Kamu finansman dengesini korumak 17.10.2007 / İ.Hüseyin Yıldız Bu yılın son üç ayına yönelik hazırlanan ekonomik eylem planı, piyasa dostu bir çerçeve içine oturtulmasına rağmen, bu planın nasıl ve hangi araçlarla gerçekleştirileceği konusunda somut tespitlere yer verilmedi. Dolayısıyla üç aylık ekonomik planın daha çok vaatler ve iyi niyet temennilerinden oluştuğunu söyleyebilirim. Bugün ise, Türkiye’nin 2008 bütçesi ve programı Meclise sunuluyor. Böylece önümüzdeki dönemde, ekonomi ve maliye politikalarının nasıl biçimleneceği konusunda daha sağlıklı bilgilere kavuşmuş olacağız. Anayasa tartışmalarıyla gündeme taşınan türban gerginliği henüz aşılamamışken, bu kez de; sınır ötesi harekât olasılığına bağlı siyasi belirsizliğin, ekonomik öngörüleri güçleştireceği anlaşılıyor. Yine de, 2008 yılı bütçesi ve programı hazırlanırken; muhtemel iç ve dış siyasi gelişmelerin ekonomiye etkilerinin hesaba katılacağını tahmin ediyorum. Çünkü yıllık bütçe ve programda; kamunun tüm eylem ve hedefleriyle ilgili olarak, nerden kaynak bulunup, nereye harcanacağının gösterilmesi gerekiyor. Bütün bütçe ve programlarda, kamunun gelir - gider, tasarruf - yatırım ve bunlar arasındaki farklarla ilgili kamu kesimi genel dengesinin nasıl sağlanacağı, temel konudur. Türkiye en son, 2000 ve 2001 krizleriyle bu dengeleri sağlayamamanın acı faturasını ödemek zorunda kaldı, hala da bu fatura tamamen ödenebilmiş değildir. Çünkü uzun yıllar; Türkiye ekonomisi, ürettiğinden fazla tüketmek, kamu maliyesi ise topladığı vergilerden daha fazla harcama yapmaktan kaynaklanan sorunları bir türlü aşamadı. Biz bunu, tasarruf - sermaye eksikliği veya vergi gelirlerinin yetersizliği olarak da ifade edebiliriz. Bir ekonomide; yapılan tüm harcamaları karşılayacak miktarda bir gelirin, yapılan tüm yatırımları karşılayacak tutarda da bir tasarruf seviyesinin yakalanması hedeflenir. Ekonomi teorisinde buna milli gelirin denge koşulu denmektedir. Ayrıca bu denkliğin bozulmaması için, kamu kesimi gelir ve harcamalarının da birbirine eşit olması gerekir. Kamu kesimi genel dengesinin kurulmasında ise, kamuya ait borç stokun terkibi, miktarı ve buna ödenen reel faiz oranının önemli rolü bulunmaktadır. Bu nedenledir ki, IMF ile birlikte son beş yıldır sürdürülen istikrar programının temel önceliğini, bütçede faiz dışı fazla oluşturmaktaydı. Aşağıdaki tablo incelendiğinde, Türkiye’nin kamu finansmanı dengesi konusunda bir hayli mesafe katettiği görülüyor: Kamuya ait toplam brüt borç miktarının GSMHya oranı ve bütçe açığının GSMH’ ya oranı konularında Maastricht kriterleri (%60 ve -%3) yakalanmış durumda. Bunun anlamı: sağlanan faiz dışı fazlayla kamu borcunun mutlak değerindeki artış sınırlanmış, büyüme rakamları nedeniyle de, kamu borcunun GSMHya oranı iyileşmiştir. Diğer bir deyişle, faiz dışı fazla ve büyümenin toplam etkisi, ödenen toplam reel faizden daha büyük olmuştur. Ancak bu iyileşmenin istikrara kavuştuğunu söylemeyi henüz erken buluyorum. Öte yandan, enflasyon ve faiz oranları yönünden ise, Türkiye Maastricht kriterlerini henüz yakalayabilmiş değildir. Oysa bu dönemde gelişmekte olan ülkelere akan kısa vadeli sermaye, faiz indirimi için uygun global koşullar sunmaya devam ediyor. Geç de olsa Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine başlamış olmasını bu açıdan önemsiyorum. Çünkü sürdürülebilir bir büyümeye ve istihdam artışına olan ihtiyaç giderek artıyor. Kaynak: http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=95311,10,28