T.B.M.M. B:143 19.7.1995 0:3 "fırsat kollayın, komşunuzun zayıf bir anında, siz de hücum edin ve eğer yanınıza güçlü müttefik­ ler de almışsanız, kimse size bir şey yapamaz" haberini veriyor, bu mesajı veriyor. Bunlar, dünya­ da, büyük savaşlar kalmadı, artık güvenlik kuruldu havasına girdiğimiz ortamda, şüphesiz, hiç de iyi işaretler değil; ama, bu işaretlerin iyi olmaması, onları kabul etmek ve yapacak bir şey yoktur şeklinde bir çaresizliğe girme sonucunu da vermemelidir; şimdi, bu noktadayız. Bu noktada ne ya­ pabiliriz?.. Buraya kadar Avrupa'daki mevcut örgütlerin bir şey yapamadığını ya da -öyle söylemeyeyim- yeterli bir şey yapmadıklarını görüyoruz. Elbette, birçok toplantılar yapıldı; gerek AGİT içinde gerek NATO'da gerek Avrupa Birliğinde gerek Birleşmiş Milletlerde birçok toplantı yapıl­ dı. Daha bugün sabah -öğrendiğime göre- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi son toplantısı so­ nunda yaptığı Başkanlık açıklamasında, Zepa'ya saldırının durmasını istiyor, oradaki gerek Bosna­ lıları gerek Boşnakları gerek Bosnalı Sırpları, Birleşmiş Milletler Güçlerine hücum etmemeye ve barışa çağırıyor; bunları söylüyor. Birleşmiş Milletler takip etmeye devam ediyor; ama, bugüne ka­ dar yapılanın yeterli olmadığı açık... ' ŞABAN BAYRAK (Kayseri)-Onlar güçten anlar, güçten... DIŞİŞLERİ BAKANI ERDAL İNÖNÜ (Devamla) - Bunların ötesinde, başka kuruluşlar; ör­ neğin İKÖ dediğimiz İslam Konferansı Örgütü de yeterli bir tepki yahut yeterli bir durdurma gücü gösteremedi. İslam Konferansı Örgütü, bizim girişimimizle bir temas grubu kurmuştu. 11 ülkeden meydana gelen bir temas grubu var -ki, biz onun içindeyiz- bu temas grubu zaman zaman toplanı­ yor; ama, bu toplantılar sonunda, henüz oradan da saldırganları durduracak bir yöntem, bir karar­ lılık sonucu bir usûl bulunamadı. SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Toplantılarda ne yapıyorsunuz efendim... DIŞİŞLERİ BAKANI ERDAL İNÖNÜ (Devamla) - Şüphesiz, bu noktada, hepimizin aklın­ dan geçen aynı şey; bir saldırganı durdurmanın, onun gücünün üzerinde bir güçle karşılamaktan başka çaresi yoktur. Mesele, bunu nasıl oluşturacaksınız; çünkü, bu bir dünya meselesi, her ülke­ nin oradaki olaylarla ilgili özel çıkarları var. Birleşmiş Milletlerin, bugüne kadar ortaya koyabildi­ ği durdurma gücü, bugüne kadar ilk defa Kore'de, sonra Kuveyt'te, sonra Somali'de kendini göste­ rebildi; ama, bakarsanız, her sefer, bu gücün ortaya çıkmasına kolaylık gösteren, kolaylık yapan bir birlik mevcuttu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde. İlk sefer birlik yoktu; fakat, birliğe uy­ mayan devlet orada yoktu, öbür seferler herkes oradaydı ve aralarında daha önceden başka neden­ lerle kurulmuş bir birlik vardı; bugün, o birlik yok mâalesef; aralarında birlik olmayınca, bu örgü­ tü çalıştıracak Güvenlik Konseyi ortaya çıkıp da, bu birliği oluşturduk diyemiyor. O zaman ne ya­ pacaksınız; bugünkü durum işte bu... Tabiî, önünde sonunda buraya geleceğimiz belliydi; çünkü, her olay karşısında yeni bir güç oluşturmak âdeta -bir benzetme yapmama izin verirseniz- şehirde her hırsızlığın sonunda yeni bir polis örgütü kurmaya benzer. O evin arkadaşları, polis olarak orta­ ya çıkıyorlar, o evi sevmeyenler ona mâni oluyorlar, böyle bir durum aşağı yukarı var; ama, bu, el­ bette bitmelidir ve bitecektir. Mesele bitinceye kadar, Bosnalı kardeşlerimizi nasıl kurtaracağız, biz onunla uğraşıyoruz. Meclisimizin de sanıyorum elindeki mesele budur; o bakımdan da görüşlerini­ zi dikkatle dinleyeceğiz. Hükümet olarak bizim, şimdiye kadar yaptıklarımızı anlatayım Sayın milletvekilleri., BAŞKAN - Sayin İnönü, 7 önergeyi bir arada görüşüyoruz; 7 önerge üzerinde de 7 arkadaşı­ mız kişisel konuşmalarını yapacaklar; sizin vaktiniz doldu; aşağıdan sualler de oldu; size bir müd­ det tanıyacağım; 5 dakikada toparlayabilir misiniz efendim... DIŞİŞLERİ BAKANI ERDAL İNÖNÜ (Devamla) - Sayın Başkan, hay hay, toplarım... Sayın milletvekilleri, bu durumda bizim yaptığımız, mümkün olduğu kadar çok gücü devreye sokmaya çalışmak oldu. Elimizde, NATO üyesi olmamız dolayısıyla NATO'nun gücü var. NATO Bakanlar Konseyini hemen toplantıya çağırdık; ama, henüz toplanmadılar. Arkasından, İslam Ör-425-