POLICY BRIEF | Aralık 2015 | No. 1 ULUSLARARASI STRATEJİK BAKIŞ ENSTİTÜSÜ POLICY BRIEF 12/172015 Aralık 2015, No.1 Uçak Krizi Sonrasında Üç Varsayım Üç Senaryo Yusuf ÇINAR, Uzman, Uluslararası Stratejik Bakış Enstitüsü. Araştırma Görevlisi, Giriş Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü. Türkiye’de yapılan analizlerin büyük bölümünde Türk dış politikası ile ilgili İlk olarak üç senaryo ele alınmadan önce farklı senaryolar tek bir analiz içerisinde varsayımlar ele alınmaktadır. Birinci varsayımda ele alınmamaktadır. Bu analizde Rusya’nın Gürcistan’dan başlayan Türkiye’nin Musul’a asker göndermesi ve dış politikanın Kırım ilhakı ile üst seviyeye gelecek dönemde Türk Dış Politikasının ulaştığı belirtilmekte ve Suriye’de S-400’ler ile nasıl evirilebileceğine dair üç senaryodan beraber Rusya’nın Suriye’ye yerleştiği kabul hareket edilmektedir. Bu çalışma edilmektedir. İkinci varsayım ise, “Ortadoğu’da Türkiye’nin gelecek dönemde izlemesi Güç Boşluğu Nasıl Doldurulur: Yeni Sünni muhtemel dış politika eylemleri hakkında Devletler” başlıklı analizimde belirttiğim üzere tespitlerde bulunmaktadır. ABD’nin Ortadoğu’da “böl-yönet” politikasını “yayılmacı” uygulamaya koyduğu varsayılmaktadır. Üçüncü . varsayım ise, Lozan Antlaşması’nın geçerlilik süresinin yüz yıl olması ve yüzüncü yılının yaklaşması ile birlikte bölgenin yeniden dizayn edilmesine olanak yaratabileceği kabul edilmektedir. Geçerlilik süresi biten uluslararası antlaşmaların genellikle koyduğu hükümler 1 POLICY BRIEF | Aralık 2015 | No. 1 teamül olarak geçerliliğini korusa da Ortadoğu gibi egemen devletlerin az olduğu bir bölgede antlaşma hükümlerinin teamül olarak varlığını devam ettirmesinin çok da kolay olmadığı söylenebilir. 1. Senaryo, Türkiye’nin bölgesindeki gelişmelere pasif bir dış politika izlemesi gerektiğini iddia etmektedir. Başka bir ifade ile Türkiye, bu senaryoda sınırında meydana gelen gelişmelere sadece sınır güvenliği bağlamında bakması gerektiği vurgulanmaktadır. Suriye’de ve Irak’ta Türkmenlere yönelik IŞİD veya Suriye rejiminden gelen tehditlere Türkiye’nin sessiz kalmasını öngörmektedir. Böylesi pasif bir dış politika, 1 Kasım seçimleri sebebiyle milliyetçi söylemin en üst seviyeye vardığı bir dönemde hükümetin iç kamuoyu baskısı ile karşılaşmasına sebep olabilir. Bu bağlamda Türkiye’nin bu üç varsayım altında pasif kalması Türkiye’nin daha çok reaksiyoner dış politika izlemesine yol açabilir. Bunun sonucunda Türkiye’nin “devlet politikasına” ters düşen Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almayan Kürt devleti realitesi ile karşılaşması özellikle iç kamuoyunda hükümetin prestijinin sarsılmasına yönelik eleştirileri arttırabilir. Bu senaryoda Irak’ta ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanamaması halinde Uçak Krizinden önce izlenen Türk dış politikası sebebiyle Bağdat ve Şam’daki merkezi hükümetin Türkiye ile ilişkilerinin çok da parlak olmayacağı söylenebilir. 2.Senaryo ise, Türkiye’nin aktif bir dış politika izlemesini ele almaktadır. Türkiye’nin Ortadoğu’da aktif bir dış politika izlemesi komşu ülkelerinde meydana gelen gelişmelere sessiz kalmaması anlamı taşıyabilir. Türkiye bu senaryoda ABD’nin desteklediği yeni Sünni Devletlerin kurulma sürecinde, aktif olarak rol alması gerektiği söylenebilir. Türkiye bu süreçte askeri operasyonlar ve bölgesel ittifaklar oluşturmaya çabalayabilir. Böyle bir dış politika Rusya’nın Irak topraklarını kontrol altına almasının önüne geçilmesini sağlarken, Türkiye’nin NATO ve ABD’ye daha çok yaklaşmasına ve “görece özerk” pozisyonunu kaybederek daha çok bağımlı olmasına sebep olabilir. İkinci senaryonun Ortadoğu’da tarihsel düşmanlık söyleminin de kuvvetli bir şekilde dile getirilmesine sebep olabileceği iddia edilebilir. 3.Senaryo ise, Türkiye’nin bölgede denge politikasını öngörmesi üzerinden hareket etmektedir. Bu bağlamda Türkiye, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve mevcut otoritenin devam etmesini kabul etmeyi öngörmektedir. Rusya’ya düşürülen uçağın tazminatı ödenmesi ile Rusya ile iletişim kanallarının tekrar açılmasını öngörmektedir. Böylece Rusya’nın Suriye’deki varlığı kabul edilerek, IŞİD ile mücadelede işbirliği yapılacağı konusunda uzlaşmaya varıldığını farz etmektedir. Türkiye’nin denge politikası izlemesi hem ABD’nin hem de Rusya’nın bölge 2 POLICY BRIEF | Aralık 2015 | No. 1 çıkarlarını riske atmaması anlamına gelmektedir. Burada yaşanabilecek problem ise, Gürcistan ve Ukrayna’da uyuşamayan ABD ve Rusya’nın Suriye, IŞİD ve Irak konusunda uzlaşma ihtimalinin düşük olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Türkiye’yi üçüncü senaryoda bekleyen en büyük tehlike ise, Türkiye’nin hem Rusya’yı hem de ABD’yi memnun edememesi ile “arada kalması” ihtimalidir. Türkiye’nin denge politikasını uygulaması Rusya’ya duyduğu güven ile yakından alakalıdır. Rusya’nın “yayılma” konusunda sicilinin pek parlak olmaması, Rusya’nın ise, Türkiye’yi isyancıları kışkırtmak ile suçlaması her iki ülkenin “güvenlik ikilemi” içerisinde birbirlerine güvenmediklerini göstermektedir. Yukarıda bahsedilen üç senaryoda en çok dikkat çeken noktanın Türk Dış Politikasının belirlenmesi ve uygulanmasında “iç kamuoyunun” etkisinin çok fazla dikkate alınmasının olduğu söylenebilir. Öyle ki Türk Dış Politikası konusunda Soğuk Savaş Sonrasında Bosna’da yaşanan katliamlar Türkiye kamuoyunu rahatsız etmişti. Şaban Çalış’ın Hayalet Bilimi ve Hayali Kimlikler adlı kitabında bahsettiği üzere, Osmanlı’nın zamansız ölmesi, Anadolu’da ve Balkanlar’da hortlamasına sebep olmuştur. Turgut Özal’ın Bulgaristan ve Bosna’ya yönelik söylem geliştirme ihtiyacı duymasının iç kamuoyunda yaşayan ortak Osmanlı kimliğinden kaynaklandığı iddia edilebilir. Fakat Türkiye’yi Bosna’da ve Bulgaristan’da askeri operasyona girişmesini önleyen ana unsurun gücünün yeterli olmaması olduğu söylenebileceği gibi Bosna ve Bulgaristan’ın statüsünün Lozan ile belirlenememesinden kaynaklandığı söylenebilir. Musul’un Lozan’da çözülememesi ve akabinde Milletler Cemiyeti’nin İngiltere lehinde karar vermesi ile Musul Sorunu çözülmüştür. Lozan’ın yüz yıllık geçerlilik süresinin bitiş süresinin yaklaşması, yeni dönemde dikkate alınması gereken bir husustur. Yeni dönemde Ortadoğu’da ABD’nin böl-yönet politikasını benimsemesi, Rusya’nın Suriye ile Sıcak denizlere inmesi, Türkiye’nin Musul’u gündeme getirmesini en azından söylemsel bazda öne çıkarmaya zorlayabilir. Bu bağlamda iktisat dili ile konuşursak Ceteris-Paribus koşullarında Türkiye’nin son dönemde pasif dış politika izlemesinin geçmişten gelen iç kamuoyunda yaşayan Osmanlı kimliği vurgusundan dolayı Türkiye’nin Ortadoğu’dan kendisinin soyutlamasının mümkün olmadığı iddia edilebilir. Türkiye’nin Uçak krizi sonrasında denge politika izlemesinin bölgedeki devletlerin birbirlerine güvenmemeleri sebebiyle çok da mümkün olmadığı vurgulanabilir. Türkiye’nin ABD eksenine daha da bağımlı olduğu yeni dönemde Türkiye’nin denge politikası izlemesini sağlayacak ortamın dış sebepler (ABD, NATO, Rusya) dolayısıyla çok olası olmadığı belirtilebilir. Uçak Krizi sonrasında Türkiye’nin aktif dış politika izleme olasılığının daha çok olası olduğu iddia edilebilir. Türkiye’nin Ortadoğu’da ki gelişmeleri aktif olarak takip etmesine en büyük imkânın Lozan ile 3 POLICY BRIEF | Aralık 2015 | No. 1 başlayan uluslararası hukukun sağladığı söylenebilir. Fakat Türkiye’yi aktif dış politikada bekleyen en büyük tehdit, Kıbrıs Müdahalesine ABD’nin ortam hazırlamasına rağmen, Türkiye’nin dış dünyada “işgalci” olarak yaftalanması hususudur. Sonuç olarak üç senaryodan hareketle Rus uçağının düşürülmesi sonrasındaki şu anki koşullarda Türkiye’nin aktif dış politika izlemesinin daha muhtemel olduğu söylenebilir. Türkiye’nin aktif dış politikası izlemesi Türkiye için fırsatlar ortaya çıkardığı gibi Türkiye’nin prestijini olumsuz etkileyecek büyük riskleri de (istikrarsızlaşma, terör, yayılmacı yaftası) ortaya çıkaracağı söylenebilir. 4