/) / ------ -----------·----~-----....-- .. .tu . ·-·----..... ·--- .ATATÜRK .ÜNİVERSİTESİ İSLAMi İLİMLER FAKÜLTESi .. -·-~ \.- s o, ____________ q \ 1 '-' 1. Sayı, Aralık .... 1975 Atatürk Üniversitesi Basımevi-ERZURUM, 1976 İSLAM RUKUKUNUN TEKEVVÜNÜ VE TEDVİNİ KONUSUNDA GÖSTE· . TEruLEN FAALİYETLER . I- İSLAM HUKUKUNUN KAYNAKLARI (KUR'AN VE SÜNNET) HAKKINDA GENEL BİLGİLER: Dr. Ali Şafak Vahye dayanan hukuklar arasında: yer a1an İsliim hukukuna umfuni olarak " Fıkıh " ismi verilir. Bu ilirole meşgiil olana da "Fakih" denilir ki, çokluk şekli "Fukaha'dır.;'İsliim Hukuku" terimi garblı müsteşriklerin bütün müslüman milletiere şamil olmak üzere kullandıkları bir terim olup, müslüman milletierin hukuk tarihinde göriilen hukuki terimierin tekamülüne uymamaktadır. İslam Dininin din ve dünya işlerini tedvir için butün müslümanlara şamil olmak üzere ortaya koyduğu Fıkıh, milli bir hukuk sistemi değildir. "Temelleri Medine hukukuna ulaşan, İslam ruh ve düşüncesinin mahsfrlü bulunan bu esaslar umumi hukuk kaideleri mahiyetindedirler. Fıkıh, İslam alemine mensüb bütün hukukçuların, mütefekkirlerin çalışmaları sonucunda sistematik bir hale getirilmiştir". (1) Bu cümlede belirtildiği gibi, fıkıh kelimesi Garb hı,ıkükçuları tarafından kullanılan "İslam Hukuku" teriminden . daha şumüllüdür. Sonradan ortaya çıkan bu ikinci terim, fıkıh ilminin yalnız bir yönüyle, fertler arası münasebetlerin kaideleriyle meşgül olur. Önce de belirtildiği gibi "Fıkıh~', Romalıların "Iuris Pru· . dentia"sı gibi hem ilahi hem de beşeri maslahatların ilmidir. "Rerum divirtarum · ·atque humanarum notitia" şeklinde (2), Mecelle'nin ifadesiyle; "Nefsiıi leh ve al_eyhine olan hususları bilmesi ilmin~ fıkıh denir". Sonradan ortaya çıkan ve ancak garblılar arasında revaç gören "İslam Hukuku" terimi fıkhın ibadat, muamelat ve ukubat balıisierinden yalnız son ikisini içine alır, onunla meşgül olur. Bugün umilnıiyetle. söz konusu terimin gerek doğu ve gerekse batıda yanlış olarak fıkıh terimine müteradif olarak kullanıldığını, hatta onuıi yerini aldığını görüyoruz. Yapılan incelemelerde de bu anlayışın hareket noktası sayılması ile karşılaşmakta­ yız. (1) Dr. Ferit Ayiter, Medeni Kammun XV. Yıl Dömimıi, İstanbul, 1944, s. 13. (2) .Encyclopaedia of Islam, Leiden 1965, c. II, s. 886 (Fıkıh maddesi). 137 t j Hukukun kaynağı denilince birkaç mana anlaşılır. Bunlardan birincisi, söz konusu Mideler manzfunesinin ilk çıktığı. yer "sources of law"; ikincisi bu kaid~yi vaz'eden teşıi" organları, üçüncüsü hukuk edebiyatıdır ki, menşe'den günümüze kadar gelen ve mevzfıu ile alakah bulunan neşriyat ve kalem tecrübelerinin hepsini içine alır. Bu tedkikde kelimenin üçüncü manası derinleştiıilecek; o işin icabı olarak da ancak bir hareket noktası sayılmak suretiyle birinci mananın gerektirdiği i'zahata girişilecektir. İslam hukukunun ilk kaynaklarıKitab ve Sünnetdir. İcına-ı Ümmetle Kıyas~ı Fukaha Hz. Peygamber devrinden soııra zub,fır eden diğer kaynaklardır. Her iki- . si de kuv\ret ve meşruiyetini ilk iki kaynaktan alır (1). - a) KİTAB ( =KL'R'AN-I KERİM) Allah Teala'nııı, Rasfılü Hz .. Muhammed' e (571-10/632) Cebrail vasıtasıyla gönderdiği ilahi kitabıdır. Rasülfı Ekrem'in Mekke ve Medine şehirlerinde peygamberlik vazifelerini ifa ettiği 23 seneyi aşan bir zaman içerisinde parça parçanazil olmuştur. Kur'ancia mevcut sürelerin 19/30 u Mekke devrinde, ll /30 u· da Medine devrinde vahy olmuştur. Kitab-ı Mübinde mevcut ayet mikdarının 2/3 üne yakın bir kısmı Mekki, mÜtebaklsi de Medenidir. Mekke devri ayetleri dinin temelleri, iman esasları ve dine da'vet ile ilgili hükÜmleri ihtiva etm~ktedir. Arapları, cahilliyet devrinin her türlü kötülüklerinden, küfür ve şirkinden uzaJrJaş­ tırmaya matfıftur. Mekke'de namaz ve bununla ilgili şartlar farz olmuştur. Mekke devrinde bunun dışında biribadete pek rastlanamaz. Medine'de geçen 9 yıllık bir . risalet devresinde gönderilen ayetler; zekat, oruç, hacc v.s. ibadetlerle cemiyet hayatının tanz1mi, boşanma gibi şahıs ve aile hukuklarıyla ilgili konulara; alış-veriş. icare, vefa, faiz (riba) gibi medelli hayatı ilgilendiren içtiınal münasebetlere ve . Jc<.atil, hırsızlık, yol kesme, zina ... gibi cinayetlere mütealliktir (2); Ayet-i kerimelerin pek az bir kısmı muamelatla yaıll alıkarn ile ilgilidir. Bu ayetler iki ana konuyu tanziın eder: 1- İbftdetlerle ilgili hükümler ki, insanın Rabbı ile olari alakalarını düzenler.2- Muamelatla ilgili hükümler ki, akidler, hukuki tasarruflar, cinayetler, cezalar ve sair hususlardan meydana gelir. Fılah ilmi ile iştigal edenler arasında ibadetlerin dışındaki hükümlere "Muamelat. Hü, kümleri" denir. B.u konu ile ilgili ayet sayısı 228 kadardır. Kur'a-nın muhtelif sürelerinde dağınık vaziyettedirler. Mevzu1ar çok defa külli ve umfuni kaideler içinde vaz' olunmakta, açıklanması Rasfılullab'a bırakılmaktadır. Bütün hükümlerde ferdlerin, cemiyetin lehine olarak cahilliyet devri adetleri ta~amen değiş­ tiriliyar veya kötü yönleri ıslah ediliyordu (3). Hükümleıle ilgili ayetler hukfıkl, dini, ahlaki ve siyasi durumları bünyesinde kaynaştırmıştır. Evli kadınlara ziııa suçu isnadıyla ilgili olarak: (1) Dr: Ali Şafak, islam Hukukumm Tedvini, (Basılmamış doktora tezi) s. 14. (2) Ahmed Emin, Fecru'l-lsliim, Kahire 1354/1935, c. I, s. 280. Ali Hasan Abdu'l-Kadir, Nazratu'n Amme fi Tarilıil-Fıklıı'l-lsliimi, Kahire 1361/1942, s. 8. (3) Ahmed Emin, a.g.e., s. 285. Muhammedu'l-Hudari, Tarilıu't-Teşrii'l-isliimi, Kahire 1357/1939, s. 13. 138 =Evli (muhsine) kadınlara iftirada bulunup da dört şahid getirmiyenlere 80 (celde) vurun, onların şahitliğini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasıklarm ta kendileridiıler" (1 ), ayet-i kerimesi b:u durumlar için bir örnektir. Hüküm ayetlerinin nüzul sebebleri, vakıalan hususi ise de, tatbikatı geneldir. Benzer-bütün vakıalara asırlar boyunca kaabil-i tatbikdir. Tıpkı bir uçak kaçınna olayı üzerlıie cezai mahiyette isdar edilen kanunun isdarına sebeb olan hadise her ne kadar hus9si ise de artık o maddenin tatbiki asırlar boyu benzer vakılara teşmil edilir. Alhı.h Teala gayet mahdud olan hükümlerle ilgili bu ayet-i kerimelerde kullarının lehine olarak şu üç esası gözetmiştir: 1-Teşrn usulde bir güçlük yoktur. Hükümlerin hepsini yerine getirmek mümkündür. 2- Teklifler azdır. Mü'minlere yüklenen mükellefiyeder aşırı değildir. Yerine getirilecek olan hususlar belirlidir. 3- Hükümler vaz' etme tedrici olmuştur. Bu ayetlerle diğer bütün ayetler her nazil oluşta vahy katiplerince ve Hz. Peygamberin iş' ar ettiği şekilde o günün yazı vasıtaları üzerine yazılmıştır. Rasulullah'ın bu tesbit işinde göstermiş olduğu ihtimam ve itinaya islamı olan diğer din kitabiarında ve hukuk sistemlerinde rastli:mmamaktadır. Nitekiiın bizzat kendisi de: değnek . ,~:JS ıJ' ~"~ 0 TJUI . ,y.~ ~~.~ ~ ı.:;TjiJI ~~ır-\ ,4.:;~ . ) w \ .~.... ı) ..ı~ ' ~ . .. 1~ \ J,o.;ı..;.:.o le. ~ :-Benim ağzımdan çıkan sözlerden Kur'andan başkasını yazmayınız. Yazan varsa o da imM etsin. Yazmaksızın benden rivayet edebilirsiniz. Ancak bile bile kim bana yalanisnad ederse, o da Cehennem'deki yerine hızarlansın" (2) buyurmuştur. Rasulullah'ın bu emir ve yasaklarına l;ıütün müslümanlar harfi harfine uymuş­ lardır. Hz. Peygamber devrüıde, parçalar halinde, yazılan Kur'an-ı Kerim bir araya Bu iş, Hz. Ebu Bekr'in (13 /634) halifeliği zamanmda yapılmıştır. Peygamber hayatta iken bir araya toplanamayışının sebeblerini. Hattabi şöyle anlatır: "Rasillullah (S.A.S) bazı ayetlerin veya bazı hükümlerin neshedilmesini beklediğinden Kur'an-ı Kerim bir miıshaf içinde toplanamamıştır. Vefatlarıyla birlikte vahy de kesildi. Allah Teala Kur'an'ın toplanılması hususunu Rasillullah'ın halifelerine ilham etti". Peygamber devrinde Hz. Ali'nin (40/66l)Huzeyfe'ninkölesi Salim'in kendi şahısları-için Kitabu Mübini tesbit ettikleri rivayet edilmektedir (3). toplanılma mıştır. (1) Kur'an'ı Kerim, XXIV/4. (2) Müslim b. Haccac, Salıihu'l-Mıislim, İstanbul, 1967, c. I~ s. 31. (3) İbnu'n-Nedim, el-Filırist, Beyrut, 1964, s. 41. · C. Suyuti, el ltqan fi Ulümil'Kur'an, Kalküta, l852-1854, c. I, s. 58-59. Ali H. Abdulkadir, a.g.e., s. 8. 139 Hz. EbU Bekr zamanında toplanan Kur'an-ı Kerim, bu halifeden Hz. Ö~er'e (23/644) intikal etti. Onun vefatı üzerine de kızı ve Peyga.iı:ıberimizin ailesiHafsa validemize geçti. Hz. Osman'ın (35/656) halifeliği zamanında 25 hicri (647 milad!) yılına doğru çoğaltılarak Mekke, Med!ne, Kufe, Basra, Şam ve Mısıra gönderildi. Bugün elde mevcut ve matbu Kur'an-ı Kerim nüshaları Hz. Osman'ınas­ lma uygun olarak istinsah ve. teksir ettirdiği Kitab'ın aym, onların basılmış şek­ lidil. Bunda asla herhangi bir tereddüt yoktur. Nitekim o devre izafe edilen bir Kur'an-ı Keıim nüshası Topkapı Müzesi Mukaddes Emanetler bölümünde teşhir edilmektedir. Ayrıca Emeviler Devrinde istinsah eDilmiş olan bir Kur'an-ı Kerim nüshası İstanbul Türk-İslam Eserleri Müzesinde mevcuttur (1). b) SÜNNET (=HADiSLER) Sünnet lügatte; İşlek yol manasma gelir. Hukuki ıstılahta ise, Hz. Peygam · her'den sadır olan sözler, fiiller ve takrirlere sünnet denir. Genel olarak bu keliine "Hadis" kelinıesinin müteradifi olarak kullamlmaktadır. Aslında iRi terirtı arasmda bir fark mevcuttur. Şöyle ki, hadis sözü, sünnet ise tatbikatı, fü~ ifade eder. Sözler ve fiilierin her ikisi de hukukta aynı kuvvet ve değere sahip olmakla beraber, Arabca'da ikisini birlikte içine alan bir terim yoktiır. Sık sık kullanılmaları sebebiyle iki terimden her biri ayrı ayrı her ikisinin manasını da içine alacak şekilde mana genişliğin~ kavuşmuştur. Bu -teririı daha Rasulullah zamanından itibaren O'nun tarafından öğretilen veya vaz' edilen bütün kaidelere şamil olmağa başla­ mıştır. Nitekim Hz. Peygamber'in, Veda Haccı esnasında müslümanlaraşöyle hitab .buyurduğu rivayet edilir: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara tutunduğunuz müddetçe daliliete düş­ - mezsiniz. Bunlar Allah'ın Kitabı ve Benim Sünnetimdir". Şüphesiz buradaki sünnet tabiri Peygamberin yalnız sözlerini değil aym zamanda fiilierini de ifade eder (2). Sünnetin kaynağı da yine ilahi vahydır. Kur'an'dan farkı; Sünnetin vahy-i metluv suretiyle gönderilmiş, huyurulmuş ve işlenilmiş olmasıdır. Kur'an-ı Kerıme ait hükümlerin sünnetle tamamlanması, açıklanması lüzı1mu bizzat Rasulullah'ın sağlığında hissedilmiştir. Meşhur Muaz b. Cebel (18/640) hadis-i şeriliyle sözü geçen veda hutbesi bunu isbat ediyor. Örnek olarak Kur'an-ı Kegayr-ı · ··1 =N~mazı kılınız", kısa emrini Rasulullah'ın" ..a ~\ \ ~ c}-.:? i .·d J-0~ i.) la5 1 ,_.Lo- =Ben ·~asıl namaz kılıyor~aın siz de öyle namaz kilı­ . rimdeki" nız", emirleriyle fiilen namazın kılımş şekliıli göstermiş olmaları kaydedilebilir (3). (1) Ali Şafak, a.g.e., s. 28. (2) Prof. Dr. M. Harnidullah, İsli'un Aıısiklopedisi, İstanbul, 1968, "Sünnet" maddesi. (3) İsmail Buhari, el-Camiu's-Salıilı, Babu'l-Ezan, 18, Babul-Adab, 27 nolu hadisler. 140 Rası1lullah'ın sünnetlerinin huyuruluş ve yapılış maksadiarını üç noktada toplamak mümkündür. 1- Ya Kur'an'da gelen, tesbit edilen birhükmü takrir ve te'kid için ifade edilmiş ve buyurulmı.i.ştur. Böyle durumlarda hukuki mes'eleler için iki kaynak vardır ki, buıılar ayın zamanda iki delil olarak karşımıza çıkarlar. Ayetler isbi:l.t için delil, Peygamberin sünneti de kuvvetlendirİcİ delildir. 2- Veya Kur'an-da kısa, özlü olarak geçen hususları açıklayıp tefsir etmek, mutlak ve umumi vaz' edilmiş hükümleri sıillllandtrmak, hususileştirmek gibi sebeplerlehadisler buyuriılmuş, sünnetler eda edilmiştir. 3- Yahut da Kur'a:ııda sabit olmayan bir hususta hüküm inşa ve isbat etmek için hadisler söylenmiş, sünnetler icra edilmiştir. Böyle durumlarda hüküm sünnet ile isbi:l.t edilmiş olur. İmam Şa­ fii (204/2840) de "er-Risale'' isirııli eserinde ~bu hususu tebi:l.rüz ettiriyor (1). Yukaııda bahsi eçen te'kid, tavzih ve isbi:l.t maksadlarıyla ortaya çıkan sünnetierin hukUki yönden bağJayıcı oluşunda şüphe yoktur. Yeter ki bize kadar intiki:l.l eden sünnetierin senedi hiçbir şekilde tereddüde yer bırakınıyacak derec~de . sahih, kat'i ve netice itibariyle tercihe layık bir mahiyet taşısm. Takyid etme konusunda Kur'an ayetleri, hadis-i şerifler, sahabe icınaı mevcuttur. Ve şu ayet-i kerime ile de: " _.:_ Biz sana Kuı 'an-ı indirdik ki, onda insanlar için · gönderilmiş olanlı,ı.rı açıklayasın" (2) buyuruİmuştur. Hz. Muhammed (S.A.S) devrinde sünnetierin yazılması bizzat kendisi tarafından, yukarıda kaydedilen hadls._i şerifle yasaklanmıştı. Sahabe-i Kiram, sünnetierin ayetlere karışması ihtimali yüzünden bunları yazılı olarak tesbitten çekinmişler; ezberleyip sözlü olarak nakletmekle ·yetinmişlerdir. Hadislerin yazıya geçirilmemesi hususunda göze çarpan bu titizlik; Rasulullah'ın son yıllarma kadar devam eder. Bu d'evreden _itibarendir ki, Hz. Muhammed (S.A.S.) de bunların ayetlerle kanştınlmayacağına d'lir bir kanaat hasıl olmuş; böylece il.kı zamaıılarda ileri sürülen yasakların takibi konusunda bir yumuşama baş göstenniş; hatta Amr b. el-As (54/674), Enes b. Malik (91 /709), Amr b. el-Hazm gibi bazı sahabeleri; kendileri için bir kısım hadisleri yazılı olarak tesbit etmişlerdir (3). Hukuka kaynak olma bakımından Rasillullah'ın bazı tasarruflarına da temas etmeden geçmek mümkün değildir. Onun peygamberlik görevi dışında, insan olması sebebiyle yaptığı işler mevcuttur. İşte bu sıfatla icra ettiği füller ne nisbette hukuki değer taşır? Gerek insan gerekse peygamber olması sebeblerine binaen südfu eden fiillerinin. nevilerini şöylece sıralamak mümkündür: eş-Şafii, er-R{sfile, Kahire, .1358, c. I, Babu'l-Fer1Hz. Abdu'l-Kadir Udeh, et-Teşriu'l-Cinfii... , Kahire 1378/1958, c. I, s. 62. Abdu'l-Wahhab Hallaf, llmu Usul'il- Fıqlı, Kuveyt 1388/1968, s. 39-40. (2) Kur'fin-ı Kerim, XVI/44. (3) S.M. Hudari, a.g.i., s. 37. A. Şafak, a.g.e., s. 21. (1) 141 1. 1- Bir insan -olarak ve insan tabiatının icabı yaptığı işler: Yeme, içme, uyuma... gibi. Bunlara imtisalen hareket etmek icab etmez, kanun durumunda de.; ğillerdir. Böyle fiilierine uyulması icab ettiğine dair açık bir emir varsa uyu1ur. Belki tasavvuf yönünden göz önÜne alınır. 2- Dünyaya ait işlerdeki vukufu, ihtisası ve tecrübeleri sayesinde meydana gelmiş olan icraatıyla tavsiyeleri: Orduyu tanzim, hastalığın tedavisine da:İi emirleri ... gibi. Bunlar da hukuki değildir. _ . . 1. 3- Peygamberlik. sıfatına has fiilieridir ki, bunlar da müslümanlar-için nü.mune sayilamaz. Mesela dörtten fazla kadınla evlenmesi, Huzeyfetü'l-Yeman'ı iki şahit yerine ·kabUl etmesi gibi. Bu üç gurup fiiller Rasulullahdan sadır olduğu halde; açıklandığı üzere onun insan olması veya yalnızca peygamberlik sıfatından çıktığıiçin huk!uki yönden kanunilik vasfını taşıyamaz. Bunların. dışında onun din ve devlet reisi olması hasebiyle yaptığı fiil ve hareketler, vermiş olduğu fetva ve hükümler; İs­ lam hukukunda birer kaynaktır. Sorular hakkında fetva vermesi hususunda: " 1 u-~~ [. fetva isterler. De ki; Allah onlar hakkında .hükümlerini size (1) ayetinde belirtildiği. üzere ve yine KuL'an-ı 1 1 J _,....,) \ _, ili\ Jji "\...•.•;..!\ ı} cl.i ~ j =Senden kadınlar hakkında açıklayJcıdır" Kerim'de" ili.l ~.\ ~.J; · ·\..ı,...~~ ı} ~ j 1..;.:; ı:,ı ls =Eğer bir hu~usta ara- nızda ihtilafa düşerseniz Allah ve Rasulüne havale edin" (2) ayetinin işaretiyle bir mes'ele hakkında ihtilafların hallini Allah ve Rasulüne, onların koymuş oldukları ·veya getirdikleri hükümlere havale etmek gerekmektedir (3 ). Rasfılullah'm vefatıyla sona eren sünnetler onun zamarnnda bir arada toplanmadığı gibi dört halife zamanında da· toplanamamıştır. Hatta fertler tarafından özel olarak hadis yazma ve bunları rastgele rivayet etme gayretlerine karşı menfi tavır tabm:nışlardır. Nitekim İmam Suyuti (911/1508), İmam Malik'in (179/796) "el-Muvatta'ma yazmış olduğu "Tenviru'l-Havaliq li Şerlıi Muvc:ttaı Malik" isimli şerhinde şu rivayeti kaydeder: el- Herevi Zühri (125/744)tarikından Şunu tahric etmiştir: Hz. ömer, Rasiilu!lah'm ashabı ile sünnetierin yazıİması hususunda istişarede bulundu. Çünkü halife yazılmasını istiyordu. Sahabenin tamamı bu işin uygun olacağı fikrinde birleştiler. Hz. Ömer bir aylık bir tefekkürefen sonra vazgeçtiğini belirtereki; "Sizlere sünnetin yazılması isteğimi bildirmiştim. Fakat sizden önceki ehli kitab Allah'ın kitabıyla birlikte başka şeyler de yazdılar, ikisini biribirine kattılar. İlahi kitabı değiştirdiler. Allah'a yemin ederim ki ben onun kitabına başka bir şey karıştırmak istemem" demiştir (4). (1) Kur'an-ı Kerim, IV/59. . . (2) Kur'an-ı Kerim, IV/127. (3) İbnu Kayyiıni'l-Cewzi 1'/amu'l-Muwaqqım, Delhi 1314, c. I, s. 5. (4) S.M. Hudari, a.g.e., s. 100-103. A. Şafak, a.g.e., s. 29-30. 142 Rivayet yoluyla nakledilen sünnetler bu durumu .Emevi halifesi Ömer b. · Abdil-Aziz (101/720) zamanına kadar muhafaza ettiler. Geçen bu süre zarfında muhtelif milletlerden İslamiyet' e girenler olmuştur. Gerek bu milletierin eski din ve fikirlerinin tesiri, gerekse İslamiyet'iıi geniş bir sahaya yayılışı, üstelik sünnete vakıf sahabelerle, esasen dağınık bir h-ale gelmiş olan tabiiierin azalmaları; hadis rivayetinde eskisi gibi dikkat ve itinanın gösterilmemesi, mevzu' hadislerin yayılışı; öme~ b. AbcÜ'l-Aziz'i valilere gönderdiği ·bir mektupda şöyle yazmak mecbüriyetinde bırakmıştır: ~ w...ı.J ~ L:-- 1~ j _, c:tU \ cJ _,....,J ~ ...ı..:.. ~ 1 \ _,~ 1 r-L-JI V" _,) .ı '..::...b. . d 1; d ~-U =Sizler Rasilllah'a ait hadisleri araştırın, bana yazın ..Çünl<ü ilmin çöküşünden ve alimierin göçüşünden korkuyorum". Hadislerin .toplanılmasını resmen emretmiştir {1 ). Bu emir ve hareketlerden sonra hadislerin derlenmesi işine başlandı. Fıkıh alanında ilk olarak .yazıldığı kaydedileq, içinde fılohla ilgili hadisler bulunan eserler ;1- Hasanu'l-Basri'nin {110/729) "el-Asfar" isinıli yedi kitabdan ibaret fıkhın bablarına göre hazırlanmış eseri, 2- Zeyd b. Ali'nin (122/741) "el-Mecmu"u ile 3- Zühri'nin "el-&tava"sıdır. Birinci ve üçüncü eserlerin zamanıının intil<al etmiş hiçbir nüshası bulunmadığı gibi eski kaynaklarda da bunlara dair bir malumata rastlamak münıkün değildir {2). V- İSL1M HlJKl..JIITJNUN TEKEVVt~rt} RasUlullah devrinde İslam hulrukunun kaynakları, daha önce sözü geçen Kitab ve Sünnetten ibaretti. Esaseiı İçına-ı Ümmet ve Kıyas-ı Fukahaya lüzum yoktu. Zira İ1ahi vahy devam ediyordu. İhtiyaç vukuunda da hadisler sadır olmakta idi. Hukuki faaliyet tek elde, Rasillullah'da toplanmıştı. Peygamber'in vefatından sonra siyasi iktidarları ellerinde bulunduran halifeler şahsi kaabiliyetleri ölçüsünde bilhassa diğer sahabelerle tabiiler tarafından yürütülen ve onların özel kabiliyederine bağlı gelişen hukuki faaliyetlere müzabir olmuşlardır. Rasulullah'a halef olan bu zevatın yardınıları sırf bahis mevzuu sahaya münhasır kalmıyordu: Yeni fethedilmiş ülkelerde İslamiyet'i öğretecek insanlara da yardım ellerini uzatıyorlardı. Sahabenin en çok hukuki faaliyet gösterdiği yıllar; Hz~ Ömer devrine rastlar. Halifenin bizzat kendisi de bu çalışmalara katılmış; neticede, devletin sevk ve idaresi, idari müesseseleri, vergi hukulru, arazi hukuku,. ceza hukuku saha(1) Muhammed, b. Hasani'l-Hacewi, el-Fikru's-Sami jf Tari/ıi'l-Fıqlıı'l-İsliimi, c. I, s. 100. S.M. Hudari, a.g.e. s. 140-141. (2) İbnu Kayyimi'I-Cewzi, a.g.e., c. I, s. 26. Mehmed Kfunil, Tarilı-i İbn-i Fıqlı, İstanbul, 1331, s. 33. · Brockelmann, Gesclıiclıte Der Arabisciıen Litteratür, Leiden, 1937, c, I. s. 26. Joseph Schacht, Tlıe Encyclopaedia of Isliim, "Fıkıh" maddesi, c. II, s. 889. l43 sında, kısacas~ Umumi ve Hususi Hukuk dallannda pek çok ictihadlarda bulunmuştur.. Ayın faaliyet biraz zayıf da olsa Hz. Osman zamanında da va,rlığını muhfaza eder (1). Hz. EbU Bekir ve ömer devrinde kurulmuş olan-ve hukukçulardan müteşekkil hulunan ~amşma meclisi; Hz. Osman ve Ali devrinde devam eder. Ebu Bekr zamanında başta kendisi olınak üzere, İbnu Mes'Ud (34/653), Ömer, Osman; Ali, Ebu Musa'l-Eş'ari (44/665), Muaz b. Cebel, Ubey b. Kaab (30/651), Zeyd b. Sabit (45/666), Huzeyfetu'l-Yeman (36/656) bu meclisin dalini üyesi idiler. Her birinin fıkıh ilminin bir konusun~ald ihtisası diğerlerinden fazla idi. Söz gelimi Zeyd b. Sabit miras hukukunda, Huzeyfetü'l-Yeman a:razi ve vergi hukukunda, İbnu Mes'üd idarecilikte emsilllerine tefevvük etmişti. Bu zevatın yam sıra daha birçok hukukçular kıyas yoluyla ictihadlar serdetmek suretiyle hukukun hacmini genişletmişlerdir. Meclis İcına-ı Ümmetierde b:ulunuyoıdu. Emevile. devrinde devlet, hukuki faaliyetlere iştirak etmedi. Hatta bu mü- iıasebede Fahru'l-İslam Pezdevi (482/1091) de "UsUl" adlı eserinde Emevller devrinde "İslam hukukunun bir duraklama geçirdiğini kaydettikten sonra "İslam hukukçuları yok değildi. Fakat kabuklaıına çekilmiş, inziva içinde çalışmaktay­ dılar" diyor. Gerçekten de durum böyle olınuş ancak Ömer b. Abdi'I-Aziz'in halifeliğinden itibaren hukuki faaliyet yeniden canlılık kazanabilıniştir (2). Kaza! faaliyet gelişmiş, Hz. Ömer'den itibaren kurulan hakimlik makahergün biraz d<ıha gelişmiş h::ı.lifeler, h::ı.lk. arasındaki ihtilafhrı t;.özmek için şehirlere hakimler göndermişler; ad1Uet işlerini yürüten mahkemeler, hisbe teşkilatı, mezalim mahkemeleri kurdurmuşlardır. Bıneviler Devrinde bu teşekküller daha fazla inJ.<'işaf etmiştir. Jlir taraftan bu teşekküllerle ilgili ına­ kamları işgal edenler, kazaikararlar verirlerken, diğer taraftan da hukuk alamnda kendi kendilerini yetiştirmiş olan fakihler; hallan sorularına fetva mahiyetinde cevablar veriyorlardı. Bu fetvruar (responsa) devletin· müsaadesine vabeste değildi. İşte kazai. kararlar (ıuris discions) ve fetvalar; İslam hukuku sahası içine giren konulan teferruatlı bir şekilde incelemiş, halletmiş bulunmaktadır. Kaza ve ifta işlerinin yam sıra hukuk tedrisatı da aralıksız bir surette devam edi..: yordu. Camiierin ve sonraları bu binalarm tedrisat için ayırt edilen yerlerinde fakihler; talebe okutuyor, yetiştiriyorrlu (3). llll {i) S.M. b. Hasani'l-Hacewi, a.g.e., c. I, s. 17-19. A.H. Abdulkadir, a.g.e., s. 52-55. Jöseph Schacht, An Iııtroductioııd to Islamic Law, Oxford 1964, s. 15. {2) Ahmed Emin, a.g.e., c. I, s. 201. Dr. İbrahim Hasan-Dr. Hasan İbrahim Hasan: en-Nuzmu'l-İsliimi, Kahire, 1959, s. 134-135. {3) İbnu Kayyirni'l-Cewzi, a.g.e., c. I, s. 6-8. Dr. M. Yusuf Musa, Mulıadariitfi Tiirilıi'l-Fıqlıı'l-lslami Kahire, 1373, c. I, s. 35. 144 Adli mevzularda verilecek kararlara, çeşitli sahalarda ısdar edilecek fetvalar ve ·talebeye takrir olunacak derslerin teferruatı hususunda fulcaha arasında bazı farklı tutumlar göze çarpıyordu. Bunları, -aşağı yukarı- şu sebebiere bağlı­ yabiliriz. 1- SaMbe veya tabinn zümresine dahil her insanın Kur'an ve hadislerdeki lafızlara ayn manalar vermesi, 2- Kitapta halle medar olabilecek hüküm bulamadıkları taktirde sünnete müracaat edip, o konuyla ilgili faılclı ·hı:>.dislerle karşılaşmaları, .3- Kitab ve sünnetin mak şartıyla -mahiyetleri bfıriyetini duymahrı cevablandıramadığı icabı hususlarda dinin ruhuna sadık kalferdi takdiriere ma'lces olan fetvalar· vermek mec- (1). Fılcih konularının geniş bir şekilde işlenip incelenmiş olmaya başladığı bir devrede siyasi düşüncelerin hukuk sahasına girdiği ve binnetice tesir etmeye oaş­ ladığı görülür. Küfe ve Şam halifelikleri arasında cereyan eden tarihi olaylardan faydalanmak isteyen Hariciler; i;ınan ve amel noktasında dinin asıl kaynaklarına dayalımıyan bazı sapık fikir ileri sürdükleri gibi, Şia kolu da; yine koyu bir şekilde Hz. Ali ve eviadı tarafdan olarak iman ve amel noktasında tayiii ve tesbit edilen yolun dışında bir usUl kabulüne yöneldiler. Sünnetin rivayet sahasını; raviler adedini son derece daralttılar. Daha ileriki zamarılarda hukuk sabasında sünni düşünceler yayıl1rken, Harici ve Şii düşünceleri tamamen sönmüş veya pek az konularda tutunahilmiştir (2). İslam cemiyetinin nüfüsca lcalabalıklaşması, Devletin sınırlarının genişlemesi sonucu, miıhtelif ırklara, dirilere ve düşüncelere mensub insarılar İsHlmiyeti kabfıl etmiş, çeşitli iklim hususiyederi arzeden coğrafi bölgeler elde edilmiştir. Bütün burıların neticesi halli gereken pek çok mes'eleler ortaya. çıkmış, burıların cevablandırılmaları istenmiştir. Halbuki mahdfıd olan alıkarn ayet ve hadisleri karşısında sınırsız olan olaylara, mes'elelere çözüm .yolları bulmak, asılkaynaklara inmek gerekmiştir. Bu araştırmalar da her bölgede aym derecede sağlam, şüpheden uzak hadisleri, halifelerin tatbikatını bulmak mümkün olmuyordu. Rasfılullah'ın ve halifelerinin ömür geçirdikleri Medine'de halligerekli mes'ele hakkında hadisleı ve hadis ravileri bulmaleta güçlük duyulmuyordu. Fakat, Küfe, Basra ve diğer şe­ hirlerde hadislein sayısı az, üstelik bunları rivayet edenler de aym derecede güvenilir şahıslar değildi. Esasen, Irak taraflarında her türlü fikirlerin here ü merc ol:duğu müşahade ediliyordu. Ayrıca bu sahalarda müşevveş Mide bulunan, hukuk(1) S.M. Hudari, a.g.e., s. 120. A.H. Abdulklidir, a.g.e., s. 72. (2) A. M. Subki-M.A. Sayis-M.Y. Berberi, A.H. Abdulkfldir, a.g.e., s. 108-109. Tarihu't-Teşri, Kahire, 1357/1939, s. 140. 145 çudan ışık tutması beklenen vak'alar da o nisbette çeşitli idi. Kısacası, bu sebeblerden ötürü Medine'li bir hukukçu halli gerekli mes'ele karşısında -mevcutsahadis veya sahabe fetvasına baş vurur, aksi halde sükfrtu iltizam ederdi. Yukandanberi devam eden izahattan da anlaşılmış olacaktır ki, Irak nleması bu imkanlardan mahrfimdu. Üstelik bulacaldan hadis ve fetvalar da bir hükme mesned olabilecek sihhatten mahrfimdu. Böylece mahalli olan bu nümuneler yerine asıl kaynaklara başvurmak ızdırarında kalıyorlardı. Ta'kib ettikleri usül; Kitab ve sünnetten çıkarılan sağlam kaideleri nazar-ı itibara almak, bükünılerin ratıo legis _( = teşril illetlerini) ini araştırmak, sonra da fetva vermek vetirelerini icab ettiriyordu. Bu tarzda reye müsteniden fetva vermek de kıyastan başka bir şey değildi. Bütün buııların sonucu hadisiere bağlanıp rey ve kıyasta bulunmuyanlarla, hadislerin bulunmadığı yerlerde rey ve kıyasa müracaat edenler, Elıl-i Hadis ve Elıl-i Rey ortaya çıktı. Yerleri de tahmill edileceği gibi, Hicaz ve Irak'tı. Teessüs eden her iki hukuk ekolü hiçbir zaman elıl-i sünnet yolundan a:yrılmamıştır. Fıkhın teferruata ait konularında bazı farklı görüşler vaz' etmişlerdir ki, bu da halledilen konularda buldukları delillerin farklı olmasından neş'et ediyordu. Hicri birinci asır sonunda hadis ekolünün mümessilleri; Said b. el-Müseyyeb (94/713) ile Medine'li yedi hukukçudur. Küfe'li İbrahim b. -Yezidi'n-Nehai (94/714) ise Rey eko1iinü teliısli ediyordu. Söz konusu iki mektebin İslam fıklıı sahasındaki hizmetleri oldukça büyüktür. Her ne kadar fıhka ait eserler meydana getiremenıişlerse de, bütün konuları içine alan bir fıkıh· tedrisatında bulunmuşlardır. Hasanu'lBasri'nin "el-Asfar"ı, Zeyd b. Ali'nin "e!-Mecmu"u, Zühri'nin "el-Fetava"sı şahısların kendi hukuki bilgi ve görüşlerini ihtiva eden eserlerdir. Fakat muahhar devirlerde İmam Malik ve İmam Şafii, hadis ekolünün fıkıh bilgilerini, Ebu Yusuf (183/798), Muhammed b. Hasan (189/805) ve başkaları rey ekoünün hukuki görüşlerini eserler haline getirmişlerdir (1). m- İSLAM HUKÜKUNUN YAZILI. HALE GELİŞİ Kerim ve sünnetin yazı ile tesbiti teşebbüslerine girişildiği belirtilmiştir. Bu ana kaynakların yazıya geçirilmesi; aynı zamanda İslam hukukunun temel umdeleriyle, tahakkukuna hadim olacağı hedeflerin doğuşlarından kısa bir zaman sonra tesb.it edilı:İ:ıeleridir. Bunlarınyanı sıra sahabe ve tabillerin ve onlar tarafından yetiştirilen hukukçuların ictib,adları, fetvaları ve icma-ı ümmetieri de sözlü olarak nakledile gelmiştir. Fıklıın bazı konularında bazı şehirler diğerlerinden daha çok temayüz etmiştir. Nitekim Ebu Daha önceki başlık altında Kur'an-ı (1) S.M. b. Hasani'l-Hacewi, a.g.e.; c.I, s. 94-95. A.M. Subki-M.A. Sayis-M.Y. Berberi, a.g.e., s. 180-181. A,H. Abdulkadir, a.g.e., s. 142-144 ve 157-158. 146 Hanife (150/768), "Eğer bir kimse harpleri, harp tarihini öğrenmek isterse Me&· ne'ye, hacc ibadeti konusunda ihtisas yapmakı isterse Mekke'ye, hukukun muhtelif konulannı öğrenmek isterse Küfe'ye gitsin" demiştir (1). Abbasller devrinde fıkıh ilminin ilerlemesine Devlet de yardımcı olmuş, hukuk a.Iimlerini teşvik etmiştir. Bu arada İslam ~Heminde Fazl b. Yahya el-Bermeki'nin (193/808) kağ1dı keşfedişi de ilmin ilerlemesinde önemli rol oynamış­ tır. Hasanu'l-Basr1, sözü geçen "el-Asjfır" ını fıkhın ba.blanna göre tasnif etmiştir. Fakat bilahare bu eser kayboldu (2), Ondan sonra, Zeyd b. Ali "el-Mecmu" isimli eserini yazmıştır ki, bu eser XX. yüz yılın başlarında E. Griffini tarafından Milano'da Ambıosiana Kütüphanesinde bulunarak İtalyanca'ya çevrilip "Corpus juıis di Zaid ben Ali" adıyla İtalya'da 1919 yılında neşredilmiştir (3). Zeydiyye mezhebi mensübları kitabın tereddütsüz Zeyd b. Ali'ye ait olduğunu iddia ederler. Bununla beraber, eseri bizzat Zeyd b. Ali'nin yazıp yazmadığı hu:. susunda ihtilaflar mevcuttur. Kitaptaki rivayetlerin senedierini Ehl-i Beyt teşkil eder. Hemen hemen bugünkü Fıkıh kitaplarındald tertib ve konular aynen mevcut. tur. Arabca baskıları yapılmıştır (4). Zeyd b. Ali'den sorulan suiHlerle bu surulerin ceviibları aynı şahsa atfedilen rivayetler "Kitfıbu tertfbu'l-İ'tikad ve Takrfbu'l-Eşlıô.d" adı ile diğer bir kitabı vucuda getirmiş ve bu eserde konular bablara ayrılniış, fıkhın furuatına ait bahisler incelenmiştir. Eserin niiıayetine doğru da amme hukuku ile ilgili mevzulaıa yer verilir. Raviler silsilesinin sonu Zeyd'dir. Bazan Zeyd'den bir önce EbU Halid gelmektedir (5). EbU Hanife Nurnan b. Sabit de fıkılı alanında haklı olarak pek büyük bir mevki ihraz etmiştir. Fakat bu mevzularda hiç bir eser yazmamıştır. Sözlü şekilde baştan sona kadar fıkhın bütün konulanın Usulü Fıkılı mes'elelerini incelemiş, işlemiş, ve başkalarına öğretmiştir. Yetiştirmiş olduğu talebelerin hemen hepsi bir müctehid idi. "el-Fıklıu'l-Ekber"i ve diğer eserleri kelamla ilgilidir. Fıkıh konularını ihtiva eden" el-Miisned" isimli eseri de talebesi Muhammed b. Hasan'iş­ Şeybiini'nin önce şifahen rivayet edip bilahare kitap halinde tedvin ettiği "Ki(1) S.M. b. Hıi:sanı'I-Hacewi, a.g.e., c. III,s. 10. (2) M. Fuad Köprülü, islam Ansiklopedisi, "Fıkıh" maddesi, c. III, s. 604. (3) Brockelmann, GAL, c, I, s. 308. Alımed Emin, Duha'l-lslam, Kahire, c. III, s. 276-277. (4) Encyclopaedia oj Islam, c. II, s. 889. (5) A. Şafak, a.g.e., s. 75-76. Zeydiye mezhebi fıkıh kitaplanndan ve yazma olan bu eserin yazma nüshası: istanbul Süleymaniye Kütüphanesi, Bağdadlı Vehbi Efendi kısmı, Numara 457/2 ve 3 dür. 147 tabu'l-Asar "ın başka bir eşidir (1). İmam Muhammed bu eserde bocası EbU Hanife'den üç yüz kadar hadisi toplayıp, fıkhın konularına göre ~ertib ve tanzim etmişti .. 154 bicri yılında vefat eden Suriye'li hukukçu Abdurrahman Ewzai Devletler hususi hukuku sahasındaki konulan içine alan "-Siyeru'l-Eıvziif" sini yazdı. Bu eser; Şafii'nin "el-Omm" isimli kitabının yedinci cildi kenarına 1325 bicri yılında basılmıştır (2). İmam Malik Abbasi halifesi Ebu Ca'feri'l-Mansur'un (158/775) teşviki ile "el-Muvatta" isimli meşhur ve muteber eserini yazmıştır. İçinde hadisler bulunmasına rağmen eser, hadis kitabı olmaktan ziyade bir fıkıh müdevvenatıdır. Hadis ekolüne mensub Medine'li hukul<çuların, sahabe ve tabiilerin- ictibatlanru, onlardan rivayet edilen hadis ve ictihadları, kısacası Medine fıkhım içine alır. İslam hukukunun sünni koluna ait ilk "Corpus Iuris=Hukuk külliyatı"dır. Bazı hadis alimleri ve fLla.hçılar "el-Muw... ttaz" kendilerine kaynak ve ö:çnek ittibaz etmişlerdir. Eserde, konular kitaplara, kitaplar da bablara ayrılır. Münderecatına dahil dört binden fazla hadisin hemenliepsi fıkha aittir. Eser, kırk yıllık bir emeğin mahsftlü olduğu için tekevvünü esnasında paıça parça işiten insanlar farklı rivayetlerini vücUda getiimişlerdir. Resmiteşvikle yazılan bu eser, )ine Abbasi halifelerinden Mehdi'ye takdim edilmiştir. Malik ve muaklciblerine ait rivayetler, bu ekol saliideri tarafından, mezhebin en ·kıymetli eseri olan "el-Müdevveneti'i.'lKübra" adlı kitapta toplanmıştır (3). EbU Yusuf Yakub b. İbrahim, EbU Hanife'nip. en büyük talebesi idi. Harun (193/809) buzatı Baş Kadı ( =Kadı'l-Kuzzat) yaptı. Böylece, O'nun hukuk bilgileri nazariyatta kalmayıp tatbikata geçmiştir. Rey ekolüne mensfib olmasma ıağmen hadiscilerin görüşlerine de yer verdiğini görüyoruz. Halife Harun ReŞid'in teşvikiyle vergi hukuku _alanında önemli babisieri inceleyen "Kitabu'lHarac ile'r-Reşfd" ini yazıyor. EbU Yusuf; yazdığr "Kitabu'l~Asar", "llıtilafu Ebi Hanife .ve lbni Ebi Leyla", ''el-Emalf" eserlerinde fıkhın diğer konulanm etraflıca incelerniŞtir. Böylece rey ekolü mensubları arasında ilkı defa etraflıca eser yazan hukukçudur (4). Reşid Hukuki mes'elelerin ballinde reyi esas sayan zümre arasında eser yazan ikinci büyük hukukçu Muhammed b. Hasani'ş-Şeybani'dir. Bu zat, Ebu Hanife, İmam Malik ve Ebu Yusuf'tan fıkıh dersleri okumuştur. Medine hadis ekolü ile Küfe rey ekolünün arasını yaklaştırmış, eserlerinde hadis taraftarlarının görüşlerine de . (1) S.M. b. Hasani'l-Hacewi, a.g.e., c. ın, s. 121-122. Muhammed Ebı1 Zehra, Ebu Hanife Hayatulıu ... , Kahire, "1365, s. 182. (2) Joseph Sclıaclıt, Tlıe Origins of Mulıammedcnı Jurisprudence, Oxford 1953, s. 35. (3) A. Emin, a.g.e. c. II, _s, 215. j. Schacht, a.g.e., s. 22. (4) Ebil Yusuf, Kitlibul'-Asar, Kahire, 1335, s.' C (giriş). Kitabu'l-Harac BuHik, 1302, s. 100.ll)til/ifu Ebi Hanife ve lbni Ebi Leyla, Kalıire 1357, s. 3. 148 yer vermiştir. Fıkhın her sahasında, zal:!lanınııza J<adar u1aşıp itimada şayan bir mahiyet arz eden eserlerinin doğı;udan ·doğruya, şerhli, haşiyeli, telhis edilmiş vaziyette ayrı ayrı veya bir arada baskılan yapılmıştır. Ebu Yusuf'un te'lif işinde açmış olduğu çığırla İmam Muhammed'in üstün gayreti sonucu İsHim hukukuna dair ayetler, hadisler, ıcına-ı ümmetler, fetvalar, ictilıadlar, ve sair hukuk;]' dokümanlar tam olarak toplanmıştır (1). O'nun te'lifatı iki guruba ayrılır: a) Zahiru'r-Rivaye Eserleri; hukuki mes'eleler etraflı bir şekilde incelenen bu kitaplar tevatür yoluyla,sağlam senedlerle ileriki zamanlara u1aştığı için kendilerine "Açık rivayet li" rivayetlerinde şüphe olmayan, anlamına gelen bu isim \'erilmiştir. Eserlerinde hocalan EbU Hanife ve Ebu Yusuf'u~ görüşleri de yer alır. Bunlar; 1- el-Asl=Mebsut, 2- el-Camiu's-Sağfr, 3- elCamiu'l-Kebir, 4- es-Siyeru's-Scıltir, 5- es-Siyeru'l-Kebir, 6- ez-Ziyadat ve ezZiyadatu'z-Ziyftdat isimli altı kitabıdır. Ayrıca Kitabu' !Asar, Kitabu'r-Redd ala E/ıli Medine eserleri de buraya dahildir. Eserlerin içindeki konular Hanefi mezhebinin esaslarına ait mes'eleleri ihtiva ettiğinden "Mesailu'l-Usül=Asıl" mes'eleler" ismi verilıniştir. b) Nevadir=Gayru zahiri'r-Rivaye isimli eserleri: Bunlar da yine hukukla ilgili konuları ihtiva eder . Fakat birinci kısımdakiler kadar tevatüı yolu ile nakil seviyesine ulaşamamışlardır. Dolayısıyla içerisinde mevcut isnadlarm bazılan şüphe taşımaktadır. İkinci guruba giren on üç kadar eseri vardır; 1- Kitabu'lUsul, 2- Kitabu'l-Muvatta, 3- el-Hucec, 4- en-Nevadir, 5- Rakkiyat, 6- Haruriyat, 7- Curcaniyat, 8- Keysaniyat, 9- Kitabu'r.:.Rey Ve'l-Kıyfis, 10- Kitabu'l-Müsned 11- Kitabu'l-Kisb, 12- Kitabu'!-Ma!ıaric fi'l-Hiye!'dir. İmam Muhammed'in her eseri hukuk sahasındaki hizmetleri ayrı birer tedkik konusu olacak kadar önemlidir (2). Ondan sonra da biı konuda küçük çapta eser yazanlar olınuştur. Fakat hepsi de onların açmış olduğu çığırı takib eder. Ebu'lFadl Muhammed b. Muhammed b. Ahmedi'l-Merwizi (344/956), Şeybani'nin Zahiru'r-Rivaye kitaplarını bir arada toplamış, mükerrer riyayetleri çıkarmış, meydana getirmiş olduğu yeni eserine "el-Kafi" ismini vermiştir. Şemsu'l-Eimme es-Serahsi de (48~/1 091) el-Kafi kitabını" el-M ebsut" adı altında şerhve mes'elelerin esaslarını, delillerini, kıyas yollarını uzun uzadıya münakaşa etmiştir. Otuz ciltlik el-Mebsüt üstün muhtevasıyla İsİarn Hukuku sahasında her konuda bir huccettir (3). (I) İbnu'n-Nedim, a.g.e., s. 203-204. M. Zahid Kevseri, Buluğu'l-Emiini, Kahire, 1345, s. 67. (2) Katip Çelebi; Keşfu'z-Ziintm, İstanbul 1360/1941, .c, I, s. 107. Brockelmann, GAL,c. I. s. 288-291. M. Subki ve arkadaşları, a.g.e., s. 288~291. (3) İbnu A.bidin, Resmu'l-Müfti, İstanbul, 1325, s. 22-28. Abdus-Settar, Medl).al-i Fıkılı, İstanbul 1299, s. 30. 149 ;; ,J Son olarak, tedvin işinde büyük hizmetleri bulunan mezheb sahibi hukukçu 1 İmam Şafii'ye temas etmek gerekiyor. Ö, İmam Malik'den, İmam Muhammed'den ve başkalarından hukuk tahsil etmiş, Irak'lı ve Hicaz'lı hukukçuların arasını yaklaştırınış, hadis tarafdarıdır. Usulü Fıkıhla ilgili olarak "Kitabu'r-Risale"yi yazmıştır. Halen elde mevcut en eski Usul kitabı Şafii'nindir. Bu sebeple ona UsUlü Fılah ilminin kurucusu olarak bakılmaktadır. Ebu Hanife, İmam Mruik, İmam Muhammed de ondan önce Usulü Fıkıh konularını tedris ve fazla olarak eserlerinin muhtelif yerlerinde de bu mevzulara temas etmişlerdir. Fakat Şafii. bahsi geçen ilmi derli toplu bir kitap içinde yazmış ve söz konusu kitap hiçbir tahrif ve zayiata uğramadan zamanıımza kadar gelmiştir. Fıkha ait eserlerinde kendine sorulan sualleıe verdiği cyval:ilarla, fetvaları geniş yer tutar. Yedi cildlik meşhur eseri "Kitabu'l-Ümm" mclıtelif zamanlarda tab edilmiştir. Diğer eserleri; 1İiıtilafu Iraqıyyfn, 2- İlıtilafu Ali ve İbni Meiud, 3- Kitabu İlıtilafı Malik ve'ş Şafii, 4- Kitabu ibtalu'l-İstilısan, 5- Kitabu'r-Redd ala Muhammed b. il-Hasan, 6- Kitabu İlıtilafi'l-Hadfs, 7- el-Müsned, 8- Kitabu'l-İlm, Şafii'nin el-Ümm eserinin ya içinde veya kenarına ithal suretiyle tab edilmiştir. Ayrıca 9- el-Hitcce, 10- Alı­ kamu'l-Kur'an, ll- Kitabu'l-lvlebsut fi'l-Fıklı isimli eserleri mevcuttur (1). İslam dininin ortaya çıkışından daha yüz elli, iki yüz senelik bir zaman geçmeden mensubu bulunan büyük hukukçular sözlü olarak nakledilen, titizlikle öğ­ retimi yapılan ilahi dinimizin hukukunu da kaybolmadan kurtarmışlar, sapık fikirler karışmadan yazı ile tesbit, .kıitaplar halinde, tedvin etmişlerdir. Bu nevi bir çalıŞma biçbir kavme ait hukukun tarihi tekamülü içinde görülemez. Kisa zamanda yazılan eserler İsÜı.m hukukunun donmasına, dar kalıplara sokulmasına asla se- beb olmamıştır. İlk fıkıhkitaplarında muasır hukukun her konusuyla ilgili hüküm.ler bulmak mümkün olduğu gibi, onlardaki prensipleri nazara alan sonraki hukukçular da fıkı.h sahasında çeşitli incelemelere girmişler, pele çok eser kaleme almış­ lardır. İmam Millilc'in gemileri gayr-ı menkül kabul edişi, İslam hukukçularının deniz sahillerini amme emalikinden saymaları ve benzeri n:ies'eleler modern hukukun son . zamanlarda kabUl ettiği prensiplerdir. Justinianus'un (5?5 M.) emri ile 529-534 yılları arasında hazırlanan "Corpus Iuris" in İslam hukukunuri ted> ini üzerinde hiçbir tesiri olmamıştır. Ne Suriye taraflarında ve ne de Batı Roma'da tatbile ve tedris edilebilme imkarn bulmuş­ tur. Corpus luris aneale İstanbul ve civarında okutulmuş, hukukçulara tatbile kaynağı teşkil etmiştir. Suriye'de "Suriye-Roma Mecellesi" diye adlandırılan kanun, Corpus Iuı·is'in oralarda yaşamakta devam ettiği tezi aleyhine açık bir delildir. (1) İbnu'n-Nedim, a.g.e., s. 209-210. İmam Şafii, Kitfıbu'i-Ümm, Bulak, 1322-1325, c. VII. M. Subki ve arkadaşları, a.g.e., s. 288-289. Brockelmann, GAL, c. 1, s. 303-304. 150 Ayııca, Doğu'da Beyrut Hukuk Melctebi M.S. 551 yılında zelzele yüzünden yıkılmış, öğretmen ve talebderi Sidon'a gitmişlerdir. Beyrutta yeniden yapılan binalar, 560 yılında çıkan bir yangınla, tekrar Ilarabeye dönüyor. Bu t2rilıten itibaren, Beyrut Hukuk Mektebi'nin adı artık duyulmuyacaktır. İsHim - hukukçularının yetiştikleri muhitlerde Roma-Bizans topraldanndan uzak yerlerde idi. Şafii Gazze'de doğmuş, çok küçükken Mekke'ye getirilmişti. Ewzai hukuk bilgilerini Irak ve fflcaz taraflannda öğrendikten sonra, Şam'a yerleşmiş, aslen Hind'li bir kölenin oğlu idi. Abbasiler Devrinde çeşitli sahalarda kendini gösteren terceme faaliyeti; hukuku şümülü dışına bırakmıştır (1). hukuk öğreten IV- NETiCE . a) Vahye müstenid hukuhlardan İslam hukukuna, umumiyetle "Fıkıh" denil. me.ktedir. Bu terim, Hz. Peygamber'in getirmiş olduğu dinin ibadat, muamelat ve ukubll.t balıisierinin hepsini içine alır. b) Fıldıın kaynaklanndan Kur'an-ı Kerim yirmi üç senelik bir zaman içerisinde nazil oldu ki, fıldıa dair hükümleri hemen hemen Medille teşri' ·devresindedir. Hz. EbU Bekir devrinde bir mushaf içinde toplandı. Hz. Osman çoğ<tltarak etrafa göndermiştir. c) Rasfılullah'ın sünnetleri, teşrii tasarrufları şifahi olarak nakledilrniş, ancak hicri ikinci asırdan itibaren şahıslar taıafından ufak Iq,taplar halinde toplanılmaya başlanınıştlr. d) Kısa bir müddet sonra ferdi gayretler1e, ayetler ve hadisiere istinad eden hukuk tedrisatı başlıyor. Tedrisatta bulunan fakihler imkan nisbetinde ayet ve hadisten ayrılmıyodardı. Ayet ve hadiste hüküm bulamadıklannda rey ve kıyasa müracaat edenler olduğu gibi, bazılan da sükiltu tercih etmiştir. Böyle, bir. tutum sonucu Rey ve Hadis Ekolleri ortaya çıkıyor. e) İkinci hicri asır ortasına doğru fıkha ait hadislerden,· sahabe ve tabifin fetvalanndan, müçtehidleriıı ictihadından ibaret fıldıi eserler yazılınaya başlan­ ınıştır. Yine bu asrın sonuna po ğı u tedviıı işi hız kazanıyor. Kitapta, sünnette, icma' ve kıyasta halledilen mes'eleler, fıldıi konular baştan sonakadar etraflı bir şekilde yazılıyordu. f) Fıldıın tekevvün ve ~edvini işinde başka hukukların, diğer milletierin hukuki faaliyetlerinin hiçbir tesiri olmaınıştır. Ayrıca .Edilie-i Erbaa ve diğer yardımcı delillerle vaz' ve halledilen hukuki mes'elelere, bunların kısa bir zaman içerisinde tedvini işine diğer hukuklarda tes~düf edilemiyor. (1) Ahmed Emin, Fecru'l-ls!iim, Kabire 1354/1935, c. I, s. 303. M. Hamidullab-G.H. Bosguet-C.A. Nallino: İslam Fıklııye Roma Hukuk, İstanbul, 1964, s. 15. Prof. D.S. V. Fitzgerald, İslamHukukunun Roma Hukukundan iktihasta Bulunduğu iddiası, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuasi, c. XXIX. sayı 1128-1148. · A. Şafak, a.g.e., s. 157-165. 151