temel dinî bilgiler

advertisement
İMAM-HATİP LİSELERİ
TEMEL DİNÎ BİLGİLER
DERS KİTABI
YAZARLAR
Ahmet EKŞİ
Ali Sacit TÜRKER
Ahmet MEYDAN
Ramazan ŞAHAN
Kadir ADIYAMAN
Dr. Hasan ÖZKET
DEVLET KİTAPLARI
BEŞİNCİ BASKI
................................, 2014
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ................................................................................. : 4830
DERS KİTAPLARI DİZİSİ ...................................................................................... : 1421
14.?.Y.0002.3972
Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kitabın metin, soru ve şekilleri
kısmen de olsa hiçbir surette alınıp yayınlanamaz.
Editör
: Ekrem ÖZBAY
Dil Uzmanı
: Muharrem OKUMUŞ
Görsel Tasarım
: Ertuğrul ÇAKIR
Dilek ANDER
Emre ANDER
Rehberlik Uzmanı
: Erdal USLUER
Program Geliştirme Uzmanı : Dr. Yalçın BAY
Eğitim Teknolojisi Uzmanı
: Ahmet KOPMAZ
Veysel KUBAT
ISBN: 978-975-11-3337-3
Millî Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Kurulunun 01.12.2009 gün ve 222 sayılı kararı ile
ders kitabı olarak kabul edilmiş, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 28.03.2014 gün
ve 1310094 sayılı yazısı ile beşinci defa 237.950 adet basılmıştır.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar?
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
Mehmet Âkif Ersoy
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en
kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek
isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti
müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın
vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok
namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek
düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil
işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet
içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini,
müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde
harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen,
Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret,
damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk
İÇİNDEKİLER
1. ÜNİTE: DİN KAVRAMI VE İSLAM DİNİ
1. Din Nedir? .......................................................................................................................................... 10
2. İnsanlık Tarihinde Din Olgusu ........................................................................................................... 11
3. İnanmanın Çeşitli Biçimleri ............................................................................................................... 12
4. Din-Birey İlişkisi ................................................................................................................................ 14
5. Din-Toplum İlişkisi ............................................................................................................................ 15
6. Yeryüzünde Belli Başlı Dinler ........................................................................................................... 16
6.1. Kabile Dinleri ............................................................................................................................ 17
6.2. Doğu Asya Dinleri ..................................................................................................................... 17
6.3. Hint Dinleri ................................................................................................................................ 19
6.4. Vahye Dayalı Dinler .................................................................................................................. 22
2. ÜNİTE: İSLAM’DA İMAN ESASLARI
1. İman Kavramı..................................................................................................................................... 29
2. İslam’da İmanın İfadesi: Kelime-i Tevhit ve Kelime-i Şehadet......................................................... 30
3. İslam’da Temel İman Esasları ............................................................................................................ 31
3.1. Allah’a İman .............................................................................................................................. 32
3.2. Meleklere İman .......................................................................................................................... 38
3.3. Kitaplara İman ........................................................................................................................... 42
3.4. Peygamberlere İman ................................................................................................................. 43
3.5. Ahiret Gününe İman .................................................................................................................. 44
3.6. Kaza ve Kadere İman ................................................................................................................ 48
3. ÜNİTE: İSLAM’DA İBADET
1. İbadet Kavramı ................................................................................................................................... 55
2. Niçin İbadet Edilir? ............................................................................................................................ 56
3. İbadetin İlkeleri ve Kapsamı ............................................................................................................. 57
4. İnanç - İbadet İlişkisi .......................................................................................................................... 61
5. Temizlik - İbadet İlişkisi..................................................................................................................... 62
5.1. Abdest, Boy Abdesti (Gusül) ..................................................................................................... 63
5.2. Teyemmüm ................................................................................................................................ 64
5.3. Beden ve Mekân Temizliği ........................................................................................................ 65
6. Namaz İbadeti .................................................................................................................................... 67
7. Ramazan Ayı ve Oruç ........................................................................................................................ 74
8. Zekât İbadeti....................................................................................................................................... 77
9. Hac İbadeti ve Yapılışı ....................................................................................................................... 80
10. İbadet Mekânı: Kâbe ........................................................................................................................ 83
11. Kurban .............................................................................................................................................. 84
12. Salih Amel (Yararlı İşler) de İbadettir. ............................................................................................. 85
13. Dua ve Tövbe ................................................................................................................................... 86
14. İbadetlerin Birey ve Topluma Kazandırdıkları ................................................................................. 88
4. ÜNİTE: VAHİY SÜRECİ VE KUR’AN
1. Vahiy Kavramı.................................................................................................................................... 93
2. Vahiy Süreci ...................................................................................................................................... 94
2.1. Kur’an Öncesi Vahiy Metinleri: Sahifeler ve Kitaplar .............................................................. 94
2.2. Son Vahiy Kur’an ve Temel Nitelikleri ..................................................................................... 97
2.3. Kur’an’ın İndiriliş Süreci .......................................................................................................... 98
3. Kur’an’la İlgili Kavramlar ................................................................................................................. 100
4. Kur’an’ın Ana Konuları ..................................................................................................................... 106
5. Kur’an’ın Eğitici Özellikleri .............................................................................................................. 111
VII
5.1.Kur’an İyiye Yönlendirir ve Kötülükten Sakındırır. .................................................................. 111
5.2. Kur’an Kamil İnsan Modeli Sunar. ........................................................................................... 112
5.3. Kur’an Aklı Kullanmayı ve Öğrenmeyi Öğütler. ...................................................................... 113
6. Kur’an’ın Kültürümüzdeki Yeri ......................................................................................................... 114
5. ÜNİTE: PEYGAMBERLİK VE SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED
1. Nebî Resul ve Peygamber Kavramları ............................................................................................... 121
2. İnsanlığın Peygamberlere Olan İhtiyacı ............................................................................................. 122
3. Peygamberlerin İnsanlardan Seçilmesinin Nedenleri ........................................................................ 123
4. Peygamberlerin Ortak Nitelikleri ....................................................................................................... 124
5. Tevhidin Son Elçisi Hz. Muhammed ................................................................................................. 127
6. Toplum Önderi Hz. Muhammed ........................................................................................................ 128
6.1.Mekke’de Hz. Muhammed ......................................................................................................... 129
6.2.Medine’de Hz. Muhammed ........................................................................................................ 133
7. Kuran’ın Diliyle Hz. Muhammed ...................................................................................................... 135
8. Hz. Muhammed’in örnekliği: Sünnet ................................................................................................. 137
6. ÜNİTE: İSLAM VE AHLAK
1. Ahlak Kavramı ................................................................................................................................... 142
2. İslam Ahlakının Kaynağı: Kur’an ve Sünnet .................................................................................... 143
3. İslam’ın Öngördüğü Bazı Temel Ahlak İlkeleri ................................................................................. 144
3.1. Doğruluk ve Adalet.................................................................................................................... 145
3.2. İyilik Etmek ............................................................................................................................... 148
3.3. Cömertlik ................................................................................................................................... 149
3.4. Merhamet ................................................................................................................................... 151
3.5. Sevgi ve Saygı ........................................................................................................................... 152
3.6. Barış ve Hoşgörü ...................................................................................................................... 155
4. Ahlaki Görevlerimiz ........................................................................................................................... 156
4.1. Ana Baba ve Akrabalarımıza Karşı Görevlerimiz ..................................................................... 156
4.2. Komşularımıza ve Topluma Karşı Görevlerimiz. ...................................................................... 158
4.3. Vatana Karşı Görevlerimiz ........................................................................................................ 160
5. İslam Ahlakına Aykırı Davranışlar .................................................................................................... 161
5.1. Yalan, Gıybet ve İftira................................................................................................................ 161
5.2. Hile Yapmak ve Dolandırıcılık .................................................................................................. 163
5.3. Kötü Zanda Bulunmak............................................................................................................... 164
5.4. Başkasının Özel Hayatını Araştırmak........................................................................................ 165
5.5. Başkalarıyla Alay Etmek ........................................................................................................... 166
5.6. Kibir ve Haset ............................................................................................................................ 167
5.7. İçki ve Kumar ............................................................................................................................ 168
5.8. Hırsızlık ve Rüşvet ................................................................................................................... 170
7. ÜNİTE: İSLAM, HAYAT VE BİLİM
1. İslam’ın Dünya Hayatına Bakışı ........................................................................................................ 174
2. İslam’da Çalışma ve Helal Kazancın Önemi ..................................................................................... 175
3. İslam ve Çevre Bilinci ........................................................................................................................ 177
4. İslam ve Sanat .................................................................................................................................... 178
5. İslam ve Bilim .................................................................................................................................... 180
6. Temel İslam Bilimleri ......................................................................................................................... 182
7. Meşhur Müslüman Bilginler ve Bilime Katkıları .............................................................................. 185
SÖZLÜK ................................................................................................................................................ 189
KAYNAKÇA.......................................................................................................................................... 192
VIII
TEMEL DİNÎ BİLGİLER
Din Kavramı ve İslam Dini
1. ÜNİTE
Din Kavramı ve İslam Dini
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Din, vahiy ve kutsal kitap” kelimelerinin anlamlarını öğreniniz.
2. Birden çok din nasıl ortaya çıkmış olabilir? Düşününüz.
3. Dinin hayatımızdaki önemi üzerinde büyüklerinizle konuşunuz.
9
1. ÜNİTE
1. Din Nedir?
Din, sözlükte itaat, hesap, sorumluluk ve hüküm anlamlarına gelir. Terim olarak din, akıl sahibi insanları kendi
özgür iradeleriyle iyiye ve doğruya yönelten ve onların mutluluğunu amaçlayan kurallar bütünüdür. Bu kuralların başında inanç esasları, ibadetler ve ahlak ilkeleri gelmektedir.
Din kavramı size neler
çağrıştırmaktadır?
İnsanın maddi yö­nüyle yemeye, içmeye, temiz havaya ve giyinmeye ihtiyacı olduğu gibi manevi yönüyle de inanmaya ihtiyacı vardır. İnsanda yeme,
içme ve barınma gibi biyolojik ihtiyaçlar nasıl doğuştan geliyorsa din duygusu da doğuştandır.
Dinin, yaratılışın bir gereği (fıtri) olduğu Kur’an-ı Kerim’de şöyle
ÖRNEKLER BULALIM
ifade edilmiştir: “Sen yüzünü hanîf
olarak dine, Allah insanları hangi
“Din, insanı iyiye, güzele, doğruya yönlendirir.”
yargısını destekleyecek örnekler bulunuz.
fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme
Din merhametli olmayı öğütler.
.........................................................
yoktur. İşte dosdoğru din budur;
….....................................................
fakat insanların çoğu bilmezler.”1
….....................................................
Bu ayette bütün insanların, Allah
(c.c.)2’ın Hz. Âdem’den itibaren
bildirdiği tevhit inancını benimsemeye yatkın olarak yaratıldığı anlaşılmaktadır. Ancak zamanla din
duygusu, aile ve çevrenin de etkisiyle farklı biçimlerde ortaya çıkabilir. Peygamberimiz (s.a.v.)3 bu
durumu şöyle ifade etmiştir: “Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere (tek Allah’a inanma eğiliminde) doğar; sonra anne ve babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.”4
İnsan her zaman yüce ve kudretli bir varlığa güvenme, ona sığınma ve ondan yardım dileme
ihtiyacı hisseder. Bu sığınma ve güvenme duygusu din ile karşılanır.
Allah, insanı diğer varlıklardan farklı ve üstün yaratmıştır. Bu, bir ayette şöyle ifade edilmiştir:
“Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün
kıldık.”5 Allah insana akıl vermiştir. İnsan, aklı sayesinde düşünebilir, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt edebilir. Özgür iradesi ile iyi ve doğru olanı seçer. Bütün bu özelliklerinden dolayı insan
dinin muhatabıdır.
İlahî dinler inanç ve davranış planında, Allah’ın bir ve var olduğu üzerine kuruludur. İslam
dini de bunu tevhit vurgusu ile her alanda öne çıkarmaktadır. İslam, kesinlikle Allah’ın varlığına ve
birliğine inanmayı ister. Ona hiçbir şeyi ortak koşmamayı ve sadece ona kulluk edip ancak ondan
yardım dilemeyi emreder.
1 Rûm suresi, 30. ayet.
2 Celle celaluhu: Şanı yüce.
3 Sallallahu aleyhi ve sellem: Allah’ın rahmet ve selamı üzerine olsun.
4 Müslim, Kader, 22-25.
5 İsrâ suresi, 70. ayet.
10
Din Kavramı ve İslam Dini
2. İnsanlık Tarihinde Din Olgusu
İnsanlık tarihi çeşitli yönleriyle incelendiğinde, her zaman ve mekânda din gerçeği ile karşılaşılmaktadır. Örneğin, arkeolojik kazılardan elde edilen bilgiler, ilahî kitaplar, diğer yazılı kaynaklar
ve toplumların kültürlerinde yoğun olarak dinî motifler bulunmaktadır. Nitekim Kur’an’da, tarihin
her döneminde dinin var olduğu şöyle ifade edilmiştir: “...Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.”1
İnsan, akıl sahibi ve inanan bir varlıktır. Bu özelliği ile evrendeki diğer varlıklardan farklı davranışlar ortaya koymaktadır. Buna bağlı olarak din, tarih boyunca birey ve toplumlarda etkisini gösteren
bir olgu olarak devamlı var olmuştur.
İslam’a göre, dini gönderen Allah’tır.
Allah evreni ve insanı yaratmış, insanı doğruya yönlendirecek kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, insanları
herşeyin yaratıcısı olan Allah’ın birliğine
inanmaya çağırmışlardır. Peygamberlere
gelen tevhit ilkesi, zaman içerisinde insanlar
tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır.
Bazı toplumlar da peygamberlerin bildirdikleri bu temel ilkeleri zamanla unutmuşlardır. Bunun üzerine Allah tekrar peygamber
göndermiştir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de
şöyle ifade edilmiştir: “İnsanlar tek bir
ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve
uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi.
İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap
verilenler, apaçık deliller geldikten sonra,
aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde
anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine
Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa
düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah
dilediğini doğru yola iletir.”2
Eski bir mabet resmi
Tarih boyunca çeşitli toplumlarda zaman zaman kötülük ve haksızlıklar yaygınlaşmış, ahlaki
değerler zayıflamıştır. Böylesi toplumlarda insanlar, Allah’ın buyruklarını dikkate almamış, onun
gösterdiği yoldan ayrılmışlardır. Güneş, Ay, yıldız, ateş ve putlar gibi çeşitli varlıkları tanrı edinmişlerdir. Böylece farklı dinler ortaya çıkmıştır.
1 Fâtır suresi, 24. ayet.
2 Bakara suresi, 213. ayet.
11
1. ÜNİTE
DEĞERLENDİRELİM
“Dünyayı dolaşınız; duvarsız, edebiyatsız, yasasız, servetsiz kentler bulacaksınız; fakat
mabutsuz ve mabetsiz kent bulamayacaksınız.”
Plutharkos (Pülütarkos)
Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 20.
Yukarıdaki sözden anladıklarınızı arkadaşlarınızla değerlendiriniz.
3. İnanmanın Çeşitli Biçimleri
İnanmak, insanoğlunun doğuştan itibaren taşıdığı ve farklı şekillerde ifade edip yaşattığı bir
duygudur. Bu duyguyu ifade etmedeki farklılıklar, değişik inanma biçimlerini doğurmuştur. İnsanlar
kimi zaman vahiy kaynaklı bir dine yönelmiş kimi zaman da değişik düşüncelerden kaynaklanan
anlayışları din olarak kabul etmiştir.
Vahye dayalı olan inanç biçimi; neye, nasıl inanılacağını açıklamıştır. Vahiy, nelere inanacağımız, peygamberler de inancımızı nasıl hayata yansıtacağımız konusunda bizlere rehberlik etmişlerdir. Buna rağmen insanların neye, nasıl inanacakları hususunda farklılıklar olmuştur. Böylece tarih
boyunca tanrı inancı konusunda monoteizm, politeizm, gnostisizm, agnostisizm ve ateizm gibi çeşitli
inanç biçimleri ortaya çıkmıştır.
Monoteizm (Tek Tanrıcılık), Tanrı’nın varlığı ve birliğini savunup eşi ve benzeri bulunmadığına inanmaya monoteizm veya tek tanrıcılık denir. Tek tanrıcılığın İslam düşüncesindeki karşılığı
Allah’ı birlemek anlamına gelen tevhittir. Tevhit inancına göre kâinatı ve içindeki her şeyi yaratan ve
yaşatan Allah’tır. Allah, mutlak güç ve kudret sahibidir. O, sonsuz bilgisi ve gücüyle evrendeki her
şeye hükmeden bir ilahtır. Allah, her şeyi işiten, gören, başlangıcı ve sonu olmayan (ezelî ve ebedî),
yarattıklarına karşı sonsuz merhamet gösteren ve onları seven bir varlıktır.
Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam, vahye dayalı dinler olup tek tanrı inancına sahiptir. Ancak
bu dinler içinde, tek tanrı inancını bugüne kadar en saf ve sade şekliyle koruyan din, İslam olmuştur.
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de tek tanrı inancını şu şekilde ifade eder: “De ki: O Allah birdir. Allah
sameddir (Hiçbir şeye muhtaç olmayıp her şey ona muhtaçtır.). O doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.”1
Politeizm (Çok Tanrıcılık), birçok tanrının varlığına inanmak demektir. Politeizme göre evrende birden fazla tanrı vardır ve bu tanrıların farklı görevleri bulunmaktadır.
Eski Yunan, Mısır, Roma ve İslam öncesi Arap Yarımadası’nda çok tanrıcılık yaygındı. Antik
Yunan’da gök, savaş ve barış tanrısı, güneş ve aşk tanrısı gibi çeşitli tanrıların bulunduğuna inanılırdı. Arap Yarımadası’nda da her kabilenin tanrısal bir güçle donatıldığına inanılan çeşitli putları
bulunmaktaydı.
1 İhlâs suresi, 1-4. ayetler.
12
Din Kavramı ve İslam Dini
Çok tanrıcılık inancını benimseyenler Tanrı’nın yaratıcı ve güçlü olduğunu kabul etmekle birlikte; Tanrı’dan başkasına olağanüstü güç atfederek ondan yardım beklerler. Daha çok Güneş, Ay ve
yıldız gibi gök cisimlerinin yanı sıra bazı doğa güçleri ile canlı ve cansız varlıkları tanrılaştırırlar.
İslam dini, çok tanrıcılığı Allah’a şirk koşmak olarak değerlendirmiştir.
YORUMLAYALIM
“Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Arş’ın Rabb’i olan Allah, onların nitelemelerinden uzaktır.”
Enbiyâ suresi, 22. ayet.
Yukarıdaki ayet mealini tek ve çok tanrı inancı açısından yorumlayınız.
Gnostisizm (Gizemcilik), miladi II. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bilgi ve sezgi anlamına gelen
gnos kelimesinden türetilmiştir. Gnostikler, Hristiyanlığı Yunan felsefesi ve diğer Doğu dinlerinden
alınan bazı fikirlerle birleştirmek suretiyle yeni bir akım oluşturmak istemişlerdir. Ancak Hristiyanlık bu yeni akımı benimsememiştir. Bu akım bazı farklılıklarla birçok din ve kültürlerde varlığını
göstermiştir.
Gizemcilik anlayışına göre, başta Tanrı olmak üzere tüm varlığa ve olaylara ilişkin gerçek
bilginin kaynağı vahiy ve akıl olmayıp sadece keşif ve ilhamdır. Bu akıma göre, her olayın ve her
varlığın bir görünen (zahirî) bir de görünmeyen (bâtıni) boyutu vardır. Olayların veya varlıkların
gerçek bilgisi bunların görünmeyen boyutunda gizlidir. Gnostiklere göre bu bilgiyi elde etmenin yolu
keşif ve ilhamdır.
Agnostisizm (Bilinemezcilik), Tanrı’nın varlığının bilinemez olduğunu ileri süren bir akımdır.
İnsan zihninin hiçbir metafizik gerçeği bilemeyeceğini söyleyen agnostikler, Tanrı inancı konusunda tarafsız kalmayı tercih etmişlerdir. Bu akıma göre; dinler Tanrı’dan gelmemiştir. Çünkü Tanrı’nın varlığı,
insan aklının ötesinde bir konudur ve insan aklı bunu kavrayamaz. Agnostizme göre Tanrı’nın varlığı
gibi bir konuda konuşmak, bilgi edinmek veya bir inanç sahibi olmak mümkün değildir.
BELİRTELİM
“Ustasız olmazken basit bir kalem
Nasıl icat oldu muhteşem âlem?”
Ramazan Şahan
(Bu kitap için yazılmıştır.)
Yukarıdaki sözde anlatılmak istenilen
düşünceyi belirtiniz.
13
Ateizm (Tanrıtanımazlık), Tanrı’nın
varlığını reddetmek ve Tanrı yokmuş gibi
davranmaktır. Ateizm, Allah’ın varlığını
inkâr ettiği gibi tüm dinlere ve dinlerin Tanrı tasavvurlarına da karşıdır. Allah inancı
karşısında tepkisel bir düşünce olan ateizm,
Batı dünyasının bazı filozofları tarafından
benimsenmiş ancak günümüzde düşünsel
dayanaklarını yitirerek zayıflamıştır.
1. ÜNİTE
Tanrıtanımazlar, evrenin varlığını ve evrende meydana gelen olayları tesadüfe bağlarlar. Bilimsel bir sebebini bulamadıkları tüm olayların bir tesadüf sonucu meydana geldiğini savunurlar.
Ruhsal bunalım, ahlaki çöküntü, toplumu bir arada tutan temel değerlerdeki yozlaşma, sosyal
ve kültürel dokudaki zedelenme, millî ve manevi duygulara yabancılaşma gibi olumsuzluklar, vahye
dayalı olmayan inanç türlerinin sosyal hayatımızdaki birer tezahürüdür.
KONUŞALIM
Yeryüzündeki yaşam bir tesadüf müdür?
Elinize on tane marka alın, her birini birden ona kadar numaralayın ve hepsini cebinize
koyup karıştırın. Sonra bu markaları, birden ona kadar numara sırası ile cebinizden teker
teker çıkarmaya çalışın; sonuç şu olacaktır:
1 numaralı markayı çekebilme şansı onda bir; 1 ve 2 numaralı markayı yüzde bir; 1,
2, 3 ve 4 numaralı markaları sıra ile çekebilme şansı ise on binde bir oranındadır. Böylece,
markaları birden ona kadar sıra ile çekebilme şansının on milyarda bir olacağı görülecektir.
Bu basit örneği vermemizdeki amaç, rastlantılara karşı rakamların korkunç bir biçimde
nasıl çoğaldığını okuyucuya göstermesidir.
Yeryüzündeki yaşam, şüphesiz ki birçok temel koşula bağlıdır. Bu koşulların herhangi
bir yerde, herhangi bir zaman süreci içinde ve sadece rastlantı sonucu olarak birbirine önemli bağlarla bağlı bulunmaları, matematiksel olarak imkânsızdır. Öyle ise doğada, (her şeye
yön veren) gerçek yöneltici bir kuvvet vardır. Bunu da doğru olarak kabul edersek, hedef ve
amacın varlığına tanık oluruz.
Cressy Morrisson (Kresi Morison)
İlim İman Etmeyi Gerektirir, s. 5.
Yukarıdaki metni okuyarak ana teması üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz.
4. Din-Birey İlişkisi
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Mehmet Âkif ERSOY
Yukarıdaki şiirin ana fikrini söyleyiniz.
İnsan, akıllı, irade sahibi ve inanan
bir varlıktır. Bu özellikleri ile diğer varlıklardan ayrılır. Allah insanı sahip olduğu
bu farklı özelliklerinden dolayı dinin emir
ve yasaklarından sorumlu tutmuştur.
Din, insanın inanma ve güvenme ihtiyacını karşılar. İnsan her zaman yüce ve kudretli bir varlığa güvenme, ona sığınıp ondan yardım dileme ihtiyacı hisseder. Yaratıcıya güvenme ve ona sığınma
insanı yüceltir. İnsana kuvvetli bir irade ve sağlam bir karakter kazandırır. Din, sosyal bir varlık olan
insanı iyi, doğru, güzel ve faydalı işler yapmaya yöneltir. İnsanı yersiz korkulardan ve bencil duygulardan uzak tutarak gerçek özgürlüğe ulaştırır.1 Bu konuda Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyurmuştur: “Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır…”2
1 İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, C 9, s. 317.
2 Bakara suresi, 257. ayet. 14
Din Kavramı ve İslam Dini
İnsan, günlük hayatında karşılaştığı yalnızlık, çaresizlik, korku, üzüntü, hastalık, musibet ve
felaketler karşısında yegâne teselli kaynağı olarak dini görür. Dinî değerler insanı ruhsal bunalımlardan korur. Başarı için ümit ve cesaret verir. Kendisine ve çevresine karşı daha duyarlı hâle getirir.
Din, maddi ve manevi her türlü sıkıntıya karşı insanın direncini artırır.
İnsan sürekli bir anlam arayışı içindedir.
Kendi kendine “Ben kimim? Niçin yaratıldım?
Nereye gideceğim? İyi nedir? Doğru nedir? Adaletli olan nedir? Güzel nedir? Bu dünyanın sonu
YAZALIM
“Gönlü inşa eden inançtır.”
sözü ile anlatılmak istenen nedir?
Konu ile ilgili bir kompozisyon yazınız.
ne olacak?” gibi sorular sorar. Bu önemli sorulara, cevap bulmaya yardım eden ve insan düşüncesini aydınlatan da din olmuştur.
Din insanın hayatına anlam katar. Bu sayede insan neye, nasıl ve ne kadar değer vereceğini
bilir. Böylece din insanın hayatını kolaylaştırır.
Dinin temel esaslarından biri olan ahiret inancı insanın, hayatına düzen vererek dünyanın zorluk ve sıkıntılarına karşı durmasını sağlar. Dünya hayatındaki davranışları olumlu yönde etkilediği
gibi insanın ölümsüzlük isteğine de cevap verir. İnsan, ölümden değil, yok olmaktan korkar. Hâlbuki
insan ölümle yok olmamakta, ölüm sonrasında hayatına farklı bir boyutta devam etmektedir.
5. Din-Toplum İlişkisi
İnsan toplumsal bir varlıktır. Bireysel olarak insanları iyi ve faydalı işler yapmaya yönelten din, topDinsiz milletlerin devamına
lumları yücelten ve geliştiren bir olgudur. Din, insanlar
imkân yoktur.
arasında merhamet, şefkat, sevgi ve barış duygularının
M. Kemal ATATÜRK
Atatürkçülük, C 1, s. 452.
ortaya çıkmasını sağlar. Yoksula, yetime, düşküne yarYukarıdaki
sözü din-toplum
dımcı olmayı emreder. Ayrıca din; kin, nefret ve intikam
ilişkisi açısından yorumlayınız.
gibi her türlü kötülüğün ve kötü düşüncenin ortadan
kalkmasını, insanların kardeşçe, barış ve huzur içinde
yaşamasını amaçlar. Çünkü insan maddi ve manevi yönden başkalarına ihtiyaç duyar. Bu nedenle
insanların iyi ilişkiler içinde olması gerekir. Bu alanda din, insana birçok değer öğretir. Bu konuda
Allah, şöyle buyurmaktadır: “Onlar o kimselerdir ki mallarında, isteyen ve yoksun olanların
haklarını ayırırlar.”1 Böylece toplumda bazı bireylerin sıkıntıları paylaşılmış olur.
Dinî ilke ve değerler, toplumların birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarına katkıda bulunur.
Din, insana birlikte yaşamanın verdiği hak ve sorumlulukları hatırlatır. Örf, âdet, kanun ve ahlakla
birlikte toplum hayatına yön verir. Din duygusunun zayıflaması suçların giderek artmasına yol açar.
1 Me’âric suresi, 24, 25. ayetler.
15
1. ÜNİTE
Toplumda güven, mutluluk ve huzur kalmaz. Hâlbuki her an kendisini kontrol eden bir Yaradan’ın
varlığına inanan insan, toplum hayatında sürekli iyi olanı yapıp kötülüklerden kaçınmaya çalışır.
ÖRNEKLER BULALIM
Dinin etkisi ile toplumumuzda oluşan örf ve âdetlere örnekler veriniz.
• Misafirperverlik.
• …...................................................................................................................
• …...................................................................................................................
• …...................................................................................................................
6. Yeryüzünde Belli Başlı Dinler
YERYÜZÜNDE
DİNLER
KABİLE DİNLERİ
DOĞU ASYA
DİNLERİ
HİNT DİNLERİ
VAHYE DAYALI
DİNLER
DİNKA
NAMBALAR
GA
AİNU
MAORİ
TAOİZM
KONFÜÇYANİZM
ŞİNTOİZM
HİNDUİZM
CAYNİZM
BUDİZM
SİHİZM
YAHUDİLİK
HRİSTİYANLIK
İSLAM
Yeryüzünde, farklı ırk ve dillere mensup pek çok millet ve topluluk yaşamaktadır. Bunlardan
her birinin kendine özgü örf, âdet, gelenek ve görenekleri vardır. Bu toplulukların hayat tarzları,
zevkleri, yeme ve içme alışkanlıkları, giyimleri ve çevreleriyle ilişkileri de farklı özellikler taşır.
Böylesine farklı kültürel özellik taşıyan toplulukların yüce bir varlığı algılayışları ve inanıp yönelişleri de çeşitlilik arz etmektedir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Eğer Rabb’in dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Hâlbuki yine de ihtilaf edip duracaklardı.”1
İlk insandan bu yana insanlığın gelişimi ile birlikte birçok inanç çeşidi ortaya çıkmıştır. Günümüzde de dünyanın her kıtasında, birbirinden farklı inanç ve yaşam tarzı öngören anlayışlar bulunmaktadır. Başlıcaları; Yahudilik, Hristiyanlık, İslam, Hinduizm, Budizm, Caynizm, Sihizm, Taoizm,
Konfüçyanizm, Şintoizm ve geleneksel dinlerdir.
1 Hûd suresi, 118. ayet.
16
Din Kavramı ve İslam Dini
İNCELEYELİM
Günümüzde yaşayan başlıca dinlerin yaygın olarak bulundukları ülkeleri harita üzerinde
inceleyiniz.
Dinlerin yeryüzünde dağılımı
6.1. Kabile Dinleri
Kabile dinleri (geleneksel dinler), belli bir kurucusu, inanç sistemi, kutsal kitabı bulunmayan
dinlerdir. Bu dinler tamamen bir kabileye aittir. Yayılma özellikleri yoktur. Kabilenin bütün üyeleri
kabile dinine bağlı olmak zorundadır. Bu dinler, kabilelerin yaşam tarzıyla yakından ilgilidir. Avcılık
ve balıkçılıkla geçinen ve henüz üretim yapamayan kabilelerde ata ruhlarına saygı, tabiat olaylarını
denetim altına almak için ayin yapmak ve dans etmek, büyüye başvurmak gibi özellikler bulunur.
Bunların yanı sıra, bu kabilelerin hepsinde yüce bir varlık inancına rastlanmaktadır.
1992’de yayınlanan Dünya Almanağı (World Almaniac)’na göre dünyanın çeşitli bölgelerinde
92 milyon civarında geleneksel din mensubu insan bulunmaktadır. Yoğun olarak, Güney Amerika,
Afrika, Avustralya, Hint adaları ve Yeni Zelanda’da yaşamaktadırlar. Dinka dini (Sudan), Ga dini
(Gana), Maori dini (Güney Pasifik Adaları), Ainu dini (Japonya’nın kuzeyindeki adalar) ve Nambalar dini (Güneybatı Pasifik’te Malekula adası) bilinen başlıca geleneksel dinlerdendir.
6.2. Doğu Asya Dinleri
Konfüçyanizm, MÖ VI. yüzyılda Çin’de ortaya çıkmış bir
dindir. Adını, kurucusu kabul edilen Konfüçyüs (MÖ 551-479)’ten almaktadır. Bu dinde ahlaki öğretiler ön plandadır. Konfüçyüsçülük, Çin
halkının yaşayış tarzını, dinî inançlarını ifade etmektedir. Konfüçyanizm, 1912 yılına kadar Çin’in resmî dini olmuştur. Konfüçyanistlerin
büyük bir kısmı Çin’de, geri kalanı Japonya, Burma ve Tayland’da
yaşamaktadır.
17
Konfüçyüs Heykeli
1. ÜNİTE
Konfüçyüs, hiçbir zaman kendine “din kurucusu” denilmesini istememiştir. Onun düşünceleri
ölümünden sonra bir din olarak kabul edilmiştir. Konfüçyüsçülüğün kutsal metinlerini, eski Çin
metinlerinin yorumundan oluşan “Beş Klasik” ve “Dört Kitap” oluşturur.
Konfüçyüs, öbür dünyanın varlığını inkâr etmemekle beraber, yapılan kötülüklerin cezasının
bu dünyada çekileceğini söylemiştir. Konfüçyüs’e göre dua ve ibadet bir görevdir; fakat devamlı
yapılması bir zorunluluk değildir.
Taoizm, bugün hâlen yaşayan Çin dinlerinden biridir. MÖ VI. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu
din, Çin dinlerinin genel özelliğini oluşturan “Tao” kavramı üzerine kurulmuştur. Mistik yönü ağır
basan bir dindir. Kurucusu, Lao-Tzu’dur. Bu dinin mensuplarının büyük çoğunluğu Çin’de, az bir
kısmı da diğer Asya ülkelerinde yaşamaktadır.
Taoizmin kutsal kitabı Tao Te-King (Tao ve Fazilet)’te anlatıldığına göre evren, iki gücün tesiri altındadır. Bunlar, Yin ve Yang’tır.
Yin, dişil, yang da eril gücü temsil etmektedir. Bunlar gece ile gündüz, kadın ile erkek gibidir. Bu ikisinden tabiattaki olaylar meydana gelmektedir. Taoizmin ahlaki prensipleri üç ana noktada toplanabilir: 1) Basit bir hayat yaşayarak tutumlu olmak. 2) Mütevazı
olmak, nefsini gurur ve kibirden uzaklaştırmak. 3) Bütün canlılara karşı merhametli olmak.
Taoizmin sembolü
Taoizmin sembolü, evreni etkisi altında tutan iki zıt gücü ifade eder. Ancak her bir güçte
diğerinden bir parça vardır. Noktalar da bunun sembolüdür.
Şintoizm, “tanrıların yolu” anlamına gelmekte ve Japonların geleneksel millî inançlarını
ifade etmektedir. “Şinto” ismi, MS VI. yüzyılda, geleneksel millî inançları, Budizm gibi dışarıdan
Japonya’ya giren dinlerden ayırmak için kullanılmıştır.
Şintoizmin belli bir kurucusu ve inanç sistemi yoktur.
Çok tanrılı bir din olup millî ve geleneksel bir karakter taşır.
Şintoistler diğer dinlere tepki göstermezler. Ata ruhlarına saygı
bu dinin en önemli özelliklerindendir. Ataların öldükten sonra
yaşadığına inanan Şintoist Japonlar, onlar için evlerinde bir atalar köşesi oluştururlar.
Şintoizm, tanrılarının çokluğu ile de meşhur olan bir
dindir. Yaklaşık sekiz milyon tanrısı vardır. Tanrı “Kami” diye
ifade edilir. Şintoistlerin çoğu da aynı zamanda Budisttir. Japonlara göre insanın iki dini olabilir. Bu düşünceden hareketle
Şintoizmin sembolü
Japonlar, “Biz Şintoist doğar, Budist ölürüz.” derler.
18
Din Kavramı ve İslam Dini
6.3. Hint Dinleri
Hinduizm, Hintlilerin, inanç ve geleneklerini ifade eder. Hinduizm dinine bazı kaynaklarda Brahmanizm de denilmiştir. Bu dinin
tespit edilmiş bir kurucusu yoktur.
Hindistan nüfusunun % 80’i Hindu’dur. Pakistan, Bangladeş,
Nepal, Endonezya’nın yanı sıra Fiji, Malezya, Singapur, Sri Lanka ve
birkaç Afrika ülkesinde de Hindular yaşamaktadır.
Hinduların ortak iba-
Hinduizmin temelinde Brahma (Mutlak Varlık) inancı yatmaktadet sembolü “Om”
dır. Hinduların tanrı inancında üçleme (teslis)nin varlığı dikkat çeker. Bu
üçleme içinde Brahma, yaratıcı; Vişnu, koruyucu; Şiva ise yok edici tanrıdır. Himalaya Dağları ve
Ganj Nehri kutsal yerler olarak kabul edilir.
Hinduizmde kutsal bilgilerin tamamını içine alan Veda’lar vardır. Veda’larda ilahiler, dualar,
hayat kuralları, tılsım ve büyü ile ilgili konular yer alır. Veda’ların, bilge kişilerin kalplerine doğduğuna
inanılır.
Hinduizmde ibadet, tapınakların olduğu her
yerde yapılabilir. Çünkü her yerde tapınak vardır ve
Tanrı, nerede olursa olsun yapılan bütün ibadetleri görür. İbadetlerin belli bir şekli yoktur. Hindularda “om”
ortak ibadet sembolüdür. “Om”, Veda’lar okunmadan,
yemekten ya da herhangi bir işe başlamadan önce söylenir.
Hinduizmde halk çeşitli sınıflara ayrılır. Bu sınıfların her birine kast, bu sisteme ise kast sistemi denir. Kast, aynı işle meşgul olan, görev ve gelenekleriyle
birbirine sımsıkı bağlanan insanların meydana getirdiği
birlik anlamına gelir. Kişi kendi isteği doğrultusunda
kast seçemez. Bu, doğuştan getirilen bir özelliktir. Kast
sistemi Hinduizmin inançlarından kaynaklanır.
Hinduizmde inek; bütün varlıkların anası sayıldığı için kutsal kabul edilir. İnek eti yenilmesi yasaktır.
Hindular, ruhun ölmezliğine inandıkları için
ölülerini gömmezler. Cesetleri yakarak küllerini Ganj
Nehri’ne atarlar.
Vişnu
(Hinduizmde koruyucu tanrı)
Hinduizmde önemli bazı dinî kavramlar vardır:
Yoga: İnsanın beden, zihin ve manevi gücünü bir araya getiren egzersizdir.
19
1. ÜNİTE
Meditasyon: Yoga uygulamalarından biri olan meditasyon, zihni olumsuz düşüncelerden arındırma ve rahatlama yöntemidir.
Karma: Bir sebep sonuç kanunudur. Bu nedenle insan geçmişte ne yapmışsa gelecekte de onu
görecektir. İyilik yapan iyilik, kötülük yapan da kötülükle karşılaşacaktır.
Reenkarnasyon (Ruh göçü/Tenasüh): Ruhun bir bedenden başka bir bedene geçmesidir. Tenasüh, karma doktrinin bir sonucudur. İnsan önceki hayatta yaptıklarına göre, hayvan, bitki, insan veya
tanrı şeklinde tekrar doğar.
Budizm, MÖ VI. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmıştır. Hindistan, Çin, Mançurya, Moğolistan, Seylan, Burma, Tayland, Kore, Japonya gibi Güney Asya ve Uzak Doğu ülkelerinin yanı sıra
Avrupa ve Kuzey Amerika’da bu dine inanan insanlar vardır.
Budizmin kurucusu olarak kabul edilen Buda (Gotama), MÖ 563-483 yılları arasında yaşamış bir filozoftur. Kendisine, ilham geldiğine inanıldığından “aydınlanmış” anlamında “Buda” ismi
sonradan verilmiştir. Buda, yaşadığı sürece kendisinin bir tanrı olmadığını ısrarla vurgulamış, sadece
doğru bildiklerini etkili konuşmalarıyla insanlara aktarmıştır. Hayatının belli bir aşamasından sonra
hem babasının saray hayatını hem de Hinduizmin şekilciliğini beğenmeyerek yaşadığı toplumdan
ayrılıp yalnız hayat sürmüştür. Buda’nın öğretilerinde tapılacak üstün bir varlık düşüncesi yoktur.
Budizmde inancın temelini “Buda’ya sığınırım, Dhamma’ya sığınırım ve Sangha’ya sığınırım.” cümleleri oluşturur. Budizmin yaratıcı tanrı konusundaki tutumu sürekli tartışılagelmiştir. Çünkü Buda’nın yaratıcı hakkında ne söylediği açık değildir.
Buda, öğretilerini insanlara vaazlarıyla sözlü bir şekilde iletmiş, kutsal bir kitap bırakmamıştır.
Ancak Buda’nın sözleri daha sonra yazılmıştır. Bu şekilde oluşan Budizm kutsal metinlerine, “üç
sepet” anlamına gelen Tripitaka adı verilmiştir.
Budistler, tapınaklara giderek Buda’nın
heykeline saygı gösterir, ona çiçek ve tütsü
sunar. Kendi evlerinde de bir köşede korudukları Buda heykeline saygıda bulunarak
ibadet ederler. Buda’nın doğduğu, öldüğü, ilk
vaaz verdiği, aydınlandığı yer (incir ağacının
altı) ve onun heykelleri Budistlerce kutsal kabul edilir ve bunlara saygı duyulur.
Budizmde karma-tenasüh (ruh göçü)
inancı, bedenin ve arzuların ihtiraslarından
kurtulmayı ifade eder. Nirvana ise defalarca
dünyaya gelme döngüsünden kurtulmaktır.
Budizmin temel hedefi insanı tek kurtuluş ve
mutluluk noktası olarak görülen nirvanaya
eriştirmektir.
Buda heykeli
20
Din Kavramı ve İslam Dini
Caynizm, Budizm gibi MÖ VI. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Kurucusu, soylu bir aileden gelen Vardhamana’dır. Vardhamana, Hindu
ayinlerinin şekilciliğine, din adamlarının (Brahmanlar) otoritesine
ve kast sistemine karşı çıkmıştır. Daha sonra, evini ve ailesini terk
edip insanlardan ayrı yaşamaya başlayan Vardhamana, kendisinin
tenasüh çemberinden kurtulduğunu ileri sürmüştür. Vardhamana,
ruh göçü çemberinden kurtulmayı başardığı için “muzaffer” anlamında “Cina” lakabını almıştır. Onun bu lakabı, daha sonra kurduğu dine
isim olmuş ve bu din, Caynizm olarak adlandırılmıştır.
Caynizmin sembolü
Caynizm, Budizm gibi yaratıcı bir tanrı fikrini kabul etmez.
Âlemin ebedîliğine inanan Caynistler, tanrı yerine “Tirthankara” denilen kutsal varlıklara tapınırlar. Öldürmemek, yalan söylememek, çalmamak ve asgari bir mal ile
yetinmek onların en önemli ahlaki prensipleridir.
Sihizm, MS XVI. yüzyılda Hindistan’da kurulmuştur. Kurucusunun adı Guru Nanak’tır. Buda ve Vardhamana gibi Hinduizmin yozlaşmasından memnun olmayan Nanak, Hinduizmin tanrı anlayışına, kast sistemine ve din adamlarının otoritesine karşı çıkmıştır. Nanak, daha sonra
İslam’la karşılaşmış ve ondan aldığı tevhit gibi bazı prensipleri Hindu
inançlarıyla karıştırarak yeni bir din kurmuştur. Taraftarlarına “Sih”, kurulan yeni dine de “Sihizm” adı verilmiştir. Sihler, özel giysileriyle dikkat
çekerler.
Sihizmin sembolü
Dinî faaliyetlerinin merkezi Amritsar’daki
Altın Mabet (Hariman)’tir. Mabette sembol olarak Adi-Granth ve bir kılıç bulunur. Günümüzde,
Sihlerin büyük çoğunluğu Hindistan’ın Pencap
bölgesinde yaşamaktadır.
Sihler, tek Tanrı’ya, Adi-Granth adlı kutsal kitaba, bir kimsenin davranışlarının gelecek
hayattaki hâline tesir edeceğine (karma) ve ruh
göçüne (tenasüh) inanırlar. Sihler, Hindular gibi
ölülerini yakarlar. İneğe saygı inancını devam ettirirler; fakat genelde et yediklerinden Hindulardan
ayrılırlar. Sigara kullanmaz ve şarap içmezler.
Altın Mabet (Hariman)
21
1. ÜNİTE
TAMAMLAYALIM
Aşağıdaki şemada yer alan boşlukları verilen bilgiler doğrultusunda tamamlayınız.
Öldükten
Sonraya İlişkin
İnanç (Ahiret
İnancı)
Dinin Adı
Tanrı
Kurucusu
Kutsal
Kitabı
TAOİZM
“Tao” diye ifade edilen yüce
yaratıcı fikri vardır.
..............
..............
..............
KONFÜÇYANİZM
..............
Konfüçyüs
..............
..............
ŞİNTOİZM
Tanrı “Kami” diye ifade edilir. En büyükleri
Ameterasu’dur.
..............
..............
..............
HİNDUİZM
..............
..............
..............
Reenkarnasyon
CAYNİZM
..............
Vardhamana
..............
..............
BUDİZM
..............
..............
Tripitaka
(Üç sepet)
..............
SİHİZM
..............
Guru Nanak
..............
..............
6.4. Vahye Dayalı Dinler
Yahudilik tarihi Hz. İbrahim’le başlar. Tevrat’a göre Hz. İbrahim’in
neslini devam ettiren Hz. İshak’ın iki oğlu vardı. Bunlardan Hz. Yakup,
İsrail unvanını alarak Yahudi tarihinde ön plana çıktı. Yahudilerin soyu Hz.
Yakup’un on iki oğluyla devam etti. Bu soydan gelenlere “İsrailoğulları”
denilmiştir. İsrailoğulları Hz. Yusuf sayesinde Mısır’a yerleştiler. Hz.
Yusuf’tan sonra Mısır bölgesinin kralı, İsrailoğullarını köleleştirdi.
Yahudiliğin sembolü
İsrailoğulları Mısır’da köle olarak yaşadılar. Hz. Musa da bu esaret
yıllarında dünyaya gelmiş daha sonra İsrailoğullarına peygamber olarak
görevlendirilmiştir. Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa’dır. Bu nedenle Yahudiliğe “Musevilik” de
denir. Yahudi ismi, Yakup’un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda’ya nispetle verilmiştir.
Zamanla Hz. Musa, Mısır’da büyük sıkıntılarla karşılaşan İsrailoğullarıyla birlikte Mısır’dan çıkmak
zorunda kalmıştır. Sina’ya vardığında Tanrı, Yahudiliğin temel ilkelerini oluşturan “On Emir”i Hz.
Musa’ya vahyetmiştir.
22
Din Kavramı ve İslam Dini
Hz. Musa’dan sonra İsrailoğulları Filistin’e gitmiştir. Daha sonra Hz. Davut, Kudüs’ü fethedip
Yahudilere en parlak dönemlerini yaşatmıştır. Oğlu Hz. Süleyman, babası tarafından hazırlatılan yere
kutsal mabedi (Süleyman Mabedi) yaptırmıştır. O zamana kadar bir çadırda korunan ve içinde “On
Emir” levhaları bulunan kutsal “ahit sandığı” mabedin bir odasına konulmuştur.
Yahudiler tanrının varlığına ve birliğine inanırlar. Bu dine göre, tanrı yaratılmamıştır, sonsuzdur, her şeyi bilir ve her şeyi yaratmıştır. Yehova, Yahudilerin millî tanrısıdır.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
“On Emir”
Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Yehova benim. Karşımda
başka tanrıların olmayacaktır.
Kendin için put yapıp onlara tapmayacaksın.
Yehova’nın adını boş yere ağzına almayacaksın.
Cumartesi gününü sürekli hatırlayıp onu kutsal sayacaksın.
Anne ve babana saygı göstereceksin.
İnsan öldürmeyeceksin.
Zina etmeyeceksin.
Hırsızlık yapmayacaksın.
Yalancı şahitlik yapmayacaksın.
Komşunun evine karşı açgözlülük etmeyeceksin.
Tevrat, Çıkış, 20/3-17.
Yahudilerin kutsal kitabına Eski Ahit (Ahd-i Atik) denir. Buna Yahudiler, Tanah adını verirler.
Tanah’ın bir bölümü olan Tevrat ise çoğu zaman Yahudilerin kutsal kitabının tamamı için kullanılır.
Yahudiler ibadetlerini havra veya sinagog denilen yerlerde yaparlar. Tevrat’tan bölümler okuyarak ibadet ederler. İbadet sırasında erkekler başlarını “kipa” denilen küçük bir takke ile örterler.
Kadınlar ayine katılamazlar. Ancak başları örtülü olarak ayini seyredebilirler.
Sinagoglarda Yahudilerin dinî sembollerinden biri olan yedi kollu şamdan (menora) bulunur.
Başka bir sembolleri ise Kral Davut’un mührü kabul edilen, iki üçgenden meydana gelen altı köşeli
yıldız (Magen Davit) dır.
Yahudilerin önem verdikleri ibadet yerlerinden biri de Hz. Süleyman tarafından Kudüs’te yaptırılan mabettir. Yahudiler, saldırılar sonucu yıkılan bu mabetten geriye kalan batı duvarının önünde
dua ederler. Bu duvara “Ağlama Duvarı” denir.
23
1. ÜNİTE
Yahudiler günlük; sabah, öğle ve akşam ibadetlerini evlerinde veya sinagoglarda, haftalık ibadetlerini ise cumartesi günü sadece sinagogda yaparlar. Bu nedenle cumartesi, onların özel ibadet
ve tatil günleridir. Mecbur kalmadıkça cumartesi günleri çalışmazlar. Yahudilerin din adamlarına
“haham” denir.
Yahudilerde, Tanrı, peygamber, kitap, melek, ahiret ve kader inancı vardır. İslam dininde olduğu gibi öldükten sonra iyilerin cennete, kötülerin ise cehenneme gideceğine inanılır.
Yahudiler, bugün yoğun olarak İsrail’de yaşamaktadırlar. Ayrıca dünyanın çeşitli bölgelerinde
de bu dine mensup kişiler bulunur.
Hristiyanlık, vahye dayalı dinlerden biridir.
Filistin bölgesinde ortaya çıkmıştır. En yaygın olduğu bölge Avrupa’dır. Kuzey Amerika’nın tamamı,
Güney Amerika’nın kıyı kesimleri ve Avustralya’nın
büyük çoğunluğu Hristiyan nüfustan oluşmaktadır.
Bunun dışında Afrika ve Asya’da da Hristiyanlar bulunmaktadır.
Hristiyanlığın peygamberi Hz. İsa’dır. Hz. İsa
Filistin’de Nasıra denilen bir köyde doğmuştur. Annesi Hz. Meryem’dir. Hz. İsa da aynen Hz. Musa gibi
İsrailoğullarının soyundandır. Ancak Hz. İsa, Yahudilerin ırka dayalı din anlayışına karşı çıktığı için
Hristiyanlığın simgesi haç
Yahudi din adamları onu dışlamıştır. Onun hakkında
birtakım iftiralar uydurarak Hz. İsa’yı düşman ilan etmişlerdir. Buna rağmen Hz. İsa, Allah inancını
yaymaya devam etmiştir. Hz. İsa’ya ilk başta on iki kişi inanmıştır. Bunlara “havariler” denir. Hristiyanlık Hz. İsa’dan sonra havarilerin gayretleriyle yayılmıştır.
Hristiyanlıkta inanç esaslarının temelini teslis oluşturur. Teslis, “üçlü tanrı inancı” demektir.
Teslisin unsurları; Baba, Oğul ve Kutsal Ruhtur. Hristiyanlarda; Allah, peygamber, kitap, melek,
kader ve öldükten sonra dirilme inancı vardır. Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil’dir.
Hristiyanların ibadetleri; günlük, haftalık ve yıllık olarak üç bölümden oluşur. Günlük ibadetler sabah akşam, haftalık ibadetler pazar günü, yıllık ibadetler ise dinî bayramlarda yapılır. Hristiyanların ibadet yeri “kilise ve katedral”dir. Din adamları ise papaz, rahip ve rahibedir. Hz. İsa’nın idam
edildiğine inandıkları çarmıh (haç) Hristiyanlığın sembolüdür.
Hristiyanlığa göre bütün insanlar günahkâr olarak doğarlar. Bu nedenle bütün bebekler ve
Hristiyanlığa girenlerin kutsal su ile yıkanarak günahlarından arındığına inanılır. Buna vaftiz ayini
denir. Ayrıca, Hristiyanlıkta günah işleyenler günahlarını din adamının önünde itiraf ederler. Din
adamı ise kilise adına bu kişilerin günahlarını affeder. Bu yönüyle Hristiyanlıkta din adamlarına
büyük ayrıcalıklar tanınmıştır.
Hristiyanlıkta tarihi süreç içinde bazı mezhepler oluşmuştur. Katoliklik, Ortodoksluk ve Protestanlık Hristiyanlığın önemli mezheplerindendir.
24
Din Kavramı ve İslam Dini
İslam, Allah tarafından Hz. Muhammed aracılığıyla insanlara gönderilmiş son ilahî dindir. Miladi VII. yüzyılın başlarında Arabistan’da ortaya çıkan İslam dini buradan bütün dünyaya yayılmıştır.
Allah, insanlara Hz. Muhammed ile birlikte, son din
olan İslamiyeti göndermiştir. Hz. Muhammed, 20 Nisan 571’de
Mekke’de doğmuş; kırk yaşına geldiğinde de Allah tarafından
kendisine vahiy gönderilmiş ve peygamber olarak görevlendirilmiştir. 23 yıllık peygamberliğinin on üç yılını Mekke’de, son
Müslümanlığın simgesi hilal
on yılını ise Medine’de geçirmiştir. Bu süre içinde insanları
Allah’ın birliğine inanmaya davet ederek yalnızca Allah’a ibadet etmelerini ve güzel ahlaklı olmalarını istemiştir. Hz. Muhammed sayesinde dünya yeniden vahyin ışığıyla aydınlanmıştır.
İslam dininin, başta ülkemiz olmak üzere, Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da, Avrupa’nın bazı
kesimlerinde ve dünyanın diğer bölgelerinde mensubu bulunmaktadır.
BİLGİ KUTUSU
İslam dininin temel özellikleri:
• İslam dini son ilahî dindir.
• Hz. Muhammed son peygamberdir.
• Kur’an-ı Kerim, hiç değişmeden günümüze kadar ulaşmış tek ilahî kitaptır.
• Kur’an-ı Kerim’in mesajı evrenseldir.
• Tevhit inancı hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiştir.
• Bütün peygamberlere ve kitapların ilk şekillerine, aralarında ayrım
yapmaksızın, inanmak temel inanç esaslarındandır.
• İslam inancına göre her doğan çocuk günahsız doğar.
• İslam’da ayrıcalıklı bir sınıf yoktur. Bütün insanlar Allah katında eşittir.
Hiçbir insanın soy, renk, ırk gibi birtakım özellikleri dolayısıyla başkasına
üstünlüğü olamaz.
İslam dininin temel inanç esası, Allah’ın varlığına ve birliğine (tevhide) inanmaktır. Bunun
yanı sıra Allah’ın gönderdiği bütün ilahî kitaplara ve peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kadere inanmak da İslam’ın inanç esaslarındandır.
İslam dininde, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek temel ibadetlerdir.
İslam dini, inanç ve ibadetlerin yanı sıra ahlaka da büyük önem vermiştir.
İslamiyetin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim 610 yılının ramazan ayında, Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmış, 23 yıl içerisinde tamamlanmıştır. Kur’an ayetleri ilk indirildiği
günden itibaren ezberlenerek ve yazılarak korunmuştur. Kur’an-ı Kerim’de inanç esasları, ibadetler
ve sosyal ilişkilere yönelik bilgiler ile insanları iyiye, güzele yönelten ahlaki öğütler bulunur. Ayrıca
25
1. ÜNİTE
geçmişte yaşamış bazı peygamberlerin, toplumların yaşam öyküleri, evrenin ve insanın yaratılışı gibi
konular da yer alır.
İslam kolaylık dinidir. İnsanları yapamayacakları şeylerle sorumlu tutmaz. İnsanların işledikleri günahları sadece Allah affeder. Bunun yolu da tam bir pişmanlık olan tövbedir. Bu nedenle İslam
dininde ayrıcalıklı bir din adamı sınıfı yoktur. Ayrıca doğan her çocuk günahsız doğar.
Müslümanların toplu hâlde ibadet ettikleri yerler, cami ve mescitlerdir. Bununla birlikte temiz
ve uygun olan her yerde ibadet edilebilir. İslam’da Ramazan ve Kurban bayramları olmak üzere iki
bayram vardır.
İslam dini evrensel bir dindir. Mesajı bütün insanlara yöneliktir. Getirdiği esaslar kıyamete
kadar geçerlidir. Dolayısıyla İslam dininden sonra başka bir din gelmeyecektir.
TAMAMLAYALIM
Aşağıdaki şemada yer alan boşlukları verilen bilgiler doğrultusunda tamamlayınız.
Dinin Adı
Tanrısı
İslamiyet
Allah
Yahudilik
Hristiyanlık
Peygamberi
Kutsal
Kitabı
Hz. Musa
İncil
26
İnanç
esasları
İbadetleri
İbadet
yeri
Sembolü
Din Kavramı ve İslam Dini
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. İnsanın inanmasında etkili olan faktörler sizce nelerdir? Açıklayınız.
2. İnsanlar niçin farklı dinlere inanmaktadır?
3. “Tevhit” inancının belirgin nitelikleri nelerdir? Açıklayınız.
4. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dinini tanrı inançları bakımından karşılaştırınız.
5. İslam dininin temel özelliklerini belirtiniz.
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdaki inanç türlerinden hangisi vahiy kaynaklıdır?
A) Çok tanrıcılık
B) Gizemcilik
D) Ateizm
E) Agnostisizm
C) Tek tanrıcılık
2. Aşağıdakilerden hangisi tek tanrı inancıyla bağdaşmaz?
A) Tanrı, buyruklarını vahiyle bildirir. B) Tanrı’nın varlığı bilinemez.
C) Tanrı birdir.
D) Evreni yaratan Allah’tır.
E) Tek tanrılı inancın özünü tevhit oluşturur.
3. Aşağıdakilerden hangisi ilahi dinlerin özelliklerinden biri değildir?
A) Kutsal kitabı vardır.
B) Allah tarafından gönderilir.
C) Ahiret inancı vardır.
D) Peygamberi vardır.
E) Ölen insanın ruhu bir başka bedende tekrar doğar.
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz.
( müşrik, Kur’an, akıllı, Kadir, karma, mevlit, Agnostisizm )
1. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en belirgin özelliği …………………. olmasıdır.
2. İslamiyetten önce Mekkelilerin büyük çoğunluğu Allah’la birlikte birden çok tanrıya da
inandıkları için ………………. olarak isimlendirilmişlerdir.
3. Reenkarnasyon inancı Hinduizmdeki ……….. inancına bağlı olarak ortaya çıkmıştır.
4. ………………………., Tanrı’nın varlığı konusunda şüpheci bir tavır benimseyen ve
Tanrı’nın varlığının bilinemez olduğunu ileri süren bir akımdır.
5. İslamiyetin kutsal kitabı ……………. ramazan ayında …………..Gecesi’nde indirilmeye
başlanmıştır.
27
TEMEL DİNÎ BİLGİLER
2. ÜNİTE
İslam’ da İman Esasları
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “İman, tevhit, ahiret ve kader” kelimelerinin anlamlarını öğreniniz.
2. İslam’da temel iman esasları ile ilgili birer ayet meali bulunuz.
3. “İman, kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır.” sözünden ne anlıyorsunuz? Düşüncelerinizi yazınız.
4. İnsanın özgürlüğü ile sorumluluğu arasında nasıl bir ilişki vardır? Düşününüz.
28
İslam’ da İman Esasları
1. İman Kavramı
İman, kelime olarak tasdik etmek, doğrulamak, şüpheye yer vermeyecek biçimde yürekten inanmak
anlamına gelir. Dindeki anlamı ise
Peygamberimizin Allah’tan getirdiği
herşeyi tasdik etmek ve bunların doğru
olduğuna gönülden inanmaktır.
İmandır, o cevher ki ilahî ne büyüktür.
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.
Mehmet Âkif ERSOY, Safahat, s. 15.
Şiirde vurgulanmak istenen ana düşünce
nedir?
İmanda esas olan kalp ile tasdiktir. Bu nedenle kişi iman esaslarını hür iradesiyle benimsemeli
ve tasdik etmelidir. Buna göre imanın kalple ilgili bir husus olduğu şüphesizdir. Bu husus Kur’an-ı
Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “...İşte onların kalbine Allah imanı yazmış...”1 Peygamberimiz de
bu konuda şöyle buyurmuştur: “…Allah, kalbinde hardal tanesi kadar (azıcık) imanı olan birini
bulursanız, onu cehennemden çıkarın, diyecektir.”2
Bir kimse diliyle inandığını söylese bile kalbiyle tasdik etmezse mümin olmaz. Yüce Allah, bir
ayette şöyle buyurmaktadır: “Ey Peygamber, kalpleri iman etmediği hâlde, ağızlarıyla inandık
diyenler ve küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin…”3 Buna karşılık kalbiyle inandığı hâlde farklı
sebeplerle inancını söyleyemeyen kimse mümin kabul edilir. Diğer taraftan imanda asıl olan kalbin
tasdiki olmakla birlikte inancın söylenmesi öğütlenmiştir. Buna da “ikrar” denir. Bu nedenle genellikle iman, “Kalp ile tasdik ve dil ile ikrardır.” şeklinde ifade edilmiştir.
KONUŞALIM
Sahabelerden Hz. Ammar b. Yasir, Kureyş müşriklerinin ağır baskılarına ve ölüm
tehditlerine dayanamayarak kalben inanmakla birlikte, diliyle Müslüman olmadığını söylemiştir. Bu olay hakkında inen ayet, aslında Ammar’ın mümin bir kimse olduğunu belirtmiştir: “Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken, dini inkâr etmeye mecbur bırakılıp
da yalnız dilleriyle inkâr sözünü söyleyenler hariç, kim imanından sonra Allah’ı inkâr
ederek gönlünü inkâra açar, göğsüne küfrü yerleştirirse onlara Allah tarafından bir
gazap, hem de müthiş bir azap vardır.”
Nahl suresi, 106. ayet.
Yukarıdaki metnin ana fikri üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz?
İmanlı insan, sorumluluklarının bilincine sahip insandır. Çünkü inanan insan, bir gün Allah’ın
huzurunda yaptıklarının hesabını vereceğine inandığı için, Allah’a ve insanlara karşı olan görevlerini
ve sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirmeye çalışır. Sözlerinde ve davranışlarında ölçülü olur.
Her türlü aşırılıktan sakınır. Ailesine, çevresine, tüm insanlara ve hatta hayvanlara karşı şefkat ve
merhamet gösterir. Felaketler karşısında sarsılmaz, ümitsizliğe düşmez, Allah’a sığınır ve güvenir.
Bütün bunlar, insanın huzurlu ve mutlu olmasını sağlar.
1 Mücâdele suresi, 22. ayet.
2 Buharî, İman, 15; Müslim, İman, 82.
3 Mâide suresi, 41. ayet.
29
2. ÜNİTE
İMAN YÖNÜNDEN
İNSANLAR
MÜMİN
Allah’a inanan kimse
MÜNAFIK
Allah’a inanmadığı
hâlde inanmış gözüken kimse
KÂFİR
Allah’a inanmayan
kimse
MÜŞRİK
Allah’tan başka ilah
olduğunu kabul eden
kimse
2. İslam’da İmanın İfadesi: Kelime-i Tevhit ve Kelime-i Şehadet
Kelime-i tevhit ile kelime-i şehadet, yakın anlamlara ve farklı söyleyiş biçimlerine sahiptir.
Kelime-i tevhit ve kelime-i şehadet, İslam dinini kabulün, yani imanın göstergesi ve ifadesidir.
Tevhit, kelime olarak birlemek anlamına gelir. Allah’a, onun birliğine, bütün yüce nitelikleri
kendisinde topladığına inanmaktır. Bu inanç en özlü biçimde “kelime-i tevhit”te ifade edilmiştir.
Kelime-i tevhit: “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah” sözüdür.
Anlamı: “Allah’tan başka ilah yoktur. Hz. Muhammed onun elçisidir.”
Kelime-i tevhidi davranışlarımızla da ortaya koyabiliriz. Bu da ancak Allah’a ibadet etmekle, onun emir
ve yasaklarını tereddütsüz bir şekilde
kabul etmekle gerçekleşir.
Tevhit inancı, peygamberlerin
getirmiş oldukları ilahî mesajların tamamında değişmeyen ve en önde gelen
husustur.
Kelime-i tevhit
Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de tevhit inancı ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “De ki:
O Allah birdir. Her şey ona muhtaçtır. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi de
yoktur.”1
Şehadet, kelime olarak bir şeyin gerçekliğini doğrulama ve tasdik etme anlamlarına gelir. Kelime-i şehadet ile Yüce Allah’ın tek olduğu ve Hz. Muhammed’in onun peygamberi olduğu vurgulanmaktadır. İnsanlar bu sözü söyleyerek hem Müslüman olurlar hem de Müslüman olduklarını
herkese ilan ederler.
Kelime-i şehadet: “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resulüh” sözüdür.
Anlamı: “Ben Allah’tan başka ilah olmadığını, Hz. Muhammed’in, onun kulu ve elçisi olduğunu kabul ederim.”
1 İhlâs suresi, 1-4. ayetler.
30
İslam’ da İman Esasları
Kelime-i şehadeti inanarak söyleyen kimse, İslam dininin kapısından içeri girer. Gerçekte
Allah’ı yegâne ilah kabul edip Hz. Muhammed’i, onun peygamberi olarak kabullenen kişi, diğer
iman esaslarını ve Peygamberimizin getirdiği bütün esasları da kabullenmiş olur.
BELİRTELİM
Kelime-i tevhit ve kelime-i şehadetin önemi nedir? Belirtiniz.
3. İslam’da Temel İman Esasları
İnsan, kelime-i tevhit ve kelime-i şehadeti söylemekle Müslüman olur. Fakat dinini güzel bir
şekilde yaşayabilmesi için İslam’da temel iman esaslarının her birini öğrenmesi gerekir.
İman, bir bütün olup bölünme kabul etmez. Yani inanılması gerekli olan esasların tamamını
kabul etmek gerekir. İnanmış olan bir kimse, dinin temel esaslarından herhangi birini inkâr edici söz
ve davranışlardan kaçınmalıdır.
Hz. Peygamber kendisine, “İman nedir?”
NOT EDELİM
diye sorulduğunda, “İman; Allah’a, melek-
İnanılacak şeylere kısaca ve
toptan inanmaya icmalî iman ve
onları ayrıntılı öğrenip inanmaya
da tafsilî iman denir.
lerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret
gününe, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna
inanmaktır.”1 diye cevap vererek İslam dininin
temel iman esaslarını ortaya koymuştur.
KONUŞALIM
Anlamı: “Allah’a,
meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, ahiret
gününe, kadere, hayır ve
şerrin Allah’tan olduğuna
inandım. Öldükten sonra
tekrar
diriliş
haktır.
Allah’tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed’in, onun kulu ve elçisi olduğuna
şahitlik ederim.”
È ƠäǴÙ ǷÈ ȁÊ
Ê ȏÌơ ǵÊ ȂÌ ÈȈÌdzơȁÊ
ÊǁƾÈ ǬÈ ÌdzƢÊƥȁÊ
È ǂƻÈ
È ǾÊǴLJÉ ǁÉ ȁÊ
È ǾÊƦÉƬǯÉ ȁÊ
È ǾÊƬǰÊ
È ƅƢÊƥ ƪÉ ÌǼǷÈ ơÙ
Ǫŋ ƷÈ ƩÊ ȂÌ ǸÈ Ìdzơ ƾÈ ǠÌ Èƥ ƮÉ ǠÌ ÈƦÌdzơȁÈ ȄdzƢÙ ǠÈ Èƫ Êƅơ ǺÊ
È Ƿ Êǽǂŏ NjÈ ȁÈ ÊǽǂÊ ÌȈƻÈ
Ù
ǾÉÉdzȂLJÉ ǁÈ ȁ
È ǽÉ ƾÉ ÌƦǟÈ ƁƾǸō ƸÈ ǷÉ ǹō ÈơƾÉ ȀÈ NjÈÌ ơȁ
È ƅơō
É ȏÊơǾÈ dzÊơÈȏǹÈÌ ơƾÉ ȀÈ NjÈÌ ơ
Amentü duasının önemi üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz.
1 Müslim, İman, 1.
31
2. ÜNİTE
3.1. Allah’a İman
Allah’a iman, onun var ve bir olduğuna, bütün yüce ve üstün
niteliklere sahip, tüm eksiklik ve noksanlıklardan uzak olduğuna inanmaktır. Allah’ın kâinatı yaratan, idare eden, kendisine ibadet edilen,
tek ve en yüce varlık olduğunu kabul etmektir.
Allah’ın var ve
bir olduğunu nasıl
bilebiliriz?
Bütün ilahî dinlerin özünde Allah’ın varlığı ve birliğine inanmak yani tevhit anlayışı, inanç
sisteminin temelini oluşturur. Çünkü ilahî dinlerdeki diğer inanç esasları Allah’a ve onun birliğine
inanmaya dayanmaktadır.
“Allah” kelimesi, yaratıcı olan yüce varlığın özel ismidir. Kur’an-ı Kerim’de en çok geçen
ismi budur. Onun, Allah ismi dışında Rahman, Rahîm, Alîm gibi başka isimleri de vardır. Bu isimlere
“Esma-i Hüsna” denilir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler ona mahsustur.”1 Allah’ın isimleri yücelik ve mutlak üstünlük ifade eder.
Özellikle dua ederken bu isimlerle dua edilmesi tavsiye edilmiştir: “En güzel isimler Allah’ındır. O
hâlde ona o güzel isimlerle dua edin...”2
İnsan, yaratılıştan getirdiği inanma duygusu ile evrendeki kusursuz düzeni de gördükten sonra
bir yaratıcının varlığını kolaylıkla anlar. Bütün evreni yoktan var eden ve onu mükemmel şekilde
düzenleyen, başlangıcı ve sonu olmayan, her şeye gücü yeten varlığın Allah olduğunu kavrar. “...
Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi vardır ?...”3 mealindeki ayet bu gerçeği dile
getirmektedir.
YAZALIM
Rahman (esirgeyen)
Müsavvir (şekil veren)
Semi’ (...................)
Habîr (her şeyden haberdar)
Vedûd (..................)
Mümit (Öldüren)
Rauf ( çok şefkat eden)
Rahîm (bağışlayan)
Rezzak (......................)
Basîr (gören)
Kerim (çok cömert)
Hamîd (övgüye layık)
Afüvv (affedici)
Tevvâb(...............................)
Hâlik (yaratıcı)
Alîm (her şeyi bilen)
Adl (.....................)
Mucip (duaları kabul eden)
Muhyî (......................)
Vâhid (bir)
Nur (aydınlatan)
Yukarıda Allah’ın bazı isimleri ve anlamları verilmiştir. Boş bırakılanları bulup
anlamlarını yazınız.
Allah’ın varlığı ve birliği şüphe götürmez bir hakikattir. Evrende onun varlığı ve birliğiyle ilgili pek çok delil vardır. Örneğin, kışın kurumuş yapraklarını dökmüş ağaçlar, baharda canlanmakta,
dirilmekte ve yeniden hayata kavuşmaktadır. Her insanın farklı simalarda olmasının yanı sıra parmak
uçlarındaki izler bile tüm insanlarda farklıdır. Tüm bunlar onun eşsiz sanatının ürünüdür.
1 Tâ-Hâ suresi, 8. ayet.
2 A’râf suresi, 180. ayet.
3 İbrahim suresi, 10. ayet.
32
İslam’ da İman Esasları
PAYLAŞALIM
“Gecenin karanlığı onu kaplayınca
(İbrahim) bir yıldız gördü, ‘Rabb’im budur.’
dedi. Yıldız batınca, ‘Batanları sevmem.’ dedi.
Ay’ı doğarken görünce, ‘Rabb’im
budur.’ dedi. O da batınca, ‘Rabb’im bana
doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan
topluluklardan olurum.’ dedi.
Güneş’i doğarken görünce de, ‘Rabb’im
budur çünkü bu daha büyük.’ dedi. O da
batınca şöyle dedi: Ey kavmim! Ben sizin
(Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.
Ben içtenlikle yüzümü, gökleri ve yeri
yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla
Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
En’âm suresi, 76–79. ayetler.
Hz. İbrahim; yıldızlar, Ay ve Güneş’in tanrı olamayacağını nasıl anlatmıştır?
Yukarıdaki ayetleri okuduktan sonra düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
Evrende ilk bakışta karmaşık gibi görünen ama incelendiğinde son derece düzenli olduğu
anlaşılan bir yapı vardır. Bunun rastlantı ve tesadüf neticesinde ortaya çıktığını düşünmek mümkün
değildir. Evrende gördüğümüz olayların arkasında sınırsız bilgi ve sonsuz kudret sahibi olan bir yaratıcı vardır. O da Allah’tır. Kur’an-ı Kerim’de evrendeki her şeyin bir düzen ve ahenk içinde meydana
geldiği şöyle ifade edilmiştir: “Güneş yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, güçlü ve bilgin
olan Allah’ın kanunudur. Ay için de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin
etmişizdir. Ay’a erişmek Güneş’e düşmez. Gece de gündüzü geçemez. Her biri bir yörüngede
yürürler.”1
BİLGİ KUTUSU
Dünyaya ortalama her saniyede 17 milyon ton su, yağış olarak düşmektedir. Yine her saniyede aynı miktardaki su
buharlaşmaktadır. Bu denge olmasaydı dünya yüzeyindeki
su miktarı devamlı olarak artıp eksilecek ve tabii afetlere yol
açacaktı.
Ay’da geceleyin sıcaklık, gündüze göre 300, Merkür’de
ise geceleyin sıcaklık 600 dereceden fazla düşmektedir. Dünyamız, uzaydaki bu büyük ısı değişimine rağmen atmosfer sayesinde hızlı ve yüksek ısı değişikliklerinden korunmaktadır.
Ali Sacit Türker ve Diğerleri
Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 11. Sınıf Ders Kitabı, s. 95.
1 Yâsîn suresi, 38-40. ayetler.
33
2. ÜNİTE
Mümin, Allah’ın güzelliğini ve büyüklüğünü kavrayan, iyiliklerini ve nimetlerini bilen kimsedir. Bu anlayıştaki kul Rabb’ini sever, kalbi sürekli onunla meşgul olur ve onun sevgisini kazanmayı
hedefler.
İnsan anne babasını sever. Çünkü onlardan ilgi ve sevgi görmüş, onların sevgi ve şefkat kanatları altında büyümüştür. Anne baba çocuklarını büyütme ve hayata hazırlama konusunda hiçbir
fedakârlıktan kaçınmadığı için çocukları tarafından sevilir. İnsanı yaratan ona sayısız nimetler veren,
onu akıl ve düşünce gibi üstün nimetlerle donatan ve diğer varlıkları onun hizmetine veren hiç şüphe
yok ki Allah’tır. O hâlde en çok sevgiye layık olan da odur. Bu nedenle o, her şeyden daha fazla sevilmelidir. Allah’a inananlar onu gönülden severler. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“…Müminlerin Allah’ı sevmesi her şeyden kuvvetlidir.”1
Allah’ı seven insan onu unutmaz ve onun hoşnut olacağı davranışlarda bulunur. Allah kendisi
için yapılan hiçbir şeyi karşılıksız bırakmaz. Onu seveni o da sever. Ondan isteyeni o, boş çevirmez.
Ona güveneni korur ve yüceltir. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulur: “Siz beni anın, ben
de sizi anayım...”2
PAYLAŞALIM
“Üç şey kimde bulunursa o kişi imanın tadına ulaşır. Allah ve Resulünü her şeyden
daha çok sevmesi, kişinin sevdiğini ancak Allah için sevmesi, küfre dönmekten ateşe
atılırcasına nefret etmesi.”
Buharî, İman, 9.
Yukarıdaki hadisten anladıklarınızı arkadaşlarınızla paylaşınız.
İnsan, yaratıcısını merak eder. Onu tanımak için birçok soru sorar. Ancak insan, aklı ile mükemmel ve noksansız olan Allah’ın zatını ve mahiyetini kavrayamaz. Ancak evrene bakarak Allah’ın
var ve bir olduğunun delillerini görebilir. Allah’ı, onun bildirdiği isim ve sıfatlarıyla tanıyabilir.
Allah’ı nitelendiren sıfatlar iki gruba ayrılır.
Allah’ın Sıfatları
Zati Sıfatlar
(Sadece Allah’ta bulunan sıfatlar)
Vücud
Kıdem
Beka
Vahdaniyet
Muhalefetün li’l-havadis
Kıyam binefsihi
Sübûti Sıfatlar
(Allah’ın dışındaki varlıklarda da sınırlı olarak bulunan sıfatlar)
Hayat
İlim
Semi’
Basar
İrade
Kudret
Kelam
Tekvin
1 Bakara suresi, 165. ayet.
2 Bakara suresi, 152. ayet.
34
İslam’ da İman Esasları
Zati Sıfatlar: Sadece Allah’ta bulunan, onun dışındaki varlıklardan herhangi birinde bulunmayan, bulunması da mümkün olmayan sıfatlardır. Zati sıfatlar şunlardır:
Vücud: Var olmak demektir. Allah vardır. Allah’ın varlığı başkasına bağlı olmayıp kendindendir. Bu itibarla Allah’ın varlığı zorunludur (vacibü’l-vücud). Yani var olmak için başka bir şeye
ihtiyaç duymaz.
Bütün varlıklar onun varlığına delildir. İnsan kendisini ve içinde yaşadığı kâinatı incelediğinde
bunu açıkça görecektir. Her şey var olmak için bir var ediciye muhtaçtır. O da Yüce Rabb’imizden
başkası değildir.
Kıdem: Ezelî olmak, başlangıcı olmamak demektir. Ne kadar geriye gidersek gidelim, Allah’ın
var olmadığı bir zaman düşünülemez. Allah sonradan meydana gelmiş bir varlık değildir. Ezelî (kadim) bir varlıktır. Allah’ın varlığı zorunlu olduğu için ezelî olması da zorunludur. Kıdem sıfatının
zıddı olan, sonradan olmak, Allah hakkında düşünülemez. Allah’ın dışındaki her varlığın bir başlangıcı vardır.
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın ezelî oluşu hususunda şöyle buyrulur: “O her şeyden öncedir,
kendisinden sonra hiçbir şeyin kalmayacağı sondur, varlığı açıktır, gerçek niteliği (yaratılanlara) gizlidir. O her şeyi bilendir.”1
Beka: Allah’ın ebedî olması yani varlığının sonu olmaması demektir. Ezelî olanın ebedî olması da zorunludur. Bekanın zıddı olan sonu olmak Allah hakkında düşünülemez. Ne kadar ileriye
gidilirse gidilsin, Allah’ın olmayacağı bir an düşünülemez. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın ebedî oluşu
şöyle ifade edilir: “...Allah’ın zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm onundur ve siz ancak ona döndürüleceksiniz.”2
Vahdaniyet: Yüce Allah’ın zatında, sıfatlarında, fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve
ortağının bulunmaması demektir. Allah’ın birliğini ikrar etmek ve her çeşit ortağı ondan uzak tutmakla gerçekleşen tevhit, İslam dininin en önemli ilkesidir.
Tüm evrende bir düzenin olması, Allah’ın
birliğini ispat eden en önemli delildir. Evrende
birden fazla ilahın olması durumunda düzensizliğin ortaya çıkacağı Kur’an’da şöyle belirtilmiştir: “ Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka
ilahlar bulunsaydı, yer ve gök kesinlikle bozulup gitmişti...”3 Yani, aynı yetkiye sahip iki
tanrı olsaydı, birbirileriyle mücadele ve rekabete
girerlerdi. Evrende kargaşa olurdu. Fakat evrendeki düzen böyle bir ikiliğin olmadığını göstermektedir. Bu da Allah’ın bir ve tek olmasının
neticesidir.
1 Hadîd suresi, 3. ayet.
2 Kasas suresi, 88. ayet.
3 Enbiyâ suresi, 22. ayet.
35
2. ÜNİTE
Muhalefetün li’l–havadis: Sonradan olan şeylere benzememek demektir. Allah’tan başka her
varlık sonradan olmuştur. Allah sonradan olan şeylerin hiçbirisine hiçbir yönden benzemez. Allah,
kendisi hakkında bizim hatırımıza getirdiklerimizin de ötesinde bir varlıktır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “...Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.”1
Kıyam binefsihi: Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak demektir. Allah kendiliğinden vardır. Var olmak için herhangi bir şeye muhtaç değildir.
Çevremize baktığımızda bütün varlıkların bir başkasına muh­taç olduğunu görürüz. Örneğin,
gıdalarımızın bir kısmını bitkilerden, bir kısmını ise hayvanlardan temin ederiz. Demek ki yaşayabilmek için hem bitkilere hem hayvanlara muhtacız. Kısacası bütün
varlıklar hem var olabilmek hem de
varlığını sürdürebilmek için başka
sebeplere ve şartlara muhtaçtır.
Bütün varlıklar Allah’a muhtaçtır. Allah ise hiç kimseye muhtaç
değildir. Yüce Rabb’imiz bu gerçeği bizlere şöyle bildirmektedir: “Ey
insanlar! Sizler hepiniz Allah’a
muhtaçsınız. Hiçbir şeye ihtiyacı
olmayan, her türlü övgüye ve hamde layık olan ise ancak Allah’tır.”2
Sübûti Sıfatlar: Yüce Allah’a
Sonradan var olan her şeyin bir sonu vardır.
ait olan bazı sıfatlar, onun tarafından
sınırlı olarak başka varlıklara da verilmiştir. Bunlara sübûti sıfatlar denir. Sübûti sıfatlar şunlardır:
Hayat: Diri ve canlı olmak demektir. Yüce Allah diridir ve canlıdır. Kur’an’da bu sıfatla ilgili
olarak şöyle buyrulur: “Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan...”3 Allah ezelî ve
ebedî bir hayata sahiptir.
İlim: Bilmek demektir. Allah her şeyi bilendir. Olanı ve olacağı, gizliyi ve açığı bilir. Allah’ın
bilgisi diğer varlıkların bilgisine benzemez, artmaz ve eksilmez. O her şeyi ezelî ilmiyle bilir. Âlemde görülen bu mükemmel düzen ve şaşmaz ahenk, yaratıcının engin ve sonsuz ilminin en büyük göstergesidir. Kur’an-ı Kerim’de ilim sıfatı ile ilgili şöyle buyrulur: “...O karada ve denizde ne varsa
bilir. Onun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez...”4
Semi’: İşitmek demektir. Allah işitendir. Gizli, açık, fısıltı hâlinde ne söylenirse Allah işitir
ve duyar. Bir şeyi duyması, ikinci bir şeyi işitmesine engel değildir. Allah işitmek için herhangi bir
vasıtaya ihtiyaç duymaz. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın işitmesiyle ilgili birçok ayet vardır. Onlardan
birinde şöyle buyrulur: “... O işitendir, bilendir.”5
Basar: Görmek demektir. Yüce Allah her şeyi görendir. Gizli, açık, aydınlık, karanlık ne varsa
1 Şûrâ suresi, 11. ayet.
2 Fâtır suresi, 15. ayet.
3 Furkân suresi, 58. ayet.
4 En’âm suresi, 59. ayet.
5 Bakara suresi, 137. ayet.
36
İslam’ da İman Esasları
Allah görür. Allah’ın görme sıfatıyla ilgili pek çok ayet vardır. Bunlardan birinde şöyle buyrulur: “…
Şüphesiz ki Allah hakkıyla işiten ve görendir. ”1
Allah dışındaki varlıkların görmesinin önünde birtakım engeller vardır. Örneğin, bir duvarın
DÜŞÜNELİM
Allah’ın, görüp gözettiğini bilmek, kendisine yakın olduğunu hissetmek insanın
davranışlarını nasıl etkiler? Düşününüz.
arkasındaki şeyleri göremeyeceğimiz gibi belli uzaklıkta bulunan ve çok küçük olan varlıkları da göremeyiz. Ayrıca gece karanlığında da görmemiz mümkün değildir. Tüm bu saydıklarımız Allah için
söz konusu değildir. O, en gizli yerlerde meydana gelen şeyleri görebildiği gibi en uzaktaki şeyleri
de görebilir.
İrade: Dilemek ve istemek demektir. İrade, Allah’ın bir şeyi dilemesi ve bir şeyi yaratmaya
KONUŞALIM
SÜTÇÜ KIZ
Hazreti Ömer, halifeliği zamanında sütçülerin süte su katmasını yasaklamış ve bu
emrini her tarafa duyurmuştu. Şehrin asayişini kontrol etmek için bir gece Medine’de
dolaşırken yoruldu ve biraz dinlenmek üzere bir evin duvarına yaslandı. Evin içinde anne
ile kızı arasında geçen şu konuşmayı duydu:
Anne:
-Haydi kızım, kalk da sütlere biraz su katıver.
Kız:
-Halifenin sütlere su katılmasını yasakladığını bilmiyor musun?
Anne:
-Evet biliyorum.
Kız:
-Öyle ise Halifenin yasakladığı işi nasıl yapabilirim?
Anne:
-Kalk da su koy şu sütlere. Ömer seni nereden görecek?
Kız:
-Ömer görmez ama Rabb’im görür. Vallahi ben Ömer’in göreceği yerde yapmadığım
bir işi görmediği yerde de yapmam…”
Seyfettin Yazıcı, Temel Dinî Bilgiler, s. 35.
Olayın ana fikri üzerinde konuşunuz.
1 Mü’min suresi, 20. ayet.
37
2. ÜNİTE
karar vermesidir. Allah varlıkların konumlarını, durumlarını ve özelliklerini belirler. Evrende var
olmuş ve olacak her şey Allah’ın iradesi doğrultusunda meydana gelir. Allah dilemedikçe hiçbir şey
meydana gelemez. Kur’an’da, “(Allah) dilediğini yapar.”1 ayetiyle irade sıfatı belirtilmektedir.
İnsanlarda da irade sıfatı bulunmaktadır. İnsanlar diledikleri her şeyi yapma gücüne sahip değilken, Allah yaratmak istediği her şeyi yaratma güç ve kudretine sahiptir.
Kudret: Gücü yetmek demektir. Allah sonsuz güç sahibidir. Kudret sıfatının zıddı olan acizlik,
Allah hakkında düşünülemez. Evrende her şey Allah’ın güç ve kudretiyle olmaktadır. Yıldızlar, galaksiler, uzay, canlı ve cansız bütün varlıklar Allah’ın kudretinin açık delilidir. Bu durum Kur’an’da
şöyle ifade edilir: “Allah gece ile gündüzü birbirine çevirir. Şüphesiz bunda basiret sahipleri
için bir ibret vardır. Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır.
Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter.”2
İnsan da bazı şeyleri yapabilme gücüne sahiptir. Ancak insanoğlunun gücü sınırlıdır. Allah’ın
gücünün sınırı yoktur.
Kelam: Söylemek ve konuşmak demektir. Allah’ın konuşması bizim konuşmamız gibi değildir. O, kelam sıfatı ile peygamberlerine kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ile de konuşmuştur. Allah kelam sıfatıyla emreder, yasaklar ve haber verir. Bu sıfatla ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyrulur:
“…Allah, Musa ile konuştu.”3
Tekvin: Yaratmak, yoktan var etmek demektir. Yüce Allah yegâne yaratıcıdır. O, ezelî ilmiyle
bilip dilediği her şeyi sonsuz güç ve kudretiyle yaratmıştır. Yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek, nimet vermek ve şekil vermek tekvin sıfatının sonuçlarıdır. Bir ayette Allah, yaratıcılığını
şöyle dile getirmiştir: “Bir şey yaratmak istediği zaman onun yaptığı ‘ol’ demekten ibarettir. O
da hemen oluverir.”4
3.2. Meleklere İman
Etrafımızda görebildiğimiz varlıkların yanı sıra göremediklerimiz de vardır. Bunlardan bazılarını çok küçük oldukları için, bazılarını
ise farklı nitelikte olmaları sebebiyle göremeyiz. Örneğin; aklı, merhameti ve havadaki ses dalgalarını göremeyiz. Ancak onları göremesek de
var olduklarını biliriz. Göremediğimiz varlıklardan biri de meleklerdir.
Görünmeyen varlıklar nelerdir? Söyleyiniz.
Meleklere inanmak, iman esasları arasında yer alır. Bu durum
Bakara suresinin 285. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Peygamber, Rabb’i tarafından kendisine
indirilene iman etti, müminler de. Her biri Allah’a, onun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler...”
1 Bürûc suresi, 16. ayet.
2 Nûr suresi, 44, 45. ayetler.
3 Nisâ suresi, 164. ayet.
4 Yâsîn suresi, 82. ayet.
38
İslam’ da İman Esasları
Melekleri diğer varlıklardan ayıran birtakım özellikler vardır. Peygamberimiz bir hadisinde,
“Melekler nurdan… yaratıldı.”1 buyurmuştur. Meleklerin yeme, içme, uyuma, yorulma, usanma
ve cinsiyet gibi insana ait özellikleri yoktur. Melekler, Allah’a itaat ve kullukla meşgul olurlar. Asla
günah işlemezler, hangi iş için yaratılmışlar ise o işi yaparlar. Kur’an’da bu konuyla ilgili şöyle
buyrulmaktadır: “...Onun huzurunda bulunanlar, ona ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah’ı) tesbih ederler.”2
Meâric suresinin 4. ayetinde, “Melekler ve ruh oraya, miktarı elli bin yıl olan bir günde
yükselip çıkarlar.” buyrularak onların çok hızlı ve güçlü oldukları haber verilmektedir.
Melekler gözle görünmezler. Onların görünmemeleri, yok olduklarından değil, insan gözünün onları görebilecek kabiliyet ve kapasitede yaratılmamış olmasındandır. Melekler peygamberler
tarafından asıl şekilleriyle görünmüşlerdir. Asıl şekillerinden çıkıp bir başka maddi şekle, mesela insan şekline girmeleri durumunda diğer insanlar tarafından görülmeleri mümkündür. Örneğin,
Hz. İbrahim’e bir oğlu olacağı müjdesini insan şeklindeki bir grup melek getirmiştir.3 Cebrail, Hz.
Meryem’e4, Peygamberimize ve sahabeye insan şeklinde görünmüştür.5
Melekler, geleceği bilemezler. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “De ki: Göklerde ve yerde
Allah’tan başka kimse gaybı bilmez...”6
Yüce Allah’ın sayısız melekleri vardır. Bunların hepsinin ismi Kur’an-ı Kerim’de belirtilmemekle beraber, bir kısmının ismi ve görevleri bildirilmektedir:
Azrail
Ölüm meleği
Cebrail
Vahiy meleği
İsrafil
Sûra üfleyecek
melek
Melekler
ve
Görevleri
Mikail
Tabiat olaylarını
düzenleyen melek
Münker ve Nekir
Sorgu melekleri
Kiramen Kâtibin
Yazıcı melekler
Hafaza
Koruyucu melekler
1 Müslim, Zühd, 10.
2 Enbiyâ suresi, 19, 20. ayetler.
3 Hûd suresi, 69, 70. ayetler.
4 Meryem suresi, 6-17. ayetler.
5 bk. Buharî, İman, 37; Müslim, İman, 1.
6 Neml suresi, 65. ayet.
39
2. ÜNİTE
Cebrail, Allah tarafından vahiy getirmekle görevlidir. Hz. Âdem’den son Peygamber Hz.
Muhammed’e kadar tüm peygamberlere Allah’ın mesajını Cebrail ulaştırmıştır. Cebrail için “Emin”
ve “Ruhu’l-kudüs” isimleri de kullanılmaktadır. Bir ayette, “Onu (Kur’an’ı), Ruhu’l–emin
indirmiştir.”1 buyrulmaktadır.
Azrail, eceli gelen canlıların ruhunu almakla görevli olduğu için kendisine “ölüm meleği”
(melekü’l-mevt) de denilmiştir. Onun bu görevi Kur’an’da şöyle bildirilmiştir: “De ki: Size vekil
kılınan ölüm meleği, canınızı alacak, sonra Rabb’inize döndürüleceksiniz.”2
Mikail, tabiat olaylarını ve varlıkların rızıklarını idare etmekle görevlidir. Bir ayette şöyle
buyrulmaktadır: “Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mikail’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.”3
İsrafil sûra üflemekle görevlidir. İsrafil’in sûra üflemesiyle kıyamet kopacak ve tekrar diriliş
gerçekleşecektir. Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili şöyle buyrulmaktadır: “Sûra üfürülünce artık
Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde kim varsa hepsi düşüp ölür. Sonra sûra bir kere
daha üfürülür. Onlar da hemen ayağa kalkarak bekleşirler.”4
Kiramen kâtibin, insanın sağında ve solunda bulunan iki melektir. Sağdaki melek iyi, soldaki
ise kötü davranışları yazmakla görevlidir. Bu melekler kıyamet günü hesap sırasında yazdıklarına
şahitlik edeceklerdir. Kur’an’da bu melekler hakkında şöyle buyrulur: “Şunu iyi bilin ki üzerinizde
bekçiler, değerli yazıcılar vardır. Onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.”5
Hafaza melekleri, Allah’ın emri doğrultusunda insanları kötülüklerden korurlar. Kur’an’da
bu melekler hakkında şöyle buyrulur: “Onun önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan
takipçiler (melekler) vardır...”6
Münker ve Nekir, ölümden sonra kabirde sorgu ile görevli iki melektir. Bu melekler ölenleri
kabirde sorgulayacaklardır.
Melekler, özel görevleri dışında Allah’a ibadet ederler, onun emri dışına çıkmazlar. Ayrıca
melekler insanlara iyilik yaparlar, onlara yardım ederler ve insanların iyiliği için dua ederler.
Melekler insanları iyiliğe ve güzelliğe yönlendirirler. Allah’a isyan etmemeleri ve günahtan
uzak olmaları nedeniyle de iyiliği ve güzelliği sembolize eder. Peygamber Efendimiz bir hadisinde
şöyle buyurmuştur: “ Şeytan da melek de insanoğluna sokularak kalbine birtakım şeyler getirirler. Şeytanın işi kötülükle korkutup hakkı yalanlamaktır. Meleğin işi ise iyiyi tavsiye edip
Hakk’ı doğrulamaktır. İçinde iyi bir şey bulunan kimse onun Allah’tan olduğunu bilsin ve
Allah’a hamt etsin. Kötü bir şeyi bulan ise şeytandan koruması için Allah’a sığınsın.”7
1 Şu’arâ suresi, 193. ayet.
2 Secde suresi, 11. ayet.
3 Bakara suresi, 98. ayet.
4 Zümer suresi, 68. ayet.
5 İnfitâr suresi, 10-12. ayetler.
6 Ra’d suresi, 11. ayet.
7 Tirmizî, Tefsir, 3.
40
İslam’ da İman Esasları
LİSTELEYELİM
Aşağıdaki ayet meallerini okuyunuz. Bu ayet meallerine göre meleklerin özelliklerini
ve görevlerini listeleyiniz.
“O, kullarının üstünde yegâne kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular
gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar.
Onlar vazifede kusur etmezler.”
En’âm suresi, 61. ayet.
“Kuşkusuz Rabb’in katındakiler ona kulluk etmekten kibirlenmezler, onu tesbih
eder ve yalnız ona secde ederler.”
A’râf suresi, 206. ayet.
“Hatırlayın ki, siz Rabb’inizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin
melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.”
Enfâl suresi, 9. ayet.
“Dediler ki: ‘Biz, suçlu bir topluma (onları helak etmeye) gönderildik.’”
Hicr suresi, 58. ayet.
“(Onlar,) meleklerin, ‘Size selam olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık
cennete girin’ diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir.”
Nahl suresi, 32. ayet.
“Böyle iken dediler ki: ‘Rahman çocuk edindi.’ Allah bundan münezzehtir. Doğrusu
melekler (Allah’ın çocukları değil) değerli kullardır.”
Enbiyâ suresi, 26. ayet.
“…Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan
melekler vardır.”
Tahrîm suresi, 6. ayet.
“Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden
başka bizim bilgimiz yoktur...”
Bakara suresi, 32. ayet.
“Onlar, Rahman’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin
yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya
çekileceklerdir.”
Zuhruf suresi, 19. ayet.
“Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve
Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar.”
Kadr suresi, 3-4. ayetler.
Meleklerin Özellikleri
• Gaybı bilmezler.
• .................................................
• .................................................
• .................................................
Meleklerin Görevleri
• Allah’ın izniyle inananlara yardım ederler.
• .................................................
• .................................................
• .................................................
41
2. ÜNİTE
BİLGİ KUTUSU
MELEKLERİN DUASI
“…(Melekler), Rablerini överek tesbih ederler, ona inanırlar ve ondan müminleri bağışlamasını isterler, ‘Ey Rabb’imiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde
tövbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru!’ (derler).”
“Rabb’imiz! Müminleri ve atalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn cennetlerine koy; şüphesiz güçlü olan, hakim olan ancak sensin.”
“Bir de onları kötülüklerden koru! O gün kötülüklerden kimi korursan ona merhamet
etmiş olursun. Bu büyük kurtuluştur.”
Mü’min suresi, 7-9. ayetler.
3.3. Kitaplara İman
Allah, insanlara doğru yolu göstermek için peygamberler aracılığıyla değişik zamanlarda ilahî
mesajlar göndermiştir. Yüce Allah’ın peygamberlerine vahiy yoluyla göndermiş olduğu buyruklarına
ve bunların yazıya geçirilmiş haline “ilahî kitap veya kutsal kitap” denir.
Allah’ın gönderdiği bu ilahî kitaplara inanmak, İslam’ın temel
iman esaslarından biridir. Kitaplara iman, Allah tarafından bazı peygamberlere ilahî mesajlar indirildiğine ve bunların tümüyle doğru ve
gerçek olduğuna inanmak demektir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de
şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine,
peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman
ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve
kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır.”1
İnsan yaratılırken birtakım yeteneklerle donatılmıştır. Bunların
en önemlisi akıldır. Bu yetenekler sayesinde insan Allah’ın varlığını
bilebilir. Fakat bütün bunlar sınırlı ve kendi gücü oranındadır. İnsanın
yeterli olmadığı konularda ilahî yardıma, vahye ve kutsal kitaba ihtiyacı vardır. İnsanın bu ihtiyacını en iyi bilen Yüce Allah, peygamberler aracılığıyla kitaplar indirmiş ve yol göstermiştir.
Allah tarafından gönderilen ilahî kitaplar Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an-ı Kerim’dir. Tevrat Hz.
Musa’ya, Zebur Hz. Davud’a, İncil Hz. İsa’ya, Kur’an’ı Kerim ise son peygamber Hz. Muhammed’e
indirilmiştir. Bu ilahî kitaplardan başka bir de suhuf denilen sayfalar vardır. Bazı peygamberlere bu
sayfalar indirilmiştir.
1 Nisâ suresi, 136. ayet.
42
İslam’ da İman Esasları
İnsanların doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü öğrenebilmeleri, Allah’la olan ilişkilerini doğru bir
şekilde sürdürebilmeleri için başvurabilecekleri en önemli kaynak, Allah’ın peygamberlerine göndermiş olduğu ilahî kitaplardır. Allah’a inanma, onun emir ve buyruklarını öğrenme ve onunla iletişim kurabilmenin yolu, ilahî kitaplardan geçer. Ancak onları okuyarak Allah hakkında bilgi alabilir,
onun bizlere neler söylediğini ve bizlerden neler istediğini öğrenebiliriz.
Peygamberlerin getirdiği mesajlar Kur’an’la en son şeklini alarak vahiy tamamlanmıştır.
3.4. Peygamberlere İman
Allah’ın insanlar arasından seçtiği ve vahiy yoluyla emir ve yasaklarını insanlara ulaştırmak
üzere görevlendirdiği kimselere peygamber denir. Peygamberin karşılığı olarak Kur’an’da “resul” ve
“nebi” sözcükleri kullanılır.
İslam’da temel inanç esaslarından birisi de peygamberlere imandır. Allah, insanlara rehberlik
etmeleri ve örnek olmaları için peygamberler göndermiştir. Peygamberlere iman, peygamberlerin
Allah tarafından seçildiğine, Allah’tan getirdikleri bilgilerin gerçek ve doğru olduğuna inanmaktır.
Peygamberler arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın tümüne inanmak gerekir. Bu durum
Bakara suresinin 285. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “…Onun peygamberleri arasında hiçbir
ayrım yapmayız...”
Peygamberlik, Allah vergisidir. İstemek ve çalışmakla elde edilemez. Allah, peygamberliğin
tümüyle kendi seçimi olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Bu (peygamberlik), Allah’ın lütfudur.
Onu dilediğine verir...”1
İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem’den, son peygamber Hz. Muhammed’e kadar çok
sayıda peygamber gelip geçmiştir. Hatta Kur’an’ın ifadesiyle her topluma bir peygamber gönderilmiştir: “...(Geçmiş) her toplum içinde mutlaka bir uyarıcı peygamber bulunmuştur.”2
Allah, insanların ihtiyacı olduğu için peygamberleri göndermiştir. Çünkü insan, aklı ile Allah’ın
varlığını, birliğini anlayabilir. Ancak nasıl ibadet edileceğini, ahiretin varlığını, sevap ve günah kazandıran şeylerin tümünü aklı ile bulamaz. Böyle konularda insan, peygamberlerin bilgilendirmesine
ve kılavuzluğuna ihtiyaç duyar.
Peygamberler insanlığın rehberleridir. Manevi alanda olduğu gibi maddi alanda da insanlığa önderlik etmişlerdir. Onlar, getirdikleri kutlu bilgiler ve ahlaki ilkelerle medeniyetlere yön vermişlerdir.
TARTIŞALIM
Peygamberlerin insanlığa ve medeniyetlere katkısı nasıl olmuştur? Tartışınız.
1 Cum’a suresi, 4. ayet.
2 Fâtır suresi, 24. ayet.
43
2. ÜNİTE
Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin, insan olma bakımından, diğer insanlardan farklı olmadıkları belirtilir. Onlar da yer, içer, evlenir, çocuk sahibi olur, hastalanır ve ölürler. Peygamberlerin,
insanlardan tek farkı vahye muhatap olmalarıdır.
Peygamberler asla yalan söylemezler, emanete hiyanet etmezler, günah işlemezler, zeki ve
akıllıdırlar. Allah’tan aldıkları bilgileri eksiksiz olarak insanlara ulaştırırlar.
Allah, peygamberlerini görevlendirdikten sonra yalnız bırakmayıp her zaman desteklemiştir.
Bu desteklerin en önemlisi mucizedir. Mucize; Allah’ın izni ile peygamberlerin gerçekleştirdiği ve
insanların benzerini getirmekten âciz kaldığı olağanüstü olaylardır. Her peygamberin birbirinden
farklı mucizeleri vardır. Örneğin, Hz. Muhammed’e mucize olarak Kur’an verilmiştir.
Peygamberlerin mesajlarında değişmeyen ortak yönler vardır. Bunların başında Allah’ın varlığı ve birliğini ifade eden tevhit inancı gelir. Ayrıca temel ahlaki esaslar, ibadetler ile dünya ve ahiret
mutluluğu gibi konular peygamberlerin mesajlarındaki diğer ortak yönleri oluşturur.
GRUP ÇALIŞMASI
Kur’an-ı Kerim’de yer alan peygamberlerden bir tanesini araştırarak sınıfta anlatınız.
3.5. Ahirete İman
Ahirete inanmak, İslam’ın temel iman esaslarından birisidir. Dünya hayatının son bulup yeni bir hayatın başlayacağına
inanmak demektir. Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde ahiret
inancı Allah’a imanla birlikte yer almaktadır.
Yunus Emre var yarına
Koma bugünü yarına
Yarın Hakk’ın divanına
Varam Allah deyu deyu
Yunus Emre
Şiirde verilmek istenen
mesaj nedir?
Kur’an’da dünya hayatının geçici, ahiretin ise ebedî olduğu vurgulanmaktadır. Bu nedenle insanların, dünyanın geçici
zevklerine kanmamaları öğütlenmiş, daha hayırlı ve kalıcı olan ahiret mutluluğunu elde etmeleri
tavsiye edilmiştir. Allah bir ayette bu konuyu şöyle ifade etmiştir: “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Sorumluluk sahibi olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki
daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?”1 Bir başka ayette dünya hayatının da ihmal
edilmemesi gerektiği, ahiretteki mutluluğun düyadaki yaşayışa bağlı olduğu şöyle vurgulanmıştır:
“Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da
nasibini unutma…”2
Ahiret hayatının varlığına inanmak, adalet ilkesinin bir gereğidir. Bu dünyada iyiler iyiliklerinin, kötüler ise kötülüklerinin karşılıklarını her zaman göremeyebilirler. Ancak ahirette herkes
yaptıklarının karşılığını eksiksiz olarak görecektir. Böylece adalet tam olarak gerçekleşecektir.
Kur’an’da konuyla ilgili şöyle buyrulmuştur: “Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah hesabı çarçabuk görendir.”3
1 En’âm suresi, 32. ayet.
2 Kasas suresi, 77. ayet.
3 Mü’min suresi, 17. ayet.
44
İslam’ da İman Esasları
İnsan sorumluluk sahibi bir varlıktır. Çünkü
insan başıboş ve amaçsız yaratılmamıştır. “ Sizi sadece boş yere, gayesiz yarattığımızı ve sizin gerçekten geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?”1 İnsana birtakım sorumluluklar ve görevler verildiğine
göre bunların bir karşılığı olmalıdır. Bu görevleri
yapanlar mükâfatını almalı, yapmayanlar cezasını
çekmelidir. Bu da tam olarak ancak ahirette gerçekleşecektir.
Dünya hayatında her şeyin bir sonu olduğunu, tüm canlıların zamanı gelince birer birer yaşamını yitirdiğini görmekteyiz. Her canlının bir sonu olduğu gibi içinde yaşadığımız kâinatın da bir
sonu vardır.
Dünyadaki yaşamın son bulup bütün canlıların ölmesine “kıyamet” denir. Kıyametin ne zaman
kopacağını Allah’tan başka hiç kimse bilemez.2 Peygamberimiz kıyametin kopma vaktini kendisinin
de Cebrail’in de bilmediğini ifade etmiştir. 3
Kıyametin kopuşu, İsrafil adlı meleğin “sûr”a üflemesiyle başlayacaktır. İsrafil sûra iki kez üfleyecek, birincide dünya hayatı son bulacak, tüm canlılar ölecektir. İkinci üfleyişten sonra ise bütün
insanlar dirilecektir. Bu yeniden dirilme olayına “ba’s” denir. Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili şöyle buyrulmaktadır: “Sûra üfürülünce artık Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde kim
varsa hepsi düşüp ölür. Sonra sûra bir kere daha üfürülür. Onlar da hemen ayağa kalkarak
bekleşirler.”4
KUR’AN’DA ANLATILAN BAZI KIYAMET SAHNELERİ
“Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, dağlar
sarsılıp yürütüldüğünde, (harcamaya kıyılamayan) mallar bırakıldığında, vahşi
hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde, denizler kaynatıldığında, canlar
(bedenler) birleştirildiğinde, diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle
öldürüldüğü sorulduğunda, (amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında, gökyüzü
sıyrılıp alındığında, cehennem tutuşturulduğunda, cennet yaklaştırıldığında, kişi neler
getirdiğini öğrenmiş olacaktır.”
Tekvîr suresi, 1-14. ayetler.
1 Mü’minûn suresi, 115. ayet.
2 bk. Lokman suresi, 34. ayet; Ahzâb suresi, 63. ayet.
3 bk. Müslim, İman, 1; Nesaî, İman, 6; Ebu Davut, Sünnet, 17; Tirmizî, İman, 4.
4 Zümer suresi, 68. ayet.
45
2. ÜNİTE
GÖZLEM YAPALIM
Doğada ve çevremizde gerçekleşen bazı olaylar da ahiret hayatını anlamamıza yardımcı olur. Çünkü kışla birlikte ağaçların
kuruyup adeta ölü gibi olduğunu görürüz. Yaz geldiği zaman
da bu ağaçların yeşerdiğine tanık oluruz. Kur’an-ı Kerim’de
bitkilerin sonbaharla birlikte ölmesi, ilkbaharla da tekrar
canlanması, ahiret yaşamının gerçekleşeceğine delil olarak
gösterilir: “Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah’ın
ayetlerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman harekete geçip kabarır. Ona can veren, ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.”
Fussilet suresi, 39. ayet.
Yukarıdaki ayet mealinde verilen örneğe benzer değişimlerle ilgili gözlemlerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
Kur’an-ı Kerim’de kıyametin kopmasından sonra insanların yeniden diriltilmesinin Allah için
zor olmadığı belirtilir. Öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden bir adam, çürümüş bir kemiği eline alıp
ufaladıktan sonra Peygamberimize dönerek, “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” demiştir. Peygamberimiz de, “Onları da seni de Allah diriltecek.” diye karşılık vermiştir. Bunun üzerine Allah
Peygamberimize şu ayetleri indirmiştir: “Kendi yaratılışını unutarak bize karşı örnek getirmeye
kalkışıyor ve ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diyor. De ki: Onları ilk defa yaratmış
olan diriltecek. Çünkü o her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran
odur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz. Gökleri ve yeri yaratan onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır. Bir şey
yaratmak istediği zaman onun yaptığı ‘ol!’ demekten ibarettir. Hemen oluverir.”1
İsrafil’in sûra ikinci kez üflemesiyle bütün insanlar diriltileceklerdir. Daha sonra dünyada
yaptıklarının karşılıklarını görmek için “mahşer” denilen büyük bir meydanda Allah’ın huzurunda
toplanacaklardır. Buna “haşr” denir.
İnsanların dünyada yaptıkları her işin ve konuştukları her sözün yazıldığı “amel defterleri”
kendilerine dağıtılacaktır. Yaptıkları iş ve davranışlardan hesaba çekileceklerdir. İnsanların bu şekilde hesaba çekilmeleri Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “İnsanların hesaba çekilecekleri
(gün) yaklaştı. Hâl böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirmektedirler.”2
İnsanların bütün davranışları “mizan” denilen Allah’ın adalet terazisinde değerlendirilecektir.
Bu değerlendirmelerin ardından tüm insanlar “sırat” adı verilen bir yoldan geçerek iyiler “cennet”e,
kötüler ise “cehennem”e gideceklerdir. İnsanların dünyada söyledikleri hiçbir sözün ve yaptıkları hiçbir davranışın karşılıksız kalmayacağı Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Kim zerre
miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı kötülük işlemişse onu görür.”3
1 Yâsîn suresi, 78- 82. ayetler.
2 Enbiyâ suresi, 1. ayet.
3 Zilzâl suresi, 7, 8. ayetler.
46
İslam’ da İman Esasları
Cennet, dünyada iken inanıp yararlı işler yapanların sonsuza kadar kalacakları, çeşitli nimetlerin ve her isteyene istediğinin verildiği yerdir. Allah dünyada iken iyi işler yapanları, güzel davranışlarda bulunanları cennette mutlu bir yaşamla ödüllendireceğini şöyle bildirmiştir: “Allah, iman eden
ve iyi işler yapanlara söz vermiştir; onlar için bir bağışlanma ve büyük mükâfat vardır.”1
BULALIM
“...Sorumluluk bilinci taşıyanlara vaat edilen
cennetin durumu şöyledir. İçinde bozulmayan
sudan ırmaklar, içenlere lezzet veren içecekten
ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada
meyvelerin her çeşidi onlarındır. Rablerinden de
bağışlama vardır...”
Muhammed suresi, 15. ayet.
Cennet nimetlerinden bahseden üç ayet meali
de siz bulunuz.
Kötülük yapanlar mutlaka bunun karşılığını göreceklerdir. Onlara hiçbir haksızlık yapılmayacak ancak yaptıkları kötülükler ve haksızlıklar karşılıksız da kalmayacaktır. Kur’an-ı Kerim’de
bu gerçek şöyle dile getirilmiştir: “ Hayır, kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre
kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktirler. Onlar orada devamlı kalırlar.”2 Cehennem, Allah ve
ahiret gününe inanmamış, onun öğütlerine uymamış insanların pişmanlık ve acı içinde yaşayacakları
yerdir.
Ahiret gününe inanan insan öldükten sonra tekrar diriltileceğini ve yaptıklarından hesaba
çekileceğini bilir. İyi ya da kötü hiçbir davranışın karşılıksız kalmayacağına inanır. Bu nedenle
yaptığı tüm işlerde sorumluluk bilinciyle hareket
eder.
PAYLAŞALIM
“Dünya ahiretin tarlasıdır.”
sözünden anladıklarınızı arkadaşlarınızla paylaşınız.
Ahirete inanan insan, erdemli yaşamaya çalışır. Herkesle iyi geçinir ve kimseye haksızlık etmez. Doğru ve dürüst olmayı, iyilik yapmayı, insanlara hizmet etmeyi, kendisine ilke edinir.
Ahiretin dünyada kazanılacağına inandığı için kişi hayatın zorluklarına da sabreder. Kanaatkâr
olur ve dünyevi menfaatlerin geçici olduğunu bilir. Sahip olduğu nimetleri başkalarıyla paylaşır.
Ölüm, hayatın değişmez bir gerçeğidir. Yüce Allah bu gerçeği Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade etmiştir: “ Her canlı ölümü tadacaktır…”3 Buna rağmen ölüm insanların birçoğu için daima
istenmeyen ve korkulan bir durum olmuştur. İnsanın ölümden korkmasının iki temel sebebi vardır:
Bunlardan birincisi sevdiklerini kaybetme endişesidir. İkincisi ise ölümle birlikte ebediyen yok olma
korkusudur.
1 Mâide suresi, 9. ayet.
2 Bakara suresi, 81. ayet.
3 Âl-i İmrân suresi, 185. ayet.
47
2. ÜNİTE
Ahiret inancı insanı yok olma korkusundan
kurtarır. Çünkü ahirete inanan insan için ölüm geçici hayatın son bulması, sonsuz yeni bir hayatın
başlaması demektir. Bu durumda ölümden kaçışın bir anlamı yoktur. Önemli olan ölüm gerçeğini
unutmamak ve ona hazır olmaktır. Hz. Peygamber, “İnsanların en akıllısı, ölümü unutmayan
ve ona hazırlıklı olan kimsedir.”1 buyurarak bu
gerçeğe işaret etmektedir.
Sürekli bir anlam arayışı içinde olan insan
kendi kendine, “Ben kimim? Niçin yaratıldım?
Benim ve bu dünyanın sonu ne olacak?” gibi sorular sorar. Özellikle, “Benim sonum ve dünyanın
sonu ne olacak?” sorusuna en anlamlı cevabı ahiret inancı verir. Çünkü ahirete inanan insan yokluğa mahkûm bir varlık olmadığını, sonsuz bir
hayatla şereflendirileceğini fark eder. İşte bunu
Ahirete inanan insan hile yapmaz.
bilen insan, yaşamın bir amacı olduğunu anlar ve
yaratılış amacı doğrultusunda hayatını sürdürmeye özen gösterir.
YAZALIM
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz.”
Müslim, Cennet, 83.
Yukarıdaki hadisten anladıklarınızı yazınız.
3.6. Kaza ve Kadere İman
Kader, sözlükte, bir şeyi belirli ölçüye göre takdir
etmek, belirlemek ve yapmak anlamlarına gelir. Kavram olarak Yüce Allah’ın, ezelden ebede kadar olacak
bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini,
ezelî ilmiyle bilip takdir etmesidir.
Çalışmadan düşük not
alan bir öğrenci “Kaderim
böyleymiş, ne yapayım.”
sözü ile ne anlatmak istemiştir?
Kaza ise sözlükte emir, hüküm, yaratma ve sonuçlandırma anlamlarına gelir. Kavram olarak
da Allah’ın takdir etmiş olduğu şeyleri, zamanı gelince yaratmasıdır.
Kader ve kazaya iman, Yüce Allah’ın ilim, irade, kudret ve tekvin sıfatlarına iman etmek demektir. Kadere inanan insan, hayır ve şerrin, iyi ve kötünün, evrendeki her şeyin Allah’ın bilmesi ve
yaratması ile olduğunu kabul eder. Kâinattaki tüm varlıkları ve olayları belli bir ahenk ve ölçüye göre
1 İbn Mâce, Zühd, 31.
48
İslam’ da İman Esasları
düzenleyenin Allah olduğunu bilir. Nitekim Allah, kâinatta olan her şeyi belli bir plan (kader) içerisinde yarattığını şöyle ifade etmiştir. “Biz her şeyi bir kadere (ölçüye, plana) göre yarattık.”1
Allah her şeyi yerli yerinde yaratmıştır. İnsan ve hayvanları yaratmadan önce yeryüzünü onların yaşamalarına uygun bir şekilde hazırlamıştır. Tüm canlılara da uygun hava ve gıdayı veren odur.
Dünyadaki hayat onun yarattığı düzen ve denge içerisinde sürüp devam etmektedir. Bu durum Ra’d
suresinin 7. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “... Onun katında her şey bir ölçü iledir.” Bu harika
düzeni keşfetmeye yönelik yapılan bilimsel araştırmalar, Allah’ın her şeyi ölçülü bir şekilde yarattığı
gerçeğini anlamamıza katkı sağlamaktadır.
ÖRNEKLER BULALIM
Evrendeki var olan düzene dair örnekler bulunuz.
•
•
•
Gezegenler belli bir yörüngede hareket eder.
...........................................................................................................
...........................................................................................................
Allah, kâinatın düzeni ve işleyişini birtakım yasalara bağlamıştır. Kâinatta görülen bu şaşmaz
prensiplere evrenin yasaları denir. Evrenin yasaları; fiziksel, biyolojik ve toplumsal yasalar şeklinde
üç ana başlıkta toplanabilir. Fiziksel yasalar; madde ve enerjinin oluşumu, değişimi, yapısı, hareketi
ve maddeler arası ilişkilerle ilgili prensiplerdir. Biyolojik yasalar; canlıların yapısı, beslenmesi, korunması, gelişmesi ve üremesiyle ilgili yasalardır. Toplumsal yasalar ise; toplumsal olaylar arasında
var olan sebep sonuç ilişkisini ifade eder. Örneğin, adaletin olmadığı toplumlarda barış bozulur, gelir
dağılımının adil olduğu toplumlarda yoksulluk azalır. Toplumsal yasalar Kur’an-ı Kerim’de “sünnetullah” kavramı ile ifade edilmiştir.2
Allah, insanı en mükemmel şekilde yaratmıştır. Diğer varlıklar gibi insanı da kuşatan değiştirilemez kanunlar vardır. Mesela insan, diğer canlılar gibi doğar, yaşar, yaşlanır ve ölür. Yemeden
içmeden yaşayamaz. Ancak, diğer varlıklardan farklı olarak ona, “akıl” ve “irade” verilmiştir.
İnsan, bu irade ve aklı sayesinde iyiyi kötüye, doğruyu yanlışa tercih eder. Tercih hakkı insanı diğer varlıklardan ayırır. Özgür iradesiyle seçim yapabilen insan, bundan dolayı işlediklerinden
sorumlu tutulmuştur. Bu hususla ilgili bir ayette insanın özgürlüğüne şöyle vurgu yapılmıştır: “Kim
iyi bir iş yaparsa lehine, kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabb’in kullara asla zulmedici
değildir.”3
İslam dini, akıl sahibi olmayı sorumluluğun şartlarından saymıştır. Bu bakımdan akıl ve özgür
irade sahibi insanın, “kaderim böyle” diyerek sorumluluktan kurtulamayacağı gibi sorumluluğu başkasına da atamayacağı Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Başınıza gelen herhangi bir musibet
kendi yaptıklarınız sebebiyledir. O yine de çoğunu affeder.”4
1 Kamer suresi, 49. ayet.
2 bk. Fâtır suresi, 43. ayet.
3 Fussilet suresi, 46. ayet.
4 Şûrâ suresi, 30. ayet.
49
2. ÜNİTE
KADER VE EVRENİN YASALARI
“Biz her şeyi bir kadere (ölçüye, plana) göre yarattık.”
Kamer suresi, 49. ayet.
FİZİKSEL YASALAR
“Güneş yörüngesinde akıp
BİYOLOJİK YASALAR
gitmektedir. Bu, üstün ve
“O, insanı alaktan (embriyodan) yarattı.”
bilen Allah’ın kanunudur.”
Yâsin suresi, 38. ayet.
Alak suresi, 2. ayet.
İnsan, aklı sayesinde vahye muhatap olmakta ve dinî sorumluluk almaktadır. Kur’an’da
insanın, iman konusunda ve din seçiminde özgür
bırakıldığı şöyle ifade edilmiştir: “Şüphesiz biz
ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun,
ister nankör.”1 Ayrıca Allah, insanın sorumluğunu gücüyle sınırlı kılmaktadır. Bu husus Kur’an’da
şöyle ifade edilmektedir: “Allah, kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez…”2
TOPLUMSAL YASALAR
(SÜNNETULLAH)
“Her toplumun belirlenmiş bir
eceli vardır. Ecelleri geldiğinde
onu ne bir an erteleyebilirler ne
de bir an öne alabilirler.”
A’râf suresi, 34. ayet.
YORUMLAYALIM
“Biz ona iki yol (iyi ve kötü) gösterdik.”
Beled suresi, 10. ayet.
Yukarıdaki ayet mealini iyi-kötü
seçimi açısından yorumlayınız.
Dinimiz çalışkanlığı övmekte, insanın, çalışmadan ve gayret etmeden isteklerine ulaşmasının mümkün olamayacağını dile getirmektedir. Bir
ayette bu konu şöyle ifade edilmektedir: “Gerçekten insan için kendi çalışmasının karşılığından
başka bir şey yoktur.”3 Bu nedenle kadere inanan insan, gücü nispetinde kendisine, ailesine ve topluma faydalı olmaya çalışır. Hayatında mutlu, huzurlu ve başarılı olma konusunda çaba gösterir.
İnsanın, sıkıntılarını aşmak için elinden gelen her şeyi yaptıktan ve tedbirleri aldıktan sonra
işin sonunu Allah’a havale etmesi ve ona güvenmesi gerekir. Buna “tevekkül” denir. Allah kendine
tevekkül edenlerin önce üzerlerine düşen görevleri yapmalarını ister. Kur’an’da bu hususa şöyle
işaret edilmektedir: “…İş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven (tevekkül et). Çünkü Allah, kendine dayanıp güvenenleri sever.”4
İnsan için belirlenen ömür bittiğinde, ecel gelir ve ölüm olayı gerçekleşir. Allah, bir ayette şöyle buyurmaktadır: “O (Allah), sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel, bir ömür süresi tayin
edendir...”5 Bundan dolayı insan, yaşamının sonlu olduğu bilinciyle ömrünün kıymetini bilmeli ve
faydalı olmaya gayret etmelidir.
1 İnsan suresi, 3. ayet.
2 Bakara suresi, 286. ayet.
3 Necm suresi, 39. ayet.
4 Âl-i İmrân suresi, 159. ayet.
5 En’âm suresi, 2. ayet.
50
İslam’ da İman Esasları
SÖYLEYELİM
Külli irade
Allah’ın dilemesinin
mutlak ve sınırsız
olması
Hayır
Allah’ın razı
olduğu doğru ve
iyi işler
Tevekkül
İnsanın üzerine
düşeni yapıp Allah’a
güvenmesi
Kaza
Kaderde olanın
zamanı geldiğinde
gerçekleşmesi
Cüzi irade
İnsanın sınırlı
iradesi
Kader
Allah’ın geçmişi ve
geleceği kuşatan bilgisi
ile her şeyi önceden
bilip takdir etmesi
Rızık
Allah’ın yararlanmaları için canlıların
hizmetine sunduğu
her şey
Şer
Allah’ın hoşnut
olmadığı, yanlış ve
kötü şeyler
Ecel
Varlıklar için
belirlenmiş varoluş
süresi
Yukarıdaki şemada altılı çizili kavramların kaderle ilişkisi nedir? Söyleyiniz.
DEĞERLENDİRELİM
ÖNLEM ALMAK
Bir gün Hz. Ömer, Şam’a doğru yola çıkar. Başkomutan Ebu Ubeyde, Hz. Ömer’i
karşılar ve Şam’da veba hastalığının yayıldığını söyler. Bunun üzerine Hz. Ömer, muhacirler
ve ensarla Şam’a girip girmeme hususunu konuşur. Muhacir ve ensardan bir kısmı Şam’a
girmeyi uygun görürken diğer bir kısmı girmeyi uygun görmez.
Bunun üzerine Hz. Ömer, orada bulunanlara sabahleyin erkenden geriye döneceklerine
ve Şam’a girmeyeceklerine karar verdiğini söyler. Ebu Ubeyde, “Allah’ın kaderinden mi
kaçıyorsun?” diyerek Hz. Ömer’e itiraz eder.
Hz. Ömer, “Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey Ebu Ubeyde! Evet, Allah’ın
kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin develerin olsa da bir tarafı
verimli diğer tarafı çorak bir vadiye inseler. Develerini verimli yerde otlatsan Allah’ın kaderiyle
otlatmış, çorak yerde otlatsan yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?” der.
Bu sözüyle Hz. Ömer, doğruyu tercih etmenin ve gerekli tedbirleri almanın da kader
olduğunu vurgulamıştır.
İbni Abbas da bu konuda Hz. Ömer’i destekleyerek Hz. Peygamberin şu sözünü aktardı:
“Bir yerde veba olduğunu işittiğinizde oraya girmeyiniz. Bir yerde veba ortaya çıkar, siz de
orada bulunursanız, hastalıktan kaçarak oradan dışarı çıkmayınız.”
Riyazü’s-Salihin ve Tercemesi, C 3, s. 299-301.
(Sadeleştirilmiştir.)
Yukarıdaki metni kader inancı açısından değerlendiriniz.
51
2. ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz.
15
8
11
4
14
7
13
3
2
6
12
5
10
1
9
1. Yüce Allah’ın zatında, sıfatlarında, fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının
bulunmaması anlamına gelen sıfatı.
2. Allah’ın varlığını ve birliğini ifade eden İslam dininin temel ilkesi.
3. Kıyamet vaktinin geldiğini ilan edecek olan melek.
4. İnanan kimse.
5. İyiliğin ve güzelliğin sembolü olan ve gözle görülmeyen varlıkların genel adı.
6. Ahirette insanların toplandıkları yer.
7. Öldükten sonra tekrar dirilme.
8. Allah’tan aldığı vahiyleri peygamberlere ulaştırmakla görevli melek.
9. Yüce Allah’ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip takdir etmesi.
10. Peygamberimizin Allah tarafından getirdiği ilkeleri tasdik etmek ve bunların doğru olduğuna gönülden inanmak.
11. Allah’ın insanlar arasından seçtiği ve vahiy yoluyla emir ve yasaklarını insanlara ulaştırmak üzere görevlendirdiği kimse.
12. Yüce Allah’ın her şeyi görmesi anlamına gelen sıfatı.
13. Son ilahî kitap.
14. Evrenin düzeninin bozulması, bütün canlıların ölmesi, ölen canlıların yeniden yaratılıp
diriltilerek ayağa kalkması.
15. Ahirette hesaptan sonra herkesin amellerinin tartıldığı ilahî adalet terazisi.
52
İslam’ da İman Esasları
B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Kelime-i şehadetin İslam dini açısından önemi nedir? Söyleyiniz.
2. Allah’ın varlığı ve birliği konusunda evrenden örnekler veriniz.
3. Evrende birden fazla ilah olsaydı sonuçları neler olurdu? Belirtiniz.
4. Yüce Allah, niçin kitap ve peygamber göndermiştir? Örnek vererek açıklayınız.
5. Öldükten sonra dirilmek mümkün müdür? Bir örnekle açıklayınız.
C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi nitelik bakımından diğerlerinden farklıdır?
A) Hac
B) Zekât
C) Kader
D) Oruç
E) Kurban
2. Aşağıdakilerden hangisi kaderle ilgili bir kavram değildir?
A) Evrenin yasaları
B) Kaza C) İrade
D) Sorumluluk
E) Mahşer
3. Aşağıdakilerden hangisi meleklerin özelliklerinden değildir?
A) Günah işlemezler.
B) Cinsiyet özellikleri vardır.
C) Yemezler ve içmezler.
D) Nurdan yaratılmışlardır.
E) Gözle görünmezler.
4. “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır. Sonra onlar Rablerinin huzurunda
toplanacaklardır.” (En’âm suresi, 38. ayet.)
Yukarıdaki ayette ahiret hayatının hangi aşaması anlatılmaktadır?
A) Ba’s
B) Hesap
C) Haşr
D) Mizan
E) Kabir
5. Aşağıdakilerden hangisi sübûti sıfatlardan değildir?
A) İlim
B) Beka
C) İrade
D) Kudret
E) Tekvin
Ç. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz.
( Esma-i Hüsna, zati, sübûti, mucize, keramet, mulalefetün li’l-havadis)
1. Peygamberler, peygamberliği ispat etmek için ………… gösterirler.
2. Yalnızca Yüce Allah’a ait özelliklere ……….. sıfatlar, Allah’ta sınırsız, insanda sınırlı olarak
bulunan özelliklere ise ………… sıfatlar denir.
3. Allah’ın isimlerine ………………… denir.
4. Allah’ın sonradan olan şeylerin hiçbirisine benzememesine ……….. denir.
53
TEMEL DİNÎ BİLGİLER
3. ÜNİTE
İslam’ da İbadet
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “İbadet, salih amel, dua ve tövbe” kelimelerinin anlamlarını öğreniniz.
2. Ramazan ayı ile ilgili gözlemlerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
3. İnanç ile ibadet arasında nasıl bir ilişki vardır? Düşününüz.
4. Kâbe hakkında ansiklopedilerden bilgi edinerek yazınız.
5. İbadetlerin bireysel ve toplumsal faydalarını araştırınız.
54
İslam’ da İbadet
1. İbadet Kavramı
İbadet kavramı size
neler çağrıştırmaktadır?
Söyleyiniz.
İbadet; gönülden ve isteyerek Allah (c.c.)’a kulluk etmek, saygı göstermek ve onun emirlerini yerine getirmektir.
İbadetler, inanç esaslarından sonra dinin ikinci önemli halkasını oluşturur. Bu nedenle Kur’an-ı
Kerim’de, “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın…”1 buyrularak ibadet etmemiz
emredilmiştir. Ayrıca, “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.”2 ayetiyle de
sadece Allah’a ibadet etmemiz gerektiği vurgulanmıştır. İbadet eden kişi Allah’a olan sevgi, saygı,
inanç ve bağlılığını çeşitli davranışlarla ortaya koyar. Onunla manevi bir bağ kurmaya çalışır.
İbadet denilince öncelikle namaz kılmak, oruç
tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek akla gelir. Ancak ibadetler, bunlarla sınırlı değildir. İnsanın inancı
gereği Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yaptığı
her olumlu ve faydalı davranış ibadet sayılır. Örneğin; Kur’an okumak, çalışmak, zorda kalan bir insana
yardım etmek, birinin üzüntüsünü paylaşmak, iyiliği
teşvik etmek, insanlara eziyet veren şeyleri yoldan
kaldırmak, güzel söz söylemek ve güler yüzlü olmak
ibadettir. Ayrıca Allah’ın yasakladığı kötü ve zararlı
olan her türlü davranıştan kaçınmak da ibadettir.
NOT EDELİM
İslam beş temel esas üzere kurulmuştur. Bunlar: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in onun elçisi
olduğuna inanmak, namaz kılmak,
zekât vermek, hacca gitmek ve oruç
tutmaktır.
Buharî, İman, 2.
Hiçbir ibadet başka bir ibadetin yerini
tutmaz. Bu nedenle inanan insan, namazını kılıp
PAYLAŞALIM
orucunu tuttuğu gibi çalışmak ve yardım etmek
Allah’a saygınızı ve kulluk görevigibi güzel davranışları da ihmal etmemelidir.
nizi nasıl ifade edersiniz? DüşünceleriniNasıl ki insanın yaşamak için havaya, suya, ekzi arkadaşlarınızla paylaşınız.
meğe ayrı ayrı ihtiyacı varsa Allah’ın rızasını
kazanmak için namaz kılmaya, oruç tutmaya,
çalışmaya ve yardım etmeye de aynı şekilde ihtiyacı vardır. Nitekim Kur’an’da namaz ibadetiyle iyi
davranışlarda bulunmak bir arada şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye
kapanın, Rabb’inize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.”3
BELİRTELİM
“(Müminlerden) tövbe edenler, ibadet edenler, hamt edenler, oruç tutanlar, rükû
edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırlarını
koruyanlar yok mu? İşte o müminleri müjdele!”
Tevbe suresi, 112. ayet.
Yukarıdaki ayette hangi ibadetlerden söz edilmiştir? Belirtiniz.
1 Nisâ suresi, 36. ayet.
2 Fâtiha suresi, 5. ayet.
3 Hac suresi, 77. ayet.
55
3. ÜNİTE
2. Niçin İbadet Edilir?
İnsanın Rabb’ine yönelip ibadet etmesi ve
onun rızasını kazanmaya çalışması, yaratılış gayesine en uygun davranıştır. Nitekim Kur’an-ı
Kerim’de Yüce Allah bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana
kulluk etsinler diye yarattım.”1
De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah
içindir.
En’âm suresi, 162. ayet.
Yukarıdaki ayette verilmek istenen mesaj nedir?
İbadet, hiçbir karşılık beklemeksizin yalnız
Allah’ın emrini yerine getirmek ve onun rızasını
kazanmak için yapılır.
Her şeyi yoktan var eden, besleyip büyüten
Allah’a kulluk etmek, verdiği sayısız nimetlere
şükretmek için ibadet edilmelidir. Çünkü Yüce Allah evrendeki her şeyi insanların yararlanması için
yaratmış ve sayısız nimetler vermiştir. Kur’an-ı
Kerim’de Allah bu durumu şöyle ifade etmiştir:
“O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın
nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz…”2 İşte
kendilerine sayısız nimetler verilen insanlar, ibadet etmekle Allah’a şükretmiş olurlar.
Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükretmeliyiz.
Hayatta insanın çeşitli sıkıntılarla karşılaşıp ümitsizliğe ve bunalıma düştüğü zamanlar
olabilir. Böyle durumlarda insan, ibadetle kendisini Allah’a daha yakın hisseder ve onunla
sağlam bir iletişim kurar. Onun rahmetine sığınır, bunalımdan kurtulur ve huzura kavuşur.
Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilmiştir. “...Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı
anmakla huzura kavuşur.”3
YAZALIM
Niçin ibadet edilir?
* Allah emrettiği için
* …...............................................
* …...............................................
* …...............................................
* …...............................................
İbadet eden insan, Yüce Allah’ın bir emrini yerine getirmiş olur. Allah inanan, ibadet eden ve
faydalı işler yapan kullarını ödüllendirir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: “…İman
edip iyi işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Rablerinin yanında onlara diledikleri her
şey vardır. İşte büyük lütuf budur.”4
İbadet Allah’a olan inancı pekiştirir. Ona olan sevgiyi artırır, ahlakı güzelleştirir ve kötü duyguları yok eder. Günah işlemekten uzak tutar. Çünkü ibadet eden kişinin sorumluluk bilinci artar. Her
an hesaba çekileceğini bilir. Davranışlarını buna göre düzenler.
1 Zâriyât suresi, 56. ayet.
2 İbrahim suresi, 34. ayet.
3 Ra’d suresi, 28. ayet.
4 Şûrâ suresi, 22. ayet.
56
İslam’ da İbadet
3. İbadetin İlkeleri ve Kapsamı
Bütün ibadetlerde uyulması gereken birtakım ortak ilkeler vardır. Bu ilkelere dikkat edilerek
yapılan ibadetler amacına uygun bir şekilde yapılmış olur. Aksi taktirde yapılan ibadetten amacına
uygun bir sonuç elde edilemez. Bu ilkelerin başında isteklilik, samimiyet, gösterişten uzak olma,
kolaylık ve güç yetirebilirlik gelir.
İsteklilik
İnsanın en önemli özelliklerden biri irade sahibi olmasıdır. İnsan, iradesi sayesinde doğru olanı
seçer ve seçimi doğrultusunda davranışlarına yön verir. İsteyerek yapılan davranışların başında ibadetler gelir. Bu nedenle insan Allah’a gönülden ve isteyerek ibadet etmelidir.
İbadet eden kişi, Allah’ın emirlerini yerine getirmiş ve verdiği nimetlerden dolayı ona şükretmiş olur. Bütün bunları isteyerek ve samimi duygularla yapan kişi ancak amacına ulaşır. Kur’an-ı
Kerim’de bu durum şöyle ifade edilir: “…Allah’a, (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak
dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.”1 Diğer taraftan çıkar ve
gösteriş amacıyla isteksizce ibadet eden kişiler ise kınanmıştır. Nisâ suresinin 142. ayetinde bu durum şöyle dile getirilmiştir: “Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların hilelerini
ve oyunlarını bozar. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı çok az anarlar.”
Samimiyet
İbadetlerde sadece istekli olmak yeterli
SÖYLEYELİM
değildir. Aynı zamanda samimi olmak gerekir. Samimiyet ilkesi, ibadetleri içtenlikle ve
İbadet
canı gönülden yapmayı gerektirir. İbadetlerde
Küçük bir tebessüm, içten bir selam,
Dosta hatır soran, bir iki kelam,
Kısaca diyor ki insana İslam,
İhlasla yaptığın, her şey ibadet.
samimiyet Kur’an-ı Kerim’de “ihlas” kelimesiyle ifade edilir. “Biz sana kitabı gerçeğin
ta kendisi olarak indirdik. O hâlde sen de
ihlasla yalnız Allah’a ibadet et!”2
…
Samimiyet yalnızca Allah’a ibadet et-
Cengiz Numanoğlu, Şuûr, s. 232.
meyi gerektirir. Ayrıca Allah’ın rızasını göze-
Yukarıdaki şiirde ibadetle ilgili hangi
terek ibadet etmek de samimiyet ilkesinin bir
ilke dile getirilmiştir? Söyleyiniz.
gereğidir.
1 A’râf suresi, 56. ayet.
2 Zümer suresi, 2. ayet.
57
3. ÜNİTE
İbadetin özünü kişinin samimiyeti oluşturur. Kurban ibadetinde olduğu gibi, ancak samimi niyetler Allah’a ulaşır. Çünkü sırf Allah’ın
rızasını kazanmak için samimi duygularla kurban kesen kişi, Allah’a bağlılığını ortaya koyar.
Böylece ona yakın olmanın mutluluğunu yaşar.
Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle belirtilmiştir: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a
ulaşır. Fakat Allah’ın emirlerine samimi bağlılığınız ona ulaşır....”1
İbadetlerimizin kabulü samimiyetimize bağlıdır. İnsan samimiyetle ibadet ettiği zaman dünya sıkıntılarından uzaklaşır ve kendini Allah’a daha yakın hisseder. Allah da böyle
kimseleri sever ve mükâfatını artırır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurur: “Sizden biriniz Allah’a kulluktaki samimiyetini
güzelleştirirse yaptığı her iyilik onun için on
katından yedi yüz katına kadar çoğaltılarak
yazılır…”2
KONUŞALIM
Gösterişten uzak olmak
İbadetler, sadece Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanmak için yapılır ve karşılığı da
sadece ondan beklenir. Bu nedenle ibadetlerin,
gösteriş amaçlı veya herhangi bir çıkar elde etmek için yapılması, dinimizce çirkin bir davranış olarak görülür. Ayrıca ibadetlere gösterişin
yani riyanın karışması, onun manevi değerini
azaltır.
Kur’an-ı Kerim’de, ibadetlerin ve iyiliklerin sadece Allah rızası için yapılması emredilmiştir. Gösteriş için ibadet edenler ise kınanmıştır. Bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar
namazlarını ciddiye almazlar. İbadetlerini
gösteriş için yaparlar.”3
Sadaka taşlarının işlevleri hakkında
arkadaşlarınızla konuşunuz.
1 Hac suresi, 37. ayet.
2 Buharî, İman, 16.
3 Mâ’ûn suresi, 4-6. ayetler.
58
İslam’ da İbadet
Dinimiz zekât verecek kişinin, bu sorumluluğunu gösterişten uzak, gurur ve kibire kapılmadan
yerine getirmesini istemiştir. Bu nedenle zekâtın gizlice verilmesini öğütlemiştir. Kur’an-ı Kerim’de
konuyla ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: “Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan
verirseniz ne güzel! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah
da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.”1
İbadetlerimizde ve diğer davranışlarımızda herhangi bir gösteriş ve çıkar beklentisi içinde olmamalıyız. Allah emrettiği için ibadet etmeliyiz. Onun rızasını ve hoşnutluğunu kazanmaya çalışmalıyız.
Kolaylık ve güç yetirilebilirlik
Yüce Allah, kullarına karşı son derece
merhametlidir. Bu nedenle insanlara güçleri
oranında sorumluluk yüklemiştir. Onların yapamayacağı ve güç yetiremeyeceği emir ve
yasaklar koymamıştır. Bu durum Bakara suresinin 286. ayetinde şöyle ifade edilmiştir:
“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez…” Bu açıdan bakıldığında
Kur’an’da insan gücünü ve doğasını zorlayıcı
yükümlülüklere rastlamak mümkün değildir.
Bu durum, “…Din hususunda sizin üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi …”2 ayetiyle dile
getirilmiştir.
Dinimizde yerine getirilmesi istenilen
ibadetler vardır. Bu ibadetlerin yerine getirilmesinde pek çok kolaylık sağlanmıştır. Örneğin;
Ayakta duramayanlar namazlarını oturarak kılabilirler.
abdest alması gereken bir kişi, su bulamazsa teyemmüm alır. Ayakta duramayanlar namazlarını oturarak kılabilirler. Ramazan ayında yolculuk
yapanlar, yolculukları süresince oruç tutmayabilirler. Zengin olup da özrü nedeniyle hacca gidemeyenler başka birini kendi yerine hacca gönderebilir. İbadetlerde bunlara benzer daha birçok kolaylık
vardır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bu durumu şöyle dile getirmiştir: “...Allah sizin için kolaylık
ister zorluk istemez...”3 Peygamberimiz de, “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret
ettirmeyiniz.”4 sözüyle dinin özünde hiçbir zorluğun olmadığını bildirmiştir.
Allah rızası için insanın kendisine ve çevresine yararlı olmak amacıyla yaptığı her güzel iş
ve davranış ibadettir. Örneğin, helal kazanç elde etmek için çalışmak, yardımlaşmak, selamlaşmak,
insanlara güleryüz göstermek gibi davranışlar İslam dininde ibadet olarak kabul edilir.
1 Bakara suresi, 271. ayet.
2 Hac suresi, 78. ayet.
3 Bakara suresi, 185. ayet.
4 Buharî, İlim, 11.
59
3. ÜNİTE
YAZALIM
Dinimiz ibadetler konusunda pek çok kolaylık sağlamıştır. Bu kolaylıkların neler
olduğunu aşağıdaki boşluklara yazınız.
Abdestte kolaylık
* Suyun bulunmadığı durumlarda teyemmüm alınır.
*…
*…
Namazda kolaylık
* Yolcu olanlar 4 rekâtlık
farzları 2 rekât olarak
kılarlar.
*…
*…
Oruçta kolaylık
* Ramazanda oruç tutamayacak kadar hasta olanlar oruçlarını sağlıklarına
kavuşunca tutarlar.
*…
*…
BİLGİ KUTUSU
İBADETLER
Beden ile yapılanlar
• Namaz
• Oruç
İslam dinine göre namaz,
oruç, zekât ve hac farz olan ibadetlerdir. Ergenlik çağına gelmiş ve
akıllı olan her Müslüman, bu ibadetleri yerine getirmekle yükümlüdür.
Farz ibadetlerin dışında,
Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak
ve daha çok sevap elde etmek
amacıyla yapılan ibadetlere nafile
ibadetler denir. Fakirlere yardım
etmek, ramazan ayı dışında oruç
tutmak bu türden ibadetlerdendir.
Mal ile yapılanlar
• Zekât
• Kurban
Hem beden hem de
mal ile yapılanlar
• Hac
TAMAMLAYALIM
İbadetin kapsamını dikkate alarak şemadaki
boş yerleri tamamlayınız.
..........
...............
Oruç
tutmak
..........
...............
60
..........
...............
İBADET
Selam
vermek
Kur’an
okumak
..........
...............
..........
...............
İslam’ da İbadet
4. İnanç - İbadet İlişkisi
“İbadetler, iman
İman, Hz. Muhammed’in Allah’tan getirdiği esasların doğru olağacının meyvesi
duğunu kabul edip onlara gönülden inanmaktır. İbadet ise Allah rızası
gibidir.” sözüyle
için yapılan her türlü güzel iş ve davranış demektir. İnanç ve ibadet
anlatılmak
isİslam’ın iki temel unsurudur. Dinî hayat imanla başlayıp ibadetle de1
tenen nedir?
vam eder. “Kim inanarak iyi olan işler yaparsa…” ayetinde belirtildiği gibi iman, amelin geçerli olabilmesi için şarttır. İnanç olmadan
yapılacak iyilikler, işlenecek güzel ameller ibadet değeri taşımaz. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “…Kim inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa çıkmıştır ve o, ahirette
kaybedenlerdendir.”2
İnanç, ibadetlerle davranışa dönüşür. Bu nedenle inanan insandan ibadet etmesi ve yararlı işler
(salih amel) yapması beklenir. Nitekim Kur’an’da, “İman edip salih amel işleyenlere ne mutlu!
Varılacak güzel yurt da onlar içindir.”3 ayetinde olduğu gibi, iman ile salih amel birçok yerde beraberce geçmektedir. Bu da inanç ve ibadet arasındaki sıkı ilişkiyi gösterir. Ayrıca iman, ibadetler ve
güzel ahlakla birlikte gerçek anlamda bir değer ifade eder.
Kişi ibadet yapmazsa, güzel davranış sergilemezse imandan
çıkmaz; ama imanın olgunluğunu kaybetmiş, onu zayıflatmış
olur. Dalları budanıp yok edilen bir ağaç yine ağaçtır, ama güzelliğini kaybetmiş bir ağaçtır. Bu durumuyla günün birinde
kuruyabilir. İşte amelsiz imanın durumu da böyledir. İnanan
bir kimse ibadetleri ihmal ederse Allah’a ve Peygambere olan
bağlılığı yavaş yavaş azalabilir. Bundan dolayı ibadetler ve güzel davranışlar kişinin imanını güçlendirir ve korur.
İBADET
İNANÇ
İman ile davranışlar
arasındaki ilişki karşılıklıdır.
İman davranışlarımızı,
davranışlarımız da inançlarımızı
etkiler.
Her insanın inancının gereği olan ibadetleri yerine getirmesi
doğaldır. Örneğin, Müslüman bir insan namaz kılar, Hristiyan bir insan ise haç çıkarır. Böylece bir
kimsenin ibadetine bakılarak hangi dine ve inanca mensup olduğu da anlaşılabilir.
Atalarımızın, “İşleyen demir
ışıldar.” dedikleri gibi, ibadetler sayeTARTIŞALIM
sinde inancımız, din bilincimiz her an
“Davranışlar inançları yansıtır, inançlar da
canlı ve diri kalır. Allah’a olan bağlıdavranışlara yön verir.” Bu söze katılıyor mulığımız ibadetlerle süreklilik kazanır.
sunuz? Sınıfça tartışınız.
Bu nedenle Yüce Allah, “İnanan kullarıma söyle: Namazlarını kılsınlar,
alışverişin ve dostluğun olmadığı bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan
(Allah için) gizli ve açık infak etsinler (harcasınlar).”4 buyurarak imandan sonra birtakım ibadetlerin yapılmasını istemiştir.
1 Tâ-Hâ suresi, 112. ayet.
2 Mâide suresi, 5. ayet.
3 Ra’d suresi, 29. ayet.
4 İbrahim suresi, 31. ayet.
61
3. ÜNİTE
DEĞERLENDİRELİM
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin
yaptığıdır ki Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın
rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve
kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini
yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte onlar doğru ve Allah’a
karşı sorumluluklarının bilincinde olanlardır!”
Bakara suresi, 177. ayet.
Yukarıdaki ayeti inanç ve ibadet ilişkisi açısından değerlendiriniz.
5. Temizlik - İbadet İlişkisi
“Allah temizdir, temizliği
İslam dininin, üzerinde önemle durduğu konulardan
sever.”
birisi de temizliktir. Çünkü temizlik hem ibadet hem de sağTirmizî, Edep, 41.
lık açısından çok önemlidir. Temizlik, insanın kalbini kötü
Yukarıdaki hadisi temizliduygulardan; bedenini, giysilerini ve çevresini ise maddi
ğin önemi açısından değerlendiriniz.
kirlerden arındırmasıdır. Temizliği iki kısma ayırmak mümkündür. Birincisi beden, elbise ve çevre temizliğinden oluşan maddi temizliktir. İkincisi ise duygu, düşünce ve kalbi kötülüklerden arındırmak olan manevi
temizliktir. Yüce Allah, ilk inen ayetlerde iç ve dış temizliğe önem verilmesini isteyerek şöyle buyurmuştur: “Elbiseni temiz tut. Kötü şeylerden sakın.”1
İslam dini, maddi ve manevi
temizliği, bir bütün olarak ele alır.
Birini yapıp diğerini terk etmeyi eksiklik olarak görür. Bu nedenle, bir
yandan elbise, beden ve çevre temizliğine dikkat ederken diğer taraftan
kötülüklerden kaçınarak manevi temizliğe de dikkat etmeliyiz.
Sağlığın yolu da temizlikten
geçer. İnsanın iç dünyasındaki temizlik, ruh sağlığını; vücut ve çevre
temizliği ise beden sağlığını korur.
Temizliğe dikkat etmemek pek çok
hastalığa neden olduğu gibi kin tutmak, nefret etmek, yalan söylemek
ve iftira atmak gibi davranışlar da ruh
sağlığını olumsuz yönde etkiler.2
Ulu Cami/Bursa
1 Müddessir suresi, 4, 5. ayetler.
2 Hasan Onat, Osman Aydınlı, M. Mahfuz Söylemez, Temel Dinî Bilgiler Ders Kitabı, s. 79, 80.
62
İslam’ da İbadet
İslam dini bazı ibadetleri, temizlik şartına bağlamıştır. Örneğin; namaz kılmak ve Kâbe’yi tavaf
etmek için abdest almak zorunludur. Bazı ibadetlerin ön şartı olan abdestin bizzat kendisi de temizlik
niteliğinde bir ibadettir. Dinin emrine uyarak günde beş defa abdest alıp namaz kılan ve haftada en
az bir defa boy abdesti alan kimse vücut temizliğini de sağlamış olur. Namazın mekân temizliğine de
katkısı vardır. Çünkü namaz kılınan yerin temiz olması, namaza hazırlığın şartlarındandır.
İslam’a göre ibadetler insanların manevi kirlerden arınmasına katkı sağlar. Yüce Allah Kur’an-ı
Kerim’de “… Namaz, kötü ve çirkin şeylere engel olur…”1 buyurarak bu durumu dile getirmiştir.
Ayrıca insan dua, ibadet ve tövbe yoluyla da manevi kirlerden arınabilir. Allah Kur’an-ı Kerim’de,
tövbe edip temizlenenleri överek şöyle buyurmuştur: “…Kuşkusuz Allah, tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.”2
İslam’da emredilen temel ibadetlerden
biri olan oruç, sabırlı ve dayanıklı olmayı öğretir. Zekât, insanı cimrilik hastalığından kurtarıp
cömertliğe alıştırır. Hac; toplumda birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını güçlendirir. Bütün bunları yerine getirenler, ahlakını güzelleştirir ve kötülük yapmaktan sakınırlar. Böylece
manevi yönden temizlenmiş olurlar.
YORUMLAYALIM
“Temizlik namazın anahtarıdır.”
Ebu Davut, Taharet, 31.
Yukarıdaki hadisi, ibadet temizlik
ilişkisi bakımından yorumlayınız?
5.1. Abdest, Boy Abdesti (Gusül)
BİLGİ KUTUSU
Abdest, belirli yerleri usulüne uygun olarak yıkamak ve başı mesh etmek suretiyle yapılan
temizlik niteliğinde bir ibadettir. Abdest namazın hazırlık şartlarındandır. Abdestin gerekliliği
Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın;
başlarınızı mesh edip topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın…”3 Abdestsiz olarak namaz
kılınamayacağı gibi, Kâbe de tavaf edilemez.
Abdestin Alınışı
* Eûzü-besmele çekilir.
* “Niyet ettim Allah
rızası için abdest almaya.” denir.
* Eller bileklere kadar yıkanır.
* Ağız ve burun üç
kez yıkanır.
* Yüz, üç kez yıkanır.
* Sağdan başlamak üzere kollar dirseklerle beraber üç kez yıkanır.
* Başın dörtte biri ıslak elle mesh edilir.
* Kulaklar temizlenir ve boyun mesh edilir.
* Sağdan başlamak üzere ayaklar yıkanır.
Hz. Muhammed, “Ümmetim kıyamet
gününde, abdest dolayısıyla yüzleri ve ayakları nurlu olarak gelecektir. O hâlde sizden
hanginiz nurunu artırabilirse bunu hemen
yapsın.”4 buyurarak abdestin önemine dikkat
çekmiştir.
1 Ankebût suresi, 45. ayet.
2 Bakara suresi, 222. ayet.
3 Mâide suresi, 6. ayet.
4 Müslim, Tahâret, 35.
63
3. ÜNİTE
Abdestin dört farzı vardır. Bunlar; yüzü
yıkamak, kolları dirseklere kadar yıkamak, başın dörtte birini ıslak elle mesh etmek ve ayakları yıkamaktır.
BİLGİ KUTUSU
Abdesti Bozan durumlardan
bazıları şunlardır:
• Tuvalet ihtiyacını gidermek.
• Yellenmek.
• Ağız dolusu kusmak.
• Uyumak veya bayılmak.
Boy abdesti, ağzı ve burnu suyla temizlemek ve bütün bedeni, hiç kuru yer bırakmaksızın yıkamaktır. Bu yıkanma şekline gusül de
denir.
Akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış her Müslümanın bazı özel durumlarda boy abdesti alması
Allah’ın kesin bir emridir. Kur’an-ı Kerim’de bu emir şöyle ifade edilmiştir: “…Eğer cünüp oldunuz ise boy abdesti alın...”1 Boy abdestini gerektiren özel durumlar, cünüplük ile kadınlarda âdet
ve lohusalık hâlinin son bulmasıdır. Gerekli durumlarda boy abdesti almayan bir Müslüman namaz
kılamaz, Kâbe’yi tavaf edemez.
Peygamberimiz, sık sık boy abdesti almayı
öğütlemiştir. Özellikle cuma ve bayram gibi özel günlerde boy abdesti almak sünnettir.
Boy abdesti şu şekilde alınır: Eûzü-besmele çekilir. “Niyet ettim Allah rızası için boy abdesti almaya.” denir. Namaz abdesti gibi abdest alınır. Daha sonra bütün beden, kuru yer kalmayacak şekilde yıkanır.
NOT EDELİM
Boy abdestinin farzı üçtür:
• Ağzı temizlemek.
• Burnu temizlemek.
• Bütün bedeni yıkamak.
5.2. Teyemmüm
“…Allah, sizin için kolaylık
İslam, insanların dinî sorumluluklarını yerine getireister, zorluk istemez…”
bilmeleri için her türlü kolaylığı sağlamıştır. Sorumluluklar
Bakara suresi, 185. ayet.
yerine getirilirken karşılaşılacak engelleri aşabilmek için
Yukarıdaki ayete uygun
çözüm yolları sunmuştur. Bunlardan birisi de teyemmümörnekler bulunuz.
dür. Allah, Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili şöyle buyurmuştur: “…Hasta yahut yolculuk hâlinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelirse yahut
da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hâllerde su bulamamışsanız
temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla mesh edin.
Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size verdiği nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.”2
Su ile abdest alma imkânı bulunmayan
yerde temiz toprak veya toprak cinsinden bir
şeyle teyemmüm alınır. Ayrıca su temiz değilse
veya suyun kullanımı sağlığı olumsuz yönde etkileyecekse yine teyemmüm alınır.
PANDOMİM YAPALIM
Teyemmümün alınışını
canlandırma yoluyla yapınız.
1 Mâide suresi, 6. ayet.
2 Mâide suresi, 6. ayet.
64
İslam’ da İbadet
BİLGİ KUTUSU
Teyemmümün alınışı:
* Euzü-besmele çekilir.
* “Niyet ettim Allah rızası için teyemmüm almaya.” denir.
* Eller temiz toprağa sürülerek silkelenir ve yüz mesh edilir.
* Eller tekrar temiz toprağa sürülüp silkelendikten sonra önce sağ, sonra da sol kol
dirseğe kadar mesh edilir.
Her namaz için ayrı teyemmüm gerekir. Örneğin; öğle namazı için alınan teyemmüm, ikindi
namazı için geçerli olmaz.
Suyun bulunması veya suyu kullanma imkânının doğması hâlinde teyemmüm bozulur. Ayrıca
abdesti bozan durumlar teyemmümü de bozar.
BULALIM
TEYEMMÜM
GUSÜL
ABDEST
Abdest, gusül ve teyemmüm arasındaki farklılık ve benzerlikleri bulunuz.
Farklılıklar
Benzerlikler
1. Belli organlar yıkanır.
2. ….............................................
3. ….............................................
1. Bütün beden yıkanır.
2. ….............................................
3. ….............................................
1. Her üçü de temizliktir.
2. ….............................................
3. ….............................................
1. Sadece yüz ve kollar mesh edilir.
2. ….............................................
3. ….............................................
5.3. Beden ve Mekân Temizliği
Temizlik denilince aklımıza önce beden temizliği gelir. Bu
da belli aralıklarla banyo yapmak, tırnakları kesmek, saç ve sakal
bakımı yapmakla gerçekleşir.
Beden temizliği
ile ilgili neler
yaparsınız?
Bizler beden temizliğimize dikkat etmeliyiz. Kirli elbiselerle dolaşmamalıyız. Ter kokularını
gidermek için sık sık banyo yapmalıyız. Tuvaletten çıktıktan sonra ellerimizi yıkayıp kurulamalıyız.
Yemeklerden önce ve sonra ellerimizi yıkamalı ve dişlerimizi düzenli olarak fırçalamalıyız. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyurur: “Eğer müminlere zor gelmeyeceğini bilseydim her namaz
vaktinde dişlerini fırçalamalarını emrederdim.”1
1 Buharî, Cuma, 8.
65
3. ÜNİTE
Beş vakit namaz için abdest almak ve gerektiğinde boy abdesti almak da aslında bir çeşit beden temizliğidir. Dinin emrine uyarak günde beş defa abdest alıp namaz kılan ve haftada en az bir
defa boy abdesti alan kimse vücut temizliğini sağlamış olur.
İçinde yaşadığımız mekânların ve
ibadet yerlerinin temiz tutulması dinimizin önemle üzerinde durduğu konuların
başında gelir. Bunun için başta evlerimiz
olmak üzere cami, okul, bahçe ve park
gibi günlük hayatımızı geçirdiğimiz
mekânları temiz tutmalıyız. Yüce Allah,
ibadet edilen yerlerin temiz tutulmasını
emretmiştir. Bir ayette bu durumu şöyle ifade etmiştir: “…Sakın bana hiçbir
şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada
(kıyama) duranlar, rükû edenler ve
secdeye varanlar için evimi tertemiz
tut.”1 Peygamberimiz de, “...Evlerinizin çevresini temizleyiniz.”2 hadisiyle
yaşadığımız çevreyi temiz tutmamızı
istemiştir.
Namaza hazırlığın şartlarından
olan “Necasetten taharet”; beden, elbise
ve namaz kılınacak yerin temiz olması
anlamına gelir. Bu nedenle namazımızın
geçerli olabilmesi için bedenimizin, elbiselerimizin ve namaz kıldığımız yerlerin temiz olmasına dikkat etmeliyiz.
Çevre temizliği aynı zamanda toplumsal
PAYLAŞALIM
Beden ve mekân temizliği dinimiz açısından niçin önemlidir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
bir görevdir. Çünkü insanlar, içinde yaşadıkları
mekânları başkaları ile paylaşırlar. Ortaklaşa kullanılan mekânları kirletmek diğer insanlara haksızlık ve saygısızlık olur. Bu nedenle insanlar çevreyi
nasıl bulmak istiyorlarsa o şekilde bırakmalıdırlar.
Sağlıklı bir ortamda insanca yaşamanın herkesin
en doğal hakkı olduğu unutulmamalıdır.
1 Hac suresi, 26. ayet.
2 Tirmizî, Edeb, 41.
66
İslam’ da İbadet
Temizlik, sağlıklı ve mutlu yaşamın gereklerindendir. Çünkü beden temizliği, insanı
rahatlatır, güven ve mutluluk verir. Temiz insan
Çevre temizliği ile ilgili slogan bulunuz.
çevresinde sevilir ve saygı görür. Diğer taraftan
* Nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak.
sağlıklı ve temiz bir çevre, insanı ruhen ve bede* .............................................…....
nen sağlıklı tutar. Pis ve kirli bir ortam ise tam
* .............................................…....
tersine, insanın ruhunu sıkar ve çeşitli hastalıklara sebep olur. Ayrıca temiz bir çevrenin o toplumun uygarlık düzeyinin göstergesi olduğu da unutulmamalıdır.
SLOGAN BULALIM
6. Namaz İbadeti
Namaz, Müslüman bir kişinin yerine
getirmekle yükümlü olduğu ibadetlerin başında gelir. Kişinin Allah’a karşı sevgi, saygı
ve bağlılığının bir ifadesi olan namaz, ergenlik çağına gelmiş, akıl sağlığı yerinde olan
her Müslümana farzdır. Namaz, Kur’an-ı
Kerim’de “salat” kelimesiyle ifade edilmiştir. Salat; namaz kılmak, dua etmek, övmek
ve yüceltmek anlamlarına gelir. Namazın
farz bir ibadet olduğu Kur’an-ı Kerim’de
şöyle ifade edilmiştir: “…Namaz müminler
üzerine vakitleri belli bir farzdır.”1
NOT EDELİM
Hz. Muhammed bir gün yanındakilere,
“Birinizin kapısının önünden bir ırmak
geçse ve o kimse de orada günde beş kere
yıkansa bedeninde hiç kir kalır mı?”
diye sorar. Onlar da ‘Kalmaz.’ diye cevap
verince Peygamberimiz, “İşte beş vakit
namaz da bunun gibidir. Allah namaz
sayesinde günahları siler ve temizler.”
buyurmuştur.
Buharî, Mevakit, 6.
Peygamberimiz, “Namaz dinin direğidir.”2 buyurarak namazın önemini dile getirmiştir. Bir
başka hadisinde ise namazı İslam’ın şartlarından birisi olarak saymıştır.3
Namaz, Allah’a teşekkür ve kulluk etmek amacıyla kılınır. Çünkü Allah insanı en güzel şekilde yaratmış ve ona pek çok nimet vermiştir. İnsanın da bütün bu nimetleri veren Allah’a şükretmek
için namaz kılması gerekir.
DEĞERLENDİRELİM
“… Allah namaz ile günahları siler.” Buharî, Mevakit, 6.
“Secde, kulun Rabb’ine en yakın olduğu andır.” Müslim, Salat, 215.
“Namaz kulun Rabb’i ile konuşmasıdır.” Buharî, Salat, 33.
Yukarıdaki hadisleri namazın önemi bakımından değerlendiriniz.
1 Nisâ suresi, 103. ayet.
2 Tirmizî, İman, 8.
3 Buharî, İman, 2.
67
3. ÜNİTE
BİLGİ KUTUSU
Her ibadette olduğu gibi namaz ibadetinde de belli şartlar vardır. Bunlara namazın
farzları da denir. Kıldığımız namazın geçerli olabilmesi için bu şartları yerine getirmemiz
gerekir.
Namazın dışındaki farzlar
Namazın içindeki farzlar
(Namazın şartları)
(Namazın rükünleri)
Hadesten taharet
İftitah tekbiri
Necasetten taharet
Kıyam
Setr-i avret
Kıraat
İstikbal-i kıble
Rükû
Vakit
Secde (sücut)
Niyet
Kade-i ahire
Namaza hazırlık şartları:
Hadesten taharet: Namaz kılacak kişinin abdest alması veya gerekli durumlarda boy abdesti
almasıdır.
Necasetten taharet: Bedenin, elbisenin ve namaz kılınacak yerin temiz olmasıdır.
Setr-i avret: Namazda vücudun gerekli yerlerinin örtülmesi demektir. Erkeklerde diz ile göbek
arası, bayanlarda ise el, yüz ve ayaklar hariç bütün vücudun örtülmesidir.
İstikbal-i kıble: Kişinin namazda kıble (Kâbe) ye yönelmesidir.
Vakit: Kılınacak namazın
vaktinin gelmiş olmasıdır.
Bir gün içerisinde sabah,
öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere beş vakit farz namaz
kılınır. Haftada bir defa farz olan
cuma, yılda iki kez vacip olan
bayram namazı, ramazan ayında
sünnet olan teravih namazı, ölen
kişinin ardından cenaze namazı
kılınır. Cenaze namazı farz-ı kifayedir.
ÖĞRENELİM
Aşağıdaki takvim yaprağından namaz vakitlerini
inceleyiniz.
Niyet: Kılınacak namaz
için niyet etmek.
68
İslam’ da İbadet
BİLGİ KUTUSU
Eğer tek başımıza namaz kılıyorsak namaza şöyle
niyet ederiz:
“Niyet ettim Allah rızası için sabah namazının sünVitir namazına; “Niyet ettim
netini kılmaya.”
Namazı imamla birlikte (cemaat hâlinde) kılıyorsak Allah rızası için vitir namazını
kılmaya.” diyerek niyet edilir.
şöyle niyet ederiz:
“Niyet ettim Allah rızası için sabah namazının
farzını kılmaya, uydum imama.”
Namazın kılınış şartları (rükünler):
İftitah (başlama) tekbiri: Namaza “Allahu ekber” diyerek başlamaktır.
Kıyam: Namazda ayakta durmaktır.
Kıraat: Namazda ayaktayken Kur’an’dan birkaç ayet okumaktır. Örneğin, Fâtiha suresini okumakla bu şart yerine getirilmiş olur.
Rükû: Kıyamdan sonra elleri dizlere koyarak eğilmektir.
Secde: Rükûdan sonra; elleri, dizleri, ayak uçlarını, alnı ve burnu yere koymaktır. Secde peş
peşe iki kez yapılır.
Kade-i ahire (son oturuş): Namazın sonunda “Tahıyyat” duasını okuyacak kadar oturmaktır.
Namazın vaciplerinden bazıları şunlardır: Fâtiha suresini okumak, farzların ilk iki rekâtında,
sünnetlerin her rekâtında Fâtiha suresinden sonra en az üç ayet ya da en kısa üç ayet kadar uzunlukta
bir ayet okumak, üç ve dört rekâtlı namazların ikinci rekâtında oturmak, her iki oturuşta da “Tahıyyat”
duasını okumak ve namazlarda yanılma durumlarında sehiv secdesi yapmak.
Namazın sünnetlerinden bazıları şunlardır: Kıyamda elleri bağlamak, “Sübhâneke” duasını
okumak ve Fâtiha’dan önce besmele çekmek, beş vakit namaz ve cuma namazı için ezan okumak ve
kamet getirmek, rükû ve secde de okunan duaları en az üçer kere söylemek ve bütün namazların son
oturuşunda, gayri müekket sünnetler ile nafile namazların her oturuşunda Tahıyyat’tan sonra Salli ve
Barik dualarını okumak; bundan sonra da “Rabbena” veya benzeri bir duayı okumak.
Bütün namazların kılınışı genellikle birbirine benzer. Örnek olması açısından sabah namazının
sünnetinin kılınışını aşağıda görelim.
69
3. ÜNİTE
BİLGİ KUTUSU
SABAH NAMAZI
SÜNNETİ
1. REKÂT
2. REKÂT
Niyet ettim Allah rızası için sabah Besmele
namazının sünnetini kılmaya.
Fâtiha suresi
Başlama tekbiri
Bir sure ya da birkaç ayet
Sübhâneke duası
Rükû
Eûzü-besmele
Secde
Fâtiha suresi
Son oturuş
Bir sure ya da birkaç ayet
Tahıyyat, Salli-Barik
Rükû
Rabbena duaları
Secde
Selam
Sabah namazının
iki rekâtlık farzının kılınışı da sünnetinin
kılınışı
gibidir.
Kılınacak namaz iki rekâttan fazla ise ilk iki rekât yukarıdaki tabloda belirtildiği şekilde kılınır. İkinci rekâtın sonunda “Tahıyyat” duasının ardından “Allahu ekber” denilerek üçüncü rekât için
ayağa kalkılır. Besmele çekilip Fâtiha suresi okunur. Daha sonra;
1. Eğer kılınan namaz, bir farz namaz ise Fâtiha’dan sonra bir şey okunmadan rükû ve
secde yapılır. Aynı şekilde dördüncü rekât da kılınarak son oturuş ve selam ile namaz bitirilir.
Örneğin; öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları böyle kılınır.
2. Eğer kılınan namaz, bir sünnet namaz ise namazın üçüncü ve dördüncü rekâtlarında da
Fâtiha suresinin peşine, bir sure ya da birkaç ayet okunarak aynı şekilde namaz bitirilir. Örneğin,
öğle namazının ilk sünneti ile cuma namazının ilk ve son sünneti böyle kılınır.
3. İkindi ve yatsı namazının dört rekâtlık sünnetlerinde, diğer namazlardan farklı olarak
ilk oturuşta “Tahıyyat” duasından sonra “Allahümme salli ve Allahümme barik” duaları okunur.
Ayrıca üçüncü rekâta kalkıldığında Fâtiha suresinden önce “Sübhâneke” duası, Eûzü ve besmele
okunur.
4. Vitir namazında Tahıyyat duası okunduktan sonra ayağa kalkılır. Fâtiha ve zammı sureden sonra eller kaldırılarak tekbir alınır ve Kunut duaları okunur. Rüku ve secdeden sonra
üçüncü rekâtın sonunda oturulur. Selam verilerek namaz bitirilir.
5. Bütün namazların son oturuşunda; Tahıyyat, Allahümme salli, Allahümme barik ve
Rabbena duaları okunur.
ÖĞRENELİM
Namazda okunan bazı dualar ve anlamları:
Rükûda, “Sübhâne Rabbiye’l-azîm” (Büyük Rabb’im her tür eksiklikten uzaktır.) duası
üç kez okunur.
Rükûdan kalkarken, “Semiallahü limen hamideh” (Allah kendisine şükredeni duyar.) denir.
Secdeye varmadan ayakta, “Rabbena leke’l-hamd” (Rabb’imiz hamt senin içindir.) denir.
Secdede, “Sübhâne rabbiye’l-‘âlâ” (Yüce Rabb’im her tür eksiklikten uzaktır.) üç kez söylenir.
Selam verirken, “Esselamü aleyküm ve rahmetullah” (Allah’ın rahmeti, esenliği sizinle
olsun.) denir.
Yukarıda verilen duaları ve anlamlarını öğreniniz.
70
İslam’ da İbadet
BİLGİ KUTUSU
Namazlar
İlk sünnet
Farz
Son sünnet
Vacip
Sabah Namazı
Öğle Namazı
İkindi Namazı
Akşam Namazı
Yatsı ve Vitir Namazı
2
4
4
4
2
4
4
3
4
2
2
2
3
Toplam
rekât
sayısı
4
10
8
5
10+3
(Vitir Namazı)
Namazdan sonra otuz üçer defa “Sübhanallah”, “Elhamdulillah” ve “Allahu ekber” diyerek
tesbihatta bulunmak ve dua etmek önemli bir sünnettir.
Cuma namazı, haftada bir kez cuma günü, öğle namazı vaktinde cemaatle kılınan farz bir namazdır. Hicret (622)
esnasında farz kılınmıştır. Cuma namazının kılındığı gün
ayrıca öğlen namazı kılınmaz. Ancak cuma namazını kılamayanlar, o günün öğle namazını kılarlar.
Cuma namazı yolculara, camiye gidemeyecek kadar
hasta olanlara ve özgürlüğü kısıtlanmış olanlara farz değildir. Ancak bu kimseler isterlerse cuma namazını kılabilirler.
Cuma namazı, dördü ilk sünnet, ikisi farz ve dördü de
son sünnet olmak üzere toplam on rekâttır. Namaz öğle ezanının okunmasıyla başlar. Önce dört rekâtlık ilk sünnet kılınır. Bu
namazın kılınışı öğle namazının ilk sünneti gibidir. Ardından
müezzin cami içinde ezan okur. Buna “iç ezan” denir. İç ezandan sonra imam “minber”e çıkar ve “hutbe” okur. Hutbeden
sonra müezzin kamet getirir ve cemaatle cumanın iki rekâtlık
farzı kılınır. Cumanın farzı, sabah namazının farzı gibi kılınır.
Farzdan sonra herkes kendi başına cumanın ilk sünneti gibi
dört rekât sünnet daha kılar.
KONUŞALIM
Namaz
Müslümanım diyen kişi,
Şartı nedir, bilse gerek.
Tanrı buyruğunu tutup,
Beş vaktini kılsa gerek.
Seher vakti, başın kaldır,
Ellerini suya daldır,
Nefsin düşmanındır, öldür,
Nefis daim ölse gerek.
Uykudan sen uyanasın,
Durup abdestin alasın,
Sabah namazın kılasın,
Kabrinde nur olsa gerek.
Yunus Emre
Yukarıdaki şiirin ana fikri
üzerinde arkadaşlarınızla
konuşunuz.
Teravih namazı, ramazan ayında kılınır. Yatsı namazının son sünneti ile vitir namazı arasında kılınan sünnet bir namazdır. Cemaatle kılındığı gibi tek başına da kılınabilir ve 20 rekâttır.
İki veya dört rekâtta bir selam verilerek kılınabilir. Eğer iki rekâtta bir selam verilirse sabah namazının sünneti gibi kılınır. Dört rekâtta bir selam verilirse ikindi namazının ilk sünneti gibi kılınır. Her
selamdan sonra Peygamberimize salavat getirilir. Namaz tamamlanınca kısa bir dua edilir. Daha
sonra vitir namazı cemaatle kılınır.
71
3. ÜNİTE
Bir yılda, iki dinî bayram vardır. Bunlardan biri Ramazan Bayramı, diğeri ise Kurban
Bayramı’dır. Her iki bayramda da iki rekât bayram namazı kılmak vaciptir. Bayram namazı,
bayramın birinci günü güneş doğduktan kırk beş dakika sonra camide cemaatle kılınır.
Bayram namazının kılınışı şöyledir: Önce, “Niyet ettim Allah rızası için bayram namazını
kılmaya, uydum imama.” denilerek niyet edilir. İmamla birlikte “Allahu ekber” denilerek namaza başlanır. Herkes, içinden “Sübhâneke” duasını okur. Daha sonra imamla birlikte eller kaldırılarak üç kez tekbir alınır. İlk İki tekbirde eller yana salınır. Üçüncü tekbirde eller bağlanır. İmam
yüksek sesle “Fâtiha suresini” ve ardından, Kur’an’dan birkaç ayet okur. Rükû ve secdelerden
sonra ikinci rekâtı kılmak için ayağa kalkılır. İmam “Fâtiha suresini” ve Kuran’dan bir bölümü
yüksek sesle okur. Peşinden üç kez “Allahu ekber” denilerek tekbir alınır ve her defasında eller
yana salınır. Dördüncü tekbirde rükûya gidilir. Secdeler ve son oturuştan sonra selam verilerek
namaz bitirilir.
Namazdan sonra imam minbere çıkarak hutbe okur. Hutbede günün anlam ve öneminden
bahseder. Hutbenin bitişinde ortak bir dua yapılır. Cemaat camiden dağılmadan önce birbiriyle
bayramlaşır.
Müslümanların birbirilerine karşı görevlerinden birisi de ölen kimsenin cenaze namazını
kılmaktır. Cenaze namazı farz-ı kifâyedir. Yani bir grup Müslümanın cenaze namazını kılması
ile diğer Müslümanlardan yükümlülük kalkmış olur.
Cenaze namazı dua niteliği
taşıyan bir namazdır. Cenaze namazı ayakta kılınır. Rükû ve secdesi
yoktur. Namaz esnasında, ölen kişi
yıkanmış ve kefenlenmiş bir hâlde,
cemaatin önünde, “musalla” denilen yüksekçe bir yere konulur. İmam
önde, cemaat ise imamın arkasında
ayakta saf oluşturarak durur.
Cenaze namazına, ölen kişinin erkek, kadın veya çocuk oluşuna
göre niyet edilir. “Allah için namaza,
Resulullah için salavata ölü (meyyit)
için duaya, er kişi (veya kadın/çocuk) niyetine uydum imama.” şeklinde niyet edilir. Niyetten sonra diğer namazlarda olduğu gibi
tekbir alınarak eller bağlanır. İmam ve cemaat, içinden “Sübhâneke” duasını “vecellesenaûk”
cümlesiyle birlikte okurlar. İmam ellerini kaldırmadan yüksek sesle tekrar “Allahu ekber” diyerek tekbir getirir. Bu sefer herkes içinden “Salli ve Barik” dualarını okur. İmam üçüncü kez
yüksek sesle Allahu ekber der. Bu sefer herkes içinden Cenaze duasını okur. Bu duayı bilmeyenler Fâtiha suresini ya da başka bir dua okurlar. Dördüncü tekbirden sonra selam verilerek cenaze
namazı bitirilmiş olur.
72
İslam’ da İbadet
Namazdan sonra ölü için toplu hâlde dua edilir ve imam cemaatten, ölen kişiye haklarını
helal etmelerini ister. Daha sonra cenaze defnedilmek üzere mezarlığa götürülür.
Cuma, cenaze ve bayram namazlarının cemaatle kılınması şarttır. Beş vakit namazın cemaatle kılınması asıldır. Ancak tek başına da kılınabilir. Sevgili Peygamberimiz cemaatle kılınan namazın daha fazla sevap olduğunu haber vermiştir.1
Toplu hâlde kılınan namazda namaz kıldıran kişiye “imam”, imama uyanlara ise “cemaat” denir. Namaz kıldırırken imamın camide
durduğu yere “mihrap”, cemaatin oluşturduğu
düzgün sıralara da “saf” denir. Beş vakit namaz ve teravih namazı camide cemaatle kılınabileceği gibi cami dışında uygun ve temiz olan
her yerde kılınabilir. Beş vakit namazın sadece
farzları cemaatle kılınır. Sünnetler ise tek başına kılınır.
Cemaatle kılınan namaza başında yetişemeyen kimse, yetiştiği yerden itibaren imama uyar. İmam selam verip namazı bitirdikten
sonra, kendisi selam vermeden kalkıp kılmadığı rekâtları tek başına tamamlar.
Camiler, Müslümanların bireysel ve toplumsal hayatında önemli bir yere sahiptir. İnsanların toplanıp birbirleriyle kaynaştığı, aralarındaki sevgi ve dayanışma bağlarının güçlendiği yerlerdir. Bu yönüyle camiler, birlik ve beraberliğin
pekişmesinde önemli görevler üstlenmektedir. İnsanlar cami ve mescitlerde birbirleriyle görüşür,
tanışır ve kaynaşırlar. Bu da toplumsal barış ve dayanışmaya katkı sağlar.
TAMAMLAYALIM
Aşağıda boş bırakılan yerleri tamamlayınız.
NAMAZ
Günlük namazların vakitleri
•
•
•
•
•
Sabah
.......................
.......................
.......................
.......................
Namazın türleri
•
•
•
•
•
Namazın hazırlık
şartları
Günlük namazlar • Vakit
.......................
• .......................
.......................
• .......................
.......................
• .......................
.......................
• .......................
1 Buhari, Ezan, 30.
73
Hükümlerine göre
namaz türleri
• Farz
• .......................
• .......................
• .......................
3. ÜNİTE
Namaz kılarken Yüce Allah’a duyduğumuz saygı, hareketlerimize de yansır. Günlük hayatımızda yaptığımız bazı davranışları namaz esnasında yapamayız. Bu davranışların bazıları
yapıldığında namazımız bozulmuş olur. Bu durumda o namazı tekrar kılmamız gerekir. Namazı
bozan davranışların bazıları şunlardır:
• Namazın farzlarından birini terk etmek. Örneğin, namazda rükû yapmadan secdeye gitmek
namazı bozar.
• Namazdayken abdestin bozulması.
• Namazda göğsü kıbleden başka bir yöne çevirmek.
• Namazda Kur’an’ı, anlamı bozulacak şekilde okumak.
• Dışarıdan bakıldığında namazda olmadığı izlenimi verecek davranışlarda bulunmak. Örneğin, namazda konuşmak, gülmek, bir şey yemek ve içmek namazı bozar.
7. Ramazan Ayı ve Oruç
Günleri, geceleri, haftaları ya da ayları değerli kılan, bu zamanlarda meydana gelen önemli olaylardır. Ramazan ayı da değerini, bu ayda indirilmeye başlanan Kur’an-ı Kerim ve onda
tutulan oruçtan alır.
Kur’an-ı Kerim, ramazan ayı içinde yer alan Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır.
Bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidayeti,
doğruyu ve yanlışı ayırt edip açıklayan Kur’an’ın indirildiği aydır…”1 Bu nedenle ramazan
ayı Kur’an ile özdeşleştirilmiş ve bu aya “Kur’an ayı” denilmiştir.
Ramazanı önemli kılan diğer bir etken de İslam’ın
temel ibadetlerinden biri olan orucun bu ayda tutuluyor
BELİRTELİM
olmasıdır. Bu nedenle ramazan, “oruç ayı” olarak da niRamazan ayında diğer
telendirilmiştir. Oruç hicretin ikinci senesinde farz kıaylardan farklı olarak neler
lınmıştır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de, “…Öyle ise
yapılır?
içinizden kim bu aya (ramazana) ulaşırsa onda oruç
tutsun…”2 buyurarak ramazan orucunu farz kılmıştır.
Hz. Muhammed de, “Ramazan ayı geldi. Bu ay, Allah’ın oruç tutmayı farz kıldığı mübarek
bir aydır...”3 buyurmuştur. Müslümanlar bu emre uyarak ramazan ayında oruç tutarlar. Ayrıca
ramazan ayı, “başlangıcı rahmet, ortası bağışlanma, sonu cehennemden kurtuluş olan ay” olarak
da bilinmektedir.
Ramazan ayının toplumumuzda özel bir yeri vardır. Onu karşılamak için de çeşitli hazırlıklar yapılır. Ramazan ayı yaklaşınca evler, mescitler, camiler ve sokaklar temizlenir. Mahyalarla süslenen camiler teravih namazı için gelenlerle dolar.
Ramazan; orucu, iftarı, sahuru, teravihi, cemaatle dolan camileri ve okunan mukabeleleri
ile manevi duyguların yoğun yaşandığı bir aydır. Ramazanın bu manevi havası, insanlar arasında
huzur ve mutluluk oluşturur.
1 Bakara suresi, 185. ayet.
2 Bakara suresi, 185. ayet.
3 Nesaî, Sıyam, 5.
74
İslam’ da İbadet
Oruç; tan yerinin ağarmaya başlamasından güneş batıncaya kadar insanın yeme, içme gibi
bazı bedensel isteklerden uzak
durmasıdır. Oruç; ergenlik çağına
girmiş, akıllı ve sağlıklı Müslümanlara farzdır. Orucun farz bir
ibadet olduğu Kur’an’da şöyle
dile getirilmiştir: “Ey inananlar!
Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizlere de
farz kılındı.”1
Sağlık
durumu
elverişli
olmayanlar, yolculuğa çıkanlar,
hamile ve bebekli kadınlar oruç
tutmakla sorumlu tutulmamıştır.
Bu kişiler oruç tutabilecek duruma geldiklerinde tutamadıkları gün sayısınca oruç tutarlar. Buna kaza orucu denir. Kur’an’da
bu konuyla ilgili olarak şöyle buyrulur: “… Kim hasta olur yahut yolculukta bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutsun (kaza etsin). Allah sizin için kolaylık
ister, güçlük istemez...”2 Sürekli sağlık sorunu ve yaşlılık gibi nedenlerle oruç tutamayanlar ise
fidye verirler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “…Oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir
fakiri doyuracak kadar fidye gerekir…”3 Fidye, bir yoksulun bir günlük yiyecek ihtiyacını
karşılayacak miktarda para veya maldır.
Oruç tutmaya niyet eden birinin bilerek bir şey yemesi veya içmesi orucu bozar. Unutarak
bir şey yemesi ve içmesi orucu bozmaz. Ağzı su ile çalkalamak, banyo yapmak, dişleri fırçalamak, güzel kokular koklamak, kan vermek de orucu bozmaz.
BİLGİ KUTUSU
Kuzey yarım kürede kış mevsimi yaşanırken güney yarım kürede yaz mevsimi
yaşanmaktadır. Eğer oruç, güneş takvimine göre tutulsaydı, bazı bölgelerdeki Müslümanlar
ömür boyu soğuk mevsimde oruç tutarken bazıları daima sıcak günlerde oruç tutacaklardı.
Aynı şekilde Müslümanların bir kısmı daima uzun günlerde oruç tutarken bir kısmı da kısa
günlerde tutmuş olacaktı. Orucun, ay takvimine göre yılın bütün mevsimlerini sıra ile dolaşan
ramazanda tutulması ile bu sakıncalar ortadan kalkmıştır.
1 Bakara suresi, 183. ayet.
2 Bakara suresi, 185. ayet.
3 Bakara suresi, 184. ayet.
75
3. ÜNİTE
Ramazan ayı ve oruçla ilgili bilinmesi gereken kavramlar vardır. Bunların başında; sahur,
imsak ve iftar kavramları gelir.
Ramazanda tan yeri ağarmadan önce belirli bir saatte kalkar ve yemek yeriz. Yemek için
kalktığımız vakte “sahur vakti” denir. Yediğimiz yemeğe de “sahur yemeği” denir. Peygamberimiz de, “Sahurda yemek yiyiniz, çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.”1 buyurarak sahura
kalkmamızı tavsiye etmiştir.
Sahur vaktinin sonuna kadar sahur yemeği yenilebilir. Sahur yemeğini yedikten sonra “Niyet ettim
Allah rızası için bugünkü ramazan orucunu tutmaya.”
diyerek oruca niyet ederiz. Niyetin mutlaka sözlerle
yapılması şart değildir. Sahura kalkmak, oruç tutacağını içinden geçirmek de niyet olarak kabul edilir.
PAYLAŞALIM
İftar veya sahurla ilgili
bir anınızı yazarak
arkadaşlarınızla paylaşınız.
Tan yerinin ağarmasıyla orucun başladığı vakte “imsak” denir. Bundan sonra iftara kadar
bir şey yenilip içilmez.
Güneş batıp akşam ezanı okunduğunda orucumuzu açarız. Orucumuzu açmaya “iftar”, yediğimiz yemeğe ise “iftar yemeği” denir. Oruç ibadetini tamamlayıp iftar vaktine yetişenler, bundan
büyük bir mutluluk ve sevinç duyarlar. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurur: “Oruçlunun iki
sevinci vardır: Biri iftar ettiği vakit, diğeri de Allah’a kavuştuğu zamandır…”2
Orucun bireysel ve toplumsal birçok faydası vardır. Oruç, irademizin güçlenmesine,
NOT EDELİM
disiplinli bir yaşam alışkanlığı edinmemize ve
İftar duası: “Allah’ım! Senin
sabırlı olmamıza katkı sağlar. Oruçlu iken kötüiçin oruç tuttum, sana inandım, sana
lüklerden kaçınmaya, iyi ve güzel davranışlargüvendim. Senin verdiğin rızıkla
da bulunmaya daha fazla özen gösteririz. Böyle
orucumu açıyorum.”
olunca da Allah günahlarımızı bağışlar ve bizleri ödüllendirir. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Bir kimse inanarak ve mükâfatını umarak ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.”3
DEĞERLENDİRELİM
“Kim kötü söz ve davranışları bırakmazsa onun yeme ve içmesini terk etmesine
Allah’ın ihtiyacı yoktur.”
Buharî, Savm, 8.
“Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu bir günde kötü söz söylemesin,
kavga etmesin. Ona birisi kötü söz söylerse, ‘Ben oruçluyum.’ desin.”
Buharî, Savm, 9.
Yukarıdaki hadisleri orucun bireysel kazanımları açısından değerlendiriniz.
1 Buharî, Savm, 20.
2 Buharî, Savm, 9.
3 Buharî, Savm, 6.
76
İslam’ da İbadet
Ramazan ayında birçok ibadeti birlikte yaparız. Birlikte sahura kalkar birlikte iftar ederiz.
Camilerde birlikte teravih namazı kılar, mukabele okur veya dinleriz. Bütün bunlar birer toplumsal canlılık ve dayanışma örnekleridir. Diğer taraftan tuttuğumuz oruç sayesinde yoksulların durumunu daha iyi anlarız. Onlara yardım etmeye gayret gösteririz. Ayrıca bu ayda verilen
fitreler, zekâtlar ve diğer yardımlar insanlar arasındaki yardımlaşma ve dayanışma duygusunu
geliştirir. Böylece toplumda birlik beraberlik ve güven ortamı oluşur.
8. Zekât İbadeti
Zekât kelime olarak, artma, çoğalma, arınma ve bereket anlamlarına gelir.
Zekât, zengin Müslümanların yılda bir
kez malının veya parasının belli bir miktarını Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine
“Mallarını Allah yolunda harcayanların
durumu, her başağında yüz dane olmak üzere,
yedi başak veren bir danenin durumu gibidir.
Allah dilediğine kat kat verir. Allah (ın lütfu)
geniştir. (O) bilendir.”
Bakara suresi, 261. ayet.
Yukarıdaki ayette ne anlatılmak istenmiştir?
vermesidir.
Zekât, mal ile yapılan bir ibadettir.
Hicretten iki yıl sonra Medine’de farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de zekâtın zorunlu olduğunu
belirten pek çok ayet vardır. Bunların birinde şöyle buyrulmuştur: “Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta
olduklarınızı eksiksiz görür.”1
Dinimize göre zengin sayılan Müslümanların zekât vermesi
farzdır. Bir kimsenin dinen zengin
sayılabilmesi için nisap miktarı
mala sahip olması gerekir. Nisap;
yeme, içme, giyinme, barınma,
eğitim, sağlık ve ulaşım gibi temel
ihtiyaçların dışında en az 85 g altın
veya ona eş değer mal ya da paraya sahip olmaktır. Zekât verilecek
malın veya paranın bir yıl süreyle
sahibinin elinde bulunması gerekir. Ayrıca zekât verecek kişinin
ödeyemeyeceği borcu da bulunmamalıdır.
Bir maldan zekât verilebilmesi için o malın gelir getiren cinsten olması gerekir. Ayrıca bu
malların ihtiyaç fazlası olması da şarttır. Oturulan ev, evde kullanılan eşyalar, giyilen elbiseler ve
1 Bakara suresi, 110. ayet.
77
3. ÜNİTE
binek olarak kullanılan araç için zekât verilmez. Diğer taraftan zekât, malların iyisinden verilmelidir.
Nitekim bu durum, Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse
gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki
Allah zengindir, övgüye layıktır.”1
Zekât verirken akraba ve komşulardan ihtiyaç sahibi olanlara öncelik tanınmalıdır. Ancak zekât
verecek kişi, bakmakla yükümlü olduğu eşine, çocuklarına, torunlarına, annesine, babasına, büyük
anne ve büyük babasına zekât veremez. Bunların dışında kalan yakın akrabalara zekât verebilir.
Zekâtın bir ibadet olduğu unutulmamalı ve zekâta niyet edilmelidir. Zekât, Allah için verilmeli
ve zekât alan kişiyi minnet altında bırakacak, incitecek davranışlardan kaçınılmalıdır. Mümkünse
zekât gizlice verilmelidir. Allah Kur’an’da yoksullara karşı çok dikkatli olunması gerektiğini bir
ayette şöyle dile getirmiştir: “Öyleyse yetimi sakın üzme. İsteyeni sakın azarlama.”2
Zekâtı Kim
Nelerden
* Altın, gümüş, nakit para
ve hisse senetleri
Ne kadar
1/40 veya %2.5
* Ticaret malları
Zengin olan
Müslüman
* Koyun ve keçi
40-120 arası için
1 koyun veya keçi
* Sığır ve manda
30-40 arası için
2 yaşında 1 dana
her
* Deve
Her beş deve için
1 koyun veya keçi
* Toprak ürünleri
1/10
* Madenler
1/5
Kimlere vermelidir?
Zekât;
- Yoksullara,
- Düşkünlere,
- Borçlulara,
- Allah yolunda olanlara,
- Yolda kalmış yolculara,
- Özgürlüğünü yitirmiş
olanlara,
- Kalbi İslama ısındırılmak
istenenlere,
- Zekât işlemlerini yürüten
görevlilere verilebilir.
Bir insanın kendi isteğiyle yalnızca Allah rızası için yaptığı her türlü yardım ve iyiliğe sadaka denir. Sadakada miktar ve zaman sınırlaması yoktur. İnsanlar bu yardımı istedikleri zamanda ve
miktarda yapabilirler. Ayrıca sadaka verecek kişinin zengin olması gerekmez. Bu yüzden sadaka,
zekâttan daha kapsamlı bir ibadet şeklidir.
Herkesin yararlanacağı; cami, okul, yurt ve hastane gibi hayır kurumları yaptırmak veya bu
kurumların yapımına katkıda bulunmak da sadakadır. Böyle sadakaya kesintisiz sadaka (sadaka-i cariye) denir. Öldükten sonra da sevabı devam eder. Peygamberimiz konuyla ilgili şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Ancak kesintisiz iyilik (sadaka-i cariye) yapanların, topluma yararlı bir ilim (eser) bırakanların ve kendisine hayır dua eden bir çocuk yetiştirenlerin amel defterleri kapanmaz.”3
Sadaka sadece maddi değerlerle olmaz. İnsanın bilgisini ve tecrübesini diğer insanlarla paylaşması bir sadakadır. Yine bir yoksulun para, yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak sadaka
1 Bakara suresi, 267. ayet.
2 Duhâ suresi, 9, 10. ayetler.
3 Müslim, Vasiyyet, 14.
78
İslam’ da İbadet
olduğu gibi her türlü güzel ve yararlı davranış da sadakadır. Bir hastayı veya yaşlıyı ziyaret etmek, karşılaştığımız bir insana güler yüzle selam vermek, insanlarla tatlı dille konuşmak birer sadakadır. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kardeşini güler yüzle karşılaman da bir
iyiliktir.”1 Ayrıca insanların üzüntülerini paylaşmak, dertlerine ortak olmak ve onları teselli etmek
de sadakadır.
İLKELER ÇIKARALIM
Aşağıdaki ayetleri okuyarak ilkeler çıkaralım.
“Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin
gönlünü kırmayan kimselerin Allah katında ödülleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar
üzülmeyeceklerdir.”
Bakara suresi, 262. ayet.
“Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne güzel! Eğer onu
fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin
günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.”
Bakara suresi, 271. ayet.
• Allah hiçbir yardımı karşılıksız bırakmaz.
• . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
• . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Sadaka çeşitlerinden birisi de fıtır sadakasıdır. Ramazan ayında bayramdan önce verilmesi
gereken bir sadakadır. Halk arasında bu sadaka türüne “fitre” de denir. Fitreyi zengin olan her Müslümanın vermesi gerekir. Zengin olmayanlar da fitre verebilirler.
Fıtır sadakası kişi başına verilir. Bir ailedeki bütün bireylerin fitresini aile büyüklerinden birisi
verebilir. Fitre miktarı kişinin ekonomik düzeyine, maddi durumuna göre değişir. Fıtır sadakasının
miktarı, fitreyi verecek olan kimsenin bir günlük yiyecek masrafı kadardır. Fitre, zekât verilebilecek
kişilere verilir; zekât verilemeyecek kişilere verilmez.
LİSTELEYELİM
“... İki kimsenin arasını bulup barıştırmak sadakadır. Bir kimseye bineğine binmede
veya eşyasını koymada yardım etmek sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaza gitmek için
atılan her adım sadakadır. Yoldaki rahatsızlık veren şeyleri kaldırmak da bir sadakadır.”
Buharî, Siyer, 128.
Yukarıdaki hadiste sadaka olarak neler sayılmıştır? Listeleyiniz.
• Dargınları barıştırmak.
• …...................................................................................................................
• …...................................................................................................................
• …...................................................................................................................
1 Tirmizî, Birr, 45.
79
3. ÜNİTE
9. Hac İbadeti ve Yapılışı
Yüce Allah’ın emrettiği ibadetlerden biri de hacdır. Dinî terim olarak hac; belirli zamanda Kâbe’yi ve
etrafındaki kutsal yerleri usulüne uygun olarak ziyaret
etmek ve buralarda yapılması gereken dinî görevleri
yerine getirmektir. Hac hem mal, hem de beden ile yapılan bir ibadettir.
Hac, hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır.
Belirli şartları taşıyan Müslümanların ömründe bir defa
hacca gitmesi farzdır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de,“…
Gücü yetenlerin o evi (Kâbe’yi) haccetmesi, Allah’ın
insanlar üzerinde bir hakkıdır…’’1 buyurmuştur.
Hac ibadetinin yapıldığı
kutsal
mekânlarla
ilgili daha önce herhangi
bir film veya belgesel izlediniz mi? İzlediyseniz
düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
BİLGİ KUTUSU
Hac kimlere farzdır?
• Akıllı ve ergenlik çağına girmiş olanlara,
• Ödeyemeyeceği borcu olmayıp ekonomik durumu iyi olan, yani hacca gidip gelinceye kadar hem kendisini hem de bakmakla yükümlü olduğu insanların ihtiyaçlarını karşılayacak servete sahip kimselere,
• Sağlığı hacca gitmeye elverişli olanlara,
• Özgürlüğünü kısıtlayacak bir durumu bulunmayanlara,
• Bulaşıcı hastalık, terör ve savaş gibi yol güvenliğini tehlikeye düşürecek bir durumla karşı karşıya olmayanlara hac farzdır.
Hac esnasında yapılması gerekli ibadetlerden bazıları, ihram, tavaf, say ve vakfedir.
İhram, normalde yapılmasında sakınca olmayan bazı davranışları, Mikat sınırları içerisinde
hac süresince geçici olarak yapmaktan sakınmaktır. Hac ibadeti esnasında bürünülen dikişsiz iki parçadan ibaret örtüye de ihram denir. İhrama giren kimseler, hacca niyet eder ve telbiye duasını okurlar.
İhramlıyken kişinin saç, sakal ve tırnak kesmesi, bitkileri koparması ve hayvanlara zarar vermesi
yasaktır. Hac ibadeti bittikten sonra saç tıraşı olunur ve ihramdan çıkılır.
NOT EDELİM
Mikat, hac ve umre yolculuğuna çıkanların Mekke
çevresinde ihrama girmek
zorunda oldukları yerlerdir.
Tavaf, Hacerü’l-Esved (siyah taş)’in bulunduğu
yerden başlayarak Kâbe’nin etrafında yedi kez dönmektir.
Her bir dönüşe “şavt” denir. Tavaf haccın farzlarındandır.
Farz olan tavaf, Kurban Bayramı’nın ilk üç gününden birinde yapılır. Tavaf esnasında kişi kendisi, ailesi ve bütün
inananların iyiliği için dua eder.
Sa’y, Mekke’de bulunan Safa ve Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmektir. Safa’dan
Merve’ye dört, Merve’den Safa’ya üç kez gidilir. Sa’y haccın gereklerinden olup Hz. İsmail’in annesi Hacer’in, oğluna su arayışının sembolik olarak yeniden canlandırılmasıdır.
1 Âl-i İmrân suresi, 97. ayet.
80
İslam’ da İbadet
TELBİYE DUASI
Lebbeyk. Allahümme lebbeyk.
Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk.
İnne’l-hamde
ve’l-mülk,
lâ şerîke lek.
ve’n-nimete
Emrin başüstüne Allah’ım, başüstüne…
Emrin başüstüne ey ortağı olmayan! Başüstüne…
leke Tek öveceğim sensin, tüm övgülerim sana… Kavuştuğum nimetlerin hepsi senindir. Her şey de
senin…
Yoktur ortağın senin.
Vakfe, arife günü öğle vaktinden bayram sabahına kadar, bir süre Arafat’ta bulunmak demektir. Bu süre ibadet ve dua ile geçirilir. Vakfe, haccın farzlarından biridir. Belirlenen süre içerisinde
Arafat’ta bulunmayanlar o yıl hac ibadetini yapmış sayılmazlar.
Hac ibadeti, Kurban Bayramı
arifesi ile bayramın ilk üç gününde
yerine getirilir. İlk iş olarak “mikat”ta
ihrama girilir. Arife günü öğleden sonra Arafat’ta vakfe yapıldıktan sonra
Müzdelife’ye gidilir. Bayram sabahı da
Müzdelife vakfesi yapılır.
Bayramın birinci günü, Mina’da
şeytan taşlanır ve ardından kurban kesilir. Daha sonra farz olan ziyaret tavafı
ve sa’y yapılıp ihramdan çıkılır.
Hac ibadetini yerine getirenler,
Mekke’den ayrılmadan önce Kâbe’yi son bir kez daha ziyaret ederler. Buna “Veda Tavafı” denir.
Bunların dışında isteyenler, Medine’ye gidip burada bulunan başta Mescid-i Nebi ve Peygamberimizin kabri olmak üzere diğer kutsal yerleri ziyaret ederler.
Umre de hac gibi kutsal yerleri ziyaret etmektir. Bakara suresinin 196. ayetinde umre ile ilgili
şöyle buyrulmuştur: “Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın...”
Umrenin hacdan farkları şunlardır:
•
•
•
•
•
Umre, hac zamanı dışında her zaman yapılabilir.
Bir sene içinde ancak hac bir kez yapılabilir. Ancak umre birden fazla yapılabilir.
Hac farz, umre ise sünnettir.
Umrede sadece ihrama girilerek Kâbe tavaf edilir ve sa’y yapılır.
Umrede vakfe, şeytan taşlama ve kurban kesme yoktur.
81
3. ÜNİTE
Hac zorluklara sabretme alışkanlığı
kazandırır. İradeyi güçlendirir. En zor durumlarda bile kızmamak, öfkelenmemek ve
sabırlı olmak gibi alışkanlıkların kazanılmasına yardımcı olur. İhramlı için en ufak
bir canlıya bile zarar vermeme gibi konan
yasaklar, onun bütün canlılara şefkat ve
merhamet gösterme alışkanlığı kazanmasına yardımcı olur.
RÖPORTAJ YAPALIM
Çevrenizde hacca gitmiş biriyle röportaj yapınız. Daha sonra bu röportajdan
edindiğiniz izlenimleri arkadaşlarınızla
paylaşınız.
Hac, müminin manevi dünyasının yenilenmesi için önemli bir fırsattır. Hac ibadetini yapan kişi kötü duygu ve düşüncelerden kendini arındırır. Yeni bir hayata başlar. Peygamberimiz
bu durumu şöyle dile getirmiştir: “Kim Allah için hacceder, kötü söz ve davranışlardan ve
Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı hariç) annesinden doğduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak) döner.”1
BİLGİ KUTUSU
Hac ile ilgili mekânlar:
• Kâbe: Etrafında tavaf yapılır.
• Safa ve Merve Tepeleri: Sa’y ibadetinin yapıldığı yerler.
• Arafat Dağı: Vakfenin yapıldığı yer.
• Müzdelife: Arafat ile Mina arasında, Harem sınırları içinde bir bölgedir. Burada
vakfe yapmak vaciptir. Ayrıca şeytan taşlamak için Müzdelife’den taş toplanır.
• Mina: Müzdelife ile Mekke arasında harem sınırları içinde bir bölgedir. Burada
şeytan taşlanır.
10. İbadet Mekânı: Kâbe
Kâbe, yeryüzünde Allah’a ibadet için yapılan ilk mabettir.
Buraya “Beytullah” da denir. Bu konuda Âl-i İmrân suresinin
96. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabet, Mekke’deki çok mübarek ve bütün âlemlere
hidayet kaynağı olan ev (Kâbe) dir.”
Dünya üzerinde
yapılan ilk mabedin
Kâbe olduğunu
biliyor muydunuz?
Kâbe’yi Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, Allah’ın emriyle yapmıştır. Yapımı tamamlandıktan
sonra Hz. İbrahim ilk tavafı oğlu Hz. İsmail ile beraber yapmış2 ve bütün insanları Kâbe’yi ziyaret
etmeye davet etmiştir.
1 Buharî, Hac, 4; Müslim, Hac, 438.
2 Bakara suresi, 127. ayet.
82
İslam’ da İbadet
Dünyanın her yerindeki Müslümanlar, namazlarında Kâbe’ye yönelirler.
Kâbe’nin çevresi daire şeklinde çevrilmiştir. Bu daire içerisinde bulunan yere Mescid-i Haram
denir. Kâbe, Mescid-i Haram’ın tam ortasında yer alır. Zemzem suyu da bu mescidin içerisinden
çıkmaktadır.
İslamiyetten önce de Araplar, Kâbe’yi, tanrı kabul ettikleri putlarla doldurmuşlardı. Peygamberimiz 630 yılında Mekke’yi fethedince Kâbe’yi putlardan temizlemiştir. Böylece Kâbe, yapılış
amacına uygun olarak yeniden Allah’a ibadet edilen bir yer olmuştur.
Kâbe, na­maz ve hac ibadetlerinin yerine getirilmesi bakımından ayrı bir öne­me sahiptir.
Kâbe’nin bulunduğu yöne, ya­ni kıbleye doğru yönelmek namazın şart­ları arasında yer alır. Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettikten sonra bir müddet Kudüs’e yönelerek namaz kıl­mıştır. Daha sonra
“…Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız
olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin…”1 ayetiyle Peygamberimizin ve bütün Müslümanların namazda Kâbe’ye yönelmeleri emredilmiştir. Böylece Kâbe, hicretin ikinci yılından itibaren
Müslümanların kıblesi olmuştur.
Hac ve umre iba­detinin rükünlerinden biri olan tavaf da Kâbe’nin etrafında yapılır. Bu nedenle
her yıl dünyanın dört bir tarafından gelen milyonlarca Müslüman, Kâbe’yi tavaf etmektedir.
SUNU HAZIRLAYALIM
Kâbe hakkında yazılı ve görsel malzemeler bularak sunu hazırlayınız.
1 Bakara suresi, 144. ayet.
83
3. ÜNİTE
11. Kurban
İslam dininde yerine getirilmesi vacip ibadetlerden biri de kurbandır. Kurban, Allah’a yaklaşmak ve
onun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla belli bir zamanda nitelikleri belli bir hayvanı kesmektir. Allah için
kesilen bu hayvana da “kurban” denir.
Geçen yıl Kurban
Bayramı’ndan kalan izlenimlerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
Akıllı, ergenlik çağına girmiş ve zekât verebilecek seviyede zengin olan Müslümanlar, kurban
kesmekle yükümlüdürler. Bu yükümlülük Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Rabb’in için
namaz kıl ve kurban kes.”1
Kurban, Kurban Bayramı süresince kesilebilir. Kurbanı kesecek kişinin bu işi iyi biliyor olması
gerekir. Bu nedenle kurbanı, kendisi kesemeyenler, kesim işlemleri için vekil tayin edebilir. Kurbanı
kesmeye götürürken ona iyi davranılmalıdır. Eziyet verici davranışlardan kaçınılmalıdır. Kurbanlık
hayvan, kıbleye doğru yatırılıp ve “Bismillahi Allahu ekber” denilerek kesilmelidir. Kurban keserken çevre temizliğine ve sağlık kurallarına uyulmalıdır.
NOT EDELİM
Kurban Bayramı’nda arife günü sabah namazından başlamak üzere bayramın dördüncü
günü ikindi namazına kadar bütün farz namazlardan sonra tekbir getirilir. Buna “teşrik
tekbiri” denir.
Kurban eti üçe bölünebilir. Bunun bir bölümü yoksullara verilir, bir bölümü ev halkı için ayrılır, bir bölümü de gelen misafirlere ikram edilir. Kurbanın derisi ise hayır kurumlarına veya fakirlere
verilebilir. İsteyenler kesilen kurbanın tamamını da fakirlere bağışlayabilirler.
Kurbanlık hayvanlar
Kaç kişi adına kurban edilir?
Kurbanlık hayvanın nitelikleri
Koyun ve keçi
1 kişi adına kurban edilir.
1 yaşını doldurmuş olmalı
Sığır ve manda
1-7 kişi arasında ortaklaşa kurban edilebilir. 2 yaşını doldurmuş olmalı
Deve
1-7 kişi arasında ortaklaşa kurban edilebilir. 5 yaşını doldurmuş olmalı
Bu hayvanların sağlıklı olması gerekir.
Kurban, Allah’ın emrine uyarak kulluk bilinciyle onun rızasını kazanmak için kesilir. Kurban
kesen kişinin Allah’a bağlılığı artar. Ona yakın olmanın mutluluğunu yaşar. Kur’an-ı Kerim’de bu
durum şöyle belirtilmiştir: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat sizin Allah’ın
emirlerine olan bağlılığınız ulaşır....”2
1 Kevser suresi, 2. ayet.
2 Hac suresi, 37. ayet.
84
İslam’ da İbadet
Kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar. Kişiyi bencillikten kurtarır, cömert ve fedakâr olmaya yöneltir. Yapılan yardımlarla zenginle fakir arasındaki bağlar güçlenir. Kur’an’da konuyla
ilgili şöyle buyrulmaktadır: “...Onlardan hem kendiniz
yiyin hem de ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyen fakirlere yedirin...”1 Ayrıca kurbanın tamamı veya derisi hayır
kurumlarına bağışlanarak toplumsal yardımlaşmaya katkıda bulunulabilir.
Kurban kesen kişi, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail arasında geçen olayı yeniden hatırlar. Böylece kendisinin de
Hz. İbrahim ve İsmail gibi Allah’ın emirlerine uymaya
hazır olduğunu sembolik bir davranışla göstermiş olur.
ARAŞTIRALIM
Kurban Bayramı’nda kesilen dışında başka kurban çeşitleri var mıdır? Araştırınız.
12. Salih Amel (Yararlı İşler) de İbadettir
Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapılan her
güzel iş ve davranışa salih amel denir. Salih amel hiç
kimseden karşılık beklemeksizin sadece Allah rızası için
yapılır. Bu anlamda bütün ibadetler salih amel sayılır.
Ayrıca insanlara güler yüz göstermek, ihtiyacı olan bir
hastaya kan vermek, selam vermek de salih ameldir.
“Allah’a çağıran,
iyi iş yapan ve ‘Ben
Müslümanlardanım.’
diyenden daha güzel sözlü
kim olabilir?”
Fussilet suresi, 33. ayet.
Kur’an-ı Kerim’de salih amel yapanlar, yani yararlı iş ve davranışlarda bulunanlar övülmektedir. Allah’a inanıp güzel işler yapanların Allah tarafından ödüllendirilecekleri bildirilmektedir.
Bununla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de, “İman edip salih ameller işleyenlere gelince halkın en
hayırlısı da onlardır… Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır…”2 buyrulmaktadır.
Dinimiz; yaşlıları, kimsesizleri koruyup gözetmeyi, yoksullara, muhtaçlara ve zor durumda
olanlara yardımcı olmayı emreder. Bir Müslüman annesine, babasına saygılı olmalı, fakirlere yardım
etmeli ve sahip olduğu imkânları başkalarıyla paylaşmalıdır. Çevresindekilerle iyi geçinmeli, kötü
1 Hac suresi, 36. ayet.
2 Beyyine suresi, 7, 8. ayetler.
85
3. ÜNİTE
söz söylememeli, kimseyi kırıp incitmemelidir. Dinimiz, bunun gibi bütün erdemli davranışları, salih amel kabul eder ve bunların
yaygınlaşmasını ister.
Salih amel işlediğimizde büyük mutluluk duyarız. Bu dünyevi mükâfat yanında
iyilik yapanlar asıl karşılığını ahirette göreceklerdir. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle
ifade edilir: “İyi iş, güzel amel yapanlara
daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır ne de aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır. Orada
ebedî kalacaklardır.”1
İhtiyacı olan bir hastaya kan vermek salih ameldir.
LİSTELEYELİM
Salih amel olarak nitelendirebileceğiniz davranışlarınızı listeleyiniz.
• Bu sabah yaşlı bir amcanın arabaya binmesine yardımcı oldum.
• …...................................................................................................................
• …...................................................................................................................
• …...................................................................................................................
13. Dua ve Tövbe
Dua, Allah’a yalvarma, dilek ve istekleri ona iletmektir. Dua
eden insan Allah ile iletişim kurar
ve ona sığınır. Sevinç ve üzüntülerini Allah ile paylaşır ve ondan
yardım ister.
Rabb’imiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi
sorumlu tutma. Rabb’imiz! Bize, bizden öncekilere
yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabb’imiz! Bize
gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet!
Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlamızsın.
Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!
Bakara suresi, 286. ayet.
Yüce Allah bizlerin yaratıcısı ve koruyucusu olarak kendisine
dua etmemizi istemektedir. Dua edenlerin de dualarını karşılıksız bırakmayacağını haber vermektedir.
Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirilmektedir: “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle
onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm…”2
Dua etmek ibadettir. Bu nedenle Rabb’imiz yalnızca kendisine ibadet etmemizi istemiştir. “(Ya
Rabb’i) Ancak sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz!”3
1 Yûnus suresi, 26. ayet.
2 Bakara suresi, 186. ayet.
3 Fâtiha suresi, 5. ayet.
86
İslam’ da İbadet
Allah bizlere birçok nimet vermiştir. Bizler, verdiği bu nimetler için
Allah’a şükretmeliyiz. Verdiği nimetler sebebiyle onu anmalı, bizleri bu
nimetlerden mahrum bırakmaması
için ona içtenlikle dua etmeliyiz.
İnsan yalnızlık çekebilir, derdini paylaşacak kimse bulamayabilir.
Çaresiz ve sıkıntılı zamanlarında insan, elini ve gönlünü Yüce Rabb’ine
açarak bütün içtenliği ile derdini ona
döker, dua eder. Ona sığınarak ondan yardım ister. Allah’ın yardımının
kendisi ile olduğunu düşünür ve manevi güç kazanır. Böylece iç dünyası ferahlar, gönlü huzur ve
mutlulukla dolar. Ayrıca dua, insanın Allah katındaki değerini artırır. “Ey Muhammed, de ki: Duanız olmasa Rabb’im size niye değer versin?...”1 ayeti bunu belirtmektedir.
İnsan istediği zaman ve içinden geldiği gibi Allah’a dua edebilir. İsteklerini ve içinde bulunduğu durumu doğrudan Allah’a iletebilir. Hiçbir aracıya ya da özel bir yer ve zamana ihtiyaç
duymaksızın Allah’tan yardım isteyebilir. Duada önemli olan, insanın samimiyetle içinden gelenleri
Rabb’ine iletmesidir.
Dua eden kişi, duadan önce üzerine düşen görevi yapmalıdır. Hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, tehlikelere karşı tedbir almadan, günahlardan korunmadan Allah’tan istekte bulunmak doğru
değildir. Önce, Rabb’imize karşı görevlerimizin başında gelen ibadetleri yapmalı, sonra da ona dua
ederek ondan yardım istemeliyiz. Ayrıca dua ederken sadece kendimiz için değil annemiz, babamız,
kardeşlerimiz, arkadaşlarımız ve diğer insanlar için de dua etmeliyiz.
LİSTELEYELİM
“Rabb’ini, içinden yalvararak ve ürpererek yüksek olmayan bir sesle sabah ve
akşam an. Sakın umursamaz kimselerden olma.”
A’râf suresi, 205. ayet.
“De ki: “İster Allah diye dua edin ister Rahman diye dua edin. Hangisiyle çağırsanız
en güzel isimler onundur…”
İsrâ suresi, 110. ayet.
Yukarıdaki ayetlerde dua ile ilgili olarak nelere dikkat çekilmiştir? Listeleyiniz.
• Yüksek sesle dua edilmemelidir.
• …...................................................................................................................
• …...................................................................................................................
• …...................................................................................................................
1 Furkân suresi, 77. ayet.
87
3. ÜNİTE
Yapılan hata ve işlenen günahlardan pişmanlık duyarak Allah’tan bağışlanma dilemeye, iyiye
yönelmeye “tövbe” denir. Hata yapmak insana özgü bir davranış olduğu gibi özür dilemek de insani
bir özelliktir. Önemli olan tövbe eden kişinin samimi bir niyet ve kararlılıkla kötülüklerden vazgeçmesidir. Ardından iyilik yaparak kendisini affettirmeye çalışmasıdır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de
şöyle buyrulmuştur: “Ancak tövbe edip davranışlarını düzeltenler, Allah’a (kitabına) sarılanlar,
dinlerini (ibadetlerini) yalnız onun için yapanlar başkadır. İşte bunlar (gerçekte) müminlerle
beraberdirler ve Allah müminlere yakında büyük mükâfat verecektir.”1
Yüce Allah tövbe etmemizi ve bağışlanmayı dilememizi istemiştir. Hatasından dönerek kararlılıkla tövbe edenlerin tövbelerini kabul edeceğini bildirmiştir. “Ey kendilerine kötülük edip
(günahta) aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah
günahların hepsini bağışlar. Çünkü o, bağışlayandır, merhametlidir.”2
Tövbe eden kişi, söz ve davranışlarıyla pişmanlığını gösterir. Yaptığı hatalarda ve
işlediği günahlarda ısrar etmez. Tekrar hata
yapmama konusunda içtenlikle karar verir.
Hak sahiplerinden helallik ister. Böylece
yeni bir başlangıç yapar, geleceğe ümitle
bakar. Sabırla iyilik yapmaya devam eder.
ÖĞRENELİM
Yüce Allah’ın güzel isimlerinden olan
“Rahîm”, “Tevvâb”, “Settar” ve “Afuvv”
isimlerinin anlamlarını öğreniniz.
14. İbadetlerin Birey ve Topluma Kazandırdıkları
İbadet; gönülden ve isteyerek Allah’a kulluk et“...Dikkat edin, kalpler anmek, saygı göstermek ve onun emirlerini yerine getircak Allah’ı anmakla huzura
mektir. İbadet eden kişi Allah’a olan sevgi, saygı, inanç
kavuşur.”
ve bağlılığını çeşitli davranışlarla ortaya koyar. Onunla
Ra’d suresi, 28. ayet.
manevi bir bağ kurmaya çalışır. Bu nedenle ibadetler
Allah’a olan inancı pekiştirir. Ona olan sevgiyi artırır.
Yukarıdaki ayette ibaAllah’ın sevgisini ve hoşnutluğunu kazandırır. Ahlakı
detin hangi yönüne vurgu
güzelleştirir. Kötü duyguları yok eder. Günah işlemekyapılmıştır?
ten ve kötü davranışlardan uzak tutar. İbadet eden kişi
Allah’ın yüceliğini daha iyi fark eder. Onun her an kendisini görüp gözettiğini düşünür. Bu bilinçle
her zaman iyiliklere yönelmeye çalışır.
Namaz insanın merhamet duygularını artırır, duygu dünyasını zenginleştirir, günah işlemekten
uzaklaştırır. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilir: “…Namaz insanı her türlü kötülük
ve çirkin işlerden alıkoyar...”3 Namaz, insanlara zamanı verimli şekilde kullanmayı öğretir. Güneş
doğmadan hemen önce sabah namazı ile başlayan gündelik hayat, günün sonuna dek geçen süre içinde değişik vakitlerde kılınan namazlar ile daha planlı ve programlı bir hâle gelir.
1 Nisâ suresi, 146. ayet.
2 Zümer suresi, 53. ayet.
3 Ankebût suresi, 45. ayet.
88
İslam’ da İbadet
Cemaatle kılınan namazlar toplumsal dayanışma ve yardımlaşmaya katkı sağlar. Camide aynı safta Allah’ın huzurunda
bulunan insanlar, birbirilerinin dert ve
üzüntülerini paylaşarak bunların giderilmesinde iş birliği yaparlar. Bilmediklerini
öğrenme, eksiklerini giderme ve hatalarını düzeltme fırsatı yakalarlar. Birbirlerine
iyilikleri tavsiye ederler. Kötülüklerden
sakınma hususunda birbirilerini uyarırlar.
Böylece aralarındaki kardeşlik duyguları
pekişir.
Her yıl malının zekâtını veren bir Müslüman, hem Allah’a ibadet etmiş hem de Allah’ın verdiği nimetlere karşı şükrünü yerine getirmiş olur. Zekât, insandaki cimrilik, bencillik, lüks ve savurganlık gibi kötü huyları yok eder. Bunların yerini, iyilik ve hayırseverlik gibi güzel huylar alır.
Zekât, sahip olduğumuz malın, fitre ise sağlık içinde bayrama ulaşmanın şükrü anlamına gelir.
Fıtır sadakasıyla herkes kendi imkânları ölçüsünde yardım etmenin mutluluğunu yaşar. Yoksullar
aldıkları yardımlarla bayramlık ihtiyaçlarını karşılarlar. Bayrama zenginlerle birlikte aynı sevinç içerisinde katılırlar. Karşılıklı sevgi ve kardeşlik bağları güçlenir. Böylece toplumda dayanışma ortamı
oluşur.
Hacda dünyanın her bir ülkesinden gelen farklı kültür, dil, anlayış ve ırktan insanlarla birlikte
olunur. Bu da insanı farklı anlayışların bulunduğu bir ortamda nasıl bir davranış içerisinde olması
gerektiği konusunda eğitir. Farklı ırk, dil ve kültürden insanların aynı amaç için bir araya gelmiş
olmaları ve birlikte hareket etmeleri, aralarındaki kardeşliğin artmasını sağlar. Varsa yanlış anlamaların, ön yargıların yok olmasına yardımcı olur.
Hayatta insanın çeşitli sıkıntılarla karşılaşıp ümitsizliğe ve bunalıma düştüğü zamanlar olur.
Böyle durumlarda insan, dua ederek kendisini Allah’a daha yakın hisseder ve onunla sağlam bir iletişim kurar. Allah’tan yardım ister ve onun rahmetine sığınır.
İbadetler sayesinde kalbine Allah sevgisi yerleşen insan, barış ve huzuru tehlikeye düşürecek
tüm davranışlardan kaçınır. Anlayışlı, hoşgörülü olmaya özen gösterir. Kötülüklerden uzak durur,
dürüst ve adil olmayı alışkanlık hâline getirir.
LİSTELEYELİM
İbadetler, bireye ve topluma neler kazandırır? Listeleyiniz.
Bireye kazandırdıkları
* Kişinin Allah’a olan inancını pekiştirir.
* …..........................................................
* …..........................................................
* …..........................................................
89
Topluma kazandırdıkları
* Birlikte yaşama bilinci geliştirir.
* …..........................................................
* …..........................................................
* …..........................................................
3. ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz.
4
5
6
20
3
7
2
8
9
10
11
16
1
13
14
15
12
17
18
19
1. Akıllı ve ergenlik çağına gelmiş her Müslümanın günde beş kez yapmak zorunda olduğu ibadet.
2. Gönülden ve isteyerek Allah’a kulluk etmek, saygı göstermek ve onun emirlerini yerine getirmek.
3. Allah’a yaklaşmak anlamına gelen ibadet.
4. Bütün bedenin hiç kuru yer kalmayacak şekilde yıkanması.
5. Belirli organları usulüne uygun olarak yıkamak ve başı meshetmek suretiyle yapılan temizlik
niteliğinde bir ibadet.
6. Orucu açmak.
7. Dünya üzerinde yapılan ilk mabet.
8. Oruç tutacak kişinin gece kalkıp yediği yemek.
9. Bir insanın kendi isteğiyle yalnızca Allah rızası için yaptığı her türlü yardım ve iyilik.
10. İbadette samimiyet.
11. Günahlardan dolayı Allah’tan af dileme.
12. Suyun bulunmadığı durumlarda abdest ve boy abdesti yerine alınır.
13. On bir ayın sultanı.
14. Zengin olan her Müslümanın senede bir kez malının bir kısmını fakirlere vermesi.
15. Ramazan ayında yatsı ile vitir namazı arasında kılınır.
16. Ramazan ayında verilmesi gereken sadaka.
17. Gün boyu yeme, içme gibi bazı bedensel istekleri terk ederek yapılan ibadet.
18. Kâbe’yi ve etrafındaki kutsal yerleri usulüne uygun olarak ziyaret ederek yapılan ibadet.
19. Allah’a yalvarma, dilek ve istekleri ona iletme.
20. Orucun başladığı vakit.
90
İslam’ da İbadet
B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Niçin ibadet ederiz? Açıklayınız.
2. İbadetlerde bulunması gereken temel ilkeler nelerdir? Yazınız.
3. Tövbe nedir ve niçin yapılır? Açıklayınız.
4. İslam dinine göre hangi tutum ve davranışlar salih amel sayılır? Örnekler veriniz.
C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdaki namazlardan hangisinin cemaatle kılınması zorunludur?
A) Vitir namazı
B) Nafile namazlar
C) Cuma namazı
D)Teravih namazı
E) Beş vakit namazların farzları
2. Aşağıdaki ifadelerden hangisi ramazan ayı için kullanılmaz?
A) Rahmet ayı
B) Hac ayı
C) Kur’an ayı D) Oruç ayı E) Mağfiret ayı
3. Aşağıdakilerden hangisine zekât verilmez?
A) Anne-baba
B) Borçlular
C) Fakirler
D) Yolda kalmış yolcular
E) Kalbi İslam’a ısındırılmak istenenler
4. Aşağıdakilerden hangisi hac ile umre arasındaki farklardan biri değildir?
A) Hac farz, umre sünnettir.
B) Hac belli aylarda, umre ise bütün sene boyunca yapılabilir.
C) Umrede vakfe yapılmaz.
D) İhrama girilerek Kâbe tavaf edilir ve sa’y yapılır.
E) Umrede şeytan taşlama yoktur.
5. Aşağıdakilerden hangisi kurbanlık hayvanlardan değildir?
A) Koyun ve keçi
B) Sığır C) Manda
D) Deve
E) Kümes hayvanları
Ç. Aşağıdaki cümlelerden doğru olanı “D”, yanlış olanı ise “Y” ile işaretleyiniz.
(…) Her namaz için ayrı teyemmüm almak gerekir.
(…) İnsanların beğenisini kazanmak için yapılan davranışlar da ibadettir.
(…) Teravih namazının camide cemaatle kılınması zorunludur.
(…) İslam dininde yerine getirilmesi vacip ibadetlerden biri de kurbandır.
D. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz.
( gusül, abdest, Kâbe, on, cenaze )
1. Dünya üzerinde ibadet için yapılan ilk mabet …………………...
2. Ağzı, burnu suyla temizlemek ve bütün bedeni, hiç kuru yer bırakmaksızın yıkamaya
…….……… denir.
3. Cuma namazı şartları uygun olan her Müslümana farzdır ve toplam ……. rekâttır.
4. …………. namazı dua niteliğinde bir namazdır.
91
TEMEL DİNÎ BİLGİLER
4. ÜNİTE
Vahiy Süreci ve Kur’an
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Vahiy, Mushaf, ayet, sure, cüz ve mukabele” kavramlarının anlamlarını
araştırınız.
2. Kur’an-ı Kerim meallerinin sonundaki, içindekiler bölümünden faydalanarak Kur’an’ın konuları hakkında bilgi edininiz.
3. Sınıfınıza bir Kur’an-ı Kerim meali getirerek arkadaşlarınızla birlikte
inceleyiniz.
4. “Kur’an-ı Kerim’in günlük hayatımızdaki yeri ve önemi” konulu bir
yazı yazarak sınıfta okuyunuz.
5. Kur’an’ın akla ve düşünmeye verdiği önemi vurgulayan ayet meallerinden oluşan bir sunu hazırlayınız.
92
Vahiy Süreci ve Kur’an
HZ. MUHAMMED’E GELEN İLK AYETLER
1. Oku! Yaratan Rabb’inin adıyla.
2. O, insanı alak (embriyo)’tan yarattı.
3. Oku! Senin Rabb’in sonsuz cömertlik sahibidir.
4. O Rab ki, kalemle yazmayı öğretti.
5. O, insana bilmediklerini öğretti.
Alak suresi, 1-5 ayetler.
Vahiy kavramı size neler
çağrıştırmaktadır?
Söyleyiniz.
1. Vahiy Kavramı
Vahiy; sözlükte işaret etmek, ilham etmek, fısıldamak, emretmek ve yazmak gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise Allah (c.c.)’ın emirlerini, yasaklarını ve öğütlerini değişik yollarla peygamberlerine bildirmesidir. Yüce Allah mesajını peygamberlere çeşitli yollarla bildirmiştir. Bu durum Şûrâ suresinin 51.
ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından
konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakimdir.”
Vahiy, insanlara Allah’ı tanıtır. İman, ibadet ve ahlak gibi konularda bilgi verir. İyi, güzel ve
erdemli davranışları öğütler. Dünya hayatında insanlara rehberlik eder. Yüce Allah bir ayette şöyle
buyurmuştur: “Biz bu Kitab’ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın
ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.”1 Bir başka ayette ise şöyle
buyrulmuştur: “Biz, Kur’an’ı sana, güçlük çekesin diye değil, ancak Allah’tan korkanlara bir
öğüt olsun diye indirdik.”2
ARAŞTIRALIM
“Nihayet (Zekeriya bir gün konuşamayınca) mihraptan kavminin karşısına çıktı da
onlara ‘Sabah ve akşam (Rabb’inizi) tesbih edin!’ diye işaret (vahiy) etti.”
Meryem suresi, 11. ayet.
Yukarıdaki ayet mealinde vahiy, işaret etmek anlamına gelmektedir.
Siz de Kur’an mealinden aşağıda sure ve numaraları verilen ayetlerde vahyin hangi
anlamlarda kullanıldığını araştırınız.
Nahl suresi, 68-69. ayetler; Kasas suresi, 7. ayet; Enbiyâ suresi, 73. ayet.
1 Nahl suresi, 64. ayet.
2 Tâ-Hâ suresi, 2, 3. ayetler.
93
4. ÜNİTE
2. Vahiy Süreci
2.1. Kur’an Öncesi Vahiy Metinleri: Sahifeler ve Kitaplar
Allah, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberlere vahiy göndermiştir. Bu konuyu bir ayette şu şekilde açıklamıştır: “Biz senden önce de
ancak kendilerine vahiy verdiğimiz kişileri peygamber
gönderdik. Şayet bilmiyorsanız bilenlere sorunuz.”1
Kur’an’dan önceki ilahî
kitaplar hakkında neler
biliyorsunuz?
İnsanlar akıllarıyla Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini anlayıp kavrayabilirler. Ancak Allah’a
nasıl ibadet edileceğini, ahiret hayatını, oradaki ödül ve cezanın nasıl olacağını bilemezler. İşte Allah
insanoğlunu rehbersiz bırakmamış, onların bu ihtiyaçlarını karşılamak için peygamberler göndermiştir.
Allah insanlara yol göstermek, onlara iyiyi, güzeli öğretmek, onları uyarmak, emir ve yasaklarını bildirmek için peygamberlerle birlikte ilahî kitaplar göndermiştir. Bu konu bir ayette şöyle açıklanmıştır: “İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri
gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için onlarla
beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi...”2
DEĞERLENDİRELİM
Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, onun torunlarına, İsa’ya, Eyüp’e, Yunus’a,
Harun’a ve Süleyman’a vahyettik. Davut’a da Zebur’u verdik. Bir kısım peygamberleri
sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten
konuştu.
Nisâ suresi, 163-164. ayetler.
Yukarıda verilen ayet meallerini vahiy süreci açısından değerlendiriniz.
Allah’ın kullarına yol göstermek ve aydınlatmak üzere peygamberlerine vahyettiği sözlerin
yazıya geçirilmiş şekline “ilahî kitap” ya da “semavî kitap” denir.
İlahî kitaplar ikiye ayrılır:
• Suhuf (sahifeler)
• Kitaplar
Kur’an’dan önce indirilmiş olan ve birkaç sayfadan oluşan vahiy metinlerine “suhuf” denir.
Vahiy metinlerinin geniş hacimli olanlarına ise “kitap” denilir.
Suhufların hiçbiri günümüze kadar ulaşmamıştır. Bunlar hakkında Kur’an-ı Kerim’de ayrıntılı
bilgi de verilmemiştir.
1 Enbiyâ suresi, 7. ayet.
2 Bakara suresi, 213. ayet.
94
Vahiy Süreci ve Kur’an
KONUŞALIM
“Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar.”
Bakara suresi, 4. ayet.
Yukarıdaki ayette, “...senden önce indirilene...” ifadesiyle ne kastedilmiştir? Sınıfça konuşunuz.
Allah’a inanan her insan peygamberlere ve onlara gönderilen ilahî kitaplara da inanır. Bizler
de bu ilahî kitapların ilk şekline ve Allah tarafından gönderilmiş olduklarına iman ederiz.
KUR’AN ÖNCESİ
VAHİY METİNLERİ
SAHİFELER
KİTAPLAR
Hz. İBRAHİM
(10 Sayfa)
Hz. İDRİS
(30 Sayfa)
Hz. MUSA
(Tevrat)
Hz. DAVUT
Zebur
Hz. ŞİT
(50 Sayfa)
Hz. İSA
(İncil)
Hz. ADEM
(10 Sayfa)
İLKELER ÇIKARALIM
“Yoksa Musa’nın ve ahdine vefa gösteren İbrahim’in sahifelerinde yazılı olanlar
kendisine haber verilmedi mi? Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenemez. İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır ve bu ileride görülecektir. Sonra ona
(çalışmasının) karşılığı tastamam verilecektir. Şüphesiz en son varış Rabb’inedir. Doğrusu güldüren de ağlatan da odur. Öldüren de dirilten de odur.”
Necm suresi, 36-44. ayetler.
Yukarıdaki ayet meallerinden ilkeler çıkarınız.
• Hiçbir çalışma karşılıksız kalmaz.
• .....................................................................................................
• .....................................................................................................
• .....................................................................................................
95
4. ÜNİTE
Tevrat
Tevrat, kanun ve öğreti anlamına gelir. Allah tarafından Hz. Musa’ya indirilmiş ilahî kitaptır. Allah, Kur’an-ı
Kerim’de Tevrat’la ilgili şöyle buyurmuştur: “Biz Tevrat’ı
indirdik. İçinde hidayet ve nur vardır...”1
Tevrat’a, Ahd-i Atik (Eski Ahit) de denir. Dili İbranicedir. Otuz dokuz bölümden oluşur. İlk beş bölümün Hz.
Tevrat’ın yazılı olduğu rulolardan biri
Musa’ya vahyedilen Tevrat olduğu kabul edilir. Diğer bölümlerin önemli bir kısmı İsrailoğulları’nın Hz. Musa’dan sonraki tarihlerini anlatır. Yahudiler tarafından, vahiy olarak Hz. Musa’ya verildiği kabul edilen ilk beş kitap şunlardır: Tekvin, Çıkış, Sayılar,
Levililer ve Tesniye.
Zebur
Zebur, yazılı şey, kitap demektir. Hz. Davut’a indirilen ilahî kitaptır. Allah Kur’an-ı Kerim’de
Zebur’la ilgili şöyle buyurur: “…Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık;
Davut’a da Zebur’u verdik.”2
Zebur, Eski Ahit’in içinde “mezmurlar” (ilahiler) adıyla bilinen 150 bölümden oluşur. Zebur,
manzum (şiir hâlinde) olup dili İbranicedir. Tevrat’tan sonra indirilmiş; Tevrat’ın verdiği bilgileri
pekiştirmiş ve açıklamıştır.
Allah, Hz. Davut’a güzel bir ses vermişti. Hz. Davut Zebur’u okurken insanlar ve hayvanlar
etrafında halka olur, onu dinlerlerdi. Zebur’u Hz. Davut’tan dinleyenler okuyuşuna hayran kalırdı.3
İncil
Müjde ve öğreti anlamına gelen İncil, Allah tarafından Hz. İsa’ya indirilen ilahî kitaptır. Allah,
Kur’an-ı Kerim’de İncil’le ilgili şöyle buyurmuştur: “O peygamberlerin ardından, yanlarındaki
Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryemoğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur olan,
kendinden önceki Tevrat’ı tasdik eden ve Allah’tan korkanlar için bir hidayet rehberi ve bir
öğüt olan İncil’i verdik.”4
Günümüzde İncil, Ahd-i Cedit (Yeni Ahit) adıyla bilinir. İncil 27 bölümden oluşur. Bunların en
önemlileri, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna denilen ilk dört bölümdür.
YORUMLAYALIM
“Biz, Allah’a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah’a teslim olduk. deyin.”
Bakara suresi, 136. ayet.
Yukarıdaki ayet mealini kitaplara iman açısından yorumlayınız.
1 Mâide suresi, 44. ayet.
2 İsrâ suresi, 55. ayet.
3 bk. Sebe’ suresi, 10. ayet; Sâd suresi, 17-20. ayetler.
4 Mâide suresi, 46. ayet.
96
Vahiy Süreci ve Kur’an
2.2. Son Vahiy Kur’an ve Temel Nitelikleri
Kur’an, Arapça bir kelime olup toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamlarına gelir. Allah tarafından gönderilen
ilahî kitapların sonuncusudur. Vahiy yoluyla Hz. Muhammed (s.a.v.)’e indirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in Furkan, Zikir gibi
başka isimleri de vardır.
Hz. Muhammed son peygamberdir.
Ona verilen Kur’an-ı Kerim ise son ilahî
kitaptır. Dolayısıyla kıyamete kadar başka
ilahî kitap gelmeyecektir.
“…(Bu Kur’an) uydurulabilecek bir
söz değildir. Fakat o kendinden öncekileri
tasdik eden her şeyi açıklayan (bir kitaptır).
İman eden toplum için bir rahmet ve bir
hidayettir.”
Yûsuf suresi, 111. ayet.
Yukarıdaki ayet mealinde Kur’an-ı
Kerim’in hangi temel niteliklerine vurgu
yapılmıştır? Açıklayınız.
Kur’an Arapça olarak indirilmiştir. Bu husus Yusuf suresinin 2. ayetinde, “Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’an
olarak indirdik.” buyrulmuştur. Ancak tüm insanlar Arapça bilmedikleri için Kur’an’ın çeşitli dillere çevirileri, meal ve tefsirleri
yapılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’in bir diğer özelliği de evrensel bir kitap olmasıdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim, kendinden önceki tüm ilahî kitapların mesajlarını içerir. Ayrıca bazı ayetlerdeki, “Ey insanlar!..”1,
“Ey akıl sahipleri!..”2 ve “Ey iman eden kullarım!..”3 şeklindeki ifadeler Kur’an-ı Kerim’in çağrısının tüm insanlara yönelik olduğunu göstermektedir.
Kur’an-ı Kerim insanlara yol göstermek ve onları aydınlatmak için gönderilmiştir. Bu durum
bir ayette şöyle dile getirilmiştir: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık
ayetler indiren odur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.”4
BELİRTELİM
“Biz onu, Kur’an olarak insanlara dura dura (ağır ağır) okuyasın diye (ayet ayet,
sure sure) ayırdık; ve onu peyderpey indirdik.”
İsrâ suresi, 106. ayet.
Yukarıdaki ayet mealinde Kur’an’ın peyderpey indirildiği bildirilmiştir.
Siz de aşağıda numaraları verilen ayetlerin meallerini bulunuz. Daha sonra bu
ayetlerde Kur’an’ın hangi özelliklerine vurgu yapıldığını belirtiniz.
Bakara suresi, 185. ayet; Nisâ suresi, 82. ayet; A’râf suresi, 52. ayet; İsrâ suresi, 82.
ayet; Yâsîn suresi, 69-70. ayetler; Hadîd suresi, 9. ayet; Bürûc suresi, 21-22. ayetler.
1 Bakara suresi, 21. ayet.
2 Bakara suresi, 179. ayet.
3 Ankebût suresi, 56. ayet.
4 Hadîd suresi, 9. ayet.
97
4. ÜNİTE
Kur’an-ı Kerim ilk indirildiği günden itibaren, herhangi bir değişikliğe uğramadan günümüze
kadar ulaşan tek ilahî kitaptır. Bu konuda Allah şöyle buyurmaktadır: “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.”1 Ayrıca Kur’an-ı Kerim ilk indirildiği günden itibaren
yazılmış ve ezberlenmiştir.
Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed’e verilmiş bir mucizedir. Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: “De ki: Ant olsun insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, yine de benzerini ortaya koyamazlar.”2
Kur’an-ı Kerim’de inanç esasları, ibadetler, ahlaki öğütler, geçmişte yaşamış peygamberler ve
topluluklarla ilgili bilgiler yer alır.
KONUŞALIM
“Allah’ın kitabında sizden önceki milletlerle ilgili haberler vardır. Aranızda meydana gelecek durumlarla ilgili hükümler vardır. O, hak ile batılı ayırt eden bir ölçüdür. Ondaki her şey gerçektir ve boş bir söz yoktur. Kim onun dışında hidayet ararsa hak yoldan
sapar. O Allah’ın sağlam ipi gibidir. O, hikmetli olan zikirdir. O dosdoğru yoldur. Âlimler
ona doymazlar. Onun çokça tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren harika yönleri tükenmez. Kim onunla amel ederse karşılığını alır. Kim onunla karar
verirse adaletle hükmeder.”
Tirmizî, Sevabu’l-Kur’an, 14.
(Sadeleştirilerek alınmıştır.)
Yukarıdaki metin üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz.
2.3. Kur’an’ın İndiriliş Süreci
Mekke ortamından bunalan Hz. Muhammed gençlik çağından itibaren zaman zaman şehrin dışına
çıkıyor, sessiz ve sakin ortamlarda tefekkür ediyordu. Hz. Muhammed 610 yılının ramazan ayında, bir
pazartesi gecesi, yine Hira Mağarası’na çekilmiş düşüncelere dalmıştı. Gün doğmak üzereydi ki, o
güne kadar hiç görmediği bir varlık Peygamberimize “Oku!” diye seslendi. Peygamberimiz ürperti
ve endişe içerisinde “Ben okuma bilmem!” dedi. Tanımadığı bu varlık ikinci kez “Oku!” dedi. Hz.
Muhammed yine okuma bilmem, dedi. Cebrail üçüncü kez aynı istekte bulununca Peygamberimiz
“Ne okuyayım?” diye sordu. O zaman Cebrail, Alak suresinin ilk beş ayetini ona okudu:
“Oku! Yaratan Rabb’inin adıyla.
O, insanı alak (embriyo)’tan yarattı.
Oku! Senin Rabb’in sonsuz cömertlik sahibidir.
O Rab ki, kalemle yazmayı öğretti.
O, insana bilmediklerini öğretti.”3
1 Hicr suresi, 9. ayet.
2 İsrâ suresi, 88. ayet.
3 Alak suresi, 1-5. ayetler.
98
Vahiy Süreci ve Kur’an
DEĞERLENDİRELİM
İlk inen ayetlerde nelere dikkat çekilmektedir? Arkadaşlarınızla değerlendiriniz.
Kur’an-ı Kerim 610 yılının ramazan
ayında, Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmış ve indiriliş süreci yaklaşık 23 yıl sürmüştür. 8 Haziran 632 yılında Peygamberimizin
vefatından önce Kur’an-ı Kerim’in indirilişi
tamamlanmış ve Kur’an yazıya geçirilmiştir.
TARTIŞALIM
Kur’an-ı Kerim ayet ayet, sure
sure ve ihtiyaca göre değil de topluca
indirilseydi neler olurdu? Tartışınız.
Kur’an-ı Kerim toptan değil ayet ayet, sure sure indirilmiştir. Çünkü bazı ayetler, belli bir
olayın ardından gelip o olayla ilgili açıklama getirmekteydi. Bu durum Kur’an-ı Kerim’in daha iyi
anlaşılmasını ve öğrenilmesini sağlamıştır. Vahyin indiriliş süreci Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade
edilmiştir: “İnkâr edenler: ‘Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?’ dediler. Biz
onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane
okuduk.”1 Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in parça parça indirilmesi onun yazılmasını ve ezberlenmesini
kolaylaştırmıştır.
Mekkeli müşrikler Peygamberimize ve müminlere sürekli eziyet ediyorlardı. Aralıklarla gelen
ayetler Peygamberimizin ve müminlerin gönlünü ferahlatıp kendilerine güç ve cesaret veriyordu.
İnanç, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilere dair konular toplumda yavaş yavaş yerleşiyordu.
Kur’an’ın belirli aralıklarla gelmesi, bu kuralların daha rahat yerleşmesini sağlıyordu.
Peygamberimiz, gelen ayetleri hemen ezberlemiş ve vahiy kâtiplerine yazdırmıştır. Vahiy kâtipleri gelen ayetleri kâğıt,
ceylan derisi, ince beyaz taş gibi o günün
yazı malzemelerinin üzerine yazmışlardır.
Yazılan ayetler özenle korunmuştur.
BİLGİ KUTUSU
Son gelen ayet, “… Bugün sizin
için dininizi olgunlaştırdım. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak
İslam’ı seçtim…”
Mâide suresi, 3. ayet.
DEĞERLENDİRELİM
İçki dört aşamada yasaklanmıştır. 1. Nahl suresi, 67. ayet; 2. Bakara suresi, 219. ayet;
3. Nisâ suresi, 43. ayet; 4. Mâide suresi, 90-91. ayetler.
Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, C 7, s. 437.
Yukarıdaki ayetlerin meallerini inceleyerek yasaklanma aşamalarını indiriliş süreci
açısından değerlendiriniz.
1 Furkân suresi, 32. ayet.
99
4. ÜNİTE
Peygamberimizden sonra Hz. Ebu Bekir devlet başkanı (halife) oldu. Onun döneminde bazı
savaşlarda birçok hafız şehit düştü. Hafızların azalmasından endişelenen Hz. Ömer daha önce elde
yazılı bulunan malzemelerin bir araya getirilip kitap hâline dönüştürülmesini teklif etti. Vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sabit başkanlığında bir komisyon kuruldu. Bu komisyonun titiz çalışmaları sonucunda ayetlerin yazılı olduğu malzemeler toplandı, yeniden kâğıtlara yazıldı ve kitap hâline dönüştürüldü. “Mushaf” adı verilen ilk Kur’an nüshası oluşturularak Hz. Ebu Bekir’e teslim edildi.
Üçüncü halife Hz. Osman zamanında yeni bir komisyon kurularak eldeki asıl nüshadan yedi adet
yazılıp çoğaltıldı. Çoğaltılan bu nüshalar Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları bölgelere gönderildi.
Zamanla beliren ihtiyaçlara göre Kur’an-ı Kerim bu nüshalardan çoğaltılıp dünyaya yayıldı.
KUR’AN’IN GÜNÜMÜZE ULAŞANA KADAR GEÇİRDİĞİ SÜREÇ
ALLAH
Vahiy
Cebrail
(Vahiy meleği)
Hz. Muhammed
Bu dönemde Kur’an, bazı sahabeler tarafından ezberlenmiş
ve vahiy kâtiplerince, papirüs, yassı kemikler, düz taşlar, seramik
parçaları, hurma yaprakları gibi nesneler üzerine yazılmıştır.
Hz. Ebu Bekir
Bu dönemde, Hz. Ömer’in teşvikiyle Kur’an, Zeyd b. Sabit
başkanlığında bir grup sahabe tarafından kitap hâline getirilmiştir.
Hz. Osman
Bu dönemde İslam coğrafyasının genişlemesiyle Kur’an çoğaltılarak çeşitli merkezlere gönderilmiştir.
3. Kur’an’la İlgili Kavramlar
Kur’an-ı Kerim’i daha rahat ve kolay kavrayabilmek için onun iç düzenini iyi anlamak, ayet,
sure, cüz ve hizp kavramlarını bilmek gerekir.
Ayet, sözlükte alamet, işaret ve delil demektir. Terim olarak, Kur’an-ı Kerim’in surelerini
oluşturan kısa veya uzun vahiy ifadelerinden her birine “ayet” denir. Kur’an’da 6000’den fazla ayet
vardır. En uzun ayet Bakara suresinin 282. ayeti olup bir sayfadan ibarettir. Bunun yanında “Yâsin”
gibi bir kelimeden oluşan kısa ayetler de vardır.
Ayetler, “durak” adı verilen ve üzerinde ayet numaralarının yazılı olduğu işaretlerle birbirinden ayrılır. Bu işaretler okumada ve ayetlerin yerini bulmada kolaylık sağlar.
Sureler içerisinde ayetlerin sıralamasını Cebrail, Peygamberimize bildirmiştir. O da bir ayet
indiğinde, bu ayetin hangi surede, nereye yazılması gerektiğini vahiy kâtiplerine söylemiştir.
100
Vahiy Süreci ve Kur’an
BİLGİ KUTUSU
Ayetlerin sayısı hakkında âlimler arasında farklı görüşler bulunmaktadır. Bu tamamen
teknik bir mesele olup hangi cümlenin ayet sayılıp sayılmadığıyla ilgilidir. Peygamberimiz
Kur’an okurken farklı zamanlarda farklı yerlerde durup nefes aldığından bazı âlimlerin iki
üç ayet saydığı cümleleri bazıları bir ayet saymışlardır. Bu durum Kur’an’ın muhtevasında
bir azalma ve artışın olduğunu göstermez.
BULALIM
Bakara suresinin, 255. ayetinde Allah’ın birliği (tevhit inancı) ve onun sıfatları
anlatılır. Bu sıfatları Kur’an mealinden bulup sıralayalım.
•
•
•
•
Ondan başka ilah yoktur.
..............................................................
..............................................................
..............................................................
Kur’an’ın ayetlerden oluşan her bir bölümüne “sure” denir. Kur’an’da 114 sure vardır. Tevbe
suresi hariç bütün sureler “besmele” ile başlar. En uzun sure 286 ayetten oluşan Bakara, en kısa sure
ise 3 ayetten oluşan Kevser suresidir. Kur’an’daki dizilişine göre ilk sure Fâtiha; son sure ise Nâs
suresidir.
Sureler “Mekkî” ve “Medenî” olarak adlandırılır. Mekke döneminde gelen surelere “Mekkî sureler”, Medine döneminde gelen surelere de
“Medenî sureler” denir. Mekkî surelerde genelde
inanç ve ahlak konuları, Medenî surelerde ise ağırlıklı olarak ibadet ve sosyal ilişkileri içeren muamelat konuları yer alır.
Bismillâhirrahmânirrahîm
(Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla)
Kur’an-ı Kerim şu anki diziliş şekline göre
indirilmemiştir. Fakat Cebrail, getirdiği her surenin nereye konulacağını Peygamberimize bildirmiştir.
Surelerin her birinin kendine özgü isimleri vardır. Sureler, isimlerini ya içindeki bir kelimeden
ya bir konudan ya da içinde adı geçen bir peygamber veya bir toplumdan almıştır. Örneğin, Yusuf
suresi adını, surede hayat hikâyesi anlatılan Yusuf Peygamber’den, Fil suresi de ismini surede geçen
“fil” kelimesinden almıştır.
101
4. ÜNİTE
ARAŞTIRALIM
Aşağıdaki surelerin isimleri neye göre belirlenmiştir? Araştırınız.
Nahl: Adını, içinde geçen nahl (bal arısı) kelimesinden almıştır.
Kureyş suresi: …..................................................................................
Kalem suresi: …...................................................................................
Muhammed suresi: …..........................................................................
Necm suresi: …....................................................................................
Kadir suresi: ….....................................................................................
Bir surenin birden fazla ismi olabilir. Örneğin; Fâtiha suresine, Şifa, Dua ve “kitabın aslı, esası” anlamında “Ümmü’l-Kitab” gibi isimler de verilmiştir. Mü’min suresine “Gâfir”, Tebbet suresine
ise “Leheb” ve “Mesed” adları da verilmiştir. Surelerin isimlerini bilmek Kur’an’dan herhangi bir
ayeti ve konuyu bulmamızı kolaylaştırır.
BELİRTELİM
Enbiyâ suresi, 30. ayet; Neml suresi, 88. ayet;
Zâriyât suresi, 47. ayet; Târık suresi, 11. ayet; Zümer
suresi, 6. ayet; Fâtır suresi, 27-28. ayetler.
Bu ayetlerin yerini Kur’an-ı Kerim mealinden
bulup hangi konularla ilgili olduklarını belirtiniz.
Kur’an’ın her 20 sayfasına
bir “cüz” denir. Kur’an’da toplam
30 cüz vardır. Her cüzün başında
cüz başlangıcını gösteren işaretler
bulunur. “cüz gülü” denilen bu
işaretlerin içinde o cüzün sıra numarası yer alır. Kur’an’ın cüzlere
ayrılması, onun ezberlenmesinde ve
okunmasında kolaylık sağlar.
NOT EDELİM
Kur’an-ı Kerim’in sonunda Kur’an
metninden olmayan hatim duası yer alır. Ayrıca
meallerin sonunda sure isimlerini gösteren
tablolar ve konu indeksi bulunmaktadır.
102
Vahiy Süreci ve Kur’an
Kaçıncı cüz olduğunu
gösteren yazı
Cüz
işareti
Mü’minûn Suresi
Surenin adı,
indiği yer ve
ayet sayısını
bildiren
bölüm
Sure başında besmele
1. Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir.
2. Onlar, namazlarında huşû içindedirler.
3. Onlar, boş ve yararsız şeylerden yüz
çevirirler.
4. Onlar, zekâtı verirler.
5. Ve onlar, iffetlerini korurlar.
Ayetler
arasını
ayıran durak
işareti
6. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu
hariç (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış
değillerdir.
7. Şu hâlde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.
(İki durak
arası) Bir
ayet
8. Yine onlar (o müminler) ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.
9. Ve onlar, namazlarına devam ederler.
Ayetlerin
mealleri
10. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır.
11. (Evet) Firdevs’e vâris olan bu kimse-
Kur’an okurken durulabilecek yerleri gösteren
işaretler
ler, orada ebedî kalıcıdırlar.
Kur’an’da her beş sayfada bir “hizp” denilen işaret yer alır. Yine Kur’an’da bazı ayetler okunduğu zaman okuyan ve dinleyenlerin secde etmesi gerekir. Bu secdeye “tilavet secdesi” denir. Tilavet
secdesi gerektiren ayetleri belirtmek amacıyla ilgili ayetin hizasında secde işareti bulunmaktadır.
Kur’an’ın okunması (kıraati) ile ilgili kavramlar: Allah Kur’an okumamızı emretmiştir. Dolayısıyla Kur’an okumak ibadettir. Kur’an okurken uyulması gereken bazı kurallar vardır. Allah bir
ayette, “…Kur’an’ı ağır ağır, tane tane (tertil üzere) oku!”1 buyurarak Kur’an-ı Kerim’i tecvit
kurallarına, usul ve adabına uygun okumamızı öğütlemiştir.
Tecvit, sözlükte bir şeyi süslemek, güzel yapmak demektir. Kavram olarak Kur’an-ı Kerim’i
doğru ve güzel bir şekilde okumak için uyulması gereken kurallardır. Peygamberimiz Kur’an’ı güzel
bir şekilde okumayı teşvik etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Kur’an’da mahir olan (güzel ezberleyip
güzel okuyan), sefere denilen değerli ve itaatkâr meleklerle beraber olacaktır…”2
Tertil, Kur’an’ı açık açık, tane tane, harfleri ve kelimeleri birbirinden ayıracak tarzda düşünerek, anlayarak okumaktır. Tecvit daha çok kelime ve lafızlara dikkat ederek okuma anlamına gelir.
Tertil ise tecvit kurallarına dikkat etmekle beraber Kur’an’ın, manasına dikkat ederek ve düşünerek
okumaktır. Öyleyse Kur’an’ı hem güzel bir şekilde okumalı hem de anlamaya çalışmalıyız.3
1 Müzzemmil suresi, 4. ayet.
2 Buharî, Tevhid, 52.
3 İsmail Karaçam, Kur’an-ı Kerim’in Faziletleri ve Okuma Kaideleri, s. 178.
103
4. ÜNİTE
PAYLAŞALIM
Güzel bir sesle okunan Kur’an’ı dinlediğiniz zaman neler hissedersiniz? Duygularınızı
arkadaşlarınızla paylaşınız.
Kur’an-ı Kerim’den güzel, makamlı (ahenkli) ve yüksek sesle okunan beş on ayetlik bölüme
“aşir” denir. Aşir, genellikle bir topluluk önünde veya cemaatle kılınan namazlardan sonra okunur.
Mukabele, sözlükte karşılıklı okuma anlamına gelir. Mukabele,
vahiy gelmeye devam ederken Hz.
Muhammed ve Cebrail’in her yılın
ramazan ayında o güne kadar gelen
Kur’an ayetlerini karşılıklı okumalarına denir.
Müslümanlar özellikle ramazan ayında bir araya gelerek
mukabele geleneğini devam ettirmektedirler. Mukabelede Kur’an
okumasını iyi bilen birisi okur, diMukabele
ğerleri de onu takip ederler. Mukabele, Kur’an’ı düzgün okuyamayanların okumalarını geliştirmesi
ve hatalarını düzeltmesi bakımından önemlidir. Ayrıca mukabele sayesinde insanlar bir araya gelerek
tanışıp kaynaşırlar.
DEĞERLENDİRELİM
“Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.”
A’râf suresi, 204. ayet.
Yukarıdaki ayeti, Kur’an’ın okunması ve dinlenilmesinde dikkat edilmesi gereken
hususlar açısından değerlendiriniz.
Hatim, sözlükte sona ermek, sonlandırmak ve bitirmek demektir. Terim olarak Kur’an-ı Kerim’i
ezbere ya da yüzünden, baştan sona kadar okumak veya dinlemektir. Yapılan hatimler Kur’an’ın
düzgün ve hatasız okunabilmesine katkı sağlar.
Hafızlık, Kur’an-ı Kerim’i bütünüyle ezberlemeye hafızlık denir. Kur’an’ı baştan sona ezberleyen kişiye de hafız denir.
Hz. Muhammed Kur’an’ın sonraki nesillere noksansız ulaştırılmasını sağlamak amacıyla onu
yazdırmanın yanında ezberlenmesini de teşvik etmiştir. Namaz gibi bazı ibadetleri yapabilmek için
Kur’an’dan yeterli miktarda ezbere bilmek gerekir.
104
Vahiy Süreci ve Kur’an
Kur’an-ı Kerim, bütün insanlığa hitap eden ilahî bir
kitaptır. Her Müslüman’ın Kur’an-ı Kerim’deki emir ve yasakları öğrenme yükümlülüğü vardır. Ancak Kur’an’ın dili
“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı
Arapçadır. Bütün insanların, Arapçayı öğrenmeleri mümkün
öğrenen ve öğreteninizdir.”
değildir. Bu nedenle dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan
Buharî, Fezâilü’l-Kur’an, 21.
ve farklı diller konuşan Müslümanlar, Kur’an’ı anlamak
için onu kendi dillerine çevirme ihtiyacı hissetmiştir. Sonuçta Kur’an-ı Kerim’in, Türkçe, Farsça, Urduca, İngilizce,
Japonca gibi pek çok dilde meali yapılmıştır. Meal, ayetlerin
daha geniş, kapsamlı ve anlaşılır şekilde başka bir dile aktarılmasıdır. Kur’an mealleri arasında bazı
farklılıklar olabilir. Çünkü meali yapan kişi kendi yorumlarını da katar.
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Kur’an’ın günümüze kadar ulaşan en eski Türkçe tercümesi, hicri IV. yüzyıla ait
olduğu belirlenen metindir. Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde saklanmaktadır.
Muhammed Hamidullah, Kur’an Tarihi, s. 129.
İNCELEYELİM
Aşağıda Nahl suresi, 44. ayetin üç farklı meali verilmiştir. İnceleyiniz.
“Apaçık mucizeler ve
kitaplarla (gönderildiler).
İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve
düşünüp anlasınlar diye
sana da bu Kur’an’ı indirdik.”
Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Meali
“(Onlar size, kendilerini) apaçık
delillerle ve hikmet dolu ilahî kitaplarla (Desteklediğimiz peygamberlerin
ölümlü adamlardan başka kimseler olmadığını söyleyeceklerdir.) Ve biz sana
da bu uyarıcı kitabı indirdik ki, insanlara, başından beri indirilegelen mesajın aslını olanca açıklığıyla ulaştırasın
ve onlar da böylece belki düşünürler.”
Muhammed Esed, Kur’an Mesajı.
“Açık
kanıtları
ve kitapları. Sana da
o Zikr’i indirdik ki,
kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp
öğüt alsınlar.”
Süleyman Ateş,
Kur’an-ı Kerim Meali.
Tefsir, sözlükte açıklamak ve yorumlamak gibi anlamlara gelir. Tefsir, Kur’an ayetlerini indikleri zamanı, mekânı ve ayetin indiriliş sebebini de göz önünde bulundurarak açıklamak ve yorumlamaktır. Kur’an-ı Kerim’i açıklayan ve yorumlayan kişiye “müfessir” denir.
105
4. ÜNİTE
Kur’an-ı
Kerim’i
bütün yönleriyle anlamak için onun orijinal dili
Arapçayı bilmek tek başına
yeterli olmadığı gibi onun
başka bir dile çevrilmesi de
yeterli değildir. Kur’an’ı
anlamak ve kavramak için
ayetlerin hangi ortamda
indiğini bilmek önemlidir.
Bu nedenle tefsir, ayetlerin
iniş (nüzul) sebeplerini belirtir ve ayetleri çeşitli yönleriyle açıklar.
BELİRTELİM
Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur’an’ın:
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın:
Ya açar Nazm-ı Celîl’in, bakarız yaprağına;
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!
Bu havâlidekiler pek yaya kalmış dince;
Öyle Kur’an okuyorlar ki: Sanırsın Çince!
Mehmet Âkif ERSOY, Safahat, s. 156.
Yukarıdaki şiirde Kur’an-ı Kerim’in okunması
ve anlaşılmasıyla ilgili hangi ilkelere işaret edilmiştir?
Belirtiniz.
Her geçen gün insanların zihnini meşgul eden yeni problemler ortaya çıkmaktadır. Tefsirin amaçlarından biri de ayetlerden evrensel ilkeler çıkararak yaşanan çağa ışık tutacak yeni bakış açıları geliştirmektir. Çünkü Kur’an evrenseldir. Bu nedenle her çağ ve zamanda yeni tefsirlere ihtiyaç vardır.
YAZALIM
Fâtiha suresinin mealini ve tefsirini Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an Yolu Tefsiri’nden
okuyunuz. Anladıklarınızı yazınız.
İlk Türkçe tefsirler, Arapça ya da Farsçadan
tercüme edilerek yazılmıştır. Daha sonra Türkçe birçok tefsir yazılmıştır. Elmalılı Muhammed Hamdi
Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsiri son dönemde yazılan Türkçe tefsirlerden biridir.
TARTIŞALIM
Kur’an’ın tefsirine neden
ihtiyaç duyulmuştur? Sınıfça
tartışınız.
4. Kur’an’ın Ana Konuları
Kur’an-ı Kerim evreni ve içindekileri yaratan Yüce
Allah ile bu varlıklar arasındaki ilişkileri açıklayan bir kitaptır. Ayrıca Kur’an’da, yaratılmışların birbirilerine karşı
görevleri, hak ve sorumlulukları da açıklanır.
Kur’an’da hangi konular
yer almış olabilir?
Düşününüz.
Ku’an’ın başlıca konuları iman, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilerdir. İman, Peygamberimizin
Allah tarafından getirdiği ilkeleri tasdik etmek ve bunların doğru olduğuna gönülden inanmaktır.
Allah Kur’an’da öncelikle imana vurgu yapmıştır. İnsanları eşi, benzeri ve ortağı olmayan tek bir
ilaha inanmaya çağırmıştır. İslam inancının temelini oluşturan bu tevhit inancı İhlâs suresinde şöyle
ifade edilmiştir: “De ki: O, Allah bir tektir (eşi, benzeri ve zıddı yoktur). Allah Sameddir (Her
106
Vahiy Süreci ve Kur’an
şey ona muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir.) O doğurmamıştır, doğmamıştır. Hiçbir şey
onun dengi (benzeri) değildir.”1
Kur’an-ı Kerim’de İslam dininin temelini oluşturan inanç esasları bir ayette şöyle dile getirilmiştir: “Peygamber, Rabb’i tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman
ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. ‘Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında fark gözetmeyiz. İşittik, itaat ettik. Ey Rabb’imiz, affına sığındık! Dönüş sanadır.’ dediler.”2
Kur’an’da, Allah’ın varlığı, birliği ve ortağının olmadığı belirtilmiş, onun sıfatları ve isimleri
hakkında da bilgiler verilmiştir. Örneğin, Haşr suresinin 22 ve 23. ayetlerinde şu ifadeler yer almıştır:
“O öyle bir Allah’tır ki, ondan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O esirgeyendir, bağışlayandır. O öyle Allah’tır ki kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O mülkün
sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selamet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır…”
Allah, insanların çevresindeki varlıklara bakmalarını ve bunların bir yaratıcısının olduğunu düşünüp
BULALIM
iman etmelerini istemiştir. Bununla ilgili bir ayette
Kur’an’dan Allah’a imanla
şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz göklerin ve yerin yarailgili bir ayet meali bularak
tılmasında, gece ile gündüzün peş peşe gelmesinde,
yazınız.
insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde
yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü hâldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen
bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah’ın varlığı ve birliğini ispatlayan)
birçok delil vardır.”3
1 İhlâs suresi, 1-4. ayetler.
2 Bakara suresi, 285. ayet.
3 Bakara suresi, 164. ayet.
107
4. ÜNİTE
İNCELEYELİM
“Elif. Lâm. Mîm. O kitap (Kur’an); onda asla
şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve
arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda
harcarlar. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa
erenler de ancak onlardır.”
Bakara suresi, 1-5. ayetler.
Rahman (ve) Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.
Hamt (övme ve saygı), âlemlerin Rabb’i
Allah’a mahsustur.
O, Rahmandır ve Rahîmdir.
Ceza gününün sahibidir.
(Rabb’imiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve
yalnız senden yardım dileriz.
Bize doğru yolu göster.
Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun
kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve
sapmışların yolunu değil!
Fâtiha suresi, 1-7. ayetler.
Bu ayetlerde Kur’an’ın hangi temel konularına vurgu yapılmıştır? İnceleyiniz.
Kur’an-ı Kerim’de inanç esaslarından sonra yer verilen ikinci önemli konu ibadettir. İbadet
insanın Allah’a sevgi, saygı ve itaatini göstermek, onun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya
koyduğu belirli tutum ve davranışlardır. İnsanın yaratılış gayesinin de ibadet etmek olduğu bir ayette şöyle ifade edilmiştir: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”1
Başka bir ayette ise, “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.”2 buyrularak
Allah’a ibadet etmemiz gerektiği vurgulanmıştır.
1 Zâriyât suresi, 56. ayet.
2 Fâtiha suresi, 5. ayet.
108
Vahiy Süreci ve Kur’an
İbadetler Allah ile insan arasındaki bağı korur; insanın Allah’a olan saygı ve sevgisini canlı
tutarak onu kötülüklerden uzaklaştırır. Bu nedenle ibadetlerin sadece Allah rızası için yapılması gerektiği bir ayette şöyle dile getirilmiştir: “De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve
ölümüm hepsi âlemlerin Rabb’i Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu
ve ben Müslümanların ilkiyim.”1
Kur’an-ı Kerim’deki başlıca konu-
KONUŞALIM
lardan biri de ahlaktır. Kur’an, insanlara
“Güzel söz ve bağışlama, arkasından
incitme gelen sadakadan daha iyidir…”
karşı sorumluluğumuzun güzel ahlaklı davranmak olduğunu bildirir.
Bakara suresi, 263. ayet.
Yüce Allah kendimiz ve toplum için
Yukarıdaki ayette hangi ahlaki değer
üzerinde durulmaktadır? Arkadaşlarınızla
konuşunuz.
faydalı işler yapmamızı ister. Hoşgörü,
merhamet, dürüstlük, adalet, sabır, alçak
gönüllülük, kanaat gibi ahlaki davranışları
öğütler. Bir ayette şöyle buyrulur: “Sen af
yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.”2 Allah; haksızlık, adaletsizlik, kibirli davranmak, sözünde durmamak, aldatmak, kin ve nefret gibi her türlü kötülüğü de yasaklar.
Kur’an-ı Kerim’de yer alan temel konulardan biri de sosyal ilişkileri (muamelat) düzenleyen
ilkelerdir. Bu ilkeler, bireyin bireyle, bireyin toplumla veya toplumların birbiriyle olan ilişkilerini
düzenler. Bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayet vardır. Bu ayetlerden birinde şöyle buyrulmaktadır: “Yetim malına, ergenlik çağına erişene kadar en iyi şekilde yaklaşın; ölçüyü ve
tartıyı doğru yapın…”3
Kur’an’da aile içi ilişkiler, alışveriş ve borçlanma gibi konular da yer alır. Örneğin, Kur’an’ın
en uzun ayeti olan Bakara suresinin 282. ayetinde, verilen borçların yazılması öğütlenmiştir.
İLKELER ÇIKARALIM
İsrâ suresinin 22-37. ayetlerini inceleyerek iman, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilerle
ilgili ilkeler çıkarınız.
•
Sadece Allah’a ibadet edilir.
•
..........................................................................................
•
..........................................................................................
•
..........................................................................................
1 En’âm suresi, 162, 163. ayetler.
2 A’râf suresi, 199. ayet.
3 En’âm suresi, 152. ayet.
109
4. ÜNİTE
LİSTELEYELİM
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya,
yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin
altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi
sevmez.”
Nisâ suresi, 36. ayet.
Yukarıdaki ayet mealinde Kur’an’ın hangi konuları yer almaktadır? Listeleyiniz.
•
•
•
•
Alçak gönüllü olmak (ahlak)
..........................................................................................
..........................................................................................
..........................................................................................
Kur’an-ı Kerim’in temel konularından biri de insanlar arası ilişkilerde adaletin sağlanmasıdır.
Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki, Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder...”1 Ayrıca, çeşitli ayetlerde
insanların, birbirilerinin temel hak ve özgürlüklerine saygılı olmaları istenmiştir.
TARTIŞALIM
“Ey inananlar! Kendinizin,
ana-babalarınızın ya da çok yakın
akrabalarınızın aleyhine olsa bile,
Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olunuz. İster zengin olsun
ister fakir olsunlar Allah onlara
(sizden) daha yakındır. Adaletten
sapmak için hislerinize (arzularınıza) uymayınız. (Sözü) eğer büker ya
da şahitlik etmekten kaçınırsanız
(şunu çok iyi bilin ki) Allah bütün
yaptıklarınızdan haberdardır.”
Nisâ suresi, 135. ayet.
Yukarıdaki ayet mealini adalet
ilkesinin önemi açısından tartışınız.
1 Nisâ suresi, 58. ayet.
110
Vahiy Süreci ve Kur’an
5. Kur’an’ın Eğitici Özellikleri
Kur’an, insanları aydınlatır, onlara inanç, ibadet ve ahlak konularında bilgiler sunar. İnsanın
Allah’a ve diğer varlıklara karşı sorumluluklarını hatırlatır. Ayrıca Kur’an’da varlıklar üzerinde düşünmemiz ve onların yaratılış gayesini anlamamız istenmiştir.
5.1. Kur’an İyiye Yönlendirir ve Kötülükten Sakındırır
Allah Kur’an-ı Kerim’de iyilik yapmayı,
güzel davranışlar sergilemeyi, yardımlaşmayı ve
dayanışmayı öğütlemektedir. Ayrıca kötülüklerden
sakınmamızı istemektedir. Allah iyilik yapanları
ödüllendireceğini, kötülük yapanları ise cezalandıracağını bildirmektedir. Bir ayette bu konuyla
ilgili şöyle buyurmaktadır: “Kim bir kötülük işlerse onun kadar ceza görür. Erkek ve kadından
her kim mümin olarak salih amel işlerse işte
onlar Cennet’e girerler, orada hesapsız olarak
rızıklandırılırlar.”1
“Şüphesiz ki bu Kur’an en
doğru yola iletir; iyi davranışlarda
bulunan müminlere, kendileri için
büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. Ahirete inanmayanlara gelince onlar için de acı verici bir azap
hazırlamışızdır.”
İsrâ suresi, 9-10. ayetler.
Yukarıdaki ayet meallerinde
verilmek istenen mesaj nedir?
Allah Kur’an’da kardeşlik, dostluk, doğruluk, cömertlik, merhamet, hayâ gibi erdemli
davranışları öğütlemiştir. İnsanları sürekli hayır işlemeye teşvik etmiştir. Allah başkalarının haklarına saygılı olmayı, onları üzecek davranışlardan kaçınmayı emretmiştir. İnsanların birbirilerine zarar vermesi ve haksızlık yapmasını yasaklamıştır. Allah, iyilik konusunda yardımlaşmayı
teşvik etmiş, bir ayette şöyle buyurmuştur: “… İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınmak
üzere yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın…”2
Yüce Allah yapılan iyiliklerin kötülükleri gidereceğini bildirerek insanları iyilik yapmaya yöneltmiş, Hûd suresinin 114. ayetinde şöyle buyurmuştur: “Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk
saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.”
KONUŞALIM
“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri,
fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”
Nahl suresi, 90. ayet.
Yukarıdaki ayetin ana fikri üzerinde konuşunuz.
1 Mü’min suresi, 40. ayet.
2 Mâide suresi, 2. ayet.
111
4. ÜNİTE
5.2. Kur’an Kâmil İnsan Modeli Sunar
Yaratılış gayesine uygun yaşayan, güzel ahlaklı
ve erdemli insana kâmil (olgun) insan denir. Kâmil insan
Allah’ın emir ve yasaklarına uyar, Peygamberimizin davranışlarını ve sözlerini kendine örnek alır.
Kâmil insan
kavramından ne
anlıyorsunuz?
Allah insanı mükemmel bir şekilde yaratmış, onu üstün özelliklerle donatmıştır. Nitekim Tîn
suresinin 4. ayetinde şöyle buyurmuştur: “Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.”
Allah mükemmel olarak yarattığı insanın erdemli bir hayat sürmesini ister. Bunun için öncelikle
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in yüce bir ahlak üzere olduğunu bildirir ve inananların onu örnek
almasını öğütler. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: “Ant olsun ki Allah’ın Resulünde sizin için
güzel bir örnek vardır…”1 Hz. Muhammed’in hayatını örnek alan kişi kâmil insan olur.
Kâmil insan Allah’a karşı sorumluluklarını bilir, insanlara ve diğer varlıklara iyi davranır.
Allah’a inanır ve ona ibadet eder. Sadece ondan yardım ister. Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a
şükreder. Allah’ın emir ve yasaklarına titizlilikle uymaya çalışır.
Kâmil insan, anne babasına iyi davranır. İnsanlara iyilik yapar ve onları hor görmez. Çevresine karşı duyarlıdır. Bütün canlılara karşı merhametlidir. Kötülükler karşısında hemen öfkelenmez,
sabırla onların üstesinden gelmeye çalışır.2
Kâmil insan aynı zamanda takva sahibi kimsedir. Allah’a karşı gelmekten ve günah işlemekten
sakınır. İyi ve yararlı işler (amel-i salih) yapar. Böyle insanları Allah sever ve ödüllendirir. Kur’an’da
bu durum şöyle ifade edilmiştir: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.”3
LİSTELEYELİM
“Rahman’ın kulları, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler
onlara laf attığında ‘Selam!’ der (geçerler). Geceleri Rablerine secde ederek ve kıyama
durarak geçirirler.”
“(Onlar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir
yol tutarlar. Yine onlar, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah’ın haram
kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler…”
“(Onlar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile
geçip giderler. Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında, ayetleri duymazlıktan ve
görmezlikten gelmezler. Onlar, ‘Rabb’imiz! Bize göz aydınlığı eşler ve nesiller bağışla.
Bizi takva sahiplerine önder kıl!’ derler.”
Furkân suresi, 63, 64, 67, 68, 72, 73 ve 74. ayetler.
Yukarıdaki ayet meallerine göre olgun insanın özelliklerini listeleyiniz.
• İsraftan kaçınırlar.
• ..........................................................................................
• ..........................................................................................
• ..........................................................................................
1 Ahzâb suresi, 21. ayet.
2 bk. Lokman suresi, 12-19. ayetler.
3 Âl-i İmrân suresi, 134. ayet.
112
Vahiy Süreci ve Kur’an
Olgun insanlar bilerek kötülük yapmazlar. Yaptıkları hatalarda da ısrar etmezler, tövbe edip
özür dilerler. Bu durum bir ayette şöyle dile getirilmiştir: “Onlar, bir kötülük yaptıklarında ya
da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tövbe ederler.
Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde,
bile bile ısrar etmezler.”1
Allah Kur’an-ı Kerim’de yaşanmış olayları ve peygamberleri örnek vererek iyilik yapmayı
öğütlemiş ve kötülüklerden sakındırmıştır. Örneğin; Hz. İbrahim’i anlatarak cömert, Hz. Yusuf’u
anlatarak iffetli ve Hz. Eyüp’ü anlatarak sabırlı olmamızı istemiştir. Nemrud ve Firavun gibi insanlardan söz ederek zulüm ve haksızlıktan kaçınmamızı emretmiştir. Böylece kâmil insan olabilmemiz
için yapmamız gerekenleri bildirmiştir.
5.3. Kur’an Aklı Kullanmayı ve Öğrenmeyi Öğütler
Allah’ın yarattığı en üstün ve en değerli
varlık insandır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en
önemli özelliği aklı ve düşünebilme yeteneğidir. İnsan, aklı sayesinde düşünür, olaylar arasında neden
sonuç ilişkisi kurar, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt eder.
“… De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak
akıl sahipleri öğüt alırlar.”
Zümer suresi, 9. ayet.
Yüce Allah pek çok ayette “Düşünmüyor musunuz?”, “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” buyurarak insanları düşünmeye teşvik etmiştir. Bu ayetlerden birinde şöyle buyurmuştur: “Kitabı çokça okuduğunuz hâlde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?”2 Ayrıca Kur’an’ın bazı ayetlerinde insanlara “Ey akıl sahipleri” diye seslenilmesi
onları aklını kullanmaya teşvik etmek içindir.
Kur’an’da, aklını kullanmayıp düşünmeyenler kınanarak şöyle buyrulmuştur: “Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen (aklını kullanmayan) sağırlar ve dilsizlerdir.”3
Bir başka ayette ise aklını kullanmayanların düştükleri kötü durum karşısındaki pişmanlıkları şöyle
dile getirilmiştir: “Şayet kulak vermiş (dinlemiş) veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu
alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!...”4
Allah, varlıklar üzerinde düşünmemizi ve varlıkların bir yaratıcısının olduğunu anlayıp ibret
almamızı öğütleyerek şöyle buyurur: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.”5
Allah Kur’an’da, önceki peygamberler ve geçmişte yaşamış toplumların hayatlarından bahseder. Bu olaylar üzerinde düşünerek ibret almamızı ister: “Gerçekten Peygamberlerin kıssalarında,
akıl sahipleri için büyük bir ibret vardır...”6
1 Âl-i İmrân suresi, 135. ayet.
2 Bakara suresi, 44. ayet.
3 Enfâl suresi, 22. ayet.
4 Mülk suresi, 10. ayet.
5 Âl-i İmrân suresi, 190. ayet.
6 Yûsuf suresi, 111. ayet.
113
4. ÜNİTE
Allah Kur’an’da varlıkların oluşu-
NOT EDELİM
muyla ilgili bilgiler sunar ve onlar üzerinde
İslam’a göre bilginin kaynağı üçtür:
düşünmemizi ister. Örneğin; insanın yara-
•
•
•
tılışından, gök cisimlerinin hareketlerinden
Duyu Organları
Akıl
Vahiy
bahseder; bunlar üzerinde düşünüp sonuçlar
çıkarmamızı öğütler.
Kur’an’da insan, aklını kullanmaya ve öğrenmeye teşvik edilmiş, bilmeden, araştırmadan bir
şeye körü körüne bağlanma kınanmıştır. Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: “Onlara (müşriklere): Allah’ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, ‘Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.’ dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdirememiş, doğruyu da bulamamış
olsalar da mı onlara uyacaklar?” 1
Allah, insana birtakım sorumluluklar yüklemiştir. İnsan sorumluluklarını aklı sayesinde yerine
getirebilir. Akıl insanı gerçek anlamda özgür kılar. İnsan aklı sayesinde düşünür ve hayatına yön verir.
BULALIM
Aklı kullanma ve düşünmeyle ilgili üç ayet meali bulunuz ve bunları arkadaşlarınızla
paylaşınız.
6. Kur’an’ın Kültürümüzdeki Yeri
Kültür, bireylerin tarih boyunca ortaya koydukları
maddi ve manevi değerlerin bütününe denir. Bilgi, inanç,
dil, tarih, sanat eserleri, örf ve âdetler ile alışkanlıklar kültürü oluşturan önemli değerlerdendir. Bu nedenle her toplum; kültür, sanat ve düşünce alanında özgün eserler üret-
Kültür kavramı
size neleri
çağrıştırıyor?
Düşününüz.
meye ve o toplumu oluşturan değerleri korumaya çalışır.
Türklerin Müslüman olmasıyla birlikte Kur’an-ı Kerim kültürümüzün en önemli kaynağı olmuştur. Kur’an’ın ilke ve öğütleri inanç, ibadet, ahlak ve sosyal ilişkilerimizi şekillendirmiştir. Bu
durum bilim, sanat, edebiyat, mimari ve estetik anlayışımıza yansımıştır. Ayrıca merasimlerimiz ve
gündelik konuşmalarımızın hemen hepsinde Kur’an’ın kültürümüzdeki etkileri görülmektedir.
İslam’ın ibadet esaslarının kültürümüze önemli katkıları olmuştur. Orucun ve ramazan ayının
kültürümüzde ayrı bir yeri vardır. Örneğin, ramazan ayında yapılan yardımlar, kurulan iftar sofraları
İslam dininin öğütlerindendir. Ayrıca ayet ve hadislerin ışıklı bir şekilde yansıtılmasıyla oluşturulan
mahyaların kültürümüzde önemli bir yeri vardır.
1 Bakara suresi, 170. ayet.
114
Vahiy Süreci ve Kur’an
Kur’an’da yardımlaşma emredilmiştir.Yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur: “Sevdiğiniz
şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça iyiliğe ulaşamazsınız. Her ne harcarsanız, Allah onu
hakkıyla bilir.”1 Bu nedenle tarih boyunca kültürümüzde birçok sosyal yardımlaşma kurumu ve
vakıf ortaya çıkmıştır.
İslam’ın yayılması için büyük fetihler yapan atalarımız, fethettikleri yerlerdeki halka asla kötü
muamele yapmamış, hangi dinden olursa olsun onlara kol-kanat germişlerdir. Bu samimi ve hoşgörülü yaklaşımda Kur’an’ın etkisi büyüktür.
BİLGİ KUTUSU
Osmanlı döneminde “Surre Alayı” ifadesi ile Hicaz Bölgesine gidecek olan devlet
erkânıyla beraber gönderilecek hediye ve yardımlar anlatılmaktadır. Bunlar Kur’an-ı
Kerim’in indirildiği kutsal topraklara halkımızın sevgi ve bağlılığını göstermektedir.
Kur’an’ın kültürümüze etkisi ve katkısı mimari eserlerde çok daha açık ve net
olarak görülmektedir. Bunun en güzel örneklerini Anadolu’da ve özellikle de İstanbul’da
görmekteyiz. Atalarımız Süleymaniye ve
Sultanahmet gibi muhteşem eserleri meydana
getirmişlerdir. Camilerin yanı sıra saraylar,
çeşmeler, kervansaraylar inşa etmişler ve bu
eserleri de Kur’an ayetlerini içeren güzel yazı
(hat) ile süslemişlerdir. Bu durum, Kur’an’ın
kültürümüze etkisinin açık bir göstergesidir.
Kur’an’ın etkili olduğu hat, tezhip, ebru gibi
el sanatları kültürümüzün en başarılı eserlerini oluşturmuştur. Bu eserlerin dünya kültür
mirasına büyük katkıları olmuştur.
İslam’ın Anadolu’da yayılmasında
Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli,
Hoca Ahmet Yesevi gibi Türk mutasavvıf ve
düşünürlerin önemli rolü olmuştur. Bu şahsiyetler, Kur’an’ı temel alan bir dinî anlayışla
Anadolu halkına İslam’ı öğretmişler, onlara
Kur’an ahlakına uygun davranmayı öğütlemişlerdir.
Çeşme üzerindeki ayetin meali:
“Rableri onlara temiz bir içecek içirecektir.”
İnsan suresi, 21. ayet.
1 Âl-i İmrân suresi, 92. ayet.
115
4. ÜNİTE
Yunus Emre, Kur’an’ı bilmemenin hiç yaşamamış olmak anlamına geldiğini şöyle ifade etmiştir:
“Her kim Kur’an’ı bilmedi.
Sanki cihana gelmedi.
Derdine derman bulmadı.
İşlerine pişman ola.”1
Kültür ve medeniyetimizin oluşmasında büyük katkıları olan Mevlâna, Kur’an-ı Kerim’i esas
kaynak kabul ederek ona tabi olduğunu şöyle dile getirmiştir:
“Ben yaşadıkça Kur’an’ın kuluyum,
Ben Hz. Muhammed’in ayağının tozuyum.
Biri benden, bundan başkasını naklederse,
Ondan da o sözden de uzağım.”
ÖRNEKLER BULALIM
Millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat’ından, ayetlerden esinlenerek yazmış
olduğu şiirlerinden örnekler bulunuz.
Günlük konuşmalarımızda sıkça kullandığımız birçok söz, anlam bakımından Kur’an’la bağlantılıdır. Örneğin, “Akıl akıldan üstündür.” özdeyişi
Kur’an’da yer alan “…Her ilim sahibinin üstünde
daha iyi bilen birisi vardır.”2 ayeti ile anlamca örtüşmektedir. Yine “Allah dağına göre kar verir.” sözü
“Allah her şahsı ancak gücünün yettiği ölçüde
mükellef kılar...”3 ayetini hatırlatmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in kültür ve medeniyetimize
etkisi hayatın her alanında kendisini hissettirir. Yeni
doğan çocuğun sağ kulağına ezan okunup sol kulağına kamet getirilir. Ayrıca çocuklara Kur’an’da
geçen İbrahim, Yusuf, Meryem, Esra, Furkan gibi
isimler verilir. Düğün, cenaze gibi törenlerde genelde Kur’an okunur. Gelinlik kızların çeyizlerinde
Kur’an bulunur. Evlilik ve asker uğurlama merasimlerinde, cenaze törenlerinde de Kur’an okunur.
Ayrıca gazilik ve şehitlik gibi değerler Kur’an kültürüne dayanmaktadır. Bütün bunlar Kur’an’ın kültürümüze etkisini göstermektedir.
1 Yûnus Emre Divanı, s. 96.
2 Yûsuf suresi, 76. ayet.
3 Bakara suresi, 286. ayet.
116
Vahiy Süreci ve Kur’an
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz.
5
9
14
12
16
2
6
8
3
13
4
15
7
1
10
11
1. Allah’ın emir, yasak ve öğütlerini çeşitli yollarla peygamberlerine iletmesi.
2. Kur’an’ın farklı sayıda ayetlerden oluşan her bir bölümü.
3. Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi.
4. Kur’an’ı baştan sona ezberleyen kimse.
5. Kendisine Tevrat’ın indirildiği peygamber.
6. Kur’an’ı kurallarına uyarak düzgün bir şekilde okuma ve bununla ilgili kurallar.
7. Kur’an’ın baştan itibaren her yirmi sayfalık bölümü.
8. Kendisine Kur’an indirilen son peygamber.
9. Kur’an nüshalarını çoğalttırıp farklı ülkelere gönderen halife.
10. Kur’an’ı karşılıklı okuma biçimi.
11. Kur’an’ın cümleleri. Vahiy sözleri.
12. Kur’an’ın son suresi.
13. Kur’an’ın ilk kez indirildiği kutsal şehir.
14. Kur’an’ın indirilen ilk ayetlerinin yer aldığı sure.
15. Kutsal kitabımız, dört kutsal kitabın sonuncusu.
16. Kur’an’ı Hz. Muhammed’e getiren vahiy meleği.
117
4. ÜNİTE
B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Allah niçin vahiy göndermiştir? Açıklayınız.
2. Kur’an-ı Kerim niçin bir kitap hâlinde değil de ayet ayet, peyderpey indirilmiştir? Açıklayınız.
3. Kur’an-ı Kerim nasıl yazılarak kitap hâline getirilmiştir? Belirtiniz.
4. Kur’an-ı Kerim’in hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelebilmesinin sebepleri
nelerdir? Belirtiniz.
5. Kur’an-ı Kerim’in temel konuları nelerdir? Söyleyiniz.
6. Kur’an; akla, düşünceye ve bilime niçin önem vermiştir? Açıklayınız.
C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Kur’an-ı Kerim ilk kez nerede ve ne zaman indirilmeye başlanmıştır?
A) 571 Mekke B) 610 Medine C) 610 Mekke D) 622 Medine E) 571 Medine
2. Kur’an-ı Kerim’in ilk indirilen ayetleri hangi surede yer almaktadır?
A) Fâtiha
B) Müddessir C) A’râf D) Alak
E) Mâide
3. Kur’an-ı Kerim hangi halife döneminde çoğaltılmıştır?
A) Hz. Osman B) Hz. Ali
C) Hz. Ömer
D) Hz. Ebu Bekir E) Hz. Zeyd
4. Kur’an-ı Kerim’le ilgili aşağıdaki kavramların kapsam bakımından küçükten büyüğe doğru
sıralanışı hangi seçenekte doğru verilmiştir?
A) Sure-Kur’an-Ayet B) Ayet-Kur’an-Sure
D) Kur’an-Sure-Ayet
E) Kur’an-Ayet-Sure
C) Ayet-Sure-Kur’an
5. Aşağıdaki sahabe isimlerinden hangisi Kur’an’ın mushaf hâline getirilmesiyle görevlendirilmiştir?
A) Hz. Osman B) Hz. Ali
C) Hz. Ömer
D) Hz. Ebu Bekir E) Hz. Zeyd
Ç. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz.
( Kadir, 30, 114, Medeni, Mekki, vahiy, 6666, vahiy katibi )
1. Allah’ın emirlerini ve yasaklarını doğrudan doğruya veya melek aracılığı ile peygamberlerine bildirmesine ……….. denir.
2. Peygamberimiz döneminde Kur’an ayetlerini yazmakla görevli kişilere ……........…. denir.
118
Vahiy Süreci ve Kur’an
3. Kur’an-ı Kerim’de …………sure ve ………..cüz vardır.
4. Mekke’de inen ayetlere…………………… Medine’de inen ayetlere……..………..denilir.
5. Kur’an-ı Kerim ............................. gecesinde indirilmeye başlanmıştır.
D. Aşağıda verilen ayet meallerinin Kur’an-ı Kerim’in hangi konusuna örnek olduğunu,
boş bırakılan yerlere yazınız.
“De ki: Allah birdir. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. O, doğurmamış ve doğmamıştır.
Onun hiçbir dengi yoktur.” (İhlâs suresi, 1-4. ayetler.) …………………………
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe suresi,
119. ayet.)
.................................................
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de
farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara suresi, 183. ayet.) ………………….......
“Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın.
Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın…” (Bakara suresi, 282. ayet.) …………….............
119
TEMEL DİNÎ BİLGİLER
5. ÜNİTE
Peygamberlik ve Son Peygamber
Hz. Muhammed
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Nebî, resul, peygamber ve sünnet” kelimelerinin anlamlarını öğreniniz.
2. Peygamberlerin insanlardan seçilmesinin nedenlerine örnek bir ayet meali
bularak yazınız.
3. Peygamberlerin ortak niteliklerinin neler olduğunu araştırınız.
4. Hz. Muhammed’e ilk vahiyle gelen ayetleri öğreniniz.
5. Hz. Muhammed’in Medine’de toplumsal barışa yönelik ne tür çalışmalar
yaptığını araştırınız.
120
Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed
1. Nebî, Resul ve Peygamber Kavramları
“…Allah peygamberliği kime
Nebî kelimesi sözlükte haber veren, seslenen anvereceğini daha iyi bilir…”
lamlarına gelir. Çoğulu enbiyadır. Terim olarak, kendiEn’âm suresi, 124. ayet.
sine Allah (c.c.) tarafından vahiy indirilen kimseye nebî
Bu ayet mealine göre kimler
denir. Nebî, kendinden önceki peygamberin getirdiği
peygamber olur? Düşününüz.
ilahî kitaba tabi olur. Örneğin; Allah, Hz. Harun’a vahiy
indirmiştir; ancak ilahî kitap göndermemiştir. Bu nedenle
Hz. Harun nebîdir. Nebî Allah’ın kendisine bildirdiği vahyin gereğini yapar ve onu insanlara duyurur.
Allah’tan aldığı vahyi ve onu ihtiva eden kitabı insanlara
ulaştıran kişiye elçi anlamına gelen “resul” denir. Resulün çoğulu, “rusül”dür. Örneğin, Hz. İsa bir resuldür.
Kur’an’ı Kerim’de resul kelimesi pek çok ayette
geçmektedir. Bu ayetlerin birinde şöyle yer almaktadır: “… İnsanların doğru hareket etmeleri
için resullere (peygamberlere) kitap ve ölçü
indirdik…”1
Farsça bir kelime olan “peygamber” sözcüğü haber taşıyan elçi anlamına gelir. Terim
olarak Allah’ın kulları arasından seçtiği ve vahiy gönderdiği insanlardır. Bunlar Allah’ın emir
ve yasaklarını insanlara ulaştırmak üzere görevlendirdiği kişilerdir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan
nebî ve resul kelimelerinin yerine Türkçemizde peygamber sözcüğü de kullanılır. Her üç kelime bazen birbirlerinin yerine de kullanılmaktadır.
Allah her topluma bir peygamber göndermiştir. Bu konuda Allah şöyle buyurmuştur: “… Her
topluma kendi içlerinden bir uyarıcı (peygamber) gönderilmiştir.”2 Gönderilen her peygamber
görevlendirildiği toplumun dili ile tebliğini yapmış, onları Allah’a inanmaya çağırmıştır.
Peygamberlik Allah vergisi olup çalışmakla elde edilemez. Yüce Allah’ın kullarından dilediğine ve layık olana verdiği bir görevdir. Allah, peygamberliğin tümüyle kendi seçimi olduğunu şöyle
ifade etmektedir: “Bu (peygamberlik), Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir...”3
KARŞILAŞTIRALIM
Nebî, resul ve peygamber kavramlarını anlam yönünden karşılaştırınız.
1 Hadîd suresi, 25. ayet.
2 Fâtır suresi, 24. ayet.
3 Cum’a suresi, 4. ayet.
121
5. ÜNİTE
2. İnsanlığın Peygamberlere Olan İhtiyacı
Peygamberler niçin gönAllah insanı en güzel şekilde yaratmış, ona akıl, irade
derilmiştir? Araştırınız.
ve düşünme kabiliyeti vermiştir. İnsan bu yetenekleri sayesinde
kendisi, çevresi ve diğer varlıklar hakkında bilgiler edinebilir.
Ancak her şeyi bilme imkânı yoktur. Örneğin, insan aklıyla Allah’ın varlığını, birliğini anlayabilse
de ona ait birtakım sıfatları tamamen kavrayamaz. Allah’a nasıl ibadet edeceğini, ölüm sonrasında
neler olacağını bilemez. Bu nedenle Yüce Allah, bütün bu konularda insanlara rehberlik etmek için
peygamberler göndermiştir.
Allah, insanlara birtakım sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumlulukların neler olduğunu ve
nasıl yerine getirilmesi gerektiğini açıklamak için peygamberler göndermiştir. Örneğin, Kur’an’da
zekâtın farz olduğu ve kimlere verilmesi gerektiği açıklanmıştır. Fakat hangi mallardan ne kadar
verileceği ayrıntılı bir şekilde anlatılmamıştır. İnsanlar bu ve benzeri durumlarda peygamberlerin
açıklamalarına ihtiyaç duyarlar. Peygamberler gerekli açıklamaları yaptıktan sonra Allah, insanların
yaptıklarından sorumlu tutulacağını haber vermiştir. “… Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.”1
Peygamber olmadan bir dinin insanlara ulaştırılması ve anlaşılması mümkün değildir. Allah
emir, yasak ve öğütlerini insanlara onlar aracılığıyla ulaştırmıştır. Örneğin; Hz. Muhammed (s.a.v.)
hem Kur’an’ı tebliğ etmiş hem de onu açıklayarak uygulamıştır.
BELİRTELİM
“Biz müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki artık peygamberlerden sonra insanların, Allaha karşı bir bahaneleri olmasın…”
Nisâ suresi, 165. ayet.
Yukarıdaki ayette peygamberlerin gönderilmesi hangi sebeplere dayandırılmıştır?
Belirtiniz.
Peygamberler aile hayatı, toplumsal yaşam, ticari ilişkiler gibi çeşitli konularda da insanlara
örnek olmaları için gönderilmiştir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Andolsun,
Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden
kimseler için güzel bir örnek vardır.”2
Allah, rahmetinin bir sonucu olarak peygamberler göndererek insanlara iyiyi ve doğruyu bildirmiştir. Kullarının dünya ve ahirette mutlu olmalarını istemiştir. Allah, onların dünyada doğruyu seçmelerini, iyi ve faydalı işler yapmalarını öğütlemiştir. Böyle davrananları ahirette cennetiyle
ödüllendireceğini müjdelemektedir. Allah peygamberin görevini, peygamberliğin önemini bir ayette
şöyle ifade etmiştir. “Ey Peygamber, biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı
olarak gönderdik. Allah’ın izniyle bir davetçi ve aydınlatan bir kandil olarak (gönderdik).”3
1 İsrâ suresi, 15. ayet.
2 Ahzâb suresi, 21. ayet.
3 Ahzâb suresi, 45, 46. ayetler.
122
Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed
3. Peygamberlerin İnsanlardan Seçilmesinin Nedenleri
Allah insanlara olan sevgi ve merhametinin bir sonucu olaSizce Allah peygamrak peygamberler göndermiştir. Peygamberler de bizim gibi birer
berleri niçin insanlar
insandır. Onlar insanlarla aynı ortamda doğup büyürler. İçinde
arasından seçmiş
yaşadığı toplumun bireyleri gibi hayatlarını sürdürürler. Peygamolabilir? Belirtiniz.
berler de diğer insanlar gibi yeme, içme, giyinme ve barınmaya
ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için herkes gibi onlar
da çalışırlar. Bu duruma Kur’an’da şöyle işaret edilmiştir: “Biz onları yiyip içmeyen bir yapıda
yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdir.”1 Peygamberler insanlardan farklı olarak Allah’tan vahiy alırlar. Konu ile ilgili olarak Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “De ki: Ben de ancak
sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilahınızın yalnızca tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Artık ona
yönelin ve ondan bağışlanma dileyin...”2
Peygamberlerin insanlardan seçilmesi, vahyin insanlar tarafından anlaşılması, kabul edilmesi ve uygulanmasında büyük kolaylıklar sağlamıştır. Çünkü peygamberler içinde yaşadıkları toplumun problemlerini çok iyi bilen insanlardır. Onlar Allah’tan aldığı vahiy doğrultusunda toplumun
problemlerine çözüm yolları göstermişler ve bu konuda onlara önderlik etmişlerdir. Peygamber ile
toplumun aynı değer ve duyguları paylaşmaları gerekir. Nitekim peygamberlerin kendileri gibi birer
insani özellik taşımalarını kabul etmek istemeyen kimselere Kur’an şöyle cevap vermiştir: “...Eğer
yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak
melek gönderirdik.”3
Kur’an’ın başka bir ayetinde, “Allah’ın emirlerini onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik...”4 şeklinde ifade edildiği gibi peygamberler
Allah’tan aldıkları vahyi, içinde yaşadıkları halkın konuştuğu dil ile insanlara anlatmışlardır. Bu
durum peygamberlerin toplumla aralarındaki iletişimi kolaylaştırmıştır. Eğer Allah başka varlıklar
aracılığı ile mesajlarını göndermiş olsaydı insanlar onlarla iletişim kuramazdı.
İnsan ancak kendisi gibi bir insanı örnek alabilir. Bu nedenle peygamberler örnek olsunlar
diye Allah tarafından insanlar arasından seçilerek gönderilmişlerdir. Peygamberler, sadece Allah’tan
aldığı emir ve yasakları iletmekle kalmazlar. Aynı zamanda insanlara yol gösterir, rehberlik eder ve
örnek olurlar.
Peygamberler, erdemli ve onurlu bir hayatın nasıl yaşanacağını bizzat yaşayarak göstermişlerdir. Allah’ın dinini insanlara tanıtmışlar, Allah sevgisini, ahiret sorumluluğunu, doğruluk ve adaleti,
birlikte mutlu yaşamayı öğretmişlerdir. Bu nedenle peygamberlerin insanlar arasından seçilmesi,
Allah’ın kullarına olan merhametindendir.
1 Enbiyâ suresi, 8. ayet.
2 Fussilet suresi, 6. ayet.
3 İsrâ suresi 95. ayet.
4 İbrahim suresi 4. ayet.
123
5. ÜNİTE
BEYİN FIRTINASI YAPALIM
“…Ben, sadece peygamber olan bir insanım. İnsanlara, hidayet rehberi geldiğinde,
insanların (buna) inanmalarını sırf ‘Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?’
demeleri engellemiştir.”
İsrâ suresi, 93-94. ayetler.
Peygamber bir insan değil de melek olsaydı ne tür zorluklar yaşanırdı? Yukarıdaki ayet
mealini de dikkate alarak bu soru çerçevesinde beyin fırtınası yapınız.
4. Peygamberlerin Ortak Nitelikleri
Peygamberler bizim gibi insandır. İnsan olmak bakımından onlar da bizim gibi oturup kalkar,
yer içer, gezer, çoluk çocuk sahibi olur, hastalanır ve ölürler. Bu nitelikleriyle aramızda fark yoktur.
Bu durum onlar için bir eksiklik değildir. Fakat onlar Allah’ın en seçkin kulları ve elçileridir. Elçi
olması yönünden ilahî emir ve yasakları bildirmekle sorumludurlar. Ayrıca yaşamları ile de insanlara
örnektirler. Bu nedenle onlar dürüst, güvenilir ve yetenekli insanlardır. Kötü ve çirkin davranışlardan
da uzaktırlar. Bütün peygamberler içinde yaşadıkları toplumda yaygın olan hurafe ve batıl inançları sorgulamışlardır. Hak ve adalet ölçülerinin hiçe sayıldığı bir dünyada, cehalete ve haksızlıklara
karşı mücadele etmişlerdir. Böylesi zor bir görevin üstesinden gelmek kolay olmamıştır. Bunun için
sağlam karakterli, kişilikli, üstün ahlaki değerlerle donanımlı, dürüst ve yetenekli bir insan olmak
gerekir. Bu anlamda Peygamberlerin kendilerine özgü birtakım ortak nitelikleri vardır.
Doğru olmak
(Sıdk)
Günahtan
korunmuş
olmak
(İsmet)
PEYGAMBERLERİN
ORTAK
NİTELİKLERİ
Allah’tan aldıkları
bilgileri insanlara
iletmek (Tebliğ)
Güvenilir
olmak
(Emanet)
Akıllı ve zeki
olmak (Fetanet)
Sıdk, sözlükte doğru olmak demektir. Peygamberler doğru sözlü ve dürüst insanlardır. Asla
yalan söylemezler. Eğer yalan söyleyecek olsalardı kendilerine inanan halkın güven duygusunu kaybederlerdi. Sıdk’ın zıddı olan yalan söylemek (kizb), peygamberler hakkında düşünülemez. Peygamberler peygamberlikten önce de sonra da yalan söylememişlerdir. Bunu Allah, Kur’an’da bir ayette
şöyle anlatır: “Kitapta İbrahim’i an. Zira o, doğru (sadık) bir peygamberdi.”1
1 Meryem suresi, 41. ayet.
124
Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed
YAZALIM
“Özü sözü bir olmak” deyiminden anladıklarınızı yazınız.
Emanet, güvenilir olmak demektir. Peygamberlerin hepsi emin ve güvenilir kişilerdir. Kendilerine emanet edilen görev ve sorumluluklar konusunda duyarlı davranırlar ve ihanet etmezler. Bu
konuda bir ayette şöyle buyrulur: “Bir peygambere, emanete hıyanet etmesi yaraşmaz…”1 Emanet sıfatının zıddı olan hıyanet, onlar hakkında düşünülemez.
Peygamberlerin, içinde yaşadıkları toplumda güvenilir olarak tanınmaları Allah’tan getirdikleri mesajların kabul edilmesini kolaylaştırmıştır. Bir ayette şöyle buyrulur: “Size Rabb’imin mesajlarını duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğüt vericiyim.”2
TARTIŞALIM
Peygamberlerin güvenilir olma özelliğinin vahyin kabul edilmesine sağladığı katkıyı
tartışınız.
İsmet, günah işlemekten kaçınmak demektir. Peygamberler hayatlarında gizli ve açık olarak
hiçbir günah işlememişlerdir. Peygamberler örnek ve önder kişiler oldukları için konumlarını zedeleyecek davranışlardan kaçınmışlardır. İnsan olmaları sebebiyle birtakım küçük hataları (zelle)
olmuştur. Ancak onlar bu hatalarını Yüce Allah’ın kendilerini uyarmasıyla derhâl düzeltmişlerdir.
YORUMLAYALIM
Hz. Muhammed’e peygamberlik geldiğinde Mekkeliler ona hakaret ettiler.
Büyücü deyip çeşitli iftiralar attılar. Fakat hiçbir zaman şahsını yalancılıkla suçlamadılar. Hatta bir defasında Mekkelilerin önderlerinden Nadir adında biri, Peygamberimize bu şekilde ifadeler kullananlara, “Siz ahmak mısınız? Küçüklüğünde aranızda en sevilen, en güvenilen ve en dürüst o idi. Şimdi o daha olgun iken bunları
nasıl söylersiniz?” diyerek onların bu haksızlıklarını yüzlerine vurdu.
Afzalur Rahman,
Siret Ansiklopedisi, C 1, s. 69.
Yukarda anlatılan olayı Hz. Muhammed’in güvenilirliği açısından yorumlayınız.
1 Âl-i İmrân suresi, 161. ayet.
2 A’râf suresi, 68. ayet.
125
5. ÜNİTE
DEĞERLENDİRELİM
(Yusuf) Rabb’im! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer
onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum! dedi.
Rabb’i onun duasını kabul etti ve hilelerini ondan uzaklaştırdı. Çünkü O çok iyi işiten,
pek iyi bilendir.
Yûsuf suresi, 33-34. ayetler.
Yukarıdaki ayetleri ismet sıfatı açısından değerlendiriniz.
Fetanet, Peygamberlerin akıllı ve zeki olmaları demektir. Peygamberler zeki ve akıllı olmasalardı hitap ettikleri kişileri ikna etmekte zorlanır, toplumsal dönüşümü sağlayamazlardı.
Peygamberlik büyük sorumluluklar getiren bir görevdir. Bir ayette bu gerçeğe şöyle işaret
edilmiştir: “Şüphesiz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz.”1 Bu sorumluluğu yerine
getirebilmek için akıllı ve zeki olmak gerekir. Bütün Peygamberler bu sorumluluğu taşıyacak akıl,
zekâ, yetenek ve kapasiteye sahiptirler. Peygamberler, üstün yetenekleri sayesinde Allah’ın mesajlarını çok iyi kavrarlar. Böylece insanların sorunlarını anlar ve bunları çözüme kavuştururlar. Kur’an-ı
Kerim’de peygamberlerin doğruyu bulma ve doğruyu gösterme yeteneğine sahip oldukları bir ayette
şöyle belirtilmiştir: “(Hepsi de) güçlü bir iradeye ve kesin bir kavrayış yeteneğine sahip olan
İbrahim, İshak ve Yakup’u hatırla!”2
Tebliğ, sözlükte bildirmek ve iletmek demektir. Peygamberlerin Allah’tan aldıkları vahyi insanlara eksiksiz olarak iletmelerine tebliğ denir. Bir ayette peygamberlerin bu özelliği şöyle dile
getirilmiştir: “Ey Resul! Rabb’inden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Onun elçiliğini yapmamış olursun…”3 Tebliğ görevlerini yerine getirirken kimseden çekinmezler. Bir başka
ayette bu konu şöyle vurgulanmıştır: “O peygamberler ki Allah’ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah’tan korkarlar ve ondan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah
(herkese) yeter.”4
Peygamberler Allah’ın buyruklarında artırma ve eksiltme yapmamışlardır. Hâkka süresinin
44-46. ayetlerinde Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık (onu
yaşatmazdık).”
Allah’ın elçileri, ilahî mesajları insanlara ulaştırırken baskı ve zorlamaya başvurmamışlardır.
Mesajın iyi anlaşılmasına yardımcı olmuşlardır. Nitekim bir ayette bu konu şöyle ifade edilmiştir:
“… Sana düşen, sadece duyurmaktır (tebliğ etmektir). Hesap görmek bize düşer.”5
1 Müzzemmil suresi, 5. ayet.
2 Sâd suresi, 45. ayet.
3 Mâide suresi, 67.ayet.
4 Ahzâb suresi, 39. ayet.
5 Ra’d suresi, 40. ayet.
126
Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed
YAZALIM
Peygamberlerin sıfatlarından anladıklarınızı tabloda boş bırakılan yerlere yazınız.
NE ANLIYORUZ
Peygamberlerin Ortak Nitelikleri
Doğru olmak (Sıdk)
Peygamberler doğru sözlü ve dürüst insanlardır.
Güvenilir olmak (Emanet)
...........................................................................
Akıllı ve zeki olmak (Fetanet)
...........................................................................
Allah’tan aldıkları bilgileri insanlara
...........................................................................
iletmek (Tebliğ)
Günahtan korunmuş olmak (İsmet)
...........................................................................
5. Tevhidin Son Elçisi Hz. Muhammed
İlk insan ve ilk peygamber Hz.
Âdem’den son peygamber Hz Muhammed’e
kadar çok sayıda peygamber gönderilmiştir.
Hz. Muhammed’in son peygamber olduğu bir
ayette şöyle bildirilmiştir: “… O (Hz. Muhammed) Allah’ın resulü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”1
“Muhammed ancak bir peygamberdir ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür
ya da öldürülürse, gerisin geriye
(eski dininize) mi döneceksiniz?...”
Âl-i İmrân suresi, 144. ayet.
Yukarıdaki ayet mealini Hz.
Peygamberin insan ve elçi olması
açısından yorumlayınız.
Kur’an-ı Kerim’de her insan topluluğuna
peygamber gönderildiği bildirilmektedir.2 Bütün peygamberler insanları Allah’ın varlığına ve
birliğine inanmaya (tevhide) çağırmışlardır.
Bütün peygamberler aynı inanç esaslarını tebliğ etmişlerdir.
Getirdikleri ilkeler doğrultusunda insanlara örnek olmuşlardır.
Bizler de peygamberlerin Allah tarafından seçildiğine ve tebliğ ettikleri esasların aynı olduğuna inanırız. Bu hususu Allah
Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade eder: “De ki: Biz Allah’a,
bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa, İsa ve diğer peygamberlere
Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz ancak ona teslim oluruz.”3
1 Ahzâb suresi, 40. ayet.
2 Nahl suresi, 36. ayet.
3 Âl-i İmrân suresi, 84. ayet.
127
5. ÜNİTE
DEĞERLENDİRELİM
“… Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin
için din olarak İslam’ı seçtim…”
Mâide suresi, 3. ayet.
Yukarıdaki ayeti vahiy süreci açısından değerlendiriniz.
Kur’an’da 25 peygamberin ismi geçmektedir. Ancak peygamberler bu sayı ile sınırlı değildir.
Nitekim bir ayette başka peygamberlerin de olduğu bildirilmektedir: “Andolsun ki senden önce
birçok peygamber gönderdik. Sana onların kimini anlattık, kimini anlatmadık…”1
BİLGİ KUTUSU
Kur’an da adı geçen peygamberler şunlardır:
Âdem, İdris, Nuh, Hud, Salih, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Şuayb, Harun, Musa, Davut, Süleyman, Eyyüp, Zülkifl, Yunus, İlyas, Elyesa, Zekeriyya, Yahya, İsa,
Muhammed.
Kur’an’da Üzeyir, Lokman ve Zülkarneyn adında üç kişiden daha söz edilmektedir.
Ancak bu kişilerin peygamber olup olmadıkları açıkça bildirilmemiştir.
Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed, insanları Allah’ın birliğine inanmaya davet
etmiştir. Allah’tan başkasına kulluk etmemeleri konusunda onları uyarmış ve ondan başkasını ilah
kabul etmenin şirk olduğunu bildirmiştir. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilmiştir: “Deki : Ben,
yalnızca sizin gibi bir beşerim. ‘Şu var ki’ bana ilahınızın sadece bir ilah olduğu vahyolunuyor.
Artık her kim Rabb’ine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabb’ine ibadette hiçbir şeyi
ortak koşmasın.”2
Hz. Âdem’le başlayan vahiy süreci Hz. Muhammed’le son bulmuştur. Bütün peygamberlerin
yaşadıkları zaman ve mekân farklı olsa da getirdikleri ilkeler özü itibari ile aynıdır. O ilkelerden en
önemlisi tevhittir. Bu durum Enbiyâ suresinin 25. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Senden önce
gönderdiğimiz bütün peygamberlere ‘Allah’tan başka ilah yoktur. O hâlde bana kulluk edin.’
diye vahyettik.”
6. Toplum Önderi Hz. Muhammed
Bir liderde ne gibi
Hz. Muhammed, peygamber olunca öncelikle içinde
özellikler bulunmalıdır?
yaşadığı toplumu eşi ve benzeri olmayan Allah’ın birliğine
Belirtiniz.
inanmaya ve yalnızca ona ibadet etmeye çağırmıştır. Yıllarca süren kan davaları ve savaşlarını sona erdirmiştir. Peygamberimizin gayretleri ile oluşan barış ve
huzur ortamı, kendinden sonra “asr-ı saadet” (mutluluk çağı) olarak isimlendirilmiştir.
1 Mü’min suresi, 78. ayet.
2 Kehf suresi, 110. ayet.
128
Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed
Hz. Muhammed, Allah tarafından insanlara örnek olarak seçilmiş bir elçidir. Peygamberimiz
elçilik görevinin yanında içinde yaşadığı topluma önderlik de yapmıştır. Onunla birlikte insanlığa
duyurulacak vahiy tamamlanmıştır. Vahyin son halkasını oluşturan Kur’an-ı Kerim son ilahî kitap
olması nedeniyle tüm ilahî kitapların özünü kapsamaktadır.
6.1. Mekke’de Hz. Muhammed
Hz. Muhammed 20 Nisan (12 Rebiyülevvel)
571 Pazartesi günü Mekke’de doğdu. Babası Abdullah annesi ise Âmine’dir. Babası o doğmadan
kısa bir süre önce Medine’de vefat etti. Hz. Muhammed doğunca Arap geleneğine uygun olarak
sütanneye verildi. Dört yaşına geldiğinde tekrar
annesine teslim edilen Peygamberimiz, 6 yaşına
kadar annesi ile kaldı. Annesinin vefatından sonra
Hz. Muhammed’in bakımını dedesi Abdulmuttalip
üstlendi. 8 yaşında iken dedesi vefat edince amcası
Ebu Talip onu yanına aldı.
Peygamberimizin doğduğu evin yerine inşaa edilen ve
bugün Mekke Kütüphanesi olarak kullanılan yapı
Hz. Muhammed, amcasının yanında kaldığı sırada bir müddet çobanlık yapmıştır. On iki yaşından itibaren yetişkinlerin yaptığı bazı ticari seyahatlere ve sosyal faaliyetlere katılmıştır.
NOT EDELİM
Peygamberimizin
doğum günü her yıl
Müslümanlar tarafından
Mevlit Kandili ve Kutlu
Doğum haftası olarak
kutlanmaktadır.
İNCELEYELİM
Harita üzerinde İslam’ın doğduğu ortamın
coğrafi konumunu inceleyiniz.
Hz. Muhammed gençlik çağına girdiğinde artık tek başına bir
kervanı yönetecek duruma gelmişti.
Üstelik toplum içinde doğruluk ve
dürüstlüğüyle tanınıyordu. Hakkı
gözeten ve herkesin güvenini kazanmış bir kişiliğe sahip olmuştu. Bu
nedenle herkes ona Muhammedü’lEmin (Güvenilir Muhammed) diyordu.
129
5. ÜNİTE
Hz. Muhammed’in doğruluk ve dürüstlüğü, zengin bir kadın olan Hz. Hatice’nin dikkatini
çekti. Hz. Hatice, Peygamberimizden ticaret kervanını yönetmesini istedi. Bu ticari ilişki, birbirlerini daha yakından tanımalarını sağladı. Evlenmeye karar verdiler. Evlendiklerinde Peygamberimiz
25, Hz. Hatice ise 40 yaşındaydı. Bu evlilikten Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve
Abdullah dünyaya geldi.
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Hz. Muhammed gençlik yıllarında, Mekke’nin yaşlı ve ileri gelenleri tarafından
kurulmuş olan Hilfu’l-Fudul (Erdemliler Topluluğu)’a katılmıştır. Bu topluluğun amacı,
haksızlığa uğrayanlara yardımcı olmak ve onları korumaktı.
TAMAMLAYALIM
Kâbe’nin yıpranan yerlerini onarmak gerekiyordu. Mekke’nin ileri gelenleri bir araya
gelerek tamirata başladılar. Sıra Hacerü’l-Esved (siyah taş)’in yerine konulmasına gelmişti.
Çalışanlar anlaşmazlığa düştüler. Herkes çok önemli olduğuna inanılan bu taşı yerine
koyma şerefinin kendi kabilesine ait olmasını istiyordu. Tartışma büyüdü; neredeyse kavga
çıkacaktı. İçlerinden biri Kâbe’nin kapısından ilk giren kişinin hakem olmasını önerdi. Bu
öneriyi herkes kabul etti. Bir süre sonra Kâbe’nin kapısında ………………………….……
göründü. Bur duruma herkes sevindi.
Niçin?………………………………………………………
Hz. Muhammed, soruna nasıl bir çözüm getirmiş olabilir? Yukarıdaki boşlukları
doldurarak metni tamamlayınız.
Arap Yarımadası’ndaki haksızlık, kötülük, adaletsizlik,
ahlaki çöküntü ve insanların Allah’ı bırakıp putlara tapması Peygamberimizi derinden etkiliyordu. Hz. Muhammed, gençliğinden
itibaren Nur Dağı’ndaki Hira Mağarası’na gidiyor ve orada ibadet ediyordu. Evreni yaratan Allah’ın büyüklüğünü ve toplumun
içinde bulunduğu kötü durumu düşünüyordu. 610 yılının ramazan
ayında Peygamberimiz Hira’dayken, Cebrail ilk kez vahiy getirdi
ve Alak suresinin ilk beş ayetini Hz. Muhammed’e okudu. Böylece Hz. Muhammed peygamberlikle görevlendirilmiş oldu.
Hira Mağarası
Peygamberimize ilk ayetlerin gelmesinden bir süre sonra,
ikinci kez vahiy geldi. Bu vahiyle Allah, Peygamberimize şöyle
buyurdu: “Ey örtüsüne bürünen (Peygamber!) Kalk da uyar,
Rabb’ini yücelt. Elbiseni temiz tut. Kötülükten uzak dur.”1
İkinci vahyin gelmesi ile Hz. Muhammed, öncelikle güvendiği kişileri ve yakın çevresini İslam dinine davet etti. Bu insanların bir
kısmı, onun çağrısını kabul ederek Müslüman oldular.
1 Müddessir suresi, 1–5. ayetler.
130
Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed
NOT EDELİM
İlk Müslümanlar şunlardır:
Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Zeyd,
Hz. Ebu Bekir.
Peygamberliğin ilk yıllarında, Mekke’nin ileri gelenleri, Hz. Muhammed’in İslam’a davetini pek
fazla önemsemediler. Peygamberimiz ve arkadaşlarıyla alay ederek onları küçümsediler. Ancak gün geçtikçe İslam’ı kabul edenler çoğalıyordu. Bu durumdan
rahatsız olan müşrikler, Peygamberimiz ve arkadaşlarına kötü davrandılar ve çeşitli işkenceler yaptılar.
Müşriklerin yaptıkları baskıların dayanılmaz hâle gelmesi üzerine Peygamberimiz, Müslümanlara Habeşistan’a hicret (göç) etmelerini tavsiye etti. Bunun üzerine bazı Müslümanlar, 615 ve 616
yıllarında Habeşistan’a hicret ettiler. Bu arada Peygamberimizin amcası Hz. Hamza ve Mekke’nin
ileri gelenlerinden Hz. Ömer Müslüman oldular. Böylece Müslümanlar biraz daha güçlendiler. Özellikle Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla ilk defa açıkça ibadet yapılmaya başlandı.
Müşrikler, baskılarıyla İslam’ın yayılmasına engel olamayınca Peygamberimize, amcaPAYLAŞALIM
sı Ebu Talip aracılığıyla anlaşma teklif ettiler.
Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla
Peygamberimize, putları kötülemekten vazgeçilgili bilgiler toplayınız. Bu bilgileri
mesi karşılığında istediği kadar para, Mekke’nin
arkadaşlarınızla paylaşınız.
yönetimi ve istediği kadınla evlenme gibi birçok teklif götürdüler. Ancak Hz. Muhammed,
“Allah’a yemin ederim ki, sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar ben yine de davamdan
vazgeçmem.” diyerek bu teklifleri reddetti.1
Yaşanan bütün olumsuzluklara ve her türlü güçlüğe rağmen, Hz. Muhammed görevini hakkıyla yapmayı sürdürüyordu. Gerek Mekkelilere gerekse Mekke dışından gelen insanlara her fırsatta
İslam’ı anlatıyordu.
Peygamberimiz 620 yılında Medineli bir grupla Akabe
denilen yerde görüşerek onları
İslam’a davet etti. Medineliler de
bu daveti kabul ederek Müslüman
oldular. 621 ve 622 yılında daha
büyük gruplar hâlinde Mekke’ye
gelerek Peygamberimizle görüşen
Medineliler, onu ve Müslümanları
Medine’ye davet ettiler. Peygamberimize, Medine’ye göç ederse onu, canları ve malları pahasına koruyacaklarını söyleyip bağlılıklarını bildirdiler. Hz. Muhammed’in hicretten önce Medinelilerle görüşmesi ardı ardına üç yıl devam etti. “Akabe Biatları” denilen bu görüşmelerden sonra Müslümanlar, gruplar hâlinde ve gizlice
Medine’ye hicret etmeye başladılar.
1 İrfan Yücel, Peygamberimizin Hayatı, s. 57.
131
5. ÜNİTE
NOT EDELİM
622 yılında Müslümanların, dinleri uğruna Mekke’den Medine’ye göç etmelerine
hicret, dinleri uğruna her şeylerini Mekke’de bırakıp Medine’ye göç eden Müslümanlara
muhacir, göç eden Müslümanları karşılayıp her şeylerini onlarla paylaşan Medineli
Müslümanlara ise ensar denir.
Hicret haberini duyan müşrikler, İslam dininin yayılmasını engelleyemeyeceklerini anlayınca Peygamberimizi öldürmeye karar verdiler. Peygamberimiz yanında bulunan emanetleri sahiplerine teslim etmesi için Hz. Ali’yi kendi yerine
bıraktı. Hz. Ebu Bekir’i yanına alarak Mekke’den ayrıldı. Serv
Mağarası’na gidip gizlendiler. Müşrikler, sabah olup onun evde
olmadığını görünce şehrin her tarafını aradılar. Bulamayınca
Peygamberimizin peşine düştüler. Peygamberimizi yakalayana
büyük ödül vaat ettiler.
Sevr Mağarası’nın temsilî resmi
TARTIŞALIM
Sizce insanlar değerli eşyalarını neden Hz. Muhammed’e emanet ediyordu? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Peygamberimiz, Hz. Ebu Bekir’le Sevr
Mağarası’nda gizlenirken onları aramaya gelen
bir grup, mağaranın girişine kadar yaklaştı. Hz.
Ebu Bekir bu durumdan endişelendi. Hz. Muhammed de, “…Üzülme Allah bizimledir…”1
diyerek onu teselli etti.
DÜŞÜNELİM
Eğer Müslümanlar hicret etmeseydi İslam dininin yayılışı nasıl etkilenirdi? Düşününüz.
Hz. Muhammed, aramaların sona erdiğine kanaat getirince yoluna devam etti. Medine yakınlarındaki Kuba köyüne gelerek burada birkaç gün kaldı ve bir mescit yaptırdı. İlk cuma namazını
burada kıldı. Daha sonra, Medine’ye hareket etti ve 622 yılının Eylül ayında bu kente ulaştı. Medineliler, Peygamberimizi sevgi gösterileriyle karşıladılar.
1 Tevbe suresi, 40. ayet.
132
Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed
NOT EDELİM
Hicretin İslam tarihindeki önemli sonuçları:
•
23 yıllık Peygamberliğin “Mekke Devri” sona ermiş, “Medine Devri” başlamıştır.
•
Hicret, sayesinde Müslümanlar, müşriklerin zulüm ve baskılarından kurtulmuşlardır.
•
İslam’ın yayılmasını sağlamıştır.
•
Hicret, Hz. Ömer zamanında hicri takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
•
Bu şehrin “Yesrib” olan adı artık “Medine” diye isimlendirilmiştir.
6.2 Medine’de Hz. Muhammed
Peygamberimiz Medine’ye geldiğinde ilk iş olarak bir mescit yaptırdı. Bu mescide “Mescid-i Nebi” adı
verildi. Medine’de Müslümanların buluşma ve birleşme
yeri Peygamberimizin mescidiydi. Bu bakımdan Mescid-i
Nebi bazı sosyal işlerin, yardımların olduğu; eğitim ve
öğretimin yapıldığı bir merkezdi. Hz. Muhammed başka
kabile ve ülkelerden gelen elçileri burada kabul ederdi.
Onlara İslam’ı anlatır ve çeşitli konularla ilgili görüşmelerde bulunurdu.
AY DOĞDU ÜZERİMİZE
Ay doğdu üzerimize
Veda tepesinden.
Şükür gerekti bize
Allah’a davetinden.
Sen güneşsin, sen aysın.
Sen, nur üstüne nursun.
Sen Süreyya yıldızısın,
Ey sevgili, ey Resul!
Hz. Muhammed Medine’ye geldiğinde burada çeşitli
kabileler yaşamaktaydı. Bunlar; Arap kökenli Evs ve Hazreç kabileleri ile Yahudi olan Beni Nadir, Beni Kureyza ve
Beni Kaynuka kabileleri idi. Bu kabileler arasında zaman zaman anlaşmazlıklar ve savaşlar çıkardı.
TARTIŞALIM
Sizce insanların sahip oldukları şeyleri paylaşması toplumsal barışa nasıl katkı
sağlar? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Peygamberimiz Medine’de, ilk önce toplumsal barışın sağlanması için, Mekke’den gelen muhacirlerle Medineli ensar arasında İslam kardeşliğini ilan etti. Ardından yıllardır birbiriyle çatışma
hâlinde olan Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırdı.
Hz. Peygamber, Medine’de yaşayan tüm dinî gruplarla vatandaşlık esasına dayalı bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmanın amacı,
Medine’yi tüm dış saldırılara karşı savunmak ve şehirde huzurlu
bir ortam oluşturmaktı. “Medine Sözleşmesi” diye adlandırılan
bu anlaşmayla inancı ne olursa olsun, bütün Medineliler için huzurlu ve özgür bir ortam sağlandı.
133
Mescid-i Nebi
5. ÜNİTE
YORUMLAYALIM
Medine Sözleşmesi’nin Bazı Maddeleri:
• Yahudiler kendi dinlerinde serbest olacaklar.
• Müslümanlarla Yahudiler, barış içinde yaşayacaklar.
• Dışarıdan bir saldırı olursa Medine birlikte savunulacak.
• Müslümanlarla Yahudiler arasında herhangi bir anlaşmazlık çıkarsa Hz.
Muhammed hakem kabul edilecek.
• İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla savaşırsa diğer taraf yardımcı olacak.
Yukarıdaki maddeler toplumsal barışın kurulmasına nasıl katkıda bulunmuştur?
Yorumlayınız.
Medine’de sağlanan barış ve huzur ortamı Mekkeli müşrikleri rahatsız etti. Bu duruma engel
olmak için müşrikler harekete geçtiler. Bunun üzerine Medineli Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler
arasında Bedir (624), Uhut (625) ve Hendek (627) savaşları oldu. Savaş dönemi, Hudeybiye Barış
Antlaşması (628) ile sona erdi. Antlaşma imzalandıktan sonra, barış ve huzur ortamı oluştu. Hz. Muhammed bu ortamı en iyi şekilde değerlendirdi. Bizans imparatoruna, Habeşistan’a, İran’a ve daha
birçok yere elçilerle İslam’a davet mektupları gönderdi. Böylece İslam’ın çağrısı birçok yere ulaştırılmış oldu. Bu arada Mekkeli birçok insan gelip Müslüman oldu ve kısa zamanda sayıları çoğaldı.
Mekkeli müşrikler iki yıl sonra Hudeybiye Antlaşması’nı bozdular. Bunun üzerine Hz. Muhammed düzenli bir ordu hazırlayıp Mekke’ye yürüdü. Müşrikler, Müslümanlara karşı koymaya
cesaret edemeyince Mekke, 630 yılında Müslümanların eline geçti. Peygamberimiz Müslümanlarla
birlikte Kâbe’yi tavaf ettiler ve orayı putlardan temizlediler. Peygamberimiz genel af ilan etti. Onun
bu tutumu karşısında, Mekkelilerin çoğu İslam’ı kabul etti. Mekke’nin Fethi’nden sonra, çeşitli bölgelerden gelen insanlar, kendi istekleri doğrultusunda gruplar hâlinde Müslüman oldular.
ŞİİR YAZALIM
Hz. Peygamber’in Vefatı
Yok mu, ey yolcu, bu yoldan dönmek;
Ağlıyor, ağlıyoruz ardından…
Yeniden Refref’e binmek yok mu?
Bu sıcak yaşlara dinmek yok mu?
Göğe çıktın yine… Lakin bu sefer,
Varmış Ukba’da buluşmak… Amma
Ya Muhammed, yere inmek yok mu?
Bize dünyada sevinmek yok mu?
Seni görmekte gecikmişleri de,
Seni görmekte gecikmişleri de,
Gelip ashabın edinmek yok mu?
Gelip ashabın edinmek yok mu?
Arif Nihat Asya
Şiiri okuduktan sonra siz de Hz. Muhammed’e duyduğunuz özlemi dile getiren
bir şiir yazınız.
134
Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed
Hz. Muhammed, 632 yılında kalabalık bir Müslüman topluluğuyla birlikte hacca gitti. Peygamberimiz, hac sırasında Mekke yakınlarında bulunan Arafat’ta yüz binden fazla Müslümana bir
konuşma yaptı. Bu konuşmaya “Veda Hutbesi” denir.
Peygamberimiz, miladi 8 Haziran 632 tarihinde, 63 yaşındayken vefat etti. Vefat ettiği yere
defnedildi. Onun “Ravza-i Mutahhara” olarak adlandırılan mezarı, Medine’de Mescid-i Nebi’nin
içindedir.
7. Kuran’ın Diliyle Hz. Muhammed
Hz. Peygamberi bize en iyi şekilde anlatan Kur’an-ı
“Resulüm! Biz seni, ancak
Kerim, onun bir insan olduğunu vurgulayarak şöyle der: “De
âlemlere
rahmet
olarak
ki: Ben yalnız sizin gibi bir insanım. Ancak bana vahyogönderdik.”
lunuyor…”1 Hz. Muhammed bir insandır. Çünkü o da bir
Enbiyâ suresi, 107. ayet.
anne ve babadan dünyaya gelmiştir. Sevinçli anları olduğu
Yukarıdaki ayet mealini Hz.
gibi üzüntülü anları da olmuştur. Evlenmiş, eş ve çocuk saPeygamberin
insanlığa getirhibi olmuştur. İhtiyaçlarını karşılamak için çalışmıştır. Hz.
dikleri açısından yorumlayınız.
Muhammed insan olması nedeniyle Allah’ın emir ve yasaklarından sorumlu tutulmuştur. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilir: “ (Resulüm) sana vayhedilen kitabı oku ve namazı kıl…”2 Hz. Muhammed Allah’ın insanlar arasından seçtiği bir peygamberdir. Bu duruma Allah
Kur’an’da şöyle işaret eder: “De ki: Ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah tarafından gönderilen
bir peygamberim…”3 Peygamberimizi diğer insanlardan ayıran özellik üstün ahlaka sahip olması
ve kendisine vahyedilmiş olmasıdır.
Hz. Muhammed insanları uyaran bir elçi ve onlara iyilikleri haber veren bir müjdecidir. Allah
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “(Ey Muhammed!) De ki: Allah dilemedikçe kendime bir yarar sağlamak ya da kendimden bir zararı uzaklaştırmak benim elimde değil. Eğer insan kavrayışının ötesinde olanı bilsey­dim, muhakkak ki bahtiyarlık adına ne varsa ondan payıma daha
çok düşerdi ve bana kötülük yaklaşmazdı. Ben sadece bir uyarıcıyım ve inanan bir topluma iyi
haberler geti­ren bir müjdeciyim.”4
KUR’AN’A GÖRE HZ. MUHAMMED
Son ve evrensel
elçidir.
Kur’an’ı
açıklayıcıdır.
İnsanlık için
rahmettir.
Kur’an’ı tebliğ
edicidir.
1 Kefh suresi, 110. ayet.
2 Ankebût suresi, 45. ayet.
3 A’râf suresi, 158. ayet.
4 A’râf suresi, 188. ayet.
135
Güzel ahlak
örneğidir.
Uyarıcıdır.
5. ÜNİTE
Peygamberimizin üstün bir ahlaka sahip olduğu Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Şüphesiz
sen yüce bir ahlaka sahipsin.”1 Ayrıca Yüce Allah Hz. Peygamberin ahlakını inananların örnek almasını istemiş ve şöyle buyurmuştur: “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret
gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”2
Hz. Muhammed’in mesajı bütün insanlara yöneliktir. Çünkü o, son peygamberdir ve bütün insanlara gönderilmiştir. Onun peygamberliği belli bir zaman ve mekânla sınırlı değildir. Bu durum bir
ayette şöyle ifade edilmiştir: “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”3 Yüce Allah, Peygamberimizi bütün kâinata rahmet
olarak göndermiştir. Peygamberimizin inananlara karşı olan merhameti bir ayette şöyle belirtilmiştir:
“Ant olsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok
ağır gelir. Çünkü o, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”4
Hz. Muhammed, hayatı boyunca insanlığın iyiliği için çalışmış, onları daima iyi, güzel ve
doğruya yönlendirmiştir. İnsanların barış, huzur, güven ve kardeşlik içinde yaşamalarını istemiştir.
Herkese doğruluğu, yardımsever olmayı öğütlemiştir. Yalan söylemek, hırsızlık yapmak, iftira etmek
ve dedikodu yapmak gibi kötü davranışlardan sakınmalarını istemiştir. Bu konuda Allah Kur’an-ı
Kerim’de Hz. Peygamber için şöyle buyurur: “Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeleyici, uyarıcı
ve Allah’ın izniyle ona çağıran bir davetçi ve aydınlatan bir kandil olarak gönderdik.”5
Peygamberimiz, hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamıştır. Cesaret ve kararlılıkla bütün zorlukların üstesinden gelmiştir. O, Allah’tan aldığı vahyi insanlara tebliğ etmiş ve davranışları ile onlara
örnek olmuştur. Hz. Muhammed insanlara adaletli, dürüst, nazik ve hoşgörülü davranmıştır. İşlerinde
ailesine ve arkadaşlarına danışmıştır. Ayrıca o, söz ve davranışları ile insanların güvenini kazanmıştır.
LİSTELEYELİM
“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba,
katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu hâlde onları affet;
bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık
Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.”
Âl-i İmrân suresi, 159. ayet.
Yukarıdaki ayet mealinde Hz. Peygamberin hangi özellikleri vurgulanmıştır?
Listeleyiniz.
• Alçak gönüllüdür.
• ..........................................................................................
• ..........................................................................................
1 Kalem suresi, 4. ayet.
2 Ahzâb suresi, 21. ayet.
3 Sebe suresi, 28. ayet.
4 Tevbe suresi, 128. ayet.
5 Ahzâb suresi, 45, 46. ayetler.
136
Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed
8. Hz. Muhammed’in Örnekliği: Sünnet
Sünnet, sözlükte yol, âdet, gidişat ve hayat tarzı
gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise sünnet, Hz. Peygamberin takip ettiği yol, hayatında prensip hâline getirdiği fiil ve davranışları ifade eder.
Sünnet; sözlü, fiilî ve takrirî olmak üzere üç kısıma ayrılır. Sözlü sünnet (hadis), Hz. Peygamberin herhangi bir mesele hakkında söylediği sözlerdir. Örneğin,
Peygamberimiz, “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız,
müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.”1 buyurmuştur.
“Kim peygambere itaat etmiş
olursa Allah’a itaat etmiş olur.
Kim yüz çevirirse (bilsin ki)
biz seni onlara bekçi olarak
göndermedik.”
Nisâ suresi, 80. ayet.
Yukarıdaki ayet mealinde verilmek istenen mesaj nedir?
Fiilî sünnet, Peygamberimizin ibadet ve sosyal
ilişkilere ait konulardaki davranışlarıdır. Örneğin, Abdullah b. Zeyd, Resulullahı şöyle abdest alırken gördüğünü söylemiştir: “Ağzına ve burnuna su verdi.
Sonra üç defa yüzünü, arkasından üç defa sağ kolunu üç defa sol kolunu dirsekleriyle beraber
yıkadı. Tekrar su alarak başını meshetti. Sonra da temizleninceye kadar ayaklarını yıkadı.”2
Hz. Ayşe de Peygamberimizin yaptığı işleriyle ilgili olarak şöyle demiştir: “Resulullah bir iş yaptığı
zaman sağlam yapardı.”3
ÖRNEKLER BULALIM
Peygamberimizin düzenli olarak yaptığı ve sünnet kabul edilen davranışlarına örnekler
veriniz.
•
Evlere kapıyı çalıp izin alarak girmesi.
•
….....................................................................................................
•
….....................................................................................................
Takrirî sünnet, sahabe tarafından söylenen bir sözü veya işlenen bir fiili, Hz. Peygamberin
reddetmeyip onaylamasıdır. Örneğin, Hz. Peygamber, çocukların mescitte oyun oynadıklarını gördüğünde ses çıkarmamıştır.4
Hz. Muhammed’in davranışlarını yerel ve evrensel olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Onun davranışlarında yerellik denildiği zaman, kendi dönemine ait özellikler akla gelir. Evrensellik denilince
de hadis ve sünnetin bütün insanlara yönelik mesajları anlaşılır. Örneğin, yemekten önce ve sonra
ellerin yıkanmasını Hz. Peygamber tavsiye etmiştir. Bu tavsiyeler bugün de herkes için geçerliliğini
korumaktadır.
1 Buharî, İlim, 11.
2 Müslim, Taharet, 19.
3 Müslim, Müsafirin,141.
4 Müslim, İdeyn, 19-22; Buharî, Salat, 69.
137
5. ÜNİTE
Sünneti örnek alırken onun taşıdığı temel amaçları ön plana çıkarmalıyız. Örneğin, Hz. Peygamber ağız ve diş temizliğine özellikle dikkat çekmiş ve “Eğer ümmetime zahmet vermeyecek
olsaydım, her abdest alışlarında misvak kullanmalarını emrederdim.”1 buyurmuştur. O dönemde diş temizliği için kullanılan en uygun malzeme misvak olarak bilinen bir tür fırçadır. Günümüzde
misvakla birlikte diğer diş temizleme araçları da kullanılmaktadır.
Hz. Muhammed hem Kur’an’ı tebliğ etmiş hem de onu açıklayarak uygulamıştır. Bu nedenle sünnet, Kur’an’ın bir açıklaması ve uygulaması niteliğindedir. Örneğin, Kur’an-ı Kerim’de,
“…İyilikler kötülükleri giderir…”2 buyrulur. Hz. Peygamber de, “…Bir kötülük yaptıysan hemen peşinden bir iyilik yap ki onu yok etsin…”3 buyurarak bu ayete açıklık getirmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de “Namazı kılın…”4 ayeti ile namazın farz olduğu belirtilmiş fakat nasıl
kılınacağı ve rekât sayıları ayrıntılarıyla açıklanmamıştır. Peygamberimiz, “Namazı benden gördüğünüz gibi kılınız.”5 buyurarak namazın nasıl kılınacağını uygulamaları ile göstermiştir. Örneklerde görüldüğü gibi İslam’ın anlaşılmasında ve uygulanmasında sünnet vazgeçilmez bir kaynaktır.
Kur’an-ı Kerim’de sünnetin dinimizdeki değeri şöyle ifade edilmiştir: “…Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size ne yasakladıysa ondan sakının…”6
1 Buharî, Cuma, 8; Müslim, Taharet, 42.
2 Hûd suresi, 114. ayet.
3 Tirmizî, Birr, 55.
4 Bakara suresi, 43. ayet.
5 Buharî, Salat, 18.
6 Haşr suresi, 7. ayet.
138
Peygamberlik ve Son Peygamber Hz. Muhammed
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Kelime avı bulmacasını çözünüz.
Aşağıdaki kelime avı bulmacasında peygamber ve peygamberlikle ilgili kelimeler gizlenmiştir. Bu kelimeleri bulunuz.
F
E
T
A
N
E
T
O
C
A
M
R
N
V
G
I
D
A
U
L
R
A
S
İ
I
H
N
K
M
E
A
A
F
A
E
S
F
U
H
S
T
G
V
F
M
S
Ü
N
N
E
T
M
A
Z
M
A
J
N
E
A
R
E
C
E
K
U
R
A
N
E
S
I
D
K
N
E
U
M
N
B
V
L
L
S
T
U
A
E
D
E
S
S
T
Y
İ
İ
E
Y
J
E
G
E
Y
M
T
U
H
R
E
O
I
C
U
K
A
Y
R
A
D
Y
L
M
E
T
Y
D
J
S
Y
R
Y
K
P
G
A
D
Y
L
M
H
G
H
U
L
I
M
D
A
K
R
T
G
M
M
R
A
A
F
E
O
T
F
K
Y
O
T
N
E
S
J
O
R
M
V
N
J
T
R
L
O
S
F
T
A
H
A
V
U
V
O
F
D
K
G
T
M
A
T
E
B
L
İ
G
N
E
Y
E
B
I
S
H
T
L
A
M
F
E
M
T
V
R
O
A
C
M
B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Peygamberlerin insanlara inançla ilgili getirmiş oldukları mesajlar nelerdir? Yazınız.
2. Allah, peygamberleri niçin insanlardan seçmiştir? Açıklayınız.
3. Peygamberlerin ortak niteliklerinden emanet ne demektir? Örneklerle açıklayınız.
4. Peygamberimiz ve Müslümanlar niçin hicret etmiştir? Açıklayınız.
5. Sünnet ne demektir? Örneklerle açıklayınız.
C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi peygamberlerin niteliklerinden değildir?
A) Sıdk
B) Keramet
C) Emanet
D) Fetanet
E) İsmet
2. Aşağıdakilerden hangisi peygamber değildir?
A) Hz. İbrahim
B) Hz. Musa
D) Hz. Nuh
E) Hz. Muhammed
C) Hz. Cebrail
3. Aşağıdakilerden hangisi Mekke’den Medine’ye hicret edenlere verilen isimdir?
A) Sahabe
B) Ensar
C) Muhacir
139
D) Muhaddis E) Azhab
5. ÜNİTE
4. Aşağıdakilerden hangisi Peygamberimiz için söylenemez?
A) Son peygamberdir.
B) Mesajı evrenseldir.
C) O da bizim gibi bir insandır.
D) Sadece Araplara gönderilmiş bir peygamberdir.
E) Muhammedü’l-Emindir.
5. Aşağıdakilerden hangisi Medine Sözleşmesi’nin maddelerinden değildir?
A) İki taraftan biri, üçüncü tarafla savaşırsa diğeri ona yardımcı olmayacak.
B) Yahudiler kendi dinlerinde serbest olacaklar.
C) Müslümanlarla Yahudiler, barış içinde yaşayacaklar.
D) Dışarıdan bir saldırı olursa Medine birlikte savunulacak.
E) Müslümanlarla Yahudiler arasında herhangi bir anlaşmazlık çıkarsa Hz. Muhammed hakem kabul edilecek.
Ç. Aşağıdaki cümlelerden doğru olanı “D”, yanlış olanı “Y” ile işaretleyiniz.
(…) Hz. Muhammed peygamber olması dolayısıyla çok rahat bir hayat yaşamıştır.
(…) Hz. Muhammed çok çalışarak peygamber olmuştur.
(…) Peygamberler Allah’tan aldığı vahyi olduğu gibi insanlara iletmişlerdir.
(…) Hz. Muhammed peygamber olarak Medine’de sadece on yıl kalabilmiştir.
(…) Müslümanlar Medine’ye hicret etmeselerdi İslam dini daha hızlı yayılırdı.
D. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz.
( dil, Allah, rasul, nebî, Sevr, Hıra )
1. Kendisine vahiy geldiği hâlde kitap verilmemiş peygambere ……………, hem kitap hem
de vahiy indirilmiş peygambere ise …………. denir.
2. Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir ile Mekke’den Medine’ye hicret ederken ...................………
Mağarası’nda üç gece kaldı.
3. “Kim peygambere itaat etmiş olursa ………. itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin
ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” (Nisâ suresi, 80. Ayet.)
4. Peygamberler Allah’tan aldığı vahyi, içinde yaşadığı halkın konuştuğu …………ile insanlara anlatmışlardır.
140
TEMEL DİNÎ BİLGİLER
6. ÜNİTE
İslam ve Ahlak
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Ahlaklı olmak” ifadesinden anladıklarınızı söyleyiniz.
2. Ahlak kurallarına birkaç örnek veriniz.
3. “Doğruluk, adalet, cömertlik ve merhamet” kavramlarını sözlükten araştırınız.
4. Hoşgörülü olmanın önemi ile ilgili büyüklerinizle konuşunuz.
141
6. ÜNİTE
1. Ahlak Kavramı
Ahlak, sözlükte huy, yaratılış, mizaç,
karakter gibi anlamlara gelen “hulk” veya “huluk” kelimesinin çoğuludur. Kavram olarak ise
insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden
uzak kalmasıdır.
“Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan
daha üstün bir miras bırakamaz.”
Tirmizi, Birr, 33.
Ahlak, iyi, doğru ve güzel davranışların neler olduğunu konu edinir. Ayrıca bireyin ve toplumun mutluluğu için gerekli olan kurallar ve davranışlarımızın sonuçları da ahlak konuları içinde yer
alır. Bu konuları inceleyen bilim dalına “ahlak ilmi” adı verilir.
Ahlak duygusu sevmek ve üzülmek gibi insanın yaratılışında var olan
özelliklerdendir. Tarih boyunca insanların ve toplumların benimsedikleri çeşitli
ahlak anlayışları, iyi veya
kötü olarak nitelendirdikleri
davranışlar ve değer ölçüleri olmuştur.
Ahlak
kurallarının
bir kısmı insanlığın çoğu
tarafından evrensel doğrular olarak kabul görmüştür.
Bazı ahlaki kural ve ölçüler
ise toplumların kendi inanç,
gelenek ve anlayışına göre
şekillenmiş ve farklılıklar göstermiştir. Örneğin, haksız yere adam öldürmek hemen hemen tüm insanlık tarafından kötü davranışlardan kabul edilerek kınanmıştır.
PAYLAŞALIM
Güzel ahlakla ilgili hadis, atasözü ve deyimler bularak arkadaşlarınızla paylaşınız.
•
“Şüphesiz sizin en iyiniz ahlak bakımından en iyi olanınızdır...”
Buharî, Menakıb, 23.
•
.................................................................................
142
İslam ve Ahlak
2. İslam Ahlakının Kaynağı: Kur’an ve Sünnet
İslam ahlakının en önemli kaynağı Kur’an
ve onun ışığında oluşan sünnettir. Bu iki kaynak
insanın insanla, insanın Allah (c.c.) ile ve çevresi ile olan ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini
açıklar.
“Müminlerin iman yönünden en
üstünü, ahlakça en iyi olanıdır.”
Ebu Davut, Sünen, 16.
Allah, Kur’an’da doğruluğu, yardımlaşmayı, sabrı öğütlemiş ve bu özelliklerin iyi birer davranış olduğunu belirtmiştir. Yalan söylemek, hırsızlık yapmak, iftira etmek gibi kötü davranışlardan
da kaçınmamızı istemiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) de örnek davranışlarıyla bu ahlak ilkelerinin yaşanabilir erdemler olduğunu göstermiştir.
Dinimize göre iyi ve güzel olan her şey, birey ve toplum için yararlı ve gerekli olandır. Kötü
ve çirkin olan şeyler zararlı ve kaçınılması gerekenlerdir. Kur’an’da, “Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder. Kötülükleri, fenalık ve azgınlığı yasaklar. O düşünüp
tutasınız diye size öğüt verir.”1 buyrularak iyi ve yararlı işler yapmamız, kötü davranışlardan da
sakınmamız istenmiştir.
İslam dininin iman ve ibadet esaslarıyla ahlak ilkelerini kesin çizgilerle birbirinden ayırmak
mümkün değildir. İman, ibadet ve ahlak arasında yakın bir ilişki vardır. Bu duruma Kur’an’da şöyle işaret edilmiştir: “Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar namazlarında huşu içindedirler, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler, zekâtı verirler, iffetlerini korurlar.”2 Hz.
Muhammed’in, “Müslüman, elinden ve dilinden herkesin güven içinde olduğu kimsedir.”3 sözü
ile “Kendisi için istediğini din kardeşi için de istemeyen kişi olgun mümin olamaz.”4 uyarısı
inanmakla ahlaklı olmak arasındaki ilişkiye dikkatimizi çekmektedir.
Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde güzel ahlak ilkeleri yer alır. Bu ilkelerden bazıları; Allah’ın
koyduğu sınırları aşmamak, yoksulu doyurmak, doğruyu tavsiye etmek, kötülüğe yaklaşmamak, cana
kıymamak, ölçü ve tartıda adaleti gözetmek, verdiği sözde durmak, ölçülü konuşmak, alçak gönüllü
olmak, emaneti korumak, ana babaya, akrabaya, komşuya ve arkadaşa güzel davranmaktır.
İnsan, bütün yaptıklarından sorumludur. Bu yüzden insanın bu dünyada ve ahirette mutlu olabilmesi için kötülüklerden kaçınması ve iyi davranışlar yapması gerekir. Allah, bir ayette bu konuyla
ilgili şöyle buyurmuştur: “Kim zerre kadar (azıcık) iyilik yaparsa onun karşılığını görür. Kim de
zerre kadar kötülük yaparsa onun karşılığını görür.”5
1 Nahl suresi, 90. ayet.
2 Mü’minûn, 1-5. ayetler.
3 Tirmizî, İman, 2.
4 Buharî, İman, 7.
5 Zilzâl suresi, 7, 8. ayetler.
143
6. ÜNİTE
Allah insana iyilik ve kötülük yapabilme gücü vermiştir. Ancak kendisinden
doğru, iyi ve temiz olanları seçmesini istemiştir. “Kim doğru yolda giderse sadece
kendi için gitmiş olur, kim de saparsa
kendi zararına sapmış olur...”1
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamberin ahlakından övgüyle söz edilmiştir: “Sen elbette çok güzel bir ahlaka
sahipsin.”2 Hz. Aişe kendisine Peygamberimizin ahlakıyla ilgili soru soran bir
sahabeye, “…Onun ahlakı Kur’an’dı.”3
cevabını vermiştir. Böyle bir ahlaka sahip
olan Hz. Muhammed, “...Allah Resulü
sizin için en güzel örnektir.”4 ayetiyle
bizlere örnek ve model insan olarak sunulmuştur.
İLKELER ÇIKARALIM
“Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir
hem de neticesi bakımından daha güzeldir. Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına
düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen ne yeri yarabilir ne de dağlara ulaşabilirsin. Bütün bu
sayılanların kötü olanları, Rabb’inin nezdinde sevimsizdir.”
İsrâ suresi, 35-38. ayetler.
Yukarıdaki ayetlerden ahlak ilkeleri çıkarınız.
• Ölçüp tartarken aldatma yapılmamalıdır.
• .....................................................................................................
• .....................................................................................................
3. İslam’ın Öngördüğü Bazı Temel Ahlak İlkeleri
İslam dinine göre insanların öncelikli görevi, Allah’a ve onun bildirdiği inanç esaslarına inanmak, bunun gerektirdiği sorumluluk bilinciyle hareket etmek ve güzel ahlaklı bir ömür geçirmektir.
Ahlaki değerlerin neler olduğu Kur’an-ı Kerim’de açıklanmış, Hz. Peygamber de örnek davranışları
ile bunları insanlara aktarmıştır.
1 2 3 4 İsrâ suresi, 15. ayet.
Kalem suresi, 4. ayet.
Müslim, Müsafirîn,139.
Ahzâb suresi, 21. ayet.
144
İslam ve Ahlak
YAZALIM
“Müslümanlık, kökü iman, dalları
amel, yaprakları ilim ve meyvesi de güzel
ahlak olan bir ağaca benzer.” sözünden
anladıklarınızı yazınız.
3.1. Doğruluk ve Adalet
Doğruluk, kişinin söz ve davranışlarında dürüst ve tutarlı olmasıdır. Halkımız
arasında “özün ve sözün; için ve dışın bir
olması” şeklinde ifade edilir.
“İnsana sadakat yakışır görse de ikrah
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.”
Ziya Paşa
Dinin özü doğruluktur. İslam dini
doğru sözlü olmanın ve davranışlarda doğru
olanı seçmenin üzerinde önemle durmuştur.
Doğruluk, daima hakkın ve haklının yanında yer almaktır. Allah, doğrulukla ve doğru kimselerle birlikte bulunmamızı istemiştir. Kur’an-ı
Kerim’de, bu konu ile ilgili şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler, Allah’a karşı gelmekten sakının (takvalı olun) ve doğrularla beraber bulunun.”1
Yukarıdaki beyti doğruluğun önemi
yönünden yorumlayınız.
Doğruluk mutluluğun, güDEĞERLENDİRELİM
ven, emniyet ve huzurun kaynaNamazda her gün en az kırk defa okunan Fâtiğıdır. Buna işaret eden bir ayet
ha suresinde bizi doğruluğa ulaştırması için Allah’a
meali şöyledir: “Ey iman edenler
dua ederiz. Bu durumu doğruluğun önemi yönünden
Allah’ın azabından korkun ve
değerlendiriniz.
doğru söz söyleyin ki böylece Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.”2 Başka
bir ayette de doğruluk ve dürüstlük övülerek bu davranışı sergileyenlerle ilgili şu müjde verilmiştir:
“Rabb’imiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara,
‘Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin!’ derler.”3
1 Tevbe suresi, 119. ayet.
2 Ahzâb suresi, 70, 71. ayetler.
3 Fussilet suresi, 30. ayet.
145
6. ÜNİTE
Allah, “(Ey Resulüm!) Şüphesiz sen peygamberlerdensin ve dosdoğru bir yol üzeresin.”1
ayetiyle Peygamberimizin doğruluğuna ve ahlakının güzelliğine dikkatimizi çekmiştir. Hz. Peygamber hayatı boyunca hep doğru sözlü olmuş ve doğrularla beraber olmuştur. Allah Resulü, “Doğruluk
insanı iyiliğe, iyilik de cennete ulaştırır…”2 buyurarak doğru olmanın önemini belirtmiş; kendisinden öğüt almak isteyen kimseye de, “Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol…”3 diye tavsiyede
bulunmuştur.
Doğru söz ve doğru davranış bütün iyiliklerin özü
sayılır. Sözlerine inanılan, kendilerine güvenilen insanlar
sevilir ve saygı görürler. Doğruluk, sağlıklı ve dengeli
bir kişiliğin oluşmasında ve insanın çevresiyle olumlu
iletişim kurmasında vazgeçilmez değerlerdendir. Düşüncesinde, sözünde ve davranışlarında doğruluğu benimseyen kimse Allah’ın hoşnutluğunu kazanır. Toplumlar
da doğru kimseleri örnek alır, onları kendilerine model
seçerler.
Doğrulukla adaletli olmak arasında yakın bir ilişki
vardır. Çünkü doğruluk adaletin vazgeçilmez ilkelerinden biridir.
Adalet, her şeyin ve herkesin hakkını vermek, ölçüsüzlükten uzaklaşarak orta yolu tutmak ve
dengeli davranmaktır.
Adalet toplumsal huzurun
temel unsurudur. Adaletin uyguYORUMLAYALIM
lanmadığı yerde sosyal ve ekono“Toplum sevgiyle kaynaşır, adaletle yaşar.”
mik dengesizlikler baş gösterir.
Farabi
Haksızlık, anarşi ve kargaşa topluYukarıdaki sözü adaletin önemi bakımından yomu huzursuz eder. Bu nedenle İsrumlayınız.
lam dini her türlü ilişkide adaleti,
ölçülü olmayı ve barışı esas almıştır. İnsanların, birbirileriyle olan ilişkilerinde daima adaleti gözetmelerini istemiş, bu konuya şöyle
dikkat çekmiştir: “…Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın…”4
Hz. Muhammed, insanlar arasında ayrım yapmamayı, herhangi bir konuda karar verirken
adaletle davranmayı tavsiye etmiştir. Bir gün Kureyş kabilesinden asil bir kadın hırsızlık yapmıştı.
Kadını cezalandırmaması için sahabelerden Üsame’yi Peygamberimize göndermişlerdi. Bu duruma
kızıp üzülen Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın emri
1 2 3 4 Yâsîn suresi, 3, 4. ayetler.
Buharî, Edep, 69.
Müslim, İman, 3.
Mâide suresi, 8. ayet.
146
İslam ve Ahlak
karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse
hırsızlık yapınca onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma
da hırsızlık yapsaydı, onu da cezalandırırdım.”1
LİSTELEYELİM
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutun. Kendiniz ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin de olsalar fakir de olsalar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize
uyup adaletten sapmayın. (sözü) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
Nisâ suresi,135. ayet.
Yukarıdaki ayete göre adaletin gerçekleşmesi için nelere dikkat etmeliyiz? Listeleyiniz.
•
Yakınımız bile olsa adaletten asla ayrılmamalı ve haksızlığa taraf olmamalıyız.
•
..................................................................................................................
•
..................................................................................................................
•
..................................................................................................................
Getirdiği çağrıya inanmayan müşrikler bile Peygamberimizin adil kişiliğini kabul etmişler;
birçok konuda onu hakem seçmiş ve verdiği karara saygı duymuşlardır.
İslam’ın öğütlediği ahlak anlayışına göre her zaman ve her konumda adaletli davranmak gerekir. Buna göre, idareciler emri altındakiler arasında ayrım gözetmeksizin işleri adaletle yürütmeli,
işverenler, çalışanlar arasında adaletli davranmalıdır. Üretici alım ve satımda adaletten ayrılmamalı,
ölçü ve tartıyı düzgün yapmalıdır. Aile içi ilişkilerde de adaletli olmak çok önemli bir ilkedir. Anne
ve babalar çocukları arasında ayrım yapmamalı ve onların yetişmeleri için gayret göstermelidir.
PAYLAŞALIM
Sizce Hz. Muhammed’in adaletli bir insan olmasının İslam’ın kabul edilmesine ve
yayılmasına etkisi ne olmuştur? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
1 Buharî, Hudud, 11.
147
6. ÜNİTE
3.2. İyilik Etmek
İslam ahlakının temel ilkelerinden birisi
de iyilik etmek ve iyilikte bulunmaktır.
“İman edip salih ameller (iyi ve
faydalı işler) yapanlara gelince; halkın
en hayırlısı onlardır.”
İyilikler sadece Allah’ın hoşnutluğunu
kazanmak için yapılmalıdır. Bu amaçla insanBeyyine suresi, 7. ayet.
lar ve diğer canlılar için yapılan her yararlı iş
Allah’ı hoşnut eder. Bakara suresinin 177. ayeYukarıdaki ayetten hareketle iyilik
tinde yapılması tavsiye edilen iyiliklerin bir
yapmanın önemini belirtiniz.
kısmı şöyle sıralanmıştır: “... Gerçek iyilik,
o kimsenin yaptığıdır ki Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır.
(Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve
kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte (özü ve sözü) doğru olanlar,
bu özellikleri taşıyanlardır. Gerçek takva sahipleri (Allah’a saygılı olanlar) ancak onlardır!”
İnsanlar kendilerine iyi davranılmasından mutlu olurlar. İyi ve güzel davranışta bulunan ve bu
amaçla insanlığın yararına çalışan kimseler herkes tarafından sevilir, sayılır ve örnek alınırlar. Allah
Kur’an’da, iyilik yapanlar için insanların kalplerinde bir sevgi yaratacağını belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: “İnanıp iyilikler (salih ameller) işleyenler için Rahman, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır.”1
Aynı şekilde Yüce Allah, Nahl suresinin 97. ayetinde iyiliklerin karşılıksız kalmayacağını bildirmiş
ve yapılan iyilikleri en güzel şekilde ödüllendireceğini müjdelemiştir. “Erkek veya kadın, mümin
olarak kim iyi amel işlerse onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve ödüllerini, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” Başka bir ayette de Allah, iman edip iyi iş yapanlarla yapmayanların bir tutulamayacağını belirtmiş ve iyilik yapmamızı öğütlemiştir. “Görmeyenle, gören
bir olmaz; iman edip salih
amellerde bulunanlarla kötülük yapan da. Ne az öğüt
alıp düşünüyorsunuz.”2
İyilik yapmak farklı
şekillerde
gerçekleşebilir.
Ailede, iş yerinde, okulda,
yolculukta,
çarşı-pazarda
ve diğer sosyal ortamlarda
insanlara iyi davranmak, ihtiyaç duyulduğunda onların
yardımına koşmak dinimizin
üzerinde durduğu erdemlerdendir.
Edirne Darü’ş-şifası
1 Meryem suresi, 96. ayet.
2 Mü’min suresi, 58. ayet.
148
İslam ve Ahlak
LİSTELEYELİM
Hz. Muhammed:
“Sadaka vermek her Müslümanın görevidir.” buyurdu. Yanında bulunanlar:
-Sadaka verecek bir şey bulamazsa, dediler.
“Bir yerde ücretle çalışır, hem kendisine faydalı olur hem de sadaka olarak verir.”
-Buna gücü yetmezse,
“Darda kalana, ihtiyaç sahibine yardım eder.”
-Buna da gücü yetmezse,
“İyilik yapmayı tavsiye eder.”
-Bunu da yapamazsa,
“Kötülük yapmaktan uzak durur. Bu da onun için sadakadır.” buyurdu.
Buharî, Zekât, 30.
Yukarıdaki metinde anlatılan iyiliklere benzer yaptığınız iyilikler oldu mu? Listeleyerek
konuşunuz.
KONUŞALIM
“Kim bir iyilik yaparsa ona on katı verilir. Kim de bir kötülük yaparsa yalnızca
onun karşılığı ile cezalandırılır ve onlara herhangi bir haksızlık yapılmaz.”
En’âm suresi, 160. ayet.
Yukarıdaki ayetin ana düşüncesi üzerinde arkadaşlarınızla konuşunuz.
3.3. Cömertlik
Cennetin kapısını cömertler açar.
Atasözü
Siz de cömertlikle ilgili
atasözleri bulunuz.
Allah, evreni ve içindeki sayısız nimetleri insanların
faydalanması için yaratmıştır. Herkes içinde bulunduğu imkânları kullanarak ve çaba göstererek bu nimetlerden yararlanabilir.
İnsanların beceri, imkân ve güçleri farklı olduğundan
gelirleri de farklılık gösterir. Sosyal adalet, barış ve huzurun
sağlanması için bireyler sevgi ve merhamet ile birbirlerine yaklaşmalı, kardeşlik ve dayanışma bilinciyle birbirlerine yardımcı olmalıdırlar.
Ahlaki erdemlerden olan cömertlik, insanın elinde bulunan her türlü nimeti karşılık beklemeksizin muhtaç kimselerle paylaşmasıdır. Allah, Kur’an’da cömertliği övmüş, cimrilikten ise kaçınmamızı istemiştir: “...Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta
kendileridir.”1 Ayrıca zekâtı ve fıtır sadakasını emretmiş; akrabaya, komşuya, yetime ve yolda kalmış olanlara yardım yapmayı öğütlemiştir: “Akrabaya, fakire ve yolcuya hakkını ver! Elindekini
de saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise Rabb’ine karşı
1 Haşr suresi, 9. ayet.
149
6. ÜNİTE
nankördür. Eğer Rabb’inden ummakta olduğun bir rahmeti beklerken (darlıkta olduğundan)
onlara sırt çevirecek olursan, bu durumda onlara yumuşak söz söyle.”1
Allah bir ayette israf etmeden, dengeli bir şekilde harcama yapan cömert kimseleri şöyle övmüştür: “Onlar, infak ettikleri zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar. Harcamalarında
bu ikisi arası orta bir yol üzerinde bulunurlar.”2
Cömert kimseler Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla insanlara yararlı işler için çalışırlar.
Maddi servetlerini, bilgi, birikim, yetenek ve zamanlarını insanların mutluluğu için harcarlar. Örneğin, insanlar için iş imkânları hazırlamak, eğitim ve öğretim kurumlarına destek olmak, gençleri
zararlı alışkanlıklardan korumak için ortak çalışmalarda bulunmak bunlardan bazılarıdır.
Hz. Peygamber elinde bulunan giyecek veya yiyeceklerden cömertçe dağıtmış, fakir ve düşkünlere kol kanat germiştir. Ayrıca cömertçe davrananları övmüş ve onları şu sözüyle müjdelemiştir: “Cömert kimse Allah’a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden
uzaktır...”3 Başka bir sözüyle de cimriliğin kötü huylardan olduğuna şu şekilde işaret etmiştir: “İki
özellik vardır ki bir müminde asla bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlak.”4
Hz. Peygamberin cömert davranmayı teşvik etmesi ve örnekliği sayesinde, Müslümanlar arasında sürekli hayır işleme bilinci ve dayanışma anlayışı gelişmiştir. Bu amaçla; yol, köprü, çeşme,
mescit, aşevi, hastane ve okul gibi hayır müesseselerini kurmuşlardır.
Cömertçe yapılan yardımlar sayesinde,
varlıklı kimselerle yoksul kimseler arasındaki
sevgi ve kardeşlik bağları güçlenir. Kıskançlık
ortadan kalkar. Toplumun farklı kesimleri arasında adalet ve sosyal denge sağlanmış olur. Cömert
kimse maddi servetin tek değer ölçüsü olmadığını
kavrar. Kendisine verilen nimetlerin Allah’ın bir
lütfu olduğunu bilir. Onları Allah’ın hoşnut olacağı şekilde kullanır. Tüketim ve harcamalarında
yalnızca kendi mutluluğunu değil, başkalarının
mutluluğunu da dikkate alarak yaşamaya çalışır.
YORUMLAYALIM
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağında yüz dane olmak
üzere, yedi başak veren bir danenin durumu gibidir. (Kazandıkları sevap böyledir.) Allah
dilediği kimseler için bunu kat kat artırır...”
Bakara suresi, 261. ayet.
Yukarıda meali verilen ayeti, cömertlik kavramıyla ilişkilendirerek yorumlayınız.
1 2 3 4 İsrâ suresi, 26-28. ayetler.
Furkân suresi, 67. ayet.
Tirmizî, Birr, 40.
Tirmizî, Birr, 41.
150
İslam ve Ahlak
3.4. Merhamet
Merhamet, insanın varlıklara karşı içten sevgi duyması, şefkat, acıma ve yardım etme düşüncesiyle dolu olmasıdır.
Merhamet duygusu insanın yaratılışında var olan özelliklerdendir. Bir anne çocuğuna bu duyguyla sarılır. Yavrusunu
karşılıksız bir şekilde sever, besler ve büyütür.
“Merhamet eden kimseye
Allah da merhamet eder…”
Tirmizî, Birr, 16.
Yukarıdaki hadiste anlatılmak istenen nedir?
Şefkat ve merhamet, katı kalpleri yumuşatır, insanları
sevgiyle birbirine yaklaştırır. Merhametli insan, yardımsever, hoşgörülü, sabırlı ve naziktir. Aynı zamanda hiçbir canlıyı incitmemeye çalışır. Onların haklarına ve yaşam alanlarına da saygı gösterir.
Allah’ın Rahman, Rahîm, Rauf, Kerim gibi isimleri onun şefkat ve merhametini çağrıştırır.
Allah merhameti ile kâinatı eşsiz bir ölçü, ahenk ve düzen içinde yaratmıştır. İnsanoğlunu da diğer
varlıklardan üstün kılmıştır. Ona her türlü nimeti karşılıksız ve ihtiyacı oranında vermiştir. Bu durum
bir ayette şöyle ifade edilmiştir: “Görmedin mi ki Allah bütün yerdekileri ve emriyle denizde seyredip giden gemileri sizin hizmetinize sundu. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten korur.
Gerçekten Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.”1 Ayrıca Allah insanlara merhametinden dolayı kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Kur’an’da Peygamberimizin âlemlere rahmet
olarak gönderildiği şu ayetle bildirilmiştir: “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.”2
İnsanlar bilerek veya bilmeyerek hata yapabilir veya günah işleyebilirler. Allah engin merhameti ile kullarının yaptıkları hataları ve günahları hemen cezalandırmaz, onlara tövbe ederek hatadan
dönme imkânı verir. Bu durum Kur’an’da şöyle belirtilmiştir: “…Selam olsun size! Rabb’iniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı. Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra
peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olsun ki) o, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.”3
DEĞERLENDİRELİM
Hz. Peygamber İslam’ı anlatmak için Taif’e gittiğinde şehrin ileri gelenleri ve halk,
onu dinlememiş hatta çocuklara taşlattırmışlardı. Allah’ın elçisi yaralanmış ve kanlar içinde
kalmıştı. Bu olayın ardından Cebrail ve İsrafil adlı melekler Allah’ın selamı ile gelmişler
ve bir teklifte bulunmuşlardı: “Ey Peygamber, dilersen şu dağı Taif’in üzerine yıkalım.”
Rahmet Peygamberi “Olmaz.” dedi ve devamında, “Allah’ım, onların neslinden sana
inananlar hürmetine onları affet!” buyurdu.
Buharî, Tecridi Sarih, C 9, s. 36.
Yukarıda anlatılan olayı merhamet kavramıyla ilişkilendirerek değerlendiriniz.
1 Hac suresi, 65. ayet.
2 Enbiyâ suresi, 107. ayet.
3 En’âm suresi, 54. ayet.
151
6. ÜNİTE
Hz. Peygamber büyük küçük herkese şefkat ve merhamet gösterirdi. Arkadaşlarını ve ailesini
çok sever, onlara merhametle yaklaşırdı. Kur’an’da Peygamberimizin bu özelliğine şöyle işaret edilmektedir: “Andolsun size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size düşkündür. Müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”1
İslam’ın ilk devirlerinde Müslümanların çoğu fakir, kimsesiz ve kölelerden oluşuyordu. Kureyşliler onları hor görüp aşağılarken Peygamberimiz onları yanına almış, hak dini onların yardımıyla duyurmaya çalışmıştı. Medine’de yaptırdığı mescitte, yoksulların eğitim-öğretimlerini devam
ettirebilmeleri için “Suffa” denen özel bir yer açmıştı.
Hz. Muhammed yeryüzündeki herkese karşı merhametliydi. Büyük küçük demeden herkesin
hatırını sorardı. Çocukları çok sever, onlarla ilgilenirdi. Onları gördüğünde selam verip kendileriyle
konuşurdu. Namaz kıldırırken bebek ağlaması duyduğunda namazı kısa tutardı. Peygamberimizi,
çocuklarını öperken gören bir kimse, “Doğrusu benim on çocuğum var, hiçbirini öpmem.” deyince
Peygamberimiz, “…Merhametli olmayana merhamet edilmez.”2 şeklinde cevap vermiştir.
Hz. Muhammed hayvanlara ve diğer
canlılara karşı da merhametli olunmasını tavsiye etmiştir. Hayvanların da insanlar üzerinde hakları olduğunu belirtmiş, onlara iyi bakmalarını ve taşıyabileceklerinden fazla yük
yüklememelerini öğütlemiştir.
Merhamet duygusu ile yapılan iyi davranışlar sayesinde insanlar arasındaki sevgi,
güven, birlik ve dayanışma artar ve huzurlu
bir toplum oluşur.
3.5. Sevgi ve Saygı
İnsanın yeryüzündeki amaçlarından birisi de, sevgi,
saygı ve yardımlaşmanın hâkim olduğu mutlu bir hayatı
gerçekleştirmektir.
Başkalarıyla iyi ilişkiler kurmak, onlara karşı hep
iyi davranabilmek kolay değildir. Bunu gerçekleştirmek
için sevgi ve saygı gerekmektedir. İnsan sevdikleri hakkında daima iyi şeyler düşünür, onlar için her türlü fedakârlıkta bulunabilir. Bu yüzden dostluk ve kardeşliğin
temeli sevgi ve saygıdır. İnsan sevdiği kişinin iyiliğini
kendi iyiliğinden bile öne alabilir ve bu uğurda her türlü
zorluğa katlanabilir.
1 Tevbe suresi, 128. ayet.
2 Buharî, Edep, 18.
152
“Müminler birbirini sevmede,
birbirilerine merhamette, birbirlerine şefkatte bir bedene benzer.
Bedende bir organ rahatsız olsa
diğer organlar uykusuz kalır, rahatsız olur ve hemen onun yardımına koşarlar.”
Buharî, Edep, 27.
Yukarıdaki hadiste müminlerin
hangi özelliklerine değinilmiştir?
İslam ve Ahlak
Sevginin en yücesi Allah sevgisidir. İnanan insan Allah’ı her şeyden daha çok sever. Onun
koyduğu sınırlara saygı gösterir. Öğüt ve uyarılarını dikkate alır. Allah sevgisi aynı zamanda insanı,
Peygamber sevgisine yönlendirir. Bu duruma bir ayette şöyle işaret edilmiştir: “De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...”1
Sevgi ve saygı ile
her türlü problem çözülebilir. Bütün kötülükler
iyiliğe, bütün çirkinlikler
de güzelliğe dönüştürülebilir. Sevgi ve saygı,
kıskançlığı, nefreti ve diğer kötülükleri yok eder.
İnsanlar arasındaki birlik ve beraberliğin
kalıcı olması için toplumun fertleri üzerine bazı
görev ve sorumluluklar
yüklenmiştir. Örnek bir
aile ve toplumun kurulması için bireyler kendi
üzerine düşen görevleri
sevgi ve saygı çerçevesinde eksiksiz yerine getirmelidir. İnsanların fikir, düşünce ve yaşam biçimlerine saygı göstermek, eşit hak ve imkânlardan
yararlanmaları için çaba göstermek, sevgi ve merhametle onların yardımına koşmak, kardeşliğin
vazgeçilmez değerlerindendir. Dargınlık, kusur araştırmak, söz taşımak, can, mal ve namus dokunulmazlığını çiğnemek sevgi ve saygıyı zedeleyen davranışlardandır.
Peygamberimizin, “Sizden biriniz kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe
gerçek anlamda iman etmiş olamaz.2” sözünü ilke edinen müminler hayatları boyunca sevgi, saygı
ve yardımlaşma temelinde oluşturulan kardeşliğin en güzel örneklerini vermişlerdir. Aynı şekilde
Hz. Peygamber, sevmenin inanmanın bir gereği olduğunu şöyle belirtmiştir: “Allah’a yemin ederim ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gereğince iman etmiş
olmazsınız.”3
1 Âl-i İmrân suresi, 31. ayet.
2 Buharî, İman, 7.
3 Müslim, İman, 54.
153
6. ÜNİTE
YAZALIM
Hz. Enes anlatıyor: “Allah Resulünün yanında bir adam vardı. Bu esnada oradan bir
başkası geçti. Peygamberin yanındaki kimse:
“Ey Allah’ın Resulü! dedi, ben şu geçeni seviyorum.”
“Pekiyi kendisine haber verdin mi?” diye sordu.
“Hayır!” deyince,
“Ona haber ver!” dedi. Adam kalkıp gidene yetişti ve:
“Seni Allah için seviyorum!” dedi. Adam da:
“Kendisi adına beni sevdiğin seni de sevsin!” diye karşılık verdi..”
Ebu Davut, Edep, 122.
Yukarıdaki olay hakkında düşüncelerinizi yazınız.
Mekke’den Medine’ye hicret eden (muhacirler) müminlere içten bir sevgi ile kucak açan,
onlara her türlü yardımı yapan Medineli Müslümanların (ensar) fedakârlıkları Allah tarafından şu
şekilde övülmüştür: “Onlardan (muhacirlerden)
önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da
KONUŞALIM
gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri
severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir
Gelin tanış olalım
rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiİşi kolay kılalım
yaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine terSevelim, sevilelim
1
cih ederler...”
Dünya kimseye kalmaz.
Yunus Emre
İnsanlara gösterilecek sevgi ve saygının karşıYukarıdaki dizelerden hareketlıksız kalmayacağını Peygamberimiz şu şekilde ifale sevginin önemi üzerine arkadaşlade etmiştir: “Bir genç, yaşlı birisine hürmet ederse
rınızla konuşunz.
yaşlandığında Allah da ona hürmet gösterecek insanları yaratır.”2
DEĞERLENDİRELİM
Allah Resulü, yoldan bir Yahudi cenazesi geçerken ayağa kalkar. O esnada yanında
bulunan bir Sahabe, “Ya Resulallah, o Yahudidir.” der. Hz. Peygamber hiç tavrını bozmadan,
“Ama o bir insan!” diyerek cevap verir.
Müslim, Cenaiz, 78.
Yukarıda anlatılan olayı insana saygı yönüyle değerlendiriniz.
1 Haşr suresi, 9. ayet.
2 Tirmizî, Birr, 75.
154
İslam ve Ahlak
3.6. Barış ve Hoşgörü
Barış ve hoşgörü, en önemli ahlaki erdemlerdendir. Toplumun mutluluğu, farklı düşünce ve davranışlara saygı gösterilmesine, anlayış ve güven ortamının oluşturulmasına bağlıdır.
Hoşgörülü olmak sevgi ve saygı ile dengeli, ölçülü ve tutarlı davranmaktır.
Barış ve hoşgörü
ile ilgili atasözü ve
deyimler söyleyiniz.
Dinimize göre insan, üstün ve değerli bir varlıktır. Ona zarar veren hiçbir tutum ve davranış
hoş görülmez. İslam sözcüğü barış, güvenlik, esenlik anlamına gelen “selam” sözcüğünden türemiştir. Buna göre İslam dini herkesin korkmadan, güven içinde yaşayacağı barış ve uzlaşma ortamını
oluşturmayı amaç edinir. “…Barış ve uzlaşma en iyidir…”1 ayeti İslam’ın her konuda barışçı, uzlaşmacı bir anlayışı öğütlediğini dile getirmektedir.
Barış içinde yaşamak ve hoşgörülü olmak dinimizce övülen davranışlardan sayılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de bu hususa şöyle işaret edilmiştir: “...Affetsinler ve hoş görsünler. Allah’ın sizi
bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”2 Bakara süresinin 208. ayetinde de barış içinde yaşamak tavsiye edilmiş, barışı engelleyici davranışlardan sakınılması istenmiştir. “Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa girin. Şeytanın adımlarını takip etmeyin, çünkü o,
sizin için apaçık bir düşmandır.” Kur’an’da bir insanı öldürme tüm insanları öldürme sayılmış, bir
insanı yaşama kavuşturma ise bütün insanları yaşama kavuşturma olarak kabul edilmiştir.3
Hoşgörü, karşımızdaki insana ve onun görüşlerine saygı duymaktır. Peygamberimiz, hoşgörülü olursak bizim de hoş görüleceğimizi belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: “Hoşgörülü ol ki hoş
görülesin.”4 Peygamberimizin özelliklerinden birisi de insanlara müsamahalı davranması, hoşgörülü
ve affedici olmasıdır. Hz. Muhammed, kendisine ve yakınlarına kaba davrananlara karşı kin gütmemiş; hoşgörülü tavrıyla onları bağışlamıştır. Mekke’de on üç yıl boyunca İslam’ı yaymaya çalışırken
çeşitli işkence ve baskılarla karşılaşmış ve inananlarla birlikte hicret etmeye zorlanmıştır. Mekke’yi
fethettiğinde kendisine yapılan kötülüklere rağmen genel af ilan etmiştir. Peygamberimizin bu tutumu sonucunda birçok kimse yaptıklarından dolayı pişmanlık duymuş, tövbe ederek İslam dinini
kabul etmişlerdir.
İslam dini, insanların inanç ve yaşayışlarıyla ilgili olarak hoşgörülü olunmasını istemektedir.
Dinimiz hiç kimseye inanç konusunda baskı yapılmasını istemez. İslam’a göre inanıp inanmama
veya herhangi bir dini seçme bireyin özgür iradesine bırakılmıştır. Bu duruma bir ayette şöyle işaret
edilmiştir: “Dinde zorlama yoktur…”5 Aynı şekilde Hz. Peygamberin ve onu örnek alacak kimselerin dini tebliğ ederken nasıl bir metot takip etmeleri gerektiğini de bir başka ayetten öğrenmekteyiz.
“Ey Muhammed, sen öğüt ver; çünkü sen sadece bir uyarıcısın. Sen onlara zor kullanacak
değilsin.”6
1 2 3 4 5 6 Nisâ suresi,128. ayet.
Nûr suresi, 22. ayet.
Mâide suresi, 32. ayet.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, C 1, s. 248.
Bakara suresi, 256. ayet.
Gâşiye suresi, 21, 22. ayetler.
155
6. ÜNİTE
Peygamberimiz insanların
inançlarına da saygı gösterirdi.
Müslümanların dışındaki diğer
insanların dini yaşayışlarını hoşgörü ile karşılama prensibi onun
ölümünden sonra da titizlikle
korunmuştur. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde fethedilen
ülkelerde değişik din ve mezhep görüşlerinin varlığı ve hâlâ
devam etmesi bunun en önemli
göstergesidir.
Barış ve hoşgörünün hâkim olduğu toplumlarda sevgi, saygı ve güven ortamı oluşur. Kişi hak
ve hürriyetleri korunur. Birlikte yaşama ve ortak değerlerde birleşme kültürü yerleşir. İnsanlar arası
ilişkilerde dürüstlük, samimiyet ve yardımlaşma ön plana çıkar.
KONUŞALIM
Dinimiz, birbirimizle karşılaştığımız zaman selamlaşmamızı istemektedir.
Selamlaşmanın, barış, sevgi ve hoşgörünün oluşmasına katkıları nelerdir? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
4. Ahlaki Görevlerimiz
İnsanın Allah’a, peygambere, topluma, ailesine ve kendisine karşı bazı sorumlulukları ve görevleri vardır. İslam ahlak anlayışına göre insanın Allah’la olan ilişkisi, insanlar arası ilişkilerine
de olumlu olarak yansımaktadır. Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a şükreden kimse, başkalarının
iyiliklerine karşı da teşekkür eder. Allah’a itaat eden kimse anne baba ve diğer akrabalarına karşı
saygı gösterir. Toplum içinde yaşadığının bilinciyle yardımsever ve duyarlı davranır. Toplumun ortak
değerlerine ve görgü kurallarına uyar.
4.1. Ana Baba ve Akrabalarımıza Karşı Görevlerimiz
Anne baba ve büyüklerimiz bizi büyük emek
ve fedakârlıkla yetiştiren insanlardır. Onlar bizim
için birçok güçlüğe katlanırlar. Annemiz, babamız,
aile büyüklerimiz ve akrabalarımız hayata daha iyi
hazırlanmamız için bize yardımcı olur ve yol gösterirler.
156
“Rabb’im! Amellerin hesabının
verileceği gün, beni, ana babamı ve
müminleri bağışla!”
İbrahim suresi, 41. ayet.
İslam ve Ahlak
Anne ve babaya gösterilecek saygı ve sevginin, onların bize yaptıklarına karşı bir teşekkür
mahiyeti taşıdığı Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirtilir: “Biz insana, anne babasına iyi davranmasını
tavsiye etmişizdir. Çünkü annesi onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır…”1
Dinimiz anne baba hakkına çok önem vermiştir. Kur’an, “Rabb’in, sadece kendisine kulluk
etmenizi, anne ve babanıza da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin
yanında yaşlanırsa kendilerine ‘öf’ bile deme; onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle.”2
ayetiyle Allah’a kulluk emrinin ardından anne babaya iyilik etmek gerektiği konusuna dikkat çekmektedir.
Anne babanın çocukları üzerinde pek çok hakkı vardır. Hz. Peygamber bunlardan bir kısmını şöyle dile getirmiştir: “Anne baba ölmüş iseler onlara dua etmek, günahlarının affı için
Allah’tan istiğfar etmek, vasiyetlerini yerine getirmek, onlar vasıtasıyla akraba olanlarla sılayırahmi (akraba ziyaretini) yerine getirmek ve dostlarına ikramda bulunmak.”3
KONUŞALIM
Anne, baba ve akrabalarımıza karşı görev ve sorumluluklarımızı nasıl yerine getirebiliriz? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
Dinimize göre akrabalarımızın da bizim üzerimizde
çeşitli hakları vardır. İslam, aile
etrafında şekillenen değerlerin
ve ilişkilerin korunması için bazı
kural ve önlemler getirmiştir.
Aile ve akraba ilişkilerini önemli
görmüş, akrabalık bağlarını koparmayı ise doğru bulmamıştır.
Nisâ suresinin 36. ayetinde bizden anne babamıza iyilik yapmamız istendikten hemen sonra
akrabaya da iyilik yapmamız gerektiği vurgulanmıştır. Peygamberimiz de insanı cennete ulaştıracak ameller arasında akrabaya iyiliği saymış ve şöyle buyurmuştur:
“Allah’a ibadet eder ve ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve akrabayı
gözetirsin…”4
1 2 3 4 Lokman suresi, 14. ayet.
İsrâ suresi, 23. ayet.
Ebu Davut, Edep, 129.
Buharî, Zekât, 1.
157
6. ÜNİTE
İslam dini akrabayı ziyaret etmeyi ve onlara yardımda bulunmayı öğütlemiştir. Bu konu hakkında Kur’an-ı Kerim’de, “Şüphesiz Allah; adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder…”1 buyrulmuştur. Hz. Peygamber, “…Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabalarını ziyaret etsin.”2 diyerek akraba ziyaretinin önemini vurgulamıştır.
Peygamberimiz kendi akrabaları başta olmak üzere eşinin yakınlarına da özel ilgi gösterirdi.
Yetişmesinde büyük emekleri olan amcası Ebu Talip ve onun eşi Fatıma’ya her zaman saygı ve sevgi
beslerdi. Onları ziyaret eder ve gönüllerini alırdı. Hatta onlara yardımcı olmak amacıyla onların çocukları olan Hz. Ali’yi kendi yanına almıştı.
Hz. Muhammed, sütannesi, dedesi, amcası ve diğer tüm akrabalarıyla ilişkilerini sürdürmüştür. Onlara iyi davranarak güler yüz göstermiş ve güzel söz söylemiştir. Sıkıntıları olduğu zaman
yardımlarına koşmuştur. Hastalarını ziyaret etmiş ve onların iyileşmesi için elinden geleni yapmıştır.
Bayramlarda ve özel günlerde dost ve akrabalarını ziyaret ederek mutluluklarını paylaşmıştır.
Anne ve babamıza yapacağımız iyilik gibi akrabalarımıza karşı da güler yüz göstermeli, selam
ve esenlik dilekleriyle hâl-hatırlarını sormalıyız. Onları ziyaret edip işlerinde yardımcı olmalıyız.
GÖZLEM YAPALIM
“Anne babasının ikisi veya biri yanında yaşlandığı hâlde cennete giremeyene
yazıklar olsun!”
Müslim, Birr, 9.
Yukarıdaki hadisi dikkate alarak çevrenizde ana babalara nasıl davranıldığıyla ilgili
gözlem yapınız. Elde ettiğiniz sonuçları arkadaşlarınızla paylaşınız.
4.2. Komşularımıza ve Topluma Karşı Görevlerimiz
Sosyal hayatımızın en önemli ögelerinden biri komşuluktur. Komşuluk ilişkilerini canlı tutmak birlik ve beraberliğimizi
pekiştirir. İslam dini de komşuluk ilişkilerine büyük önem verir. Komşularla iyi geçinmeyi ve her türlü dayanışma içinde bulunmayı öğütler. Bu konuda Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: “Allah’a ibadet edin…
yakın ve uzak komşuya iyi davranın…”3
“Cebrail bana komşu hakkında o kadar
çok tavsiyede bulundu ki; Allah komşuyu
komşuya mirasçı kılacak zannettim.”
Buharî, Edep, 28.
Yukarıdaki hadisi komşu hakkının önemi
yönünüden yorumlayınız.
Hz. Muhammed, komşularına karşı duyarlı olmuş; onları ziyaret etmiş, nazik ve güler yüzlü davranarak aralarındaki bağı güçlendirmiştir. Onların bir ihtiyacı olduğunda hemen yardımlarına koşmuş, komşularını sevinçli ve üzüntülü anlarında yalnız bırakmamıştır. Komşuluk ilişkilerine
1 Nahl suresi, 90. ayet.
2 Buharî, Edep, 31.
3 Nisâ suresi, 36. ayet.
158
İslam ve Ahlak
çok önem veren Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Allah katında arkadaşların en
hayırlısı, arkadaşlarına en hayırlı olandır. Komşuların en hayırlısı da komşusuna en hayırlı
olandır.”1
ÖRNEKLER BULALIM
Komşulukla ilgili hadis, özdeyiş ve deyimlere örnekler bulunuz.
•
Ev alma komşu al.
•
•
..........................................................................................
..........................................................................................
Toplum hâlinde yaşayan insanların sosyal ilişkilerinde uymaları gereken bazı ahlak kuralları
vardır. Bunlara görgü kuralları da denir. Mutlu bir şekilde yaşamak için hem görgü kurallarına uymak
hem de toplumsal görev ve sorumlulukları yerine getirmek gerekir.
İnsanlar, toplum içinde ölçülü olmalıdırlar. Görgü kuralları bu ölçüyü kazandırır. Bu nedenle
bu kurallara uymak toplumun huzur ve düzeni için gereklidir. Dinimizin insanlar arası ilişkilerdeki
öğütleri bu konuya dikkatimizi çekmektedir. Örneğin, Kur’an’ın, “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin almadıkça selam vermedikçe girmeyin...”2 tavsiyesi önemli bir görgü
kuralını belirtmektedir.
Görgü kurallarına uymanın yanı sıra insanlara yardımcı olmak, onların sevinçlerine ortak olmak ve üzüntülerini paylaşmak da dinimizin bizden istediği güzel davranışlardandır. Fakir ve kimsesiz olanlara iş, aş ve barınma imkânı sağlamak, Kızılay, sivil savunma gibi sosyal yardım kuruluşlarını desteklemek, toplumsal yardım kurumlarında gönüllü olarak çalışmak, gerektiğinde giyecek,
yiyecek ve kan bağışında bulunmak toplumsal görevlerimizdendir. Yangın, deprem, sel gibi doğal
afetler, binlerce insanı evsiz bırakmaktadır. Yüzlerce, hatta binlerce çocuk açlık,
susuzluk, bulaşıcı hastalık gibi tehlikelerle
karşı karşıya gelmektedir. İşte, böyle zamanlarda Kızılay ve diğer hayır kurumlarımız zor durumda kalanlara yiyecek,
içecek, giysi, battaniye, çadır vb. yardımlarda bulunur. Ayrıca Kızılay kan merkezleri aracılığıyla acil ihtiyaç sahiplerine kan
temin eder. Bu nedenle toplumda önemli
görevleri üstlenen yardım kuruluşlarımıza
katkıda bulunurak bunları ayakta tutmaya
çalışmalıyız.
1 Tirmizî, Birr, 28.
2 Nûr suresi, 27. ayet.
159
6. ÜNİTE
SIRALAYALIM
Toplumsal görevlerimiz ve görgü kuralları nelerdir? Sıralayınız.
•
Evimizi, sınıfımızı ve çevremizi temiz tutmalıyız.
•
•
..........................................................................................
..........................................................................................
4.3. Vatana Karşı Görevlerimiz
Bir milletin bağımsız ve egemen olarak üzerinde yaşadığı toprak parçasına vatan denir. Milletler yaşadıkları vatan coğrafyası üzerinde medeniyetler kurar ve kültürlerini gelecek nesillere aktarırlar. Yaşadıkları vatan topraklarında hürriyet ve egemenlikleri için birçok fedakârlıkta bulunurlar.
Milletlerin yaşamında bir vatana sahip olmanın önemi büyüktür. Aynı vatanı paylaşan kimseler arasında dil, duygu, inanç, gaye, gelenek ve görenek birliğinden kaynaklanan yakınlık bulunur.
KONUŞALIM
“Bülbülü altın kafese koymuşlar, ‘Ah vatanım!’ demiş.” atasözünü bir vatana sahip
olmanın önemi açısından değerlendirerek üzerinde konuşunuz.
Bu ortak değerler vatandaşlık bağıyla insanları bir arada tutar.
Milletleri ayakta tutan ve bireyler arasındaki birlik ve beraberliği sağlayan değerlerden biri de
vatan sevgisidir. Her insan rahat ve güven içinde yaşamak ister. Bu isteğimizi gerçekleştirebilmek
öncelikle bir vatana ve millete sahip olmaya bağlıdır. İşte bu durum bizim vatan ve milletimizi sevmemizi gerektirir.
Vatanımız atalarımızın büyük özverilerle
koruyup bize bıraktıkları bir emanettir.
Bize düşen bu emaneti koruyup geliştirmektir.
Vatan ve milletimizin yücelmesi için gereken her şeyi yaparak onları
sevdiğimizi göstermiş oluruz. Çalışmak,
üretmek, ülkemizi dünyada saygın bir
konuma getirmek için çaba harcamak en
önemli görevlerimizdendir.
160
İslam ve Ahlak
Vatan, millet, din, bayrak ve İstiklal Marşı gibi manevi değerleri, milletimizin bütün bireyleri
sever ve onlara saygı duyar. Vatanımıza karşı bir düşman saldırısı olursa onun korunması için herkes
gerekirse bu uğurda canını seve seve vermeye hazırdır. Peygamberimiz vatanın ve sahip olduğumuz
değerlerin korumasının önemini şu sözleriyle belirtmiştir: “Allah için bir gün nöbet beklemek,
hem dünyadan hem de onda olanlardan daha hayırlıdır.”1 Şehitlik ve gazilik, vatanın düşmana
karşı savunulmasında kazanılan iki büyük rütbedir.
LİSTELEYELİM
Vatanı sevdiğinizi hangi davranışlarınızla gösterirsiniz? Listeleyiniz.
• Ülke kaynaklarının tüketimi konusunda savurganlıktan kaçınırım.
• ..........................................................................................
• ..........................................................................................
• ..........................................................................................
5. İslam Ahlakına Aykırı Davranışlar
Dinimiz iyi davranışları benimsememizi ve iyilik yapmamızı tavsiye eder. Kötü alışkanlıkları
ise terk etmemizi öğütler. Yapılan iyi veya kötü davranışların sonuçlarına dikkatimizi çekerek bizleri
güzel ahlaklı olmaya yönlendirir. İyilikler fert ve toplumu mutlu kılarken kötülükler insanı ve yaşadığı çevresini huzursuzluğa ve ümitsizliğe sevk eder.
5.1. Yalan, Gıybet ve İftira
Yalan, karşısındakini aldatmak amacıyla
söylenen ve gerçeğe uymayan söz demektir. Yalan söylemek ve yalancılık kötü bir huydur. Yalan
söyleyen, yalan yere yemin eden ve yalancı şahitlik yapan kişiler başkalarını yanıltarak yanlış karar
vermesine yol açarlar. Böylece haklı kişiyi haksız
duruma düşürür, haksız kişiyi de haklı gösterirler.
“Münafığın üç belirgin özelliği
vardır: Yalan söyler, emanete hıyanet
eder ve sözünde durmaz.”
Buharî, İman, 24.
Yukarıdaki hadisi doğru sözlü
olmanın ve sözünde durmanın önemini
dikkate alarak yorumlayınız.
Dinimize göre yalancılığın en kötüsü yalan
yere şahitlik yapmak ve yalan yere yemin etmektir. İkiyüzlülük, hile, kandırma, olduğundan farklı
görünme, göründüğünden farklı olmak, sahte davranışlar sergilemek ve yapmacık davranışlar da
bir çeşit yalandır. Allah Kur’an’da, “…Yalan sözden sakınınız.”2 buyurarak yalandan kaçınmamızı
istemektedir. Peygamberimiz de yalan söylemenin kötü bir davranış olduğunu şu sözleriyle ifade
etmiştir: “...Yalandan sakının. Yalan insanı günaha, o da cehenneme götürür. Kişi durmadan
yalan söyler ve araştırırsa Allah katında yalancılardan yazılır.”3
1 Buharî, Sulh, 33.
2 Hac suresi, 30. ayet.
3 Buharî, Edep, 69.
161
6. ÜNİTE
Yalan söylemenin gerek bireysel, gerekse toplumsal birçok zararı
vardır. Yalan, bireyin toplumdaki değerini ve güvenini azaltır. İtibarını zedeler. Yalan, insanlar arası ilişkilerin
bozulmasına neden olur. Barış, güven
ve huzur ortamını yok eder.
PAYLAŞALIM
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” sözüyle
ne anlatılmak istenmiştir?
Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
Gıybet, kişinin yüzüne söylendiğinde hoşlanmayacağı şeyleri arkasından söylemektir. Türkçemizdeki
karşılığı çekiştirme, yerme, kötüleme ve dedikodu yapmak demektir.
İslam dini, gıybet ve iftirayı, kişi ve topluma büyük zararlar verdiği için yasaklamıştır. Bir
kimsenin farkına vardığı zaman üzüleceği herhangi bir kusurunu kapalı şekilde söylemek, ima etmek, işaret, hareket veya yazı ile belirtmek de gıybettir. Dinimizde gıybet ve iftira etmek kötü huylardan sayılmıştır. Bu konudaki bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “…Biriniz diğerinizi arkasından
çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O
hâlde Allah’a karşı saygısızlık yapmaktan kaçının. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir,
çok esirgeyendir.”1
Peygamberimiz zamanında yaşanan şu olay, gıybet ve iftiranın ne olduğunun anlaşılması bakımından önemlidir: Bir gün Peygamberimiz, sahabeye, “Gıybet nedir, biliyor musunuz?” diye
sordu. Onlar, “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Gıybet,
kardeşinizden onun hoşlanmayacağı şekilde söz etmenizdir.” dedi. Onlardan biri, “ Ey Allah’ın
elçisi! Ya kardeşim benim konuştuğum gibi ise yine gıybet etmiş olur muyum?” diye sordu. Bunun
üzerine Peygamberimiz, “ O, konuştuğun gibi ise gıybet etmiş olursun, konuştuğun gibi değilse
iftira etmiş olursun.”2 buyurdu.
İftira, bir suçu veya kötü bir davranışı kasıtlı olarak başkasına yüklemektir. İftira; bir insanın
söylemediği sözü söyledi, yapmadığı bir işi yaptı demektir. İnsanların onur ve kişiliklerine saldırıdır.
Allah, iftiranın sakınılması gereken davranışlardan olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur: “Mümin
erkekleri ve mümin kadınları, işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler (onlara iftira atanlar),
bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.”3
İftiranın kişiye ve topluma pek çok zararı vardır. Haklarında iftira edilen insanlar huzursuz
olurlar. İftira, insanlar hakkında birtakım olumsuz kanaatlerin oluşmasına sebep olur. Bu durum halk
arasında “Çamur at, izi kalsın.” şeklinde ifade edilir. İftira ve kötüleme, insanların namus ve haysiyetlerine yönelik olursa daha zararlı olur. İftiraya uğrayan kimse işini kaybedebilir. Büyük emeklerle
kurulan aile yuvası yıkılabilir. İnsanların birbirine güveni kalmaz. İftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflar; dayanışma ve yardımlaşma gibi güzel alışkanlıklar ortadan
kalkar.
1 Hucurât suresi, 12. ayet.
2 Müslim, Birr, 70.
3 Ahzâb suresi, 58. ayet.
162
İslam ve Ahlak
TARTIŞALIM
Gıybet ve iftira insanlar arasındaki ilişkileri nasıl etkiler? Tartışınız.
Kişi ve toplumun mutluluğunu yok eden yalan, gıybet ve iftiradan kaçınmalıyız. Nasıl gıybetimizin yapılmasından hoşlanmıyor ve kendimize iftira atılmasını istemiyorsak bizler de gıybet
yapmamalı ve başkalarına iftira atmamalıyız.
5.2. Hile Yapmak ve Dolandırıcılık
Hile ve dolandırıcılık, kişiye ve topluma zararı dokunan, sosyal ilişkileri zedeleyen kötü davranışlardandır.
Hile ve dolandırıcılık, başkalarını aldatarak çıkar sağlama düşüncesidir. Bu davranış diğer
kötü huy ve alışkanlıklar gibi toplumsal barışı, güveni ve huzuru bozar. Birçok insanın mağdur olmasına yol açar.
Dinimiz hilenin ve dolandırıcılığın her çeşidini yasaklamıştır. Örneğin; satıcı, malının güzel
taraflarını gösterip kusurlarını gizleyerek satarsa; eksik ölçer veya tartarsa, kalitesiz eşyayı kaliteli
diye pazarlarsa insanları kandırmış olur. Hile ve dolandırıcılık yoluyla elde edilen her türlü kazanç
kul hakkını ihlal etmektir. Böyle bir kazanç helal değildir.
Allah hile ve dolandırıcılık yapanları Kur’an-ı Kerim’de şöyle kınamıştır: “İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında
ise noksan yapan (ölçen) hilekârlara
yazıklar olsun.”1
Hile ve dolandırıcılık yapan
kişiler kendilerine, ailelerine, çevrelerine ve topluma zarar verirler. Böyle
kimseler toplumda sevilmez ve saygı
görmezler. Kalıcı dostluklar kuramazlar. Toplumda güven kaybına uğrarlar.
Hile, dolandırıcılık ve aldatmaktan kaçınmak ahlaki bir görevdir.
Yönetici halkına, işveren işçisine, tüccar müşterisine ve tüm insanlar birbirine karşı dürüst olmalıdırlar.
1 Mutaffifîn suresi, 1-3. ayetler.
163
6. ÜNİTE
Peygamberimiz, “Bizi aldatan bizden değildir.”1 buyurarak hile ve dolandırıcılık yapmanın Müslümanlara yakışmayan davranışlardan olduğunu belirtmiştir. Toplumun huzurlu olabilmesi
ancak insanların birbirlerine güven duymaları ile mümkündür. Bu nedenle bizler, yalan ve hileden
kaçınmalıyız. Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkalarına da yapmamalıyız.
ARAŞTIRALIM
Tüketici olarak haklarınızı biliyor musunuz? Araştırarak sınıfta arkadaşlarınızla
paylaşınız.
5.3. Kötü Zanda Bulunmak
Herhangi bir kimse hakkında doğru bilgi ve delile dayanmadan yapılan olumsuz yorum ve görüşlere “kötü zan” (suizan)
denir.
‘Zannetmek’ kesin karar vermek için
yeterli midir?
İnsanlar hakkında kötü zanla hareket etmek, dinimizin hoş görmediği bir davranıştır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Zandan çokça kaçınınız; çünkü kimi
zanlar, günahtır…”2 Hz. Peygamber de kötü zannın bir çeşit yalan olduğunu ve bundan kaçınmamız gerektiğini şöyle belirtmiştir. “Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan sözlerin en yalanıdır.”3
Kötü zanda bulunmak sevgisizlik, kıskançlık ve düşmanlık gibi kötü duyguların kontrol edilememesinden ortaya çıkar. Bu durum insanı olumsuz davranışlara yöneltebilir. Kötü zanda bulunan
kimse diğer insanların gözünde saygınlığını kaybeder. Kendisi hakkında da başkalarının hep kötü
şeyler düşündüğünü zanneder. Hâlbuki insanın bu dünyada yapması gereken çok önemli işleri vardır.
Bunun için insan vaktini daha yararlı bir şekilde değerlendirmelidir.
Başkalarının ayıplarını ve özel hayatlarını araştırmak, arkasından çekiştirmek ve bazı ihtimallere dayanarak kötü zanda bulunmak, kardeşlik, arkadaşlık ve komşuluk ilişkilerini zedeler. İnsanlar
arasında sevgi, saygı ve huzurun yok olmasına neden olur. Bu ise kul hakkının çiğnenmesidir.
Bizler de dinimizin öğütleri doğrultusunda insanların birbirileriyle iyi ilişkiler kurmasını engelleyen kötü zandan kaçınmalıyız. Kesin bilgiye sahip olmadığımız kişi ve konular hakkında hemen
yorum yapmamalıyız. İnsanların davranışlarını öncelikle iyi niyetle değerlendirmeye çalışmalıyız.
TARTIŞALIM
Kötü zanda bulunmanın bireye ve topluma zararları neler olabilir? Tartışınız.
1 Müslim, İman, 43.
2 Hucurât suresi, 12. ayet.
3 Buharî, Nikâh, 45.
164
İslam ve Ahlak
5.4. Başkasının Özel Hayatını Araştırmak
Her insanın kendine özgü bir hayatı vardır.
Hiçbir insan özel hayatıyla ilgili birtakım bilgi ve
mahrem olayların açığa çıkmasını istemez. Kendi
kusurlarının başkaları tarafından araştırılması ve
öğrenilmek istenmesi insanları rahatsız eder.
“Hakkında bilgin bulunmayan
şeyin ardına düşme. Çünkü kulak,
göz ve gönül bunların hepsi ondan
sorumludur.”
İsrâ suresi, 36. ayet.
Yukarıdaki ayeti özel hayata saygı
Özel hayatın dokunulmazlığı önemli haklaryönünüden yorumlayınız.
dan biridir. Başkalarının kusurlarını araştırmak hiç
kimseye yarar getirmeyeceği gibi pek çok zararı da
beraberinde getirir. Kusurların araştırılıp anlatılması insanları birbirine düşürür. İnsanlar arasında kin
ve düşmanlık tohumları ekilir ve kötülüklerin yayılmasına zemin hazırlanmış olur.
İnsanların kusurlarını araştırmak onlara zarar vermek amacından kaynaklanabildiği
gibi merak duygusunun kötüye kullanımından
da kaynaklanabilir. İslam dini başkalarının kusurlarını araştırmayı hoş görmez. Bu konuda
Yüce Allah, “…Birbirlerinizin kusurlarını
araştırmayın…”1 buyurmaktadır. Peygamberimiz de insanların kusurlarını araştırmayı kötü
bir davranış olarak değerlendirmiştir. O bir sözünde şöyle buyurmuştur: “Müslümanların
kusurlarını örten kimsenin Allah da dünya
ve ahirette ayıplarını örter.”2
Bizler de başkalarının kusurlarını araştırmak yerine kendi kusurlarımızı düzeltme yoluna gitmeliyiz. Böyle yaparak aynı zamanda iyi ahlaklı insan olmanın gereklerinden birini yerine getirmiş
oluruz.
EMPATİ YAPALIM
Bilinmesini istemediğiniz özellikleriniz hakkında bir arkadaşınızın, başkalarının
yanında konuştuğunu düşününüz. Kendinizi nasıl hissedersiniz?
1 Hucurât suresi, 12. ayet.
2 Tirmizî, Birr ve Sıla, 30.
165
6. ÜNİTE
5.5. Başkalarıyla Alay Etmek
“Yaratılanı hoş gör,
Yaratandan
ötürü.”
sözü ile ne anlatılmak
istenmiştir?
Alay etmek; bir kimsenin, kusurlu veya eksik yönlerini küçümseyerek söz, işaret veya yazı ile eğlence konusu yapmaktır.
İslam dininin sakınılmasını istediği davranışlardan biri de
insanlarla alay etmektir. İnsanlar, fiziksel yapıları ve yetenekleri
yönünden birbirinden farklı yaratılmışlardır. Her insanın başkasına göre kusurlu ve eksik yönleri olabilir. Başkalarının kusurlarını
alay konusu edinmek, doğru olmayan bir davranıştır. Alay etmek, şaka yapmak amacıyla da olsa
kötüdür. Dinimiz, söz, tavır, davranış, işaret ya da yazı ile insanların kusur ve noksanlarını dile
dolayıp onları küçük düşürmeyi yasaklamıştır. Bu yüzden insanlar, birbirileriyle alay etmemeli ve
birbirlerine saygı duymalıdır.
Yüce Allah, insanları hor görmekten,
küçümsemekten, üstünlük taslamaktan ve
TARTIŞALIM
alay etmekten kaçınmamızı istemiş ve bu
Alay etmenin zararları nelerhususta şöyle buyurmuştur: “İnsanları ardir? Tartışınız.
kadan çekiştiren, kaş göz işaretleriyle alay
eden her kişinin vay hâline!”1 Başka bir
ayette ise, “Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir topluluk ile alay etmesin. Belki alay edilenler kendilerinden daha iyidirler…”2 buyurarak insanlarla alay edilmesini hoş karşılamamıştır.
İslam’da her ferdin haysiyet ve şerefinin dokunulmazlığı vardır. İnsan onurunu zedeleyecek
kötü hareketlerin başında alay etmek gelir. Bir insanla alay etmek, onu değersiz görmektir ve insana
yakışmayan bir davranıştır. Dinimiz, kardeşlik bağlarını korumak için alay etmeyi kesinlikle yasaklamıştır. Peygamberimiz, “…Bir kimseye günah olarak Müslüman kardeşini küçümsemek
yeter…”3 buyurmuştur. Her ne şekilde olursa olsun, başkalarıyla eğlenmek, kötü ve sevmeyeceği
takma isimlerle çağırmak yanlış bir tutumdur. Kendimize yapılmasını istemediğimiz davranışları,
başkalarına yapmamalıyız. Başkalarıyla alay etmekten, onları hor görmekten ve küçümseyici davranışlarda bulunmaktan kaçınmalıyız.
YAZALIM
“… Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona haksızlık etmez, onu mahrum bırakmaz,
onu hor görmez. Kişiye kötülük olarak Müslüman kardeşini hor görmesi yeterlidir. Her
Müslümanın malı, kanı ve namusu (onuru) diğer Müslümanlarca korunmalıdır. Allah
sizin şekillerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar.”
Buharî, Edep, 57.
Hadisten anladıklarınızı yazınız.
1 Hümeze suresi, 1. ayet.
2 Hucurât suresi, 11. ayet.
3 Buharî, Edep, 57.
166
İslam ve Ahlak
5.6. Kibir ve Haset
Büyüklenmek (kibir); hüner, onur,
servet ve başarısından dolayı kişinin kendisini başkalarından üstün tutması, özel ve
ayrıcalıklı görmesidir. Kendini beğenmişliktir. Büyüklenme aynı zamanda başkalarını küçümsemektir.
Peygamberimiz bir gün, “Kalbinde,
zerre kadar kibir bulunan kimse, Cennete
giremez.” buyurdu. Malik b. Mirare isimli
sahabi, ‘Ya Resulallah! İnsan, elbisesinin ve
ayakkabısının, güzel olmasını sever.’ deyince,
Allah Resulü, “Allah güzeldir, güzelliği sever.
Kibir ise hakkı kabul etmemek, insanları
hor görmektir.” buyurdu.
Büyüklenen kimseler, en güzel şeyleri daima kendilerine layık görürler. Hata
Riyazü’s-Salihin, C 2, s. 44.
yaptıklarını kabul etmezler. Servetleri,
şöhretleri, bilgileri ve fiziki güzellikleriyle
övünürler. Ama onların bir gün elden çıkabileceğini düşünmezler. Kibir şeytani bir tavırdır. İlk örneğini iblis sergilemiştir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Hani biz meleklere:
Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı,
böylece kâfirlerden oldu.”1 Yüce Allah, büyüklenmekten kaçınmamızı ister: “İnsanlardan (kendini büyük görerek) yüzünü çevirme, yolda böbürlenerek yürüme, zira Allah büyüklük taslayıp
kendini beğenip öğünen hiç kimseyi sevmez.”2 Peygamberimiz de, “Kimse kimseye eziyet etmesin, kimse kimseye karşı böbürlenmesin.”3 diyerek alçak gönüllü olmamızı istemiştir.
İnsanların imkânları, yetenekleri ve kabiliyetleri farklı olabilir. Hiç kimse malına, mülküne,
makamına, güzelliğine, çocuklarının çokluğuna, bilgisine güvenerek büyüklenmemelidir. Yunus
Emre, bu hususu, “Mal sahibi mülk sahibi/ Hani bunun ilk sahibi?” şeklindeki sözüyle ifade etmiştir.
Peygamberimiz, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmazdı. Zengin, fakir, dil, ırk ve cinsiyet
farkı gözetmeksizin herkese eşit davranırdı. Biz de onu örnek almalı ve insanlara değer vermeliyiz.
Kimseyi küçük görmemeli, kimseyle alay etmemeliyiz.
BELİRTELİM
“Birbirinize kin gütmeyiniz, birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Bir Müslüman için kardeşini üç günden fazla
terk etmek yani ona küsmek helal olmaz.”
Müslim, Birr, 24.
Yukarıdaki hadiste hangi davranışlardan sakınmamız istenmiştir? Belirtiniz.
1 Bakara suresi, 34. ayet.
2 Lokman suresi, 18. ayet.
3 Ebu Davut, Edep, 48.
167
6. ÜNİTE
Haset, bir kimseyi konumundan veya başarısından dolayı kıskanmaktır. Kıskançlığın bir anlamı da çekememezliktir. Kıskanç kimse başkasında bulunan iyilik ve güzelliklerin o kimsenin elinden
çıkmasını ister. Genelde, düşmanlık, kibir, çekememezlik, büyüklenme, aç gözlülük, önde olma ve
büyüklenmek gibi duygular kıskançlığın nedenlerinden bazılarıdır. Kıskançlığın kötü bir davranış
olduğu Felak suresinin 5. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Kıskanç kişinin şerrinden, karanlıktan
sabahın aydınlığını çıkaran Rabb’e sığınırım.”
Kıskançlık kötü, imrenme (gıpta) ise iyi davranışlardandır. “Onda varsa bende de olur.” çalışıp
benim de elde etmem gerekir anlayışına imrenme denir. İmrenilecek hususların değerli şeyler olması
gerekir. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Şu iki kişi dışında hiç kimseye imrenmek
doğru değildir: Bunlardan biri, Allah’ın kendisine verdiği doğru bilgiyi uygulayan ve bunu
başkasına da öğreten bilge kişi; diğeri de Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolda harcayan
zengin ve cömert kişidir.”1
DEĞERLENDİRELİM
“Kıskançlıktan kaçınınız; çünkü ateşin
odunları yakıp bitirdiği gibi kıskançlık da
güzel amelleri yer, bitirir.”
İbn Mace, Zühd, 22.
Yukarıdaki hadisi kıskançlığın fert ve
topluma zararları açısından değerlendiriniz.
Kıskançlık, insanların ruh sağlığını bozabilir. Sağlıklı iletişim kurmayı engeller. Eşler, kardeşler ve arkadaşlar arasında huzursuzluk ve güvensizlik yaratarak ailelerin dağılmasına neden olabilir.
Bu kötü duygu nedeniyle cana kıyma, başkalarına zarar verme gibi suçlar işlenebilir. Gereksiz, kırıcı
ve üzücü tartışmalara yol açabilir.
Erdemli insan başkalarında bulunan üstünlükleri kıskanmaz. İyi niyetli olarak bunların kendisinde de olmasını ister. Sahip olduğu yetenek ve imkânları en iyi şekilde kullanır. Asıl zenginliğin
mal çokluğunda değil, gönül zenginliğinde olduğunu bilir.
5.7. İçki ve Kumar
İslam dini insanın aklını, canını, neslini, malını ve dinini koruması amacıyla ilkeler getirmiştir.
Bunların titizlikle korunmasını istemiş, bu değerlere herhangi bir şekilde zarar verilmesinin önüne
geçmiştir. Bu amaçla insanın akıl sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve sağlığına zarar veren alkollü
içeceklerin ve her türlü uyuşturucu maddelerin kullanımını yasaklamıştır. Bu durum Kur’an’da şöyle
geçmektedir: “Ey iman edenler! Şarap, kumar, putperestçe uygulamalar, fal okları, şeytana ait
1 Buharî, İlim, 15.
168
İslam ve Ahlak
murdar işlerdendir. Bunlardan geri durun ki felah bulasınız.”1 Sarhoşluk veren şeylerin, her
türlü kötülüğün kaynağı olduğunu Peygamberimiz şöyle ifade etmiştir: “İçki (sarhoş edici şeyler)
den sakının. Çünkü o kötülüklerin anasıdır.”2
SLOGAN BULALIM
İçki ve kumarın zararları ile ilgili slogan bulunuz.
•
•
•
Alkol bir felakettir.
..........................................................................................
..........................................................................................
İçki ve uyuşturucu, insanın akıl, ruh ve beden sağlığını bozar ve dolayısıyla onun aile, sosyal
ve meslek hayatını olumsuz yönde etkiler. İçkinin verdiği zarar, yalnız onu içenle sınırlı kalmaz, toplumun diğer fertlerine de yansır. Çünkü sarhoşluk sebebiyle akli dengesi bozulan bir kişi, davranışlarını kontrol edemez. Kendisine ve başkalarına olan saygısını yitirir. Taşkın hareketleriyle kırgınlık,
dargınlık, kavga, cinayet ve trafik kazaları gibi çeşitli zararlara sebep olur. Böylece hem kendisini
hem de başkalarını üzer.
İçki ve diğer uyuşturucu maddelerin zararları bilim adamları tarafından ortaya konmuştur. Alkollü içeceklerin insanı, toplumdan uzaklaştırıp içine kapalı bir
hâle getirdiği artık herkes tarafından kabul edilmektedir.
Zararlı alışkanlıklardan bir diğeri de kumar oynamaktır. Kumar; para, mal veya değerli bir eşya karşılığı
oynanan bir şans oyunudur. Kumarda amaç başkasının
parasını veya malını alarak kolay yoldan kazanç sağlamaktır. Bu da bir çeşit haksız kazançtır. Kumar oynamak,
çalışmanın, alın teri ile kazanmanın değerini düşürür; çalışarak kazanmak yerine tembelliği ve hileyi teşvik eder.
İçki felaketlerin başlangıcıdır.
Kumarda kazandıkça veya kaybettikçe hırs artar. Kişiye,
ailesine ve yakınlarına zarar verecek durumlar ortaya çıkar. Geçimsizlik, huzursuzluk ve kavgalara
neden olur. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: “Şeytan, içki ve kumarla aranıza
düşmanlık ve kin sokmak istediği gibi sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan da alıkoymak ister.
Artık vazgeçtiniz değil mi?”3
PANO HAZIRLAYALIM
Gazete ve dergilerden topladığınız fotoğraf ve yazılarla alkollü içkilerin zararlarını
içeren bir pano hazırlayınız.
1 Mâide suresi, 90. ayet.
2 Nesai, Eşribe, 44.
3 Mâide suresi, 91. ayet.
169
6. ÜNİTE
5.8. Hırsızlık ve Rüşvet
Bir kimsenin, kendisine ait olmayan bir malı, parayı ya da eşyayı sahibinin izni ve haberi
olmadan almasına hırsızlık denir. Hırsızlık, hukuki yönden suç sayıldığı gibi ahlaki yönden de kınanmıştır. Hırsızlık kul hakkını yemektir. Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Ey iman
edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin…”1
Rüşvet, kişinin hakkı olmadığı hâlde çeşitli imkân ve aracıları kullanarak haksız yollardan
amacına ulaşma isteğidir. Hırsızlık, yalnızca kişilere ait bir mal ya da parayı çalmaktan ibaret değildir. Bunun yanında devletin imkânlarını kendi çıkarları için kullanmak, rüşvet almak, alışverişte
hile yapmak, suyu ve elektriği kaçak kullanmak, inşaatta malzemeyi ölçülerinden az ve kalitesiz
kullanmak da birer hırsızlık çeşididir. Ayrıca bir insanın zamanının ve emeğinin çalınması da bir tür
hırsızlıktır.
YORUMLAYALIM
Peygamberimiz, zekât toplamak için gönderdiği bir memurun, dönüşünde:
“Bu sizindir, şu da bana verilen hediyedir.” demesine karşı çıkmış ve “Eğer doğru
söylüyorsan (git), anne-babanın evinde otur ve bu hediyeler sana gelsin, görelim.”
buyurmuştur.
Müslim, İmare, 27.
Yukarıdaki hadisi rüşvetle ilişkilendirerek değerlendiriniz.
Hırsızlık ve rüşvet mülkiyet hakkının çiğnenmesidir. Haksız kazanç elde ederek insanlar arasındaki güvenin ve sosyal barışın zedelenmesidir. Hırsızlık ve rüşvet toplumdaki adalet ve dayanışmayı ortadan kaldırır. Böyle bir durumda herkes, sahip olduklarının çalınacağı endişesi ile yaşar.
Dinimiz her ne şekilde olursa olsun, başkasının malına el uzatılmasını ve rüşvete başvurulmasını yasaklamıştır. Peygamberimiz rüşvetin kötülüğünü vurgulamış, rüşveti alan ve veren kimsenin
aynı suça ortak olduğunu belirtmiştir. Bazı insanların ellerindeki kamuya ait imkânları israf etmeleri,
yolsuzluk yapmaları, kurumsal ve şirket sırlarını içeren bilgileri sızdırmaları da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Atalarımız, “Hırsızlığın büyüğü küçüğü olmaz.” diyerek en küçük bir şeyin çalınmasını bile hırsızlık saymışlardır.
Hırsızlığı ve rüşveti önlemenin yolu,
TARTIŞALIM
insanı hırsızlığa ve rüşvete iten sebepleri ortadan kaldırarak yeterli ahlaki eğitimi vermekHırsızlığı ve rüşveti önlemek için
tir. Ayrıca toplumda sosyal adaleti temin etkişiye düşen görevler nelerdir? Tartışınız.
mek, yaygınlaştırmak ve millî gelirin dengeli
şekilde dağılmasını sağlamaktır. Bu hususta
dinimiz; zekât, yardımlaşma, sadaka ve borç verme gibi sosyal güvenliği sağlayıcı ve dengesizliği
önleyici tedbirler getirmiştir.
1 Nisâ suresi, 29. ayet.
170
İslam ve Ahlak
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki bulmacayı çözünüz.
9
10
1
11
12
2
13
3
4
14
15
5
6
7
8
1. Bir kimseyi aldatmak.
2. Varlıklara karşı içten sevgi ve şefkat göstermek.
3. Bir kimsenin hakkı olmadığı hâlde amacına ulaşmak için kullandığı araç.
4. Her şeyin ve herkesin hakkını vermek.
5. Gerçeğe aykırı söz.
6. Para, mal veya eşya karşılığı oynanan şans oyunu.
7. Hz. Muhammed (s.a.v)’e gönderilen son ilahî kitap.
8. Bir suçu veya kötü bir davranışı kasıtlı olarak başkasına yüklemek.
9. İnsanları kendi konumlarında kabul edip görüşlerine saygı duymak.
10. Bir kimsenin arkasından onun hoşlanmayacağı biçimde konuşmak.
11. Elindeki nimetleri karşılık beklemeden başkalarıyla paylaşan kimse.
12. Bir kimseyi konumundan ve başarısından dolayı kıskanmak.
13. İnsanın iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden kaçınması.
14. Hz. Peygamberin söz, takrir ve davranışları.
15. Hakkı kabul etmemek ve büyüklük taslamak.
171
6. ÜNİTE
B. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. İman, ibadet ve ahlak arasında nasıl bir ilişki vardır? Örneklerle açıklayınız.
2. İslam dini, inancımızın davranışlarımıza yansımasını niçin önemli görmektedir? Açıklayınız.
3. Doğruluk ve adaletli olmanın toplumsal yönden yararları nelerdir?
4. İnsanlarla olan ilişkilerimizde sevgi, saygı ve hoşgörünün önemini belirtiniz.
5. Yalan, gıybet, iftira, hırsızlık gibi kötü davranışların birey ve toplum için zararları nelerdir?
C. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi İslam ahlakıyla bağdaşmayan davranışlardandır?
A) Doğruluk ve adalet B) Cömertlik D) Gıybet ve iftira E) Sevgi ve saygı
C) Merhamet
2. Aşağıdakilerden hangisi bir kimsenin arkasından hoşlanmayacağı şekilde konuşmayı ifade
eder?
A) Kıskançlık
B) Gıybet
C) İftira
D) Haset E) Kibir
3. Aşağıdakilerden hangisi insanın kendisini diğer insanlardan üstün görmesini ifade eden
kavramdır?
A) Haset B) Gıybet
C) Kibir
D) Kıskançlık E) İftira
4. Aşağıdakilerden hangisi bir suçu veya kötü bir davranışı bilerek bir başkasına yükleme
anlamına gelir?
A) Gıybet
B) İftira C) Haset
D) Büyüklenmek E) Hile
Ç. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz.
( hoşgörü, Müslüman, cömertlik, tevazu, kibir, hakkı, iftira )
1. “................................. , elinden ve dilinden herkesin güven içinde olduğu kimsedir.”
Tirmizî, İman, 2.
2. Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için kişinin elinde bulunan her türlü nimeti karşılık beklemeden muhtaç kimselerle paylaşmasına………………..denir.
3. ...........................farklı düşünen ve davranan kişilere de saygı ve anlayış göstererek bu kişilerle birlikte yaşayabilme erdemini gösterebilmektir.
4. ...................kendini beğenme ve büyüklenme demektir. Karşıtı ise…...................olmaktır.
5. Hile yaparak elde edilen her türlü kazanç kul…… yemektir.
172
TEMEL DİNÎ BİLGİLER
7. ÜNİTE
İslam, Hayat ve Bilim
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Din ve bilimin insanlara sağladığı yararları düşününüz.
2. İnsanların çevreyi korumaya yönelik davranışlarına örnekler veriniz.
3. Temel İslam bilimleri denince neler aklınıza gelir? Söyleyiniz.
4. Müslüman bilginlerden bildiklerinizin isimlerini yazınız.
173
7. ÜNİTE
1. İslam’ın Dünya Hayatına Bakışı
“Sizi boş yere yarattığımızı ve bize
dönmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?”
Mü’minûn suresi, 115. ayet.
Yukarıdaki ayet mealini hayatın amacı
açısından yorumlayınız.
Kur’an’da hayat kavramı hem dünya hem
de ahiret yaşamını ifade etmek için kullanılır.
Dünya hayatının en önemli özelliği insan için bir
sınav yeri olmasıdır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “O (Allah), hanginizin daha
güzel iş yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattı…”1
Allah, Kur’an’da dünya hayatının geçiciliğini şu şekilde hatırlatır: “…Bu dünya hayatı
(kısa) bir geçinmedir. Ahiret ise ebedî olarak durulacak yerdir.”2 Bu hatırlatma insanın yaşamında amaçlarını doğru belirlemesi ve dünya-ahiret dengesini doğru kurması bakımından önemlidir.
İnsanın hayat sınavını kazanması, yaratıcısını tanıyıp kulluk bilinciyle yaşamasına bağlıdır. Bu
durum Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler
diye yarattım.”3 Ayetteki ibadet kavramı ile Allah’ı tanımak ve her konuda onun rızasını gözeterek
yaşamak kastedilmektedir. İnsanın Allah’ı tanıması, kendi varlığının kaynağını ve amacını bilmesi
demektir. Allah’ın rızasını gözeterek yaşaması ise yaratılış amacı doğrultusunda bir hayat sürmesini
sağlar. Bu anlamda namaz kılmak, zekât vermek birer ibadet olduğu gibi ilim öğrenmek, çalışmak,
insanlığa hizmet etmek de ibadettir.
Dünya hayatı, sayısız güzelliklerin
yanında zorluk ve sıkıntıları da içinde barındırmaktadır. Her zorluk için bir kolaylık,
her külfetin karşılığında bir nimet var edilmiştir. Yeryüzü maddi ve manevi ihtiyaçlarımızı karşılayacak imkânlarla donatılmıştır. Hayatın yaratılış amaçlarından biri
de insanın bu nimetlerden helal yollardan
faydalanması ve karşılığında Yüce Allah’a
şükretmesidir.
İnsan, dünya hayatını büyük bir nimet olarak görmeli ve en güzel şekilde değerlendirmelidir.
Bilgi, sevgi, saygı, adalet gibi erdemlere önem vermelidir. İnsan bir taraftan kendisinin ve ailesinin
geçimini sağlamak için çalışmalı, diğer taraftan ise ahiret yurdu için hazırlık yapmalıdır. Böylece
dünya-ahiret dengesini kurmuş olur. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda infak ederek) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan
da nasibini unutma! …”4
1 2 3 4 Mülk suresi, 2. ayet.
Mü’min suresi, 39. ayet.
Zâriyât suresi, 56. ayet.
Kasas suresi, 77. ayet.
174
İslam, Hayat ve Bilim
DEĞERLENDİRELİM
Sahabeden üç kişilik bir grup Peygamberimizin (s.a.v.) evine gelir. Hz. Peygamberin yaptığı ibadetlerle ilgili hanımına sorular sorar. Peygamberimizin hanımı da kendilerine
onun ibadet tarzını anlatır. Onlar da, “Biz nerede, Peygamberimiz nerede? Onun geçmiş ve
gelecek bütün günahları affedildi.” derler. Aralarından biri, “Ben ömrümün sonuna kadar
geceleri namazla geçireceğim.” der. Diğeri, “Ben de ömrümün sonuna kadar oruç tutacağım.
Bir gün olsun oruçsuz geçirmeyeceğim.” der. Üçüncüsü de, “Ben de ömrümün sonuna kadar kadınlardan uzak kalacağım. Asla evlenmeyeceğim.” der. Bu esnada Resulullah gelir ve
şöyle buyurur: “Şöyle şöyle söyleyen sizler misiniz? Allah’a andolsun ki ben Allah’a karşı
gelmekten en çok korkanınızım. Böyleyken ben bazen oruç tutar bazen tutmam. Geceleri
namaz da kılar uyku da uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Benim sünnetim budur. Artık
kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”
Buharî, Nikah, 1.
Yukarıdaki hadisi ibadet hususunda ölçülü olmak açısından değerlendiriniz.
Allah insanı en güzel şekilde yaratmış ve evreni insanın emrine vererek onun hizmetine sunmuştur. Ayrıca Allah, insana akıl ve özgür irade vermiş, onlardan bu iradelerini iyi ve yararlı işlerde
kullanmalarını istemiştir. Böylece insan baskı ve zorlama olmadan kendi iradesi ile verdiği kararlarından ve davranışlarından sorumlu tutulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmuştur:
“Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile) taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan gerçekten üstün kıldık.”1 Kur’an’ın başka bir ayetinde de Yüce Allah, insanın sorumluluğunu gücüyle
sınırlı kıldığını şöyle ifade eder: “Allah, kimseyi gücünün üstünde bir şeyle sorumlu tutmaz.
Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kazandığı kötülük de kendi zararınadır…”2 Dinimiz,
dünyada insanın gücünü aşan uygulamaları ondan istemez. Ayrıca insanın sadece kendi yaptıklarından sorumlu tutulacağı Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: “…Hiçbir kimse başkasının günah
yükünü taşımaz…”3
2. İslam’da Çalışma ve Helal Kazancın Önemi
İnsan, gücü nispetinde kendisine, çevresine ve topluma
“Helal lokma” ifafaydalı olmaya çalışır. Hayatında mutlu, huzurlu ve başarılı oldesi ile ne anlatılmak
mak ister. Dinimiz de çalışkanlığı över, insanın, çalışmadan ve
istenmektedir?
gayret etmeden isteklerine ulaşmasının mümkün olamayacağını belirtir. Necm suresinin 39. ayetinde bu durum şu şekilde ifade edilmiştir: “Gerçekten, insan için
ancak kendi çalışmasının karşılığı vardır.”
1 İsrâ suresi, 70. ayet.
2 Bakara suresi, 286. ayet.
3 Zümer suresi, 7. ayet.
175
7. ÜNİTE
Dinimiz çalışmayı teşvik eder. Çünkü insan için en zor şey, başkalarına muhtaç olmak ve el
açmaktır. Bir kimse aldığı zekât ile ihtiyaçlarını karşılar, başkalarına yük olmaktan kurtulur. Başkalarından aldığı yardım kişinin çalışma azmini de artırır. Böylece kişi, tekrar muhtaç duruma düşmemek
için çaba harcar. Çalışıp üretmeye, kazanç elde etmeye yönelir.
Kasas suresinin 77. ayetinde ise “Allah’ın
sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak)
ahiret yurdunu iste ama dünyadan da nasibini
unutma…” buyrularak dünya hayatının da ihmal
edilmemesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Çünkü
ahiretteki mutluluk, dünyadaki yaşayışa bağlıdır.
Kur’an-ı Kerim’de bize örnek gösterilen
tüm peygamberler birer meslek sahibiydiler. Onlar,
kimseye muhtaç olmadan, kendi el emekleri ile kazanarak geçinmişlerdir. Hz. İdris terzilik, Hz. Musa
çobanlık, Hz. İsa marangozluk yapmıştır. Peygamberimiz de ticaretle uğraşmış ve arkadaşlarına da
çalışmayı tavsiye etmiştir. “Hiç kimse kendi elinin
emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir yemek
yememiştir.”1 buyurarak çalışıp kazanmanın önemini vurgulamıştır.
Allah tüm canlıların rızkını verir. Fakat Allah, çalışmadan kazanmayı ve üretmeden tüketmeyi
hoş karşılamaz. Emeğe dayanmayan haksız kazançları haram olarak niteler. Dinimiz, el açıp dilenmeyi, çaba ve gayret göstermeden başkalarından rızık beklemeyi uygun görmez. İnsan, çalışmalı ve
rızkını helal yoldan temin etmelidir. Hayatını
başkalarına muhtaç olmadan sürdürmeye çaKim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası
lışmalıdır. İsraf etmeden nimetlerden faydaDüşmanın maskarası, dostunun yüz karası.
lanmalıdır. Ayrıca kazancını Allah’ın uygun
Mehmet Âkif ERSOY
gördüğü yerlerde harcamalıdır. Yoksulları,
kimsesizleri koruyup gözeterek onlara yardım etmelidir.
DEĞERLENDİRELİM
Allah’a yemin olsun ki sizden birinizin eline ipini alıp sırtında odun taşıması,
birisine varıp dilenmesinden çok daha iyidir. Dilendiği kimse ya verir ya vermez.”
Buharî, Zekât, 50.
Hadiste anlatılmak isteneni çalışma ve helal kazancın önemi açısından
değerlendiriniz.
1 Buharî, Büyû’, 15.
176
İslam, Hayat ve Bilim
3. İslam ve Çevre Bilinci
Çevre denildiğinde, insanın içinde yaşadığı ortam akla
Allah’ın
doğada
gelmektedir. Evimiz, okulumuz, sokaklar, bahçeler, parklar,
koyduğu dengenin bonehirler, denizler, ormanlar ve soluduğumuz hava çevremizi
zulması ne gibi sorunoluşturur. İslam, insan ve onun doğal çevresinin korunmasını
lar ortaya çıkarır?
istemiş, çevreye zarar verici davranışlardan uzak durulmasını
öğütlemiştir. Bununla ilgili olarak Allah Kur’an-ı Kerim’de çeşitli ayetlerde insanların doğayı iyi ve
doğru olarak kullanmalarını öğütlemiştir. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilmiştir: “Göğü Allah
yükseltti ve dengeyi o koydu. Sakın dengeyi bozmayın.”1
Peygamberimiz de yolların ve gölgeliklerin kirletilmesini yasaklamışır. Bir hadiste Peygamberimiz, “Elinizde bir ağaç fidanı olsa kıyamet kopacağını bilseniz bile, eğer onu dikecek vaktiniz varsa mutlaka dikin.”2 diyerek çevrenin yeşillendirilmesine ve ağaç dikmenin önemine dikkat
çekmiştir. Kendi döneminde de Medine şehrinin bir bölümünü sit alanı ilan ederek koruma altına
almıştır.3 Diğer bir hadisinde de çevrenin güzelleştirilmesine ve korunmasına katkıda bulunanlara
şu müjdeyi vermiştir: “Bir kimse bir ağaç dikse, o ağaç meyve verdikçe sevabı ağaç dikene
yazılır.”4
TARTIŞALIM
“İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu ki; Allah
yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın. Belki de tuttukları kötü yoldan dönerler.”
Rûm suresi, 41. ayet.
Bu ayeti dikkate alarak insanın çevreyi koruma konusundaki sorumluluklarını tartışınız.
Günümüzde çevre kirliliği önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Denizlerin kirletilmesinden ormanların yok olmasına, sanayi atıklarından çöplere, hava kirliliğinden gürültü kirliliğine
kadar bir dizi çevre sorunuyla mücadele etmemiz gerekmektedir. Önlem almadığımız takdirde geri
dönüşü olmayan çok büyük felaketlerin yaşanması kaçınılmazdır.
Çevrenin korunması, bizlerin olduğu kadar gelecek kuşakların yaşamlarını sürdürebilmeleri
için de önemlidir. Bu nedenle yalnızca kendimizi ve bireysel çıkarlarımızı değil, gelecek kuşakları
ve diğer canlıları da düşünmemiz gerekmektedir.
Çevreyi korumak aynı zamanda toplumsal bir görevdir. Çünkü insanlar, içinde yaşadıkları
çevreyi başkaları ile paylaşırlar. Ortaklaşa kullanılan çevreyi kirletmek, diğer insanlara haksızlık
olur. Bu nedenle insanlar, çevreyi nasıl bulmak istiyorlarsa o şekilde bırakmalıdırlar. Sağlıklı bir
ortamda insanca yaşamanın herkesin en doğal hakkı olduğu bilinmelidir. Çevreye karşı duyarsız
olmanın ileride bizi ve diğer insanları olumsuz etkileyeceğini unutmamalıyız.
1 2 3 4 Rahmân suresi, 7, 8. ayetler.
Buharî, el-Edebü’l-Müfred, s. 1379.
Mehmet Bayraktar, İslam ve Ekoloji, s. 15.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, C 5, s. 415.
177
7. ÜNİTE
Çevreyi korumak her insanın görevidir. Bizler de hava, su ve toprağı ile bir bütün olan çevremizi korumakla sorumluyuz. Allah’ın evrende kurduğu dengeyi bozucu davranışlardan uzak durmalıyız. Başkalarını da bu konuda uyarmalıyız. Bütün bunlar, sağlıklı ve mutlu yaşamın gereklerindendir. Çünkü sağlıklı ve temiz bir çevre, insanı ruhen ve bedenen sağlıklı kılar. Pis ve kirli bir ortam
ise tam tersine insanın ruhunu sıkar ve çeşitli hastalıklara sebep olur. Ayrıca temiz bir çevrenin o
toplumun uygarlık düzeyinin göstergesi olduğu da unutulmamalıdır.
BEYİN FIRTINASI YAPALIM
Çevrenizde gözlemlediğiniz çevre kirliliğinin nedenleri ve çözüm önerileri konulu bir
beyin fırtınası yapınız.
4. İslam ve Sanat
Allah, bütün varlıkları ölçü ve ahenk içinde
yaratmıştır. Dünyamız dışında evrende milyonlarca gök cismi bulunmaktadır. Bunların kendi yörüngelerindeki hareketlerinde, şaşmaz bir işleyiş
ve hassas bir ölçü vardır. Kur’an-ı Kerim’de konu
ile ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: “Güneş ve
Ay bir hesaba göredir.”1
“Allah güzeldir, güzelliği sever…”
Müslim, İman, 147.
Yukarıdaki hadisi estetiğin önemi
açısından değerlendiriniz.
Allah her şeyi en güzel şekilde yaratmıştır. Kâinatta var olan renk, şekil, çizgi ve seslerin birbirileri ile olan uyumu güzellik kavramıyla ilgilidir. Ayrıca, Allah insanın bakışını bilinçli bir şekilde
kâinata yönlendirmesini ve var olan güzellikleri görmesini de istemektedir. Bu durum bir ayette şöyle ifade edilmektedir: “O, yedi kat göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân’ın yaratmasında bir
aykırılık, uygunsuzluk göremezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?”2
Çünkü Allah’ın bizzat kendisi en büyük sanatkârdır. Mutlak güzel odur. Evren ve içindeki varlıklar
onun şekil vermesi, renklendirmesi, ölçü ve biçimlendirmesiyle güzellik kazanmışlardır. Kur’an-ı
Kerim’de konu ile ilgili şöyle buyrulmaktadır: “…İşte bu, her şeyi mükemmel yapan Allah’ın
sanatıdır…”3
Allah, mükemmel olarak yarattığı kâinatı kavraması için insana, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ve adaleti zulümden ayırt edebilecek yetenek vermiştir. İnsan kendine has
bu duygu ve yetenek sayesinde güzelliğe olan ilgisini estetik kavramıyla ifade eder.
İnsan yaratılış olarak güzeldir ve fıtratı gereği güzelliğe tutkundur. Güzeli düşünmek ve güzelce bakmak insan hayatına anlam katar. Güzeli aramak onu heyecanlandırır. Güzele ulaşmakla mutlu
olur. Bu nedenle insanoğlunun güzelliklerin farkına varması ve bu nimetleri kendisine verene şükretmesi istenmiştir. Çünkü insan aklı, hayal dünyası ve algılarıyla farklı donanımlara sahiptir.
1 Rahmân suresi, 5. ayet.
2 Mülk suresi, 3. ayet.
3 Neml suresi, 88. ayet.
178
İslam, Hayat ve Bilim
Güzeli arama çabası ve ondan ilham alma düşüncesi, insanoğlunun çeşitli sanat eserleri ortaya
koymasına vesile olmuştur. Bu arayış her dönemde kendini göstermiştir. İslam dini çok geniş bir
coğrafyaya yayıldıktan sonra daha büyük ve farklı mimari özelliklere sahip camiler ve bunlara bitişik
medrese, hamam, aşevleri yapılmıştır. Örneğin, Osmanlılar, bu alanda büyük ve kalıcı mimari eserler
ortaya koymuşlardır.
Müslümanlar inandıkları değerleri her zaman çeşitli yollarla yaşatmaya çalışmışlardır. Hem
davranışlarıyla hem de ortaya koyukları eserlerle İslam dininin güzelliklerini sunmaya gayret etmişlerdir. Bu gayretlerin neticesi olarak İslam’ın sanat anlayışını yansıtan pek çok sanat eseri ortaya
koymuşlardır.
Medeniyet ve kültürümüzün yapı taşları olan çok sayıdaki mimari eser İslam düşüncesinden hareketle ortaya çıkmıştır. Örneğin, cami yapımının sevap olması ve cemaatle namaz kılmanın
değeri, cami ve mescitlerin yapımını sağlamıştır. İlim öğrenmeyi teşvik eden, öğrencilere yardımı
öğütleyen ayet ve hadisler, medreselerin ve külliyelerin yapılmasında etkili olmuştur. İslam’ın beden
ve çevre temizliğine verdiği önemle birlikte abdest alma ihtiyacı hamamların, sebil, çeşme ve şadırvanların inşa edilmesini sağlamıştır. Sanat abidesi olan bu mimari eserler İstanbul başta olmak üzere
Anadolu’nun diğer şehirleri, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Orta Doğu topraklarında boy göstermiş ve
bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Mimari eserlerimizdeki mükemmel ölçü, uyum, sanat, estetik,
ustalık ve işçiliğin en seçkin örnekleri görenleri daima derinden etkilemiştir.
İslam sanatının önemli örneklerinden birisi Hat’tır. Hat sanatı, resimle yorumlama yerine harflerle soyut anlatımı
ifade eder. İslam sanatçıları bu anlatımı
kendi inançlarına uygun görmüş ve kolayca benimsemişlerdir. İslam’ın estetik anlayışının en güzel yansımalarını güzel yazı
(hat) olarak duvarlarda, yaldızlanıp süslenmiş ve kitaplara nakşedilmiş olarak çeşitli yazılı eserlerde görebiliriz. Geleneksel
sanatlarımızın en önemlilerinden biri olan
hat sanatında zirve sayılabilecek sanatçıUlu Cami/Bursa
lar yetişmiştir. İslam dünyasında, “Kur’an
Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.” sözü meşhurdur. İstanbul ve diğer şehirlerimizde, hem Kur’an’ı güzel okuyan ünlü hafızlar hem de yazan meşhur hattatlar yetişmiştir.
Tezhip ve minyatür de Müslüman sanatçıların elinde doğmuş ve gelişmiş süsleme sanatlarındandır. Tezhip, süslemek demektir. Bezeme sanatının kâğıt üzerindeki uygulamasıdır. Çizilen motif
ve desenler altın tozu ve doğal boyalar kullanılarak renklendirilir. Sabır, incelik ve yetenek gerektiren, usta ve öğrenci ilişkisiyle aktarılıp öğretilen geleneksel sanatlarımızdandır. Kur’an-ı Kerim’in
dış kapağı üzerinde ve ilk sayfalarında, sure başlarında ve cüz işaretlerinde tezhip örneklerini görebiliriz.
179
7. ÜNİTE
PANO HAZIRLAYALIM
Çevrenizde bulunan cami, çeşme, köprü gibi sanat eserlerini tanıtan yazılı ve görsel
materyaller bularak pano oluşturunuz.
5. İslam ve Bilim
Akıl ve irade sahibi her insan; bu dünya“…Kulları içinden ancak âlimler
ya geliş amacının ne olduğu, evrenin nasıl işleAllah’a gereği gibi saygı duyarlar…”
diği, ölümün bir son olup olmadığı gibi soruları
Fâtır suresi, 28.ayet.
zaman zaman kendisine sorar. İlk çağlardan bu
Yukarıdaki ayeti bilginin önemi
yana benzer sorularla bir yanda yaratılışını, diaçısından değerlendiriniz.
ğer yanda ise evrende olup bitenleri anlamaya
çalışan insanın karşısına iki önemli kaynak çıkar: Din ve bilim. Din vahyin yol göstermesiyle insanın neleri niçin yapacağı konusunda açıklamalar
yapar. Bilim ise insanın nasıl yapacağını akıl, deney ve gözlem metodunu kullanarak neticeye ulaştırır.
Evrende olup bitenleri açıklamaya yönelik insani bir çaba olarak karşımıza çıkan bilimin gelişip yaygınlaşmasında din önemli bir role sahiptir. Çünkü dine göre aklı kullanarak bilgiye ulaşmak
dinî bir görevdir. Merak ve soru sorarak bilime yön veren insan, bu sayede Allah’ın yüceliğini daha
kolay kavrar. Yüce Allah insanı öğrenmeye teşvik ederek şöyle buyurmuştur: “…Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorun.”1
Bilim adamları, bilimsel çalışmaların insan ürünü olduğunu bilirler.
Yaptıkları çalışmaların sonuçlarının
değişebileceğinin bilincinde olurlar.
Bilim adamları, başka araştırmacıların
görüşlerinden de istifade edip kendi
eksikliklerini gidererek yanlışlıklarını
düzeltirler. Böylece ulaşılan bilginin
daima geliştirilmesi öngörülür.
İnsanın doğuştan gelen özelliklerden biri olan hayatı anlamlandırma
İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi’nden bir eser
çabası din ve bilim sayesinde cevap bulur. Din sayesinde kendisini ve çevresini tanıyan insan, kâinatta bulunan her şeyin Allah tarafından
yaratıldığını daha iyi anlar. Başta düşünme yoluyla Allah’ın kendisine verdiği üstün yetenekler sayesinde de doğada hazır olarak bulunanlardan yararlanarak olaylar arasında sebep sonuç ilişkilerini
kurar. Böylece bilim ve teknolojiyi üretir.
1 Enbiyâ suresi, 7. ayet.
180
İslam, Hayat ve Bilim
İnsan, bilim sayesinde cehaleti yener ve bilimsel yöntemlerle ürettiği bilgiler doğrultusunda
doğru düşünmeye katkı sağlar. Din ise insan aklının ve bilimin ulaşamayacağı fizik ötesi (metafizik)
alanları aydınlatır. Örneğin, bilim bize Allah’ın varlığı ile ilgili deliller sunabilir; ancak Allah hakkında kesin bilgiler veremez. Oysa insan, varlığına inandığı Allah hakkında bazı bilgilere sahip olmak
ister. İşte din insana Allah, ölümden sonraki hayat ve diğer konularla ilgili bilgiler verir.
PAYLAŞALIM
“Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sarılsın, hem dünyayı hem ahireti isteyen yine ilme sarılsın.”
Tirmizî, İlim, 3.
Sizce dünyayı ve ahireti kazanmak için ilim öğremek niçin önemlidir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
İslam dini ve bilim insana değer vererek insanın mutluluğunu amaç edinir. Kendisini ve yaratıcısını tanıyan insan, sürekli yararlı işler yaparak hem Allah’ın rızasını kazanır hem de çalışarak diğer
insanların mutluluğuna katkı sağlar. Bu çalışma sonucu insanlardaki bilgi birikimi sürekli gelişir ve
yeni buluşlarla her geçen gün daha rahat bir yaşam ortamı oluşur. Temel hedefin insanlığın yararına
olması şartıyla yapılan tüm yararlı işler, dinimiz tarafından sevap olarak değerlendirilir.
İslam dininde doğru bilgiye akıl, vahiy ve
duyularla ulaşılır. İnsan aklıyla düşünür; iyiyi
kötüden, doğruyu yanlıştan ayırabilir. Bu nedenle evrensel bir din olan İslam, koyduğu evrensel
kurallar çerçevesinde, insanların akıllarını kullanarak her dönemde ortaya çıkabilecek sorunlara
çözümler üretebileceğini belirtir.
YAZALIM
“Bilim aklın meyvesidir.” sözünden
anladıklarınızı yazınız.
Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette aklın kullanılmasına vurgu yapılmıştır. Genelde ayet sonlarında yer alan, “Akıl etmez misiniz?”, “İbret almaz mısınız?”, “Düşünmez misiniz?” ifadeleri bu
duruma işaret etmektedir. Bu ayetlerin birinde insanın gözlem yaparak aklını doğru bir şekilde kullanması istenmiştir. “İnsanlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların
nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı?”1
İslam insanın aklını kullanarak gerçek ve doğru bilgiye ulaşabileceğini kabul eder. İnsanın
özgür bir şekilde düşünmesini isteyen Kur’an-ı Kerim aklın önündeki engelleri kaldırır. Akıl aynı
zamanda vahyi anlamaya da yardımcı olur. Yani ilahî içerikli hakikatler de yine aklın yardımıyla
kavranabilir.
1 Gâşiye suresi, 17-20. ayetler.
181
7. ÜNİTE
DEĞERLENDİRELİM
Hz. Muhammed insan yaşamını kolaylaştırıcı yeni ve güzel şeyleri ortaya koymayı
teşvik ederdi. Sevgili Peygamberimiz, faydalı icat ve teknolojik buluşlar kim tarafından
bulunursa bulunsun sahip çıkılıp Müslümanların hizmetinde kullanılmasını tavsiye etmiştir.
Bir gün bir arkadaşı, Şam’daki Hristiyanlardan aldığı içi zeytinyağı dolu bir kandili
getirip mescide asar. O zamana kadar Müslümanlar Medine’de böyle bir kandil henüz
görmemişlerdir. Mescide gelen sahabelerin bir kısmı, bunun Şam’daki Hristiyanlardan
alındığını öğrenince, “Müslümanların mescidine Hristiyanların yaptığı kandili mi asıyorsun?
Resulullah gelince sana kızar.” diyerek tepki gösterirler. Az sonra Hz. Peygamber gelip
kandili görünce, “Bunu kim getirdi?” diye sorar. Oradakiler getireni göstererek, “Şam’da
Hristiyanlardan alıp getirmiş.” derler. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz kandili getiren
sahabeye tebessümle bakarak şöyle dua eder: “Sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah
da senin kabrini aydınlatsın!” Sonra da şöyle devam eder: “İnsanlığa faydalı olan şeyler,
müminin kaybettiği malı gibidir. Nerede ve kimde bulursa bulsun hemen sahip çıkarak
Müslümanların istifadesine sunmalıdır.”
İbn Hacer, el-İsabe, C 2, s. 18.
Peygamberimizin yukarıdaki örnek olayda geçen tutumunu onun bilim ve teknolojiye
verdiği değer açısından değerlendiriniz.
6. Temel İslam Bilimleri
İslam dininin temel kaynağı Kur’an ve buna bağlı olarak Peygamberimizin sünnetidir. Bu kaynaklar inanç, ibadet, ahlak ve sosyal hayatla ilgili bilgiler yer alır. Temel kaynaklardan bu bilgileri
elde etme çabası sonunda tefsir, kelam, hadis, fıkıh, tasavvuf, kıraat ve tecvit gibi ilim dalları doğmuştur. Ayrıca Peygamberimizden günümüze kadar olan süreçte yaşanan olaylar İslam tarihi ilmini
doğurmuştur. Bu tarihî süreç içinde yaşanan düşünce akımları ise “mezhepler tarihi” ilmini ortaya
çıkarmıştır. Bütün bu ilim dalları “Temel İslam Bilimleri” olarak isimlendirilir.
TEMEL İSLAM
BİLİMLERİ
KELAM
TEFSİR
İSLAM
TARİHİ
FIKIH
HADİS
MEZHEPLER
TARİHİ
TASAVVUF
KIRAAT
TECVİT
Kelam ilmi, Allah’ın varlığını, birliğini, İslam dininin inanç esaslarını ayetler ışığında akli
delillerle açıklamayı amaç edinen ilim dalıdır. Bu durumda kelamın öncelikli konusu tevhit inancıdır.
Ayrıca ahiret ve nübüvvet inancı da kelam ilminin önemli konuları arasında yer alır.
Kelam ilmi, insanların İslam dinini doğru bir şekilde anlayabilmesi açısından önem taşımakta182
İslam, Hayat ve Bilim
dır. Çünkü kelam ilmi bilinçli bir şekilde iman etmenin yollarını gösterir. Kelam ilminde meşhur olan
ilim adamlarından bazıları şunlardır: Maturidi, Eş’ari, Bakillani, Nesefi ve İzmirli İsmail Hakkı.
İslam Tarihi, Kur’an-ı Kerim’in gönderildiği dönemden, içinde yaşadığımız zamana kadar
olan dönemi inceleyen bilim dalıdır. Müslüman milletlerin toplumsal, ekonomik, askerî tarihinin
yanı sıra tarihte oluşturdukları medeniyet ve kurumlarını araştırıp incelemektedir.
Tarih alanında meşhur bazı ilim adamları İbn-i İshak, İbn-i Hişam, Taberî, Mesudî, İbn-i Haldun, Naima ve Cevdet Paşa’dır.
Tefsir, Kur’an ayetlerini ilmî bir şekilde, indikleri zaman, mekân ve olayı da göz önünde bulundurarak açıklayan ve yorumlayan bilim dalıdır. Kur’an-ı Kerim’i açıklayan ve yorumlayan kişiye
müfessir denir.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in bir
dile tercüme edilmesi; onun herkes tarafından
kolayca anlaşılması ve yaşanır hâle gelebilmesi
için tek başına yeterli değildir. Kur’an’daki ayetlerin ne zaman ve nasıl bir ortamda, hangi olay
üzerine indiğinin bilinmesi de son derece önemlidir. Tefsir, ayetlerin iniş sebeplerini belirtir ve
ayetleri kapsamlı bir şekilde açıklar.
YAZALIM
Bildiğiniz tefsir kitaplarının isimlerini yazınız.
• Hak Dini Kur’an Dili
• .....................................
• .....................................
• .....................................
Kur’an’ı ilk açıklayan ve yorumlayan Hz. Peygamberdir. Zaman içinde birçok tefsir yapılmıştır. Bazı meşhur müfessirler şunlardır: Taberî, Zemahşerî, Fahruddin Razî, Ebussuud, İsmail Hakkı
Bursevî, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır.
Hadis, Peygamberimizin söylediği sözleri, tutum, davranış ve değerlendirmelerini konu edinen bilimin adıdır. Hadis alanında yazılmış olan ve İslam âleminde “Kütüb-i Sitte” diye adlandırılan
altı kitap ve müellifleri şunlardır: Sahih, Buharî; Sahih, Müslim; Sünen, Ebu Davut; Sünen, Nesai;
Sünen, İbn Mace; Sünen, Tirmizî.
İNCELEYELİM
Kütüb-i Sitte içerisinde yer alan hadis kitaplarından birini sınıfa getirerek öğretmeninizle beraber inceleyiniz.
Fıkıh, sözlükte bir şeyi derinlemesine kavramak anlamındadır. Terim olarak ise Kur’an-ı Kerim ve hadise dayanarak ibadetler ve insanlar arası ilişkilerde uyulması gereken hükümleri ortaya
koyan bilim dalıdır. Fıkıh, ortaya çıkışından zamanımıza kadar ilmihâl, hukuk, metodoloji, siyaset,
ekonomi gibi birçok alanla ilgilenmiştir. Ayrıca doğuşundan gelişmesine, kurumsallaşıp çeşitli ekollere ayrılmasına kadar pek çok dönem ve aşama geçirmiştir.
Fıkıh ilminde otorite olmuş bazı isimler arasında Caferi Sadık, Ebu Hanife, Malik b. Enes,
Şafii, Ahmed b. Hanbel, Serahsî, Ebussuud Efendi’yi sayabiliriz.
183
7. ÜNİTE
SIRALAYALIM
Bildiğiniz ilmihal kitaplarını yazarlarının isimleri ile birlikte yazınız.
•
•
•
•
Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen
..............................................................................................
..............................................................................................
..............................................................................................
Tasavvuf, İbn-i Haldun tarafından, “Allah’a yönelme, dünyalık olan ve halkın ilgi gösterdiği
şeylerden uzak durma…” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre tasavvuf, Müslüman kişinin yaşadığı
ruhi tecrübeleri, tasavvuf ekollerinin ve tarikatların ortaya çıkış, teşkilatlanma ve oluşum sürecini
konu edinen bilim dalıdır. Bazı mutasavvıflar şunlardır: Muhiddin Arabi, Yunus Emre, Mevlâna,
Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevî.
Yunus Emre
Mevlâna
Hacı Bektaş Veli
Ahmet Yesevî
PAYLAŞALIM
Yunus Emre, dünyanın geçici olduğunu, arzu ve heveslere bağlanıp kalınmaması
gerektiğini şu şekilde ifade eder:
“Bu dünyaya kanmayalım, fanidir aldanmayalım.
Bir iken ayrılmayalım, gel dosta gidelim gönül,
Biz bu cihandan göçelim, ol dost iline uçalım.
Arzu hevadan geçelim gel dosta gidelim gönül.”
Yukarıdaki dörtlükten anladıklarınızı arkadaşlarınızla paylaşınız.
Mezhepler Tarihi, İslam tarihinde dinin farklı anlayışlarının sebeplerini araştıran bilim dalıdır. Fırka kavramı ile ifade edilen siyasi ve itikadi mezheplerle farklı metotlara sahip İslam düşünce
ekollerini araştırır. Mezhepler Tarihi, tarihî süreç içerisinde dinin farklı anlayışlarını konu edinerek
mezheplerin nasıl ortaya çıktığını ve temel dinamiklerinin neler olduğunu ele alır. İnsan düşüncesinin ürünü olan farklı anlayış biçimlerini, bunların kurumlaşmasını ve toplumsal hayata etkilerini
inceler. Mezhep tarihçilerinden meşhur olanları Şehristanî ve İbn Hazm’dır.
Tecvit, Kur’an-ı Kerim’in en güzel ve en doğru şekilde okunmasını konu edinen bir ilimdir.
Bu alanın en meşhur kitabı Karabaş (Kurrabaş) tecvitidir. Kıraat ise ayetlerin değişik rivayet ve
anlayışlara göre ne şekilde okunacağını bildiren bir ilimdir. Kıraat ilminin amacı, kıraat imamların184
İslam, Hayat ve Bilim
dan her birinin okuyuşunu bilmek, okunuşa yönelik farklılıkları elde etme alışkanlığı kazanmaktır.
Meşhur kıraat imamlarından bazıları Asım, Hamza ve Kisaî’dir.
7. Meşhur Müslüman Bilginler ve Bilime Katkıları
MEŞHUR MÜSLÜMAN BİLGİNLER
VE BİLİME KATKILARI
KİMYA
Cabir b. Hayyan
Ebu Bekir er-Razi
BOTANİK
Dineverî
İbnu’l-Baytar
ZOOLOJİ
FİZİK
Cahiz
Demirî
Kindi
Neyrizî
İbnü’l-Heysem
Birûnî
MATEMATİK
TIP VE ECZACILIK
ASTRONOMİ
Harezmi
Kerhî
Ebu’l-Vefa
Ömer Hayyam
Ebu Bekir er-Razi
Ebu’l-Kasım ez-Zahravî
İbn-i Sina
Birûnî
İbnu’n-Nefs
Nasreddin Tûsî
Uluğ Bey
Fergani
Battani
İbnü’l-Heysem
Neyriz
Ali Kuşçu
TARİH VE
COĞRAFYA
İbn-i İshak
İbn-i Hişam
Vakidî
Yakut el-Hamevî
Seydi Ali Reis
Katip Çelebi
Evliya Çelebi
İslam’ın ilme verdiği önemin farkında olan
Müslüman düşünür ve bilim adamları, din bilimlerinin yanı sıra sosyal, matematik, fen bilimleri gibi
pek çok ilim dalında önemli çalışmalar yapmışlardır.
Bu çalışmalarla Müslüman bilim adamlarının ortaya
çıkardığı birçok görüş, teori ve buluşun çoğu bugün
hâlâ geçerliliğini ve doğruluğunu korumaktadır. Örneğin; tanınmış bir Türk coğrafyacısı olan Belhî’nin
çalışmaları ile bilimsel coğrafyanın temeli atılmıştır.
Daha sonraki dönemlerde Pirî Reis, Seydi Ali Reis,
Uluğ Bey, Katip Çelebi gibi âlimler kalıcı eserler
meydana getirerek coğrafya biliminin gelişmesine
katkıda bulunmuşlardır.
Zaman ve mekâna bağlı bazı ibadetlerin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak maksadıyla Kur’an-ı Kerim’de evren ile ilgili ayetlerden
Pirî Reis haritası
de ilham alan Müslümanlar, değişik yerlerde rasathaneler kurarak önemli çalışmalar yapmışlardır. Battanî, dünyanın ekvatora eğimini doğru bir şekilde
belirlemiş, Güneş ve Ay tutulması ile ilgili eserler yazmıştır. Harezmî, astronomi cetvelleri ile atlaslar
185
7. ÜNİTE
hazırlamış, aslında devlet başkanı olan Uluğ Bey Semerkant’ta rasathane kurarak ansiklopedik eserler yazmış ve Ali Kuşçu gibi büyük bir astronomi bilginini yetiştirmiştir. Batılı bilim adamlarından
Aristotales (Aristo), Porphyoros (Porfiryos), Descartes (Dekart), Bacon (Beykın) matematik ve mantık ilimlerinde ünlü şahsiyetlerdir.
Müslümanların en çok ilgi duydukları bilim dallarından biri de tıp biNOT EDELİM
limidir. Peygamberimizin tıp bilimi ile
Prof. Dr. Fuat Sezgin’inin maketler hâilgili söz ve uygulamaları hadis kitaplinde hazırladığı Müslüman bilginlerin icat ve
buluşları, İstanbul Gülhane’de “İslam Bilim ve
larında, “Tıbb-ı Nebevî” başlığı altında
Teknoloji Müzesi”nde sergilenmektedir.
veya müstakil eserler olarak günümüze
kadar ulaşmıştır. Tıp alanında Ebu Bekir
Razi, İbnü’n Nefs ve İbn-i Sina gibi bilim adamları önemli çalışmalar yapmışlardır. Bunlardan İbni
Sina’nın “Kitabü’ş-Şifa” ve “el-Kanun fi’t-Tıb” adlı eserleri asırlarca Avrupa’da tıp okullarında ders
kitabı olarak okutulmuştur.
Fizik kuralları ile ilgili çok sayıda çalışmalar yapan Müslüman bilim adamları bunun sonucunda değişik maddelerin özgül
ağırlıklarını bulmuşlardır. Başta saat olmak üzere pek çok makineyi icat ve imal etmişlerdir. Atmosfer tabakasının kalınlığını
doğru bir şekilde hesap etmişler; ışık, ses, yer çekimi vb. konularda önemli eserler yazmışlardır. İbnü’l-Heysem, Birunî ve Kindî
fizik alanında isim yapmış önemli bilim adamlarındandır. Batılı
bilim adamlarından Galileo (Galile), Newton (Nivton), Pascal
(Paskal) fizik iliminde ünlü şahsiyetlerdir.
Astronomik yükseklikleri ölçmek için
kullanılan alet
Bugünkü logaritmayı sistemleştiren ve ilk defa sıfırlı ondalık sayıyı bulan Harezmi, matematik alanında çok önemli bir
isimdir. Ayrıca Ali Kuşçu, Tûsî, Hızır Bey, Kerhî, Muhammed bin
Ahmed gibi bilim adamları bugün dünyada kullanılan pek çok
matematik işlemlerini de ortaya çıkarmışlardır.
Müslüman bilginler Kimya alanına da ilgi duymuşlardır.
Zekeriya Râzî, Câbir b. Hayyan ve İbnü’l-Heysem gibi bilim
adamları pek çok kimyevi maddeyi keşfederek insanlığın yararına sunmuşlardır.
Usturlap
İstanbul Gülhane’de İslam Bilim ve
Teknoloji Müzesi
Müslüman bilim adamları, hayvanları inceleyen zooloji ve
bitkileri inceleyen botanik bilim dalları ile ilgili olarak değişik
eserler yazmışlardır. Bu alanda ün yapmış kişiler arasında Abdullah b. Baytar, Ebu Zekeriya ve Dâmiri’yi gösterebiliriz.
186
İslam, Hayat ve Bilim
İNCELEYELİM
Aşağıdaki tabloyu inceleyerek düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
BAZI BİLGİNLER VE BULUŞLARI
Nasreddin Tusî (öl. 1274)
Uluğ Bey (öl. 1449)
Rasathane (Gözlemevi) kurmuştur.
Rasathane kurmuştur.
Battânî (öl. 918)
Yıldızlarla ilgili ölçümleri (zic) geliştirmiştir.
Ali Kuşçu (öl. 1474)
Kerhî (öl. 1029)
Uluğ Bey’in “Zic” adlı eserine şerh yazmıştır.
“Pascal üçgeni”ni ilk defa bulan kimsedir.
Trigonometredeki tanjant, cotanjant, sinus ve cosinüEbu’l-Vefa (öl. 998)
sü bilime kazandırmıştır.
Matematikte cebir konularını ele alan ve sıfırı ilk
Muhammed ibn-i Musa Harezmi (780-850) keşfeden bilgindir. “Cebr ve’l-Mukabele” adlı eseri
yazmıştır.
Dineverî (öl. 895)
“Kitabu’n-Nebât” (Bitkiler Kitabı)ı yazmıştır.
Ebu Bekir er-Razi
Yazdığı “el-Hâvî” adlı eseri bir tıp ansiklopedisidir.
Tıp alanında “Kitabu’t-Tasrîf” (Cerrahi) adlı eseri
Ebu’l-Kasım ez-Zahravî (öl. 1010)
yazmıştır.
“el-Kanûn fi’t-Tıp” adlı eseri Avrupada uzun yıllar
İbn-i Sina (öl. 1030)
okutulmuştur.
Kindî (öl. 872)
Oklidi esas alarak optik üzerine eser yazmıştır.
“Kitabu’l-Cevahir” adlı eserinde maden ve mineralBirûnî
lerin özgül ağırlıklarını ölçmüştür. Ayrıca “Kitabu’sSaydele” (Eczacılık) adlı eseri de vardır.
İbn-i İshak, İbn-i Hişam ve Vakidî
Siyer ve Tarih alanında eserler yazmışlardır.
Belazürî, Taberi, İbn-i Haldun, İbn-i Sa’d,
Tarih alanında meşhur olmuşlardır.
Ahmet Cevdet Paşa
Zekeriyya el-Kazvinî, Yakut el-Hamevî,
Coğrafya alanında meşhur olmuşlardır.
Kâtip Çelebi, İbn-i Batuta, Evliye Çelebi
“Kitabu’l-Menazır” (optik) adlı eseri optik alanında
İbnü’l-Heysem
meşhurdur.
Aristoteles
Mantığın kurucusu
Porphyrios (Porfiryos)
İsagoci mantığı
187
7. ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A. Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. İslam dini dünya ve ahiret dengesini kurmamızı istemektedir. Bunu gerçekleştirmek için
neler yapmalıyız?
2. Çevreyi ve doğal dengeyi korumak için neler yapmalıyız? Örneklerle açıklayınız.
3. Dinimizin helal kazanca verdiği önemi açıklayınız.
4. Aklın bilgi kaynakları açısından yeri ve önemini anlatınız.
B. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru cevaplarını işaretleyiniz.
1. Peygamberimizin hadislerinin yer aldığı “Kütüb-i Sitte” adı verilen kitabın yazarları arasında aşağıdakilerden hangisi yer almaz?
A) Serahsî
B) Müslim
C) Buharî
D) Tirmizî
E) Nesai
2. Aşağıdaki isimleri verilenlerden hangisi “matematik” alanında çalışmalar yapmıştır?
A) İbn-i İshak B) İbn-i Haldun
C) İbn-i Sina
D) Pirî Reis
E) Ali Kuşçu
3. Aşağıdakilerden hangisi diğerlerinden farklı bir ilim dalında çalışma yapmıştır?
A) Ebu Hanife B) Maturidî
C) Uluğ Bey
D) İmam Malik
E) Ahmed b. Hanbel
4. Aşağıdakilerden hangisi İslam dininin sanat anlayışını yansıtan sanat dalları arasında yer
almaz?
A) Opera
B) Mimari
C) Hat
D) Tezhip
E) Ebru
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri verilen kelimelerden uygun olanı ile doldurunuz.
( Mevlana, İbn-i Sina, Kelam )
1. Müslüman ilim adamlarından …………………… “el-Kanun fi’t-Tıp” adlı esrin sahibidir.
2. ………………., Allah’ın varlığını, birliğini, İslam dininin inanç esaslarını ayetler ışığında
akli delillerle açıklamayı amaç edinen ilim dalıdır.
188
SÖZLÜK
A
Ahd-i Atik: Tevrat.
amel: Yapılan iş, edim, fiil. Bir kimsenin dinin
buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları.
amel-i salih: İçten davranış, gösterişsiz eylem.
Dine göre makbul olan işler.
arife günü: Dinî bayramlardan bir önceki gün.
aşevi: Yoksullara parasız yemek yedirilen veya
dağıtılan yer, aşhane. Lokanta.
ayin: Dinî tören.
B
ba’s: Ölümden sonra dirilme.
batıl inanç: Doğaüstü olaylara, gizli ve akıl
dışı güçlere, kehanetlere bağlı, gerçek ve doğru
olmayan temelsiz inanç.
botanik: Bitki bilimi.
Budist: Budizm dininden olan kimse.
büyü: Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde
etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli
işlem ve davranışlara verilen genel ad, efsun,
sihir.
C-Ç
cehennem: İnanılması gereken şeylere inanmayan ya da inandığı hâlde, inanmayanların hayatını sürdüren ve günahı affedilmeyen insanların
ahiret âleminde cezalandırılacakları yer.
çorak: Verimli olmayan toprak.
D-E-F
deyim: Genellikle gerçek anlamından az çok
ayrı, ilgi çekici bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz
öbeği, tabir.
ebedî: Sonsuz, ölümsüz.
ebru: Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb.
yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft
yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak
yapılan ve kâğıda geçirilen süs.
ekol: Bir bilim ve sanat kolunda ayrı nitelik ve
özellikleri bulunan yöntem veya akım, okul.
Esma-i Hüsna: Allah’ın en güzel, en şerefli
isimleri.
estetik: Güzelliği ve güzelliğin insan belleğindeki
ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan
felsefe kolu.
ezelî: Başlangıcı olmayan, öncesiz.
fıtrat: İnsanın doğuştan sahip olduğu fiziki
özellikler. Yaradılış, hilkat.
fıtri: Doğuştan.
G
gazi: Müslümanlıkta düşmanla savaşıp sağ
olarak geri dönen kimse.
gelenek: Bir toplumda, bir toplulukta eskiden
kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup
kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan
kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve
davranışlar, anane. gıybet: Çekiştirme, yerme, kötüleme.
görenek: Bir şeyi eskiden beri görüldüğü gibi
yapma alışkanlığı, âdet.
günah: Dinî bakımdan suç sayılan iş veya
davranış, vebal.
H-İ
hafız: Kur’an’ı bütünüyle ezbere bilen kimse.
haham: Yahudi din adamı.
halife: Hz. Muhammed’in vekili olarak
Müslümanların imamlığını ve din koruyuculuğunu
yapmakla görevli kimse.
havali : Yöre.
havari: Hz. İsa’nın öğüt ve inançlarını yayma
işiyle görevlendirdiği on iki yardımcısından her
biri.
hidayet: Doğru yol, hak olan Müslümanlık
yolu.
hile: Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan
düzen, dolap, oyun, desise, entrika.
hizp: Kur’an-ı Kerim’in beş sayfalık her bir
bölümü.
hurafe: Dine sonradan girmiş yanlış, batıl
inanç.
huşu: Alçak gönüllülük. Tanrı’ya boyun eğme,
gönlü korku ve saygı ile dolu olma.
hutbe: Cuma ve bayram namazlarında minberde
okunan dua ve verilen öğüt.
İbranice: Bugün İsrail’de kullanılan Sami dili.
189
iftira: Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme,
kara çalma, bühtan.
ihanet: Gerektiğinde yardımda bulunmama, bir
kimsenin güvenini yok etme. Evlilikte, sevgide
aldatma, sadakatsizlik. Hıyanet, hainlik.
ihsan: İyilik etme, iyi davranma, bağışlama,
bağışta bulunma.
ikrar: Saklamayıp doğruca söyleme, açıkça
söyleme. Benimseme, onama, kabul, tasdik.
ilham: Tanrı’nın, insanların yüreğine doldurduğu
ilahî âleme özgü duygu ve düşünceler.
infak: Nafaka verip bir kimsenin geçimini
sağlama.
inkâr: Yaptığını, söylediğini, tanık olduğunu
saklama, gizleme.
inziva: Dış dünyayla bütün bağlarını keserek
insanın kendi içine kapanması. Toplum
hayatından kaçıp tek başına yaşama.
israf: Gereksiz yere para, zaman, emek vb.ni
harcama, savurganlık, tutumsuzluk. Eşyayı
çarçur etme.
K-L
kavim: Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı
bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine
bağlı insan topluluğu, budun.
kıskançlık: Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde
veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği
kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum.
kibir: Kendini beğenme, başkalarından üstün
tutma, büyüklenme, benlik.
kutsal: Güçlü bir dinî saygı uyandıran veya
uyandırması gereken, mukaddes.
külfet: Zahmet, sıkıntı, zorluk, zorlu iş.
külliye: Bir caminin çevresinde cami ile birlikte
kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane
vb. yapıların bütünü.
lütuf: Önem verilen, sayılan birinden gelen
iyilik, yardım, ihsan, inayet, atıfet.
M-N
mahrem: Yakın akrabadan olduğu için nikâh
düşmeyen kimse. Başkalarına söylenmeyen,
gizli.
mahşer: Kıyamet günü dirilenlerin toplanacakları
yer. Büyük kalabalık.
materyal: Gereç. Yazılı, sözlü, görüntülü,
kaydedilmiş her türlü belge.
medrese: İslam ülkelerinde, genellikle İslam
dini kurallarına uygun bilimlerin okutulduğu yer.
Fakülte.
mescit: Genellikle minaresiz, küçük cami.
mezhep: Bir dinin görüş, yorum ve anlayış
ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her
biri.
mihrap: Cami, mescit vb. yerlerde Kâbe yönünü
gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış
olan oyuk veya girintili yer.
minber: Camilerde hutbe okunan merdivenli,
yüksekçe yer.
miras: Birine, ölen bir yakınından kalan mal
mülk, para veya servet. Bir neslin kendinden
sonra gelen nesle bıraktığı şey.
mucize: Peygamberlerin kendilerine inanmayan
insanlara peygamberliklerini ispat etmek
amacıyla Allah’ın iznine bağlı olarak gösterdikleri
olağanüstü olaylar, hâller. İnsanları hayran
bırakan, tabiatüstü sayılan olay.
muhkem: Sağlam, anlamı açık, yoruma gerek
olmayan, okunduğunda manası hemen anlaşılan.
musibet: Ansızın gelen felaket, sıkıntı veren
şey.
mutasavvıf: Tasavvuf inançlarını benimseyerek
kendini Allah’a adamış kimse, sofi.
mutmain: İnanmış, gönlü kanmış, emin olan.
münafık: Dinî kurallara inanmadığı hâlde
inanmış gibi görünen.
müşrik: Allah’a ortak koşan kimse.
mütevazı: Alçak gönüllü. Gösterişsiz, iddiasız.
Nazm-ı Celil: Yüce söz, Kur’an-ı Kerim.
nebi: Kendisine kitap indirilmemiş peygamber.
O-Ö
olağanüstü: Alışılmıştan, benzerlerinden farklı
olan; beklenmedik bir zamanda yapılan, önceden
tasarlanmamış olan; büyük bir hayranlığa yol
açan; harikulade, fevkalade.
örf: Yasalarla belirlenmemiş olan, halkın
kendiliğinden uyduğu gelenek, âdet.
P-R
panayır: Belli zamanlarda ve genellikle küçük
yerleşim birimlerinde kurulan, sergi niteliğini de
taşıyan büyük pazar.
190
put: Doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan
canlı veya cansız nesne.
Rahîm: Koruyan, acıyan, merhamet eden Allah.
Rahman: Herkese, her canlıya merhamet eden
Allah.
reenkarnasyon(tenasüh): Ruh göçü. Ruhların
bedenden bedene veya insandan başka varlıklara
göç etmesi.
refref: Hz. Muhammed’in Miraç Gecesi bindiği
dört binekten sonuncusu.
rivayet: Bir olay, bir haber veya sözü nakletme.
S-Ş
sahabe: Hz. Muhammed’i görmüş ve onun
sohbetinde bulunmuş Müslümanlar, Hz.
Muhammed’in arkadaşları.
salavat: Hz. Muhammed’e saygı bildirmek için
okunan dua.
sebil: Karşılık beklemeden hayır için dağıtılan
içme suyu.
sevap: Hayırlı bir davranış karşısında Allah
tarafından verileceğine inanılan ödül.
sılayırahim: Anne, baba ve akrabayı ziyaret
etme.
sinagog: Yahudilerin ibadet etmek için
toplandıkları yer, havra.
sûr: İsrafil’in kıyamet kopmadan önce ve
yeniden dirilişi bildirmek üzere üflediği niteliğini
bilmediğimiz alet.
şirk: Allah’ın birden çok olduğuna inanma,
Allah’a ortak tanıma, eş koşma.
T
takva: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp
Allah’ın buyurduklarını yerine getirme.
tarikat: Aynı dinin içinde birtakım yorum ve
uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde
birbirinden ayrılan, Allah’a ulaşma ve onu tanıma
yollarından her biri.
tebliğ: İnsanları dine davet etme. Bildirme, haber
verme.
tecvit: Kur’an’ın doğru okunmasını sağlayan
bilim. Kelimelerin söylenişinde, seslerin
çıkışlarına, uzunluk ve kısalıklarına göre
okunması.
telkin: Bir duyguyu, bir düşünceyi aşılama.
Ölmek üzere olan kişinin yanında Allah’ın
varlığını ve birliğini, Hz. Muhammed’in
peygamberliğini hatırlatmak amacıyla yüksek
sesle “kelime-i tevhit” okuma.
tesadüf: Yalnız ihtimallere bağlı olduğu
düşünülen olayların kesin olmayan, değişebilen
sebebi. Rastlantı, rast geliş.
tevekkül: Herhangi bir işte elinden geleni yapıp
daha sonrasını Allah’a bırakma.
tezhip: Yazma kitaplarda, sayfaların yaldız
ve boya ile bezenmesi, yaldızlama. Süsleme,
bezeme.
tilavet: Kur’an’ı güzel ve yüksek sesle, usulünce
okuma.
tütsü: Dinî törenlerde çevrenin güzel kokmasını
sağlamak, büyü veya ilaç yapmak amacıyla
yakılan kokulu madde.
Ü-V-Y-Z
ümmet: Hz. Muhammed’e inanarak, onun
yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak, onun
ilkeleri etrafında toplanan Müslümanların tümü.
vaaz: Cami, mescit vb. yerlerde vaizlerin
yaptığı, genellikle öğüt niteliği taşıyan dinî
konuşma. Bir kimseye kalbini yumuşatacak,
kendisini doğruluğa, iyiliğe götürecek biçimde
söz söyleme.
vacip: İslam dinine göre yapılması gerekli olan.
vaftiz: Hristiyanlıkta yeni doğan çocuğa ilk
günahı silmek ve onu Hristiyanlaştırmak
amacıyla yapılan kutsal işlem.
vasiyet: Bir kimsenin ölümünden sonra
yapılmasını istediği şey.
yoga: Ruhsal yaşama ve bedene egemen olmayı
amaçlayan Hint felsefe sistemi.
yörünge: Bir gök cisminin hareketi süresince
izlediği yol. Hareketli bir noktanın izlediği veya
çizdiği yol.
zikir: Anma, söyleme, sözünü etme. Bir tarikata
bağlı olanların Allah’ın adını art arda söylemesi.
zulüm: Güçlü bir insanın yasaya veya vicdana
aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum,
kaygı, acımasızlık, haksızlık, cefa.
191
KAYNAKÇA
Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, I-VI, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1996.
Ahmed bin Hanbel, Müsned, I-VI, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982.
Ateş, Süleyman, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, Yeni Ufuklar Neşriyat, Ankara, 1980.
Buharî, Sahih-i Buharî, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi (Kütüb-i Sitte), Feza Gazetecilik, İstanbul, 1995.
Cilacı, Osman, Günümüz Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1995.
Ebu Davut, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Ersoy, Mehmet Âkif, Safahat, İz Yayıncılık, İstanbul, 1991.
Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı, İşaret Yayınları, İstanbul, 2000.
Gündüz, Şinasi (Editör) Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları (2. Baskı),
İstanbul, 2007.
İbn Mace, Sünen, (çev.: Haydar Hatipoğlu), Kahraman Yayınları, İstanbul, 1982.
İlmihâl (Heyet), I-II, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2004.
İslam Ansiklopedisi, I-XXXII, (Heyet), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1988-2006.
İsmail Raci el-Farukî-Lusi Lamia el-Faruki, İslam Kültür Atlası, (çev.: Mustafa Okan KibaroğluZerrin Kibaroğlu) (2. Baskı), İnkılap Yayınları, İstanbul, 1997.
Kandemir, M. Yaşar, Meleklere İnanıyorum, Damla Yayınevi, İstanbul, 1999.
Karaçam, İsmail, Kur’an-ı Kerim’in Faziletleri ve Okuma Kaideleri, İFAV Yayınları, İstanbul,
2002.
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001.
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2004.
Malik bin Enes, Muvatta, (çev.: Komisyon), Beyan Yayınları, İstanbul, 1994.
Morrisson, Cressy, İlim İman Etmeyi Gerektirir, (hzl.: Nurettin Boyacılar), Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları, Ankara, 1988.
Müslim, Sahih-i Müslim, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Nesaî, Sünen, I-VIII, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.
Numanoğlu, Cengiz, Şuur (Bütün Şiirleri), Kitap Sarayı, İstanbul, 2006.
Riyazü’s-Salihin Tercümesi, I-III, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 1991.
Sahihi Buharî Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara,
1966.
Timurtaş, Faruk Kadri, Yunus Emre Divanı, Babıali Kültür Yayıncılık, İstanbul, 2006.
Tirmizî, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2005.
Yazıcı, Seyfettin, Temel Dinî Bilgiler, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006.
Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2005.
Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Hakim’in Açıklamalı Meali, Işık Yayınları, İstanbul, 2004.
Yücel, İrfan, Peygamberimizin Hayatı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1999.
Zuhaylî, Vehbe, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, I-X, Risale Yayınları, İstanbul, 1994.
192
Download