Emir Bedirhan`ın Cizre-Bothan Direnişini Doğru Okumak

advertisement
Emir Bedirhan’ın Cizre-Bothan Direnişini Doğru Okumak -3
Sait Çetinoğlu
Şayet, bugüne kadar Saray, Kürtleri destekliyorsa, bu onları, Anadolu'daki
Hristiyan unsurlara karşı kullanmak istediğindendir, fakat, Ermeniler
katledildiği taktirde, Kürtler Türkiye Hükümeti neznindeki önemlerini
kaybedeceklerdir
Kürt Hareketi içerisinde Emir Bedirhan Bey bir mittir ve Bedirhani ailesine karşı da
büyük bir bağlılık vardır.1 Bu yazı da bir anlamda Ahmet Kardam’ım Bedirhan
incelemesinden hareketle Bedirhani hareketinin hak ettiği yere oturtulması yönünde
bir deneme çalışmasıdır.
Burada unutulmaması gereken bir nokta daha vardır ki Kürtlerin dinsel duygularının
güçlü oluşu ve İslam halifesine olan bağlılıkları. Bu bağlılık bir anlamda farkındalık
duygusu gelişmeye başlayan ve gelişen Kürt kökenli önderlerinin direnişlerine
sinmiştir. Halifeye boyun kıldan ince ve eğridir2. Halifenin askerlerine dolayısıyla
Halifeye el kaldıramaz3, yönünü başka yere çevirerek güçlerini başka yerde denerler.
Bu yönelme Bedirhan Bey’de Nasturiler olurken, Şeyh Ubeydullah hareketinde ise
İran’a doğru olur. Bu bakımdan da Osmanlı tarafından bir isyan olarak görülmez bir
asayiş ihlali olarak algılanırlar. Aşağıdaki metinlerde de görüleceği gibi fesad olarak
tanımlanır.
Kaldı ki Bedirhan Bey son ana kadar ortalıkta görülmez diğer Kürt reislerini öne
sürer. Kendisi bir anlamda arabulucuk ile elini da güçlendireceği kanısındadır.
Kardam, kitabında buna dair bir çok örnek vermiştir. Biz burada birine dikkat çekmek
isteriz. Yukarıdaki yargımız 29 Haziran 1845 tarihli Seyid Bekir Sami’nin Sadarete
yazdığı raporunda belirgindir:
1
Günümüzün özgün Kürt yazarlarından Cemil Gündoğan “Bugünün Kürt aydınları, geçmişlerinde
Kürt aydını aradıklarında Bedirhan kardeşlerden başkasını pek görmezler” der Bedirhani
ailesine bu bağlılığın sonuçlarından birinin de diğer önemli kişiliklerin ve “ısrarla kendi
topraklarında kalıp direniş örgütleyen çizginin” gölgelendiğinin altını çizer. Örnek olarak da
Bu çizginin temsilcileri olarak da İhsan Nuri Paşa ve Koçgirili Alişer örneğini verir. Cemil
Gündoğan, Dönemeç Yazıları Kürt Sorunu Üzerine Makaleler (1999-2011) Vate Y.2011, s 91.Biz
Cemil Gündoğan’ın örneklerine, Şeyh Ubeydullah Hareketi ile Mevlanzade Rıfat Efendiyi de
eklemek isteriz. Bedirhan Bey Oğullarının da tümünün de aynı fikirde ve aynı yönde olduğu da
söylenemez. Bu konuda Ahmet Kardam’ın bu konuda verdiği örnekler çarpıcıdır. (Ahmet Kardam,
Cizre- Bothan Beyi Bedirhan Direniş ve İsyan Yılları, Dipnot Y. 2011, s 30-32. Ancak
Bedirhanilerin kendilerine Kürt hareketinin önderleri misyonunu biçtiklerini ve buna da hakkı
olduklarına inandıklarını eklemekle yetinelim. Ahmet Kardam’ın Cizre- Bothan Beyi Bedirhan
Direniş ve İsyan Yılları kitabından yapılacak alıntılar bundan böyle metinde sahife numaraları
ile belirtilecektir.
2
Diplomatik bir dil olduğunu kabul etsek dahi Bedirhan Beyin mektubunda geçen bu ifadelerin
neresi nüanse edilebilir: Devlet her dağ başında benim gibi bin Bedirhan bulup hiçbirine
çobanlık bile vermezken, benim miralaylık rütbesine nail olup padişah nişanına layık görülmem
iyi hizmet edip tuttuğum yoldan Ötürüdür. Maazallah, nzaya karşı çıkacak olsam, padişahın
bugüne kadar yediğim ekmeği gözüme durup fena olacağım gün gibi meydandadır. Hal böyleyken,
asiliğe kalkışanlara nasıl olur da yardım ederim? (...) Padişahın nişanına layık görülmüş olarak, bunun gereği ve borcu olarak, değil Han Mahmud haini, muhalefet eden kardeşim bile olsa
mutlaka bir yolunu bulup onu elde edip [ikna edip] ilgili yere sevk etmek görevimdir. (s 125)
3
Soran ulemasının ilan ettiği Halife ordusuna karşı çıkmanın kafirlik olacağı fetvasının Mir
Muhammed’in kuvvetlerinin etkinliğini kırmış hareketin yenilgisiyle sonuçlanmıştır. “Osmanlı
ile mir Muhammed arasında sözü edilmeye değer herhangi bir çatışmadan söz edilmemektedir.”
Ahmet Kardam, Bedirhan…, s 73
“… Bende maslahat gereği Cizre Kaymakamı Bedirhan Bey ile tanışma fırsatı
bulmuştum. Çıkan bu isyanda4 Bedirhan Bey’in de katkısının olabileceğini
düşündüğüm için mühürdarım olan Tosun Ağa’yı Bedirhan Bey’e göndermiştim.
Şimdi Bedirhan Bey ve mühürdarım olan Tosun Ağa’dan gelen yazılardan anlaşılıyor
ki Bedirhan Bey’in bu isyandan asla haberi yok. Çünkü Bedirhan Bey yemin billah
ederek bundan haberinin olmadığını ve bu isyanın bertaraf edilmesi için elinden
gelen bütün gayreti göstereceğine söz veriyor. Diğer Kürt beylerinin bu isyana destek
olmamaları için özel bir adamını yollayarak kendilerine gerekli telkinlerde
bulunmuştur.
Bedirhan Bey kendisine bir taltifname gönderilmesini talep etmektedir. Her ne kadar
kendisinin sözlerine itimat etmek doğru değil ise de bu şartlarda kendisinden gerekli
yardımı sağlamak amacıyla, tarafımdan bir taltifname gönderilmiş ve kendisine
İstanbul’dan ödüllendirileceği sözü verilmiştir… Bdirhan Bey de Padişahın rızasına
uygun olarak bu yöredeki Kürt beylerinden Han Mahmud, Han Abdal ve Hakkari Bey’i
Nasrullah Bey’i halktan gerekli desteği almamaları için gereken desteği vereceğine
söz verdiğine göre bu işi halletmek daha kolay olacaktır. Bu durumda Bahri Paşa
Van’a ulaştığında konuyu Bayezit Kaymakamı Behlül Paşa ile müzakere ederek Van
halkının yazılı ve sözlü tehdit ve gözdağı verilerek uyarıldıkları zaman ve adı geçen
Kürt Beylerinden de destek alamadıkları takdirde bu isyanı daha fazla
sürdüremeyeceklerini ve dolayısıyla herhangi bir cebir kullanmaya da ihtiyaç yok,
diye ümit ediyorum.”5
Yukarıda ki alıntıda ortaya konulan zihniyet bütün bir dönem boyunca cereyan eden
Kürt Beylerinin direnişlerinin belirgin ve ortak karakteri olarak önümüze çıkmaktadır.
Görüldüğü gibi Osmanlının endişesi yoktur. Güç kullanılmasına da gerek
kalmayacağını ümit ettiğinin altı çizilmektedir. Nitekim Paşa haklı çıkacak kendisine
karşıt güçleri birbirleriyle karşı karşıya getirip birbirine kırdırarak etkisizleştirmesi
kolay olacaktır.
Üstelik Bedirhan Bey’in direniş yılları Osmanlının bölgede en dağınık ve güçsüz
olduğu, yenilgilerden yeni çıktığı yani belini henüz doğrultamadığı döneme denk
gelmektedir. 1829’da Rusya’ya karşı hezimete uğramasının ardından, Mısır
Ordularının Toros’ları aşarak Anadolu içlerine ilerlemesini Osmanlı ancak Büyük
güçlerin yardımı ile durdurabilmişse de Mısır tehlikesini tam savuşturamamış,
1839’da da Nizip savaşında Mısır Güçlerini komuta eden İbrahim Paşa’nın ordusuna
karşı ağır bir yenilgi almıştır. Bu son yenilgi ile Kürdistan’a karşı girdiği fetih hareketi
kesintiye uğramış, Bedirhan Bey Osmanlının bu şaşkın anında bir güç denemesinde
bulunmasına rağmen başaramamış teslim olarak sürgüne yollanmıştır.
Bütün bu savaşın Tarihi Ermenistan topraklarında geçtiği unutulmamalıdır. Ancak
Ermenistan’daki yıkımın boyutları ayrı bir yazının konusu olması dolayısıyla burada
değinmekle değinmekle yetiniyoruz.
4
Yazar -okuyucuya kolaylık olması bakımından olsa gerek- isyan kelimesini kullansa da
orijinal metinde isyan yerine fesad-ı mezküre kullanılmıştır. Bu alıntıdaki bütün isyan
kelimeleri fesad-ı mezküre okunmalı/anlaşılmalıdır. Çalışmada belgelerin orjinalleri,
transkribi ve bugünkü dile tercümesi bulunmaktadır.
5
Kerem Soylu, Mesail-i Mühimme-i Kürdistan (Kürdistan’ın Önemli Meseleleri) Enstituya Kurdi,
Amed 2004, s 267-269. Kerem Soylu’nun bu kapsamlı arşiv incelemesi ve deşifrasyonu ile son
derece önemli belgelerin okuyucu ve araştırmacılar ile buluşması sağlanmıştır. Okuyucu bu
sayede birinci el kaynaklara direkt olarak ulaşma olanağı elde etmektedir. Ahmet Kardam’ın da
kitaba eklediği arşiv belgelerinin orjinalleri ile birlikte bunların transkribi ile de bu
belgelerin günışığına çıkarak okuyucu ve araştırmacılara sunması ayrı bir takdire değer
çalışmadır.
Batıda ilerlemesi duran ve fetih olanakları ortadan kalkan Osmanlı için 300 yıldır
egemenliği altındaki toprakları yeniden düzene sokmak hayati bir sorundur:
“Osmanlı, Kürdistan'ın kendi sınırları içindeki bölümünün tamamını kendi egemenlik
alanı olarak görmekte ve yönetimi merkezileştirme politikasının bir uzantısı olarak,
orada 300 küsur yılı aşkın süredir şöyle ya da böyle süregiden özerk ve yarı özerk
beylik düzenine son vermesi gerektiğini düşünmektedir. Bir başka deyişle, sorun,
Rumeli veya Anadolu topraklarının herhangi bir bölgesindeki şu veya bu ayanın veya
ayan ailesinin varlığına son verip o bölgede Osmanlı otoritesinin yeniden kurulması
değil, kendilerini askerleriyle ve beyliklerinin hanedan aileleriyle özdeşleştirmiş bir
halkın varlık koşullarının yok edilmesi, Kürdistan'ın tümüyle ve kesin olarak Osmanlı
devletinin hâkimiyeti altına sokulması, yani Kürdistan coğrafyasının o bölümünün
fethedilmesi sorunudur.” (s 71)
“Reşid Mehmed Paşa'nın 1835 baharında Garzan'daki Ezidilere saldırısıyla başlayan
ve ancak 12 yıl sonra, 1847 temmuzunda Bedirhan Bey'in teslim olmasıyla nihai
hedefine ulaşabilen Kürdistan'ın fethi iki aşamada tamamlanır. Birinci aşama, 1835'te
başlayıp 24 Haziran 1839'daki Nizip savaşı ile son bulur. Osmanlı'nın Mısır valisi
Mehmed Ali Paşa ordusu karşısında Nizip'te uğradığı hezimet onu 1839 yazından
Kasım 1846'ya kadar, fetih harekâtına yedi yıl süreyle ara vermek zorunda bırakır.
Tanzimat Fermanı'nın (1839) mimarı Mustafa Reşid Paşa'nın sadrazam olmasıyla
fetih harekâtının ikinci aşaması Eylül 1846'da bu kez Bedirhan Bey'e karşı başlatılır
ve 1847 temmuzunda tamamlanır. Böylece, Osmanlı Kürdistan'ındaki beylik
düzenine geri dönülmemek üzere kesin olarak son verilir ve Kürdistan bir Osmanlı
eyaleti haline getirilir.” (s 71-72) Osmanlı, Kürdistan’a yani Tarihi Ermenistan’a askeri
gücünü bir kez daha kabul ettirmiştir. Ancak Osmanlı’nın Bölgeye ikinci gelişi ilkinden
biraz daha farklı ve sistematiktir. Her ne kadar Osmanlı- Kürt ittifakı Sünni bir temelde
yeşerdi ise de 1826 da Yeniçeri Ocağının kanlı tasfiyesinden sonra Devletin yeni
karakteri daha resmi bir Sünni temelde şekillenecektir. Bu özellikle Hamid döneminde
daha da görünür bir karakter alacak, Hamid ile Kürtler arasında Hamidiye Alayları ile
birlikte yeni bir antlaşma ile tarihi Ermenistan’ın fethi yeniden gündeme gelecektir.
Osmanlının bu kez daha sistemli hareket etmektedir.
Bedirhan Beyin yükselişine bakarsak kısaca bir tedip hareketi sonunda Cizre’ye
mütesellim olarak tayin edilerek, güçleri Osmanlı ordusuna yedeklenmesiyle başlar:
“Hafız Mehmed Paşa 1837 yazında, Sincar Ezidilerine karşı kesin olarak boyun
eğdirme amaçlı bir sefer düzenlerken, komutası altındaki Kürd Mehmed Hamdi
Paşa'yı da Cizre üzerine yürüyüp dağlara çekilmiş olan Bedirhan Bey'in direnişine
son vermekle görevlendirir. Osmanlı ordusuyla baş edemeyeceğini anlamış olan
Bedirhan Bey direnmeyip itaat etmeyi tercih eder ve, daha sonra, Hafız Mehmed
Paşa tarafından Cizre-Bohtan beyliğine mütesellim (yönetici) atanır.”6Mütesellimlik
yanında Bedirhan Bey’e binbaşılık rütbesi de verilecektir. Ayrıca Dersaadetten, bir
şeref madalyası ve bir miralay kılıcı ile de ödüllendirilecektir.
Osmanlı ordusuna yedeklenen Bedirhan güçleri Kürdistan’daki yeni fetih ve
tepelemelerin aygıtına dönüşmüştür. Önceki bölümde de örneklediğimiz gibi
Bedirhan güçleri fethin bir parçasıdır. “Sincar Ezidilerinin direnişini çok kanlı biçimde
bastıran Hafız Mehmed Paşa çoğunluğunu yine onların oluşturduğu Tılefer'i de çok
kan dökerek zapteder ve Mayıs 1838'de Hacı Behram miri Said Bey'in elindeki
Gurkel kalesini Bedirhan Bey'in yardımıyla düşürür. Hemen ardından, HaziranTemmuz 1838'de, Garzan bölgesindeki Ezidileri kanlı bir saldırıyla zapturapt altına
alır. Bu askeri operasyonların bir amacı da, Mısır valisi Mehmed Ali Paşa'yla ya6
pılacak nihai hesaplaşma sırasında ortaya çıkabilecek olası Kürt direnişlerine imkân
vermemektir.” (s 74)
Kardam, Osmanlının Kürdistan üzerindeki seferinin bu kanlı eylemlere başarıya
ulaştığını bu kazanımlarının Nizip bozgunu ile sıfıra indirgenmediğini kaydeder.
Osmanlı Kürdistan’a girmiş, yerleşmiş ve yeni düzenini oluşturmuştur. “1835'te Reşid
Mehmed Paşa'nm komutasında başlayıp, onun ölümünden sonra 1838'e kadar Hafız
Mehmed Paşa eliyle sürdürülen Kürdistan seferi sonucunda, Osmanlı ordusu
Kürdistan'ın o güne kadar hiçbir ordunun giremediği bölgelerine girmiş olur. Başta
Soran beyliği olmak üzere, büyüklü küçüklü çok sayıda Kürt beyliğinin varlıklarına
son verilir. Yine, büyüklü küçüklü birçok Kürt beyliğinin 16. yüzyıldan beri devam
edegelen, veraset yoluyla yönetilen "hükümet sancağı" statüsüne son verilir.
Beyliklerin yönetimleri yine çoğunlukla yönetici sülaleden birine verilmekle birlikte, bu
beyler Osmanlının atadığı "mütesellim" statüsüne indirgenir.” (s 75)
Osmanlı artık Kürt Beylerine karşı operasyonları diğer Kürt Beylerine yaptırmaktadır.
Nitekim Nizip Savaşı öncesindeki son Askeri harekata ordu katılmaz Müküs Beyi Han
Mahmud’a karşı yapılan askeri harekat Bedirhan, Mir Sevdin ve Hakkari Beyi
Nurullah eliyle yapıtırılır.
Kürdistan’da artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Nizip bozgunu Osmanlıyı sarsmış
olsa da Kürdistan’da kurduğu yeni düzeni pek fazla etkilemiş olduğu söylenemez. Bu
Bedirhan Bey’in direniş sürecinde de açıkça görülmektedir. Bedirhan Bey sürekli
alttan almakta zaman kazanmaya çalışmakta ve öne diğer Kürt beylerini sürmektedir.
Bunun yanında Osmanlının yenilgisi “Osmanlı devletinin isyan eden bir vali (Mehmed
Ali Paşa) karşısında ne kadar güçsüz olduğunu, bir valisinin isyanı karşısında bile,
toprak bütünlüğünü sağlamak için yabancı devletlerin yardımına muhtaç olduğunu
tüm Kürdistan'a gösterir.Nizip yenilgisinin özellikle Cizre-Bohtan beyi Bedirhan için
cesaretlendirici, ufuk açıcı sonuçları olduğu anlaşılıyor. ( s 76)
Bedirhan Bey Osmanlının sendelediği bu ortamda fırsatları lehine çevirme yollarına
başvurarak ittifaklar tesis etmeye başlar: “Osmanlının Nizip bozgunuyla birlikte
Bedirhan Bey'in yükselişi de başlar. Nizip yenilgisinin ardından, Hafız Mehmed Paşa
ile kurduğu diplomatik ilişkilerin kendisine kazandırdığı güçle, … (s 76)Diğer Kürt
beyleri ile kurduğu ittifaklar sayesinde, Bedirhan Bey kısa zamanda diğerlerinin
arasından sıyrılarak, Kürdistan'ın en güçlü beyi haline gelir. Bu ittifaklar ayrıca
Bedirhan bey çevresinde bir koruma kalkanı olarak kullanıldığını da söyleyebiliriz.
Ayrıca Bedirhan Bey bölgedeki her güç gibi Devleti arkasına alarak güçlenmektedir.
Devletle olduğu zaman güçlüdür. Bu aynı zamanda Samir Amin’in de dediği gibi
kapitalizm öncesi haraççı toplumların karakteridir de. Devletle olduğun zaman her
şey, devletle ayrı düştüğün zaman hiçbir şey!
Nizip Yenilgisi kendisine bir fırsat tanımasıyla birlikte, Bedirhan’ın Osmanlı tarafından
güçlendirilmiş olduğunu da söylemek mümkündür; 1838 sonu veya 1839 başında
Osmanlı tüm çabasını Nizip savaşı hazırlıkları üzerinde yoğunlaştırdığında, “hem
asker toplamaya imkân tanıması ve hem de cephe gerisinde sorun yaşanmaması
için, 1835'ten beri yürütülegelmiş operasyonlarla sindirilmiş Kürt beyliklerinin,
Osmanlı desteği ile güçlendirilmiş ve daha da güçlendirilecek olan Bedirhan Bey
aracılığıyla kontrol altında tutulması önemliydi… Kürdistan'dan olabildiğince çok sayıda Kürdün ordu için seferber edilebilmesi yaşamsal önem taşımaktaydı. Osmanlı
ordusunun çok önemli bir kısmını Kürdistan'dan toplanacak başıbozuk askerler
oluşturacaktı. O nedenle, Diyarbekir eyaleti redif alayları miralayı Bedirhan Bey'i hoş
tutmak önemliydi.” (s 76) Ancak bu geçici bir durumdur.Bedirhan Bey bu geçici
durumu kalıcı sanarak güç denemesinde bulunmuştur.
Nizip savaşı sonrasında Osmanlı bölgede kontrolünü geçici olarak kaybettiğinde
bölge geçici olarak Bedirhan Bey’e kalmış olur. Kardam bu durumu şöyle özetler:
Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın, padişaha sunduğu 26 Temmuz 1847 tarihli
tezkeresinde, her ne kadar devletin elinde gibi görünüyorsa da, aslında "birtakım
zalim ve serkeşlerin" [siz bunu Bedirhan Bey ve müttefikleri olarak okuyun] elinde
olan bir "Kürdistan"dan söz edilmektedir. (s 110)
Kardam’ın Bedirhan Bey’in Osmanlı ilişkileri ile ilgili Bedirhan tarifi direnişinin niteliğini
açıklar mahiyette olduğu kadar Durduğu yeri de özetler :1847 haziranında Cizre'ye
saldıran Anadolu Ordusu müşiri Osman Paşa'nın birlikleriyle savaşması dışında, o
tarihe kadar Osmanlıya ait hiçbir kaleye ve yere saldırmamış, tek bir Osmanlı
askerine kılıç sallayıp ateş etmemiş olan… Müttefiklerinin direniş ve isyanlarını hep
desteklemiş, hatta bizzat planlamış olduğu halde hep geri planda durmuş, kendisine
yönelik iddiaları hep reddetmiş, Osmanlıyla diplomatik ilişkilerini korumaya sürekli
özen göstermiş olan Bedirhan Bey… (s 113) Yumurta kapıya geldiği zaman silaha
sarılmak Kürt direnişlerinin genel karakteridir. Herkes sıranın kendisine
gelmeyeceğini düşünerek önceki tedibi seyreder ya da destekler bir tutum
almaktadır. Kardam konunun Dersaadet’te tartışıldığını ve Bedirhan bey’in
direnişinin geçiştirilmesinin yollarının arandığını kaydeder: Dersaadet, Nizip
bozgununun açtığı yaralar sarılmaya çalışılırken Kürdistan'da gereksiz yere sorun
yaratılmasını istememekte ve yaratılmış olan sorunun Bedirhan Bey'in ikna edilmesine bağlı ve bunun mümkün olduğunu düşünmektedir. Sadrazam, "içinden
geçilmekte olan şu nazik zamanda, [Kürdistan'da] hiçbir şekilde bir ihtilale yol
açılmamasını" istemektedir.
Kardam eklerde (BOA 155 [img039984] ) verdiği bir belgede yine Bedirhan Bey’in
güzellikle yola getirilebileceği kaydedilmekte ve buna uygun hareket edilmesi tavsiye
edilmektedir:
“Cizre tarafında bulunan Miralay Bedirhan Bey bi’t-taltîf celb olunduğu hâlde merkûm
Han Mahmud ile müttehid olduğundan gaile-i mezkûrenin hüsn-i suretle indifâ’ı hâsıl
olacağı cihetle mîr-i merkûmun imâl-i letâyifü’l-hiyel tarafına celbiyle istihsâl-i indifâ-ı
gaileye himmet olunması hususunun Diyarbekir müşîri atûfetlü Vecihi Paşa
hazretlerine dahi iş’âr ve merkûmların İranlu cânibine savuşamamaları esbâbının
istihsâline gayret eylemesi keyfiyâtının…”
Bedirhan Bey’in ana stratejisinin ana noktaları olarak Kardam şunları sıralar (s 12122):
• İttifak halinde olduğu Kürt beylerinin direniş veya açık isyanlarını çeşitli biçimlerde
desteklemek veya planlamak, ama Osmanlıya karşı hiçbir zaman açık bir direniş
sergilememek, hele silaha asla davranmamak;
• Bu isyan ve direnişlerin destekçisi ya da planlayıcısı olmakla suçlandığında, bu
suçlamayı kesin bir dille reddetmek ve bölge valileri ile yazışmalarında direniş veya
isyan halinde olan müttefiki Kürt beyleri için "hain", "asi", "eşkıya", vb. gibi sıfatlar
kullanırken, padişah, sadrazam ve bağlı olduğu bölge valisine karşı sadakatini
neredeyse "kölece" denebilecek aşın abartılı bir dille ifade etmek;
• Böylece, gerekirse sahip olduğu askeri gücü kullanabileceği tehdidini kuşkusuz ima
eden diplomasi kanallarını asla kapatmamak;
• Açık tutmaya özen gösterdiği kanallardan, her seferinde, saraya, hükümete ve
bölge valilerine şu mesajı vermek: "Bölgedeki direniş ve isyanları kontrol altına
almak, Kürdistan'da istikrar sağlamak istiyorsanız beni muhatap alıp yetkilendirin;
ben yaşanan her sorunu çözebilirim."
Kısaca Osmanlının sendelediği bir tarih aralığında Bedirhan Bey, Osmanlının Nizip
bozgununun sonucu düştüğü zayıflığın ve çaresizliğin sürgit devamı varsayımı içinde,
çevresine koruma çemberi olarak aldığı diğer Kürt Beyleri ile kendine bir iktidar yolu
açmak istemektedir. Osmanlı Bedirhan Bey’i tatlılıkla eski çizgisine getirmeye,
asiliğini geçiştirmeye çalışır. Yetmediğinde ise zora başvuracaktır. Burada da
öncelikle – her Kürt direnişi ya da isyanında olduğu gibi- Bedirhan Bey’in Kürt
Beylerinden oluşan koruma çemberi ortadan kaldırılır. En yakınlarını elde eden ve
kendi yanına çeken devlet için, Bedirhan’ı teslim alıp sürgüne yollamak kolaydır.
Küçük bir direniş sonucunda Bedirhan Bey yenilerek teslim olur.
Kardam, Bedirhan Bey’in direnişinin bir ay gibi olağanüstü kısa sürede çökmesini ve
yenilginin nedenini de tartışarak, yenilgiyi sosyal ve siyasal gelişmemişliğe
bağlarken; Bedirhan Bey'i efsaneleştirerek onu 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın
başındaki örgütlü Kürt ulusal uyanışının başlıca referans noktalarından biri haline
getiren, kendinden önceki ve sonraki Kürt isyanlarının tersine, askeri basanları değil,
başarılı bir siyasetçi olarak görülmemiş genişlikte bir Kürt ittifakı kurması, yönetim
becerisiyle Cizre-Bohtan beyliğini yüksek bir refah düzeyine yükseltip ona "devlet"
özellikleri kazandırması, Osmanlıyla kurduğu diplomatik ilişkilerle özerk/bağımsız bir
Kürdistan hedefine doğru kaydettiği ilerlemedir.(s 372) sözleriyle Bedirhan Bey mitini
tanımlamasına çekinceli yaklaşıyoruz. Bedirhan Bey Hareketi Kürt unsurları içinde
barındırsa da dönem itibariyle gelişmişlik düzeyi bir farkındalık keşfedilse dahi milli bir
bilinç yoktur ve milli bir harekat sayılmamalıdır. Bedirhan bu hareketi ile bir Kürt
hareketi /Kürdi hareket planlamamıştır. O sadece kendisine bir iktidar açmak
istemiştir. Buna rağmen primordialist bir tarih anlayışı çerçevesindeki bir ihtiyaçtan
doğan bir Bedirhan mitinin dolaşıma sokulduğunu rahatlıkla söylemek mümkündür.
Kardam’ın yenilginin sonuçları olarak söylediği: Bedirhan Bey'in yenilgisi Osmanlı
Kürdistan'ının tarihinin en önemli dönüm noktalarmdan biridir. Bu yenilgiyle birlikte
Osmanlı Kürdistan'ındaki beylik düzenine son verilmiş, Kürdistan'ın Osmanlı
tarafından fethi tamamlanmış, günümüzdeki "Kürt sorunu"nun temelleri atılmış, çok
çeşitli etnik ve dinsel unsurlardan oluşan bu coğrafyanın kendi iç dinamikleriyle
gelişme imkânlan yok edilmiştir.Sözlerine de maalesef katılamıyoruz. Osmanlı
Kürdistan’ı denen bölge Tarihi Ermenistan’dır. Başta da belirttiğimiz gibi OsmanlıKürt ittifakı tarihi Ermenistan’ın fethini amaçlamış ve gerçekleştirmiştir. Bu konudaki
yargımızı Bedirhan Bey’in bir güç gösterisi olarak gerçekleştirdiği Nasturi
Soykırımı’nın perçinlediğini söylemekte sakınca yoktur.
Şeyh Ubeydullah’ın yıllar öncesinden söylediklerine kulak vermemizde ve onun
sözlerini bir kere daha düşünmemizde fayda vardır:
1880 yılı temmuz ayı sonunda Kürt liderleri Şemdinan'da toplanmıştır. Bu toplantı,
Kürtlerin 19. yüzyıl tarihindeki en temsilli toplantısıdır. Toplantının amacı Ubeydullah
tarafından Kürt aşiretleri arasında birlik kurulması ve ayaklanma için hazırlık
yapılması olarak belirlemişti. Toplantı oldukça ateşli geçmiş ve Kürtler arasındaki
çıkar farklılığını ortaya koymuştu. Türk iktidarı ile işbirliği halinde olan bazı aşiret
reisleri daha toplantının başlangıcında Kürt birliğinin Ermeni ve diğer Hristiyanlara
karşı kullanılması görüşünü ileri sürdüklerinde, Şeyh Ubeydullah onları uyararak bir
gerçekliği ifade eder: "Şayet, bugüne kadar Saray, Kürtleri destekliyorsa, bu
onları, Anadolu'daki Hristiyan unsurlara karşı kullanmak istediğindendir, fakat,
Ermeniler katledildiği taktirde, Kürtler Türkiye Hükümeti neznindeki önemlerini
kaybedeceklerdir''7 Ubeydullah Nehri’nin sözlerinin altını bir kere daha çiziyoruz. Bu
günkü gerçeklik de tam da buna tekabül etmektedir.
7
Celilé Celil, 1880 Şeyh Ubeydullah Nehri Kürt Ayaklanması, Çev. M. Aras, Péri Yayınları, 1998, s 85
Newroz, 20 Ekim 2010, sayı 190
Download