NEO: POSITfVfZM'E"'GÖRE~sosY6L()J:IK··1LtJY.&T Prof. Dr. Fındıkoilu ''Le pr()"pre de la raisotı est de considerer les chases non contingentes, comm.e mais , . s. ,, com.me necessaıre Spinoea Ethique II, 44 -IBazı felsefi meseleler , bütün felsefe ta.rihi boyunca uzayan bir maziye· maliktirl er .. Esasına bakılırsa bu. gibi meseleler in topu birden "felsefe" ismini taşıyan fikir müessesesini teşkil etmekted ir. İşte illiyet problemi de bunlarda n biridir. Mevzuumuz olan "içtimaiy at-' ta illiyet ve neo-po8'itiviz'1n'' e girmeden önce, küçük bir giriş içinde meselenin felsefi bir kadro dahilinde ki ehemmiy etini belirtmek istiyoruı. Filhakika her felsefe sistemi, muayyen bir kaç ana meseledeki görüşlerine göre isimlenir ve seciyeleni r. Bir noktada şu düşünceyi ·güden sistemin, diğer meselelerdeki telakkisin i peşinden aşağı yukarı tayin etmek imkansız değildir. Rasyonal ist veya amprist dam. gasını taşıyan·· doktrinle rin "illiyet" hakkındaki telakkiler i hakkında önceden bir fikir yürütmek , doktrinin in ele alınmasından sonra bu fikrin pek yanlış olmadığını görmek imkanı bundan mütevelli ttir. Aristo'nu n "dört illet" esasında hülasa olarak ve bÜtün problemleriyle ifade edildiğini gördüğümüz "lll~yet" meselesinin, felsefe tarihi ile sıkı alakasını göste~mek için son asırla~dan birini seçelim ve Spinoza ile Hume u gözönüne alalım. Bunlarda n evvelkisi "akıl" ın hususiyet ini "eşya" yı "mümkün ", "zaruri" olarak ''mülahaza etmek" te bulurken, ikincisi, malüm olduğu üZere "zaruri bağ­ lılık" m sadece bir' "birbiri ardrnıralık, teakub" olduğunu ileri sür- SOSYOLOJİNİN l:IE:VZUU ve USULÜ ·ı u~. ~ihayet Kant ın bu iki ucu, müdrikenin "terkibi vahdet" faa,, liyetinde barıştırdığı görülmüştür. Kant a kadar olan felsefe tarihinin "illiyet" meselesi, tarihi ve içtimai hadiselere ne . .derece tat~ik edilep~lir veya edilmiştir? Umumiyetle rasyonalistler ve ampristler, mütalealarmı çok unıuıni olarak serdetmişler, geniş . tabiat hadiseleri . içinde "physique;" ve "soeial" tefriki yapmamışl~rdır'. ··Hat~ Oridokuzuncu asra gelinceye lfadar bu tefrikin bariz ve sarih bir şekilde yapılmadığını görüyoruz .. Ancak sôn iki a:sır zarfındadır ki üıiyet meselesinden bahsedilirken had.iseler sahasının tayini düşünülür. Bu a.rada l) Her iki sah~. için meselenin ayni ehemmiyeti haiz olduğu, yahut 2) "tabii" şe'niyetteki · illi· bağlılıkların manevi ve iÇtimai şe'niyet için ayni ehem:rniy~ti taşımadığını, nihayet 3) İçtimai realitenin tamamiyle .. ayrı,..tabiat içinde ayn bir tabiat olduğu şıkları karşısında bulunulduğu malftmdur. İlliyet meselesinin felsefe tarihi· ile çok sıkı alakası, bilhassa bu tarihin son çeyrek asrı gözönüne alındığı zaman görülecektir. Ger' . çekt~n, her yeni felsefi .mektep, illi rabıtalar hususundaki görüşün. den'. 'dolayi yeniliğe sahiptir demek yanlış olmaz, kanaatindeyiz . Mesda C(nnte'un positivizm'i için, Mach ın yeni _ pozitivizmi için bu :niülah~za ne. kadar doğrudur! Keza Wlıitekead in, Kökler in, Mey'ei·s<Yn un, Wilbois nın~ .. ilh.temsil ettikleri en yeni felsefe çığır­ ları, hakikatte· illiyet telakkilerinde ki hususiyetlerle anlaşılabilir. Felsefi doktrinlerle illiyet probleminin bu ilişiği, burada izaha lüzum görmediğ!miz Sebeplerden dolayı gittikçe daha çok artmakta, bil. tün sistemlerde 'illiyet meselesinin ağır bastığı görülmektedir . Ancak sosyaJ amilletle izahı mümkün olan ·bu ağır basıs, felsefenin "temaşai - Contempla.tif" davramşdan· ·ziyade "faal ~ actif' davranış-a, "düŞüfıce" den i ş (action) e yönelmesi ile izah edilebilir. Bu yiizden olmalıdır ki ancak son iki .asrın felsefe sistemlerinde tarihi ve sosyolojik . illiyet, başlı başına bir mesele olarak ele alınmış, XIX ncu asrırt ikinci yarısından sonra "içtimai mesele - Question sociale, Soziale Frage'' nin aldığı· ehemmiyet ile mütenasip bir şekilde değerlenmiştir. Bu hususiyeti, ya.ni felsefi bir mesele olan illiyet i tarihi ve sosyal hadiselere de teşmil edişi, son yarım asır, bilh~ssa son çeyrek asır zarfında gösteren felsefe s.istemlerinden biri ve belki en mühimmi "yeni · pozitivizm - Nıfo_positı:vi.sme" dir. Bizim bu sayfalarda yeni SOSYOLOJİNİN MEVZUU ve USULÜ pozitivizmin sosyolojik illiyet telakkisinden bahsedişimiz şu dört se. b~be dayanmak~ır ~ · . · · · ı . . . ~ I. - Mülihazalarını içtiin~i sahaya teşmil eden' bir İlliyet 'fel:"' · sefesi karşisıl}d~yı~ :. ' . U. - Mtimessilleri müsbet ilini mensubu olan bir feslefe doktrini karşısındayız ; ili. - Mümessillerin den bi!'inin İstanbul üniversitesini n felsefi tedrisat tarihçesind,e beş. senelik bir faaliyeti ve : bu faaliyE1te bağlı bir kaç Türkçe kay:mık bulunmasından ibaret yerli bir. alakadarhk -: ·vesilesi karsısındayız ; · ' . IV. - Nihayet bir bakıma içtimaiyat ilminin.başlıca kurucul~ rından olan Camte u .devam ettiren bir görüş karşısındayız. ' \ -11He:rşeyden · öhce iJ,liyet ten neyi .kasdettiğimize · ... işaret edelim.. · Bizde ''kuvvet", "tesir edicilik", "yapıcı hassa" gibi manaları davet· eden uıet mefhumu, hadiselere tatbik edileri bir p~erisip .}u:tline vaz~ . dilince ilıiyet ismini alıyor ve bize biri sebep, illet;: müessir, djğ~ri 1 netiec, eser olan iki· hadise arasında· zaruri bağlılık . . bulunduğunu ·telkin ediyor. Bu bağlılık, bize nereden geliyor? Katolik feylefoslardan Maiebranche ın dediği gibi bir "esrarengiz insiyak - lnstmct mysterieux'' mıdır, Leibn'itz in dUşündÜğÜ · veçhile 4 ~.akli zaruret" · · midir? . yoksa sadece birbirini çağıran iki hadisenin yan yana bulu_ nuşu mudur? Nihayet Kant ile beraber onu "tecrübeyi kuran zihriin. faaliyetinde mündemiç, .birleştiriCi bir kudret" mi addedeceğiz? Yukarıda işaret ettiğimiz gibi bütün felsefe tarihini dolduran bµ sorgular,, pQsitivi;m'jn, ,n~zarında, artık müsbet basamağa basmıs, müfekkiremiz içi~· y°alnız · .-~metafizik'' ve bfnaenaley tarihi' kıYJlıet~ tedirler. Comte "illet kelimesinin hakiki felsefe liianmd~n çıkarlL ması ·lazımdır'' derken bu kelimenin altında "tabiat Üstü. - sur11,(t,... ,tureı;' bit kuvvet ve· kudretin. gizl1ftğini tasarbyord~ (1) . V iytı,na; _mektebini·n ayni . telakkiyi ,güttüğü ve "illet" yerine '.'l<>:nlfsıyO'n'~ tabirini ikame eylediği malumdur (2). işte ?ir bakıma bu anane(1) Blt. A~ Comte: Systeme de politique Positive; 1890, C. I, Sf. '361.• (2) Bk. İstikra felsefesi: Felsefi ve içtimai konferanslar, C. J içinde~ ' -1938. Ankara. F: iO '·' SOSYOLOJİNİN MEVZUU ve USULÜ 146 · nin devamı olah neo • positivizm'in modern mümessillerinde de· 1111li mülahazayı görüyoruz. Bilhassa H. Reiehenbach'daki "ruhsuztaş­ tıtmA • Enfaeelııng" amelfye'sinin ,hedefi ,,bundan başka bir ş,eY. değildir. Şimdi bu noktayı etraflı surette gösetereceğiz. - III - illiyet meselesinin hususi olarak sosyolojideki vaziyetini araş­ ,ı tırırken, .bi.ı araştırma' içinde muayyen bir mektebin' iki mümessili üze,rinde dururken, problemin tabii icabı olarak, ilkin felsefi, sonra sasyolojik bakımları ele almak lfızım gelmektedir.· Neo-pofdtivizm'e mensup olmak üzere seçtiğimiz blt iki mümessil, 1939 h:;trbine taka<,ldüm eden senelerde Prag Universitesi , felsefe Profesörlüğünü yapan Ph. Fmnk ile, dôrt sene e~veline ge- · !inceye kadar beş sene kadar bir zaman istanbul Üniversitesi fel. ,sefe 'prof~sörlüğünde bulunmuş olan ll. · Reichenbach'clır. 1 ,__:. Frank'a göre illiyt: \ \ Ph. Fmnk meseleyi şu ŞE!kilde vazetmektedir: İlliyet prensibi, dai(na bir nispet, illet ile netice arasında bir münasebet farzettirir ve neticenin illettekinden fazla unsur ihtiva .etmemesini, illet ile neticenin yerlerinin değiştirilmesini emreder. Buna nasıl kanaat getirebiliriz? 11;faryot kanunu bize "tazyik - gaz hacminin bUyümesi" unsurleri arasında biı" değişmenin mümkün olduğunu göstermektedir. Sonta illet ve netice' arasında bir ·~zamanca a.rdısı. ralık, zamani teakub,.Succession temp01·elıe" olmadığını kim kestirebilir? Gerçekten A illeti. ile B neticesi b~lki birinci ve ikinci sanayilere tekabül e.diyorlar. Sadece bu kada,r. Bu taakubden dolayı illetlik seci>,:esini Aya atfetmek hakkını nereden alıyoruz?-Gerçi E. Zilsel gibi bazı fizikçiler ilimde~ · 1 2 - Netice ile illetin yerlerinin değişebileceği kanunlar;, " " ,,, . " değişmiyeceği ,, diye iki çeşit kanun ayırıyorlar. Fakat b~, ,, kat'i surette isbat edilmiş değildir. İki.nci çeşit ka.qunların. ekserisinde de birinci ha. lin. bulunduğu gösterilmiştir. Hele .mesele -insana. ait olunca .iş büsbütün giriftlqir. İnsan hadiseleri mevzuubahs olurken ya: , SOSYOLOJİNİN. MEVZUU ve USULÜ İnsan fzlko-şeırtik bir sistem gibi · düşünülecek, ha:Nk&t) · 1 maddi muhit tarafından tayin edilmiş ~yılacaktır. · Bu takdir· · ·· · · ı. - ; !eri .de (ırteselir iŞidiİen kelimelerin hava' ihtizazlarıntl; okunan k~... lerirt elektro-manyetik dalgalara.~ ircaı takdirimle) . insanai.ait~ Jıa.:. diseler, . mekaniğe ait hadiselerden farks1zdır, yahut: 2 ·~ İnsan ve hadiseleri, maddi muhitten müstakil~ kendi i~in- ., ,den tll8yyÜn ·~~P. ·bir sistemdir, bu sistem içinde irade vatdır; bu iki ihtjmaiden hangisini. kabul edersek edelim, beşerl ıındiseler dar: mi• n,ada bir illiyet haricinde. kalacaklardır. Birinci ihtimaı·•eıe· alıl)sın :. :Sittit sistemi çok grfttir, harici tesirler karşımda hareket y'e davr.anı'ş . şekilleri o· kadar çeşitli ve çoktÜr ki böyle bir şekil çeşitlttiğ'i ·içi~d~ muayyeriiyetin seciyesi olan zar u·r et den bahsetmek iinkaıısıZdir, bilakis h ü r r i y e t den bahsetmek . içih daha çok sebepler ·mev- · .cuttu..r. Gerek fert itibarUe, ,gerek feı~tler ·zümresi itiparile bti' ~L . nir sisteminin bugünkü bilglsine dayanıp yarınki hareketleri ni ta~ .Yin, edetıl.eey~ı. 1:Pibr ~ra.:ftac:p. }\arici muhitin insan ha:y.atınli\ tesiri · kabttl ·edilsin 'ye bÜtün kAinat fopiiı:Wr surette ıjüşünülsün: tnsapa ' ait hadiseled . de ihtiva eden bu kainıı;t\izerine tesir edecek h'iÇ \' bir muhit yoktur. .O halde insan v:e :0fi'S:. ait h~diseler, her. türlii !çalıyorlar demektir. ••tazyik .,. oorıtra.inte'.' .den hal:iç ,., ~ ' '. ' \ Bu tarz düşünce, . insan ve ha.Qiselerinin, · kendi içinden mu:11y~­ yen bir sistem olduğunu, binaenaley h irade· hürriyyetin i takip ettiğini tasdik ediyor. Fakat hemen işaret edelim ki bu tazyik zahiri· ..dir; · Kainat!. toptan göz. önüne alan bir miliahaza. da insanın, hür · ,olup ayrılacağı ve gideceği bir yel'. yoktur, kainat sistemi içindedir. Bu sistem ya bütün parçalarında muayyeniyyete tabidfr, yahut'bü- ' ·tün parçalarında hürriyete sahiptir. Fizik hadiseleri. başka, ruhi ve içtimai hadiseleri başka prensiplerle idare edilen bir kainat ka:.. bul edilemiyecektir. Şu halde nasıl bir neticeye varacağız? Frank ·burada, fizikin ma.kreskopik ve mikroskopik hrui'iselerini ruhiyata ~e içtimaiyata tatbi.k edecektir: , :Bir g.~z~n hacmi, kesafeti, sühuneti l;iir an içinde ' . malum iıse, halini. s9yl~tnek . mümkündü r. Fakat bu o gazı makroskop~k ·bakımdan glfrmektir. Bir .de gaz.ın moleküllerinin hacmi, sühunet!~ kesafeti tn~lılm gazın hal ve istikbali hakkındaki .hükihtı. . kat'iliğh:ıi kayb~decek, ihtimalil'eşecektir: Gerçekten birçok mikros-· kopi~ tahavvüller,. ınakro.Sköpik kanunlar·· hilafına vukua · gelir~ . "''~ ğ e.';Iı ·atomların ' münferit ·hareketler ini· bils~ydik, e ;ğ ·~ r ! .' 148 .• I"·. .. SOSYOLOJİNİN MEVZUU ve USULU bütün tabiat kaı;mnlarını. tam bir kat'iyetle bilseydik, hadi-· . selerin cereyan:im tam ol.arak hesap edebilecektiJs. Fakat bunlann ·hiç birini bilmiyoruz. Bu eğer, hiç bir.vakit gerçekleştirilemiye-­ cek ol~n bir faraziyeyi göstermektedir.'' Tarihin maddeci. telakkisindeki ·illiyet, işte·· bu rnakroskopik g9rüşün içtiınai hadiselere tatbikinden i~eri gel~yor. J3ugünün ik. t1Sadi ·vaziyetinin, yaIJnı husµle getrebileceği, bu vaziyet bilgisinin bize yarını keşfettireceği telakkisi. karşısında fizikin mikroskopiğiıİ~ benzeyen mukabil bir telakki ç,ıka,ramaz ·mıyız? Frank, na.sıl atomlaiın · · hareketlerinin . kat'i surette , bilinemediğini, bÜ yüz. de~ ~dece .. 'muhakkak" değil, ''ihtim~1:~[·:H~tfoelet~.· .:~~hur ·.•. ~ttL ğini söylüyorsa ayni şekilde. ins,ana ait tlidisel'erde de ·fertlerin sinir .sisteıplerini katiyetle ,bilemiyeceğimize işaret ediyor: Bunlar içtimaiyatın mikroskopik hadiseleridir. · 'fesadµfler, izah edilemi. y~ek noktalar, hep bu neviden olan va~a.lara aittir. .. . İçtimaiyatta .şimdilik·· düşünülecek ,nokta makroskopik . hadise-· lerde illiyetin araştırılmasıdır. A nın vüeude geldiği her yerde .. B '. nin husul buldugu;, ancak A nırh.da:iml tekerrürü şarliyle for ... müllenebilir. ·· Hatta bunu. içtimaJ''İiadiselerin mikroskopiği. olan fertlere de teşmil edebiliriz. Bir ~a~ bir an içinde muay>yen bir psiko - fizik vaziyetdedir.' O adamın hareketleri hakkmda ·~ön­ ceden söyle~e" mi,imkündür, . şu şartla. ki i k i n ci , ü Ç ü n ~ ü... ·an .içinde de, birinci ;anın psiko - fizik hali ayni kalsln.- Fakat in.S;:ın ,diğer bir vaziyete tabi olarak yürüyor, ihtiyarlıyor. Önce.deıt·bit şey söylenememesi de bu yüzdendir. Bununla, beraber insan dünyasınm bütün atcimlarında, yani fertlerinde . müşterek ve tec·. rübe edilmiş bazı halİerin kanunlarını tesbit mümkündür (Tedai· kanunları gibi). İçtimai hadiseler sahasında muayyen bir mınta. kanın bulunduğu haleti içtimaiyeyi A olarak gösterelim: Nüfus va.-· ziyeti, iş bölümü, devlet teşekkülü muayyen bir hal arzetsinler.. Bu A vaziye~~in ayni !e~ilde yeni~en husule .~eld~ği, her, ~~~~e;c;~.~eti-. celer aynıdır. Hatta onceden söyleme tecrubesı de y.a.pılanıYır. Mesela ihtilfilden sonra diktatörlük, sonra, monarşi, ~ha sonra mute-· dil ve parlemanter monarşi hadiselerinin birbiri 'arkası sıra gelec.eği yolundaki peygamberlikler, daima bu neviden ,vaziyetlerin bul~nduğu yerlerde yapılır. Fakat acaba bu A hef' zahtan aa teker• .. rür ediyor mu? Etse. bile ayni .A mıdır. yoksa A' ,' A" gibi bir, baş- · . lcal,1k mı gösteriyor? Şu halde mesele "ayni ilk hallerin dö~üşü -- SOSYOLOJiNİN MEVZUU ve USUliÜ Retour des meines etats iwiti.aux" imkjnına irca ediliyor. Niha. içiııl küçük· mıntaka1ar ·için bu neviden sosyoioj ik bir illiyet kabul edilse bile, geniş çaptaki tarihi - sosyolojik meseleler için vaziyet gfriftleşecektir. o halde yalnız hududu belli, iyi çizilmiş ve reel muhtevası tamamiyle · müşahede edilmiş içti. mai hadiseler üzerinde mu h t e m.e 1 mahiyeti haiz illiyet tatbikatı mümkün olabilir. Zaten illiyet prensipi, en çok :kuvvetle kabul edi~diği zamanlarda bile mutlak, yani her tüı;lü realitelere şamil bir halde tasavvur .edilmemiş, hiç değilse canlı alemde istisnalar kabul olunmuştur. Fizyolojide illi bağların kafi geldiği, bunların haricinde "g a i i 11 e t 1 er ", "b ü t ü n 1 ü k . f 5 k r i ~· · , . A.miller - Facteurs" kabql, edilmemiş .midir? Uzvi dünyada insana yaklaştıkça bu istisna sahası büyür: "Hayat hamlesi" ndeiı "iradei cüz' iye" ye kadar her türlü amillere iÜiyet prensipi dışında yer verilmiştir. Bazan hiç.bir kanuna tabi olmamak, beşeri gurur için daha tatminkar sayılmaktadır. O. Spengler, beşeri zümrelerin mukadderatını "alın yazısı - Schicksal" nda yazılı sayarken bütün tarihi kanun harici görmüştür. Tarihi - İçtimai hadiseler S·ahası için ·böyle düşününce~ "bütün" ün içindeki bir unsur oln fiziki ·~ kimyevi hadiseleri niçin ayni gaip içine sokmuyoruz? Esasen biz o. hadiselerin ·iç yüzün~ nüfuz etmiyoruz. Bu itibarla illiyet prensipi, ! verdiği sathi tatmin ile kalabilir. Fakat içtimai ilimlerde bu sathilik tatminkar değil­ .d,ir. Nitekim O. Spa.nn şöyle diyor: "İlim, mevcudatı harici (kem~ mi) manzarası ile· göz önüne alıyor, onun için· hadisatın mahiyeti ona tamamiyle yabancıdır: Riyazi - ilmi bir şekle sahip Ölan müs- · 1bet ilimlerin niçin "anlayıcı - Comprehesiv, V,erstehende" ilim -01madığı buradan da anlaşılır ... Kemmileştirme ustı.lü, bir ölçme usu,. !ünden başka bir şey değildir. Bu usul eşyanın mahiyetini tecrübe ediyor ve "Mkdar" a irca ile kalıyor. İşte· müsbet .ilimlerin, manevi ilimler kadar ilim adma ~ayık olmamalarının sebebi bura. dadır. Ben ne munhasıran kemmiyete müstenit riyazi vetirelerin muteber oluşuna, ne de müsbet ilimlerdeki usulden başka bir usulün imkansız bulunduğuna asla kani değilim. Bilakis ben bugün-· kü ilmi araştırma vetirelerine ~helling, Baader.•. tarzında mühim bir tabi~t felsefesi hissesi katılmasına kanaat getiriyorum .. .'' Tetkik ettiği hadiselerin mahiyetini, içyüzünü araştırmaktan ibB;ret. olan asıl iliıiı, bu itibarla müspet ilimlerden ziyade manevi ilimlerde bulunm;ıktadır. M~ n e v i i li m , müspet ilimlerden soı'ıra ve yet kQçük ·züµıreler fOSYOLOJiNİN MEVZUU ve USULÜ teşekkül kendisinin mahiyetçe daha;, "asil" olduğunun farkında olmuştur. Spann rn bir teşpihini zilcredelim: "Kuğu kuşu, ördekler içinde bulunur ve beraber yürürken b'irden kendisinin kuğu olduğunu ve binaepaleyh esaletini idrak et-· O, kendisini ördeklerle kardeş sayanların telakkisini ar. 'miştir. '' -, tık tanımıyor.,, ederken, Bu anti ,_ Causaliste goruş, asıl ilimlere, yani Spann ın teş­ bihindeki ördeklere (müs.pet ve riyazi şekilli ilimlere) tesir etmek. te geçikmedi ve LapW,.ce ın külli illiyet prensipi hücuma uğradı. · Nevvtari fiziğinde maddi noktaların vaziyet ve sürati, istikbali . tayf.ne kafi itli. Fakat kainatın elektro - manyetik tasavvuru buna imkari bırakmıyor ve "tesadüf" muayyeniyet alemi içinde yer alıyor. Diğer 'taraftan enerjetizm, klasik fizikle klasik mekaniğin postü. Kuvvet ve enerjilerin her çeşidini sayıp dök.. lalarını değiştirdi. anlasıldı ve Frank ın dediği gihi "enerji mefhumek imkansızlığı . munda yarı ruhi (semi - sprituel) bir gizli hal!n bulunduğu" zanolutıdu. Almanyada JV· Ostwdld, Fransada Pierre Duhem ta:r:aenitf'J~tizm, bu suretle N ewton ve Laplace fizi... fl.rtdan nesredilen ' ' Müspet ilimleri. 'ğinin- istinat ettiği materyalizmi ytkmağa çalıştı. kendilerine düşman bulan bazı dinLmahfiller, ,enerjetizmden çok .şeyler umdular. Almanyada Gaudenhovre "maddecilikten ayrıla­ lıttı - 'Los von JJ!ateri<ılismus" eserinde bu tarzdaki idealist fiziğin insanlığa yapacağı hizmetten bahsetti. "İşte diyor, tabiat ilimleri bile i'dealist safa geçmiş bulunuyorlar. Schopenlwuer in irade de-· diği şey de zaten Ostvvald ın enerji dediği şeyden başka bir şey · değildir ... ". Fakat ne yazık ki bu idealizmi, ilmin temelini teşkil eden "kemmileştirme'; düşmanlığına kadar götürüyor: "Bir insan iıe kadar zevkten mahrum olura o nisbette barbarlaşır ve k e y f iY et hassası kendisinde zayıflar. Böyle bir insan için yegane değere malik olan şey şudur: Kemmyiet." Eenerjetizm bu suretle müspet ilimlere illiyetsizlik esasını sokarken kendisine yeni bir nazariyenin yardımı görüldü. Maliim olduğu üzere Laplace "bütün vakıalar, hatta küçüklüklerine binaen büyük tabiat kanunlarına ·ram değii gibi görünbnler de seyyarelerin gün~ş etrafındaki dönüşlerindeki zaruret nevinden' bir zaruret ile ta.biat kanunlarına tabL dirler." prensipini mekaniğe temel yapmışh. · İlliyetsizliğin rehberi olduğunu söylediğimiz. yeni Quanta nazariyesi, atom dahilin_. deki en küçük "Particulei" bahsinde· gök seyyarelerinin hare- . ' SOSYOLOJİNİN MEVZUU ve USULÜ 151 ketle:rini ·tanzim eden kanunların a.yni veya. benzeri olacak kanun. lar. f ormüllenmenin imkansızlığını ileri sürmekle başlıyQrdu. ~ n1bizi Sadece işaret edip geçtiğimiz bu illiyetsizlik meselesi, hayette "tabiat ve mucfae" ye götürebilir. Mucize, tabii kanuiı- , la.rdan inhiraf. değil midir? Muciyezi kabul bu inhirafı :JablJ.l pe ayni seydir. Demek oluyor ki tabii kanunlar hükmünü icra ederken "~üksek bir inid~et',., işe·k~rışıyor, olması icap eden vakıa yeri. ne, beklenmedik bir vakıa zuhur ediyor. Bu nokta illiyet esasını · red etmez. Diyebiliriz ki tabiatte umumi kanunlar mevcuttur, fakat yüksek kuvvetin müdahal~siyle bazı zuhura tın karşısında.· kalmak Illümkündür. Yahut mevcut olan tabii kanunlar, bir k~­ ro içindeki en tali vakalara varıncaya kadar ~er şeyi tanzim etme- , miştir, birkaç imkan ihtiı:pali vadır. Bu ihtimallerden birinin ·zuhur etmesi muhtemeldir. Bu takdirde mucizenin çıkmas1, tabii ~ , nunlarla çarpışmamaktadır. Bir taraftan tabiaatte umumi kanunları kabul eden, diğer taraftan yüksek bir kudretin müdahalesine yer vermek, tabiatte "tabii" ve "tabiat üstü" iki nizam kabul etmektir.· Bu . "tabiat , üştü .:. surnaturel" nizam ayni zamanda "insan üstü . - surhumain" .dür. F~kat a.caba, bu "ta'bii" ve "tabiat üstü'; nfaamla:rı 'ihtiva· ~­ den külli bir kanun mevcut değil midir? Fronk ın bir ınlsalini · el'e alalım: Bfr insan senelerce oruç tuttuğu halde ·sikletinden kaybetmiyor. Bu kaziyenin "tabiat· üstü" bir nizama bağlı olduğunu ka':. bul etmek, "hiç bir insan gıda almadan yaşıyamaz" kaziyesile ifade edilen bir kanunu reddetmek demektir. Fakat biz bu kaziyeledn her ikisini de içine alacak şöyle bir kaziye serdedebiliriz : '~Bazı şera­ itte insan gıdaya muhtaçtır. Fakat bazı şerait vardır ki o zaman insan oruç yaşıyabilir. Yüksek bir kudretin müdahalesi· de' bu şerait içinde sayılmalıd;ır." Bu vaziyette tabiat kanunları kurtarıl­ mış oluyor. Zaten bir kısım ilahiyateılar muciz~nin tabiat kanurilariyle . çarpışmadığı kanaatindedirler. Tabiat•. kanunları yerleştik.: çe mucizenin sahası daralır. Şu m,anada l\i mesela hıristiyanlığ'a kadar sayısız olan mucizeler, hıristiyanlığın zaferiyle artık rolsüz Mucizenin tabiatte, mekanik bir• sistem dahilinde elekkalmıştır. tro -· manyenik kuvvetlerin zuhuru gibi, tabiat kanunlariyle pek az çarpışır bir .vaziyettedir:• Eğer havada serbestçe düşen bir cisim aşağıya değil de miknatısi tesirle yukarıya çıkarsa bu, tabiat kanunlariyle ~a.tpışma ifade etmez. Ancak bütün hid~selerin Zaten ağırlık ·kammiyle )zahın imkansız olduğu anlaşılmalıdır. SOSYOLOJİNİN MEVZUU ve USULÜ muciz~ hiç bir ·zaman, hatta ilahiyatta ·da,· tabiat kanunlariyle ·te- zat ifade :: etmemiştir. Volta.ire'in kendi "felsefe :hığatı,,.11da anlattı-· ğı; gibı ilahiyatçı şöyle düşünüyor': ''Kawunu Allah yapmıştır. O ken- ·,' di kan~rıuna kairşi gelemez. Yalnız makinewitrı iş7,erm;esinde kemalrSöylece esasta bir değişik. sidik ammeti görürse çaresine bakar. lik. olmamış dem~ktir/' , : Fakat mucizeyi tabiat kanunlariyle barıştıranlar daha ziyade· tabiat kanunlarında delikler, eksiklikler bulundıran telakkiye sahip olanlardır. Yüksek bir. kuvvet bu açık ·noktaları dolduracaktır. · Ac~pa bu va.ziye~e-.tabiat· kanunları· ·kaııunm'ıdarından bir. şey :ıcayl)etmiş olmuyorlar mı,? İçtimaiyattaki illiyet meselesi hakkında muasır bir pasitivist iff 'düşündüklerini naklederkı:ın, mevzuun hududunu daha fazla geçmemek için buada duracağız. Sözun kısası şu ki Frank k,at'i . ,l. 'ı '' \bir illiyet _prensipinıin içtimaiyatta yeri olamıyacağına kanidh-. Fizikte mqayyeniyetsizlik cereyanının bulunduğu bir zamanda içtifuai fizi~e her bahaya muayyeniyeti sokntağa çalışmak, aşırı olmıyacak · mıdır? Frarı,.k sosyolojiQ,e, fizikte olduğu gibi, umumi illiyet prensipinin kendisini değil, her illet serisinin hususiyetini kabul etmektedir.· Bir sabah evden dışarıya çık~rken başlma damdan ·kiremidin ·düş­ miyeceğine, yedn birdenbire delinmiyeceğine, birisinin hücumuna· uğraJl1ıyacağıma.... kanaat: ediyorum ve bunlardan her birinin husul, bulması için bazı· şartla.rın "lazım olduğUnu da düşünüyorum. Diğer taraftan "sebepsiz bir netice olamaz" şeklinde bir k;aziyeyi . takip ettiğimden dolayı, saydığımız bu h~diselere maruz kalmamak · l~zı mgelnıez. Çünkü biı ilİiyet kaziyesi, 'm u.. h t e m e l reel vakaJardan bh- ikisinin husulüne mani değildir. Çünkü onlardan her birinde illetler zincir kendisine göredir. Her hususi halin (kiremit düşmesinin, zelzelenin .... ilh.) · kendisine mahsus· bir illiyet çet7resi vardır. Umumi bir illiyet prensipi de bu hususi çevreler için. de herhangi bir vakıanın cereyanına mani olamaz. A nın . vücuda geldiği her yerde B nin onu takip edeceği tarzındaki : bir formül ile reel hadiseler arasında hayli mesafe vardır. Asıl 'mesele bu ree1 hddiselerin kendi hususi illet· zincirlerini bulmaktan ibarettir.· ·2 - iı: · Reichenbadı'a göre illiyet: İsmi merril~ketimizin felsefe mensuplarınca tanınmış ola:ri bu mütefekkir; içtimaiyat.ta illiyet meselesine uzaktan -eve' yakından 1 SOSYOLOJİNİN MEVZUU ve USULU 153 "Tabiat .eseriyle ilisen fikirler.ine- "·Atonıe~et Ca8mos" isimli . . kanu:. ·. . . . nu mefhumu" adlı .broşüründe rastlamaktayız. (3)·. Evvela ilmin hadiseleri · "ruhsuzlaŞtırmı;ı - Desanimation~ ve ·"insansızlaştırma· - .Deshıımanisation'' ya tabi tuttuğunu kaydeden Reichenbtıeh, kemmiY.ete müstenit izahının ehemmiyetini belirtmektedir. Bu izahata bizi güden ·amil, illiyet' ihtiyacını mutazamm1rı..,. . dır. Fakat buna illiyet demekte devam ettikçe hadiselerin beşeri, insani seciyesini. gözönüne alacağız. İlliyet taıbirini. kabul etriıiyen bazı feylesofların "kanunilik -· Legalite" · i de elverişli değildir•.En iyisi '~vakaların bağlılık prensibi - Prim.cipe de connexion <Ue ;evenements1' • dir.. Bu vaziyette:. mesele, Kant m kategorilerinden biri ··olan ı"lliyet den 'değil, sadece "istikranın mutlak. me,$rui§etin~ iman" 'dan ibaret olacaktı'r. Muayy~niyetin tabiat hadiselerinde, insana ve ceıİıiyete ait haı. 'diselerde mevcudiyeti. fikri oldukça eskidir. ' Mütefekkir bu tarihe }şaret ediyor: Yunan mitolojisinde alın yazısı telakkisi~ k~:­ aer· (Fatiim) bir determiriiznÜ ifade eder, Çünkü alın ya.zısı, insanı:ri ·arzi.ısu"'·harlcinde, o ·arzuyu tayin eden bir kudrettir: Bir intihar', bir öldürme zaten "mukadder" dir, vukua gelecektir. Fakat bura:aa;;. · . ki 'muayyeniyet; şüphesiz yen} ilmin muayyeniyeti değildir. yeni ,füm r bize muayyeniyet göstermekle. bizi "kader" den kurta'rır. , .Tayin edici ~uvyetler, dün içinde yakalanabilen "sebepler' dir, kör bir• · . · . alın yazıiının "ya'rın" a ait tecellilerinden eser yoktur. Bu telakki ilkin fiziğe girdi; son·~a biyolojiye, rnhiyata ve· iç,. timaiyata nüfuz ettL Hayati, ruhi, içtimai hadiselerin muayyensizliğ}, gaiyeti güden m:aütefekkirlerin -mukavemetine uğradı: Fakat· mıiai.v·eniy~tin en güzel .ifadesini. bize veren Laplace ın şu formüfü klasikleşti: "Kainatın şimdiki halini evvelki halinin bir netice&i, geleeek halinin bir sebel;>i gibi telakki etmeliyiz. Her anda tabiatı. hareket ettiren bütün kuvvetleri ve onu teskil ·eden va!"lıkların 'kar-şılıklı mevkiini bilen bir zeka, bu verim leri tahlile siğdıracak kadar geniş ise, kainatın en büyük cisimlerinin hareketleri ile en küçük :atomun ha'r~ketlerini ayhi formülde toplayacaktır; Onun için hiç bir şey şupheli kalmıyacak ve mazi- gibi istikbalde gözönünde. buluna:·· . ( 3) Burada işaret e(lelim ki H. Re<ichenbach'.ın illiyet tlaklcisini daha ya:. - , kın4aµ kavramak için "ihtimali~·et" nazuiyesi ~ "Varseheinlichk-eitı1theorie" rie - · . ait iki ana esetj.nin yokhı.nması 14ımdır. Bu bakımdan biz, bu ana eserlere ·vurarak değil, diğer kaynaklara müracaat sıiıretile. sadece iç.tim.at m.eşe!ıeleJ,"i . · alakalandırıiığı derece esinde meseleye · temas ediyoruz.· '/ / 154 SOSYOJ.,OJİNİN ·MEVZUU ve· lJSULÜ caktır. Alem bu zekaya, çok uzak bir geçmişte .kurulmuş ve yuru,.. yüşünde her müdafaada n uzak, önüne geçilm~ bir zaruretle takip .eden cesim bir saatm çarkları gibi görünecekt ir." O halde, şüp. helerimiz, bilgimizin eksikliklerinden, bilhass8; ·manevi, beşeri hadiselerde içtimaiyat sahasında tesadüflere , h~yretlere, ~elişi güzcl-· }ere yer vermek, ~l·~dereeede olsun, ·içtimai :'.sabadaki\· bilgisizliğimizden ileri gelmektedi r. Bu suretle klasik fiziğin determinizm · prensibine işaret eden Reicken.baeh, a~;İiiıttiizfta bu prensibin geçi~diği_·buh~a 1 temas .ediy-or. Zaten Frank ı aynen takip eden müellif şöyle demektedir : "Dar ~ir illiyet kanunu değil, fakat sadece ·vasa.ti bir şekilde doij'ru olan.: ve illiyet nev'ine mensup ~anunlanıl kat'iliğinden mahrum bulunan bir istatistik kaiıuİıu, müsavileşmeğe doğru giden· bir temayül mev. zu:ubahstir. Artık bu nevi lcaminu karakterize eden şey, za,.ruret mef. humu değil, fa~at tamamiyle farklı bir mantıki bünye göst.eren ihtimaliyet ·me:(humudur". Bu .vaziyette atılan taşın yukarı çıkması, iki gaz atomlannlD ' , .karışmaması i m k a n s ı..z ' değil, sadece gayri muhtemeld ir. ,;;~1.' · şehirdeld c.ürilmterin"-'OO>pu; bi-rilen·. b.ir- ssheQe 'bağlanabilir. (Bu-.·.· , rad{L R'eichenbaclı, evvelce anlattığımız Frank ın. makroskobik hidi-· sele:rin\ kasdediyur ). Fakat bu, o .cürümlerden birinin büsbütün .. l;>~şka ,bJı· .;ı,et ~l~. ajika).J. 9!ması~~ .m~n.J değildir. (Yani F~l; m lisanı. ile mik"oskopik hadiselere şamil olmaya.bilir). Binaenaleyh Lapla~ ın. determinizm i, sadece itibari ·bir. Şemadır. Bu şemanın in.sana; ~emiyete ait hadiseleri nasıl gördüğünü biliyoruz: "Hür bir irade fikri, .• insan cehaletini objektif bir gaytj muayyeniyetle karıştıran \Tehmin neticesinden başka bir şey değildir: İrademiz har~ketlerimizi tayfa etmekle beraber bizzat o da başka sebeplerle, tayin edilmiştir 've ~lemdeki çarklar, .sistemi içinde sadece bir çark olar,ık bulunmaktadır.". • , . Gerek fiziğe ve maddi tabiate, gerek i.nsa.na, manevi tabiata . _.taalluk etsin, böyle umumi bir muayyeniy~t ve onu idare eden' umuml hi:r illiyet prensibi yerine i h .tim al i'y et prenşibi konduğu . ta:ıtti.rde füni yıkmaz mı? Bilhassa yeni teessüs eden cemiyet ilminin ümitleri kırılmaz mı? Mütefekkir , meseleyi büsbütün başka, şekilde• • OOş.ünüyQr., .Ona göre" isti.kral' ,is.tidJaliiı. değil.r ,faliJli.dstidlilin1 eseri ·olan muayyeniyet şeması, ilim. için. olduğu kadar felsefe' için de tehlikelidir. Zira ona istinat ettiğimiz taktirde "bir idealizasy:on u~ . _çıplak tepelerinde. kayboluruz." Kaldı ki muasır fizik, a.!Vl tabiatm SOSYOLOJİNİN MEVZUU ve USULÜ 155· bu muayye niyetind en kaçtığını göstermektedir~ ~yı bir saatin Ç&rklan gibi gösteren levha yerine "geleceğin-gayri muayye n oluşunµ nazarı · itibare alan bir tablo koymalıdır." Bu yeni tablo, ilmimizi yıkmak şöyle dursun, bilakis bize şevk verecek tir. Yarının vukuatı ciçin karRısıİıda cehlimizi kabul etmek, hakiki ve ilmi bir .felsefe 1 nden. istikbali ?n trajlk bir vazifedi r. "Deter~inizm aleminin müe1nrto >azgeçelim. Tehlikeye yer bırakan bir telakkirıin :nu~yyeniyete sığ­ mayan, fakat elimizd•m geleni ·y~ptrğ.L:ınız'..fakı;r• le! ,!Ji~e ).>i-; .. ~U,Y,it~(a- ,, e yolumuzu bulmağa hazır olalim." -Bu kiyet . ürnidi bırakan alemirld . yolda yürürke n yaptığımız illiyet tatbikatı, "ideal illiyet" den kat.'i muayyeniyet.fen değil, ilmi illiyetten, ihti:ınaliyetten mülhem dir. it- · Yalnız mikrosk opik hadisele rde (fizikte molekül lerin, cemiyet haopik makrosk a minde fertlerin hareketl eri) değil, ayni zamand diselerde de bu kat'i muayye niyeti izah ve ispattan uzağır. Kendisine m~hsus bir orijinali teye pek sahip olmayan, irjsaller ine varın­ caya kadar Frank tan seçen mütefek kir, bize Frank taki top mermisi misalini anlatıyor. Eğer b4 topun tam isabeti lazımsa . yani "ideal Uliy~t',' in tatbikatı, dah;t açıkçası "eğer ... eğer ..." lel'in ceva..: bı lazımsa bunu hiç bir zaman tam olarak elde edemeyiz. Buna rağmen atıyoruz, -isabetim iz ihtimali dir. Bu ihtima~lerin . bir araya gel. , mesi ise , biz~ kat'i, değil, ihtimali bi; muayye niyet fikri verebilir.. ' Ayni· misali sosyal hadisele re de uttbik etmek mümkü ndür: 'Her' htın., . gi bir içtimgi hadise üzerine yapacağımız tesir, "ideal illiyet" in tatbikat : ö}acak derin araştırmalara istinat ederse, etmesi lazımsa bu "tesir" in vücut bulmasına imkan olmaz, yani tesir ameliyesi b~ş;.. lamaz bile. Fakat btına rağmen içtimai tesirler, aksiyon lar, hareketler vukua geliyor ve muvaffa k oluyorla r. Mermin in isabetin in .mu.. vaffakiy eti gibi, bu içtimai muvaffa kiyetler de sadece bir "ihj;~ maliyet" prensib inin doğruluğunu takviye edebilir, yoksa illiyet ve muayye niyetin. değil. Şüphesiz ilimler arasında ihtimali yet dereee... lerinin çokluk ve azlığına göre bir tasnif yapabiliriz. Fizik, ihtimaliyet derecesi en çok olan bir ilimdir. Buna mukabil en az olan da · sosyolojidir. Fakat bu, içtimaiyatçıyı ümitsizlendirmeınelidir~ Bilakis "ideal illiyet" i reddede rek ''ilmi illiyet" le, yani ·Reishenl:Jack ın tabirile "ihtimal iyet" le kalacak bir içtimaiy at, daha çok muvaffa k ·ve:.· olacaktır: ~·Eğel'•sosyofoJi lienüz>bfae kiıllanrlabilecek tahmirtle--r· remiyor sa bu, -içtimai hadisele re tesir eden çok sayıda amilleri hesaba ·katmadığındandır. İçtimai değişiklikleri· meydan a getiren ~rt.­ ların daha derin bir tahlili bizi daha ·iyi tahminl ere götürece k . > 1 ! • ve· . 156 SOSYOLOJİNİN l\IEVZ UU ve USULÜ içtima i ge.lişmeyi daha yüJ<sek bir· ihtima]iye~ .derecesile önceden gö'r.memizi mümk ün kılacaktır. Bugün meteoroloğlı:ffm yaptık ları gibi. sosyolojik ve siyasi havayı daima önceden bilebilmem izi temin · ·edecek şekilde, bir gün sosyoloğların ·da bir "sosyo lojik haber ler servisi" kuracaklarını ümit edebiliriz. Bu "ha.he rler servis i", içtima i hAdiselerin ön c e d en görm e (Prev ision) sini temin edecek kat'i bir illiyet prens ibinin husulü ne ve tatbik ine kadar tehir ediL meli midir ? Hiç .değilse oldukça yükse k bir ihtima liyet. derece sini el.de edinceye kadar elimizi, kolumuzu· bağlamak mecbu riyetin de değil miyiz ? Ruhi ve içtima i mesel elerde bu yükse k ihtima liyetin elde , . edilıııesi pek güç, adeta imkansız olduğuna göe ıie<>pozitivizm mü. messili, bize bir intiza r mı tavsiy e ediyo r? Hayır! Ona göre neo;pozitivizm, mutla k akıldan ziyaqe teknis iyen ' alimle rin •ellerinde evrili i .çevrilen akla ehemm iyet veriyo r: Bunu n gibi içtimai meseleler~ felsef i ·müla hazala r ehemm iyetsiz dir. tçtima .i kıy­ metle ri yarat anlar "günd elik hayatın ameliyatçılarıdır, bunla r ken.di öz faaliy etlerin den yeni fikirle r, qüyük kıymetler çıkarmışlar­ dır. Her halde içtima i bilgi ylund a yürür ken i ş ( Actio n) in . d il ş il n c e (Pens ee) den daha emin bir rehbe r olduğ u anlaşılmaktadır '(4)". Fakat bu tal\;tirde içtima iyatta büyük adamların hürriy eti, her hangi bir şekilde anlaşılan muay yeniy et aleyhi ne ka(4) Müelli fin sosyQlojiyi "ilim", y;;ı.hut "ilmi felsefe nin bir şubesi~' ad. detllleyişi ile, Felsefe şubesinin zümre şefi olduğu zaman giriştiği islahat ara-· sında bir münas ebet tesis etmek imkansız değild;r . Reichenbaclı ın teklifıne. göre ahlak, terbiye , estetik, . içtima iyat... gibi dersler in, "ilmi felsefe " nin ted!is edildiği bir şubede yeri olmasa gerekt ir. Bu hususta : bakabi lir: İş, l!l;M, Sayı 3 Sf. 199. Tatbik ata gelince , bu dersler , zümre şefliği yapan Reiche nbach ın Türkiy eden ayrılmasına kadar hiç takip edilmemiş, bilfiil 'proğı'amdan çıkarılmış, bir kısmı da Hukuk Fakült esine devrolunmuştur. Edebiy at Fa}rült esinde sertifik a usulün ün ihdasm dan (1939 dan) sonra liseleri n mühtaç olduğu ahlak ve içtima iyat dersler inin yenide n ihdas olunduğu maılfimdur. Sosyol ojinin '{İe muessi si o.lan poziÜv ist Cqmte un izinden yürüye n \lir n~o-positivistin sosyolo ji ilminin Türkiy ede felsefi disiplin olarak . tedrisi ne karşı beslediği bu atitipa tinin ilmi, ve terbiye vi neticel eri hakkında şimdili k bir .şey' söylem iyece- · ğiız .. Türkiy enin içtiımai bünyes ine bağlan mak suretil e neo-po sitivizm in tedri~ sinin kıymeti hakkında verilec ek bir hüküm ne olursa olsun, beş sene kadar devam eden .bu tedrisatın an'ane bırakması, bir ve ya .bir kaç "miirid " ye•tiştirınesi temenn i•ye şayandı. Yazık . ki hadisatın ve· tesadü flerin sevkiyl e meinle ketimiz e gelmiş. ve ayrılmış bu n~o-positivist , yarınki felsefe . gençliğimiz için sadece Üniver site tarihçe sinde kay.ıdlı ·bir hatıra olarak kalaeaktır. SOSYOLOJİNİN MEVZUU ye ·USULÜ bu) edilmiş olmıyor ;m.ti? Kıynıetler yaratan bu içtimai ·"pratisyen"'. lerin1 zµhuru, gelişi güzeJ .bir hadise midir? Reichenba.ch da bu nokta hakkıncla bir ceyap ·bulamayız: Görµlüyor ki "içtimaiyatta illiyet" .başlığı ta.şıyan mühim me-· · selenin neo-positi'IJizrnı deki düşü;o.ülüş ~rzı, .bi~i. 1JtM>d,rn felsefenin· en -derin problemlerine sevkediyor. Bu düşibice tarzı hakkın:da ne· gibi bir tenkit yapıl~bi,lir? Modern sosyol<;>jik illiyet nazariyelerhıi ayrı ayrı izah edecek olan bir seri araŞtırmalarımızın ikmalinden sonra -pu tenkide avdet edeceğiz. Şimdiden neo~pozitivizmdeıı sos;.. yolojinin kazandığı bir neticeyi işaret edeliın~ Kat'i, tam bir muay·yeniyet ·~~arşı~,ndaki ··bu ·enpiyetsi~lik~ ·• y-eni;;@ian içtim:3:İY!ltı, )~m~··:.; çapt;ı' hMiselerin değil, aneak küçük ve ınüfovazi Msyal rneseleletiıL tetkildne sevketmek gibi pedagojik ·bir· rol ifa etmektedir. ·.Buna· nı.ğmen. Spınoza. nın, yukarıy.a geçirdiğimiz inanah cüınl0Si'niıi derin· muhteviyatından bi~i uz~klaştırıp uzaklaştırmaması ._pa· ayrıca üZe--.· · · rinde durulmağa değer ·felsefi bir mesele teşkil edebfiil"'. . . ,· İllbliyo,irafik ..o~..r: . ' (Bıi P&:ıis. 19:3·5, limites, ses. .. et Ph. Frank: Le princip~ de Causalite. Mar~ist sosyoİojide iİÜyet ·meSf!iesirte· aid"'.f~sh· Türkçeye te~cü~e edilmişti't': Bk. Z. F.: Cedelei materializmin bugünkü vaziyeti, İş, Sayı 18 J. , - II. Reichenbach: A~me et eosmos. Paris, ve La philosophie secientifique, Paris. (Bunl~rdan evvelkisi türltçeye tercüme edilmek yzeredir,. iki?ıeisf ,. . · tercüme .edilmiştir.)· _ . - H. Reichenbach: Tabiat kanunu mefhumu, 1937, Ankara. (Bu broşib.­ İstanbul ve Ankarada verilmiş bir konferansdır ve Türkçedir. Ayrıca "üniVersite konferansları 1938, Sf. 117) de kısmen hülasa olarak intişar etiniştlr). Bunlardan başka Reichenbach ın muhtelif felsefi musahabeleri, Türkçe· .olarak şu kaynaklarda intişar ·etmiştir: - Descartes Ye rasiyonalizm, Üniversite konferanslan: 1936, s. 35. - Descartes ve riısiyonalizm, Üniversite konferanslan: 1936, Sf. 35. - Hume ve tecrübecilik, Kz. Sf. 45. - Kant ve intlkat felsefesi, Kz. Sf. 56. ---:- İlmi felsefenin bv.günkü ,meseleleri, 1937. Sf. 148. Müellifin Üniversitemizd·eki "Lojistik". dersleri Doçent Vehbi Eralp ta· -\ rafından ·tercüme ·edilerek· Üniversite neşriyatı' arasında ·1940 ·da neşrtıailmiş-;; tir. Muhtelif .Türkiye mecrnualannda intişar etmiş yazıları olduğu gibi ~-· kında doğrudan doğruya veya dolayısiyle yapılmış tetkikler de yok· değildir.. · · Bu mtmında ~nla:rı zikredehÜitiz: ·- H. Ziya: İlliyet telakkisi, Felsefi. ve içtimai konferanslar, 1939. - E. von Aster: Neo-positlvizm, tı Meenıuası., 1937,, Sayı 12. -:-..H. Ziya: Yirminci asır feylesofları, 1936. - Z. Fahri: Felsefe kongrelerinde Türkiye, 1940 Ankara. - H. Ziya. Tabiat 'Kaııunu fikri·. Ankara, 1939. . eserin