ANESTEZİDE FARMAKOLOJİNİN TEMEL PRENSİPLERİ

advertisement
ANESTEZİDE
FARMAKOLOJİNİN
TEMEL PRENSİPLERİ
Uzm.Dr.Seden DURU
Dr.Seda GÜZELDAĞ
Dr.Mehmet YILDIZ
 Anestezi, terapötik etki sağlamak amacıyla ilaç
uygularken, toksik ve istenmeyen yan etkilerin en aza
indirgenmesini de içerir
 Anestezistler doku ve reseptörde, toksisiteye neden olan
konsantrasyondan daha düşük ve etkin sağaltım için
yetersiz olan konsantrasyondan daha yüksek (terapötik
pencere içerisinde) konsantrasyonları sağlayabilecek
uygun ilaçları seçmeli ve uygulamalıdır.
Anestezide farmakolojinin temel prensipleri ;
1- Farmakokinetik prensipler,
2- Farmakodinamik prensipler
FARMAKOKİNETİK
İlacın dozu ,doku konsantrasyonu ve verilmesinden
sonra geçen zamanla ilişkisini yani vücudun ilacı nasıl
etkilediğini inceler ve dört parametreden oluşur;
Absorbsiyon
Distribüsyon
Biyotransformasyon
Ekskresyon
Eliminasyon, biyotransformasyon ve ekskresyon yolu
ile ilacın vücuttan uzaklaştırılmasını ifade eder
Klirens ise eliminasyon hızının ölçüsüdür
Temel farmakokinetik kavramlar:
•
•
•
Dağılım hacmi (santral ve periferik)
Klirens
-Hepatik klirens
-Renal klirens
-Doku klirensi
-Dağılım klirensi
Proteinlere bağlanma
ABSORBSĠYON
İlacın uygulama yerinden ayrılıp kana karışmasını ifade
eder
Sık kullanılan ilaç uygulama yolları ;
 Oral
 Sublingual
 Rektal
 İnhalasyon
 Transdermal
 Subkutan
 İntramüsküler
 İntravenöz
Parenteral yollar
Absorbsiyon

İlacın fiziksel özellikleri; Erirlik
Yoğunluk
pKa

Uygulama yerinin özellikleri ; Dolaşım
pH
Yüzey alanı
 Oral uygulama; Kolay
Ekonomik
Doz hatalarını tolere edebillir
Hastanın kooperasyonunu gerektirir
KC de ilk geçiş eliminasyonu
Mide pH‟ı, motilitesi, enzimleri, gıda
içeriği ve diğer ilaçlardan etkilenir
 Sublingual veya bukkal yol; ağız venleri v. Cava superior‟a
açılır, ilk geçiş eliminasyonu
olamaz
 Rectal yol ; Oral yola alternatif
Çocuklar, oral yolla alamayan veya
koopere olamayan hastalarda
Büyük ölçüde KC‟i atlar
Rektal yolla absorbsiyon güvenilir değil
Bazı ilaçlar irritan olabilir
 Ġnhalasyon yolu; İnhalasyon anesteziklerinin alınım
ve atılım yoludur
 Transdermal yol; Düşük dozda uzun süreli uygulama
olanağı
 Parenteral yol;
Subkutan ve İ.M yol ; Absorpsiyonu bölgenin
kanlanması ve ilacın taşıyıcı
maddesi etkiler
İrritasyon,ağrı,nekroz
İntravenöz yol ; İlaç doğrudan dolaşıma verildiği
için absorbsiyon söz konusu
değil
DĠSTRĠBÜSYON
Dolaşıma absorbe olan ilaç vücuda dağılır.
Şu faktörler etkilidir;
- Organ perfüzyonu
- Ġlacın proteine bağlanması
- Ġlacın yağda erirliği
- Molekül ağırlığı
- Dokuya bağlanma özelliği
 Damardan zengin dokular, miktar olarak az olsalar da
ilacın büyük kısmını alırlar ve bu organlar satüre olduktan
sonra daha az perfüze olan dokular kandan ilacı almaya
devam ederler
 Sonuçta düşen plazma yoğunluğunu dengelemek için
fazla kanlanan dokulardan ilacın bir kısmı bırakılır
(Redistribüsyon)
 Birçok anestezik maddenin etkisi redistribüsyon yoluyla
ortadan kalkar
 Örn. tiyopentalden sonra uyanma, ilacın yıkılması ya da
atılması ile değil, ilacın beyin dokusundan ayrılıp kas
dokusuna dağılımı ile olur
 Proteine bağlanma ilacın herhangi bir doku
tarafından alınmasını engeller
 İlaç bağlayan proteinlerin azalması ya da başka
ilaçla bağlanmış olması, serbest ilaç miktarını
artırarak doku tarafından alınmasını artırır
 Karaciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları, konjestif
kalp yetersizliği, kanser protein yapımını azaltır
 Travma, enfeksiyon, miyokard enfarktüsü ve kronik
ağrı asit glikoprotein düzeyini artırır
Dağılım Volümü
İlacın içinde dağıldığı volümü ifade eder ve
dozun plazma yoğunluğuna bölünmesi ile hesaplanır
Bir ilacın plazma ve dokular içerisinde tamamen
dağılması, enjektörde yüksek konsantrasyonda
bulunan solüsyonun, plazmada daha geniş bir volüm
içerisine karışarak düşük konsantrasyona
seyreltilmesi olarak kabul edilebilir
Dağılım volümü ne kadar küçükse ilaç
plazmada o kadar fazla kalır, dolayısıyla plazma
yoğunluğu o kadar yüksek olur
 Volüm kavramı, elde edilen ilaç konsantrasyonunu
açıklamak için gerekli olan deponun volümüdür.
 Aşağıdaki şekil bir sıvı deposuna uygulanan ilacın
seyrelmesini göstermektedir
Doz veya
miktar
Konsantras yon 
Miktar
Volüm
Volüm, enjektördeki konsantre solüsyonun, kandaki
seyreltik hale dönüşümünü yansıtmaktadır
 Deponun belirli bir volüme sahip olması gibi; belirli bir ilacın
dağılım volümü de, kişiye ilaç uygulansa da uygulanmasa da
kişiye ait intrensek bir özelliktir.
 Dağılım volümü ise, şekilde görülen depodan farklı olarak, ilacın
özelliklerine de bağlıdır.
 Bir ilacın koldaki bir vene enjekte edildiğini ve başlangıç
konsantrasyonunun bir arterden ölçüldüğünü kabul edersek
santral dağılım volümü, kalp, büyük damarlar ve üst kolun
venöz kan volümünü yansıtmaktadır. Ayrıca ilacın akciğerler
tarafından tutuluşunu da gösterir.
 Örneğin alfentanilin, fentanil ve sufentanilden daha az lipofilik
olması, akciğerlerde daha az tutulmasına ve alfentanilin, fentanil
ve sufentanile kıyasla daha küçük santral volüme sahip olması
ile sonuçlanır. Santral volüm, venöz enjeksiyon alanı ile arteriyel
örnek arasında gerçekleşen metabolizmayı da yansıtır
 Anestezik ilaçlar periferik dokular içerisine ileri derecede
dağılırlar
 Farmakokinetik açıdan periferdeki bu dağılım, santral
volüme bağlı olan ilave volümler olarak tarif edilebilir
 Periferik volümler, santral kompartmana (plazma) kan
akımı aracılığı ile bağlanır; bu süreç kompartmanlar arası
klirens olarak adlandırılır
 Periferik dağılım volümlerinin genişliği, ilacın kan veya
plazmaya göreceli olarak dokulardaki eriyebilirliğini
yansıtmaktadır
 Bir ilacın, kan veya plazmaya kıyasla, periferik dokulardaki
eriyebilirliği ne kadar fazla ise periferik dağılım volümleri de
o kadar geniş olacaktır.
 Periferik dağılım volümleri, ilacın tüm vücut dokuları
içerisinde seyrelmesini açıklamaktadır
 Farmakokinetikte bir ilacın doku eriyebilirliğinin,
plazma eriyebilirliği ile aynı olduğu varsayılmaktadır.
Bu varsayım, ilaçların dokular içerisinde
seyrelmesinin tanımlanmasında, periferik
kompartmanların rolünü reddetmez; fakat eriyebilirliği
çok yüksek olan ilaçlar için çok geniş dağılım
volümlerinin ortaya çıkmasına neden olur (örn.,
propofol için 5000 L).
• Kararlı durumdaki dağılım volümü, kararlı durumda
plazma ilaç konsantrasyonu (uzun süreli infüzyonda
olduğu gibi) ile vücutta bulunan toplam ilaç miktarı
arasında bağlantı kuran volümdür
 Kararlı durumdaki dağılım volümü, santral volüm
ile periferik volümlerin toplamına eşittir.
BĠYOTRANSFORMASYON
• Bir ilacın metabolik işlem sonucu değişmesini ifade
eder
• Sonuçta ortaya genellikle inaktif ve suda eriyen
ürünler çıkar
• KC ilaç metabolizmasında temel organdır.
Oksidasyon, redüksiyon, hidroliz ile başlar ve
sonuçta ortaya çıkan metabolitlerin ya da ana
maddenin konjugasyonu ile sonlanır
• Son ürünler böbrekler tarafından atılır
EKSKRESYON
 Temel ekskresyon organı böbrekler olmakla birlikte, karaciğer
ve akciğerden de olabilir
 Proteine bağlanmayan ilaçlar plazmadan serbestçe filtre
olurlar
 İyonize olan kısım ekskrete edilirken, iyonize olmayan kısım
böbrek tübüllerine reabsorbe olur ve bu miktar idrar pH‟ı ile
değişebilir
 Bazı ilaçlar doğrudan böbreklerden sekrete olurken,
karaciğerden safra ile atılan ilaçlarda genellikle barsaklardan
reabsorbe olarak (enterohepatik sirkülasyon) böbrekler yolu
ile atılır
 Akciğerler ise inhalasyon anesteziklerinin atılımında önemli rol
oynar
KOMPARTMAN MODELLERĠ
 Kompartman modeli kavramsal olup ilaçların vücutta
dağılımı ve eliminasyonunun kolay anlaşılmasını sağlar
 Bir kompartman, farmakokinetik özellikleri birbirine
benzeyen doku grubundan oluşur
Santral kompartman; Plazma ve damardan zengin
dokular
Periferik kompartman ; Kas, yağ ve cilt dokusu
 Bir ilacın intravenöz olarak enjeksiyonundan sonra plazma
konsantrasyonu hemen yükselir, ardından da düşer
 Plazma konsantrasyonunun düşmesi distribüsyon veya
alfa fazını temsil eder. Düşme ilacın santral
kompartmandan periferik kompartmana distribüsyonu
sonucu olur (iki kompartman modeli)
 Distribüsyon zamanla yavaşlar, bundan sonra ilacın
plazma yoğunluğunda eliminasyondan kaynaklanan ve
daha az meyille seyreden bir azalma olur (eliminasyon,
beta fazı)
 İlaçların çoğunun plazma konsantrasyon eğrisi, bir santral
ve iki periferik olmak üzere üç kompartman modeli ile
karakterizedir
(α- phase)
(β- phase)
İntravenöz bolustan sonra zaman içerisinde ortaya çıkan
konsantrasyonları, şekilde görülen eğriye benzer.
Konsantrasyon – zaman eğrisi, bolus enjeksiyondan sonra
başlangıçta çok hızlı bir azalmayı göstermektedir. Terminal
logaritmik-lineer bölüm sadece ilacın büyük kısmı plazmayı
terk ettikten sonra görülmektedir. Bu durum birçok anestezik
ilacın özelliğidir. Farklı çizgi şekilleri, eğrinin hızlı, orta ve
yavaş (logaritmik-lineer) bölümlerini göstermektedir
• Tek kompartmanlı modelde, insanlar kovalar şeklinde
yapılmış gibi, tek bir kompartman ve bir tek klirens
içermektedir
• Anestezik ilaçlar açısından borularla birbirine
bağlanmış kovalara benzemekteyiz. Bu koşullar
genel olarak iki- veya üç- kompartmanlı modeller ile
gösterilebilir
Tek kompartman modeli
2004-2005
İki kompartman modeli
Peripheral
Compartment
2004-2005
Central
compantment
2004-2005
Santral kompartman ile periferik kompartmanlar
arasındaki klirensler, kompartmanlar arası klirensler
olarak adlandırılır
Tek-kompartmanlı modelde zaman içerisinde
konsantrasyon eğrisi
KLĠRENS:
 Birim zamanda ilaçtan tamamen temizlenen volüm olarak
tanımlanır
 Sistemik klirens, bir ilacı eliminasyon yoluyla veya
metabolitlerine dönüştürerek vücuttan tamamen
uzaklaştırır
 Kompartmanlar arası klirens ilacı plazmadan periferik
dokulara taşır
 Klirens en basit olarak, vücudun ilaçtan arınmasını
sağlayan bir organa giden kan akımı olarak
yorumlanabilir ve vücudun bir ilaçtan arınma yeteneğini
gösterir
Klirens, ilaçtan tamamen temizlenen kan akımı ya da
plazmayı temsil eder. Eğer ilacın vücuttan atılmasını sağlayan
organ ilacın tümünü çekiyorsa ( ekstraksiyon oranı ~ 1 ise )
klirens, burada gösterildiği gibi organın kan akımıdır
Hepatik Klirens
 Karaciğerin bir ilacı biyotransformasyon sonucu elimine etme
hızı olarak adlandırılır ve bu karaciğerin kan akımına ve
kandan uzaklaştırdığı ilaç fraksiyonuna bağlıdır
 Birçok ilaç hepatik biyotransformasyonla vücuttan
uzaklaştırılır
 Karaciğer ilaçları, oksidasyon, redüksiyon, hidroliz veya
konjugasyon yoluyla metabolize eder
 Oksidasyon ve redüksiyon, sitokrom P450 sisteminde
gerçekleşir
 Bu enzimlerin bazı ilaçlarla indüklenmesi, karaciğerin
intrensek metabolik kapasitesini arttırır. İlaçlar ve karaciğer
hastalıkları inhibisyona da neden olabilir
 Oksidatif metabolizma yolları içerisinde,
hidroksilasyon, dealkilasyon, deaminasyon,
desulfurasyon, epoksidasyon ve dehalojenasyon yer
almaktadır
 Konjugasyon ve hidrolizin sıklıkla P450 sisteminin
dışında gerçekleşmesine karşın, glukuronidasyon
P450 sistemini de kapsar
 Konjugasyonun etkisi, hidrofobik moleküllere polar
gruplar ekleyerek suda-eriyebilen moleküllere
dönüştürmesi ve bu yolla metabolitlerin böbrekler
yoluyla atılımını kolaylaştırmasıdır
 Karaciğerde meydana gelen metabolitler genellikle
inaktiftir; ancak bazı ilaçların (örn., morfin,
midazolam) kendileri kadar güçlü metabolitleri vardır
 Bu yolakların her birinde genetik polimorfizm ortaya
çıkabilir ve bu da toplumdaki klirens farklılıklarından
kısmen sorumlu olabilir
 Anestezik ilaçların sistemik klirensi, genel olarak
hepatik metabolizma ile gerçekleşmesine karşın;
Diğer klirens mekanizmaları;
1. Plazma ve doku ester hidrolizi (örn., remifentanil,
süksinilkolin, esmolol)
2. Renal eliminasyon (örn., pankronyum)
3. Non-spesifik, “karaciğer dışı” metabolizma (örn.,
propofol), klirensi karaciğer kan akımını aşan
ilaçlar
 Anestezik ilaçların çoğu için metabolizma hızı,
karaciğere ulaşan kan akımındaki ilaç
konsantrasyonu ile orantılıdır. Bu da metabolik
klirensin, dozdan bağımsız ve sabit olduğu anlamını
taşır
 Karaciğerin sonsuz bir metabolik kapasiteye sahip
olmaması nedeniyle, metabolizmanın her zaman
konsantrasyona orantılı olması söz konusu değildir
 Karaciğere belirli hızdaki ilaç akımında, metabolik
kapasite doygunluğa ulaşır ve farmakokinetik
denklemler artık lineer gidişlerini sürdüremezler
Metabolizma hızı, karaciğer kan akım hızının
karaciğere giren ve çıkan kandaki ilaç konsantrasyon
farkı ile çarpılması ile hesaplanabilir. Bu, farmakokinetik
çalışmalarda, bir organdaki metabolizma veya doku
tutulumunun analizinin yapılmasında genel bir
yaklaşımdır.
 Karaciğer sonsuz bir metabolizma kapasitesine sahip
olmadığı için, hepatik metabolizma hızı R, ve
konsantrasyon arasındaki ilişki bir doygunluğa
ulaşabilmelidir
 İlişki düşük konsantrasyonlarda lineer seyreder, fakat
yüksek konsantrasyonlarda yanıt, 1‟de doymuş hale gelir.
 Metabolizma için en yaygın olarak kullanılan model
metabolizma hızını, karaciğerden çıkan kandaki ilaç
konsantrasyonunun (Cdışarı) bir fonksiyonu olarak
kabul eder
 Metabolizma ile ilgili denklemimizi; (Cdışarı)‟ın bir
fonksiyonu olarak metabolizma hızının (R), maksimal
metabolik hızda (Vm), doygunluğa yaklaştığı
gözlemini de içine alacak şekilde genişletebiliriz:
İlaç metabolizma hızı = R
= Q (Ciçeri – Cdışarı)
= Vm ( Cdışarı / Km + Cdışarı )
 Vm olası en yüksek metabolik hızdır. Bu denklemin
doygunluk ile ilişkili kısmı, Cdışarı / Km + Cdışarı ,en
yüksek metabolik hız ile ilgili bölümü belirler
• Km, Vm‟nin %50‟si değerindeki metabolik hızda,
karaciğerden çıkan kandaki ilaç konsantrasyonudur
Km‟in (Michaelis sabitesi) bir parçası olarak ifade edilen konsantrasyon ile Vm‟nin
(maksimum hız) bir parçası olarak ifade edilen ilaç metabolizması arasındaki ilişki.
Karaciğerden çıkan kan akımındaki konsantrasyon Km „nin yarısından az olduğu sürece
konsantrasyondaki bir değişiklik metabolik hızdaki bir değişiklik ile uyumludur. Birçok
anestezik ilaç için, klinik konsantrasyonlar Km değerinin yarısını aşmaz ve anestezik ilaçların
metabolizmaları hemen hemen konsantrasyon ile orantılıdır.
 Metabolik hız en yüksek metabolik kapasitenin üçte
birinden daha düşük olduğu sürece, metabolizma
hızı konsantrasyon ile orantılı bir artış gösterir
 Buradan alınacak klinik mesaj; metabolizma
konsantrasyon ile orantılıdır ve kararlı durumda,
intravenöz uygulama hızı en yüksek metabolik
kapasitenin üçte birini aşmadığı sürece,
farmakokinetik ilişkiler lineer gidişini korumaktadır
 Karaciğer kendisine gelen kan akımındaki ilacı
tamamen ekstrakte edebilseydi, klirens karaciğer kan
akımına (Q) eşit olacaktı
 Ancak, karaciğer her bir ilaç molekülünü akımdan
uzaklaştıramaz; karaciğerden ayrılan plazmada her
zaman bir miktar ilaç vardır
 Karaciğere giren kandan ekstrakte edilen ilaç
fraksiyonu, [(Ciçeri - Cdışarı) / Ciçeri ] formülüyle ifade
edilebilir. Buna ekstraksiyon oranı denilir
 Hepatik klirens, karaciğer kan akımının (Q)
ekstraksiyon oranı (ER) ile çarpılmasıyla
hesaplanabilir:
Klirens=Q X ER = Q [(Ciçeri - Cdışarı) / Ciçeri ]
 Ekstraksiyon oranı yaklaşık 1 olan ilaçlar (örn.,
propofol) için, karaciğer kan akımındaki bir değişiklik,
klirenste de benzer bir değişikliğe neden olur
 Ekstraksiyon oranı düşük olan ilaçlar (örn., alfentanil)
için klirens hemen hemen kan akım hızından
bağımsızdır
 Eğer karaciğer ilacın %100‟ünü ekstrakte ediyorsa,
bu karaciğerin sözü edilen ilaç için muazzam bir
metabolik kapasitesi olduğunu telkin eder. Bu
durumda, metabolizmada hızı kısıtlayan basamak,
karaciğere ilaç akımıdır ve bu ilaçların akımla kısıtlı
olduğu söylenir.
 Genellikle anestezi altında olduğu gibi, karaciğer kan
akımında herhangi bir azalmanın klirensi de
azaltması beklenir
 Ancak, hepatik metabolik kapasite gereksinimden
ileri derecede fazla olduğu için, hepatik metabolik
fonksiyonlarda orta derecedeki değişikliklerin klirens
üzerine pek az etkisi vardır
 Birçok ilacın (örn., alfentanil) ekstraksiyon oranı
1‟den oldukça düşüktür. Bu ilaçlar için klirens,
karaciğerin ilacı alma ve metabolize etme kapasitesi
ile kısıtlanmıştır. Bu ilaçlar kapasite kısıtlı
ilaçlardır.
Karaciğer kan akımı (Q), klirens ve ekstraksiyon oranı arasındaki
ilişki. Ekstraksiyon oranı yüksek olan ilaçlar için, klirens hemen
hemen karaciğer kan akımına eşittir. Ekstraksiyon oranı düşük olan
ilaçlar için, karaciğer kan akımındaki değişikliklerin klirens üzerinde
hemen hiç etkisi yoktur
 Karaciğer hastalıkları veya enzim indüksiyonunda
olduğu gibi, karaciğerin ilacı metabolize etme
kapasitesinde herhangi bir değişikliğe yanıt olarak
klirens büyük ölçüde değişikliğe uğrar
 Bununla beraber, karaciğer kendisine ulaşan ilacın
küçük bir bölümünü metabolize ettiği için, anestezi
altında olduğu gibi karaciğer kan akımındaki
değişmelerin klirens üzerinde pek az etkisi vardır
Şekil 1.4 L /dk karaciğer kan akımında, ekstraksiyon oranı 0.1ile 1 arasında
değişen ilaçların klirenslerini göstermektedir. Metabolik kapasite, klirens ve
ekstraksiyon oranı (E.R) arasındaki ilişki. Maksimal metabolik hız (Vm)
değişikliklerinin, ekstraksiyon oranı yüksek ilaçlar üzerinde çok az etkisi
vardır; fakat ekstraksiyon oranı düşük olan ilaçların klirensinde neredeyse
orantılı bir azalmaya neden olur.
 Karaciğer hastalıkları (azalmış Vm) veya enzim
indüksiyonu (artmış Vm) nedeniyle ortaya çıkan Vm
değişikliklerinin, ekstraksiyon oranı yüksek olan ilaçlar
üzerinde çok az etkisi vardır
 Bununla birlikte, düşük ekstraksiyon oranına sahip olan
ilaçların klirensinde, intrensek metabolik kapasite (Vm)
değişikliği ile hemen hemen lineer bir değişiklik görülür
 Klinik dozlarda metabolik hızı Vm/3‟den daha düşük olan
ilaçların klirensi sıklıkla bir sabite olarak ifade edilir (örn.,
propofol klirensi = 1.6 L/dk)
 Fenitoin gibi bazı doygunluğa ulaşabilen ilaçların klirensi,
bir sabit değer değil, ilaç konsantrasyonunun bir
fonksiyonudur
=
Renal klirens
Böbrekler, glomerulusta filtrasyon ve tubuluslara
direkt transport ile plazmanın ilaçlardan arınmasını
sağlarlar
Böbrek kan akımı yaş ile ters orantılı, kreatinin
klerensi ise Cockroft ve Gault denklemine göre
yaş ve ağırlık kullanılarak hesaplanabilir
 Erkekler : Kreatinin klirensi (mL/dk)
= (140 - yaş [yil] x agirlik (kg)
72 x serum kreatinin (mg/dL)
 Kadınlar: Erkerlerdeki değerin % 85‟i
 Yaş, kreatinin klirens hesaplanmasında bağımsız bir
faktördür
 Yaşlı olgularda normal serum kreatinin seviyelerine
rağmen kreatinin klirensi azalmıştır
 İnhalasyon anestezikleri de böbrek kan akımını azaltır
 Azalmış renal klirens, böbrekler yoluyla atılan ilaçların
etkilerinin dengelenmesini geciktirir
 Örneğin pankuronyum yaklaşık %85 oranında böbrekler
yoluyla atılır.Yaşlı olgularda, serum kreatinin düzeyleri
normal olsa da, klirensin azalmış olduğu göz önüne
alınarak pankuronyum dozu azaltılmalıdır
Doku klirensi
 Bazı koşullarda anestezik ilaçlar, kan, kas ve
akciğerleri içeren bazı dokulardan atılırlar
 Remifentanil, esas olarak kas ve ince bağırsaklarda
bulunan non-spesifik esterazlarla atılır
 Süksinilkolin, mivakuryum ve 2-kloroprokain plazma
butirilkolinesterazları (psödokolinesteraz ) ile
metabolize olur
 Atrakuryum metabolizmasının yaklaşık yarısı hepatik
yolla gerçekleşir ve non-spesifik kolinesterazlar
(butirilkolinesterazlar değil) aracılığı ile kanda denge
sağlanır
 Hoffmann degradasyonu plazmada normal pH ve ısıda
gerçekleşen spontan bir süreçtir ve dolaşımdaki
esterazlara bağlı değildir
 Atrakuryum metabolizmasının küçük bir yolağı olan
Hoffmann degradasyonu, bir atrakuryum izomeri olan
sisatrakuryum metabolizmasında önemli rol oynar
 Bu nedenle atrakuryum ve mivakuryumdan farklı olarak
sisatrakuryum metabolizması hastalıklardan ve
kolinesteraz metabolizmasının genetik varyantlarından
etkilenmez
Dağılım klirensi
 Dağılım klirensi ilacın kan veya plazma ile periferik dokular
arasında geçişidir
 Metabolik klirensden farklı olarak dağılım klirensi, ilacı
vücuttan tamamen uzaklaştırmaz
 Dağılım klirensi, kardiyak debi, doku kan akımı ve kapiller
duvarların ilaca geçirgenliğinin bir sonucudur
 Propofol gibi periferik dokulara kolaylıkla geçen bir ilaç için,
metabolik klirens ile dağılım klirensinin toplamı kardiyak
debiye yakındır
 Doğrudan doğruya plazmada veya birçok periferik dokuda
metabolize olan, süksinilkolin ve remifentanil gibi ilaçlar için
metabolik klirens ile dağılım klirensinin toplamı kardiyak
debiyi aşabilir
Proteinlere Bağlanma
 Pek çok ilaç, özellikle albumin ve a1-asit glikoprotein
olmak üzere plazma proteinlerine bağlanır
 Plazma proteinleri birden fazla bağlanma alanına sahip
olabilirler
 Toplam bağlanma alanlarının sayısı, protein
konsantrasyonunun, [Protein], her bir protein molekülü
üzerinde yer alan ortalama bağlanma alanı sayısını
gösteren n ile çarpımıdır
 Anestezide kullanılan tüm ilaçlar, protein üzerinde mevcut
olan toplam bağlanma alanlarının sadece küçük bir
bölümüne bağlanırlar
 Anestezik ilaçların tümünde yaklaşık olarak [Proteine
bağlı ilaç] << n[Protein] her zaman geçerli olduğu
tahmin edildiği için, plazma proteinlerine bağlanan
oran, ilaç konsantrasyonuna değil, sadece protein
konsantrasyonuna bağlıdır
 Çağdaş anestezi pratiğinde kullanılan ilaç olan
tiyopental için [Proteine bağlı ilaç] << n[Protein],
bağlanma tiyopental konsantrasyonundan
bağımsızdır
Konsantrasyonunun, %50 oranında bağlanma sağlayan fraksiyonu
olan plazma protein konsantrasyonu ile bağlı olmayan ilaç fraksiyonu
arasındaki ilişki
Şekil‟in sol tarafında [Protein], [Protein]50‟den çok daha küçüktür. Bu
durumda, ilacın proteine bağlanma afinitesi düşüktür ve ortamda, ilacın
%50‟sinin bağlanması için gerekli olandan çok daha az protein
bulunmaktadır. İlacın büyük kısmı serbesttir
Şekil „in sağ tarafında [Protein], [Protein]50‟den çok daha büyüktür. Bu da
ortamda, ilacın %50‟sinin bağlanması için gerekli olan ile kıyaslandığında,
daha fazla protein bulunduğu anlamını taşır. Sonuçta ilacın büyük kısmı
plazma proteinlerine bağlanmıştır
[Protein]50 ilacın yarısının bağlı durumda olduğu protein konsantrasyonudur.
 Afinite sabitesi (dissosiyasyon sabitesi) olan Ka ve
onun tersi olan [Protein]50, bir ilacın plazma
proteinlerine afinitesini yansıtır
 Bunların hastalık varlığında değişmesi beklenmez
 Bununla birlikte [Protein], yaş ile, hastalık varlığında
veya ilaç kullanılması durumunda değişikliğe
uğrayabilir
Klinikte kullanılan dozlarda plazma protein konsantrasyonundaki
değişiklikler ile serbest ilaç konsantrasyonu arasındaki ilişki,
plazmadaki serbest fraksiyona bağlıdır. Bağlı olmayan ilaçlar için
(serbest fraksiyon ~ 1), protein konsantrasyonunda bir değişiklik ile
serbest fraksiyonda değişiklik olmaz. Serbest fraksiyonu yaklaşık 0,
yüksek oranda bağlı olan ilaçlarda ise proteindeki herhangi bir
değişiklik, serbest fraksiyonda ters yönde orantılı bir değişikliğe
neden olur.
 Ġn vitro bir gözlemde olduğu gibi protein




konsantrasyonundaki değişikliğin, serbest ilaç oranının
değişmesine neden olması in vivo koşullarda aynen
geçerli değildir
Plazma ve dokular arasında dengeye ulaşan serbest
(bağlı olmayan) ilaçtır
Proteine bağlanma azalırsa, plazma ile periferik dokular
arasında serbest ilaç konsantrasyon gradiyenti artacaktır
Sonuç olarak, proteine bağlanma azaldığında, daha
düşük total plazma ilaç konsantrasyonlarında, plazma ve
dokudaki serbest ilaç konsantrasyonu arasındaki
dengeye ulaşılır
Serbest ilaç konsantrasyonu yerine total ilaç
konsantrasyonu ile ilişkilendirildiğinde, proteine
bağlanmanın azalması, tanımlanan dağılım volümünde
artışa neden olur
 Proteine bağlanmadaki değişiklikler ilaçların
klirensini etkileyebilir
 Eğer bir ilacın ekstraksiyon oranı yüksek ise,
proteinlere bağlanma derecesi ne olursa olsun,
karaciğer kendisine gelen kanda bulunan ilacın
hemen hemen tümünü uzaklaştıracaktır
 Ancak, eğer ilacın hepatik ekstraksiyon oranı düşük
ise, serbest fraksiyonundaki artış, ilacı iten bir
gradiyent oluşturur bu da klirensin artması ile
sonuçlanır
 Serbest ilaç miktarındaki artış, ilacın etki alanına
doğru ilerlemesini sağlayan gradiyentin de artmasına
neden olur
 Serbest ilaç miktarındaki bir değişiklik etki alanındaki
konsantrasyonu arttırır
 Farmakokinetik değişiklikler olmasa da, potensteki
bu değişiklik nedeniyle, proteinlere bağlanmanın
azaldığı durumlarda belli bir ilaç etkisi sağlamak
için gerekli olan doz gereksinimini azaltabilir.
ĠNFÜZYON FARMAKOKĠNETĠĞĠ
 Bir infüzyon, I giriş hızında uygulandığında, ilacın
vücuda giriş hızı (I), ilacın vücudu terk etme hızını
aştığı sürece plazma konsantrasyonu yükselecektir
 C: İlaç konsantrasyonu ; Cl: Klirens olmak üzere
I = C x Cl olduğunda, ilacın vücuda giriş ve çıkış
hızları birbirine eşittir ve vücuttaki ilaç
konsantrasyonu kararlı durumdadır
 İlacın vücuda giriş hızının, ilacın vücuttan çıkış
hızına eşit olması gerektiğini göz önüne alarak,
kararlı durumdaki konsantrasyonu hesaplayabiliriz
 Metabolik hız = C∞ Cl
(C∞, kararlı durumdaki arteriyel konsantrasyondur)
 Kararlı durumda infüzyon hızı, metabolik hıza eşit
olmalı; ve bu nedenle kararlı durumdaki infüzyon
hızı, I = C∞ Cl olmalıdır
 Kararlı-durumda belli bir hedef konsantrasyona, CT,
ulaşmak için gerekli olan infüzyon hızını hesaplamak
için, infüzyon hızı CT x Cl olmalıdır
 Bolus enjeksiyondan sonra elde edilen başlangıç
konsantrasyonu klirensten, sürekli infüzyon
sırasındaki kararlı-durum konsantrasyonu ise
volümden bağımsızdır
 İnfüzyon uygulanması sırasında, kararlı-durum
konsantrasyonun %50‟sine ulaşılması bir yarılanmaömrü kadar sürer. Benzer şekilde, kararlı-durum
konsantrasyonun %75‟ine ulaşılması iki yarılanmaömrü, %88‟ine ulaşılması üç yarılanma-ömrü,
%97‟sine ulaşılması beş yarılanma-ömrü sürmektedir
 Konsantrasyonların kararlı-durum değerlerine
yaklaşması fakat ulaşmamasına karşın, dört veya
beş yarılanma-ömrü gibi bir süre sonunda kararlıdurumda olduğu kabul edilir
Dosage
Plasma Site of
Concen. Action
Pharmacokinetics
Effects
Pharmacodynamics
Farmakodinamik
 Reseptör
 Doz-cevap
 Terapotik/Toksik etki
Farmakodinamik
Enzim inhibisyonu ile metabolik yolları kontrol
eder; ACEI, penisilin, 5-FU, 6-MP
Direk bağlanarak; Proteinler, genom
(siklofosfamid), mikrotübüller (vincristine)
Farmakodinamik
Reseptörler
 hücre içinde veya yüzeyinde
 ligand ile sıkı zincir formu
 büyüklük, biçim, stereospesifite
 agonist (salbutamol) veya antagonist
(propranolol)
 Reseptörlerin sinyal iletim metodları vardır
İlaç Reseptörleri
 Hücrenin makromoleküler komponenti ve ilaç
arasındaki etkileşim ile yanıt oluşur.
 Genellikle protein yapıdadır.
Protein reseptör çeşitleri
1. Düzenleyici – hücresel enzimlerin
aktivitesini değiştirir
2. Enzimler – inhibe veya aktive
3. Taşıyıcı – Na+ /K+ ATPaz
4. Yapısal – hücre bölümlerinden oluşur
Doz-cevap eğrileri

k1
[D] + [R]
[DR]
etki
k -1
denge:
k1/k-1 = affinite konsant
[D] x [R] x k1 = [DR] x k-1
k-1/k1 = dissosiasyon
konsat(kd)
ve: [DR] = k1
[D] [R]
k-1
Daha düşük kd daha güçlü ilaç
İlaç-reseptör bağlantısı
D+R
DR Complex
Afinite
Afinite: bir ilacın reseptöre bağlanma eğiliminin
ölçüsüdür- ilaç ve reseptörün çekim gücü
 Kovalent bağlar ;stabil ve geri dönüşsüz
 Elektrostatik bağlar ;güçlü veya zayıf olabilir ancak
genellikle geri dönüşlüdür.
İlaç-reseptör bağlantısı
DR kompleks
Etki
Efikasite (veya Intrinsik Aktivite) ;
Bağlı ilacın reseptörü etki oluşturacak yönde
değiştirebilme yeteneği
Bazı ilaçlar afiniteye sahiptir efikasiteye
değildir
İlaç-reseptör bağlantısı
Dengede:
[D] x [R] x k1 = [DR] x k-1
böylece:
[DR] = k1
[D] [R]
k-1
k-1/k1 = dissosiasyon konsant (kd)
İlaç-reseptör bağlantısı
Parelel doz-cevap eğrisine sahip ilaçlar sıklıkla
aynı mekanizmaya sahiptir.
Doz-cevap eğrileri
etki =  [DR] = Emax * [D]/([D]+EC50)
Aritmetik Doz Skalası
Değişim ilk başta hızlıdır, doz arttıkça
ilerleyici olarak azalır.
Sonunda , artış eğrisi daha fazla değişmez,
ilacın maksimum etkisi ele edilmiş olur.
Matematiksel analiz zordur.
Log Doz Skalası
Hiperbolik eğriyi sigmoidale dönüştürür.
Doz sakalasını sıkıştırır.
Eşit aralıklarla orantılı dozlar oluşur.
Çizgiyi düzleştirir.
Matematiksel analizi kolaylaştırır.
Potens
Doz aksı boyunca doz-etki eğrisinin rölatif konumu
Verilen teropatik etkide klinik anlamlılığı azdır.
Potensi daha çok olan 2 ilaç klinik olarak daha üstün
değildir.
Düşük potens doz çok geniş olduğunda yönetimi zor
olduğu için dezavantajdır.
Rölatif Potens
hidromorfin
morfin
kodein
Analjezi
aspirin
Doz
Boş reseptörler?
Total reseptör doluluğu olmadan
maksimum cevap sağlar.
Boş reseptörler ekstra ligandlara
bağlanıp aşırı yanıtı engeller.
Reseptör teorisi maksimum cevap için tüm reseptörlerin dolu
olması gerektiğini farzeder.Bu bağlamda maksimum etkinin
yarısı EC50=kd. Bazen tam etki kısmi reseptör doluluğunda da
görülür.
Agonist ve antagonist
agonist; intrinsik aktivite+ affinite+
antagonist; afinitesi + intrinsik aktivitesi-
parsiyel agonist; affinitesi + az intrinsik aktivite+
kompetitif antagonist; üstesinden gelebilir
Agonist ilaçlar
Reseptörleri aktive eden ve beraber etki gösteren
ilaçlar; hem affiniteye hem de efikasiteye sahiptir.
İki çeşittir:
• Tam; maksimum etkili bir agonist
• Parsiyel; maksimum etkiden daha az etkili bir agonist
Agonist doz eğrisi
Tam agonist
Parsiyel agonist
Cevap
Doz
Antagonist ilaç
Antagonistler; reseptörle etkileşir
ama değiştirmezler.
Afiniteye sahip fakat efikasiteleri yoktur.
İki çeşittirler:
 Kompetitif
 Nonkompetitif
Kompetitif Antagonist
Agonist gibi reseptöre tamamlanır.
Agonist miktarı arttırıldıkça üstesinden
gelinebilir.
Agonist doz-cevap eğrisinin sağa kaydırır.
Agonistin mevcut affinitesini azaltır, 1/Ke
artar.
Nonkompetitif Antagonist
 İlaç reseptöre bağlanır ve bağlı kalır.
 Geri dönüşümsüz, reseptörden ayrılmaz.
 Düşük konsantrasyon aralığında DR
eğrisinde hafif sağa kaymaya neden olur
 Bu kompetitif antagonist gibi görünse de
daha fazla reseptöre bağlandıkça (ve
özellikle tükendiğinde), agonist ilaç maksimal
etkiyi ortaya çıkarmada yetersizleşir.
Desensitizasyon
agonist; desensitize reseptörlere eğilimlidir.
•homolog (azalmış reseptör sayısı)
•heterolog (azalmış sinyal iletimi)
antagonist;reseptör düzenlenmesini arttırma
eğilimindedir.
Quantal doz cevap eğrileri
Teropatik indeks =Toksik Doz 50 / Efektif Doz 50
(TD50/ED50)
DR eğrisi
Derecelendirme; cevap sürekli bir skala
ölçümüne bağlıdır.
Quantal;
• Toplumdaki veya gönüllülerdeki ilişkili doz ve
cevap sıklığı
• Genellikle özel bir etki gerektiren dozun dağılım
sıklığından türetilmiştir.
Etkinlik, toksisite, letalite
ED50; Median Efektif Doz 50, toplumun
%50‟sinde verilen etkiyi oluşturan dozdur;
quantal DR eğrisi ile kullanılır.
TD50; Median Toksik Doz 50, toplumun
%50‟sinde toksik etkiyi oluşturan doz
LD50; Median Toksik Doz 50, subjektif olarak
%50 öldürücü doz
İlacın güvenlik aralığı
Teropatik Ġndeks
=
TD50 veya LD50
ED50
İlaç A
100
uyku
ölüm
Cevap yüzdesi
50
0
ED50
Doz
LD50
İlaç B
100
uyku
ölüm
Cevap yüzdesi
50
0
ED50
Doz
LD50
Teropatik indeks
 Daha yüksek, daha iyidir.
 TI ; 1.0 (bazı kanser ilaçları),>1000
(penisilin)
 Aynı reseptöre etkiyen veya aynı reseptör
sistemine etkiyen ilaçlar sıklıkla aynı TI
sahiptir
 Örn; 50 mg hidroklorotiazid yaklaşık olarak
2.5 mg indapamid ile aynıdır.
Sinyal iletimi
 Enzime bağımlı
(çoklu etki)
 İyon kanalı bağımlı
(hızlı)
 G protein bağımlı
(çoğaltıcı)
 Nükleer(gen)
bağımlı
(uzun etkili)
1. G protein bağımlı reseptör
Tekli polipeptid
zinciri ileri geri
çıkan 7
transmembran
heliksi ile
sonuçlanır.
Membranın
sitoplazma
kısmında bağlı
bir G protein
vardır (değiştirici)
2004-2005
2.Tirozin-kinaz reseptörleri
 Özgün polipeptidlerdir.
 Her birinin hücre dışı sinyal bağlantı yeri vardır.
 Hücre içi tirozinlerle dolu bir kuyruk ve membran
içine karışan tekli heliksi vardır.
2004-2005
3. Ġyon kanal
reseptörleri
Plazma
membranında
protein porlar vardır
4. Hücre içi reseptörler
Tüm sinyal reseptörleri plazma membranında
yerleşik değildirler. Bazıları sitoplazmada veya
hedef hücre çekirdeğindedir.
Sinyal molekül plazma membranını geçebilecek
nitelikte olmalıdır.
Örn: Nitrik oksit (NO), steroid (estradiol,
progesteron, testosteron) ve tiroid hormonları.
İkincil mesajcılar

Küçük, protein olmayan, suda çözünür veya
iyonik

Difüzyonla hücrede hızlıca yayılabilir.

En çok kullanılan 2 tipi:
1. cAMP
2. Ca+2
Ca+2 ve İnositol Trifosfat
cAMPye göre daha geniş kullanımı vardır;
• Nörotransmitter, büyüme faktörü, bazı
hormonlar
 Ca+2 daki artış ile bir çok cevap ortaya çıkar;
• Kas hücresinde kasılma
• Sekresyon
• Hücre bölünmesi
 Ca+2
 İlaçların çoğu reseptör üzerinden etkir.
Sonuç ;
 Sinyal iletiminde 4 yaygın metod vardır
 İlaç ve reseptör arasındaki ilişki matematiksel
ve grafiksel olarak açıklanabilir.
 Agonistlerin hem affinitesi (kd) hem de intrinsik
aktivitesi () vardır.
 Antagonistlerin sadece affinitesi vardır.
 Antagonistler agonistlerle karışıkken kompetitif
(change kd) veya non-kompetitif (change )
olabilirler
Agonist reseptörü desensitize eder
 Antagonistler reseptörleri sensitize eder.
Kaynaklar
1- Ronald.D.Miller,Miller‟s Anesthesia,
7.th edition,Chapter 3, ,68-102
2- Kayhan Z.(2007).Klinik Anestezi. Genişletilmiş
3. Baskı, 65-75
2004-2005
TEŞEKKÜR EDERİZ
2004-2005
Download