"İslâmiyeti, onu paslandıran hikâyat ve İsrailiyat ve

advertisement
Sorularlarisale.com
"İslâmiyeti, onu paslandıran hikâyat ve İsrailiyat ve
taassubat-ı bârideden kurtarmak." cümlesini izah eder
misiniz?
İslam’ın temiz ve berrak kaynaklarına zamanla hariçten kirli ve bulanık sular
karışmış ve Müslüman dünyasında bir taklit ve taassup sürecini başlatmıştır.
Hariçten karışan kirli ve bulanık sular daha ziyade aslı olmayan hikayeler ve Vehb
ve Ka’ab vesilesi ile İslam’a giren İsrailiyat olmuştur.
"İsrailiyyat", israiliyye kelimesinin çoğuludur. Kelime İsraili bir kaynaktan aktarılan
kıssa veya hadise manasındadır. "İsrail", kelimesi rivayetlere göre Allah’ın kulu
anlamında Hz. Ya'kûb (as)'un ismi veya lâkabıdır.
İslâm'a ve özellikle tefsire girmiş olan Yahudi, Hristiyan ve diğer dinlere ait kültür
kalıntılarıyla, dinin gerek lehine ve gerekse aleyhine uydurulup, Hz. Peygamber'e
(asv), sahâbe ve müteakip nesillere izafe edilen her türlü haber, israiliyyat
kelimesinin manası içine girer. Bu gibi haberler en çok Tevrat ve İsrail kültüründen
geldiği için, tegalüp/çoğunluk yolu ile bütün sonradan İslam’a girmiş haberlere
İsrailiyat denilmiştir.
Özellikle Vehb ve Ka’ab gibi İslam’a sonradan girmiş makbul alimlerin vasıtası ile
İslam’a girmişler. Kur’an zikrettiği bir çok hadise ve kıssaların detay kısımlarını
müphem ve belirsiz bıraktığı için, bu gibi alimler bu detay konuları eski malumatları
olan Tevrat ve İncil gibi kitaplarla izah etmişlerdir. Böylelikle bu gibi malumatlar
İslam dairesine girmiş oluyor. Bunlardan birkaç örneği aşağıya alıyoruz:
"Örnek: Huzeyfe İbn el-Yeman'dan rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber
(sav) şöyle demiştir: İsrailoğulları azıp taşkınlıkları başlayınca... Allah (cc)
onlara Fars hükümdârı Bahtûnnassar'ı gönderdi. Allah (cc) Bahtünnassar'u
7800 yıl hükümdarlık nasip etti."
Bu haber tamamıyla uydurma olan bir İsrailiyyattır.
"Örnek: Hz. Süleyman (as) yüzüğünü şeytanın çalması ve onun yerine geçip
insanlara hükmetmesi ve Hz. Süleyman'ın (as) şeytanı etkisiz hale
getirmesini anlatan hikaye..."
"Örnek “Melekler Ademoğullarının işledikleri hatalar hususunda Allah'la
konuşurlar (konuşmanın zamanı da ihtilaf konusudur. Bazısına göre
konuşma: "Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini, mi
yaratacaksın?" sözünün söylendiği sırada geçmiştir. Bazısına göre de bu
konuşma, Ademoğulları çoğalıp buna paralel olarak hataları da çoğalınca
page 1 / 2
gerçekleşmiştir). Yüce Allah onlara der ki: "Eğer sizi de bu sınava tabi
tutsaydım siz de onların işledikleri hataları işlerdiniz". Melekler: "Seni tenzih
ederiz" derler. Bunun üzerine Allah: "Aranızda iki kişiyi bu sınav için seçin"
der."
" Melekler Harut ve Marutu seçerler. Yüce Allah, bu ikisini insanların ihtiras
ve şehevi duygularıyla sınamak üzere Babil kentine indirir. Güzel bir kadın
karşılarına çıkar. Bu ikisi kadınla birleşmek isterler. Ancak kadın, putuna
secde etmeleri veya göstereceği bir kişiyi öldürmeleri ya da şarap içmeleri
durumunda bu isteklerini karşılayabileceğini söyler. Ancak melekler daha
hafif bir suçtur diye şarap içmeyi kabul ederler. Şarabı içtikten sonra sarhoş
olurlar. Hem zina ederler, hem şirk koşarlar, hem de adam öldürürler. Bunun
üzerine yüce Allah onlara dünya veya ahiret azabından birini tercih
etmelerini önerir. Dünya azabını tercih ederler. Bunun üzerine yüce Allah,
ayaklarından asılmalarını emreder. Bundan sonra insanlar onlara gelip büyü
öğrenmeye başlarlar.” Kad-ı Beydavi , Harut ile Marut hakkında söylenen bu
meşhur hikaye Yahudilerin uydurmasıdır, diyor."(1)
Birçok İslam alimi İslam’a sonradan karışan bu hurafe ve hikayeleri ayıklamak ve
temizlemek için mücadele etmiştir, ama tam manası ile muvaffak olamamıştır.
Özellikle tasavvuf kaynaklarında bu tarz hikaye ve hurafeler çokça zikredilir. Halbuki
Kur’an ve sünnet böyle hikaye ve hurafelere -haşa- muhtaç değildir. Bu gibi hurafe
ve hikayeler zamanla Kur’an ve sünnetin üstünde bir kir bir pas bir toz tabakası
şeklini alıp insanların asıl kaynaklardan istifade etmesine perde olmuştur.
İslam’ın ilk üç asrı özellikle de Asr-ı saadet Kur’an ve sünnetin hükümran olduğu ve
en parlak anlaşıldığı dönemler olmuştur. Ama daha sonra İslam fetihler ile
yayılmaya başlayıp değişik kavim ve kültürleri yutmaya başlayınca, bu ilk üç
asırdaki safiyet ve berraklık gitmeye başlamış yerine taklit ve taassup dönemi
gelmiştir. Hamd olsun Risale-i Nurlar bu asırda Kur’an ve sünnetin aslına rücu
hareketini hakkı ile ifa etmektedir.
(1) bk. Abdullah AYDEMİR, Tefsirde İsrailiyat.
page 2 / 2
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download