TARİH BOYU ALMANYA- OSMANLI-TÜRK İLİŞİKİLERİ *ALMANYA

advertisement
TARİH BOYU ALMANYA- OSMANLI-TÜRK İLİŞİKİLERİ
*ALMANYA’NIN BAġKENTĠ BERLĠN’DE ġEHĠTLERĠ ANMAK..
Hem Osmanlı ve hemde Türkiye devletleri tarihinde çok önemli yere sahip olan Almanya’da ġehitler haftasında Çanakkale savaĢları konulu
konferans düzenlendi.
*ALMANYA‟NIN BAġKENTĠ BERLĠN‟DE ġEHĠTLERĠ ANMAK.. Hem Osmanlı
ve hemde Türkiye devletleri tarihinde çok önemli yere sahip olan
Almanya‟da ġehitler haftasında Çanakkale savaĢları konulu konferans
düzenlendi. Ġlk defa düzenlenen konferansa bende konuĢmacı olarak
katıldım. Konferans için gittiğim Almanya‟da belgesel çektim. Almanya‟ya
giderken değiĢik duygu ve düĢünce içindeydim. Almanya birinci ve ikinci
dünya harbinde yerle bir oldu. TaĢ üstünde taĢ kalmadı. BaĢkent Berlin
bile 4‟e parçalandı.Yıkıntılar içinde Almanlar bugün güçlü bir devlet kurdu
ve ekonomik güç haline geldi. Türkiye 90 yıldır hiç savaĢa girmedi. Ancak
bugün ekonomik ,siyasi,kütürel ve sosyal alanda büyük çöküntü
içinde.Gençlerimiz milli kültür ve tarih bilincinden uzak. Demokrasi
kültürü bile oturmamıĢ.biz yine tarihe dönelim. Birinci dünya harbinde
Osmanlı‟nın müttefiki olan Almany‟da geniĢ kapsamlı olarak ilk kez
düzenlenen Çanakkale Ģehitlerini Anma programına konferans vermek
üzere davet edildim. Almanların müttefiki olarak girdiğimiz birinci cihan
harbinde 3 milyon Ģehit ve 220 bin esir verimiĢtik. Osmanlı Çanakkale ve
Irak çephesi baĢta olmak üzere bi çok cepheyi kazanmamıza rağmen
Amanlar
kaybettiği
için
bizde
mağlup
sayılmĢtık.
*ALMANYA
OSMANLI‟NIN MÜTTEFĠKĠ.. Çanakkale Ģehitlerini Almanya‟nın baĢkenti
Berlin‟de Kısa adı ĠGMG olan Avurpa Türk islam Toplumu teĢkilatı‟nın ev
sahipliğinde yapıldı. Toplantıya Berlindeki çeĢitli sivil toplum örgütleri de
1
katıldı. Berlin ve çevre eyaletlerde yaĢayan çok sayıda Türk vatandaĢının
katııldığı Berlin‟deki Almanya toplantısına Türkiye Cumhiriyeti Belin Din
hizmetleri AteĢeside kataldı. ġehitlerin ruhu için kuranı Kerim okunarak
baĢlayan anma tolantısında Çocuklardan oluĢan koronun okuduğu Ġstiklal
marĢı, Baba ve oğlunun Çanakale ve kahramanlık Türküleri seslendirdi.
Küçük bir kızın okduğu Çanakkale Ģiiri ise herkse duygulu anlar yaĢattı.
93 yıl sonra Çanakkale Ģehitleri‟nin 1. Dünya harbinde Osmanlı‟nın
müttefiki olan Almanya‟nın baĢkenti Berlin‟de anılması tarhi bir olaydı.
Çanakkale sebep ve sonuçları itibarı ile dünya harp tarihinin seyrini
değiĢtiren çok önemli bir olaydır. Birinci dünya harbinin 3 önemli
komutanından birisi olan Cemal PaĢa‟nın hatılralarında birinci dünya
harbinde 3 milyon Türk Ģehit 220 bin mehmetçikte esir düĢtüğünü
yazmakta. Almanya‟da yaĢayan Türkler , Türtkiye ile çok yakından
ilgileniyor. Türkiye‟de yaĢanan siyasi ve sosyal gerginliklerden çok
etkileniyorlar. Almanların kendilerine bakıĢ açıların‟nın değiĢtiğini söyliyor.
Her bakımdan güçlü bir Türk devletine sahip olmak istediklerini
söyliyorlardı. *ALMANYA‟Da EKoNoMĠK GELĠġME. BaĢkent Berlini adın
adım gezerek belgesel çektim. 1 ve 2 Dünya savaĢlarında yerle bir olan
ve baĢkent Beerlin bile 4‟e bölünen Almanya. 90 yıldır savaĢa girmeyen
Türkiye ye inat hızla büyüyor. Alt yapı sorunu çoktan çözülmüĢ.
Ekonomik,sosyal ve siyasi istikrar sağlanmıĢ. * 16 MĠLYON DOĞU ALMAN
VATANDAġI BERLĠN‟DE 16 Milyon doğu Alman vatandaĢı çoktan entegre
olmuĢ ve bir çoğu emekli bile olmuĢlar. Doğu ve Batı Berlin bir araya
gelmiĢ. Bir zamanlar mayınlı olan bölgeler parak haline gelmiĢ. Yeni
binalar ve geniĢ caddeler açılıyor. Ünlü Berlin duvarı‟nın yapıldığı yerde
adeta tarih duruyor. Duvarın bir kısmı ibret-i alem için yıkılmamıĢ. Bu
bölüme
Resesamlar
resimler
yapıyar.
Duvarın
önünde
belgesel
2
çekiyorum. Müzeler bölümünde bir birinden ihtiĢamlı müze binalar
ziyaretçi akınlarına uğruyor. Beni en çok Bergama sunağının kaçırıldığı
Berlin Bergama müzesi ilgilendirdi. Bergama müzesindeki sunak Türkiye
devleti her bakımdan tam güçlendiği zaman Bergama sunağının yeniden
ülkemize geleceğine inanıyorum. Almanya CumhurbaĢkanlığı binasının
önünde fotograf ve belgesel çekmeme polis karĢı çıkmıyor. Fransızların
Almanlara hediye etttiği Altın Melek heykeli muhteĢem gözüküyor.
Belediye ve Parlemento binalarına turust ve ziyaretçiler rahatlıkla
gezebiliyor. Türkiye‟de TBBM‟ye girmek cehenmem azabı. 1921‟de
Berlin‟de bir Ermeni tarafından vurularak ödürülen Osmanlı‟nın son
dönem BaĢbkanlarından Talat paĢa‟nın öldürüldüğü cadde‟de belgesel
çektim. Talat paĢa birinci dünya harbinde ermenileri zorunlu göçe tabi
tuttuğu için bir numaralı Ermeni düĢmanı olarak kabul ediliyor.
*ALMANYA‟DA ġEHĠTLĠK CAMĠSĠNDE BELGESEL ÇEKĠYORUZ. Berlin
ġehitilik camisi görülmeye değer. Almanyanın müslüman mezerlığı olarak
Osmanlıya verildiği geniĢ alan üzerinde 1980‟den sonra Türkiye devleti 2
minareli muhteĢem bir cami yapmıĢ. Cami‟nin bahçesinde çeĢitli milletlere
ait müslüman mezerları var. Cami‟nin giriĢinde Türk,Alman, Avrupa Birliği
ve Berlin eyleti bayakları dalgalanıyordu. Talat paĢa‟nın mazarı 1947
yılına kadar burada kalmıĢ daha sonra kemikleri ġiĢli Hürriyeti ebediye
tepesine getirilmiĢti. Berlinde beni en çok Alman devlet kütüphanesindeki
Osmanlı-Türk tarihi ile ilgili yazma kitaplar ilgilendirdi. Dünyanın çeiĢtli
bölgelerinden
binlerce
AraĢtırmacı‟nın
geldiği
Berlin
devlet
kütüphanesindeki Türkçe ve Osmanlıca yazma eserlerin bulunduğu çok
geniĢ bir bölüm var. Özel izin alarak kütüphanede belgesel çekiyorum.
Türkçe bilen bir bayan Alman görevli bizlere rehberlik yaptı. Berlin devlet
kütüphanesinde çok sayıda Osmanlıca ve Arapça yazma eserler var.
3
Türkiye‟nin Almanya büyük elçisi Mehmet Ali Ġrtem Çelik merkeze alındığı
için Büyük elçilik boĢ. Türkiye‟nin Din hizmetleri AteĢesi‟nin bulunduğ
yerde cami ve kültür merkezi var. 1960‟larda Almanyaya çalıĢmak için
giden birinci kuĢak Türklerle konuĢuyoruz. Her biri‟nin ayrı hikayeleri var.
Onlar Türkiye‟de Almancı , Almanya‟da göçmen olmanın ezikliğini çekiyor.
150 bin Türkün yaĢadığı Berlinden yazmaya yarında devam edeceğiz. Ġç
siyaset karıĢık olsada Almanya‟dan Türkiye çok fartklı gözüküyor.
Türkiye‟nin büyüklüğünü görmek ve anlamak için yurt dıĢına çıkmak
gerekiyor. Elimde Kameram ve fotograf makinamla Berlin‟in geçmiĢi ile
ilgili belgesel çekimlerim devam ediyorum. Soğuk savaĢ yılları Berlin
utanaç duvarı ile çevrili. 1960‟dan sonra batı Berlin‟de kimse çalıĢmak
istemez. Türkler riskleri göze alarak o yıllarda sadece hava yolu ile
düna‟ya açılan Batı Berlin‟de çalıĢırlar. O yıllarda Batı Berlin‟de çaıĢanlara
ekistre
haklar
tanınmaktadır.
Bu
yüzdene
Türkler
bölgeye
akın
ederler.Zaman geçer ve her iki Almanya birleĢir ve utanç duvarı yıkılır ve
Berlin yeniden Almanya‟nın baĢakenti olur. Biz Berlin gezerken tarihi
yeniden yaĢıyoruz. Elimizde kameramızla bir zamanlar duvar ve
mayınlarla dünyaya kapalı bölgelerde rahatlıkla belgesel çekiyoruz. Duvar
,Mayınlı bölgeler park yapılmıĢ. Nerden nereye ? *
BERLĠNDE 150 BĠN TÜRK YAġIYOR. Bugün 150 bin kadar Türkiyeli
göçmenin yaĢadığı Berlin'de gözler Türkiye'ye çevrili. Almanya'da 3
milyon Türk göçmen var. 'Küçük Türkiye ' diye anılan Kreuzberg'de
belgesel çekiyorum. Ayaküstü konuĢtum Türk gençlerin bir çoğunun
hepsi doğma büyüme Berlinli. Türkiye kendi içinde siyasi kavgalar
yaĢarken Berlinli Türk gençleri umut dolular. Berlindeki Türk gençlerinin
Çoğunun hayalini Türkiye'ye dönmek süslüyor. 'Nasıl görüyorsunuz
4
Türkiye'yi?' diye soruyorum, "Ġyi olacak, daha iyi olacak" diyorlar.
ĠĢsizlikten Ģikayetçiler, yabancı düĢmanlığından endiĢe duyuyorlar,
ayrımcılığa
uğradıklarını
söylüyorlar.
Aynı
endiĢeleri
Berlin'deki
entelektüel aydınlarda paylaĢıyor * ALMANLAR‟DA ĠTEAT MANTIĞI.
Türklerle Almanları birbirinden ayıran en önemli faktör, mantalite
farklılığı. Alman yazar Heinrich Böll', "Almanların doğasındaki en tehlikeli
unsur nedir?" sorusuna "Ġtaat" diye cevap vermiĢ. Gerçekten de
Almanların en belirgin niteliği, itaat. Almanlar, en basit konularda bile,
belirlenmiĢ kuralların dıĢına çıkmıyorlar. Ama bazen körü körüne itaat,
Hitler gibi bir çılgını dünyanın baĢına bela edebiliyor. yuhalanmasına
sebep oldu diye yorumlamak yakıĢıksız. Sayın büyükelçi ertesi gün Cuma
namazına BaĢbakan ile birlikte katılmıĢ." diyor.
• TÜRKLER TÜRKÇE OKUL ĠSTĠYOR. Türk Göçmenlerin Ģikayet ettikleri
konuların baĢında eğitim geliyor. ĠĢsizlik, göçmenler arasında yüzde elliyi
buluyor. Berlin'de uyuĢturucu kullanımındaki artıĢlar da endiĢe kaynağı.
Berlindeki Türkler , Türkiye'nin AB sürecinin göçmenler açısından çok
önemli olduğunu kaydediyorlar. Türkler ,Ġspanyollar, Ġtalyanlar ve
Yunanlılardan örnekler veriyor, Bu üç ülkede demokrasi, siyaset, ekonomi
rayına oturunca, bu ülkelerin vatandaĢları Almanya‟dan kendi ülkelerine
geri dönmüĢler. *
TÜRKLER, TÜRKĠYE YE DÖNMEK ĠSTĠYOR. Türkler bu 3 ülk vatandaĢları
ile Aynı dönemlerde Almanya'ya geldik. Bu üç grup çoktan geri dönmüĢ.
Sadece Türkler kalmıĢ. ġimdi ülkeye dönme sırası türklerde . Ama
Türkiye'de iĢlerin rayına oturması ve anlamsız kavgaların son bulması
lazım" diyorlar. Berlin ve Tüm Avrupa ülkelerinde yaĢayan türklerde ortak
5
kanı Ģu cümlelerde ifade ediliyor: " Türkiye‟ye Geri döndüğümüzde
bambaĢka bir ülke görmek istiyoruz. Göç ederken bıraktığımız sancılı,
puslu bir Türkiye görmek istemiyoruz. Üç kuĢaktır buradayız. Ele güne
karĢı utanmak istemiyoruz" Berlindeki Türkler Türkiye‟de olan biten her
Ģeyden haberdar. Türkiyeyi yakından takip ediyorlar. Silyasi kavgalar,
gerginilkler ve sinsi planlardan çok üzülüyorlar. Türkiye her bakımdan
istikrara kavyquĢtuğunda öncelikle Avrupadaki 4 milyon Türkün bir coğu
Türkiye ye dönüp iĢ kuracaklar. *
TÜRKLER ÇALIġTI, DOĞU ALMANLAR KAZANDI. Türkler Almanya'da en
ağır sektörlerde çalıĢıyor. Ömürlerini Almanya‟nın kalkınması için verdiler
ve yinede Almanyaya yaranamadılar. 16 milyon Doğu Alman, hiçbir Ģey
yapmadan, doğrudan sisteme entegre edildi. Bir gün bile çalıĢmadan
emekli oldular, sosyal haklardan yararlandılar. Türkler ise hâlâ Yabancı
olarak bakıyorlar Berlinli Türkler seçimlerde Sosyal Demokratlar'a,
YeĢiller'e ve Sosyalistler'e oy vermiyor. Berlin Belediye BaĢkanı Sosyal
Demokrat, Kreuzberg'ın belediye baĢkanı Sosyalist. Kreuzberg'de Türk
kökenli dindarların oy verdiği partiler arasında ilk sırayı Komünist Parti'nin
devamı olan Demokratik Sosyalizm Partisi alıyor. Yabancı düĢmanlığına,
ayrımcılığa
ve
Ġslamfobisine
karĢı
çıkan
partiler,
dindarların
da
sempatisini kazanıyor. Türkiye'deki Sosyal Demokrat veya Demokratik Sol
düĢüncelerin halka ve muhafazarkarlara bakıĢ açası , bu ülkedeki
Türklere , Almanya'daki Hıristiyan Demokratlar bile daha sevimli
görünüyor
• TÜRK TOPRAĞINA SECDE EDĠP ÖPMEK ĠSTĠYORUM. Evet Hatay‟dan
Almanyaya çalıĢmaya giden Mehmet Ali Özdemir adlı Türk „un Ģu sözler
6
ile yazımı noktalıyorum ...” Almanya‟ya ben tek gelmiĢtim. Daha sonra
evlendim. Bugün çocuk ve torun 40‟i geçtik. Türkiyeyi çok özliyorum.
Türkiy‟ye her gittiğimde toprağa secde edip öpmek istiyorum. Türkiye
bizim
gerçek
vatanımız.
Türkiye‟nin
kıymetini
bilin.
“
diyordu.
Almanya‟daki küçük Türkiye‟den Türkiyeye selam getirdim.. TÜRK ALMAN ĠLĠġKĠLERĠ Bugünkü Almanya ile olan iliĢkilerimiz, çok eski
tarihlere dayanmaktadır. Her ne kadar Almanya ile Osmanlı devleti
arasındaki iliĢkiler Haçlı Seferleriyle baĢlamıĢ ise de, asıl ilk Türk-Alman
yakınlaĢması
Kanuni
döneminde
olmuĢtur.Busbeck,
Alman-Prusya
büyükelçisi olarak 1554‟te Ġstanbul‟a tayin edilmiĢtir. Ġyi bir diplomat olan
ve bu vesileyle Türkleri yakından tanıma fırsatı bulan Busbeck, TürkAlman halklarını karĢılaĢtırarak; “Tarih insanları ve ulusları umulmadık bir
zamanda yan yana ve karĢı karĢıya getirir. Ben Alman ve Türk uluslarının
ileride yan yana geleceklerine inanıyorum” demiĢtir. Busbeck bu
görüĢlerinde haklı çıkmıĢtır. I. Dünya SavaĢına Osmanlı devleti ile
Almanya yan yana katılmıĢlardır.
TÜRK- ALMAN SĠYASĠ ĠLĠġKĠLERĠNĠN BAġLAMASI Türk-Alman iliĢkilerinin
siyasi ağırlıklı yönü büyük Friedrich‟in 1740 yılında tahta çıkmasından
sonra olmuĢtur. Friedrich Avrupa‟yı Slav egemenliğinden korumanın ve
ayrıca hasmı Avusturya‟ya karĢı giriĢtiği zorlu mücadelede baĢarılı
olmamanın yolunu ancak Türk-Alman iĢbirliğinde görüyordu. Ġmparator
sürdürdüğü ısrarlı politikası sonucunda Osmanlı-Prusya arasında 1761‟de
ilk dostluk antlaĢmasını imzalamasını sağlamıĢtır. Daha sonraki yıllarda
Osmanlı Devleti ile ittifak yapılması yolundaki çalıĢmalarını, planlı Ģekilde
sürdüren II. Friedrich, 1790‟da da Osmanlı-Prusya ittifakının imzalanarak
tarihe geçmesiyle bu emeline ulaĢmıĢ oluyordu. Bu anlaĢmalardan
7
sonraki yıllarda Osmanlı ile Prusya karĢılıklı menfaatlerini göz önünde
tutarak birbirlerinden faydalanmaya çalıĢmıĢtı. Nitekim, Prusya 18391871 yılları arasında Osmanlı Devletine hemen hemen çoğu asker kökenli
bir takım kimseleri göndermiĢti. Bunlardan Koczkawski Mahmut Muhlis
PaĢa, Schwenzfever Ahmet Rami PaĢa, Wendt Nadir PaĢa, Strecka da
ReĢit PaĢa gibi isimleri ve unvanları alarak Müslüman olup uzun süre Türk
Milletine hizmet vermiĢlerdir.
OSMANLI ALMANLARA KAPILARIN AÇIYOR 19. yy‟ın ikinci yarısında
Osmanlı Ġmparatorluğu yeni bir bağlantıya girdi. Bu bağlantı ve yakınlık
Osmanlı denge siyasetini herhangi bir büyük devlete karĢı izlediği türden
değildi. Devlet orduda ve yönetimde Alman nüfuzuna kapılarını açmıĢtı.
Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun 19.yy sonlarında Avrupa güçler dengesini alt
üst ederek ortaya çıkan Almanya ile kurduğu iliĢkiler; devletler ailesindeki
her hangi iki devletin normal bağlaĢıklığı olmaktan daha fazla bir olaydır.
Bu iliĢkinin diplomatik ve siyasal boyutları ötesinde, her iki ülkenin sosyal
ve iktisadi tarihi içinde önemli bir yeri vardır. Artık Osmanlı geleneksel
siyasetinde ve ittifak anlayıĢında bir değiĢme söz konusudur. Genç Alman
Ġmparatorluğu‟nun yayılma hırsı, evvelemirde Osmanlı topraklarına
yönelmiĢti. Bu yayılma siyasetine iktisadi, askeri, siyasi ve kültürel
açılardan düĢünmek gerekmektedir. Almaya 19.yy Fransız, Ġngiliz tipi
emperyalist siyasetinde geç kalmıĢtır ve Ģartlar dolayısıyla yeni bir nüfus
politikası türü ortaya koymak zorundadır. Almanya‟nın 19.yy sonunda
ortaya koyduğu yayılmacı siyaset 20.yy baĢındaki Almanya‟nın tarihidir
demek pek yanlıĢ olmaz. Dünyada hiçbir devletin kuruluĢu Almanya‟nın ki
kadar baĢlangıçtan itibaren milletler arsı politikaya bu denli büyük ölçüde
etki yapmamıĢtır. Almanya‟nın ortaya çıkıĢı ile Avrupa diplomasisinin
8
görüntüsü ve yapısı değiĢmiĢ, Avrupa dengesi bambaĢka Ģekil almıĢtır.
Milletlerarası politikaya Almanya ile yeni bir hareket gelmiĢtir. Bu devletin
hareket ve faaliyeti sonucudur ki, insanlık, günümüzde “felaket” diye
nitelendirilen Birinci ve Ġkinci Dünya SavaĢlarına Ģahit olmuĢtur. Mamafih,
kabul etmek gerekir ki, insanlığın en büyük siyasal ve sosyal
transformasyonu da, bu iki savaĢtan sonra olmuĢtur.
ALMAN BĠRLĠĞĠ KURULUYOR 1871‟de Alman birliğinin teĢekkülü;
baĢından sonuna kadar her safhasında Osmanlı Devletini etkileyen
geliĢmeleri de beraberinde getirmiĢtir. Almanya‟nın ortaya çıkıĢıyla
Avrupa diplomasisinin görüntüsü ve niteliği değiĢmiĢ, Avrupa dengesi
bambaĢka bir hal almıĢtır. Birliğin ilk merhalesi olan Avusturya‟nın
yenilmesi Bismarck önderliğindeki Prusya‟nın ilk önemli baĢarısı olurken
bu mağlubiyet Avusturya‟yı Osmanlı vilayetleri olan Bosna ve Hersek‟e
yöneltiyordu. 1870 tarihinde Prusya‟nın, Fransa‟yı yenmesi ise Osmanlı
Avrupa‟sının ayrılmasına giden yolun baĢlangıcı olmuĢtur. 1856 Paris
AntlaĢmasıyla Karadeniz‟den çıkartılan Rusya hemen harekete geçerek
ilgili maddeleri iptal ettirmiĢtir. Büyük bir yıkıma uğrayan Fransa‟nın
devreden çıkması üzerine Paris AntlaĢmasının diğer garantörü olan
Ġngiltere devletinde tek baĢına Rus isteklerine direnmediği görüldü. Diğer
yandan alman birliğine kendi Slav birliği politikaları için bir tehdit olarak
gören Rus Pan-Slavistleri Rus hükümetine hareket zamanının geçtiği
yolunda tahrik ederek Balkanlardaki ayrılıkçı faaliyetleri hızlandırdılar.
Alman milliyetçiliği fikrinin ivmesiyle, bir konfederasyon teĢkil eden
yaklaĢık üç yüze yakın Derebeyliği etrafında toplanan Prusya, baĢbakanı
Bismarck idaresinde 1890‟a kadar Avrupa siyasetinin belirleyici unsuru
oldu. Fransa‟yı 1870 yenilgisinin öcünü almayacak kadar milletlerarası
9
iliĢkilerde
yalnız
bırakmayı
siyasetinin
ana
hedefi
yapan
Alman
baĢbakanının bu tavrı, Avusturya ve Rusya tarafından Osmanlı Devleti
aleyhine yayılmak için bir bahane oldu. Bu durumun ilk meyvesi 7 Eylül
1872‟de oluĢturulan Birinci Üç Ġmparatorlar Ligi olmuĢtur. Almanya,
Avusturya ve Rusya‟nın katılmasıyla oluĢan ligin Osmanlı Devletini
ilgilendiren yanı devletlerin Doğu meselesiyle ilgili durumlarda birlikte
hareket etme kararıdır. *
AVRUPA‟NIN HEDEFĠ OSMANLIYI PARÇALAMAK 1879‟da AlmanyaAvusturya ittifakı imzalandı. Bu anlaĢma Avusturya‟yı Bosna-Hersek‟te ki
faaliyetlerinde serbest bırakırken Rusya‟ya karĢı da Alman desteği
güvencesini sağlıyordu. Orta Asya‟da ve Afganistan‟da olduğu kadar
Osmanlı Devleti üzerindeki yayılma emellerinde de Ġngiltere karĢısında
yalnızlığa itildiğini gören Rusya‟nın tekrar Almanya‟ya ve Avusturya‟ya
dönmesi üzerine Ġkinci Üç Ġmparatorlar Ligi meydana geldi. Bütün bu
ittifakların tek ortak noktası Osmanlı Devleti‟nin Avrupa toprakları
üzerindeki paylaĢma hesaplarını düzenliyor olmasıydı. Nitekim 1879‟da
Ġngiltere Rus tehdidini bahane ederek Kıbrıs‟ı iĢgal etti. Amacı
Osmanlılara yardımdan ziyade Hindistan yolunu güvenlik altında tutmaktı.
Ġngiltere Akdeniz de özellikle Mısır üzerinde hakimiyet hesapları yaparken
en güçlü muhalifi Fransa‟yı bir baĢka Osmanlı vilayeti Tunus üzerine
teĢvik ederek rahatlatmaya çalıĢıyordu. 1881‟deki Fransız iĢgaline karĢı
Osmanlı devletinin protestosu hiçbir Ģeyi değiĢtirmezken Tunus hakkında
emelleri olan Ġtalya, Fransa‟ya karĢı kendine yardımcı aramaya baĢladı.
Ancak Tunus‟taki iki bin Fransız‟a karĢılık yirmi bin Ġtalyan‟ın bulunması
devletleri fazla alakadar etmedi. Siyasi yalnızlığının sonucunu bu Ģekilde
gören Ġtalya Avusturya ve Almanya ile 20 Mayıs 1882‟de ittifak yaptı.
10
Topraklarına yönelik Rus tehdidini derinden hisseden Romanya‟da
1883‟te birliğe katıldı. *
ALMANYA OSMANLI POLĠTĠKASINI DEĞĠġTĠRĠYOR. Görüldüğü gibi
Almanya birliğini kurduktan sonra 1890‟da BaĢbakan Bismarck‟ın
ayrılmasına kadar olan sürede Avrupa siyasetinin belirleyicisi olarak
inisiyatifi elinde tutarken Osmanlı devletini göz önüne almamıĢtır. Halbuki
girdiği bütün iliĢkilerden dolaylı olarak ta olsa Osmanlı Devleti
etkilenmiĢtir. 1880‟de Alman Ġmparatoru II.Wilhelm ile Almanya‟nın
Osmanlı politikasının değiĢtiğini görüyoruz. Gittikçe artan bir hızla
büyüyen
Alman
sanayisine
yeni
yayılma
alanları,
hammadde
kaynaklarıyla mamul maddeleri satacak yeni pazarlar bulma meselesi
Alman yöneticilerine yeni arayıĢlara sevk etti. II.Wilhelm‟e göre bütün bu
Ģartlar Osmanlı devletinde fazlasıyla mevcuttu. Alman politikasında bu
inanç yaygınlaĢırken Ġngiltere‟nin de Osmanlı politikasının olumsuz yönde
değiĢmesi Osmanlı yöneticilerini, baĢta sultan II. Abdülhamid olmak
üzere siyasi, kültürel ve ekonomik safhada Alman nüfuzunu hoĢ
karĢılamaya sevk etti. Almanya‟nın Osmanlı Devleti lehine bir siyaset
takibi neticede iki devleti I. Dünya savaĢına müttefik olarak sokacaksa da
baĢlangıçta Osmanlı idarecilerine dıĢ politikada yeni bir alternatif imkanı
sağlamıĢtır. *
BERLĠN KONGRESĠ OSMANLI‟DA SONUN BAġLANGICI. 1878 Berlin
kongresi, Osmanlı Ġmparatorluğunun Avrupa kıtasında önemli toprak
kaybı ile sonuçlandı. Bulgaristan ikiye ayrılmıĢ ve yarı bağımsız bir
statüye kavuĢmuĢtu. Bosna-Hersek, Avusturya-Macaristan Ġmparatorluğu
idaresine
bırakılıyordu.
Sırbistan
ve
Karadağ
daha
önceden
11
Ġmparatorluktan koptuğunu göze alırsak Osmanlı Ġmparatorluğunun Slav
tebaasını
kaybettiğini
söyleyebiliriz.
Rusya,
Ġngiltere,
Fransa
ve
Avusturya-Macaristan gibi büyük devletler artık Osmanlı Ġmparatorluğuna
yağma politikasına yönelmiĢlerdir. Bu durum Osmanlı devletinin iç ve dıĢ
siyasetinde önemli değiĢikliklere yol açacaktır. Osmanlı Ġmparatorluğu bu
döneme
girdiğinde
artık
yabancı
devletlerin
baskısı
altında
bulunmaktaydı. Devletin mali yönden iflasından sonra 1881‟de Duyyun-u
Umumiye kuruldu. Devletin bazı gelirlerine yabancı devletler tarafından el
konuldu. Ülkedeki yatırımlar sürekli olarak batılı devletler lehine
fazlalaĢıyordu. Devletin iktisadi hayatı onların denetimi altında idi.
Devletin dıĢ borçlar toplamı iki milyar frank civarında idi. Bu borca bu
borca karĢılık bazı vergiler, AĢar vergisi, gümrük resmi, Tütün ve tuz
tekeli, Pul ve Ġspirto vergisi, Ġstanbul Balıkhane Rusümu, bazı eyaletlerin
ipek resmini toplamaya yetkisi alacaklıların temsilcisi Duyyun-u Umumiye‟
ye bırakıldı. *
OSMANLI AVRUPALI BANKALARIN ĠSTĠLASINA UĞRUYOR Maliyenin
iflasından sonra ülkenin doğal zenginlikleri, tekeli imtiyazlar halinde
yabancılara verilmesi süreci hızlandı. Ziraat bankası dıĢında baĢka bir
ulusal banka yoktu ve Osmanlı Ġmparatorluğu güçlü yabancı bankaların
istilasına uğradı. Ġtalya, Hollanda, Avusturya bankalarının Ģubeleri ülkenin
her yerine yayıldı. DıĢ ticaret açığı sürekli artıyordu. Bu yüzden en önemli
yatırımları yapabilmek bile yabancı sermaye ile mümkün oluyordu. En
önemli yatırım; Ġmparatorluğun askeri, idari mekanizması içinde hayati
önemi olan demiryolları idi. Tarım gelirleri son derece düĢüktü. Esasen
ülke tarım ülkesi olmasına rağmen Ġstanbul gibi büyük Ģehirler yoğun
Ġthal malı buğday ile beslenirlerdi. 19.yy‟da sanayileĢen batı ülkelerinin
12
kendilerine sağlanan gümrük kolaylıklarıyla Osmanlı tezgah sanayisini
kesin iflasa sürüklemelerinden sonra, modern sanayi kurma çabaları
baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtı. Ülkenin uğradığı iktisadi çöküntü bürokrasiyi
ve orduyu modernleĢtirmek zorunluluğu karĢısında içinden çıkılmaz bir
duruma girdi. Ulusalcılık akımları, iç ayaklanmalar, dıĢ müdahaleler
yüzünden yorucu savaĢlarda toprak kaybeden Ġmparatorluk, dıĢ politik
güçler arasında denge oyunlarına baĢvurarak yasama dönemine girdi.
DeğiĢen dünya siyasal konjonktürüne göre arkAsını bir güçlü devlete
dayıyordu. Osmanlı dıĢ dünyaya etki edecek kapasiteye sahip değildi.
Bütün dünyada Ġslam‟ın lideri rolünü üslenen Ġmparatorluk bu politikayı
yürütecek gerekli araç ve kuvvete sahip değildi. Fakat sömürgelerde
Ġngiltere, Fransa ve Rusya karĢıtı bir politika gütmek durumunda idi.
Bunu hiç değilse görünüĢte yapacaktı ve teatral sahneye koyuĢta uyumlu
rol oynayacak tek partner Almanya idi.
*OSMANLI BERLĠN KONGRESĠNDE BÜYÜK DARBE YĠYOR Almanya bu
durum sonucu ülkemizin tarih sahnesine çıkabildi. Berlin kongresinden
sonra ağır bir darbe yiyen ve tarihi dönüm noktasına gelen Osmanlı
Ġmparatorluğu yöneticilerin, büyük devletler arasında Almanya‟ya yakınlık
duymalarının nedeni Avrupa devletlerinin dıĢ politikalardaki ilkelerin ve
yöneldikleri etki alanlarının, Osmanlı Ġmparatorluğunun yaĢama Ģansına
son verecek biçimde değiĢmesidir. Artık Osmanlı Sultanı ve yöneticileri
Almanya desteğini arıyorlardı. Berlin‟de Sultan adına, Bismarck ile
görüĢen Ali Nizami Bey, ondan ordu ve sivil idareyi ıslah edecek uzmanlar
isterken “Osmanlı Saltanatının Alman ittifak ve desteğini son derece arzu
ettiğini de” bildirmiĢtir. Bismarck ise “Almanya‟nın Osmanlı ile ittifak
istediğini ancak arada Avusturya olduğunu bu nedenle önce Avusturya ile
13
Osmanlı devletinin anlaĢması gerektiğini” söylemiĢtir. Böylece Avusturya
ile Osmanlı zorla dostluğa itilmiĢtir. Avrupa konjonktüründe dost olarak
görünen veya öyle olması beklenen Japonya ve Almanya idi. Osmanlı,
Japonya
ile
topraklarında
hiç
diplomatik
günden
güne
iliĢki
artan
kuramadı
bir
ancak
nüfus
Almanya‟nın,
edinmesine
de
direnmeyecekti. Ġmparatorluğu fiziki olarak parçalamak isteyen Ġngiltere,
Fransa ve Rusya karĢısında tarihinin son sayfaları yazılan Osmanlı
Ġmparatorluğunun paniğe kapılması ve kapılarını Almanya‟ya açması
kaçınılmaz görünüyordu. *
ALMANYA‟NIN OSMANLI ÜZERĠNDE EKONOMĠK AMACI Alman ticaret
sermayesi ve yatırımları örgütlü olarak Osmanlı ülkelerinde faaliyete
geçebilmek için büyük Demir yolu yatırımlarına gemicilik faaliyetinin
geliĢmesini ve Alman bankacılığını ciddi desteğini bekliyorlardı. Alman
Ticari Denicilik ve Demir yolu taĢımacılığındaki yenilikler ve teknik ehliyet
dolayısıyla Alman sanayi ürünleri bir müddet sonra Osmanlı pazarlarına
istila
etmekte
gecikmeyeceklerdir.
26
Ağustos
1890‟da
Alman
Ġmparatorluğu ile Osmanlı Ġmparatorluğu arasında imzalanan ticaret
antlaĢması. Almanya lehine imtiyazlar bahĢediyordu. AntlaĢmaya göre,
Almanya ve Osmanlı tüccarı “en imtiyazlı tüccar” statüsünde idi; ama
uygulamada bundan yararlanan hep Almanlar olmuĢtur. Almanya‟nın
Türkiye‟ye nüfuz ediĢi; orduda ve mülki teĢkilatlardaki ıslahata yardım
edecek heyetler ve Bağdat Demir yolu sayesinde oldu denebilir. Bu
gümrük indirimi, silah ticaretini, teknik malzemenin giriĢini geliĢtirmiĢtir.
Anacak Almanya‟nın bütün dünyadaki siyasi yayılmasının nedenlerinin
biride ucuz, bol (düĢük kaliteli) mal üretimi ve Ġngiltere ve Fransa‟ya göre
geç kalarak gerçekleĢtirebildiği sanayini modern ve elveriĢli yöntemlerle
14
kurmasıdır. Avusturya-Macaristan ekonomisiyle giderek bütünleĢtirdikten
sonra Almanya‟nın Osmanlı pazarına giriĢi kolaylaĢtı. Zaten bu vakte
kadar da Alman sanayi ürünleri Osmanlı ülkesine hep Avusturya etiketi
altında giriyordu. Bu, Balkanları aĢan demiryolu sayesinde oluyordu ve
denizcilikte geri kalan bu iki ülkenin demiryolu sistemine önem
vermelerinin nedeni buydu. Bağdat‟a kadar uzanacak bir demiryolu, hakir
Osmanlı topraklarının zengin bir Pazar ve hammadde kaynağı haline
getirecekti. 1880‟lerde Almanya ve Avusturya-Macaristan‟ın Osmanlı dıĢ
ticaretindeki payı %18 iken, 1909‟da bu pay %42‟ye yükselmiĢtir. 19.yy
boyu ulaĢımın pahalılığı yüzünden Alman malları Osmanlı pazarlarında
makbul
değilken
1880‟lerden
sonra
durum
değiĢti
ve
taĢıma
ücretlerindeki önemli düĢüĢ Almanya ile ticareti hızlandırdı. Alman deniz
ticareti de artıyordu. *
OSMANLI COĞRAFYASINDA AVRUPA SANAYĠ HAMLESĠ. 1840‟lardan
sonra Batı Avrupa‟nın Pazar iliĢkilerine giren Osmanlı Ġmparatorluğunda
madenler ve mono kültürel tarımdan elde edilen ürünler. Tarımdan elde
edilen ürünleri ele geçirmek hatta tütün, yün gibi tarım ve hayvancılık
ürünlerini kısmen yerinde iĢleyip Batı Avrupa‟ya aktarmak sorunu vardı.
Bu nedenle yeni kolonist devletler demiryolu, liman gibi altyapısal
yatırımlar yanında bazı dallarda küçük bir sanayide kurdular. Ancak yarı
sömürgeleĢme hayat tarzı içerisinde Ġmparatorluğun temel sanayisini
kurma giriĢimi baltalandığı gibi ulaĢım ağıda, rasyonel ve kendi içinde
tamamlayıcı bir sistem halinde kurulamadı. 1880‟lerden itibaren Osmanlı
Ġmparatorluğu, büyük sanayi devletleri arasında Ģiddetli bir rekabet alanı
oldu. Ġngiltere; Mısır ve Hindistan gibi sömürgelerine çekilirken, Fransa ve
Almanya demiryolu ve bankacılık alanında çekiĢmeye girdiler. Kendi
15
devletinin desteği arkasına alamayan yabancı sermayedarlar bu kavgada
yenilecektir. Almanya ise tebasının Yakındoğu‟daki giriĢimlerini sadece
bürokrasi ile değil, örgütlendirilmiĢ yığınlarla da destekliyordu. 1881-1914
yılları arasında gerek Osmanlı borçlarındaki hisseleri ve gerekse doğrudan
yatırımları itibariyle Osmanlı Ġmparatorluğunda Fransız, Alman ve Belçika
sermayesi artıĢ göstermektedir. Gerek Almanya ve gerekse Fransa‟nın
yatırımları
1880‟lerden
Ġmparatorluğundaki
sonra
toplam
artacaktır.
yabancı
sermaye
1890‟larda
en
baĢta
Osmanlı
Osmanlı
borçlarında sonra demiryolları ve bankacılık sektöründe toplanmıĢtı.
Toplam doğrudan yabancı yatırımların %41‟i demiryolları, %23,5‟i
bankacılık ve ancak %10‟u sanayi alnında gerçekleĢmiĢti. Bu dönemde
sermaye ihraç eden koloniyalist ülkeler bütün dünyada en çok
demiryollarına para yatırıyordu. Alman yatırımları en büyük yayılma ve
artıĢ hızını götürmesine rağmen, Fransa halen en büyük yatırımcı idi. *
ALMANLAR OSMANLIYA SEMPATĠK GÖRÜLÜYOR. Almanya, Osmanlı
Ġmparatorluğuna nüfuz ederken Ġslamcı ideolojiye de sempatik görünme
gayretindeydi. Gerçekte Ġslamcılıkta Almanya‟yı Avrupalılar arasındaki
yandaĢı olarak görmüĢtü. Almanya‟nın doğu ile uğraĢan bilgin ve tacirleri,
yoğun olarak propaganda broĢürleri yazma faaliyetinde idiler. Bu gruplar;
Osmanlı Ġmparatorluğunun Ġslam birliğini sağlayıp baĢı çekeceğinden ve
Almanya ile birleĢerek Ġngiltere ve Fransa‟yı saf dıĢı edip, bu zenginlik
dolu ülkelerden Alman iktisadını yararlanacağını yayıyorlardı. Bu tür
yayınlar özellikle II. MeĢrutiyetten sonra artan Alman nüfuzunun ideolojik
platformunu oluĢturmak amacıyla, Türkiye de çevrilmiĢ ve hatta bazı
Alman hayranı tarafından benzerleri yazılmıĢtır. Almanya‟nın zorunlu bir
seçenek olduğu kanaati herkesten önce Sultan II. Abdülhamid‟te vardı.
16
Sultanın Alman ittifakı ve Almanya‟nın iktisadi etkisine karĢı huzursuz ve
davetkar bir eğilimi vardı. Ancak II. Abdülhamid, Avrupa uyumu ve
barıĢçı politika içinde bu birliğe taraftardı. Osmanlılar, Avrupa dengesinde
uyumu bozmayan bir Almanya‟nın yanında yer almalıydılar. *
ABDÜLHAMĠT DÖNEMĠNDE OSMANLI - ALMAN ĠLĠġKĠLERĠ Almanya bu
uygun ideolojik ortamın yardımıyla Osmanlı Ġmparatorluğuna nüfuz
edebileceği iki alan buldu. Orduda ve sivil yönetimdeki ıslahat ve
demiryolu yapımı... Bu alanda giriĢtiği taahhütler; silah ticaretini,
bankacılığı, maden imtiyazları elde etmeyi ve nihayet kanalizasyon
faaliyetini birlikte getirecektir. II. Abdülhamid döneminde Osmanlı
ordusunun reform sorunları ön planda öne alınmakla birlikte yönetim
örgütünün bütün dallarında bir reforma giriĢilmesi kaçınılmaz bir
gereklilikti. II. Abdülhamid gümrüklerde maliyede ve en önemlisi poliste
yapacağı düzenlemeler için gerekli uzmanları Almanya‟dan sağlamıĢtır.
PadiĢah merkezli idarede, maliyede, orduda, poliste, adliyede v taĢra
yönetiminde köklü düzenlemeleri yapmak için Ġngiliz ve Fransız yardımını
denemiĢ ve faydasız gördüğünden savaĢ gücünü, kalkınmasını ve otoriter
yapısını takdir ettiği Almanya‟dan danıĢman ve uzman istemek fikrine,
saltanatını ilk günlerinden beri dört elle sarılmıĢ ve gerçekleĢtirmeye
giriĢmiĢtir.
Özellikle
Fransız-Alman
savaĢındaki
Alman
galibiyeti
padiĢahtan öncede askeri-sivil bürokraside Almanya‟ya karĢı bir eğilim
yaratmıĢtı. 1880‟lerden itibaren iki taraf arasında yapılan bir sözleĢme ile
Osmanlı hükümeti, Osmanlı üniforması ve rütbesi taĢıyacak ve bazı asker
ve sivil uzmanları kadrosuna alıyor, ancak bunlara farklı ve yüksek
ücretler
veriyordu.
Üstelik
maaĢlar
Osmanlı
bankası
tarafından
muntazaman ödenecekti. *
17
OSMANLI
ORDUSUNDA
ALMAN
SUBAYLAR
14
Temmuz
1880
antlaĢmasına göre; bu uzmanlar üç yıl süre ile istihdam edilecekti. Uzman
subayları ve memurlara 20.000 frank. Yıllık maaĢ ödemesi yapılacak,
gümrük
müdürüne
40.000
frank
ödenecekti.
Harbiye
Mektebi‟ne
öğretmen olacak subaylarda bu statüde idĠ. Bu memur ve subayların,
Osmanlı memuru olarak hizmet görmesine rağmen Almanya‟daki
memuriyet görev ve unvanlarının da değiĢmeden devam edeceği, sadece
bu müddet zarfında ödemelerin Osmanlı hükümeti tarafından yapılacağı
öngörülüyordu. Görevleri olarak gelenler vatanlarındaki memuriyet ve
görevlerinin ve özlük haklarının aynen muhafazasına büyük önem
veriyorlardı. Gelenler bir yerde ülkelerinde tatmin olmayan ve Roma‟da
ikinci olmaktan bıkıp, bu ülkede birinci olmak isteyen kimselerdi. Kimisini
maaĢların dolgun oluĢu bu iĢte itiyordu. 1890‟lardan itibaren Almanya‟dan
tıp
profesörleri
getirildi.
Bu
tarihten
sonra
Mekteb-i
Tıbbiye‟nin
modernleĢtirilmesi için, Alman öğretmenlerden yararlanılması düĢünüldü
ise de Türkiye‟de, Fransız tıp öğretmenleri ve usulü 1930‟lardaki
üniversite ıslahatına kadar devam etmiĢtir. Alman tıbbının Türkiye‟deki
etkisi HaydarpaĢa Hastanesi‟nin kurulmasıyla baĢladı. Almanya‟dan gelen
uzmanlar kendilerini iĢsiz ve karanlık bir ülkeye aydınlığı getirenler olarak
görüyorlardı. *
ALMAN KÜLTÜRÜ OSMANLIYI ĠSTĠLA EDĠYOR. Türkiye, Almanya‟nın
iktisadi, siyasi ve askeri nüfuz alanına girdi, ama gerçek Alman kültürünü
değil, yüzeydeki Alman kültürünü, daha doğrusu Alman propagandasını
tanıdı.Gerçekte Alman nüfuzunun artmasıyla Türkiye‟ye; Kant, Schelling,
Hegel, Feurbach ve Marx‟la geliĢen klasik Alman felsefesi, Alman
18
edebiyatı, tekniği ve doğa bilimleri gelmedi. Alman kültürü, Türkiye‟ye
sadece; Arkeolojik zenginlikleri yağmalayacak kazılar, Beyoğlu‟ndaki
Viyana operetleri, Almanca eserlerin Fransızca üzerinden eksik ve yanlıĢ
çevrileri ve büyük ölçüde de Alman Militarizmini ve hayranlık duyguları
olarak geldi. Bu dönemde 1890‟lı yıllarda Truva kazılarını yapan Alman
arkeolog Schliemann‟ın karısı Sophia, kara çarĢaf giyerek gümrükten
üzeri aranamadığı için Truva Hazinesi‟ni kaçırırken, Alman hükümeti özel
izinle 1900-1912 yılları arasında Bergama Zeus Tapınağı‟nda kazılar
yapan arkeolog Dörpfeld aracılığıyla Bergama‟daki Zeus Tapınağı‟nı
sökerek Berline götürmüĢdür. Bergama yöresinde yol inĢaatını yöneten
Alman Mühendis Carl Humann çalıĢmaları sırasında bu sunak ile ilgili bazı
frizlere ve kalıntılara rastlamıĢ ve daha sonra Zeus sunağı özel izinle
olduğu gibi Berlin‟e taĢınmıĢtır. Bugön sunağın yerinde temelleri yer
almaktadır. *
OSMANLI ALMAN ĠLĠġKĠLERĠNDE YENĠ DÖNEM Berlin kongresinden
sonra ortaya çıkan panik havasına kadar Osmanlı ordusunda modern
Ġngiliz, Fransız ve Prusya sistemleri geleneksel Osmanlı sistemiyle bir
arada yaĢamıĢtır. Bu tarihten sonra Osmanlı ordusu artuk Alman
genelkurmayının stratejisine, onun tayin ettiği subaylara ve Alman
endüstrisinin silahlarına bağlanıp gittikçe Alman askeri sistemiyle
bütünleĢen bir ordu olmaya baĢladı. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaĢı (93
harbi) Türkiye‟de bir anlamda yeni bir dönem baĢlattı. Osmanlı devleti
yaĢama
Ģansını
yapacağı
askeri
reformlara
bağlamıĢtı.
1880
Temmuzunda padiĢah, Berlin‟e gönderdiği bir listede istenen askerler ve
sivil memurlar, özel bir sözleĢme ile Osmanlı hizmetine girdiler.
Genelkurmay baĢkanı Helmuth Von Moltke, Türkiye‟de geçmiĢteki kendi
19
tecrübelerine
dayanarak;
“subayların
Alman
ordusu
ile
iliĢkilerini
kesmemelerini, bu sayede en iyi uzmanların gönderilebileceğine ve
bunun da Osmanlı ordusundan çok Alman ordusunun iĢine yarayacağını
belirtmiĢ, Osmanlı üniforması giyseler de, Alman subayı olarak Ġstanbul‟a
gönderileceklerin, Almanya büyükelçiliğine bağlı olarak faaliyetlerini
sürdürmelerini istemiĢti. 11 Nisan 1882‟de dört subayın gönderilmesi için
izin çıktı. Bu gelen dört subay Albay rütbesine yükseltildi. Koehler
adındaki subay geliĢinden üç yıl sonra öldü. Ölümüne kadar Alman silah
fabrikalarına Osmanlı ordusu tarafında ilk yüklü sipariĢleri verdirmek için
didindi durdu. Zamanla Osmanlı ordusu, Alman silah fabrikatörlerin en iyi
müĢterisi olacaktır. Almanya‟dan silah ithalatı özellikle Vonder Gotz‟ün
geliĢinden sonra daha da artacaktır. •
ALMAN
SUBAYLARINA OSMANLI ORDUSUNDA
AYRICALIK.
Alman
subaylarının ıslahat için verdikleri önergelerde pek uygulanmıyordu.
Bunun sebebi ise öne sürülen projeler oldukça masraflıydı. Bir müddet
sonra diĢe dokunur bir çalıĢma yapamayacaklarını anlayan Almanlar,
maaĢ ve rütbe derdine düĢtüler ve Vonder Gotz‟ün yaptığı gibi, Osmanlı
askeri sırlarından elde ettiklerini, ordunun durumunu ve politik hayatı
günü gününe Alman harbiye ve hariciye nazırlarına rapor etmekle
yetindiler, maaĢlarını arttırma derdine düĢtüler. PadiĢah, Almanlarla
dostluğunu devam ettirmek ve dıĢa karĢı bir görünüm vermek için pekte
bir Ģey beceremeyen bu subayları elinde tutmak istiyordu. Sultan
Abdülhamit reform için Alman subaylarını çağırırken, bir yandan da
Osmanlı Ordusundan bazı subayları eğitim için Alman Ordusuna
göndermek niyetinde idi. 1882'de on Türk subayı ihtisas için Almanya'‟a
gönderildi. bunlar zamanla Türk Ordusundaki Alman subayların yerlerini
20
aldılar. Bu Türk subaylarının seçiminde askerlik yeteneklerinden ziyade,
Alman hayranı olmaları dikkate alınıĢtır. Çünkü Vonder Gotz Ekim 1889‟da
Almanya‟ya yazdığı raporunda bunu belirtiyordu. Diğer taraftan Alman
ordusunda eğitim almak için subay gönderme iĢi, Türk ordusunda
baĢlayan AlmanlaĢma yönünde uygun bir geliĢme idi. Ancak Almanya‟ya
gönderilen subayların seçimi konusunda titiz olunmaması ve Almanya‟da
subaylara
eğitimden
ziyade
Alman
ordusunun
büyüklüğünün
gösterilmesiyle sınırlı tutulması bu uygulamanın menfi netice vermesine
yol açmıĢtır. Nitekim II. Abdülhamit bile Almanya‟ya gönderilen
subayların, mesleki eğitim görmeleri yerine, genellikle eğlence ile vakit
geçirip
sonrada
yurda
döndüklerinde
kendini
beğenmiĢlik
yapıp
arkadaĢlarına ve üstlerine dahi yukarıdan baktıklarını üzüntü ile dile
getirmektedir. 1908 yılında II. MeĢrutiyetin ilanından sonra da Almanya
ile askeri alandaki iliĢkilere devam edilmiĢtir. Nitekim 1909-1910 yılları
arasında Almanya‟ya kurmay öğrenimini ve ihtisası yapmak üzere genç
Osmanlı subayları gönderilmiĢtir. Bunlar I. Dünya SavaĢı ve Ġstiklâl
SavaĢında
önemli
mevkilerde
savaĢının
sonucundan
sonra,
bulunmuĢ
orduda
subaylardı.
Alman
1912
Nüfusu
Balkan
arttırıldı.
Ġmparatorluk I. Dünya savaĢına Almanya komutasında girdi denilebilir.
SavaĢ öncesi dönemde ve savaĢ içinde Alman askeri uzmanları artık fiili
komutanlar olmuĢlardı. Kendilerine hayran olan Osmanlı
komuta
kademelerine karĢı, son derece amirane bir tutum içinde idiler. Âlman
subaylarının uygunsuz hareketleri görmezlikten geliniyordu. 1910‟larda
Osmanlı Türkiye‟sinde orduda olduğu kadar sivil hayatta da yeni bir moda
olan Alman hayranlığı vardı. Bu hayranlık I. Dünya savaĢı sonunda
Osmanlı Ġmparatorluğu ile birlikte tarihe gömüldü.
21
SONUÇ ĠSMAĠL KAHRAMAN: Almanların 1871 yılında Prusya liderliğinde
Fransızları mağlûp ederek Alman birliğini sağlamasından sonra izlediği
politika Fransızları kendilerinden intikam almalarını önlemek olmuĢtur. Bu
sıralarda büyük devletler “ġark Meselesi” olarak adlandırılan Osmanlı
toprakları
üzerindeki
etmekteydiler.
ihtiras
Bismarck
ve
çıkarları
önderliğindeki
hususunda
Almanya
mevcut
mücadele
dengeyi
bozmamak için bu mücadeleye girmek taraftarı değildi. Almanya‟nın
Osmanlı‟ya karĢı kayıtsız politikası 1888 yılında II. Wilhelm‟in imparator
olmasıyla değiĢmiĢtir. II. Wilhelm, Bismarck‟ın dengeleri bozmamak için
dikkatlice
sürdürdüğü
politikadan
vazgeçerek
sanayileĢmesini
tamamlamıĢ bir devlet olarak emperyalist amaçlarla yayılmacı bir politika
izlemeye baĢlamıĢtır. Böyle bir politika giden Wilhelm‟in, Osmanlı devleti
ile iliĢkilerini geliĢtirmesinde Ģunlar etkili olmuĢtur; *OSMANLI ALMANLAR
ĠÇĠN GENĠġ PAZAR OLUYOR. Osmanlı toprakları Alman ihraç sanayi
ürünleri için geniĢ bir Pazar niteliğindeydi. 2.Anadolu, bir yandan Alman
dokuma sanayisinin en önemli hammaddesi olan pamuğa, diğer yandan
gıda maddelerine ve tahıla olan ihtiyacını karĢılayacak kapasitede idi. 3.
Ġmparatorluk topraklarının bakır, krom, kurĢun ve petrol gibi maden
yatakları Alman endüstrisinin ihtiyaçlarını karĢılayacak kapasitede idi. 4.
Stratejik bir konumda olan Osmanlı toprakları ile Almanya arasında
karayolu bağlantısı kurulmasıyla hem Ġngiltere‟nin deniz ablukası ortadan
kaldırılıyor, hem de Almanya‟nın Rusya ve Ġngiliz sömürgelerini kolayca
vurmasını sağlıyordu. 5.Türkiye‟ye gönderilen Alman askeri uzmanları
sayesinde
dayanarak,
Alman
sanayiciler,
Türkiye‟deki
bulundurabilirlerdi.
6.
Zayıf
demiryolları
önemli
ve
ve
silah
noktaları
yıkılmakta
olan
bağlantılarına
denetim
bir
altında
imparatorluk
22
konumunda olan Osmanlı Ġmparatorluğu Alman yardımı ve etkisi
sayesinde kısa sürede ele geçirilebilirdi. *
ĠNGĠLTERE KIBRISI NASIL ĠġGAL ETTĠ ? Bu sırada Osmanlı devleti ise
1877-1878 Osmanlı-Rus savaĢında (93 Harbi) kaybetmenin verdiği maddi
ve manevi kayıpları telafi etme sıkıntısı içinde idi. Daha önce dıĢ
politikada Osmanlı Devletinin dayanağı olan Ġngiltere‟nin 1878 Berlin
konferansında takındığı Osmanlı aleyhtarı tavır ve bunun akabinde Kıbrıs‟ı
antlaĢmaya göre geçici olarak iĢgal etmesi Osmanlı devletini yalnız
bıraktığı gibi, 1881 yılında kurulan Duyyun-u Umumiye ile de Osmanlı
ekonomik kaynakları tamamen alacaklı dıĢ ülkeler ve bankerlerin
kontrolüne bırakılmıĢtır. Bu ortamda II. Abdülhamid‟in büyük devletlere
karĢı hiç güveni kalmamıĢtı. Osmanlı Devleti‟nin Almanya‟dan ordusunu
eğitmek amacıyla subay talep etmesi de bu döneme rastlamaktadır.
Almanya‟ya tahsil ve staj için talebeler gönderilmiĢ, karĢılığında da
Osmanlı ordusunu eğitmek için çeĢitli heyetler gelmiĢtir. Bu siyasi
ortamda Almanların ekonomik geliĢimi de göz kamaĢtırıcı olmuĢtur. 19.yy
sonlarına doğru hızla Orta Avrupa‟nın atölyesi haline gelmiĢ ve ürettikleri
için pazara, üretim için hammaddeye ve iĢçisini besleyeceği gıdaya
ihtiyaç duyuyordu. 1890‟larda Alman yatırımları Latin Amerika, ABD,
Afrika, Asya ve Anadolu‟ya yayılmıĢtı. Almanya‟nın Türkiye ile olan ticareti
de büyük ölçüde artmaya baĢlamıĢtı. *
ALMANLAR OSMANLI‟NIN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGILI. 19.yy
sonunda bazı Alman Ģirketleri Osmanlı Devletinde yatırıma teĢebbüs
etmiĢtir. Fakat madencilik ve ulaĢtırma alanında var olan imkanlar zaten
Ġngiliz ve Fransız Ģirketleri tarafından paylaĢılmıĢtı. Almanların, bunlardan
23
arta kalan imkanları değerlendirmesi gerekiyordu. Anadolu ve özellikle
Mezopotamya‟nın zenginlikleri Almanların ilgisini çekmekte idi. Ancak
buraya kadar uzanabilmek için temel bir yatırımın yapılması gerekiyordu.
ĠĢte Anadolu-Bağdat-Basra Demiryolu Projesi böylece tarih sahnesine
çıkmıĢtır. II. Abdülhamid‟inde Osmanlı topraklarında gözleri olmadığına
inandığı
Almanlar
sıcak
bakması
dolayısıyla
söz
konusu
imtiyaz
anlaĢmalarının yapılması zor olmamıĢtır. Almanya‟nın, Bağdat Demiryolu
Projesinin Ġngiliz çıkar alnına girmesi ile durum çıkmaza girmiĢtir. Yapılan
tüm görüĢmeler ve müzakerelere rağmen bu konuda mütakabat ancak
I.Dünya SavaĢı‟nın arifesinde sağlanmıĢsa da savaĢın çıkmasıyla da artık
bu çabalar tüm anlamını yitirmiĢtir. Aslında bu demiryolu, üzerindeki
spekülasyonlar ve çıkar çatıĢmaları dolayısıyla da savaĢın çıkmasına
katkıda bulunmuĢtur. SavaĢ sonrasında ise Almanlar ve bağlaĢıklarının
kaybetmeleriyle o zamana kadar inĢa edilen bölümler Ġtilaf Devletlerinin
eline geçmiĢ, sonra da bölgede bağımsızlıklarını kazanan devletlerin
kontrolüne bırakılmıĢtır. Böylece Osmanlı-Alman dostluğu, Osmanlıdaki
Alman hayranlığı ve Alman nüfuzu, I. Dünya SavaĢının sonunda Osmanlı
Devleti ile birlikte tarihe gömülmüĢtür. *
BERLĠN - BAĞDAT DEMĠRYOLU PROJESĠ 19.yy sonlarında Osmanlı
Devleti‟nin zenginliklerinden faydalanmak isteyen irili ufaklı Alman
Ģirketleri faaliyetlerde bulunmaya baĢlamıĢtı. Bunun yanında Fransa ve
Ġngiltere Ģirketleri o dönemde ulaĢtırma alanında varolan olanakları
paylaĢmıĢlardı. Bu olanaklar içersinde doğan sömürge yarıĢı birinci
bölümde söz ettiğimiz gibi Alman yatırımcılarının ilgisini Anadolu ve
Mezopotamya üzerine çekmesine neden oldu. Ancak burarlara kadar
uzanabilmek için temel bir yatırımın yapılması gerekiyordu ve Bağdat24
Basra‟ya kadar uzanacak demiryolu projesi böylece tarih sahnesine çıktı.
Almanya sıcak denizlere inme hayalini Osmanlı devleti sınırlarından
geçireceği demiryolu ile planlıyordu. Almanya‟da ileri gelen Devlet
adamları, politikacılar, irili ufaklı Ģirket sahipleri bunun Almanya‟nın bir
kurtuluĢ ıĢığı konusunda birleĢiyorlardı. Çünkü o günün teknik kuruluĢları
Almanya‟da yer almasından dolayı bu projenin gerçekleĢmesi için bir
sorun yoktu. Fakat Alman sermayesi Anadolu demiryollarına, Anadolu
içlerine doğru yeni demiryolu imtiyazı verilmesi özellikle Fransızları
harekete geçirdi. Ġzmit-Ankara Demiryolu imtiyazının, 1888 Ekiminde
Alfred Kovllaya verilmesi ve Almanya‟nın hattı Ankara‟ya doğru hızlı
ilerletmesi aynı yıllarda Fransızlarında Suriye-Lübnan‟da bir sıra hızla bir
demiryolu ağı örmelerine neden oldu. Fransa böyle hızlı bir Ģekilde
demiryolu yapımına baĢlamasına karĢın Osmanlı devletinin Almanya‟dan
beklentisi çoktu. Çünkü Alman demiryolculuğu nispeten modern bir
örgütlenme ve çalıĢma tekniğine sahipti. *
OSMANLI
sonlarında
DEMĠR
YOLU
Osmanlı
PROJESĠNDE
Ġmparatorluğunda
AVRUPA
demiryolu
REKABETĠ.
çalıĢmaları
19.yy
hız
kazanmıĢtı. Fransız ve Ġngiliz sermayeleri Ege ve Rumeli de önemli hatlar
inĢa etmiĢlerdi. Diğer yandan Asya vilayetlerine döĢenecek hatlar yabancı
yatırımcıların ilgisini çekmeye baĢladı. 1868-1872 yıllarında Bağdat Valiliği
yapan Mithat PaĢa, Anadolu‟dan bu vilayetlere kadar döĢenecek
demiryolu için istekli kiĢilerin baĢında gelmekte idi. Ancak 1875 yılında
devlet giriĢimciliği ile demiryolu yapımında uğranılan kesin baĢarısızlık bu
konuda yabancı sermayenin Ģart olduğunu göstermiĢti. Abdülhamid‟te
“büyük devletler arasında demiryolu inĢaatı için en fazla Almanya‟ya itaat
edebiliriz. Çünkü onun için ehemmiyetli olan iĢin sadece iktisadi ve mali
25
cephesidir.” Diyordu. Yyine II. Abdülhamid‟e göre “Almanya söz konusu
uzun
demiryollarını
inĢa
etmekle
ekonomik
yönden
Osmanlı
Ġmparatorluğuna sıkı bir suretle bağlanacak ve bu Ġmparatorluğun
devamı hususunda Türkiye‟ye siyasi buhranlarında olsun yardım etmeye
mecbur kalacaktı. Bundan baĢka bu demiryolları Osmanlı ordusu hızla
seferberlik yapmasına ve büyük kuvvetlerin bir yerden gerekli yere
kolaylıkla
taĢınmasına
imkan
sağlayacaktı.”
Ayrıca
padiĢah,
demiryollarının geçtiği bölgelerde halkı refah seviyesinin artacağını, ziraat
ürünlerinin
kolayca
taĢınması
sayesinde
bölgelerinin
ekonomik
düzeylerinin yükseleceğini düĢünmekte idi. Görüldüğü gibi demiryolları
projesi ortaya atıldığı zaman ekonomik çıkarlar ön planda tutulmuĢtur. Bu
Anadolu demiryolu hattı padiĢahın değindiği gibi ekonomiyi canlandırmak
ve Alman dostluğunu kazanmak amacı ile Almanya‟ya verilmesi
düĢünüldü. *
ANADOLU DEMĠR YOLU HATTINDA ALMANLARA ĠMTĠYAZ Almanlara
verilmesi düĢünülen Anadolu demiryolu imtiyazı taraftar ve karĢıt
görüĢlerin ortaya çıkmasına ve imparatorluğun resmi çevrelerinde tatlı
rüyalar görülmesine neden olmuĢtur. Ferik Necip Mehmet PaĢanın
Anadolu demiryollarının inĢasına dair verdiği bir lahiyada ne Alman
giriĢimcilerin nede bir baĢkasının hayalinde bile olmayan bir demiryolu
ağından
söz
ediliyor.
Konya-Ereğli-Külek
Burada;Bursa-Ġnegöl-Kütahya-Afyonkarahisar-
Boğazı‟nı
geçerek
Adana-Ġskenderun-Yumurtalık,
Konya-Isparta-Burdur-Antalya,Ereğli-Niğde-Kayseri-Sivas-Zağra-ErzincanMalmahatun- Erzurum, Adana- MaraĢ- Ayıntav- Birecik- Diyarbekir- Bitlis
Erzurum,
Amasya-
Tokat-
Erzurum.
demiryolu
Ģubelerinden
söz
edilmektedir. Anadolu demiryolu hattı üzerinde Almanya‟nın yanında
26
Fransa ve Ġngiltere de istekli davranmasına karĢın 24 Eylül 1888‟de çıkan
bir irade ile Anadolu demiryollarının inĢa ve iĢletme imtiyazı Alfred
Kaullaya verildi. Alman iĢbirliği ile kurulan Anadolu Demiryolu ġirketine
ilkin 1888‟de HaydarpaĢa-Ankara arasında demiryolu imtiyazı verildi.
EskiĢehir-Konya hattının tamamlanması ile birlikte Alman yatırımcılar
Anadolu içlerine kadar uzattıkları hatlar için kendilerine kilometre
garantisi olarak gösterilen bazı vilayetlerin aĢar gelirini Duyyun-u
Umumiye
sayesinde
derhal
toplanıp
teslim
edileceğinden
emin
olduklarından bu iĢe girmiĢler ve emin oldukları gibi gelirler aynen teslim
edilmiĢtir. *
ALMANLARA VERĠLEN DEMĠR YOLU ĠMTĠYAZINDAN AVRUPA RAHATSIZ.
Almanlara verilen imtiyazlar Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun hayat alanlarına
göz diken diğer güçleri de yeniden harekete geçirdi. Özellikle Fransa
mevcut demiryolu yatırımlarını geniĢletmek isteğinde idi ve yeni
imtiyazlar talep etti. Anadolu Demiryolları Kumpanyasına yolu Konya‟dan
için gerekli eğitim verilince Fransızlarda adeta bu yolun tazminatı olarak
Ege‟de, Kasaba Demiryolunu Afyona kadar uzatmak ve Suriye‟de de
ġam-Humus-Halep hattını inĢa için gereken imtiyazı aldılar. Bu imtiyaz
mücadelesi ardından yeniden Abdülhamid Konya hattının Bağdat‟a kadar
uzatılması meselesini gündeme getirtti. PadiĢah bu hattın gerçekleĢmesi
için Anadolu Demiryolu ġirketini çalıĢmalara baĢlaması için ikna etmeye
çalıĢıyordu.
Buna
rağmen
Almanların,
padiĢahtan
yeni
imtiyazlar
koparmalarını önlemek için olağanüstü cazip teklifler geliyordu. Bunların
arasında en etkileyici olanı demiryolunu Konya‟dan, Bağdat‟a kadar
kilometre güvencesiz inĢa etmeyi öneren Fransız teklifiydi. Deutsche
Bank ise projeye temkinli yaklaĢıyordu henüz HaydarpaĢa-Ankara hattının
27
gelirlerinden bir yükselme yokken ve EskiĢehir-Konya hattı iĢletme
masraflarını
bile
karĢılayamazken
yeni
bir
demiryolu
yapına
baĢlayamayacağı görüĢünü savunuyordu. Bu sırada 1897 yılında TürkYunan savaĢının yaĢanması Almanları, Osmanlı Bütünlüğünü korumak
için harekete geçirdi. Böylece Osmanlı Ġmparatorluğu Almanlara güveni
artmıĢ oldu. *
DEMĠR YOLU PROJESĠNDE MESAFELER. Uzunluk Yapım Tarihi ġirket • •
Konya-UlukıĢla-Karapınar 291 km 1904-1912 Deutsche Bank • • DurakMamure 115 km 1904-1912 Deutsche Bank • • Toprakkale-Ġskenderun
59 km --------- Deutsche Bank • • Ġslahiye-Resulayn 453 km 1911-1914
Deutsche Bank • • Bağdat-Samarre 119 km 1912-1914 Deutsche Bank
Ünlü Bağdat projesi 1912-1914 yılları arasında yapılan Bağdat-Samarre
hattı
ile
son
bulmuĢtur.
Bu
birbirinden
kopuk
hatlar
Osmanlı
Ġmparatorluğunun zenginliklerinin yağmalanmasından öteye gitmemiĢtir.
Bu tür bir demiryolu ağının baĢka ulaĢım araçlarının da ortaya çıktığı
dönemde ne kadar olumsuz sonuçlar doğuracağı açıktır motorlu araçların
kullanılmasıyla ne Irak ne Suriye ve nede Türkiye‟de demiryolları, motorlu
taĢımacılık ile rekabet edemedi. Bağdat hattının en baĢarılı kesimi sayılan
HaydarpaĢa-Ankara hattının bugünkü durumu Almanların demiryolculukta
bıraktıkları tarihin mirası niteliğini gösterir. Almanların bu mirası I. Dünya
savaĢından sonra kesin niteliğini kazanmıĢtır. Mondros Mütarekesi ve
Sevr AntlaĢmasıyla Almanlara ait tüm demir yolları Ġtilaf devletlerine
teslim edildi. KurtuluĢ savaĢından sonra ise 1928 yılında Anadolu
demiryolları satın alınarak devletleĢtirildi. Bağdat yollarının yapılmayan
kısımları 1940 yılında yapılmıĢtır. *
28
BĠRĠNCĠ DÜNYA SAVAġIN‟DA OSMANLI - ALMAN ĠTTĠFAKI I.Dünya
SavaĢı Osmanlı Ġmparatorluğu'nun istemeden de olsa girdiği büyük bir
savaĢtır. Ġtilaf Devletlerini oluĢturan Ġngiltere, Rusya gibi ülkelerle
Almanya'nın, sanayi devrimi sonra hızlanan büyüme ve kaynak bulma
arayıĢının bir sonucu olan bu savaĢta tüm gözler Osmanlı'nın üzerine
dikilmiĢ paylaĢılma ümidiyle hayaller kurulmuĢtur. Çok kötü bir ekonomi
ve henüz yeni çıktığı Balkan savaĢının verdiği yorgunlukla acz içinde
yönetilen ülkenin kendini bu savaĢın içinde bulması çok da zor olmadı.
1914'lü yıllarda Osmanlı, Avrupalıların deyimiyle Doğunun "Hasta Adamı"
yorgun ve halsizdi. 1. Dünya SavaĢı 'na girecek durumda değildi. Genç
Türkler iktidara geldiği 5 yıl içinde büyük toprak kayıplarına uğramıĢtı.
Örneğin; Bulgaristan bağımsızlaĢmıĢ, Selanik , Girit , Ege Adaları
Yunanistan'a kaptırılmıĢtı. Ġtalya Trablusgarb'ı ve Oniki Ada 'yı ele
geçirmiĢ; Ġngiltere Mısır üzerine protektora ilanının ardından Kıbrıs 'ı ilhak
etmiĢti. 1911 Trablusgarp SavaĢı ve 1913 Balkan muharebeleri yenilgileri
Osmanlı'nın adeta belini bükmüĢ ve kendisine gelmesi çok zor olan bir
süreç içerisine girmesine neden olmuĢtur. Daha yeni çıktığı Balkan SavaĢı
ın yaralarını saracak zaman bile bulamamıĢtı. En değerli ordularını
bozgunda kaybetmiĢ; kucak dolusu paralar ödenerek dıĢarıdan satın
alınmıĢ silah top cephane ne varsa onlarda ekim ve kasım ayının
çamurlu, yolsuz Rumeli topraklarında düĢmana terkedilmiĢti. Bir yıl
öncesinden beri Alman askeri Türk ordusunda geniĢ ıslahat yapmıĢ fakat
Balkanlar 'daki yenilgiler büyük zarar getirmiĢti. Bir çok bölgelerde asker
aylardan beri maaĢını alamamıĢ, orduda moral kalmamıĢtı. Donanma
mutsuz
ve
demode
bir
haldeydi.
Çanakkale
'deki
Garnizon
periĢandı.Silahları ise çağdıĢı idi. Koca imparatorluk çağın, sanayi
devriminin,
bilim
ve
teknolojinin
çok
gerilerinde
kalmıĢ,
zengin
29
Avrupalıların kapitülasyon denen ekonomik ve mali boyunduruğu altında
ezikti. Ülkede ne sanayi denebilecek bir tesis, ne de tam anlamıyla
yapılan bir tarım vardı. Gaz yağından iğnesine, silahından mermisine her
Ģey için dıĢa bağımlı olan memlekete ne düzgün bir yol, ne bir liman, ne
de fabrika vardı. Ġhmale uğramıĢ insanları fakir ve okutulmamıĢ, devlet
yönetimi çürümüĢ hazinesi tamtakır olmuĢtu. Siyasal durum ise tam bir
karmaĢa idi. Ġttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı olan Genç Türkler, 1909
'da padiĢahı tahtan indirerek pek çok çevrede özellikle aydın çevrede tam
bir destek kazanmıĢtı. Ama 5 yıllık savaĢ ve iç bunalımlar gereğinden de
fazlaydı. Ġmparatorluğun derme-çatma hükümeti bir baĢka hükümeti iĢ
baĢına getirerek kuvvetlenmek, durumu düzeltmek imkanı kaçırmıĢ; Genç
Türklerin enerjileri kendi baĢlarını kurtarmanın umutsuz ve yalın
mücadelesinde tükenmiĢti. Artık ne ilk günlerin parlak sözlerinden, ne
demokratik serbest seçimlerden, ne özgürlükten, ne bütün imparatorluğu
meydana getiren çeĢitli din ve milliyetteki unsurların eĢitliğinden, ne de
hilal altında birleĢmeden bahseden yoktu. "Bağdat ve Kudüs gibi dıĢ
eyaletlerde mahalli idareler korkutucu bir durumdaydı. Her an herhangi
bir aĢiret bağımsızlığını ilan etmesi mümkündü." Mali yönden hükümet
iflas etmiĢ: ahlak yönünden eski zorbalık ve irtikap günlerine geri
dönülmüĢtü. birleĢmeden bahseden yoktu. "Bağdat ve Kudüs gibi dıĢ
eyaletlerde mahalli idareler korkutucu bir durumdaydı. Her an herhangi
bir aĢiret bağımsızlığını ilan etmesi mümkündü." Mali yönden hükümet
iflas etmiĢ: ahlak yönünden eski zorbalık ve irtikap günlerine geri
dönülmüĢtü. Durum böyle olunca yani istikrarsız politikalar ardı arkasına
uygulamaya devam edince Ġttihat ve Terakki yönetimi de gittikçe halkın
gözünden düĢmektedir. Çünkü politik durum tam bir keĢmekeĢti. Ġttihat
ve Terakki'nin iktidara geliĢi ile Sultan Abdülhamit 'in tahtan indirilmesi
30
önceleri dünyanın her yerinde olduğu gibi memleket içindeki çıkarcı
çevrelerde iyimserlikle karĢılanmıĢtır. Ancak aradan geçen beĢ yıl zarfında
olup bitenler Ġttihat ve Terakki'ye oldukça sarsmıĢtır. Jön Türkler'in
mücadeleleri politik bir kavga haline gelmiĢtir. *
ĠTĠHAT
TERAKKĠ
CEMĠYETĠ
VE
ALMANLAR
Ġttihat
ve
Terakki
büyüklerinde ne diplomasi, ne yönetim, ne de genel siyasa bakımından
bir iktidar yoktu. Bunu 5 yıl boyunca (1909-1914), imparatorluğu
öncekileri çok aĢan sonsuz ayaklanmalar içinde bunaldıktan sonra kendi
istekleriyle savaĢa girmiĢ; onu alabildiğince kötü yönetmiĢ, yenilince
Almanya'ya kaçmıĢ; orada da rahat durmayıp Anadolu'nun milli
mücadelesine binbir güçlük çıkarıp onu baltalamaya çalıĢmıĢ olmakla
göstermiĢlerdir. Yetenekli oldukları tek yön komitecilikti. Bu gibi
kimselerin yerinde gerçek devlet adamları bulunsaydı Boğazlar kapalı
olarak uzun bir süre geçirilebilirdi. Hele savaĢa kendimiz değil, 3 düĢman
devlet baĢlamıĢ olurdu ki bunun "kıyılanlar" dünyasında önemi büyük
olurdu. Ġngiltere Hükümeti de bundan çekiniyordu. Bu yol tutulacağına
Talat, Enver, Cemal takımı Ġslam alemini ayaklandırmak "Turanı
kurtarmak" ve buna benzer hayallerle savaĢa katılmaya kararlı idiler. Bu
anılan üçlüden en hırslı ve bilinçsizi Enver PaĢa idi. Ordu ve donanmayı
gitgide daha büyük ölçüde Almanlar'ın eline vermiĢti ve bunlar Üçlü
AnlaĢma
devletleriyle
aramızdaki
gerginliği
arttırmak
ve
Osmanlı
subayları arasında savaĢa katılma isteğini yaratmak ve arttırmak için her
ne olanaklı idiyse onu yapıyorlardı. Enver PaĢa'nın düĢüncesine göre
Ruslar,
savaĢ
çıkacak
olursa
Osmanlılar
aleyhine
geniĢlemeye
kalkıĢacaklardı. Özellikle hala Ermeni terörizminin ve kıĢkırtmacılığının
sürdürüldüğü doğuda bu kesindi. Rusya ise üçlü anlaĢma içinde
31
olduğundan Ġngiltere ve Fransa'dan yardım beklemek güç olacaktı. *
RUSYA
ALMANLARDAN
RAHATSIZ
Diğer
yandan
Almanya'nın
Ortadoğu'da toprak sorunu yoktu. "Almanya'nın stratejik çıkarları
Ruslar'ın daha fazla ilerlemesini önlemekte yatıyordu. Müttefiki Avusturya
uzun süredir Osmanlı topraklarına göz dikmiĢse de Bosna ve Hersek'i
almakla karĢısına çıkan azınlık sorunlarını topraklarına yeni Ġslav
toprakları katarak arttırmak istemeyecekti. Enver PaĢa'nın düĢüncesine
göre Alman taraftarı olmak Osmanlı çıkarları arasında çok daha
önemliydi. Çünkü eğer Osmanlı , Almanya yanında savaĢa katılacak
olursa Rusya'nın içinde olduğu itilaf grubu Balkanlar'daki ilerleyiĢine bir
son verecekti. Ayrıca o günkü Ģartlar göz önüne alınacak olursa
Osmanlı'nın Almanya'dan baĢka yandaĢlara da ihtiyacı vardı. Bunlardan
Bulgaristan ile ittifak gayretindeydi. ġimdi en önemli sorun Almanya ile
yapılacak ittifakın Ģartları ve uygunluğu konusuydu. Almanya ile
bağlantılardan sadece Enver PaĢa ve Sadrazam Halim PaĢa haberdardı.
Sultan Mehmet ReĢat'ın bu anlaĢmadan haberi yoktu. Bu durum
padiĢahlık makamının devre dıĢı bırakıldığını gösteriyordu. O dönemde
iktidarda bulunan Ġttihat ve Terakki Partisi'nin öncü kadrosu, yapısı
itibariyle silik ve sessiz bir kiĢiliğe sahip 72 yaĢındaki ihtiyar padiĢah
Mehmet ReĢat'ı görüldüğü üzere bir kenara itmiĢ; dilediğince iĢ
görmekteydi. Bu da padiĢahın iktidarının ne kadar zayıfladığının bir
göstergesi idi. Sonunda anlaĢma yapılmaya karar verildi. "AnlaĢma,
Avrupa'da savaĢ baĢladıktan sonra 2 Ağustos 1915'de imzalandı." "Cemal
PaĢa anılarında Almanya ile akdin savaĢtan önce yapıldığını söyler. Ġttifak
muahidesini hazırlayanlar Sadrazam Said Halim, Harbiye Nazırı Enver
PaĢa , Dahiliye Nazırı Talat ve Meclis-i Mebusan reisi Halil Bey'lerdir.
Cemal
PaĢa
henüz
Fransız
yanlısı
olduğu için
kendisine
haber
32
verilmemiĢtir." AnlaĢma Alman yanlısı olan kimselerin isteği sonucunda
imza edildi. Osmanlı'nın savaĢa girmesini ittihatçı üyelerden bir kısmı bazı
sebeplerden dolayı istiyordu. Ġttihatçıların Osmanlı'yı harbe sokmak
istemelerindeki sebep, uzun süreceği muhakkak bir dünya badiresi
boyunca askeri, idare ve harp hali sayesinde mevkilerini muhafaza etmek
ve birde bir ihtimalle Almanya galip geldiği taktirde muzaffer bir ülke
nüfuzunu kazanarak iĢ baĢında gediklileĢmektedirler. AnlaĢma bazı
maddeleri içeriyordu. Buna göre 28 Temmuz'da Sırbistan'a savaĢ ilan
eden Avusturya'ya Almanya'nın yardımı Rusya'ya karĢı bir savaĢa yol
açarsa Osmanlılar Mihver Devletlerini desteklemek için müdahale
edecekti. Almanya da buna karĢılık Osmanlı toprak bütünlüğünün
korunmasına yardımcı olacaktı. AnlaĢmada Sait Halim PaĢa Almanya'dan
Ege Adaları ile Batı Trakya'yı istiyor; Yunanistan ile Bulgaristan'a baĢka
yerlerden toprak ödünü verilmesini öneriyordu. Ġstanbul'da bu geliĢmeler
olurken Alman Genel Kurmay BaĢkanı Moltke DıĢiĢleri'ne gönderdiği
yazıda; Türkiye'nin Rusya'ya derhal savaĢ ilan etmesini ister. Osmanlı
Genel Kurmayı savaĢın nasıl geliĢeceğini hiç beklemeden Almanya'nın
yanında yer almak için hazırlıklara baĢlarken, Alman Genel Kurmay'ı da
Çarlık Rusyası'na ve Müslüman Ġngiliz sömürgelerine harekete geçmek
olarak saptamıĢtı. Alman gemileri Çanakkale Boğazı'na doğru yol alırken
Osmanlı hükümeti, Ġngiltere ve Fransa elçilerine, salt vatan topraklarını
korumak amacıyla seferberlik ilan edildiğini söylemiĢ; Sırp hükümetine de
savaĢta yansız kalacağını bildirmiĢti. Yine anlaĢmada belirtildiği üzere
"Osmanlı-Almanya-Avusturyalılar arasında 8 maddelik bu gizli anlaĢmanın
2.maddesi gereğince Rusya'nın Almanya ve Avusturya ile savaĢa girmesi
halinde Osmanlı imparatorluğu da müttefiklerinin yanında Rusya'ya karĢı
savaĢa girecekti. Halbuki Rusya ile Almanya ve Osmanlı yönetiminin
33
haberi olmadan Avusturya arasında savaĢ imzadan bir gün önce
baĢlamıĢtı." Bu anlaĢma dahilince Osmanlı'nın savaĢ hazırlıklarını bitirene
kadar tarafsızlığını koruması kararına varıldı ve anlaĢma bütün dünyadan
gizlendi.
TALAT PAġA VE PAġALARIN TUTUMU DIġSES: Osmanlı'nın savaĢa
girmesini kimi kesim isterken kimileride hazırlıklı olmadığı gerekçesiyle
karĢı çıkmıĢlardır. Bunlardan Cavit Bey savaĢa Almanya yanında girmeye
karĢı çıkanlardandır. Çünkü örneğin mason locasının tutumu, sürekli iliĢki
içinde bulunan finans çevreleri vb. nin etkisi buna sebeptir. Talat Bey'in
ise sezgilerinin uyarısı ile kaderci bir yaklaĢımla son çırpınıĢı ve savaĢımı
Türk'e yaraĢır bir biçimde yapmak açısından savaĢtan yana olduğunu
görüyoruz. Enver PaĢa da olaya ne ölçüde "Ģövalyeci" bir tutumla,
geleceğin ünlü serdarı olma rüyaları içinde bakıyorsa, Cemal PaĢa da
savaĢı istemektedir. Bunlardan Sait Halim PaĢa ise kırgındır. Çünkü açık
bir Ģekilde istifa edeceğini sadrazamdan habersiz böyle eylemlere giriĢilen
bir yerde hükümet baĢkanı olarak kalmanın anlamı olmadığını söyledi.
Fakat Talat Bey ve diğerleri buna bir çözüm bulunacağını söyleyerek
istifasını geri aldırmıĢlardır. Her ne kadar Osmanlı Hükümeti yönetimi ve
bilhassa savaĢa taraftar olmayan Sadrazam Halim PaĢa, Maliye Nazırı
Cavid Bey ve diğer üyeleri yapılan anlaĢmanın savunma amaçlı olduğunu
iddia etseler de Almanya'nın hemen ertesi günü Osmanlı'ya savaĢa girme
zemini hazırlamaya baĢladığı görülmüĢtür. "3 Ağustos'ta da Fransa'ya ve
sömürgelerine karĢı faaliyet için Akdeniz'de bulunan Goben ve Breslau
zırhlılarına hemen Ġstanbul'a gitmeleri emri verilmiĢtir. Ġngiliz'lerin
peĢinden geldiği gemiler önce Ġzmir'e 10 Ağustos'ta da Çanakkale'ye
gelmiĢlerdir. Hükümetin bilgisi haricinde Harbiye Nazırı Enver PaĢa'nın
34
özel izniyle Boğazlardan geçmiĢlerdir." Gemilerin boğazlardan geçiĢleriyle
ilgili bazı spekülatif bilgilerde mevcuttur. Örneğin; Talat PaĢa anılarında;
Goben ve Breslav gemilerinin kasıtlı olarak Osmanlı'yı savaĢa sokmak için
Çanakkale'ye sığındıklarını kabul etmez. Çünkü "Bu iki gemi önce Ġtalya
limanlarında bulunuyordu. Ġtalya tarafsız kalıp ta gemilerin karasularını
belirli bir süre içerisinde terketmelerini isteyince Goben ve Breslav
Akdeniz'e açılmak durumunda kalmıĢlardır. Cebelitarık ise Ġngiltere Deniz
Kuvvetleri tarafından kapatılmıĢtır. Bu sebeple Akdeniz'de gidebilecekleri
tek yer Almanya ile yandaĢ olan Osmanlı karasularıydı. Zaten peĢlerindeki
Ġngiliz donanması da onları bu yöne doğru itmekteydi." Ģeklinde bilgi
verir. Talat ve Cemal Beyler hatıralarında gemileri Enver'in içeriye aldığını
yazarlar. Ancak "Alman Sefiri Wangenheim hatıratında bu gemilerin
meselesinin ittihatçılarla Almanlar arasında önceden kararlaĢtırılmıĢ bir
mesele" olduğunu yazmaktadır. Hakkında bu nedenli farklı söylemler
olmasına karĢın var olan bir gerçek var ki o da gemilerin boğazlardan
girerek I. Dünya savaĢında yerimizi almamızı sağlamalarıdır. Gemilerin
Çanakkale Boğazı'na giriĢlerinin hemen ardından takip eden Ġngilizler'in 4
saat sonra boğaza geldiği göz önüne alındığında maksadın kısmen
yönlendirme olduğu anlaĢılmaktadır. Amaç Osmanlı'nın donanmasının
güçlenerek boğazları tek baĢına Ruslar'a bırakmamalarını sağlamak
düĢüncesinden de kaynaklanmıĢ olabileceğini söyleyebiliriz. Gemiler
boğazlardan
geçtikten
sonra
Ġtilaf
Devletleri
yaptıkları
tarafsızlık
anlaĢmalarına göre gemilerin 24 saat zarfında Türk karasularından
çıkarılmasını ya da hemen silahlarından arındırılması gerektiğini bildirerek
Osmanlı hükümetini protesto etmiĢlerdir. Hükümet bunun üzerine Halil
MenteĢe Bey'in teklifi üzerine gemileri satın alma yoluna gitmiĢtir.
35
OSMANLI SAVAġTA ĠSMAĠL KAHRAMAN: Sonunda Osmanlı da savaĢa
girmiĢti. Gemiler boğazdan geçtikten sonra mürettebatı baĢına fesler
giyerek
sanki
Türk
donanmasının
denizcileriymiĢ
gibi
davranıĢlar
yapmaya baĢlamıĢlardır. Bunun üzerine Alman PaĢası Weber, Çanakkale
Boğazı'nı kapattırdı. Bundan Türkler'in de haberi yoktu. Durumdan haberi
olanlar yalnızca Enver PaĢa ve kabine arkadaĢlarıydı. Aynı zamanda bu
durum diğer ülkeleri de telaĢlandırmıĢtır. DIġSES: Rusya'nın ise
neredeyse hayat yolu kesilmiĢti. "Birkaç hafta içinde Karadeniz'den gelen
Rus buğdayı yüklü gemiler Haliç'te tutuldu. 29 Ekimde Goben ve Breslav
Karadeniz'e açılarak Odessa Sivastopol ve Navrossis'de ki Rus tahkimatını
bombardıman ettiler." Bunun üzerine 30 Ekimde Ġngiliz ve Fransızlar da
Türkiye'ye karĢı harekete geçti. Rus limanları bombardıman edildikten
sonra " Rusya fiilen 31 Ekim'de Doğu Beyazid'in kuzeyinden sınırı geçmiĢ,
Ġngiliz'ler de ertesi gün Akabe'yi bombalamıĢlardır. 3 Kasım da Rusya; 5
Kasım da Fransa ve Ġngiltere Osmanlı'ya savaĢ ilan etmiĢtir. Osmanlı'nın
karĢı savaĢ ilanı ise 11 Kasım 1914 de yapılmıĢtır. PadiĢah V. Mehmet
ReĢat savaĢ ilanında 3 gün sonra 14 Kasım 1914 de "Cihad-ı Ekber"ilan
etmiĢtir." Cihat fetvasındaki amaç Ġngiltere, Fransa, Rusya, Sırbistan,
Karadağ ve müttefikleri hakimiyet ve esaretleri altında bulunan
müslümanları
bu
devletlere
karĢı
ayaklandırmak;
bu
devletlerin
müslüman tebaasından toplayacakları askerleri de Osmanlı Devleti ve
müttefikleri Almanya, Avusturya ve Macaristan'a karĢı harp etmekten
vazgeçirmek olarak düĢünebiliriz. Fakat sonucu açısından beklenilenin
olmadığını söyleyebiliriz. Cihad fetvası istenilen sonucu vermediği gibi
tesirsiz de kalmamıĢtır. Ġslam dünyasının hemen her yerinde bir heyecan
dalgası uyanmıĢ; Hindistan'da, Mısır'da, Trablus'ta, Çin'de, Rusya'da yer
yer hadiseler, kıpırdanmalar ve kıyımlar görülmüĢtür. "Ġngilizler bu
36
devrede Sultan Hamid'i yıkarken Jön Türkleri göklere çıkarmıĢlardır; cihat
fetvasından sonra ise "Bunların dinsizlerden oluĢtuğunu, halifeyi esir
ettiklerini , kendilerinin onu kurtaracaklarını" ilan edip durmuĢlardır.
Ayrıca Ġngilizler, Ġngiltere Devletinin müslümanların hamisi olduğunu ve
Müslümanları koruduğunu ifade edip durmuĢlardır. Sultan Hamid'in
önceleri çok büyük gayretlerle hazırladığı birlik propagandası ondan sonra
gelen ittihatçı kafalarıyla çok sarsılmıĢ olmasına rağmen yine de tesirli
olmuĢtur.
ÇANAKKALE SAVUNMASI
Ġngiltere Kralı V. George Türkiye'nin savaĢa
girmesinden bir hafta sonra Rus seferine "Konstantinapol'un sizin olması
gerektiği ortada" demiĢti. Bir yandan da DıĢiĢleri Bakanı, Ruslar'a
boğazlar meselesinin Osmanlı Ġmparatorluğu barıĢ istediği anda uyumlu
bir çözüme bağlayacağını vaat ediyordu. 1914 Eylül'ü baĢlarında
Donanma I.Lordu Winston Churchill, savaĢ iĢleriyle görevli Devlet Bakanı
Lord Kitcher ve baĢta gelen kara ve deniz kuvvetleri danıĢmanları;
yakında Türkiye'ye karĢı giriĢileceği varsaydıkları savaĢ için bir büyük
strateji tartıĢması yaptılar. Yapılabilecek operasyonlar listenin en baĢında
zaten Kuzey Ege'de toplanmıĢ olan güçlü filonun Çanakkale'yi zorlaması
bulunuyordu. 15 Ocak 1915'te Londra'daki savaĢ konseyi sonunda
"Hedefi Konstantiopel" olan bir deniz saldırısına karar verdi. Böylece
Doğu cephesinde ikmalsiz kalan Rusya'ya yardım için yol açılmıĢ olacaktı.
Ama 18 Mart'ta boğaza gelmeye kakıĢan büyük gemilerin üçte biri
batırılınca bu savaĢla ilgili tüm kavramlar değiĢmiĢti. 9 Ocak 1916'da
savaĢ konseyinin kararından hemen hemen 1 yıl sonra Ġngiliz birlikleri de
sessizce Gelibolu Yarımadasını boĢalttı. Böylece Gelibolu Osmanlı tarihinin
en büyük savunma zaferi olmuĢtur. Türklerin bu savaĢtaki kayıpları hiçbir
37
zaman tam saptanamamıĢ olmakla birlikte herhalde saldıran kuvvetlerin
kayıplarının iki katı olmalıdır. Tahminen "Ġngilizler 213.980, Osmanlılar
120.000 ölü ve yaralı" vermiĢlerdir.
DIġSES: Osmanlılar, Ruslar'a ya da Mısır'a Ġngilizlere karĢı harekata
geçmek için cesaret buldular. Ruslar böylece Ġngilizlerden yardım
alamayacaklardı. Bu da Mihver Devletlerinin morallerini bir hayli
yükseltmiĢti. Bu savaĢtan Enver PaĢa, Harbiye Nazırı olarak zafer
üzerinde hak iddia etmiĢtir. Ama gerçekte stratejik mevziler Liman Von
Sanders'in emriyle düzenlenmiĢ ve yarımadanın burnunda Esat PaĢa'ya
adamları
baĢarılı
savaĢlar
vererek
Anzaklar'ın
içerilere
sızmasını
önlemiĢlerdi. Eğer bu savaĢtan bir halk kahramanı çıkacaksa o da
Mustafa Kemal'dir. Mustafa Kemal'e bu savaĢtan sonra 16.Ordunun
Komutanlığı verilmiĢ ve Ruslara karĢı savaĢmak üzere Anadolu'ya
gönderilmiĢtir. Osmanlılar Çanakkale'deki savaĢa düĢmanları tarafından
zorlanmıĢlardır. 1915 ve 1916 yıllarının büyük bir bölümünde Rus Cephesi
ve Kafkaslarda aynı durum söz konusu oldu. Bu dönemde siyasal
bakımdan Osmanlı yönetiminin karakterinde pek bir değiĢiklik olmamıĢtır;
ancak sansürün ve polisin daha güçlendirilmesi doğal karĢılanacak bir
olaydı. SavaĢın son haftalarına dek politikayı belirleyen Jön - Türkler
oldu. Sait Halim PaĢa 1917 ġubatına dek sadrazam olarak görevine
devam etti. Bu tarihte zaten çoktan beri en etkin baĢkan olan Talat PaĢa
resmen onun yerini aldı. Bu arada Mehmet PaĢa meĢruti hükümdar
olarak görevlerini yapmayı sürdürüyordu. Bazı bakımlardan inanılmaz gibi
görünse de Jön Türkler savaĢın ilk üç yılı boyunca inkılap giriĢimlerini
sürdürmeye çalıĢtılar. Müslüman hiyerarĢik otoritesinin adım adım
kısalması Said Halim PaĢa'nın sadrazamlık dönemi sonundan doruk
38
noktasına varmıĢtır. SavaĢın tahminlerden fazla uzaması Ġttihatçı
liderlerin kaçınılmaz olarak kendilerini Bab-ı Ali'den bağımsız olarak
görmelerine sebep olmuĢtur. Talat PaĢa'nın 1917'de politik kontrolü eline
almasından sonra Rusya'nın doğu Anadolu'yu iĢgali, kıtlık ve çiftçilerin
askere alınmaları tarımsal üretimi önemli ölçüde azaltılmıĢ; Ġstanbul ile
diğer büyük kentlerde yiyecek kıtlığı baĢ göstermiĢtir. Büyük vergi
artıĢları, hükümetin muhalefeti ezmesi ve batı cephesinde Almanların
kayıp verdikleri haberleri hükümetin yurtseverlik çağrılarıyla karĢı
koyamayacakları
ciddi
bir moral
sorunu doğurmaktaydı. Osmanlı
Ġmparatorluğu'nun savaĢ ilan etmemiĢ olmasına karĢın Amerikanın da
savaĢa girmesinin büyük etkisi olmuĢtur. Ġmparator II.Wilhelm'in 1917
Eylül ayında Ġstanbul'a resmen ziyareti ve veliaht Yusuf Ġzzeddin
Efendi'nin daha sonra bu ziyareti iade etmesi bu etkiyi ortadan silemedi.
Bu dönemde yalnız Rus ihtilali bir umut ıĢığı oldu. Rusya ile Brest-Litowsk
anlaĢması sonucunda Doğu Anadolu'nun güvenliği sağlanmıĢ ve Rusya
savaĢtan çekilmiĢ oldu. Enver PaĢa'nın Kafkaslardaki zaferi diğer
cephelerde tekrarlanmamıĢtı. Ġngiliz birlikleri Osmanlı içine girmeyi
baĢarmıĢlardı. Sultan Mehmet ReĢat 28 Haziran 1918'te ölünce yerine
Abdülhamit'in en büyük oğlu VI.Mehmet Vahdettin geçti. Vahdettin
kardeĢi gibi Ġttihatçı kuklalığını benimsedi. "Sanki iĢaretlenmiĢ gibi tüm
Müttefik devletleri bütün cephelerde birden saldırıya geçti.Irak'ta
Ġngilizler kuzeye doğru iĢgallerini geniĢletiyorlardı.Kerkük 6 Mayıs'ta
düĢtü. Osmanlı askerleri Altın köprüde dağıtıldılar.Ġkinci bir Ġngiliz kolu
Dicle boyunca ilerledi.Osmanlı askerlerini zaman zaman dağıtarak
sonunda ateĢkesten hemen sonra Musul'u iĢgal etti. 23 Eylül'de Akka ve
Hayfa iĢgalcilerin eline geçti.Halep ve Humus da birkaç gün sonra hiçbir
direnme göstermeden düĢtü.Fransız filosu Beyrut'u iĢgal etti (6 Ekim).
39
Osmanlılar yeni bir direniĢte bulunmak için Adana'ya çekilirken arkadan
Trablus ve Ġskenderun da düĢtü." Bu kötü gidiĢat ta ki 30 Ekim 1918'te
imzalanan Mondros Müzakeresi'ne dek sürdü.
ĠSMAĠL KAHRAMAN: I.Dünya SavaĢı‟nın bitmesi Osmanlı Devleti'nin de
sonu olmuĢtur. Mondros Müzakeresi'nin Ģartları bir devletin varlığını
ortadan kaldıracak niteliktedir. SavaĢla kaybedilmeyen topraklar Ġtilaf
devletlerinin kuvvetlerine terk edilmektedir. SavaĢ zamanı iktidarda olan
Ġttihat ve Terraki partisinin mesul kiĢileri memleket dıĢına kaçmıĢlardır.
Kasım ayında Ġstanbul, denizden ve karadan düĢman iĢgalcilerinin
törenlerine sahne olmuĢtur. Özellikle mütarekenin 7. maddesine göre
"itilaf devletleri kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durum çıktığı
taktirde herhangi bir stratejik noktayı iĢgal edebileceklerdi" hükmü
konulduğu için bundan en geniĢ anlamı ile uygulama yolu açık
bulunuyordu. Osmanlı Hükümeti ise tamamen acz içinde idi. "21 Aralık
1918'te PadiĢah,Kanun-u Esasi'nin 7. maddesinin kendisine tanıdığı hakka
dayanarak Meclis-i Mebusan'ı fesh ettiğini ilan etti." Ancak yine de
Kanunu Esasi'ye göre yeni seçimlerin 4 ay içinde yapılması ve bunun da
ilanı gerektiği dikkate alınmamıĢ oldu. Böylece MeĢruti idare yani
denetimli parlamento rejimi Osmanlı Devleti bünyesinden süresiz olarak
kalkmıĢ oluyordu.
DIġSES: 1918 yılının son iki ayı Osmanlı için askeri ve siyasi kuvvet ve
hakimiyetini yitirmiĢ bir durumdadır. Buna karĢın Ġstanbul'da bulunan
bazı kuvvetler bir araya gelerek bir Milli Kongre toplamıĢlar ve
yayınladıkları bildiri ile milli birlik cephesi kurulmasını öngörmüĢtür. Ancak
iyi niyetle harekete geçen bu teĢebbüsün devamı sağlanmamıĢtır. Yine
40
bu
yılın
son
aylarında
memleketin
çeĢitli
bölgelerine
ayrı
ayrı
teĢkilatlandıracak cemiyetler kurulmakta idi. Ġzmir'de Müdafaa-i Hukuk-u
Osmaniye (26 Kasım 1918); Edirne'de Trakya PaĢaeli (1 Aralık 1918) gibi
1919 yılında da birçok cemiyetler kurulmaya devam edecektir. ĠĢgaller ise
daha yoğun bir hale gelecek; Ege sahillerinde Ġzmir'e Yunanlılar'ın kuvvet
çıkarması yapılırken (15 Mayıs 1919) itilaf donanması onları arkadan
destekleyecektir. 1919 yılında bir taraftan da yeni siyasi partiler
kurulurken yine bölgesel kurtuluĢ çarelerini aramak için kurulan
cemiyetler çoğalmaktadır. Mondros mütarekesi itilaf devletlerinin lehine
en geniĢ anlamıyla uygulanmaktadır. 1920 de imzalanacak Sevr
müdahalesi bu parçalanmayı ancak tasdik edecektir. Osmanlı hanedanı
ve hükümeti sanki galip devletlerin isteklerini yerine getirmek için iktidar
mevkiindedirler. Memleketin asıl sahibi Türk halkı baĢsız bölünmüĢ, kuĢku
içinde umumi durumu hoĢ görmeyen bir haldedir. KurtuluĢ ve istiklal
fikirleri ancak bölgesel ayrılıklar içinde düĢünebiliniyor. Halbuki bilindiği
üzere küçük siyasi kuruluĢların ömrü uzun değildir. Memleketin Batı ve
güney bölgelerinde silahla karĢı konmaya baĢlanmıĢtır. Fakat sayıca çok
ve teçhizat itibariyle üstün düĢman kuvvetleri karĢısında geri çekilmeler
hep Anadolu içlerinedir. Bir taraftan memleketi kurtarmak için olan bu
hareketler ve yer yer teĢkilat kurulması müspet bir geliĢme ise de diğer
taraftan dıĢ devletlere güvenen ve buna dayanarak yine memleketi
bölünmelere götüren uğraĢmalar faaliyettedir. Bu çeĢitli fikir ve yönde
çalıĢan
grupların
çoğunluğu
Ġstanbul'da
ki
merkezlerinden
idare
edilmektedir.
SONUÇ: ĠSMAĠL KAHRAMAN: I. Dünya savaĢı sırasında gerek Osmanlı
Ġmparatorluğu'nun
siyasal
hayatına
ve
gerek
savaĢın
güdümüne
41
baktığımızda Ģöyle bir durum görmekteyiz. Bu dönemde iktidar gelen
partiler siyasal hak ve özgürlükleri bir amaç olmaktan çok bir araç ;
iktidara en kısa yoldan gelme aracı olarak görmüĢler ve bir an önce
iktidarı elde edip onun nimetlerinden yaralanmaya yönelmiĢlerdir.
Özellikle Ġttihat ve Terakki'nin gitgide "tek adam yönetimi"ne, Enver paĢa
liderliğinde ki kurduğu fiili egemenlik sonucu Osmanlı Ġmparatorluğu'nun
büyük savaĢa girmesi bir emrivaki ile gerçekleĢmiĢ; savaĢ kararı iktidar
partisinin içindeki diğer unsurların kabinenin ve hatta Meclisin bile
denetimi olmaksızın bir emrivaki ile alınmıĢtır. AnlatmıĢ olduğumuz
olaylar Osmanlı Ġmparatorluğu'nun hazırlıksız ve ani biçimde savaĢa
girmesine yol açan Alman gemilerine geçiĢ izni verilmesi, Karadeniz'e
çıkıĢ izni ve Sivastopol ve Odessa'nın top ateĢine tutulması gibi olaylarda
Enver paĢa dıĢında hiçbir merciin denetim ve hatta müzakere yetkisi bile
yoktu. Ülkenin siyasal hayatı kadar savaĢın güdümüde demokratik
olmayan yöntemlerle tek adam Enver PaĢa egemenliğine tabii idi. Oysa
Mustafa Kemal Osmanlı'nın hazırlıksız olarak savaĢa girmesine karĢı
çıkmıĢ; ordunun siyasete karıĢtırılmasını eleĢtirmiĢ ve baĢlangıçta ittihat
ve Terakki içinde yer almasına rağmen onun politikasına muhalefet
etmiĢtir. Ancak unutulmayacak bir gerçek var ki Türk Halkı bu savaĢtan
da alnının akıyla çıkmıĢtır. Osmanlı Ġmparatorluğu'nun yıkılıp yokoluĢunu
ve yıkıntıları üzerinde yeni bir bağımsız Türk Devleti'nin kurulmasını
hazırlayan I. Dünya SavaĢı, dünya tarihi açısından olduğu kadar, Türkiye
açısından da büyük önem taĢır. Bu savaĢın çıkıĢı, olayların büyük bir
savaĢa doğru akıĢı, Osmanlı Ġmparatorluğu'nun bu savaĢa sürükleniĢi,
tarihsel bir geliĢimin bir sonucudur. Bu savaĢ, Fransız Devrimi ve 25 yıla
yakın süren devrim savaĢlarının meydana getirdiği politik, sosyal ve
ekonomik geliĢmelerin devamlı ve doğal sonucu oldu. Almanya Türkleri
42
Almanya Türkleri Toplam nüfus 3.000.000 Önemli nüfusa sahip bölgeler
Frankfurt,
Berlin,
Köln,
Hamburg,
Düsseldorf,
Münih,
Stuttgart,
Mannheim Dil -Ana dil: Türkçe -Ġkinci dil: Almanca Din Ġslam Ġlgili etnik
gruplar Türk halkları
ĠSMAĠL KAHRAMAN: Geçtiğimiz 40 yıl içerisinde Türkiye'den Almanya'ya
3 milyon civarında insan göç etmiĢtir. Ekonomik alanda olduğu gibi
kültürel alanda da kendisini gösteren bu azınlığa Almanya Türkleri,
Gurbetçiler ya da kullanımı artık pek yaygın olmayan çeĢidiyle Almancılar
denir. Avrupa'daki Türkler ya da Avrupalı Türkler ise genel terimiyle
Türkiye'den Avrupa'ya göç eden insanlara denir. Almanya'daki Türk
nüfusunun tanımı oldukça karmaĢıktır. Ġlk baĢlarda Almancılar diye
tanımlanan grup, bu sıfatı günümüzde aĢağılayıcı bir anlam kazandığı için
artık benimsememektedir. Gurbetçiler tanımı ise özellikle yeni kuĢak
tarafından benimsenmemektedir, çünkü yaĢadıkları ülkede kalıcı konuma
geçmiĢ, değiĢik meslekleri ifa eden ve bazıları yaĢadıkları ülkenin
yurttaĢlığına geçen insanlardır. Almanya Türkleri kavramı ise, bu
topluluğun anlamını en doğru biçimde karĢılamaktadır, dolayısıyla Türkiye
Cumhuriyeti'nin bu kavramı resmi olarak kullanması talep edilmektedir.
Almanya'da Almanca olarak öncelikle yabancı misafir iĢçi (Gastarbeiter)
olarak adlandırılmıĢlardır. Alman toplumu, Almanya'ya iĢçi alımı ile gelen
insanları sadece iĢ için gelen misafirler olarak görmüĢlerdir. Bugün
küreselleĢmenin etkisiyle ve de buna bağlı olarak sosyal anlayıĢın
geliĢmesiyle
yabancı
vatandaĢlar
(Ausländische
Mitbürger)
olarak
sıfatlandırılmaktadırlar. Tarihçesi DIġSES: Ġlkler Osmanlı devletinin
meslek eğitimi için yolladığı ve Alman sanayisinde eğitim gören ve
özellikle savunma sanayisinde çalıĢmıĢ olan Türklerdir.1960'larda iĢ
43
gücüne ihtiyaç duyan Almanya, daha önce Ġtalya, Ġspanya, Portekiz ve
Yunanistan gibi ülkelere kapılarını açmıĢ ve sonunda Türkiye'deki
insanlara da göç imkanı tanımıĢtır. Esas olarak bu göçmenlerin
Almanya'daki maddi durumları Türkiye'dekilere göre daha iyi bir
konumdaydı. Amaçları çalıĢıp, para biriktirerek Türkiye'ye kısa bir süre
içinde geri dönmek olan bu grubun çok az bir kısmı Türkiye'ye geri
dönmüĢtür. Büyük bir çoğunluğu ailelerini Türkiye'den getirterek
Almanya'da yaĢamaya devam etmiĢlerdir. Ancak Almanya 1973'te
göçmenlere kapılarını kapatmıĢtır. Buna rağmen Türkler, ya yasa dıĢı
yollardan sığınma amacıyla ülkeye giriĢ yapmaya devam etmiĢlerdir.
1980'de Türkiye'ye geri dönmeleri amacıyla yapılan mali yardımlar da bir
sonuç getirmemiĢ, göç sürmüĢtür. Almanya'daki göç sorununun en büyük
sebebi olarak, Almanya'nın ABD ve Avustralya'nın aksine kendisini bir
"göç ülkesi" olarak görmemesi ve de uyum için gerekli önlemleri
baĢından almaması gösterilmektedir. Türkiye'den göç eden göçmenler
Almanya'da kendilerini birçok alanda göstermiĢ, özellikle kültür ve
ekonomi alanlarında etkin olmuĢlardır. Anayurtlarına olan bağlarını
Türkiye'ye yaptıkları yıllık tatillerle koparmamıĢlardır. Türk basınını ise
gerek televizyondan gerekse gazetelerden izlemekte olup, birçoğu,
Hristiyan yaĢam biçiminin hakim olduğu Almanya'da, Ġslamî değerlere
göre yaĢamayı sürdürmektedir. Solingen katliamı ĠSMAĠL KAHRAMAN:
29.05.1993 günü ırkçı almanların saldırıları Solingen Ģehrinde doruk
noktayı
buldu.
Irkçı
gençlerin
kurban
seçtikleri
komĢuları
Türk
soydaĢlarımızın evini kundaklanarak, 5 Türk'ün alevler arasında ölmesine,
genç ailesinin diğer ferdlerininde ağır yaralarla canlarını kurtarabilmesine
sebep olmuĢlardır. Komuoyunu ve özellikler Almanya'daki Türkleri
gelayana getiren olaydan sonra tutuklanan ırkçı gençlerin aldıkları
44
cezalar, Türkler arasında memnuniyet yaratmadı. 24 yaĢındaki Markus G.
5 kez cinayetten, 14 kez ölüme teĢebüsten ve yangın çıkarmaktan 15 yıl
hapise, 18 yaĢındaki Felix K., Christian R. (19) ve Christian B. (22)
gençlik kanunun verdiği en ağır cezalarla 10 sene hapise mahküm
oldular. Cezaları daha sonra 1997 de Federal Üst Mahkemede tescil
edildi. Sanıklar Genç ailesine tazminat ödemeye mahkum edilmiĢ
olsalarda, bu tazminat sanıkların halen cezaevinde olmaları veya
gelirsizlik ve ikametgahının bellirsizliği sebebi ile tahsil edilememektedir.
Cezalarını çeken 3 sanık tahliye oldular. Genç ailesinin acılarına rağmen
her iki toplumun barıĢcıl yaĢama çağrıları sonucu Mevlüde Genç'e liyakat
madalyası verildi. Almanya'daki Türk toplumu
ĠSMAĠL KAHRAMAN: 2006 Dünya Kupası için Berlin Neukölln'de elde
hazırlanmıĢ sembolik bir Alman-Türk bayrağı. 10.000 adet basıldığı
söylenmektedir.Almanya Türkleri 1960 ve sonrasında iĢ bulmak amacıyla
gittikleri Almanya'da günümüze dek sayıları katlanarak yaĢamıĢlardır ve
Ģu anda 3'ncü nesile ulaĢmıĢlardır. Almanya Türkleri heterojen bir
gruptur. Türk Devleti bütün vatandaĢlarını Türk olarak tanımladığı için,
bu tanım içinde bazı farklı etnik kimlikleri de barındırır. Ancak bu grubun
hemen hemen hepsi Türkçeyi ana dil olarak konuĢur. Almanya'da, Kıbrıs,
Suriye ve Balkanlar'dan giden, bu ülkelerin vatandaĢlığında olan Türk
kökenliler de bulunur. DIġSES: 1974 senesinde Almanya'nın petrol
kırizinden sonra getirilen göçme yasağından sonra, Türk vatandaĢları
evlenme, aile birleĢimi, kaçak veya ilticai sebeplerle genede bir yollarını
bulup gelmiĢlerdir. Alman devleti bunu takip eden senelerde, yeniden
düzenlenen iltica, göçmen ve vatandaĢlık yasaları ile bu akımı engellemek
için yasal baraj koymaya çalıĢmıĢdır. Ġltica etmek isteyenlerin baĢ listesini
45
bugüne kadar Türk vatandaĢları çekmektedir. Federal Almanya Ġstatistik
Dairesinin 2002 sayılarına göre, Almanya'da yaĢamakta olan Türkiye
Cumhuriyeti vatandaĢlarının sayısı 1.912.200 olarak verilmektedir. Bu
sayılara 2002 sonuna kadar Alman vatandaĢlığına geçmiĢ olan toplam
565.766 kiĢiyi de eklemek gereklidir. Bu durumda Almanya'daki Türk
nüfusunun 2.477.966, buna istatiki bilgilerin güncel olmadığından yola
çıkarak tahmini 100.000 daha eklersek, 2,5 milyondan fazla olduğu
söylenebilir.
Almanya'ya
adlandırılmıĢlarsa
da,
bu
ilk
gittiklerinde
ülkede
geçici
'misafir
iĢçi'
olmadıklarını
olarak
söylemek
mümkündür. Bugüne kadar 620 bin Türk vatandaĢı (Alman Ġstatistikler
Dairesi) Alman vatandaĢı statüsündedir. Alman vatandaĢlığına geçiĢ ile
Baden-Württemberg eyaleti "vicdani test" yasasını 1 Ocak 2006'da
yürürlüğe
koydu.
Müslümanların
namus
cinayetinden
eĢcinselliğe,
tartıĢmalı konulara yaklaĢımını ölçen test, ayrımcı ve aĢağılayıcı
bulunuyor. Demografi Türkler Almanya'da hemen hemen her önemli
Ģehirde yoğun bir Ģekilde yaĢamakla birlikte, sanayi merkezlerinde
sayıları daha yoğundur. Frankfurt, Berlin, Köln, Hamburg, Düsseldorf ve
Münih Türk azınlığın yaĢadığı Almanya Ģehirlerinin baĢlıcalarıdır. Din
Heterojen bir grup olduklarι için mezhep farklılıkları da bulunmaktadır,
Gayri müslim (Süryani, Yezid vs.) eski Türk vatandaĢların çoğunluğu
Almanya'ya ilticacı statüsü ile geldiklerinden ve bulundukları sosyal ve
dini konumları sebebi ile en kısa zaman içinde Alman vatandaĢlıklarına
kavuĢuyor. Bu yüzden Almanya'daki Türk toplumunun içinde herhangi bir
faal faaliyet içinde değildirler. Din ve camii Almanya'da yaĢayan Türk
toplumu için önemli bir rol oynamaktadır. Almanya'nın Ġslamiyeti resmi
din olarak kabul etmediği ve özerk statüsü bulunmadığı için dernek
kanunlarının
verdiği
imkanlarla
dernek
çatısı
ve
sıfatı
altında
46
düzenlenmekte. Satın alınan, bina, depo veya atıl fabrika binalarına
yapılan düzenlemelerle dini ihtiyaçlar giderilmeye çalıĢılmaktadır. Diyanet
iĢlerinin
desteklediği
Diyanet
ĠĢleri
Türk
Ġslam
Birliği
(DĠTĠB)
organizasyonuna üye binlerce Türk vatandaĢı vardır. Bu organizasyon
Türkiye'nin anayasal düzenine bağlıdır. Bunun yanında diğer uçlara
yönelik organizasyonlar olup, en baĢında Milli GörüĢ ile binlerce üyesi
vardır. Alman Anayasayı Koruma TeĢkilatı, Milli GörüĢü devamlı izlemekte
ve
Alman
Anayasayısını
tehdit
edici
olarak
sınıflandırmaktadır.
Almanya'da daha aktif olan bir Alevi toplumu bulunup, çeĢitli Ģehirlerde
bulunan Cemevleri ile sıkı bir organizasyona giriĢmiĢlerdir. Bu zamana
kadar birçok milletin dağılmıĢ Ġslamî dernekleri 4 büyük Ġslam
federasyonları altında toplanmıĢlar. Alman hükümetinin kendi karĢılarında
bir muhatap olacak Ġslam Kurulunun kurulabilmesi için 2007 senesinde
toplanan 4 büyük Ġslami federasyon ortak çalıĢma ve adım atma kararı
aldı. Bu kurul daha sonra Alman hükümeti ile ilk toplantısını Eylül 2006'da
Federal ĠçiĢleri Bakanı Dr. W. Schäuble'nin büyük özverisi ile yapmıĢtır.
Bu konferans 15 Ġslamî federasyon temsilcisi, 15 eyalet ve hükümet
temsilcilerinden oluĢtu. Konferansta Alman müslümanlarla Ahmediye
cemaati
bulunmadılar.
Alevi organizasyonunda bir Ġslamî toplum
temsilcisi olarak davet edilmesi ve katılması da kayda değer bir bilgidir.
Milli GörüĢ, "Siyasi Ġslam" tarzı sebebi ile konferansa çağırılmamıĢtır.
Konferansa katılan organizasyonlarin temsilcileri: • Bekir Alboğa, Mehmet
Yıldırım, DĠTĠB • Ayyub Axel Köhler, Alman Müslümanları Merkez
Kurultayı • Ali Kızılkaya, Almanya Cumhuriyeti Ġslam Kurultayı • Ali
Toprak, Almanya Alevi Cemaati • Mehmet Yılmaz, Ġslami kültür
merkezleri Ġkinci Almanya Ġslam konferansı Mayıs ayının baĢında Alman
47
hükümetinin baĢkanlığında toplanmıĢ olup somut sonuçlar vermeden
bitmiĢtir. Berlin Duvarı
ĠSMAĠL KAHRAMAN: Berlin Duvarı (Almanca:Berliner Mauer) Doğu
Almanya vatandaĢlarının Batı Almanya´ya kaçmalarını önlemek için Doğu
Alman meclisinin kararı ile 12 Ağustos 1961 yılında yapımına baĢlanan 46
km uzunluğundaki duvar. 9 Kasım 1989'da Doğu Almanya'nın, isteyen
vatandaĢlarin Batı'ya gidebileceğini açıklamasının ardından yıkıldı. YapılıĢı
DIġSES: 2. Dünya SavaĢı´nın bitiminde savaĢı kaybeden Almanya ve
baĢkenti Berlin iĢgal kuvvetlerice Amerikan, Fransız, Ġngiliz ve Sovyet
bölgesi olarak 4'e bölündü. Kısa süre sonra Batı ittifakı benzer Ģekilde
olan yönetim birimlerini birleĢtirdi ve tek bir yönetim bölümüne dönüĢtü.
Sovyetler ise bu birleĢmeye karĢı çıktı. Batılı iĢgal kuvvetleri Versailles'ten
ders almıĢ ve Almanya´yı tekrar inĢaya giriĢmiĢken Sovyetler intikam
duygusuyla hareket etti ve Doğu Almanya´daki Almanları cezalandırmaya
giriĢti. Ekonomisi çok kötü, siyasi yönetimi aĢırı otoriter olan Doğu
Almanya'dan Batı'ya kaçıĢlar baĢlamıĢtı. Sovyetlerden kaçıĢ büyük ölçüde
Berlin'den gerçekleĢiyordu. Zamanla tel örgü ve mevzuat değiĢiklikleri de
batıya kaçıĢı engelleyemez duruma gelmiĢti. Sovyetler, Batı Berlin'i
Sovyetlerin içinde bir fesat yuvası, kapitalizmin kalesi, karĢı propaganda
merkezi olarak gördüğü için Berlin Duvarı'nı örmeyi çözüm olarak
benimsedi. Duvarın kendisi 1961'de kurulmuĢtur ancak Doğu ile Batı
Almanya arasındaki katı sınır daha 1952'de çizilmiĢti. Amaç, sistemin
ihtiyaç duydugu ama sisteme ihtiyaç duymayan eğitimli ve genç
insanların kaçmasını engellemekti. Ancak yalnizca Berlin metrosu yoluyla
1955 yılına kadar 1950'lerin baĢında büyük bir ekonomik büyüme
48
yakalayan Batı Almanya'ya 270.000 insan kaçmıĢtır. Berlin Duvarı bunun
üzerine dönemin SED lideri Walter Ulbricht'in bir Ģeyler yapılması
gerektiği konusunda Sovyet liderlerine danıĢması ve onaylarını alması
sonucu kurulmuĢtur. Duvar Doğu Almanya‟nın gittikçe daha da kötüleĢen
ekonomisine ek olarak, genç ve eğitimli kesimin de Batı Berlin‟e sürekli
geçiĢ yapmasıyla (1949-1961 yılları arasında sayıları 2.6 milyonu
bulmuĢtur), Doğu Almanya meclisinin kararıyla 12-13 Ağustos 1961‟de
bir gecede örülmüĢtür. Planları tamamiyle gizlilik içinde gerçekleĢmiĢtir.
Öyle ki SED genel sekreteri Walter Ulbricht‟in 15 Haziran 1961‟de, Doğu
Berlin‟deki bir konferansta Batı Berlinli muhabir Annamarie Doherr‟in
sorusuna verdiği yanıtta geçen “Niemand hat die Absicht, eine Mauer zu
errichten” (kimsenin bir duvar inĢa etmeye niyeti yok) cümlesi bunun
açık kanıtıdır. Duvarın ilk oluĢturulan hali geçiĢleri engellemeyince
yükseltilmiĢ mayın tarlaları köpekli askerler gözcü kuleleriyle geçiĢ
tamamen engellenmiĢtir. 1961 yılında Berlin Duvarı'nın yerine önce tel
örgu çekildi. Daha sonra bu örgünün yerine bugün bilinen Berlin Duvarı
inĢa edildi ve bu tel örgü duvarın üstüne tekrar çekildi. Doğu ve Bati
Berlin'in arasındaki bu duvar, aslında biri 3.5 digeri 4.5 metrelik iki çelik
parçadan oluĢuyordu. Doğu tarafına bakan duvar kacmaya yeltenecek
insanların kolay görünmesi için beyaza boyanmıĢtı. Buna karĢılık Batı
Almanya'ya bakan taraf ise grafiti ve çizimlerle doluydu. Doğu kısmında
duvar boyunca yerde çelik kapanlar ve mayın tarlaları bulunuyordu; her
iki tarafa da yüksek gözetleme kuleleri ve lambalar konmuĢtu. Doğu
tarafında motorsikletli ve yaya polisler ve köpekler de kontrol halindeydi.
Tüm bu kontrol ve gözetlemelere rağmen, yaklaĢık 5000 kiĢi tüneller,
evde yaptıkları balonlar ve bunun gibi yollarla, Dogu'dan Bati'ya kaçmayı
baĢardı.
49
YıkılıĢı ĠSMAĠL KAHRAMAN: 1989 yılı baĢlarında Alman Demokratik
Cumhuriyeti Hükümeti, isteyen Doğu Almanya vatandaĢlarının Sovyetler
Birliği dahilindeki diğer Doğu Bloku ülkelerine geçiĢ yapabilmesine izin
verdi. Bu iznin çıkmasıyla beraber binlerce Doğu Alman vatandaĢı
Polonya,
Çekoslavakya,
Macaristan,
Yugoslavya
gibi
ülkelerin
baĢkentlerine akın etti ve buralarda bulunan Amerikan, Ġngiliz, Fransız
büyükelçiliklerine sığındı. Daha sonra da bu sığınmacılar özel trenlerle
Doğu Bloku dıĢındaki ülkelere kaçmaya baĢladılar. KaçıĢın bu kadar
yoğun olduğu bir durumda Dogu Almanya Hükümeti duruma bir çözüm
bulmak için toplandı. Burada yaĢayan insanlar artık bu Ģekilde zaten
Doğu Almanya'dan kaçabildiklerine göre duvarın bir anlamı kalmamıĢtı.
Doğu Alman hükümeti, duvarın kaldırılmasına onay vermiĢti. 9 Ağustos
1989'da bu kararı halka açıklamak üzere bir basın toplantısı düzenlendi.
Karar açıklandığı andan itibaren duvarın iki tarafında yüz binlerce insan
birikmeye baĢladı. Gece yarısına doğru hükümet ilk olarak Brandenburg
Kapısı'ndan baĢlayarak barikatları ve geçiĢ önlemlerini kaldırdı. Her iki
Almanya tarafından yaklaĢan insanlar duvarın üzerinde buluĢtular. Ġnsan
seli bir saat içinde yüz binlere ulaĢtı ve ardından Batı tarafından gelen
dozerlerle duvar tamamen yıkıldı. Alman Demokratik Cumhuriyeti de
duvardan sonra çok fazla dayanmamıĢ, 13 Ekim 1990´da resmen sona
ermiĢtir. Duvar yıkıldıktan bir süre sonra yapılan ankette halkın bir
kısmının duvar yıkılmadan önce daha memnun olduğu görülmüĢtür.
Bunun baĢlıca sebeplerinden birisi, Doğu tarafında insanların eğitim,
sağlık gibi hizmetleri parasız alıyor olması ve sosyalizmin nispeten eĢit
koĢullar sağlıyor olmasıydı. Duvarın yıkılmasıyla beraber bu tarz
hizmetlerin eksikliği duyulmaya baĢlandı, Batı Almanya'nın kapitalist
50
sistemine
ve
rekabet
ortamına
uyum
güçlükleri
yaĢandı.
Batı
tarafındakiler ise Doğu'nun yapılandırılmasına yönelik ek vergilerden
rahatsızlık duymaktaydılar. Ġki Almanya'nın birleĢmesinden sonra Batı
Almanya'dan ve uluslararası sermaye çevrelerinden Doğu'ya sermaye
akıĢı gerçekleĢti. Emeğin daha ucuz olduğu bu bölgelerde ücretler hala
Almanya'nın batı bölgelerine göre daha düĢük seyretmektedir. Halen,
Almanya'nın en yüksek iĢsizlik oranları Doğu Ģehirlerindedir. Sosyalizm
döneminde iĢsizlik gibi bir soruna sahip olmayan Doğu Almanya
vatandaĢları, duvarın yıkılmasıyla birlikte kapitalist ekonominin farklı
koĢullarıyla karĢı karĢıya kaldılar.
BAġKENT BERLĠN ĠSMAĠL KAHRAMAN: Berlin, Almanya'nın baĢkenti ve
en büyük Ģehridir.II.Dünya SavaĢı öncesinde 4.3 milyon kiĢinin yaĢadığı
Ģehirde 2005 itibariyla 3.4 milyon kiĢi yaĢamaktadır. Berlin, kuzey
Almanya'da, Spree ve Havel nehirlerinin arasındaki kumluk bölgeye
kuruludur. 1949'dan 1990'a kadar Doğu ve Batı Berlin olarak ikiye
ayrılmıĢtı. Aradaki duvara da (Berlin Duvarı) sonradan utanç duvarı
denmiĢtir. Tarihçe
DIġSES: Kasım 1989'da Doğu ve Batı kısmı ikiye ayıran duvar yıkıldıktan
sonra Berlin tekrar bir bütün olmuĢtur. Berlin'in doğu tarafında yoğun bir
restorasyon
yaĢanmaktadır.Kenti
ikiye
bölen
Spree
Nehri'nin,
iki
kıyısında, Cölln ve Berlin adlı iki balıkçı köyü olarak bölünmüĢ bir halde
iken ilk kez 1307 yılında birleĢti. Brandenburg'un (sonra Prusya'nın)
baĢkentiydi. 18. yüzyıla kadar o kadar mühim bir Ģehir değildi. Ancak
Prusya'nın güçlenmesi sürecinde kuzey Almanya, sonra Avrupa'nn bir
siyasi,
iktisadi
ve
kültürel
merkezi
oldu.
1871
yılında
Alman
51
Ġmaparatorluğu'na bağlandı, Hitler zamanında harabeye döndü, müttefik
devletler tarafından iĢgal edildi.Ġkinci Dünya SavaĢı'ndan sonra Ģehir
Doğu ve Batı Berlin olarak ikiye ayrılmıĢtır. Kentin imparatorluk merkezi
Mitte'de doğuda kaldı. Berlin'i inĢa eden mimar Karl Friederich Schinkel'in
tasarladığı binalar, büyükelçilikler, saraylar, müzeler hep o tarafta kaldı.
Türkiye'den çalınan Bergama Sunağı'nın sergilendiği dünyanın en önemli
müzelerinden biri olan Bergama Müzesi , Cölln ile Berlin'i birleĢtiren
anlaĢmanın yapıldığı St. Nicholas Kilisesi de Doğu Berlin'de kaldı. Kent
tekrar birleĢtiğinde Berlin her Ģeyin çiftine sahip oldu. Ġki parlamento
binası, iki büyük üniversite, iki büyük havaalanı, iki kent merkezi ve iki
Mısır müzesi. Kültür
DIġSES: Müzeler Adası, Kültür Forumu ve Dahlem'deki müze ve
koleksiyonlar dünya çapında önem taĢıyor. Berlin, sanat alanında da
dünyanın en önemli Ģehirleri arasında. Üç opera, Filarmoni, birçok tiyatro,
konser salonu ve kütüphanenin yanı sıra; Berlin Film Festivali, festival
haftaları ve tiyatro günleri, tüm sanatseverleri Berlin'e çekiyor. Berlin
Almanya'nın sadece politik baĢkenti değil, aynı zamanda da kültür
baĢkentidir. Berlin'de birçok müze bulunmaktadır. Özellikle kentin
doğusunda yeralan Müzeler Adası (Museumsinsel) içinde Pergamon
Müzesi'de dahil, birçok müzeyi barındırmaktadır. Ayrıca kentte çok sayıda
sanat galerileri, tiyatrolar vs. vardır. BaĢlıca müzeleri ve turistik yerleri: •
Berliner Fernsehturm; televizyon kulesi • Pergamon Museum; Bergama
Arkeoloji Müzesi (Ünlü Bergama tapınağı burdadır.) • Guggenheim Berlin
• Alte Nationalgalerie; Eski Ulusal Müze (sanat müzesi) • Bodemuseum •
Schloss Bellevue; Bellevue Sarayı • Siegessäule; Zafer Sütunu • Kaiser
Wilhelm's Gedächtniskirche; savaĢta zarar görmüĢ Anıtkilise • Judisches
52
Museum; yahudi müzesi • Funkturm; radyo kulesi • Aquadom & Sea Life
Centre; akvaryum ve deniz müzesi • Museum für Kommunikation; iletiĢim
müzesi
•
Brandenburger
Reichstag\Bundestag;
Tor;
Ġmparatorluk
Brandenburg
Binası
/
Federal
Kapısı
Meclis
•
•
Gendermenmarkt; Jandarmalar Meydanı • Checkpoint Charlie Mauer
Museum ;Berlin duvarı ile ilgili tarih müzesi • Berliner Dom; Berlin
Katedrali • East-Side-Gallery; BarıĢ Anıtı • Holocaust-Mahnmal; Holocaust
Anıtı • KaDeWe(Kaufhaus des Westens); alıĢveriĢ merkezi • Deutsches
Technikmuseum; Alman Teknoloji Müzesi • Schloss Charlottenburg;
Charlotenburg Sarayı • Berliner Rathaus (1991'dan önce Rotes Rathaus);
belediye sarayı • Bundeskanzleramt; BaĢbakanlık • Museum für
Naturkunde; Doğa Bilimleri Müzesi • Filmmuseum Berlin; Film ve sinema
tarihi ile ilgili müze • Neue Synagoge Berlin; Yeni Sinagog (Almanya'nın
en büyük sinagoğudur) • Tiergarten; kentin en büyük parkı ve mesire
yeri
53
Download