1. ünite - Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü

advertisement
1. ÜNİTE
TÜRKLERİN İSLAMİYET’İ KABULÜ
TARİH 6
NELER ÖĞRENECEĞİZ?
Bu ünitenin sonunda:
1. İslam dininin doğuşunu ve yayılışını kavrayacak,
2. Türklerin İslam dinini seçmelerinin nedenini öğrenecek,
3. Talas Savaşı’nın Türk tarihi açısından önemini kavrayacak,
4. Türk milletinin zekâ ve kabiliyetini, çalışkanlığını, ilim ve sanatseverliğini,
estetik zevkini, insanlık duygusunun yüceliğini öğreneceksiniz.
ANAHTAR KAVRAMLAR
BEDEVİ
CAHİLİYE
DEVRİ
HANİF
TALAS
HİCRET
HALİFE
10
MEVALİ
TARİH 6
GİRİŞ
Sevgili Öğrenciler,
İslamiyet, ilahi dinlerin en sonuncusu ve Hz Muhammed’in(SAV) peygamber
olarak tebliğ ettiği dinin adıdır. Ancak bu dar anlamının yanı sıra daha geniş manası
ile İslamiyet Allah tarafından ortaya konulan düzen ve kurallar anlamına da gelmektedir. Bu tanıma göre, bütün peygamberler Allah’ın varlık ve birliğini vurgulamış,
O’nun emir ve yasaklarını tebliğ etmiş olduğundan İslam Peygamberidirler. İslam
Tarihi kavramını dar manası ile son Peygamber Hz. Muhammed’in doğumu ile başlayıp günümüze kadar gelen bir süreç; geniş anlamı ile Hz Âdem’den günümüze
kadar insanlığın tarihi olarak anlamak mümkündür. Bu ünitemizde İslam Tarihi hakkında kısa bilgiler verilecektir.
1. İSLAMİYET’İN DOĞUŞU VE İSLAM DİNİ
E
YORUMLAYALIM
Yüce Allah’ın insanlık tarihi boyunca peygamber seçip göndermesi,
insanlara lütfetmiş olduğu en büyük
nimetlerinden biridir. Çünkü peygamberler insanlığa daima yol gösterici
olmuşlar, onların maddî ve daha ziyade manevî alanlarda kalkınmalarını
ve ilerlemelerini sağlamışlardır. Her
peygamber insanlığa yeni ufuklar açResim. 01.01: 1.500’lü Yıllarda Yapılan Bir Kâbe
Tasviri
mış, yenilikler getirmiş ve kendisine
inananların insanca yaşamaları için
onlara doğru yolu göstermiştir. Bunların sonuncusu, bütün insanlık için bir müjdeci, bir uyarıcı ve âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Hz. Muhammed’dir. Onu
peygamber (resul) olarak göndermesi, yüce Allah’ın tarihî olarak ilk müslümanlara,
evrensel olarak da bütün insanlara verdiği nimetlerin en büyüğüdür.
İslam’dan önce Araplar “Cahiliye dönemi” denilen karanlık bir dönem yaşadılar.
Bu dönemde insanlar maddi bakımdan geri kaldıkları gibi bilgi ve ahlak bakımından
da geri idiler. Cahiliye geleneklerine uyarak Allah’a ortak koşuyor, putlara tapıyorlar,
birbirlerini öldürüyorlardı. Ümmi idiler, yani okuma yazma bilmiyorlardı. Onları bu
gerilikten kurtaran hiç şüphesiz Hz. Peygamber olmuştur. Zira o, insanlara bir yandan kitabı yani Kur’an’ı, diğer yandan da “hikmet”i yani dinî konularla ilgili en doğru
bilgileri ve genellikle sünnet diye ifade edilen en güzel davranış biçimlerini öğretti.
Allah’ın gerek kendisine vahyettiği gerekse evrende yerleştirdiği âyetlerini okuyup
11
TARİH 6
açıklayarak insanları bilmedikleri konularda aydınlattı ve böylece aydınlanmanın
da yollarını açtı. Böylece Müslümanları, bilgi ve erdemlerle donatarak onların başarıdan başarıya koşmalarını sağladı, Müslümanlar Peygamber’in açtığı bu aydınlık
yolda ilerleyerek sonraki yüzyıllarda dinî ve dünyevi ilimlerde, bunların uygulamaya
geçirilmesinde insanlığa örnek ve önder olacak bir konuma yükseldiler. Kısaca Hz.
Peygamber, getirdiği kitap ve hikmet sayesinde geri kalmış bir toplumu eğiterek
kısa bir sürede lider ve örnek durumuna getirdi.
Kuran Yolu,1.Cilt,S,710,711
E
CEVAPLAYALIM
1. Peygamberlerin insanlık tarihindeki konumları açısından neler söylenebilir?
2. Hz. Muhammed’in(SAV) Arap toplumu açsından önemi hakkında neler söylenebilir?
3. Hz. Muhammed’in(SAV) insanlık tarihi açısından önemini nasıl ifade edebilirsiniz?
Arabistan, Asya’nın güneybatısında Basra Körfezi ve
Kızıldeniz arasında yer alan, kuzeyinde Irak ve Ürdün’ün bulunduğu çok büyük bir yarımadadır.
Arabistan’ın Hicaz bölgesinde
Mekke, Medine ve Taif şehirleri yer alır. Arapların kökeni Sami
ırkından gelmektedir. Samiler,
Arap Yarımadası’nda yaşamışlar,
zamanla buradan dağılarak İlk
Çağ’dan bu yana Mezopotamya,
Suriye, Filistin bölgelerinde etkin
rol oynamışlardır. Arabistan’da
İslamiyet’ten önce; Main, Saba,
Himyeri, Nebat, Tedmür, Lahmi ve
Gassani Devletleri kurulmuştur.
Harita 01.01: İslam Öncesi Arabistan
12
İslamiyet’in doğuşuna kadar, Arap Yarımadası’nda önemli
bir siyasi güç ortaya çıkmamıştır. Araplar genel olarak kabileler
hâlinde yaşarlardı. Her kabilenin
TARİH 6
başında şeyh ve emir gibi yöneticiler vardı. Mekke, içinde Kâbe olması nedeniyle
önemli bir merkezdi. Darun Nedve denilen danışma kurulu şehir yönetimiyle ilgili
konularda toplanır ve karar alırdı. Şehir V. yüzyılın ortalarından itibaren Kureyş kabilesi tarafından yönetiliyordu.
Resim 01.02: Mekke Şehrinin Eski Hâlinden Bir Görüntü
Arapların genel olarak hayat biçimleri göçebe ve yerleşik hayata dayalıydı.
Göçebe hayat süren Araplara “bedevi”, kentlerde yaşayanlara ise “medeni” denilirdi. Göçebelerin en önemli geçim kaynağı hayvancılık, yerleşiklerin ise tarım ve ticaretti. Kabile yaşamında kan bağı çok önemliydi. Arap Yarımadası’nda kan davası
ve sınır anlaşmazlıkları yüzünden savaşlar eksik olmazdı. Sadece yılın dört ayında
(muharrem, recep, zilka’da ve zilhicce) savaş yapmazlardı. Bu esnada bütün kabileler
güvenlik içinde seyahat edebildikleri için, genellikle büyük panayırlar kurulurdu. Hicaz bölgesindeki panayırların en önemlileri, Mekke civarında kurulmakta olan “Ukaz
Panayırı”ydı. Bu panayıra ülkenin dört bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar, şairler, hatipler ve çeşitli dinlere mensup birçok tüccar bulunurdu. Panayırda
alışveriş yapılır, eğlenceler düzenlenir, şiir yarışmaları tertip edilirdi. Beğenilip derece alan şiirler Kâbe’nin duvarına asılırdı. Erkeğin egemen olduğu bir aile yapısı vardı.
Çok eşli evlilikler yaygındı. Kadınların miras hakkı yoktu. İslamiyet öncesinde Arapların çoğu putlara taparlardı. Kâbe Araplarca kutsal sayılır ve içinde her kabilenin
putları bulunurdu. En büyük putlar Hübel, Lat, Menat ve Uzza idi. Araplar yılda bir
kez Kâbe’yi ziyarete giderler, putlar için kurbanlar keserlerdi.
13
TARİH 6
Resim 01.03: Ukaz Panayırı ile İlgili Temsilî Resim
Arabistan’da az da olsa Hıristiyanlık ve Museviliğe inananlar da vardı. Ayrıca
Araplar arasında kendilerine “hanif” adı verilen ve Hz İbrahim’in dinine inananlar da
vardı. Kısaca özetlenirse Hz Muhammed öncesinde Arap Yarımadası ve daha birçok yerde insanlar arasında adalet kaybolmuş, toplumlar insani, ahlaki, dinî, ekonomik yönden çöküntü içerisine girmişti. İşte bundan dolayı Hz. İsa’dan sonra Hz.
Muhammed’in gelişine kadarki döneme ‘Cahiliye Dönemi’ denmektedir.
?
“Cahiliye Dönemi”nin özelliklerini araştırınız.
E
YORUMLAYALIM
Hz.Ömer’e Göre Cahiliye Dönemi
Cahiliye döneminin bazı özelliklerini Hz. Ömer’in anlattığı bir hikâye üzerinden
değerlendirmek mümkündür. Hz. Ömer “Cahiliye Dönemi’nde yaptığımız şeylerden
biri var ki aklıma geldiğinde kendimi tutamaz ağlarım. Biri de var ki aklıma geldiğinde kendimi tutamaz, gülerim.” demektedir. Bunların neler olduğunun sorulması
üzerine Hz Ömer; ağladığı şeyin Cahiliye Dönemi’nde kız çocuğu sahibi olmayı bir
utanç ve eziklik olarak görmeleri ve bu sebeple kendi kızını diri diri toprağa gömmek olduğunu söyler. Hz. Ömer, kızını diri diri toprağa gömerken kızının Hz. Ömer’in
üzerindeki toz ve toprağı temizlemeye çalıştığını buna rağmen onu öldürdüğünü
söyleyip bunu hatırlayınca ağladığını ifade eder.
Hz. Ömer güldüğü şeyin ne olduğu sorulduğunda ise uzun yolculuklara çıkmadan evvel tapınmak için helvadan putlar yaptıklarını, sonra yolda acıkınca bu
putları yediklerini ve bunu hatırladıkça da güldüğünü ifade eder.
( Yazar tarafından düzenlenmiştir.)
14
TARİH 6
?
Cahiliye Dönemi’nde toplumun yapısı düşünüldüğünde İslam dininin önemi
hakkında neler söylenebilir?
Resim 01.04: Hz.Muhammed’in(SAV) Doğduğu Ev
Hz. Muhammed, 571 yılında Mekke şehrinde dünyaya geldi. Hz. Muhammed
Mekke’nin en asil kabilesi olan Kureyş kabilesindendir. Babası Abdülmuttalib’in oğlu
Abdullah, annesi Vehb’in kızı Amine idi. Dedesi ona çok öğülen anlamına gelen Muhammed ismini koydu. Hz Muhammed doğduğunda onun gelişini müjdeleyen mucizevi olaylardan bazıları şunlardır: İran hükümdarı Kisra’nın sarayının sallanması ve
on dört sütununun yıkılması, mecusilerin tapındığı ve bin yıldır sönmeyen ateşin
sönmesi, Kâbe’de bulunan putların yere yıkılması, İran’daki Sava Gölü’nün kuruması,
İran’daki Semave deresinin taşması.
?
Aşağıdaki şemadan Hz.Peygamberin soy ağacını inceleyiniz.Şerif ve seyyid unvanlarının nereden geldiğini söyleyiniz?
15
TARİH 6
Hz. Muhammed,
doğumundan evvel babasını, altı yaşında ise
annesini kaybetti. Sekiz yaşına kadar dedesinin yanında kalan Hz.
Muhammed’i
dedesi
ölünce amcası Ebu Talip
himayesine aldı.
Hz. Muhammed
on iki yaşına gelince
amcası ile ticaret yapmak için Suriye’ye gitti.
Busra denilen küçük bir
yerleşim yerine geldiklerinde Rahip Bahira Hz.
Muhammed’i görünce,
onun, geleceği haber
verilen son peygamber
olduğunu anladı. Rahip Bahira Hıristiyanlar
arasında saygı duyulan meşhur bir âlimdi.
Ebu Talip’e, yeğenini
hemen geri götür, Yahudiler çocuğu görüp
de benim gibi onu fark
ederlerse ona kötülükte bulunurlar, dedi. Hz.
Muhammed’in geleceği
Hz. İsa tarafından müjdelenmişti. Yahudiler de son peygamberin geleceğini biliyorlar ve onun kendi içlerinden çıkmasını istiyorlardı.
Hz. Muhammed daha önce olduğu gibi gençlik çağlarında da güvenilirliği,
dürüstlüğü ve doğruluğu ile ün saldı. Onun ününü duyan Hatice adındaki Mekkeli
bir tüccar, Hz. Muhammed’e ticaret kervanlarının sorumluluğunu verdi. Hz. Muhammed 25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi.
Hz. Muhammed güzel huyluydu. Onda bütün güzel huyların ve özelliklerin
var olduğunu düşmanları dahi tasdik etmişti Cömertti, yardımseverdi, kin tutmazdı.
Putlara itibar etmez, onlara tapmanın yanlış olduğunu düşünürdü. Halk arasında
“güvenilir Muhammed” anlamına gelen “Muhammed’ül Emin” unvanıyla tanınmıştı.
16
TARİH 6
Hz. Muhammed yaşı ilerledikçe insanlardan uzak bir hayat yaşamaya başladı.
Zaman zaman Nur Dağı’nda bulunan Hira Mağarası’na gidip düşüncelere dalıyordu.
Bir gün bu mağarada düşüncelere daldığı bir sırada, Allah tarafından gönderilen
Cebrail adlı melek ona ilk vahyi getirdi. Bu vahiyde “Yaratan Rabbinin adıyla oku...
(Akık Suresi1) “ deniyordu. Bu ayetler Hz. Muhammed’in peygamberliğinin ve İslam
dininin de başlangıcıdır.
Hz. Muhammed ilk olarak en yakınındaki kişileri İslamiyet’e davet etti.
İslamiyet’i ilk kabul edenler Hz. Hatice, Hz.Zeyd, Hz.Ebubekir ve Hz. Ali olmuştur. Bu
insanlara ilk Müslümanlar denir. “Önce en yakın akrabanı uyar” ayeti gelince Hz. Muhammed ikinci olarak Abdulmuttalib oğullarını İslam’a davet etti. “Ey Peygamber!
İnsanlara emrolunduğunu açıkça tebliğ et.” ayetiyle tebliğin üçüncü aşaması başladı. Hz. Peygamber uzak- yakın, efendi- köle, her grup insanı açıkça İslam’a davet
etmeye başladı. O insanları tevhide yani Allah’ın birliğine çağırıyor, müşrikler ise atalarımızın dini dedikleri putperestlikte direniyorlardı. Gün geçtikçe Müslümanların
sayısının artması müşrikleri yani puta tapan Mekkelileri telaşa düşürdü. Müslümanlara baskı ve şiddet başladı. Gözleri önünde birçok kişi Müslüman olunca müşrikler
Hz Muhammed’i, amcası Ebu Talip’e şikâyet ettiler. Ebu Talip Hz. Muhammed’e artık
tebliğden vazgeçmesini söyleyince Hz. Muhammed “Ey amca! Güneşi sağ elime ayı
da sol elime verseler ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem.” diyerek kararlılığını ifade etti. Bundan sonra Müslümanlar üzerinde baskılar daha da arttı. Bu
baskılar sonunda Müslümanların bir kısmı 615 yılında Habeşistan’a göç etti.
619 yılında Kâbe’yi ziyarete gelen Medineli altı kişi ile Hz. Muhammed Akabe
denilen yerde görüşerek onları İslam’a davet etti. Medineliler de bu daveti kabul
ettiler. 621 ve 622 yıllarında iki görüşme daha yapıldı. Bu görüşmelere I.ve II. Akabe biatleri denilmiştir. Bu biatlerle Medineliler, Hz. Muhammed’e bağlı kalacaklarına
söz verdiler.
Bu arada Mekkeli müşrikler en son çare olarak Hz.
Muhammed’i öldürmeye karar verdiler. Hz. Muhammed
onların bu planı uygulamalarına fırsat vermeden yakın
dostu Hz. Ebubekir’le beraber
622 yılında Medine’ye göç
etti. Bu olaya, İslam tarihinde
“hicret” adı verilir. Her göç hicret olmadığı gibi Müslümanların Medine’ye gitmeleri de bir
Resim 01.05: Medine Şehri
kaçış değildir. İnandıkları din
uğruna yaptıkları fedakârlık örneğidir. Ayrıca bu olay Hz. Ömer’in halifeliği zamanında İslam dünyası için Hicri takvimin başlangıcı kabul edilmiştir.
17
TARİH 6
Müslümanlar hicretten sonra Medine’de ilk İslam devletini kurdular. Hz. Muhammed Medineli Yahudilerle vatandaşlık anlaşması olan Medine Sözleşmesi’ni
imzaladı. Medine’de bulunan Müslümanlarla Mekkeliler arasında Bedir (624), Uhud
(625), Hendek (627) savaşları yapıldı.
E
OKUYALIM
MEDİNE SÖZLEŞMESİ
Mekke’ye oranla her bakımdan geri kalmış bir yer olan Medine’de putperest,
Yahudi ve Hıristiyan bulunmaktaydı. Bir süre sonra Hz. Muhammed, Medine’de
yaşayanlarla bir sözleşme yaptı. Böylece Hz. Muhammed aynı topraklar üzerinde
yaşayan insanların dinleri, inançları ve idealleri aynı olmasa da uymaları gereken
evrensel kuralları bu sözleşmeyle ortaya koymuş oluyordu. Bu sözleşme, “Medine
Sözleşmesi” olarak bilinir.
Kırk yedi maddeden oluşan Medine Sözleşmesi’nin bazı maddeleri şunlardır:
• Diyetlerle fidyelere ait kurallara önceden olduğu gibi bundan sonra da
uyulacaktır.
• Museviler din hürriyetine sahip olacaktır.
• Yahudiler veya Müslümanlar üçüncü bir tarafa karşı savaş ilanına mecbur
kalırsa birbirlerine yardım edeceklerdir.
• İki taraf da kureyşli müşrikleri korumayacaktır
?
Medine Sözleşmesi’ni bugünün şartlara göre değerlendirdiğinizde nasıl yorumlarsınız?
E
YORUMLAYALIM
BEDİR SAVAŞI’NIN
ÖNEMİ
Bedir Savaşı’nda kazanılan zaferin büyüklüğü, Müslümanları yüreklendirmişti. Hz. Muhammed, Bedir’in
önemini biliyor ve onun için savaş
devam ederken Rabbi’ne yalvarıyordu: “Ya Rabbi! Eğer bu topluluk helak
olursa artık yeryüzünde sana ibadet
edecek kimse kalmaz.” Zafer, Müslümanların bağımsızlığını ve varlığını
18
Resim 01.06: Bedir Savaş’ı ile İlgili Temsilî Resim
TARİH 6
sürdürme kabiliyetini artırmış ve Kureyş’in sonunun yavaş yavaş yaklaşmakta olduğunu hissettirmişti.
İslam’ın geleceği açısından sağlam bir temel teşkil edecek olan bu savaşın
önemi açıkça anlaşılmaktadır. Bedir Savaşı’na katılan her Müslüman’a “Ehl-i Bedir”
denilmiştir. Bu isimlendirme de İslam tarihinde benzeri bulunmayan bir şereftir, diğer savaşlar için böyle bir ifade kullanılmamıştır. İslam’ın kazandığı ilk zafer namını
alan Bedir gazvesinde bulunmuş olmak, Bedir mücahitleri özellikle İslam zayıfken
zorlu yıllarda mücadele ettikleri için, bir asalet göstergesi sayılmıştı. Nitekim bu savaşta Müslümanlar yenilgiye uğrasaydı tarihin akışının değişmesi muhtemeldi.
Bu savaştan sonra Müslümanlar, Müslüman olmayan Araplara karşı farklı bir
konuma yükseldiler. Kureyş’e meydan okuyan ve Kureyş’in siyasi rolünü, prestijini
devralan bir topluluk oldular. Bu savaştan sonra Kureyşliler, Hz. Muhammed’i ve getirdiği dini ortadan kaldırmak için yeni taktikler düşünmeye devam ettiler.
İslam’ın birçok yeni hükmüyle Bedir Savaşı’nın yakın ilgisi vardır. Bu hükümlerden biri, Müslümanları ilgilendiren hayati konularda istişare etmekti, savaş sırasında
da bunun çeşitli örnekleri görülmüştü. Diğeri ise, Müslümanların savaşlarda maddi
hedeflerden sakınmaları ve niyetlerinin sırf Allah’ın kelamını yüceltmek olmasıydı.
Ali Çimen, Göknur Göğebakan, Tarihi Değiştiren Savaşlar,s,48
?
Bedir Savaşı’nın İslam tarihindeki önemiyle ilgili neler söylenebilir?
Resim 01.07: Hayber Kalesi
Müslümanlar Mekkeli müşriklerle 628 yılında Hudeybiye
Anlaşması’nı imzaladılar. 629 yılında Şam ticaret yolunun güvenliği
açısından önemli bir konumda olan
Hayber Kalesi’ni Yahudilerin elinden aldılar. 630 yılında ise Mekke’yi
fethettiler. Aynı yılda Huneyn ve
Taif seferlerini yaptılar. 631 yılında Bizanslılara karşı Tebük Seferi’ni
yaptılar. Tebük Seferi Müslümanların Arabistan dışına yaptıkları ilk
seferdir. Hazreti Muhammed’in öncülüğünde gittikçe sayıları artan ve
güçlenen Müslümanlar, Arabistan
Yarımadası’ndaki kabileleri İslamiyet
bayrağı altında topladılar. Hazreti
Muhammed’in 632 yılındaki vefatın19
TARİH 6
dan sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali sırayla halife seçildiler. İslam
tarihinde bu döneme “Dört Halife Dönemi” denir. Dört Halife Dönemi’nin bazı olaylarını aşağıdaki tablodan inceleyiniz.
DÖRT HALİFE(HÜLAFA-İ RAŞİDİN) DÖNEMİNİN(632-661) BAZI
OLAYLARI
Yalancı peygamberler ortadan kaldırıldı.
Zekat vermek istemeyen ve isyan eden kabileler
Hz. EBUBEKİR(MS 632-634)
itaat altına alındı. Kuran-ı Kerim ilk defa kitap
hâline getirildi.
Hz. ÖMER (MS 634-644)
Mısır, Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan
fethedildi. “Beytül Mal” kuruldu. Divan, adalet
ordu ve posta teşkilatları kuruldu. Hicri takvim
kullanılmaya başladı.
Hz. OSMAN(MS 644-656)
Horasan ve Harzem ülkeleri ile Tunus ve
Kıbrıs Adası fethedildi, Müslümanlar Kafkas
dağlarına kadar ilerleyerek Hazar Türkleri ile
komşu oldular. İlk İslam donanması oluşturuldu.
Kuran-ı Kerim çoğaltıldı. İlk defa iç karışıklıklar
başladı.
HZ. ALİ (656-661)
Cemel ve Sıffin savaşları yapıldı.
Müslümanlar arasında bölünmeler oldu. Müslümanların bilgi ve ilim sahibi olmaları için okul
kuruldu. Eğitime büyük önem verildi. Hz. Ali’nin
şehit edilmesi ile İslam tarihinde Dört Halife
Dönemi sona erdi.
?
1. Kuran-ı kerim ilk defa hangi halife zamanında kitap hâline getirilmiştir?
2. İslam fetihleri en çok hangi halife zamanında yapılmıştır?
3. Hz. Ali döneminin belli başlı olayları nelerdir?
20
TARİH 6
Harita 01.02: İslamiyet’in Yayılışı
Harita 01.03: Günümüzde İslam Dünyası
21
TARİH 6
?
Yukarıdaki haritaları incelediğinizde 7 ve 8. yüzyıllarda İslamiyet’in yayıldığı
yerlerle günümüz dünyasında İslamiyet’in hâkim olduğu yerler arasında hangi
benzerlik ve farklılıklar vardır?
E
YORUMLAYALIM
İSLAM PRENSİPLERİNİN İSLAM’IN YAYILMASINA ETKİLERİ
Resim 01.08: Hz Muhammed’in (s.a.v.)Mührü,
Topkapı Sarayı
Resim 01.09: llah ve Muhammed Yazılı Resim
Kur’an-ı Kerim, Arapların İslamiyet’e kitleler hâlinde girmesine sebep olan en
önemli unsurlardan biridir. Fakat Araplar dışındaki toplumlar, Türkler, İranlılar, Hind,
Çin, Endonezya ve Afrika insanları bu dine nasıl girdiler?
Ahmed Çelebi, «İslam Düşüncesinde Siyaset» isimli kitabında şöyle der:
«İslami hükümet, halkı için yaşar, onların mutluluğu için çalışır, halkın rahat
etmesi için yorulur. İslami hükümet halkın güven ve huzur içerisinde uyuması için
uykusuz kalır. Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Raşidin devrinde İslami hükümet böyle idi
veya bundan daha ileride idi»
Hz. Muhammed (SAV) ve Hülefa-i Raşidin İslam’ın getirdiği prensiplerin yaşaması için güçlüklere göğüs gerdiler. Bu prensipler onların kanlarına karıştı. Onlar
hayatın lezzet ve nimetini bu prensiplerde buldular ve ona uydular. Onlar bu lezzet
ve nimet uğruna İslam’ın prensiplerini tatbik etmede çok hassas davrandılar.
—Eşitlik
—Adalet
—
Fakir devlet başkanı
22
TARİH 6
Önce Arap Yarımadası’nda, daha sonra da cihan çapında kurulu düzeni ters
çevirip görüşleri değiştiren ve yolları İslam hakimiyetine açan işte bu kelimelerdir.
İslam, insanların eşitliğinden bahsettiği zaman yeryüzünün birçok yerinde insanlar
arasında sınıf ayrımı vardı.
İslam eşitlik ve adaleti getirmiştir. İslam’dan önce İran hükümdarları
damarlarında ilahî bir kan dolaştığını,
kendilerinin beşer tabiatının dışında bir
tabiata sahip olduklarını, derecelerinin
onlardan daha yüce ve durumlarının
daha üstün olduğunu iddia ediyorlardı.
İslam, Hz. Muhammed veya daha sonraki
Resim 01.10: Mukaddes Emanetlerden Kâbe
halifeleriyle idare edilenler arasında tam
Anahtarı- Topkapı Sarayı
bir eşitliği gerçekleştirdi. Farklılık sadece
takvada idi. Allah katında insan olarak herkes eşitti. Üstelik İslam bu eşitliği yalnız
Müslümanlar için değil, hükmettiği bütün insanlar için uyguluyordu.
Hz. Ömer bir gün kılıcını kaybetti. Bunu bir Yahudi buldu ve kılıcın
kendisinin olduğunu iddia etti. Halife
işi mahkemeye aksettirdi. Mahkemeye vardıklarında Hz. Ömer ve Yahudi
kadının huzurunda oturdular. Kadı,
Hz. Ömer’e sorduğunda Hz. Ömer
kılıcın kendisinin olduğunu söyledi.
Yahudi ise bunu inkâr ederek kılıcın
kendine ait olduğunu iddia etti. Kadı,
Hz. Ömer’den kılıcın kendisinin olduğuna dair delil göstermesini istedi. Hz.
Ömer, delil gösteremedi. Bunun üze- Resim 01.11: Mukaddes Emanetler İçinde Yer Alan
Sahabelere Ait Kılıçlar- Topkapı Müzesi
rine kadı kılıcın Yahudi’nin olduğuna
hüküm verdi. Yahudi, İslam’ın kudret sahibi bir halife ile başka dine mensup sade bir
vatandaş arasında gerçekleştirdiği eşitliğe, kadının huzurunda halifenin kendisiyle
beraber nasıl oturduğuna, sonra kadının Hz. Ömer’in sözünü kabul etmeyerek Yahudi’ nin lehine nasıl hüküm verdiğine hayret etti ve daha fazla dayanamayıp kılıcın Hz.
Ömer’e ait olduğunu belirtti ve Müslüman oldu.
İslam’ın geldiği zamanlarda bilinen şey, kralın mal biriktirip servetini artırması idi. Bir kısım Arapların kendisine Melikü’l-Mülûk “hükümdarların hükümdarı” dedikleri Hz. Muhammed ise elbisesini yamıyor, ayakkabısını dikiyordu. Hz. Ebû Bekir,
Müslüman olmadan önce zengindi. Sonra malının çoğunu Allah yolunda harcadı.
İran, Suriye ve Mısır’ı idaresi altına alan Hz. Ömer, küçük bir evde yaşıyor mescitte
uyuyor ve fukara elbisesi giyiyordu.
23
TARİH 6
Hz. Osman, Arap tüccarlarının en zenginlerindendi. Bütün malını Allah yolunda harcamıştır.
Hz. Ali, kendi ihtiyacı olduğu hâlde yanındaki yiyeceği fakirlere vermiş ve
hakkında: “İhtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler.» ayeti (Haşr
suresi,ayet 9) nazil olmuştur.
İnsanlar kendilerine, rüyada bile ulaşamayacakları ölçüde insani bir yapı sunan
ve haklar getiren bu dine girmek için adeta akın etmişlerdir. Tarihî kaynaklar açıklamaktadır ki İslam’ın yayılması kılıç ve kuvvetle değil, adalet ve eşitlikle olmuştur.
( Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,C,1, s 566-571’den özetlenmiştir.)
?
1. İslam dininin getirdiği prensiplerin günümüzdeki önemi hakkında neler söylenebilir?
2. İslamiyet’in farklı milletler tarafından benimsenmesinin sebepleri nelerdir?
3. İslam’ın geldiği dönemdeki yönetici anlayışını, İslam nasıl değiştirmiştir?
4. Metindeki bilgilerde Hz. Ali’nin hangi yönü vurgulanmıştır?
2.TÜRKLERLE MÜSLÜMANLAR ARASINDAKİ İLK İLİŞKİLER
Türklerin Müslüman olmaları, Türk ve İslam tarihinde olduğu kadar dünya tarihi
açısından da büyük bir olaydır. Türkler İslam dinini, İslam
devletinin siyasi hakimiyetinde kalarak değil, uzun bir tanıma evresinden sonra kabul
etmişlerdir.
Türkler ile Müslümanlar arasındaki ilk ilişkiler Hz.
Ömer zamanında 642’de yapılan Nihavend savaşından
Resim 01.12: Türkler’in İslama Girişleriyle İlgili Temsili
Resim
sonra İran’ın fethinin tamamlanmasıyla başladı. Ancak bu tarihten önce de, birbirinden çok uzak ülkelerde yaşayan Türkler ile Araplar, Sasanî İmparatorluğunun aracılığıyla birbirlerini az da olsa
tanıma imkânını bulmuşlardı. Cahiliye devri Arap şairlerinden Nabiga ez-Zubyanî,
Hassan B. Hanzala, Evs B. Ha-cer ve Şammah B. Zırâr’ın şiirlerinde Türkler’in askerî
24
TARİH 6
yönleri ve kahramanlıklarına yer vermişlerdi. Arap yazar El-Câhız, “Fezâ’il-Etrâk” adlı
eserinde Türklerin askerî kabiliyetlerini ısrarla belirtmektedir. Bütün bunlar göstermektedir ki Araplar, Türkler’i başlangıçta askerî yönleriyle tanımışlardır.
Hz. Ömer zamanında (MS 634-644) yapılan fetihler sonunda Müslümanlar, Horasan, bilhassa Maveraünnehir ile Kafkaslar da Türkler ile karşı karşıya gelmişlerdi.
Türklerle Araplar arasındaki mücadele Emevi Halifesi Muaviye (MS 661-680) zamanında hızlandı. Halife Muaviye’nin Horasan valisi Ubeydullah bin Ziyad 674 yılında
İran ile Turan arasında tabi sınır olan Ceyhun Nehri’ni geçerek çeşitli Türk beyliklerinin hüküm sürdüğü Maveraünnehir’in önemli şehirlerinden Buhara’yı kuşattı. Şehrin
Türk asıllı melikesi Kabaç Hatun ile anlaşma yaptıktan sonra oradan aldığı 2000 Türk
askeri ile geri döndü. Köktürk Devleti’nin zayıflaması üzerine ortaya çıkan bağımsız
Türk beyliklerinin hakim olduğu Maveraünnehir’in fethi Kuteybe bin Müslim’in Horasan valiliği sırasında (MS 705-715) gerçekleşti. Kuteybe 706’da Mavcraünnehir’i,
711 de Harizm’i fethetti ve 713’te Buhara’ya ilk camiyi yaptırdı.
Emevilerin başta Türkler olmak üzere, diğer milletleri “mevali” yani köle olarak
görmeleri, fetihlerini tebliğ zihniyetinden çok, ganimet zenginliğini ölçü alarak yapmaları, Türkler’ in Abbasiler Dönemi’ne kadar İslamiyet’e kitleler hâlinde geçmelerini
engelledi. Emeviler zamanında Müslüman Araplar ile kuzeyde Hazar Türkleri arasında da çok çetin mücadeleler yaşandı.
653 yılında Abdurrahman bin Rabia komutasındaki İslam ordusu, Güney Hazar bölgesindeki Balancar’ da Hazarlar tarafından mağlup edildi.
707 yılında Mesleme idaresindeki Araplar, Hazarları Kafkasların kuzeyine, yani
Dağıstan’a ittiler.
718 yılında ise Hazarlar Kıpçaklar’la birleşerek, Arap kuvvetlerini Kür-Aras boyunda bozguna uğrattılar.
737’de ise Emevi halifelerinden II. Mervan 150.000 kişilik ordusuyla Hazar başkenti İtil’i kuşattı. Bunun üzerine Hazar kağanı barış istedi. Yapılan bu barış ile Hazarlar, kendilerine teklif edilen “Müslümanlığı” kabul ettiler. Hemen iki İslam âlimi ve
fakihi “İslam’ın esaslarını” öğretmek üzere Hazar kağanının nezdine verildi. Böylece
İslamiyet Hazar’ın batısında da yayılmaya başladı.
VII. yüzyılın ilk yarısındaki Müslüman-Türk münasebetleri, bazen ticari ve ekonomik olduysa da daha çok askerî çatışma olarak gelişme göstermişti. Bu devrede
bazı Türkler yeni dini tanıyıp Müslüman olmuşlardı fakat sayıları azdı. Yani “Türkler
Müslüman oldu.” hükmünü verdirecek çoğunluğa ulaşmamışlardı.
VIII. yüzyılın başlarında yeniden güçlenen Köktürkler, Müslüman Araplarla savaşmaya başladılar. Bu dönemde Kültigin, Maveraünnehir’de bazı yerleri geri aldı.
Türkler ile Müslümanlar arasındaki mücadeleler, Türgişler Devleti zamanında özellikle de Su-lu Han döneminde şiddetlenerek devam etti. Su-lu Han, Müslim Bin Said
25
TARİH 6
komutasındaki Arap kuvvetlerini Semerkant’a çekilmeye mecbur etti. Su-lu Han’ın
bu başarısı, bölgedeki Arap nüfuzunun kırılmasına ve Arap askerlerinin ileri harekatlarının da bir süre için durmasına sebep oldu. Su-lu Han’ın ölümü ve devletinin
zayıflamasıyla Maveraünnehir’de Emevilere karşı koyabilecek Türk devleti kalmadı.
750 yılında Emevi hanedanına muhalif olarak ülkenin doğusunda büyük
bir ayaklanma çıktı. Ayaklanmanın başında Horasanlı Ebu Müslim adında bir Türk
vardı. Ebu Müslim etrafına topladığı muhaliflerle Emevilere karşı yaptığı iki savaşı
da kazandı. Sonuçta Emevi hanedanını iktidardan uzaklaştırdı. Onların yerine Hz.
Muhammed’in amcası Hz.Abbas’ın soyundan gelen Abbasoğulları geçirildi. Böylece
İslam tarihinde Emeviler Dönemi sona erdi ve yeni bir dönem başladı.
?
1. Araplar Türkleri ilk önce daha çok hangi özellikleriyle tanımışlardır?
2. Kuteybe Bin Müslim’in valiliği sırasında Türk- Arap ilişkileri hakkından neler söylenebilir?
3. Su-lu Kağan kimdir? Maveraünnehir tarihindeki önemi nedir?
4. Abbasi Devleti’nin kurulmasında Türklerin katkıları hakkında neler söylenebilir?
3.TALAS SAVAŞI VE TÜRKLERİN İSLAMİYET’ E GİRİŞLERİ
Abbasilerin başa geçmesiyle birlikte hemen bütün cephelerde olduğu gibi
Türkler ile yapılan mücadeleler de hızını kaybetti. Maveraünnehr’de Türk-Arap mücadelelerinin devam ettiği sırada bazı Türk beyleri Abbasilere karşı Çin’den yardım
istemişlerdi. Türkistan’da hakimiyet kurmak için bu daveti iyi bir fırsat bilen Çin, 747
yılında büyük bir ordu ile batıya doğru ilerlemeye başladı. Ancak Çin’in sert tutumu
ve bilhassa Taşkent beyi Bagatur Tudun’un öldürülmesi, bu sefer de Türkler’i Horasan
valisi Ebû Müslim’den yardım istemeye sevketti. Ebû Müslim yardım teklifini derhal
kabul ederek Ziyad b. Salih komutasındaki bir orduyu Çin kuvvetlerine karşı gönderdi. Türklerle Müslüman Arapların müttefik kuvvetleri 751 yılında Talas suyu kıyısında
bugünkü Almaata yakınında Çin kuvvetleriyle karşılaştı.751 yılının temmuz ayında
beş gün devam eden savaşta Çinliler ağır kayıplar vererek savaş meydanını terk ettiler.
Talas Savaşının Sonuçları
1. Türkler ile Müslüman Araplar arasında ilişkiler yumuşadı ve savaşların yerini
dostluklar aldı.
2. İslam dini yavaş yavaş Türkler arasında tanınmaya başladı. Bunun sonucunda Türkler kitleler hâlinde Müslümanlığı kabul etmeye başladılar. Türkler arasında
26
TARİH 6
İslamiyet’in yayılması Orta Asya ve Horasan bölgesinde İslam kültürüne dayanan
yeni bir uygarlık ortamının oluşmasını sağladı. İslamiyet’i kabul eden ilk Türk topluluğu Karluklar oldu.
3. Orta Asya, Çinlilerin kontrolüne girmekten kurtarıldı.
4. Müslüman Araplar, Çinlilerden kâğıt imal etmesini öğrendiler. Kâğıt, tarih
boyunca bilginin korunması, nesilden nesile ve toplumdan topluma yayılmasında
en önemli araçlardan biri olmuştur. Bu bakımdan Talas Savaşı’nın dünya kültür tarihi
bakımından en önemli sonucu Arapların Çinlilerden kâğıt imal etmeyi öğrenmeleridir. Müslüman Araplar kâğıdı ilk kez Çin’in dışında üreterek medeniyetin bütün
dünyada hızla yayılmasına katkı yapmışlardır.
5. Abbasi Devleti yönetiminde Türkler görev almaya başladılar.
İslamiyet’i Karluklardan sonra , Yağma ve Çiğil boyları kabul ettiler. İslamiyet’i
kabul eden ilk Türk Devleti İdil (Volga) Bulgar Hanlığı, İslam ülkelerinin tamamen
uzağında idi ve bu dinin kabulüyle Bulgar toprakları İslam coğrafyasına katılmış,
Bulgar milleti de Abbasi hilafetinin manevi otoritesini kabul etmişti. İslamiyeti
devlet dini olarak kabul eden ikinci büyük Türk devleti Karahanlılardır. Karahanlılar İslamiyet’i kabul eden ilk büyük Müslüman Türk Devleti olarak kabul edilir. Karahanlı, Gazneli ve Selçuklular birer İslam devleti olarak ortaya çıktıkları ve varlıklarını
sürdürdükleri sürede, hem eski İslam topraklarından bazı bölgelere sahip olmuşlar
hem de çok geniş yeni bölgeleri İslam ülkesi
E
ÖĞRENELİM
İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETİ
Türkler arasında İslamiyet’i devlet dini olarak kabul eden ilk devlet İdil (Volga)
Bulgar Devleti’dir. 922’de mucizevi bir hidayet eseri olarak İslam’ı kabul eden Bulgar
hükümdarı (Ilteber) Almuş, Abbasi Halifesi Muktedir-Billah’a bir elçilik heyeti göndererek kendisine İslam dinini tebliğ edecek din bilginleri (fakihler), camii ve kale yapımına yardımcı olacak ustalar istemiştir. Halife Muktedir de bu isteği memnuniyetle
kabul edip istenen din adamları, usta ve parayı hakana göndermiştir. Sefaret heyeti
soğuğa karşı kalın Türk elbiseleri giyerek Oğuz, Peçenek ve Başkurt bölgelerinden
geçerek Etil kıyılarından İlteber Almuş’un otağına vardılar.
16 Mayıs 922 tarihinde toplanan Etil (İdil) Bulgar beyleri halifenin İslam’a davet
mektubunu büyük bir hürmetle ayakta dinlediler. Yeri göğü titreten tekbir sesleriyle Müslümanlığı kabul ettiler. Türkistan’da olduğu gibi burada da Müslüman olan
27
TARİH 6
İdil Bulgarları göçebe hayatı terk edip yerleşik hayata geçmeye başladılar. Böylece
İdil Bulgarları Müslümanların kuzeybatıdaki temsilcileri oldular. Başkurtlar gibi Batılı
Türk boylarının da İslamiyet’i kabul etmesinde önemli rol oynadılar. Bu elçilik heyetine kâtip olarak katılan İbn-i Fadlan bu seferle ilgili bir seyahatname kaleme almış
ve eser Türkçeye çevrilmiştir.
Abdülkerim Özaydın, Türklerin İslamiyet’i Kabulü, GTT Ansiklopedisi ,C 2,S,643,644
İslam Öncesi İnanış
İslam İnanışı
Gök Tanrıya inanılıyordu.
Tek Allah inancı vardır.
Hırsızlık, yalancılık, adaletsizlik
yasaklanmıştı.
Hırsızlık, yalancılık ve adaletsizlik
günah sayılmaktadır.
Ahiret, ucmağ( cennet) ve tamu
( cehennem) inancı vardı.
Ölümden sonra cennet ve cehennem
hayatı başlar.
Temizliğe önem veriliyordu.
“Temizlik imandandır.” ilkesi vardır.
Farklı inançlara hoşgörülü bir
bakış söz konusuydu.
İslamiyet hoşgörü dinidir.
Din adamlarının herhangi bir
üstünlüğü bulunmuyordu.
Din adamlarına ayrıcalık tanıyan
ruhban sınıfı yoktur.
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinde
inanç benzerlikleri etkili oldu.
Türkler Gök Tanrı’ya tapar ve onun yeri göğü yarattığına ve her şeyin hakimi
olduğuna inanırlardı. Ellerini gökyüzüne kaldırarak dua eder ve öldükten sonra iyilerin cennete, kötülerin ise cehenneme gideceğine inanırlardı. Ayrıca Türk töresindeki
hırsızlık yapmama, yalan söylememe, temizliğe önem verme, adaletli davranma ve
başka inanışlara hoşgörü gösterme gibi ilkeler İslamiyet’te de yer alıyordu. Diğer
yandan Türklerin cihan hakimiyeti ülküsü, İslamiyet’teki cihat anlayışı ile uygunluk
gösteriyordu. Bütün bu benzerliklerden dolayı Türkler İslamiyet’i kolayca benimsemişlerdir. Türkler bütün benlikleriyle İslam’ı kabul etmişlerdir. Bu hususu meşhur tarihçi Fahreddin Mubarekşah (XIII. yüzyılın ilk çeyreği)şöyle anlatır: “Başka kavimlerin
28
TARİH 6
Müslüman iken de gayri Müslim ana, baba ve yakınlarıyla ilişkilerini kesmedikleri
görüldüğü ve samimi bir Müslüman olmak için uzun bir zamana ihtiyaçları olduğu
hâlde Türkler Müslüman olduktan sonra Müslümanlığa öyle sarılırlar ki bir daha adlarını, yerlerini ve yakınlarını hatırlamazlar; hiçbir Türkün Müslüman olduktan sonra
din değiştirdiği de görülmemiştir”.(Nesimi Yazıcı, İlk Türk İslam Devletleri Tarihi ,s.66)
?
Fahreddin Mubarekşah Türklerin İslamiyet’i kabul edişleriyle ilgili hangi özelliklerini dile getirmektedir?
E
YORUMLAYALIM
Samanî Devleti’nin Maveraünnehir’den gelen göçmenlere yakın ilgi göstermeleri ve onları bozkırlardaki yeni kurulan şehirlere yerleştirmeleri de Türkler arasında İslamiyet’in yayılmasına katkı sağlamıştı. Oğuzların ellerinde bulunan Yenikent,
Cend ve Huvâr gibi şehirler ile Samanî hakimiyetindeki Talas şehri arasında ticari
münasebetler geliştirilmiş ve bu ticari faaliyetler de Türklerin İslamiyet hakkında bilgi edinmelerine ve Müslümanları daha yakından tanımalarına zemin hazırlamıştır.
İslam ülkeleriyle Türk ülkeleri arasında ticaretin en yaygın olduğu ve yoğunluk
kazandığı bölge Maveraünnehir idi. Bunun yanında Harezm de ticari hayatın canlı olduğu bölgelerden biri idi. Ticaret kafileleriyle gelen din bilginleri ve sufiler(tasavvuf
adamları) halk arasında da İslamiyet’in yayılmasına çalışıyorlardı. Harezmliler Hazar
ordusundan ücretli askerlerin esasını teşkil etmekle beraber onlar Müslümanlarla
yapılan savaşlarda görev almıyorlardı.
Müslümanlarla Türkler arasında iki asırdır devam eden askerî mücadeleler, siyasi ilişkiler ve ticari faaliyetler sonunda Türkler İslamiyet’e yakın ilgi duymaya başlamışlardı. Horasan ve Maveraünnehir’de İslamiyet’in yayılmasında dinî-kültürel ilişkilerin ve sufilerin de önemli rolü oldu. Ünlü mutasavvıf Şakik-i Belhî (ö. 174/790)
doğrudan Budist Türklerle görüşmüş ve onların İslamiyet’i seçmelerinde etkili olmuştur. Şakik-i Belhî zengin bir tüccar olduğu hâlde fakirler gibi yaşıyor servetini
yoksul insanlara dağıtıyordu. Halkı İslam’a davet maksadıyla Belh şehrinden kalkıp
Türkistan’a giden Şakik budistler arasında İslamiyet’i yaymaya çalıştı. Yine Belh şehrinden olan Sûfi ibrahim B. Edhem (ö. 783) de aynı şekilde Budist Türkler arasında
İslam’ı yaymak için çalıştı.
Abdülkerim Özaydın,Türklerin İslamiyet’i Kabulü,GTT Ansiklopedisi,C 2,S,642
?
Metindeki bilgilere göre Türkler İslamiyet’i nasıl tanımışlardır?
29
TARİH 6
4. TÜRKLERİN İSLAMİYET’E HİZMETLERİ
Türklerin İslamiyet’i kabulü, hem Türk tarihi, hem İslam tarihi ve hem de dünya tarihinin önemli olaylarından birisidir. Çünkü Türkler, İslamiyet’in korunup geniş
alanlara yayılmasında, İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesinde önemli görevler
üstlendiler.
Türkler özellikle Abbasilerden itibaren halifelik orduları içinde yer aldılar. Tarihi kaynaklara göre ilk defa Türkleri devlet hizmetinde görevlendiren halife Cafer
el Mansur olmuştur. Halife Harun Reşid’in muhafız birliğinin tamamen Türklerden
meydana geldiği de bilinmektedir. Bizans sınırındaki Antep, Urfa, Tarsus gibi şehirlere yerleştirilen Türkler, İslam Devleti’ni Bizans tehlikesine karşı korudular. Türklerin
yerleştirildiği bu sınır şehirlerine “Avasım” adı verilirdi. Abbasiler dönemi’nde halifenin emrinde bulunan Türk komutanların bu devlete büyük hizmetleri olmuştur.
Halife Mansur, oğlu Mehdi’ye vasiyette bulunurken Türklerin önemini şöyle anlatır:
“Horasan halkından çok dost edin. Çünkü onlar bu devlet uğrunda mallarını ve canlarını feda etmiş, en büyük yardımcıların ve taraftarlarındır”.
Harun Reşid’in halife olan oğulları Memun ve Mutasım zamanında devlet içinde Türklerin ağırlığı artarak devam etti. Memun zamanında Bağdat’da ordu mensubu Türklerin sayısı 18.000’ i buldu. Hilafet ordusunda; Afşin, Aşnas et-Türkı, Baga
el-Kebir, Hakan Urtuc gibi beyler başlıca komutanlar olarak görev yapmaktaydı.
Halife Mutasım zamanında (833- 842), Türklerin durumu daha da sağlamlaştı. Hatta halife, Bağdat’ın kuzeyinde sadece Türklere ait Samerra şehrini kurdurdu.
Samerra’da bulunan Türk birlikleri; giydikleri elbiseler ve aldıkları ücretin farklı oluşu
sebebiyle diğer birliklerden daha imtiyazlı oldular. Türklere çok güvenen Mutasım,
hilafet merkezini bu şehre taşıdı. Böylece halife canını bile sadece Türklere emanet
etmiş oluyordu. İslam tarihine, Samerra Devri olarak geçen bu dönemde Türkler sadece orduda değil, siyasi ve idari sahada da büyük nüfuz kazandılar. Türkler, halifenin seçiminde bile söz sahibi hâline geldiler.
945 yılında Bağdat’ı işgal eden Büveyhîler, halifeyi adeta gözaltına aldılar. Abbasi Halifesi Kaimbiemrillah’ı bu durumdan Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey kurtardı.
Abbasi Halifesi, bu yardımlarından dolayı Tuğrul Bey’e doğunun ve batının sultanı
unvanını verdi. Böylece Türkler İslam dünyasının siyasiliderliğini ele geçirdiler. Türkler, uzun yıllar bir taraftan İslam dünyasındaki parçalanmaları önlediler bir taraftan
da Bizans’ın ve Haçlı ordularının saldırılarına karşı İslam dünyasını korudular.
Türkler tıp, astronomi, matematik, felsefe, coğrafya ve dinî ilimlerde de yetiştirdikleri bilim adamlarıyla, İslam medeniyetinin gelişmesinde büyük rol oynadılar.
Matematik alanında Harezmi, matematik, coğrafya ve astronomi alanında Birûni,
felsefede Farabi, tıp alanında İbn-i Sina ve kelam ilminde de Gazali çok önemli eserler yazdılar. Böylece Türkler İslam kültür ve medeniyetinin, doğuda Hindistan’a, batıda Avrupa içlerine kadar yayılmasını sağladılar.
30
TARİH 6
Resim 01.13: Farabi
E
Resim 01.14: İbni Sina
Resim 01.15: Biruni
ÖĞRENELİM
OSMANLI DEVLETİ VE İSLAM
Osmanlı
İmparatorluğu’nun İslam’a hizmetlerini Prof.
Bernard Lewis şöyle belirtmektedir:
«Osmanlı
İmparatorluğu kuruluşundan yıkılışına kadar İslam kuvvet ve imanının
ilerlemesine veya savunmasına adanmış bir devlet idi. Osmanlılar altı asır, başlangıçta
esas itibariyle başarılı olarak
Avrupa’nın geniş bir kısmında
İslam hakimiyetini kurma gayretiyle, daha sonra da Batının
Resim 01.16: Osmanlı Arması
amansız karşı saldırısını durdurmak ya da geciktirmek için uzun müddet ve devamlı bir şekilde Hıristiyan Batı ile
savaş hâlinde idi. Yüzyıllarca devam eden bu mücadele Türklerin Müslümanlığın ta
köklerindeki kaynaklarıyla, Türk toplumunun ve kurumlarının bütün yapısına tesir
etmiştir. Osmanlı Türkü için bütün ilk Müslüman memleketlerini içine alan imparatorluk, İslamiyet’in ta kendisi idi. Osmanlı kaynaklarında imparatorluğun toprakları
«memâlik-i İslam», hükümdarı «İslam padişahı» ve din işlerini yürüten kişi de «şey-
31
TARİH 6
hülislam» olarak isimlendirildi. İmparatorluk halkı kendini her şeyden önce Müslüman sayardı. Osmanlı Türkleri kendilerini Müslümanlık ile bir görmüşler, diğer her
hangi bir Müslüman milletinden çok daha büyük ölçüde hüviyetlerini İslamiyet içinde eritmişlerdi. Türk kelimesi Türkiye’de hemen hemen hiç kullanılmaz iken, Batı’da
Müslümanın eş anlamı hâline gelmesi ve Müslüman olmuş bir Batılıya, olay İsfehan
yahut Fas’ta olsa bile «Türk olmuş» denmesi dikkat çekmektedir.
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,C 6,S,51
?
1. Batı’da niçin Müslüman denilince Türk anlaşılmıştır?
2. Abbasiler döneminde Türkler hangi özellikleriyle ön plana çıkmışlardır?
3. Genel olarak Türklerin İslamiyet’e hizmetleri hakkında neler söylenebilir? Bu hizmetleri örneklerle açıklayınız?
E
YORUMLAYALIM
İSLAMİYETİN TÜRK MİLLÎ VARLIĞINDAKİ ÖNEMLİ ROLÜ
Türkler, Müslüman olmadan önce, gerek Türkistan’da gerekse yayıldıkları ülkelerde, Budizm, Maniheizm, Musevilik ve Hıristiyanlık gibi dinleri kabul etmişlerdir.
Ancak bu dinleri kabul kısmen olmuş ve büyük Türk kitlesi, kendi Gök Tanrı dinlerine
bağlı kalmışlardır. Türklerin kısmen de olsa kabul ettikleri bu dinlerin ortaya koyduğu nizam, onların töre ve yaşayışlarına uymadığı için kısa zamanda millî benliklerini kaybetmişlerdir. Göktürk Hakanı Bilge Kağan, veziri Tonyukuk’tan, bir Budist
mabedinin yapılmasını istediği zaman, bilge vezirin ona verdiği “ Savaşı ve hayvan
eti yemeyi yasaklayan ve miskinlik telkin eden bu dinin kabulü, Türkler için felaket
olur.” cevabı, bunu bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır. Büyük Vezir Tonyukuk’un
bu sözlerinin bir kehanet olmadığını tarih göstermektedir. Museviliği kabul etmiş
olan Hazarların, Hıristiyanlığı benimsemiş olan Bulgar ve Macarların bugün için
Türklüklerinden bahsedilemez.
İslamiyet’in kabulü, Türklere yeni bir ruh ve kuvvet vermiş, Asya steplerinden
Avrupa içlerine kadar uzanan sahalarda büyük ve uzun ömürlü devletlerin kurulmasında başlıca etken olmuştur. Müslüman Oğuzların, Hz. Muhammed(SAV)zamanından beri asırlarca gerçekleştirilemeyen Anadolu’nun fethinde ve burasının ikinci bir
Türk vatanı olmasında, Osmanlı Devleti gibi dünya tarihinin en büyük ve en uzun
32
TARİH 6
ömürlü devletlerden birinin kurulmasında İslam dininin oynadığı rol, son derece
önemlidir.
İslam dininin ortaya koyduğu nizam ile Türk töre ve yaşayışı birbirine uyduğu
ve birbirini tamamladığı için Türkler, millî varlıklarını devam ettirmişlerdir. İslam dinini kabul etmiş olan Türk boylarından hiçbiri, diğer dinleri kabul edenler gibi varlıklarını kaybetmemişlerdir.
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi C : 6 sf: 53-54
?
1. İslamiyet’i kabul eden Türk boyları ile kabul etmemiş olan Türk boyları arasından
ne gibi farklılıklar olmuştur?
2. İslam dinini kabul etmelerinin Türklere katkıları hakkında neler söylenebilir?
33
TARİH 6
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
1. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Âdem’den itibaren gönderilmiş peygamberlerin
ortak özelliklerinden biri değildir?
A. İnsanlığa daima yol gösterici olmuşlardır.
B. İnsanların maddi ve daha ziyade manevi alanlarda ilerlemelerini
sağlamışlardır.
C. Her peygamber insanlığa yeni ufuklar açmıştır.
D.Sadece kendi yaşadıkları dönemde insanları etkilemişlerdir.
2. Aşağıdakilerden hangisi cahiliye döneminin özeliklerindendir?
A. Hukuk kuralları geçerliydi.
B. Kadın hakları gelişmişti.
C. Putlara tapıyorlardı.
D.Okuma -yazma oranı yüksekti.
3. İslamiyet’in geldiği ilk yıllarda Hz. Muhammed bazı Müslümanların Habeşistan’a
göç etmesini istedi. Hz. Muhammed bu uygulamasıyla aşağıdakilerden
hangisini amaçlamış olabilir?
A. Müslümanların inançlarını özgürce yaşamalarını
B. Müslümanları farklı yerlere yerleştirmeyi
C. İslam’ın cihat emrini yerine getirmeyi
D.Mekkelilerle mücadele etmeyi
4. Müslümanların Arabistan dışına ilk seferleri aşağıdakilerden hangisinin
döneminde yapılmıştır?
A. Hz. Ebubekir
B. Hz. Muhammed
C. Hz. Ömer
D.Hz. Ali
34
TARİH 6
5. Cemel ve Sıffin Savaşları yapıldı. Müslümanlar arasında bölünmeler oldu.
Müslümanların bilgi ve ilim sahibi olmaları için okul kuruldu. Bu gelişmeler hangi
halife zamanında olmuştur?
A. Hz.Ebubekir
B. Hz.Ömer
C. Hz.Ali
D.Hz.Osman
6. Çinlilerle Araplar arasında yapılan Talas Savaşı’nın Dünya Kültür Tarihi açısından
en önemli sonucu, aşağıdakilerden hangisidir?
A. Batı Türkistan’ın Çin baskısından kurtulması
B. Karlukların İslamiyet’i kabul etmesi
C. Türklerle –Araplar arasında dostlukların başlaması
D.Kağıt üretiminin Çin dışında da yaygınlaşması
7. Türkler ile Müslüman Araplar arasında ilişkilerin yumuşaması, savaşların
yerini dostlukların alması ve Türklerin kitleler hâlinde İslamiyet’i kabul etmesi
aşağıdaki savaşlardan hangisinin sonucudur?
A. Nihavend
B. Sıffin C. Dandanakan
D.Talas
8. Türklerin İslamiyet’i benimsemelerinde;
I. Kurban, ahiret, cennet ve cehennem gibi İki din arasında
benzerliklerinin olması
inanç
II. İslamiyet’in ahlak anlayışı ile Türklerin ahlak anlayışının benzer olması
III. Emevilerden farklı olarak Abbasilerin hoşgörülü davranmaları
IV. Nihavend Savaşı sonucunda Müslümanların Türklerle sınır komşusu
olmaları
gibi gelişmelerden hangisi doğrudan etkili olmamıştır?
A. IV B.IIIC.II
D.I
35
TARİH 6
9. İslamiyet’i kabul eden ilk Türk boyu aşağıdakilerden hangisidir?
A. Hazarlar
B. Karluklar
C. Uygurlar
D.Avarlar
10.Türkler tıp, astronomi, matematik, felsefe, coğrafya ve dinî ilimlerde de
yetiştirdikleri bilim adamlarıyla, İslam medeniyetinin gelişmesinde büyük
rol oynadılar. Aşağıdakilerden hangisi matematik alanındaki başarılarıyla ün
kazanmıştır?
A. İbni Sina
B. Gazali
C. Harezmi
D.Farabi
36
Download