Ekonomi Bülteni

advertisement
Ekonomi Bülteni
06 Haziran 2011, Sayı: 20

Yurtdışı Gelişmeler

Yurtiçi Gelişmeler

Finansal Göstergeler

Haftalık Görünüm
Yurtiçi Piyasalara İlişkin Beklentiler

Makro Ekonomi & Strateji
Bütçe Dengesi ve Cari Denge...
● Bütçe Disiplini Cari Açığın Panzehiri mi ?
Ekonomik Araştırma ve Strateji
Dr. Saruhan Özel
Ercan Ergüzel
Berke Gümüş
Doğukan Ulusoy
1
06 Haziran 2011
DenizBank Ekonomi Bülteni
Yurtdışı Gelişmeler
 Moody's, ABD hükümetini uyardı. ABD'nin dev bankalarının ardından federal hükümete de Moodys'den bir uyarı
geldi. Kuruluş bütçe görüşmeleri konusunda Temmuz ortasına kadar ciddi bir ilerleme kaydedilmezse, ABD'nin AAA
olan kredi notunu olası bir indirim için izlemeye alacağını söyledi.
 ABD’de fabrika siparişleri hızlı düştü. Nisan ayında fabrika siparişleri %1.2 ile ABD’de son bir yılın en hızlı düşüşünü gördü. Öte yandan benzer bir veri olarak otomotiv satışları da ABD’de %3.7 geriledi.
 ABD’de işsizlik halen yüksek seviyede. ADP Özel Sektör istihdam raporuna göre Mayıs ayında özel sektörde istihdam 38K ile piyasa beklentisi olan 175K’nın oldukça altında gerçekleşti. Böylece özel sektör istihdamı geçen yılın Eylül ayından bu yana en düşük artışı kaydetti.
 PMI verileri global olarak kötüleşiyor. ABD’de ISM İmalat Endeksi Mayıs ayında 53.5 ile piyasa beklentisi olan
57.7’nin altında açıklandı ve Eylül 2009’dan bu yana en düşük değeri aldı. Euro Bölgesi İmalat PMI Endeksi Mayıs
ayında piyasa beklentisi olan 54.8’in altında 54.6 alırken Almanya’da imalat PMI endeksi piyasa beklentisi 58.2’nin
altında 57.7 olarak açıklandı. İngiltere PMI Endeksi ise piyasa beklentisi olan 54.1’in altında 52.1 oldu. Öte yandan Çin
İmalat PMI verisi de Nisan’da 52.9’dan Mayıs ayında 52 seviyesine geriledi. PMI verilerinin olumsuz gelmesi global
ekonomideki düzelmenin özellikle imalat tarafında istenilen seviyede olmadığını gösteriyor.
 Euro İşsizlik Oranı Nisan'da beklentiler seviyesinde, Mayıs Ayı enflasyonu beklentilerin altında. Euro Bölgesi’nde İşsizlik Oranı Nisan ayında %9.9 ile beklentilerle ve geçen ay ile aynı seviyede açıklandı. Euro Bölgesi işsizliğine en büyük katkı %20.7 işsizlik oranıyla İspanya’dan gelirken, en düşük işsizlik oranı %4.7 ile Avusturya ve Hollanda’da kaydedildi. Euro Bölgesi enflasyonu Mayıs ayında yıllık bazda piyasa beklentisi olan %2.8’in altında %2.7 olarak
gerçekleşti. Mayıs ayında %2.7 olarak gerçekleşen enflasyon diğer yanda borç krizindeki Euro Bölgesi ülkelerinin olması ECB üzerinde faiz artırma konusunda baskı kuruyor.
 Portekiz 4 ay vadeli bono ihracında ortalama getiri yükseldi. Portekiz 4 ay vadeli bono ihracıyla 850 milyon € borçlanırken ihalede oluşan ortalama getiri 4 Mayıs’taki 3 ay vadeli bono ihalesinde oluşan %4.65 seviyesinden %4.97’ye
yükseldi.
 Yunanistan’da yeni tedbirler yolda. Yunanistan bu yıl AB, ECB ve IMF heyetinin öngördüğü 6.4 milyar €’luk tasarruf
sağlayacak tedbirleri kabul etti. Tedbirler içinde vergi artışları ve vergi istisnası sınırlarının düşürülmesi gibi maddeler
yer alıyor. Hafta içinde Moody’s, Yunanistan’ın kredi notunu üç kademe indirerek B1’den CAA1’e düşürmüştü ve görünümü de negatife çevirmişti. Not indirimine sebep olarak borçların yeniden yapılandırılmaması halinde hükümetin borç
yönetimi konusundaki başarısız olma riski öne çıktı.
 Fransa’da yapılan G-8 Zirvesi’nde Arap ve Afrika ülkelerine destek ön plana çıktı. Zirvede G-8 ülkeleri uluslararası kalkınma bankaları aracılığıyla politik reform geçiren Arap ve Afrika ülkeleri için kullandırılmak üzere önümüzdeki
üç sene boyunca 20 milyar $ yardım yapma sözü verdi. İlk 10 milyar $’lık yardım G-8 üyesi ülkeleri tarafından çift taraflı kredi paketi olarak sağlanması planlanırken, ikinci 10 milyar $’lık kredi Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt tarafından sağlanacak.
 Rusya Merkez Bankası, mevduat faizini %3.5’e yükseltirken politika faizini %8.25’de tuttu. Mevduat faizinin artırılmasının sebebi devam eden enflasyonist baskı ve istikrarlı büyüme karşısındaki riskler olarak görülüyor.
 Hindistan tahminlerin altında büyüdü. Hindistan ekonomisi Ocak-Mart döneminde artan faiz oranlarının tüketim ve
yatırımları düşürmesiyle yıllık bazda %7.8 ile son beş çeyreğin en düşük büyümesini kaydetti.
2
06 Haziran 2011
DenizBank Ekonomi Bülteni
Yurtiçi Gelişmeler
Tüfe %7'nin üzerine sıçradı
 Mayıs ayında TÜFE aylık bazda piyasa beklentisi olan %1.02’nin çok
üzerinde %2.42 arttı. ÜFE’deki aylık bazda artış ise piyasa beklentisi
olan %1’in altında %0.15 oldu. Böylece TÜFE yıllık bazda %7.17’ye
yükselirken; ÜFE ise %9.63’e geriledi.
 %2.42’lik Nisan enflasyonunda en büyük katkı %1.30 ile gıda fiyatlarından geldi. Buna ek olarak giyim ve ayakkabı fiyatlarından gelen
katkı da %0.85 oldu. Mayıs aylarında giyim ve ayakkabı fiyatlarındaki
artış alışkın olduğumuz bir gelişme olmakla beraber gıda fiyatlarındaki
artış tahminlerin oldukça üzerinde oldu. Beklentilerin açıklanan verinin
oldukça altında kalmasının en önemli nedeni buydu.
 Eylül’de %9.2’lik seviyesinin ardından takip eden 6 aylık süreçte sürekli gerileyerek %4’ün altına inmiş olan yıllık enflasyon son iki ayda hızlı
bir sıçrama yaparak %7.17’ye çıkmış oldu.
 Özel kapsamlı tüfe (I Endeksi) de son 8 aylık yükseliş trendine devam
ederek %4.72’ye sıçradı. Çekirdek enflasyondaki kademeli artış trendi
manşet enflasyonun önümüzdeki aylarda da yükseliş trendini sürdüreceğine işaret ediyor.
 Diğer gelişmekte olan ülkelerin enflasyon oranlarından oluşturduğumuz GOÜ enflasyon endeksinin Ağustos-2010’dan itibaren devam
eden yukarı yönlü trendi aynı hızında devam ediyor.
 12 ay sonrasına ilişkin Tüfe beklentisi yılbaşından bugüne %6.5-%7
bandında yatay seyrini sürdürüyor. Fakat Mayıs ayı enflasyonunun ardından muhtemelen beklentiler de hızlı bir şekilde yükseltilecektir.
 Yorum: Mayıs itibarıyla enflasyon MB’nin yıl sonu hedefi olan %5.5’in
(±%2) oldukça üzerine çıktı. MB’nin son açıkladığı enflasyon raporunda Mayıs ayı için tüfe beklentisi üst bandı dahi %7’nin altı olarak
görülüyordu. Bu veriler ışığında MB için ikincil öneme geçmiş olan
enflasyon tekrardan gündemin ilk sıralarına oturmaya aday görülüyor.
Düşük baz etkisi yaz aylarında kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlayacak. Haziran ve Temmuz enflasyonu %0 gelse dahi yıllık enflasyon %8.3’e çıkıyor. Haziran’daki seçimlerin ardından çeşitli zamların
da geleceği düşünülürse enflasyondaki artış trendinin daha da yukarılara taşınması olası. Bu yapı altında gösterge tahvil getirisi olumsuz,
enflasyona endeksli tahviller ise olumlu etkileneceklerdir.
3
06 Haziran 2011
DenizBank Ekonomi Bülteni
Haftalık ve Aylık Getiri
Finansal Göstergeler
Para Piyasaları
Hem yurtiçi hem de yurtdışı piyasalardaki hava haftalık bazda olumluya döndü.
Euro Libor faizlerindeki artış faiz artış beklentilerinin azalmasına paralel yatay seyre geçti....
H. Senedi Piyasaları
Hisse Senedi Endeksleri Değişim (%)
-7.0
Çin-Shangai
Tr-Imkb100
Mac-Bux
Rus-Micex
Cz-Prague
Pol-WIG
Br-Bovespa
Meks-Bolsa
MSCI Emerging
0.7
-10.4
0.6
-2.1
1.0
-3.0
1 Aylık Değ (%)
0.2
-2.5
-0.6
-1.1
-0.2
5 Günlük Değ (%)
-2.3
-5.1
Jp-Nikkei225
Ger-Dax
Fr-Cac40
UK-FTSE 100
EU-DJ Stoxx 50
ABD-DJ Indus
ABD-S&P
G-7 Ortalama
MSCI Global
0.2
1.0
-1.1
-5.2
-3.9
-7.3
-3.2
-4.6
-4.2
-1.7
-0.6
-1.4
-4.4
-7
0.3
-0.3
-5.5
-11
-1.3
-0.9
-1.2
-0.6
-1.1
-1.0
-3
1
IMKB’deki artış GOÜ hisse senedi endekslerinin altında kaldı.
Not: Tüm veriler rapor tarihinde saat 12:00 itibarı ile güncellenmiştir.
4
06 Haziran 2011
DenizBank Ekonomi Bülteni
Tahvil Piyasaları
Finansal Göstergeler
Döviz Piyasaları
Gösterge tahvil getirisi haftanın son günündeki enflasyon sürprizi ile yükseldi.
TL haftalık bazda diğer GOÜ para birimlerine paralel değer kazandı.
Emtia Piyasaları
Emtia Endekslerinde Değişim (%)
150
1.2
1.4
Tarım
130
-5.8
Tem. Maden
Petrol Fiyatları (Brent Ham, $)
-0.5
1 Aylık Değ (%)
Değ. Maden
110
-5.6
5 Günlük Değ (%)
115
-0.4
90
-9.6
Enerji
0.2
70
-6.1
Top. Endeks
0.6
-10
-5
50
Ocak 08
0
Emtia Endeksleri’nde gerileme tarım dışında devam ediyor.
Not: Tüm veriler rapor tarihinde saat 12:00 itibarı ile güncellenmiştir.
5
Ocak 09
Ocak 10
Ocak 11
06 Haziran 2011
DenizBank Ekonomi Bülteni
Haftalık Görünüm
Yurtiçi Piyasalara İlişkin Beklentiler
2011 yılında ilk 5 aylık süreyi geride bıraktık. Yurtiçi piyasalar
açısından bu yılın en önemli gelişmesi diğer gelişmekte olan
ekonomilerden (GOÜ) negatif yönde ayrışma olmasıydı. Yandaki tablodan görüldüğü üzere negatif ayrışmanın en çok hissedildiği kısım banka hisse senetlerinde oldu. Merkez Bankasının (MB) Eylül-2010 sonrasında uygulamaya koyduğu munzam
karşılık artışlarının bankacılık karlarını etkileyeceği düşüncesinin hakim olmaya başlaması ile beraber banka hisseleri önemli
oranda satış yedi. Zaten global kriz sonrasında diğer ülke bankalarına kıyasla açık ara çok yükselmiş olan banka hisseleri bu
vesileyle bir düzeltme yaşamış oldu.
Yılbaşından Bugüne Değişim
Hisse Senedi**
His. Sen. (Bankacılık)**
Para Birimi***
2 Yıllık Tahvil (Baz Puan)**
5 Yıllık CDS (Baz Puan)
Türkiye
-5.6%
-11.5%
-1.6%
166
25
GOÜ*
-1.4%
0.1%
5.5%
-19
-18
* Çin Hind. G. Kore Çek Cum Mac Rus Bre Meks G.Afr. ortalaması
** Yerel para birimlerine göre
*** ABD Dolar'ına karşı
2011’in kalan aylarında yurtiçi piyasaların seyrini belirleyebilecek konuları aşağıdaki 5 ana başlık altında değerlendirebiliriz:
Pozitif Faktörler:
1- Genel Seçim: Kamuoyu yoklamaları birbirine çok benzer sonuçlar içeriyor, beklentiler arasında önemli farklılıklar yok.
Seçimlere ilişkin tahminlerin yapıldığı son bir yıllık dönemde piyasaların kafasını karıştıracak soru işaretleri olmadı. Fakat Türkiye’ye özgü risklerin daha gündemde olması nedeni ile bunun fiyatlara yansımadığını gördük.
2- Ekonomik Gidişat: Yurtiçi ekonomik dinamikler açısından –tabi ki cari açığı dışarıda bırakırsak- oldukça pozitif bir
seyir söz konusu. Büyüme geçen yılın aksine daha ılımlı ve ideal seviyelerde. Mali tarafta bütçe yılsonu hedeflerini rahatlıkla yakalayabilecek şekilde devam ediyor. Önümüzdeki dönem beklentileri de çok olumlu. Bütçe açısından seçim
sonrasında harcamalarda –aslında çok ihtiyaç olmasa da iç talebi kısma amacı ile- ek tasarruflar görmemiz olası. Bunun
yanında yeni açıklanan borç yapılandırılmasından elde edilen kaynağın önemli bir kısmının borç azaltmada kullanılacağının açıklanmış olması bütçe üzerinde zaten azalmış olan faiz yükünün daha da aşağılara ineceğine işaret ediyor. Tüm
bu gelişmeler ışığında kamu maliyesi tarafında bizi çok daha olumlu zamanların beklediği anlaşılabilir. Bütçedeki olumlu
performansa paralel borç yükünün de kısa süre zarfında %30’lu seviyelere gerileyeceği görülüyor ki Türkiye’nin risk priminin azaltılması açısından oldukça önemli. Risk priminin azalması hisse senetlerinden tahvillere kadar tüm yurtiçi finansal enstrümanları olumlu yönde etkileyecek bir gelişme.
3- Global Finansal Piyasalar: Yılbaşından bugüne kadar olan dönemde birbiri ardına olumsuz haberler geldi. Avrupa'nın borç problemlerinin çözülememesi, Ortadoğu’daki gerginlik, emtia fiyatlarının kontrolsüz şekilde artması ve bunun
enflasyonu yükseltmesi ile birlikte merkez bankalarının çıkış politikalarını gündeme getirmesi, ardından global büyümenin hız kesmesi ile birlikte emtia fiyatlarındaki sert düşüşlerin yeni bir krizin tetikleyicisi olacağına ilişkin endişeler, Japonya'daki deprem başta olmak üzere dünyanın her yerinden gelen doğal afet haberleri, ABD'nin ikinci nicel gevşemenin
ardından yeni bir program yapmayacağını açıklamış olması ve kriz sonrasında global piyasaların yükselmesinde belki
de en önemli paya sahip olan bir desteğin böylece sona ermesi, AB ülkelerinin kredi notlarının birbiri ardına düşürülmesi,
ABD’nin kredi notuna ilişkin olumsuz açıklamalar ve Japonya’nın kredi notunun negatif izlemeye alınması... Bu kadar
olumsuzluğa karşın bu maddeyi olumlu başlığı altında açıklama sebebimiz çok basit: Bu olumsuz verilerin tamamı mevcut fiyatlarda. Bu olumsuz gelişmelerin çoğu zaman içinde terse de dönebilir. Örneğin, ABD'de istihdam ve büyüme
QE2'nin ardından tekrar bozulmaya başlarsa FED yeni bir nicel gevşemeye (para basıp tahvil alma ve bu yolla faizleri
düşürüp ekonomiyi destekleme) gidebilir, AB krizi Yunanistan (ve belki İrlanda ve/veya Portekiz'in) ortak para birliği dışına çıkarılması ile yatışabilir, vs. Yine vurgulamak gerekir ki bu kadar olumsuzluğa karşın global hisse senedi endeksi
(MSCI global) yılbaşından bugüne %4 yukarıda! Bu bize global piyasa oyuncularının risk iştahının oldukça kuvvetli olmaya devam ettiğini gösteren önemli bir veri.
6
06 Haziran 2011
DenizBank Ekonomi Bülteni
Haftalık Görünüm
Negatif Faktörler:
1- Cari Açık: 2011 yılında yurtiçi piyasaların bir numaralı gündem maddesi cari açık oldu; olmaya devam ediyor. Nisan
ayı dış ticaret verileri yavaşlamaya ilişkin bazı ipuçları veriyor olsa da cari açıktaki artış Nisan verileri açıklandığında da
devam edecek gibi görünüyor. MB daha önce cari açığın alınan önlemlere paralel ilk çeyrek sonunda azalacağını söylerken son dönemlerde dilini değiştirdi ve bu yılın son çeyreğinde yavaşlama sinyalleri geleceğini belirtmeye başladı. Cari
açıktaki bu artış trendi –endişeler doğru ya da yanlış fark etmez, sonuçta piyasalar buna inanıyor- devam ettiği müddetçe hem yabancı hem de yerli yatırımcıların kafasında suni seviyeler oluşmaya başladı. Bir örnek vermek gerekirse cari
açık bu şekilde devam ederken IMKB şu seviyeyi geçemez, TL çok değerlendi bir düzeltme hareketi gelir, gösterge bono
faizleri şu seviyenin altına düşmez, vb. Bu yapı altında çok net bir şekilde cari açıkla ilgili endişelerin -psikolojik kaynaklı
dahi olsa- yurtiçi piyasaların önündeki önemli bir engel olduğunu söyleyebiliriz.
2- Seçim Sonrasında Gelebilecek Kapsamlı Önlemler: Yukarıda bahsettiğimiz cari açıktaki düzelme zamanına ilişkin
dilin değiştirilmesinde en büyük etkenlerden biri de MB'nin özellikle 2010'un son çeyreğinden itibaren başlamış olduğu
yeni politika yaklaşımına diğer kamu kurumlarının ciddi anlamda katılmaması etkili oldu. Şimdi piyasadaki ortak beklenti
seçimlerden sonra birkaç farklı alanda önlemlerin geleceği şeklinde. Gelebilecek önlemler arasında olasılık dahilinde
olanlar:
a- Tüketici kredilerine ek vergi ve/veya diğer yavaşlatıcı diğer önlemler: Bazı tüketici kredi segmentlerindeki artışlar
oldukça yüksek. Örneğin ihtiyaç kredilerinde yılın ilk 4.5 ayındaki verileri yıllıklandırdığımızda %48’lik bir orana ulaşıyoruz. Benzer bir şekilde kredi kartları dışarıda bırakıldığında toplam tüketici kredilerindeki yıllıklandırılmış artış oranı %
40.
b- Kamu maliyesinde iç talebi kısmak için alınabilecek önlemler: Bütçe performansı yukarıda anlatıldığı üzere oldukça başarılı gidiyor. Diğer taraftan iç talebi kısma adına ekstra önlemlerin alınabileceği görülüyor.
c- Sermaye kontrolleri: Yılın ilk 3 aylık döneminde portföy girişleri bir önceki yılın aynı dönemine göre %269 artarak 9.4
milyar $’a ulaştı. Bu girişleri azaltmak için ek vergi önlemleri de gündemde olabilir.
d- Politika faizinin arttırılması: Yukarıdaki önlemlerin yeterli olmadığı durumda şu anda %6.25 olan politika faizinin
yükseltilmesi gündeme gelebilecek. MB son Enflasyon ve Finansal İstikrar Rapor’unda GSYİH’deki büyümenin halen
potansiyelinin altında olduğunu, düşük kapasite kullanım oranının bu görüşü desteklediğini ve buna bağlı olarak toplam
talebin (iç talep her ne kadar güçlü olsa da) enflasyon üzerinde baskı oluşturacak düzeyde olmadığını söyledi. Fakat,
bugün açıklanan enflasyon verisi paralelinde Mayıs’ta %4.26’dan %7.17’ye sıçrayan Tüfe MB’nin bazı varsayımlarını
tekrardan değerlendirmesine ve faiz artış projeksiyonlarını biraz öne çekmesine neden olabilir. Zira Haziran ve Temmuz’da aylık enflasyon %0 gelse dahi yıllık enflasyon %8.3’e çıkıyor.
e- Yeni Munzam Artışları: MB son Finansal İstikrar Raporunda kredi artışına ilişkin olarak yavaşlama sinyallerinin geldiğini fakat bunun halen istenilen seviyelerde olmadığını; yılın ikinci yarısından itibaren kredi artış hızının daha da yavaşlamasının beklendiğini açıkladı. Buna paralel MB’nin bankalara ilişkin alınan önlemlerin yeterli
olduğunu düşündüğünü
yaz aylarında kredi trendini izlemeye geçeceğini, şayet istenilen düzeylerde yavaşlama olmaz ise ek tedbirler düşünebileceğini söyleyebiliriz.
Yukarıda anlatılan önlemler arasında yapılırsa faydalı olacağını düşündüklerimiz olarak a ve c şıkları olarak öne çıkıyor.
Kamu maliyesi tarafında alınacak önlemlerin neden işe yaramayacağını raporun Makro Ekonomi&Strateji kısmında detaylı olarak değerlendiriyoruz. Politika faizlerinin arttırılması da benzer şekilde sıcak paranın Türkiye’ye olan cazibesini
arttırarak aslında amaçlananın tam tersi yönde etki yapabilir. Halihazırda ağırlıklı ortalamada %5’ten %13.5’a çıkarılmış
olan munzam karlılıklar konusunda da atılabilecek adımların limitli olduğunu unutmamak gerekiyor. Aslında her ne kadar
seçim sonrasında gelebilecek önlemleri piyasalar açısından negatif faktörler arasında sıralıyor olsak da kısa vadeli
olumsuz etkiler ortadan kalktıktan sonra Türkiye’nin mevcut durumda yegane riski olan cari açıktaki artışı frenleyecekleri
varsayımı altında pozitif etkilerinin olacağı düşünülmeli. Yukarıda anlatılan tabloya paralel yılın özellikle son çeyreğinde Türkiye adına öne çıkan uzun vadeli pozitif özelliklerinin (politik istikrar, disiplinli bütçe, düşük borç oranı ve bunlara
bağlı olarak kredi notunun yatırım yapılabilir seviyeye yükseltilmesi, vb.) tekrardan gündeme geleceğini ve yurtiçi piyasaların 2009 ve 2010’da olduğu gibi GOÜ’lerden pozitif yönde ayrışacağını düşünüyoruz.
7
06 Haziran 2011
DenizBank Ekonomi Bülteni
Makro Ekonomi & Strateji
Bütçe Dengesi ve Cari Denge...
Bu yılın seçim yılı olması nedeniyle bütçe politikasına yönelik beklentiler genelde olumsuzdu. Seçim öncesindeki beklentileri karşılamak ve krizde sıkılan ekonomiyi rahatlatmak yönünde bütçe harcamalarının arttırılacağı bekleyen sayısı çoktu. Üstelik bu süreçte Mali Kural gibi Türkiye’nin bütçe politikasında devrim yaratacak çok önemli bir reformun rafa kaldırılması “disiplin arzusu” konusunda beklentileri olumsuz etkilemişti. Orta Vadeli Program’a konan hedeflere bakıldığında
ise düşen nominal (ve reel) faizler sayesinde bütçedeki faiz harcamalarının hızla gerileyeceği ama bunun diğer harcamalara yönlendirileceği görülüyordu.
Tüm bu olumsuz beklentilere ve sinyallere rağmen bütçe rakamları son derece iyi geliyor. Yılın ilk dört ayında
faiz dış bütçe dengesi 14 milyar TL oldu (Grafik). 2009
yılında ekonomi %5 küçülünce yıllardır yüklü bir fazla
veren faiz dışı denge neredeyse sıfırlanmış, geçen yılın
tümünde ise 9 milyar TL fazla verebilmişti (ekonomik
aktivitenin ve vergi gelirlerinin ne kadar önemli olduğu
ortada). Bu yılın ilk 4 ayında ise 14 milyar TL’lik bir fazlaya ulaşıldı. Bu aynı zamanda yıl sonu hedefi. İlerki
aylarda faiz dışı açık olmayacak diye bir kural yok elbette ama hem de seçim öncesinde ilk 4 ayda yıl sonu
hedefinin yakalanmış olmasına dikkat etmek gerekir.
Faiz Dışı Bütçe Dengesi
mia TL
45
40
35
30
25
20
36
15
42
35
34
26
10
19
5
1
9
14
Bu fazlanın nasıl ortaya çıktığı daha da ilginç. Gelirler 0
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011/4
(bir önceki yılın aynı dönemine göre) %19 artarken harcamalardaki artış sadece %2 (Tablo). Bu manşet rakamdan görüldüğü üzere, ağırlıklı vergi gelirlerinden sağlanan 15 milyar TL’lik artışın çoğu tasarruf edilmiş durumda.
Harcamalar tarafında tek hanelere inen tahvil faizlerinin
2011/4 - 2010/4
Milyar
%
2011 Hedef
ödemelere yansıması sayesinde faiz giderlerinde 5 milDeğişim
TL
(Gerçekleşme)
yar TL bir azalma var. Bu zaten uzun süredir beklenen
Gelir
15
19%
33%
bir gelişmeydi. Yukarda da belirtildiği üzere, bu faiz taVergi
14
21%
33%
sarruflarının harcanacağı düşünülüyordu. Ama 15 milyar
Diğer
1
7%
33%
TL gelir artışına karşılık yapılan faiz dışı harcama bunun
2
2%
30%
yarısı kadar. Sanki sadece faiz ödemelerinden yapılan Harcama
Faiz
-5
-24%
35%
tasarruf kadar bir harcama yapıldığı gibi bir olumlu bir
Faiz Dışı
7
10%
30%
görüntü var. Böylece toplamda 14 milyar TL bir faiz dışı
fazla verilebildi ve bu rakam geçen yılın aynında döneFaiz Dışı Denge
minde yaratılan kaynaktan 7.5 milyar TL daha fazla.
(ile yaratılan ek kaynak)
7,5
120%
98%
Özetle, yılın ilk 4 ayında, hem de seçimlerin öncesindeki bir süreçte, bütçede ciddi bir tasarruf yapıldı. Örneğin, seçim
öncesi popülizmin en güzel göstergelerinden olan tarım destek harcamaları geçen yıla geriledi (kamu bankaları üzerinden verilen sıfır faizli kredilerin görev zararlarının bütçede karşılanmış olması gerekiyor). Bunun geleceğe yönelik önemli
sinyalleri var.
Bütçe Disiplini Cari Açığın Panzehiri mi ?
Ekonomistler, ekonomideki tasarruf açığı ya da yatırım fazlasını gösteren cari denge açığının bir panzehirinin kamu tasarruflarının arttırılması olduğunu düşünürler. Normal koşullarda doğrudur ve önemlidir. Özel sektör harcarken kamu
sektörü kısarsa toplam harcamaları dengeleyebilir.
8
06 Haziran 2011
DenizBank Ekonomi Bülteni
Makro Ekonomi & Strateji
Ama Türkiye gibi geçmişinde çok büyük kamu açıkları olan ve bunun aksi takdirde enflasyonist olacak finansmanını enflasyon yaratmamak için kamu borç stoğuna gizleyen gelişmekte olan bir ülkede bu panzehir etkisi düşünüldüğü gibi çalışmayabilir. Çünkü geçmişteki bu açıklar tahvil portföyleri üzerinden bankacılık sektör tarafından finanse edilmiştir. Böylece özel reel sektörü finanse etmesi gereken iç veya dış tasarruflar aslında kamu borç stoğunu finanse eder hale gelmiştir. Ortada birikmiş ve makul seviyelere çekilmesi gereken bir stok vardır. Zaman içinde kamu borç stoğunun azalması önemli bir kaynağı kullanılabilir hale getirecektir.
Türkiye’de de durum böyle. Banka bilançolarının %27’si devlet tahvillerinden oluşuyor. Bunun bir kısmı en azından doğru bir aktif-pasif yönetimi için zorunlu. Kanuni yükümlülükler ve likidite açısından tutulması gereken rakam aslında bunun
çok daha altında (%10’larda). Bugün Türk bankacılık sistemi aktiflerinin 3’te birini devlet tahvillerine ayırmışken yaklaşık
20’de birini ipotek kredilerine ayırmış durumda. Bu henüz bankacılık sisteminin ekonominin kalkınmasına verdiği destek
açısından gelişmiş ekonomilerin çok uzağında olduğumuzun bir göstergesi.
Kamu sektörünün yaptığı tasarruflar ya da artan gelirleri harcanmayacaksa kamunun borç stoğunun azaltılmasında kullanılacak demektir. Diğer bir deyişle, kamu sektörü daha önce hapsetmiş olduğu iç ve dış tasarrufları serbest bırakmış
olacak. Hatta bu disiplin ve dünyada likiditenin park etmek için sorunsuz kamu sektörü aradığı bir ortamda daha da fazla
dış sermaye cezbedecek. Üstelik Türkiye’de kamu borçlanma senetlerinin nominal TL getirisi, döviz bazında da büyük
bir getiri sağlayabilecek kadar yüksek (bir çok yatırımcının çok karlı bir yatırım yapması için TL’nin güçlenmesine bile
gerek yok, bu seviyelerde kalsın yeter). Türkiye’de 2 yıllık referans tahvilleri %9, 2020 vadeli TL tahvili %10 civarında bir
nominal getiri sağlarken (TL yatay giderse %9-10 döviz bazında getiri), İngiltere’nin 10 yıllık tahvil getirisi %3.2, Almanya
ve ABD’nin ki ise %3 civarında (kendi para birimleri cinsinden). Geçmiş yıllarda Rusya, Brezilya gibi ülkelerde görüldüğü gibi, kamu borçlanma araçlarının arzının giderek kısıtlanacağı görüldüğünde mevcut getirilerinde tahvillere çok ciddi
bir talep artışı olabiliyor (özellikle para biriminin istikrar kazanacağını düşünen yurtdışından çünkü onlar reel değil döviz
bazındaki getiri ile ilgileniyorlar).
Bu durumda bankalar tahvil portföylerinin net itfası (çünkü Hazine daha az borçlanıyor) ve/veya satışı yoluyla yaratacağı
kaynakları reel sektöre aktaracak. Burada da kredi-fonlama faiz marjı daha yüksek olan ticari/işletme (KOBİ) ve tüketici
kredileri ön planda olacak. Tüm bunlar iç talebin güçlü kalmasına ve dolayısıyla cari denge açığının yükselmesine destek verecek.
Bir de üzerine rating şirketleri “özel sektör tasarruf açığı artan kamu açığı ile dengeleniyor” diye Türkiye’yi yatırım derecesine çıkartırlarsa sadece tahvil talebi değil diğer kanallardan sermaye girişi de desteklenecek. Bu durumda da belki
sermaye kontrolleri kaçınılmaz hale gelecek.
9
Download