Din-Kültür ve Çağdaşhk 2004 Yılı Kutlu Doğum Sempozyumu Tebliğ ve Müzakereleri Yayın No: 378 Sempozyumlar ve Paneller Serisi: 38 ©Bütün 1. Hakları Baskı, Mayıs Türkiye Diyanet Vakfı'na aittir 2007, Ankara, 1.000 adet ISBN 978-975-389-500-2 07.06.Y.0005.378 Redaksiyon : Dr. Mehmet BULUT Kapak ve Iç Tasarım: TN Iletişim · Kufi Besmele: Hişam ei-Garavl Uygulama: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu'nun 18.04.2006/14-2 sayılı kararıyla uygun görülmüş ve Mütevelli Heyeti'nin 29.04.2006/1206-4 sayılı kararıyla basılmıştır. Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi'nin dizgi, fotomekanik, ofset ve cilt tesislerinde hazırlanıp basılmıştır. TÜRKIYE DiYANET VAKFI Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi OSTIM Örnek Sanayi Sitesi 1. Cadde 358. Sokak No: 11 06370 Yenimahalle 1 Ankara Tel: 0312.354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32 e-posta: [email protected] Şifrelerin Peşinde: Din Araştırmalarında Popüler Temalar Prof. Dr. Adnan Bülent BALOGLU* P opülerliğin dayattığı yaşam çerçevesinin, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, din araştırmalarında da bir dönüşüme neden olduğunu söyleyebiliriz. Din araştırmalarında giderek egemen olan ana temanın, "şifre çözücülüğü" şeklin­ de kavramsallaştırılabilecek popülarist eğilimler olduğu gözlenmektedir. Bu eği­ limler, cennete gitmenin altın anahtarlarını sunan bir dizi formülasyona ya da Kur'an'daki gizemliliği açtığını iddia eden bir dizi girişimcinin birbirini tamamlayan malıarederine odaklanmıştır. Bu sebeple bildirimizde, din araştırmalarındaki popülerleşme eğilimleri mercek altına alınarak, öncelikle modernleşme teması üzerinde durulacak, daha sonra popüler din incelemelerinin yarattığı gevşekliğin bir analizi yapılacak ve arkasından da bu bağlamda ortaya çıkan sorunların anlaşılma­ sı ve giderilmesine yönelik öneriler tartışmaya açılacaktır. Modernleşme Sendromu bütün alanlara yayılacağı ve onu kimsenin durduramayacağı tezi doğrudur (Laroui, 1993, 75). Çünkü onu durdurmaya kalkışmak, hayatın akışına karşı tavır almak demektir; böyle bir tavır hayata karşı yeni bir zihniyeti temsil eder. Ancak, modernliğin kontrollü bir gelişimini sağlamak da mümkündür. Ne var ki, modernlik, bir kültürel derinliği ve beraberinde entelektüel bir özeleştiri sürecini de zorunlu kılar. Batı dünyası kendi modernleşme mecrasını söz konusu şartlar dahilinde gerçekleştirirken, Doğu İslam dünyasında ve özellikle Türkiye' de bu m ümModernliğin ·Dokuz Eylül Üniversitesi ilahiyat Fakültesi. 290 1Din - Kültür ve Çağdaşlık 'i'; kün olinaınıştır. Sonuçta, Etyen Mahçupyan'ın da belirttiği gibi, Türkiye modernizmin harici tezahürlerini beniınseıneyle Batılılaşmanın gerçekleşeceğini sanınış­ tır (Mahçupyan, 1997, 150). Bir başka ifade ile, aşılması gereken tecrübeyi yaşama yerine kestinneden sonuca varınayı yeğlemiştir. Bu durumun ciddi bir kargaşaya yol açtığı izahtan varestedir. Zira, bunun ilk ve en önemli etkisi, bireylerin sosyal ve öznel dünyalarının anlamsız hale gelişinde görülmüştür. Her ne kadar modern teknolojinin gelişmesiyle insan hayatı kolaylaşınış gibi görünse de bu aslında sadece bir yanılsaınaydı. Keza, toplumsal amaçlara ve hayatın gayelerine ulaşınada yardımcı olması gereken hukukun tedvini, bilimsel bilginin derlenmesi, rasyonel örgütlenmenin tamamlanması vb. hususların gerçekleşmesi ile insanın daha da mutlu olacağı hesaplanmıştı. Ancak bütün bunların, Turner'in da vurguladığı gibi, mutlak değerler ile rakip amaçlar arasında seçim yapmada bireye yardımcı olması pek mümkün değildi (Turner, 1991, 202) ve nitekim öyle de oldu. Sonuç, bireylerin gittikçe yalnızlaşması, korku ve ümitsizliklerinin artması, kendi kabuklarına çekilmeleri, kaçacak bir sığınak aramaya başlamaları şeklinde tecelli etti. Dolayısıyla, böyle bir halet-i ruhiye içindeki bireyleri gizemli tuzakların kucağına düşürmek, onları kıyamet senaryolarıyla korkutmak suretiyle kurtuluşa çağıran seküler oluşumların birer sadık müridieri haline getirmek, mistik Hint felsefelerinin meraklı takipçileri yapmak ve nihayet üfürükçülerden medet uman zavallı biçareler konumuna düşürmek artık çok daha kolaydı. Modernlik son tabiilde bir paradigma değişiınidir. Hayatı ve onun gerçeklerini ihmal etmeden bir kulvardan çıkıp bir başka kulvara geçmektir. Belli bir yaşam stratejisinden koparak bir başka yaşam stratejisi üretmektir. Ancak bu stratejiyi üretebilmek kapsamlı toplumsal değerlendirmeleri ve tahlili gerekli kılar. Touraine' e göre, modernleşmenin kendisine uyum sağlayamayan toplumlar modernleş­ menin altında kalır, sonuçta daha fazla özgürleşmeye ve gelişmeye sebep olması beklenen bu süreç tam tersine bir yabancılaşmaya, gerilemeye, kendi içine kapanınaya yol açar (Touraine, 1995, 350). O halde, modernleşmeye uyum sağlama bir başka yaşam stratejisi üretme anlamına gelmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında İslam toplumlarında modernleşmenin mahiyeti üzerinde henüz bir fikir birliği görülemediği gibi, modernleşme baskısı karşısında tarih ve toplumla uyumlu stratejilerin üretilemediğine de şahit olunmaktadır. Bir kesim modernliği abartılı ve toplumun temellerini sarsacak bir tehlike olarak algilamaktadır. Bu anlayışa göre modernliğe yakasım kaptıranın Müslüman olma şansı bile yoktur. Bir başka kesime göre ise, modernlik, toplumun değerlerine, inan çlarına, örf ve ananelerine sırt çevirmekle, hatta bir Allah fikrine bile sıcak bakınamakla eş anlamlıdır. Aslında böyle bir modernlik anlayışının kendi paradigınasıyla sorunlu olduğu ortadır. Modernliğe kendimizi kaptırdığımızda o bizi başka sahilZere atar. Ancak başka sahillerde bile Allah fikri ıskalanamaz. Zira O, her dehlizden, her delikten görünür. Tebliğler ve Müzakereler 1 291 Modernleşmeden vazgeçmeye çalışmanın akıntıya kürek çekınek demek olacaBunun yerine onu anlamaya çalışmak daha akılcı olacaktır. Zira o da Allah'ın günlerinin bir parçasıdır. Onun sağlam bir eleştirisini yapmak gereklidir. Aııcak Göle'ye göre bu, modernliğin pratiğe dönüştüğü, içselleştiği ve hazmedildiği toplumlarda mümkündür (Göle, 2000, 17) Geçmişte de İslam toplumu çok çeşitli süreçlerden geçmiştir. Farklı kültürlerle, dinlerle ve toplumlarla yüz yüze geldiğinde ve onlarla iç içe yaşamak m ecburiyetinde kaldığında İslam'ın dinamiklerini harekete geçirmesini bilmiştir. Her değişik ve alışılmadık durumda "aman, bu bizi bozmasın?!" tavrını sergileme yerine, içinde bulundukları ortamın imkanlarını kullanma becerisini sergilemişlerdir. Böyle karşılaşma anlarında kendilerini yabancı diyarlarda hissetmek ve el yordamıyla gezinmek yerine, kavramsal sermayelerini diri tutmuşlar, din dilini hayatın içine aktarmışlar, evreni okuyarak, Allah-tabiatinsan üçlüsü arasındaki ilişkide dengeyi kurabilmişlerdir. Dini muhtevayı ve dini kurumları, günlük hayatı ve onun gerçeklerini reddeden veya hayatla çatışan bir yapıya dönüştürmek yerine onları, topluma bir rehber vazifesi görecek, en karanlık günlerinde onlara yardım edecek bir dinamizme sahip yapılar halinde tutabilmeyi başarmışlardır. Böylece, Müslümanları hayatla dinleri arasında tercih yapma mecburiyetinde bıralanamaya özen göstermişlerdir. Zira sonuçta çok iyi biliyorlardı ki, böyle sıkıntılı tercihierin üreteceği Müslüman tipi, ancak iki yüzlü bir tip; yani Müslümanmış gibi yapan/görünen bir tip olabilirdi. Bugün de modernleşme karşısında takınılması gereken tavır, tarihte farklı durumlar karşısında takınılan tavırdır. Fakat ne var ki, toplum olarak modernleşme­ nin ne olduğunu tam olarak kavrayamadan onun bir yan ürünü olan popüler kültür ile karşı karşıya kalmış bulunmaktayız. Durum şimdi sandığımızdan çok daha ciddidir. ğını düşünüyoruz. Popüler Kültür Kuşatması Kültürden bahsettiğimiz zaman, toplumsal hayatın bütün karelerini kuşatan bir olgudan söz etmekteyiz. Bu olgu bir toplumun, siyaset, din, ekonomi, sanat vb. gibi birbiriyle bağlantılı ögeler yoluyla belli zaman-mekan ve şartlarda ortaya koyduğu bir toplumsal kişiliği temsil etmektedir. Adına kültür dediğimiz toplumsal kişi­ liğin canlılığı ve etkinliği ise, toplumun kendi iç dinamiklerinin işlevselliği ve verimliliği ile ve o toplumun gücü, yaratıcılığı ve sentezleme kabiliyeti ile yakından alakalıdır. Dolayısıyla burada, tıpkı canlı bir organizmada olduğu gibi, bir nefes alıp verme, beslenme, hareket etme, duraklama, daralma, genişleme vb. söz konusudur. Bu çerçevede, toplumların ister olumlu isterse olumsuz anlamda olsun tecrübe ettiği toplumsal dönüşüm ve gelişmelerle birlikte kültürler de sürekli şekil değiştiri­ rek ve yenilenerek nesilden nesile akı11aktadır. Vakıa böyle olmakla birlikte, bugün kültür bağlaınında çok farklı bir fenomenle karşı karşıya bulunduğumuzun altını çizmek istiyoruz. Toplum olarak "popüler kültür" diye adlandırılan, yeni bir kültürlenme tarzının kuşatması altındayız. Po- 292 1Din - Kültür ve Çağdaşlık püler kültür, gündelik hayatın temel özelliklerini baş döndüren bir hızla dönüşüme uğratmaktadır. "Popüler kültür" ile kastedilen şey, Nazife Güngör' e göre, "yöneten sınıfların, kültürel değerleri ve gelenekleri, egemen ideolojileri doğrultusunda yeni formüller biçiminde yansıtarak yarattıkları, bağımlı bireylere sunduktan kültür"dür (Güngör, 1999, 18). Bu tanıma dikkat edecek olursak, yöneten sınıfın kendi ideolojisini empoze edebileceği, onu olduğu gibi almaya hazır bağımlı bireylerin bulunması zorunludur. O halde, bireyleri bağımlı kılacak mekanizmanın da kurulması gerekmektedir ki, yine bu da yöneten sınıfın halletmek mecburiyetinde olduğu önemli bir- sorundur. Burada "yöneten sınıf' kavramı ile salt olarak siyasi iktidarı ellerinde bulunduranlar anlaşılmamalıdır. Bu kavramın kapsamı içerisine yazılı-basılı-görüntülü medyayı elinde tutan sektörden, yiyecek ve giyecek sektörüne kadar bir dizi sektör dahildir. Bireylerin bağımlılığının sürekli kılınabilmesi için üretim ve tüketimin de devamlı surette yenilenmesi kaçınılmazdır. Bağımlı bireylerin sayısını her geçen gün arttırabilmek için de reklam sektörünü ve medyanın gücünü en etkin biçimde kullanmanın formüllerini sürekli yenilemek zorunludur. Dolayısıyla, dün moda olan veya popüler bulunan bugün yerini bir başka modaya veya popülerliğe bırakınıştır ve onlar da yerlerini yarın yenilerine terk edeceklerdir. Dikkat edilirse, burada yani popüler kültürde bir geçicilik, uçuculuk ve buharlaşma özelliği mevcuttur. Hiç bir şey kalıcı değildir. Bu sebeple, popüler kültürü, uçuk bir kültürel normlar düzeni inşa eden, harcayan ve yok eden kayına bir kültür olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Nitekim Güngör, bu yaklaşımı destekler mahiyette, bu kültür düzeninde hakim ideolojinin, "kullan-at" olduğunu ifade etmiş ve burada amacın anlık mutlulukların ön plana çıkarılması olduğunu belirtmiştir (Güngör, a.y.). Tüketime ve harcamaya dayalı bir anlayışın hakim kılınmasıyla birlikte, birbirlerine aşina ve benzeyen, hep aynı şeyleri düşünen, konuşan, tartışan, giyen vb. gibi daha bir çok özellikleri aynı anda ve bire bir sergileyen bireylerden oluşan bir toplum inşası da böylece gerçekleştiritmiş olacaktır. Böyle bir tüketim toplumunda ise, sürekli olarak "popüler" olduğu varsayılan şeyler üretilecek, popüler olmayanlar görülmeyecektir bile. Bir başka ifade ile, anlık talebi karşılayanlar "in"; yani popüler/gözde, karşılayamayanlar "out"; yani gözden düşen, popülerliğini kaybedenler sınıfına dahil edileceklerdir. Kimin veya neyin niçin "in" veya "out" olduğunu belirlemenin kriterlerinin nasıl belirlendiği, buna kimlerin karar verdiği vb. hususlar pek açık değildir. Ancak kesin olan bir şey varsa o da, haber alma kaynaklarımızı genişlettiği, istediğimiz bilgiye anında ulaşı­ mı kolaylaştırdığı düşünülen uydu, televizyon, video, bilgisayar-internet ve hatta cep telefonu gibi son sistem teknolojik vasıta ve imkanların, yabancı kültürlerin, özellikle de Amerikan kültürünün "üstün/baskın/hakim karakter"ini yaygınlaştır­ mada etkin bir role sahip olduklarıdır. Bu durumun sadece Türk toplumu için değil, aynı zamanda diğer İslam toplumları için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin İran'da, yukarıda saydığımız teknolojik vasıtaların kullanımının gittikçe Tebliğler ve Milzakereler 1293 yaygınlaşmasıyla birlikte, gençliğin İslami kültürden popüler kültüre kaymaya baş­ ladığı ifade edilmektedir. Gençlerin bu seçimini belirleyen etken, 'ideal/mükemmel' olanın erişilemezliği karşısında kusurlu da olsa hayatın içinde olanın tercih edilebilir olmasıdır (Khosrokhavar - Roy, 2000, 124 vd; Su, 2004, 6). Bir yazar, İranlı gençlerin "ideal inançlı gençlik" olma yerine tercihlerini popüler kültürden yana yapmalarını, ironik bir biçimde, alıntı yaptığı bir deterjan reklamındaki spot cümlenin açılanına denk düşürmektedir: "Hayatı öğrenemedikten sonra, temiz kalmanın ne yararı var?" (Su, ay.) Popüler olanın kuşatıcılığı ve çekiciliği özellikle gençliği avucuna almış görünmektedir. Şüphesiz bu sorun gençlerle de sınırlı değildir. Popüler kültürün katı olanı buharlaştırdığını düşünecek olursak toplumun bütün katmanlarını şu veya bu şekilde etki altına aldığını söyleyebiliriz. İran' da, bir başka İslam ülkesinde veya ülkemizde olduğu gibi gençliğin diğer/yabancı kültürlere merak sarmasının, özenmesinin veya gıpta etmesinin üzerinde önemle durulması gerektiği kanaatindeyiz. W esieyan College' da Beşeri Bilimler Kürsüsünün başkanlığını yapan felsefeci George E. La More, "Gençlik kendi kültüründen bıktığında uzak kültürlerdeki çimler onlara her zaman daha yeşil görünür" der (La More, 1975). Önemli ölçüde bu, gençliğin anlam arayışına girdiği dönemde, kendi toplumunun ve kültürünün bu beklentiye cevap verememesi ile ilgili bir durumdur. Bir başka şekilde söyleyecek olursak, kendi kültürünün muhtevasının bir cazibe merkezi oluşturacak biçimde anlam arayışı içindeki gençliğe sunulamaması ile alakalıdır. Sonuçta, kendi kültüründen başka bir kültürün benimsenmesi, yeni bir kimlik inşası anlamına da gelmektedir. Aslında bu durum, tam bir yeniden kimlik inşasından çok, bir bölünmeyi, yabancılaşmayı, bunalımı, kaosu veya daha ileri bir ifadeyle kültürsüzlüğü ifade etmektedir. Popüler kültürün sürekli yeni beğeni alanları, yeni tatlar, cazibe veya ilgi merkezleri üreterek, insanların gündelik hayattaki sıkıntılarından kayı1aklanan boşluk­ lardan sızdığını ve bir süre sonra bireylerin hayatlarını esir aldığını söylemek durumundayız. Böylece bireyler, "kullan-at" anlayışıyla tüketimi rant kapısı yapan egemen güçlerin kendilerine sunduğu ürünleri almada adeta birbirleriyle yarışmakta­ dırlar. Popüler kültürün yaşaması onun ürünlerine taleple bağlantılı olduğu için, bağımlı bireylere sürekli olarak "popüler" yeni şeylerin sunulması, kısa sürede eskiyen bir popüler nesne veya şeyin daha üst ve yeni bir popülerle yer değiştirmesi önemlidir. Burada bir hususun altını çizmeliyiz: Popüler olan aynı zamanda çağ­ daştır, dolayısıyla popüler olanı takip eden ve tüketen de çağdaştır gibi söylemlerle popülerlik ile çağdaşlık arasında son derece ilgisiz ve yanlış bir bağlantı da kurulmaktadır. Ancak her şeyden önce, bireylerin sadık birer alıcı/tüketici olmalarını sağlamak için onların hayata bakışlarında köklü bir değişikliğin gerçekleşmesi şarttır. Bunu yapabilmek için öncelikle hayatın olumlanması ve aşkın konumuna getirilmesi gereklidir (Güngör, 1999, 19). Hayatı aşkınlaştıran bir birey artık onun materyaline 294 1Din - Kültür ve Çağdaşlık bağımlı hale gelecek ve bu, zaman içerisinde adeta ona tapınmaya, ne pahasına olursa olsun onu elde etmek için de her türlü yolu -velev ki gayri meşru yoldan olsa bile- denemeye götürecektir. Popüler Kültürün Din Araştırmalarına Etkisi Bugün, modernleşmenin tabii basamaklarını henüz tecrübe etmeden, Türk toplumu popüler kültürün acımasız etkileriyle başbaşa kalmış, popüler tüketim ürünleriyle kuşatılmış durumdadır. Bu ürünler artık din sahasında da ilgiye sunulmuştur ve raflarda hararetle alıcılarını beklemektedir. Bir başka ifadeyle, toplumsal belleğimiz de popüler kültürün kuşatması altındadır ve bundan din araştırmaları danasibini almaktadır. Keh1m, tefsir, hadis ve fıkıh gibi belli bir yetkinlik gerektiren alanlar ağırlıklarını popüler kültür lehine kaybetmektedirler. Bu alanlar, ancak popülerliğe prim verdikleri oranda dikkat çekebilmektedirler. Bu durumun,_ hem modernleşme-çağdaşlaşma sorunsalının bizdeki yanlış tezahürlerinden hem de popüler kültürün sebep olduğu kolaycı argümanlardan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bir çok din araştırmasının, modernliğin ortaya çıkardığı ve kendisini dışarda bı­ rakarak anlamamızın imkansız olduğu bir sürü olguyu hesaba katmaksızın, yaşam alanından ve kuşatıcı sosyal gerçeklikten kopararak bir din analizini önümüze çı­ kardığını söyleyebiliriz. Buna karşılık kaygı verecek bir şekilde, teorik tafsilatlara boğulmuş bir din retoriği, bugünün toplumsal gerçekliğini es geçmektedir. Hiç kuşkusuz zamanımıza yön veren değerler okunmaya, anlaşılınaya ve çözümlerneye ihtiyaç duyulan alanlardır. Ne var ki, bugünün mevcut bilgisiyle donanmadan, mevcut hayatı anlamlandırmak, onun sorunlarını çözmek ve geleceğe yönelik projeler üretmek mümkün değildir. Öte yandan işin aslına bakılırsa, gündelik-popüler kültürün, derinlikli din analizlerine ihtiyaç duyurmadığı gözlemlenmektedir. Din incelemelerinde varolan derinlik bugün modernleşme sorunlarıyla yeterince ilişkilendirilmiş değildir. ilaveten, Türk modernleşmesinin din bağlarnındaki tahlili ciddi bilimsel girişimlerin katkı­ larına muhtaçtır. Ancak, popüler inceleme alanları bu ihtiyacı gerçeklik dünyasın­ dan hızla uzaklaştırmaktadır. Dini bilginin popüler kültürün kucağında eritilmeye çalışılması, her şeyden önce bir derinlik kaybına yol açtığı gibi, söz konusu bilginin sıradanlaşmasına, avamlaşmasına da sebep olmaktadır. Burada derinlemesine analizlerden ziyade konuların basit bir biçimde günalı-sevap bağlamında ele alındığı gözlenmektedir. Bu durum, bilimsel bilginin aksine, farklı eylem türleriyle karşılaştığımızda bize ahlaki kararlar verme, hayatı ve içinde bulunduğumuz evreni anlamiandırma noktasında yardımcı olması gereken dini bilginin işlevselliğini yitirmesine sebep olacaktır. Bu durum, hızlıcakarın doyurmak veya açlığı yatıştırmak için yenen bir "fast-food"a benzetilebilir: bir an için ihtiyaç duyulan ve bir sonraki ihtiyaca kadar asla lazım olmayacak türden bir gıda. Din araştırmalarını gerçekleştiren insanlar da bu dünyanın sahici insanlarıdır. Tebliğler ve Müzakereler 1295 Ne var ki, popüler kültürün tuzakları herkes gibi onları da kolaycı tercihierin ağına düşürmektedir. Bu tuzakların en ilgi çekici olanı, çarpıcı başlıklar altında, ağdalı bir söylem tarzıyla sürekli gündemde tutulan belli konuların derinlemesine olmamak kaydıyla ele alınmasıdır. İddialı bir biçimde "uyarıcı" rolünü de üstlenen bu tür eserlerin -Çıplak Uyarı gibi- medyanın da desteğiyle ilgi görmesi, onlarca adet baskı yapıp en çok satan kitaplar (best-seller) listesinden haftalarca İnınemesi şüphesiz diğer bir kısım din araştırmacılarını da cezbetmektedir. Yalnız bilinmesi gereken bir durum var: Bu tür eserler "top 20" veya "top 40" listesindeki pop şarkıları kadar gelip geçici, en az onlar kadar geçici bir ritme sahiptirler. Günümüzde, Kur'an-ı Kerim'i bir gizemli kod alanı olarak algılama yönündeki çabaların da ivme kazandığı tespitini yapmak durumundayız. Bu çabalar kaynağını gerçekte, halk dindarlığının tipik reflekslerini harekete geçiren bir alandan destek almaktadır. Kur'an'daki gizemliliği iddia eden söylem oldukça çarpıcıdır: Kur'an'da geleceğe ait bilgiler vardır ve bunları 1400 yıldır hiç kimse keşfedeme­ miştir! Ömer Çelakıl'ın Kur'an-ı Kerim'in Şifresi isimli kitabı bu iddia ile piyasaya çıkmıştır. Ardından, Serkan Tekin'in Kur'an'da Gizlenen Tarihler'i de benzer iddiayı perçinleyince dikkatlerimiz ister istemez, bu tür faaliyetlerin arkasında bir rant, bir çıkar grubunun varlığının mevcut olup olmadığı hususuna çevrilmiştir. Tahmin edileceği üzere, popüler kültürün kendi cazip ürünlerini pazadadığı alanlardan bir tanesi de din alanıdır. Popüler kültür, sırri/batıni bir dünyanın belleğinden aldığı esinle kendini din alanında da hissettirmekte ve oradaki alıcılarını ihmal etmemektedir. Toplumun yoksulluğunu ve onun kendi kültürünün köklerinden koparak bir derinlik kaybı yaşamasını fırsat bilen bir zihniyet, iş bitiriciliğini göstererek toplumsal talepkarlığı bir dizi gizemli bilgi talebine endekslemeyi başarmış görünmektedir. Bu teşebbüsün, söz konusu eserlerin piyasadaki baskı adetleri dikkate alındığında başarılı olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. İşin doğrusu bu kitapların, kendilerinden çok daha önce Batı'da İncil'in ve Tevrat'ın sözde şifrelerini(!) deşifre amacıyla yazılmış eserlerin kötü birer kopyası olduğunu belirtıneden geçemeyeceğiz. Allah'ın insanlığa olan mesajlarını gizemli kodlar alanı görerek çözmeye çalış­ mak ve bunu bir rant kapısı haline getirmek doğru değildir. Hıristiyanlığın Helen felsefesiyle buluşarak ürettiği "doğayı bir büyü" olarak algılama fikri İslam'da mevcut değildir. İslam' da "büyü bozumu" olmadığı gibi, Peygamberimiz de çok bilinen bir duasında "Yarabbi, bize eşyayı olduğu gibi göster" demektedir. Dolayısıyla, bizde büyü bozumu, tılsımın yok edilmesi, şifrelerin çözümü yoktur. Allah her yerdedir, hazır ve nazırdır. Daha doğrusu, Allah bizimle eğlenmemekte, beni çözün dememekte, bilakis ben hakikatim, beni bulun demektedir. Bu çerçeveden bakıldı­ ğıüda, insanlığın Allah'a ulaşma yolunda katettiği mecra, bir bakıma insanın dünyalıtaşına mecrasıdır. Bunun yanında popüler kültürün toplum belleğinde yarattığı baş dönmesinden "kurnazca" istifade etmek amacıyla, "bir vurgun da biz vuralım" anlayışına sahip bir zihniyetin de iş başında olduğunu vurgulamalıyız. Bu zihniyetin piyasaya onlar- 296 1Din - Kültür ve Çağdaşlık ca eser sürdüğünü ve bu sürümden epeyce bir parsayı topladığını biliyoruz. Bunların sadece bir tanesinden yapacağımız alıntı, ne demek istediğimizi yeterince ortaya koyacak açıklıktadır. Taşların faydalarını ve sırlarını(!) anlatmak için kaleme aldığı eserin önsözüne "Bir ırmak, kaynağından daha yüksek seviyeden akamaz. Kendi medeniyetine sırt dönen toplumlar işgale uğrar. Faydalı oldumsa ne mutlu bana" diyerek topluma ve dine büyük bir hizmet yapmanın haklı(!) gururu ve hazzıyla kendinden geçen bu zihniyet, "köpeğin ısırdığı taş"ın yararını ve gizemini şu sözlerle anlatır: "Köpeğin ısırdığı taş alkolik bir kimsenin içtiği içkinin içerisine atılır ve bu içkiden içirilirse o kimse içkiyi bırakır. Bir kavınin suları içine bırakılsa aralarında fesad meydana gelir" (Pamuk, 2004, 26). Bir başka sayfada ise, "Çocuk zayi eden kadın, değirmenin alt taşından bir parça koparıp başı üzerinde taşırsa, çocuğunu düşürmez" denmektedir (a. e., 13). Görüleceği üzere, popüler olanın çekiciliği din araştırmaları alanında da popü~ ler eser furyasına yol açmış, sağda-solda pek çok "çıplak uyarıcı" nın ortaya çıkma­ sına, pek çok "şifre çözücü"nün, "hurafe çığırtkanı"nın, seküler kisve altında din satışı yapan tacirin iş başı yapmasına sebep olmuştur. Sonuç Sonuç olarak, popüler ilgilerden kendimizi ayrıştırmamız mümkün değildir. Popüler olan, gündelik olanı kuşatan bir ağ mesabesindedir. Popüler kültür verili bir yaşama alanı sağlar. Onun kuşattığı, dönüştürdüğü şeyler ıskalanmaması gereken şeylerdir kuşkusuz. Her ne kadar dinin de -tabir caizse- popvari bir açılımı, geçici olabilecek bir anlatım düzeyi mutlaka alacaksa da, ilahiyat araştırınalarının istediği asgari derinlik bile poplaştırınanın tuzağına düşmemeyi gerektirir. Din gibi özel/öznel yorumlara açık bir anlam dünyasının geçici/yüzeysel ve .liesinlikle pragmatik ilgilerle şekillenmiş bir dünyanın imkanları seferber edilerek, yani poplaştırı­ larak anlaşılması ve işlerlik kazandırılması mümkün değildir. KAYNAKÇA ÇELAKIL, Ömer, Kur'an-ı Kerim'in Şifresi, Sınır Ötesi Yay., İstanbul2002. GÖLE, Nilüfer, İslamın Yeni Kamusal Yüzleri, Metis Yay., İstanbul2000. GÜNGÖR, Nazife (Der.), Popüler Kültür ve İktidar, Vadi Yay., Ankara 2000, s. 18. KHOSROKHAVAR, Farhad- ROY, Olivier, İran: Bir Devrimin Tükenişi, Çev. İsmail Yerguz, Metis Yay., İstanbul2000. LA MORE, George E., "The Secular Seliing of a Religion", The Christian Century, (December 10, 1975), s. 1133-37. LAROUI, Abdallah, İslam ve Modernlik, Çev. A. Yaraman-Başbuğu, Milliyet Yay., İstanbul1993. MAHÇUPYAN, Etyen, İdeolojiler ve Modernite, Patika Yay., İstanbul1997. ÖZTÜRK, Yaşar Nuri, Çıplak Uyarı, Yeni Boyut Yay., İstanbul1996. PAMUK, Arif, Taşlar: Özellikleri ve Sırları, Pamuk Yay., İstanbul2004. SU, Süreyya, "İran' da Pop Çağı Ateşi", Milliyet-Popüler Kültür (27.02.2004), s. 6. Tebliğler ve MÜZakereler 1297 TEKiN, Serkan, Kur'an'da Gizlenen Tarihler, Nokta Yay., istanbul 2002. TOURAINE, Alain, Modernliğin Eleştirisi, Çev. Hülya Tufan, Yapı Kredi Yay., İstanbul 1995. TURNER, S. Bryan, Max Weber ve İslam, Çev. Yasin Aktay, Vadi Yay., Ankara 1991.