AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI T.C. MALİYE BAKANLIĞI SAYI 23 BÜLTEN OCAK 2009 BU SAYIDA: AB’DE “EŞİNE AZ RASTLANIR” VERGİLER AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YOLSUZLUKLA MÜCADELE POLİTİKASI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POZNAN MÜZAKERELERİ VE MALİYE BAKANLARI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÜST DÜZEY İKİNCİ TOPLANTISI AVRUPA BİRLİĞİ BÖLGESEL POLİTİKASI ÇEK CUMHURİYETİ AB DÖNEM BAŞKANLIĞI 2 4 Ocak 2009’dan itibaren Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını Fransa’dan devralan Çek Cumhuriyeti, 6 aylık başkanlık süresince yürüteceği çalışma planını ve önceliklerini açıkladı. Engelsiz Avrupa sloganıyla yola çıkan Çek Cumhuriyeti’nin 3 önemli önceliği bulunuyor: 1. Ekonomi Mali sistemin işleyişini ve ekonomide yer alan oyuncuların güvenini iyileştirmek için alınmış acil önlemlerin yanında, gelecek dönemde şeffaflık ve istikrarı artırıcı daha fazla adımın atılması Çek Cumhuriyeti’nin en önemli hedeflerinden birini oluşturmaktadır. Krizin reel ekonomi üzerindeki etkileri dikkate alındığında, Çek dönem başkanlığının öncelikli görevi, krizin derinleşmesini önlemek, AB ekonomilerini tekrar canlandırmak, küresel ve AB düzeyinde bir çözüm yolu için AB’nin eşgüdümlü bir katkıda bulunmasını sağlamak olacaktır. 8 13 2. Enerji Ekonomi, uluslararası politika ve güvenlik açısından doğurduğu sonuçları itibariyle, enerji sektörüne ilişkin birçok konu ve iklimin korunmasına dair 2012 sonrası uluslararası müzakerelere aktif katılım, Çek dönem başkanlığının ana gündem maddelerinden biri olacaktır. AB Konseyi’nin 2007 yılında İklim ve Enerji Paketi’nde benimsediği taahhütler doğrultusunda hareket edecek olan Çek dönem başkanlığı, 2009 yılında Kopenhag’da iklim değişikliği kapsamında ulaşılması gereken uzlaşıya yönelik bir yol haritası için çalışmalarını yürütecektir. Ayrıca, AB’nin enerji ithalatına artan bağımlılığı düşünüldüğünde, tedarikçilerin ve kaynakların çeşitlendirilmesi, yenilenebilir kaynakların genişletilmesi, AB’de gerçek bir birleşik enerji iç piyasasının yaratılması başarılması gereken hedefler arasındadır. 3. Dünyada Avrupa AB, küresel ekonomideki ağırlığı, uluslararası anlaşmazlıklarda istikrar sağlayıcı çabaları, uluslararası kalkınma ve insani yardım hacmi dolayısıyla önemli bir küresel oyuncudur. AB’nin istikrar sağlayıcı rolünün arkasındaki sebep sadece refah seviyesi ve ekonomik gücüyle ilgili değil, aynı zamanda değer sistemiyle de ilişkilidir. Bu çerçevede AB, genişleme ve diğer Avrupa ülkelerine Birliğe katılım ya da karşılıklı ayrıcalıklı ortaklık açılımları sunma konusunda gücünü korumalıdır. Kaynak: http://www.eu2009.cz/en/default.htm AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB’DE “EŞİNE AZ RASTLANIR” VERGİLER HAKAN KARABACAK AB Uzmanı Her zaman mükellefi olmasak da adını duyduğumuz bazı vergiler vardır ya hani katma değer vergisi, kurumlar vergisi, gelir vergisi gibi. Bunlar cilt cilt vergi kitaplarına konu olacak kadar kapsamlı olsalar da bu yazının konusunu oluşturmayacaklar. Burada bahsedeceğimiz vergi türleri daha çok Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin kendi ekonomik, sosyal, kültürel koşullarına ve ihtiyaçlarına özel olarak geliştirdikleri bazı vergiler. Merak etmeye başladığınızı hisseder gibiyim. O halde kısaca bu tür vergilerden örnekler vermeye başlayalım: Avrupa Birliği’nde özel tüketim vergilerinin (ÖTV) ana konusunu genellikle alkollü içecekler, tütün mamulleri ve enerji elde etmede kullanılan bazı ürünler oluşturuyor. Ancak bazı Avrupa Birliği ülkelerinde özel tüketim vergisi daha özel alanlara da uygulanabiliyor. Örneğin Belçika’da kahve ve alkolsüz içecekler özel tüketim vergisine tabi. Kahveye ÖTV uygulayan ülkeler arasında Bulgaristan ve Danimarka’yı sayabiliriz. Özellikle Danimarka’da özel tüketim vergisinin konusunu oluşturan mallar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Danimarka ÖTV kapsamına kahvenin yanında şunları da alıyor: çay, çikolata ve tatlılar, dondurma, maden suları, hayvan yemlerinde kullanılan antibiyotikler ve büyüme destekleri, böcek ilaçları, içme ve atık suyu, Nikel kadmiyum piller, Sülfür, Nitrojen, Ampul ve sigorta panelleri Bunların yanında Danimarka, “PVC vergisi”, “belli enerji ürünlerindeki karbondioksit vergisi”, “belli paketleme ve tek kullanımlık yemek takımı gibi ürünler vergisi” gibi akla gelmeyecek adlar altında ÖTV niteliğinde vergi alıyor. Güney Kıbrıs ise alkolsüz içeceklerin yanında, kilogram başına somon füme, mersin füme ve havyarı ÖTV’ye tabi tutuyor. Avrupa Birliği’ne üye bazı ülkeler çevrenin ve doğal kaynakların korunmasına yönelik olarak özel vergiler geliştirmişler. Bunlara örnek olarak, Birleşik Krallıkta “İklim Değişikliği Vergisi”, “Atık Gömme Vergisi”, Slovenya’da “CO2 (Karbondioksit) Vergisi” İsveç’te “Nükleer Santrallerin termal etkisi üzerindeki Vergi”, ÖTV niteliğinde “Sülfür Vergisi” ve “CO2 Vergisi”, Slovakya’da “Nükleer Tesis Vergisi”, Hollanda’da “Kömür Vergisi”, “Yeraltı Suları Vergisi”, Letonya’da “Doğal Kaynaklar Vergisi”, Litvanya’da “Doğal Kaynaklar Vergisi” ve “Kirlilik Vergisi”, İtalya’da “Atık-Çöp Gömme Vergisi”, “Sülfür Dioksit (SO2) ve 2 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Emisyonları azaltmak için konulan ve istisnasız tüm ücretlilerden ödeme güçleri ölçüsünde alınan “Dayanışma Vergisi”, Tüm bunların yanında Avrupa Birliği’ne üye bazı ülkelerde yürürlükte olan dikkat çekici vergiler arasında aşağıdaki örnekleri verebiliriz: Macaristan’da emek maliyetinin belli bir oranı ölçüsünde alınan ancak işverenin mesleki eğitim vermesi durumunda muaf olabildiği “Eğitim Vergisi”, Nitrojen Oksit (NO2) Vergisi” sıralanabilir. Danimarka ve Almanya’da gelirleri kiliselere aktarılmak üzere gelir vergisinin belli bir oranı ölçüsünde alınan “Kilise Vergisi”, Slovakya’da, bir motorlu aracın şehrin tarihi bir alanına girmesi ve park etmesi sonucu araç sürücüsünden veya araç sahibi gerçek veya tüzel kişilerden belediyelerce toplanan “tarihi eserlerin korunmasına ilişkin araç vergisi”, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti’nde köpek sahibi gerçek veya tüzel kişilerden belediye veya yerel idarelerce toplanan ve köpek sayısına göre değişen oranlarda alınan “Köpek Vergisi”, Almanya’da, Berlin Duvarının yıkılmasının ardından birleşmenin beraberinde getirdiği mali yükleri İtalya’da işletme varlıklarının defter değerlerinin piyasa değerlerini yansıtmalarını sağlamak üzere alınan “kurumsal varlıkların değer kazanmalarından kaynaklanan ilave gelir üzerinden alınan yeni vergi”, Litvanya’da yoksulluğun ve sosyal ayrımcılığın azaltılmasına yönelik olarak geliştirilen sosyal program ve önlemlerin uygulanmasına mali kaynak yaratılmak amacıyla tüzel kişilerin vergiye tabi karları üzerinden alınan “Sosyal Vergi”. Tüm bu örnekler ülkelerin, stratejik bir enstrüman niteliğindeki vergilendirmeyi hedeflerinin gerçekleştirilmesine yönelik olarak nasıl etkin biçimde kullanabildiklerini bir kez daha gösteriyor. KAYNAK: Directorate-General for Taxation and the Customs Union, “Taxes in Europe” Database<http://ec.europa.eu/taxation_customs/taxation/gen_info/info_docs/tax_i nventory/index_en.htm > 12.01.2009 3 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YOLSUZLUKLA MÜCADELE POLİTİKASI ÖZGÜR ÜTÜK AB Uzman Yardımcısı Kısaca kamu yetkisinin özel çıkarlar için kötüye kullanılması olarak tanımlanan1 ve ekonomik, sosyal ve siyasi yönden birçok olumsuz gelişmeye neden olan yolsuzluk olgusu Avrupa Birliği’nin (AB) sürekli gündeminde olup, öncelikli mücadele alanları arasında yer almaktadır. Yolsuzlukla mücadele, Avrupa Birliği Antlaşması’nın 29. maddesinde Avrupa özgürlük, güvenlik ve adalet alanı yaratmanın ve sürdürmenin araçlarından biri olarak belirtilmiştir. 28 Nisan 1997 tarihinde kabul edilen “Organize Suç ile Mücadele Eylem Planı”nda önleyici tedbirler arasında kapsamlı bir yolsuzlukla mücadele politikasının gerekliliği vurgulanmıştır. 21 Mayıs 1997 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan Tebliğ’de2 rüşvetin vergiden indirilmesinin yasaklanması, kamu ihale prosedürlerine ilişkin tedbirler, yeni muhasebe ve denetleme standartlarının getirilmesi, yolsuzluğa bulaşmış firmaların kara listeye alınması gibi tedbirleri içeren AB Yolsuzlukla Mücadele Stratejisi’nin oluşturulması çağrısını yapmıştır. 26 Mayıs 1997 tarihinde ise yolsuzlukla mücadele alanında bir adım daha atılarak “Avrupa Birliği Üye Ülke Kamu Görevlilerinin Karıştığı Yolsuzluğa Karşı Mücadele Sözleşmesi” kabul edilmiştir. Sahtecilik, yolsuzluk ve Avrupa Birliği’nin mali çıkarlarını olumsuz yönde etkileyen diğer yasadışı faaliyetlerle mücadele etmek amacıyla 28 Nisan 1999 tarihinde Avrupa Sahtecilikle Mücadele Bürosu (OLAF) kurulmuştur. OLAF, Birlik üyesi ülkelere, Birliğin mali çıkarlarının korunması konusunda uygun birimler arasında düzenli bir işbirliğinin sağlanması amacıyla destek vermektedir. Büro, sahtecilikle mücadele teknikleri geliştirilmesine de katkı sağlamaktadır. Sahtecilikle mücadelenin güçlendirilmesi amacıyla, OLAF düzenlemelerle kendisine verilen dış soruşturma sorumluluğunu, Avrupa Birliği’nin mali çıkarlarını sahteciliğe ve diğer yolsuzluk ve usulsüzlüklere karşı korumak amacıyla, ani kontroller ve üye ülkelerde yaptığı soruşturmalarla yerine getirmektedir. İşbirliği anlaşmalarının bulunması durumunda OLAF üçüncü ülkelerde de bu yetkisini 3 kullanabilmektedir. 27 Mart 2000 tarihli “Organize Suçların Önlenmesi ve Kontrolüne İlişkin Milenyum Stratejisi” ile yolsuzlukla mücadele alanında daha genel AB politikasının geliştirilmesi gerektiği ifade edilmiş ve bu alandan AB ve Avrupa Konseyi tarafından oluşturulmuş yasal düzenlemeleri onaylamayan ülkelere belirli bir süre içerinde onaylamaları çağrısı yapılmıştır. 28 Mayıs 2003 tarihinde yayımlanan ile yolsuzlukla mücadele Tebliğ4 alanında önemli bir adım daha atılmıştır. Bu belgede yolsuzlukla mücadele alanında cezai yaptırım araçlarının yürürlüğe konması; AB kurumlarında yolsuzlukla mücadele kültürünün oluşturulması; Tek Pazar çerçevesinde alınacak tedbirler ve dış ilişkiler bağlamında alınacak tedbirler gibi hususlarda değerlendirmelerde bulunulmuş ve çeşitli öneriler getirilmiştir: 4 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 1) Cezai Yaptırım Araçlarının Yürürlüğe Konulması: 3) Tek Pazar Çerçevesinde Alınacak Tedbirler: Bu kapsamda; “Avrupa Birliği Üye Ülke Görevlilerinin Karıştığı Yolsuzluğa Karşı Mücadele Sözleşmesi”; “Avrupa Konseyi’nin Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi” ve “Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi”ni onaylamayan ve Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’na (GRECO-Group of States Against Corruption) dahil olmayan ülkelere bir an önce harekete geçme çağrısında bulunulmuştur. Bunun yanı sıra AB içerisinde yargı-polis işbirliğinin geliştirilmesi gerektiğinin altı çizilmiştir. Yolsuzluk olaylarının saptanması, soruşturulması, kovuşturulması ve cezalandırılmasının kolaylaştırılması amacıyla delil toplama, özel araştırma tekniklerinin geliştirilmesi, ihbarcıların, mağdurların ve tanıkların korunması ve yolsuzluktan elde edilen gelirlerin müsaderesi gibi hususlarda ortak standartlar getirilmesi gerektiği de vurgulanmıştır. Bunlara ilaveten, yolsuzlukla mücadele alanında faaliyet gösteren kurumların ve bu alanda görev yapan kamu görevlilerinin çalışmaları sırasında bağımsızlığa sahip olmaları ve her türlü etkiden uzak bir şekilde çalışmaları gerektiğine dikkat çekilmiştir. Komisyon örgütlü ve sınır ötesi yolsuzlukla mücadele için idari bütünlük ve iyi yönetişim alanlarında asgari standartlar ve kriterlere ilişkin Birlik içerisinde kapsamlı bir diyalogun geliştirilmesini tavsiye etmektedir. Bunun yanı sıra yolsuzlukla mücadele alanında AB Forumu gibi girişimlerle kamu ve özel sektör arasında gerekli diyalogun ve işbirliğinin teşvik edilmesi hedeflenmektedir. 2) Yolsuzlukla Mücadele Kültürünün Oluşturulması: Avrupa Sahtecilikle Mücadele Bürosu (OLAF), Avrupa Sayıştayı ve Soruşturma ve Yaptırım Ofisi gibi yolsuzlukla mücadele alanında çalışmalar yürüten kurumlar arasında işbirliği ve eşgüdümün sağlanması AB’nin yolsuzlukla mücadele politikasına önemli katkılar sağlayacaktır. 4) Dış İlişkiler Bağlamında Alınacak Tedbirler: Bu kapsamda Komisyon, yolsuzlukla mücadele alanında faaliyet gösteren birimler arasında işbirliğini desteklemekle birlikte tek bir koordinasyon biriminin oluşturulmasını gerekli görmektedir. AB’nin üçüncü ülkelerle yapacağı ticari işlemlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için Komisyon tarafından “Sözleşmelerin Tatbiki için Rehber” yayımlanmıştır. Söz konusu Rehber belirli bir proje bağlamında araştırılan yolsuzluk olayları için uygulanacak asgari şartları içermektedir. Rehberin 7. bölümü, ticari işlemlerde herhangi bir yolsuzluk olayının saptanması ve yetkililerin bu durumu düzeltecek gerekli adımları atmada başarısız olmaları durumunda AB tarafından proje bazında sağlanan finansmanın askıya alınmasına veya iptal edilmesine olanak vermektedir.5 Komisyona göre, ulusal ve uluslararası düzeyde açık, şeffaf ve rekabetçi pazar koşulları yolsuzluğa büyük darbe vurmaktadır. Bu sebepten ötürü AB, uluslararası ticarette şeffaflığa büyük önem atfetmektedir. AB’nin önem 5 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN verdiği diğer bir husus ise kamu alımlarında şeffaflığın artırılmasıdır ve bu bağlamda AB “Kamu Alımlarına İlişkin Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması”nı desteklemektedir. bütünlük, hesap verebilirlik ve şeffaflık geliştirilmelidir. 28 Mayıs 2003’te yayımlanan bu Tebliğ ile yolsuzlukla mücadele alanında temel belgeler arasında sayılan 1997 tarihli Tebliğ güncellenmiş ve ayrıca yolsuzlukla mücadelenin güçlendirilmesine ilişkin olarak 10 İlke yayımlanmıştır. Bu 10 İlke aşağıda kısaca açıklanmıştır: 7-Hem kamu sektöründe hem de özel sektörde yolsuzlukla ilgili ihbarlara ilişkin ayrıntılı kurallar getirilmelidir. mücadele alanında 1-Yolsuzlukla önleyici tedbirleri de içeren Ulusal Strateji Belgeleri hazırlanmalıdır. 2-AB’ye üye ve aday ülkeler AB müktesebatına tam uyum sağlamalı ve taraf oldukları temel uluslararası sözleşmeleri (Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve OECD Sözleşmeleri) onaylayıp uygulamalıdırlar. 3. ülkeler de söz konusu uluslararası belgeleri imzalayıp, onaylayıp uygulamalıdırlar. 3-Yolsuzlukla mücadelede kanunlar önemlidir ancak daha da önemlisi bu kanunların yetkili ve gerekli idari kapasiteye sahip yolsuzlukla mücadele birimleri tarafından uygulanmasıdır. 4-Devlet memuriyetine giriş bütün vatandaşlara açık olmalı, işe alınma ve yükselme objektif kriterler ve liyakat esasına göre düzenlenmeli, maaş ve sosyal haklar yeterli olmalı, kamu görevlilerine mal varlıklarını bildirme zorunluluğu getirilmelidir. 5-Kamu yönetiminde özellikle, adalet, emniyet, gümrükler, vergi idaresi, sağlık sektörü ve kamu ihaleleri gibi alanlarda 6-Kamu sektöründe davranış kuralları oluşturulmalı ve denetlenmelidir. 8-Eğitim çalışmaları ve medya aracılığıyla toplumda yolsuzluğa karşı farkındalığın artırılması çalışmaları yapılmalı ve yolsuzluğun ceza gerektiren bir suç olduğu mesajı verilmelidir. 9-Siyasi partilerin finansmanına ilişkin açık ve şeffaf kurallar getirilmelidir. 10-Davranış kuralları veya “beyaz listeler” gibi girişimlerle özel sektörün yolsuzluk uygulamalarından kaçınmaları sağlanmalıdır. Yukarıda açıklandığı üzere, yolsuzlukla mücadele konusu AB içerisinde oldukça önemli bir yere sahip olup bu alanda kapsamlı çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda uluslararası sözleşmelerin kabul edilerek etkin bir şekilde hayata geçirilmesi, yolsuzlukla mücadelede farkındalığın artırılması, yolsuzlukla mücadeleye ilişkin kapsamlı ulusal strateji belgelerinin oluşturulması, bu alanda çok parçalı yapı yerine sorumlu ulusal koordinasyon birimlerinin oluşturulması ve bu birimlerin ve çalışanlarının görevlerini yerine getirirken gerekli bağımsızlığa ve güvenceye sahip kılınarak çeşitli baskılardan uzak tutulmaları AB’nin yolsuzlukla mücadelede en çok üzerinde durduğu hususlar arasında yer almaktadır. 6 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN KAYNAKLAR: http://europa.eu/scadplus/leg/en/lvb/l33301.htm Communication from the Commission to the Council and the European Parliament on a Union Policy Against Corruption, 21.05.1997 COM(97) 192 final Communication from the Commission to the Council, the European Parliament and the European Economic and Social Committee on a Comprehensive EU Policy Against Corruption, 28.05.2003 COM (2003) 317 final Şahan, Yusuf, “Avrupa Birliği’nin Yolsuzlukla http://www.denetde.org.tr/makaleler/ABYolsuzluk.html Mücadele Politikası” http://www.masak.gov.tr http://www.yolsuzluklamucadele.org 1 http://www.yolsuzluklamucadele.org/sunumlar/alperslayt.pdf Communication from the Commission to the Council and the European Parliament on a Union Policy Against Corruption, 21.05.1997 COM(97) 192 final 3 http://www.masak.gov.tr/Yolsuzluk/uluslararasi_mucadele.htm# 4 Communication from the Commission to the Council, the European Parliament and the European Economic and Social Committee on a Comprehensive EU Policy Against Corruption, 28.05.2003 COM (2003) 317 final 5 Şahan, Yusuf, “Avrupa Birliği’nin Yolsuzlukla Mücadele Politikası” http://www.denetde.org.tr/makaleler/ABYolsuzluk.htm 2 AB Başmüzakerecisi görevine Devlet Bakanı Egemen BAĞIŞ getirildi AB ile üyelik müzakerelerinin yürütülmesine yönelik olarak “Başmüzakereci” görevine Devlet Bakanı Egemen BAĞIŞ getirilmiştir (10 Ocak 2009 tarihli ve 27106 sayılı Resmi Gazete). Ayrıca, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Başbakanlık altında Devlet Bakanı Egemen BAĞIŞ’a bağlanmıştır. Kaynak: http://www.abgs.gov.tr/ Slovakya’nın avroya geçişi Slovakya 1 Ocak 2009 tarihi itibariyle avro alanına 16. ülke olarak dahil oldu. Böylece avroyu para birimi olarak kullanan AB ülkelerinin toplam nüfusu 329 milyona ulaştı. Avroyu para birimi olarak benimseyen AB üyeleri şunlardır: Belçika, Almanya, İrlanda, İspanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Avusturya, Portekiz, Finlandiya (1999); Yunanistan (2001); Slovenya (2007); Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Malta (2008) ve Slovakya (2009). Kaynak: http://ec.europa.eu/economy_finance/index_en.htm 7 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ POZNAN MÜZAKERELERİ VE MALİYE BAKANLARI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÜST DÜZEY İKİNCİ TOPLANTISI İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN AB Uzman Yardımcısı Giriş İklim değişikliği sorunu son yıllarda uluslararası toplumun ve ülkemizin gündeminde daha sık tartışılan bir konu haline gelmiştir. Özellikle Kyoto Protokolü’nün 2012 yılında sona erecek olması nedeniyle 2012 sonrasına yönelik uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinin 2008 yılında başlaması ve ülkemizin Kyoto Protokolü’ne katılmasına ilişkin sürecin meclis gündemine gelmesiyle bu konu daha da önem kazanmıştır. Bu çerçevede, 2008 yılının Aralık ayı içinde Polonya’da düzenlenen iklim değişikliği müzakereleri ve Maliye Bakanları İklim Değişikliği Üst Düzey İkincisi Toplantısı neticesinde iklim değişikliği sorunu uluslararası gündemde küresel ekonomik ve mali krizin ardından ön sıralarda yer almıştır. Bu yazıda, söz konusu iklim değişikliği müzakereleri ile Maliye Bakanları toplantısında yaşanan gelişmeler ve bu toplantıların önemli sonuçları ele alınacaktır. İklim Değişikliği Poznan Müzakereleri Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) 14. Taraflar Konferansı ve Kyoto Protokolü’nün 4. Taraflar Toplantısı (COP 14/MOP 4), 1-12 Aralık 20081 tarihlerinde 9 bini aşkın kişinin katılımıyla Polonya’nın Poznan kentinde gerçekleştirilmiştir. Söz konusu iklim değişikliği toplantıları sırasında ayrıca, Bilimsel ve Teknolojik Danışma Yardımcı Organı (SBSTA) ile Uygulama Yardımcı Organı’nın (SBI) 29. dönem toplantıları; BMİDÇS kapsamında Kyoto Protokolü sonrasına yönelik müzakerelerin yürütüldüğü Uzun Dönemli İşbirliği Eylemi Geçici Çalışma Grubu’nun (AWG-LCA) 4. oturumu ve Kyoto Protokolü’ne Taraf EK-1 Ülkeleri için İlave Taahhütler Geçici Çalışma Organı’nın (AWG-KP) 6. oturumu yapılmıştır. Söz konusu iklim değişikliği müzakerelerinde yaşanan gelişmelere geçmeden önce, bu kapsamda yapılan toplantı ve oturumlara ilişkin bilgi verilmesi yararlı olacaktır. Taraflar Konferansı, BMİDÇS’nin en yüksek karar-alıcı organı olup; BMİDÇS’ye taraf tüm ülkelerin katılımıyla her yıl bir kez toplanmaktadır. Taraflar Toplantısı ise Kyoto Protokolü kapsamındaki en yüksek karar-alıcı organdır ve Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girdiği 2005 yılından beri yine yılda bir kez Taraflar Konferansı ile birlikte toplanmaktadır. SBSTA, bilimsel, teknolojik ve metodolojik konularda, SBI ise BMİDÇS’nin uygulanması ile ilgili her türlü konuda Taraflar Konferansına tavsiyede bulunmak ile görevlidir. 2005 yılında kurulmuş olan AWG-KP’de, Kyoto Protokolü’ne taraf Ek-1 ülkelerinin 2012 sonrasına yönelik ilave yükümlülüklerinin tespitine ilişkin müzakereler yürütülmektedir. AWGLCA ise 2007 yılında Bali’de düzenlenen 13. Taraflar Konferansı’nda kabul edilen Bali Eylem Planı çerçevesinde 2012 sonrasına yönelik müzakerelerin BMİDÇS kapsamında yürütülmesini sağlamaktadır. Bilindiği üzere, Kyoto Protokolü kapsamındaki yükümlülük dönemi 2012 yılında sona erecektir. Bu çerçevede, Bali’de alınan karar gereğince,2 2012 sonrası döneme yönelik uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinin 2008 8 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN yılında başlaması ve 2009 yılı sonunda Kopenhag’da yapılacak 15. Taraflar Konferansı ve 5. Taraflar Toplantısı ile sonlandırılması hedeflenmektedir. Bu amaçla, müzakereler paylaşılan vizyon, azaltım, uyum, teknoloji transferi ve finansman konulu yapıtaşları ile Kyoto Protokolü ile ilgili hususlar ve diğer teknik konular altında devam etmektedir. Poznan’da düzenlenen iklim değişikliği toplantılarının başlıca gündem maddeleri arasında teknoloji transferi için yeni bir fon ya da yapının oluşturulması, ormansızlaşmadan kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılması, yeni emisyon azaltım yöntemleri, nükleer enerji projelerinin karbon ticareti kapsamına alınması, 2012 sonrasında yükümlülük alacak ülkeler arasında genişleme ve farklılaşma için yöntemlerin belirlenmesi ve Uyum Fonu gibi konular yer almıştır.3 AWG-LCA altında yapılan toplantılarda, 2009 yılında tam müzakere pozisyonuna geçileceği vurgulanmış; Kopenhag’da yapılması öngörülen yeni iklim değişikliği anlaşmasına ilişkin tarafların ek önerilerde bulunmasına yönelik çağrıda bulunulmuş ve bu doğrultuda Toplantı Başkanı4 tarafından, taraflar arasındaki müzakereleri kolaylaştırmaya ve fikir ayrılıkları ile eksiklikleri gidermeye yönelik hususları kapsayacak bir müzakere belgesinin hazırlanması kararlaştırılmıştır. altında yapılan AWG-KP müzakerelerde, 2009 yılı içerisinde Kopenhag’a giden süreçte sonuçlandırılması öngörülen hedeflere ilişkin konular belirlenmiş ve bu yöndeki niyetleri yineleyen bir çalışma programı kabul edilmiştir. Bu çerçevede, Kyoto Protokolü’ne taraf Ek-1 ülkelerinin 2012 sonrası ilave taahhütlerinin sayısallaştırılmış emisyon azaltım ve sınırlama hedefleri olarak tespit edilmesi gibi konuların 2009 yılı içerisinde nihai hale getirilmesi üzerinde anlaşma sağlanmıştır. SBI altındaki toplantılarda, öncelikli olarak BMİDÇS kapsamındaki mali mekanizmaların 4. gözden geçirilmesi, gelişmekte olan ülkelerin mali kaynaklara erişiminin kolaylaştırılması, bu çerçevede uygulayıcı kuruluşların daha etkin ve şeffaf olmalarına yönelik teşvik edilmeleri, ulusal bildirimler gibi konularda görüşmeler yapılmıştır. SBSTA altındaki toplantılarda, “Poznan Teknoloji Transferi Stratejik Programı” oluşturulmuş, bu kapsamda proje çalışmalarına hemen başlanması ve çeşitli çalışmaların yapılması üzerinde anlaşma sağlanmıştır. Müzakerelerin 9 saat kadar uzamasına neden olan iki konunun da iklim değişikliğinin mali boyutu ile ilgili olması dikkat çekicidir. Bu konulardan biri, Kyoto Protokolü altındaki Uyum Fonu’na5 ilişkin kurumsal düzenlemeler; diğeri ise Kyoto Protokolü’nün 2. gözden geçirilmesi kapsamında iklim değişikliğine uyuma yönelik finansman kaynaklarının artırılmasına ilişkin gelişmekte olan ülkeler tarafından sunulan bir öneri olmuştur. İlk konuya ilişkin olarak, Uyum Fonu’na gelişmekte olan ülkelerin doğrudan erişimini (Küresel Çevre Fonu aracılığı olmaksızın) sağlayacak bir yasal statü kazandırılması üzerinde anlaşma sağlanmıştır. Diğer konuda ise, uyuma yönelik finansman kaynaklarının (Uyum Fonu) artırılması için Temiz Kalkınma Mekanizması’ndan alınan katkıların yanında Ortak Uygulama ve Emisyon 9 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Ticaretinden de katkı konusunda tartışmalar ancak herhangi bir ulaşılamamıştır. alınması yaşanmış, sonuca 2012 sonrasına yönelik iklim değişikliği müzakereleri, 29 Mart-8 Nisan 2009 tarihlerinde Almanya’nın Bonn kentinde devam edecektir. Bir dahaki Taraflar Konferansı ve Taraflar Toplantısı ise (15. Taraflar Konferansı ve 5. Taraflar Toplantısı) 7-18 Aralık 2009 tarihlerinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde gerçekleştirilecektir. Poznan’da gerçekleştirilen iklim değişikliği müzakerelerine ülkemiz Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan Z. SARIKAYA’nın başkanlığında Bakanlığımızın da dahil olduğu ilgili kurum ve kuruluşların yetkililerinden oluşan bir heyetle katılım sağlamıştır. Toplantılarda ülkemiz adına önemli gelişmeler, Türkiye ve Hırvatistan’ın eskiden kurulan ve tüm üyelerinin AB’ye tam üye olmaları sebebiyle sayısı eksilen “Merkez Grubu”nu tekrar canlandırmaları ve bu grup çatısı altında birleşmeleri ile ülkemizin 2012 sonrasına ilişkin görüş ve pozisyonunu ikili ve çok taraflı düzeyde diğer ülkelerle paylaşması olmuştur. Maliye Bakanları İklim Değişikliği Üst Düzey İkinci Toplantısı İklim değişikliği sorununun ve bu sorunun küresel ekonomi üzerindeki etkilerinin tartışıldığı Maliye Bakanları İklim Değişikliği Üst Düzey İkinci Toplantısı, “Düşük Karbonlu Büyüme” başlığı altında, Maliye Bakanlıkları ve uluslararası kuruluşlardan üst düzey temsilcilerin katılımıyla 8-9 Aralık 2008 tarihlerinde Polonya’nın Varşova kentinde gerçekleştirilmiştir. 2007 yılında Endonezya-Bali’de düzenlenen Maliye Bakanları İklim Değişikliği Üst Düzey Toplantısı ile başlatılan süreci devam ettirmeye yönelik olan bu toplantı ile 2012 sonrası döneme ilişkin yeni bir iklim değişikliği anlaşmasının gerçekleştirilmesine yönelik yürütülen müzakerelere katkı sağlanması amaçlanmıştır. Toplantıya Ülkemizin yanı sıra ABD, Almanya, Arjantin, Avustralya, Belçika, Birleşik Krallık, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Endonezya, Estonya, Finlandiya, Fransa, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Güney Kore, Hindistan, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya, Kanada, Macaristan, Litvanya, Lüksemburg, Malta, Meksika, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovenya, Suudi Arabistan, Yeni Zelanda ve Yunanistan temsilcileri katılım sağlamıştır. Toplantıya, ayrıca, Avrupa Komisyonu, IMF, Dünya Bankası, OECD, UNDP, Afrika Kalkınma Bankası, Asya Kalkınma Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Avrupa Yatırım Bankası üst düzey temsilcilerinin yanı sıra Uluslararası İklim ve Çevre Araştırmaları Merkezi-Oslo (CICERO) temsilcileri ile Oxford Üniversitesi’nden bir akademisyen de katılmıştır. Söz konusu toplantıda ülkemizi Bakanlığımız Müsteşar Yardımcısı İsa COŞKUN temsil etmiştir. Toplantıda, Maliye Bakanlıklarının iklim değişikliği ile mücadeledeki rolleri, bu mücadeledeki kamu politikaları ve mali politika araçları, finansman mekanizmaları ve 2012 sonrasına yönelik devam etmekte olan müzakereler tartışılmıştır. Toplantıda şunlardır: vurgulanan hususlar 10 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN İklim değişikliğinin ciddi mali, makroekonomik ve bütçesel etkileri dikkate alındığında, 2012 sonrası döneme yönelik olacak uluslararası iklim değişikliği anlaşmasının daha tutarlı, etkin-maliyetli ve kapsamlı çözümleri kapsaması için Maliye Bakanlarının iklim değişikliği sürecine daha etkin ve aktif katılım sağlaması gerekmektedir. Emisyon üst sınırı ve ticareti sistemleri, karbon vergileri ve küresel karbon piyasası dahil olmak üzere çeşitli piyasa temelli alternatif önlemler ve karbon emisyonlarının fiyatlandırılması ile ilgili mali politika araçları, iklim değişikliği ile mücadelede ön plana çıkmaktadır. Mevcut küresel ekonomik ve mali kriz iklim değişikliği ile mücadeleyi olumsuz etkileyebilecek; ancak bu durumun fırsata çevrilmesi ile daha düşük karbonlu ekonomilere dönüşüm gerçekleştirilebilecektir. Bu doğrultuda, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, etkin ve verimli teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ile inovasyon gibi alanlarda atılacak adımlar sayesinde hem ekonomik hem de çevresel açıdan olumlu katkılar sağlanabilecektir. Aynı zamanda, kamu harcamalarının yukarıda belirtilen iklime dost yatırımlar çerçevesinde kısa ve orta vadede artırılması ile piyasalar canlandırılabilecek, istihdam artırılabilecek ve böylece hem ekonomik kriz hem de iklim değişikliği sorunu ile başarılı bir şekilde mücadele edilebilecektir. Ancak mevcut kriz adil ve etkin maliyetli çözümlere yönelik ihtiyacın önemini de ortaya çıkarmıştır. Bu çerçevede, bir sonraki Maliye Bakanları İklim Değişikliği Üst Düzey Toplantısı’nın, 2009 yılının Aralık ayında Danimarka’da düzenlenecek olan 15. Taraflar Konferansı ve 5. Taraflar Toplantısı öncesinde gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Sonuç 2012 sonrasına yönelik iklim değişikliği müzakerelerinin ilk yılı olan 2008 yılında, taraflar daha çok birbirlerinin pozisyon ve görüşlerini anlamaya çalışmış ve bu doğrultuda politika ve stratejilerini şekillendirmişlerdir. Ayrıca, 2012 sonrası iklim rejimine ilişkin çeşitli taraflarca yapılan öneriler6 de müzakere masasında ele alınmıştır. Ancak, asıl müzakerelerin 2009 yılı içinde gerçekleşeceği beklenmektedir. Özellikle, ABD’de başkanlığa seçilen Obama’nın yönetime gelmesi sonucu ABD’nin müzakerelerde eskisine kıyasla daha olumlu bir yaklaşım seyredebileceği yönünde bir beklenti mevcuttur.7 Ayrıca, Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerin liderlerinin, Enerji ve İklim Paketi8 üzerinde bazı tavizlerle birlikte uzlaşma sağlaması da iklim değişikliği müzakereleri için olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Öte yandan, Maliye Bakanlarının iklim değişikliğine ilişkin 2007 yılında başlattıkları ve 2008 yılında da devam ettirdikleri diyalog sayesinde, iklim değişikliğinin ekonomik ve mali boyutunun hem Maliye Bakanlıklarının hem de uluslararası toplumun gündeminde daha ön plana çıkması sağlanmıştır. Uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinin hızlandırılmasının planlandığı 2009 yılı içerisinde, Maliye Bakanlıkları arasında iklim değişikliği konusundaki mevcut diyalogun daha da yoğunlaşacağı beklenmektedir. Bu 11 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN diyalog sürecinin yanında IMF, Dünya Bankası, OECD ve G-20 kapsamında yapılan toplantılar ile iklim değişikliğinin finansman boyutunun 2009 yılında da sürekli gündemde tutulacağı anlaşılmaktadır. KAYNAKLAR: IISD Reporting Services, Earth Negotiations Bulletin, Summary of Fourteenth Session of the Conference of Parties to the United Nations Framework Convention on Climate Change and Fourth Session of the Meeting of the Parties to the Kyoto Protocol, December 1-12, 2008, Vol. 12, No. 395. http://www.iisd.ca/climate/cop14/ UNFCCC, Fact sheet: UNFCCC terminology. http://unfccc.int/files/press/backgrounders/application/pdf/unfccc_terminology.pdf http://unfccc.int/meetings/cop_14/items/4481.php http://www.cevreorman.gov.tr/Haber.asp?hID=1877 Bölgesel Çevre Merkezi (REC), COP 14 Güncesi, Sayı 1, 1-9 Aralık 2008. http://www.rec.org.tr/files/iklim/COP14/RECTR_COP14_Guncesi1.pdf Bölgesel Çevre Merkezi (REC), COP 14 Güncesi, 2, 10-13 Aralık 2008. http://www.esc.boun.edu.tr/files/51188RECTR_COP14_Guncesi-2.pdf Pew Center on Global Climate Change, Fourteenth Session of the Conference of Parties to the United Nations Framework Convention on Climate Change and Fourth Session of the Meeting of the Parties to the Kyoto Protocol, December 1-12, 2008, Poznan, Poland. http://www.pewclimate.org/docUploads/PewCenterCOP14Summary.pdf Bali Action Plan, Decision 1/CP.13. http://unfccc.int/resource/docs/2007/cop13/eng/06a01.pdf#page=3 1 Söz konusu toplantıların 12 Aralık 2008 tarihinde saat 18:00’da bitmesi öngörülmüş; ancak tartışmaların uzaması ile müzakereler 13 Aralık’ta sabaha karşı 03:00’da sonlanmıştır. 2 Bakınız: Bali Action Plan, Decision 1/CP.13: http://unfccc.int/resource/docs/2007/cop13/eng/06a01.pdf#page=3 3 Bakınız: http://www.cevreorman.gov.tr/Haber.asp?hID=1877 4 AWG-LCA altındaki toplantılara 2009’dan itibaren BMİDÇS Sekreteryası eski İcra Sekreteri ve AWG-LCA’nın mevcut başkan yardımcı olan Michael Zammit Cutajar başkanlık edecektir. 5 Kyoto Protokolü altında olan Uyum Fonu, Kyoto Protokolü’ne taraf ve özellikle iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine açık gelişmekte olan ülkelerdeki somut uyum proje ve programları finanse etmek amacıyla kurulmuştur. Fon, Kyoto Protokolü’ne tarafların toplanmasını sağlayan Taraflar Konferansı (COP) tarafından yönlendirilir ve COP’a karşı sorumludur. Uyum Fonu 2008-2012 yılları arasında senelik 80-300 milyon dolar kaynak sağlayacaktır. Bu kaynak, bazı istisnalar dışında Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) kapsamındaki proje faaliyetlerindeki Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltım Kredilerinin (CERs) % 2’sinden elde edilen kesinti ile oluşturulmaktadır. 6 Brezilya’nın özetle iklim değişikliği ile mücadelede yükümlülüklerin belirlenmesinde tarihi sorumlulukların (1850 yılı itibariyle) dikkate alınması önerisi gibi. Brezilya’nın önerisi için bakınız: http://unfccc.int/resource/docs/1997/agbm/misc01a03.pdf 7 Obama, ABD’nin sera gazı emisyonlarını 2020 yılı itibariyle 1990 yılı seviyesine, 2050 yılı itibariyle ise %80 daha aşağı çekme yönünde açıklamalarda bulunmuştur. http://articles.latimes.com/2008/nov/19/nation/na-climate19 8 Söz konusu paket kapsamında, 2020 yılına kadar emisyonların %20 aşağı çekilmesi (1990 yılına kıyasla), enerji kaynakları içinde yenilenebilir enerjinin payının %20’ye çıkartılması, enerji verimliliğinin %20 artırılması gibi hedeflerin yanı sıra 2013-2020 dönemi için AB Emisyon Ticareti Planı’na ilişkin kuralları yer almaktadır. 12 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AVRUPA BİRLİĞİ BÖLGESEL POLİTİKASI AYŞENUR ONUR AB Uzman Yardımcısı Avrupa Birliği (AB), farklı kültür, dil, tarih ve geleneklerden oluşan bir mozaiktir. Birliğe üye 27 ülke arasında sosyoekonomik farklılıklar olduğu gibi, üye ülkelerin bölgeleri arasında da önemli dengesizlikler söz konusudur. AB, homojen bir yapıya sahip değildir. Dünyanın en zengin bölgelerinden biri olmasına rağmen 493 milyon nüfusuyla Birliği oluşturan 268 bölge arasında az gelişmişliğe neden olacak gelir ve potansiyel farklılıkları gözlemlenmektedir.1 İşte, AB’nin Bölgesel Politikası, Birliğin ekonomik ve sosyal alanda uyumlu bir biçimde gelişme ve bütünleşmesini sağlamak, bölgeler arası gelir dağılımı farklılıklarından doğan istihdam ve gelişme sorunlarıyla mücadele etmek amacıyla oluşturulmuştur. AB Bölgesel Politikasının tarihsel gelişimi dört dönem altında incelenebilir: 1) 1957–1988 Dönemi: Avrupa’da bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarının azaltılması ilkesi 1957 yılında imzalanan ve Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu (AET) kuran Roma Antlaşması ile gündeme gelmiştir. Roma Antlaşması, Topluluk bölgesel politikasının oluşturulması için özel bir hüküm getirmemiştir ancak genel anlamda Antlaşmanın 2. Maddesi, Topluluğun görevini “üye ülkeler arasındaki ekonomik ve sosyal uyum ve dayanışmayı teşvik etme” şeklinde tanımlamaktadır. Bölgesel Politika ile nihai olarak ekonomik ve sosyal alanda daha uyumlu bir bütünleşmeyi sağlamak ve bölgeler arası farklılıkları gidermek amaçlanmaktadır.2 Bu doğrultuda Topluluk, Bölgesel Politika ile gerekli rehberliği ve ilkeleri geliştirerek, üye devletler tarafından oluşturulan bölgesel politikaların, Topluluğun rekabet ve devlet yardımları kurallarıyla uyumlu ve koordinasyon içinde olmasını 3 sağlamaktadır. Politika açısından bakıldığında, Avrupa Bölgesel Politikası üzerine ilk Tebliğ, Avrupa Komisyonu tarafından 1965’te kabul edilmiştir ve bunu 1968’te Bölgesel Politika Genel Müdürlüğü’nün oluşturulması takip etmiştir. 1972’de Paris’te bir araya gelen Devlet ve Hükümet Başkanları bölgesel politikayı Topluluğu güçlendirmede esaslı bir unsur olarak tanımlamışlardır. 1973’te Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan Thompson Raporu’nda ise Roma Antlaşması’nda yer alan sürekli genişleme hedefinin başarıldığından ancak bunun henüz dengeli ve uyumlu bir doğaya kavuşamadığından 4 bahsedilmiştir. Bunların yanı sıra, Avrupa entegrasyonun başından beri Topluluk düzeyinde ekonomik ve sosyal farklılıkların giderilmesi amacıyla mali araçlar ve girişimler oluşturulmuştur. Öyle ki söz konusu dönem boyunca Avrupa Sosyal Fonu 1958 yılında, Avrupa Tarımsal Garanti ve Yönlendirme Fonu 1962 yılında ve AB Bölgesel Politikasının temelini oluşturan Bölgesel Kalkınma Fonu 1975 yılında oluşturulmuştur. 1986’da imzalanan ve 1987’de yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi’nin (ATS) entegre bir uyum politikasına giden yolu açtığı söylenebilir. ATS ile, AET Antlaşması’na Ekonomik ve Sosyal Yakınlaşma başlığı içinde, bölgesel 13 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN kalkınma konusu getirilmiştir. ATS, dayanışma temelinde “ekonomik ve sosyal uyum”dan söz eden ilk metin olarak Topluluğun ortak bir bölgesel politika görevi bulunduğunu ortaya koymuştur. ATS ile tek pazar sonucunda Topluluğun en az gelişmiş bölgelerinde oluşan dengesizliklerin giderilmesi amacıyla özgün bir uyum politikası oluşturulmasının temelleri ortaya konulmuştur. 1988 yılında yapılan reform kapsamında ise, Yapısal Fonlar ile AB’nin bölgesel amaçlı olmayan diğer kuruluşları arasında daha etkin işbirliğinin gerçekleştirilmesi, fonlara ayrılan payın iki katına çıkarılması, daha fakir bölgelerin desteklenmesi amaçlanmış ve Yapısal Fonlar dışında bir diğer bölgesel kalkınma aracı olan Topluluk İnisiyatifleri oluşturulmuştur.5 1980’lerin 2) 1989-1999 Dönemi: başında Topluluk mali araçlarının etkinliği ve bu araçların pilot programlarda bütünleştirilmesi konuları gündeme gelmiştir. 1986’da yaşanan üç temel gelişme; Avrupa Tek Senedi’nin imzalanması, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in Topluluğa üye olması ve Tek Pazar programının kabul edilmesi, daha kapsamlı ve özgün bir Avrupa Uyum Politikası’nın oluşturulmasını gerekli kılmıştır. AB Konseyi’nin Yapısal Fonları Uyum Politikası kapsamına alan 24 Haziran 1988 tarihli düzenlemesi, Topluluğun en yoksul ve en geri kalmış bölgelerine odaklanılması, çok yıllı programlama, yatırımların stratejik olarak yönlendirilmesi ile bölgesel ve yerel ortakların dahil olması gibi temel ilkeleri sunan dönüm noktası niteliğinde bir reform olmuştur.6 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanan ve Kasım 1993’te yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması ile ekonomik ve sosyal uyum, ekonomik ve parasal birlik ve tek pazarla birlikte Birliğin öncelikli hedeflerinden biri haline gelmiştir. Antlaşma, uyumu; “çeşitli bölgelerin kalkınma düzeyleri arasındaki farkın azaltılması” olarak tanımlamıştır. Ayrıca, Antlaşma ile yeni mali araçlar olan Uyum Fonu ve Balıkçılık Yönlendirme Mali Aracı ile yeni bir kurum olan Bölgeler Komitesi oluşturulmuştur. 1997 yılına gelindiğinde Amsterdam Antlaşması ile ekonomik ve sosyal uyumun stratejik önemi teyit edilmiştir. 1999 yılında gerçekleştirilen Berlin Zirvesi’nde ise Komisyon tarafından genişleme süreci göz önüne alınarak 2000-2006 dönemi için hazırlanan ve bir mali çerçeve olan Gündem 2000 kabul edilmiştir.7 3) 2000-2006: Bu dönemde genişleme çabalarına paralel olarak Uyum Politikası’nın basitleştirilmesi yönünde adımlar atılmıştır. 1990’ların ikinci yarısından itibaren hazırlanmaya başlayan Gündem 2000, AB’yi tarihinin en büyük genişlemesine hazırlamıştır. Gündem 2000 paketi ile yapısal fonlar önemli bir reforma tabi tutulmuştur. Reformlar, daha sıkı mali yönetimi gerçekleştirmek, etkinliği arttırmak ve yönetim kademelerini azaltmak amaçlarını taşımaktadır. 8 Nitekim, Mayıs 2004’te 10 yeni ülkenin Birliğe üye olmasıyla birlikte Birliğin nüfusu %20 artmasına rağmen GSYİH’sı %5 oranında artmıştır. Genişleme sonucunda gelir ve istihdam açısından eşitsizlikler artmıştır. Öyle ki, yeni üyelerde kişi başına düşen GSYİH AB-15 ortalamasının yarısıdır, istihdam edilen nüfus ise yeni üyelerde toplam nüfusun %56’sı iken bu oran AB-15’te %64’tür.9 14 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Bunun yanı sıra, AB Konseyi tarafından Mart 2000’de Lizbon’da kabul edilen Lizbon Stratejisi büyüme, istihdam ve inovasyona verdiği önemle pek çok AB politikasının olduğu gibi Uyum Politikası’nın da ana temalarından biri olmuştur. 4) 2007-2013: Kaynakların daha çok fakir üyeler ve bölgelerde yoğunlaşması, tüm bölgelerin kapsama alınması, önceliklerin büyüme, istihdam ve inovasyonu teşvik etmeye yönelmesi bu dönemde AB Uyum Politikası’nda yaşanan temel gelişmeler olmuştur. 27 üyeli AB’de her üç vatandaştan biri- toplamda 170 milyonu- Uyum Hedefi kapsamında yardım alan en fakir bölgelerde yaşamaktadır. Son genişlemelerle birlikte ekonomik ve sosyal eşitsizlikler artmıştır. Örneğin kişi başına düşen gelir açısından Lüksemburg, Romanya’dan yedi kat daha zengindir. Bölgesel düzeyde bu fark daha büyüktür; Londra’nın merkezdeki en zengin bölgesinde kişi başına düşen gelir, AB27 ortalamasının %290’ı iken Romanya’nın Kuzey-Doğu bölgesinde bu oran %23’tür. AB Konseyi 2005 Aralık’ta, 2007-2013 bütçe dönemi kapsamında 347 milyar Avro’nun Yapısal Fonlar ve Uyum Fonuna aktarılmasına ve bunların %81.5’inin “Uyum Hedefi” bölgelerine harcanmasına karar vermiştir. 10 2007- 2013 Dönemi için Yapısal Fonların Kullanılmasında Belirlenen Hedefler • Uyum Bu hedef Hedefi: kapsamında, NUTS II düzeyinde11 ve kişi başına GSMH’sı 27 üyeli AB ortalamasının %75’inin altında bulunan bölgelere destek sağlanması amaçlanmaktadır. Yapısal fonların yaklaşık %70’i bu bölgelerde kullanılmıştır. Yapılan yardımlar, Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, Avrupa Sosyal Fonu ve Uyum Fonu tarafından karşılanmaktadır. En yoksul üye ülke ve bölgelerin yararlanacağı Uyum Hedefi kapsamındaki öncelikler; beşeri ve fiziksel sermaye, inovasyon, bilgi toplumu, çevre ve idari etkinliktir. • Bölgesel Rekabet Edebilirlik ve İstihdam Hedefi: Bu hedef, NUTS II düzeyinde ve kişi başına GSMH’sı AB-27 ortalamasının %75’inden büyük olan bölgeler için söz konusudur. Uyum Hedefi kapsamına girmeyen tüm bölgeleri içermekte ve bu bölgelerde rekabet edebilirliği ve istihdam oranını artırmayı amaçlamaktadır. Hedefin ana temaları yenilikçilik, sürdürülebilir kalkınma, girişimcilik, daha iyi erişim ve eğitim projelerinin geliştirilmesi ile çevrenin korunmasıdır. Bu hedef, Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu ve Avrupa Sosyal Fonu tarafından finanse edilmektedir. • Avrupa Mekansal İşbirliği Hedefi: Bu hedef kapsamında sınır ötesi işbirliği için NUTS III düzeyindeki bölgelerin tüm kara ve deniz sınırları boyunca, tutarlılık ve süreklilik sağlamaya yönelik düzenlemeler, uluslar ötesi işbirliği için uluslar ötesi alanlardaki tüm NUTS II düzeyindeki bölgeler, bölgeler arası işbirliği için tüm Topluluk alanı bulunmaktadır. Temel amacı bölgeler arasında işbirliğini artırmak ve kentsel, kırsal ve kıyısal kalkınma gibi konulara ortak çözümler geliştirmek olan Avrupa Mekansal İşbirliği Hedefi, Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu tarafından finanse edilmektedir. Hedef, sınır-ötesi işbirliği, uluslar-üstü işbirliği ve bölgeler arası işbirliği olarak üç kola ayrılmıştır. Bölgesel Politikanın Mali Araçları: 15 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Bu hedefler doğrultusunda üye ülkeler, bölgesel politika faaliyetlerinin finansörü olan ve Avrupa Tek Senedi ile 1 Ocak 1989’dan itibaren Yapısal Fonlar başlığı altında toplanmış olan fonlar aracılığıyla mali yardımlardan faydalanmaktadır. Yapısal Fonların amacı AB üye ülkelerine bölgesel düzeyde yardım sağlayarak ekonomik farklılıkları azaltmaktır. AB bölgesel politikalarının mali araçları 4 temel yapısal fondan oluşmaktadır: • Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu: Birliğin bölgeleri arasındaki sosyoekonomik dengesizlikleri azaltmayı amaçlamakta ve en az gelişmiş bölgelerin kalkınması için mali destek sağlamaktadır. Fon ile altyapının ve KOBİ’lerin geliştirilmesine ve istihdam yaratılmasına yönelik projeler finanse edilmektedir. • Avrupa Sosyal Fonu: Avrupa İstihdam Stratejisi ve istihdam politikaları tüzüğüne bağlı olarak mali destek sağlamaktadır. Eğitim, istihdam ve emek mobilizasyonunun arttırılması ve yeni iş olanaklarının yaratılması için yapılacak yardımlar, 1960 yılında işlerlik kazanan bu fon kapsamında sağlanmaktadır. Fon kapsamında ayrıca, işgücü piyasasındaki eşitsizlik ve ayrımcılığa karşı çalışmalar da desteklenmektedir. • Balıkçılık Yönlendirme Mali Aracı: Bölgesel kalkınma ve ortak balıkçılık politikalarının şekillendirilmesinde etkin rol oynar. • Avrupa Tarımsal Garanti ve Yönlendirme Fonu: Avrupa çapında üretimi teşvik etmek amacıyla fon, tarım sektörünün yapısının düzenlenmesi ve kırsal alanların kalkınmasına destek sağlamaktadır. Uyum Fonu: Söz konusu dört fonun yanı sıra, Birliğin en az gelişmiş üyelerine yönelik Uyum Fonu, AB genelinde ekonomik, sosyal ve bölgesel uyumu hızlandırmak amacıyla oluşturulmuştur. Uyum Fonu, ulusal düzeyde ilave yardımlarla üye ülkeleri birbirine yakınlaştırmayı hedeflemektedir. Fon kapsamında Ekonomik ve Parasal Birliğin Maastricht kriterlerine uyum sağlamakta zorlanabilen ve kişi başına düşen GSMG’si Topluluk ortalamasının %90’ından az olan üye ülkeleri desteklemektedir. Politikanın Uygulanması: AB Bölgesel Politikasının oluşturulmasıyla, esas itibariyle, ülkelerin bölgesel politikalar üzerindeki ağırlıkları değiştirilmemektedir. Bölgeler arası gelişmişlik farklarının giderilmesi amacıyla her bir AB üyesi ülke, kendine özgü bir bölgesel politika geliştirir; bölgesel gelişme sorunlarının çözümü ilk olarak her bir ülkenin kendi sorumluğundadır.12 Ancak, her bir üye ülkenin kendine özgü bölgesel politikalarla sorunlarını çözmeye çalışması, Birlik çapında politikaları ve işleyiş mekanizmaları birbirinden çok farklı ve koordine edilmediği takdirde kaosa yol açabilecek verimsiz uğraşlara sebep olmuştur. Bu nedenden ötürü, AB Bölgesel Politikası’nın rolü koordinasyonun çatısını oluşturmak olmuştur. Bölgesel Politika’nın hazırlanmasında rol oynayan ve AB bünyesinde yer alan kurumlar Komisyon, Parlamento ve Konsey’dir. Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu Bölgesel Politika’nın hazırlanmasındaki ilk adım 16 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN olan önerge taslağını hazırlar. Bu noktadan sonra Konsey, Yapısal Fonların dağılımını yapacak olan kurum olarak önergeyi gözden geçirir. Üye ülkelerin hükümetleri ve yetkili kurumları bölgelerin ihtiyaçlarını yansıtan birer belge hazırlar. Üye ülkeler ile Komisyon arasında görüş birliği sağlandığında önergeler yürürlüğe girmek üzere yerel ve bölgesel mercilere gönderilir. Komisyon, Konsey ve Parlamento’nun yanı sıra bir diğer AB yapısı olan Bölgeler ve Yerel Yetkililer Komitesi de AB bünyesinde olup, Bölgesel Politika’nın oluşumunda önemli bir rol oynar. Bu Komite bölgeleri örgütlemek amacıyla oluşturulmuştur. Ancak Bölgeler ve Yerel Yetkililer Komitesi’nin görüşlerinin diğer AB kurumları üzerinde bağlayıcı bir etkisi yoktur. Hazırlanan önergenin uygulanması ise söz konusu bölgedeki yetkili merci ve kurumların sorumluluğudur. SONUÇ AB Bölgesel Politikası, Birlik içinde ihtiyacı olan bölgeleri göz önünde bulunduran ve bu doğrultuda Birliğin politika ve araçlarına bölgesel bir boyut vererek koordinasyon sağlamayı amaçlayan bir politikadır. Bölgesel Politika, AB kapsamındaki politik ve mali araçların tutarlı bir şekilde dağılımını sağlamak açısından son derece önemlidir. Avrupa genelinde artan işsizlik oranları, uluslararası rekabetin getirdiği baskılar ve yeni üye ülkelerin hemen hemen hepsinin gelişmekte olan ülke olması nedeniyle AB Bölgesel Politikası etkin bir rol oynamaya devam edecektir. KAYNAKLAR: EU Regional Policy Inforegio, http://ec.europa.eu/regional_policy/policy/why/index_en.htm İKV, Avrupa Birliği’nin Bölgesel Politikası, http://www.ikv.org.tr/pdfs/85dc8f96.pdf BAYBURTLU, Mustafa, “Türkiye açısından bir değerlendirme: AB Bölgesel Politikası ve Yapısal Fonlar”, TOBB, Ekonomik Forum Dergisi, Yıl:9 Sayı:2 15 Şubat-15 Mart 2002: 35-50. BEGG, Iain, “Structural Fund Reform in the Light of Enlargement”, Sussex European Institute Working Paper, No.25, Brighton, 1998, 1-24. SARI, Arzu ODABAŞI, “Genişleyen AB’nin Uyum Politikası- Beşinci Genişleme Sürecinde Katılım Öncesi Yardımlar”, Avrupa Birliği Uyum Politikası, Katılım Öncesi Mali Araçları ve Türkiye, İktisadi Kalkınma Vakfı, Sayı No: 196, İstanbul, Eylül 2006. CAN, Dr. Ergüder, Avrupa Birliği Bölgesel Politikaları ve Yapısal Fonlar: Uyum Sürecinde Türkiye için Bir Değerlendirme, Asil Yayın Dağıtım Ltd., 1. Basım, Ankara, 2004. 17 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 1 EU Regional Policy Inforegio, http://ec.europa.eu/regional_policy/policy/why/index_en.htm İKV, Avrupa Birliği’nin Bölgesel Politikası http://www.ikv.org.tr/pdfs/85dc8f96.pdf 3 Mustafa Bayburtlu, “Türkiye açısından bir değerlendirme: AB Bölgesel Politikası ve Yapısal Fonlar”, TOBB, Ekonomik Forum Dergisi, Yıl:9 Sayı:2 15 Şubat-15 Mart 2002: 35-50. 4 EU Regional Policy Inforegio,http://ec.europa.eu/regional_policy/policy/history/index_en.htm Rapor, Topluluk bölgesel politikasının ana özelliklerini ortaya koymakta, Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonunun nasıl işleyeceğini detaylandırmakta ve ulusal ve bölgesel kalkınma politikaları ile uyumun sağlanması için gerekli olan ilkeleri ortaya koymaktadır. 5 Iain Begg, “Structural Fund Reform in the Light of Enlargement”, Sussex European Institute Working Paper, No.25, Brighton, 1998, p.9. 6 Ibid. 7 Arzu Odabaşı Sarı, “Genişleyen AB’nin Uyum Politikası- Beşinci Genişleme Sürecinde Katılım Öncesi Yardımlar”, Avrupa Birliği Uyum Politikası, Katılım Öncesi Mali Araçları ve Türkiye, İktisadi Kalkınma Vakfı, Sayı No: 196, İstanbul, Eylül 2006, s. 9-10. 8 Dr. Ergüder Can, Avrupa Birliği Bölgesel Politikaları ve Yapısal Fonlar: Uyum Sürecinde Türkiye için Bir Değerlendirme, Asil Yayın Dağıtım Ltd., Ankara, 2004, s.1. 9 EU Regional Policy Inforegio. 10 Ibid. 11 Mekansal Birimlerin İstatistiksel Sınıflandırılması (NUTS: La Nomenclature des Unites Territoriales Statistiques), yirmi beş yıldan daha fazla bir süre önce Eurostat tarafından mekansal birimlere ilişkin AB’ye tek tip istatistiksel veri sağlamak üzere geliştirilmiştir. Sınıflandırma kriterleri çerçevesinde NUTS I düzeyi en az 3 milyon, en fazla 7 milyon; NUTS II en az 800.000, en fazla 3 milyon ve NUTS III en az 150.000, en fazla 800.000 kişinin yaşadığı bölgesel birimlerdir. 12 Odabaşı, s.13. 2 AB 2009-2010 Ekonomik Tahminleri Güncellendi Avrupa Birliği’nde (AB) ekonomik büyümeninin 2008 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık %1 oranında azaldığı tahmin edilmektedir. 2009 yılında reel GSYİH’nin %1,8 oranında gerilemesi ve 2010 yılında ise 2009 yılına göre %0,5 büyümesi beklenmektedir. 2009 yılında işsizlik oranının %8¾ olması ve 2010 yılında bu oranın daha da yükselmesi beklenmektedir. 2008 yılında %3,7 olan enflasyon oranının 2009 yılında %1,2’ye düşmesi, 2010 yılında ise %2’nin altında kalması öngörülmektedir. Bu duruma, gittikçe yoğunlaşan mali krizin reel ekonomi, dünya ticareti ve üretim üzerindeki olumsuz etkilerinin yol açtığı kaydedilmektedir. Öte yandan, hükümetler tarafından yapılacak harcama ve yatırımların ekonomi üzerinde olumlu bir etki yaratacağı ifade edilmektedir. Kaynak: http://ec.europa.eu/economy_finance/index_en.htm 18 T.C. MALİYE BAKANLIĞI AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA Telefon: (312) 415 23 38 - 415 23 41 Faks: (312) 417 11 72 e-posta: [email protected] http://www.maliye-abdid.gov.tr/ © 2009 T.C. Maliye Bakanlığı Tüm hakları saklıdır. Bültenimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlara ait olup Maliye Bakanlığı açısından bağlayıcılığı yoktur.