Emir Duman Ödev no:6 Başak Berna Cordan Şube:20 21400988 Gelişim Semerkant Amin Maalouf tarafından yazılmış bir tarihi romandır. Hikâye Ömer Hayyam’ı takip ediyor. Romanın en ilgi çekici bölümlerinden biri Hayyam’ın sokakta yere yığılmış darmadağınık beyaz saçlı bir ihtiyara rastlamasıydı. Uzun Cabir lakaplı bu adam Ebu Ali’nin arkadaşıdır. Ebu Ali Buhara, Belh ve Kordoba’da okumuş yazmış bir adamdır. Ebu Ali’nin başka bir ismi de İbni Sina’dır ve Ebu Ali onun en gözde öğrencisidir. İbni Sina gibi büyük bir bilim insanın en gözde öğrencisi nasıl oluyor da sokakta pislik içinde yaşamak zorunda kalıyor. Ebu Ali ne kadar kıdemli bir ilim adamı olsa da İbni Sina’nın kendisini eleştirdiği bir konu vardır. Ebu Ali fikirlerini yüksek sesle ve iğneleyici belirten bir insandır. Ebu Ali’nin bu özelliği toplumun çoğu ile problem yaşamasına sebep oluyor. Peki, bu kadar bilge bir adamın fikirleri nasıl aktarılırsa aktarılsın neden toplumda rahatsızlığa sebep oluyor. Toplumdaki bireyler kendilerinden daha çok okumuş ve öğrenmiş bir insana niye açıklık ve dürüstlük gibi övülen erdemlerde barındırdığı için kendilerini korumaya alıyorlar. Toplumdaki ana sorun toplumun her zaman ileri gidebilecek olmasıdır ve ilim insanları toplumun ilerlemesi gerektiği yolu çok açık görebilirler. Toplumsa ileri gitmekten korkar. Değişim sonuçlarını kestiremeyenler için ölümden bile daha korkunçtur. Bu durum cahil bireylerden oluşan toplumların ilerlemesini neredeyse imkânsız kılar ayrıca aynı olgu toplumların neden geliştikçe gelişme hızının arttığını da açıklar. Ebu ali'nin hikâyesi insanlık tarihinde çoğumuz tarafından bir leke olarak algılanır ama aynı şeyi her gün yapmaktan kendimizi alamıyoruz. Bir nörobilim uzmanının bana açıkladığı kadarıyla moleküler biyoloji uzmanlarının bir kedinin genlerinin bir insanınkiyle karıştırıp yeni bir tür elde etme girişiminin olmamasının tek sebebi toplumdan gelecek tepki. Bugün bile toplumun düşünceleri bilimi ve felsefeyi geride tutuyor. Modern algımıza göre bir kedinin ve insanın geninin karışması absürt ve doğada bulunmaması gereken bir yaratıkla sonuçlanır ama belki de bu insanoğlunun geleceğidir. Daha çevik ve algıları daha güçlü varlıklarla birleşmek bizim için korkutucu bir olguyken bir gün günlük hayatın sıradan bir parçasına dönüşebilir. Gelecekte insanoğlu bize bakacak ve ne kadar yobaz olduğumuzu tartışacaklar. Biz onların yobazlık dediğine ahlak ve etik diyoruz. Geçmişe baktığımızda Ebu Ali'ye karşı çıkan insanların gelişimle ilgili bir sorunları olmadığını görürüz, sadece doğduklarından beri bildikleri ve anladıkları her şeyin tepetaklak olmasından korkuyorlardı. Toplumun yapısı da budur, kendini korumaya almış dar görüşlü korkaklar. O zaman herhangi bir toplumda herhangi bir ilerleme nasıl olur. Bireyler gelişimden ne kadar korksa da kişisel gelirleri her zaman önceliklidir. Bir atılım eğer bireylere ekonomik ve ya politik getiri sağlıyorsa toplum bunu benimsemeye çok daha açıktır. bunun sebebi Ekonomik ve politik olarak önde olan insanlar meslekleri ne gerektirirse gerektirsin saygı görürler. Eğer bugün bir hayvan ve insan karması yapmak getirisi yüksek bir iş olsaydı insanlar bunun etik yönüyle çok daha az ilgilenirdi. Sonuç olarak insanlık tarihinin Ebu Ali gibi bir sürü talihsiz insanla dolu olduğunu görürüz. Toplumu ilerletme çabaları, göz önüne çıkan getiri eksikliğinden dolayı, hakaret ve kâfirlik olarak sayılan insanlar. Peki, bu insanlar zamanlarından önce mi gelmişti. Kesinlikle hayır, bu insanların kendi dönemlerinde çektiği acılar sayesinde gelecek kuşakları onların fikir ve amaçlarına tutku ile bağlandılar. Toplum ne olursa olsun ilerlemeye devam edecek ve bugün kalkamayacağını düşündüğümüz sınırlar yarın yobazlık olarak görülecek, bu gerçeği ne kadar akıllarımızda kabullensek de asla tam olarak bilimin ve felsefenin serbestçe ilerlemesine izin vermeyeceğiz.