Kanser hastasına sakın böyle davranmayın!

advertisement
Kanser hastasına sakın böyle davranmayın!
Kansere yakalanmaktan herkes korkuyor. Kanser olduğunu öğrenen kişi şoka girebiliyor
ya da hastalığını inkar edebiliyor. İnsanların genellikle bedenlerinin ihanetine uğramış
gibi hissettiklerini söyleyen Liv Hospital Klinik Psikoloğu İrem Can Esenkaya “Kanser
olduğunu öğrenin kişi öfkesini kendisine, ailesine ya da tedavi ekibine yansıtabilir. Bu
bilinmezlik içinde yapılan davranışlar hem bu uzun maratonda hasta ile olan ilişkilerin
gerilmesine, zaman zaman evliliklerin dahi bitişine sebep olabilirken, hem de bakım veren
kişilerin zaman içerisinde depresyona girmesine sebep olabilir” dedi..
Kanser olan kişiye hastalığı nasıl söylenmeli?
Tanıyı söylerken gerçekçi olmak, durumu olduğundan daha iyi ya da daha kötü
göstermemek ve bununla beraber hastaya tedaviye uyum sağlaması için umut vermek
esastır. Kanser hastasıyla durumun nasıl paylaşılması gerektiği, hastaya bağlıdır. Hastaya
tanısı doktoru tarafından söylenmelidir. Hasta isterse bir yakınının da kendine eşlik
edebileceği belirtilmeli ve konuşmasının yarım kalmayacağı ya da bölünmeyeceği bir
mekan seçilmelidir. Tanıyı söyleyen kişinin hastanın konu ile ilgili ne kadar bilgisi olduğunu
değerlendirmesi gerekir. Doktor hastanın test sonuçlarını anlayıp anlamadığından emin
olmalıdır. Eğer hasta test sonuçlarından haberdar değilse, bu konu üzerinde bir miktar
zaman harcanmalıdır. Bundan sonra hastaya ne anladığı sorulmalı ve hastalığı hakkında
bilgisi var mı diye araştırılmalıdır. Bundan sonraki her adımda doktor hastanın durumu
öğrenmeye ne kadar hazır ve istekli olduğunu tartmalı ve buna göre hareket etmelidir.
Tıbbi terimler kullanmadan ve açık bir dille konuşmaya özen gösterilmelidir. Bu evre
hastanın ileride doktora olan güveninin sarsılmaması için önemlidir. Hasta tanısını
öğrendikten sonra donup kalabilir, öfkelenebilir, inkar edebilir ya da ağlayabilir. Bu
tepkiler normaldir. Burada hasta yeni bir bilgi alabilecek duruma gelene kadar
beklenmesi ve daha sonra hasta ve yakını ile beraber ileride neler yapılacağını belirlemek
önemlidir. Bu aşamaya yakınların dahil edilmesi, hastanın şok tepkisi dolayısıyla kaçırdığı
şeyleri aklında tutacak birisi olması açısından önemlidir. Tanıyı söylerken hastaya
yeterince zaman ayırmak ve her verilen bilgiyi müteakip hastanın durumu anlayıp
anlamadığını kontrol ederek gitmek gerekir.
Kanser olmuş bir ebeveyn çocuğuna bunu nasıl açıklamalı?
Öncelikle çocuğun yaşına ve zihinsel kapasitesine uygun bir paylaşım yöntemi seçilmelidir.
5 yaşındaki bir çocuğa sadece ebeveyninin hasta olduğu söylenmesi yeterli olabilecekken,
14 yaşındaki bir ergene bu hastalığın kanser olduğu söylenebilir. Kanser olan ebeveyn
hastalığını çocuğuna basit bir şekilde anlatmalıdır. Çünkü çocuklar kafalarında bir boşluk
olduğu zaman bunu internetteki ya da kulaktan dolma bilgilerle tamamlayıp durumu
olduğundan farklı düşünebilirler. Belirsizlik çocukları korkutabileceği için bundan sonra
hayatın nasıl bir düzende ilerleyeceği çocuklarla paylaşılmalıdır. Bu dönemde sordukları
sorulara cevap verilmeli, cevabı bilinmeyen sorulara ise “Bilmiyorum” denmelidir.
Kanser hastalığını öğrenen kişinin o anki ruh durumunu nasıl özetlersiniz?
Kansere verilen tepki kanserin özelliklerine, hastanın kişilik özelliklerine ve hastanın
hastalığa bakış açısına göre değişir. Bununla beraber en sık rastlanan tepki “şok olmak”
ya da “inkar etmek”tir. İnsanlar genellikle “Bedenlerinin ihanetine uğramış gibi
hissettiklerini” söylerler. İlk dönemde kendi bedenine yabancılaşma duygusu da
yaşanabilir. Bu inkar evresinden sonra öfke, kaygı ve depresyon gibi duygular kendini
göstermeye başlar. Kişi bu öfkesini kendisine, ailesine ya da tedavi ekibine yansıtabilir.
Hastalığın ve tedavi sürecinin belirsizliğinin getirdiği kaygı ve devamında da depresyon
sıklıkla ortaya çıkan tepkilerdir.
Kanser tanısı alan kişi nasıl bir psikolojik süreçten geçiyor?
İlk dönemde şok, inkar gibi duyular geliştiren hasta daha sonraki dönemde kaygı ve
depresyon belirtileri gösterebilir. Bu süreç içerisinde isyan ve öfke duyguları da görülür.
Kanserli kişi daha önce zevk aldığı aktivitelerden zevk almaz hale ya da bunlara ilgi
duymaz hale gelmişse, iç sıkıntısı hissediyorsa, ağlama isteği geliyorsa, az ya da çok
uyumaktan şikâyetçiyse, agresifleştiyse, kontrolsüzce yemek yiyor ya da hiçbir şey
yemiyorsa, konsantre olmakta zorlanıyorsa, unutkanlık yaşıyorsa, baş, boyun, sırt ağrıları
varsa, evliliğinde ya da sosyal ilişkilerinde problemler baş gösterdiyse, kendisini sürekli
gergin veya huzursuz hissediyorsa, içine kapandıysa ve bu belirtiler 15 gündür varsa bir
uzmana başvurulmalıdır. Ayrıca alkol ve ya madde kullanımı ve intihar düşünceleri
olduğunda da vakit kaybetmeden bir uzmana danışılmalıdır.
Her kanser hastası psikolojik terapi görmeli mi?
Her kişinin başa çıkma becerisi ve kanser tanısı almadan önceki dönemdeki sorumluluk ve
sıkıntıları farklı olduğu için, her kanser hastasının kesinlikle psikolojik terapiye ihtiyacı
var diyemeyiz. Bununla beraber, cerrahi girişim öncesi ve sonrası dönemlerde yapılan
klinik psikolog görüşmeleri, artık uluslararası standartlarda kabul görmüş tedavi
süreçlerine dahildir ve hastanın gelecekte terapi desteğine ihtiyacı olup olmayacağını
erken dönemde teşhis etme ve gerekli müdahaleyi zamanında yapma olanağı sağlar. Bunun
yanı sıra grup terapilerinin de etkili olduğu araştırmalarla kanıtlanmıştır. Hem bireysel
terapiye devam eden hastalar, hem de bireysel terapi desteği almayan hastalar grup
terapilerine dahil olabilirler. Aynı süreçlerden geçen kişiler arasındaki paylaşım ve
karşılıklı destek alıp verme süreci, kanserli kişiye çevresinin verdiği destekten daha
farklı ve aynı sıkıntıları yaşayan kişilerle paylaşıldığı için hastanın anlaşıldığını daha çok
hissettiği bir süreç olabilir.
Kanserli hastaya nasıl davranılmalı?
Aileden bir bireye ya da kişinin bir yakınına hastalık teşhisi konulduğunda, hasta ile
beraber yakınlarını da uzun süren bir maraton bekler. Çoğu kişi bu süreçte hastaya nasıl
davranması gerektiğini ve kendi için neler yapması gerektiğini bilemediğinden yakınır. Bu
bilinmezlik içinde yapılan davranışlar hem bu uzun maratonda hasta ile olan ilişkilerin
gerilmesine, zaman zaman evliliklerin dahi bitişine sebep olabilirken, hem de bakım veren
kişilerin zaman içerisinde depresyona girmesine sebep olabilir.
Duyguları konuşun: Hastalık teşhis edildikten sonra, hasta yakınları kendilerini ne
diyeceklerini bilemez bir durumda hissedebilirler. Yaşanan kaygının çok yüksek olması
kişilerin duygusal anlamda donup kalmasına sebep olabilir. Bu aşamada duyguların
konuşulmasını elverişli bir zemin hazırlamak önemlidir. Herkesin duygularını ifade etmesi,
gerek hastaya gerekse hasta yakınına iyi gelecektir.
Hastaya sorun: Cerrahi girişimden sonra eve dönüldüğünde, evdeki herkes kendince
hastaya iyi geleceğini düşündüğü bir şeyler yapmaya başlar. Bu aşamada hastanın
kendisine nelerin yapılması tercih ettiği neleri etmediği açık açık sorulmalıdır. Hastanın
istekleri tedavi seyri boyunca değişiklik de gösterebilir. Bir dönem yakın desteğe ve
sohbet etmeye çok ihtiyaç duyan bir kişi, ağrısı olan ya da çok yoğun bir ilaç tedavisi
uygulanan dönemlerde yalnız kalmayı seçebilir.
İş bölümü yapın: Her aile bireyinin hasta için yapabilecekleri birbirinden farklıdır. Hasta
yakınlarının kendi becerilerine göre iş bölümü yapması herkesin daha verimli olmasına
yardımcı olur. Maddi işlerde iyi olan birisi, hastalık süresince organizasyon ve muhasebe
takibi yaparken, ev işlerini seven birisi hasta kişinin evindeki yemek ve temizlik
düzeninden sorumlu olup, çocukların yakın hissetiği birisi onların okul dışı aktivitelerini
takip edebilir.
Kaynaklarınızı doğru kullanın: Kronik hastalıklar bir kere teşhis edildikten sonra ömür
boyu takip ve tedavi gerektirirler. Bu sebeple hasta yakınları kendi öz kaynaklarını çok
doğru kullanmalıdırlar. Aksi takdirde yarı yolda kendilerini tükenmiş ve güçsüz hissedip,
kendileri desteğe muhtaç duruma gelmeleri ya da hastaya karşı öfke hissetmeleri
kaçınılmaz olur. Hasta yakınları kendilerine özel zamanlar ayırmalıdır. Hastadan ayrı
yapılan, yürüyüş, sinemaya gitme, arkadaşları ile buluşma, dışarı yemeğe gitme gibi
aktiviteler hasta yakını için adeta bitmiş bir pili sarj etmek olacaktır.
Öğüt vermeyin: Hastaya “şu yemeği yemek çok iyi gelir”, “şunu asla yapma”, ya da
“üzülme, üzüntü kansere en kötü gelen şeydir” gibi öğütler vermekten kaçının. Bu öğütler
hastada “yeteri kadar iyi değilim” duygusunu perçinler ve işe yaramaz.
Hastayı tek bir role sıkıştırmayın: Hastalar teşhislerini aldıktan sonra, hasta yakınları
onu başka işlerle “yormamak” için hastanın üstündeki rolleri birden fazlasıyla
sahiplenebilirler. Bu tavır zaman içerisinde hastayı yetersizlik hissi ile ve sadece
hastalığı ile baş başa bırakır.
Karşılaştırma yapmayın: Herkesin hastalık ve iyileşme süreci tektir ve kendine özeldir.
Her birey aynı süreçlerden de geçse bu süreçlerde farklı duygular yaşar ve farklı
fiziksel sıkıntılar çeker.
Download