Serxwebûn leşmesinde ciddi yetersizlikler açığa çıkarmıştır. Buna rağmen kararlaştırılan çerçeve, örgütlenme modeli itibariyle bir öncekini aşan niteliktedir. Atina savunmaları ekseninde içine girilen değişimi somutlaştırma, kadın hareketi açısından da zorunlu olmuş, ancak bunu yaparken örgüt işlevleri ve ayakları yeteri düzeyde örgütlendirilememiştir. YJA-STAR çalışmaları meşru savunma ayağı olarak örgütlendirilirken, VI. Kadın Konferansı’nda bağımsız kadın hareketinin örgütlenme kararı alınmıştır. Ulusal düzeyde özerk, evrensel düzeyde bağımsızlık çerçevesi esas alınmakla birlikte, birçok boşluk taşıyan bir örgütsel yapı ortaya çıkmıştır. KONGRA GEL içindeki kadın örgütlenmesi yetersiz tanımlanmış, sosyal komite bünyesinde olması gereken kadın komitesi üst bir kurum olarak örgütlendirilmiş, sevk ve idare bu komiteye bağlı yapılmaya çalışılmıştır. PJA olarak, Önderliğin KONGRA GEL içinde özerk örgütlenme perspektifi yeterince anlaşılamamıştır. Bağımsız kadın hareketi örgütlenmesi haklı bir isteme dayansa da bu, en temel örgütlenme alanlarımızın boş bırakılması üzerinden tanımlandığı için pratikte ters sonuçlar yaşanmıştır. Kadın hareketinin ulaştığı örgütlenmenin kapsamına cevap olmaktan uzak bir örgütsel yapılanma oluşmuş, sistemsizlik, dağınıklık yaşanmış, marjinalleşme tehlikesi açığa çıkmıştır. Yaşanan ağır sorunların ele alınması kadar, demokratik ekolojik toplum paradigması temelinde, yine Önderliğimizin son savunmaları ekseninde V. Kongre gerçekleştirilmiştir. V. Kongre, özgür kadın birliklerinin örgütlendirilmesi, PAJK’ın yapılandırılması, YJA-STAR’ın güçlendirilmesi esasına dayalı olarak üç ayak üzerinden örgütlenmeyi kararlaştırmakla birlikte, ortaklaşmayı sağlayacak işleyişi belirlemiş, eşgüdümü sağlayacak kurultay biçiminde bir örgütlenme kararı almıştır. Çalışma sahalarının farklılıkları temelinde özgün örgütlenmelerin geliştirilmesi ve eşgüdüme dayalı çalışılması doğru bir yak;laşımdır. Ancak örgütsel mekanizmanın güçlendirilmesinden ziyade, eşgüdümlü çalışma vurgusuyla yetinilmiş olması, anlayış sorununun yanı sıra model itibariyle de parçalı bir duruşu beslemiştir. Bu noktada ortaklaşmanın geliştirilmesi, salt kurultay üzerinden yapılamaz. Nitekim yaşanan süreç, bu konuda öğretici olmuştur. Kongre’de en çok eleştirilen hususlardan biri belirttiğimiz parçalı duruş iken, V. Kongre sonrasında model itibariyle tüzükte açığa çıkan boşluklar nedeniyle parçalılık, yine temel bir sorun olmuştur. Kasım ayında gerçekleştirilen kadın hareketi genişletilmiş yönetim toplantısında bu yetersizlikler değerlendirilmiş, YJA’nın örgütlendirilmesi sosyal, siyasal komiteler ve PAJK arasında ortaklaştırılmış, kadın hareketi açısından tüm çalışmaların temsilinden oluşan 9 kişilik bir koordinasyon ara bir formül şeklinde geliştirilerek, bu şekilde çalışmalar ortak bir doğrultuya kavuşturulmaya çalışılmıştır. Oluşan koordinasyon dağdaki örgütlenmede ifadesini bulmuş, ancak koşullardan ve yapılanmanın somutlaşmamasından kaynaklı dış alanlara dayalı bir temsiliyet örgütlendirilememiştir. Kadın özgürlük hareketi, Kürt kadınında önemli bir aydınlanmayı ve güçlü bir iradi duruşu yaratmıştır. Gücünün sınırlarını tanıyan, kendisini keşfeden, özüyle buluşan Kürt kadını, toplumda sosyal dönüşümün motor gücü olmuştur. Gelinen noktada Kürt toplumunda yaşanan zihinsel ve sosyal değişimde kadının rolü belirleyicidir. Fakat bütün bu gelişmelerle birlikte hareket ciddi yetersizlikleri de yaşamıştır. Önemli oranda reel sosyalizmin ve çağın etkisinde kalarak devlet ve iktidar odaklı yapılanan PKK, nasıl zamanında dönüşüm yapamayarak bir handikapla karşı karşıya kaldıysa, bu durum kadın hareketi açısından da geçerlidir. PKK’nin gelişiminde ve değişiminde kadın hareketi temel bir role sahipti. Paradigma değişimine zamanında gidilmemesinde ve bu noktada Önderliğin değişim çabalarına yeterli desteğin verilmemesinde kadının erkeğe endeksli duruşu, erkek zihniyetini ve yaşam anlayışını aşamaması önemli bir faktör- Şubat 2006 Sayfa 25 “Politik alanda kazanmak demek, kad›n›n devletleflmesi hareketi de¤il, tersine devletçi ve hiyerarflik yap›larla mücadele, devlet odakl› olmayan demokratik, ekolojik toplumu ve cins özgürlü¤ünü hedef alan siyasal oluflumlar› yaratmak demektir. Ataerkil kimlikli hiyerarfli ve devletçilik, en çok kad›n do¤as›yla çeliflik bir durum arz eder. Dolay›s›yla antihiyerarflik ve devlet d›fl› siyasal oluflumlara karfl› mücadelede kad›n özgürlük hareketimizin öncülük misyonuyla rolünü oynamas› gerekir.” dür. Kadının iktidar yaklaşımının erkek ile aynı tarzda gelişmesi cins mücadelesinde sapmaya yol açmış ve değişimin önünü almıştır. Üstten alta kadar kadında gelişen devletçi iktidarcı anlayış, erkek ile ilkesiz uzlaşmayı ve suni dengeleri doğurmuştur. Demokratik kültürün gelişmesinde öncülük etmesi gereken kadın, erkeğin yörüngesinde kalarak devletçi zihniyetin aşılmasında etkili olamamıştır. Kadının yaşadığı bu sorunlar erkeğin yönelimleri ile de birleşince, dağılmayla yüz yüze kalınmış, hareketin belli düzeyde marjinalleşmesiyle birlikte de mücadelemizin içinde yer alan kadın gücünün kaybına yol açılmıştır. Kadında gelişen ideolojiden kopuk politize olma durumu, pragmatizmi ve maddiyatı oldukça geliştirmiş; ilişkilerde, yaşamda derin aşınmalar ve yozlaşmalara yol açmıştır. Kadın, erkeğin siyaset anlayışını aşamayarak Makyavelistçe bir siyaset anlayışını geliştirmiştir. Bu durum kadın ile Önderlik arasına mesafe koyarak, kadını özünden ve cinsinden uzaklaştırmış, onu geleneksel arayışlara yöneltmiştir. Bu anlamda kadın kurultayıyla birlikte yeniden yapılanma modeli kapsamlı tartışılarak KJB modeli pratikleştirilmiştir. Eril sistemin gittikçe derinleşen kaosu içinde kadın sorunu, adeta kendisine yaklaşan her şeyi yutan karadelikler gibidir. Bu durum bütünlüklü ele alınarak, kurultayda konfederalizm mantığını da esas alan bir örgütlenmeye gidilmiştir. Kad›n demek krizli bir kimlik demektir üm sorunları kapsadığı gibi aşan bir olgu olarak cins sömürüsünün, ilk sömürü olması ve hiyerarşik devletçi yapıları beslemiş olması gerçeği, yapılanma sorunlarımızı köklü tarihsel bakış açısına kavuşturmamızı gerekli kılmıştır. Tarih boyunca yürütülen özgürlük mücadelelerinin en temel yetersizlikleri, gerek objektif gerek sübjektif koşulları itibariyle tarihi bütünlüklü değerlendirememeleri, ütopyalarının zıddı olan sistemler içinde erimekten kurtulamamaları ve ütopyalarını kalıcı sistemlere dönüştürememeleridir. Bu olguyu Önderliğimizin ele alışı şu şekilde olmuştur: “Tarih, bir anlamda geçmişten ders almak içinse, önümüzdeki güncel kriz kaos durumundan halkların ve kadının lehine kalıcı, köklü ve ilkeli çözüm üretilmesinin zorunluluğu vardır. Kaybettirilen temel noktanın halkların komünal ve demokratik duruşunu esas almamaktan geçtiği; ne kadar toplum analizleri yapılsa, strateji ve taktikler oluşturulup örgüt ve eylemler konulsa da, hatta zaferler kazanılsa da varılacak noktanın yine sistemle en kötüsünden buluşma olduğunu belirtmek gerekir.” Kapitalizme karşı kalıcı, ilkeli çözüm, halkların demokratik duruşunu kapsamlı demokratik sistemlere dönüştürmekle sağlanabilir. Demokratikleşme sağlanmadıkça ve demokrasi devletleşme hastalığından kurtarılmadıkça demokratik sisteme erişilemeyeceği açıktır. Demokratik gelenekler evrenseldir, zincirin halkaları gibidir. Bize düşen öncelikli görev; bilme sürecindeki kaybı önlemek, politik aracı doğru seçmek ve toplumsal ahlaka dönmektir. Demokratikleşmenin özünü teşkil etmekle birlikte, kendi başına ele alınması gereken olguların başında kadın ve etrafında oluşan ilişki ve çelişkiler düzeni gelmektedir. Kadın olgusuna daha derinlikli yaklaşıldığında biyolojik bir cins olmanın ötesinde, adeta bir soy, sınıf, ulus muamelesiyle karşı karşıya olduğu anlaşılacaktır. Ancak en çok ezilen soy, sınıf veya ulusun dahi kadın kadar sistemli bir köleliğe tabi tutulmadığı açıktır. Siyasal, toplumsal, T ekonomik hakimiyet, erkeğin eline geçtikçe kadının zayıflığı daha da kurumlaşır. Zayıf cins, bir inanç olarak paylaştırılır. Mülkiyetin en temel kaynağı olan ailede, yine kadın üzerindeki kölece tasarrufta da görülmektedir ki mülkiyetin kaynağında köleleştirilmiş kadın yatar. Kadında yaşanan kölelik ve mülkiyet, tüm toplumsal düzeye yayılır. Böylelikle de toplum ve bireyin zihniyet ve düşünce yapısına mülkiyetçi, köleci her duygu ve düşünce yerleştirilir. Bu şekilde toplum her türlü hiyerarşik ve devletçi yapılanmalara açık hale getirilir. Bu ise uygarlık denen sınıflı yapılanmanın rahatça ve meşruiyet kazanmış olarak sürdürülmesi demektir, ki böylece kaybeden sadece kadın değil, bir avuç hiyerarşik ve devletçi güç dışında tüm toplumdur. Kadın için özel kriz dönemlerinin fazla önemli olmamasının nedeni, sürekli bir kriz halini yaşamasından kaynaklıdır. Kısaca kadın demek, krizli bir kimlik demektir. Günümüzde yaşanan kapitalist sistem kaosunda tek umut vaadeden şey, kadın olgusunun sınırlı da olsa aydınlatılmış olmasıdır. Feminizmin yetersizlikleri olsa da kadın gerçeğini son çeyrek yüzyılda oldukça görünür kılmıştır. Kaosta, her olgunun değişme şansı arttığı için, özgürlük lehinde atılacak adımlar niteliksel sıçramalara yol açabilir. Bu nedenle güncel krizden kadın özgürlüğü büyük kazanarak çıkabilir. Kadın özgürlüğü, olgu tanımlamasına uygun olarak kapsam bulmak durumundadır. Genel toplumsal özgürlük ve eşitlik kadın için direkt özgürlük ve eşitlik olmayacağından, özgün çaba ve örgütlülüğe ihtiyacı vardır. Toplumsal anlamda genel demokratikleşme hareketi kadın için olanaklar açabilir, ama kendiliğinden demokrasi getirmesi beklenemez. Bu nedenle, kadının bizzat kendi demokratik amaç, örgüt ve çabasını sergilemesi ve kadına içirilmiş köleliği aşacak bir özgürlük tanımını geliştirmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım kapsamında feministlerin çabalarında birçok önemli öğe olsa da, bunlar Batı merkezli demokrasilerin ufkunu aşmaktan uzaktır. Temelinde kapitalizmin oluşturduğu yaşam biçimini değil aşma, tam kavradığı bile söylenemez. Örgütsel temelden yoksunluk, felsefesini tam geliştirememe, kadın militanlığına ilişkin zorluklar iddiasını zayıflatmıştır, ancak yine de soruna dik- kat çekmek açısından ciddi bir adım olarak değerlendirilmelidir. Erkeğin ideolojik saldırıları karşısında güçlü durabilmek için, kadın özgürlük ideolojisiyle mücadele edilerek feminizmin reel biçiminin aşılması gerekmektedir. Bu nedenle erkek egemen iktidarcı zihniyete karşı kadının özgürlükçü, doğasal zihniyetini yetkin kılıp, öncelikle ideolojik alanda kazanmayı tam sağlamak gerekir. Unutmamak gerekir ki geleneksel, kadınsı teslimiyet fiziki değil, toplumsaldır ve bu durum içerilmiş kölelikten kaynaklanır. O halde öncelikle ideolojik alanda teslimiyet düşünce ve duygularını yenmek, ideolojik alanda örgütlenmek önemlidir. Demokrasiyi kazanmayan kad›n hareketi özgürlü¤ü ve eflitli¤i kazanamaz olitik alan, kadın özgürlüğü açısından temel ve zorlu bir mücadele sahasıdır. Politik alanda kazanmayı bilmeden hiçbir kazanım kalıcı olamaz. Politik alanda kazanmak demek, kadının devletleşmesi hareketi değil, tersine, devletçi ve hiyerarşik yapılarla mücadele, devlet odaklı olmayan demokratik, ekolojik toplumu ve cins özgürlüğünü hedef alan siyasal oluşumları yaratmak demektir. Ataerkil kimlikli hiyerarşi ve devletçilik, en çok kadın doğasıyla çelişik bir durum arz eder. Dolayısıyla antihiyerarşik ve devlet dışı siyasal oluşumlara karşı mücadelede Kadın özgürlük hareketimizin öncülük misyonuyla rolünü oynaması gerekir. Köleliğin politik alanda yıkılması, özünde bu alanda kazanım elde etmeyle mümkün olabilir. Bu alan mücadelesi, kapsamlı demokratik kadın örgütlenmesi ve mücadelesini gerektirir. Her tür sivil toplum örgütü, insan hakları, yerel yönetimler sahası, demokratik mücadelenin örgütlenip geliştirileceği alanlardır. Tıpkı sosyalizmde olduğu gibi, kadın özgürlüğü ve eşitliğine giden yol, en kapsamlı ve başarılı demokratik mücadeleden geçer. Demokrasiyi kazanmayan kadın hareketi özgürlüğü ve eşitliği kazanamaz. Sosyal alanda özgürlük açısından en önemli sorun, aile ve evlilik gerçeğidir. Aileyi üst toplumun halk içindeki yansıması, ajan kurumu olarak görmek gerekir. Erkek, top- P lumdaki iktidarın aile içindeki temsilcisi, yoğunlaşmış ifadesidir. Yapılması gereken, bu tür evlilikleri gerçekleştirmek değil, zihniyet, demokratik ve politik alanı çözerek, cinsiyet özgürlüğünü tam sağlamak ve buna uygun ortak yaşam iradelerini gerçekleştirmektir. Kadının ekonomik, sosyal eşitlik sorunları, öncelikle politik iktidarın çözümlenmesi sonucu demokratikleşmenin gelişmesiyle cevap bulabilir. Demokratik siyaset yapılmadan, özgürlüksel gelişim sağlanmadan, hukuki bir eşitlik fazla anlam kazanamaz. Ataerkil zihniyet ve kurumlaşmaların, toplumsal yapılanmasın aşılmasını hedeflerken, kadına yaklaşımı bir kültürel devrim gibi ele almanın gerekliliği vardır. Mevcut kültürel yapılanmanın kimliğinden kaynaklı olarak ne kadar iyi niyetli olunup çaba da harcansa, olgudaki sorun ve ilişki yapısından ötürü anlamlı, özgürlükçü bir çözüm sağlanamayacağı açıktır. En radikal özgürlükçü kimlik, kadına yaklaşımla veya bir bütün olarak kadın erkek ilişkilerindeki düzeni kavrayıp aşmakla gelişebilir. Kadın üzerindeki mülkiyet ve iktidar ilişkisi yıkılmadan, cinsellik bir sömürü alanı olmaktan uzaklaşmadan özgür kadın erkek ilişkisi gerçekleştirilemez. Doğada varolan öz savunma ilkesiyle egemen güçlerin iktidar aracı olan zor kullanımı büyük bir çelişki halindedir. Bu nedenle iktidar, devlet ve şiddet oluşumu ve uygulanması arasındaki karşılıklı bağı güçlü çözümlemek ve her üç olguya dayalı zihniyet yapılanmasını aşmak, doğru meşru savunma çizgisini yetkin uygulamak açısından büyük önem taşımaktadır. Önderliğimiz ayrılıkçılığı, iktidarı ve devlet kurmayı hedeflemeyen halk, birey ve cinslerin kendi kimliklerini ortaya koyabilecekleri, kültürel, yasal ve anayasal haklarını kullanabilecekleri, inanç ve düşüncelerini ifade edebilecekleri, yasalarda üç kuşak hakları olarak ifade edilen temel hak ve özgürlüklere zarar verildiğinde zor kullanmayı da esas alabilecekleri meşru savunma çizgisinin temel ilkelerini ortaya koymuştur. Ataerkil devletçi sistemin başlangıcından bu yana yaşamın her sahasında yaygınlaştırılan toplumsal cinsiyetçi bakış açısı nedeniyle kadın üzerinde uygulanan baskı, şiddet ve zor en kaba yöntemlerden, en ince yöntemlere kadar kadını köleleştirmenin temel araçları olarak kullanılmaktadır. Bu durum kadının özgürlük mücadelesinde kendi öz meşru savunma örgütlerini geliştirmesini zorunlu kılmaktadır. Yine demokratik ekolojik bir toplumu yaratma mücadelesinin öncü gücü olma misyonunu üstlenmiş olması nedeniyle kadın, toplum ve doğa üzerindeki tüm tahribatlara karşı da meşru savunmayı geliştirme göreviyle karşı karşıyadır. Yine son derece yaygınlaştırılan işkence, taciz, tecavüz, töre cinayeti