9-U-/ W ~T7’r 11 SANAT SAHNELERİMİZDEN BİR OYUN Kastelli Kültür ve San'at Vakfı çalışmaları Türk HALDUN DORMEN: T iy a tro s u n u n «Kültür ve Sanat Vakfı dünü-bugünü bütün sanat ANLATAN: Vasfı Rıza Z O B U faaliyetlerini içine alacak Şair Ziya Paşa A dana'da binası yaptırmıştı nesilden bu vana herkesden iyi ros beyden öğendiğime göm: 188Ö Ocak ayında işe başlanâC Adana iklimi içinde tiyatro bina- / sının ahşap olmasını münasip gördü, lâzım olan keresteyi Toroslardan kestirip getirtti. Ke­ restelerin ve yapılacak olan in­ şaatın parasım vilayet ve bele­ diye bütçesinden ödetti. Usta ve işçileri hapishanedeki mah­ kûmlar arasından seçtirdi. Bi­ nanın plânını da kendisi yaptı ve tatbik etti. Bina, vilayet ko­ nağı karşısındaki polis karako­ lunun bulunduğu yerde idi Ya­ pının başında bulunarak üç gün içinde bitirtti.. Tiyatronun iç teşkilatı hak­ kında bir bilgi edinemedim, par­ ter kaç kişilik idi, localar var mı İdi bilmiyorum. Sanatkârları İstanbul'dan getirtmek mecburiyeti vardı. Paşa da öyte yaptı. Güllü Yakup efendinin Gedikpaşa'daki tiyat­ rosunda sanatçı olan İbrahim efendi isminde bir zatın baş­ kanlığında, kendisi ile beraber 14 kişilik bir heyet halinde, Hidivya! Şirketi vapuru He geldi­ ler Tabii önce Mersin’e ve ora­ dan da karayolu İle (tren hattı ya­ pılmış mı idi bilmiyorum) Adana’ya gittiler Ve böylece Türki ye’de ikinci yan resmi tiyatro kurulmuş oldu. Temsil edilen ifk piyesin adı (Aklı Evveb'di. Moliere’den bir adabte olduğunu tahmin ede­ rim. İkinci piyes (Riya’nın En­ camı) adım taşıyordu. Bunun da Moliere’ı'n (Tartüffe)'ünden adapte olduğunu biliyoruz. Ahmed Vefik Paşa aynı komediyi (Meraki) adı He düz yaz, o‘.*rak adapte etmişti. Ziya Paşa bu işi manzum olarak yazdı. Ö o r b k oyun sıratında (sol başta) Füsun ALTINOK Üçüncü gösteri Em el Sayın'ın Türk M üziği konseri, dördüncüsü ise Yaşar Kem al'in hatılacağı “ E debiyat G ecesi" olacak, En son Sah G öste­ risinde ise, balerin M eriç Süm en’in katılacağı “Bale D ünyası’’ adh gösteri sunulacak. Bütün bu Sah G österileri 23 defa olmak tizere 1 yıl içinde sergilenm iş olacak. anker Kastelli tamundan kurulan "K ültür ve Sanat V akfı" ilk çaUşmaJannt, 27 Kastm'dan itibaren sahnelenecek olan “ G eceye Se­ lam "adlı m utikaile başlatacak. K ültür ve Sanat Vakfenin m ahiyetini ve yapacağı çakşmaian, vakfın G enel Sanat Yönetm eni olan Haldun D orm en şöyle anlatıyor; “ Vakıf sadece tiyatro çalışmaları değil, hatun sanat kollarım içine alan çahşmalar yapacaktır, Sanatçı kadrosu da belirlenm em iştir. B öylece ba­ şarılı olan ve işini ciddiye alan her sanatçıya y er verebileceğiz. Bu vakfın kurulmasındaki en büyük amaç, sanat faaliyetlerine yen i bir h z ve soluk getirm ektir. Sanatçılarımızı mümkün olduğu kadar koru­ maya çahşacağtz. M esela genç bir sanatçıya burs sağlarken, yaşk bir sanatçıyı him ayem ize alabileceğiz. A ynen sanatseverleri yen i ve değişik sanat alaytan ile doyurmaya gayret sarfedeceğiz. Bütün bunlun gerçek¡eştirm ek bizim için en büyük mutluluk olacaktır. B Bu yıl yapacağımız çalışmalara gelince; İlk gösterim iz ‘ ‘G eceye Selam " adh müzikal olacak. Oyunu ben yazdım ve sahneye de ben koyuyontm . Oyunun konusu ise yine H isseli Harikalar Kumr-anyası'nda olduğu gibi tiyatroda geçiyor. Fakat bu defa, bir İstanbul tiyatrosu ve kişileri anla­ tılıyor. Oyunda toplam 22 sanatçı ve 16 dansçı yer ahyor. Bu sanatçılar arasında şu anda N evra S erezli Erol Günaydın, Suna Pekuysal, Hadi Çaman, Kartal Kaan. M ustafa Alabora, Zafer ön en v e H üseyin K at­ man i sayabilirim... A yrıca bir yıl boyunca “Sah G österileri’ ’ a d altında, değişik konu- HER YIL BİR JÜBİLE Bunların yanıstr- her yıl bir tiyatro sanatçısının jübilesini de yapacağız. Bu yıl ilk olarak ism etA y'ın jü bilesi gerçekleştirilecek. A yn ca bu yıl içim le 10-15 sergi açmayı plânhyoruz. Bu sergiler, plastik sanatlar; resim, karikatür ve tiyatro eskizlerinden meydana gelecek. Vakfın sanat faaliyetlerinin sonuncusunu da, sanat ve kültür yayınlan meydana getiriyor. İlk yakınlanacak olan kitabımız, Oben Güney'in, Ortaçağ'dan bu yana oynanan bütün yerli ve yabana oyunlar hakkında bil­ giler veren eseri olacak. B öylece vakıf olarak yayın hayatımızda da büyük bir boşluğu kapatmaya çalışacağız. Bu kitaptan başka yıl içinde 2 veya 3 kitap daha basmayı düşünüyoruz. Kısacası Sanat ve K ültür Vakfı, bütün bu faaliyetleri ile bir çeşit kültür bombası olacak. Caiışmatann hiç aksamadan ve en iyi şekilde gerçekleş­ m esi en büyük dileğimiz. İnanıyorum ki, vakfın çahşmakmyla birlikte sanat hayatımıza yepyen i bircanhhk gelecek . " Oyunun dram kahramanı olan Deli İbrahim, sanıldığı gibi deli değildir. Deli Mustafa’nın bütün kusurları İbrahim 'e aktarılmış ve adına da deli denilmiştir. Ayrıca Deli İbrahim’in ölümü boğdurul­ mak şeklinde olduğu için, kendi­ sini ölüme mahkum eden yönetici kadrosu, bir taraftan kendilerini temize çıkarmak, bir taraftan da Kösem Suitan’a yaranmak için Padişah İbrahim ’e "D e li” lâkabı­ nı takmışlardır. aTürkiye mutlu bir ümit dönemine girm iştir . Tiyatro da derlemp toparlanmak ve gelişmek ORHAN BAŞARAN: «Çocukları ço k seviyorum. O n la ra her za m a n için bu dönemden yararlanacaktır» Tarık BUĞRA güzel şeyler verm ek isterim» Tü r k a n oyunlarında yer alıyor. Sanatçı bu durumu şöyle açıklıyor: "Çocukları çok seviyorum, Oklara !ıer zaman iyi ve güzel şeyler vermek isterim Bu amacıma en iyi şekilde onlara sahneden seslenerek ulaşabileceğimi bildiğim için de, devamlı çocuk tiyatrolarında yer alıyo­ rum. Sunu başarabiliyor muyuz acaba? Bence bugünün çocuk tiyatroları kendileri­ ne düşen görevi tam oi3rak yerine ge­ tirmiyorlar. Seyircilerimizi herşeyden önce birer genç olarak ele almalıyız. Bu yüzdan de oyunların konularını daha iyi seçmeli­ yiz. Son zamanlarda sergilenen oyunlarda birtakım gelişmeler göze,çarpıyor. Eskiden seyircilerimizi “ Çocukturlar, oyunumuzu seyrederken gülsünler, eğlensinler yeter" diyerek değerlendirirdik. Fakat zaman geçtikçe anladık ki, bu çeşit oyunlar onları tatmin etmiyor. Daha gerçekçi ve daha ka­ liteli oyunları seyretmek İstiyorlar. Onğnı olan da btıdur zaten. Yarının seyirciler! şimdiden iyi bir şekilde yetiştirilirse, ti­ yatro terbiyesini alınış bir toplumun mey­ dana gelmesi de gerçekleşmiş olur.” Çocukları çok sevmesinin yansıra. bir­ takım zorluklar ve meehuriyetip1- de Orhan Başaran ın devamlı çocuk tiyatroların! baş- balaban teden ben küçük yaştaki seyircilerin faydalı, eğitici oyunlarla tiyatro gör­ güsü açısından daha iyi yetişmesi amaçla­ nır. Bu yüzden de hem oyun yazarları, hem de sanatçılar elbirliğiyle iyi ter düzeye var­ mak içtn ça,l5(riar. “T E R C Ü M A N $ A N A T ” ın bu hattaki genç sanatçısı, çocuklara ve çocuk tiyatro­ s u n a gönül vermiş bir sanatçı olan Orhan Başaran. Genç sanatçı tiyatroyu ve yaptığı çalışmaları şöyle anlatıyor: "1966 yılından itibaren amatör olarak tiyatro çalışmalarına başladım. 1978’de Ne­ jat Uygur Tiyatrosunda sergilenen "Napolyo n " adlı oyunla ilk profesyonel sanat ha­ yatıma adım atmış oldum. 1580 yılında, Akbank Çocuk Tiyatrosu’nda Erol Günaydın’ın yazdığı “ Bizim Masallarımız'’da rol al­ dım. 1981'de ise. Ali Poyrazoğlu-Korhan Abay Çocuk Tiyatrosu’nda sergilenen " B e ­ cerikli Kanguru ’da oynadım. Su yıl ise, Sanat ve Kültür Vakfı Çocuk Tiyatrosu’nda henüz seçimi yapıian bir oyunda ve Hababam Sınıfı" müzikalinde oynayacağım,” Orhan Başaran, daha riyziT' cnrıık Ö .y -/ -ââM« -. av, . k- ."i w ù ÿ i ï *2 ' -'KF >• •' ■ ^ d-- ’• - H ^ — - / - f " * 19.50 MAVİ BİLYE 20.30 HABERLER 20.50 HAVA DURUMU 21.05 BUYURUN BAKALIM 21.20 CESURLAR 22.15 SPOR 22.55 HABERLER 23.00 KAPANIŞ Orhan Başaran BİR SERAMİKÇİMİZ IŞIK ARIBURNU: «Çalışmalarımda folklorumuzdan örnekler ahyorumı/ eramik sanatımızda kendisine has karakteristik çalışma tarzı ve motifleri iie yeni bir ekol yaratan, duygu ve düşüncesini maharetli parmakiarı ile seramik çamurunda şekillendiren seramikçi Işık Arıburnu’nu "Sanat Sayfamızda" tanıya­ lım. 1969 yılından beri otuzu aşkın yurt içi ve yurt dışı toplu sergilere katılan, ayrıca dokuz şahsi sergi açan Işık Arıburnu Devlet Tatbiki Güzel Sanattan Seramik Bölümü mezunu. Seramikte yuvarlak sistem tekniğini genişleterek, iki boyut ye­ rine üç boyutlu çalışmayı benimsi­ yor, alışılmış kalıpların dışında ken­ dine has karakteristik çalışmaların­ da daha çok zengin Türk folklorunu ve günlük hadiseleri konu alıyor. “ Bence seramiğe giremeyecek, onunla biçimlendirilemeyecek hiç­ bir konu yoktur” diyen Arıburnu. şöyle devam ediyor: ‘ Günümüzde S seramik fabrikasyon olarak yapıl­ maktadır. Sanat seramiğinde sera­ mik hamuru el ile şekillendirilip, sa­ natçının kişiliğiyle birleşerek ger­ çekleşir. Benim çocukluğum Ana­ dolu’da geçti. Köy'ü ve yörük kadın­ larımızın renkli yaşantılarım onların takı ve elbiselerini, düğün ve bay­ ramlardaki oyun ve süslemelerini yakından inceledim. Bunlar beni çok etkiledi Seramik çalışmalarım­ da etkileri rahatça görülebilir. Ka­ rakteristik seramik motiflerimi ha­ muru yormadan, yıpratmadan özüne sadık kalarak işliyorum, ¿¡tinimde oluşturduğum motifleri o anki duygulanmla seramik hamurunda ger­ çekleştirmeye çalışıyorum. Çatış­ malarımda en çok etkilendiğim folk­ lorumuzu konu alıyorum. Meselâ Karadeniz oyunu HEYAMOLA, Ela­ zığ oyunu ÇAYDA ÇIRA, Asiye Nasıi Kurtulur oyununun etkisiyle ASİYE’lergibi.” Deli İbrahim 'in bir tek kusuru vardır. IV. Murat’ın trajik ölümün­ den sonra tahta çıkar çıkmaz öldü­ rülmek korkusundan kurtulmuş ve bazı eksikliklerini Cinci Hoca gibi saraya kapılanmak isteyen bir çı­ karcıyla örtmek istemiştir. Bu da zaten kendisinin boğulmakla neti­ celenen sonunu hazırlamıştır. Bir taraftan Det) İbrahim gibi bir padişah, bir taraftan da iktidar hırsını devletin ve milletin üstün­ de tutan bir Kösem SultanTn ibret dolu dramı oyunda yaşanır. Kısa­ cası oives bir delilikler manzume­ si değil, şuurla seçilmiş bir çılgın yoldur. Ve bu çılgın yolla, padişa­ hın başına gelen bir dramın göste­ risidir. Oyunun yönetiminde de. piye­ sin öteki mizansen uygulamala­ rında da zamanımızın hükümlerini gözden uzak tutmadık. Yukarıda da belirttiğim gibi, biz kendimizi tarihe hapsetmiyoruz. Bunu oyu­ numuzda herşeyimizle gösterme ye çalıştık. Bilhassa kostümler ha­ zırlayan arkadaşımız Türkân K a ­ fadar, yaptığı uzun çalışmalar so­ nunda, o günün kıyafetlerini bu­ güne uyarlamayı başardı. Böylece seyircinin zevkle seyredebileceği bir oyun meydana getiriimiş ol­ du..” Yeni tiyatro sezonu başlarken .S a n a tk â ıia ü a -b a a Lo ia ü -İb ta ı 20. 10 UYKUDAN ÖNCE H TERCÜMAN SANAT VE GENÇ SANATÇILARIMIZ Anhyoruz ki, paşayı böyle nümayişlerle korkutamamışlar.. O, binayı kurmuş, oyuncuları getirtmiş, piyesini hazırlamış, rejisörlüğünü yapmış ve sahne­ ye koymuştur. Kim gider böyle bir hava içinde tiyatroya... Hiç kimse... Vefik Paşa gibi burada da mecburiyetler koymak lâ­ zım . Temsiller haftada İki gece oynanacak. Bütün memurlar bir ücret edenrıori-'.n nautlaka Uya' roya gelecekler. Halkın pars vereb lecek kısmı tam biief ala­ cak. Biraz yoksulu yarı para ile girecek.. Ziya Paşa ve tiyatrosu hak­ kında. 1931 de Adana maarif emini bulunan İsmail Habib Sevük çıkardığı mecmuada ve Refik Ahmed Sevengil’in (Tan­ zimat Tiyatrosu) eserinin 139. sayfasından itibaren de, Ziya Paşanın tiyatrosuna dair daha başkaca bügiier vardır. TV’DE BUGÜN arbiye M uhsin Ertuğrul Ti­ yatrosunda t Ekim'den itiba­ ren oynamaya başlanan “ Deli İb­ rahim ” ilgiyle takip ediliyor. Oyunu A.Turan Oflazoğlu yaz­ dı ve Engin Uludağ sahneye koy­ du. Yönetmen Engin Uludağ önce kendisini tanıtmakla başladığı ko­ nuşmasında, daha sonra ovunun değerlendirmesini da şöyle yaptı: “ 1962 yılından beri Şehir Ti­ yatrolarında yönetmen olarak çalı­ şıyorum, Şimdiye kadar 20 ye ya­ kın oyun sahneye koydum. Bilhas­ sa Türk yazarlarının oyunları üze­ rinde çalışmayı tercih ediyorum. Bugüne kadar ise en çok A.Turan Oflazoğlu ile çalıştım. Deli İbra­ him, yazarın sahneye koyduğum 4. esori oluyor. Pazartesi gecelerini ise sinemaya ayınyonu. Bugüne kadar ülkemizde görülm em iş olan filmler, A tilla D orsay’ın yönetim inde halkımıza sunu­ lacak. Vakfın yapacağ diğer çahşmalar ise şöyle sıralanabilir; Çocuklar için, Hadi Çaman in yazdğı müzikli bir oyun, Arahk sonundan itibaren Çocuk Tiyatrosunda oynanm aya başlanacak. - BU YIL YAPILACAK ÇALIŞMALAR Adana halkının taassubu BursalIları bastıracak kadar ko­ yu... Yaptırdığı hastaneyi, okul­ ları, yollan görmeyecek kadar gözlerine perde inenler, şeyh­ lerden, hocalardan tiyatro aley­ hine hükümler almış, bunların yazılı olduğu kağıtları sokak du­ varlarına asmışlardır. him Efendinin resmini Taha To- .. „fos oey i.üJsoteks i yc nu naau^ör.— dom. Genç bir, adam. Kayserili. imiş. Daha evvel Güllü Yakup . '’efendinin tiyatrosu sanatçıiarından olduğunu söylemiştim. Bilindiği gib‘ Yakup Efendi de Kayserili idi. Belki de bundan dolayı Yakup Efendinin teşviki ile tiyatrocu olmuş ve Gedikpaşa'da çalışmıştır. Evladı ve geli­ ni, Cumhuriyet Devieti’nin yüksek mevkilerine ulaşmışlar, ama babalarının oyunculuğun­ dan ulanıp, onun hakkında bize hiçbir bilgi nakletmemişlerdir. Soruşturmalarımdan bu sonuca vardım. Paşa, hükümet konağında memurlar için bir Fransızca kur­ su açtı, Tiyatroya gidiş gibi bu­ nu da mecburi kılmıştı. Adana’da ders verecek kadar Fran­ sızca bilen bir Türk yoktu. Bu ders için kendi öğretmenlik et­ mek istiyordu. Ama hastalığı ar­ tınca bu isteğini yerine getire­ medi. Fransızca öğretecek bir Hıristiyan hocayı (bereden bul­ dularsa) getirip tayin ettiler. DELİ İBRA H İM kınlan meydana gelen gösteriler sunacağız. Bu gösteriler 5 ayn konuda olacak ve herbitinin tamamlanmasından sonra tekrarlanacak. İlk Sah G österisi, A hm et T uğsuz’un “ Yeni B ir Gün B aşhyor" adh pop konseri olacak. Bu konsere, Füsun Önat, Fuat-Özkan İkilisi ve İb o gibi sanatçılar katılacak. İkinci Sah G österisinde, ünlü besteci Bardok'un 100. Doğum Yılı m ünasebetiyle, sanatçının eserlerinden meydana gelecek olan bir klasik konsere yer verilecek. Ş ffleni kiymem~8ösVufirfg ^ ^ DeH İbrahim’dendir sahne çalışmalar yapacaktır» üç giin içinde tiyatro air Ziya Paşa 1878'de 43 yaşında iken Adana Valisi oidu. Sundan evvel bulunduğu vilayetlerde yaptığı veya yap­ mak istediği ima: ve kültür işle­ rine burada da girişti. Köylere yol. köprü, şehir içine hastane, merkezde ve kasabalarda okul yaptırırken, bunlar kadar lü­ zumlu olduğuna inandığı bir ti­ yatro binası kurmayı, temsiller l verdirmeyi de ihmal etmemiştir. ~ Herşevi ve herkesi, birkaç*? ( < ğ T fT t i %s\ 1 iA ¡ £ > L K Orhan Başaran bir oyunda I I i I I I i I I L. Gerçekten de, tiyatro, duygu ve düşünce dünyamızı besler, zen­ ginleştirir, arıtır. Ve, gene tiyatro, bu dünyayı 3aptırabilir, çarpıklaştı­ rabilir; çünkü -özeliikle çağımızda ve çalkantılı toplamlarda- herhangi bir görüşün herhangi b ir propa­ ganda aracı durumuna düşebilir veya düşünülebilir: lıca tercih sebepleri.. Bu zorlukları genç sa­ natçı şu şekilde sıralıyor: “ İlk çalışmalarımda gece oynanan oyunlarda rol alırdım. Fakat sonraları ken­ dimi buralardan uzaklaşmış buldum. Bü­ tün bunların en başta gelen sebebi, maddi imkânsızlıklar ve sanatçıların takındıkları tavırlardır. Öncelikle bize çok komik ra­ kamlarla ücret vermek istiyorlar. Yol pa­ ramızı bile karşılamaya zor yeten bu ücretle geçinmeye çalıştığımızı düşünürseniz, çiz­ meye çalıştığım tabloyu da bütün açıklığıy­ la görebilirsiniz. Belirlenen ücretle çalış­ mayı kabul ettiğimiz zaman ise, ya istedi­ ğim iz rol verilmiyor, ya da “ Size uygun rol bulamadık" şeklindeki cevaplarla geri çev­ riliyoruz. POLİTİKA Görüldüğü gibi tiyatro sanatçısı ofmak için bu sanatı çok sevmek kâfi gefmiyo'. Ben tiyatroyu seviyorum, fakat star dedi­ ğim iz sanatçılar bize pek imkân tanımıyor­ lar. En güzel roller kendilerine, yan roller ise bize düşüyor. Böylece biz gençler yap­ mak istediklerimizi yapamıyoruz. Başarılı olduğumuz zaman da çeşitli yollarla engel­ leniyoruz. Kısacası, özel tiyatrolar sanatın ötesinde kendi çıkarları için bizi kullanı­ yorlar. Bu kötü durumlardan sıyrılmanın tek yolu ise, genç sanatçıların ve yönetmenle­ rin yapacakları işbirliğidir. En azından genç arkadaşlar birarava gelerek, temin edecekleri salonda yeni çalışmalar ortaya koyabilirler. Ayrıca bizlere de devlet tara tından çeşitli yardımlar yapılabilir. Bütün bunlar biraraya geldiğinde eski uygulama­ ları bir tarafa atıp, yeni bir anlayışla tiyatro olayı yaratabiliriz.” S E R A M İK N ED İR ? I I I I I uzey yarım küresinde Ekim ayı milyonlarca insan için tiyatro demektir. E kim ’de perdeler yeniden açılır ve yeni bir tiyatro mevsimi başlar. Bu yıl da oyunlar seçildi, provalar başladı, afişler hazırlandı. Tiyatronun bir okul olduğu çok . söylenmiştir. Doğrudur bu Ama Okulun ve e ğilim in iyisi olduğu g i­ bi, kötüsünün de olabileceğini unutmamak şartıyla. Anorganik maddelerden şekillendirilen ve son şeklini pişme iie alan her türlü malzemeye S E R A ­ M İK diyoruz. Seramik Yunanca Keramos "B oyn u z” dan gelir. Yunanlılar içkiyi boynuzia içerlerdi. Sonra içki kap­ ları çömlekçi mamullerinden yapılınca onlara da ke­ ramos denildi. İngilizceye seramik olarak geçmiş­ tir. Seramik mamulleri özel fırınlarda 900 - 1300 arasındaki ısıda “ Mamullerin cinsine göre” pişiri­ lir, Çömlekçi mamulleri, tuğla, kiremit, künk, de­ ney kutulan, akçini (Fayans), ateş tuğlaları, porse­ lenler, çiniler, yer karoları gibi seramik mamulleri­ dir. IŞIK ARIBURNU "I I I I I I I I I I I I I I I I I I Politika, bütün sanat daliarmı olduğu gibi, tiyatroyu da, aldata­ rak, satın alarak, kandırarak veya uzlaşarak, bütün yolları deneyerek kendisi için çalıştırmaya çalışmak­ tadır. Sonuç olarak da, bugün bü­ tün dünyada şu veya hu ideolojinin bir propaganda örgütü hâlin*1 çel­ miş tiyatrolar vardır. Ülkesin«1 gö­ re, etkili veya etkisiz, bu bodur. Ve bu, tiyatroya ihânetin, seyirciye ihanetin ta kendisidir. Türkiye, içine sürüklendiği keşmekeş içerisinde ve o keşme­ keşin hem bir parçası, hem de ha­ zırlayıcılarından birisi olarak bu ihaneti görmüş, tiyatronun -nerdeyse- bu ihânetten i béret hále düştüğünü görmüştür. Sahneler politik nutukların atıldığı, tek ama­ ca yönelik forumların, açık oturum­ ların, münazaraların düzenlendiği kürsülere dönmüş, seyirci aldatıla­ cak, beyni yıkanacak, yönlendiri­ lecek ve kışkırtılarak m ilitanlaştırı­ lacak bir konu sayılmıştır. Hakikî tiyatro küçümsenmiş; küçümsenmeklede yetinilmemiş, suçlanmış, aforoz edilmiştir. Politika ödenekli tiyatrolarımızı bile ele geçirmiş, insan, seviye ve sanat endişesini oralardan da sürmüştür. Biz kfasik metinlerde, belli bir ideolojik amaç ve anlayış için değiştirmeler -tah­ rifle r-ve eklemeler, çıkarmalar ya­ pıldığını gördük. Sonuç? Sonuç, tabiatıyla, önlenemez bir şekilde, sağduyu ve sağdüşüncenin tiyatrodan kopması, uzaklaş­ ması, soğuması oldu. YENİ MEVSİM Türkiye mutlu bir ümid döne­ mine girm iştir ve bu dönemden, bütün kesimler gibi tiyatronun da payı olacaktır. Tiyatro da derlenip toparlanmak, kendisini bulmak ve qelişmek için bu dönemden yararTanacaktır. Açıklanan repertuvarlar bu ihtim âli desteklemektedir: T i­ yatromuzun politikadan arınmak gereğini kavradığı görülüyor. Ancak bu idrâk tek başına ye­ terli değildir. Ayrıca, sütten ağzı yananın ayranı üfleyerek içmesi gibi aynı güzel İdrâkin öküz altında bu­ zağı aramak hevesine kapılması da muhtemeldir Ki, bu da iki tehlikeyi birden gündeme getirebilir: Bir, hoşa gidecek veya -hiç de­ ğilse- rahatsız etmeyecek temleri işliyor diye seviyesiz ve bayağı metinlerin sahnelere ç-kma şansı., iki, herhangi bir yerinde, asıl mâ­ hiyeti ile ilgisiz oisa da, “ ördek” diyor sanılır titiz liğ i yüzünden de­ ğerli eserlerin rafa kaldırılması! Kısacası, evet, bu idrâk, yâni, tiyatroyu politikadan arındırma gereği tek başına yeterli değildir; tiyatro’vu tiyatro yapmak için önemli ve şart olan şey seviye şu­ urudur. Biz, açıklanan repertuvarlara bu açıdan bakınca, İstanbul Şehir Tiyatroları adına -maalesef- iyim ­ ser olamıyoruz. Bu sahnelerimizin, bu kurumu çürüten yanılgıdan, yâ­ ni tiyatroyu p olitik bir propaganda ve telkin aram saymak ve sanmak tan sıyrıldığı ne kadar kesinse, seviye şuuruna ulaştığını söylemek de o kadar zordur: Bir Türk tiyatrosunun bütün sahnelerinde sadece yerii eserler oynamak istemesi ve oynayışı el­ bette çok, çok güzel bir şeydir; fakat “ ille yerii eser” tutumunu, bir oyun yazarı olduğum halde, doğru bulamam. Bu konuda parola -veya ilke- “ önce tiya tro ” olmalı, ölçü olarak belli bir seviye benim­ senmelidir. Yoksa, bunun aksi de tiyatroya ve seyirciye, dolayısı ile, Türk tiyatro yazarına ihâııet olur. Seyircinin, klâsik ve modern, başa­ rılı, hakikî tiyatro örneklerini tanı­ mak hakkıdır. İstanbul Şehir Tiyat­ rolarının repertuvarında bu anlayı­ şın belirtisini göremiyoruz. Devlet tiyatrolarına gelince; TİYATROMUZUN YÜZAKI OFVLET Th'ATPOLAR! Tür­ kiye’nin y()7akıdır. Bu bir hüküm değil, Yunanistan’da, Fransa’da İngiltere’de, Almanya’da ispat­ lanmış bir gerçektir. Bu kurumumuz eser seçiminde de, eserlerin değerlendirilişinde de, pek az is­ tisnalarla ve kısa bir dönem dışın­ da, üstün bir başarı göstermiştir: Türk tiyatro severleri dünya şaheserlerini olduğu gibi, Türkçenin en başarılı eserlerini de, bu kurumun sahnelerinde önemli şey­ ler kazanmış olarak seyretmiştir. Gene bu kurum, bazı yazarların iddiası aksine, genç yetenekleri desteklemeyi iş edinm iştir. Daha geçen mevsim iki çok genç yazarı tiyatro dünyamıza kazandırmıştır. Asıl önemlisi, tiyatronun gelişmesi için bırakılamaz şart saydığımız seviye şuurundan kopmarmştır. Repertuvarına bakılınca, aynı şu­ urun bu yıl da hakim olduğu kolayca görülebilecektir. Ve öyle sanıyoruz ki, bu kuruma karşı özel bir antipati besleyen eleştirmeciler bile, bu seneki repertuvarın büyük bir kıs­ mı için olumsuz yazmanın imkanını ancak safsatalarda bulabilecekler­ dir, Zira -yerli, yabancı- oyunların bü­ yük bir kısmı gerçek ve seviyeii ti­ yatrodur. DİLEĞİMİZ GENEL olarak tiyatromuz için, bu yeni mevsim dolayısı ile, başta gelen dileğim iz, şu geçiş döne­ minden yararlanılarak, tiyatronun politikadan arındırılması ve onun kendi kurallarına, kendi gerekleri­ ne kazandırılmasıdır. Türkiye'nin tiyatroya yeniden kavuşturulması­ dır; politik bağlantıların yerini se­ viye şuurunun almasıdır. Çünkü ancak o zamandır ki, tiyatro -keli­ menin bütün önemiyle- bir okul olacak, eğitecek, duygu ve düşünce dünyamızı besleyip zengieleştire­ bilecektir. Bu dileğim izin tiyatronun öne­ mini kavrayan ve tiyatroyu seven her­ kes ve hor yetkili tarafından be­ nimseneceğine inanıyoruz; bu d i­ leğin temelinde insana saygı ve sevğinin bulunduğu açıktır sanıyo­ ruz. Taha Toros Arşivi