TBMM B: 34 16 . 12 . 2010 O: 5 hiçbir bayram yok ki öncesinde ve sonrasında onlarca insan ölmesin, yüzlerce, binlerce insan yaralanmasın ve milyarlara bedel bir servet yok olmasın, ancak bu görülmüyor. 2007’de sadece, bir rakam vermek gerekirse, 825 bin kaza meydana gelmiş; 188 bin yaralı, 9.429 kişi yaşamını yitirmiş. Yani Irak işgalinin beş yılında Amerikan askerlerinin kaybı sadece 4 bin küsurla sınırlı. Tabii, böyle beş yıllık bir savaş ve bir yıllık bir ülkenin kara yolunda kaza sonucu yaşamını yitiren insanlar kıyaslandığında burada bir faciayla karşı karşıya olduğumuz görülüyor. Neden kara yolları? Konuşmacı arkadaşlarımızın hiçbiri kara yollarının tarihçesinde kara yollarının kaderini belirleyen ve bugün hâlâ o belirleyiciliği devam eden bir Amerika raporundan bahsetmek istemediler ne hikmetse, bir Hilts raporu var. Bilindiği gibi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra motorlu taşıt araçları çok daha fazla ihtiyaç hâline geldi. Böyle olunca da Amerika için yeni yeni motorlu araç pazarları gerekiyordu. 1948 yılında Türkiye Amerika Birleşik Devletleri’nden ulaştırma sistemiyle ilgili bir rapor ister. Tabii, Amerika’nın canına minnet, gecikmez, hemen raporu gönderir. Raporu yazan da ABD Federal Karayolları Genel Müdür Yardımcısı Hilts. Tabii, Hilts’in raporunda Türkiye’de mutlaka kara yolları ağının döşenmesi, asfaltlanması yönünde bir telkin, bir öneri verilir. Hiç gecikilmeden hemen 1950 yılında durum yasalaşır ve Bayındırlık Bakanlığına bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü kurulur. Çok ilginçtir, Bayındırlık Bakanlığına bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü harcamaları genel bütçe içinde kaynak bulur ve yapılan işler kâr ve zarar hesabı yapılmadan yapılır. Bu anlamda, böyle olunca da, hem demir yolları hem hava yolları hem deniz yolları bundan nasibini almaz ve bunlar geri bıraktırılır. Tabii, bunda amaç bellidir. Her şeyden önce Marshall Planı devreye girer. Marshall Planı yardımıyla Amerika’nın bu raporu Türkiye’de yaşam bulur. Marshall Planı’nın bir bağımlılık planı olduğu da herkes tarafından bilinen bir durumdur. Tabii, bugün bakıyoruz kara yollarımızın ulaştırma içindeki payına. Kara yollarının ulaştırma sistemi içindeki payı yüzde 95. İlk defa, bu, 1983-93 Ulaştırma Planı’yla aşağı çekilmek istenmiş, yüzde 72’lerden yüzde 36’lara düşürülmek istenmiş ama uygulanmamış, daha sonra bu plan 1986’da kaldırılmış. Yine, bu yıl bakıldığında ulaştırma sistemi içinde, taşımacılık sistemi içinde kara yollarının yolcu taşıma payı yüzde 96, demir yolları sadece yüzde 2’ye tekabül ediyor. Oysaki kara yollarına göre çok daha güvenli olan, çok daha ekonomik olan, çevre kirliliği yaratmayan demir yolları ulaşımı esas alınmalıydı. Dediğim nedenlerden dolayı alınmadı. Birçok ülke 1970’li yılların ortasından sonra kendi demir yolları politikalarını bir daha gözden geçirmek zorunda kaldılar çünkü demir yolları politikaları, dediğim nitelikleri taşımasından ötürü, kaliteli hizmet ve ucuz hizmet niteliklerinden ötürü revaçta ama ülkemizde demir yolları komünist ülkelerin ulaşım sistemidir zihniyetiyle Marshall Planı meşru kabul ediliyor ve devreye konuyor. Oysaki bizim söylediğimiz demir yolları, Türkiye’nin coğrafyası ve sosyal ihtiyaçları itibarıyla çok daha fazla ihtiyaca cevap verirdi. Tabii, AKP İktidarı döneminde kara yollarında çok ciddi bir kilometraj eklendiğini söylediler. Kara yolları ve duble yolların yapımıyla ciddi övünmeler içinde oldular. Tabii, bizim çocukluğumuzda, öğretmenin bize verdiği ödevleri yapmamız için ebeveynlerimiz bize baskı uygularlardı, “Ödevlerinizi yapmazsanız dışarı bırakmayız, çocuklarla oynamaya bırakmayız.” derlerdi. Biz de ne yapardık? Çalakalem bir sayfa, iki sayfa yazı yazardık. Tabii, okuma yazma bilmeyen ebeveynler bunu yutardı. Çalakalem yazılmış yazının dolayısıyla karakteri de bozuk olurdu ertesi gün de öğretmene yutturmanın imkânı da olmazdı. Bugün, evet, AKP yollar yapıyor, kara yolları yapıyor, bunu kabul etmek lazım ama AKP’nin yaptığı yollar ne yazık ki çalakalem yazılmış yazı gibi, çalakalem yapılmış yollar. – 531 – DEMET 346-351