Iğdır Sevdası HACI RIZA ERYILMAZ Hamidiye Alaylarının Iğdır’ın Kurtuluşundaki rolü inkar edilemez. Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla, Kâzım Karabekir Paşa tarafından yeniden örgütlendirilen Hamidiye Alayları Doğu cephesinde düzenli orduyla istişare ve güç birliği içinde önemli görevler üstlenmişti. Iğdır’a sınır oluşu nedeniyle, Doğubeyazıt’ta kurulu Hamidiye Alayları savaşın yükünü taşımış, Ruslar çekildikten sonra bu kez Hacı Rıza Eryılmaz Ermenilerle savaşmaya devam etmişti. Hacı Rıza Eryılmaz, Hamidiye Alay komutanı Hacı Salih Beyin torunu, Şeyh İbrahim’in de yeğenidir. Bir dönemin Sağlık Bakanı Dr. Yaşar Eryılmaz’ın babası olan Hacı Rıza Eryılmaz, ailesini ve Doğubeyazıt gerçeğini bizler için anlattı. Hayatım D.Beyazıt’a bağlı Meryemana köyünde 1332 (1916) tarihinde doğmuşum. Beşi oğlan sekiz çocuk babasıyım. Okul ve İş Hayatım Okul hayatım çok kısa oldu. Öğretmenlik yapan dayımın yanında kalarak iki yıl ilkokula devam ettim. Üçüncü sınıfı bitirmeden okuldan ayrıldım. Kendi çabamla Eski Türkçe’yi öğrenmiştim. Bugün D.Beyazıt’ta Eski Türkçe’yle eğitim gören kuşaktan geriye sadece ben kaldım. Bu yüzden Tapu Dairesinde Osmanlı dönemine ait evrakların okunması ve yorumlanması söz konusu olunca gelip mutlaka yardımıma başvururlar. Uzun yıllar hayvancılıkla uğraştım. Askeriyeye canlı hayvan ve ot teslimi müteahhitliği yaptım. Bir ara otobüs taşımacılığı işine de girdim. Son yıllarda vaktimi daha çok sahibi olduğum eczanenin işletmesine vermiş durumdayım. Aile Şecerem Büyük dedem ve ailesi yaklaşık 150 yıl önce Arabistan’dan İran’a oradan da Beyazıt vilayetine gelip yerleşmişlerdi. Hepsi eğitimli ve alim insanlar oluklarından halk arasında saygı görüp lider olarak kabul edilmişlerdi. Hamidiye Alayları kurulduğu zaman Sultan Abdülhamit bu görevi 655 Hacı Rıza Eryılmaz dedem Hacı Salih Bey’e emanet etmişti. Gerek dedem Hacı Salih Bey gerekse de iki annemin babaları Kaymakam (Yarbay) olarak görev üstlenmişlerdi. Babam Şeyh Sait, Mülâzım-ı Sânî (Teğmen), amcam İbrahim Bey de Binbaşı olarak görev yaptılar. Hacı Salih Bey, 11. Hamidiye Süvari Alayı’nın sevk ve yönetim sorumluluğunu üzerine almıştı. Her köy ve aşiret, belli miktarda süvari asker yetiştirme görevini üzerine alarak Süvari Alayı’na katılıyordu. Savaş anında hepsi bir yönetim altında toplanıp vurucu güç olarak Sultan’ın emrine giriyordu. Bu durum Kurtuluş Savaşı yıllarına kadar devam etmişti. Babamın hatıraları dikkate alınırsa, Birinci Dünya Savaşı yıllarında 11. Hamidiye Süvari Alayı, Rus ordusuna karşı Çillê ve Iğdır mevkiinde mücadele etmiş ve büyük kahramanlıklar göstermişti. Osmanlı Vilayeti Beyazıt Osmanlı döneminde Beyazıt şehri, İshak Paşa sarayının etrafındaki dağlık bölgede kurulmuştu. Şehir nüfusunun büyük kısmını Gürcü, Acem gibi çeşitli milliyetlere mensup insanlar tarafından oluşuyordu. Ermeni nüfus da kendisini yoğunluklu olarak gerek şehir merkezinde gerekse de civar köylerde hissettiriyordu. Örneğin Azap, Ortadirek, Meryemana, Karakkent, Teberiz, Temercik, İncesu gibi köyler birer Ermeni yerleşim merkeziydi. Hatta Meryemana köyünde bugün “ziyaret” olarak bilinen bina daha önce bir Ermeni kilisesiymiş. Halk arasında çok sevilen bir Şeyh’in oraya defin edilmesiyle bu kilise bir ziyaret yeri olmuştu. 656 Iğdır Sevdası Beyazıt bölgesinde Yezidi Kürt nüfus hiç yoktu. Çok daha eskiye dayanan Yezidi varlığı bilmediğim bir nedenden dolayı sona ermişti. Yerli-Kurmanç Ayrımı Yukarı Beyazıt dağılıp, “Doğu Beyazıt” ismiyle obada yeniden kurulunca halk arasında Yerli-Kurmanç ayrımı doğmuş. Köken itibarıyla Yukarı Beyazıt’tan gelenler kendilerini “Yerli” olarak görmüşler; civar köylerden gelip şehire yerleşenleri “Kurmanç” ismiyle çağırıp bu ayrımı pekiştirmişler. Bugün bile insanlar kendi aralarında konuştukları zaman bu ayrıma oldukça dikkat ederler. Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru bölgede Ermeni komitacıların zulüm ve katliamı ciddi biçimde artmıştı. Hatta bir keresinde Müslüman nüfusu bir evde toplayıp ateşe vermişlerdi. Bu türden olayların çoğalması üzerine yerli halk güçlerini birleştirip Ermenileri bölgeden kovmuşlardı. Doğubeyazıt Beyazıt dağlık bölgede kurulduğundan şehirleşme için istenen gelişimi gösteremiyordu. Hatırlıyorum ilk okul öğrencisiydim. İsmet İnönü ve Fevzi Paşa’nın Beyazıt’a geldikleri haberi yayıldı. Öğrencileri Hükümet Konağı binasının önündeki alanda topladılar. Biz Paşaları arabayla beklerken, onlar atla şehir merkezine giriş yaptılar. Yollar uygunsuz ve yokuş yukarı olduğundan arabaları bozulmuştu. İnönü nutuk verip, şehir merkezinin obaya alınacağını bildirdi. Hükümet binaları obaya taşınınca halk da onları izleyip evlerini oba yerinde inşa ettiler. Dekovil Hattı Birinci Dünya Savaşında Beyazıt Rus işgaline girmişti. Rus hükümeti Çaldıran’a uzanan bir hat üzerinde “Dekovil” olarak bilinen dar bir demiryolu bağlantısı kurmuştu. Bugünkü Kurtuluş İlkokulunun içinde olduğu bina o yıllar istasyon binası olarak görev yapıyordu. Cumhuriyet döneminde demiryolu kullanım dışı kaldı. Rus hükümeti hattın yapım masrafı için tazminat talebinde bulununca sökülmesine karar verildi. Köylüler rayları evlerine taşıyıp inşaat malzemesi olarak kullandılar. Sürgün Yasası (1926) Cumhuriyetin kuruluşundan sonra devleti yeniden tanzim etmek Sürgün Kanunu çıkarıldı. Siyasi ve askeri gücü elinde tutan, nüfuz sahibi bey ve ağaları sürgüne göndererek prestijleri kırılmaya çalışıldı. Bunun arkasındaki neden kolayca anlaşılabilirdi. O zamana kadar polis ve jandarma görevini beyler üstlenmişti. Örneğin Şeyh İbrahim, istediğini tutuklatabilir istediğini 657 Hacı Rıza Eryılmaz serbest bıraktırabilirdi. Halbuki yeni Cumhuriyet hükümeti merkeze bağlı bir polis ve jandarma denetim gücünü hayata geçirmek istiyordu. Bunun için Sürgün Yasasını çıkararak uygulamayı hızlandırmak istedi. Baba, amcam Şeyh Abdülkadir ve dedem Hacı Salih, Burdur’a sürgün edildiler. Ev halkı, kadınlar ve çocuklar, sürgün yerine gidip onlarla birlikte yaşadılar. Bu şekilde ben de iki yıl kadar Burdur da kaldım. Devlet ailemize ait topraklara el koyup hazineye devrettiğinden, af kanunu çıktığında iki seçenek sundu: Ya eşit miktarda toprağı Burdur’da sahiplenmek ya da eski toprakları geri dönmek. Ailemin tüm fertleri hiç tereddüt etmeden D.Beyazıt’a geri dönmeyi tercih etti. Amcam Şeyh İbrahim, servetini yanına alıp, bir yıl Erzurum’da kaldıktan sonra İstanbul’a yerleşti. İşadamı Selahattin Beyazıt, Şeyh İbrahim’in torunudur. 658