşündürmelidir. giderek artan
balgamlı öksürük ve ateş varlığında bronşit geliştiği aklımıza
gelmelidir.
soğuk algınlığının tedavisinde antibiyotiklerin kesinlikle
yari yoktur. antibiyotik kullanımı bu komplikasyonların
gelişimini engellemez.
Nadiren soğuk algınlığına bağlı kuru öksürük hastalık
geçmesine rağmen haftalarca devam eder ve astımı taklit eder
ve astım ilaçları ile düzelir, bu gibi ısrarlı kuru öksürükler
soğuk algınlığı komplikasyonu olarak nadiren görülebilir.
Soğuk algınlığından korunmak için:
Ellerinizi ağız, burun ve gözünüze sürmeyin,
Ellerinizi sıklıkla yıkayın,
Bulunduğunuz ortamı sıklıkla havalandırın,
Sigara içmeyin ve sigara içilen ortamda durmayın,
Hasta kişiler ile temas etmeyin,
Hasta iseniz işe gitmeyin, doktora gidin ve rapor alın,
Hasta çocuğunuzu okula göndermeyin.
Çocukların
ağızlarına
götürdükleri
paylaşmayın ve sık sık temizleyin.
oyuncakları
Referanslar:
1.
http://www.cdc.gov/features/pediatriccoldmeds.
September 11, 2009. Accessed September 15, 2014.
Updated
2.
http://www.ebscohost.com/academic/natural-alternative-treatmen
ts. Updated August 2013. Accessed September 15, 2014.
3.
http://www.niaid.nih.gov/topics/commoncold/pages/default.aspx
. Accessed September 15, 2014.
4. http://www.ebscohost.com/dynamed. Updated July 1, 2014.
Accessed September 15, 2014.
5. http://www.ebscohost.com/dynamed: Lizogub VG, Riley DS,
Heger M. Efficacy of a pelargonium sidoides preparation in
patients with the common cold: a randomized, double blind,
placebo-controlled
clinical
trial.
Explore
(NY).
2007;3:573-584.
8.
http://www.ebscohost.com/dynamed: Slapak I, Skoupá J,
Strnad P, Horník P. Efficacy of isotonic nasal wash (seawater)
in the treatment and prevention of rhinitis in children. Arch
Otolaryngol Head Neck Surg. 2008;134:67-74.
9. http://www.ebscohost.com/dynamed: Arruda E, Pitkäranta A,
Witek TJ Jr, Doyle CA, Hayden FG. Frequency and natural
history of rhinovirus infections in adults during autumn. J
Clin Microbiol. 1997;35:2864-2868.
10. Pappas DE, Hendley JO, Hayden FG, Winther B. Symptom
profile of common colds in school-aged children. Pediatr
Infect Dis J. 2008;27:8-11.
11.
http://www.ebscohost.com/dynamed: Hemila H, Chalker E,
Douglas B. Vitamin C for preventing and treating the common
cold. Cochrane Database Syst Rev. 2010 Mar 17;(3):CD000980.
12. e http://www.ebscohost.com/dynamed: Sing M, Das R. Zinc
for the common cold. Cochrane Database Syst Rev.
2011;(2):CD001364.
13.
http://www.ebscohost.com/dynamed: Paul IM, Beiler JS,
King TS, Clapp ER, Vallati J, Berlin CM. Vapor rub,
petrolatum, and no treatment for children with nocturnal cough
and cold symptoms. Pediatrics. 2010;126(6):1092-1099.
14.
http://www.ebscohost.com/dynamed: Singh M, Das RR. Zinc
for the common cold. Cochrane Database Syst Rev. 2013 Jun
18;6.
İNFEKSİYÖZ MONONÜKLEOZİS
Kissing
Disease;Öpücük
İnfeksiyöz
Mono;
Mononükleozis;
hastalığı;
İnfeksiyöz
CA Lermi
Ateş, boğaz ağrısı, şişmiş lenf bezleri ile karakterize viral
bulaşıcı hastalıktır. Ebstein Barr virüs ile meydana gelir.
Hava ve temas yoluyla bulaşabilir, özellikle tükrük ve mukozal
salgılarda yoğunlaşan virüsün öpme ile bulaşması kolaylaşır.
Bu nedenle öpücük hastalığı da denir.
Toplumda yaygın olarak görülen bir hastalıktır ve genellikle
çocukluk çağında sessiz olarak geçirilir ancak
10 yaşından sonra geçirilirse,
Hastalık, stress, yorgunluk gibi immün sistemin
zayıfladığı zamanlarda geçirilir ise EBV virüs
enfeksiyonu infeksiyöz mononükleozis sendromuna yol
açar. Yaş ilerledikçe hastalığın şiddeti de artar.
Okullar, yuva, bakım evleri, kreş gibi ortamlarda kolayca
yayılır. Hastalığı bir kez geçirmek ömür boyu bağışıklık
bırakır.
Mononükleozis şikayetleri nelerdir?
Hastalık genellikle virüsün bulaşmasından 4-7 hafta sonra
ortaya çıkar. İlk belirtiler genel bir kırgınlık hali ve
gribal şikayetlerdir. 10 yaş altı çocuklarda genellikle bu
şikayetler dışında hiçbir şikayet görülmeden hastalık
atlatılır. Halsizlik ve kırgınlık hali genellikle bir hafta
kadar sürer daha sonra:
Yüksek ateş,
Boğaz ağrısı ve boğazda şişme, bademciklerin şişmesi,
Lenf bezlerinin şişmesi,
Aşırı halsizlik,
Şiddetli kas ağrıları,
Dalak ve karaciğerde şişme,
Hafif sarılık başlar.
Genellikle bu şikayetler 1 – 2 hafta içinde azalarak kaybolur.
Hastalık çok nadiren karaciğerde ağır hasar yapacak kadar
ilerleyebilir.
Mononükleozis nasıl teşhis edilir?
Hastalık basit boğaz sürüntü testleri yada kan testleri ile
kolayca teşhis edilebilir.
İnfeksiyöz mononükleoz dan
şüpheleniliyor
ise
aşağıdaki
testler yapılmalıdır:
Tam kan sayımı,
Periferik yayma,
Mono test,
EBV VCA IgG, IgM,
Early Antijen,
EBV anti Nuclear antijen antikoru IgG,
EBV PCR,
Hastalık yaşa bağlı olarak çok
çocuklarda teşhis güç olabilir.
hafif
geçebilir,
küçük
Mononükleozis tedavisi
Mononükleozis in tedavisi yoktur ancak şikayetleri yatıştırmak
amacıyla ağrı kesiciler kullanılabilir. Hastalık genellikle
tedavisiz kendi kendine iyileşir, tedavi ile hastalık süresini
kısaltmak mümkün değildir. Hastalık genellikle 4-6 haftada
tamamen iyileşir ancak aylar süren yorgunluk sendromlarına yol
açabilir.
Tedavide antibiyotik kullanılması çok ciddi yan etki ve
komplikasyonlara neden olur.
Büyümüş dalak darbe ile yırtılabilir, bu nedenle 1 ay kadar
spordan uzak durulmalıdır.
Ağrı kesici ve ateş düşürücüler, boğaz pastilleri ve tuzlu su
ile gargara şikayetleri yatıştırır.
Nefes almayı zorlaştıracak boğaz tutulumu, kan tablosunu bozan
kemik iliği tutulumu ve karaciğerin tutulduğu ağır durumlarda
kortikosteroid kullanımı gerekebilir.
İstirahat,
Bol su tüketmek,
İlk bir ay spor yapmamak, ağır kaldırmamak, iyileşmeyi
kolaylaştırır.
İnfeksiyöz
Mononükleozis
hastalığı
ile
bazı
Lenfoma
ve
nazofarinks kanserleri arasında ilişki vardır. Hastalığı
geçirmek bu kanserlerin riskini arttırmaktadır.
Mononükleozis den korunma
EBV virüsü ile genellikle hayatın erken dönemlerinde
karşılaşılır ve hastalık hafif gripal şikayetler ile
atlatılır. Toplum taramalarında 35 – 40 yaş insanların %95
oranında hastalığı geçirmiş oldukları tespit edilmiş. Yaş
ilerledikçe hastalık şikayetleri de ağırlaşır ve mononükleoz
sendromlarına kadar ilerler. Hastalıktan korunmak için:
Hasta kişiler ile yakın temasta bulunmamak,
Kalabalık yerlerden uzak durmak,
Aşırı stres ve yorgunluktan uzak durmak sayılabilir.
Hastalık geçtikten sonra virüs vücudumuzda saklı olarak kalır,
aktive olup olmadığını bilmiyoruz ancak hayat boyu ikinci kez
mononükleozis geçirmiyoruz.
Hastalık geçtikten sonra 4-6 hafta kadar bulaşıcılığı
devam eder.
Referanslar :
1.
Centers
for
http://www.cdc.gov
Disease
Control
and
Prevention
2. National Institute of Allergy and Infectious Diseases
http://www.niaid.nih.gov
3. About Kids Health http://www.aboutkidshealth.ca
4. The College of Family Physicians of Canada
http://www.cfpc.ca
5. Balfour HH Jr, Hokanson KM, et al. A virologic pilot study
of valacyclovir in infectious mononucleosis. J Clin Virol .
2007;39:16-21.
6. Infectious mononucleosis. EBSCO DynaMed website. Available
at: http://www.ebscohost.com/dynamed . Updated February 28,
2013. Accessed June 7, 2013.
7. Luzuriaga K, Sullivan JL. Infectious mononucleosis. N Engl
J Med . 2010 May 27;362(21):1993-2000.
8. Mononucleosis. Academy of Family Physicians website.
Available
at:
http://familydoctor.org/familydoctor/en/diseases-conditions/mo
nonucleosis.html . Updated November 2010. Accessed June 7,
2013.
SARI HUMMA
Yellow Fever;
Sarı humma sivri sinekler ile bulaşan mikrobik hastalıktır.
Hastalık sahra altı Afrika ve güney Amerika da görülmektedir.
Bu bölgeye seyahat yapacak kişilerin Sarı humma aşısı olmaları
aşı pasaportu edinmeleri gereklidir. Hastalık nadiren bu
bölgeler dışında da görülmektedir. Sarı humma viral bir
enfeksiyon hastalığıdır. Hastalığın etkili bir tedavisi yoktur
ancak aşı ile korunmak mümkündür.
Sarı humma kimlerde görülür?
Hastalık sahra altı Afrika da ve güney Amerika da yaşayanlarda
ve bu bölgeye seyahat edenlerde görülür.
Sarı humma belirtileri nelerdir?
Hastalık sivrisineklerle bulaşır. Bulaştıktan bir hafta sonra
şikayetler ortaya çıkar. Akut dönem 3-4 gün sürer, bu dönemden
sonra toksik faz denen ve 24 saat içinde ortaya çıkan
şikayetler gelişir. Sarı humma ağır seyirli ve ölüm oranı
yüksek bir hastalıktır, hastalıktan kurtulanlarda ömür boyu
bağışıklık kalır.
Sarı humma akut faz belirtileri:
Ateş,
Baş ağrısı,
Kas ağrıları,
Sırt ağrısı,
Üşüme titreme,
İştah kaybı,
Bulantı kusma,
Karın ağrısı,
Sarı humma toksik faz bulguları nelerdir?
Yüksek ateş,
Burun, ağız, diş etleri, mide kanamaları,
Karın ağrısı,
Kanlı kusma,
Tansiyonda düşme,
Karaciğer yetmezliği ve sarılık,
Böbrek yetmezliği,
Şuur bulanıklığı,
Epilepsi atakları,
Koma,
Seyahat öyküsü sarı humma teşhisinde önemli bir ip ucudur.
Sarı humma tedavisi:
Sarı humma için özgün bir tedavi seçeneği yoktur. Tedavi
destek tedavisidir, hasta yoğun bakım şartlarında
tutulmalıdır. Sıvı ve gerekirse kan nakli yapılmalı tansiyon
normal sınırlarda tutulmaya çalışılmalıdır. Böbrek
fonksiyonlarının devamı için gerekirse diyaliz yapılmalıdır.
Toksik faz sırasında kaybedilen kan hücreleri ve pıhtılaşma
proteinlerinin yerine konması amacıyla kan nakli gerekir.
Tedavi
sırasında
antibiyotik
kullanımı
sekonder
enfeksiyonların önlenmesi amacıyla verilir.
Sarı hummadan korunma:
Sahra altı Afrika ve güney Amerika seyahati öncesi sarı humma
aşısı olmak en etkili korunma önlemidir. Aşı 9 aydan itibaren
yapılabilir.
Aşı yapılmamış
ise
sivrisinekten
korunarak
hastalıktan
korunmak mümkündür. Bu amaçla
İyi izole edilmiş klimalı yerlerde kalmak,
Uzun kollu ve paçalı giysiler giymek,
Vücuda sivrisinek kovucu sprey sıkmak,
Cibinlik kullanmak
kullanılabilir.
hastalıktan
korunmak
amacıyla
Referanslar:
1. US Centers for Disease Control and Prevention
http://www.cdc.gov
2. World Health Organization http://www.who.int
3. Health Canada http://www.hc-sc.gc.ca
4. Public Health Agency of Canada http://www.phac-aspc.gc.ca
5. Arboviruses & encephalitis. PEMSoft at EBSCO DynaMed
website.
Available
at:
http://www.ebscohost.com/dynamed/what.php . Accessed June 4,
2013.
6. García-Rejón JE, Loroño-Pino MA, Farfán-Ale JA, et al.
Mosquito infestation and dengue virus infection in Aedes
aegypti females in schools in Merida, Mexico. Am J Trop Med
Hyg . 011;84(3):489-496.
7. Global map. Centers for Disease Control and Prevention
website.
Available
at:
http://www.cdc.gov/yellowfever/maps/index.html . Updated
December 31, 2011. Accessed June 4, 2013.
8. Walker KR, Joy TK, Ellers-Kirk C, Ramberg FB. Human and
environmental factors affecting Aedes aegypti distribution in
an arid urban environment. J Am Mosq Control Assoc .
2011;27(2):135-141.
9. Yellow fever. Centers for Disease Control and Prevention
website.
Available
at:
http://www.cdc.gov/yellowfever/index.html . Updated December
13, 2011. Accessed June 4, 2013.
10. Yellow fever. EBSCO DynaMed website. Available at:
http://www.ebscohost.com/dynamed/what.php . Updated June 4,
2013. Accessed June 4, 2013.
11. Yellow fever vaccine: what you need to know. Centers for
Disease Control and Prevention website. Available at:
http://www.cdc.gov/vaccines/pubs/vis/downloads/vis-yf.pdf
Updated March 30, 2011. Accessed June 4, 2013.
.
MURKORMİKOZ
Zygomikoz; Mucormycosis;
Zygomycosis;
Mukormikoz sinüsler, beyin, akciğerler ve nadiren cildi içeren
mantar hastalığıdır. Çok ağır ve hızlı seyreden bir enfeksiyon
hastalığıdır. İmmün sistemi zayıf hastalarda ortaya çıkar.
Genellikle kısa sürede ölümle sonuçlanan bir mantar
enfeksiyonudur.
Mukormikoz neden olur?
Hastalık doğada özellikle toprakta bolca bulunan mantarlar
nedeniyle ortaya çıkar. Mukor cinsi mantarlar çürüyen kütük ve
ağaçlarda, toprakta, gübrede, çöp alanlarında bol bulunur.
Vücuda kesik, çizik yada solunum ile bulaşır, mukozalardan
göze bulaşabilir. Vücuda bir kez yerleştikten sonra hızla
çoğalır ve yayılarak ölüme yol açar.
Sağlıklı bireylerde normal immün sistem mukor cinsi bu
mantarın yayılmasını durdurur ve herhangi bir hastalığa yol
açmadan mantarı öldürür, uzaklaştır. İmmün sistemin bozulduğu
durumlarda mantar hızla yayılır ve genellikle hızla ölüme yol
açar.
Mukormikoz kimlerde görülür?
Hastalık immün sistemi zayıflamış kişilerde görülür:
Kontrolsüz diyabet,
HİV enfeksiyonu ve AİDS,
Lösemi,
Lenfoma,
Organ nakli nedeniyle immün sistemi baskılayan ilaç
kullanımı,
Kemoterapi,
Uzun süre steroid ve kortizon kullanımı,
Demir zehirlenmesi nedeniyle deferroksamin kullanımı,
Metabolik asidoz varlığı,
Kronik sinüzit varlığı Mukormikoz için hazırlayıcı
nedenlerdir.
Mukormikoz belirtileri nelerdir?
Hastalığın yerleştiği alana göre şikayetler değişir. Solunum
sistemine yerleşen Mukormikoz da aşağıdaki bulgular görülür.
Mukormikoz un saatler içinde geliştiği ve bu bulguların birkaç
saat içinde ortaya çıkarak genel durumu hızla bozduğu
unutulmamalıdır:
Ateş,
Öksürük,
Yüz ağrısı,
Gözde şişme ve göz yuvarlağının dışarı doğru itilmesi,
Sinüsler üzerinde kızarıklık,
Kanlı öksürük,
Nefes darlığı,
Kanlı kusma,
Karın ve göğüs ağrısı,
Fenalık hissi, şuur bulanıklığı,
Uykuya meyil ve genel durumda hızla bozulma.
Cilt enfeksiyonlarında ise hızla gelişen kızarıklık,
enfeksiyon yerinde sıvı birikimi ve akıntı, şiddetli ağrı,
sertlik, şişlik ve siyahlaşma olur.
Mukormikoz teşhisi nasıl konur?
Enfeksiyon yerinden alınan bir örneğin laboratuarda
incelenmesi ve kan testleri ile tanı konur.
Görüntülenme
yöntemleri, röntgen, bilgisayarlı tomografi ve MR sinüz
tutulumu hakkında bilgi verir.
Mukormikoz tedavisi:
Mukormikoz çok ciddi ve hızlı yayılan ölümcül bir mantar
hastalığıdır. Hastalıktan şüphe edilmesi bile hızla hastaneye
yatırılıp incelemeyi gerektirir. Tanı konur konmaz en hızlı
şekilde tedavi başlanmalıdır. Erken tedavi ile hayatta kalmak
mümkün olabilir. Tanı konur konmaz antifungal tedavi başlanır,
cerrahi istenir ve ölü dokuların hızla cerrahi olarak
çıkarılması gerekir.
Mukormikoz dan korunma
Doğada yaygın olarak bulunan mukor cinsi mantarlardan korunmak
mümkün değildir. Hastalıktan korunmanın en önemli yolu immün
sistemi bozan durumların bir an önce düzeltilmesidir.
Mukormikoz en sık kontrolsüz diyabet hastalarında görülür.
Diyabetin kontrolü immün sistemin normal çalışması için
şarttır.
Referanslar :
National Foundation for Infectious Diseases
http://www.nfid.org/
Centers for Disease Control and Prevention
http://www.cdc.gov/
The Canadian Lung Association
http://www.lung.ca/
Health Canada
http://www.hc-sc.gc.ca/
Mucormycosis. Center for Disease Control and Prevention
(CDC)
website.
Available
at:
http://www.cdc.gov/fungal/mucormycosis/ . Accessed May
20, 2013.
Mucormycosis. EBSCO DynaMed website. Available at:
http://www.ebscohost.com/dynamed/what.php . Updated May
16, 2013. Accessed May 20, 2013.
Radha S, Tameem T, Fernandez DK, Satyanarayana G.
Gastric zygomycosis (mucormycosis). The Internet J
Pathol . 2007;5(2).
MONO TEST
İnfeksiyöz Mono testi; Epstein-Barr virüs testi;
Monospot testi; EBV antikor testi; Öpücük
hastalığı testi;
Kanda Epstein Barr virüsüne karşı antikor araştıran testtir.
Epstein Barr virüsü boğaz ağrısı, ateş ile seyreden ağır bir
anjin tablosuna yol açar, bu hastalığa İnfeksiyöz
Mononükleozis yada Öpücük hastalığı denir. Öpücük hastalığı
denmesinin nedeni hastalığın buluğ çağındaki gençler arasında
öpüşme ile bulaşmasından dır. Test kanda virüse karşı gelişen
antikorları aradığı için akut enfeksiyon sırasında test
negatif bulunabilir. Akut enfeksiyonda EBV Viral Kapsit
antijen ve Early antijen testleri daha erken sonuç verir (EBV
– VCA ve EBV-EA testleri ).
Referanlar:
Johannsen EC, Kaye KM. Epstein-Barr Virus (Infectious
Mononucleosis, Epstein-Barr Virus–Associated Malignant
Diseases, and Other Diseases). In: Mandell GL, Bennett JE,
Dolin R, eds. Principles and Practice of Infectious Diseases.
7th ed. Philadelphia, Pa: Elsevier Churchill Livingstone;
2009:chap 139.
Download