···--·····-·················-· !ÇIN DEKlLER Müslüman Türklerde J'VLüsfurnaha. Ziya KAZICI : 3 MECMUASI tJÇ AYLlK Dini} Ilmi> Edebi Araştırmalar Mecmua8ı Oilt : IV} Sayı : ~ Haziran 1980 -Recep 1400 SAHIBI ISLAM MEDENIYET/ V AKFI Adına Başkan Selçuk ERAYDIN Yazı Işleri Müdürü Dr. Oahid BALTAOI NEŞIR HEPETI Dr. Oahid BALTACI Selçuk ERAYDIN Dr. !smail ERtJNSAL Dr. Mehmed !BŞIRLl Av. Mevlüt UYSAL Omer Ziya BELVIRANLI Hattat-Ressam Turan Sevgili Idare Yeri Bozdoğan Kemeri Cemal Yener Gad. Nr: 132 VEFAjlST Haberleşme ve Havele PK. 1315 Sirkeci!lSTANBUL TURKEY Fiyatı : iOO TL. Abone Şartları Yurt lçi : 450 TL. Yurt Dışı : 900 TL. Müıslü:manlarda Hukuk Felsefesi Prof. Dr. Muhammed Ha:ın]dullah (Ter. İ. Kafi Dönmez) :19 Daru'l~hadis,ler Dr. CaJhild BALTACI : 35 Western Iııfluenee upon the ottoman Insıtirtutions ,tlhe Council of State and 1tlhe Ooun<!il Judiciail Regulati>ons Hulusi YaNUz : 41 İstanbul Teikkeleri Sirrsile-i Meşayiihi Terüb eden : ZMdr Şük­ rü Efendi. Neşre Hazırlayan : Şinaısi AKBATU : 51 tstaı:ıJbul Militillüğü hmi Araş­ tırmalar ve İstişare Hey'eti Raporları. Sigorta Hazırlayan : .A!bdülazd:z BAYINDIR : 97 1928 - 1978 Arası Yeni Harflerle Yayınlanm~ş Ramazan ve Oruç'la İllgili Eserlerr. İsmail Lütfi ÇAKAN : 109 NeşredHmeyen yazılar istenildiğinde iade edilir. Mecmua- nm ismi zikredilmeden iktihas edilemez. ------------------------------ Müslümanlarda Hukuk Felsefesi (*) Prof. Dr. Muhammed HAMiDULLAH ' Tercüme: İbrahim Kafi DÖNMEZ Daha önce yine burada yazma fırsatını bulduğumuz gibi (ll, VIII. 1asır İslam huku:IDçuları, huikuk ilminin çok orijinal bir branşım tas,arlayıp geliştirdiler. Kendi na;zarlarında hukuk ağacının «dalları (furu'l »ndan baş1ka. lbir 'Şey olmayan kanunlardan ve hatt-ı hareket kaideleri manzumesinden aıyırdetmek rçin, 'bu branşa <<huJmtkun kökleri (usuD" adını verdiler. Onlar, «Usul» ilmiyle, mücerred 'bazı şey­ leri, ..,gerekli değ~tşfklikler yapıl'dı~tan sonra- herhangi bir ülke veya Ç'ağın hukuk sistemine uygulanabilen bir metodoloji türünü kasdet~ mekteydiler. BaşNa konuların yanısıra bu ilimde, hukuık felsefesi ve hukukun ka1ynatklarından; teşri' (kanun koymal, istinbat (hüküm çı­ karma), tefsir {yorum), mesih (yürürlükten kaldırmal ve ihtilaf halinde te'vil (uzlaştırmal metoHanndan bahsedilmektedir. <<Felsefe» denin eşyanın prensip ve illetleriyle umumu tarzda bilinmesi anl1aşılır. Bu bilg i fl!.ukukla sınırlandırsaik bile, bir malkalenin sınırlarını aJşardı. Şu hahie; rmeselenin birkaç yönünü ortaya koymakla tyetineıoeğiz. Bu meseleyi inceleyen müeHiflerin sayısı epeyce çok olduğundan, her noktada ittifaik beklenmemelidir. (*) Müellifin, Anınal,es de la Faoulte de Droit d'lstantbul (c. 18, sayı 29-32, yıl 1968, s. 137-152.)'da yayımlanmı'ş olan •La Ahilosop'hi'e juridique chez les Musulmans" başlıklı maı­ kal,esinden tercüme edilmiştir. (1) Bkz. •Hi'Ctoire d'Usul'ai"Fıqıih ahez les Musulmans «(Annal·es de J,a Faculte de Dro it d'lstanbul, sayı 9-11, yıl, 1959, s. 77-91. Türk9e tercümes·i için bkz. islam Tetkikleri Enstitüsü Dergis·l, istanbul, Oilt: ll, 1956-1957, s. 1-18 («,Usul al-fiqh'ın tarihi,), Tercüme eden: Fuat SEZGiN. (Mütercim) 19 Hukuk: Önce, müslüman ih.:u'kuk:çulara ,gıöre «hukuk» un ne manaya ıgeldi­ ğini belirtmek ıgerekir. Hemen başlarken h:a>tırla.talım iki, bütün İslam hukukJçulan, !bugünkü Batı'nın bu terime verdiği rrnanadan daha geniş bir mana verinede mutaibılktırlar. Usıll ilminin ilk müellifle:dnden -ki biz onlara «:Usulcüler» diyeceğiz- biri ol,an Ebu Hanife Cv. 7'67), hukuku «İnsanın, haklarını ve vazifelerini bilmesidir.» diıye tarif eder. (1) İnsanın, bedeni olduğu kadar ruhi vazifelerinin de bulunduğu gözönüne alınmca, !İslami hatt-ı hareıket k:aideleri ımanzumesi içinde sadece akitler, cez·alar v.'b. maddi meselelere att değil, aıynı zamanda namaz, oruç, ihaıcc giıbi ~lhad'etle­ re de, llusıaca:sı insanın !bütün vazifelerine ait ıkaidelerin mündemiç olması hi:ç ışaşırtı:cı değildir. Bu hükuik: amlıaıyıışı, ins~anın bütünlüğü fikrine sahi:p olan ve ibedeni ruhtan ayırdetmeyen 'İslami çerçeveye tam macnasıyla dahil bulunuyordu. Hukukun kaynağı: Mükellefiyet getiren lbir emrin kaıyna,ğı durumla:rıa göre değişe­ bilir. !Bebek annesine, okul ıçocuğu iö.ğre,tmenime itaat gösterir. Yetiş­ kin insan ise sadece lgüvendiğ.i kimselere, ikendi itiyatlanna 'Ve muhitinin umumi ıkJanaatine değil, içinde bulunduğu cemyetin /başkanına da itaıat eder. /Bu durumlıarıda İt'a·a!ti:mizi gerektken se'bepJer de tabiatıyla değişmeıktedir. Fa.Nat bütün bu durumlar, daha ıçok sadece son kategori ile, ıyani de;vlet ha,şkamnm em:riyle ikendini sınırlayan hukuki araştırmalann ıçerıçevesini teşkil etmezler. Kur'an (2), insıall1,m :ancak Allah'ın halifesi ve naiıbi olduğunu, kainatın hükümranlığının da yalnız ·AHıah'a Md bulucnduğunu sık sık tekradar. P,akat filozof, İslaım'da iki e:iıteresa,n :vaıkıa müşahede ediyor: Öyle iki hem «trıanscendant Cmüteall, hem :«immanent = ğair' Cinsana şa~hdıamarınıdıan dahıa yakın)" olan Allah; bir ıtar:afit:an, insanlarıa ıyine in'Sıan nevinden elçiler ıgıöndermekte, diğer tar·aftan ise, Allah'ın lbu elıçileri, nezd-i ilahiden verilen vazife ile yetinmemeıktedir­ ler. Mesela Hz. Muhammed, Allah'ın kendisine vahyettiğini ikavmine tebliğ eder; ~aka,t lbir ıkinise İslamiyeti kabule hazır olunoa, O, iki ta1 (1) Bkz. Saıdru'ş.ş.e.rra, Ş,enhu't·Tmdh, s. 8. (2] Kur'an, 2/30, 6/1-65, 7/128, 10/14 ve 73, 24/55, 27/62, 35/39, ay etleri. 20 38j26 ve baştka :rıaflı bir hukuki muamele ile, s:adakat ve it•aat yemini He Cel-bey'a) mukavele lüzumunu duyar. Misal ol:arak sadece bir ola.1ı na·kledelim: Daha Hicrenen ıönıce, oniki ki:şilik Medine'li bir gruıp, Mekke'ye gider ve İslam'ı kabul ]çin ıaşağıdaıki tarzda Hz. Muhammed'e yemin verir (1): «Refahta olduğu kadar sıkıntıda da, sevinçte olduğu lmdar iizüntüde de dinlemek ve itaat etmek (ilk şarttır). Ve O (Peygamber) bizden üstün olacaktır. Kumanda .kimde ise ona karşı gelme~ yeceğiz. Nerede olursak olabın hakikati söyleyeceğiz ve Allah yolunda kimsenin ayıplamasından çekinmeyeceğiz. Hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmayacağız, hırsızlık yapmayacağız, zina etmeyeceğiz, çocuklarımızı ıasla öldürmeyeceğ,iz, a~amızdan kimseye iftirada buhmmayacağız, hiçbir hak işte (Peygamher'e) itaatsizlik göstermeyeceğiz.» Bu, Hicret'ten önce, daha !Hz. Peyıga:mber'in siyasi iktidB-ra sahip olmadığı sırıada :böyle idi. Hz. Pe:yıgamber, Medine'de siyasi iktidarını kullanırken de -;gerekli değiJşikliıklerle beraber- aynı şeyi yaptı. Görülüyor ki, ictimai mukavele, Peygıamber'in i.ktidarı :konusunda bile rol oynama:ktadır; o •h:alde, v:a;Iıiy (YOluyl:a doğrudan doğruya. ilahi emir 'almayan h:alifelerin iktid,arı i!Çin haydi haydi öneını taşımakta­ dır. İlahi ve beşeri kaynak: Fıaik:at bu, bütün meseleyi çözmez. AUah'ın elçisi Hz. Peygamber bile, ihtila'fları halletmek için, her zaman bir vahiy alıma:zıdı. Bilakis, akl-ı selimine :gıöre de hareket ederıdi. Nazari olar,ak kabul edilen şu­ dur ki, şaıyet Peyıgıamlber bir hata yapsaydı, Allah, hrak yolu ıve doğ:ru kJaideyi kendisine vahyetmeksizin O'nu ha:ta içinde 'bımkmayacaktı: Ne olurs:a olsuın, şu husus ık,ayda değer 'ki, Peygamber'den .sa;dır olan şeylerde dıahi ·beşeri ve 'iiahi unsur birbkine karışmaıktadır. Peygamber'in ve ıkendisinden sonr~aiki h:aUfelerin lmrarlarma ge.! lince; onl:ar, lbir ıkanunu yürürlüğe koymaık için, bazen kimseye da-' mşmada!ll hareket ettiler, bazen ise, rö.rfi veyıa diğer eski lbir ıkaideyi' uygulamakla yetindiler. Taımamıyla yeni bir teşri' esnasında bile, bir· 1 a (1) Hamidullaıh, Docuıments sur la DiplomaUe Musulmanıe I'Epoque du Prophete et des ~hô!l:if.eıs Orthodro~eıs, P:ari:S, 19315, 1, 17: İıbn Hıi'şam v:b.'ldıen .naıklen. 21 başkasından, meclis azalarınd:aın teklif gelebili:rıdi ve Devlet başkıanı­ nın (Peygamber veya halife), bir teklifi kaibulü halinde ise, meclis azalarının tavsiyelerinde ittifak veya ihtilaf bulunması öıneım taşı­ mazdı. İs ı am hukukunun k u r u c u u n s u r lar ı : Bir usulcü, «falan llcaideye niçin uyulmaıktadı;r?, sorusuyla karşı karşıya geldiğinde, kaidenin ıkurrucu unsurlarını dikkate alması gerekir; zir:a insan, rfıa:rklı otoriteye s·ahip amirierin emirlerine aynı titizlikle Haat etmez. Bilindiği üzıere (1) İs[cimı 'hulkuikunun ka.ynalkları lbaşlıoa dörttür: 1 - İlahi vahiy: Kur'an'ın ıy•anısma, Kur'an'ın ·tanıdığı daha önceki mukaddes kitapların IKur'E'm tarafından neshedilmeyen kısım­ ları. (2) 2 - Allah'ın elçisi ve işlerinde vahye isrtinıad edeın kimse olma sı­ fatıyla Hz. Muhammed'in davranışları :Bu «harekHt tıarzı» (Sünnet), O'nun, bizz,at y·aptığı fiiHer kadar, söylemiş olduğu sözleri ve hatta daha önceki örf hakıkında sahabilerine musamal:ua ettiği durumlan ihtiva eder. Peyıgacrnber'in bu tasdiki (takrir) ile, İsl{w:n öncesi yürürlükte bulunıan kianuın, durunırunu kısmen muhafaza etmiış olur. 3 - Bir asrın hukukçulan arasındaki ittifak : Birinci de:recedeki iki kaynağın ,sükütu halinde y:apılan anla,şma Ucma') . 4 - Kur'an ve Sünnet'te ıa-çık hüküm bulunamaması halinde, kaide istinbartı için hukukçulann ferdi kanaatleri (kıyas). Bir mümin, tabi,a!tı:y1•a, Allah'ın ve Pe.yıgambe:rinin emrine seve seve seve itaat eder. Peyıgambe:r ıgibi tsmet sahİbi (günahsız) olmayan hukukçuların reylerine gelince; iki mülahazıa, bu gö:rüşle.rin, cemiyet içindeki oto:ritesini pekişti:ri:r: Birincisi, onJa:r, kanunu, Kur'an ve Sünnet'in 'TI.U'talanna (donee) kıy:as ile istinba.t etmek mükellefiıye­ tindedirler; böylece istinlbat edilen .kıaide, çıkanldığı 'asıl ikaynağın Bkz. 1952 yılında Istanbul'da akdedilen MI·HetleraMsı Oryantalistler Kongresi'nin arasmda yer a,lan •Nmr·elle etude des souroes du droit musulman» is•imli malf<alem. lngilizoetercümes'l Için bkz. Isiamire quarterly, l:ond~a. Araıfık 1954, s. 205-211. Türkçe tercümesi i•çin bkz. Islam Tetkikl,erl Enstitüsü Derg•ls'i, Istanbul, c. 1, 1953, s. 63-67, (•'ls,lam Hukukunun Karyn~klarma da•ir yenı bk tetikirk»), Tercüme erden: Bülent DAVRAN. (Mütercim) (2) B.kz. es-Seraihsi, UsOI, ll, 99-105; Fransızca'da, Franoe-lslam dergis•i, Pari·s, No: 10, 1967; a'yrıcıa, Kitab-ı Mutkaıddes''iın, Islam hukukunda şe,r'i bir •kaynaik of,aralk yıerini göstermek İ'Çin, Fes•tschrift Otto Spi•es',de yer al•an Almaınca hususi bir tetkiklımde bu konudan bahsettim. (1) teıbliğlerı 22 içinde kayn.a,şır. İkincisi, müslümanlar nazannda hukuık>çunun, sadece derin bir iliını sra!hilhi. değ:il, aynı z.aımanda dindar ve a!hlaJ'Ken mükemmel olması öncelikle farzolunur. Nitekiını Hz. Muhammed'de şöy­ le bir hadis rivayet edilir: « Ümmetimin a1imleri, İsmiloğullan'mn peygıambe.rleri gibidir.» Hz. Muhammed'in kendisi, peygaırnberlerin mührü ve sonuncusu olduğundan, «pey:gamberlecri ıgibi» ilfradesi ikullamlmıştır. Şu halde, huku~çmlar ·zümresi içinde bulunabilecek ifıarklılıklar­ l.a, yani birinim kanaatinin yerine bir başkasının daha makul kanaıati­ .nin ıkornahilmesi hususiyetiryle birlikte, hukukçuJ.arın kana~atleri ilahi kanun çinde !biraraya gelip 'bütünleşmektedir. İlahi rabıtaı İnsan, ıkendisini, doğrudan doğruya vahyedilen kaideler kategorisiyle sınırlıasa lbile, herşey ha:llolmuş değildir. Allah, «transcendant CmüteaD" olduğundan, O'nun herhangi ,bd.r konuda iirade ve emrinin şu veya bu oldıuğu ınasıl bilinecektir? Ancak Peygamber'in şahsına münhasır vahiy mefhumunu. ilmbul eden İslam'·a, «incarna.tion (Tanrı'nın insaın olarak ortaya çıkması)» ırnefhuırnu yabancıdır. Buna karşıl:ılk, ilham, daha umumi v·e tedrici bir mefhumdur. Herhangi basit ve sade bir insran da vtcdan•a sahiptirr; nitekim Peygamber şöyle demiştir: <<İnsanlar Chukukçular), s.ana kanunu açıkça ifade etseler bile, sen yine (k!albiıne ıdamş.» (1) Asil ruhlar, şaıhıslarını, ilahi irade önünde «yıok ederler»; iHz. P·eygaırnber'in tbir sözü, bu düşüncey.i çok güzel dile getirmektedir: «Allah buyurdu ki: Kulum Unsan), ben ikendisini sevineeye ~adar, nafile ibadetler vıasıtasıryla bana yakl:aJşmaya devıam eder ve lben onu :sevdiğim zam.aın, ıartık onun işi­ ten kulağı, ıgıören ıgıözü, tutan eli ve yürüryen ıaya.ğı ben olurum.» (2) İşte bütün bu ıgörünüşlerin, lmnunun, tabi'leri naJzarında itibarını güçleındirmede payı vardır. Vahiyde nesihı Hz. Aıdem'den Hz. MuhıaJmmed'e kadar, amvimlerine ilMıi tebliğ­ leri ulaştırmış olran uzun bir ıpeyıgamberler silsilesi vardır. Allah ezeli ve ebedidir; fakaıt ins•an cemiyetinin tekamülü, Allıaih'ın da, mümin(1) .llbn Hantbe.J, Müsned, IV, 228; ed-Danimi, Sünen, ei•BüyO', No: 2. (2) eıi-.BuMri, Saıh11h, 81 (ruka>kl, No: 38. 23 hareketlerine ait tlmnunl:armda değişiklik yapmasını gerektirir. Demek ki, bizim prarlamentol>anmızın ıteşri'lerinde oidruğu gibi, z,aman ıa~çısından eski ve yeni mefhuanu, ilahi vahiylerde de rol oynamaktadır. Bununla ilahi sıf,ata zarar gelmiş olmaz; ya.pılaoak şey, Şari' tarafm:t:an V'azedilmiş bulunan ~en yeni hüküanle~ri uygulamaktan ibarettir. IHer tyeni lkıanun, zaruri olaraik eski kanunun tamamını yürürlükten kaldırmaz, onda kısmi ügalar bulunabilir. iBu ıkıai­ de, önceki peygamberler ~ta,:rıafından tebliğ olunran Mukaddes Kitaplar hakkında o1duğu kadar, bizzat 'Kiur'an hakkında da uygulanır. Ziı~a O, 23 yıl zarfında parça par:ça v.ahyolunmuştur ve 'ttar~ihıçiler, ilk vahiylerden bazılarının sonrıadan neshedilip Kur'an rrnetninden çıka­ rıldığını s:arahatle lbelirtmek:tedirler. lerin hraH-ı Bir 'kanunun, hizzat ,kanun vazıı ya da bir üs~t ma:kam !tarafın­ dan ilga edilebileceği taıbiidir. t~ur'an, Allah'ın kelamı olduğuna göre, Kur'an ayetlerinıi, sonraiki 'bir vahiyle yanlız Allah neshedebilir. Peygamberden sıadır olan :Sünnet )se, Peygıamber veya Allah CiKur'an) tanafından değiştirilebilir. Hukukıçul:ar üçüncü sırada lbu:lunıurlar: Onların kanaıatleri, Kur'an rve Sünnet'te zıt bir sa,rahıaıt :bulunduğu takdirde reddedilebilir. Ve dünyanın sonuna :kadar hukuikıçulann S'ayı­ sı sınırsız olıaoaığından, hukukıçu sı:fa.tıyla ~a~a}a:rriıda eşitlik m.e,vcuttur. Şayet muhtelif [1Uikukçuların ık!anıaıatle:ninde fail1khlık mevcutsıa, tercih meselesini ·sok,aJMıaiki :adam (ıavam) iıçin halledecek hukuk mezhepleri 'vardır. Ve sonrıa, bir crnezhehin kendi i~çinde kan:aatin devamlılığını mümkün kılabilecek olıan, delillenin sıağlamlığı kadar, şahısla­ rın şölıret ve itibandır. Tedrici mükellefiyetler: Kur'an, hukuki ihtiıyaıçlar iıçin tet·kik olunduğunda müşahede edilir ki, O'ndıa ıyer aJan emiderin ıheps,i ay;nı ehemmi'Yette değildir. Bunlaırdan bir kısmı mecburidir, diğerleri ise, daha ziy~ade tavsiyelerden ibarett~ir; .şu da belirtilimelidir Iki, yasaklıarrımamış her :şeye müsaade edilmi1ştir. Bunu açıiklamak için, usulcüler, uzun çalışmalar sonucrtı çok orijin::tl bir il1alz:ariye ,g~e:liştirmişlerdir. Fransız Diploma:t 'Ve Tü:0kolog Kont Leon Os~trol'cts-; Lond:r;a 'Üniversitesinıde, bu Üniversitenin yüzüneli yıl­ dönüımü ~töreninde yıa;pıtığı <<IRoots of Law (hukuJiun kökleri, usulü'lfıkh) isimlıi !konuşmasında bu nraız,ariyeden hahsederek, batı ilminin 24 dtkıkatini bu nokt·aya. çerken 'Şüphesiz ilk kişi olmuştur. (1) Burada, Şer'i ka111una eski bir ahla}ki :nıefhumun, iyi ve kötü mefhumunun uygulanması sözkonusudur. Usul ile Hgili eserlerinden birinde '(2) GazzaJi tıara:fından yıa:pıLarı imaY'a· 'göre, öyle görünüyor ,ki, somıaları di-' ğer bütün mezhepler ıarıasırıda yayıgmla~şan bu mefhumu, ilk o}a;rak ifade edenler, Mu't,ezlle Mezhebine mensup hukukçul:aırdır. Onların ne dediklerİnİ şıöylece özetleyebiliriz: 1 Prensipte herkes mutabık olacalk:tır ki, iyi olrarıı y,apmaık ve kötü oLandan sa,kınmaık gerekir. :Kutr'§m, «Ma'nlf ola:nı (iyi bilenenil emredin, münker olanı Ckötü biline<Iı'il ıde nehyedin.» diyerek bundan sık sık bahseder. FeJrat beşeri ıfiilier her zaman ra;ynı rkol:aylıklıa ·tasnif edilemez; 1izMilik 'vıardır. rlşte, iyi bi:rıer :ma.tema•tikçi olan usuloüler, insan fUllerini <<husü:n" ıve «kulbüh» prensiplerine göre .blölümlemeik ve bölümleri de alt bölümlere ra.ymmak iıçi:n ıbir rüzıgar ıgülü düşündüler: Mutlak iyinin y,apılması mecburidir. Mut}ak krötü ıde tam bir ıyıasağın konusu ol:aoaktır. · Farlmt, şayet iyi ıkrötüye üstün gelirse, mecburi ol!llaksızın ;tavsiye edHmiş olaoa:ktır. Aynı şekilde, kötülük t•a,rafı iyiliğe ağır ba!saııs·a, kesıinhrkle yarsaklan'mama kla bera~ber, vazıgeçilmes·i öğütlenmiş olaoaJktır. Nihayet, iki durumun eşit olması, fiilin ne iryilik :ne de ikötülük ihtiva etmemesi halJnde ise, !karar, tatbi!lm:'cını zaman-z:aman değiştirebileıcek olan fe:rıdin ıtaıkdirine 'bı:rıakılmırş olacak1 1 tır. Fiil ve doğu, !batı, lkaiıdelerin !beş :k: 1 aıte•gıorıi halinıdeki fbu 'taa-ı::ısimi, pusulıanın şelklin1delki ıdıörlt yıönürnü :andırır, ki ıbunlar. kuzery-d 1 oğu, lkuzery-fb:aitı rg~ibi fal1klı ıai•t roölümlemeleri mümlkrün !kılar. Bu, ryaısalkla:rıa olduğu lkaldar ıvec'ilbelere lde ruıyıgulanır. !Böylece, mecburi olan He ~tarvJsiye eld'ilen arıarsınrda -~tercümeye Ç'ahşma'kısızm, ilsrrnen sayma!klıa ıyeıtineıceğ'im- !ka.tergrorıiler lbıulunma!ktadır: Farz-ı 'ayn, farz-ı ik'i:Mye, vaci'p, :nıenduib, o:nıüsıtrelhalb, 'sıünnet-<i 'müe'kkeide, sünnelt-i ga,yr-ı müe'kike'de, nMile. !A'ynı ışeikillde, ıyra,sıark He ltalvısiıye eıdilmeıyen arasında, uısuloüler; haram-ı şer'i, hıaram-ı ~rsrt'inıhalti, mekrulh-u talhr'imi, melkkuzey, güney rılh-u ıtenzihi'den lbail:ılseıderler. K'anun, daima alhla!ka daıyıanacaJk, alhlallr da kanunun yıanl.ımı.yla arya:kttıa. tutulmuş ıola;caJk'tır. (1) «Angora Reıform" ·is·imH esıeri,ne baıkıiaıbil>ir. («Ankara Rıeformu" ismiyle Yusuf Ziya KAVAKÇI tarafından tercüme edilmiış ve 1972 yılında ·istanrbul'd:a baısılmıştır. -Mütercim-) (2) rei-Gaızzall, rei•Muıs'tasfa 1,55-56. ;Sulf,alkınşr. 1G22 H. 1 25 Bununlıa lbirli~te il:l!U.Iku!kıçular, m.aJhlkemeleroe uryıgulanıan kat'i ka:ide Cfebva) ile, 'İtinaJı lbir müıslüımanın r'iayeıtıte 'kUJsur etmediğıi «taJkıva» yıolu arasında lhir ayırım yapılması gerefi\it'iğini bilirler. B~r taraftan hu!kukçulıar, «müslümanın nerede bulunurısa lbulunsun, İsMmi tlmidelerle sorumlu tuıtulaoağı» ('I) m:il.c't:aısında ısrar edece!kler; diğer rtıaraf­ tan da, maıllkemelerin yargı alanlarına ruit !bir 'talkım sınırlar, !bizzat Hz. Peyıgamber kadar 'yetkili lbir 'Otodte tarıafı'l1ldan konulmuş :sınırlar mevcruıt olacaktır. Filhıa_kiika, e 1 ş-Şe<y'bani, Aıti<ye lb. IKaıyıs el-Kilalbi'den şunu riv·ayeıt ıeıtme'ktedir: (2) «ıHz. Peyıgamlber ışöyle !buyurdu: Herurim Cıhizim üllkemizde) ıadam öldürüp, zina eıdip veya llu:rısızlılk ıyapıp da kaçarısa, ibilahare eman ıi.le idlönse bile, 'kendisini !kaçmaya ıservkeden suçtan ôtürıü !halk\kınlda rtaikilbart yıapılması ve ceza ruylgulanması gerekecelktir. Fa~at, düşman ülkesıinde aldanı öldürür, zina eder rveya hır­ sızlık ıy;aıparısa ve 'sonra eman ile :gel'irseı, dü.şman ülkesinde işlediği suçtan dolayı t:aJkiib'aJt ıyıapılmış ıolma<yac:akıtır." Husün ve kubühün ta'yini: Az önce «iy'i» ve «kötü» meı:flhumlannda iziı!:filıilk lbulıunduğunu söyled11k. Bir ısavaşın sonucu, elrbetJte, gaHp :için iryi, ma.ğluıp iıçin ise kötüdür; 'Ve aynı olay, ilhWM !halindelli'i ıi'ki .taraıfa n'LEfuetle zııt şekillerde tavsif edilmiş olmalkitadır. IKasden aJdıam ıöldürme ldurumunu ele alalım: Bir eşlkiyanın, aıv lhayvanı ditye lkurlbanını hedef alan lbrir avcının, bir delinin veya garyr-ı mümeyyiz lb'ir rçıocuğun, meşru olarak ne:üsini müdarfaa eden i!Jıirinin, malh'keme emrini 'inlfiaz eden lbir cellwdın, istila Urıar­ şısmda üllkesıini ısa'V'lln 1 an bir aJS!kerin eHnden saldır ıolan öldürme !flilleri araısındaki fark ne !kadar ıçıolk. Ölldrürme fiili, !bazen 'ağır, !bazen hafif ıb'ir şelkilde cezıalıanıdırılmaklta; !bazen affeıdilmekte; (ba,zen, ne Ö'V6P"Ü, ne de lkınaanayı ıgerekıtirmery"en nıorm'al I!Yir ıvaz·~fe olaralk millahaza edilmek'te ve IJ:ıaıtıta !bazen, en lbüıyülk loVIgiÜ ve şerefiere laıyılk gıörülmeik­ tedir. A!Şağı yukarı lbü!trün b'8.şen hayaıt, iıyiUğıi ıve lroöbülüğü 'izafi olan :Ciillerld.en mlkteşıefl.dk:illdir. !Bunun 'i~inJd'ir Iki, Hiz. ıPeyıgaanlber ISılk sılk (3) «Ameller n'iyetlere ıgıöreıdir.» ldiye lbuyurmruştur. Muihıtemeldir iki, İslam "'amenbü»ısü de, «lhayır ve şernin Allallı'dan ollduğunıa» inıanmak gerektiğini ve lhanJgi ıfiilin hangi şartlarıda 'iyi 'Veya kıotü ıolaraJk vrusıflandı­ nlmaısını tayin eıdelbüeoelk olanın, Şari'-Allah ıola;oağını söylerken, bu husuıs:a iışıare·t etme!ktedir. BbQ Yusuf'un, e~s-Serah<si tarafından naf<!J,eıdHen ·ifadeSii ·i·çin IJ)kz. el•MelbsCıt, X, 95, ve Şe~h es-Sıiyer el-Kebir, IV, 128 \lle 130. (2) es-Serahsi, Şe~h eıs- Siye·r ·ei•Kebfr, IV, 108. (3) 'eıi•BuMrT, es-Salh~h.K 1, No: 1. (1) 26 Kur'an'ın, o:'iryi»:yıi iifiade için «ma'rU.f» terimini, «ikröitü»ıyü ilfade için de «münlker» terimini !kullandığım müşa!helde etmelk. çolk enteresan, ha.:tıta şaşırrtJ:cıldır. IBu duruma gıöre «ma'rü!f,, keliıınes'i ikelimesine, herkes !tarafından lb'ilinen ve öylece lkalbıul edilen «iıy'l» manasına gelme1f!tedir; «mün!ker» d's'e, münwsip ıolmadığı herkes rtaraıfından kötü !bilinen ve ·öylece ıtelail{Jk'i edilen ışeyldir. IBurada şaşırtıcı ~lan, keyıfiliğin mevcut ıg:örülmeme'siid'ir. IKur'an, emreıttiği lher ·şeyin gerçeğe uyıgun1uğunun, a!kıl tarafından, diüşıünen ikatfa tarafından lkrubul edileceği kanaatini verir gıörünımelkttedir. Halkilkaıten, GaZ~Zali, Ve[cryıyuHah edDehlevi ve diğerleir, İrslam lhulkulkunun lbüitün 1sa!halardaki \kaidelerinin varlık 1selbeıbinli ve tfelsetfesini iza!h iç'in, lhaciml!i eserler !bırakmış..: larıdır. Hukukun inkişafı: Daha ıÖnce iş'aret edildiği tüzere, !İisM.m lhukulkunun ik:a;ynalklan arasında, Kur'an ve Hz. Peygamber'in daıvranış tarzı (Sünnet) temel unsurlardır rve ldeğ:işmezler; !huikfulkqulann reyleri de, :bu il'.ıct asli lkaynwk üzerine lkurulduğundan, ıonlara dalhil edilir. PaJkıat !bundan, İs­ lam hukukunun, !kapalı, !sırıf kenidine idiÖnüik rv~e yabancı ile !her türlü irtibatı satıchşı eden !bir lşejy olduğıu 1sonuounn çıkarmamak gereikir. Zira, Kur'an, lkesinl:iikle ıyasalk olmayan !herşeyin :muıba!h olduğunu dafal'arca tekrarlar. Yasaıklar, 'ancalk muayyen fiilieri IJ:ıedef alırlar ve sülkCıJt edilen !husUisl'ar sınıra ıtalbi değ'ildir. O halde, kanunun lafzına veya ruhuna aıy!kırı düşmeyen !her adet, !her ru:yıgrulama ve her yeni telklif, 1rsMıın !hulkiulku 'içine alınmaya ve kalbul edilmeye elver~şli­ dir. Iki ya lda çolk taraflı ~antl'aışmal'ar, mütekalbil:i.yet eısa1sı ve umumun menfaati (malslalhat-ı .amme) fkai!de,si, .:İislam'da aynı şekilde maiklbul kaynaklarıdır. Öyleyse, !kapı ıdaima inkişMa wçik kalma'kltadır. Ve yine, e:slki olan !kanun lhaklkmda, lfosilleşııni'Ş ve ıdeği·şm.e kaibiliyeıti !bulunmayan /bir 1şey d.iıye ıdüşünmeme!k ~gerekir. Uçısuz lbucaksız İslam hulkruikiu !külli!yaıtı i1çinde, doğrudan doğruya iKur'an ve Sünnet menşeli !kaideler, saıyılaJoalk kaldar azdır; fbürtün geriye !kalanlar, hulkukçul'ann lıs~tinlblvtıdır; şu ihalde, fertler araısındaki rfarlklılı!klara rağmen, Ibeşen ikanaaıt, i1k zamanlardan lberi mursamaha ile lkarşı­ lanmalktadır. Aynı şekilde, \Kur'an ve ISünneifiten neşet eden lkaildeler de her zaman eş1ilt e!hemmdyeti !haiz değildirler: iBa:zıları medburid.ir, fbazıları ise rıuihsat verir. !Bu nrokrt'ayı lbi:r1roaç miısalle m!Üışahlh:ruslaJştıralım: «iPol:lıgami <:taadidüid-i zevcaJt - çok lkanlılılk) » ye, IKur'an'da /bazı şartlar 27 altında müsaade eıdilmişrtir; saıvaış esirlerinin }göle hal'ine ,getirilımesi de !böyledir. Falkale ne il'ki, ne de ldi,ğer'i mecburi olmaı:lı.ğmdan; şayeıt bir müslüman, «monogam ·Cteik \kanlı) , kalma;yı te:rıciih ed. er ıveya hiç lbir kıöleye ısafrrip olmalk istemezse, asla lhe:rihan:gilbir günah işlemiş olmaz. ıBilEvkiıs, «mıonıagaıni C·tf3lk ikarılılılk) » ve lkıölelerin serbe:srt ibıra­ ;kılmaısı Kur'an ıt:ara,fınldan taıvısiye edilmiışıtir. Kur',an'a ig1öre (9/60), Devlet lbr(.i!tıçeısinin, lkiölelere ihürriıyelt \sağlamaya aıyrılmı.ş lb'ir bölüme daima ısa!lüp 10lması ıgerek'ir. ,JPıoliJgamhye gelıince, lbu, 1sa'dece !kadının rıza'sı ile var olabilir: Evlil'illc, ikadının rızaısının erkeğjn rızaısı ıkcı,dar ehemmiye't ıt:aşııdığı ilki ıtaraflı lbir akitltir. Ve !kadın, eıvlüik r:.:ıoyun~ca erkeğin «monrc>1gam» 1kalma;sına tda'ir huikru1ken ıge·çerli lbir i'stekte ibulumtibıilir; :şa;yeıt nişanlı e:r1keğıin, ıd'alha lbu sırada başka lbir Iliarı'Sı var" sa, nişanlı lka'dın roöıyle "'pıol>iga:m» lbir evliligl red!dedelbilir. Böylece, Kıur'an'ın verdiği ru[11sat taıtıbilk eıd'ilmeyip, 'i'sti1snai haller için saklamr; .IKur'an'ın IJı.ülkmü de hiıçlbir ,şekilde ıcteğ'işi:kHğe uğratılm11ş olmaz. HiulkuG\!çuların reylerine !bir misal verelim: Talep edilmemiş ve lkullanılmamı:ş lb'lr hak, lbu ıselhepten ötürü za:yi olmuyıorrdu. P.alkat, Osmanlı İmp:araltıorluğu, lborç daNalarında zaman:a:şımı ı:;'inırı 'koyma ihtiyacını duyunca, ulemanın en ısünnileri, Mecelle'yi 'mleme alanlar, lbuna lbir çare /buldular 've !dediler Iki: lHç rş'üpıhe's'iz ha:~\:, lku.ı::Vsi ve sronrsuzıdıur, fıalkart ıçıok ıe'Sik'i şeylere aiıt !davaları (*) i's1 tima: ıye'tl.&isi bundan !böyle Sul:tan'a aitt'ir; ma!hkemeler, lkend.ilerini meşıgul e'den lbu davaları reddedeceıklerdir. (1) Hru'kulkıçular e'şitıt'irler. IBinaenaleyüı., az önce lbelir'tıtiğimiz giıbi, hukulkçuların lbir lkı:smı diğerlerinin ıgörüşünü re::ide!tmeıye yeıtkil'i­ dirler. Hartıta, !b:üyü'k usulcü Pez devi'ye l?iÖre (2), lbir asrın lbıü,tün huku1kçularmın ioma'rsı lb'ile 1kaıbul edilmeyip, !bunun yerine sonraki ibaş­ lka lbir icma'nın kıonması mümlkün'dJür. Tıa'btatıyla, yeni ro·ır icma: hasıl olmaısı için, .ön1ce, ferden \hareket elden lbir hu/~{)ulkçunun şalhısen eski ioma'ya muhalefet etmeıs'i gerekir, 'ki !böylece ardınidan diğer­ leri onun lgiörüşüne katılsınlar. Bu arıada lbelirtelbilir'im ki, va.\ktiyle !halk~kmd.a far!klı 'kanaaıtlerin bulunduğu lk'aidelerin bazıları üzerinde çağımızda ımuıtalbı'k 'kalma imikanının ,bulunup !bulunmadığını araştırınalk malk'saldıyla, 'Seneler1 Bu süre prensip O'lanak oınbeş senediır. İsti'sna:lar ve mürOr-i zamanın diğer hükümleri i'i'çn bkz. ıMEOELıi.JE, Madde : 1660 v.d. (Müterciım) [1) es-:Seraıhsl, Hıaılii,fe Ömer'in tatbikatında da buna dair izlıer bulur. (Ş.e!ih es-Si.yer ei-Keb1r, IV, 213). (2) 8ezıdıevJ'nin UsOI'ü v·e ftJbdülıaziz e·l-B:u.harl tarafıından yaıplan şe.rhi Kıeşfu'I-Esrar, lll, 261-262. (*) 28 den loeri, Hanefi, Şafii, IŞii v.lb. değişilk lhuilmk mezlheplerinin ;görüş­ lerini mu kayese etmeık •ve !bunlardan henbirinin delillerini ıtanımak iıç·in müslümanlar nezdinde ıçalı:şmalar yapılmışıtır. 1 T e ş ri' f a a li y e t i n i n b a ğ ı m s ı z lı ğ ı : Öyle gö.nünüyor 'lö, İısü1m lhu:kıulk 'tarihinin :ş:ayan-ı ldi!k!ka't lbir mu' taısma (ldıonee) , ,şimd'i:ye 1kat:::lar ıgereken ıdr·kika:t gös!ter'ilmemiışrtir. İıs­ lıEtım'da, 's·aıdece lkaz,a (yargı) değil, aynı ışeikilde 1teışri' ıoı~oriteleri de, ta . eslkidenlbeir ildare ve .yürÜ'tme otıori:telerin:den !bağımsız lk:almışlardır. Hz. PeıyıgamJber'in ·verfa'tından ıberi, hü:kümet, ısırf 'idari meısalelerin dışında, teşrii imlbiyazl:arı aısla ikendine hrus ıtelaJkki e•tmemişıtir: Mahkeme !kadüarı lkadar, !huısusi lhulkıulk,çuların ıda lbu yıönde peık ıçok yargüarı olmuşıtur. [Bu 'Vakıanın e!hemmiyetıi rve 'büyülk ne'ticesi üzerinde ısrarla ldıurulma'sı z,atd olmayacaktır. Bıu ndktada !hem :kuvvet, hem zaaf lbulunm:alkJtıadır. Kuvvet 'Var!dır, zira, teşri', pıolitilkanın faz'ileıt­ sizliiklerinden ve zalim !h:üikümdarların şal.hsi arzulanndan masun kalmı.şıtır. Zaaf 'vaıtlır; ı:Z:ira, lhernelkadar lbıu !hal ve şarıtlar, sınırsız hulkuki Gmnaalt !h:ürr~ye't'i ıselbelbiyle, hulku!kun inlki:şafma ıcıörnert yardım­ laDda ibulunduıysa ıda, ıgayr-ı malkCıl görüşleri elemak d.ıçin müesısir vasııtalar me·vcuıt değ'ilıdir. Hukuki mevzuların tasnifi: Bilirı:ıdi:ği üzere, Roma hulkwkunda lkai'Cleler, şahıslara, mallara ve daıvalara >(usUl) ni·Sibetinle bölümlere ayrılır. Bu bölümleme, dini ve iJba:detleri lbir yana !bırakır. iısMim hukulku, dail:ıa ihaıtalı ıolmalk 'Ve insan h:ayaıtının ıtamamını lbir ibütün olaralk ele almak isıtedi.ği için, mü:sl:üman !hulkuiDçruJar, !hıulku'k me'Vzularına ait başka bir ·taısnifi tercih etmişlerdir. Onlar, önce ·«iibıa.dıiit»ltan Cinsanın Alla!h ile ilişkileri), s'onra «mü:amela:t»!tan Cin•sanların kendi aralarında1.ki 'iliışlkiler) ve nihayet «zevacir»den ·(rvazıgeçiri'Ci yıollar) veya diğer adıyla «ulkıllbM»itan (.cezalar) !bahsederler. \Bazı müellifler, ldıördüncü ve ısonuncu lbir grup meydana geıtirme1k üzere, ilkinıci :gruıbun !bazı Ibiölümlerini 'ayrıca ele alırlar, Iki lbrunlar mira's ve vasiyetle ıbağış :giJbi 'Ölüm sonrasına ai't şey­ lerdir. Bu duruma sadece, ısaıtihi lbir nazar a'1Jfe·tmelkle ryetinen !kişi, bazı sürprizlerle ikarşılarşalbilir. Haki!ka1ten, müslüman hulkukıçuların hepsi, .İbadetler lba:Şlığı alıtıııda 'vergi ısiıS't·eminden :bahsederler. Yine, tam lbir eser !kaleme almalk '.İısteyen bu hukulkıçıular, anayasa ikaidelerini aynı 29 ·başlılk altında ele •alırlar. a3ıunun selbeibi, İıslam'ın, manevi ile dünyeviyi lbir'birinden aıyırmaması rve !her ikisini lbir büıtün içinide ıtoplamasıdır. O halde, devlet !başkanının, aynı zamanda en büyük din adamı olması hiç şaşırtJJCı degildir. FilhaJki!ka, İslami ·terminolojide «imam» !kelimesi, camide cemaaıte namaz kıldıran Jöşi·yi ifade ettiği gilbi, ,a,ynı zamanda hal:Lfe Chülkümdar) manasma da gelir. Cemaatle namazın sözkonusu olduğu yerde, imarnın vaJSıflan lbelirtilmeıden geıçilemez. Vergi kaidelerinin /burada yer almaısının seibeibine gelince; Hz. Peyıgamlber'in meş­ hur 'bir hadiısine ıgöre, İslam lbinaısı beş ıunsurıu iihtiva eder: Çatı Allaılı'­ ın ·birliğine imandan meydana gelmi.şt·ir; dö.rıt direk ise, namaz, oruç, hacc ve zek&t (1) Cİıslam hülkümetine ödenen ve.rıgiler) vazifeleridir. İnsanın, AllaJh'a, lbedeniyle olduğu kadar mallarıyla da !kulluk etmesi gerektiğini gıöstermelk, lhulkukıçular için zor olmamıştı; namaz, oruç ve ihacc nasıl !birer /bedeni dlhadet i;se, iba'Şikasının iyiliği için vergi öde,. m ek de mallarımrz •vasıtasıyla yaptığımız bir iib•adet (mali i Ibadet) tir. Milletlerarası ihıu1kulk kaidelerinin, ulkuibat Ccezalar) ibölümüne dahil edilmiş olmaısını da hayretle 'karşılamamalk ·gerekir. Diğer ihukulk sistemlerinin zıddma, İslam'da milletleraraısı huiku'k, poli'tiikaya ve devlet lbaışıkanınm keyıfi ıtasarrufuna lbıağlı değ'ildıir; ıalkısine, rüıllke hukuıkunun ıbir parçasını meydana ge<tirir ki fbu hukuka gıöre, ecnebi, savaş zamanında lbile, maJihkemele.rıce 'Verilmi•ş !l:ıaJklara saihiptir. Bize ula.şmış İslam lhulkuik müıde'VVenMının en eskisi, Zeyd lb. Ali'nin CM. 737) «KH;ıa;bu'l~Mecmıl'»udur, Iki 1919 yılmda Milana'da Griffini tarafından neşredilmiŞtir. IBıu ilik devre ait eserde dahi, yaibancı devletlerle harp ve •sulh liraidelerini aıçı1klamaik için, milletlerarası hu'ku'k hakkın­ c;la uzun lbir !bölüm yer almakltadır; Zeyd, ıbu 1bsma «siıyer» adını vermiş ·ve 10nu ceza ihuıku/ku :bölümleri araısına !koymuştur. Kendtsinden sonra da daima ıböyle olupgelmiştir. Müellif, fbu tasnifinde gayet mantılki düşünmüştür, ,şöyle Iki: Yol kesici eşıkiyanın 'Ve hırsızların zararlarını önlemek için, asayiş ilmvvetlerinin !kısmi seferlberliği zaruri olduğuna g>öre, -yağma 'Ve adam öldürmelere ;seibep olan- düşman istilası da daha geniş ,bir selferlberliği gerektirir. Zekat, asla •iy•iliiksever insanların taıkdiritne bı·rakılmış bir sadaka değilditr. Tarife<s'i ve talhs.U devreleri l:tel:li bir verg•idir. N 1iıs.t\b miikta•rına sahip olan hi1ç kimse bundan muaf değildi<r ve hükümet, vermek istemeıyenl•eri ozrlamak itçin kuwet kullanır. Ziraat mahsulleri, tica~et malları, maden 'işletmeleri, otlaıklardalki hayvan sürül.eri ve bi'riktirilmiş paralar, zekat vergisinin başlıoa mevzul•arıdır. Ayrıca, Peyıgamlber ve Halifeler de.ıvinde başkaca bir vergi yoktu, bütün vergiler «zekat» dirye adlandm•lıyordu; burada balhis konusu olan, pekala vergid•ir. (1) 30 Müeyyideler: Şair Ekber AllaJhaJbwdi, derinlbir psiıkolojiık gerçeği anıaıtmak için nükteli !bir ifade !kullanmış ve şöyle demiştir: «Allaıh'ın ihükümranlığı, ölümün varlığıyla da;ha iıyi anlaşılır.» Müeyyideler, kişinin ha;tt-ı hare!kert :kaidelerine riayet ~etmesi için, insanlık tarihinin her asrınıda (haikikaten büıyiilk rol oynamışlardır . .A!srımızda, ıbaıtıda, üllke !kanununun müeıyyideısini !birinci derecede, asayiş kuvvetlerinin, polisin zoru meydana ıgeıtirme!ktedir. Fakat, !bizzat kanunun, !bir kısımfertleri ıbütün ısorumluluıklardan muaf tutması halinde ne yapılacaktır? İngilizler ı«Kinrg ıcan do no wrong» CiKral hiç ha:ta eıtmez) demişleııdir. «Oorps diplomaJtique» azalan, elçi olarak gönderildi!kleri üJrkenin ıya:ngılama .ye~ki:si ıdışındarlırlar. r(*) Sarvaş zamanların da, ıhulkuki ·e:snelidiklerin (suspensilon) !başka misallerine de raslanır. Buna 'karşılı!k İslam hu!kuku, nıa!ddi müeyyidelerle yetinmemiş, aynı zamanda ma;ddi müeyyideye e!klenen ve ronu iyice güçlendiren manevi v·e viodani müeyyide !kullanmıştır. Haikikaıten, müslüman, öldükten sonra dirileceğine ve dini olmaıyan işleri kadar, ilbadetlerinden ve dini inanıçlarından, haısılı dünyadaki ıbütün fiilierinden öıtürü Allah' ın huzurunda niihai olara!k lhesalba çe!kileceğine inanır. Şayet lbir !kişi, yaptığını ısalklamayı 'Ve hükümet görervliısini aldaıtmayı !başarırsa veya hükümet, kişiıyi ıgıörevini ye11ine getirmeye zorlama ihursusunda ilktidarsızlık içindeyıse, lbu durumda, insanın lhull\!u!ka aykırı fiili cezasız kalmaktadır, ama her şey ibitmiş değildir; zira -müslüm anın inandığı giibi- Allah, ıyaJkında .onu nıuhaikeme edecektir, o zaman !kişi, ıyaptığını Allah'ttan gizleyemeyecek, O'nu alda~tamayacaik ve O'ndan ikaçamaıya­ caktır. İslam akaidinin /temelindeki lbu dini inanç, (haJlükaten, maddi nıü­ eyyideden daha güçlü ıbir müeyyide rolü oynar; o derecede ki, müslüman, görevini -ihüküme:t görevli;si hu!kuiken lbunu bilmeseveya ihkak-ı (*) Biır DıwJ,et ül'kes'inde sürı:Mi görelille bulunan yabancı Devletlıerin dirplıomasi temsilcilerinin bütününe, diplomasıi dilinde, •Corps diplomatique» adı verilir. Diplomatik temsHci, ceza soruıştunma ve kovuşturmalıa.rı bakımındaın, ülke Devletinin (yanına gönderilen Dıwlet) yargı yetkisıiınin sınırlan dtşında ~alır. Şu kada·r var ki, bu ke· siın yargı muaflığından (kaıza muafiy·eti), diplomatik temsilcinin ıişlediği suçl·ardan dolayı hiçbk şekilde yargılanmıyacağı ve oezal.aındınlmıyacağı sonucu çıkarılmamalıdır. Temsilcinin, kendi Devl·etinin kanuniarına gör·e V·e kendi Devletinin mahkemeler·i önünde yarrgı­ lanması mümkündür. Yargı muaflığı, temsiJ.ciyi, yaılınız görıwle bulunduğu yabancı Devlet maJhkemel·erinin yargı yetkis·inden kurtarır. Daha fazla biılgi iıçin bkz. ÇıELiK, Edip F., Milletlerarası Hukuk, istanbul, 19'69, 1/431, 446 v.d. (Müterc'im) 31 halk için rbaşikasmı Ziorlama gücüne •sahip ibulunmaısa ibile ıgönüllü 'Olarak yarpma:ya ryönel<tilmiş1tir. Şaıyeıt ıbir müslüman, llüçtkim:se ·kendisini zorlamalk:sızın namazını ikılar, ~oruounu tutarsa, vergilerini de iİıslami hükümete aynı saygı ve titizlikle ölder. Bu ı.şöylece aıçıklanaıbilir: Ruih ve lbeıdenl !birleştirme ve in<San:da içirude.ki hiçlbirşeyin diğeri aleyılıine rüstün olmadığı :bir !bütün meydana getirme ,gaye•si ile H:z. Pey.gamlber, tslam'ın ıdıör.t ıtemel direğinden lbiri ıolan verıgi ıödeme v·azifesini; namaz !kılma, Ramazan ayında oruç tutma ve Meklke'deGö Beytullaih'ı haıccetme ıgörevlerinin arasına dahil erbti. Kur'an'ın, her ilki görevi ibir solukıta !birle'Ş'tiriveren şu ıcümleyi yirmiden lfazla ıteGrrar e·tme:si ibir tesatdüifoten iibare.t değildir: ,~Namazı kılımz ıve z·e1kMı veriniz.» 1 Bu 1g1örevin ehemmiyetini ziihne ldalha i'yi lbir şeıkilde nalkşetmek için verıgiye verilen isim lbile mandardır. Filhalkilka Kur'im, müslümanlar tarafından ıkenld lhüiküme<tlerine ödenen vergiler için üıç ıtane müteradiif 'Csynonyme) kelime !kullanır: Zeik[vt, ısadaka, ve (halkk; ıbunları herh'angilbir kişiye ·verilen ferdi ·saclo,•kadan ayırdederlken, lbunu da C«inmk rfi ıs~biliUfuh- Allah ıyıolun'da !harcama» •v.•s. adını verere k) durmadan teşvik edecektir. 1 «ZeJkM» lk.elimeısi, tam-tarnma :büyüme veya temizleme manaları­ na gelir. ıBu, muihtemelen, arıtan mallardan lbir !kısmını ih'ti'ya:ç salhiplerine 'Vermelk srure<ti'yle, \bunları temizlemek gerektiği manasını taşı­ makta/dır. Te,şlkilatlanma, cemiyetin temelinde olduğunıdan, haklkaniyetle üleş'tirilelbilme'si i·çin bu ıver:giyi cemiye1 tirı merkezi miganına vermek gerekir. «!SaJda!ka» lkelimesinin de i 1ki ımana•sı vardır: Bildiğimiz sadaka ka- da gelir. O haLde, Allall:ı'a bağlılı­ ğın, Allalh'a lkar:şı ,samimiyetin tasdikinin sıdkını is:ba't için, «Allah'ın veohi (rızası) için» Allah adına sadaJka 1vermelk ge:Delkmelk.tedir. dar, ısadakat Cdoğrrulruik) mana:sına Nihaıyet, «lhalkk» kelimetsi de, hem !halk, ihem de ihakika't demektir. Şu halde, vergi, lbir ibaş'kasının, mallarımrzı ağır sorumluluklara Gra,tan haıkkı!dır; ıonun ifa edilmesi, bizim Allalh'a haıldika,ten 1ve samimiyeUe bağlı ıolduğumuzu isıbatlar. PsiGrolıojiık ülaraık, ibir vazife, insanların iradelerinden, ZJor lkullana!bilme ldı'şmda başkatea bir haklılıga •saihi;p olmayan, ekseriya zalim olan amirlerimizin iradesinden neşeıt eden vazifelere nazaran, daha ıçc>k ifa edilme lşanısırıa sahiptir. 'Bu arada şuna da temaJS e·tmelk istiyorum: Kur'an, devlet golirierinin talhsi's oluna•cağı yer32 ilaJhi menşeli leri saraihatle ve tafsila'tıyla ltanzd.m etmiş, !bütçenin esaıslarını vazetmiştir; gelirler, asla devlet !başkanının mülkü değil1dir. CiDaha fazla tafisilM için 'ŞU matkaleme ıbalkılaibilir: '«Budge~ting 'and Taxa~tiıon in the Time ıof ıt!he Holy P:rıapihet- Hz. Peyıgamlber 'Devrinde Bütçe ve Vergi», Journal of Paki!stan Histarical Society, Karadhi, 195'5, ~t. III/i, p. 1-11) Netice ve gaye: vaUdiyle «faıs» diye adlandırılır ve gayr-ı ıdini işlerden !baışka, dini katdeleri de !biraraya toplardı; 1kral, aynı zamanda ıbaışralhip idi. Anealk \bilafu.are :ve ıtedricilbir surette manevi görevler siya:si gıörevlerden ayrıldı; aşi:kar sebeplerden ötürü !krallar, dünyevi iışlerin idaresi ile yetindiler ve tböyrece «jUs» dıoğıdu. Bu ayırım !biraz ısun'i ~örünmektedir; zira insanın Ibedenini ruhundan ayırınalk mümkün değildir. Hatta, 'insanın !bu iki taraifının idarecileri arasında uyum olmazsa, ıbirinin diğerine zarar verme ıteh­ likesi vardır. Bir çatıışma esnasında, şayeıt ruihani reıis daha güçlü ise ve ralkilbine üstün ıgelirıse, cemiıyetin maddi hayatı bü;yük sJikmtıya düşece1ktir; aJksine, ciısmani ışef lkarşılaşmayı lkazana;calk !Olursa, ibu durumda ıda manevi lhayaıt zarara uğrayacalktır. Her iki sorumluluk, aynı yertikiden neşet ed.enseı, ıuyumlu !bir dengeyi :ve :sürelkli ibir irtilbatı sağlama:k ıd.aiha kolay lolaca'kıtır. Burada mesele olan, iş lbıölüımü IJ:ıu­ susu değ-ildir; asıl mesele, ilki lhayaıt sahasının icracılarının irtiibat ndksanı 'Ve kaidelerin ımenşelerinin ~tam manasıyla ayırımıdır. Kur'an (2/'200), maıteryaüst hayaıt anlayışını mrulıtkum eder ve der ki: «[nısanlardan ibir lkıısmı ışıöyle der: 'Ra!bibimiz. Bize (tkıismetimizi) dünıyada ver'; ıonların aihirette nasilb'i ydk:tur.» ıSırl manevi !hayart görüşünü rı.nıaıhkum etme Ilmnusunda da, IKur'an'ın ifadelevi daha az trumtura'klı değildir. Mesela ışöyle der (7 /32): «De 1ki: 'Allah'ın, kulları için yarattığı zin et v·e iyi ·(lhelaD rızıtkları yasalklayan !kimdir?' Ve ilave et: 'Onlar', u hayatrta iken dirilecekleri ıgüne IJ:ıaliısime inananlar iJçindir.' «Başka !bir yerlde (2!8/77) şu ri:Dadeyi /kullanır» ... ;ve dünyadan da nasilbini unutma ... ». IHakilkaten, Kur'an'a ıgıöre, lbir bütün hayat giÖrüşü aranmalıdır r('2/i20l-'202): «Ve ışöyle diyen insanlar vardır: 'Rabbimiz. iBize dünyada ida, ahirette de ıgü'zel olanı 'Ver ıve /bizi Cehennem aza!bından !koru.' İşte ıonlar için ika;zan<dı.!kları ışeylenden nasip vardır. Allah'ın hesalbı süratlidir.» Şıu IJ:ıalde, Mufrıilbulla'l:ı el-ffiilhari'1 ye ailt Mürsellemü':s-Sülbü.t adlı usul eserinin (1, lO), «:İslam hruıkutkunun, a:b.iret huzurunu ısağlama gayesini ihmal edemiyeıceğini» kesinlikle ilfade etmesini haıyretle karşıla­ Roma' da 1 'kanıun, mamalıyız. 33 Şurada söylenenler, usul ile ilgili eserle:rin, İslam hu!kıulk felsefesine ait bahiBlerinde raslanan birikaç mu'ta (denneel dan ilbarettir. Orijinallikiten hiç de mahrum olmayan ıbu literatür, daha yakından tetkik edilmeye lay11Mır. Hernekadar Mutezililerin fılkılh !konusunda hiçbir eseri ve IJ.üçfuir kanun !kodu ıy;okısa da; !bu teıtkikler esnasında, Hanefi, Şafii, Şii, Malilki v.lb. mezheplerinin 1kanun kodları sahasın­ da sahip ıolduklan ni:slbet,te, Mutezililerin de Usulü'lıFıkih !konusundaIki eserleriyle karışılaşılaca&tır. Meısela, Franısız iDamas Enstitüsü, kı­ sa süre önce \bunlardan bidsini ilki cilt halinde ne,şretmişrtir. Yine, Dulblin Chesıter Beatty Krütüpıhanesinde, e<s-Saymeri tarafından kaleme alınmuş olan •ve İslam'da çeşitli uısulcü mezhepler arasında karşı­ laştırmalı ıbir tetkilk niteliği taşıyan el yazma bir eser mevcuttur. (*) {*) AL-ŞAIMARI, A!bu Abd All1lh ai-Hus,ei.n lb. Ali b. Muhammed (436/1045), Mes§''ll al-khil§f fi usul al-fıqh, Dubl,in Cheıster Beatty Ubr.aıry, No: 3757. Bkz. ARTHUR J. AR· BERRY, A Handlist Of lihe Arabi'C Menuscnipts, Dulblin,e 1959, IV/2-3. (Mütercim) 34