meme karsinomlarında nükleer morfometrinin klinokopatolojik

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
MEME KARSİNOMLARINDA NÜKLEER MORFOMETRİNİN
KLİNOKOPATOLOJİK PROGNOSTİK PARAMETRELER VE
İMMÜNOHİSTOKİMYASAL ER, PR, VE CERB-B2
EKSPRESYONLARI İLE İLİŞKİSİ
Dr. Murat ÇELİK
TIPTA UZMANLIK TEZİ
TIBBİ PATOLOJİ ANABİLİM DALI
DANIŞMAN
Yrd. Doç. Dr. Z. Esin ÇELİK
KONYA-2016
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
MEME KARSİNOMLARINDA NÜKLEER MORFOMETRİNİN
KLİNOKOPATOLOJİK PROGNOSTİK PARAMETRELER VE
İMMÜNOHİSTOKİMYASAL ER, PR, VE CERB-B2
EKSPRESYONLARI İLE İLİŞKİSİ
Dr. Murat ÇELİK
TIPTA UZMANLIK TEZİ
TIBBİ PATOLOJİ ANABİLİM DALI
DANIŞMAN
Yrd. Doç. Dr. Z. Esin ÇELİK
Bu araştırma Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri
Koordinatörlüğü tarafından ...... proje numarası ile desteklenmiştir.
KONYA-2016
KONYA-2016
UZMANLIK TEZİ JÜRİ TUTANAĞI
Uzmanlık Öğrencisinin Adı Soyadı :
Uzmanlık Dalı
:
Tez Danışmanı
:
Tezin Adı
:
Dr. Murat ÇELİK hazırlamış olduğu tezini …/…/2012 tarihinde aşağıda
isimleri yazılı olan jüri huzurunda savunmuştur.
SONUÇ:
Jüri
TEZ BAŞARILI ( )
Jüri
TEZ BAŞARISIZ ( )
Jüri
TEŞEKKÜR
Patoloji uzmanlık eğitimim boyunca bilgi ve tecrübeleriyle eğitimime her
türlü desteği veren değerli hocalarım Prof. Dr. Serdar Uğraş, Doç. Dr. Pınar
Karabağlı, Doç. Dr. Serdar Altınay, Yrd. Doç. Dr. Zeliha Esin Çelik ve Yrd. Doç.
Dr. Ceyhan Uğurluoğlu’na şükranlarımı sunarım.
Tezimin hazırlanmasında bilgi ve deneyimleriyle bana yol gösteren ve destek
olan tez danışmanım Sayın hocam Yrd. Doç. Dr. Zeliha Esin Çelik’e ayrıca teşekkür
ederim.
Tez çalışmamı istatiksel olarak değerlendiren Arş. Gör. Harun YONAR’a
teşekkür ederim.
Ayrıca eğitim süresince birlikte görev yaptığım asistan arkadaşlarıma,
laboratuar teknisyenlerimize, bölüm sekreterlerimize ve personelimize teşekkürü
borç bilirim.
Hayatımın her aşamasında olduğu gibi tezimin hazırlanmasında da bana
büyük destek olan, kıymetli anne ve babama, değerli kardeşlerime ve sabrından ötürü
sevgili nişanlıma ayrıca çok teşekkür ederim.
Dr. Murat ÇELİK
2016, Konya
i
İÇİNDEKİLER
Sayfa
KISALTMALAR
iii
1. GİRİŞ VE AMAÇ
1
1. 1. Memenin Embriyolojisi
2
1. 2. Memenin Histolojisi
3
1. 2. 1. Adolesan Memesi
4
1. 2. 2. Menstruel Siklusta Meme
4
1. 2. 3. Erişkin Memesi
4
1. 2. 4. Meme Başı ve Areola Kompleksi
5
1. 3. Memenin Anatomisi
5
1. 4. Meme Kanseri Risk Faktörleri
7
1. 5. Meme Kanseri Epidemiyolojisi
9
1. 6. Prognostik ve Prediktif Faktörler
10
1. 7. Meme Tümörlerinin Sınıflandırılması
17
1. 8. Nükleer morfometri
25
2. GEREÇ ve YÖNTEM
27
3. BULGULAR
31
4. TARTIŞMA
102
5. SONUÇ ve ÖNERİLER
110
KAYNAKLAR
115
ÖZET
119
SUMMARY
120
ÖZGEÇMİŞ
121
ii
KISALTMALAR:
AR: Androjen resöptörü
DKIS: Duktal karsinoma in situ
DSÖ: Dünya sağlık örgütü
EKY: Ekstrakapsüler yayılım
ER: Östrojen reseptörü
HE: Hematoksilen Eozin
İDK: İnvaziv duktal karsinom
İHK: İmmünohistokimya
İLK: İnvaziv lobüler karsinom
İTH: İzole tümör hücresi
LKIS: Lobüler karsinoma in situ
LNM: Lenf nodu metastazı
LVİ: Lenfovasküler invazyon
NMP: Nükleer morfometrik parametreler
ONA: Ortalama nükleer alan
ONÇ: Ortalama nükleer çevre
ONKÇ: Ortalama nükleer kısa çap
ONUÇ: Ortalama nükleer uzun çap
ONY: Ortalama nükleer yoğunluk
PNİ: Perinöral invazyon
PR: Progesteron reseptörü
SEİK: Spesifiye edilemeyen invaziv karsinom
SLNB: Sentinal lenf nodu biyopsisi
iii
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Meme kanseri dünyada ve ülkemizde kadınlarda en sık görülen malignitedir.
Tüm kanserler içinde kadınlarda görülme sıklığı % 22’dir; bu oran gelişmiş ülkelerde
% 26‘ya kadar yükselir. Mortalite riski akciğer karsinomundan sonra ikinci sırada
yer alır (Parkin ve ark 2001). Meme kanseri prognozunda lenf nodu tutulumu, tümör
çapı, yaş, lenfovasküler invazyon, evre, histolojik derece, histolojik subtip, hormon
resöptör durumu, Cerb-B2 onkojen aşırı sentezi gibi çeşitli faktörler yer alır (Kumar
2010).
Meme karsinomları; histopatolojik özellikler, hormon reseptör düzeyi, klinik,
ve tedaviye verdiği cevaba göre değişik özellikleri olan, farklı gruplara sahip
tümörlerdir. Altta yatan bu değişikliğin sebebi; farklı onkogen aktivasyonu, değişik
hedef hücre popülasyonu, ve/veya tümör supresor gen fonksiyon kayıplarındaki
farklı kombinasyonlardır. Ancak yıllardır kullanılan sınıflama morfolojiye dayalıdır
(Gusterson ve ark 2005).
Meme kanserli hastalarda tedavide Östrojen resötörü (ER) ve Progesteron
reseptörü (PR) varlığı ile CerbB-2’nin expresyon düzeyi oldukça önemli yer
tutmaktadır. Uzun yıllardır ER (+) meme karsinomlu hastalarda öncelikli tedavi
olarak antiöströjen tedavisi (Tamoksifen) uygulanmaktadır. Meme karsinomlarının
ortalama % 60-65‘i ER ve PR pozitiftir (Rosai 2004, Rakha ve ark 2007).
Histolojik derece sistemi yüksek prognostik potansiyele sahiptir ancak hala
subjektiftir ve prognozu belirsiz geniş bir hasta grubunu dışarda bırakır (Buhmeida
ve ark 2010). Son yıllarda patolojide kantatif analizin önemi kongre ve
konferanslarda giderek artarak konuşulmaya başlanmıştır. Bu konuda böbrek, tiroid,
deri tümörleri gibi pek çok farklı organ neoplazmlarında yapılmış bir çok çalışma
mevcuttur. Meme kanserinde prognoz morfometrik özellikler, lenf nodu tutulumu ve
tümör çapının kombinasyonu ile birlikte değerlendirilebilir. Nükleer morfometri
pahalı olmayan donanımı, basit kullanım şekli ve tekrarlanabilir sonuçları ile rutin
patoloji pratiğinde kolaylıkla kullanılmaya imkan sağlar. Subjektif yöntemlere göre
morfometrik ölçüm daha az zaman kaybı sağlar ve özel yetişmiş personel ihtiyacına
daha az gereksinim duyar (Kronqvist ve ark 1998).
1
Çalışmamızda bilgisayarlı morfometrik ölçüm ile meme karsinomlarında
tümör hücrelerinin nükleer morfometrik özelliklerinin tümör histolojik tipi, tümör
derecesi, tümör evresi, lenfovasküler invazyon, perinöral invazyon, lenf nodu
tutulumu, lenf nodlarında ekstrakapsüler yayılım varlığı, tümör çapı, tümör nekrozu
varlığı gibi klinikopatolojik prognostik parametrelerle ilişkisini araştırmayı
amaçladık. Bunun yanında literatürde az sayıda çalışmada değerlendirilmiş olan
tümör hücrelerinde ER, PR, CerB-B2 immünohistokimyasal belirteçlerinin
ekspresyon derecesi ile nükleer morfometrik parametreler arasındaki ilişkiyi
araştırmayı amaçladık.
1. 1. Memenin Embriyolojisi
Embriyonel hayatın 6. haftasında, embriyonun üstünde, aksilladan inguinal
bölgeye, bir hat şeklinde olan ektodermal kalınlaşma süt çizgisini meydana getirir.
Süt çizgisinin pektoral bölgedeki 1/3’lük kısmının orta bölümü daha belirgin bir şekil
alarak memenin ilk taslağını oluşturmaktadır. Süt çizgisinin 2/3’ lük bölümü
embriyonal hayatın 9. haftasında atrofiye giderek ortadan kaybolur (Ellis ve ark
1993).
Bir taraftan pektoral ektodermal kalınlaşma gelişirken, diğer taraftan meme
taslağı derine doğru, göğüs duvarı ve mezenkimine invajine olur ve epitelial
tomurcuklar gelişir. Sayıları hemen hemen 15-25 kadar olan bu sekonder solid
yapılar, fetal hayatın 4. ayında meydana gelen ve yüzeyden derine doğru radial bir
şekilde dağılan uzantılardır. Gebeliğin son üç aylık bölümünde plasentaya ait seks
hormonları fetal dolaşıma girer ve bunun sonucunda dallanmış epitelial dokuların
kanalize olmasını sağlarlar. Kanalize olan bu dallanmış epitelyal dokular memenin
ana duktal sistemini meydana getirir. Zamanla bunların da sekonder olarak
dallanması sonucu küçük duktus ve asini yapıları oluşur. Doğuma doğru ana kanallar
ile bunların büyük dallarının geliştiği izlenir. Parankimal differensiasyon gebeliğin
32 ile 40. haftaları arasında lobülo-alveoler yapıların gelişmesiyle meydana gelir.
Bununla birlikte meme gland kitlesi dört katına çıkar ve meme başı areola kompleksi
gelişir. Yeni doğanda stimüle edilen meme dokusu kolostrum salgılar ve bu salgı
plasental hormonların ortadan kalkmasından sonra, memenin involusyonu ile 3-4
2
hafta içinde kesilir. İntrauterin erken dönemlerde memenin büyümesi seks steroid
hormonlarından bağımsız olarak gelişir. 15. haftada meme dokusu testesterona
duyarlı hale gelir. Testesteronun mezenkimal kısmın gelişmesinde etkili olduğu
düşünülmektedir (Collins ve Stuart 2007).
1. 2. Memenin Histolojisi
Meme oldukça özelleşmiş birleşik tubulo-alveoler yapıda bir ter bezidir.
Meme başından 6-10 ana duktus sistemi gelişir. Deriyi örten çok katlı skuamöz epitel
ana duktusların dışarıya açılma yerinde devamlılık gösterir. Genellikle duktus
açıklığında küçük bir keratin tıkaç vardır. Ana duktusların dışarıya açıldığı yerin
proksimalinde laktiferöz kanal ve laktiferöz sinus çok katlı kübik epitelle döşelidir.
Ana duktusların intralobuler bölümü iki sıralı küboidal epitel ile döşelidir. Ana
duktusların devam eden dallanmaları ile sonunda terminal duktal lobüler üniteye
ulaşılır. Erişkin kadınlarda terminal duktus bir lobülü meydana getirmek için küçük
asinüslerden salkım şeklinde bir kümeye tomurcuklanır. Terminal duktulolobuler
yapıda içte sekresyon ve absorbsiyon özelliği olan kübik veya kolumnar epitel ve
bunun çevresinde duktusun uzun eksenine paralel uzanan myoepitelyal hücreler
bulunmaktadır.
Miyoepitelyal
hücreler,
miyofilamentler
içeren
kasılabilen
hücrelerdir. Kısa, yassı, aralıklı bir tabakası bazal membran üzerinde bulunur. Bu
hücreler laktasyon esnasında süt ejeksiyonuna yardım ederler ve bazal membran ile
lobülün normal yapısının ve işlevinin muhafaza edilmesinde önemli role sahiptirler
(Lakhani ve O'Hare 2001). Hemen her duktal sistem tipik olarak memenin 1/4’ünden
fazlasını oluşturur ve sistemler büyük ölçüde bir diğeri ile örtüşürler. Bazı kadınlarda
duktuslar göğüs duvarının subkutan dokusuna ve aksillaya yayılım gösterir (Kumar
ve ark 2010). Lüminal ve miyoepitelyal hücreler terminal duktusta bulunan kök
hücreden köken alırlar (Böcker ve ark 2002). Meme stromasının büyük bir kısmı yağ
dokusu ile karışık yoğun fibröz bir bağ dokusundan meydana gelir. Lobüller ise
memeye özgü hormona duyarlı, ince, miksoid, seyrek lenfosit içeren bir stroma ile
örtülüdür (Kumar ve ark 2010).
3
1. 2. 1. Adolesan Memesi
Kadınlarda ve erkeklerde prepubertal meme dokusu büyük duktus sisteminin
minimal lobül oluşumu gösteren terminal duktuslardaki sonlanmalarından oluşur.
Kadında menarşın başlaması ile birlikte terminal duktuslar lobülleri oluşturur ve
interlobuler stromanın hacmi artar (Kumar ve ark 2010). Yağ dokusu az miktardadır,
bu nedenle meme radyodens görünür. Menstruel siklusta endometriyumun
kalınlaşması ve dökülmesi gibi meme dokusu da büyür ve küçülür (Longacre ve
Bartow 1986).
1. 2. 2. Menstruel Siklusta Meme
ER ve PR memede hem duktal hem de lobuler epitelde dağılmış halde
bulunur. Menstrüel siklusun ilk yarısında (foliküler fazda) lobüller dinlenmededir.
Ovulasyon sonrası östrojen ve artan progesteron düzeyleri ile hücre proliferasyonu
artar ve böylece her lobüldeki asinüslerin sayısı da fazlalaşır. Epitel hücrelerinde
vakuolizasyon ve intralobüler stromada belirgin ödem meydana gelir. Östrojen ve
progesteronun birlikte uyarıcı etkisi siklusun premenstrüel fazında kadınlarda
memelerde dolgunluk hissine neden olur. Menstruasyon olduğunda östrojen ve
progesteron düzeylerininin düşüşünü epitelyal hücrelerin apopitozu, stromal ödemin
kaybı ve lobülün boyutunda azalma takip eder (Kumar ve ark 2010).
1. 2. 3. Erişkin Memesi
Üçüncü dekattan sonra ve menapozdan önce lobüller ve özelleşmiş stroma
uyarılmaya başlar. İlerleyen yaşta erkek memesine benzer olarak sadece duktuslar
kalacak şekilde lobüller tamamen ortadan kalkabilir. Ancak birçok kadında adrenal
kökenli veya yağ dokusundan kaynaklanan yeterli östrojenik uyarı ile kadın
memesini erkek memesinden ayıran lobüler kalıntılar korunur. Genç kadın
memesinde bulunan radyodens fibröz interlobüler stroma yerini radyolusen yağ
dokusuna bırakır (Kumar ve ark 2010).
4
1. 2. 4. Meme Başı ve Areola Kompleksi
Meme başı ve areola kompleksi çok katlı keratinize stratifiye epitelle
örtülüdür. Çok katlı yassı epitel laktiferöz duktusun terminal kısmına kadar uzanır.
Meme başı ve areola epidermisi, arada sitolojik olarak benign berrak hücreler
bulundurur. Bu hücrelerin Paget hastalığıyla karıştırılmaması gerekir. Meme başı ve
areola kompleksi sirküler bir organdır. Meme başı ve areola kompleksinde
pigmentasyonda artış ve çok sayıda sinir sonlanması gözlenir. Meme başı bu
bölgenin santraline yerleşmiştir. Areola yüzeyinde Montgomery Tüberkülü denen
yuvarlak-küçük, yükselme gösteren alanlar mevcuttur. Meme başı ve areola
kompleksinde pilosebase ünit ve kıl bulunmaz ancak dermiste apokrin ter bezleri
bulunabilir (Nicholson ve ark 2009).
1. 3. Memenin Anatomisi
Meme, 2. ve 7. kaburgalar arasına yerleşmiş içte sternumun kenarından dışta
ön ve yan orta aksiller çizgiye kadar uzananım gösteren modifiye apokrin bir ter
bezidir. Erişkin bir kadında meme dokusu, göğüs duvarında yüzeyel pektoral
fasyanın yüzeyel ve derin yaprakları arasında yer alır. Meme ortalama 10-12 cm
çapındadır. Laktasyon dışında bir memenin ağırlığı ortalama 150-200 gram,
laktasyonda ise 400-500 gram civarındadır. Memenin çapı ve ağırlığı kadından
kadına değişebileceği gibi aynı kadında gebelik, emzirme, şişmanlama, zayıflama,
menopoz ve yaşlılık nedeni ile değişiklik gösterebilir.
Alveol ve duktuslar ektoderm kökenlidir. Stromayı oluşturan fibröz doku ve
yağ doku mezenkimden köken alır. Memenin sekretuar dokusu 15-20 segmentten
meydana gelir. Toplayıcı duktuslar 1-2 mm çapındadırlar ve 2-5 mm çapındaki
subareolar süt sinuslarına ve meme başına açılırlar. Her duktus 20-40 lobülden
meydana lobu drene eder (Ünal ve Ünal 2001). Memenin üst-dış kadranı diğer
kadranlara nazaran daha çok glandüler yapı içerir ve bu kadranda meme tümörleri
daha fazla görülür. Memenin koltuk altına doğru uzanan “Spence'nin aksiller
kuyruğu” denilen uzantısı vardır. Bu oluşum derin fasyayı Langer deliği olarak
isimlendirilen bir boşluktan geçerek aksillaya kadar uzanır. Bu sebeple memede
oluşan tüm fizyolojik olaylar koltuk altı kuyruğunu da etkiler (Tavasolli 1999).
5
Memenin orta kısmına rastlayan bölümünde meme başı ve areola vardır. Bu bölge
meme derisinden daha çok pigment içerdiğinden rengi daha koyudur. Rengin
koyuluğu östrojen seviyesinin yükselmesi ile fazlalaşır. Meme başlarında gelişmiş
cilt papillaları ve yağ bezleri bulunur. Kıl folikülü yoktur. Areolada ise kıl folikülleri,
yağ bezleri ve küçük kabartılar şeklinde aksesuar areolar bezler vardır. Meme
dokusu, aksillaya doğru uzanan bölümü hariç yüzeyel fasyanın yüzeyel ve derin
katları arasında bulunur.
Memede, meme dokusundan etrafa doğru uzanan fibröz çıkıntılar vardır. İlk
defa Sir Astley Cooper tarafından tariflendiği için bu fasial septalar Cooper
ligamanları olarak adlandırılmıştır (Lakhani ve O'Hare 2001). Bu ligamanlar
yüzeyde; yüzeyel fasiyanın yüzeyel tabakası ve cilde, derinde ise yüzeyel fasiyanın
derin tabakası ve pektoral fasiyaya yapışık olarak bulunur (Kumar ve ark 2010).
Memede kanser ilerledikçe bu fibröz ligamanlarda kısalma ve çekilme meydana
gelir. Bu durum meme kanserinin önemli bulgularından olup meme cildinin
retraksiyonu olarak adlandırılır. Gelişmiş meme; asinüsler, duktuslar ve stromal
elamanlardan meydana gelir. Asinüsler memenin salgı yapan oluşumları olup
küboidal veya silindirik epitel ile çevrilidir. Dışı ise bağ dokusu, kan ve lenfatik
damarları ile çevrilidir. Asinüsler birleşerek lobülüsleri, lobülüsler de lobları
meydana getirir. Epitelyal parankim ise her biri ayrı bir salgı kanalı ile meme başına
açılan 15-20 lobdan meydana gelir (Ellis ve Ark 1993). Her lobda 20-40 kadar lobül
vardır. Yani her duktus 5 lobu ve 20-40 'a yakın lobülü drene eder. Her bir lobülde
toplayıcı duktus etrafında kümelenmiş 10 ile 100 arasında değişen sayıda asinüsler
vardır. Meme dokusunun yapısal birimini lobüller meydana getirir. Genç kadınlarda
çok sayıda ve büyük görünümdedirler. Menopozdan sonra ise lobüller sayıca azalır
ve bunların her biri birkaç asini içeren küçük üniteler haline gelir. Memede süt
kanalları sistemi asinüslerın birleşerek terminal duktus kanalına açılmasıyla meydana
gelir (Tavasolli 1999). Terminal duktus lobül içinde (intralobüler segment) ve lobül
dışında (ekstralobüler segment) olmak üzere iki bölümden oluşur. Birkaç lobülün
terminal duktuslarının birleşmesi ile laktiferöz duktus meydana gelir. Bu duktuslar
birbirlerine yaklaşarak meme başına doğru ilerler, meme başının altında laktiferöz
sinüs olarak isimlendirilen genişleme gösterirler. Laktiferöz sinüsler ampulla ismi
verilen çok katlı yassı epitel ile örtülü son bölüm ile meme başından dışarı açılırlar.
6
Her bir lobu drene eden laktifer duktusların çapı 2-4 mm ve subareolar alandaki
laktifer sinüslerin çapı da 5-8 mm‟ arasındadır (Ellis ve Ark 1993).
Aksiller Lenf Nodları
Aksiller lenf nodları, 20 ile 40 arasında değişen, çoğu memeden gelen lenf
akımının en önemli çıkış bölgesini meydana getiren, aksiller arter ve dalları etrafında
toplanan yapılardır. 6 grupta incelenir (Tavasolli 1999).
1. Skapuler grup (Posterior veya subskapuler grup)
2. Eksternal mammaria grubu (Anterior ya da pektoral grup
3. Santral grup
4. Aksiller ven grubu (Lateral grup)
5. İnterpektoral grup (Rotter nodulleri)
6. Subklaviküler grup (Apikal grup)
1. 4. Meme Kanseri Risk Faktörleri
Genetik yatkınlık: Meme kanserli hastaların yaklaşık % 20’si meme kanseri ailesel
öyküsüne sahiptir. Meme kanserine yatkınlığı artıran altı gen bölgesi tanımlanmıştır;
BRCA-1 ve BRCA-2 (meme kanseri geni), p53, Cowden, Androjen reseptör geni,
Ataksi-Telenjiektazi Geni, BRCA-1 ve BRCA-2 herediter meme kanserlerinin büyük
bir kısmından sorumludur (Cheng ve ark 2005, Sirel 2014).
Reprodüktif yaşam tarzı: Meme kanseri riski sıklıkla erken nulliparite, menarş
ve/veya geç yaşta az sayıda çocuk doğurmuş kadınlarda artmıştır. Bazı çalışmalarda
indüklenmiş abortusun riski arttırdığı öne sürülmektedir. 2 yıla ulaşan uzun süreli
emzirmenin koruyucu olduğu belirtilmiştir (Rosen 2009, Tavasolli ve Devilee 2003).
Eksojen hormonlar: Oral kontrasepsiyon ve hormon replasman tedavisinde
kullanılan iki hormon tipi meme kanseri ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Kombine
oral kontraseptiflerin kullanımıyla meme kanseri riskinin daha düşük olduğu
düşünülmektedir (Rosen 2009, Tavasolli ve Devilee 2003).
7
Beslenme: Fazla miktarda meyve ve sebze tüketimi meme kanser riskini hafifçe
düşürmektedir. Erişkin boyunun uzun olması ve hızlı büyüme gibi bulgular ve erken
yaşlardaki fazla gıda tüketimiyle kısmen ilişkili bir risk vardır (Rosen 2009,
Tavasolli ve Devilee 2003).
Alkol: Meme kanseri riskinde hafifçe artışa neden olduğu düşünülmektedir. Hormon
kullanımı veya diğer faktörlerle birlikte riski arttırabilir (Rosen 2009, Tavasolli ve
Devilee 2003).
Sigara: Meme kanseri ile sigara arasında net olarak bir bağ kurulamamıştır.
Sigaranın antiöstrojen etkiye sahip olduğu bilinmektedir, bu nedenle kanser gelişim
riskini düşürdüğü düşünülmektedir (Rosen 2009, Tavasolli ve Devilee 2003).
Vücut ağırlığı: Vücut ağırlığı fiziksel aktivite, yaşam tarzı ile ilişkili faktörlerden
bağımsızdır. Yapılan çalışmalarda fazla vücut ağırlığının postmenapozal kadınlarda
meme kanser riskini arttırdığını göstermiştir. (Rosen 2009, Tavasolli ve Devilee
2003).
Fiziksel aktivite: Fiziksel aktivitesi yüksek olan kadınlarda risk % 20- 40 oranında
düşürmektedir (Rosen 2009, Tavasolli ve Devilee 2003).
Radyasyon: Karsinogenezisin erken dönemlerinde DNA hasarına neden olarak
görev alır. Karsinom 10-15 yıllık latent periyot sonrası gelişir. Hiroshima ve
Nagasaki’de radyasyona puberte döneminde maruz kalan kadınlarda, ayrıca
postpartum mastit nedeniyle radyoterapi alan kadınlarda meme karsinomunun
gelişme riskinin arttığı saptanmıştır (Tavasolli 2012).
Bazı spesifik maruziyetler: Bazı özellikli fiziksel ve kimyasal ajanlara maruziyet ile
ilişkili bazı mesleklerde artmış risk mevcuttur. Bir görüşe göre özellikle gece çalışan
kadınlarda riskin arttığı bildirilmektedir. Son 10 yıl içersinde hormonal aktiviteyi
taklit eden yapay ürünlere maruziyette de benzer bir risk mevcuttur (Tavasolli ve
Devilee 2003).
8
Lokalizasyon: İnvaziv meme kanserleri 1.07/1 oranda sol memede daha sık görülür.
Meme kanserlerinin % 40-50' si üst dış kadranda görülmekle birlikte santral, üst iç,
alt dış ve alt iç şeklinde azalan oranda devam etmektedir (Rosen 2009, Tavasolli ve
Devilee 2003).
1. 5. Meme Kanseri Epidemiyolojisi
Kadınlarda en fazla görülen kanser invaziv meme karsinomudur. Kadınlarda
görülen kanserlerin % 22’sini, gelişmiş ülkelerde ise % 27’sini oluşturur.
Birçok tümör gibi meme kanseride insidansı yaş ile birlikte hızlı bir artış
gösterir. Riskin daha yüksek olduğu Avrupa, Avusturalya ve Kuzey Amerika gibi
gelişmiş ülkelerde, kadınların % 6’sında yetmiş beş yaş öncesinde invaziv meme
karsinomu gelişir. Daha az gelişmiş Sahraaltı Afrika, Güney ve Doğu Asya (Japonya
dahil) gibi ülkelerde ise risk bu oranın üçte biri civarındadır.
Yaşam tarzı, coğrafik farklılık, ve düşük riskli yerlerden yüksek riskli yerlere
göç eden topluluk üzerinde yapılan çalışmalarda, bir-iki jenerasyon içinde göç eden
toplumun riskinin yaşadığı ülkeye
yaklaştığının saptanması bu hastalığın
etyolojisinde çevresel faktörlerin önemli bir role sahip olduğunu göstermiştir
(Lakhani 2012).
Uluslararası Kanser Ajansı kadınlarda meme kanser insidansının bir önceki
tahminlere göre % 20, meme kanserinden ölümlerin ise % 14 arttığını belirtmiştir.
Kadın kanserleri içerisinde meme kanseri en fazla görülen ve en çok ölüme sebep
olan kanserdir. Dünyada kansere yakalanan her 4 kadından biri meme kanseridir.
Gelişmiş ülkelerde gelişmekte olan ülkelere göre meme kanseri insidansı daha fazla
ancak meme kanserinden ölüm ise gelişmiş ülkelerde gelişmekte olan ülkelere göre
daha azdır (Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2013).
Meme kanseri ülkemizde de kadınlarda en sık görülen kanserdir. Dünyada
100.000’de 38,9 oranında görülen meme kanseri, gelişmiş ülkelerde 100.000’de
66,4; gelişmekte olan ülkelerde 100.000’de 27,4; Sağlık Bakanlığı verilerine göre
9
ülkemizde 100.000’de 40,7 oranında izlenmektedir ve olguların yaklaşık % 40’ı 50
yaşın altındadır (Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2012).
1. 6. Prognostik ve Prediktif Faktörler
Yaş: Tanı anında 50 yaşından küçük hastalarda prognoz daha iyi iken, 50 yaşından
büyük özellikle yaşlı hastalarda yaşam oranı azalmıştır (Rosai 1996).
Tümör çapı: Tümör boyutu arttıkça aksiller lenf nodu tutulumu oranı artar. Çapı 1
cm’den küçük olan tümörlerde 10 yıllık yaşam süresi %90’ın üzerindeyken, 2
cm’den daha büyük tümörlerde bu oran % 77’ye iner (Kumar 2009). Tümör çapı
meme kanserinde nüks riski ve özellikle lenf nodu negatif hastalarda adjuvan tedavi
seçimi için önemli ve güvenilir bir prognostik faktördür (Joensuu ve ark 1990).
Lenf nodu tutulumu: Meme kanserinin prognozunu belirlemede en önemli
faktörlerden biri aksiller lenf nodu metastazı ve tutulan lenf nodu sayısıdır ( Schnitt
ve Collins 2013). Aksiller lenf nodlarında tutulum yoksa 10 yıllık hastalıksız yaşam
süresi % 70-80 arasındadır. Bu oran aksiller lenf nodu tutulumu olan hastalarda %
30´lara kadar iner (Berg ve ark 1966, Saez ve ark 1989).
Birçok çalışmada aksiller lenf nodu tutuluma göre hastalar :
a) Tutulum olmayan lenf nodu
b) 1-3 arasında tutulan lenf nodu
c) 4 veya daha fazla tutulan lenf nodu gibi gruplara ayrılmıştır.
Araştırmaların hemen tamamında hastalık ile tutulan lenf nodu sayısı arasında
direkt bir ilişki olduğu izlenmiştir (Fisher ve ark 1983). İnvaziv tümörlerin aksine,
in-situ tümörlerde aksiler tutulum oranı oldukça düşüktür (% 2-3). Yaşam süresi ile
tutulan lenf nodu sayısı arasında yakın bir ilişki mevcuttur. Tutulan lenf nodu sayısı
arttıkça prognoz kötüleşmektedir. Aksiller lenf nodu tutulumu olmayan hastalarda 10
yılda nüks oranı % 20 iken, 4 veya daha fazla lenf nodu pozitif olgularda nüks %
71‘dir. 13 veya daha fazla lenf nodu tutulumu nüksü % 87‘e çıkarmaktadır (Nemeto
ve ark 1980).
10
Histolojik derece: Lenf nodu tutulumu ve tümör boyutundan bağımsız olarak uzak
metastaz riski ve sağkalım oranı en kötü olan derece 3 iken, en iyi tümörler derece 1
olarak
değerlendirilmiştir.
Histolojik
derecenin
belirlenmesi
Tablo
1.1.’de
özetlenmiştir. Histolojik derece prognostik faktör olmasının yanında ayrıca prediktif
bir faktördür. Yüksek histolojik dereceli tümörler kemoterapiye daha iyi yanıt
verirler (Lakhani ve ark 2012).
Tablo 1.1. Meme tümörlerinde histolojik derecelendirme (Lakhani ve ark 2012)
Bulgu
Skor
Tübül ve gland formasyonu
Tümörün büyük kısmı (> %75)
Orta derece (%75-10)
Yok veya çok az (< %10)
1
2
3
Nükleer pleomorfizm
Küçük, düzenli, uniform hücreler
Çap ve pleomorfizmde orta derecede artış
Belirgin pleomorfizm
1
2
3
Mitoz sayısı (10 büyük büyütme alanında)
≤8
9-16
≥ 17
1
2
3
Toplam skor 3-5
Derece 1
Toplam skor 6 veya 7
Derece 2
Toplam skor 8 veya 9
Derece 3
Lokal ileri hastalık: Deriyi ya da göğüs duvarını invaze eden karsinomlar genellikle
daha büyük boyutlu olup cerrahi eksizyonu daha zordur. Günümüzde tanı açısından
farkındalığın artmasıyla bu tip lokal ileri tümörler daha nadir görülmektedir (Kumar
2009).
Lenfovasküler invazyon (LVİ): Özellikle T1, lenf nodu tutulumu olmayan
hastalarda önemli bir bağımsız prognostik faktördür. En önemli görevi aksiler lenf
nodu tutulum riskini göstermesidir. Erken lokal rekürrens ve uzak metastaz ile de
ilişkilidir (Kumar 2009).
11
Perinöral invazyon (PNİ): İnvaziv karsinomların yaklaşık olarak % 10’unda
görülen perinöral invazyon, yüksek dereceli tümörlerde oluşma egilimindedir (Rosen
2001).
Uzak metastaz: Uzak metastaz varlığı kötü prognostik bir faktördür ancak özellikle
hormon reseptörü pozitif tümörlerde tümör metastatik olsa bile uzun dönem
remisyon ve palyasyon başarılı olabilmektedir (Kumar 2009).
Histolojik tip: Müsinöz, tübüler ve adenoid kistik karsinom gibi meme tümörleri
düsük derecelidirler ve daha iyi prognoza sahiptirler. Az diferansiye, taşlı yüzük
hücreli ve inflamatuar karsinomlar ile karsinosarkomlar ise daha agrasif tümörleridir.
İnflamatuar karsinomlarda 5 yıllık yaşam oranı %11’dir. Derecesi yüksek olduğu
halde saf medüller karsinomlar nispeten iyi prognozlu tümörlerdir ancak bu konu
tartışmalıdır. (Tavassoli 1999).
Evre: Meme karsinomlarının evrelemesi American Joint Comittee on Cancer
(AJCC) 2010 sistemine göre yapılmaktadır (Lakhani ve ark 2012). Bu sistemde
tümör boyutlarına, lenf nodu tutulumuna ve uzak metastaz varlığına göre
sınıflandırma yapılır .
Primer tümör (T)
TX: Primer tümör değerlendirilemiyor
T0: Primer tümöre ait kanıt yok. ( Not: İzole tümör hücre (İTH) yığınları 0,2
mm.den daha büyük olmayan tek tümör hücreleri veya küçük hücre kümeleri veya
tek bir histolojik kesitte 200’den daha az hücrenin olduğu yığın olarak tanımlanır.
İTH rutin histoloji veya immünohistokimyasal (IHK) metotlarla saptanabilmektedir.
Yalnızca İTH içeren nodlar N sınıflandırmasında total pozitif nod sayımından hariç
tutulmaktadır fakat değerlendirilen toplam nod sayılarına dahil edilmelidir.)
Tis: Karsinoma in situ
Tis (DKİS): Duktal karsinoma in situ
Tis (LKİS): Lobüler karsinoma in situ
Tis (Paget): Meme başının Paget hastalığı, meme parankiminde invaziv
karsinom ve/veya karsinoma in situ bulunmaksızın. Paget hastalığı bulunan meme
12
parankiminin
özelliklerine
karsinomları
göre
ise,
kategorize
parankimdeki
edilir,
ancak
Paget
tümörün
çapı
hastalığının
ve
varlığı
bildirilir.
T1: Tümör ≤ 2 cm
T1mi: Mikroinvazyon ≤ 0,1cm
T1a : 0,1 cm < tümör ≤ 0,5 cm
T1b : 0,5 cm < tümör ≤ 1 cm
T1c : 1 cm < tümör ≤ 2 cm
T2: 2 cm < tümör ≤ 5 cm
T3: Tümör > 5 cm
T4: Herhangi bir boyuttaki tümörün direkt göğüs duvarı ve/veya cilt
(ülserasyon veya cilt nodülleri) tutulumu. Sadece dermis tutulumu T4 olarak
değerlendirilmez. Göğüs duvarı tutulumu kostaları, interkostal kasları ve serratus
anterior kasını kapsamaktadır, pektoral kas tutulumu hariçtir.
T4a: Göğüs duvarı tutulumu
T4b: Ülserasyon, ipsilateral satellit deri nodülü, veya deri ödemi (peau
d’orange dahil)
T4c: 4a ve 4b birlikte
T4d: İnflamatuar karsinom
Bölgesel lenf nodları (pN)
pNX: Bölgesel lenf nodu değerlendirilemiyor (önceden çıkarılmıştır veya
inceleme için çıkarılmamış)
pN0: Bölgesel lenf nodu metastazı (LNM) yok
pN1:
pN1mi: Mikrometastaz (0,2 mm’den büyük ve /veya 200 hücreden fazla
fakat hiçbiri 2mm’den büyük değil)
pN1a: 1-3 adet aksillar LNM, en az 1 tanesi 2 mm’den büyük olan
pN1b: İnternal mammaryan lenf nodlarında klinik olarak tespit
edilmeyen, sentinel lenf nodu biyopsisi (SLNB) ile saptanmış mikroskopik veya
makroskopik metastaz
pN1c: 1-3 adet aksillar LNM ve internal mammaryan lenf nodlarında
klinik olarak tespit edilmeyen sentinel lenf nodu biyopsisi (SLNB) ile saptanmış
mikroskopik veya makroskopik metastaz
13
pN2:
pN2a: 4-9 adet aksillar LNM, en az 1 tanesi 2 mm’den büyük olan
pN2b: Aksillar LNM olmaksızın klinik olarak tespit edilen internal
mammaryan lenf nodunda metastaz
pN3:
pN3a: 10 veya daha fazla aksillar LNM (en az 1 tanesi 2 mm’den büyük
olan); veya infraklavikuler lenf nodu metastazı
pN3b: Pozitif aksillar lenf nodu varlığında ipsilateral internal
mammaryan lenf nodlarında klinik olarak tespit edilebilen metastaz; veya internal
mammaryan lenf nodlarında klinik olarak tespit edilmeyen SLNB ile saptanan mikro
veya makrometastaz ve 3’den fazla aksiller lenf nodunda metastaz
pN3c: İpsilateral supraklavikuler lenf nodlarında metastaz
Uzak metastaz (M)
M0: Uzak metastaz yok
M1: Uzak metastaz var
Tablo 1.3: Meme tümörlerinde evreleme ( AJCC 2010 )
Evre 0
Evre IA
Evre IB
Evre IIA
Evre IIB
Evre IIIA
Evre IIIB
Evre IIIC
Evre IV
Tis
T1
T0, T1
T0, T1
T2
T2
T3
T0, T1, T2
T3
T4
Her hangi bir T
Her hangi bir T
N0
N0
N1mi
N1
N0
N1
N0
N2
N1, N2
N0, N1, N2
N3
Her hangi birN
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M0
M1
Tümör nekrozu: İnvaziv meme kanserinde nekroz prognostik bir faktördür. Orta
derecede/belirgin santral tümör nekrozu relapssız sağkalımı düşürür, lenf düğümü
pozitifliğinden bağımsız olarak hastalarda mortaliteyi arttırmaktadır (Fisher 1993).
14
Steroid hormon reseptör durumu: Tedaviyi belirlemede ER ve PR durumu önemli
bir yere sahiptirler. İnvaziv meme kanserlerinde % 38-80 oranında ER, % 46-70
oranında PR pozitifliği bildirilmiştir. ER pozitif hücrelerin oranı, tümörün
diferansiasyon derecesi ve hormonal tedaviye verecegi yanıt ile ilişkilidir. ER ve
PR’nin ikisininde pozitif olduğu durumlarda tedaviye en iyi cevap alınır. Genelllikle
ER düzeyi yüksekliği iyi prognozla ilişkilidir (Jeng ve ark 1998, Walker 1999).
Cerb-B2 onkojen tayini: CerbB-2 geni, 17. kromozomun uzun kolunda lokalize bir
protoonkogendir. Bu gen 185 kilo dalton ağırlığında, tirozin kinaz aktivitesine sahip
bir transmembran proteini olan CerbB-2’yi kodlar. Bu protein normal meme
epitelinde de az miktarda bulunur. CerbB-2 geninin normal meme hücresinde sadece
bir kopyası bulunur. Meme kanserlerinin %25-30’unda kromozom 17 sayısında bir
değişiklik olmaksızın CerbB-2 geni amplifiye olarak 2 katın, bazen de 20 katın
üzerine çıkar. Genin artışı sonucu sentezlediği reseptör proteini sayısı artar. Bu
reseptörlerin aktive olması ile hücre içi sinyal yolakları harekete geçerek tümör
hücresinin sağ kalımını ve proliferasyonunu sağlar ( Hicks ve Kulkarni 2008).
Meme
kanserlerinde
Cerb-B2'nin
prognostik
ve
prediktif
önemi
bulunmaktadır. Birçok çalısmada Cerb-B2 amplifikasyon / over ekspresyonunun
özellikle lenf nodu tutulumu olan hastalarda hastalıksız yasam ve sağ kalım süresi
üzerine olumsuz etkisi olduğu bildirilmiştir. Yani Cerb-B2 pozitifliği tümörün kötü
prognozu ve agresifliği ile ilişkilidir. CerB-B2 reseptörünün ilettiği sinyallerin
ortadan kaldırılması için çeşitli ilaçlar üretilmiştir. Proteinin ekstraselüler bölümüne
karşı geliştirilmiş ilk insan monoklonal anti-Cerb-B2 antikoru olan transtuzumabın
C-erbB-2 pozitifliği olan, meme kanserli hastalarda klinik olarak yarar sağladığı
ortaya konulmuştur (Hanna 2001).
Lenf nodu tutulumu olmayan hastalarda CerbB2’nin prediktif değeri
tartışmalıdır. Bir grup CerB-B2’nin lenf nodu tutulumu olmayan hastalarda olumsuz
bir prognostik faktör olduğunu savunurken, diğer bir grup ise belirgin bir korelasyon
olmadığını savunmaktadırlar. Yapılan çalışmalar ve yayınlar arasındaki bu
farklılıkların hasta sayısına, hastaların tedavi yöntemlerine, hasta takip süresine ve en
15
önemlisi de Cerb-B2 saptama yöntemlerine bağlı olduğu düşünülmektedir (Shah ve
Chen 2011).
CerbB-2 tespitinde çeşitli yöntemler mevcuttur. CerbB-2 tespitinde en sık
kullanılan iki yöntem; immünhistokimya ve Floresan in situ hibridizasyon’ dur.
İmmünhistokimya, ELISA, Western blot CerbB-2 protein ekspresyonunu saptamada
kullanılan teknikler iken C-erbB-2 gen amplifikasyonunu göstermede kullanılan
testler Southern blot, slot blot, CISH, FISH, SISH ve PCR’dir. Blot ve PCR temelli
tekniklerde eş zamanlı morfolojiyi değerlendirmek mümkün olmazken, IHK ve in
situ
hibridizasyon
teknikleri
(CISH,
FISH,
SISH)
morfolojinin
de
değerlendirilebildiği, dilüsyonel artefaktlar göstermeyen ve daha standardize
edilebilir tekniklerdir. IHK kullanışlı, kolay, ve daha ucuz bir yöntem olmakla
birlikte doku sensitivitesi, antikor spesifite ve sensitivitesi, fiksasyon metodu,
skorlama gibi pek çok değişkenden etkilenir (Shah ve Chen 2011).
CerbB2 ‘nin IHK skorlaması şu şekildedir;
İnvaziv tümör hücrelerinde hiç membranöz boyanma izlenmezse veya %10
ve daha az hücrede inkomplet, belli belirsiz membran boyanması varsa skor 0,
İnvaziv tümör hücrelerinin %10’undan fazlasında membranı çepeçevre
sarmayan belli belirsiz membranöz boyanma varlığında skor 1,
İnvaziv tümör hücrelerinin en az %10’undan fazlasında membranı tam olarak
sarmayan zayıf-orta şiddette boyanma veya %10 ve daha az tümör hücresinde
membranı çepeçevre saran kuvvetli boyanma varlığı skor 2,
İnvaziv tümör hücrelerinin %10’undan fazlasında membranı çepeçevre saran
kuvvetli boyanma varlığında skor 3 olarak kabul edilir. (Shah ve Chen 2011).
In situ hibridizasyon testleri daha sensitif güvenilir ve tekrarlanabilir
yöntemlerdir. Başlıca in situ hibridizasyon yöntemleri; floresan in situ hibridizasyon
(FISH), kromojenik in situ hibridizasyon (CISH), silver in situ hibridizasyon (SISH)
ve brightfield double in situ hibridizasyon (BDISH)’dir. Bu yöntemlerden FISH,
16
SISH ve BDISH hem kromozom 17 hem de Her 2 gen kopya sayısını bir arada
değerlendirme olanağı verir. Her2 ve kromozom 17 probu bulunan kitlerde hücredeki
Her2 sinyali kromozom 17 sinyaline orantılanarak bulunur. Sadece Her2 probu olan
kitlerde ise hücredeki Her2 sinyali sayısına göre değerlendirme yapılır. Ancak bu
yöntem çift problu FISH testine göre daha az güvenilir bir metoddur. Kromozom 17
polizomisi sık görülen bir durumdur. İnvaziv meme karsinomlarının %20-30’unda
kromozom 17 kopyası 3 veya daha fazla sayıdadır. Bu vakalarda sadece HER2
probunun kullanılması yanlış pozitifliğe sebep olmaktadır. In situ hibridizasyon
yöntemleri doku fiksasyonu gibi faktörlerden daha az etkilenir. Gen amplifikasyonu
ve morfolojiyi aynı anda gösterilebilir. Olumsuz tarafı İHK’ya göre yüksek fiyatı,
teknik açıdan ise daha zor ve komplike olmasıdır (Shah ve Chen 2011).
1. 7. Meme Tümörlerinin Sınıflandırılması
Spesifiye edilemeyen invaziv karsinom (SEİK)
Meme karsinomlarının % 70-75 oranı ile en sık görülen subtipidir. DSÖ 2003
sınıflamasında “invaziv duktal karsinom, spesifiye edilemeyen” terimi kullanılırken,
DSÖ 2012 sınıflamasında ise “spesifiye edilemeyen invaziv karsinom” terimi
kullanılmıştır.
Tanısı
diğer
spesifik
tiplerin
ekarte
edilmesi
ile
konur.
Histopatololojik bulguları oldukça heterojen bir gruptur. İyi oluşmuş glandüler
yapılar, kordonlar, yuvalanmalar veya solid adalar oluşturabilir. Hücreler düşük
dereceden yüksek dereceye kadar nükleer atipi sergileyebilir. Mitoz ve nekroz
alanları değişkendir, çok az veya yaygın olarak görülebilir. Desmoplazi belirgin veya
minimaldir. Duktal karsinom in situ (DKİS) alanları tümöre eşlik edebilir. SEİK
tanısı için spesifik olmayan bu paternin tümörün % 50’sinden fazlasını oluşturması
gerekmektedir. % 50-10 oranında olduğunda ise mikst grupa dahil olur (mikst SEİK
ve lobüler karsinom gibi). E-kaderin tipik olarak membranöz boyanma gösterir ancak
bazı olgularda ekspresyon oranı düşük olabilir. ER pozitifliği % 70-80, CerB-B2
ekspresyonu % 10-15 oranında görülür. Tümör çapı, lenf nodu pozitifliği, histolojik
derece ve LVİ ile ilişkili olarak prognozda değişiklik izlenir (Schnitt ve Collins
2013).
17
İnvaziv lobüler karsinom (ILK)
İkinci sıklıkla görülen meme karsinomudur (% 5-15). Sıklıkla multifokal ve
bilateral olma eğilimindedir. % 70-80 oranında Lobüler karsinoma in situ (LKİS) ile
beraberlik gösteririr. Makroskopik olarak sınırları düzenli ya da düzensiz olabileceği
gibi bazen makroskopik olarak tespit edilemeyebilir. Küçük, nispeten uniform
neoplastik hücrelerin stromayı tek tek veya tek sıra halinde infiltrasyonu ile
karakterizedir. Bu hücreler sıklıkla duktusu konsantrik olarak sarar. Stromal
reaksiyon az veya yoktur. Hücrelerde intrasitoplazmik vakuol görülebilir. Nukleuslar
çoğunlukla ekzantirik yerleşimli ve küçüktür. Mitoz oranı düşüktür. E-Kaderin
ekspresyon kaybına bağlı olarak hücrelerde kohezyon görülür. % 15 oranında EKaderin ekspresyonu görülebilir. Ayrıca solid, alveolar, trabeküler ve pleomorfik
gibi çeşitli varyantlar görülebilir. Klasik invaziv lobüler karsinom tipik olarak ER,
PR pozitiftir, HER2 overekspresyonu nadirdir. Prognozu SEİK’e benzerdir (Schnitt
ve Collins 2013, Rosen 2009).
Tübüler karsinom
Tübüler karsinomun pür formu invaziv meme karsinomlarının yaklaşık %
2’sini oluşturur. Tümör tek sıra epitel hücreleri ile çevrili gland ve tübül yapılarının
dağınık proliferasyonu ile karakterizedir. Tübüler yapılar açık lümenli, köşeli ve oval
şekillidir. Düşük nükleer dereceli hücrelerde sıklıkla apikal sitoplazmik tümsek
izlenir. Desmoplastik stroma çoğunlukla mevcuttur. Tipik morfolojik özellikler
tümörün %90’ından fazlasında izleniyorsa “pür”, % 50-90’ınında izleniyorsa
“mikst” tip olarak adlandırılır. Büyük bir bölümü DKİS ile ilişkilidir. Flat epitelyal
atipi, LKİS ile atipik lobüler hiperplazi de tümöre eşlik edebilir. ER, PR daima
pozitiftir,
nadiren
Cerb-B2
ekspresyonu
izlenir.
Myoepitelyal
tabakasının
bulunmayışıyla sklerozan adenozisden ayırılır. Prognoz oldukça iyidir (Schnitt ve
Collins 2013, Rosen 2009).
18
Kribriform karsinom
Meme kanserlerinin yaklaşık % 0,3-0,8’ini oluşturur. Ortalama 53-58 yaş
aralığında görülür. Hafif nükleer pleomorfizme sahip, küçük hücrelerin kribriform tip
DKİS’ye benzer şekilde stromayı invazyonu ile karakterizedir. Lezyonun % 90’ından
fazlasını bu yapı oluşturuyor ise “pür” kribriform karsinom terimi kullanılır. %
50’den az oranda tübüler karsinom komponenti eşlik ediyorsa bu vakalar da
kribriform karsinom kategorisinde değerlendirilir. % 10-49 oranında başka bir
morfolojik tip (tübüler karsinom dışı) eşlik ediyorsa mikst tip olarak değerlendirilir.
Tipik olarak ER pozitiftir ve HER2 overekspresyonu içermezler. Hastalar mükemmel
prognoza sahiptirler, on yıllık sağkalım % 90’ın üzerindedir (Schnitt ve Collins 2013,
Rosen 2009).
Müsinöz karsinom
Meme karsinomlarının % 2’sini oluşturur. Ortalama görülme 70 yaş civarıdır.
Mamografik incelemede iyi sınırlı veya lobüler kitle şeklinde görülürler, nadiren
mikrokalsifikasyon içerirler. İnce kapiller vasküler yapıları içeren ince fibröz septalar
ile bölümlere ayrılmış müsin gölcükleri içerisinde yüzen tümör kümeleri ile
karakterizedir. Bazen glandüler, trabeküler, papiller veya mikropapiller yapı
görülebilir. Hücre nukleusları genellikle düşük veya orta derecelidir. Tümörün %
90’ından fazlasında bu özellikleri görmek gerekir. ER tipik olarak pozitiftir ve
genellikle CerB-B2 overekspresyonu içermezler. Kısmen iyi prognozludurlar
(Schnitt ve Collins 2013).
19
Tablo 1.2. Meme tümörlerinin sınıflandırılması (Lakhani ve ark 2012)
EPİTELYAL TÜMÖRLER
Mikroinvaziv karsinom
İnvaziv meme karsinomu
- Spesifiye edilemeyen invaziv karsinom
 Pleomorfik karsinom
 Osteoklast benzeri stromal dev hücreli
karsinom
 Koryokarsinomatöz özellikli karsinom
 Melanotik özellikli karsinom
- İnvaziv lobuler karsinom
 Klasik lobuler karsinom
 Solid lobuler karsinom
 Alveolar lobuler karsinom
 Pleomorfik lobuler karsinom
 Tubulolobuler karsinom
 Mikst lobuler karsinom
- Tübüler karsinom
- Kribriform karsinom
- Müsinöz karsinom
- Meduller özellikli karsinom
 Meduller karsinom
 Atipik meduller karsinom
 Meduller özellikli spesifiye
edilemeyen invaziv karsinom
- Apokrin diferansiasyonlu karsinom
- Taşlı yüzük hücre diferansiasyonlu k.
- İnvaziv mikropapiller karsinom
- Spesifiye edilemeyen metaplastik k.
 Düşük dereceli adenoskuamöz k.
 Fibromatozis benzeri metaplastik
karsinom
 Skuamöz hücreli karsinom
 İğsi hücreli karsinom
 Mezenkimal diferansiasyonlu
metaplastik karsinom
- Kondroid diferansiasyon
- Osseoz diferansiasyon
- Diğer tipler
 Mikst metaplastik karsinom
 Myoepitelyal karsinom
Nadir tipler
- Nöroendokrin özellikli karsinom
 Nöroendokrin tümör, iyi diferansiye
 Nöroendokrin karsinom, kötü
diferansiye (küçük hücreli k.)
 Nöroendokrin diferansiasyonlu k.
- Sekretuar karsinom
- İnvaziv papiller karsinom
- Asinik hücreli karsinom
- Mukoepidermoid karsinom
- Polimorfoz karsinom
- Onkositik karsinom
- Lipit-zengin karsinom
- Glikojen-zengin berrak hücreli karsinom
- Sebasöz karsinom
- Tükrük bezi/deri ekleri tipi tümörler
 Silindroma
 Berrak hücreli hidradenom
Epitelyal-myoepitelyal tümörler
- Pleomorfik adenom
- Adenomyoepitelyoma
 Karsinom içeren adenomyoepitelyoma
- Adenoid kistik karsinom
Prekursor lezyonlar
- Duktal karsinoma in situ
- Lobuler neoplazi
 Lobuler karsinoma in situ
- Klasik
- Pleomorfik
 Atipik lobuler hiperplazi
İntraduktal proliferatif lezyonlar
- Olağan duktal hiperplazi
- Flat epitelyal atipi içeren kolumnar hücre
lezyonları
- Atipik duktal hiperplazi
Papiller lezyonlar
- İntraduktal papillom
 Atipik hiperplazili intraduktal
papillom
 Duktal karsinoma in situlu intraduktal
papillom
 Lobuler karsinoma in situlu intraduktal
papillom
- İntraduktal papiller karsinom
- Enkapsüle papiller karsinom
 İnvazyonlu enkapsüle papiller
karsinom
- Solid papiller karsinom
 İn situ
 İnvaziv
(k: karsinom)
20
Benign epitelyal proliferasyonlar
- Sklerozan adenozis
- Apokrin adenozis
- Mikroglanduler adenozis
- Radial skar/kompleks sklerozan lezyon
- Adenomlar
 Tubuler adenom
 Laktasyon adenomu
 Apokrin adenom
 Duktal adenom
MEZENKİMAL TÜMÖRLER
- Nodüler fasiit
- Myofibroblastoma
- Desmoid tip fibromatozis
- İnflamatuar myofibroblastik tümör
- Benign vasküler lezyonlar
 Hemanjiom
 Anjiomatozis
 Atipik vasküler lezyonlar
- Psödoanjiomatöz stromal hiperplazi
- Granuler hücreli tümör
- Benign periferal sinir kılıfı tümörleri
 Nörofibrom
 Schwannom
- Lipom
 Anjiolipom
- Liposarkom
- Anjiosarkom
- Rabdomyosarkom
- Osteosarkom
- Leiomyom
- Leiomyosarkom
MEME BAŞININ TÜMÖRLERİ
- Meme başı adenomu
- Siringomatöz tümör
- Meme başının paget hastalığı
MALİGN LENFOMALAR
- Diffüz büyük B hücreli lenfoma
- Burkitt lenfoma
- T hücreli lenfoma
 Anaplastik büyük hücreli lenfoma,
ALK negatif
- Ekstranodal marjinal zon B hücreli
lenfoma
- Folliküler lenfoma
METASTATİK TÜMÖRLER
ERKEK MEMESİNİN TÜMÖRLERİ
- Jinekomasti
- Karsinom
 İnvaziv karsinom
 İn situ karsinom
KLİNİK PATERNLER
- İnflamatuar karsinom
- Bilateral meme karsinomu
FİBROEPİTELYAL TÜMÖRLER
- Fibroadenom
- Fillodes tümör
 Benign
 Borderline
 Malign
 Periduktal stromal tümör, düşük
dereceli
- Hamartom
21
Medüller özellikli karsinom
Meme karsinomlarının % 1’inden azını oluşturur. Ortalama 45-52 yaş
aralığında görülür. Tümör hücrelerinde % 75’den fazla oranda sinsityal büyüme
paterni izlenir. Çevrede lenfoplazmositik iltihabi infiltrasyon vardır. Mikroskopik
olarak iyi sınırlı tümörlerdir. Orta veya yüksek dereceli nukleusa sahiptirler. Tümör
içerisinde glandüler diferansiasyon görülmez. Bu tipik özelliklerin hepsini birden
içermeyen tümörler “atipik medüller karsinom” veya “medüller özellikler içeren
SEİK” olarak tanımlanır. Ancak bazı durumlarda net ayrım yapmak mümkün
olmayabilir, bu nedenle DSÖ 2012 sınıflamasında bu tümörler “medüller özellikli
karsinom” başlığı altında bir araya toplanmıştır. Tipik olarak ER, PR negatiftir ve
CerB-B2 overekspresyonu içermezler. BRCA-1 gen mutasyonuna sahip kadınlarda
meme kanserlerinin çoğu medüller özelliklere sahiptir. Genellikle bu tömörlerin
SEİK’den daha iyi prognoza sahip olduğu düşünülmektedir (Schnitt ve Collins 2013,
Rosen 2009).
İnvaziv mikropapiller karsinom
Meme karsinomlarının % 2’sinden azını oluşturur. Kliniğe solid kitle ile
başvururlar. Vasküler invazyona benzer berrak boşluklar içerisinde mikropapiller
veya tübüler-alveolar yapılar ile karakterize hücre kümelerinden oluşur. Kümelerdeki
hücreler iç tarafın dışa doğru yer değiştirmesi şeklinde tanımlanır, yani apikal yüzleri
dışa stromaya doğru polarizedir. Bu özellik EMA immünohistokimyasal boyama ile
daha iyi saptanır, SEİK’de EMA ile hücre gruplarının iç kısmında boyanma olurken,
invaziv mikropapiller karsinomda dış kısmında boyanma görülür. Fibrovasküler kor
içermezler. Nükleusta düşük- orta dereceli atipi izlenir. ER % 60-100 pozitiftir,
Cerb-B2 overekspresyonu yaklaşık üçte bir olguda izlenmiştir. Hastaların üçte
ikisinde tanı anında aksillar lenf nodu metastazı mevcuttur ve bu oran pür veya minör
komponent olanların her ikisinde de benzer özelliktedir. Bu nedenle invaziv meme
karsinomlarında mikropapiller komponent az bile görülse rapor edilmelidir (Schnitt
ve Collins 2013, Rosen 2009).
22
Spesifiye edilemeyen metaplastik karsinom
Meme karsinomlarının % 1’inden azını oluşturur. Morfolojik olarak heterojen
grup meme tümörleridir. Hem glandüler olmayan epitelyal hücreler (skuamöz
hücreler gibi) hem de mezenkimal hücre tipleri (iğsi, kondroid, myoid hücre gibi)
olabilir.
Skuamöz hücreli karsinom pür olarak nadirdir. Tümör iyi diferansiyeden kötü
diferansiyeye kadar değişkenlik gösterir. Bazı vakalarda skuamöz epitelle döşeli
tümör epidermal inklüzyon kistine benzeyebilir.
Mezenkimal diferansiasyonlu metaplastik karsinomlarda en sık görülen
heterolog eleman kıkırdak ve kemiktir. Bu elemanlar benign ya da malign karakterde
olabilir.
Düşük dereceli adenoskuamöz karsinomda dağınık infiltrasyon gösteren,
değişken oranlarda iyi gelişmiş gland yapıları ve solid kordonlar oluşturan skuamöz
diferansiasyon alanları tipiktir. Gland yapıları sıklıkla siringomatöz benzeri yapıda
uzamış,
lümenleri
komprese
olmuş
şekilde
izlenir.
Fibromatozis
benzeri
görünümdeki iğsi hücrelerden meydana gelen stroma bazen çok hücresel olabilir ve
atipi içerebilir.
Metaplastik karsinomların büyük kısmı ER, PR, HER2 negatiftir (Schnitt ve
Collins 2013, Rosen 2009).
Apokrin diferansiasyonlu karsinom
İnvaziv karsinomların pek çoğu apokrin diferansiasyon gösterir ancak pür
apokrin özellik gösteren karsinom % 1’den az oranda görülür. Geniş, köpüksü
granüler eozinofilik sitoplazmalı, yuvarlak nukleuslu, belirgin nukleollü hücreler
apokrin diferansiasyon için tipiktir. Pür apokrin sitoloji içeren tümörler alttaki
histolojik paterne göre tanımlanırlar (apokrin özellikli invaziv lobüler karsinom gibi).
23
ER, PR negatif, androjen reseptörü (AR) pozitiftir. HER2 overekspresyonu % 40-50
pozitiftir. Prognozu SEİK ile benzerdir (Schnitt ve Collins 2013, Rosen 2009).
Adenoid kistik karsinom
Meme karsinomlarının % 0,1’inden azını oluşturur. Genellikle altıncı-yedinci
dekatta görülür. Tükrük bezinde görülen adenoid kistik karsinom ile benzer
özelliktedir. Daima ER, PR, HER2 negatiftir. CD117 ekspresyonu tipiktir ancak
spesifik değildir. Hastalar iyi prognoza sahiptir (Schnitt ve Collins 2013, Rosen
2009).
Nöroendokrin özellikli karsinom
Meme karsinomlarının % 1’inden azını oluşturur. Çoğu hasta altıncı-yedinci
dekattadır. Hormon üretimine bağlı klinik sendrom oldukça nadirdir.
İyi diferansiye nöroendokrin tümör ince fibrovasküler bir stromada, yoğun
sellüler, solid adalar ve trabeküllerden oluşmaktadır. Hücreler iğsi şekilden
plazmasitoid ve geniş berrak hücrelere kadar değişkenlik gösterir. Morfolojik olarak
diğer bölgelerde görülen karsinoid tümör ile ayrımı yapılamaz.
Kötü diferansiye nöroendokrin karsinom/küçük hücreli karsinomun, akciğerin
küçük hücreli karsinomundan histolojik ve immunhistokimyasal bulgularla ayrımı
yapılamaz.
Nöroendokrin diferansiasyonlu invaziv meme karsinomu sıklıkla saptanır.
SEİK ve özellikle müsinöz karsinom olmak üzere diğer özel tiplerin % 30’undan
fazlasında nöroendokrin diferansiasyon tanımlanmıştır.
Kromogranin ve sinaptofizin ekspresyonu tipiktir. ER ve PR iyi diferansiye
tümörlerin çoğunda, kötü diferansiyelerin % 50’sinden fazlasında pozitiftir (Schnitt
ve Collins 2013, Rosen 2009).
24
1.8. Nükleer Morfometri
Patolojik incelemelerde ışık mikroskopinin yeri hücresel morfolojiyi
değerlendirmede oldukça subjektiftir. Aynı lezyona farklı patologlar farklı tanı
verebilmekte hatta aynı patolog aynı lezyona farklı zamanlarda farklı tanı
verebilmektedir. Bu nedenle morfolojik olarak birbiri arasında herhangi bir fark
izlenmeyen lezyonların farklı davranış sergilemeleri neticesinde, yeni tanı
yöntemlerine ihtiyaç duyulmuştur. Bu bakımdan kantitatif yöntemler, klasik patoloji
tanılarını daha güvenilir hale sokmak için başvurulabilecek önemli bir seçenek
olmaktadır (Baak ve ark 1987).
Bilgisayarlı görüntü analiz yöntemlerinin temelde kullanılma gayesi patolojik
değerlendirmelere objektiflik getirmektir. Görüntü analizi, tıp haricinde de sık olarak
kullanılan bir yöntemdir ve temelde matematiğin spesifik bir uzmanlık alanıdır.
Görüntü analizi maksadı ile kullanılan algoritmaların ve hesaplamaların tümü
matematik teorilerine dayanmaktadır. Görüntü analizinin tıpta uygulanması öncelikle
hücrelerin
belirli
bölümlerinin
uzunluklarının,
çaplarının,
çevrelerinin
ve
hiperkromazi derecelerinin basit sistemler aracılığıyla ölçülmesi ile başlamıştır.
Günümüzde teknolojideki gelişmeler neticesinde yapılan ölçümler oldukça hızlanmış
ve nispeten çeşitlenmiş olsa da temelde bu ilk ölçümlerden çok farklı olmamıştır.
Bütün bu ölçümler “morfometri” olarak isimlendirilir (Wolfe ve ark 2004).
Kantitatif ölçüm yöntemlerini “morfometrik” ve “dansitometrik” olarak iki
ana bölümde incelemek mümkündür. Morfometrik çalışmalarda boy, kalınlık, çevre,
çap, iki veya daha fazla ölçüm parametresinin birbirine oranı gibi değerler ve
bunlardan elde edilen istatistiksel veriler elde edilir (Baak ve ark 1987, Wydner ve
ark 2004). Dansitometrik çalışmalar ise bir boyanmanın yoğunluk derecesini
değerlendirerek, incelenen örnekte bulunan bir maddenin miktarı konusunda veri
sağlayabilir. DNA ölçümleri ve bazı immünohistokimyasal boyanma analizleri bu
grupta yer alır (Wydner ve ark 2004).
25
İlk olarak morfometrik incelemede, mikroskopta elde edilen görüntü bir video
kamera aracılığı ile bilgisayarlı dijital ortama aktarılır. Morfometrik yöntemler ile tek
boyutlu ölçütler [nükleer çap (en kısa, en uzun, ortalama), nükleoler çap, nükleus
sayısı, gland sayısı, mitoz sayısı, iki nükleus arası uzaklık, tabaka kalınlığı, bazal
membran kalınlığı, nükleus çevresi]; alan ölçütleri [nükleer alan, sitoplazma alanı,
gland alanı, seminifer tübül kesit alanı]; biçim ölçütleri ve oranlar [yuvarlaklık
indeksi (form faktörü), ağırlık merkezi, değişkenlik katsayısı, nükleus/sitoplazma
oranı, villus boyu/kript derinliği oranı, kromatin kondensasyon paterni]; stereolojik
ölçütler [nükleus hacmi, göreceli hacimler]; diğerleri [oryantasyon bozukluğunun
derecesi] gibi ölçümler yapılmaktadır (Wydner ve ark 2004).
Neoplastik ve nonneoplastik pek çok farklı dokuda morfometrik ölçümler
kullanılmaya imkan bulmuştur. Kolorektal poliplerde, çeşitli polipozis sendromları
gibi benign lezyonlar üzerine yapılmış çalışmalar mevcuttur (Fernández-López ve
ark 2001, Setälä ve ark 1997). Yine mide, kolon adenokarsinomlarında ve pankreas
tümörlerinde yapılan birçok araştırma mevcuttur (Nishihara ve ark 1993). Renal
hücreli
karsinomlarda,
mesanenin
ürotelyal
karsinomlarında
ve
prostatik
adenokarsinomlarda yapılmış çalışmalar mevcuttur (Çelik ve ark 2013, Özer ve ark
2002, Kefeli ve ark 2007). Bunlardan başka meme, larinks, tiroid karsinomlarında
yapılmış bir çok çalışma bulunmaktadır (Cui ve ark 2007, Dobros ve ark 1999, Wang
ve Ark 2005). Astrositom ve menengiom gibi santral sinir sistemi tümörlerinde,
rabdomyosarkom gibi malign mezenkimal tümörlerde ve malign mezotelyomayı da
içeren çok çeşitli alanlarda görüntü analiz yöntemi kullanılarak literatüre katkı
sağlayan çok sayıda araştırma yapılmıştır (Nafe ve ark 2005, Kıbıcı ve ark 2003,
Kazanowska ve ark 2004, Segers ve ark 1996).
Morfometrik analiz yöntemlerinde doğru öngürede bulunabilmek için doku
takip, fiksasyon ve koruma işlemleri büyük önem arz etmektedir. Bu yüzden bu
işlemlerin optimize ve standardize edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bundan başka
şekil analizi için seçilen alan büyüdükçe doğru analiz ve sonuçların tekrar edilebilme
oranının azaldığı; bu yüzden analizin, lezyonun bütün özelliklerini yansıtan mümkün
olduğunca küçük alanlarda yapılması gerektiği bildirilmiştir (Wydner ve ark 1991,
Collan ve ark 1987).
26
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Projemiz 12.01.2016 tarihli Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Girişimsel
Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurul Toplantısı’nda 2016 / 5 karar sayısı ile
kabul edilmiştir. Çalışmamızda 01.01.2010-01.11.2015 tarihleri arasında Selçuk
Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalına gönderilen mastektomi
materyallerinden
meme
karsinomu
tanısı
alan
ve
ER,
PR,
CerbB2
immümohistokimyasal boyaları uygulanmış 105 olgu incelenmiştir.
Olgulara ait yaş, tümör çapı, lenf nodu tutulumu, tutulan lenf nodu sayısı,
ekstrakapsüler yayılım, lenfovasküler invazyon, perinöral invazyon, nekroz varlığı,
histolojik subtip gibi prognostik parametreler ve immünohistokimyasal ER, PR,
CerB-B2 boyanma sonuçlarına ait bilgiler hasta patoloji raporlarından elde
edilmiştir. Hasta klinik evre ve uzak metastazına ait bilgilere hastanemiz Onkoloji
Polikliniğinde bulunan hasta dosyalarından ulaşılmış olup Hastanemiz Onkoloji
bölümünde takip edilmeyen olgular ve mastektomi öncesi neoadjuvan tedavi alan
olgular çalışmamıza dahil edilmemiştir.
Yaş:
Olgular yaş bakımından 55 yaşından büyük hastalar ve 55 yaşından küçük
hastalar şeklinde gruplandırılmıştır.
Tümör çapı:
Tümör boyutları TNM evrelemesine uygun olarak;
-2 cm ve altı,
-2 ile 5 cm arası ve
-5 cm ve üstü şeklinde 3 gruba ayrılmıştır.
Lenf Nodu Tutulumu:
Lenf nodu tutulumu gösteren olgular, tutulan lenf nodu sayısına göre;
-tutulum olmayan,
27
-1 ve 3 arası lenf nodu tutulumu gösteren,
-4 ve 9 arası lenf nodu tutulumu gösteren ve
-10 ve üzeri lenf nodu tutulumu gösteren olmak üzere 4 gruba ayrılmıştır.
Ekstrakapsüler Yayılım (EKY):
Olgular EKY bulunanlar ve EKY bulunmayanlar şeklinde iki gruba
ayrılmıştır.
Derecelendirme:
WHO 2012 daki derecelendirme sistemine göre; Derece 1, Derece 2 ve
Derece 3 şeklinde 3 grupta incelenmiştir.
Histolojik Subtip:
Olgular WHO 2012' deki histolojik subtiplerine göre gruplandırılmıştır.
Lenfovaskülerinvazyon (LVİ):
Olgular LVİ bulunanlar ve LVİ bulunmayanlar şeklinde iki gruba ayrılmıştır.
Perinöral İnvazyon (PNİ):
Olgular PNİ bulunanlar ve PNİ bulunmayanlar şeklinde iki gruba ayrılmıştır.
Tümör Nekrozu:
Olgular tümör nekrozu bulunanlar ve tümör nekrozu bulunmayanlar şeklinde
iki gruba ayrılmıştır.
28
Evre :
Olgular TNM 2010 (AJCC) evreleme sistemine göre Evre 1, Evre 2, Evre 3
ve Evre 4 olmak üzere 4 grupta incelenmiştir. Buna göre;
Evre 1: Evre IA ve evre IB,
Evre 2: Evre IIA ve evre IIB,
Evre3: Evre IIIA, Evre IIIB ve Evre IIIC,
Evre 4: Evre IV ' ü içermektedir.
Uzak Metastaz:
Olgular uzak metastaz olanlar ve uzak metastaz olmayanlar şeklinde iki gruba
ayrılmıştır.
İmmunohistokimyasal ER, PR boyanmaları:
-Boyanma göstermeyen: Grup 1,
-% 0-10 arası boyanma gösteren: Grup2,
-%10-75 arası boyanma gösteren: Grup 3,
-%75 ve üstü boyanma gösteren: Grup 4 olarak sınıflandırılmıştır (Onitilo ve
ark 2009).
İmmunohistokimyasal Cerb-B2 boyanması:
-Boyanma göstermeyen veya tümör hücrelerinin %10 veya azında, inkomplet,
soluk, membranöz boyanma; skor 0,
-Tümör hücrelerinin %10’ndan fazlasında, inkomplet, soluk, membranöz
boyanma; skor 1,
-Tümör hücrelerinin %10’ndan fazlasında, inkomplet ve / veya zayıf orta
derecede membranöz boyanma; skor 2,
-Tümör hücrelerinin %10’ndan fazlasında, komplet, kuvvetli membranöz
boyanma; skor 3 olarak sınıflandırılmıştır (Onitilo ve ark 2009).
29
Morfometrik Analiz:
Nükleer morfometrik ölçüm için her bir olguya ait tümörlü alanı en geniş
içeren hematoksilen-eozin boyalı preparat seçilmiştir. Zeissimager-D1 model ışık
mikroskobuna bağlı Axio Vision Release 4.8.2 SP1 marka dijital görüntü analiz
sistemi ile 400X büyütmede fotoğraflar elde edilmiştir. Elde edilen fotoğraflardan
bilgisayar faresi kullanılarak manuel olarak ölçüm yapılmıştır. Morfometrik
parametre olarak her bir fotoğraf üzerinde ortalama 50 tümör hücresinin nükleus
alanı (ONA), nükleus çevresi (ONÇ), nükleus uzun çapı (ONUÇ), nükleus kısa çapı
(ONKÇ) ve nükleus yoğunluğu (ONY) ölçülüp, her olgu için ortalama değerler
hesaplanmıştır. Üst üste binmiş, ezilme artefaktı gösteren, nükleus sınırları net
seçilemeyen, nekrotik ve inflame alanlardaki tümör hücreleri ölçüme dahil
edilmemiştir.
Ölçüm sonucunda elde edilen verilerin, yaş, tümör çapı, lenf nodu tutulumu
varlığı, tutulan lenf nodu sayısı, ekstrakapsüler yayılım, lenfovasküler invazyon,
perinöral invazyon, klinik evre, uzak metastaz, nekroz varlığı, histolojik subtip ve
ER, PR, CerB-B2 immünohistokimyasal boyanma yüzdeleri ile arasındaki ilişki
istatistiksel yöntemlerle incelenmiştir. Ayrıca tüm olgularla birlikte IDK’lı olgularda
da kendi içinde NMP ile prognostik faktörler arasındaki ilişki incelenmiştir.
İstatistiksel Değerlendirme:
İstatiksel olarak verilerin değerlendirilmesinde SPSS-18 (Scientific Package
for
Social
Sciences)
programı
kullanılmıştır.
Klinikopatolojik
prognostik
parametrelerin nükleer morfometrik parametreler ile olan ilişkisi bağımsız T testi ve
OneWay ANOVA testleri ile değerlendirilmiştir. İkili gruplar (Yaş, lenf nodu
tutulum varlığı, EKY, LVİ, PNİ, tümör nekrozu varlığı) arasındaki karşılaştırma
bağımsız t-testi ile yapılmıştır. İkiden çok gruplar (Çap, tutulan lenf nodu sayısı,
histolojik derece, histolojik subtip, evre, ER, PR, Cerb-B2 ekspresyonu) arasındaki
karşılaştırma OneWay ANOVA testi ile yapılmıştır. İstatistiksel anlamlılık P<0,05
olarak kabul edilmiştir.
30
3. BULGULAR
Cinsiyet: Çalışmamızda 105 olgu mevcut olup tümü kadındır.
Yaş: Olguların ortalama yaşı 55'tir (24-84). Olgular 55 yaşından büyük hastalar ve
55 yaşından küçük hastalar şeklinde gruplandırılmıştır. 55 yaşından büyük 55 hasta
(% 52), 55 yaşından küçük 50 hasta (% 48) mevcuttur. Çalışmamızda yaş ile ONA
(p=0,947), ONÇ (p=0,959), ONUÇ (p=0,569), ONKÇ (p=0,959), ONY (P=0,906)
arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (Şekil 3.1, Tablo 3.1).
31
Şekil 3.1: Tüm olgularda yaş ile NMP'ler arasındaki ilişki
32
IDK'lı hastalar arasında 55 yaşından büyük 43 hasta (% 51,8), 55 yaşından
küçük 40 hasta (% 48,1) mevcuttur. IDK' lı hastalarda yaş ile ONA (p=0,691), ONÇ
(p=0,625), ONUÇ (p=0,835), ONKÇ (p=0,610), ONY (P=0,498) arasında
istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (Şekil 3.2, Tablo3.2).
33
Şekil 3.2: IDK'lı olgularda yaş ile NMP'ler arasındaki ilişki
34
Tablo 3.1: Tüm olgularda yaş, EKY, LVİ, PNİ, nekroz, uzak metastaz ve lenf nodu tutulumu ile NMP ilişkisi
ALAN
TÜMÜ
YAŞ
EKY
LN TUT
LVİ
NEKROZ
PNİ
UZAK
METASTAZ
55 ve altı
N(%)
x  ss
55(%52,83)
57,54±19,80
ÇEVRE
p
x  ss
50(%47,17)
57,31±14,66
YOK
78(%74,28)
57,86±17,78
VAR
27(%25,72)
56,21±16,87
YOK
40(%38,09)
57,37±16,84
VAR
65(%61,91)
57,46±17,96
YOK
62(%59,03)
58,62±17,86
VAR
43(%40,97)
55,68±16,96
YOK
76(%72,38)
54,81±17,56
VAR
29(%27,61)
64,36±15,48
YOK
89(%84,75)
57,83±17,49
VAR
16(%15,25)
55,16±17,80
YOK
73(%68,86)
58,10±18,09
VAR
9(%31,14)
60,88±14,58
p
28,32±5,14
0,947
55 üstü
UZUNÇAP
28,08±4,40
0,981
28,42±4,70
27,82±4,55
30,17±3,75
27,55±5,12
29,39±3,53
8,55±1,61
8,90±0,80
9,31±1,24
8,43±1,71
9,11±1,35
790,46±158,50
0,903
809,51±156,46
0,291
803,38±142,51
0,006*
750,69±210,90
0,222
788,83±167,81
0,450
8,74±1,47
0,778
0,839
774,94±169,85
0,537
8,73±1,41
0,639
8,75±1,51
0,572
8,58±1,47
794,42±176,36
786,40±176,88
0,875
8,45±1,46
0,014*
8,73±1,38
0,483
28,45±4,79
0,660
9,24±1,19
787,01±161,42
0,744
8,75±1,45
0,325
8,50±1,44
0,009*
28,43±4,49
0,577
8,54±1,40
8,70±1,53
0,906
786,95±170,65
8,65±1,33
0,731
8,81±1,42
0,383
27,59±4,68
0,011*
8,66±1,44
8,60±1,47
p
790,77±160,69
8,71±1,45
0,668
x  ss
0,959
8,68±1,18
8,76±1,38
0,709
28,62±4,60
0,398
8,60±1,25
p
8,69±1,67
8,74±1,47
0,618
x  ss
0,569
8,79±1,22
28,43±4,71
27,92±4,24
p
8,63±1,58
0,959
28,28±3,91
0,671
x  ss
YOĞUNLUK
KISAÇAP
789,68±150,80
0,985
773,01±167,69
0,480
839,12±106,04
0,253
*(p<0,05)
35
Tablo 3.2: IDK’lı olgularda yaş, EKY, LVİ, PNİ, nekroz, uzak metastaz ve lenf nodu tutulumu ile NMP ilişkisi
ALAN
YAŞ
N(%)
x  ss
55 ve altı
43(%51,82)
60,26±18,62
55 üstü
40(%48,18)
58,82±14,84
YOK
58(%69,91)
60,57±16,72
EKY
LN TUT
LVİ
NEKROZ
PNİ
UZAK
METASTAZ
25(%30,19)
57,09±16,82
YOK
32(%38,53)
58,42±17,06
VAR
51(%61,47)
60,21±16,65
YOK
50(%60,27)
60,36±17,73
VAR
33(%39,73)
58,30±15,29
YOK
57(%68,66)
57,11±16,94
VAR
26(%31,34)
64,36±15,48
YOK
69(%83,15)
59,83±17,33
VAR
14(%16,85)
58,08±13,92
YOK
59(%88,05)
61,15±16,82
VAR
p
x  ss
28,61±4,03
p
29,19±4,21
28,91±4,49
28,49±3,62
29,26±4,37
0,735
9,24±1,19
8,84±1,14
29,98±3,28
8,72±1,27
0,137
807,69±144,12
0,018*
750,69±210,90
0,142
785,94±175,37
0,766
801,88±147,70
0,744
776,27±177,99
0,462
9,33±1,27
0,494
821,81±157,45
8,96±1,31
0,961
9,01±0,78
798,53±164,13
766,39±176,29
8,84±1,39
9,03±1,36
0,656
772,58±181,19
0,446
8,58±1,37
0,856
0,573
0,991
9,31±1,24
0,498
804,56±178,16
8,82±1,25
0,084
p
781,92±167,79
8,82±1,45
8,91±1,36
0,731
8,91±1,37
0,463
8,73±1,35
776,36±171,44
0,484
8,68±1,36
0,938
x  ss
801,30±170,07
0,610
8,66±1,48
8,77±1,20
0,042*
p
8,89±1,32
8,98±1,39
28,17±4,49
0,714
8,91±1,29
0,667
28,59±3,87
8,75±1,22
0,313
8,88±1,38
0,341
x  ss
8,90±1,51
0,835
8,68±1,23
29,00±4,66
30,17±3,75
p
8,99±1,35
28,27±4,55
0,056
8,93±1,19
0,326
28,13±4,21
0,630
x  ss
YOĞUNLUK
KISA ÇAP
8,87±1,45
0,625
29,14±4,39
0,577
63,26±13,60
UZUN ÇAP
29,07±4,67
0,691
0,378
VAR
8(%11,95)
ÇEVRE
0,443
826,16±105,47
*(p<0,05)
36
Histolojik Subtip: Çalışmamızda 83 olgu (% 79) IDK, 9 olgu (% 8,5) ILK, 3 olgu
(% 2,8) apokrin diferansiasyonlu karsinom (Şekil 3.3), 2 olgu (% 1,9) müsinöz
karsinom (Şekil 3.4), 2 olgu (% 1,9) tubüler karsinom (Şekil 3.5), 1 olgu (% 0,9)
kribriform karsinom, 1 olgu (% 0,9)
sekretuar karsinom, 1 olgu (% 0,9)
noröendokrin özellikli karsinom (Şekil 3.6), 1 olgu (% 0,9) medüller karsinom, 1
olgu (% 0,9) invaziv papiller karsinom, 1 olgu (% 0,9) invaziv mikropapiller
karsinom (Şekil 3.7) olarak belirlenmiştir. Histolojik tipler arasında NMP
bakımından farklılık olup olmadığı araştırılmıştır.
Şekil 3.3: Apokrin diferansiasyonlu meme karsinomu
37
Şekil 3.4: Memenin müsinöz karsinomu
Şekil 3.5: Memenin tubüler karsinomu
38
Şekil 3.6: Nöroendokrin özellikli meme karsinomu
Şekil 3.7: Memenin mikropapiller karsinomu
39
Tüm histolojik subtipler tek tek karşılaştırıldığında ONA (p=0,120), ONÇ
(p=0,178), ONUÇ (p=0,058), ONKÇ (p=0,235), ONY (P=0,691) bakımından
anlamlı farklılık izlenmemiştir.
Histolojik subtipler IDK, ILK ve diğer subtipler şeklinde 3 grup halinde
incelendiğinde gruplar arasında ONA (p=0,100), ONÇ (p=0,126), ONUÇ (p=0,068),
ONKÇ (p=0,168), ONY (P=0,777) bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık
izlenmemiştir.
Histolojik subtipler IDK ile diğer tüm subtipler şeklinde 2 grup halinde
karşılaştırıldığında ONUÇ (p=0,04) bakımından gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılık izlenmiştir. Buna göre IDK'lı hastalarda, diğer subtipli hastalara
göre ONUÇ (P=0,004) yüksektir. ONA (p=0,107), ONÇ (p=0,127), ONKÇ
(p=0,292), ONY (P=0,707) bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık
izlenmemiştir (Şekil 3.8, Tablo 3.3).
40
41
Şekil 3.8: IDK ile diğer subtiplerin NMP bakımından karşılaştırılması
Tümör Derecesi: IDK; Derece 1 (Şekil 3.9), derece 2 (Şekil 3.10) ve derece 3 (Şekil
3.11) şeklinde gruplandırılıp kendi içinde ve ILK (Şekil 3.12) ile karşılaştırılmıştır.
IDK derece 3 ile derece 1 arasında ONA (p=0,020) ve ONKÇ (p=0,045)
bakımından anlamlı farklılık izlenmiştir. Buna göre derece 3 IDK'lı hastalarda derece
1 IDK'lı hastalara göre ONA (p=0,020) ve ONKÇ (p=0,045) yüksektir (Şekil 3.13).
ONÇ (p=0,066), ONUÇ (p=0,111), ONY (P=0,767) bakımından ise anlamlı farklılık
saptanmamıştır (Tablo 3.4).
IDK derece 3 ile ILK arasında ONA (p=0,009), ONÇ (p=0,02), ONUÇ
(p=0,014), ONKÇ (p=0,020) bakımından anlamlı farklılık izlenmiştir (Şekil 3.13).
Buna göre derece 3 IDK'lı hastalarda, ILK'lı hastalara göre ONA (p=0,009), ONÇ
(p=0,02), ONUÇ (p=0,014), ONKÇ (p=0,020) yüksektir. ILK’lı hastalar ile derece 3
dışında tümör derecesine sahip IDK'lı hastalar arasında NMP bakımından anlamlı
farklılık saptanmamıştır (Tablo 3.4).
42
Şekil 3.9: Derece 1 invaziv duktal karsinom
Şekil 3.10: Derece 2 invaziv duktal karsinom
43
Şekil 3.11: Derece 3 invaziv duktal karsinom
Şekil 3.12: İnvaziv lobüler karsinom
44
45
Şekil 3.13: Derece1 IDK, derece2 IDK, derece3 IDK ve ILK'nın NMP
bakımından karşılaştırılması
46
TABLO 3.3: Tüm olgularda histolojik subtipler ile NMP arasındaki ilişki
ALAN
IDK
HİSTOLOJİK
SUBTİP
N(%)
x  ss
83(%79,05)
58,83 ±16,98
ÇEVRE
x  ss
p
p
28,64±4,41
0,107
DİĞERLERİ
22(%20,95)
UZUN ÇAP
52,07±18,71
x  ss
p
8,84±1,33
x  ss
p
8,76±1,38
0,127
26,97±5,04
YOĞUNLUK
KISA ÇAP
p
785,87±170
0,292
0,040*
8,15±1,59
x  ss
8,39±1,71
0,707
800,77±145,37
Tablo 3.4: IDK dereceleri ve ILK ile NMP arasındaki ilişki
ALAN
N(%)
IDK
&
ILK
x  ss
ÇEVRE
p
x  ss
UZUN ÇAP
p
x  ss
YOĞUNLUK
KISA ÇAP
P
x  ss
p
x  ss
ıdk1 21(%22,82) 55,03±17,24
27,64±4,53
8,60±1,43
8,35±1,51
821,07±157,74
ıdk2 41(%44,56) 58,04±15,40
28,59±4,18
8,80±1,18
8,75±1,27
772,03±180,62
ıdk3 21(%22,82) 66,69±16,94
ılk
9(%9,78)
45,77±18,58
0,010*
30,48±4,09
25,39±5,49
0,021*
9,38±1,37
7,76±1,62
0,020*
9,42±1,20
7,81±1,90
0,012*
786,01±165,71
p
0,726
775,07±133,34
*(p<0,05)
47
Tümör Çapı: 44 hastada (% 41,9) 2 cm ve altı, 47 hastada (% 44,7) 2 ile 5 cm arası,
14 hastada (% 13,3) 5 cm üstü tümör çapı izlenmiştir. Çalışmamızda 5 cm üstü tümör
çapına sahip olgularda, 2 cm ve altı tümör çapına sahip olgulara göre ONY (p=0,043)
anlamlı yüksek bulunmuştur. Tümör çapı ile ONA (p=0,795), ONÇ (p=0,865),
ONUÇ (p=0,943), ONKÇ (p=0,658) arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki
saptanmamıştır (Şekil 3.14, Tablo 3.5).
48
Şekil 3.14: Tüm olgularda tümör çapı ile NMP'ler arasındaki ilişki
49
IDK'lı hastalar arasında 37 hastada (% 44,5) 2 cm ve altı, 36 hastada (% 43,3)
2 ile 5 cm arası, 10 hastada (% 12) 5 cm üstü tümör çapı izlenmiştir (Tablo 3.4).
IDK'lı hastalar arasında da 5 cm üstü tümör çapına sahip olgularda, 2 cm ve altı
tümör çapına sahip olgulara göre ONY (p=0,010) anlamlı yüksek bulunmuş olup
ONA (p=0,415), ONÇ (p=0,488), ONUÇ (p=0,705), ONKÇ (p=0,268) istatistiksel
olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (Şekil 3.15, Tablo 3.5).
50
Şekil 3.15:IDK'lı olgularda tümör çapı ile NMP'ler arasındaki ilişki
51
Tablo 3.5: Tüm olgularda ve IDK’lı olgularda tümör çapı ve NMP arasındaki ilişki
ALAN
x  ss
N(%)
ÇAP
TÜM
OLGULAR
ÇAP (IDK)
ÇEVRE
p
x  ss
UZUN ÇAP
p
x  ss
YOĞUNLUK
KISA ÇAP
p
x  ss
p
x  ss
𝟐 ≤
44(%41,9)
56,96±17,43
𝟐 < Ç𝑎𝑝 ≤ 5
47(%44,7)
56,95±18,14
>5
14(%13,3)
60,28±16,30
28,88±4,03
8,81±1,35
8,93±1,23
858,61±126,51
𝟐 ≤
37(%44,5)
57,57±16,16
4,49±0,72
1,33±0,21
1,31±0,21
183,91±29,83
𝟐 < Ç𝑎𝑝 ≤ 5
36(%43,3)
59,79±18,32
>5
10(%12,0)
64,94±12,88
28,14±4,92
0,795
0,415
28,25±4,48
4,58±0,75
2,85±0,82
8,70±1,46
0,865
0,488
8,66±1,41
1,39±0,22
1,10±0,31
8,55±1,49
0,943
0,705
8,73±1,50
1,53±0,25
0,83±0,24
p
741,42±178,86
0,658
0,268
811,24±151,24
147,88±24,31
0,026*
0,010*
133,08±38,41
*(p<0,05)
52
Lenf Nodu Tutulumu ve Sayısı: Çalışmamızda 65 olguda (% 61,9) lenf nodu
tutulumu izlenirken, 40 olguda (% 38) lenf nodu tutulumu izlenmemiştir. Lenf nodu
tutulumu gösteren ve göstermeyen hastalar arasında ONA (p=0,981), ONÇ
(p=0,709), ONUÇ (p=0,731), ONKÇ (p=0,875), ONY (P=0,903)
bakımından
anlamlı farklılık izlenmemiştir (Şekil 3.16, Tablo 3.1).
53
Şekil 3.16: Tüm olgularda lenf nodu tutulumu ile NMP'lerin karşılaştırılması
54
Tüm olgularda tutulan lenf nodu sayısı ile ONA (p=0,861), ONÇ (p=0,675),
ONUÇ (p=0,785), ONKÇ (p=0,920), ONY (P=0,420) arasında istatistiksel olarak
anlamlı ilişki saptanmamıştır (Şekil 3.17, Tablo 3.6).
55
Şekil 3.17: Tüm olgularda metastatik lenf nodu sayısı ile NMP'ler arasındaki ilişki
56
IDK'lı hastalar arasında lenf nodu tutulumu gösteren 51 hasta (% 61,4), lenf
nodu tutulumu göstermeyen 32 (% 38,5) hasta mevcuttur. IDK'lı hastalarda lenf nodu
tutulumu ile ONA (p=0,630), ONÇ (p=0,341), ONUÇ (p=0,938), ONKÇ (p=0,446),
ONY (P=0,494) arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki izlenmemiştir (Şekil 3.18,
Tablo 3.2).
57
Şekil 3.18: IDK'lı olgularda lenf nodu tutulumu ile NMP'lerin karşılaştırılması
58
Ayrıca IDK' lı hastalarda tutulan lenf nodu sayısı ile ONA (p=0,773), ONÇ
(p=0,701), ONUÇ (p=0,973), ONKÇ (p=0,664), ONY (P=0,250) arasında
istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (Şekil 3.19, Tablo 3.6).
59
Şekil 3.19: IDK'lı olgularda metastatik lenf nodu sayısı ile NMP'ler arasındaki ilişki
60
Tablo 3.6: Tüm olguların ve IDK’lı olguların tutulan lenf nodu sayısı ile NMP arasındaki ilişki
ALAN
MET LN
(TÜM
OLGULAR)
MET LN
(IDK)
N(%)
x  ss
negatif
40(%38,2)
57,27±16,64
1-3
37(%35,2)
57,99±20,27
ÇEVRE
x  ss
p
UZUN ÇAP
28,05±4,34
8,76±1,36
28,32±5,22
8,63±1,62
0
,861
x  ss
p
29,60±3,92
8,64±1,31
,785
x  ss
p
8,73±1,70
811,14±149,69
0
0
,920
14(%13,3)
59,74±15,30
10<
14(%13,3)
54,30±15,13
27,64±4,20
8,46±1,28
8,50±1,35
726,63±165,02
negatif
33(%39,75)
58,26±16,83
28,24±4,49
8,88±1,36
8,66±1,34
776,11±179,60
1-3
26(%31,32)
62,23±18,46
29,45±4,48
8,98±1,40
4-9
13(%15,66)
58,33±14,94
10<
11(%13,25)
57,75±14,79
,773
0
29,31±3,92
28,52±4,24
,701
8,89±1,18
8,77±1,27
,973
8,86±1,33
796,89±171,50
9,08±1,44
827,78±156,53
0
0
8,73±1,29
8,72±1,39
p
789,05±189,05
4-9
0
8,97±1,77
x  ss
p
0
,675
YOĞUNLUK
KISA ÇAP
,664
801,00±177,79
0
,420
0
,250
709,99±155,73
*(p<0,05)
61
Ekstrakapsüler yayılım (EKY) : Lenf nodu tutulumu gösteren hastaların 27'sinde
(% 25,7) EKY izlenirken, 78 hastada (% 74,2) EKY izlenmemiştir. EKY izlenen
hastalarla EKY izlenmeyen hastalar arasında ONA (p=0,671), ONÇ (p=0,618),
ONUÇ (p=0,668), ONKÇ (p=0,744), ONY (P=0,839)
bakımından anlamlı
istatistiksel farklılık izlenmemiştir (Şekil 3.20, Tablo 3.1).
62
Şekil 3.20: Tüm olgularda EKY ile NMP'ler arasındaki ilişki
63
IDK'lı hastalar arasında EKY izlenen 25 hasta (% 30,1), EKY izlenmeyen 58
(% 69,9) hasta mevcuttur. IDK' lı hastalarda EKY izlenen hastalarla EKY
izlenmeyen hastalar arasında ONA (p=0,378), ONÇ (p=0,326), ONUÇ (p=0,313),
ONKÇ (p=0,484), ONY (P=0,573)
bakımından anlamlı istatistiksel farklılık
izlenmemiştir (Şekil 3.21, Tablo 3.2).
64
Şekil 3.21: IDK'lı olgularda EKY ile NMP'ler arasındaki ilişki
65
Lenfovasküler İnvazyon (LVİ): 43 hastada (% 40.9) LVİ izlenirken, 62 hastada (%
59) LVİ izlenmemiştir. LVİ olan hastalar ile LVİ olmayan hastalar arasında ONA
(p=0,398), ONÇ (p=0,383), ONUÇ (p=0,325), ONKÇ (p=0,537), ONY (P=0,291)
bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (Şekil 3.22, Tablo
3.1).
66
Şekil 3.22: Tüm olgularda LVİ ile NMP'ler arasındaki ilişki
67
IDK'lı hastalar arasında LVİ olan 33 hasta (% 39,7), LVİ olmayan 50 (%
60,92) hasta mevcuttur. IDK'lı hastalarda LVİ olan hastalar ile LVİ olmayan hastalar
arasında ONA (p=0,577), ONÇ (p=0,667), ONUÇ (p=0,463), ONKÇ (p=0,991),
ONY (P=0,137) bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır
(Şekil 3.23, Tablo 3.2).
68
Şekil 3.23:IDK'lı olgularda LVİ ile NMP'ler arasındaki ilişki
69
Perinöral İnvazyon (PNİ) :16 hastada (%15,2) PNİ izlenirken, 89 hastada (%84,7)
PNİ görülmemiştir. PNİ olan hastalar ile PNİ olmayan hastalar arasında ONA
(p=0,577), ONÇ (p=0,483), ONUÇ (p=0,639), ONKÇ (p=0,450), ONY (P=0,985)
bakımından anlamlı farklılık izlenmemiştir (Şekil 3.24, Tablo 3.1).
70
Şekil 3.24: Tüm olgularda PNİ ile NMP'ler arasındaki ilişki
IDK'lı hastalar arasında PNİ olan 14 hasta (% 16,8), PNİ olmayan 69 (%
83,1) hasta mevcuttur. IDK'lı hastalarda PNİ olan hastalar ile PNİ olmayan hastalar
71
arasında ONA (p=0,714), ONÇ (p=0,731), ONUÇ (p=0,856), ONKÇ (p=0,766),
ONY (P=0,744) bakımından anlamlı farklılık izlenmemiştir (Şekil 3.25, Tablo 3.2).
72
Şekil 3.25: IDK'lı olgularda PNİ ile NMP'ler arasındaki ilişki
Evre: Mevcut hastalar evrelerine göre Evre 1, Evre 2, Evre 3 ve Evre 4 olmak üzere
4 grupta incelenmiştir. Evre 1 de 13 hasta (% 15,86), evre 2 de 34 hasta (% 41,47),
evre 3 de 26 hasta (% 31,70), evre 4 de 9 hasta (% 10,97) mevcuttur. Hasta evreleri
arasında ONA (p=0,979), ONÇ (p=0,823), ONUÇ (p=0,954), ONKÇ (p=0,891),
ONY (P=0,717) bakımından anlamlı istatistiksel farklılık saptanmamıştır (Şekil 3.26,
Tablo 3.7).
73
74
Şekil 3.26: Tüm olgularda Klinik evre ile NMP'ler arasındaki ilişki
IDK'lı hastalar arasında Evre 1 de 11 hasta (% 16,42), evre 2 de 28 hasta (%
41,79), evre 3 de 20 hasta (% 29,85), evre 4 de 8 hasta (% 11,84) incelenmiştir.
IDK'lı hastalarda hasta evreleri arasında ONA (p=0,977), ONÇ (p=0,782), ONUÇ
(p=0,999), ONKÇ (p=0,818), ONY (P=0,760) bakımından anlamlı istatistiksel
farklılık saptanmamıştır (Şekil 3.27, Tablo 3.7).
75
76
Şekil 3.27: IDK'lı olgularda Klinik evre ile NMP'ler arasındaki ilişki
77
Tablo : 3.7 Tüm olgularda ve IDK’lı olgularda evre ile NMP arasındaki ilişki
ALAN
N(%)
EVRE
(TÜM
OLGULAR)
EVRE
(IDK)
x  ss
evre1
13(%15,86)
57,95±15,01
evre2
34(%41,47)
58,21±20,28
ÇEVRE
p
x  ss
UZUN ÇAP
p
28,66±3,68
p
8,90±1,17
28,01±5,42
0,979
x  ss
x  ss
p
8,62±1,24
8,67±1,73
0,823
YOĞUNLUK
KISA ÇAP
776,71±187,34
0,891
0,717
evre3
26(%31,70)
58,05±17,07
28,93±4,50
8,78±1,40
8,75±1,38
773,12±151,78
evre4
9(%10,97)
60,88±14,58
29,39±3,53
8,90±0,80
9,11±1,35
839,12±106,04
evre1
11(%16,42)
59,78±15,55
29,14±3,77
9,05±1,22
8,73±1,29
741,02±149,89
evre2
28(%41,79)
61,38±18,85
28,79±4,93
0,977
9±1,50
0,782
9,00±1,42
0,999
p
763,14±155,13
8,79±1,65
0,954
x  ss
788,21±195,46
0,818
0,760
evre3
20(%29,85)
63,26±13,60
29,98±3,28
9,01±1,28
9,33±1,27
826,16±105,47
evre4
8(%11,84)
61,58±15,15
29,97±3,93
9,07±0,78
9,02±1,23
778,93±172,22
78
Uzak metastaz: Olguların 9’unda (% 31,14) uzak metastaz saptanmış olup, 73
olguda (% 68,86) uzak metastaz saptanmamıştır. Uzak metastazı olan olgular ile
uzak metastaz göstermeyen olgular arasında ONA (p=0,660), ONÇ (p=0,572),
ONUÇ (p=0,778), ONKÇ (p=0,480), ONY (P=0,253)
bakımından anlamlı
istatistiksel farklılık izlenmemiştir (Şekil 3.28, Tablo 1.1).
79
Şekil 3.28: Tüm olgularda uzak metastaz ile NMP'ler arasındaki ilişki
80
IDK'lı olguların 8’inde (% 11,95) uzak metastaz saptanmış olup, 59 olguda
(% 88,05) uzak metastaz saptanmamıştır. IDK'lı hastalarda uzak metastazı olan
olgular ile uzak metastaz göstermeyen olgular arasında ONA (p=0,735), ONÇ
(p=0,656), ONUÇ (p=0,961), ONKÇ (p=0,462), ONY (P=0,253) bakımından
anlamlı istatistiksel farklılık izlenmemiştir (Şekil 3.29, Tablo 3.1).
81
Şekil 3.29:IDK'lı olgularda uzak metastaz ile NMP'ler arasındaki ilişki
82
Nekroz: Çalışmamızda 29 (% 27,6) hastada tümör nekrozu mevcut olup, 76 (% 72,3)
hastada tümör nekrozu mevcut değildir. Tümör nekrozuna sahip hastalar ile tümör
nekrozu bulunmayan hastalar arasında ONA (p=0,011), ONÇ (p=0,009), ONUÇ
(p=0,014) ve ONKÇ (p=0,006) bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık
izlenmiştir. Buna göre tümör nekrozu olan olgularda ONA, ONÇ, ONUÇ ve ONKÇ
tümör nekrozu olmayan hastalardan yüksektir (Şekil 3.30). ONY (p=0,222)
bakımından ise 2 grup arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır (Tablo 3.1).
83
Şekil 3.30: Tüm olgularda tümör nekrozu ile NMP'ler arasındaki ilişki
84
IDK'lı hastalar arasında 26 (% 31,3) hastada tümör nekrozu mevcut olup, 57
(% 68,6) hastada tümör nekrozu mevcut değildir. Tümör nekrozuna sahip hastalar ile
tümör nekrozu bulunmayan hastalar arasında ONÇ (p=0,042), ve ONKÇ (p=0,018)
bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık izlenmiştir. Buna göre tümör nekrozu
olan olgularda ONÇ (p=0,042), ve ONKÇ (p=0,018) tümör nekrozu olmayan
hastalardan yüksektir (Şekil 3.31). ONA (p=0,056), ONUÇ (p=0,084), ONY
(P=0,142) bakımından iki grup arasında anlamlı farklılık izlenmemiştir (Tablo 3.2).
85
Şekil 3.31:IDK'lı olgularda tümör nekrozu ile NMP'ler arasındaki ilişki
86
ER: Çalışmamızda IHK ER boyanma yüzdesi ile NMP arasında ilişki olup olmadığı
araştırılmıştır. Buna göre ER ile boyanma göstermeyen 33 olgu (% 31,4), % 0-10
arası boyanma yüzdesine sahip 12 olgu (% 31,4), % 10-75 arası boyanma yüzdesine
sahip 23 olgu (% 21,9), % 75 ve üstü boyanma yüzdesine sahip 37 olgu (% 31,4) 4
grup halinde incelenmiştir. ER boyanma yüzdeleri ile ONA (p=0,186), ONÇ
(p=0,061), ONUÇ (p=0,152), ONKÇ (p=0,194), ONY (P=0,662) arasında anlamlı
farklılık izlenmemiştir (Şekil 3.32, Tablo 3.8).
87
Şekil 3.32: Tüm olgularda ER boyanma yüzdelerinin NMP'ler bakımından karşılaştırılması
88
IDK'lı hastalar arasında IHK ER boyanma yüzdesi ile NMP arasında ilişki
olup olmadığı araştırılmıştır. Buna göre ER ile boyanma göstermeyen 27 olgu (%
32,5), % 0-10 arası boyanma yüzdesine sahip 12 olgu (% 14,4), % 10-75 arası
boyanma yüzdesine sahip 17 olgu (% 20,4), % 75 ve üstü boyanma yüzdesine sahip
27 olgu (% 32,5) 4 grup halinde incelenmiştir. ER boyanma yüzdeleri ile ONA
(p=0,275), ONÇ (p=0,157), ONUÇ (p=0,403), ONKÇ (p=0,310), ONY (P=0,553)
arasında anlamlı farklılık izlenmemiştir (Şekil 3.33, Tablo3.8).
89
Şekil 3.33: IDK'lı olgularda ER boyanma yüzdelerininNMP'ler bakımından karşılaştırılması
90
Tablo 3.8: Tüm olgularda ve IDK’lı olgularda ER boyanma yüzdeleri ile NMP arasındaki ilişki
ALAN
N(%)
ER
(Tüm
Olgular)
ER
(IDK)
x  ss
ÇEVRE
p
x  ss
UZUN ÇAP
p
x  ss
p
x  ss
NEGATİF
33(%31,42)
62,81±15,95
30,07±3,84
9,15±1,21
9,13±1,27
<10
12(%11,42)
52,63±13,17
27,14±3,75
8,45±1,23
8,28±1,12
0,186
843,95±138,64
0,194
0,662
>75
37(%35,23)
55,63±17,44
27,64±4,57
8,59±1,31
8,53±1,53
785,74±150,25
NEGATİF
27(%32,5)
62,71±15,73
30,09±3,84
9,18±1,22
9,09±1,27
762,31±151,70
<10
12(%14,4)
52,63±13,17
10-75
17(%20,4)
62,22±18,65
29,18±4,73
8,96±1,57
9,00±1,37
777,75±234,85
>75
27(%32,5)
57,63±17,51
28,09±4,61
8,77±1,28
8,67±1,52
798,62±157,23
8,45±1,23
0,403
8,28±1,12
p
774,48±153,03
55,19±20,42
0,157
8,50±1,63
x  ss
23(%21,90)
27,14±3,75
8,37±1,79
0,152
p
10-75
0,275
27,44±5,38
0,061
YOĞUNLUK
KISA ÇAP
786,35±211,62
0,310
843,95±138,64
0,553
*(p<0,05)
91
PR: Çalışmamızda IHK PR boyanma yüzdesi ile NMP arasında ilişki olup olmadığı
araştırılmıştır. Buna göre PR ile boyanma göstermeyen 40 olgu (% 38), % 0-10 arası
boyanma yüzdesine sahip 10 olgu (% 9,5), % 10-75 arası boyanma yüzdesine sahip
23 olgu (% 21,9), % 75 ve üstü boyanma yüzdesine sahip 32 olgu (% 30,4) 4 grup
halinde incelenmiştir. PR boyanma yüzdeleri ile ONA (p=0,115), ONÇ (p=0,101),
ONUÇ (p=0,185), ONKÇ (p=0,105), ONY (P=0,488) arasında anlamlı farklılık
izlenmemiştir (Şekil 3.34, Tablo 3.9).
92
Şekil 3.34: Tüm olgularda PR boyanma yüzdelerinin NMP'ler bakımından karşılaştırılması
93
IDK'lı hastalar arasında IHK PR boyanma yüzdesi ile NMP arasında ilişki
olup olmadığı araştırılmıştır. Buna göre PR ile boyanma göstermeyen 33 olgu (%
39,7), % 0-10 arası boyanma yüzdesine sahip 8 olgu (% 9,6), % 10-75 arası boyanma
yüzdesine sahip 16 olgu (% 19,2), % 75 ve üstü boyanma yüzdesine sahip 26 olgu
(% 31,3) 4 grup halinde incelenmiştir. PR boyanma yüzdeleri ile ONA (p=0,157),
ONÇ (p=0,124), ONUÇ (p=0,225), ONKÇ (p=0,114), ONY (P=0,506) arasında
anlamlı farklılık izlenmemiştir (Şekil 3.35, Tablo 3.9).
94
Şekil 3.35: IDK'lı olgularda PR boyanma yüzdelerinin NMP'ler bakımından karşılaştırılması
95
Tablo 3.9: Tüm olgularda ve IDK'lı olgularda PR boyanma yüzdelerine göre NMP arasındaki ilişki
ALAN
PR
PR
x  ss
negatif
40(%38,61)
60,50±16,79
29,11±4,32
8,94±1,25
8,94±1,34
782,61±142,60
<15
10(%9,52)
45,88±14,63
25,23±4,19
7,85±1,47
7,74±1,23
830,52±161,43
10-75
23(%21,90)
58,59±15,67
28,68±3,83
8,71±1,34
8,88±1,17
819,47±174,44
>75
32(%30,47)
56,18±19,51
27,90±5,24
8,66±1,59
8,48±1,74
760,33±185,55
negatif
33(%39,73)
62,49±16,10
29,62±4,16
9,09±1,20
9,10±1,26
790,67±149,74
<15
8(%9,62)
48,22±15,35
0,115
p
0,101
25,74±4,51
0,157
(IDK)
x  ss
YOĞUNLUK
KISA ÇAP
x  ss
p
x  ss
UZUN ÇAP
N(%)
(TÜM
OLGULAR)
ÇEVRE
p
0,185
8,03±1,54
0,124
p
x  ss
0,488
0,085
7,91±1,32
0,225
p
847,28±150,71
0,506
0,114
10-75
16(%19,24)
61,23±14,58
29,36±3,56
8,99±1,20
9,00±1,11
810,16±179,89
>75
26(%31,31)
57,84±18,48
28,38±4,75
8,84±1,43
8,60±1,57
753,13±195,13
*(p<0,05)
96
CerB-B2: Çalışmamızda NMP ile İHK CerB-B2 boyanması arasındaki ilişki
karşılaştırılmıştır. 29 olguda (% 27,6) Skor 0, 3 olguda (% 2,8) skor 1, 31 olguda (%
29,5) skor 2, 42 olguda (% 40) skor 3 boyanma tespit edilmiştir. Buna göre skor 3
CerB-B2 boyanma gösteren olgularda, skor 2 CerbB2 boyanma gösteren olgulara
göre ONA (p=0,009), ONÇ (p=0,014), ONUÇ (p=0,006) ve ONKÇ (p=0,018)
istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Yine skor 3 CerbB2
boyanma, skor 0 CerB-B2 boyanmaya göre ONA (p=0,000), ONÇ (p=0,000), ONUÇ
(p=0,000) ve ONKÇ (p=0,000) bakımından anlamlı yüksek bulunmuştur (Şekil
3.36). Diğer skorlar arasında NMP bakımından anlamlı farklılık izlenmemiştir (Tablo
3.10).
97
Şekil 3.36: Tüm olgularda CerB-B2 boyanma skorlarının NMP'ler bakımından
karşılaştırılması
98
IDK'lı hastalar arasında NMP ile İHK CerB-B2 boyanması arasındaki ilişki
karşılaştırılmıştır. 19 olguda (% 22,8) skor 0, 2 olguda (% 2,4) skor 1, 25 olguda (%
30,1) skor 2, 37 olguda (% 44,5) skor 3 boyanma tespit edilmiştir. Buna göre skor 3
CerB-B2 boyanma gösteren olgularda, skor 2 CerB-B2 boyanma gösteren olgulara
göre ONA (p=0,013), ONÇ (p=0,018), ONUÇ (p=0,007) ve ONKÇ (p=0,021)
bakımından anlamlı yüksek bulunmuştur. Yine skor 3 CerbB2 boyanma gösteren
olgularda, skor 0 CerB-B2 boyanma gösteren olgulara göre ONA (p=0,000), ONÇ
(p=0,000), ONUÇ (p=0,000) ve ONKÇ (p=0,000) bakımından anlamlı yüksek
bulunmuştur (Şekil 3.37). Diğer skorlar arasında NMP bakımından anlamlı farklılık
izlenmemiştir (Tablo 3.10).
99
Şekil 3.37: IDK'lı olgularda CerB-B2 boyanma skorlarının NMP'ler bakımından
karşılaştırılması
100
Tablo 3.10: Tüm olgularda ve IDK’lı olgularda Cerb-B2 boyanma oranları ile NMP arasındaki ilişki
ALAN
N(%)
0
CERB-B2
(TÜM
OLGULAR)
1
2
3
0
1
CERB-B2
IDK
29(%27,6)
3(%2,9)
31(%29,5)
42(%40)
x  ss
ÇEVRE
p
48,19±15,44
p
25,99±4
51,58±35,86
x  ss
p
x  ss
p
8±1,33
7,91±3,34
0,000*
YOĞUNLUK
KISA ÇAP
7,98±1,31
26,30±11,12
0,000*
490,06±323,72
0,000*
0,012*
27,57±4,65
8,44±1,31
8,44±1,41
796,31±149,60
66,62±14,02
30,62±3,21
9,47±1,01
9,39±1,07
809,89±158,70
26,18±4,16
8,16±1,34
7,95±1,31
808,37±153,04
32,70±1,38
9,81±0,90
10,18±0,39
431,73±434,94
71,65±12,48
2
25(%30,1) 55,36±16,29
3
37(%44,5) 67,32±13,78
0,000*
27,82±4,71
30,81±3,14
0,000*
8,51±1,32
9,52±1,01
0,000*
8,52±1,39
9,44±1,05
p
781,96±149,03
8,11±3,29
0,000*
x  ss
54,47±16,37
19(%22,8) 49,44±15,93
2(%2,4)
x  ss
UZUN ÇAP
0,000*
787,70±159,13
0,024*
797,28±159,03
101
4. TARTIŞMA
Meme kanseri kadınlarda en sık görülen malign tümördür. Dünyada, yılda
ortalama 1 milyondan fazla meme kanseri tanısı almış kadın hasta vardır (Rosai
2004). Meme kanseri kadınlarda kansere bağlı ölümlerde akciğer kanserinden sonra
ikinci sırada yer almaktadır (Erhan ve ark 2007). Meme kanseri gelişmesinde bilinen
çeşitli faktörler mevcuttur. Bunlar arasında genetik yatkınlık, artmış östrojen
maruziyeti, cinsiyet, yaş, radyasyon, çeşitli toksinler, alkol ve sigara kullanımı, aşırı
kilo, diyet, diğer memede veya endometriumda karsinom varlığı gibi çeşitli faktörler
sayılabilir. Meme kanserinin prognozunu belirlemede yine önemli bir takım faktörler
mevcuttur. Bunlar; tümör çapı, lenf nodu tutulumu ve tutulan lenf nodu sayısı, uzak
metastaz, eşlik eden in situ karsinom varlığı, inflamatur karsinom varlığı, histolojik
derece, histolojik subtip, ER, PR, CerB-B2 İHK boyanma durumu, LVİ, PNİ,
neoadjuvan tedavi sonrası yanıt, proliferasyon indeksi, gen ekspresyon durumu ve
DNA profilidir (Kumar ve ark 2010).
Meme karsinomunun da içinde olduğu bir çok farklı kanser türünde, nükleer
morfometrinin prognostik önemi yapılan çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir (Baak ve
ark 1985; Kronqvist ve ark 1998; Parada ve ark 1999). Meme karsinomlarında
kalitatif değerlendirmenin yanında nükleer morfometrik ölçüm gibi kantitatif
yöntemlerin değeride gittikçe önem kazanmaktadır. (William ve ark 1997).
Nükleer morfometri pahalı olmayan donanımı, basit kullanım şekli ve
tekrarlanabilir sonuçları ile rutin patoloji pratiğinde kolaylıkla kullanılmaya imkan
sağlar. Subjektif yöntemlere göre morfometrik ölçüm daha az zaman kaybı sağlar ve
özel yetişmiş personel ihtiyacına daha az gereksinim duyar (Abdalla ve ark 2009).
Çeşitli otörler meme kanserlerinde nükleer ölçümün prognostik öneminden
bahsetmişlerdir. Benzer şekilde tiroid karsinomu, renal hücreli karsinom gibi farklı
tümörlerde de nükleus çapındaki değişikliklerin tümör prognozuyla ilişkili olduğu
gösterilmiştir. Meme kanserinin prognozunu belirlemede subjektif derecelendirme
sistemleri başarıyla kullanılmıştır ancak kantatif metodlar, standardizasyon ve doğru
ve kesin yöntemler günümüzde daha da önem kazanmaktadır. Son yıllarda meme
kanserinin erken tespiti ve modern tedavi yöntemlerinin gelişmesi hastalığın
102
prognozunu da etkilemektedir. Bu şekilde hastalığın natürünün değişmesi histolojik
derecelendirme sisteminin gelişmesini ve modifikasyonunu gerektirmektedir
(Buhmeida ve ark 2010).
Çalışmamızda meme karsinomlarında çeşitli prognostik faktörler ve
immünohistokimyasal belirteçler ile nükleer morfometrik parametreler arasındaki
ilişkiyi gözden geçirmeyi amaçladık.
Birçok çalışmada ONA, ONÇ, ONKÇ, ONUÇ gibi parametreler kullanılmış
ancak genellikle bir veya bir kaç parametre daha belirleyici olmuştur. Kronqvist ve
ark.'nın yaptığı çalışmada ONKÇ ile diğer NMP'e göre daha efektif sonuçlar
alınırken, Ikpatt ve ark., Abdalla ve ark. ve Buhmeida ve ark.'nın yaptığı
çalışmalarda ONA ile daha verimli sonuçlar elde edilmiştir. Bizim çalışmamızda da
ONA diğer parametrelere göre daha belirleyici olmuştur.
İnvaziv meme karsinomlu hastalarda, pozitif aksiller lenf nodu varlığı en
önemli prognostik faktördür (Schnitt ve Collins 2013). Literatürde lenf nodu
tutulumu ile NMP arasındaki ilişkiyi araştıran bir çok çalışma mevcuttur. Ikpatt ve
ark.' nın Afrikalı meme kanserli 129 hastada ONA, ONÇ, ONUÇ, ONKÇ'yı içeren
nükleer morfometri üzerinde yaptıkları çalışmada lenf nodu tutulumu olan hastalarda
lenf nodu tutulumu olmayan hastalara göre ONA'nın (p = 0.0202) anlamlı derecede
yüksek olduğu saptanmış ancak diğer NMP ile anlamlı ilişki saptanmamıştır. Abdalla
ve ark. 131 meme kanserli hastada ONA, ONÇ, ONUÇ, ONKÇ’yı içeren NMP ile
klinikopatolojik özellikler ve prognoz arasındaki ilişkiyi araştırdıkları çalışmada lenf
nodu tutulumu olan hastalarda, lenf nodu tutulumu olmayan hastalara göre ONA
(p=0.001), ONÇ (p=0.001), ONUÇ (p=0.005), ONKÇ (p=0.001) anlamlı yüksek
bulunmuştur. Buhmeida ve Ark. Sudi Arabistanlı meme kanserli hastalarda ONA,
ONÇ, ortalama nükleer çap ve yuvarlaklık
içeren NMP’nin prognoz üzerine
etkilerini araştırdıkları çalışmada lenf nodu tutulumu olan hastalarda lenf nodu
tutulumu olmayan hastalara göre ONÇ'nin (p<0.04) anlamlı derecede yüksek olduğu
saptanmış ancak diğer NMP ile anlamlı ilişki saptanmamıştır. Chiusa ve ark. nın
meme kanserli erkek hastalarda ONA ve ONÇ' yi içeren NMP ile prognoz ve hücre
proliferasyon aktivitesi, DNA içeriği, onkogen ekspresyonu arasındaki ilişkiyi
araştırdıkları çalışmada lenf nodu tutulumu olan hastalarla, lenf nodu tutulumu
103
olmayan hastalar arasında ONA (p=0.9) ve ONÇ (p=0.9) bakımından anlamlı
farklılık saptanmamıştır. Selvarajan ve ark.'nın yaptığı çalışmada Cerb-B2 pozitif
hastalar arasında lenf nodu tutulumu olan hastalar ile olmayan hastalar arasında
ONA, ONÇ ve yuvarlaklık bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık
saptanmamıştır. Çalışmamızda lenf nodu tutulumu olan hastalar ile lenf nodu
tutulumu
olmayan
hastalar
arasında
NMP
bakımından
anlamlı
farklılık
saptanmamıştır. Bu da literatürdeki bazı çalışmalar ile uyumlu iken, bazı çalışmaların
sonuçlarını ise desteklememektedir.
IDK ile karşılaştırıldığında medüller karsinom, kribriform karsinom, tübüler
karsinom, saf müsinöz karsinom, papiller karsinom ve sekretuar karsinom prognozu
daha iyi iken, taşlı yüzük hücreli karsinom, metaplastik karsinom, skuamoz hücreli
karsinom ve nöroendokrin özellikler içeren karsinomlar daha kötü prognozludurlar.
(Çakır ve ark 2009). Literatürde histolojik subtip ile NMP arasındaki ilişkiyi
inceleyen bir çok çalışma vardır. Ikpatt ve Ark.'nın yaptığı çalışmada IDK, ILK ve
diğer tipler olarak gruplandırdıkları histolojik subtip ile nükleer morfometri
karşılaştırılmasında, IDK' nın, hem ILK hem de diğer subtiplere göre ONA (p =
0.0011) bakımından yüksek olduğu saptanmış ancak diğer NMP bakımından anlamlı
farklılık saptanmamıştır. Abdalla ve ark.’nın yaptığı çalışmada IDK, ILK ve diğer
tipler olarak gruplandırılan histolojik tip ile nükleer morfometri karşılaştırılmasında
histolojik tiplerden IDK,
ILK'a göre ONA (p<0.001), ONÇ (p<0.001), ONUÇ
(p<0.001), ONKÇ (p<0.001) bakımından anlamlı yüksek bulunmuştur. Aynı
çalışmada diğer spesifik tipler, ILK'a göre tüm NMP (p<0.001) bakımından anlamlı
yüksek bulunmuştur. Yine bu çalışmada NMP, IDK da diğer özel tiplere göre hafif
yüksek bulunmuş ancak istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır.
Çalışmamızda da histolojik subtipler iler NMP arasındaki ilişki karşılaştırılmıştır.
IDK, ILK ve diğer tipler arasında 3 grup halinde yaptığımız karşılaştırmada
literatürden farklı olarak NMP bakımından anlamlı bir farklılık saptanmamıştır.
Bunun sebebi gruplar arası olgu sayısındaki belirgin fark olabilir. Literatürde
benzerine karşılaşmadığımız şekilde olgular; IDK ile diğer tüm tipler şeklinde 2 grup
halinde NMP bakımından karşılaştırıldığında IDK olgularında, diğer subtiplere göre
ONUÇ istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuş, diğer NMP bakımından IDK ve
diğer histolojik subtiplerin oluşturduğu grup arasında anlamlı farklılık izlenmemiştir.
104
Meme karsinomlarında histolojik derecenin yüksek olması, lenf nodu
tutulumu ve tümör çapından bağımsız olarak, uzak metastaz ve kısa sağkalım süresi
ile ilişkilidir (Elston ve Ellis 1991). Derece I tümörü olan olguların %85’i, derece
II’lerin %60’ı, derece III’lerin %15’i 10 yıllık sağkalım süresine sahiptir ( Kumar ve
ark. 2005). Literatürde IDK 'nın histolojik derecelerinin kendi içerisinde ve ILK ile
NMP ile arasındaki ilişkisini araştıran çeşitli çalışmalar mevcuttur. Ikpatt ve ark.' nın
yaptığı çalışmada IDK derece 3, IDK derece 1'e göre ONA (p < 0.0001) bakımından
anlamlı yüksek bulunmuştur. Chiusa ve ark.’nın yaptığı çalışmada derece 3, derece 1'
e göre ONA (p=0,001) ve ONÇ (p=0,0005) bakımından; derece 2, derece 1'e göre
ONA (p=0,01) ve ONÇ (p=0.005) bakımından istatistiksel olarak anlamlı yüksek
bulunmuştur. Abdalla ve ark. yaptığı çalışmada Derece 3 IDK olgularında derece 2
IDK olgularına göre tüm nükleer parametreler bakımından (p<0.001) istatistiksel
olarak anlamlı yüksek bulunmuştur. Buhmeida ve ark.' nın yaptığı çalışmada Derece
3 IDK, Derece 2 ve derece 1 IDK olgularına göre ONA (p<0.0001), ONÇ
(p<0.0001) ve ortalama çap (p<0.0001) bakımından anlamlı yüksek bulunmuş ancak
yuvarlaklık bakımından anlamlı farklılık bulunamamıştır. Selvarajan ve ark.'nın
yaptığı çalışmada Cerb-B2 pozitif tümörlü hastalarda arasında derece 3 tümörlü
hastalar derece 1 ve derece 2 tümörlü hastalara göre ONA (p=0.0095) ve ONÇ
(p=0,03) bakımından anlamlı yüksek bulunmuştur. Prvulovic ve ark.'nın 42 meme
kanserli hastada ince iğne aspirasyon sitolojisinde meme kanserinin farklı derece ve
tiplerinin morfometri ile ilişkisini araştırdıkları çalışmalarında IDK arasında derece 3
IDK'da, derece 2 IDK'a göre ONA (p<0,0253) ve ONÇ (p<0,000); derece 3 IDK'da,
derece 1 IDK'a göre ONA (p<0,000) ve ONÇ (p<0,000); derece 2 IDK'da, derece 1
IDK'a göre ONA (p<0,000) ve ONÇ (p<0,000) anlamlı yüksek bulunmuştur. IDK ile
ILK arasında; derece 3 IDK'da, ILK'a göre ONA (p<0,000) ve ONÇ (p<0,0243);
derece 2 IDK'da, ILK'a göre ONA (p<0,000) ve ONÇ (p<0,000); ILK'da, Derece 1
IDK'ye göre ONA (p<0,000) ve ONÇ (p<0,019) anlamlı yüksek bulunmuştur.
Çalışmamızda IDK; derece 1, derece 2 ve derece 3 şeklinde gruplandırılıp kendi
içinde ve ILK ile karşılaştırılmıştır. Literatürdeki çalışmalara benzer şekilde bizim
çalışmamızda da derece 3 IDK ONKÇ, derece 1 IDK'a göre anlamlı yüksek
bulunmuştur. Yine literatür ile uyumlu olarak Derece 3 IDK da, ONA, ONÇ, ONUÇ
ve ONKÇ, ILK'a göre anlamlı yüksek bulunmuştur.
105
Meme karsinomlarında primer tümör çapı, lenf bezi metastazı ve sağ kalım
oranları ile yüksek korelasyon göstermektedir (Yoshimoto ve ark 1993). Literatürde
tümör çapı ile NMP ilişkisini araştıran bir çok çalışma mevcuttur. Ikpatt ve ark.'nın
yaptıkları çalışmada 3 cm den büyük tümör çapına sahip olgularda, 3 cm den küçük
tümör çapına sahip olgulara göre (p<0.0001) ONA'nın anlamlı derecede yüksek
olduğu saptanmıştır. Abdalla ve ark.'nın yaptıkları çalışmada 3 cm den büyük tümör
çapına sahip olgularda, 3 cm den küçük tümör çapına sahip olgulara göre ONA
(p=0,03), ONÇ (p=0,04), ONUÇ (p=0,08), ONKÇ'nin (p=0,01) anlamlı yüksek
olduğu saptanmıştır. Laderkarl M.'nin memenin duktal karsinomlarında mitoz
sayısının ve ortalama nükleer alanın önemini araştırdığı çalışmada tümör çapının
yüksek olduğu olgularda ONA'nın (P = 0.04) arttığı saptanmıştır. Selvarajan ve
ark.'nın yaptığı çalışmada Cerb-B2 pozitif hastalar arasında tümör çapı 2 cm den
büyük hastlarda tümör çapı 2 cm ve daha küçük hastalara göre ONÇ'nin (p=0,046)
daha yüksek olduğu saptanmıştır. Tan ve ark.'nın duktal karsinoma in situ' lu
hastalarda patolojik parametrelerle ONA, ONÇ'yi içeren NMP arasındaki ilişkiyi
karşılaştırdıkları çalışmada tümör çapı ile ONA (p<0,01) ve ONÇ (p<0,01) arasında
anlamlı ilişki saptanmıştır. Çalışmamızda 5 cm üstü tümör çapına sahip olgularda, 2
cm ve altı tümör çapına sahip olgulara göre ONY anlamlı yüksek bulunmuştur.
Literatürdeki çalışmalardan farklı olarak tümör çapı ile diğer NMP arasında anlamlı
ilişki saptanmamıştır. Literatürdeki çalışmalarda olgular tümör çapına göre 2 gruba
ayrılarak NMP'ler bakımından karşılaşılaştırılmışken, çalışmamızda TNM evreleme
sistemine uygun olarak 4 grupta incelenmiştir. Tümör çapı ile NMP arasında
istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamış olmasının, gruplar arasındaki olgu
sayısı farklığından kaynaklanmış olabileceği düşünülebilir.
Meme kanserinde evreleme tedavinin belirlenmesinde temel kriterdir
(Tavasolli ve Devilee 2003). Literatürde evre ile NMP'ler arasındaki ilişkiyi
inceleyen bir kaç adet çalışma mevcuttur. Ikpatt ve ark.'nın hastaları klinik evrelere
göre Evre 1, 2, 3, 4 şeklinde gruplandırdıkları çalışmada Evre 4 hastalarda, evre 1
hastalara göre ONA (p = 0.0100) istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur.
Abdalla ve ark.'nın yaptıkları çalışmada yüksek evreye sahip hastalarda (Evre 3 ve 4)
düşük evreye sahip hastalara (Evre 1 ve 2) göre NMP yüksek bulunmuş ancak
istatistiksel olarak anlamlı bulgu saptanmamıştır. Çalışmamızda 4 kategoride
incelediğimiz klinik evre ile NMP arasındaki ilişki karşılaştırılmış ancak literatüdeki
106
bazı çalışmalardan farklı olarak anlamlı istatistiksel farklılık saptanmamıştır. Bu
durum gruplar arasındaki olgu sayısı farklılığından kaynaklanmış olabilir.
İnvaziv meme karsinomlarında santral ve yaygın nekroz, tümörün hızlı
büyüme oranını yansıttığı için prognostik olarak olumsuz bir özellik olarak kabul
edilmektedir (Jimenez ve ark 2001). Literatürde invaziv meme karsinomlu hastalarda
tümör nekrozu ile NMP'ler arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmaya rastlanmamıştır.
Tan ve Ark.'nın duktal karsinoma in situ' lu hastalarda patolojik parametrelerle ONA,
ONÇ'yi içeren NMP arasındaki ilişkiyi karşılaştırdıkları çalışmada ONA (p=0,0029)
ve ONÇ (p=0,0053) nekroz içeren olgularda, nekroz içermeyen olgulara göre daha
yüksek bulunmuştur. Çalışmamızda tümör nekrozu olan hastalar ile tümör nekrozu
olmayan hastalar NMP bakımından karşılaştırılmış, tümör nekrozuna sahip olan
hastalarda
ONA, ONÇ, ONUÇ ve ONKÇ anlamlı yüksek bulunmuştur. ONY
bakımından ise 2 grup arasında anlamlı farklılık bulunamamıştır.
Meme kanseri 25 yaşın altında nadirdir. Bu yaştan sonra menapoza kadar
devamlı artar ve daha sonraki dönemde bunu yavaş bir yükselme izler. Ortalama tanı
yaşı 64’dür (Kumar ve ark 2005). Buhmeida ve ark.' nın yaptığı çalışmada yaşı
ortalamanın üstünde olan hastalar ile yaşı ortalamanın altında olan hastalar arasında
ONA
(p=0,22)
bakımından
anlamlı
istatistiksel
farklılık
bulunamamıştır.
Çalışmamızdada Buhmeida ve ark.'nın çalışmasına benzer şekilde yaş ile NMP
arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır.
Lenfovasküler invazyon erken lokal rekürrens ve uzak metastazın önemli bir
belirleyicisidir (Tavasolli ve Devilee 2003). Literatürde LVİ ile NMP'ler arasındaki
ilişkiyi inceleyen bir kaç adet çalışma mevcuttur. Buhmeida ve ark.' nın yaptığı
çalışmada LVİ olan hastalarda, LVİ olmayan hastalara göre ONA ( p<0.01), ONÇ (
p<0.02), ve çap ( p<0.01), istatistiksel olarak anlamlı daha yüksek bulunmuştur.
Selvarajan ve Ark.'nın yaptığı çalışmada CerbB2 pozitif hastalardan LVİ olan
hastalar ile olmayan hastalar arasında ONA, ONÇ ve yuvarlaklık bakımından
istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır. Çalışmamızda da benzer şekilde
LVİ olan hastalar ile LVİ olmayan hastalar arasında NMP bakımından anlamlı
farklılık saptanmamıştır.
107
İnvaziv karsinomların yaklaşık olarak %10’unda görülen perinöral invazyon,
yüksek dereceli tümörlerde oluşma egilimindedir ve sıklıkla lenfatik tümör embolisi
ile birliktedir (Rosen 2001). Literatürde perinöral invazyon ile NMP arasındaki
ilişkinin araştırıldığı çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmamızda perinöral invazyon
olan hastalar ile perinöral invazyon olmayan hastalar arasında NMP bakımından
anlamlı farklılık saptanmamıştır.
Meme karsinomlu hastalarda ER ve PR durumu tedaviyi belirlemede önemli
role sahiptirler. Adjuvan tamoksifene yanıtı öngörmede kullanılırlar (Tavassoli ve
Devilee 2012). Literatürde ER, PR IHK boyanma ile NMP'ler arasındaki ilişkiyi
araştıran bir adet çalışma mevcuttur. Selvarajan ve Ark.'nın yaptığı çalışmada ER,
PR pozitif ve ER, PR negatif şeklinde iki grup ONA, ONÇ, yuvarlaklık bakımından
karşılaştırılmıştır. ER, PR pozitif tümörlü vakalar ile ER, PR negatif tümörlü vakalar
arasında NMP bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır.
Çalışmamızda ER, PR boyanma yüzdesi ile NMP arasındaki ilişki karşılaştırılmıştır.
Literatürdeki Selvarajan ve ark.'nın yaptığı çalışmaya benzer olarak ER, PR boyanma
yüzdeleri ile NMP arasında anlamlı istatistiksel farklılık saptanmamıştır.
Cerb-B2 artmış ekspresyonu Herceptin tedavisine cevap için mükemmel bir
belirteç olsa da, tümör derecesiyle de ilişkili olarak özellikle aksiller lenf bezi
metastazı olan hastalarda Cerb-B2 pozitifliğinin kötü prognoz ile korele olduğu
gösterilmiştir (Press ve ark 1997). Literatürde Cerb-B2 ekpresyonu ile NMP'ler
arasındaki ilişkiyi inceleyen az sayıda çalışma mevcuttur. Selvarajen ve Ark. 'nın
meme karsinomlarında Cerb-B2'nin yüksek ekspresyonunun prognoz ve ONA, ONÇ
ve yuvarlaklığı içeren nükleer morfometri ile ilişkisini araştırdıkları çalışmada skor 0
ve skor 1 negatif; skor 2 ve skor 3 pozitif kabul edilerek iki grup arasında NMP
bakımından farklılık olup olmadığı araştırılmıştır. Cerb-B2 negatif tümörlerde
hücrelerin Cerb-B2 pozitif tümör hücrelerine göre daha yuvarlak (p=0,0322) olduğu
saptanmış, ONA (p=0,7039) ve ONÇ (p=0,5192) bakımından anlamlı farklılık
saptanmamıştır. Poller ve ark.'nın Cerb-B2
ekspresyonunun
nükleus ve flow
sitometri ile ilişkisini araştırdıkları çalışmada Cerb-B2 pozitif DKIS' lı hastalarda,
Cerb-B2 negatif DKIS'lı hastalara göre ONA (p<0,001) anlamlı yüksek bulunmuştur.
Benzer şekilde Cerb-B2 pozitif invaziv meme karsinomlu hastalarda, CerbB2 negatif
108
invaziv meme karsinomlu hastalara göre ONA (p=0,037) anlamlı yüksek
bulunmuştur. İnvaziv karsinomlu ve DCIS'lı olgular birlikte gruplandırılıp
karşılaştırıldığında CerbB2 pozitif olgular, Cerb-B2 negatif olgulara göre ONA
(p<0,001) anlamlı yüksek bulunmuştur. Çalışmamızda skor 3 Cerb-B2 boyanma,
skor 2 CerbB2 boyanmaya göre ONA, ONÇ, ONUÇ ve ONKÇ bakımından anlamlı
yüksek bulunmuştur. Yine skor 3 Cerb-B2 boyanma, skor 0 Cerb-B2 boyanmaya
göre ONA, ONÇ, ONUÇ ve ONKÇ bakımından anlamlı yüksek bulunmuştur. Poller
ve ark. çalışmasında Cerb-B2 pozitif invaziv meme karsinomlu ve DKIS'lı
hastalarda, CerbB2 negatif invaziv meme karsinomlu ve DKIS'lı hastalara göre ONA
daha yüksek bulunmuş ve buna göre Cerb-B2’nin artmış ekspresyonu sonucu
anormal genetik materyal birikiminin nükleus boyutunda artışa neden olduğu
söylenebileceği ifade edilmiştir. Bizim sonuçlarımız da bu ifadeyi destekler
niteliktedir.
109
5. SONUÇ
Çalışmamızda bilgisayarlı morfometrik ölçüm ile meme karsinomlarında
tümör hücre nükleuslarının ONA, ONÇ, ONUÇ, ONKÇ ve ONY’i hesaplanmış ve
elde edilen veriler tümör histolojik tipi, tümör derecesi, tümör evresi, lenfovasküler
invazyon, perinöral invazyon, lenf nodu tutulumu, lenf nodu sayısı, lenf nodlarında
ekstrakapsüler
yayılım
varlığı,
tümör
çapı,
tümör
nekrozu
varlığı
gibi
klinikopatolojik prognostik parametrelerle ilişkisi araştırılmıştır. Ayrıca tümör
hücrelerinde ER, PR, Cerb-B2 immünohistokimyasal belirteçlerinin ekspresyon
derecesi ile nükleer morfometrik parametrelerin arasındaki ilişki de çalışmamızda
araştırılmıştır. Elde edilen veriler istatiksel olarak değerlendirilmiştir. Buna göre:

Yaş ile NMP arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır.

Lenf nodu tutulumu gösteren ve lenf nodu tutulumu göstermeyen hastalar
arasında
NMP
bakımından
istatistiksel
olarak
anlamlı
farklılık
saptanmamıştır.

IDK'lı hastalarda lenf nodu tutulumu ile NMP arasında istatistiksel olarak
anlamlı ilişki saptanmamıştır.

Tutulan lenf nodu sayısı ile NMP arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki
saptanmamıştır.

IDK' lı hastalarda tutulan lenf nodu sayısı ile NMP arasında istatistiksel
olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır.

Tümör çapı ile NMP arasındaki ilişkiye bakıldığında 5 cm üstü tümör çapına
sahip olgularda, 2 cm ve altı tümör çapına sahip olgulara göre istatistiksel
olarak ONY (p=0,043) daha yüksek bulunmuştur. Tümör çapı ile diğer NMP
arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır.
110

IDK'lı hastalarda 5 cm üstü tümör çapına sahip olgularda, 2 cm ve altı tümör
çapına sahip olgulara göre ONY (p=0,010) anlamlı yüksek bulunmuştur.
Tümör çapı ile diğer NMP arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki
saptanmamıştır.

IDK ve diğer histolojik subtipleri 2 grup halinde karşılaştırdığımızda, IDK'lı
hastalarda, diğer subtipli hastalara göre istatistiksel olarak ONUÇ (P=0,004)
daha yüksek saptanmıştır. Diğer NMP bakımından istatistiksel olarak anlamlı
farklılık izlenmemiştir.

3 grup halinde karşılaştırdığımız IDK, ILK ve diğer subtipler arasında NMP
bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık izlenmemiştir.

Tüm histolojik subtipler tek tek karşılaştırıldığında NMP bakımından
istatistiksel olarak anlamlı farklılık izlenmemiştir.

Derece 3 IDK'lı hastalarda derece 1 IDK'lı hastalara göre ONKÇ (p=0,048)
daha yüksek saptanmıştır, iki grup arasında diğer NMP bakımından anlamlı
farklılık izlenmemiştir.

Derece 3 IDK'lı hastalarda, ILK'lı hastalara göre ONA (p=0,009), ONÇ
(p=0,02), ONUÇ (p=0,014), ONKÇ (p=0,020) daha yüksek saptanmıştır.
ILK’lı hastalar ile derece 3 dışında tümör derecesine sahip IDK'lı hastalar
arasında
NMP
bakımından
istatistiksel
olarak
anlamlı
farklılık
saptanmamıştır.

Tüm olgularda EKY izlenen hastalarla EKY izlenmeyen hastalar arasında
NMP bakımından anlamlı istatistiksel farklılık izlenmemiştir.

IDK' lı hastalarda EKY izlenen hastalarla EKY izlenmeyen hastalar arasında
NMP bakımından anlamlı istatistiksel farklılık izlenmemiştir.
111

Tüm olgularda LVİ olan hastalar ile LVİ olmayan hastalar arasında NMP
bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır.

IDK'lı hastalarda LVİ olan hastalar ile LVİ olmayan hastalar arasında NMP
bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır.

PNİ olan hastalar ile PNİ olmayan hastalar arasında NMP bakımından
istatistiksel olarak anlamlı farklılık izlenmemiştir.

IDK'lı hastalarda PNİ olan hastalar ile PNİ olmayan hastalar arasında NMP
bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık izlenmemiştir.

Tüm olgularda hasta klinik evreleri arasında NMP bakımından anlamlı
istatistiksel farklılık saptanmamıştır.

IDK'lı hastalarda hasta evreleri arasında NMP bakımından anlamlı
istatistiksel farklılık saptanmamıştır.

Tüm olgularda uzak metastazı olan olgular ile uzak metastaz göstermeyen
olgular
arasında
MNP
bakımından
anlamlı
istatistiksel
farklılık
izlenmemiştir.

IDK'lı hastalarda uzak metastazı olan olgular ile uzak metastaz göstermeyen
olgular
arasında
MNP
bakımından
anlamlı
istatistiksel
farklılık
izlenmemiştir.

Tümör nekrozu olan olgularda ONA (p=0,011), ONÇ (p=0,009), ONUÇ
(p=0,014) ve ONKÇ (p=0,006) tümör nekrozu olmayan hastalardan
istatistiksel olarak daha yüksektir. ONY bakımından ise 2 grup arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır.

IDK’lı hastalarda tümör nekrozu olan olgularda ONÇ (p=0,042), ve ONKÇ
(p=0,018) tümör nekrozu olmayan hastalardan istatistiksel olarak daha
112
yüksektir. ONA, ONUÇ, ONY bakımından iki grup arasında anlamlı farklılık
izlenmemiştir
.

ER boyanma yüzdeleri ile NMP arasında istatistiksel anlamlı farklılık
izlenmemiştir.

IDK’lı hastalar arasında ER boyanma yüzdeleri ile NMP arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık izlenmemiştir.

PR boyanma yüzdeleri ile NMP arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
izlenmemiştir.

IDK’lı hastalar arasında PR boyanma yüzdeleri ile NMP arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık izlenmemiştir.

Skor 3 CerB-B2 boyanma gösteren olgularda, skor 2 Cerb-B2 boyanma
gösteren olgulara göre ONA (p=0,009), ONÇ (p=0,014), ONUÇ (p=0,006)
ve
ONKÇ
(p=0,018)
istatistiksel
olarak
anlamlı
derecede
yüksek
bulunmuştur. Yine skor 3 Cerb-B2 boyanma, skor 0 CerB-B2 boyanmaya
göre ONA (p=0,000), ONÇ (p=0,000), ONUÇ (p=0,000) ve ONKÇ
(p=0,000) bakımından istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur. Diğer
skorlar arasında NMP bakımından anlamlı farklılık izlenmemiştir.

IDK’lı hastalar arasında skor 3 CerB-B2 boyanma, skor 2 CerB-B2
boyanmaya göre ONA (p=0,013), ONÇ (p=0,018), ONUÇ (p=0,007) ve
ONKÇ
(p=0,021)
bakımından
istatistiksel
olarak
anlamlı
yüksek
bulunmuştur. Yine skor 3 Cerb-B2 boyanma, skor 0 CerB-B2 boyanmaya
göre ONA (p=0,000), ONÇ (p=0,000), ONUÇ (p=0,000) ve ONKÇ
(p=0,000) bakımından istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur. Diğer
skorlar arasında NMP bakımından anlamlı farklılık izlenmemiştir.
Sonuç olarak; çalışmamızda artmış NMP’in yüksek tümör derecesi,
tümör nekrozu varlığı ve Cerb-B2 overekspresyonu ile ilişkili olduğu
113
bulunmuştur. Ayrıca bazı farklı histolojik subtipler arasında NMP’ler
açısından farklılık olduğu izlenmiştir. Bu bulgular eşliğine nükleer
morfometri prognozu belirlemede objektif ve tekrarlanabilir özellikte olması
ile yardımcı bir araç olarak kullanılabilir. Bununla birlikte nükleer
morfometrik ölçümün zaman alan ve pratik olmayan kullanımı ile subjektif
yöntemlere göre üstünlük sağlamadığı görülmüştür.
114
KAYNAKLAR
Abdalla F, Boder J, Markus R, Hashmi H, Buhmeida A and Collan Y: Correlation of nuclear
morphometry of breast cancer in histological sections with clinicopathological features and
prognosis. Anticancer Res 29: 1771-1776, 2009.
Adedayo A. Onitilo, MD, MSCR, FACP; Jessica M. Engel, MSN, FNP-BC; Robert T. Greenlee, PhD;
and Bickol N. Mukesh, PhD. Breast Cancer Subtypes Based on ER/PR and Her2 Expression:
Comparison of Clinicopathologic Features and Survival. CM&R 2009 : 1/2 (June)
Baak, J.P., The principles and advances of quantitative pathology. Anal Quant Cytol Histol., 9 (1987),
89-95.
Baak JP, Van Dop H, Kurver PH and Hermans J: The value of morphometry to classic prognosticators
in breast cancer. Cancer 56: 374-382, 1985.
Baak, J.P., Quantitative pathology today-a technical view. Pathol Res Pract., 182 (1987), 396-400.
Böcker W, Moll R, Poremba C, et al. Common adult stem cells in the human breast give rise to
glandular and myoepithelial cell lineages: a new cell biological concept. Lab Invest 2002;82:
737-46.
Buhmeida A, Al-Maghrabi J, Merdad A, Al-Thubaıty F, Chaudhary A, Garı M, Abuzenadaha,
Collany Y, Syrjanen K and Al-Qahtani M. Nuclear Morphometry in Prognostication of Breast
Cancer in Saudi Arabian Patients: Comparison with European and African Breast Cancer. 30:
2185-2192 (2010)
Carter CL, Allen C, Henson DE. Relation of tumor size, lymph node status, and survival in 24,740
breast cancer cases. Cancer 1989;63:181–7.
Chiusa L, Margaria E and Pich A. Nuclear morphometry in male breast carcinoma: association with
cell proliferative activity, oncogene expression, DNA and prognosis. Int. J. Cancer (Pred.
Oncol.): 89, 494–499 (2000)
Collan, Y., Torkkeli, T., Pesonen, E., Jantunen, E., Kosma, V.M., Application of morphometry in
tumor pathology. Anal Quant Cytol Histol., 9 (1987), 79-88. 131.
Cui Y, Koop EA, van Diest PJ, Kandel RA, Rohan TE. Nuclear morphometric features in benign
breast tissue and risk of subsequent breast cancer. Breast Cancer Res Treat 104(1): 103-107,
2007.
Çakır A, Isık Gönül Đ, Poyraz A. Limb body wall kompleksi: olgu sunumu. 19.Ulusal Patoloji
Kongresi, Acapulco Otel, Kıbrıs, 7-11 Ekim 2009, Türk Patoloji Dergisi, 2009, 25 (supplement),
s 194, poster no: 444.
Çelik Z. E., Avunduk M. C. Correlation Of Mean Nuclear Mjor Diameter Based Nuclear
Morphometry Assessed By Image Analyses System And Fuhrman Nuclear Grading With
clinicopathologic Prognostic Parameters In Renal Cell Carcinoma. European Journal Of Basic
Medical Sciences, 3(3), 44-49, 2013.
Dobroś W, Gil K, Chłap Z, Olszewski E. The use of nuclear morphometry for the prediction of
survival in patients with advanced cancer of the larynx. Eur Arch Otorhinolaryngol 256(5): 257261, 1999.
Draper L: Breast cancer: trends, risks, treatments, and effects. Aohn J 54: 445-451, 2006.
115
Elston CW, Ellis IO. Pathological prognostic factors in breast cancer. I. The value of histological
grade in breast cancer: experience from a large study with longterm follow-up. Histopathology.
1991 Nov;19(5):403-10.
Ellis H, Colborn GL, Skandalakis JE. Surgical embryology and anatomy of the breast and its related
anatomic structures. Surg Clin North Am 1993; 73:611-32.
Fernández-López F, Conde-Freire R, Cadarso-Suárez C, García-Iglesias J, Puente- omínguez JL,
Potel-Lesquereux J. Sulindac in familial adenomatous polyposis: evaluation by nuclear
morphometry. Eur J Surg 167(5): 375-381, 2001.
Hanna W. Testing for HER2 status. Oncology. 2001; 61:22-30.
Hicks DG, Kulkarni S. HER2+ breast cancer: review of biologic relevance and optimal use of
diagnostic tools. American journal of clinical pathology 2008;129:263–73.
Gusterson A.B, Ross T.D, Heath J.V, Stein T. Basal cytokeratins and their relationship to the cellular
origin and functional classification of breast cancer. Breast cancer reseach 2005; 7:143-148.
Ikpatt O, Kuopio T and Collan Y: Nuclear morphometry in African breast cancer. Image Analys
Stereol 21: 145-150, 2002.
Jeng MH, Shupnik MA, Bender TP, Westin EH, Bandyopadhyay D, Kumar R, Masamura S, Santen
RJ. Estrogen receptor expression and function in long-term estrogen-deprived human breast
cancer cells. Endocrinology 1998;139(1O) :4164-4174.
Kazanowska B, Jelen M, Reich A, Tarnawski W, Chybicka A. The role of nuclear morphometry in
prediction of prognosis for rhabdomyosarcoma in children. Histopathology 45(4): 352-359, 2004.
Kefeli M, Yıldız L, Aydın O, Barış S, Kandemir B. Mesane ürotelyal tümörlerinin tip ve
derecelendirmesinde nükleer morfometri. Türk Patoloji Dergisi 23(1): 16-20, 2007.
Kıbıcı K, Kutlay M, Çolak A, Demircan MN, Akın ON, Baloğlu H. Menegiomlarda görüntü analiz
sistemi ile morfometrik çalışma, Türk Nöroşirürji Dergisi 13: 129-136, 2003.
Kronqvist P, Kuopio T, Collan Y (1998). Morphometric grading of invasive ductal breast cancer:
Thresholds for nuclear grade. Br J Cancer 78(6):800-5.
Kronqvist P, Kuopio T and Collan Y: Morphometric grading of invasive ductal breast cancer. I.
Thresholds for nuclear grade. Br J Cancer 78: 800-805, 1998.
Kumar V, Abbas AK, Fausto N, Aster JC (eds), Pathologic basic of disease, 8th edition. Philadelphia:
Saunders Elsevier; 2010
Ladekarl M and Sorensen FB: Quantitative histopathological variables in in situ and invasive ductal
and lobular carcinomas
of the breast. APMIS 101: 895-903, 1993.
Lakhani SR, O'Hare MJ. The mammary myoepithelial cell-Cinderella or ugly sister? Breast Cancer
Res 2001;3:1-4.
Lakhani SR, Ellis IO, Schnitt SJ, Tan PH, van de Vijver MJ. 2012. WHO Classification of Tumors of
the Breast. 4th ed. Lyon:IARC; 78-109.
Lester J: Breast cancer in 2007: incidence, risk assessment, and risk reduction strategies. Clin J Oncol
Nurs 11: 619-622, 2007.
116
Longacre TA, Bartow SA. A correlative morphologic study of human breast and endometrium in the
menstrual cycle. Am J Surg Pathol 1986;10:382-93.
Mills ES. Breast. In: Collins LC, Stuart JS. (eds.) Histology for pathologist. 3rd edition. Philedelphia:
Lippincott Williams and Wilkins; 2007.57-69.
Nafe R, Schlote W, Schneider B. Histomorphometry of tumour cell nuclei in astrocytomas using
shape analysis, densitometry and topometric analysis. Neuropathol Appl Neurobiol 31(1): 34-44,
2005.
Nicholson BT, Harvey JA, Cohen MA. Nipple-areolar complex: normal anatomy and benign and
malignant processes. Radiografics 2009;29:509-23.
Nishihara K, Tsuneyoshi M. Papillary cystic tumours of the pancreas: an analysis by nuclear
morphometry. Virchows Arch A Pathol Anat Histopathol 422(3): 211- 217, 1993.
Ozer E, Yörükoğlu K, Sagol O, Mungan U, Demirel D, Tüzel E, Kirkali Z. Prognostic significance of
nuclear morphometry in renal cell carcinoma. BJU Int 90(1): 20-25, 2002.
Prvulovic I, Kardum-Skelin I, Dunja Susteric, Razumovic J.J. and Manojlovic S. Morphometry of
Tumor Cells in Different Grades and Types of Breast Cancer. Coll. Antropol. 34 (2010) 1: 99–
103
Rakha AE, El Sayed EA, Green RA, Lee HSA. et al. Prognostic markers in Triple Negative Breast
Cancers. Cancer 2007; Vol.109/number1.
Rosai J. Breast. In: Ackerman's Surgical Pathology. 8th ed. New York. 1996; 1565-1639.
Rosai J. Breast In: Rosai and Ackerman‘s Surgical Pathology. 9th ed. Vol. 2 pp.1787-1827 Mosby,
Elsevier, 2004.
Rosen. P.P. Ductal Hyperplasia: Usual and Atypical, Intraductal Carcinoma, Invasive Duct Carcinoma
Assesment of prognosis, morfologic prognostic markers, and Tumor Growth rateIn: Rosen's
Breast Pathology 4rd ed. philadelphia: Lippincott Williams and Wilkins,2009:p.230-264, p.285351, p.358-616.
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu. 2013. Yeni Dünya Kanser İstatistikleri Yayınlandı.
Erişim adresi,http://kanser.gov.tr/daire-faaliyetleri/kanser-istatistikleri/860-yeni-dünya-kanseristatistikleri-yayınlandı.html.
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu. 2012. Değerlendirme Raporları. Erişim adresi,
http://kanser.gov.tr/Dosya/Bilgi-Dokumanlari/raporlar/ooooo.pdf.
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu. 2015. Türkiye Kanser İstatistikleri. Erişim noktası,
http://kanser.gov.tr/Dosya/ca_istatistik/ANA_rapor_2012sooonn.pdf
Segers K, Singh SK, Van Daele A, Bogers J, Van Meerbeeck J, Vermeire P, Weyler J, Van Marck E.
Evaluation and prognostic value of DNA content and of morphometric parameters in malignant
mesothelioma using digital image analysis. Lung Cancer 14(2-3): 229-237, 1996.
Selvarajan S, Wong K.Y*, Khoo K.S. Bay B.H and Tan B.H. Over-expression of c-erbB-2 correlates
with nuclear morphometry and prognosis in breast carcinoma in Asian women. Pathology
(December 2006) 38(6), pp. 528–533
Setälä L, Lipponen P, Kosma VM, Marin S, Eskelinen M, Syrjänen K, Alhava E. Nuclear
morphometry as a predictor of disease outcome in gastric cancer. J Pathol 181(1): 46-50, 1997.
117
Shah S, Chen B. Testing for HER2 in Breast Cancer: A Continuing Evolution. Pathology research
international 2011; 903202.
Stuart J. Schnitt and Laura C. Collins. Biopsy interpretation of the Breast, 2/e, 2013:282-350.
Tan P.H, F.R.C.P.A., Goh BB, Chiang G, F.R.C.P.A., Bay BH, Ph.D. Correlation of Nuclear
Morphometry with Pathologic Parameters in Ductal Carcinoma In Situ of the Breast. Mod Pathol
2001;14(10):937–941
Tavasolli FA, Devilee P. Invasive breast carcinoma In: World Health Organition Classification of
Tumours. Pathology and Genetics of the Breast and Female Genital Organs. Lyon: IARC Press;
2003.p.10-48.
Tavassoli A, Devilee P, World Health Organisation Classification of Tumours, Tumours of the Breast
and Female Genital Organs. Lyon, France: IARC pres; 2012
Tavasolli FA (ed). Pathology of the breast. 2nd edition. Connecticut: Appelton and Lange; 1999.
Ünal H, Ünal G (editörler). Meme hastalıkları. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevi Ltd Şti; 2001.
Veltri, R.W., Partin, A.W., Miller, M.C., Quantitative nuclear grade (QNG): a new image analysisbased biomarker of clinically relevant nuclear structure alterations. J Cell Biochem Suppl., 35
(2000), 151-157.
Walker RA. Estrogen receptor and its potential role in breast cancer development. J Pathol. 1999;
188:229-230.
Wang SL, Wu MT, Yang SF, Chan HM, Chai CY. Computerized nuclear morphometry in thyroid
follicular neoplasms. Pathol Int 55(11): 703-706, 2005.
Wıllıams Peter L. Gray‟s anatomy. thırty-eıghty edıtıon. Great Britain: Churchıll
Lıvıngstone,1995:s.417-24.
William H. Wolberg, M.D., W. Nick Street, Ph.D., Dennis M. Heisey, Ph.D., Olvi L. Mangasarian,
Ph.D. Computer-Derived Nuclear "Grade" and Breast Cancer Prognosis
William H. Wolberg, M.D., W. Nick Street, Ph.D., Olvi L. Mangasarian. Importance of Nuclear
Morphology in Breast Cancer Prognosis. 3542 Vol. 5, 3542–3548, November 1999
Wolfe, P., Murphy, J., McGinley, J., Zhu, Z., Jiang, W., Gottschall, E.B., Thompson, H.J., Using
nuclear morphometry to discriminate the tumorigenic potential of cells: a comparison of
statistical methods. Cancer Epidemiol Biomarkers Prev., 13 (2004), 976-988.
Wydner, K.S., Godyn, J.J., Lee, M.L., Sciorra, L.J., A new approach to the computer-assisted
quantitative analysis of nuclear shape. Mod Pathol., 4 (1991), 154- 160.
118
ÖZET
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
Meme Karsinomlarında Nükleer Morfometrinin Klinikopatolojik
Prognostik Parametreler ve İmmünohistokimyasal ER, PR, ve Cerb-B2
Ekspresyonları ile İlişkisi
Murat ÇELİK
PATOLOJİ ANABİLİM DALI
DANIŞMAN
Yrd. Doç. Dr. Z. Esin ÇELİK
TIPTA UZMANLIK TEZİ/ Konya, 2016
Bilgisayarlı histomorfometrik analiz, meme karsinomlarını da içeren pekçok tümörün ayırıcı
tanısında kullanılan bir araç olmanın yanısıra, malign tümörlerin derecelendirmesinde, prognoz ve
tedavi yanıtının değerlendirilmesinde de denenmiştir. Bu çalışmada meme karsinomlarında nükleer
morfometrik değişkenler ile klinikopatolojik prognositk parametreler ve ER, PR, Cerb-B2
ekspresyonları arasındaki ilişkiyi araştırmak amaçlanmıştır.
Çalışmamızda 2010-2015 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji
ABD'de meme karsinomu tanısı alan 105 olgu incelendi. Morfometrik ölçüm ile her bir olgu için 50
tümör hücresinde ortalama nükleus alanı (ONA), ortalama nükleus çevresi (ONÇ), ortalama nükleus
uzun çapı (ONUÇ), ortalama nükleus kısa çapı (ONKÇ) ve ortalama nükleus yoğunluğu (ONY)
hesaplandı. Elde edilen veriler ile klinikopatolojik prognostik parametreler, ER, PR, Cerb-B2
immünohistokimyasal (IHK) boyamalar arasındaki ilişki istatistiksel yöntemler ile değerlendirildi.
IHK Cerb-B2 boyama ile skor 3 meme karsinomlu olgular ile skor 2 olgular arasında ONA
(P<0,01), ONÇ (p=0,01), ONUÇ (P<0,01) ve ONKÇ (P=0,01) bakımından anlamlı farklılık izlendi.
Yine skor 3 meme karsinomlu olgular ile skor 0 olgular arasında ONA (P<0,01), ONÇ (p<0,01),
ONUÇ (P<0,01) ve ONKÇ (P<0,01) bakımından anlamlı farklılık saptandı. Derece 3 IDK olgularında
ILK olgularına göre ONA (p<0,01), ONÇ (p=0,02), ONUÇ (p=0,01) ve ONKÇ (p=0,02) bakımından
anlamlı farklılık saptandı. Derece 3 IDK olgularında derece 1 IDK olgularına göre ONKÇ (p=0.04)
bakımından anlamlı farklılık tespit edildi. Tümör nekrozuna sahip olgularda, olmayan olgulara göre
ONA (P=0,01), ONÇ (p<0,01), ONUÇ (P=0,01) ve ONKÇ (P<0,01) bakımından anlamlı farklılık
saptandı. Lenf nodu tutulumu, tutulan lenf nodu sayısı, yaş, tümör çapı, lenfovasküler invazyon,
perinöral invazyon, evre, ekstrakapsüler yayılım gibi prognostik faktörler ve ER, PR IHK boyamalar
ile nükleer morfometrik özellikler arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Farklı histolojik tipler arasında
derece3 IDK ile ILK dışında anlamlı farklılık bulunamadı.
Özellikle nükleus alanına dayalı nükleer morfometrik değerlendirme; tümör derecesi,
histolojik subtip ve tümör nekrozu yanısıra Cerb- B2 ekspresyon profili ile ilişkili olduğundan
prognostik değerlendirmede yol gösterici olabilir.
Anahtar sözcükler: Morfometri, Görüntü analizi, Meme, Karsinom, Cerb-B2.
119
SUMMARY
Relation Of Nuclear Morphometry With Clinicopathologic Prognostic
Parameters and ER, PR, Cerb-B2 Expressions In Breast Carcinoma
Computerized histomorphometrical analyses have been widely used as a diagnostic tool for
the differential diagnosis of various tumors including breast carcinoma, as well as the grading of
malignant tumors and evaluation of prognosis and therapeutic response. The aim of the present study
is to determine the association between nuclear morphometric variables and clinicopathologic
prognostic parameters including ER, PR and Cerb-B2 expressions in breast carcinoma.
A hundred and five patients with breast carcinoma were evaluated in terms of various nuclear
morphometric parameters, including nuclear area (NA), nuclear perimeter (NP), nuclear density (ND),
long nuclear diameter (LND), and short nuclear diameter (SND). Fifty tumor cell nuclei per lesion on
Hematoxylen eosin stained slides were measured using digital image analysis system. The relation
between calculated data and clinicopathologic prognostic parameters were assessed with statistical
methods.
Among histologic subtypes, invasive ductal carcinoma (IDC) had higher LND than other
tumors group (p=0,04) including invasive lobular, secretory, mucinous, papillary, micropapillary,
neuroendocrine, apocrine, tubular, medullary and cribriform carcinoma subtypes. Grade III IDC had
higher NA (p=0.04) and SND (p=0,02) than grade I IDC and higher NA (p=0,01), NP (p=0,02), LND
(p=0,01) ve SND (p=0,02) than invasive lobular carcinoma. Tumors larger than 5 cms had higher ND
than tumors smaller than 2 cms (p=0,04). NA (p=0,01), NP (p=0,009), LND (p=0,01) and SND
(p=0,006) were higher in tumors having necrosis than tumors without necrosis.
İmmunohistochemically Cerb-B2 positive tumors exhibited higher NA (p=0,001), NP (p=0,001),
LND (p=0,001) and SND (p=0,001), than Cerb-B2 negative tumors. No statistically significant
association was found between nuclear morphometric variables and patient age, tumor stage, distant
metastasis, lymph node metastasis, extracapsular extension, lymphovascular invasion, perineural
invasion, ER and PR expressions.
Nuclear morphometric assesment, especially using of NA, is of prognostic utility due to its
significant association with clinicopathologic prognostic parameters including tumor grade, histologic
subtype, tumor necrosis and Cerb-b2 expression profile.
Key Words: Morphometry, Image Analyses, Breast, Carcinoma, Cerb-B2.
120
ÖZGEÇMİŞ
Murat ÇELİK, 06.07.1987 tarihinde Erzurum ili, İspir ilçesi, Bademli
köyünde doğdu. İlkokulu Bademli köyü İlköğretim okulunda, orta okulu Dr. Halil
Akkurt İlköğretim okulunda, liseyi Tokat Anadolu Öğretmen lisesinde tamamladı.
2005 yılında girdiği Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinden 2011 yılında mezun
oldu. Eylül 2011 ile Aralık 2011 ayları arasında Erzurum Bölge Eğitim Araştırma
Hastanesinde pratisyen hekim olarak çalıştı. Temmuz 2012 tarihinden itibaren
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalında görev
yapmaktadır.
121
Download