Sadık Akkiraz - Kuran Ve Sünnet Işığında Evlilik Ve Mahremiyetleri www.CepSitesi.Net TAKRİZ Yüce Allah İslam dinini en son ve en mükemmel bir din olarak bütün insanlığa göndermiştir Bu dinde renk, ırk ve kabile aynmı olmadığı gibi cinsiyet aynmı da yoktur. "Erkek olsun, kadın olsun, kim mü'min olduğu halde salih amel işlerse biz şüphesiz ona çok güzel bir hayat yaşaünz ve işlemekte olduklan amellerin daha güzeli ile mükafatlannı mutlaka veririz1 "Erkek olsun kadın olsun mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa işte bunlar cennete girerler. Zerre kadar da zulme uğramazılar."2 İslam dini kadına büyük önem vermiş, onun savaşlarda dahi öldürülmesini yasaklamıştır. Peygamber (s.a.v.)-. "Namazını kılıp orucunu tutan, kocasıyla iyi geçinip namusunu koruyan kadının cennetlik olduğunu"4 açıklamıştır. Kızı Fatma (r.a) yanma geldiği zaman Hz. Peygamber (s.a.v.) in ayağa kalktığı, elinden tutup alnını öperek yanına oturttuğu"5 rivayet edilmektedir. Hz. Muham-med (s.a.v) müslüman olmayan kadınlara dahi çok iyi davranmıştır. Kadınlar da Peygamber (s.a.v.)'e karşı büyük saygı ve sevgi göstermiş tir. Nitekim Uhud'dan dönen İslam ordusunu karşılayan Hind binti Amr bu savaşta oğlunu, kardeşini ve kocasını kaybettiği halde Hz. Peygamber (s.a.v.)'in öldüğü haberinin yalan olduğunu öğrenip, Peygamber (s.a.v.)'i karşısında görünce "Bundan sonra her musibet bana hafif gelir.7 diyebilmiştir. Evlilik müessesesi kadını koruyan ona layık olduğu değer ve saygıyı kazandıran, Allah'ın meşru kıldığı bir kurumdur. Kadının gençken şurada veya burada ahlaksızlann elinde bir eğlence araa olarak kullanılıp ihtiyarlayınca da kimsesiz olarak sokağa atılmasını önler. Müminlerin nazannda evlilik bir imtihan ve bir ibadettir. Eşlerin karşılıklı olarak birbirlerini bu anlayış içerisinde değerlendirmeleri gerekir. Mutlaka Allah (c.c.)'a kullukta, insan hayatının en önemli safhalanndan biri de evliliktir. İyi bir evlilik, Kur'an ve sünnetin aydınlattığı saadet asrının yeniden dirilişini gerçekleştirecek nesillerin ortaya çıkmasına ve insanlann kula kulluktan Allah (c.c.)'a kulluğa geçmesine vesile olur. Kötü evlilik ise, insanm hem kendinin, hem de doğacak nesillerin cehennem ateşine yakıt olmasına sebep olur. İslam dini, evliliğe büyük önem vermiştir. Kur'an-ı Kerim'de ve Rasulullah'ın sünnetinde bu konuya büyük yer verilmiştir. Biz de kitabımızda, mümkün olduğunca ayet ve hadislere geniş olarak yer verdik. Evlilik hakkındaki hadisleri genellikle ilk kaynağından vermeye çalıştık. (Buhari, Müslim, Ebu Davud... gibi) Kitabımız beş ana bölümden oluşmakta olup, her bölüm kendi arasında değişik başlıklara aynlmıştır. Bu kitabı diğer kitaplardan ayıran özelliği, evliliği düşünen bir insanın evlilik yolunda çıkacağı merdivenleri sırasıyla ele almasıdır. Yani evliliği düşünen insanın, evleneceği kişinin, İslam'a göre hangi özelliklerde olması gerektiği, evleneceği kişiyi görmesi, nişan, düğün, zifaf, doğum, çocuk eğitimi, aile fertlerinin görevleri ve son olarak boşanma şeklinde bir sıra takip ettik. Kolay ve anlaşılır olması için de azami gayret gösterdik. Amacımız, Kur'an ve sünnetin ışığında bir aile modelinin gerçekleştirilmesinde küçük de olsa bir katkıda bulunmak, İslam'ın her yönüyle yaşandığı ailelerin çoğalmasına yardımcı olmak ve gençliğin dünya ve ahiret saadetine kavuşacakları evlilikleri gerçekleştir meleri için Allah ve Rasulüne kulak vermelerini sağlamaktır. Gayret bizden, tevfik Allah'tandır. BİRİNCİ BÖLÜM İNSANIN YARATILIŞI HZ. ADEM'İN YARATILIŞI Allah (c.c), insanı mükemmel bir varlık olarak topraktan yaratmıştır. İnsan, diğer yaratıklardan kendini üstün kılan bir takım meziyetlerle de donatılmıştır. Akıl, hafıza, irade gibi meziyetlere sahip olan insan diğer varlıklardan üstündür. Bu konuda Allah (c.c), Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmaktadır: "Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık."12 Allah Teala insanı topraktan yarattı. Ancak yaratmadan önce bu tasanmını meleklere bildirdi. Kur'an-ı Kerim'de bu konu şöyle açıklanmaktadır:"Bir zamanlar, Rabbin meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Melekler: "Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tespih ediyor ve bütün eksik sıfatlardan tenzih ediyoruz" dediler. Allah (c.c.) da onlara: "Şüphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi."13 Yukarıdaki ayette insanın görevinin yeryüzünde halifelik yapmak olduğu anlaşılmaktadır. Halife başkasının yerine geçip onu temsil etmek demektir. Bu görev herkese verilmez. Hele bunu Allah Teala verince, bu işe layık olandan başkasına halifelik görevi verilemez. Böylesine 12 Tin, 4 "Bakara, 30 İNSANİN YARATILIŞ! geniş bir yetkiyle donatılan insan, yaratılan varlıklar arasında saygın bir makama ulaşmıştır. Allah Teala, insanın yaratılışıyla ilgili olarak kitabında şöyle buyurmaktadır: "Andolsun biz insanı çamurdan, bir süzmeden yarattık. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi, alaka (embriyo) ya çevirdik. Alakayı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah (c.c), ne yücedir."14 Bu konuda pek çok ayet-i kerime vardır. Biz burada sadece bir tanesiyle yetindik. İnsan yapısı itibanyla beden ve ruh olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Önce beden yaratılmış, sonra ona ruh üflenmiştir. Beden, su ve topraktan yaratılmıştır. Allah Teala, bunu şöyle açıklamaktadır: "Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun ayetlerindendir; sonra siz (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz."15 İnsanın yaratılışında kullanılan temel maddelerden birisi de sudur. Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört(ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetiren-dir."16 Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Hz. Adem topraktan yaratılmıştır. O'nun yaratılışında kullanılan toprağın nitelikleri ve geçirdiği evreler, Allah (c.c.) tarafından insanlığın rehberi yüce kitabında ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır: 14Mu'minun,12-14. 15 Rum, 20 16 Nur, 45 10 "Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun ayetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her yanma) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz."6 "Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O'dur. Adı konulmuş ecel O'nun karındadır. Sonra siz (yine) kuşkuya kapılıyorsunuz."7 "Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa bizim yarattıklanmız mı? Doğrusu biz onlan cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık."8 "Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık."9 "Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık."10 "İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı."11 "Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?"12 HZ. HAVVA'NIN YARATILIŞI Dünyada ilk yaratılan kadın, Hz. Adem'in eşi ve insanlığın anası olan Hz. Havva'dır. Yaratılışıyla ilgili pek çok rivayet vardır. Kur'an-ı Kerim'de, bu konudan şöyle bahsedilmektedir: "Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle, dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir "O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması i-çin ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız. Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi Hz. Havva, Adem (a.s)'dan sonra ve onunla aynı maddeden yaratılmıştır. Bazı alimler,"... ondan eşini var etti." ayetine dayanarak Havva'nm, Hz. Adem'in bir uzvundan yaratıldığını ileri sürmüşlerdir. Bu görüşü destekleyen bazı hadisler de mevcuttur. Peygamber Efendimiz, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır-. "Kadınlara iyi davranın, çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri tarafı üst tarafıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın, kendi halinde bırakırsan daima eğri kalır. O halde kadınlara karşı iyi davranın. Bu hadis-i şerife göre Hz. Havva, Hz. Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hz. Havva'nın yaratılış sebebi, Hz. Adem'e hayat arkadaşı olması ve onunla huzur bulmasıdır. Bu konu Kur'an-ı Kerim1 de şöyle belirtilmektedir: "O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti."16 Allah (c.c), Hz. Adem'i yarattıktan sonra yalnız bırakmamış, onu her türlü zorluk karşısında destekleyecek ve kıyamete kadar doğacak insan neslinin ilk annesi olacak bir kadın (Hz. Havva) yaratmıştır. İnsanlığın atası olan Hz. Adem ve Hz. Havva çifti, bir süre cennette yaşamış ve Allah Teala'nm yasakladığı ağacın meyvelerinden yemeleriyle birlikte cennetten çıkartmışlardır. Bu konu Kur'an-ı Kerim1 de şöyle açıklanmaktadır: "Ve ey A-dem, sen ve eşin cennete yerleş, ikiniz dilediğiniz yerlerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz."17 "Bunun üzerine dedik ki: Ey Adem! bu (iblis) gerçekten sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursunuz. Şüphesiz ki, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman _ onda (cennette kalmana bağlı)dır. Ve gerçekten sen burada susa-mayacaksm ve güneş altında yanmayacaksın da."18 Şeytan kendilerinden örtülüp gizlenen çirkin yerlerini açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve şöyle dedi Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması yalnızca sizrri iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir Ve:"Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti. Böylece onlan aldatarak düşürdü. Ağacı tattıklan anda ise ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklanndan örtmeye başladılar O zaman Rableri kendilerine seslendi Ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim Dedik ki Oradan hepiniz inin Bundan sonra size benden bir hidayet geldiğinde kim benim hidayetime uyarsa onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır Allah C.c dediki Kiminiz kiminize düşman olarak inin Yeryü zünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta geçim vardır Dedi ki Orda yaşayacak orda ölecek ve ordan çıkarılacaksınız İnsanların Çoğalması İnsanlığın atalan olan Hz. Adem ve Havva, Allah Teala tarafından mükemmel bir şekilde yaratılmış ve yeryüzünde ilk aileyi oluşturmuşlardır. İnsanlann çoğalması ve neslinin devamı üreme yoluyla sağlanmıştır. Allah (c.c), bunu yüce kitabında şöyle açıklamaktadır: "Ey insanlar! Gerçekten biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvada en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır "Ey insanlar! eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alakadan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz) Kendisi akıtılan meniden bir damla su Ueğil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah onu) yarattı ve bir düzen içinde biçim verdi Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı Sizi annelerinizin kannlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz "Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası (sperm) olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını (spermi) bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alakı bir çiğnem et parçası haline soktuk; daha sonra bir çiğnem ette kemikleri yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratılışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir."26 Peygamber Efendimiz de hadislerinde çocuğun anne karnındaki evreleri şöyle açıklamıştır: "Biriniz yaratıldığı zaman, annesinin karnında kırk gün nutfe, sonra kırk gün kan pıhtısı olarak, sonra da kırk gün bir çiğnem et parçası olarak olarak cem'edilir. Sonra Allah, ona dört kelimeyle emrolunan bir melek gönderir: Rızkı, ameli, eceli, şaki veya said olduğu yazılır. Sonra ona ruh üfürülür..."27 Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadislerinde ise, bu konuyu şöyle açıklamaktadır-. "Nutfenin (rahme düşmesinden sonra) kırk iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Ona suret verir, kulağını, gözünü, derisini, etini, kemiğini yaratır. Sonra melek sorar: "Ey Rabbim! Bu erkek mi, dişi mi olacak?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra tekrar sorar: "Ey Rabbim! Eceli nedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Tekrar sorar: Ey Rabbim! Rızkı nedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. 21 A'raf, 24-25 22Hucurat, 13 23 Hac, S 24 Kıyamet, 37-39 25Zümer, 6 26 Mü'minun 12-14 Buhari, Bed'ul-Halk, 6.enbiya Kader.l; Müslim, Kader, 1, Tevhid, 28; Ebu Davud, Sünne,16; Tirraia. Kader, 4; İbn Ma'ce, Mukaddime, 10 Sonra melek elinde sahife olduğu halde çıkar. Artık buna ne bir şey ilave eder ne de eksiltir."28 Bu ayet ve hadisler, insanın topraktan yaratılmasından ana rahmindeki olağanüstü evrelerine kadar maharetli bir ustanın elinden çıktığını göstermektedir. Bu usta da herşeyin yaratıcısı olan Allah Teala'dır. İnsanın Yaratılış Gayesi İnsanın en güzel şekilde yaratılması.yeryüzünde halifelikle görevlendirilmesi, diğer varlıklardan akıl, hafıza ve irade gibi meziyetler bakımından üstün olması, onun bir amaç için yaratıldığını göstermektedir. Bunu Allah (c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklamaktadır: "Ben cinleri ve insanlan, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım Yukarıdaki ayet-i kerime yaratılış gayemizin ne olduğunu açık bir şekilde belirtmektedir. Allah'a kulluk insanın yegane görevidir. Ayeti kerimeler bize bu mesajı vermektedir. "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın..."30 "Ey insanlar! sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasrnız."31 "O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden nzık çıkardı. Öyleyse (bütün bunlan) bile bile Allah'a eşler koşmayın. Müslim, Kader, 3 Zariyat, 56 30Nisa, 36 31 Bakara, Allah, sizi annelerinizin karnından hiç bir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyulannı) ve kalpler verdi O dinlenmeniz için geceyi gündüzü de aydınlatıcı olarak sizin için yaratmıştır Şüphesiz işitebilen bir topluluk için bunda ibretler vardır Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık."35 "Biz göğü büyük bir kudretle inşa ettik ve şüphesiz biz, (onu) genişleticiyiz. Yeri de biz döşeyip-yaydık; ne güzel döşeyiciyiz "Şimdi Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten dirütecektir. O, her şeye güç yetirendir Allah'ın insanlara sunduğu nimetleri belirten ayetlerin hepsini burada zikretmemiz mümkün değildir. Ama yerden göğe, karadan suya, bitkilerden hayvanlara, canlılardan cansızlara, bütün nimetleri ayeüeriyle belirten Allah, insanın bu nimetler karşısındaki tavrını da bizlere hatırlatıyor: Ey insan Seni yaratıp seni düzgün ve dengeli kılan seni istediği bir şekilde birleştiren ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir "Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür. Şüphesiz buna kendisi de şahittir Narü.78 w Yunus, 67 Bakara, 22 36Zarıyat, 48-49 «Rum, 50 38Infitar, 6-8 3'Adıyat, 6-7 Sonuç olarak insan, ölümüne kadar yaratılış gayesine uygun o-larak hayatını sürdürmelidir. Allah (c.c.)'a kulluk için yaratıldığını unutmamalı, dünyanın ahiretin tarlası olduğu düsturunu hafızasından hiç çıkarmamalıdır. "Ve sana ölüm (yakin) gelinceye kadar Rabbine ibadet et."40 Allah'ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı var mı? Bazıları "Allah'ın bizim ibadetlerimize ne ihtiyacı var?" diyerek ibadetten kaçıyorlar. Halbuki Allah (c.c.)'ın, kullarından ibadet etmesini istemesi (haşa) ihtiyacı olduğu için değildir. Çünkü Allah, hiç bir şeye muhtaç değildir. Muhtaç olanlar bizleriz. İnsanoğlunun "Allah'ın bizim ibadetlerimize ne ihtiyacı var?" diye söylenmesi, uzman ve güvenilir bir doktorun hastasını iyileştirecek bir ilacı içirme konusunda yaptığı ısrara karşılık hastanın ona, " Senin ne ihtiyacın var ki, bu ilacı içmem için ısrar ediyorsun?" demesi gibi anlamsızdır. Görüldüğü gibi, ilaca doktorun değil, hastanın ihtiyacı vardır. Israr etmesi kendisinin değil, hastasının faydası içindir. Öyleyse hayatımızı Allah (c.c.) için değerlendirmeliyiz. Her anımızı ona ibadetle geçirmeliyiz De ki Şüphesiz namazım, ibadetlerim hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi olan Allah içindir Hicr 99 En'am 162 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ İKİNCİ BÖLÜM TARİH BOYUNCA VE İSLAM'DA KADIN ESKİ MISIR'DA KADIN Mısır denildiğinde, ilk akla gelen burayı yöneten firavunlardır. Firavunlar, ırklarının saflığı bozulmasın diye kendi kızkardeşleriyle evlenirlerdi. Kadınlar ise, çoğunlukla evli oldukları kardeşlerini, iktidar hırsıyla öldürerek iktidan tek başlarına ele almak isterlerdi. Firavunlar tek bir evlilikle yetinmezler, bir çok kadınla ilişki kurarlardı. Firavunların bu adetleri daha sonralan halka da yayıldı. Eski Mısır medeniyetinde kadının durumu ise şöyleydi: Kadın, vücudunun çoğunluğunu açık bırakan çekici kıyafetler giyerek kendisini erkeklerin beğenisine sunardı. Çoğunlukla kadın, birlikte olmak istediği erkeğe teklifte bulunurdu. Kadın makyajına dikkat etmediği takdirde dışlanır ve aşağıla nırdı. Evlilik öncesi kadın erkek ilişkisi olur ve bu kınanmazdı. Dansözler çıplak bir vücutla, çalgı eşliğinde erkekleri eğlendi-rirdi. Kadının evlilikte söz hakkı olmadığı gibi, mal-mülk edinmede de herhangi bir hakka sahip değildi. Kadını zorlamak, dövmek ve zulmetmek normal karşılanan bir durumdu. ESKİ ASUR VE ANADOLU MEDENİYETİNDE KADIN Asurlularla ilgili bilgiler, Anadoluda Kayseri yakınlarındaki Kültepe'de bulunan birçok yazılı belgeden öğrenilmiştir. Aynca ele geçirilen bir takım mektuplar, eski Asur ve anadolu medeniyetinde kızların çocuk yaşta nişanlandığını ortaya koymuştur. Bulunan mektuplardan yola çıkarak eski Asur ve Anadoluda kadınnın durumunu şöyle açıklayabiliriz: Boşama erkeğin isteğine bağlıdır. Kadın genellikle kendi isteğiyle değil, babası veya bir başka büyüğünün isteğiyle evlenebilirdi. Eski Anadoluda nişan akdi konusunda kontrat yapılmaz, erkek isterse nişanı bozabilirdi. Bir kız, daha çocukluk çağındayken, herhangi bir büyüğü tarafından söz verilip nişanlanırdı. Daha küçükken, kızın ailesi, erkeğin ailesine, kızlarını oğullarına vereceklerini vaad ederlerdi. Bütün bunlann yanında, anadolunun diğer uygarlıklarında; bazen kadını devlet yönetiminin başında görmek de mümkündür. Hititlerde, "Tavananna" denen ana kraliçe, kraldan sonra gelirdi. Kral savaşa gittiğinde ülke yönetimini tavananna denilen kraliçeye bırakırdı. Aynca kral ölünce ana kraliçe, yeni kralın yanında görevine devam ederdi. ÇİN MEDENİYETİNDE KADIN Çin medeniyetinde giyim, smıflararası farkı yansıtacak kadar belirgin özelliklere sahipti. Uzun elbise giyme imtiyazı memurlarla, yüksek zümreden oluşan kişilere aitti. Giyim, kadın ve erkeğin durumuna göre değişiklik göserirdi. Vücudunun büyük bir kısmını örtmeyen kadın kıyafetleri, erkeklerinkine nazaran daha canlı renklerden imal ediliyordu. EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Kadınlar saçlarına altm, gümüş ve değerli taşlardan firketeler takarlardı. Genç kızlar firketeyi, onbeş yaşlanna girdiklerinde çocukluktan kadınlığa geçtiklerim gösteren bir törenle takarlardı.4 Bir dinden çok Çin'in ahlak yasasını içeren Konfüçyüs'ün sisteminde kadınlar için yedinci gününde düzenlenen bir bayram vardı. Bu bayramda kadınlar, çocuk sahibi olabilmek ve yaptıkları işlerde ustalık kazanabilmek için yıldız tanrısına yakanrlardı. Çin'de kadının durumunu şöyle özetleyebiliriz: Kadın, çok erkek doğurmakla ün kazanır, saygı görürdü. Erkek doğurmayan kadın, hem ailesinden hem de toplumdan dışlanırdı. Kız, evleneceği kişiyi zifaftan önce göremezdi. Kadın, kocasına ve kocasının annesine hizmetle yükümlüydü. Bu hizmet ölünceye kadar devam ediyordu.5 Kadın, erkekle aynı haklara sahip değildi. Ev ortamında bile kadınla kocası arasında kadının uyması gereken kurallar vardı. Kadın, kocasıyla oturup yemek yiyemezdi. Bütün işlerini bitirdikten sonra kocasından arta kalan yemeklerle karnını doyurmaya çalışırdı. Çin medeniyetinde kadının güzelliği ve soyu önemli olduğu gibi sağlığı da önemliydi. Hastalıklı bir kadına acınmaz ve yardım da edilmezdi. Hasta kadının bir köle kadar bile değeri yoktu. Erkek evlenmekten kaçamazdı. Çünkü bekarlık suçtu. Geçmiş lere kurban adamaktan mahrum kalırdı. Din adamlan bu konuda diğer halkla aynıydı.6 Çoğunlukla çocuklar annelerini tanırlar ama babalarırtta kim olduğunu bilemezlerdi Meydan Larousse, IV 474 Prof. A. Abdulhalim Mahmud, Müslüman Kadının Şahsiyeti Kültür ve Daveti M.Mehdi İstanbul M.Ebun'Nusi eş-Şelbi Nisaun Havler-Rasul ver Reddü ala Müfterevati'l-Müsteşrikin, s. 21 ESKİ JAPON MEDENİYETİNDE KADIN Tarih ve kültür bakımından Japon ve Çin medeniyetlerinin birçok ortak özellikleri vardır. Japon medeniyetinde kadının durumunu gözönünde bulundurduğumuzda Çin medeniyetinden çok az bir farkla ayrıldığım görürüz Bu medeniyetin en önemli özelliği geyşa denen hayat kadınlarının varlığıydı. Geyşalann bu işi öğrendikleri okulları vardı. Geyşa olmayan kadınlar da zina yaparlardı. Kadın yakalanmadığı sürece yaptığından sorgulanamazdı. Kadın, erkeğine karşı sesini yükseltir veya çok konuşursa kocası onu boşardı.8 Ayrıca kadının beğenilme arzusu, sınırı aşmış durumdaydı. Kadın sadece kocası tarafından değil başkalan tarafından da beğenilmeyi ve takdir edilmeyi isterdi Kadın erkeğin kötü ahlakına ve kendisine yapılan zulme karşı koyamadığı gibi boşanma hakkı da yoktu YUNAN MEDENİYETİNDE KADIN Yunan medeniyeti, ünlü felsefeciler yetiştirerek altın bir çağa damgasını vurduğu dönemlerde, kadınlar da bunun tersine karanlık bir çağ yaşıyordu Yani düşüncenin zirvede olduğu bir çağda kadınların hali içler açışıydı. Kadın, toplum hayatına hiçbir katkıda bulunamazdı. Yunan toplumu kadını pis kabul edip şeytani varlıklardan biri olarak kabul ediyorlardı. 8 Prof. A. Abdulhalim Mahmud, Müslüman Kadının Şahsiyeti Kültür ve Daveti, s. 9 M. Kasadar- S. Akkiraz, Delilleriyle Kadın İlmihali, s. 40 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ İnsan olarak hiçbir değeri olmayan kadın, çarşı ve pazarlarda bir mal gibi alınıp satılabiliyordu. Özgürlüğü tamamen elinden alınmış olan kadının miras hakkı da yoktu. Boşanma yetkisi mutlak surette erkeğe aitti. Yunan mitdojisinejöre kadın, türn_kötülüklerin kaynağıydı. Ünlü yunan hikayecisi Hesiod'a göre ilk kadının adı, Pandora idi. O, toprak ve sudan yaratılmıştı. Kötülüklerin kapalı olduğu kapağı açarak bütün kötülüklerin dünyaya yayılmasına sebeb olmuştur.10 Toplantılarda kadınlarla erkekler karma bir hayat yaşamaya başladılar. Bunun sonucunda da fuhuş yaygınlaştı. Yunan toplumunda zina, olağan hale geldi. Sanat adına fahişelerin çırılçıplak resim ve heykelleri yapıldı. Fuhuş evleri, siyasetçilerin ve edebiyatçıların uğrak yeri haline geldi. Yunan toplumu, her konuda cinselliği ön plana çıkararak, şehevi arzularını gidermeye çalıştılar. Ancak bu isteklerinde başarılı olamadılar. Bundan dolayı da sapık ilişkilerin içine daldılar. Sonunda da yok olup gittiler. ESKİ ROMA MEDENİYETİNDE KADIN Asırlar boyunca krallıkla yönetilen Roma İmparatorluğu, zulmüyle insanlan tehdit altına almıştı. Roma İmparatorluğunun kuvvete ve zulme dayalı yönetimi, erkeğin olduğu gibi kadının da hayatına yansımıştır. Roma medeniyetinde kadına hiçbir medeni hak verilmemişti. Mal ve miras edinme hakkı yoktu. Kendi hayatıyla ilgili kararlan kocası verirdi. Özgürlüğü kocasının insafına kalmıştı. 10 Widgery, G. Alban, Tarih Boyunca Buyuk Öğretiler, s. 82 Kadın haklı olsa dahi, kendisini savunmak için hakim karşısına çıkamazdı. Çünkü toplumun o dönemdeki genel kanaati, kadının daima kötü ve suçlu kabul edilmesiydi. Roma medeniyetinde kadın, ailesi tarafından rahatlıkla satılabi-liyordu. Koca da, kansını satabildiği gibi çocuklarını da satabilme hakkına sahipti. Kadının toplum içinde hiçbir etkinliği olmadığı gibi; vatandaşlık hakkı bile yoktu. YAHUDİ MEDENİYETİNDE KADIN Yahudi medeniyetinde erkek, ailenin reisidir. Ona mutlak itaat gerekir. Baba, kızının rızasını almaksızın onu dilediğiyle evlendirebi-lirdi. Yahudilikte de kadın kısır olursa terkedilir ve toplum tarafından dışlanırdı. Kadının miras hakkı yoktu. Fahişelik yaygındı. Zina ve livatanın yaygın olduğu yahudi toplumunda, bekarlık büyük suçtu. Evlilik satın alma ve kaçırma yoluyla olurdu. Evlenen kadın, her yönüyle kocasının malı oluyordu. Boşama hakkı da erkeğe aitti. Görüldüğü gibi, kadın yahudilikte de bir değer ifade etmemektedir. HRİSTİYANLIKTA KADIN Hnstiyanlık, doğuşu itibarıyla ilahi bir dindir. Allah (c.c), peygamberi Hz. İsa'yı göndererek, insanlann yalnızca kendisine ibadet etmelerini istemiştir. Roma İmparatorluğunun bir sömürgesi olarak zulüm ve yokluk içinde yaşayan Filistin halkının aşağı tabakası ve köleler, bir kurtuluş olarak bu dini seçtiler. Yahudiliğin milli bir din olarak, sadece yahudi ırkına hitap etmesi, halkı hnstiyanlığa yöneltti. Bu dinin, sömürüye karşı çıkması ve eşitliği savunması bir takım kitlelerin ilgisini çekti. Kadınlar da ezilmekten kurtulmanın yolu olarak bu dine umut bağladılar. İnsanlann kurtuluş umudu olarak sarıldıkları Hnstiyanlık, Roma İmparatorluğunun resmi dini ilan edilmesiyle birlikte; köleler ve mazlum halk tekrar baskı altına girdi. Bu dönemde, hor ve hakir görülenler özellikle kadınlardı. Kadınlar, bu dinden önceki konumlarına geri döndüler. Kadınlar, hnstiyanlık öncesinde olduğu gibi, zulüm görmeye devam ettiler. Özellikle ortaçağda kadının durumu içler açışıydı. Her türlü haktan mahrumdular. O dönemlerde hnstiyanlar, kadının ruhunun olup olmadığını tartışıyordu. Papazlann ve din adamlannın gözünde kadın; kaçınılması gereken kötü, uğursuz bir varlık olarak görülmekteydi. Evlilik öncesi gaynmeşru ilişkiler, normal karşılanmaktaydı. Zina mahsulü çocuk edinmek yaygındı. Kadın İngiltere parlamentosunda temsil edilemezdi. (Batıda seçme ve seçilme hakkı 1900'lü yıllarda verilmiştir.) Kadın, ev işlerinin tamamını yapmak mecburiyetindeydi. Aksi bir durum boşanma sebebi sayılıyordu. Fransız devrimiyle birlikte insanın özgürlüğü ve eşitliği ilan edildi. Ancak bu, kadını kapsamadı. Kadın her zaman bir mal gibi görüldü. Günümüzde de hnstiyan batının kadına bakışı değişmemiştir. Bunun da ötesinde kadın, kapitalizmin reklam aracı haline gelmiş; kadının güzelliği ve cinselliği, çok kazanma vasıtası olmuştur. Yani kadmnın konumu dün ne ise, bugün de aynıdır. İSLAM'DAN ÖNCEKİ ARAPLARDA KADIN İslam öncesi arap kadınının durumuna baktığımızda, pek çok haktan mahrum olduklarını görüyoruz. Araplar, kız çocuklannı uğursuzluk olarak algılıyorlardı. Hiç kimse kız çocuğunun olmasını istemezdi. Bazı arap kabileleri, kızlannı namus korkusuyla, bazı kabileler de kız, erkek bütün çocuklannı fakirlik korkusuyla diri diri toprağa gömüyorlardı. Ancak bu adet araplar arasında pek yaygın değildi. Bu hususu Kur'an-ı Kerim şöyle açıklamaktadır: "Onlardan birine kız çocuğunun olduğu müjdelenince öfkelenir ve yüzü kapkara kesilirdi. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Batan ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!"11 Arapların bir kısmı evlilikte tek eşle yetiniyordu. Bu konuda bazı kızların babalan damadına başka bir kadınla evlenmemesini şart koşuyordu. Bazıları da çok evlilik yapıyordu. Müslüman olmadan önce Urve b. Mes'ud on kadınla evliydi. Müslüman olduktan sonra bunlardan altısını boşadı Araplardan biri öldüğü zaman karısı ve başka kansından çocukları varsa, en büyük çocuk babasının karısıyla evlenebiliyordu. Bu kadın diğer mallar gibi mirastan sayılıyordu. Şayet evlenmek istemezse onu başka biriyle evlendirir ve mihri de kendisi alırdı.12 Arap kadınları süse aşırı derecede düşkündü. Herkes imkanı ölçüsünde süslenirdi. Özellikle dışarı çıkarken en güzel kıyafetlerini giyerlerdi. Köle durumundaki kadınlar ise, bir hayvan gibi boynunda tasmayla pazarlarda alınıp satılmaktaydı. Efendilerin, köleleri olan kadınlar üzerinde sınırsız haklan vardı. Yoksulluğun ve yozlaşmanın had safhaya ulaştığı Arap toplumunda, fuhuş alabildiğine yaygındı. Evlilikler, günlük, haftalık ve aylık olmak üzere mut'a şeklinde yapılabiliyordu. Yani kadın belli bir zaman dilimi içinde evli kalıyor, süre dolduğunda evlilik sona eriyordu. Cahiliye araplannda dört çeşit nikah vardı: 1- Günümüzde yapıldığı gibi kadın önce nişanlanır, sonra da evlendirilirdi. 2- Kadın hayızdan temizlenince, kocası tarafından başka bir erkekle beraber olmaya gönderilirdi. Kadının o adamdan hamile kaldığı belli oluncaya kadar kocası onunla yatmazdı. Bunu yapmaktaki amaçlan, sağlıklı bir çocuğun doğması içindi. 3- En az on kişilik bir erkek topluluğu aynı kadına gider ve o-nunla beraber olurdu. Kadın hamile olup çocuğunu doğurduktan sonra o adamlann hepsini biraraya toplar ve şöyle derdi: "Yaptığınız işi biliyorsunuz. Ben doğurdum. Ey falanca! Bu senin çocuğundur" derdi. Ardından çocuğuna seçtiği adamın ismini verir ve adam da itiraz etmezdi. Kadın çocuğuna baba seçerken kabilenin en zengin ve en üstün olanını tercih ederdi. 4- Birçok kişi, fahişe olarak kabul edilen bir kadına gider ve o-nunla beraber olurlardı. Kadın hamile kalıp doğurduğunda kendisiyle beraber olanlardan istediğine çocuğunu verirdi. Hz. Muhammed (s.a.v.), gönderildikten sonra bu tür cahiliyye nikahlan feshedildi BATI MEDENİYETİNDE KADIN Günümüz batı toplumlannda da kadına gereken değer verilmemektedir. Batılılar, atalan gibi kadını bir mal olarak görmekte ve onun sırtından daha çok kazanmaya çalışmaktadır. Sanayi inkılabından sonra ailede büyük değişiklikler yaşandı. On dokuzuncu asnn sonlanna doğru, Avrupa'da erkek işçilerin isyan etmesiyle kadınlar ekonomik hayata dahil oldular. Kadmlann tercih edilmesindeki asıl sebep, ucuza çalışmaları ve uysal olmalarıydı. 11 Nahl, 58,59 12 Taberi, Camiu'l-Beyan fi Tefciri'l-Rur'an, IV73O7; Nisaun-Havier-Rasul, s. 27 Kadınlan daha iyi sömürebilmek için bir takım planlar içine giren kapitalistler, feminizmi icad ederek kadın erkek eşitliğini gündeme getirdiler. "Kadınların da erkekler gibi çalışması ve ekonomik özgürlüğünü kazanması gerekir, kadınlar, erkeklerin esaretinden kurtulmalıdır" gibi sözlerle, kadınlar ekonomik hayatın içine çekildi. Bugün Avrupa'da ve onu örnek alan ülkelerde kadınlar, ser-mayedarlann oyuncağı haline gelmişlerdir. Çok ucuza çalıştırılan kadınlar, ellerine geçen parayı giyimlerine ve makyajlanna harcamak suretiyle, gönüllü köleliğe soyunmuşlardır. Batı, kadını sadece işçi olarak sömürmüyor. Onun güzelliğini, çekiciliğini ve cinselliğini kullanarak servetlerine servet katıyorlar. Reklamlarda kadınlan kullananarak insanlann dikkatini ürünlerine çekmeye çalışıyorlar. Reklamlarda, defilelerde, gazetelerde, dergilerde ve televizyonlarda kadının cinselliğinden faydalanılarak, onla-nn sırtından servetler kazanılıyor. Kadının ezilmesinden bahseden batılılar, onlann batakhanelerde, genelevlerde satılmalanna seyirci kalarak gerçek yüzlerini ortaya koyuyorlar. Bütün bunlar bize batının kadın haklanyla ilgili konularda hiç de samimi olmadıklannı göstermektedir. Bugün, kadını iliklerine kadar sömüren, bir mal gibi kullanan batı medeniyetinden başkası değildir. Bu medeniyet, çağdaşlık ve eşitlik adı altında kadınları ezmiştir. İSLAM'DA KADIN Kadınlar, altıncı asnn sonlanna kadar içinde bulunduklan toplumlar tarafından daima sömürüldüler. Ancak bu asırda, İslam güneşinin doğusuyla birlikte, kadınlar da O'nun aydınlığından faydalanarak gerçek kimliklerine kavuştular. Tarih boyunca taşımak zorunda kaldıkları kölelik zincirlerini kınp attılar. İslam nurunun altına sığman kadınlar, şehevi duygulann elinde oyuncak olmaktan kurtularak, toplumun kalkınmasında, gelişmesinde ve huzurunda etkin bir rol üstlendiler. İslam, kadın haklan konusunda bir takım yenilikler ve prensipler ortaya koymuştur: Bunları şöyle açıklayabiliriz: 1. Kadın yaratılış yönüyle, erkekle tamamen eşittir. Kur'an'da Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan Rabbinizden korkun."14 "Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki, Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanmızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır."15 Rasulullah (s.a.v.) da bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak ki kadınlar, erkeklerin bir parçasından başka birşey değildir."16 2. İslam'a göre kadın ve erkek, birbirini tamamlayan bir bütünün parçalandır. Kadın erkeğe; erkek de kadına daima muhtaçdır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle Duyurulmaktadır. "... Onlar (kadınlar) sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz..."17 3. İslam, kadın üzerindeki laneti kaldırmış, insanın cennetten çıkarılmasına ve lanetlenmesine kadının sebeb olduğu inancını reddetmiştir Allah (c.c), Kur'an-ı Kerim'inde şeytan ilk insan olan Hz. A-dem'in ve Hz. Havva'nın ikisini birden aldatarak cennetten «Nısa, 1 ısHucurat, 13 ı6EbuDavud "Bakara, 187 çıkanlmalanna sebeb olduğunu belirtmiştir..AllahTeala, bu suçu sadece kadına yüklemedi. Her ikisini de sorumlu tuttu. Daha önceki konumuzda geçtiği gibi, kadın kötülüklerin kaynağı değildir İslam Hz. Ademi kadının baştan çıkardığı fikrini kabul etmez Bu konudaki ayetler şöyledir: "Ve ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş, ikiniz dilediğiniz yerlerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz."18 "Bunun üzerine dedik ki: Ey Adem! bu (iblis) gerçekten sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten sürüp çıkarmasın, sonra mutsuz olursunuz. Şüphesiz ki, senin acıkmaman ve çıplak kalmaman onda (cennette kalmana bağlı)dır. Ve gerçekten sen burada susa-mayacaksın ve güneş altında yanmayacaksın da."19 "Şeytan.kendilerinden "örtülüp gizlenen çirkin yerlerini" açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan blınmamanız içindir. Ve:"Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti. Böylece onlan aldatarak düşürdü. Ağacı tattıklan anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriver-di ve üzerlerini cennet yapraklanndan örtmeye başladılar. O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim Dedik ki: "Oradan hepiniz inin. Bundan sonra size benden bir hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır "(Allah) dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır." Dedi ki: "Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkan-lacaksınız."22 Bir başka ayet-i kerimede ise bu günah, yalnız Hz. Adem'e nisbet edilmektedir: "Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri göründü. Üstlerini cennet yaprağıyla örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Adem Rabbine asi olup yolunu şaşırdı."23 Bu ve bundan önceki ayetlere bakıldığında; Allah (c.c), uyanlannı direk Hz. Adem'e yapmakta, şeytanın sinsi planlarını ve düşmanca niyetini ona bildirmektedir. Ayrıca cennetten çıkarılma hadisesinin bir hikmeti vardır. Allah (c.c), insanlan yeryüzünde bir halife olarak yaratmıştır. İnsanın asıl görevi cennette kalmak değil; aksine yeryüzünde belli bir süre halifelik görevini ifa etmektir. Zaten yeryüzünde halifelik göreviyle yaratılan insanın, ebedi olarak cennette kalması sözkonusu değildir. Ancak daha sonra yaptığı amelin durumuna göre ya cennete ya da cehenneme gidecektir 4. İslam'a göre, kadının da dininin gereklerini yerine getirme ehliyeti vardır. Hayatı boyunca yaptığı amellere göre ya mükafatlandırılacak ya da cezalandırılacaktır. Cinsiyet farkının sevabın artmasına veya eksilmesine hiçbir etkisi yoktur. Erkekle kadın, bazı özel durumlann dışında İslam'ın emir ve yasaklarına karşı aynı derecede muhataptırlar. Bu konuda Allah Teala şöyle buyuruyor: "Erkek ve kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükafatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz."24 Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım..."25 "Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlannı koruyan erkekler ve ırzlannı koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve Allah'ı çok zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır."26 Bütün bu ayetlerden anlaşılan, insanın cinsiyeti ne olursa olsun Allah'a kullukta hiçbir farklarının olmadığıdır. 5- İslam, kadının uğursuz olduğuna dair diğer medeniyetlerin ortaya attığı iddialan tamamen reddetti. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir. İçimizden bunu geçirmeyen yoktur; ancak Allah bu duyguyu tevekkülle giderir."27 Allah (c.c), cahiliye döneminde kız çocuğu olan insanlann durumunu yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle tasvir ediyor: "Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür.28 6. İslam, cahiliye adetlerinden olan kız çocuklarının diri diri gömülerek öldürülmesini de şiddetle yasaklamıştır. Bazı arap kabileleri, kızlarını, ya fakirlikten ya da ilerde aile şereflerini lekeleyeceği endişesiyle diri diri gömerek öldürürlerdi. Allah Teala, bu fiili şiddetle yasaklamıştır-. "Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda. "Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değildir. 7. İslam erkeklere, kadınlara gerekli ihtimamı göstermesini emretmiştir. Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurmaktadır: "Dikkat edin! Kadınlara karşı iyi davranma tavsiyemi tutun. Onlar sizin için ancak birer yardımcıdır. Bundan başka onlarda bir hakkınız yoktur. Ancak apaçık bir hayasızlık yaparlarsa, o zaman onları yataklarından ayırın, ve şiddetli olmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse, haklarında aşın gitme hususunda bahane aramayın. Biliniz ki, sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır; kadınlarınızın da sizin üzerinde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı istemediğiniz kimselere çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri evinize sokmamalarıdır. Onlann sizin üzerinizdeki haklan ise, yedirmeniz, giydirmeniz ve onlara güzel davranmanızdır İslam kadına, ister kız, ister eş ve işerse anne olsun, her durumda da hürmet gösterilmesini ve ikram edilmesini emretmiştir. Diğer dinlere bakıldığı zaman kadının, hangi konumda olursa olsun hiçbir değeri yoktur. İslamiyet ise kadını hak ettiği makama yükseltmiştir. Kız çocuğu olarak kadına verilen değer hem Kur'an-ı Kerim'de hem de Peygamber (s.a.v.)'in hadislerinde açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu konudaki ayetler daha önce geçmişti. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesiyle ilgili ayetler, İslam'ın kadına verdiği önemi açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Peygamber (s.a.v.) ise, şöyle buyuruyor: "Buluğa erinceye kadar kim iki kız çocuğunu yetiştirirse kıyamet günü (parmaklarını birleştirerek) o ve ben şöyle beraber oluruz. "Kim üç kız veya üç kızkardeş veya iki kızkardeş veya iki kız yetiştirir, terbiye ve te'diplerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti hak eder Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor-. "Yanıma bir kadın girdi. Beraberinde iki kız çocuğu da vardı. Benden yiyecek birşeyler istedi. Aksi gibi yanımda bir hurmadan başka birşey yoktu. Onu verdim. Kadın hurmayı alıp ikiye bölerek kızlarına taksim etti. Kendine birşey ayırmadı. Daha sonra çıkıp gittiler. Arkadan Rasulullah (s.a.v.) girdi. Durumu ona anlattım. O da şöyle dedi: k;:^ bu şekilde kızlarla imtihan edilir, o da iyi davranırsa, kızlar onun için -eşe karşı bir perde olurlar."34 Ana ve babanın çocuklan arasında kız-erkek ayırımı yapması doğru değildir. Çocuklanna eşit mesafede durması gerekir Peygamber s.a.v şöyle buyuruyor Kimin iki kız çocuğu olur da bunları öldürmez alçaltmaz erkek çocuklarını bunlara tercih etmezse Allah onu cennete koyar Eş olarak da kadına verilen değer Allah'ın kitabında ve Rasulul-lah'ın hadislerinde açıkça beyan edilmiştir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun varlığının delillerindendir Doğrusu bunda iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Dünya bir meta'dır. Dünya metaınm en hayırlısı kadındır.37 Kadın, ana olarak en büyük hakka sahip olan kimsedir. Allah (c.c.) da bu konunun önemini belirtmek için kendi hakkından sonra ana-baba hakkını zikretmiştir: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi vb.) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez."38 "De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onlann da rızkını biz veririz..."39 "Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "öf bile deme; onlan azarlama onlara güzel söz söyle. Onlan esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara rahmet et!" diye dua et."40 Bu konuyla ilgili hadis kitaplannda pekçok hadis vardır. Bu hadislerden birkaçını zikredelim: "Bir gün Rasulullah'a adamın biri gelerek sordu: "Ey Allahhn Rasulü, iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en çok layık olan ve bunu hak eden kimdir? Hz. Peygamber (s.a.v.): "Annen" diye cevap verdi. Adam: Sonra kim? dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Annen" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: Sonra kim? Rasulullah (s.a.v.) yine cevap verdi: "Annen" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: Sonra kim? Rasulullah (s.a.v.) bu defa-. "Baban" diye cevap verdi."41 Bu hadiste anneye iyilik yapmanın üç kez tekrar edilmesi, annenin evladı üzerindeki hakkının babanın hakkından üç kez daha fazla olduğu ve babaya yapılan iyiliğin üç mislini hak ettiğini göstermektedir. Annenin çocuk üzerindeki hakkı çok fazladır. Annenin çocuğunu hamileliğinde taşıması, doğurma meşakkati ve emzirmesi herşeye bedeldir. Bu konuyu Allah Teala şöyle açıklıyor: "Biz insana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır Rasulullah (s.a.v.)'a Cahime (r.a.) geldi ve şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasulü! Harbe katılmak istiyorum ve seninle istişareye geldim. Rasulullah (s.a.v.) ona sordu: Annen var mı? O: "Evet var."dedi. EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Bunun üzerine Allahhn Rasulü ona şöyle dedi: "Öyleyse onun y-anından aynlma! Çünkü cennet onun ayaklan yanındadır."43 9. İslam, kadmlann eğitim ve öğretimine de büyük önem vermiştir. Çünkü aile, toplumun en küçük birimidir. İslam'ın geleceği için önemli olan gençler, ilk olarak eğitimlerini aileden almaktadırlar. Ailede çocukla en fazla ilgilenen annedir. Toplumun huzuru ve saadeti için annenin kültürlü olması şarttır. Bu nedenle İslam, kadın erkek aynmı yapmadan herkesi ilim öğrenmeye teşvik etmiştir. Zaten kadm-erkek her mü'minin ilmihal bilgisini öğrenme mecburiyeti vardır. Çünkü ibadetlerin nasıl yapılacağı, hangi durumlarda geçersiz olacağı gibi konularda ve inanca dair problemlerin hallinde mutlaka her mü'minin bilgi sahibi olması farzdır. 10. İslam, çok evliliği bir düzene koyarak, kadının sömürülmesine ve kullanılmasına dur demiştir. Bunun için de bir erkeğin evlenebileceği kadın sayısını dörtle sınırlamıştır. Ama bu konuda ağır şartlar ileri sürmüştür. İslam'dan önce evliliğin bir sının yoktu. Bir erkeğin onlarca eşi olurdu. İslam'ın getirdiği sınırlama ile birlikte kadın, erkeklerin elinde oyuncak olmaktan kurtuldu. Birden fazla kadınla evlenenlere ağır şartlar koyarak, kadının hakkının kaybolmasına engel olundu. Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsi-niz-, bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.44 Bu ayette kastedilen, sadece yeme-içme, giyme ve banndırma değil, eşler arasında sevgide de adaletin sağlanmasıdır. Ayette de belirtildiği gibi, birine meyledip diğerini ihmal etmek adaletsizlik anlamına gelecektir. Bu durum ise aile düzenini bozar. Eşler arasında yaş, güzellik, yaşlılık zenginlik-fakirlik gibi haller dikkate alınmaksızın kocanın zamanı adalete paylaştırması gerekir. Hz. Aişe'den: "Rasulullah eşleri arasında süre paylaşımı (kasm) yapar ve her bir eşi için belli bir gün ve gece tesbit ederdi."45 Adalet, en çok süre paylaşımında kendisini göstereceği için bu konudaki adaletsizlik, kocaya ağır bir sorumluluk yükler. Bir hadiste: "İki eşi olan bir koca, bunlardan birisine yönelip diğerini ihmal e-derse kıyamet günü bir yanı çarpılmış olarak kalkar."46 Duyuruluyor. 11. İslam, boşanma müessesini bir düzene koydu. Erkeğin bunu bir oyuncak gibi kullanmasını engelledi. Boşanmayla ilgili bir takım kaideler getirerek bu konuda da kadının mağduriyetini giderdi. 12. İslam, kadına miras hakkı verdi. Kadın diğer medeniyetlerde hiçbir hakka sahip değilken Allah Teala, çocuk anne karnında bile olsa mirastan payını verdi. Mirasla ilgili ayetler Nisa ve Enfal surelerinde mevcuttur. 13. İslam, kan-koca haklarını yeniden tanzim etti. Buna göre erkeğin haklarıyla kadının haklan ve sorumlulukları netleşti. 14. İslam, ergenlik çağı öncesi kadını yakınlannın himayesine verdi. Böylece kadının eğitilmesi, gözetilmesi, malı varsa bunun işletilmesi gibi konularda yardım edilmesi sağlandı. Kadın buluğ çağına gelince, mali konularda da erkek gibi ehliyet sahibi oldu. 45 Buhari, Hibe 15 Şehadet 30, Ebu Davud, Nikah 38 46Ebu Davud, Nikah 38; Nesai, Işretu'n-nisa 2; Ibn Ma'ce, Nikah 47 40 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM EVLİLİK ve HÜKÜMLERİ İSLAM'DA AİLE Yüce dinimiz aile hayatına büyük önem vermiş ve bu konuda ayetler ve hadisler aracılığıyla ailenin değerini ve önemini ortaya koymuştur. Kur'an-ı Kerim'de kadın ve aileye dair yüzün üzerinde ayet-i kerime vardır. Yine bu konuda Hz. Muhammed (s.a.v.)'in bir cik kitap olacak kadar hadisleri mevcuttur. İslam, aile yuvasını kendine özgü bir takım ilkelere bağladı. Çünkü aile, bir toplumun çekirdeği olup, herkes aile yuvasının eğitim ve terbiyesinden geçer. Fertlerin ilk kültür ve gelenek hamurunu aileler yoğurur. Müslüman bir ailenin nitelikleri: 1. Aile meşru nikah temeline dayanır. Nikah müessesesi bütün semavi dinlerde korunmuş ve evlilikle ilgili bir takım prensipler konulmuştur. İbn Abidin bu konuda şöyle demiştir "Bizim için Hz. Adem döneminden günümüze kadar meşru olmuş, daha sonra ve cennette de devam edecek olan nikah ile imandan daha sürekli bir ibadet yoktur.1 İslam, nikahsız olarak bir arada yaşayanlann topluluğunu, aile yuvası olarak kabul etmemiş ve onları evlenmeye davet etmiştir. Nikah insanı haramdan korur. Zinanın önünde bir engel oluşturur. 1 İbn Abidın, II, 258 Müslümanı zina töhmetinden kurtanr. Aynca gayrımeşru ilişkiler sonucunda ortaya çıkan bir takım hastalıklardan (aids, bel soğukluğu, frengi vb.) korunulmuş olur. Doğacak çocukların nesebi de evlilik sayesinde kanşmamış olur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Utanma, kokulanma, misvak ve evlenme.2 2. Aile bireylerinin güçlü bir inanca ve günlük hayatta salih a-mellere sahip olmaları amaçlanır. Dinimiz bu konudaki sorumluluğu aile reisine vermiştir. Allah (c.c), Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise, şöyle buyurmaktadır:"Hepiniz birer çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. Devlet başkanı (imam) bir çobandır ve yönettiklerinden sorumludur. Evin erkeği bir çobandır ve ev halkından sorumludur. Kadın, ev içinde bir çobandır ve güttüğünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malı üzerinde bir çobandır ve bunun yönetiminden sorumludur Müslüman bir ailenin her konuda Allah'a karşı sorumlu olacağını ve bir gün yaptıklarından hesaba çekileceğini iyi bilmesi gerekir. Bunu sağlamanın en güzel yolu, aile bireylerinin inancını güçlendirmek ve amellerinde devamlılığı sağlamaktır. Aile fertlerinin Allah'ın emir ve yasaklanna uymasını temin edecek olan ise, ailenin reisi olan babadır. Onun bu konuda başarılı olmasının yolu, bizzat kendisinin sağlam bir imana sahip olması ve amellerinde samimi olmasıdır. 2Tirmizı, Nikah, 1 3 Tahrim, 6 4 Buhari, Cum'a, 11; Müslim, İmare, 20; Ebu Davud, Imare, 1; Tirmizi, Cihad, 2 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Aile reisi olan baba, bu konularda güzel örnek olamazsa, ailesi üzerindeki çobanlık görevini yerine getirmemiş ve bundan dolayı da, Allah (c.c.)'a verdiği sözde durmamış olur. İslamiyette aileyi birbirine bağlayan asıl bağ, iman bağıdır. Kan bağı daha sonra gelir. Bundan dolayı imandan yoksun olan hısımlar aile bağının dışına çıkmış olurlar. Nitekim kendisine iman etmemiş olan oğlunu tufandan kurtarmak için dua eden Nuh (a.s.)'a, Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme."5 Burada Nuh (a.s.)'m kendi soyundan olan oğlu, imansızlık nedeniyle aile dışında bırakılmıştır. Halbuki Hz. Muhammed (s.a.v.), aralannda hiçbir nesep bağı olmayan Selman el-Farisi'yi kendi ailesinden saymıştır. Diğer yandan özellikle Bedir savaşında bir çok sahabi, en yakınları olan babalanna, oğullanna, kardeşlerine, amcalarına, dayılarına, yeğenlerine ve diğer akrabalarına karşı savaşmışlardır. 3. Anne-baba ve çocuklar arasındaki ilişkiler karşılıklı sevgi ve saygı esasına dayanır. Hz. Peygamber (s.a.v.), kendi çocuklanna, torunlanna ve ashabının çocuklanna karşı son derece şefkatli ve merhametliydiler. Ashabını da böyle davranmaya teşvik etmişlerdir. Ebu Hureyre (r.a.) 'den nakledildiğine göre bir gün Allah'ın Rasulü, torunu Hz. Hasan'ı öpmüştü. Orada hazır bulunan el-Akra' b. Habis (r.a.) şöyle dedi: "Benim on tane çocuğum var, fakat onlardan hiçbirini öpmem." Hz. Peygamber ona baktı ve şöyle buyurdu: "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz."6 Hz Aişe'nin naklettiğine göre bir arabi Rasulullah'a gelerek:"Siz küçük çocuklan sevip öpüyorsunuz, biz onlan öpmeyiz" dedi. Hz. 5 Hud, 46 6 Buhari, Edeb, 27; Müslim, Fedaü, 65 Peygamber ona şöyle buyurdu: "Alahü Teala senin kalbinden merhameti çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim?"7 Anne-babanın, çocuklarına acıyarak onlan doğuştan gelen İslam fitratı üzere yetiştirmesi ve ebedi hayata hazırlaması gerekir. Hadiste şöyle buyurulur: "Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Daha sonra ana-babası onu yahudi, hıristiyan veya ateşperest yapar."8 Ebu Hureyre, yukardaki hadisi naklettikten sonra şu ayeti okumuştur:"Ey Muhammedi Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fitrat üzere yaratmışsa ona çevir. Allah'ın yaratışında hiçbir değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanlann çoğu bunu bilmezler."9 Diğer yandan çocuklann da ana-babaya gerekli sevgi, saygı ve itaai göstermesi gerekir. Özellikle yaşlılık devresinde bu daha çok önem kazanır. Allahü Teala şöyle buyuruyor: "Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "öf bile deme; onlan azarlama; her ikisine de güzel söz söyle. Onlan esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve; "Rab-bim! Küçüklüğümde beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et" diyerek dua et."10 Abdullah b. Mes'ud (r.a.), Rasulullah (s.a.v.)'a hangi amelin daha faziletli olduğunu sormuş ve Allah'ın Rasulü (s.a.v.) şu cevabı vermiştir: "Vaktinde kılınan namaz"; sonra hangisi sorusuna ise "ana-babaya iyilik" diye cevap vermiştir Allah'ın Rasulü, çeşitli hadislerinde ana-baba ile ilişiği kesmenin büyük günahlardan olduğunu belirtmiştir. Haklı durumlar dışında ana-babayı üzen, onlara eza veren bir fiil "ilişik kesme" sayılmıştır. Bu duruma göre, itaat etmek vacipdir. Bu durumda onlann emrine karşı gelmek ise, "ilişik kesme" kapsamına girer. İnsanlann vereceği emirlere uymak, Allah'ın emir ve yasaklanyla çelişmesi ön şartına bağlıdır. Ana-babaya itaat da bu prensiple sınırlıdır. Sonuç olarak oğul ve kızlar, ana ve babalann İslam'a uygun olmayanjslami emir ve yasaklarla çelişen emir ve isteklerine uymak zorunda değildir. Ebeveynin.çocuklanna namaz,oruç, hacc,zekat gibi açık farzlan işlememesi veya faizli muamele yapması, tesettürü bırakması gibi istekleri bunlar arasında sayılabilir. Çocuğun bunun gibi konularda ebeveynine itaat etmemesi sorumluluk doğurmaz. Çocuğun inancını sarsacak konular da bu kapsama girer. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyurulur: "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını emretmişizdir. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme."12 4. Kan-koca arasındaki ilişkiler de karşılıklı sevgi, saygı ve güzel muaşeret esasına dayanmalıdır. Allah Teala, aile yuvasının "iyi geçim" esasına dayanması gerektiğini şöyle belirtir: "Eşlerinizle iyi geçininiz. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz. Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmuştur: "Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayır h olandır. Ben de aileme karşı hayırlı olanım."14 Hz. Peygamber (s.a.v.) eşleriyle en güzel geçim halindeydi. Daima güleryüzlü ve tatlı dilliydi. Aile fertlerine iltifat eder ve onların maişetini geniş tutardı. Hz. Aişe, Allah elçisinin kendisiyle yaptığı bir yansı şöyle anlatır: "Rasulullah (s.a.v.) benimle bir yarış yapmış ve ben onu geçmiştim. Bu, benim bedence zayıf olduğum bir sırada olmuştu. Daha sonra ben kilo alınca yeniden yarıştık, fakat bu kez O, beni geçti."15 Kadının, kocasının meşru olan isteklerine uyması gerekir. Örfe ve toplum değerlerine göre ev içinde kadına ait olması gereken iş ve hizmetleri iyi geçimin bir sonucu olarak kadın yapmalıdır. Dengi aileler hizmetçi çalıştırmıyorsa temizlik, çamaşır ve mutfak işleri kadına ait işler arasında sayılabilir. Çocuklarının bakımı da bu kapsama girer. Kadın ma'siyet sayılan emirlere uymaya zorlanamaz. Allah'ın Rasulüne hangi kadının daha hayırlı olduğu sorulunca, şu cevabı vermiştir:"Kocası kendisine bakınca, ona neşe ve sevinç verir, emrederse itaat eder, kendi malı ve özel yaşantısı konusunda, kocasının sevmediği şeyi yapmaz."16 Sonuç olarak dünya hayatını ömür boyu birlikte yaşamaya karar veren eşler, birbirinin değerini iyi bilmeli, karşılıklı anlayış ve fedakarlık içinde İslam'ın belirlediği ilkelere uyarak Yüce Allah'ın nzasını kazanmaya çalışmalıdır. Ne kadının ne de erkeğin, hayatı çekilmez hale getirmeye hakkı yoktur. Eşlerin geçimsizliğinden özellikle aile içindeki dini yaşantı zarar görmeye başlamışsa, tarafların İslam'ın bu konuda getirdiği önlemleri alma hakkı doğar. Öğüt, hafifçe dövme, yatakta yalnız bırakma, hakeme başvurma ve boşama bunlar arasında sayılabilir. 5. Aile içinde eve giriş ve çıkışlarda aşağıdaki edeplerin gözetilmesi gerekir. Eve girerken zile basmak, girince selam vermek, hal-hatır sormak, çocukların ana-babalanna ait odalarına izinsiz girmemesi gibi edepler bunlar arasında sayılabilir Kur'an-ı Kerim'de başkasının evine giriş edebi ise şöyle açıklanmıştır: "Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, kendinizi tanıtıp ünsiyet kurmadan ve ev halkına selam vermeden girmeyin. Herhalde bunun, sizin için daha iyi olduğunu düşünüp anlarsınız."17 Devamı olan ayetlerde ise; evde kimse yoksa, izinsiz girilmemesi ve "geri dönün" denilirse, hemen dönülmesi, ancak bu gidilen evde kendimize ait eşya bulunur, fakat o sırada evde kimse oturmuyorsa buraya girmekte bir sakınca olmadığı belirtilir.18 Diğer yandan evin içinde birlikte yaşayan erginlik çağma girmeyen çocukların, günün üç vaktinde, yatak odasına veya dinlenme yerine girerken üç defa izin istemeleri esası getirilir. Bu üç vakit; sabah namazından önce, öğleyin dinlenmek için yatıldığmda veya yatsı namazından sonraki vakittir. Çünkü bu vakitlerde, kişinin giysilerini çıkarmış olması mümkündür. Evin ergin coxuklannin da aynı şekilde izin isteyerek bu yerlere girebileceği vurgulanmıştır.19 Sonuç olarak İslam'ın getirdiği bu ev içi veya dışardan gelenlerin görüşme edebi, insanlann tecrübelerle ulaşabileceği en yararlı ve en güvenli kurallardır. Günümüzde uygulanan kilit, kapı zili, diyafon, hatta görüntülü kamera sistemi vb.önlemler, görüşmelerde güveni sağlama gayesine yöneliktir. İslam, onbeş asır önce görüşmelerdeki bu güvenlik sistemini kurmuştur. Aynı sistem, dükkan, mağaza, depo, büro, fabrika vb.işyerlerini de kapsamına alır. Belki kapısı herkese açık olan yerler için giriş izni verilmiş sayılır. İşyeri temsilcisiyle, selam verilerek ünsiyet kurulmuş olur. 6. Aile fertleri, günün gerektirdiği bilgi, görgü, edep ve tecrübe ile sürekli bir gelişmenin içinde bulunmalıdır İslam, pratik ve dinamik bir dindir. Bu yüzden mü'minlerin sürekli maddi ve manevi bir gelişmenin içinde olmalannı ister. Önce ana ve baba, çeşitli konulardaki bilgi ve amel eksikliğini gidermeye çalışmamalıdır. Çocuklar da günün şartlarına göre en az lise düzeyinde bir eğitim görmeli, mümkün olursa yüksek eğitim de yaptırılmalıdır. Ancak yüksek öğrenim gören gençler yalnız devlet kapısına gü-venmemeli, kendi mesleğine uygun iş alanlarım kendi çabalarıyla meydana getirmeye çalışmalıdır. İslam dini, mü'minleri sürekli ilim talebine teşvik etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "...De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri düşünüp fikir üretir."20 "... Ve de ki: Rabbim! Benim ilmimi artır."21 "... Kullan içinden ancak alimler, Allah'tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır."22 Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ilme teşvik eden pek çok hadisleri vardır. Burada birkaçını zikredeceğiz: "İlim edinmek için çalışmak her müslümana farzdır. Bir topluluk Allah'ın evlerinden bir evde toplanır, Allah'ın kitabını okur ve onu aralannda müzakere ederlerse, melekler onlan kuşatır, üzerlerine sekinet iner ve kendilerini ilahi rahmet kaplar. Yüce Allah, onlan nezdindeki kimselerle anar."24 "Allah, hakkında hayır murad ettiği kimseyi dinde fakih kılar."25 Sonuç olarak bir ailede herkes kendi iş, çalışma ve meslek alanı ne ise, öncelikle kendisine her gün gerekli olan İslami bilgileri öğrenmesi gerekir. Çiftçi bununla, tüccar ticaretle, sarraf kendi [(mesleğiyle ilgili esaslan öğrenmelidir. Hz. Ömer'in devlet başkanı lolunca valilere şu genelgeyi yayınladığı nakledilir: "Bizim çarşı ve Ipazarlanmızda, ticaretin dini esaslannı bilmeyen alış-veriş [yapmasın."26 7. Aile bireylerinin İslam ahlakıyla ahlaklanmalan hedeflenmelidir. İslam, en son ve en mükemmel bir din olduğu için en yüca ahlak değerleri de onda toplanmıştır. İslam ahlakının esaslannı vahiy ve sünnet belirlemiştir. İslam'ı en güzel şekilde yaşayan ve İslam ahlakının en iyi örneklerini veren Hz.Muhammed s.a.vdir. Kuranı Kerim'de şöyle buyurulur Andolsun ki Rasulullah, sizin için Allaha ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allahı çok zikredenler için güzel bir örnektir Hz.Peygamber s.a.v hem ahlaklı yaşamış hem de ashabını ahlaklı olmaya çağırmıştır. Hadislerde şöyle buyurulur: "Ben ahlakın güzellik lerini tamamlamak üzere gönderildim İnsanlara verilen şeylerin en hayırlısı güzel ahlaktır Müminlerin iman bakımından en olgunu ahlakı güzel olandır Peygamber s.a.v insanlar arasında ahlakı en güzel olanıydı Sonuç olarak aile içinde çocukların yetişmesi ve eğitilmesi sırasında İslam'ın bu yüce değerlerinin onlara telkin edilmesi veya bu değerleri alabileceği kurs, okul, sohbet, seminer, kamp, konferans vb.yerleri tercihte aile reislerinin gerekli istişare ve feraseti göstermesi beklenir. Çünkü çeşitli eğitim kurumlannda yalnız pozitif ve tabiat bilimlerini okuyan gençlik, manevi ilim ve değerlerden habersiz yetişirse, belki diploma sahibi olmakta, fakat emanete ehil duruma gelememektedir Allah korkusu ve ahiret inancı olmayan bir kimse, hayatta ele geçirdiği makamlan ve maddi imkanlan kendi kişisel çıkarları için kullanabilmekte ve toplum bundan ciddi yaralar almaktadır. Bu yüzden günün gerektirdiği bilgi ve tecrübeleri kazanan imanlı gençlik, aynı zamanda sabır, tevekkül, haya, tevazu, edep gibi güzel huylan alır ve kibir, ucub, hased kin ve yalancılık gibi kötü huylan da bırakırsa İslam toplumunun özlediği ve ihtiyaç duyduğu emanet ehilleri yetişmiş olur. İşte mü'min bir ailenin, çocuklannı böyle bir eğitimdn geçirmesi ve ömür boyu güzel ahlak üzere bulunmayı hedeflemesi gerekir. Bu yolda gösterilecek gayretin, sonuç versin veya vermesin, sahibine ecir kazandıracağından şüphe yoktur EVLİLİĞİN FAYDALARI 1. Neslin Devamını Sağlamak: Dinimize göre evliliğin en büyük gayesi, kendine ve toplumuna sahip çıkan, İslam'ı bir hayat nizamı olarak kabul eden, 30 Ebu Davud, Sünne, 14 31 Delilleriyle Aile İlmihali, s. 128 50 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ gerektiğinde bu uğurda canını, malını feda edebilen Hz. Muham-med (s.a.v.) ümmetinin çoğalmasıdır. Allah (c.c), yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'inde bu konuyla ilgili o-larak şöyle buyurmaktadır: "(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl! derler."32 Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Ey gençler topluluğu! Kim içinizden evlenmeye güç yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü gözü haramdan en çok saklayan, ırzı en iyi muhafaza eden budur. Kim de evlenmeye güç yetiremezse, oruca devam etsin. Zira oruç, onun için bir kalkandır."33 Peygamber (s.a.v.), bir başka hadislerinde ise şöyle buyurmuşlardır: "(Ey insanlar!) Çok seven ve çok doğuran kadınlarla evlenin. Zira ben (kıyamet günü) diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim."34 Rasulullah (s.a.v.), bir diğer hadislerinde ise şöyle buyuruyor: "Dört şey peygamberlerin sünnetindendir: Haya, güzel koku sürmek, misvak kullanmak ve evlenmek."35 Bütün bu deliller bize, evliliğin en önemli gayesinin, neslin ve Peygamber ümmetinin çoğalması olduğunu gösteriyor. Peygamber (s.a.v.) 'in kendisiyle övünebileceği bir neslin ortaya çıkması ancak şuurlu bir aileyle mümkün olabilir. Bunun için müslümanım diyen herkesin, çocuklarının yetişmesinde azami gayret göstermesi gerekmektedir. 32 Furkan, 74 33 Buhari, Nikah 2-3; Müslim, Nikah 1,3; ibuDavud. Nikah 1; TirmM, Nikah 1; Nesai, Siyam 43; İbn Ma'ce, Nikah 1 34 Ebu Davud, Nikah 4; Nesai, Nikah 11 35 Tirmizi, Nikah 1 2. Fuhuş Kapısını Kapamak: Yüce dinimiz, aklı, dini, nefsi, nesli ve malı muhafazayı ister ve bunu tüm müslmanlardan özellikle ister. Zinayı şiddetle yasaklayan dinimiz, buna karşılık evlenmeyi teşvik ederek, ruhen ve bedenen sağlıklı nesillerin yetişmesini sağlamayı gaye edinmiştir. Şeytandan korunmanın ve azgın şehevi arzulardan kurtulmanın yolu evliliktir. Nefis ayaklandığında artık ona ne akıl ve ne de din karşı koyabilir. Şeytanın insanı saptırmada, Allah'a kulluktan uzaklaştırmada kullandığı en cazip vasıtalardan birisi hiç şüphesiz şehvettir. Evlilikle birlikte insan, fitratındaki şehvet arzusunu meşru yollardan gidermiş olur. Şeytanın oyununa gelmeyerek de onu çılgına çevirir. Dinini tam manasıyla yaşama fırsatı bulur. Bu konuda Rasulullah şöyle buyurmaktadır: "Kim evlenirse imanının yarısını tamamlamış olur. kalan yarısı hakkında ise Allah'tan korksun."36 Şeytan, kişinin şehvetini tahrik etmek için, kadına bakmayı güzel göstermektedir. Bu tuzaktan kurtulmanın yolu, Rasulullah (s.a.v.)'ın evrensel mesajından geçmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Biriniz hoşuna giden bir kadın görür ve kalbi vesveselenirse, hemen hanımının yanma dönerek onunla cinsi münasebette bulunsun, çünkü bu, nefsindeki şeyi giderir."37 Bütün bu deliller gösteriyor ki, azgın şehvetin belalarından kurtulmak, şeytanın tuzaklarından kaçınmak ve zina belasından emin olmak, İslam'ın davet ettiği evlilikle mümkün olabilir. Aksi halde toplum tamamen bozulur ve huzur kalmaz. 3. Toplumun Namusunun Korunması ve Huzuru Sağlamak: Zinaya açılan kapıların kapanmasında büyük etkisi olan evliliğin bir diğer faydası da, namusların korunmasıdır. Evlilik yoluyla, 36Taberani, Mu'cemu'l-Evsat 37 Muslim, Nikah 10; Tırmızi, Rada 9 şehevi arzularını gideren bir insan, gayrı meşru yollara başvurmaz. Hiç kimsenin namusuna göz dikmez. Evlilikle birlikte cinsi sapıklıklar ortadan kalkar. Fakat evliliklerin olmadığı ya da kolaylaştırılmadığı toplumlarda sapıklıklar çoğalır, namuslar tehdit altında kalır, tecavüzler artar. Bütün bunlann sonucunda ise, cinayetler ve intiharlar had safhaya çıkar. Sapıklığa yeltenen namussuzlar, tecavüz ettikleri kadınları, kızları, hatta küçücük çocukları sonuçta öldürürler. Ya da, tecavüze uğrayan kadınlar ve kızlar aldıkları bu darbe sonucunda toplumun kendisine kötü gözle bakacağını düşünerek intihara kalkışırlar. Bunun sonucunda pekçok mutlu aile yuvası yıkılır. Günümüzde böylesi olaylar iyice çoğalmış, insanlık bu tür illetlerle karşı karşıya kalmıştır. Bütün bunlardan kurtulmanın yolu, İslam'ın getirdiği evlilik düzenini toplumda en güzel ve en kolay şekilde işletmektir. İçinde yaşadığımız toplumda, ahlaksızlıklar, namussuzluklar, sapıklıklar önü alınamaz hale gelmişse bunda en büyük pay, toplumun ahlaki değerlerine aykırı olarak yayın yapan, gazete, dergi, televizyon ve radyolara aittir. Yapılan ahlak dışı yayınlar, genç nesli olumsuz yönde etkileyerek, onlan gayrı meşru yollara ve ^davranışlara sürüklemektedir. 4- Kişiyi, Taat ve İbadetlere Karşı Takviye Etmek: Nefis, genellikle ibadet ve zikirden kaçar. Çünkü ibadet ve zikir lona zor gelir. İbadete zorlanınca, azgınlaşır ve nefret eder. Ancak Ibir takım lezzetlerle rahatlayınca, ibadete karşı güç ve neşe kazanır. 1 Kişinin zaman zaman eşiyle biraraya gelip sohbet etmesinde erkek ve kadının kalbini rahatlatan ve sıkıntılarını gideren özellikler vardır. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Sizi bir tek candan yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini yaratan O'dur"38 38 A'raf, 189 Evlilik, eşlerin ibadetlerinde, Allah'ın emir ve yasaklarına uymada büyük bir güç kaynağıdır. Eşlerin birbirleriyle sohbetleri ve eğlenmeleri, nefislerin yatışması ve rahatlaması için birebirdir. Bunun için evlilik bu alanda da insana büyük fayda sağlamaktadır. 5. Evlilik, Üzüntü ve Sevinçlerin Paylaşılmasını Sağlar. İnsan, insan olması sebebiyle bazen sevinçli bazen de üzüntülü olur. Sevinçli hallerinde de, üzüntülü hallerinde de bunlan paylaşacak bir arkadaş arar. Bu konuda, paylaşacak birilerini bulamadığında bunalıma girer. Evliler ise.bu anlannı birbirleriyle paylaşırlar, yardımlaşırlar, birbirlerinin sıkıntılarım hafifletirler, gamlı, kederli zamanlarını mutluluğa çevirirler. Evlenmeyen erkek ve kadınlar ise, bu ihtiyaçlannı gideremedikleri için, sürekli bir bunalım içinde yaşarlar. İster zengin, isterse toplumun el üstünde tuttuğu kimseler olsun, insanlar daima sevinçlerini, dertlerini, üzüntülerini paylaşacak birilerirun özlemini çekerler. Evlilik dışı yollardan bu ihtiyaçlannı tam manasıyla gidermeleri mümkün değildir. Genellikle içinde yaşadıkları gayn meşru hayat, menfaate dayanır. Bu sebeble aralanndaki ilişkiler, menfaatler sona erince biter. Zaten günümüzde gayn İslami bir hayat yaşayanlann sonlannm çok acı olduğunu görüyoruz. 6. Evlilik Eşler İçin Bir Sevap Pınarıdır: Mü'min erkek ve kadının en büyük hedefi, doğumla ölüm arasındaki kısa zamanı, Allah'ın nzasını kazanacak amellerle geçirmektir. Evlilik de salih ameller kazandıran bir ibadettir. Evlilik, harama açılan yollan kapaması, kadın ve erkeklerin harama düşmesine engel olması, şehevi arzulann meşru yollardan giderilmesi ve namuslann korunması vasıtası olması sebebiyle sevap pınandındır. Erkeğin, hanımının ihtiyaçlannı gidermesi, kadının, kocasının meşru isteklerini yerine getirmesi ve İslam'a hizmet edecek hayırlı çocuklar yetiştirmesi gibi konularda da evlilik, sevap kaynağıdır. 7. Evlilik, Kadının Değerini Artırır: Kadını kadın yapan, değerini artıran, gerçek kimliğine kavuşturan İslam'dır. Kitabımızın başında da açıkladığımız gibi, İslam öncesi toplumlarda ve günümüzde İslam'a aykın hayat yaşayan toplumlarda kadının hiçbir değeri yoktur. Dün olduğu gibi, bugün de kadın, üzerinden para kazanılan bir mal gibi görülmektedir. Tüketimi artırmak için bir reklam aracı olarak kullanılan kadın, İslam'ın kendisine sunduğu değerle birlikte gerçek kimliğine kavuşmuştur. İslam'ın kadına sunduğu önemli şeylerden birisi de, haklannın korunduğu evlilik müessesesidir. Evliliğin kendine sağladığı haklar vesilesiyle evlilik boyunca ve evliliğin sona ermesi halinde (boşanma veya kocanın vefatı v. s.) elde edeceği haklar bellidir. Mağdur olmaz. Ama evlilik dışı ilişkilerin yaygınlaştığı ve teşvik edildiği günümüz toplumlannda kadın daima bir mal gibi görülmekte ve kullanıldıktan sonra atılmaktadır. İslam, kadına gerçek değerini vererek, onu atılıp itilen, bir mal gibi alınıp satılan konumdan kurtarmıştır. Kadını şerefli bir mevkiye koyan İslam, her zaman ve her yerde onun haklannı korumuş ve korumaya da devam etmektedir. Evliliğin Diğer Faydalan 1. Yaşlılık halinde himaye edilmek 2. Aile saadetinden faydalanıp şükretmek 3. Çocuk sevgisini tatmak 4. Gayn meşru çocuklann doğmasına engel olmak 5. Ev işlerinde yardımlaşmak 6. Yakınlan ve akrabalan çoğaltmak 7. Nefis mücahedesi yapmak Evliliğin faydaları bunlarla sınırlı değildir. Açıkladıklarımızın dışında daha pekçok faydalan vardır. Biz bu kadanyla yetindik. EVLENİLMESİ HARAM OLANLAR İslam'a göre bazı erkeklerle kadınlann birbirleriyle evlenmeleri, ya ebedi ya da geçici olarak yasaklanmıştır. Müslümanların bu konulan çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Aksi halde yasaklanan bir evlilik gerçekleşmiş olacaktır. Evlenilmesi haram olanlar iki kısma aynlır. Birincisi; ebedi haram olanlar, ikincisi; geçici haram olanlar. A) Evlenilmesi Ebedi Haram Olanlar Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c), evlenilmesi ebediyyen haram olanlan topluca şöyle açıklıyor-. "Analannız, kızlannız, kız kardeşleriniz, halalannız, teyzeleriniz, erkek kardeşin kızları, kızkardeşin kızları, sizi emziren süt analarınız, süt kardeşleriniz, kanlarınızın analan, kendileriyle zifafa girdiğiniz kanlarınızdan olup, himayenizde bulunan üvey kızlarınızla evlenmeniz size haram kılındı."39 • Nesep (soy) yoluyla evlenilmesi haram olanlar: Bir erkeğin evlenemeyeceği kadınlar: a) Analar: Erkeğin kendi anası haram olduğu gibi, anasının anası, babasının anası yani öz veya üvey nineleri kendisine haramdır b) Kızlar: Erkeğin kendi kızı, kızının kızı, oğlunun kızı onlann çocuklan ve torunlan. c) Kızkardeşler: Öz veya üvey kızkardeşler. 39 Nısa, 23 d) Halalar: Babalannm veya dedelerinin öz ya da üvey kızkar-deşleri, babanın veya annenin halalan. e) Teyzeler: Annenin kızkardeşleri, annenin, babanın ve dedenin teyzeleri. f) Erkek kardeşlerin fazlan: Öz veya üvey kardeşlerin kızlan, ve onların çocuklan. g) Kızkardeşlerin kızlan: Oz veya üvey kızkardeşlerin kızlan, ve onlann çocukları.40 Bir kadının evlenemeyeceği erkekler: a) Baba b) Dedeler (babanın babası, annenin babası ve daha yukansı) c) Oğul d) Oğlunun oğlu, kızının oğlu (torunlar ve daha aşağısı) e) Erkek kardeşler f) Amcalar g) Dayılar h) Babanın ve annenin dayılan ı) Babanın ve annenin amcalan j) Kardeşlerinin (kız ve erkek) oğullan (yeğenleri) • Evlilik yoluyla evlenilmesi haram olanlar: Evlilik dolayısıyla meydana gelen hısmlıklara "sihri hısımlık" da denir. Boşanma veya ölüm, bu tür hısımlığı sona erdirmediği için sürekli bir evlenme engelidir. Erkeğe evlenmesi haram olanlar: a) Kayınvalideler: Erkeğe, kansıyla cinsel ilişkide bulunsun veya bulunmasın kayınvalidesi haram olduğu gibi, anasının anası, babasının anası da kendisine haramdır. 1 Feteva-ı Hindiye 11/274 b) Üvey analar: Erkeğin, babasının veya dedelerinin kanlanyla (üvey ana, nine) evlenmesi kendisine ebediyen haramdır. Allah (c.c). Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor: "Geçmişte o-lanlar bir yana, babalannızm evlendiği kadınlarla evlemeyin; çünkü bu bir hayasızlıktır, iğrenç bir şeydir, ve kötü bir yoldur."41 c) Üvey kızlar: Bir erkeğin, zifaf yaptığı kadının başka kocasından olma kızlan (üvey kızlar) ile evlenmesi ebediyen haramdır. Allah Teala, bu konuda şöyle buyurmaktadır: "... Kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı..."42 d) Gelinler: Bir erkek, kendi oğlunun karısıyla (gelini) evlene-mediği gibi, torunlannm eşleriyle de evlenemez. Bu konuda da Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri de haram kılındı."43 Kadına evlenmesi haram olanlar: a) Kayınbabalar ve kocasının dedeleri b) Üvey oğullar c) Damatlar (kızının veya torunlannın kocaları) d) Üvey babalar (annesinin veya babaanne ve anneannesinin kocalan) Evlenme açısından haram olanlar, sahih nikahtan olduğu gibi zina yoluyla da geçerlidir. Yani bir kimse zina etse, zina ettiği kişinin usulü ve furu'u kendisine haram olur.44 41 Nisa, 22 42 Nisa, 23 43 Nisa, 23 44 Feteva-i Hindiye 11/275 58 • Süt emme (Rada) yoluyla evlenilmesi haram olanlar: Rada, bir kadının sütünün, belli bir zaman içinde bir çocuğun midesine girmesidir. Emilen bu süt, şer'an nikaha manidir. Süt emme yoluyla haram olanlar, nesep (soy) yoluyla haram olanlarla aynıdır. Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "... Sizi emziren süt analarınız ve süt kardeşleriniz... (size haram kılındı)."45 Peygamber (s.a.v.) ise bu konudaki genel prensibi şu hadisiyle belirlemiştir: "Allah (c.c), nesepten haram ettiğini, süt yoluyla da haram etti."46 Süt emme sebebiyle haramhğın hikmeti: Bilindiği gibi insan, doğumuyla birlikte tek besin maddesi olarak sütten faydalanmaktadır. Tarih boyunca bu böyledir. Doğan her çocuk, annesinin şefkatli kollan arasında onun sütünden faydalanmaktadır. Süt, insanın gelişimini sağlayan, onun sağlıklı bir şekilde büyümesine azami derecede etki eden en mükemmel besin maddesidir. Bu nedenle anne sütünün çocuklara mutlaka verilmesi gerektiği, tıp çevreleri tarafından da ısrarla vurgulanmaktadır. Bebeğin kendi annesi dışında, başka bir kadının sütünü emme-siyle süt hısımlığı meydana gelmektedir. Bunun neticesinde de evlenme engeli ortaya çıkmaktadır. Bunun sebebi, çocuğun aldığı süt nedeniyle büyür ve gelişir. Dolaysıyla süt veren kadın, vermiş olduğu süt sebebiyle süt emen çocuğun annesi olmuş olur. Aralannda bir sıcaklık meydana gelir 45 Nisa, 23 46Tirmizi,Rada Süt emziren kadının sütü, çocuğun karakterine kadar etkili olur. Bu aynı anneden emme sonucunda meydana gelen süt kardeşliğiy-le kan kardeşliğinin bir tutulmasına sebeb olmuştur. Süt emmeyle haramhğın oluşması için gerekli olan şartlar: 1. Süt emmenin, bebeğin hayatının ilk iki senesi içinde olması gerekir. İki sene sonra süt emzirme olursa bununla haramlık olmaz. Bu cumhurun görüşüdür. Delilleri ise şu hadistir: "Süt hısımlığı, ancak iki yaş içinde emzirilen sütte oluşur."47 Ebu Hanife'ye göre bu süre iki buçuk yıldır. 2. Süt emme mikan: Çoğunluğa göre, azı için bir sınır yoktur. Süt hısımlığında, evlenme engeline giren hısımları belirlemenin yolu şöyledir. Süt emen çocuğu, süt emziren kadının öz çocuğu gibi kabul edersek, öz çocuk o aileden kimlerle evlenemezse, süt emen çocuk da onlarla evlenemez. Süt anne, süt baba, süt dede, süt nine, süt kardeş, süt hala, süt teyze gibi. J B) Evlenilmesi Geçici Haram Olanlar Sürekli evlenme engelleri hiçbir zaman ortadan kalkmadığı halde, geçici evlenme engelleri, evlenmeye engel olan şeyin ortadan kalkmasıyla kalkar. Bu engeller, üçlü talak, din ayrılığı, dört kadınla evlilik, iki hısımla evlenme gibi. 1. Üç talakla boşanmış kadın: Kim karısını üç talakla boşarsa, ikinci defa onunla evlilik akti y-apması haramdır. Allah Teala, boşanmış kadının tekrar helal olmasının yolunu şöyle açıklıyor: "Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden ' Buhari, Nikah 21 boşanma esnasında) bir şey almanız size helal olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlannda kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de kan ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onlan aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir. Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz. Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah'ın sınırlannı muhafaza edeceklerine inandıklan takdirde, yeniden evlenmelerinde bir beis yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlandır. Allah bunlan bilmek, öğrenmek isteyenler için açıklar Üç talakla boşanmış bir kadının ikinci kocasıyla cinsel ilişkide bulunması gerekir. Bu konudaki delil şu hadistir: "Rjfaa el-Kurezi (r.a.)'nın kansı Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek şöyle dedi: "Ben Rıfaa'nın eşiydim, beni üç talakla boşadı. Ondan sonra Abdurrahman b Zübeyr'le evlendim. Ancak o benimle cinsel birleşmede bulunacak durumda değildi." Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Rifaa'ya dönmek mi istiyorsun? Sen Abdurrah-man'ın o da senin balçığından tatmadıkça bu olmaz."49 Bu delillere dayanarak şunu söyleyebiliriz. Bir kadının üç boşanma sonrasında tekrar eski kocasına donebilmesi için, başka biriyle evlenip onunla cinsel ilişkide bulunması gerekir. Daha sonra kocası, onu kendi iradesiyle boşar veya kocası ölürse, iddetıni tamamladıktan sonra eski kocasıyla tekrar evlenebilir. Bunun sonucunda kocası onun hakkında yeniden üç talak hakkına sahip olur. Kadın başka bir kocayla evlendikten, onunla belli bir süre tecrübe yaşadıktan, koca da aynlığın ne olduğunu hissettikten sonra yeni48 Bakara, 229-230 49 Buhari, Talak 7; Ebu Davud, Talak 49 den üç talak hakkına sahip olarak evlenebilir. Böylece hayatlarında yeni bir düzen oluşur. Kadın da, kocasının rızasını kazanmak için daha fazla gayret gösterir. Bunun sonucunda evliliklerinin yıkılmasına sebeb olan şeylerden kaçınırlar. Üç talakla boşanmış kadının ilk kocasına helal olması için gerekli olan şartlar şunlardır: 1. Kadın önce iddetini tamamlamalı ' 2. Bir başkasıyla evlenmeli 3. Nikah sahih olmalı 4. Evlendiği ikinci kocasıyla cinsel ilişkide bulunmalı 5. İkinci kocasından ölüm veya boşanma yoluyla ayrılmalı 6. İkinci kocasından aynldıktan sonra iddetini tamamlamalı 2. Başkasıyla evli olanlar: İslam, kadınlar için tek evliliği kabul etmiştir. Bundan dolayı kadın evli ise, bir başkasıyla evlenmesi mümkün değildir. Ayette şöyle buyuruluyor: "(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur..."so Evli kadın kocasından boşanır veya kocası ölürse, iddetini tamamladıktan sonra başka biriyle evlenebilir. Bu şekilde geçici evlenme yasağı ortadan kalkmış olur. Evli bir kadınla evlenmenin haram olmasındaki hikmet, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve soyları birbirine karıştırmamaktır. 3. İddeti bitmemiş kadınlar: Evliliğin ölüm, boşanma veya fesih yollanndan biriyle sona ermesinden sonra kadının yeniden evlenebilmesi için beklemek zorunda olduğu süreye iddet denir. Bu beklemedeki amaç neseplerin ' Nisa, 24 karışmasına engel olmak, kadının tekrar evlenmesi için düşünme süresi sağlamaktır. Allah (cc.), şöyle buyuruyor: "... Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikah kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzde-kini bilir. Bu sebeple Allah'tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah gafurdur, halimdir."51 İslam'da iddet süresi, evliliğin sona erme sebebine göre değişiklik arzeder. Evlilik kocanın vefatıyla sona ererse, kadının iddet süresi dört ay on gündür. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur: "Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlanna(evlenmeden) dört ay on gün beklerler..."52 Kadının hamileliği esnasında evlilik sona ererse, iddetinin süresi doğumuna kadardır. Allah Teala şöyle buyuruyor: "... Hamile olan-lann bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmala-n)dır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir."53 Beni Eşlem'den Sübey'a adında bir kadın hamileyken kocası ölmüştü. Beni Abdi'd-dar'dan Ebu's-Senabil ibn Ba'kik, kadınla evlenmek istedi. Kadın onunla evlenmekten imtina etti. Bunun üzerine adam: "Vallahi iki müddetin sonuncusuna kadar iddet beklemedikçe evlenmen caiz değil" dedi. Kadın yirmi gün kadar bekledi. Sonra da doğum yaptı. Ardından Rasulullah (sa. v.)'a gelerek durumu arzetti. Rasulullah da: "Evlen" diye buyurdu.54 Boşanan kadının iddeti ise, üç defa hayız görüp temizlenmesidir. Bu konuda da Allah (cc.) şöyle buyuruyor: "Boşanmış kadınlar, 51 Bakara, 23552 Bakara, 234Talak, 47; Nfesai, Talak 56 63 kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız ve temizlik müddeti) beklerler..."55 4. Din ayrılığı: Nikahı haram kılan sebeplerden birisi de şirktir. Yani Allah'tan başka tanrılar edinelerle evlenmek yasaktır. Allah'a şirk koşanlara müşrik denir. Bu tür insanlar, ateşe puta, yıldızlara, güneşe, ineğe, ağaçlara vb. şeylere tapınırlar. Bazılan ise hiçbir şeye inanmadığını söyler. Allah'a şirk koşanlarla evlenmek haramdır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin..."56 Bir müslümanın, Yahudi veya Hnstiyan bir kadınla evlenmesinde sakınca yoktur. Bu konuda alimler aynı görüşü paylaşmışlardır. Allah Teala şöyle buyuruyor: "... Daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerim vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere sizlere helaldir. Kim (İslami hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır."57 Ehli kitap olan bir kadınla evliliğin mubah oluşunun hikmeti, bu kadının müslümanla evlenmesi sebebiyle Allah'a, peygamberlere, ahiret gününe iman etme ihtimalidir. Müslüman bir kadının müslüman olmayanla evlenmesi Müslüman bir kadının, bir kafirle evlenmesi icma ile haramdır. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin Müslüman bir kadının, müslüman olmayan biriyle evlenmesi halinde, mümin kadının küfre düşmesi ihtimali vardır. Koca, kansım kendi dinine çağıracaktır. Kadınlar genellikle kocalarına uyarlar ve onların yaptıklarından etkilenirler. Onlan dinlerinde takip ederler. 5. Kadını, kızkardeşi, halası veya mahrem kadınlardan biriyle bir nikahta toplamak: Bir erkeğin iki kızkardeşi ya da kadın ile halasını veya teyzesini bir nikahta toplamak haramdır. Allah (c.c.) evlenilmesi haram olanları açıklarken şöyle buyuruyordu: "... Ve iki kızkardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır..."59 Bu konuyla ilgili pekçok hadis vardır: "Rasulullah (s.a.v.) kadının halası ve üzerine, kadının teyzesi üzerine nikahlanmasını yasakladı."60 Dahhak ibnu Firuz (r.a.) babasından naklediyor: "Ey Allah'ın Rasulü" dedim."Ben müslüman olduğum zaman nikahımda iki kızkardeş vardı. Ne yapayım?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle emretti: "Onlardan dilediğin birini boşa!"61 Birbirine çok yakın olan kadınlarla aynı anda evlenmenin yasaklanmasının hikmeti, daha çok ahlakidir. Bu tür evliliklerde birbirine yakın akraba olanlan (yani iki kızkardeşi veya yeğenle teyze ya da halasını) aynı anda nikahlamak, onlar arasında kıskançlık ve rekabete yol açar. Sıla-i rahimin keslmesine sebep olur. Çoğu kere iki kuma birbiriyle anlaşamaz ve uyuşamazlar. Böylesi bir durum haramdır. Bundan dolayı da, iki yakın akrabayı aynı anda nikahlamak haram kılınmıştır. 59 Nısa, 23 60 Buhari, Nikah 27; Müslim, Nikah 37; Ebu Davud. Nikah 13; TirmM, Nikah 30;Nesai, Nikah 47-48 61 Ebu Davud, Talak 24; Tirmizi, Nikah 34 6. Dörtten fazla evlenmek: Bir erkeğin, aynı anda, iddet beklese da, dörtten fazla kadınla evlenmesi caiz değildir. Beşincisiyle evlenmek isterse, dört karısından birini boşaması ve iddetinin bitmesini beklemesi gerekir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helal olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır."62 Eş sayısının dörtle sınırlı olmasının hikmeti, bu sayının bazı erkeklerin güçlerinin son noktasıyla ilgili olmasındandır. Tek eşin yeterli olmaması halinde dörde kadar evlenilebilir ve ihtiyaçlannı giderebilirler. Aksi halde bazıları bu ihtiyaçlannı giderebilmek için gayrı meşru yollara başvuracaklardır. Ancak şu noktaya da dikkat çekmekte fayda vardır. Dört evlilik İslam'ın erkeklere verdiği bir ruhsattır. Mutlaka birden fazla kadınla evlenilecek diye bir kaide yoktur. Çok evlilik, aile içinde problemlerin meydana gelmesine sebep olur. Yine eşler arasında adaleti sağlamak oldukça zordur. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlatıcı ve esirgeyicidir."(Nisa, 129) EVLENİLECEK KADINDA ARANAN ŞARTLAR Aile içinde mutluluğun sağlanması doğacak çocukların İslam'a göre yetiştirilmesi ve hem ahiret hemde dünyasaadetine ulaşılabilmesi için eş seçiminde çok dikkatli davranılması gerekmektedir Evlenmek isteyen bir erkeğin ilk yapması gereken de, İslami ölçülere göre eş seçimini yapmasıdır İslami değerler gözönüne alınmadan, hiçbir araştırma yapmaksızın, dış görünüşe bakarak yapılan tercihlerin daha sonra ne büyük problemlere sebep olduğunu çevremizdeki insanlann ızdıraplanndan ve mutsuzlukla-nndan anlamaktayız. Bu nedenle menfaatin değil; sevginin ve saygının hakim olduğu, mutlu bir yuva kurmayı arzulayanların, eş seçiminde dikkat etmesi gereken özellikler şunlardır 1. Dindar olması Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor: "Kadın dört şeyi için nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar olanı seç ki, elin bereket bulsun."63 Genellikle bir kadın, bu özellikleri dolayısıyla tercih sebebi oluyor. İnsanlar eğilimlerine, eğitimlerine ve yetişmiş olduğu ortama göre tercihini yapar. Günümüzde insanlann değer yargısı, güzellik ve zenginlik olduğundan çoğunlukla bu ikisi gözönünde bulunduruluyor. Dindarlık geri planda kalıyor. Bunun sonucunda da menfaate dayalı bir evlilik ortaya çıktığı için bu evliliğin ne bereketi ne de mutluluğu kalıyor. Maalesef bu anlayış, İslam'ı bildiklerini ve yaşadıklarını iddia eden ailelerde de yaygınlaşmış durumda. Yapılması gereken, Rasulullah (s.a.v.)'ın sözlerine kulak vermek ve ailenin temelini o doğrultuda atmaktır. Eş seçiminde erkekler, İslami değerleri ön planda tuttuğu takdirde, kadınlar da erkeklerin tercihi doğrultusunda yaşantılarına çekidüzen vereceklerdir. Kadınlar da eş seçiminde İslami değerleri şiar edinirse erkekler de yaşantılanna dikkat edeceklerdir. Böylece toplum kendiliğinden düzenli bir hale gelecektir. 63 Buhari, Nikah 15; Ebu Davud. Nikah 2; Nesai, Nikah 13 Görüldüğü gibi doğru eş seçimi, içinde yaşadığımız toplumun bireylerinin düzelmesini, İslami değerlerin hakim olmasını, ailede değer yargılarının Kur'an ve sünnete göre olmasını sağlamaktadır. Bunun tersine bir eş seçimine gidilmesi halinde ise, kadınlar, erkeklerin istekleri doğrultunda kendilerini beğendirmek için güzelliklerini sergileyerek, İslam'ın yasakladığı bir takım fiiller içine girmek zorunda kalacaklardır. Bu da toplumun bozulmasına sebep olacaktır. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kadınlarla yalnız güzellikleri için evlenmeyiniz. Olur ki, güzellikleri ahlakça düşmelerine sebep olabilir. Onlarla yalnız mallan için de evlenmeyiniz. Çünkü mallan azgınlıklanna sebep olabilir. Onlan dindarlıklarından dolayı nikahlayınız. Şüphesiz dindar olan yırtık elbiseli cariye (diğer özellikleri olanlardan) daha üstündür."64 Kadının güzelliğine kapılıp diğer özelliklerine dikkat etmeyen insanlar daha sonra çok pişman olmaktadırlar. Zaten dış güzelliğinin geçici olduğunu, yaşlandıkça güzelliğinin solduğunu bilen akıllı insanlar, iç güzelliğine önem vermektedirler. Bu tercihleriyle de huzurlu bir aile ortamına kavuşmaktadırlar. Zengin bir kadınla evlenen kişi, hanımının servetininden dolayı bu evliliği yaptıysa, hanımının ve parasının kölesi durumuna düşecektir. Çünkü zengin kadın, kocasının yanında bir patron, bir işveren konumunda olur. Kocasını da bu mantıkla yönetmeye kalkar. Mal ve servet saadet sebebi değildir. Zengin olmakla problemler halledilemiyor. Günümüz zenginlerine baktığımız zaman, paranın bu insanlara pek de saadet getirdiğini söyleyemeyiz. Bugün boşanma davalannın çoğunluğu servet sahibi, evliliklerini menfaat 64 İbn Ma'ce, Nikah 6 üzerine kurmuş kimseler arasında görülmektedir. Zenginlik mutluluk sebebi olsaydı, bu insanlardan hiç kimse boşanmaya kalkışmazdı. Öyleyse, evleneceklerin ve evlendireceklerin yapması gereken, dindarlığıyla dikkat çekenleri tercih etmeleridir. 2. İyi huylu olması: Dünya hayatı geçicidir, yani fanidir. Hiçbir şey ebedi değildir. Ancak bu faniler arasında insan için en hayırlı olanı saliha bir kadındır. Çünkü dünyanın diğer metalanndan ağız tadıyla faydalanabilmek, evlendiği eşine bağlıdır. Şayet kadın saliha olmazsa, kişi zengin de olsa, fakir de olsa, hayatta huzur bulamaz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Dünya bir meta'dır. Dünya metaının en hayırlısı saliha kadındır."65 Kadının ibadetlerine dikkat etmesi, iyi huylu, güzel ahlaklı olması, kocasının isteklerini yerine getirmesi, onu neşelendirmesi, evinin bekçiliğini iyi yapması, onun saliha bir kadın olmasını sağlar. Peygamber Efendimizin güzel huylu kadınları övmesi ve böylesi kadınlarla evlenilmesini tavsiye etmesi, İslam toplumunun saadetini ve huzurunu sağlamak içindir. Her yönüyle ahlaklı olan bir kadın, kocasını memnun eder. Çünkü kadının güzel ahlakı, aile içindeki fertlere, yani çocuklara yansıyacaktır. Çocukların gelecekte hayırlı birer evlat olabilmesi için, evde aldığı terbiye çok önemlidir. Aile, çocuklar için ilk ve en değerli eğitim yuvasıdır. Bu yuvanın öğretmeni olan anne, ne kadar iyi meziyete sahipse, o kadar faydalı olur. 65 Muslim, Rada 53; Ebu Davud, Nikah 2; Nesai, Nikah 13 Eş seçerken erkeğin mutlak surette saliha bir kadını tercih etmesi gerekmektedir. Hem dünya mutluluğu hem de ahiret saadeti için bu tercih çok önemlidir. 3. Bakire olması.İslam dini, bakireliğe büyük önem vermektedir. İçinde yaşadığımız şu asırda medyanın da teşvikleriyle genç kızlanmızm yanlış yönlendirildiğini ve evlilik öncesinde bekaretlerini yitirdiklerini duyuyoruz. Dininmiz ise, kadının en değerli şeyi olan namusunun korunması ve kadının bir mal gibi alınıp satılmaması için her türlü önlemi almıştır. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Evlenmek için bakire olan kızlan tercih ediniz. Çünkü onlar daha tatlı dilli, kocaya daha tatmin edici ve daha aza kanaatkardır."66 Bir başka hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır: "Hz. Cabir (r.a.) anlatıyor: Evlendiğim zaman Rasulullah (s.a.v.) bana sordu: "Nasıl biriyle evlendin? (dul mu, bakire mi?)." Ben de: "Bir dul aldım" dedim. Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurdu: "Neden bakire değil? Sen onunla o da seninle latifeleşirdiniz ya."67 Bu hadislere bakarak, İslam'ın dul kadınlara önem vermediği anlamı çıkmaz. Dul kadınlara önem verildiğinin en büyük delilini Peygamber (s.a.v.)'in hayatından verebiliriz. Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Aişe (r.a.) dışındaki tüm eşlerini dul olarak nikahına almıştır. Dulla evlenmenin sakıncalı yanı, kadın ilk kocasından memnun ise hep onu hatırlar ve arar. Yeni kocasını eski kocasıyla kıyaslar. Bunun sonucunda da anlaşmazlıklar çıkabilir. Ancak bakire bir kızla 66 İbn Ma'ce, Nikah 7 « Buhari, Nikah 10; Müslim. Rada 54; Ebu Davud, Nikafe 3; Tımfei, Nikah Nesai, Nikah 6 evlenilmesi halinde, kızın ilk göreceği erkek kendisi olacağından birbirlerine karşı sevgileri daha güçlü olur ve daha iyi anlaşırlar. 4. Doğurgan olması: Peygamber (s.a.v.) kadının doğurgan olanıyla evlenilmesini teşvik etmiştir. Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Kocasını sevebilen doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla övüneceğim."68 Evlenilecek kadının doğurgan olup olmadığını anlamanın yolu, ailesindeki kadınlann çoğunluğunun doğurgan olup olmamasına bakılmasıdır. Peygamber Efendimiz, bir başka hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: "Rasulullah (s.a.v.)'a bir adam gelerek sordu: "Ben (evlenmek için) asaletli ve güzel bir kadın buldum. Ancak kısırdır. Onunla evleneyim mi?" Peygamber (s.a.v.): "Hayır, evlenme!" dedi. Sonra adam ikinci kez geldi ve aynı cevabı aldı. Adam üçüncü defa gelince Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "(Ey insanlar) Çok seven ve çok doğuran kadınlarla evlenin. Zira ben kıyamet günü diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim."69 Aile yuvası çocuk cıvıltılanyla şenlenir. Ana ve babanın en mutlu anlan çocuklanyla geçirdikleri zamanlardır. Çocuklar, aile yuvasının yıkılmasına engel olan en büyük etkendir. Kan kocayı birbirine bağlar Nice yıkılmakta olan yuvalar çocuklann sayesinde kurtulmaktadır. Peygamber Efendimizin, övünme vesilesi olarak gördüğü çokluk, sadece doğurmakla mümkün değildir. Doğan çocuklann güzel bir şekilde yetiştirilmesi ve İslam'ın hizmetine sunulması gerekmektedir. 68 Ebu Davud, Nikah 3; İbn Ma'ce, Nikah 1 69 Ebu Davud, Nikah 4; Nesai, Nikah 11 5. Soyunun belli olması: Çocuğun asaletli olabilmesi için bu şart da önemlidir. Çünkü çocuk, anne tarafından birilerine çekebilir. Babası bilinmeyen ya da zina sonucu doğmuş olanlarla veya gayn meşru hayat yaşayanlarla evlenmek mekruhtur. Allah (c.c.) bir ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: "Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkasıyla evlenemez; zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, müminlere haram kılınmıştır."70 Asaletli ailelerin çocukları mutlaka asil olacak diye de bir kaide yoktur. Öyle çocuklar vardır ki, anası babası belli olmayanlardan daha kötüdür. Bu nedenle sadece ana ve babasına bakarak kız almak veya vermek doğru değildir. En büyük ölçümüz, dindarlıktır. Dininin gereğini yapmayan dünyanın en büyük alimi de olsa hiçbir şey farketmez. Mesela Nuh (a.s.)'ın oğlunda olduğu gibi. Babasının peygamber olması, onun da dört dörtlük olmasını gerektirmiyor. 6. Kadının güzel olması: Kadın, erkeğinin beğeneceği bir güzellikte olmalıdır. Güzel olan bir kadın, kocasının gönlünü hoş eder. Güzellik anlayışı kişiden kişiye değişmektedir. Bu sebeple herkesin hanımında aradığı tabii güzelliği bulması yeterlidir. Ancak hiçbir zaman dış güzelliğe al-damp iç güzelliği unutmamak gerekir. Peygamber (s.a.v.)'e soruldu: "Hangi kadın daha hayırlıdır?" O, şöyle buyurdu: "Kocası kendisine baktığı zaman, gönüle huzur veren, emrettiği zaman itaat eden, nefsinde ve malında kocasının hoşlanmadığı bir şey yapmayan kadın."71 70 Nur, 3 71 Nesai, Nikah 14 7. Kadının yakın akrabadan olmaması: Doğacak çocukların daha sağlıklı olaması için, yakın akraba evliliği yapılmaması gerekir. Ayrıca yakın akraba ile yapılan evlilikler boşanma ile sonuçlandığı takdirde, akrabalar arasında düşmanlıkların doğmasına ve akrabalık bağının kopmasına sebep olur. S. Erkeğin iffetini koruyabileceği sürece tek evlilik yapması: Çok evlilik, aile içinde problemlerin meydana gelmesine sebep olur. Yine eşler arasında adaleti sağlamak oldukça zordur. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir."72 Yukardaki ayet-i kerimede, çok evlilikte eşler arasında adaletin sağlanmasının ne kadar güç olduğunu bizzat Allah (c.c.) bizlere açıklıyor. Mecburiyet olmadıkça tek evlilikle yetinmek gerekir. Peygamber (s.a.v.) de bu konuda şöyle buyuruyor: "Her kimin iki karısı olup da, birisine daha fazla meylederse, Kıyamet gününde vücudunun bir tarafı düşük olarak gelir."73 EVLENİLECEK ERKEKTE ARANAN ŞARTLAR Evlenecek olan kızın, eşini seçerken çok dikkatli olması gerekir. Bu konuda gerek baba ve gerekse kızın bizzat kendisi çok hassas olmalıdır. Evliliğin işkenceye dönüşmemesi için, eş seçiminin baştan iyi yapılması gerekir. Toplumu oluşturan en küçük birim ailedir. Aileyi oluşturan temel taşlar ise kan ve kocadır. Toplumun birlik ve beraberliğini gerçekleştirmede en büyük iş, aileye düşmektedir. Aile huzurlu ise toplumda da huzur olur. Büyük yangınlar küçük kıvılcımlardan çıkar denir. İşte ailedeki küçücük huzursuzluklar, toplumdaki büyük kavgalann kaynağıdır. Eşlerin mutluluğu, saadeti ve huzuru, toplumun da banş içinde yaşaması demektir. Bunun için kızlann da eş seçiminde gayet dikkatli olması gerekmektedir. Sadece bu dünyayı düşünerek tercihini zenginlikten, makamdan ve mevkiden yana koyarlarsa hem bu dünyayı hem de diğer dünyayı kaybederler. Daha önce kadında aranan şartlarda da belirttiğimiz gibi eş seçimi çok önemlidir. Bu sebeple iki cihan saadeti arzulayan kızlann da, onlan evlendirecek olan babalann da eş seçiminde gayet dikkatli olmalan gerekmektedir. Buna göre bir kadının eş seçiminde şunlara dikkat etmesi gerekmektedir: 1. Müslüman olması: Evlenecek olan bir kadının eş seçiminde ilk dikkat etmesi gereken şey, erkeğin müslüman olmasıdır Çünkü müslüman olmayan bir erkekle müslüman bir kadının evlenmesi haramdır. Bu konudaki ' emir açıktır: "Müşrik erkeklerle iman etmedikçe onlara mümin kadınlan nikahlamayın."74 Müslüman bir kadının böylesi bir evliliğine izin verilmemesinin nedeni, onun küfre düşmesi korkusudur. Bu durumda koca, eşini kendi dinine çağıracaktır. Kadınlar genellikle kocalanna uyarlar ve onlann yaptıklanndan etkilenirler. Onlan dinlerinde takip ederler Günümüz toplumunda, genç kızlanmızın müslüman olmayan erkeklerle evlendiklerini görmekteyiz. Bu konuda İslami duyarlılığı olmayan ailelerin gittikçe çoğalmakta olduğuna da şahit olmaktayız. Yine içinde yaşadığımız toplumda, nikah şartlannı taşımayan insanlann da çoğaldığını görüyoruz. Din tanımayan, Allah'ı, Pey-gamber'i bilmeyen, haramı ve helali ciddiye almayan, ahirete dair hiçbir kaygısı olmayan ve bu konulan hafife alan insanlar, dinini yaşamaya çalışan kızlanmızla evlilikler yapmaktadırlar. Görünürde müslüman olan, fakat sözleri ve yaşantılanyla küfre düşen insanlarla evlilik caiz değildir. İslam'ın kesin emirlerini ya da yasakladıklannı hafife alan kimselerle evlilik yapmak hem erkeğe hem de kadına yasaklanmıştır. Bu konuda anne ve babalann çok dikkatli olmalan gerekmektedir. Müslüman bir kızın, gayn müslim veya görünürde müslüman, i-tikatta kafir bir erkekle evlenmesinin pek çok mahsuru vardır. Böylesi bir evlilik, kadının İslami yaşantıdan uzaklaşmasına sebeb olur. Bunun sonucunda da kadının dini ve ahlaki yönünün kaybolması neticesi ortaya çıkar. Kadından doğacak çocuklann terbiyesi tamamen babanın etkisi altında olacağından, çocuklar gayn islami bir yaşantı içinde olacaklardır. Buun vebali de, yanlış evlilik yapan kızın ve buna engel olmayan anne ve babalann olacaktır. Bu nedenle kız anne ve babalanna büyük iş düşmektedir. Kızlannı dünyevi menfaatler uğruna ateşe atmamalan için İslam'ı bilen ve yaşayan biriyle nikahlamalan gerekmektedir. Bu tür evlilikler sonucunda doğacak olan çocuklar, İslami bir terbiyeyle yetişeceklerinden, asr-ı saadetteki gibi bir toplumun meydana gelmesine sebep olurlar. 2. Dindarlık: Allah (c.c.) insanlan kendisine ibadet etmeleri için yarattığına göre, kişiler fert olarak da, toplum olarak da O'na karşı ibadetle yükümlüdürler. Evlenilecek erkeğin dini sorumluluklannı bilen birisi olması hem kadının hem de erkeğin yarannadır. Özellikle erkeğin, dininin emir ve yasaklanndan haberdar olması, aile saadetinin oluşmasında çok önemlidir. Ayrıca doğacak çocukların iyi bir terbiye almaları, İslam'a hizmet için yetiştirilmeleri ancak dinini iyi yaşayan bir aile reisiyle mümkün olabilir. 3. Fasik olmaması. Fasık, haramlan açıkça işleyen kimsedir. Allah Teala'nın yasaklamış olduğu sının çiğneyen, haram-helal demeden hayatını yaşamaya çalışan bir erkekle müslüman bir kadının evlenmesi doğru değildir. Her yönüyle İslam'ı yaşamak için çabalayan, Allah korkusuyla yediğine içtiğine dikkat eden bir kadının, fasık biriyle evlenmesi ve onunla mutlu olması mümkün değildir. Anne ve babalann, kızlannı evlendirirken en çok dikkat etmeleri gereken hususlardan birisi de bu konudur. Kızlarını bir ayyaş, bir kumarbaz, bir haramzade ile evlendiren ebeveyn, ahirette bunun hesabını veremez. Bundan dolayı, dini ve huyu düzgün biri kızlarına talip olunca, fazla düşünmeden bu akdin gerçekleştirilmesi yoluna gidilmelidir. Atılacak yanlış bir adım, kızlannm dünyasının zindan olmasına sebep olacaktır. Bu konuda Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Dininden ve ahlakından hoşnut olduğunuz biri sizden kız istemeye gelirse verin. Şayet vermezseniz yeryüzünde fitne ve fesat çıkar."76 Bugün insanlann değer yargılan değişmiş, anne ve babalar, kızlannı dindar ve ahlaklı kimselerle değil; zengin olan kimselerle evlendirme yansına girmişlerdir. Bu ise yukarıdaki hadisde de işaret edildiği gibi, yeryüzünün bozulmasına ve fesada uğramasına sebep olmuştur Güzel huylu olması: Güzel huy sadece kadında aranan bir özellik değildir. Güzel huy, erkekler için de geçerlidir. Peygamber (s.a.v.)'in yukarıda geçen hadisinde güzel huylu kimse kızınızı istemeye geldiğinde kızınızı onunla evlendiriniz, diye buyurmaktadır. Sadece namaz kılmak, oruç tutmak yeterli değildir. Bugün nice insanlar var ki, hem namaz kılıyor, hem de ahlaksızlık yapıyor, kumar oynuyor, harama yöneliyor. Yine nice insanlar var ki, oruç tutuyor, ama nefsini tutamıyor. Bu nedenle hem anne ve babalann, hem de evlenecek olan kızlann çok dikkatli olmalan gerekmektedir. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: "Kıyamet günü müminin mizanında hiçbir şey güzel ahlaktan daha ağır değildir."77 Peygamber (s.a.v.), bir başka hadislerinde şöyle buymaktadır: "En çok sevdiğim ve ahirette bana yakın olacaklarınız, güzel huylu olanlannızdır. Çok kızdığım ve ahirette bana uzak olanlannız ise. kötü huylulannızdır. yani çok gevezeler ve kibirlenenlerdir."78 Yukardaki hadislere baktığımızda, güzel ahlakın ne derece ö-nemli olduğunu görmekteyiz. Aile içindeki problemlerin ana nedenlerinden birisi de, ahlak anlayışının eksik olmasıdır. Bu konuda yanlış bir tercih yapmamak için damat adayının iyi incelenmesi gerekmektedir. Ömür boyu sıkıntı içöinde yaşamaktansa, iyi bir araştırma yapmak için bir takım sıkıntılara girmek daha hayırlıdır. 5. Namuslu olması: Nasıl kadınlarda namuslu olması şartı aranıyorsa, erkekte de namusa düşkünlük aranır. Evlilik öncesi ve sonrasında başkalannın namusuna göz diken biriyle evlenmek doğru değildir. Bu tür insanlar, namus konusunda hassas olmadıklan için, yeri geldiği zaman kendi eşinin ve aile fertlerinin namusunu korumakta da gerekli 77 Tirmızi, Bırr 62 78 Müsned-ı Ahmed b Hanbel, IV/193 hassasiyeti göstermezler. Çünkü başkalarının namusuna göz dikenin kendi namusuna göz dikilmesine ses çıkarması mümkün değildir. 6. Yakın akrabadan olmaması: Bu konu daha önce kadında aranan şartlarda da geçmişti. Doğacak çocukların daha sağlıklı olaması için, yakın akraba evliliği yapılmaması gerekir. Ayrıca yakın akraba ile yapılan evlilikler boşanma ile sonuçlandığı takdirde, akrabalar arasında düşmanlıkların doğmasına ve akrabalık bağının kopmasına sebep olur. Bunlann dışında evlilik çağma gelinceye kadar birarada büyüyen çiftlerin birbirlerine karşı cinsel istekte zayıflık olacağı kaygısı da, yakın akraba evliliklerinin sakıncalarından kabul edilmiştir. 7. Ev geçindirebüecek durumda olması: Evlenecek olan erkeğin, mehri verebilecek, ailesinin ihtiyaçlarını giderebilecek durumda olması gerekmektedir. Kadının mehrinden veya nafakasından birine veyahut ikisine gücü yetmeyen bir kimse, hiçbir kadına denk olmaz. Çünkü kadın, mehir karşılığında erkeğe helal olur. Geçimi devam ettirme imkanı olmazsa evlilik de yürümez. Evlilikte zenginlik şart değildir. Yukarda da belirttiğimiz gibi, ailesini geçindirecek kadar bir malının olması yeterlidir. Günümüzde ana ve babalann, damat adaylannda aradıklan ilk şey zenginliktir. Parayla saadet olmaz, derler. Yine herşey para değildir, diye de bir söz vardır. Evlenecek olan kızın, yukandaki şartlann yanında geçimini temin edebilecek olan biriyle evlenmesi gerekmektedir. Bugün, geçim sıkıntısı çeken bir toplumda yaşamaktayız. Aileler bundan dolayı yıkılmakta, aile kavgalarının başında "falanın evinde şunlar var, bende niye yok" sözü gelmektedir. İslami duyarlılığı olan kadınkadınlar ise, geçimlerini temin edemeyen kocalarıyla kavgalı bir hayat yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu nedenle aile huzurunu tesis etmenin yolu baştan iyi bir tercih yapmaktır. Ailesini geçindiremeyecek durumda olan biriyle evlenmenin hiçbir mantığı yoktur. Sadece sevgi, bir ailenin mutluluğu için yeterli değildir. Bu konuda daha çok kızların dikkatli olması gerekmektedir. Çünkü böylesi bir evliliğe anne ve babalar hiçbir zaman izin vermezler. Ancak kızlar, sevdiklerine inandıklan kişinin sevgisinden başkasını göremezler. Aşkın gözü kördür, sözü bu yönüyle çok doğrudur. 8. Soylu bir aileden olması: Kadında arandığı gibi erkekte de bu şart aranır. Erkeğin mensup olduğu ailenin hal ve hareketleri, adetleri, gelenek ve görenekleri, ahlakları aynen çocuklarına geçer. Günümüzde gece gündüz sarhoş gezen, hem ailelerini hem de komşulannı sürekli rahatsız eden insanlarla, sabahlara kadar kumar masalarında oturanların bulunduğunu unutmamak gerekir. Bu insanlar da daha önceleri bekardılar. Fakat zavallı bir kızla evlendiler ve onlann hayatlannı zehir ettiler. Her çevrede bu ve buna benzer manzaralarla karşılaşmaktayız. Bundan dolayı anne ve babalann, kızlarının mutlu bir hayat yaşamaları için gerekli araştırmaları titizlikle yapmalan gerekmektedir. Sonuç olarak, anne ve babalarla, evlenecek kızlara büyük işler düşmektedir. Mutlu bir aile kurmak kolay bir şey değildir. Herkes üzerine düşen görevi yaparsa, arzulanan aile modeli gerçekleşir. Evliliklerde ana gayenin Allah'a daha iyi kulluk etmek, hayırlı çocuklar yetiştirmek, toplumun İslam çizgisinde devamını sağlamak olduğunu bilen insanlar, yukarıda sıraladığımız ölçüler içinde evliliklerini gerçekleştirirlerse iki cihan saadetine kavuşurlar. Bugünün müslüman toplumunu oluşturan insanlar, evliliklerde dünyevi kaygılan ve beklentileri ön plana çıkardıklan için mutsuz ve huzursuz bir aile tipi ortaya çıkmıştır. Değer yargılan para ve mal olan insanlar, işlerinde, alışverişlerinde ve karşılıklı münasebetlerinde olduğu gibi, evliliklerini de bu doğrultuda yapmışlardır. Bunun sonucunda menfaate dayalı olarak kurulan ailelerde anlaşmazlıklar artmış, menfaatin sona erdiği andan itibaren aile içi kavgalar zirveye çıkmıştır. Buna bağlı olarak boşanmalar da artmıştır. İslami değerlere ve kurallara göre evliliklerini gerçekleştirenler ise, hem Allah'ın nzasını kazanmışlar, hem de mutlu bir aile yapısına kavuşmuşlardır. Yaratılış gayesine uygun bir hayat yaşamak ve bu doğrultuda hareket ederek huzurlu ve mutlu bir aile hayatı yaşamak için tek reçete, Allah'ın kitabı ve Peygamber (s.a.v.)'in sünnetidir. Bunlann dışında bir yol seçmek, toplumun fesada uğraması demektir. EVLİLİKTE ANNE VE BABANIN GÖREVLERİ Anne ve babalann, çocuklarının yetiştirilmesinde olduğu gibi evliliklerinde de önemli görevleri vardır. Çocuklannın bebekliğinden itibaren yetişmeleri için her türlü fedakarlığı yapan, hastalık-lannda geceleri uykusuz geçiren, sıhhatlerine kavuşmaları için maddi ve manevi yapılabilecek herşeyi yapan anne ve babalann, güçlükler içinde yetiştirdikleri çocuklannın iyi bir evlilik yapması için de gayret göstermeleri gerekmektedir. Anne ve babalann çocuklannın mutlu ve huzurlu bir aile hayatı yaşamalannda büyük rolü vardır. Çocuklann ömür boyu mutlu olmalan, namuslu, dinine uygun bir hayat yaşamalan, hem dünyada hem de ahirette saadet içinde olmaları onlara bağlıdır. Bundan dolayı, ana ve babalann vereceği kararlar, çocuklannın ya saadetine ya da sefaletine sebeb olacaktır. Anne ve babalann, çocuklannı evlendirirken şu hususlara dikkat etmeleri gerekmektedir: 1. Çocuklarının iyi bir evlilik yapmalarını sağlamak: İyi bir evlilik demek, iyi bir eş seçimi demektir. İster kız olsun, isterse erkek olsun, anne ve babalar çocuklannın iyi birileriyle hayatlannı birleştirmelerini sağlamalıdırlar. Çocukluklannda gösterdikleri ilgiyi, evliliklerinde de göstermelidirler. Bu onların çocuklanna yapabilecekleri en büyük iyiliktir. Peygamber (s.a.v.), bir hadislerinde şöyle buyurmaktadırlar: "Kadın dört şeyi için nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar olanını seç ki, elin bereket bulsun."79 Yukandaki hadis, eş seçimindeki ölçüyü açıkça ortaya koymaktadır. Çocuklannı evlendirmeyi düşünen anne ve babalann, ilk planda dikkat etmeleri gereken husus, alacakları gelinin veya kızlarını evlendirmeyi düşündükleri kişinin dindar olup olmamasıdır. Çocuklann, aile hayatlarının mutlu bir şekilde devamı ancak bu şekilde mümkün olabilir. İnsanlar her konuda Allah'a karşı sorumlu olduklarına göre, evlilik konusunda da durum aynıdır. Çocuklannın İslam'a göre yetiştirilmesinden evliliklerinin gerçekleştirilmesine kadar her adımda, anne ve babaların sorumluluklan vardır. İnsanlar, çocuklanndan dolayı da hesaba çekileceklerdir. Bunun bilincinde olanlar, elbetteki çocuklannın evliliklerine azami derecede dikkat ederler. 79 Buhari, Nikah 15; Ebu Davud, Nikah 2; İbn Ma'ce, Nikah 6 Allah (c.c), yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat ise Allah'ın yanındadır."80 Bir başka ayet-i kerimede ise Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır."81 Bu ayetler, özellikle anne ve babalara hitap etmektedir. Herkes kendi ailesinden sorumludur. Onlann yemelerinden içmelerine-, eğitimlerinden evliliklerine kadar her şeyleriyle bizzat ilgilenmek zorunluluğu vardır. Aksi halde cehennem yakıtı olma ihtimali ortaya çıkar. Bundan da önemlisi, Rabbine söz veren insaoğlu, sözünde durmamış ve Allah'ın huzuruna isyankar olarak çıkmış olur. Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sormlusu-nuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'uldür."82 Peygamber Efendimizin bu hadisi de, insanlann hangi makamda, hangi işte olursa olsun mutlaka sorumluluğunun olacağını göstermektedir. Yukarıdaki ayetleri ve bu hadisi topluca değerlendirdiğimizde, devlet başkanından hizmetçiye kadar herkesin kendi gücü nisbetinde sorumluluğunun olduğunu, ve bunu yerine getirmekle mükellef olduğunu, yapmadığı takdirde ilahi cezaya muhatap 80Tegabun, 15 sı Talak 6 « Buhari, Ahkam 1. Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17, 19, Vesaya 9, Nikah 81. 90; Müslim İmaret 20; Tirmizi, Cihad 27; Ebu Davud, imaret 1 olacağını görmekteyiz. Öyleyse Aileleri üzerinde birer çoban olan anne ve babaların, mutlak surette çocuklarının evliliklerine gereken hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz toplumda, eş seçimine gereken önem verilmemektedir Genellikle anne ve babalar, çocuklarını dünyevi kaygılar içinde evlendirmektedirler. İslami yaşantıya hiç dikkat e-dilmemektedir. Maddi durumu iyi olanlarla evlilik tercih edilir olmuştur. Para ve mal, ister kız, ister erkek olsun her iki taraf için de birinci şart olarak ön plana çıkmıştır. Bu durum da toplumun bozulmasına sebep olmuştur. 2. Zamanı geldiğinde evlendirmek: Anne ve babalar, çocuklarının evlilik çağlan geldiğinde onları evlendirmeleri gerekmektedir. Bu, onlann görevidir. Hz. Ali (r.a.), Peygamber Efendimizin kendisine şöyle tembihte bulunduğunu belirtiyor: "Ey Ali! Üç şeyi sakın geciktirme: Vakti giren namazı, hazır olan cenazeyi ve kendisine denk birini bulduğun kızı. (hemen evlendir)."83 Bu hadis, bizlere evlilik zamanı gelen kızların denkleri bulunduğunda hemen evlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bir başka hadiste ise Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Dininden ve ahlakından hoşnut olduğunuz biri sizden kız istemeye gelirse verin. Vermezseniz yeryüzünde fitne ve fesat çıkar."84 Bu hadis-i şerifte ise, toplumun dirliği ve düzeni için herkesin üzerine düşen görevi yapması gerektiği belirtilmektedir. İnsanlann huzurlu bir şekilde yaşayabilmesi için, her konuda dinin emirlerine uyulması gerekmektedir. Bu, evlilikte de böyledir. Hadiste 83 Tirmizi, Salat 1 84 Tirmizi, Nikah 3 belirtildiği gibi, yeryüzünden fitnenin ve fesatın ortadan kaldırılması, sorumlulukların yerine getirilmesiyle mümkündür. 3. Kızını evlendirirken kolaylık göstermek: İslam, dini kolaylık dinidir. Allah (c.c), hiç kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez. Gerekli kolaylıkları gösterir. Kullarından da kolaylık ister. Emirlerinin, kişinin gücü nisbetinde yapılmasını bekler. Evlilikte de durum böyledir. Özellikle kızını evlendiren anne ve babaların daha da dikkatli olmaları gerekmektedir. Gününmüzde bazı bölgelerde olduğu gibi, başlık parası ve benzeri isimler adı altında kız çocuklannı bir eşya gibi satmaya kalkan ana ve babalar vardır. Yaratılanlar arasında en şereflisi olarak yaratılmış olan insanın parayla satılması doğru değildir. Hele bunu yapan anne ve baba olunca, bu hiç doğru değildir. Bunun için yapılması geren, evleneceklere kolaylık göstermektir. Peygamber (s.a.v.), bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Nikahın en hayırlısı, kolay olanıdır."8s Bu hadis bizlere, evliliklerde mutlaka kolaylık gösterilmesi gerektiğini göstermektedir. Toplumumuzun İslam'a uygun yaşaması için bu prensibe dikkat edilmelidir. Yani nikahlarda kolaylık göstermek gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz toplumda isteme, genellikle erkek tarafınca olmaktadır. Aslında kız tarafının da erkeğe evlenme teklifinde bulunduğunu bildiren ayet ve hadisler mevcuttur. Fakat günümüz toplumunda bu pek dikkate alınmamaktadır. Kur'an-ı Kerim'de, Şuayb (a.s.) ile Musa (a.s.) arasındaki konuşma şöyledir: "(Şuayb) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla ta85EbuDavud, Nikah 32 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ marnlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın."86 Hz. Ömer (r.a.) kızı Hafsa'yı evlendirmek istediğinde, önce Hz. Osman'a teklif etti. Sonra Hz. Ebubekir'e teklif etmiş, onların bu teklife karşılık susmalan karşısında aynı teklifi Peygamber (s.a.v.)'e yapmıştır. Bu teklifi kabul eden Rasulullah (s.a.v.), Hz. Hafsa ile evlenmiştir.87 Bu delillerden de anlaşıldığı gibi, evlenme çağına gelen bir kızın babası, kızını İslam'ın emir ve yasaklanna uygun hareket eden, bu davaya gönül veren, bu uğurda çalışıp çabalayan birine teklif etmesinin hiçbir sakıncası yoktur. Ancak bu durum, günümüzde yanlış anlamalara sebebiyet vereceği için, kızını hayırlı biriyle evlendirmek isteyen baba, bu teklifi başka biri aracılığıyla dolaylı yoldan ulaştırabilir. Bu şekilde yapması yanlış anlamaları önleyecektir. Sonuç olarak, kızı evlilik çağına gelen anne ve babalar, çocuklarının mutluluğu ve huzuru için evliliklerini en kolay şekilde gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Kolaylaştırmak adına da, kızın evlilikten doğan haklannından vazgeçilmemelidir. Evlilikler, mehirde aşırıya giderek veya ev eşyasında ve düğünde israf boyutuna giden istekler ve harcamalarla zorlaştırılmamalı-dır. Bu tür zorluklar, evliliklerin azalmasına ve bunun sonucunda da ahlaksızlıkların, fuhşun yaygınlaşmasına sebeb olur. Evliliklerdeki zorluklar sebebiyle, hırsızlıklar, yalancılıklar, dolandırıcılıklar ve rüşvet gibi kötü huylar toplumu çepeçevre sarar. Çünkü evlenmek için gerekli olan paranın elde edilmesi için gençlerin yanlış davranışlar içine girmesi ihtimal dahilindedir. Bu durumlara engel olmanın yolu gereksiz isteklerden vazgeçmektir. 86Kasas,27 87 Buhari, Nikah 33, 36, 46; Nesai, Nikah 30 4. Ev kurmada gereken yardımı yapmak: Anne ve babalann çocuklarını evlendirirken yapmaları gereken bir diğer görevi ise, onlann ihtiyaç duydukları şeyleri teminde y-ardım etmektir. Çeyiz konusunda abartılı bir hazırlık yapılmamalıdır. Günümüzde anne ve babalar, çocuklarının çeyizi için büyük paralar harcamaktadır. Genellikle bu, israf boyutunda olmakta ve ihtiyaç duyulmayan pek çok eşyayı da kapsamaktadır. Bu tür hazırlıklarda amaç, ihtiyaçtan çok gösteriş için olmaktadır. Tüm anne ve babalar, dinimizin kabul etmediği bu israftan kaçınma konusunda dikkatli olmalıdırlar. Hazırlanan eşyalann büyük çoğunluğu, ömür boyunca hiç kullanılmamaktadır. Günün şartlanna göre moda olan bu eşyalar, zaman geçtikçe modası geçmekte veya bulundukları yerlerde haşeratlann saldınlanyla yok olup gitmektedirler. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de (malını) saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür."88 Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyurulmaktadır: "Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez."89 Bu konuda Peygamber (s.a.v.)'den de örnek vermek gerekir: Peygamber (s.a.v.), kızı Fatıma'nın düğününde, Hz. Ebubekir'i ça ğırarak şöyle demiştir: " Ey Ebubekir! Şu parayı al, çarşıya giderek Fatıma'ya gerekli olan çeyiz eşyasını satın al. Sana yardımcı olması için Selman el-Farisi ile Bilal-i Habeşi'yi de beraberinde götür."Çarşıdan alınan çeyiz eşyası şunlardı: 3 adet minder, 1 adet seccade, 1 adet içi hurma lifiyle dolu yastık, 2 adet el değirmeni, 1 adet su tulumu, 1 adet su testisi, 1 adet su bardağı, 1 adet elek, 1 adet havlu, 1 adet koç postu, 1 adet alaca kilim, 1 adet divan, 2 adet Yemen yapımı alacalı kilim, 1 adet kadife yorgan.90 Hz. Fatıma, ömrü boyunca bu eşyalan kullanmıştır. Görüldüğü gibi gereksiz hiçbir eşya alınmamıştır. Günümüzde ise müslümanlar, israf demeden her türlü eşyayı çeyizine koymakta ve bununla çevresindekilere gösteriş yapmaktadır. Bazı aileler ise, bunun tam tersine ellerinden geldiği halde cimrilik ederek çocuklanna ev kurmalarında hiç yardımcı olmamakta ve çocuklarının borç yükü altında ezilmelerine sebep olmaktadırlar. EVLİLİK ÖNCESİ YAPILMASI GEREKEN İŞLER İslam, evliliğe verdiği önemi, evlilik öncesine de vermiştir. Çünkü evliliğin sağlam temeller üzerine oturtulması için evlilik öncesi işler de çok önemlidir. Evlilikten beklenen hayrın gerçekleşmesi, ailenin mutluluğu, kavga ortamının yok edilmesi, evliliğin istikrarlı bir şekilde devamı, doğacak çocukların sevgi ve muhabbet içinde büyümeleri, evlilik akdinin sağlam temeller üzerine kurulmasıyla mümkündür. Evlilik öncesinde yapılan kız görme, isteme, nişanlılık ve sonrasında düğün, Kur'an ve sünnet ölçüsünde olmalıdır. Bu, birlikteliğin hayırlara vesile olması için şarttır. Dininmize göre, evlenecek olanların nikahtan önce birbirini ;örmesi ve tanıması için nişanlılık devresi caizdir. , 90 İslam Tarihi, Asım Koksal, c. 9 s. 258 A) Evlenilecek Kıza Bakmak İslam'a göre yabancı kadına bakma yasağının bir takım istisnaları vardır. Bunlar zorunluluk dolayısıyla ve evlenmek maksadıyla kadına bakmaktır. Evlenmek için kadına bakmak iki şekilde olabilir: a) Erkeğin evlenmek istediği kıza aracısız olarak bakması: Bunu yapacak kişi, kadının ellerine, yüzüne ve boyuna bakar. Yüz, güzelliğe; eller de zerafete delalet eder. Boya bakarak da uzun mu, kısa mı olduğunu anlar Cabir (r.a.), Rasulullah (s.a.v.)'ın şöyle dediğini naklediyor: "Biriniz bir kadına talip olduğunda, onunla evlenmesini teşvik edecek özelliklerine bakabilirse baksın." Cabir (r.a.) diyor ki: "Bir kadınla nişanlanmak istiyordum. Gizlice onu takip ettim, onunla evlenmemi sağlayacak özelliklerine (yüz, el) baktım ve onunla evlendim."91 Muğire b. Şu'be (r.a.), bir kadınla evlenmek istiyordu. Rasulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Ona git ve bak! Zira ona bakman, aranızda uyum için daha iyidir."92 b) Evlenecek olan erkeğin, güvendiği bir kadını, talip olduğu kıza göndermesi: Aracı olarak görevlendirilen kadın, kızı gördükten sonra onun özelliklerini damat adayına anlatır. O da, özelliklerini öğrendiği kızı, kendine uygun bulursa isteme girişimlerini başlatır. Erkek evlenmeyi düşündüğü kıza bakmak için birini gönderdiği gibi, kız da kendisine talip olan erkeğe bakması için birini gönderebilir. Ya da bizzat kendisi görebilir. Kadına Bakmanın Ölçüsü Çoğunluk alimlere göre erkek, evlenmek istediği kızın sadece ellerine ve yüzüne bakabilir. 91 Ebu Davud, Nikah 19 92 Tırmizi, Nikah 5; Nesai, Nikah 17 88 Hanefilere göre ise, el ve yüzün dışında ayaklara da bakılmasını caiz görmüşlerdir. Sonuç olarak, bir erkek evlenmek istediği kıza, İslami ölçüler i-çinde bakabilir. Aynı şekilde kız da, kendisine talip olan erkeğe bakabilir. Bunun dışında evliliği düşünen kız ve erkeğin, yanlannda üçüncü bir kişinin (kızın yakını) bulunması şartıyla karşılıklı konuşmaları da mümkündür. B) Kız İsteme Evlenecek olan bir kişi, kendisine uygun olan bir kızı ailesinden istemesi evliliğin başlangıcını oluşturmaktadır. Bazı yerlerde dünür gitme veya dünürlük yapma şeklinde ifade edilen kız isteme, her bölgenin kendine has örf ve adetlerine göre yapılır. Genellikle, erkek tarafı kendilerine uygun buldukları kızı istemek suretiyle evliliğin ilk adımını atarlar. Kız tarafı ise, kızlarını verme taraftarıysa, dünürcülerinden birkaç gün mühlet isterler. Bu süre zarfında erkek tarafı hakkında bilgi toplamaya çalışırlar. Damat adayı ve ailesini inceden inceye araştırırlar. Kendi akrabalarıyla istişarelerde bulunurlar, kızın da fikrini alırlar. İslam'da evlenecek kızın fikrine de önem verilir. Çünkü ömür boyu yaşayacağı insanı tercihte bir söz hakkının olması gayet doğaldır. Bu konuda Peygamber (s.a.v.)'in pek çok hadisi vardır. Bunlardan birkaçını zikredelim.Peygamber (s.a.v.) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:"Dul kadın kendisiyle istişare edilmeden nikahlanamaz, bakire de izni sorulmadan nikahlanamaz." Bunun üzerine sahabe sordu: "Ey Allanın Rasulü! Onun izni nasıl olur?" Peygamber (s.a.v.) ise: "Sus-masıyla" diye buyurdular.93 Bakire bir kız Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek, kendisi istemediği halde babasının onu zorla evlendireceğini söyledi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), bu nikahı kabul edip etmemekte onu serbest bıraktı.94 Peygamber (s.a.v.), bir başka hadislerinde ise şöyle buyuruyor: Dul, nefsine velisinden daha çok hak sahibidir. Bakireden ise nefsi hususunda izin alınır, onun izni susmasıdır."95 Bu hadislere göre, kadın ergenlik çağma ulaştıktan sonra hiç kimse onu evlendirmeye zorlayamaz. Ergenlik çağma ulaşan kızın velisi kendisinden izin istediği zaman eğer kız susup cevap vermez veyahut gülerse izin vermiş sayılır. Dul ise, evlilik hususunda velisinden önce gelir. Terchi bizzat kendisi yapar. Peygamber (s.a.v.) döneminde, kız istemek çok kolaydı. Bu konuda belirgin bir serbestlik vardı. Hz. Ebubekir, daha sonra Hz. Ömer, bizzat kendileri Rasulullah (s.a.v.)'den Hz. Fatıma'yı istemişlerdi. O da her ikisine Hz. Fatıma'nın küçük olduğunu ve bu konuda Allah'ın emrini beklediğim söyleyerek onlann bu teklifini geri çevirmişti. Daha sonra Hz. Ali bizzat kendisi Hz. Fatıma'yı istemiş ve Rasulullah (s.a.v.) da bu teklifi kabul ederek kızını onunla evlendir-miştir. Buhart, N>kah 41, H,yel 3; Muta. Nikah 64; Tirmizi. Nikah 17. 18; Ebu Davud Nikah 24; Nesai, Nikah 33 Asr-ı saadette, sahabeler talip oldukları kızları ailelerinden bizzat kendileri isterlerdi. Aynı şekilde kızı veya kızkardeşi olan sahabeler, onları uygun gördükleri kişilere bizzat kendileri teklif ederlerdi. Bu konuda da Hz. Ömer'in kızı Hz. Hafsa'yı evlendirmek için yaptığı girişimlerden söz etmekte yarar vardır. Abdullah ibnu Ömer anlatıyor: "(Kızkardeşim) Hafsa (r.a.)'nm kocası Huneys ibnu Huzafe Medine'de vefat edince (babam) Hz. Ömer (r.a.) onu evlendirme girişiminde bulunmaya başladı. Bu teşebbüslerini bana şöyle anlattı: "Önce Hz. Osman'a rastladım ve ona: "Dilersen sana Hafsa bintu Ömer'i nikahlayayım," dedim. Hz. Osman ise: "Hele bir düşüneyim," dedi. Bunun üzerine birkaç gece bekledim. Sonra ona rastladım. Teklifimi hatırlattığımda bana: "Şimdilik evlenmemeyi uygun gördüm," dedi. Bu cevaba kızdım. Daha sonra Hz. Ebubekir'e rastladım. Ona da aynı teklifte bulundum. Hz. Ebubekir sustu ve bana hiçbir cevap vermedi. Bunun üzerine, ona Osman'a kızdığımdan daha fazla kızdım. Aradan birkaç gün geçti. Sonra Hafsa'yı Rasulullah (s.a.v.) istedi. Ben de O'na nikahlayıp verdim. Daha sonra Hz. Ebubekir'le karşılaştım. Bana: "Hafsa'yı bana teklif ettiğin zaman sana hiçbir ceap vermeyişimden dolayı bana kızmışssmdır," dedi. Ben de: "Evet. kızdım," dediğimde bana şunlan söyledi: "Sen o teklifi yaptığın zaman beni cevap vermemeye sevkeden şey, Rasulullah (s.a.v.)'ın Hafsa'yı zikretmiş olduğunu bilmemdi. Rasulullah (s.a.v.)'ın sırrını ifşa etmek istemedim. Eğer Hafsa'yı Rasulullah (s.a.v.)'m böyle bir niyeti olmasaydı, teklifini kabul edecektim."96 Bütün bunlar bize şunu göstermektedir: Evlenmek isteyenlerin İslami usul ve kaidelerin dışına çıkmamaları ve bu doğrultuda hareket etmeleri gerekmektedir. Birbirlerinin dini ve ahlaki yönlerinden hoşnut olan taraflar, işi yokuşa sürmeden, zorluk çıkarmadan bu 96 Buhari, Nikah 33, 36, 46, Megazi 11; Nesai, Nikah 30 hayırlı işi gerçekleştirmelidirler. Böylelikle birbirine denk olan iki kişinin izdivacını gerçekleştirerek büyük bir sevaba da girilmiş olur. Kızlanna talip olan aileye kızlarını vermek istemeyen anne ve babalar, uygun bir dille bu işin olmayacağını bildirmeleri gerekir. Hoşlanmadıkları biri de kızlanna talip olabilir. Bundan dolayı, kinci olmadan, güzellikle cevap verilmelidir. Kızlanna talip olan kişi, asla küçümsenmemeli, saygıyla muamele edilmelidir. Erkek tarafı talip olduğu kızdan veya ailesinden olumsuz cevap aldıklannda bunu gurur meselesi yapmamalı ve hoşgörüyle karşılamalıdırlar. Zor kullanarak kızı elde etme yoluna gidilmemelidir. İslami kurallarla çelişen bir metotla evlilik yapmaya kalkışmak, sonu pek hayır getirmeyen bir davranıştır. Başkasının talip olduğu bir kızı istemek doğru değildir. Ancak ilk isteyen vazgeçerse, o zaman diğer kişi kızı istemek için girişimde bulunabilir. Bu konuda Abdullah ibnu Ömer (r.a.) şöyle anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.), kişiyi, müslüman kardeşinin talip olduğu kıza talip olmaktan nehyetti."Ne zaman isteyen vazgeçer veya kendine izin verirse, o takdirde talip olabilir, buyurdular."97 Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadislerinde ise şöyle buyurmaktadır: "Sizden biriniz kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın. Kardeşinin dünürlüğü üzerine dünür göndermesin. Ancak vazgeçinceye veya izin verinceye kadar."98 Kız istemede esas olan, kabul edilmedir. Kız tarafının, bu işin o-labileceği işaretini vermesiyle birlikte, erkek tarafı "Allah'ın emri, Peygamber'in sünneti ile" diyerek kızı, oğullanna isterler. Kız tarafı Ç7 Buhari, Nikah 45; Müslim, Nikah 49-56; Ebu Davud, Nikah 18; Nesai, Nikah 19;Tırmia", Nikah 38 98 Buhari, Buyu 58; Müslim, Nikah 49; Ebu Davud, Nikah 17; Tirmizi, Nikah 38; Nesai, Buyu 29; İbn Ma'ce, Nikah 10 ise, karşı tarafin bu teklifine olumlu cevap vererek evliliğe doğru ilk adım atılmış olur. Yapılan görüşmeler sonrasında kız tarafı, bu izdivacı uygun bulmayabilir. Bu da gayet doğaldır. Karşı tarafı kırmamak için cevabı geciktirmenin, işi yavaştan almanın hiçbir faydası yoktur. Bu durum erkek tarafının umutlanmasına veya bu beklentiler içinde işlerinden geri kalmalanna sebeb olabilir. C) Söz Kesme Ailelerin evliliğin gerçekleşeceği hususunda anlaşmaya varma-lan ile söz kesilmiş olur. Bunun sonrasında düğünde gerekli olan şeyler konuşulmaya başlanır. Mehrin miktan, çehiz; nişan yapılacaksa, nişanda istenecek şeyler konuşulur. Aynca, alınacak eşyalar, takılacak olan takılar daha baştan açık bir dille konuşulmalıdır. Kız tarafı, erkek tarafından ağır, pahalı, altından kalkamayacağı şeyler istemekten kaçınmalıdır. Sonuçta bu sıkıntılann bir kısmını kendi kızlan da çekecektir. Aileler, çok fazla zaman geçirmeden herşeyi etraflıca konuşmalı, konuşmalarına yalan katmamalı, içtenlikle, samimi bir şekilde hareket etmelidirler. Evlilik gerçekleşinceye kadar gerçek yüzünü göstermemek, karşı tarafa şirin görünmek İslami bir tavır değildir. Toplumun en küçük parçası olan aileye dinimiz büyük önem vermiştir. Toplumun temel taşı olan ailenin, daha kurulma aşamasında sağlam bir zemine oturtulması için İslam dini, gerekli olan tüm kural ve kaideleri açık bir şekilde ortaya koymuştur. Çocuklannın hem bu dünyada hem de ahirette mutlu olması, bunun yanında anne ve baba olarak sorumluluğun yerine getirilmesi için İslami usul ve kaidelerin hayatın her safhasında olduğu gibi, evlilik aşamasında da gözardı edilmemesi gerekmektedir. Çocuklarının mutlu bir yuva kurması için bir araya gelen aileler, duydukları her sözü ciddiye almamalıdırlar. Bugün evlilik öncesindeki ayrılıkların temelinde yatan sebeblerin başında dedikodu bulunmaktadır. Kız veya erkek tarafi duydukları bir söz üzerine, ayrılmayı en kolay yol olarak görmektedirler. Halbuki yapılması geren ilk iş, bu haberin doğruluğunu tetkik etmek olmalıdır. Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz."99 Özellikle erkek tarafı, vermiş olduğu sözleri yerine getirmelidir. Bir takım bahanelerin ardına sığınarak, sözünden dönmesi, karşı tarafı aldatması, aralanndaki güven ortamının daha yeşerme aşamasında yok olmasına sebeb olur. Yine erkek tarafının, evlilik öncesi söz verdiği bir takım ev eşyalarını almaması, takı olarak söz verdiği şeyleri düğün sonrasına kadar başka birinden emanet alarak, kız tarafını kandırmaları da hiçbir şekilde doğru değildir. Zaten verilen sözden dönmenin münafıklık alameti olduğu unutulmamalıdır. Böyle durumlarla karşı karşıya kalmamak için, işin başında yapabilecekleri şeyler için söz vermelidirler. Kız tarafının, erkek tarafından yapamayacağı şeyleri istemeleri de evliliğin özüne uygun olmaz. Evliliklerin hayırlı sonuçlar vermesi için, herşey baştan konuşulmalı ve araya yalan, hile, düzenbazlık girmemelidir. Tüm anne ve babaların, evliliğin kapısına gelen gençlerin, özellikle İslam'ın koyduğu kurallar etrafinda girişimlerini gerçekleştirmeleri halinde hem toplum hem de kendileri kurtulmuş olur. 99 Hucurat, 6 D) Nişan (Hıtbe) Hıtbe, belirli bir kızla evlenme arzusunu açıklayıp bunu kadına veya ailesine bildirmektir. Bu bildirme işi, evlenmek isteyen kişi tarafından yapılabileceği gibi, ailesi tarafından da yapılabilir. Kızın veya ailesinin onayıyla birlikte nişanlanmış olurlar. Nişan, bir evlenme akdi değildir. Sadece evlilik va'dinden ibarettir. Bundan dolayı nikah yapılmayıp nişanlanmakla kız ve erkek birbirlerine helal olmaz. Birbirlerine iki yabancı gibidirler. Ailelerin bunlar zaten evlenecek diye çocuklarını yapayalnız bırakması veya gezmelerine izin vermesi doğru değildir. Nişanın hikmeti: Nişanda, evlenmek isteyen kişilerin birbirlerini tanımaları mümkün olur. Her iki taraf da birbirlerini ahlak, karakter, eğilim yönüyle yakından tanıma fırsatına kavuşur. Bu görüşmeler yapılırken İslami değerler gözardı edilmemelidir. Taraflar karşılıklı görüşmeler sonunda mutlu bir hayat yaşayabileceği kanaatine ulaşırlarsa evliliğe ilk adım atılır. Nişan merasimi: Nişan merasimleri, her bölgenin kendi örf ve adetine göre değişiklik göstermektedir. Burada önemli olan, İslam'ın getirdiği ölçüler içinde, haddi aşmadan bu merasimin gerçekleştirilmesidir. Kız tarafi, erkek tarafinın teklifini kabul ettiği takdirde gerekli görürlerse nişan merasimi düzenlenir. Bunun için belirli bir gün ve yer tayin edilir. Yakın akraba ve dostlann davet edilmesiyle merasim başlar. Nişan masraflannı erkek tarafi üstlenir. Ancak bu merasimi, israf ve gösterişten uzak bir şekilde icra etmek gerekir. Yine nişan merasiminde erkeklerle kadınlar bir arada değil, ayrı ayrı mekanlarda oturmalıdırlar. Dinimizin yasakladığı hiçbir şeye yel-tenmemeye özen gösterilmelidir. Nişan için alman kılık kıyafet, israf boyutunda olmamalıdır. Erkek tarafını gereksiz harcamaya sokmak veya fırsattan istifade diyerek diledikleri herşeyi aldırmaya kalkışmak doğru değildir. Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor: "Nikahın en hayırlısı, kolay olanıdır."100 Nişan merasiminde, dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da, yemede ve içmede harama düşmemektir. Günümüzde yapılan nişan ve düğün merasimlerinde, içkilerin su gibi akıtıldığını görmekteyiz. Allah 'in emri Peygamber'in sünneti üzere başlanan bu merasimler, şeytanın istediği doğrultuda sona ermektedir. Biraz Allah korkusu olan, yann Rabbinin huzurunda hesap vereceği bilincine sahip insanlar, şeytanın uşağı olmaz. Birkaç kişiyi memnun etmek uğruna ahiretini de feda etmez. Nişan yüzüğü: Nişan merasimi için bir araya gelen kız ve erkek tarafı, adetler ölçüsünde yerler, kahvelerini, çaylarını yudumlarlar, derin bir sohbet faslından sonra, sıra yüzük takmaya gelir. Yüzük takılmadan önce bir hocanın, toplantının mana ve önemini belirten kısa sohbetinden sonra Kur'an-ı Kerim'den bir aşr-ı şerif okunur. Ardından bir dua yapılır. Daha sonra da damadın yüzüğü , orada bulunan aile büyüklerinden biri tarafından takılır. Gelinin yüzüğünü ise, kendi bulundukları odada yine kadınlar arasındaki aile büyüklerinden birisi takar. Daha sonra aileler tebrik edilir. Erkeğin yüzüğü altın olmamalıdır. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.)'in pek çok hadisleri vardır. Bunlardan birkaçını zikredelim. »Ebu Davud, Nikah 32 Rasulullah (s.a.v.), bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu. Bir miktar da altın alıp sol eline koydu. Sonra da şöyle dedi: "Şu iki şey (ipek ve altın) ümmetimin erkek kısmına haramdır."101 Hz. Ali (r.a.) şöyle anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.), bana altın yüzük takmayı, kassi elbise (ipekli) giyinmeyi, rüku ve secdede Kur'an okumayı, sarıya boyanmış elbise giymeyi yasakladı."102 (189) Nişan merasiminin hayır getirmesi, evliliğe hazırlanan kız ve erkek tarafının mutluluğu, İslami kural ve kaidelere uymaktan geçer. Aksi halde temeli bozuk bina nasıl ayakta kalmaz ve yıkılırsa, bozuk temel üzerine inşa edilen evlilikler de kısa zamanda yıkılır. Nişanlıların görüşmesi: Nişan bir evlilik akdi değil, bir evlilik sözü vermeden ibarettir. Bu yüzden nişanlı erkekle kadın, birbirlerine yabancı sayılır ve yanlarında mahremlerinin bulunması gerekir. Yanlannda üçüncü biri olmadan başbaşa kalmamaları gerekir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Bir kimse kendine helal olmayan bir | kadınla başbaşa kalmasın. Aksi halde üçüncüleri şeytandır. Ancak iyanlannda bir mahreminin bulunması müstesnadır."103 Nişanlılann evlilik öncesi yanlannda anne, baba, kardeş veya amca, hala gibi bir yakınları olmaksızın gezmeleri caiz değildir. İslami olmayan bu tür beraberlikler fayda sağlamaz. Aksine zararlara sebeb olur. Genellikle insanlar, evlilik öncsinde gerçek niyetlerini ve gerçek yüzlerini göstermezler. Daha çok karşısındakileri etkilemeye çalışırlar. Günümüzde İslami değerler gözönüne alınmadan yapılan nişanlılık dönemleri, genellikle hoş olmayan ve daha çok kadının 101 Ebu Davud, Libas 14; Nesai, Zinet40 102 Müslim, Libas 31; Ebu Davud, Libas 11, Hatim 4; Tiitnizi, Salat 195; Nesai, Libas 97, Zinet 43, 44, 45, 96, 122 103 Buhari, Nikah 111; Müslim, Hacc 424 aleyhine sonuçlanan bir hal almaktadır. Özellikle kadınların bu konuda daha da dikkatli olmaları gerekmektedir. Nişanlılık devresinde dini nikah yapılması: İslam dini, evlilik, boşanma gibi konuları ayetler ve hadisler aracılığıyla ayrıntılı bir biçimde açıklamıştır. Bu usul ve kaidelere uygun olarak yapılan evlilik akdi geçerlidir. Evlilik öncesi yapılan nikah akdi de caizdir Ancak bu tür akidlerde pek çok mahzurlar vardır. Düğün öncesinde yapılan nikahın amacı, nişanlıların daha rahat görüşmesi, başbaşa kalması, dışanya çıkabilmesi, erkeğin eve gelip gidebilmesidir. Böyle bir sebeple kıyılan nikah dini, ahlaki ve içtimai sonuçlar doğurur. Kadına ve erkeğe bazı sorumluluklar yükler. Fakat nişanlılık devresinde yapılan nikahta bu haklar ihmal edilir, hiç dikkate bile alınmaz. Mesela, erkeğin dinin izin verdiği ölçüler içinde ondan faydalanması helaldir. Eşinden faydalanması için düğünü beklemesi gibi bir şart yoktur. Kadının, bu teklifi düğünün yapılmasına kadar ertelemesi helal değildir. Nişanlılar yan evli yarı bekar bir konumda kalırlar. Bunun faydasından çok zararı olur. Erkek, nikah akdini öne sürerek kadından sürekli istifade etmeyi ister. Kadın da sürekli bu isteği geri çevirmeye çalışır. Nişanlılık döneminde yapılan nikahın mahzurlan şunlardır: a) Nişanlılann bu şartlar altında aynlması halinde, özellikle kadın daha fazla zarara uğrar. Aralannda nikah kıyılmış olarak başbaşa kalan nişanlılar, zifaf olmasa da kadın mehrin tamamını hak eder. Erkek mehri vermediği takdirde sorumluluk altına girer. b) Düğünden önce taraflardan biri ölse, sağ kalan diğerine mirasçı olur. Ancak bu durum ölen tarafın diğer varisleri tarafından çoğunlukla kabul edilmemektedir. c) Mahzurlann en tehlikelisi ise, nişanlılann aynlması halinde ortaya çıkmaktadır. Özellikle kız tarafının tek yanlı olarak evlilikten vazgeçmesi halinde, erkek bu duruma razı olmuyor, yani kansını boşamıyor. Bundan dolayı da aralanndaki evlilik akdi devam ediyor. Kadının bu şartlar altında başka biriyle evlenmesi de mümkün olmuyor. Evlenmesi durumunda zina hali ortaya çıkmış oluyor.104 Bu gibi sakıncalardan kurtulmanın yolu, nişan dönemini kısa tutmak, görüşmeleri İslami usul içinde yapmak ve dini nikahı, resmi nikahın gününe yakın iken yapmaktır. Nişanlı bir kıza evlenme teklifinde bulunmak: Başkasıyla nişanlı bir kıza evlilik teklifi caiz değildir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Size, müslüman kardeşinizin istediği kızı istemeniz yasaktır. Ama ne zaman vazgeçerse veya kendisi izin verirse o zaman caiz olur."105 Nişanın bozulması: Nişan, bir evlilik vaadidir. Taraflardan birinin, veya her ikisinin nişandan vazgeçmesi mümkündür. Fakat geçerli bir sebep yokken nişanı bozmak doğru değildir. Bu İslam ahlakıyla bağdaşmayan bir davranıştır. Bu tür davranışlar her iki tarafın da mağdur olmasına sebep olabilir. Bunun için yapılması gereken şey, her iki tarafın da iyice düşünüp, araştırıp bu işe girmeleridir. Nişanlıyken aynlmalann büyük çoğunluğu, taraflann birbirlerini iyice tanımamalanndan ve bu işe yeltenmeden önce gerekli olan araştırmaya önem vermemekten kaynaklanmaktadır. Taraflar, evliliğin yürüyeceğine emin olmamışlarsa, söz ve nişan işine girmeden bu işi bitirmeleri, en uygun olan davranış biçimidir. Nişandan sonra meydana gelecek ayrılıklar taraflann mağdur olmalanna sebep olur. Nişanın bozulmasının sonuçlan: Nişanın bozulmasından sonra evliliğe ait bir sonuç çıkmaz. Ancak peşin olarak verilmiş mehrin ve taraflann birbirlerine verdikleri 104 Feteva-i Hindiye, c. 2 s. 294 105 Buhari. Nikah 45; Muslim, Nikah 49; Nesai, Nikah 19 hediyelerin iade edilmesi gerekir. Fakat erkek tarafından kız evine gönderilen, sebze ve meyve gibi çabuk bozulan şeyler olursa geriye bir şey verilmez. Para, elbise gibi birşeyse sahibine iade edilir. Kullanılmış veya kaybolmuş ise, değeri ödenir.106 Nişanlıların ayrılma durumu her zaman mümkün olabileceği i-çin, nişanlı çiftlerin yalnız olarak başbaşa kalmaları ve gezmeleri doğru değildir. Özellikle kız açısından bu durum daha da sakıncalı sonuçlar doğurabilir. Çünkü nişanın bozulması halinde zaran en fazla kız ve ailesi görür.107 Nişanın bozulması halinde maddi ve manevi tazminat: Fıkıh kitaplarında nişanın bozulması sebebiyle taraflann uğradıkları maddi ve manevi zararlann tazminin talebi mevzu edilmemiştir. Fukahanm tazminat üzerinde durmamasının sebepleri şunlar olabilir: 1. Nişanlanma bir evlenme vaadidir. Vaadden dönmek ahlaken kötü bir davranıştır. Fakat bu bir borç münasebeti getirmeyeceği gibi, cezai müeyyide de gerektirmez. 2. Nişanlanma evliliğin sağlam temeller üzerine oturması için bir ihtiyat tedbiri mahiyetindedir. Makul bir sebeple nişanın bozulması, ilerde boşanmaya oranla daha hafif bir hadisedir. Tazminat talebi hakkı bunu önleyebilir ve tarafları bu vasıtayla evlenmeye zorlamış olur. 3. Eski cemiyetlerin örf ve adetlerinde nişanlıların bir müddet beraber yaşamaları sözkonusu olmadığı ve kadınlar çoğunlukla ev işleriyle meşgul olduklarından nişanın bozulması önemli zararlara yol açmıyordu. Zamanla içtimai ve ekonomik durum değişmiş, nişanın bozulması daha çok kadın aleyhine bazı zararlann doğmasına sebep olmuştur. Mesela, kadın evleneceği için işinden ayrılmış, bazı masraflara girmiş veya bazı müsait taliplilerini kaybetmiştir. İslam, hakkın kötüye kullanılmasına ve başkasının zarara uğramasına prensip bakımından karşı olduğuna göre mezkur tazminat talebinin İslam hukukunda bir hak olarak tanınması mümkün değil midir? Bu konuda, çağdaş İslam hukuku alimlerinin üç farklı görüşü vardır: 1. Eski Mısır Müftüsü Muhammed Bahıt'a göre tazminat talep edilemez; çünkü rücu (dönmek) bir haktır. Hakkın kullanılması üzerine tazminat yüklenemez. 2. Prof. Muhammed Ebu Zehra'ya göre, nişanlanma hadisesi -nişan bozma dışında- taraflardan birinin istek ve teşebbüsüyle karşı tarafta bir zarar meydana getirmişse bu tazmin ettirilir; aksi halde tazminat talep hakkı yoktur. 3. Prof. es-Sıbai ve Mahmud Şeltut'a göre talep hakkı tanınmalıdır. Çünkü İslam hukukunun kabul ettiği hakkın suistimali ile zarara sebebiyet prensipleri zaruri olarak bu neticeyi doğurmaktadır. Ancak tazmin talebinin şartlan vardır: a) Nişanı bozmaya, karşı tarafın sebep olmadığının bilinmesi. b) Maddi veya manevi bir zarara sebep olması. c) Nişanın ciddi bir evlilik vaadini kapsaması. İşte bu şartlar gerçekleşince hakimin tazminata hükmetmesi gerekir.108 ' Mukayeseli İslam Hukuku, H. Karaman C. 1 S. 298-299 E) Çeyiz ve Ev Eşyası Çeyiz, evlenecek kızlar için hazırlanan her çeşit şahsi eşya veya ev eşyasıdır. Günümüzde daha çok kadının evlenirken koca evine götürdüğü eşyaya denmektedir. Evlenme sırasında hukuken kadının, kocasının evine eşya götürme, diğer bir ifadeyle çeyiz düzme mecburiyeti yoktur. İslam ülkelerinde çeşitli şekillerde var olagelen çeyiz dini hükümlerin değil sosyal yapının bir ürünüdür. Kocanın verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği mehir kadının mülkiyetine ait olup onu dilediği gibi harcama hak ve yetkisine sahip bulunduğu öz malı niteliği taşıdığından bundan çeyiz hazırlamaya mecbur değildir. Ancak İbn Abidin'e göre erkeğin kadına çeyiz hazırlaması şartıyla mehir miktarının üzerinde bir meblağ ödemesi, örf ve adetin de böyle bir hazırlığı lüzumlu görmesi halinde kadının çeyiz hazırlaması gerekir. Eğer hazırlamazsa aldığı fazlalığı geri verir. Bugün müslüman toplumlarda köklü bir gelenek halini almış bulunan çeyiz uygulanmasında aşmlıklara ve israfa kaçmamak dinin gereklerinden biridir.109 Evlilik için hazırlanan çeyiz, ister kız tarafınca hazırlansın isterse mehir karşılığı olarak koca tarafından hazırlansın, bu eşyalar kadının hakkı ve malı sayılır. Bu nedenle kocanın, kadına ait olan çeyizinden faydalanması hanımının iznine bağlıdır. Çeyiz hazırlarken ihtiyaç duyulan şeyler dikkate alınmalı, israftan ve aşırılıktan kaçınılmalıdır. Bugün müslümanlar çocukları daha küçük yaştayken büyük paralar harcamak suretiyle onlara çeyiz hazırlamakta ve bu konuda israfa yeltenmektedirler. Herşeyin parayla ve zenginlikle olacağını zanneden günümüz müslümanlan, asr saadetin müminlerinin hangi şartlar altında evlendiklerini ne çabuk unutuyorlar? Küçük yaşlardan itibaren kızlarına çeyiz düzmekle uğraşan ana ve babalar, çocuklarının en büyük çeyizi olan ilmi, edebi, ahlaklı ve faziletli olmayı gözardı etmektedirler. Bugün evde ihtiyaç duyulan şeyleri almak veya eksikleri gidermek kolaydır. Ancak kızın ahlak, edep ve haya eksiğini gidermek çok zordur. Bu nedenle anne ve babaların çocuklan adına yapmalan geren ilk şey, küçüklüklerinden itibaren onlan en güzel şekilde terbiye etmektir. Peygamber (s.a.v.), kızı Fatıma'nın düğününde, Hz. Ebubekir'i çağırarak şöyle demiştir: " Ey Ebubekir! Şu parayı al, çarşıya giderek Fatıma'ya gerekli olan çeyiz eşyasını satın al. Sana yardımcı olması için Selman el-Farisi ile Bilal-i Habeşi'yi de beraberinde götür." Çarşıdan alınan çeyiz eşyası şunlardı: 3 adet minder, 1 adet seccade, 1 adet içi hurma lifiyle dolu yastık, 2 adet el değirmeni, 1 adet su tulumu, 1 adet su testisi, 1 adet su bardağı, 1 adet elek, 1 adet havlu, 1 adet koç postu, 1 adet alaca kilim, 1 adet divan, 2 adet Yemen yapımı alacalı kilim, 1 adet kadife yorgan.110 Bu örnek bizlere, ihtiyaç duyulan şeylerden başkasını gösteriş maksadıyla yığmanın Rasulullah (s.a.v.)'in sünnetine uymadığını göstermektedir. Allah (c.c.) da dünya nimetlerine meyletmenin sakıncalı olduğunu bizlere Kur'an-ı Kerim'inde şöyle açıklıyor: "Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?"111 Dünya hayatına dalan, onun nimetlerinin geçici olduğunu bile bile ısrarla ona meyleden insanoğlu, kendisi için bir fitne olan dünya nimetlerinin peşinden koşmaktadır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsan olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve nzası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir."112 Bu ayet-i kerimelere bakarak, ben müslümanım diyen insanların çocuklarının çeyizini hazırlarken, gelin olacak kızların da çeyizlerini düzerken israfa ve gösterişe yönelmemeleri gerekmektedir. İhtiyaç duymadıkları şeyleri almanın, onlan gösteriş maksadıyla yığmanın hiçbir manası yoktur. F) Mehir Mehir, sadak, nıhle, ferida, hiba, ukr ve nikah kelimeleriyle ifade edilen şey "evlenirken erkeğin kadına verdiği meblağ ve maldır."113 İslam dini kadına, kendisine rağbet etsinler diye gençliği boyunca bir servet biriktirmesini yakıştıramamış; aksine erkeklerin ona rağbet ettiklerini, hediye (mehir) takdimiyle sembolize etmelerini istemiştir. Mehir, nikah akdinin rukun veya şartlanndan olmayıp, evlilik neticesinde ortaya çıkan bir haktır. Nikah kıyılırken mehrin unutulması nikaha engel değildir. Bu durumda mehri misil gerekir. Bu konuyu daha sonra açıklayacağız. Mehrin hikmeti: Nikah akdinin önemini ortaya koymak, nikahla birlikte erkeğin belli bir yük altına girdiğini hissettirmek ve kadına değer verildiğini gösremek, onu yüceltmek, kadının ihtiyaçlannı gidermesini sağlamak, geleceğini garanti altına almak gibi hikmetleri olan mehrin, Kur'an ve sünnette kadının erkekten alacağı bir hak olarak belirtilmiştir. Mehrin sahibi: Mehrin sahibi kadındır. Mehri, kadının babası veya dedesi teslim alabilir. Ancak ona sahip olamaz. Kadın razı olmadığı takdirde veliye ödenecek mehir de geçerli değildir.114 Allah (c.c), bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kadınlara mehir-lerini gönül rızasıyla (cömertçe) verin; eğer gönül hoşluğuyla o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin."115 Mehir olabilecek şeyler: İslam'a göre, satışı veya kullanılması yasak olmayan her şey mehir olarak verilebilir. Mehir, altın, gümüş, nakit para, süs eşyası ve benzeri şeylerden borç veya peşin olabilir. Bir müslüman erkeğin, bir müslüman kadını nikahlarken, mehir olarak laşe, içki veya domuz gibi şeyleri teklif etmesi kabul edilmez. Yine bir kimse, mehir olarak diğer karısını boşamak, bir adamı öldürmek veya hacca gitmek şartıyla birini kendine nikahlarsa; bunları yapması gerekmez. Karısına mehri misil ödemesi gerekir.116 Bir kimse eşine Kur'an öğretmek üzere yaptığı nikah, ilk Hanefi alimlerince sahih kabul edilmiyordu. Sonraki Hanefi alimleri ise, Kur'an öğretimi ve diğer dini hizmetlerin şartların değişmesi ve insanların geçimini sağlamak için çok meşgul olmaları gibi nedenlerle bir ücret karşılığında yapılabileceğine fetva verdiler. Bu konudaki delilleri, Hz. Peygamber'in Kur'an-ı Kerim'i eşine öğretmesi karşılığında bir erkeği evlendirmesidir.117 Peygamber (s.a.v.)'in, mehri belirlenmeden de bazı sahabeleri evlendirdiği olmuştur."Rasuiullah (s.a.v.) adamın birine: "Sana falan kadını nikahlasam razı olur musun?" diye sordu. Adam, "evet" deyince, bu sefer de kadına sordu: "Seni falan erkekle nikahlasam razı olut musun?" Kadın "evet" deyince bunları birbirine nikahladı. Erkek, kadınla gerdeğe girdi, ama kadın için mehir belirlemedi, herhangi bir şey de vermedi. Bu adam, Hudeybiye'ye katılanlardan ve Hayber'de hissesi olanlardan idi. Adam ölümünden önce şöyle dedi: "Rasulullah, falan kadını bana nikahladı, ama ben ona bir mehir belirlemedim. Peşin olarak da bir şey vermiş değilim. Şimdi sizleri şahit kılıyorum, kadına mehir olarak Hayber'deki hissemi veriyorum," dedi. Kadın onu aldı ve kocasının vefatından sonra yüzbin dirheme sattı."118 Nikahta asıl olan kolaylıktır. Kız tarafının da, kızın bizzat kendisinin de mehir konusunda aşırıya kaçmaması gerekir. Mehrin miktarı: Mehrin üst sınırı ile ilgili bir ihtilaf yoktur. Bu konuda alimler ittifak etmiştir. Mehrin en çok miktanyla ilgili bir sınır getirilmemiştir. Ayeti kerimede Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu alır mısınız Yine bu konuda Hz. Ömer, halifeliği döneminde, Rasulullah'ın eşi ve kızlan için en çok 480 dirhem gümüş para mehir uyguladığını dikkate alarak mehri 400 dirhemle sınırlamak istedi. Bu konuda insanlara hutbe irad ederek şöyle dedi: "Mehirlerde fazla aşmya kaçmayın. Eğer bu aşırılık, dünyada şeref, Allah katında bir takva olsaydı, bu konuda sizin en hayırlınız Rasulullah olurdu. Halbuki O, ne aldığı hanımlarda ve ne de evlendirdiği kızlarında oniki ukiyyeden daha fazla mehir takdir etmemiştir Hz. Ömer, minberden indikten sonra Kureyşli bir kadın, Nisa suresi yirminci ayeti okuyarak, Allah (c.c.)'ın mehir için bir sınır koymadığını, aksine kadınlara yükler dolusu mehre layık gördüğünü söyledi. Bunun üzerine Hz. Ömer, tekrar hutbeye çıkarak şöyle dedi: "Size kadınlarınız için 400 dirhemden fazla mehir vermenizi yasaklamıştım. İsteyen malından dilediği kadarını verebilir."121 Mehrin en az miktarı konusunda ise ihtilaf vardır. Ebu Hanife'ye göre, en azı on dirhem gümüştür. (32 gram gümüş. Aynca on dirhem Rasulullah döneminde iki koyun bedelidir.)122 Bütün bunlara karşılık mehirlerin hafif tutlması, aşırılığa kaçılmaması Peygamber (s.a.v.)'in sünnetindendir. Rasulullah (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor: "Nikahlann en hayırlısı en kolay olanıdır Evlilik, Allah (c.c.)'ın emridir. Bu konuda kolaylık gösterene Allah da kolaylık gösterir. Mehirde kolaylık göstermek demek, onu hiç almamak demek değildir. Bu, evlenen kadının hakkıdır. Sadece mehri çok yüksek tutmamak gerekir. Evlilikler zorlaştıkça, toplumun huzuru kaybolur. Ahlaksızlık had safhaya ulaşır. Mehir, kadının içinde bulunduğu kendi emsali olanlardan az olmamasına dikkat edilmelidir. Çünkü kadının emsallerinin daha fazla mehirle evlenmesi, onun nefsine dokunur. Gururu incinir. Diğer yandan az mehirle evlenen erkek de, mehrin azlığını fırsat bilerek geçimsizlik anında hemen boşanmaya kalkışabilir. Bunun sonucunda da kadın mağdur olur. Kocasından aldığı mehir hiçbir işine yaramaz. v-L Mehrin çeşitleri: Mehir genel olarak iki kısma ayrılır. Bunlar, mehr-i müsemma ve mehr-i misil diye adlandırılırlar. 1. Mehr-i müsemma (Miktarı belli mehir) Nikahtan önce veya nikah sırasında eşlerin karşılıklı nzası ile belirledikleri mehirdir. Allah (c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'inde bir ayet-i kerimesinde bu tür mehirden şöyle bahsedilmektedir: "Kendileriyle mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız.tayin ettiğiniz mehrin yansı onlann hakkıdır."124 Miktan belirlenmiş olan mehir de peşin verilip verilmemesine göre ikiye ayrılır. Muaccel (peşin) ve müeccel(veresiye) mehir. a) Mehr-i muaccel (Peşin mehir): Nikah akdi sırasında peşin olarak verilen mehire denir. Mehir miktarı belirlenmiş olmakla birlikte, ödeme şekli belirlenmemiş olsa, peşin ödenecek kısım örfe göre ödenir. Örf tamamının veya bir bölümünün peşin geri kalanının ileri bir tarihte verilmesi şeklinde oluşmuşsa, bu şekilde amel edilir.125 b) Mehr-i müeccel (veresiye mehir): Bir kimse mehrin bir kısmını veya tamamını evlilik sonunda ya da belli bir zaman sonunda veyahutta ölümü halinde ödemeyi ka-rarlaştırabilir. Buna da müeccel mehir denir. Bu durumda belirlenen tarihten önce kadının mehri isteme hakkı yoktur. Miktan belirlendiği halde, belirli bir müddet tayin edilmemişse mehir.eşlerden birinin vefatı veya boşanmayla peşine dönüşür.126 2. Mehr-i misil (Emsal mehir): Mehir belirlenmediği veya belirlenen mehir fasid olduğu zaman uygulamaya konan mehirdir. Bu da kadının emsaline bakarak olur. Kadının mehr-i misli, kız kardeşlerinin, halalarının ve amca kızlarının mehri kadardır. Zira Abdullah ibni Mes'ud (r.a.): "Kadına, mensubu bulunduğu aile kadmlannın mehri kadar mehir verilir. Ne fazla, ne de eksik verilemez. Mensubu bulunduğu aile kadmlan da baba tarafından akraba olan kadınlardır," demiştir. Mehr-i misilde, iki kadının yaşta, güzellikte, zenginlikte, akılda ve dindarlıkta eşit olmalan, aynı yerde oturmalan ve aynı çağda yaşamalan şarttır. Zira mehr-i misil bu özelliklerin değişmesiyle değişir.127 Mehr-i mislin sabit olması için, adil olan iki erkeğin veya bir erkek ile iki kadının şahitliği şarttır. Adaletli şahitler bulunmadığı takdirde kocanın yeminine itibar edilir.128 Mehr-i misli gerektiren haller: a) Nikah akdi sırasında mehrin konuşulmaması halinde kadın mehr-i misle hak kazanır. b) Nikah akdini gerçekleştirecek olan tarafların mehirsiz evlenmeye karar vermeleri halinde de kadın mehr-i misle hak kazanır. Mehrin mutlaka belirlenmesi gerekir.. Ayrıca mehirsiz evlenmek de geçersizdir. Bunun için mehr-i misil gerekir. c) Mehir hakkında bilinmeyen bir şeyin olması veya mehrin caiz olmayan bir şeyden belirlenmesi halinde de kadın mehr-i misle hak kazanır. Mesela mehir olarak bir elbise verileceğinden söz edilse bunun özellikleri bilinmediğinden kadına mehr-i misil gerekir. Yine mehrin şarap, domuz gibi dinimizce yasak olan şeylerden verilmeye kalkılması halinde nikah sahih olur. Ancak bunlardan mehir olamayacağı için, kadına mehr-i misil gerekir.129 A) Kadmm mehrin tamamını hak ettiği durumlar: Kadının, mehrin tamamını hak etmesi için bazı şartlar gerekir. Bunlar cinsel temas, halvet-i sahiha ve eşlerden birinin vefatıdır. • Cinsel temas: Nikah akdi sonrasında kocanın, kansıyla cinsel temasta bulunmasıyla birlikte kadın, mehrin tamamına hak kazanır. Bu konuda Hz. Ömer şöyle diyor: "Nikahta perdeler indirildi mi (zifafa girildiğinde) mehir artık vacip olur • Halvet-i sahiha (Eşlerin başbaşa kalması): Kimsenin göremeyeceği ve birdenbire gelemeyeceği bir yerde evlilerin başbaşa kalmasına halvet-i sahiha denir. Halvetin tam ola129 Bilmen, A.g.e. c. 3 Sİ40 130 Muvatta, Nikah 12 110 rak gerçekleşebilmesi için, başbaşa kalmaya engel olan durumlann olmaması gerekir. Üçüncü bir şahsın bulunması, kan veya kocada cinsel birleşmeye engel bir halin olması, hastalık, küçük olmak, hayızlı, farz oruçlu olması, farz veya nafile hacc için ihrama girmesi gibi haller, halvetin gerçekleşmesine engel olan durumlardır.131 Sahih halvetin şartlan: a) Tabii engelin olmaması: Yani ama ve uykuda bile olsa aklı başında üçüncü bir şahsın bulunmaması. b) Hissi engelin olmaması: Kan kocadan birinde cinsel birleşmeye engel bir halin olmaması. c) Şer'i engelin olmaması: Kadının hayızlı, eşlerden birinin veya ikisinin Ramazan orucunu tutuyor veya hacc için ihramlı olmaması. Sahih halvetin sonuçlan: a) Halvet-i sahihadan sonra eşler boşanırsa, kadın mehrin tamamına hak kazanır. b) Halvet-i sahiha sonunda eşler boşanırsa, kadının iddet beklemesi gerekir.132 • Eşlerden birinin vefatı: Cinsel temastan önce koca vefat ederse, kadın önceden belirlenen mehrin tamamına hak kazanır. Ancak mehir belirlenmemişse kadına mehr-i misil gerekir. Abdullah ibn Mes'ud (r.a.)'a kocası ölen bir kadının durumu soruldu. Kocası ona mehir tesbit etmemiş, henüz kendisiyle gerdeğe de girememişti. Abdullah ibn Mes'ud (r.a.) şöyle cevap verdi: "Kadın mehrin tamamını alır, iddet bekler ve mirasa da ortak olur." Orada bulunan ashabtan Ma'kıl ibn Sinan (r.a.) şöyle dedi "Rasulullah (s.a.v.), Berva' bintu Vaşık hakkında senin anlattığın gibi bir hüküm vermişti B) Kadının mehrin yarısını hak ettiği durumlar: Nikah akdi, cinsel temas veya sahih halvetten önce koca tarafından sona erdirilmişse, kadın mehrin yansını almaya hak kazanır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyuruyor: "Kendilerine mehir tayin edeek evlendiğiniz kadınlan, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yansı onlann hakkıdır..."134 Mehrin miktan nikah akdi sırasında belirlenmemiş olur veya eşler mehirsiz evlenmeye karar vermiş olurlar ya da geçersiz bir belirleme yaparlar, sonra da cinsel temastan veya halvet-i sahihadan önce aynlırlarsa kadına mehir gerekmez. Sadece kadına bir menfaat (mut'a) verilmesi gerekir. Kur'an-ı Kerim'de bu konu şöyle ifade edilmektedir: "Nikahtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluluğu yoktur. Bu durumda onlara mut'a (hediye cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir olan da durumuna göre vermelidir. Münasip bir mut'a vermek iyiler için bir borçtur."135 Mut'a, kocanın boşadığı kadına vereceği, bir giysi, başörtüsü ve çarşaftır. Ancak bu örfe göre değişir. Mut'a, para cinsinden de verilebilir. Fakat bu, mehr-i mislin yansından fazla olamaz Burada aynlık kocanın boşamasıyla olabileceği gibi, yemin, lian, kocanın iktidarsızlığı, dinden dönmesi, İslam'a razı olmaması gibi bir sebepten dolayı da olabilir C) Kadının mehir alamadığı durumlar: 1. Nikah fasid olur ve koca kansını cinsel temastan önce boşar-sa, erkeğin kadına bir şey vermesi gerekmez. 2. Nikah akdi sonrasında cinsel temas ve sahih halvet olmaksızın kadının fiiliyle evlilik sona ererse kadın bir şey alamaz.138 Hz. Peygamber Döneminden Mehir Örnekleri Asn saadet diye de adlandınlan Peygamberimiz ve dört halifenin yaşadığı ve hükmettiği dönem, biz insanlar için en aydınlık ve en mükemmel devirdir. Bir müslüman olarak herhangi bir konuda örnek verecek olursak ilk önce saadet asnna başvururuz. Örneklerimizin başında hep o dönem yer alır. İşte mehir konusunda da bu asra bakmak ve onlan örnek almak gerekir. Bu bölümde çeşitli mehir örneklerine dikkat çekeceğiz. Bunun sonucunda da asn saadetteki insanlann hangi şartlar altında evlendiklerini göreceğiz. Mehir olarak erkeğin İslam'a girmesi: Ebu Talha, Ümmü Süleym'e evlilik teklif etti. Ümmü Süleym, onun bu teklifine şöyle cevap verdi: "Andolsun ki ey Ebu Talha! Senin gibisi geri çevrilmez. Fakat sen kafir birisin; ben ise müslüman bir kadınım. Seninle evlenmem helal olmaz. Eğer müslüman olursan bunu mehrim olarak kabul ederim. Bundan başka da senden hiçbir şey istemem." Bu söz üzerine Ebu Talha, hemen müslüman oldu ve İslam'a girişi de mehri oldu. Bu hadisi rivayet eden Sabit, şöyle demiştir: "Ümmü Süleym'in mehrinden daha şerefli bir mehre sahip olan bir kadını hiç duymadım. Mehri İslam olmuştur.139 Mehir olarak Kur'an-ı Kerim öğretmek: "Rasulullah (s.a.v.)'e bir kadın gelerek şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasulü! Sana kendimi hibe etmeye geldim." Rasulullah ise kadına iyice bakarak başını aşağı eğdi. Kadın, Rasulullah(s.a.v.)'in hakkında bir hükme varamadığını görerek oturdu. Ashabtan biri kalkarak: "Ey Allah'ın Rasulü! Senin ona ihtiyacın yoksa onu bana nikahla," dedi. Rasulullah (s.a.v.) ise: "Mehir olarak verecek bir şeyin var mı," diye sordu. Adam-. "Vallahi, yok ya Rasulallah!" deyince, Rasulullah (s.a.v.): "Ailene git, bir şeyler bulabilecek misin bir bak!" dedi. A-dam gitti ve az sonra geri geldi. Rasulullah(s.a.v.)'a şöyle dedi: "Hayır, vallahi hiçbir şey bulamadım." Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine şöyle dedi: "İyi bak! Demirden bir yüzük de mi yok?" Adam tekrar gitti ve geri gelerek şöyle dedi: "Hayır, demir bir yüzük de bulamadım, ya Rasulallah. Ancak şu izanm var." Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi: "İzannla ne yapacaksın? Sen onu giysen, ona bir şey kalmaz. O giyse sana bir şey kalmaz." Bunun üzerine adam uzun süre oturdu. Bir süre sonra Rasulullah ona: "Kur'an'dan ne biliyorsun?" diye sordu. Adam da-. "Falan falan sureleri biliyorum," diye bildiklerini saydı. Bunun üzerine Rasulullah şöyle dedi: "Kur'an'dan bildiklerinö öğretmen) mukabilinde onu sana nikahladım."140 Mehir olarak zırhın verilmesi: Hz. Ali Hz. Fatımayla evlenince hemen gerdeğe girmek istedi. Rasulullah s.a.v Ona mehir olarak bir şey ver dedi. Hz. Ali ise Benim verecek bir şeyim yok dedi Peygamber s.a.v ise ona şöyle dedi Ona zırhını ver Bu söz üzerine Hz. Ali zırhını verdi ve gerdeğe girdi Dörtbin dirhem mehir Ümmü Habibe, Ubeydullah ibnu Cahş'ın nikahı altındaydı. Ubeydullah, Habeşistan'da iken vefat etti. Bunun üzerine Necaşi, onu Rasulullah (s.a.v.)'e nikahladı. Necaşi, Rasulullah (s.a.v.)'m adına Ümmü Habibe'ye dörtbin dirhem mehir verdi. Sonra onu, Şurahbil ibnu Hasene ile gönderdi. Durumu mektupla Rasulullah (s.a.v.)'a bildirdi. Rasulullah(s.a.v.) da bunu aynen kabul etti Bir çekirdek ağırlığında altından mehir: Abdurrahman b. Avf Medine'ye geldi. Rasulullah (s.a.v.) onunla Ensardan Sa'd b. Rabi arasında kardeşlik tesis etti. Sa'd el-Ensari'nin iki eşi vardı. Malının yansıyla, hanımlanndan birini Ab-durrahman'a vermeyi teklif etti. Bu teklife Abdurrahman'ın cevabı şöyle oldu: "Allah hanımını ve malını sana mübarek etsin. Bana çarşıyı göster yeter." Çarşıya gittiler ve o gün, keş ve yağ alıp satmaktan bir miktar kazanç elde ettiler. Bir müddet sonra Rasulullah (s.a.v.), Abdurrahman'ı üzerinde (evlenenlere mahsus olan) san boyalı bir koku olduğu halde görünce, ona sordu: "Hayırdır, bir şey mi oldu?" Abdurrahman: "Ensarlı bir kadınla evlendim," dedi. Rasulullah (s.a.v.) ise: "Mehir olarak ne verdin?" diye sordu. O şöyle cevap verdi: "Bir çekirdek ağırlığında (beş dirhem) altın verdim." Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi: "Öyleyse bir koyunla dahi olsa (düğün) ziyafeti ver."143 141 Ebu Davud, Nikah 36; Nesai, Nikah 76 142 Ebu Davud, Nikah 29 143 Buhari, Nikah 7, 49, 56, 68, Buyu 1, Kefalet 2, Edep 67." Davat 53, Menakıbu'l-Ensar 3, 50; Muslim, Nikah 79; Tırmizi, Nikah l'O, Birr 22; Ebu Davud, Nikah 30; Nesai, Nikah 67; Muvatta, Nikah 47 Beşyüz dirhem mehir: Hz. Aişe'ye Rasulullah (s.a.v.)'ın hanımlannın mehirleri neydi diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Oniki ukiyye ve bir neşş idi. Neşş nedir biliyor musunuz? Yanm ukiyyedir. Bunun tamamı beşy-üz dirhem eder."144 Başlık Parası.Önceden olduğu gibi günümüzde de kız tarafı, erkek tarafından başlık parası adı altında bir para almaktadır. Bölgeden bölgeye değişen bir takım isimler altında bu haksız kazanç devam edip gitmektedir. Kimi yörelerde başlık parası; kimi yörelerde terbiye hakki; kimi yörelerde de analık veya babalık hakkı gibi isimler adı altında alınan bu para, rüşvetten başka bir şey değildir. Damat tarafından alınan para, sadece kızın ihtiyaçlan için harcanırsa mehir yerine geçer. Fakat bu para babanın veya bir başkasının cebine girerse mehirle hiçbir alakası kalmaz. Zaten mehir kızın hakkıdır. Buna hiç kimse ortak olamaz. Bir babanın veya bir başkasının kızı ya da bir yakını için başlık parası istemesi, kadına yapılabilecek en büyük hakaretlerden biridir. İnsanı en mükemmel şekilde yaratan Allah (c.c), onun satılmasına asla razı değildir. Kızını evlendirecek olan bir velinin, kızına karşılık olarak hangi ad altında olursa olsun, para istemesi, onu satması anlamına gelir. Bu ise, asla doğru değildir. İslam'dan habersiz olan insanlar, bu davranışlarını meşrulaştırmak için bir takım bahanelerin ardına sığınmaktadırlar. Mesela, terbiye etme, büyütme, yetiştirme gibi bahaneler, en çok sığındıklarıdır. Toplumumuzun İslami olmayan bu tür davranışlardan vazgeçmesi için gerekli mücadeleyi elden bırakmamak gerekir. « Muslim, N,kah 78-, Ebu Davud, Nikah 29; Nesat. Nikah 66 İslam'a göre yaşadığını ve onun emir ve yasaklarına uyduğunu iddia eden bir müslüman, bu konuya özellikle dikkat etmelidir. Başlık parasının zararları: 1. Başlık paralan genellikle çok yüklü olduğu için, evlenmek isteyen bir çok genç, bu nedenle evlenemiyor. Bu durum, evliliklerin zorlaşmasına, kız kaçırmaların, çeşitli cinsel suçlann artmasına ve böylece toplumun huzurunun bozulmasına sebep oluyor. 2. Başlık parası ödeyerek evlenen gençler, ağır borç yükü altına giriyorlar. Bunun sonucunda da borçlarını ödeyebilmek için büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalıyorlar. 3. Başlık parası yüzünden bir çok kız, velilerinin zoruyla en çok parayı verene satılıyor. Aile baskısıyla evlenen bu kızların mutlu olma ihtimalleri de düşük oluyor. Başlık parasının daha pek çok sakıncası vardır. Bu konuda daha canlı örnek arayanlann başvurabileceği ilk adres, baba zoruyla başlık parası karşılığında satılmış olan bir mazlumun kapısını çalmaktır. G) Kına Gecesi Anadolunun pek çok yerinde, düğün gününün akşamında yapılan eğlenceye kına gecesi denilmektedir. Bu gecede gelin olacak kız için, kına yakmak üzere kına gecesi tertip edilir. Kına geceleri bir çeşit moral verme, gelini eğlendirme geceleridir. İslami usul ve kaidelere uygun hareket edildiği müddetçe, bu tür eğlencelerin hiç bir sakıncası yoktur. Evliliklerin sağlam temeller üzerine oturtulması için, merasimlere ve eğlencelere haram kanştırmamak gerekir. Kadın erkek birlikte eğlenilmesi, içkilerin içilmesi gibi dinimizce yasaklanan fiillere itibar edilmemelidir. Düğünlerde aşınya kaçmadan, İslam'ın yasaklamış olduğu fiilleri yapmadan eğlenmenin hiçbir sakıncası yoktur. Peygamber Efendimiz de düğünlerde eğlenilmesini teşvik etmiştir. Düğün evleri cenaze evi değildir. Bu nedenle eğlenilmesi ve bu mutluluğun paylaşılması gerekir. Kına geceleri de kadınların kendi aralarında eğlendikleri bir gecedir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Nikahı ilan edin, onu mescidlerde kıyın ve onun üzerine def çalın."145 Hz. Aişe (r.a.), Es'ad ibn Zurare'nin yetim kalan kızı Fariga'yı himayesine alıp büyütmüştü. Evlilik çağına gelince onu, Ensar'dan Nebit ibn Cabir'le evlendirdi. Gelini koca evine götürenler arasında kendisi de vardı. Hz. Aişe şöyle diyor: "Döndüğümüzde, Rasulullah (s.a.v.) bize, erkek tarafının bizi nasıl karşıladığını ve neler konuşulduğunu sordu. Ben de selam verdik, hayır ve bereket diledik, dedim." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Ey Aişe! Sizin eğlenceniz yok mu? Ensar eğlenceden hoşlanır."146 Evlenecek olan kıza anne ve babanın tavsiyeleri Hz. Muhammed (s.a.v.), kızı Hz. Fatıma'ya gelin olurken şöyle nasihatte bulunduğu rivayet edilmiştir: "Kızım! Kendini temiz tut, dilinle de Rabbini zikret. Kocan sana baktığı zaman senden memnun olsun. Gözlerine sürme çek, çünkü sürme kadınların süsüdür. Kızım! Kocan sana baktığı zaman gözlerini ondan ayırma. Sen de ona bak. Eğer böyle yaparsan, onun yanında sevgin fazla olur. O başka tarafa bakarken sen onun yüzüne bak. Bunun büyük mükafatı vardır. Kızım! Kocan seni yatağına çağırdığı zaman, hemen isteğini yerine getir. Mazeretsiz sakın yatağı terk etme. Kocanın yanında dilsiz 145 Tirmizi, Nikah 6 146 İbn Ma'ce, Nikah 21 gibi durma. Ona karşı güzel sözler söyle ki, sana muhabbeti artsın. Kocanın hataları olsa da başkalanna söyleme. Böyle yaparsan, kocan, melekler ve peygamberler gücendiği gibi, Allah (c.c.) da sana azap eder."147 Sahabelerden Haris (r.a.)'m kızı Esma, gelin olurken annesi ona şöyle nasihat etti: "Kızım! Yıllardır birlikte yaşadığımız evimizden, tanımadığın alışık olmadığın bir eve gelin gidiyorsun. Sen kocana yer ol ki, o sana gök olsun. Sen ona çadır ol ki, o sana direk olsun. Sen ona hizmetçi ol ki, o da sana köle olsun. Ona çok sokulma, bıkmasın; çok uzaklaşma, unutmasın. Sana sert ve öfkeli davrandığında yumuşak ol, sükut et. Sana kötü söylediğinde karşılık verme. Daima senden güzel söz işitsin, güleryüz görsün; böylece sana iyi nazarla baksın." H) Gelin Getirme Gelini kız evinden getirme işi, her yörenin kendine has örf ve adetlerine göre yapılmaktadır. Burada önemli olan, bu işin İslami ölçüler içinde gerçekleştirilmesidir. İnsanlann hayatı boyunca hiç unutamayacağı şeylerden birisi de düğündür. İslami duyarlılığı olan herkes, eşinievine getirirken müslümanca bir tavır sergilemelidir. Aksi halde evliliğin temelleri sağlam atılmamış olur. Evlilikler, Allah (c.c.)'ın emri, Peygamber (s.a.v.)'in sünnetine uygun yapıldığına göre, ahirete dönük bir cezası da vardır. Evliliğe ilk adımı günahla atmanın hiç de hoş olmadığını bilmek gerekir. Gelini evinden alıp, damadın evine götürürken çok dikkatli davranmak lazımdır. Gelini evinden alıp arabaya bindirirken ve daha sonra indirirken gelinlik içindeki kızın üzerine bir örtü koymak suretiyle yabancı gözlerden saklanmış olur. İncecik bir gelinlik içinde halkın arasına çıkılması doğru değildir. ' Mürşid-i Müteehhilin s. 28 Bugün bazıları üzerlerinde gelinlik olduğu halde direk eve gitmek yerine, yemeğe gitmek suretiyle kendilerini teşhir ediyorlar Bu, İslami bir davranış değildir. Gelini almaya gitmeden önce bir hoca veya bir büyük, dua yapar. Ardından da yola çıkılır. Gelinin arabadan indirilip bindirilmesi işi, düğün sahibinin ve gelinin yakın akrabalan ile kadınların görevidir. Yabancı erkekler bu işe karıştırılmamalıdır. Gelinin ve damadın, evlerine adım atana kadar çok dikkatli davranmalan gerekir. Hayadan ve edepten ayrılmadan gayet va-kurlu bir şekilde hareket etmelidirler. Gelin evden çıkarken ve yeni evine girerken tekbir getirilmeli, hayır dualarda bulunulmalıdır. Peygamber (s.a.v.), evlenen bir kimseyi şöyle tebrik ederdi: "Allah sana (evliliği) mübarek kılsın, üzerine bereket indirsin. İkinizin arasını hayırda birleştirsin."148 Peygamber (s.a.v.)'in bu tebliğini bizlerin de uygulaması gerekir. Yeni evlilere hayır duada bulunmak tebriklerin en güzelidir. I) Düğün İslami usul ve kaidelere göre, israfa kaçmadan, fazla borç yükü altına girmeden; içkisiz ve gayrı meşru eğlencesiz olmak şartıyla düğün yapmak, bu mutlu güne akrabalan, komşuları, arkadaşlan ve dostlan davet etmek suretiyle düğün yemeği (velime) vermek, Peygamber (s.a.v.)'in teşvik ettiği sünnetlerinden ve İslam'ın güzel a-detlerindendir. Düğünler, yörelere göre değiştiği için,herkes kendi örf ve adeti doğrultusunda düğün yapar. Burada önemli olan harama yönel148 Ebu Davud, Nikah 37; Tirmizi, Nikah 7 memek ve İslam'ın getirdiği usul ve kaidelere aykırı hareket etmemek gerekmektedir. Düğün Eğlencesi (Çalgı ve Müzik): İslam dini, insanların her anını kontrol altına alarak, kendisini yaratana daha iyi kulluk edebilmesi ve şeytana karşı durabilmesi için her türlü kolaylığı sağlamıştır. Allah (c.c), insanlann şeytana kulluk etmemesi ve onun yalanlanna kanmaması için ilk yaratılıştan itibaren peygamberler ve kutsal kitaplar göndermiştir. Böylece insanlar şeytanın hilelerine ve vesveselerine karşı, Allah (c.c.)'a sığınmış ve onun taarruzlarına karşı koymuştur. İnsanı her anından hesaba çekecek olan Allah (c.c), yediklerinden içtiklerine; giydiklerinden çıkardıklarına; kazandıklarından harcadıklarına; gülmesinden ağlamasına; oturmasından kalkmasına; evlenmesinden boşanmasına kadar her konuda onun nasıl hareket etmesi gerektiğini açıklamıştır. Düğün konusunda da gerekli ölçüler konulmuş ve bu ölçülere uyulması istenmiştir. Zaten insanlar, ahiret günü her şeyden hesaba çekilecektir. Allah (c.c.) bir ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: "Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden hesaba çekileceksiniz."149 Yeni bir hayatın başlangıcı olan evliliğe, eğlence ve törenle neşe ve sevinç içinde girmek dünyanın her yanında yapılagelen bir adettir. İslam dini de yeni evlilerin bu mutluluğunu diğer müslümanlar-la paylaşmalarını tavsiye etmiş ve bunun için gerekli olan kural ve kaideleri belirlemiştir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) ve onun ashabının uygulamaları bizlere yol göstermektedir. Bununla ilgili delilleri Peygamber (s.a.v.)'in hadisleri aracılığıyla şöyle sıralayabiliriz: ' Tekasür 8 "Nikahı ilan edin.onu mescidlerde kıyın ve üzerine def çalın"150 "(Nikahta) haramla helali ayıran fark def ve sestir."151 "Yetim kalan bir kız ensardan biriyle evlendirildi. Hz. Aişe de düğüne katılanlardandı. Gelini götürüp dönünce RasuluUah (s.a.v.) sordu: "Ey Aişe! Gelinle birlikte def çalıp şarkı söyleyecek bir cariye gönderdiniz mi?" Hz. Aişe ise: "Cariye ne diyecek?" diye sorunca, RasuluUah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Ensar gazeli seven bir kavimdir. Onlara şöyle deseydiniz: Size geldik, size geldik. Allah (c.c.) size de bize de hayat versin. Kızıl altın olmasaydı, badiyenize konaklamazdı. San buğday olmasaydı bakireleriniz semirmezdi."152 Rubeyye binti Muavviz (r.a.) şöyle anlatıyor-. Ben evlendiğim zaman, RasuluUah (s.a.v.) geldi ve yatağımın üzerine oturdu. Bu sırada cariyelerimiz def çalıp, Bedir günü şehit düşen atalarımız hakkında mersiyeler söylemeye başladılar. İçlerinden birisi; "A-ramızda yann olacaklan bilen Peygamber var" manasında bir mısra okudu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.); Böyle deme! Söylemekte olduğun diğer şeyleri söyle" dedi.153 İbn Ma'ce'nin rivayetinde şöyledir: "Hayır, bunu söylemeyiniz. Çünkü yann olacaklan bilen Allah (c.c.)'dır."154 Yukandaki hadisler bize, def çalmanın ve bazı sarkılan söylemenin caiz olduğunu göstermektedir. Peygamber (s.a.v.) sadece düğünlerde değil, bazı bayram ve sportif gösterilerde de eğlenceye müsamaha gösterdiği bilinmektedir. 150 Tırmızi, Nikah 6 151 Tirmızi, Nikah 6; Nesai, Nikah 72 152 İbn Ma'ce, Nikah 21; A. ibn Hanbel, IV/78 153 Tırmizi, Nikah 6; İbn Ma'ce, Nikah 21 154 Buharı, Tefsir-i Sure-i Ra'd 1; İbn Ma'ce, Nikah 21 Hz. Aişe anlatıyor: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) yanıma girdi. Yanımda iki de cariye vardı. Buas günü şarkısını söylüyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) yatağa uzandı ve yüzünü öbür tarafa çevirdi. Bu arada babam Ebu Bekir (r.a.) de yanımıza girdi ve beni azarlayarak: "Rasulullah (s.a.v.)'in yanında şeytan çalgısını mı çalıyorsunuz?" dedi. Rasulullah (s.a.v.) ona dönerek: "Onlan bırak" dedi. Başka bir rivayette de Peygamber (s.a.v.)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ey Ebu Bekir! Her toplumun bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır."155 Yine Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: "Ben mescidde oynayan Habeşlileri seyrederken Rasulullah (s.a.v.) beni ridasıyla örttüğünü hatırlıyorum. Bu hal, ben seyretmekten usanıncaya kadar devam etti. Benim gibi genç yaşında bir kızın eğlenceye ne kadar düşkün olacağını vann siz takdir edin."156 Bu hadisler, şarkı söylemenin caiz olduğunu göstermektedir. Burada önemli nokta, şarkı sözlerinin insanı isyana, harama sevketmemesi ve sözlerin isyan ifadeleri olmamasıdır. Sonuç olarak, Peygamber (s.a.v.), düğünlerde, bayramlarda ve bir takım merasimlerde def çalındığını ve şarkı söylendiğini duymuş ve buna engel olmamıştır. Yukanda zikrettiğimiz deliller, fuhşa, taşkınlığa, içkiye sebebiyet vermemek ve şarkının sözlerinde isyan, kadın, içki tasvirleri veya mümini kötüleyen ifadeler taşımaması şartıyla mubahtır. Fakat gerek şarkı ve gerekse müzik, dinleyicilerin cinsel arzularını tahrik ediyorsa, bu yasaktır. 155 Buharı, ideyn 3; İbn Ma'ce, Nikah 21 156 Buhari, Salat 69, iydeyn 2, 3, 25, Cihad 81, Menakıb İS, Fezailu'I-Ashab 46, Nikah 82,114; Müslim, iydeyn 18; Nesai, iydeyler içindir. Kim desinler için iş yaparsa Allah (c.c.) da ona göre muamele yapar Davete icabet etmek: Müslümanın müslüman üzerinde karşılıklı haklan vardır. Bu haklar çeşitli vesilelerle Allah (c.c.) ve Peygamber (s.a.v.) tarafindan müminlere açıklanmıştır. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selamını almak, hastayken ziyaretine gitmek, öldüğünde cenazesine katılmak, davetine icabet etmek, hapırınca yerhamukallah demek."164 Yukarıdaki hadiste de belirtildiği gibi, müslümanın müslüman üzerinde pek çok hakkı vardır. Bu haklardan biri de davetine icabet etmektir. Bu konuda Raulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Kim düğün yemeğine çağnlır ve icabet etmezse Allah'a ve Rasulüne asi olmuş olur."I6s "Sizden biriniz düğün yemeğine çağrılınca gitsin."166 Bu hadislere göre her müslümanın meşru olan , İslam'a aykırı işlerin yapılmadığı davetlere katılması gerekir. Aksi halde günahkar olur. Geçerli bir mazereti varsa gitmeyebilir. Davet edilmeyen bir ziyafete gitmek de doğru değildir. Çünkü ev sahibinin zor durumda kalmasına sebep olur. Ev sahibi, hazırlıklarını ve ikramını belli bir sayıya göre yapacağına göre, davetsiz olarak gelen kişiye yeni bir hazırlık yapması gerekir. Ayrıca davetsiz olarak gelen kişinin şahsiyetinin küçük düşmesine de sebep olur. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kim davet edildiği halde icabet etmezse, Allah ve Rasulüne isyan etmiş olur. Kim de davetsiz olarak bir sofraya oturursa, hırsız olarak girer, yağmacı olarak çıkar."167 Bir başka hadis ise şöyledir: "Ensardan Ebu Şuayb adında bir zat vardı. Onun et satışı yapan bir de kölesi vardı. Ebu Şuayb, bir gün Rasulullah (s.a.v.)'ı gördü. Yüzünden O'nun acıkmış olduğunu anladı. Kölesine: "Bize beş kişilik yemek hazırla! Ben Rasulullah (s.a.v.)'ı de beşinci kişim olarak davet etmek istiyorum," dedi. Köle yemeği yaptı. O da Rasulullah (s.a.v.)'i beşinci kişi olarak çağırdı. Onlan bir kişi daha takip etti. Kapıya geldiklerinde Rasulullah (s.a.v.) ev sahibine: "Bu adam da bize uydu, izin verirsen girecek, vermezsen dönecek," dedi. Ebu Şuayb: "Ey Allah'ın Rasulü! Ona da izin veriyorum, girsin," dedi.168 Görüldüğü gibi, davetsiz olarak gelen birinin ziyafete iştirak e-dip edemeyeceği ev sahibinin iznine bağlıdır. Peygamber (s.a.v.) bile bu konuda ev sahibinin karanna tabi olmuştur. Rasulullah (s.a.v.)'in bu konularda daha birçok hadisleri vardır. Bunlardan birkaçını daha zikredelim. "Biriniz düğüne çağırıldığı zaman, oruçlu değilse yesin, oruçlu ise dua etsin."169 "Biriniz yemeğe çağrıldığı zaman icabet etsin. Oruçluysa ziyaret etmiş olur, değilse yemek yemiş olur."170 Tirmizi' Nikah 11; Ebu Davud< ; Muslım' |69 Buhari, Nikah 71; Muslim, Nikah 96 70 Müslim, Nikah 106 Bu hadislerden anlaşıldığı gibi, kişi oruçlu da olsa davete icabet etmelidir. Bu durumda nasıl hareket edeceği hadislerde belirtilmiştir. Aynı anda iki davet alan bir kimse nasıl hareket etmelidir? Bunun çaresini de Rasulullah (s.a.v.) şöyle açıklamıştır: "İki kişi birden davet ederse, kapı itibanyla hangisi daha yakınsa ona icabet et. Çünkü kapıca yakın olan, komşu olarak da yakındır. Eğer birisi önce çağırmışsa, önce çağıranın davetini kabul et!"171 Düğüne davet edenin davetinde ayınm yapmaması gerekir. Zenginleri çağırıp fakir akraba ve komşulan çağırmaması doğru değildir. Günümüzde hem düğün yemeklerinde hem de diğer davetlerde daha çok zenginlerin çağnldığı, fakirlerin unutulduğu görülmektedir. Mesela Ramazanlarda iftar sofralanna çağnlanlann tamamına yakını zenginlerdir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "En kötü yemek, kendisine zenginlerin çağrılıp faki-lerin çağrılmadığı düğün yemeğidir. Kim davete gelmezse Allah ve Rasulüne asi olur."172 Haramın İşlendiği Düğüne Katılmak: Dinimiz İslam, nerede nasıl hareket edeceğimizi bize aynntılı bir şekilde bildirmiştir. Yapılan herşeyin İslam'ın usul ve kaidelerine uygun olarak yapılması gerekmektedir. Düğün merasimlerinde de durum böyledir. İkramın ve eğlencenin İslam!a uygun olmadığı bir düğüne katılmamak gerekir. Davet edilen düğünde içkinin ve dansın ya da kadın erkek kanşık eğlencenin olacağını kişi daha önceden biliyorsa katılmamalıdır.173 Şayet bilmeden katılmışsa, davet sahibinden izin alarak orayı terketmesi uygun olur. İçki dinimizce şiddetle yasaklanmış ve bütün kötülüklerin anası olarak ilan edilmiştir. Böylesi ortamlardan mümin şiddetle kaçınmalıdır. Günümüzdeki düğünlerin bir çoğu, İslam prensiplerine aykın olarak yapılmaktadır. İnsanlar, Allah'ın emri Peygamber'in sünneti üzere başladıklan işi şeytanın emri doğrultusunda sonuçlandırmaktadırlar. Bu ise, toplumun en önemli birimi olan ailenin çürük temeller üzerine kurulması demektir. Sağlam temeller üzerine kurulmamış olan ailelerin ömrü çok uzun olmaz. İçinde bulunduğumuz toplumda aile kavgalarının, boşanmalann büyük çoğunluğu, başlangıcı hatalı olan evliliklerde görülmektedir. Bu yanlışlıklann düzeltilmesi için büyük bir mücadele gerekmektedir. Toplumumuzun ve bizlerin kurtuluşu buna bağlıdır. Haram olan şeylerden kaçınmak yetmez. Aksine yanlışlıklann düzeltilmesi yoluna gidilmelidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle düzeltsin. Eğer buna gücü yetmezse, diliyle düzeltsin. Buna da güç yetiremezse, kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf noktası dır."174 Her müminin iyiliği emretme ve kötülükten nehyetme görevi vardır. Herkes kendine düşen görevi yerine getirirse toplumumuzda kötülük kalmaz. Bugün insanlann mutsuzluğunun kaynağında yatan şey, gereği gibi Allah (c.c.)'a kulluk görevinin yerine getirilememesidir. Ölçü olarak Kur'an yerine başka kitaplann ve hükümlerin geçmesi; Önder olarak Rasulullah (s.a.v.)'ın dışında bir takım insanlann kabul edilmesi, hem bu dünyanın hem de ahiretin kaybedilmesine sebeb olmaktadır. Bir kadınla erkek arasında, birbirlerinden meşru olarak faydalanmak aşk arzusuyla yapılan bir akıttır. Evliliğin hükmü: Evlilik aktı kitap, sünnet ve ıcma ile sabittir. 1. Kitaptan delili içinizden bekarlan ve kölelerinizden, cariyelerinizden salıh olanları evlendınnız. Eğer onlar fakır iseler, Allah onlan fazl-u keremınden zenginletir. Allah her şeye gucu yeten ve her şeyi bilendir delili: Rasulullah (s.a.v.)'ın bu konuyla ilgili hadis-lennden birkaçı şöyledır Ey gençler topluluğu içinizden kim evlenmeye guç yetırelıyorsa evlensin. Çunku gozu haramdan en çok saklayan, ırzı en ıyi muhafaza eden budur. Kim de evlenmeye guç yetıremezse oruca det devam etsin. Zira oruç, onun için bir korunmadır Evlenmek benim sunnetımdır. Kim benim bu sünnetimle amel etmezse, benim yolunumda olmamış olur. Evleniniz! Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sızm.sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim. Evlenme imkanı olmayan oruç tutsun. Çunku oruç şehveti kırar. peygamberlerin sünnetlerindendir: Haya, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek Nikahın rüknü: İcab ve kabulden ibarettir. Icab, hangi taraftan olursa olsun, once birinin: Aldım veya Vardım diye bir soz söylemesidir. Kabul ise, bu sozun olun, olumlu (musbet) olan cevabıdır. 10, Nikah 2-3; Müslim, Mkah 1,3; Ebu Davud, Nikah 1 İcabtan maksat; erkeğin kadına: "seni eş olarak aldım". Veya kadının "erkeğe sana vardım" demesidir. Kabulden maksat ise; Erkeğin icabına karşılık kadının: "Kendimi sana eş olarak verdim". Ya da kadının yukarıdaki icabına karşılık erkeğin: "Ben de seni kendime eş olarak kabul ettim" demesidir. Kadınla erkek arasında yukardaki gibi bir icab ve kabul meydana gelirse, nikahın rüknü gerçekleşmiş olur. EVLİLİĞİN ŞARTLARI Evliliğin şartlan dört kısımdır. 1. Evliliğin meydana gelme şartlan: Akdin esaslarında veya rükünlerinde olması gereken şartlardır. Eğer şartlardan biri eksik olursa akit batıl olur. 2. Evliliğin sıhhatinin şartları: Rükünlerine uygun olarak yapılan nikahın sonuçlarının akitte oluşması için olması gereken şartlardır. Eğer şartlardan birisi eksik olursa, akit eksikliğe göre ya batıl olur, ya da fasit olur. 3. Evliliğin gerçekleşmesinin şartlan: Yapılması ve sıhhatinden sonra akdin fiili sonuçlannın kendisine bağlı olduğu şartlardır. Eğer şartlardan birisi eksik olursa, Hanefi ve Malikilere göre akit mevkuf olur. (durdurulur) 4. Evliliğin bağlayıcılık şartlan: Akdin kalıcı ve sürekliliğinin bağlı olduğu şartlardır. Eğer şartlardan biri eksik olursa akit caiz olur veya bağlayıcı olmaktan çıkar. Bu da akdin, akdi yapanlardan birine veya bir başkasına fesih hakkının caiz olduğu manasına gelir. A) Evliliğin Meydana Gelme Şartlan Evlilik akdinin yapılabilmesi için evlenecek olanlarda ve icab kabulde bazı şartlar aranır. Evlilik akdini yapanların şartları 1. Tarafların evlenebilme ehliyeti: Evlenecek olan kadın ve erkeğin akdi yapabilme ehliyetine sahip olması gerekir. Bu da yedi yaşma ulaşıp iyi ile kötüyü ayırt edebilme (temyiz) ile olur. Eğer akdi yapan yedi yaşma varmamış mümeyyiz olmayan çocuk veya deli ise, evlilik akdi yapılmış olmaz. 2. Akdi yapanlann birbirlerinin sesini işitmesi: Akdi yapanlann her birinin diğerinin sesini işitmesi gerekir. Kadında aranan şartlar. 1. Dişiliği tam bir kadın olmalı: Erkek erkekle veya cinsiyeti belirsiz (hünsa-i müşkil) biriyle evlenemez. Bu batıldır. 2. Kadınla erkek arasında sürekli veya geçici bir evlenme engelinin bulunmaması: Kız, kızkardeş, hala, teyze gibi evlenilmesi haram olan ve başka bir erkekle evli olan kadın ve iddet bekleyen kadınla evlenilmez. İcab ve kabulde uyulması gereken şartlar: 1. Akdi yapacak olanların aynı mecliste olması: Bu ise icab ve kabulün aynı mecliste gerçekleştirilmesi demektir. Meclis değişirse akit gerçekleşmez. Eğer veli "Kızımı seninle evlendirdim" der ve öbürü de "Kabul ettim" demesinden önce meclis dağılırsa Hanefile-re göre akit gerçekleşmez.179 2. İcab ve kabulün her bakımdan birbirine uygun olması: Eğer icab ve kabul arasında yanılma veya hile sebebiyle bir aynlık varsa evlenme gerçekleşmez. Mesela kızın babasının "Seni Hatice ile evlendirdim" demesi üzerine adamın da "Meryem'le evlenmeyi kabul etttim" demesi halinde olduğu gibi, akit gerçekleşmez. - MezahiMErbaaterc.es s. 3. İcab ve kabulde kullanılan sözler açık olmalı: Evlendim, evlendirdim, kabul ettim gibi. 4. İcab ve kabul şarta bağlanmamalı ve kullanılan siğa da gelecek zaman olmamalı: Evlilik alışveriş gibidir, anında yapılmalıdır. "Yarın veya öbür gün seninle evlendim" gibi geleceğe dönük olması ve "Dayım geldiğinde" veya "Babam razı olursa seninle evlenirim" veyahutta "Güneş batınca kızımı seninle evlendiririm" gibi daha olmamış bir şarta dayandınlmış akidler caiz değildir. B) Evliliğin Sıhhat Şartlan Evliliğin geçerli olması için şu şartlann bulunması gerekmektedir. 1- Evlenecekler arasında sürekli veya geçici bir evlenme engelinin bulunmaması: Eşlerin nikah akdi sırasında evliliğe engel bir durumunun olmaması gerekir. Kadının nesep, süt veya sihri hısımlık gibi bir nedenle erkeğe haram olması durumunda, nikah batıl olur. 2- İcab ve kabul sigasının süreklilik ifade etmesi: Evlilik zamanla sınırlanırsa batıl olur. Mesela erkeğin "Seninle şu aya kadar temettü yapacağım" demesi, kadının da "kabul ettim" demesi veya bilinen ya da bilinmeyen bir zamanla sınırlaması böyledir. 3. Şahitlik: Evlilik için şahitliğin şart koşulmasının hikmeti, evliliğin değer ve önemini belirtme, eşleri şüphe ve ithamdan kurtarmak için insanlar arasında nikahı duyurmaktır. Evlilikte şahitlik sebebiyle helal ve haram birbirinden ayrılmış olur. Genel olarak helalin özelliği açıklık, haramın özelliği ise gizliliktir. Aynı zamanda şahitlikle evlilik belgelendirilerek gerektiğinde ispatlanması için güvence altına alınmış olur. Dinimiz hiçbir yanlış anlamanın ve ithamın olmaması için nikahı duyurma ve velime konusunda önemle durmuştur. 3. Velisinin izni olmadan evlenen akıllı ve ergin bir kadının, kendisini denk olan biriyle evlendirmesi ve mehrin de mehr-i misil miktan olmalıdır. Aksi halde velilerin nikahı feshetme hakkı doğar. 4. Kadının razı olmaması halinde, kocanın iktidarsızlık vb. ayıplarının olması da fesih sebebidir. NİKAHIN HÜKÜMLERİ 1. Şer'an iki tarafın birbirinden faydalanmaları helal olur. 2Erkek, kadını açık-saçık çıkmaktan men etme hakkına sahip olur 3. Mehir, nafaka ve giyim, erkeğin üzerine farz olur. 4. Sıhriyyet sebebiyle meydana gelen akrabaların bir kısmı ile nikahlanma haram olur. 5. İki taraf birbirine varis olur. 6. Birden fazla evli erkeğin, kadınlar arasında adaletle hareket etmesi gerekir. 7. Kadın, yatağa davet edildiği zaman kocasına itaat etmelidir. İtaat etmediği zaman, kocasının onu te'dip etmeye selahiyeti olur. İyi geçinmeleri ise müstehaptır.183 EVLİLİKTE DENKLİK (KEFAET-KÜFÜV) Kefaet, sözlükte denklik, benzerlik ve eşitlik anlamındadır. Fıkıhta ise, evlenecek çiftler arasında bazı konularda denkliğin, eşitliğin olması demektir. Denklikten maksat, evlilik hayatında sürekliliğin olması ve eşler arasında mutluluğun gerçekleşmesi için bir takım sosyal konularda 183 Feteva-1 Hindiye, 11/ 264 eşitliğin sağlanmasıdır. Sonuçta kadın ve velileri örfi olarak kocayla ayıplanmamış olsunlar. Denklik erkek tarafında aranır. Erkeğin kadından bazı konularda üstün olması gerekir. Erkeğin kadından aşağı durumda olması, evlilik hayatında bir takım sorunlann ortaya çıkmasına sebep olabilir. Muctehidlerin çoğunluğuna göre, denklik evliliğin lüzum şartıdır. Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Ali'ye şöyle demiştir: "Üç şeyi geciktirme! Vakti geldiğinde namazı, hazır olduğunda cenazeyi, dengini bulunca kızı."184 Hanefi mezhebine göre denklik altı yerde aranır. Bunlar dindarlık, İslam, hürriyet, soy, mal ve meslektir. 1. Dindarlık: Fasık ve fücur ehlinden olan biri, iffetli olan kadına veya salih bir babanın salih ve dürüst kızına veya kendisi ve ailesi dindar, iyi ahlaklı olan kadına denk değildir. Adam ister fışkını açıkça ortaya koyan isterse gizleyen biri olsun hüküm aynıdır.185 Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Dini ve ahlakı sizi memnun eden birisi kız talep ederse onu evlendirin. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve yaygın bir fesad çıkar."186 Dindarlık, denklikte aranan en önemli maddedir. Peygamber (s.a.v.)'in de belirttiği gibi, bu yapılmadığı takdirde fitne ve fesat çıkar. Günümüzde insanlann bu maddeyi gözönüne aldıkları söylenemez. Babalar ve anneler dinini yaşayan, terbiyeli, namuslu, iffetli ve haya sahibi biriyle çocuklannı evlendirmek yerine, mal mülk sahibi, zengin kimseleri arzu etmektedirler. Birçok baba kızlarını dindarlık konusuna dikkat etmeden evlendirdikleri için kızları, İslam'dan habersiz, namus duygusu olmayan, mutluluğu parada arayan, hanımını içki masalarında mezeci olarak kullanan birinin kölesi olmak zorunda kalıyor. Anne ve babalann en çok dikkat etmeleri gereken konu dindarlıktır. İster kız, isterse de erkek çocuğu olsun bütün anne ve babalar çocuklarına eş seçiminde hassas davranmalıdırlar. Bu ö-nemli işi sadece çocuklarının tercihine bırakmamalıdırlar. 2. İslam: Burada denklikten kasıt, kocanın müslüman olması değildir. Kadına göre kocanın babasının veya büyükbabasının müslüman olmasında denklik aranır. Mesela baba veya dede tarafı müslüman olmayan veya ateist olan bir erkek, baba va dedesi müslüman olan kadına denk sayılmaz.187 3. Hürriyet: Bir köle hür bir kadına denk olamaz. Ayrıca azat edilmiş bir kimse de, aslen hür olan bir kadına denk değildir.188 4. Nesep (Soy): Hanefilere göre, yabancı erkek ister alim, isterse sultan olsun arap kadınına denk değildir. Yine Kureyşliler birbirine, diğer araplar da birbirine denktir. İmam Malik dışında cumhurun ortak görüşü bu doğrultudadır. Ancak bu konudaki üstünlük konusu, İslam öğretilerine ters düşmektedir. Hz. Peygamber ve sahabelerin uygulamalarında böylesi bir düşünce ve hareket yoktur. Rasulullah (s.a.v.), iki kızını Hz. Osman'a, diğer kızı Hz. Zeyneb'i Ebu'l-As ibn Rabi' ile evlendirdi; her ikisi de Kureyşli değil, Ab-duşşemş oğullarındandı. Hz. Ali (r.a.), kızı Ümmü Gülsüm'ü, Hz. Ömer (r.a.)'le evlendirdi. Hz. Peygamber halasının kızı Zeyneb'i, azatlı kölesi olan Zeyd b. Harise ile evlendirdi. Bu konuyla ilgili daha pek çok örnek verilebilir.189 5. Mal: Zenginlikten maksat, erkeğin, kadının mehir ve nafakasını verebilecek kadar mal sahibi olmasıdır. Kadının nafaka veya mehrinden birine veyahut her ikisine gücü yetmeyen kimse, hiçbir kadına denk değildir. Zira kadın ancak mehir karşılığında erkeğe helal olur. Geçimlik de olmazsa evlilik yürümez. İmam Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre, yalnız kadının mehir ve geçimliğini verebilecek kadar hali vakti yerinde olan kimse, daha zengin olan bir kadına denk değildir. Çünkü halk arasında en büyük değer zenginliktir. Fakire hiç kimse değer vermez. İmam Yusuf ise, fazla zengin olmanın bir rolü yoktur. Zira dünya malı bir bulutun gölgesi gibi, kah burada, kah şuradadır, demiştir. Fetva da bu şekildedir.190 Günümüz insanının çocuklannı evlendirirken en çok dikkat ettiği konu zenginliktir. Çocuklannı evlendirecek olan anne ve babalann ilk aradığı özellik, karşı tarafın maddi durumudur. Bunun dışındaki diğer özellikler geri plana atılmaktadır. Mutluluğu zenginlikte arayan kimseler, dine, imana, ahlaka ve namusa değer vermemektedir. Bunun sonucunda da, ahlaksızlıkların, namussuzlukların, yalanın, rüşvetin, soygunun hakim olduğu bir toplum ortaya çıkmaktadır. 189 Zuhayli, c. 7 s. 244 vd. 190 Feteva-ı Hindiye, c. 2 s. 330; el-Hidaye Terc.c.2 s. 25 6. Meslek: Meslekten kasıt, kişinin, kendisinin ve ailesinin rızkını ve geçimini temin etmek için yaptığı iştir. Devlet işlerinde görevli olmak da (memuriyet) aynıdır. Malikiler dışında cumhur, mesleği denkliğin özelliklerinden saymışlardır. Kocanın veya ailesinin mesleği, kadının veya ailesinin mesleğine denk olmalıdır. Düşük bir meslek sahibi olan (hacamat, temizlikçi, hamal, çoban gibi) yüksek bir meslek sahibi olan bir adamın (işadamı, doktor, mühendis) kızına denk değildir. Zalimler ve onlara tabi olanlar ise hepsinden düşüktür. Mesleklerin sıralamasında esas olan örftür. Bu da zamana ve mekana göre değişir. Bir mesleğin önceleri düşük, sonralan yüksek bir hal alması mümkündür. Denkliğin özellikleri bunlardır. Ancak bunların dışında kalan güzellik, yaş, kültür, memleket ile körlük ve yüz çirkinliği gibi ayıplar geçerli değildir. Çirkin güzele; yaşlı gence; cahil kültürlüye; hasta sağlam olana denktir. Açıkladığımız bu özelliklerin (güzellik, yaş, kültür, vb.) birbirlerine yakın olmasına, özellikle de yaş ve kültür konusuna dikkat e-dilmelidir. Çünkü bunların varlıkları, eşlerin daha iyi anlaşmalan ve mutlu bir hayat sürdürmeleri için gereklidir. Yoklukları ise, anlaşmazlık ve kavgalara sebep olur. Olaylara bakışlannın ve değerlendirmelerinin farklı olması aile içi huzursuzluklara da sebep olabilir. Denklikteki amaç kadının korunmasıdır. Eğer kadın denk olmayan biriyle evlenirse, velilerin nikahın feshini isteme haklan vardır. Veli de kadını denk olmayan biriyle evlendirirse, kadının nikahı feshetme hakkı vardır. Erkeğin kadından daha aşağı durumda olmasının bir takım sakıncaları vardır. Kadının zengin olması ya da kültürlü olması, erkeğin izzetine dokunabilir. Kadının sık sık zenginliğini öne sürmesi, bilgisiyle eşini aşağılaması mümkündür. Ama erkeğin bu konularda üstün olması, kadının izzetine dokunmaz. Toplumumuzda erkeklerin çalıştığını gözönünde bulundurursak kadın bundan rahatsız olmaz. Erkeğin üstün olmasından rahatsız olmaz. Aksine gurur duyar. Evlilikte denkliğin sınırlannm geniş tutulmasının sebebi, Hanefi mezhebinde akıllı ve ergin kadmlann velisinin izni olmadan evlenme yetkisinin olmasındandır. Kadın, velisinden izinsiz evlendiği takdirde, evlendiği kişinin durumuna bakılır. Şayet erkek, kadından üstün durumdaysa nikah kesinlik kazanır. Aksi halde veli nikahı fesh ettirebilir. EVLİLİK MERASİMİ VE MÜSTEHAPLARI Nikah Merasimi Aralarında evlenme engeli bulunmayan akıllı ve ergin bir erkekle kadın, iki erkek veya bir erkek ve iki kadının şahit olduğu bir mecliste evlilik merasimini gerçekleştirebilirler. Evlilik akdinin gerçekleştirilmesi Hanefi mezhebine göre veli olmadan da mümkündür. Ancak böylesi bir günde velinin olmaması da hoş değildir. Evlenecek olan erkek veya kadın, nikah sırasında kendilerini velilerinin veya vekillerinin temsil etmesi de caizdir. Fakat bu durumda evlenecek olanlardan veli veya vekillerin yetki alması gerekir. Evliliğin kolayca gerçekleştirilmesi için. bu işi iyi bilen birinin yapması daha iyidir. Genellikle nikahlar bu şekilde kıyılmaktadır. Nikah merasiminde konuşma ve dua: Evlenecek erkeğin veya velisinin nikah merasiminden önce bir konuşma yapması müstehaptır. Konuşmanın Allah'a hamd ile başlayıp, Rasulullah'a salat ve selamla devam etmesi, evlilik ve takva ile ilgili ayetlerle bitirilmesi gerekir. Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Rasulul-lah (s.a.v.) nikah öncesi şöyle dua ederdi: "Elhamdülillahi nahmeduhu ve nestainuhu ve neuzü billahi min şururi en füsina ve min seyyian a'malina men yehdillahu fela mudilleleh, ve men yudlil fela hadiye leh. Ve eşhedü en la ilahe illallah. Ve enne Muhammeden abduhu ve rasulüh." (Allah'a hamd eder, O'ndan yardım dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah kime hidayet verirse, onu saptıracak yoktur. Allah kimi saptınrsa onu da doğru yola ulaştıracak yoktur. Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim.)191 Daha sonra ise takva ile ilgili olarak şu ayetler tavsiye edilmiştir: "Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir."192 "Ey iman edenler! Allah'tan O'na yaraşır bir şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin."193 " Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah'a ve Rasulune itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur."194 Daha sonra ise Allah (c.c.)'ın nikahı emrettiğini ve zinayı yasakladığını hatırlatarak şu ayet okunur: "Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanlan evlendirin. Eğer bunlar fakirseler, Allah kendi lutfuyla onları zenginleştirir. Allah lutfu geniş olan ve (her şeyi) bilendir."195 Nikah öncesi yalnızca Allah'a hamd ve Hz. Muhammed'e salat ve selam getirmek de yeterlidir. Nikah esnasında doğrudan doğruya nikah akdine geçilmesi de mümkündür. Nikahın kıyılması: Nikah kıyılırken iki şahidin olması şarttır. Evlenecek olanlar veya vekilleri de orada hazır bulunurlar. Nikahı kıyacak kişi, önce mehri tesbit eder. Sonra orada hazır bulunan kıza sorar: "Allah'ın emri, Peygamberimizin sünneti, İmam-ı Azam'ın içtihadı ve hazır olanlann şahitlikleriyle, kararlaştırdığınız şu kadar mehirle, falan oğlu falan ile evlenmeyi kabul ettin mi?" - "Evet kabul ettim." Nikahı kıyan kişi, aynı şekilde damada da sorar: - "Allah'ın emri, Peygamberimizin sünneti , İmam-ı Azam'm içtihadı ve hazır olanlann şahitlikleriyle, kararlaştırdığınız şu kadar mehirle, falan kızı falan ile evlenmeyi kabul ettin mi?" - "Evet kabul ettim." Bu şekilde nikah akdi gerçekleşmiş olur. Nikah esnasında kadın veya erkekten biri ya da her ikisi hazır değilse onlann yerine vekille194 Ahzab, 70-71 195 Nur, 32 rine sorulur. Bu da şöyle yapılır: Nikahı kıyan gelinin vekiline sorar-. "Vekili bulunduğun falan kızı falanı kararlaştırılan mehirle falan oğlu falana verdiniz mi?" O da: "Evet verdim" der. Sonra damadın vekiline sorulur: "Falan kızı falanı, vekili bulunduğun falan oğlu falana eş olarak aldınız mı?" O da: "Aldım" der. İcab ve kabulün iki veya üç defa tekrarı da uygundur. Nikah kıyıldıktan sonra amin denir ve duaya geçilir. Nikahta aşağıdaki dua okunur. "Allahım, bu akdi uğurlu ve bereketli eyle, onlar arasında ülfet, sevgi ve sebat yerleştir. Aralanna fitne, nefret ve ayrılık düşürme. Allahım, Hz. Adem ile Havva, Hz. Muhammed ile Haticetü'l-Kübra, Hz. Ali ile Fatımatü'z-Zehra arasını kaynaştırdığın gibi, onlann arasını da kaynaştır. Allahım, onlara salih evlat, uzun ömür ve geniş nzık ihsan eyle. Rabbimiz, bizlere eşlerimizden ve nesillerimizden EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ göz nurlan bağışla ve bizleri muttakilere öncü eyle. Ey Rabbimiz! Bizlere dünyada ve ahirette iyilik ver, bizi cehennem azabından koru." Nikah akdiyle ilgili anlaşmalann şahitlerin de imzasıyla birlikte, bir vesika haline getirilerek, ilerde çıkabilecek anlaşmazlıklarda kullanılmak üzere saklanması uygun olur. Nikahtan sonra eşlere dua etmek: Eşlerin nikah akdinden sonra tebrik edilmeleri sünnettir. Bu konuda Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet edilen bir hadiste şöyle denil-mektedir:Hz. Peygamber evlenen bir kişiyi şöyle tebrik ederdi: "Allah-sana (evliliği) mübarek kılsın, üzerinize bereket indirsin, ikinizin arasını hayırda birleştirsin."196 Nikahın müstehaplari: 1. Nikah merasimi öncesi konuşma (hutbe) yapmak 2. Akitten sonra eşlere dua etmek 3. Evlilik akdini ilan etmek 4. Mehrin söylenmesi 5. Düğün yemeği (velime) Resmi nikah dini nikah yerine geçer mi? İslam'da nikah, taraflann müslüman olmalan halinde icab ve kabulden ibarettir. İcab, birinin diğerine evlenme isteğini bildirmesi, kabul ise, diğerinin bu teklife olumlu cevap vermesidir. Bunda hiçbir şüpheye yer vermemek gerekir. Evlilikte kullanılan kelimelerin maziyi (geçmiş zaman) ifade etmesi veya birisi geçmişi diğeri şimdiki zamanı ya da gelecek zamanı ifade etmelidir. Yani nikah memuru, "Sen falan adamı vaya hanımı eş olarak kabul ettin mi?" dediği ve onlann cevabı "Evet" olduğu takdirde nikah sahih olur. 6 Ebu Davud, Nikah 36; Tırmızi, Nikah 7; İbn Ma'ce, Nikah 23 Dinen nikahın kıyılması hususunda, ne belediye memurunun ne de imamın bir rolü yoktur. Hanefi mezhebine göre kadın, iki şahit huzurunda koca olacak kimseye: "Ben seninle evlendim." Koca da-. Ben de seninle evlenmeyi kabul ettim." deseler nikah kıyılmış olur. Ancak her önemli işin başında besmele, hamdele ve salvele getirmek sünnettir. Yoksa o iş bereketsiz olur.197 Resmi nikah yapmayıp sadece dini nikahla yetinmek Resmi nikah olmadan sadece dini kurallara uygun olarak yapılan nikah geçerlidir. Çünkü Hanefi mezhebine göre nikahın dört rüknü vardır: a) Akit b) Koca c)Eş d) İki şahit Fakat bu şartlar altında yapılan nikah, günümüz devlet sisteminin kabul etmediği bir nikah olduğundan hiçbir yaptırım gücü yoktur. Resmi nikah olmadan sadece dini nikaha dayanarak yaşamak çok sakıncalıdır. Her şeyden önce doğan çocuklar, kanun nazarında gayrı meşru sayıldığı için babanın ölümü halinde mirastan büyük bir ihtimalle mahrum kalacaktır. Kadın da aynı durumla karşı karşıya kalacaktır. Aile içindeki anlaşmazlıklar boşanmayla sonuçlandığında kadının ve çocukların haklarını almaları güçleşecektir. Mehir, nafaka, çocukların bakımı gibi konular tamamıyla kocanın insafına kalacaktır.198 Bu sebeplerden dolayı dini nikahla yetinmemek gerekir. Özellikle evlenecek olan kızm ve velisinin çok dikkatli olması şarttır. 197 H. Gunenç, Gunumuz Meselelerine Fetvalar, c. 1 s. 173 198 A.g.e. c. 1 s. 174 146 Böylesi bir evlilik, boşanma ve ölüm durumunda, büyük problemlere sebep olabilir. Nikah kıyan kimse aynı anda şahitlik yapabilir mi? İslam'a göre nikahın rukun ve şartlan bellidir. Bunlann içinde din görevlisinin veya nikahı kıyan memurun isimleri geçmemektedir. Yani nikah kıyan, nikahın rüknü ve şartlanndan değildir. Buna göre nikah kıyan, aynı zamanda şahitte olabilir. Kaçarak eulenmek Günümüzde evlenme şekilleri oldukça çeşitli hale gelmiştir. Bu evlenme şekillerinden birisi de kızın, anne ve babasından habersiz, onlann nzasını almadan sevdiği birine kaçmasıdır. Bu Hanefi mezhebine göre geçerlidir. Ancak kızın ergenlik çağına ulaşmamış olması ya da dengi olmayan birine kaçması halinde veli bu evliliği onaylamayabilir. Böyle olunca da nikah geçerli olmaz.199 Hanefi mezhebine göre, kız erginlik çağında ve evlendiği erkek dengi ise veli izin vermese de nikah geçerli olur.200 İslam'da Evlenmenin Hükmü Evleneceklerin durumuna göre nikahın hükmü farz, vacib, sünnet, haram ve mekruh diye dört kısma ayrılır. a) Farz olan evlilik: Evlenmediği halde zinaya düşeceği kesin olan bir kimsenin evlenmesi farzdır. Ancak bu hükmün geçerliliği erkeğin mehri verebilecek ve eşinin geçimini sağlayabilecek güçte olmasına bağlıdır. b) Vacib olan evlilik: Evlenmediği takdirde zinaya düşme tehlikesi bulunanın evlenmesi ise vacibtir. Bundaki şart da, erkeğin 199 Feteva-i Hindiye, c.2 s. 333; İbn Abidın, c. 5 s. 422 200 Feteva-i Hindiye, c.2 s. 326; Bidayetu'l-Muctehid, c. 2 s. 423 mehri verecek ve eşinin geçimini sağlayacak güce sahip olmasına bağlıdır. c) Haram olan evlilik: Evlendiği zaman eşine zulmedeceği bilinen kimsenin evliliği haramdır. Yapısı itibarıyla herkese zulmeden birinin eşine de aynı muameleyi yapacağı düşünülür. d) Mekruh olan evlilik: Evlendiğinde eşine zulüm yapma ihtimali olanın evlenmesi ise mekruhtur. e) Sünnet olan evlilik: Cinsel bakımdan itidal halde bulunanların evlenmesi sünnet-i müekkededir. İtidalden kasıt, evlenmediği takdirde zinaya düşmeyeceğinden emin olan ve evlendiğinde eşine zulmedeceğinden endişe edilmeyendir.201 İslam'da bekar kalmak var mıdır? İslam dininde bekar kalmak yoktur. Fakir olduğu için evlenemeyene zengin müslümanlann yardım etmesi gerekir. Çünkü evlenemeyen erkek ve kadının namuslu bir hayat sürmesi ve toplumun bu konuda korunması için tek çare onlann evlenmelerini sağlamaktır. Bilindiği gibi Hz. Muhammed ve O'nun ashabı evlenmişler ve onlara uyanlar bu sünneti devam ettirmişlerdir. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "İçinizden bekarları ve kölelerinizden, cariyelerimden salih olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfuyla onlan zenginleştirir. Allah, (lütfü) geniş olan ve (her şeyi) bilendir."202 Rasulullah (s.a.v.) de birçok hadislerinde bu konuya dikkat çekmiştir: "Evlenmek benim sünnetimdir. Kim benim bu sünnetimle amel etmezse benim yolumda olmamış olur. Evleniniz! Çünkü ben 201 İbn Abidin, c. 5 s. 253; Mezahib-i Erbaa, c. 5 s. 17 202 Nur. 32 148 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim. Evlenmeye imkan bulamayan oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti kırar."203 "Ey gençler topluluğu! Kim içinizden evlenmeye güç yetirebili-yorsa evlensin. Çünkü gözü haramdan en çok saklayan, ırzı en iyi muhafaza eden budur. Kim de evlenmeye güç yetiremezse oruca devam etsin. Zira oruç, onun için bir korunmadır."204 "Dört şey Peygamberlerin sünnetlerindendir. Haya, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek."205 Bu delillerden de anlaşıldı gibi, İslam'da bekar kalmak yoktur. Ralullah (s.a.v.)'in sünnetine tabi olanlann evlenmesi gerekmektedir. İslam'a hizmet amacıyla bekar kalmak sözkonusu değildir. Her konuda olduğu gibi tebliğde de, İslami mücadelede de önderimiz Hz. Muhammed'dir. O bize nasıl göstermişse öyle hareket etmeliyiz. Evlenme ehliyeti Nikahın geçerli olması için ergenlik şart değildir. Buna göre küçüklerin evliliği, velisi veya vekili tarafından yapılırsa geçerlidir. Akıl hastalarının nikahı aynı şekilde velileri tarafından gerçekleştirilir. Akıllı ve ergenlik çağına gelen biri, Hanefi mezhebine göre velisinin izni olmadan evlenebilir. Aynı şekilde dul veya bakire kadın da velisinin izni olmadan evlenebilir. Kadın ergenlik çağına ulaştıktan sonra kimse onu evlendirmeye zorlayamaz. Ergenlik çağına ulaşan kızın velisi kendisinden izin istediği zaman eğer kız susup cevap vermez veyahut gülerse izin vermiş sayılır. Rasululah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyuruyor: "Dul 203 İbn Ma'ce, Nikahı 204 Buhari, Nikah 2-3; Müslim, Nikah 1-3; Ebu Ddm&, Mkah 1; TtrmM, Nikah 1; Nesai, Nikah 3; İbn Ma'ce, Nikah 1 205 Tirmizi, Nikah 1 kendisini evlendirme hususunda velisinden daha ileridir. Bakireden izin istenir, onun izni susmasıdır."206 Bakire bir kız Rasulullah (s.a.v.)'e gelerek kendisi istemediği halde babasının kendisini zorla evlendireceğini söyledi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), bu nikahı kabul edip etmemekte kızı serbest bıraktı.207 Evlilik Çeşitleri Evlenme akdi, rükün ve şartlarının bulunup bulunmamasına göre sahih ve lazım olan, lazım olmayan, mevkuf, fasit ve batıl olan diye beşe ayrılır. A) Sahih Evlilik Rükün ve şartlan tam olarak bulunan evlilik akdidir. Gerekli şartlan üzerinde bulunduran ve aralannda evlenme engeli bulunmayan kadın ve erkeğin iki şahit huzurunda yaptıkları evlenme akdi geçerli olur. Bu evliliğin sonuçlan şunlardır. 1. İslam ölçüleri içinde eşlerin birbirinden faydalanmaları helal olur. İzin verilen yararlanma şekli şöyledir: a) Cinsi ilişkinin arkadan değil önden yapılması helal olur. Hayız, nifas, ihramlı ve keffaret vermeden önce zıhar (karısına yaklaşmamaya yemin etme) durumundayken cinsel ilişkide bulunmak caiz değildir. Bu konularla ilgili ayetler şunlardır: "Kadınlar sizin tarlalannız-dır. Tarlalannıza istediğiniz gibi gelin."208 206 Muslim, Nikah 66; Tırmıa, Nikah 12; Ebu Davud, Nikah 26; Nesai. Nikah 31-32 207 Ebu Davud, Nikah 25 208 Bakara, 223 "Sana kadınların aybaşı halinden sorarlar. De ki: o bir ezadır. Aybaşı halindeyken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın."209 Lohusahk da aybaşı hali gibidir. "Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz."210 "(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler dışında, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helal kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştmlmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir."211 "(Kurtuluşa eren müminler) iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeler) hariç. (Bunlarla cinsel ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir."212 Bu sayılan fiillerle ilgili hadisler ise şunlardır: "Kim ki bir hayızhya veya bir kadına arkasından (anüsten) yaklaşırsa veya bir kahine gidip onu doğrularsa Muhammed'e indirileni yalanlamış olur."213 "Bir kadına arkasından yaklaşan lanetlenmiştir."214 Hayızlı ya da nifas halindeki bir kadınla cinsel ilşkide bulunanın bilerek bu fiili işlemesi halinde yapması gereken, fakirlere belli ölçüde altın tasadduk etmesidir. Bunun ölçüsünü Peygamber (s.a.v.) şöyle belirtmiştir: "Erkek hayızlı kansıyla cinsel ilişkide bulunursa, kan kırmızı ise bir dinar, san ise yanm dinar sadaka verir."215 (Bir dinar yaklaşık olarak 4 gr yirmi iki ayar altındır) b) Hayattayken hanımının başından ayağına kadar bakması ve dokunması erkek için helaldir. Çünkü cinsel ilişkinin helal oluşu, bakma ve dokunmanın öncelikli olarak helal olmasını gerektirir. Hanefi mezhebine göre, ölümden sonra kocanın kansına bakması ve dokunması helal değildir. 2. Kadının kocasının evinde kalması gerekir. Peşin konuşulan mehri alan kadının İslami ölçülere uygun olan kocasının evinde oturması gerekir. Boşanmış kadın da iddeti bitinceye kadar bu evde kalır. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın."216 "(Boşanan o kadınlan), gücünüzün yettiği kadar oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun, onlan sıkıştınp (gitmelerini sağlamak için) kendilerine zarar vermeye kalkışmayın."217 3. Evlilikle kadın, mehr-i müsemmayı hak eder. Bu, evliliğin asli hükmüdür. O olmadan evliliğin şer'an varlığı olmaz. Çünkü mehir belirlenmemişse, kadın emsalleri kadar mehir almaya hak kazanır. 4. Kadın nafaka hakkına sahip olur. Bu da yemek, giyecek ve meskendir. Eğer kadın haksız olarak kocasına itaat etmezse nafaka hakkını kaybeder. Nafaka vermeyi zorunlu kılan deliller şu ayetlerdir: "... Onlann (annelerin) örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi babaya aittir."218 "İmkanı geniş olan, nafakayı imkanlanna göre versin; nzkı daralmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiği kadanndan nafaka 215 Ebu Davud, Nikah 47 216 Ahzab, 33 217 Talak, 6 218 Bakara, 233 ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği imkandan fazlasıyla yükümlü kılmaz. Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır."219 "(Boşanan o kadınlan), gücünüzün yettiği kadar oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun."220 5. Evlilik dolayısıyla sıhri hısımlık oluşur. Kadının usul ve fer'lerinin kadına haram olmasıdır. ( Bu konu evlenilmesi haram olanlar konusunda geçti) 6. Doğacak çocuklar babaya ait olur. Evliliğin gerçekleşmesiyle nesep belirlenir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "... Çocuk yatağa (sahibi olan erkeğe) aittir."221 7. Eşler arasında karşılıklı miras hakkı doğar. Evlilik esnasında veya ric'i (cayılan) bir talaktan dolayı iddet halindeyken eşlerden biri ölürse ittifakla ya da ölümcül bir hastalığın olması veya bain (kesin) talakla boşanması halinde Şafiiler dışında cumhura göre miras hakkı sabit olur. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Yapacaklan vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocuklan yoksa, bıraküklannın yansı sizindir. Eğer çocuklan varsa bıraküklannın dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte biri onlanndır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlanndır."222 8. Birden fazla eş varsa, kadınlar arasında adaletli davranmak gerekir. Eğer kocanın birden fazla eşi varsa, Şafiilerin dışında cumhura göre gece yanında kalmak, nafaka, giyecek ve iskan (oturma) gibi haklar bakımından aralannda adaletli olması, yani söylenen konularda aralannda eşitliği sağlaması gerekir. 152 219 Talak, 7 220Talak,6 221 Buhari, Hudud 27; Müslim. Rada 37; Tirmfai 8 222 Nisa, 12 153 9. Kadın, kocasının meşru isteklerine itaat etmelidir. İslam ölçüleri içindeki isteklerin kadın tarafından yerine getirilmesi gerekir. Ancak kadından İslam'a uymayan şeyler istendiğinde kadının bunlara uyması sözkonusu değildir. Mesela koca, eşinden dışanya başı açık bir şekilde çıkmasını, namaz kılmamamasını veya oruç tutmamasını istemesi gibi. 10. Koca, eşine iyi muamelede bulunmak, insanca davranmak zorundadır. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Onlarla iyi geçininiz. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (bilin ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz. »223 Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de ailesine karşı en hayırlı olanınızım."224 Bir başka hadiste ise şöyle buyurulmaktadır: "Mü'minlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlak bakımından en iyi olanıdır. Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır."225 Ancak kadın, kocasının emirlerini ve isteklerini dikkate almaz, geçimsiz olur veya ibadetlere karşı gerekli hassasiyeti göstermezse, kocanın te'dip hakkı doğar. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Başkaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onlan yataklannda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezse hafifçe) dövün."226 Bütün bunlar fayda sağlamadığı takdirde hakeme başvurulur. Bu ayet-i kerimede şöyle açıklanır: "Eğer kan-kocanm arasının 223 Nisa, 19 224 İbn Ma'ce, Nikah 50 225 Ebu Davud, Sünne 14; Tirmta, Rada 11, İman 6 226 Nisa, 34 " EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ açılmasından korkarsamz, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden de bir hakem gönderin. Bunlar banştırmak isterlerse, Allah onlann aralannı buldurur."227 B) Bağlayıcı (Lazım) Olmayan Evlilik Bağlayıcılık Güzüm) şartlan eksik olan evliliklere denir. Bağlayıcı olmayan evlilik şu durumlarda gerçekleşir: 1. Baba veya dede dışında bir velinin küçük kız veya erkek için akdettiği evlilik: Bu tür nikah akdi yapılan küçükler, buluğ çağına erişince muhayyerdirler. İsterlerse nikaha razı olurlar; isterlerse bu nikahı bozabilirler.228 2. Akıllı ve ergenlik çağına ulaşan bir kadının velisinden izinsiz dengi olmayan biriyle yaptığı evlilik: Böylesi bir evliliğe kadının velisinin itiraz hakkı vardır. Veli bu evliliği kabul edinceye kadar nikah akdi "lazım olmayan"dır.229 3. Akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış bir kadın, velisinden izinsiz mehr-i misilden noksan bir mehirle yaptığı evlilik: Bu tür evliliğe de veli itiraz edebilir. Yani, ya mehri tamamlatır veya onu kocasından ayırabilir.230 C) Mevkuf Evlilik Yürürlük şartlannda eksiklik olan evliliktir. Akdin tamamlanması kendi icazetine bağlı olan kimse, icazet verinceye kadar nikah akdi askıda kalır ve yürürlük kazanmaz. Mevkuf evlilik kapsamına giren nikah çeşitleri şunlardır: 1. Velinin izni alınması gerektiği halde izinsiz yapılan evlilik: Temyiz gücüne sahip olmakla birlikte henüz ergenlik çağına gelmeyen bir kız veya bir erkek çocuğunun velisinden izinsiz evlenmesi halinde, veli icazet verinceye kadar evlilik yürürlülük kazanmaz.231 2. Yetkisiz (fuzul) biri tarafından akdedilen nikah: Velayet veya vekalet gibi bir yetkisi olmaksızın, başkasını evlendirene "fuzuli" denir. Şayet fuzulinin evlendirdiği kişi, bu evliliği duyduğunda kabul ederse, nikah akdi yürürlük kazanır.232 3. Vekilin, müvekkilinin isteği dışında akdettiği evlilik: Vekil, temsil ettiği kimseye belli bir kadınla veya belli bir mehirle evlendirmeyi üstlendiği halde, bundan başka birisi ile evlendirirse ya da belirlenen mehirden daha fazla bir miktarla nikahlarsa kişi icazet verirse bu akit yürürlük kazanır.233 D) Fasit Evlilik Sıhhat şartlannda eksiklik olan evliliktir. Bu çeşit evliliklerle ilgili olarak mezhepler ihtilaf etmişlerdir. Hanefi mezhebinde de görüş aynlıklan vardır. Başlıca fasit evlilikler şunlardır: 1. Şahitsiz yapılan evlilik. 2. Kadını, kızkardeşi, halası veya teyzesi ile birlikte nik3ahlamak. 3. Evli bir kadınla, evli olduğunu bilmeden nikahlanmak. 4. Birnin üç talakla boşadığı kansı ile hülleden önce evlenmesi. Ebu Hanife'ye göre taraflar evlenme yasağını bilip bilmemeleri sonucu değiştirmez. İmameyn'e göre ise, evlenme yasağını bildikleri takdirde nikah batıl olur. 5. Bir kimse evlenmesi yasak olan biriyle bilerek veya bilmeyerek nikah yaparsa İmam Azam'a göre bu evlilik fasittir. İmameyn'e göre ise batıldır. 231 Bilmen, A.g.e. c. 2 s. 28 232 Feteva-i Hindiye, c. 2 s. 352; el-Hidaye TmoMU 127 233 Feteva-i Hindiye, c. 2 s. 346 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Böyle bir evlilik yanlışlıkla yapıldığı takdirde had cezası uygulanmaz. Buna örnek, iki süt kardeşin bilmeksizin birbirleriyle evlenmeleri. Böyle bir durum ortaya çıkınca hemen aynlmalan gerekir. 6. Belli bir süre ile sınırlı (muvakkad) nikah da fasittir. Bir kimse, bir kadına şahitler huzurunda "Seni şu kadar mehir karşılığında bir ay süreyle kendime eş olarak aldım" der ve kadın da bunu kabul ederse geçici nikah (muvakkat) sözkonusu olur. Bu çeşit nikahlar ise fasittir. Fasit evliliğin sonuçları: 1. Fasit evlilikte, evlilik sona erer. Evliliği sürdürmek caiz değildir. 2. Cinsel birleşme gerçekleşmediyse, mehir gerekmez, kadının iddet beklemesi de sözkonusu değildir. 3. Şayet cinsel birleşme gerçekleştiyse şu sonuçlar ortaya çıkar: a) Mehir vacip olur. Kadın mehr-i misil ve mehr-i müsemmadan en azını hak eder. b) Doğacak çocuğun baba bakımından nesebi belli olur. c) Sihri hısımlık (evlilik dolayısıyla akrabalık) doğar. d) Kadın iddet bekler.234 E) Batıl Evlilik Rükunlannda veya meydana gelme şartlannda bir eksiklik bulunan evliliğe denir. Temyiz gücü olmayan çocuğun evliliği, gelecek zamansigalanyla yapılan evlilik, tercih edilen görüşe göre kızkardeş, hala, teyze gibi mahremlerle evlenmek, başkasıyla evli olduğunu bilerek evlenmek, müslüman bir kadının müslüman olmayan biriyle evlenmesi, müslüman bir erkeğin Allah (c.c.)'a şirk koşan bir kadınla evlenmesi ve mut'a nikahı batıl evlilik çeşitleridir. 156 234 Feteva-i Hindiye, c. 2 s. 443; Bilmen, c. 2 s. 34 Batı! euiiliğin sonuçları.Batıl sayılan evliliklerin hiçbir sonucu yoktur. Cinsel birleşme helal olmaz. Kadına mehir, nafaka gerekmez. Eşler arasında miras haklan oluşmaz, evlilik dolayısıyla haramlık sözkonusu değildir. Cinsel ilişkide bulunmalarına engel olunur. Eşler kendiliklerinden aynlmazsa, hakim onları zorla ayırır. Kadına iddet de gerekmez.235 Batıl nikahın en önemlileri şunlardır: 1. Sigar nikahı 1 2. Mut'a nikahı 3. İhramlının nikahı 4. Kocalann birden fazla olması 5. İddet bekleyen kadının nikahı 6. İddet bitmeden önce hamile olduğu şüphesi olan kadınla yapılan nikah 7. Bir müslümanın kitabi olmayan bir kadınla nikahı 8. Müslüman kadının bir kafirle evliliği 9. Mürted bir kadınla evlilik Yasak Evlenmeler 1. Sigar (değiş-tokuş) nikahı: Bir erkeğin velayeti altında bulunan bir kadını bir başkasına, onun da velayeti altında bulunan kadına karşılık olarak mehir almaksızın birinin diğerine karşılık olarak nikahlanmasıdır. Alimler sigar nikahının caiz olmadığında ittifak etmiş olmakla birlikte böyle bir nikah gerçekleştirildiğinde sahih olup olmayacağı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Ebu Hanife, sigar nikahının mehr-i misil verilmek suretiyle sahih olacağı görüşündedir. EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Şafii ve Malik, böyle bir nikahın sahih olamayacağını, aralannda cinsel ilşki olsa dahi mutlaka nikahın feshedilmesi görüşündedirler. 2. Mut'a nikahı: Bir kimsenin, aralannda evlenme yasağı olmayan bir kadına"Şu kadar müddet senin cinsel yönlerinden faydalanayım" veya "Şu kadar para karşılığında beni cinsel yönden faydalandır" deyip, kadın da kabul ederse aralanndaki nikah, mut'a nikahı olmuş olur. Bazı fıkıh kitaplannda muvakkat nikah, mut'a nikahının bir çeşidi olarak kabul edilmiştir. Ancak aralannda bazı farklar vardır. Muvakkat nikah (geçici nikah) şahitlerin huzurunda belli bir müddet zikredilerek evlilik ifade eden sözcükler kullanılmak suretiyle yapılır. Mut'a nikahında ise, mut'a sözcüğü veya bu anlamda "kadının cinsel yönlerinden faydalanma" gibi ifadeler kullanılır. Mut'a nikahı bütün alimlerce batıl sayılmıştır. Bunun haram olduğuna dair icma vardır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Ben size kadınlarla mut'a yapmak hususunda müsaade etmiştim. Allah şimdi onu kıyamete kadar haram kılmıştır. Kimin de yanında bu çeşit kadın varsa, onu serbest bıraksın. Verdiklerinizden hiçbir şeyi de almayın."236 Mut'a nikahının mahzurları: a) Çocuklann ziyan edilmesi: Mut'a nikahıyla evlenen kişinin değişik yerlerde bu evliliği yapması ve daha sonra bırakması sonucunda doğacak çocuklar terbiye ve eğitimden yoksun yetişeceklerdir. Böylece toplumun bozulmasına sebep olacaklardır. 235 Bilmen, c. 2 s. 36 ' Muslim, Nikah 14-26 b) Babanın temas ettiği kadınla oğulun mut'a veya normal nikahla temas etme ihtimalinin olması: Babanın temasta bulunduğu kadınla oğlun temasta bulunması mümkün olduğu gibi bunun tersi de mümkündür. Bu tür nikahlar sonucunda evlenilmesi ebediyen yasaklanmış olan bir kadınla nikah ihtimali vardır. Bir baba, oğlunun mut'a ile bir süre yararlandığı kadınla başka bir zaman aynı şekilde faydalanabilir. Ya da tersi olabilir. Zaman uzadıkça bu ihtimal daha da artar. Özellikle mut'anın yolculuklar esnasında yapılması ve yolculukların uzun olması halinde her gidilen yerde mut'a yapılması ve bunun sonucunda birçok çocuğun doğması ihtimali vardır. Bu doğacak çocukların kız olması ve bu adamın mesela onbeş yıl sonra tekrar bu diyara uğraması ve bu kızlarla mut'a yapmalan ihtimali vardır. Bu ise evlenilmesi yasak olanlarla evlenmek olacağından yasaktır. 3. Çoğunlukla mut'a yapanın mirasının taksim edilememesi: Bu tür nikah yapanlann varislerinin sayısı, isimleri, yerleri tam olarak bilinmez. Bu durumda miras pay edilemez. Özet olarak mut'a nikahının mahzurlan bunlardan daha da fazladır. Ancak biz dikkat çeken birkaç tanesini hatırlattık. Yukanda belirttiğimiz mahzurlar, bu tür bir nikahın ehli sünnet alimlarince şiddetle yasaklanmasının sebeplerinden birkaçıdır. ZİFAF GECESİ Düğün ve nikah merasiminden sonra, gelinle damadın başbaşa kalacaklan ve birbirleriyle ilk defa çok yakın olacakları gece olan zifaf ya da gerdek gecesi çok önemlidir. Her şeyin İslami usul ve kaideler çerçevesinde olması gerekmektedir. 160 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Zifaf adabı: Öncelikle bu konuyu Asr-ı Saadet'ten örnekle açıklamaya çalışalım. Peygamber (s.a.v.)'in dadısı Ümmü Eymen'in anlattığına göre, Rasulullah (s.a.v.), Hz. Fatıma'yı gerdeğe koyacağı zaman, kendisi gelinceye kadar, Hz. Ali'nin Fatıma'nın yanına girmemesini emretti. Rasulullah (s.a.v.) kapıyı çaldı. Ümmü Eymen kapıya çıktı. Rasulullah selam erdi. İçeri girmek için izin istedi. Kendisine izin verilince içeri girdi."Kardeşim burada mı?" diye sordu. Ümmü Eymen: "Anam, babam sana feda olsun Ya Rasulallah! Senin kardeşin kim?" dedi. Rasulullah: "Ali b. Ebi Talib'tir" deyince, Ümmü Eymen: "Sen kızını ona nikahladığına göre, o senin nasıl kardeşin olur?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.): "Evet, o muhakkak böyledir ey Ümmü Eymen!" diye buyurdular. Daha sonra Rasulullah (s.a.v.): "Esma binti Umeys de burada mı?" diye sordu. Ümmü Eymen: "Burada" deyice, O da: Demek Rasulullah'ın kızına hizmete geldi." buyurdu. Ümmü Eymen: "Evet" dedi. Rasulullah da: "Hayra eylesin" diye ona dua etti. Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.) bir kapla su getirtti. Ellerini sokup abdest aldı. Suyun içine misk döktü. Hz. Ali'yi çağırdı, önüne oturttu. O sudan, onun göğsüne, iki dalı arasına ve kollarına serpeledikten sonra şöyle dua etti: "Allahümme barik fima ve barik aleyhima ve barik lehüma fi neslihima: Allahım! Bu evlenmeyi mübarek kıl. Onlara mübarek kıl. Onlann nesillerine mübarek kıl." Sonra Hz. Faoma'yı çağırdı. Hz. Fatma utancından gözlerini elbisesine dikmiş duruyordu. Rasulullah (s.a.v.) onun üzerine de o sudan serpti. Rasululah (s.a.v.) sonra şöyle dedi: "Vallahi, ey Patıma! Ben seni, ailemin en hayırlısına nikahladım." buyurdu. 161 Peygamberimizin dua ederken, İhlas süresiyle, Muavvizeteyn surelerini de okuyup, gerek kendileri, gerek zürriyetleri hakkında şeytandan Allah'a sığındığını ve Hz. Ali'ye: "Allah'ın ismi ve bereke-tiyle haydi zevcenin yanına gir" diye de buyurduğu riayet edilir. Peygamberimiz, dördüncü gün, sabah serinliğinde damadını ve kızını görmeye gitti.237 1. Güveyi katma: Ülkemizde değişik şekillerde güveyi katma adetleri vardır. Burada önemli olan İslam'ın getirdiği kural ve kaidelere aykın olmamasıdır. Evlilik girişiminin başından itibaren İslam çizgisinde hareket eden düğün sahihleri bu nokta da aynı hassasiyeti göstereceklerdir. Zaten bunun aksini düşünmek sözkonusu değildir. Yatsı namazından sonra düğün evine gelinir. Uygun bir yerde toplanılır. Burada güveyi katma duası yapılır. Bu merasim esnasında içerdekiler de bulundukları yerden duaya iştirak ederler. Duaya istiğfarla başlanır. Mümkün olursa damadın önüne ve arkasına su serpilir. Yukanda Rasulullah (s.a.v.)'in okumuş olduğu dua okunur. Dua bittikten sonra damad cemaat tarafından tebrik edilir. Tebrik etme işi, Rasulullah (s.a.v.)'m yaptığı gibi olursa sünnete de riayet edilmiş olur. Hz. Peygamber evlenen bir kişiyi şöyle tebrik ederdi: "Allah sana (evliliği) mübarek kılsın, üzerinize bereket indirsin, ikinizin arasını hayırda birleştirsin."238 "AMI ibnu Ebi Talib, Beni Cüşem'den bir kadınla evlenmişti. Onu: "Kaynaşma ve oğullar" diyerek tebrik ettiler. Fakat o: "Rasulullah (s.a.v.)'ın kullandığı tabirle tebrik edin: "Allah size (evliliği) mübarek etsin ve size bereket versin." deyin dedi."239 237 A. Koksal, İslam Tarihi, c. 9 s. 279 238 Ebu Davud, Nikah 36; Tirmizi, Nikah 7; İbn Ma'ce, 239 Nesai. Nikah 73 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Tebrikleşme sırasında, damat orada bulunan büyüklerin ellerini öper, küçüklerle musafaha eder. Daha sonra ise, içeri girer. Orada bulunan nine, anne, hala, teyze gibi büyüklerinin ellerini öper, onların duasını alır. Ardından besmele çekerek sağ ayağıyla gelinin odasına girer ve selam verir. 2. İlk buluşma ue namaz: Yatsı namazından sonra yapılan güveyi katma merasiminin a-kabinde damat, selam vererek gelinin odasına girer. Allah (c.c.)'ın kendilerine ikram etmiş olduğu bu nimete karşılık şükür ifadesi olarak gelinle damat ikişer rekat namaz kılarlar. Namazdan sonra evliliklerinin hayırlı ve bereketli olması, İslam'a hizmet edecek, onun mücahitliğini yapacak, zalimlere karşı mazlumları savunacak, asr-ı saadetteki yaşantıyı tekrar hayata geçirecek hayırlı nesillerin doğması için Allah'a dua ve niyazda bulunurlar. Ayrıca kılınan bu namaz, eşlerin heyecanlannı yenmesini, tedirginliklerini gidermesini sağlayan, manevi bir güç kazandıran gayet güzel bir usuldür. Gelinle damat o gün heyecanlıdırlar. Bu heyecanın yatıştınlması ve aradaki ürkekliğin atılması için hal hatır sormak suretiyle başlayan bir sohbet ortamı oluşturulur. Bu sohbet esnasında karşılıklı beklentilerini, hayallerini, hatıralannı ileriye dönük planlarını ve güncel meseleleri dile getirirler. Bu ilk başbaşa kalıştan dolayı özellikle gelin, ürkek ve çekingen olabilir. İlk defa bir erkekle başbaşa kalmasından dolayı konuşmaktan çekinebilir. Damadın, bu çekingenliği ve ürkekliği gidermesi gerekir. Bunun yolu da, sohbet esnasında samimi ve 'Çten davranmasıdır. Bazen bunun tersine damat gelinden daha sıkılgan ve heyecanlı olabilir. Bu durumda gelinin tavırlan önemlidir. Gelin, konuşmalanyla onun rahatlamasını sağlamalıdır. 163 162 KUR1 AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK. VE MAHREMİYETLERİ 3. İkramda bulunmak: Sohbet ortamının daha da koyulaşması, samimiyetin ve karşılıklı güvenin sağlanması için bu arada damadın geline ikramda bulunması uygun olur. Genellikle çoğu yörelerde gelin tarafı, yeni evlilere pişmiş tavuk, börek, tatlı gibi yiyecekler göndermektedir. Sohbet sırasında bunlar damat tarafından ikram edilerek aralarındaki muhabbetin iyice artmasına vesile olur. Yakınlaşmanın daha da arttırılması için kahve, çay veya meyve ya da meyve suyu ikramı gayet güzel olur. 4. Zifaf adetleri: Her yörenin kendine göre değişik zifaf adetleri vardır. Bunlann bir kısmı İslam'la bağdaşmayan, yanlış ve hoş olmayan adetlerdir. İslam'a aykırı olan şeylerin peşinden koşmak, bu tür adetlere sarılmak doğru değildir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda ümmetini şöyle uyarmaktadır: "Muhakkak ki, sözlerin en güzeli Allah'ın kitabıdır. En güzel yol da Muhammed (s.a.v.)'in yoludur. İşlerin en kötüsü de dine aykırı olarak sonradan çıkartandır. Size vaadedilen mutlaka yerine gelecektir. Siz Allah'ı aciz bırakamazsınız."240 "Kim şu dine uymayan bir şey uyduracak olursa, bu merdud-dur, kabul edilmez."241 Bu hadislerden de anlaşıldığı gibi, dine aykırı olan örf ve adetler icad etmek, bunları yapmak yasaktır. Her şeyin en güzeli Allah ve Rasulü tarafından bizlere bildirilmiştir. Bu güzelliklerin dışında bir takım hurafeler uydurmak aile saadetine de gölge düşürür. Bunun için hem toplumun hem de ailenin mutlu, huzurlu, birlik ve beraberlik içinde yaşaması için İslam kurallarına uymak gerekir. 164 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Zifaf gecesi, damadın kapısında beklemek, sabahleyin çarşaf kontrolü yapmak, silahla sonucu bildirmek ve bunun gibi değişik adetler İslami değildir. Bu tür adetlerin faydadan çok zararı vardır. Bilindiği gibi zifaf gecesi, eşler heyecanlı olurlar. Bu yüzden beraberlikleri olumsuz sonuçlanabilir. Bu da kapıda bekleyenlerin dedikodu yaparak daha ilk geceden eşlerin moralini bozarak huzursuz olmalarına sebep olurlar. Eşler kapılarında sonucu bekleyenlerin olduğunu bildiklerinden kendilerini baskı altında hissederler Özellikle damat bundan daha çok etkilenir. Baskı altında olduğu için, bu işten kendini kurtarabilmek maksadıyla, kaba davranarak geline zarar verebilir. Ya da bunun tam tersi olarak stresden dolayı başarısız olabilir. Bazı durumlar, daha da vahim sonuçlara sebebiyet verebilir. Bazı kızlann bekaret zan, cinsel temas sonucu zedelenmeyebilir. İşaret bekleyenler bunu göremeyince yanlış hükümde bulunarak bir faciaya neden olabilirler. Aileler arasında kavgaların çıkmasına belki de kan dökülmesine sebebiyet verebilir. Eşler arasında kalması gereken ve açıklanması dinimizce yasak olan bir mahrem sımn insanlann diline düşmesi doğru değildir. Bu durum evlilikteki güven ortamının daha baştan sabote edilmesi anlamına gelmektedir. Bu evliliği olumsuz etkileyen faktörlerden biridir. 5. Cima adabu Hayatta unutulması mümkün olmayan gecelerden birisi de zifaf gecesidir. Bu gece her iki taraf için de çok önemlidir. Gelin ve damat, karma kanşık duygularla ilk gecenin ürkekliği, heyecanı ve endişesi içinde, ilk beraberliklerine adım attıkları bu gecede çok dikkatli olmalıdırlar. Birbirlerini incitmemeli, sabırlı ve anlayışlı davranmalıdırlar. Her konuda olduğu gibi, cinsel birleşme sırasında da İslam dininin getirdiği kural ve kaidelere uyulması gerekir. 165 KUR'AN VE SÜNNET İŞİĞİNDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ İlk olarak damat, geline hayızlı olup olmadığını sormalıdır. Aslında bunun sorumluluğu kız tarafına aittir. Çünkü düğün günü alınırken bu konu gözönünde bulundurulmalıdır. Böylece gelin zifaf gecesine temiz olarak gelmiş olur. Şayet herşeye rağmen hayızlı ise, bu şekilde birlikte olmak haram olduğu için, damad gelinin hayız-dan temizlenmesini beklemek zorundadır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sana kadınlann ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever."242 Her hayırlı işte olduğu gibi, cimaya başlamadan önce besmele çekilir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden biri eşine (cinsi münasebet için) yaklaşırsa-. "Bismillah, Allahım, bizi şeytandan uzak tut ve şeytanı da bize vereceğin nasipten uzak tut!" (Bismillah, Allahümme cennibna eş-şeytane ve cennibişşeytane ma razaktena) dese, sonra da Allah bu temastan onlara bir evlat nasip etse, şeytan ona ebediyen zarar veremez."243 Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi cinsel temas öncesi besmeleyle başlamak ve dua etmek, doğacak çocuklann şeytanın şerrinden korunması için gereklidir. Eşler, cinsi münasebet sırasında tamamen çıplak olmamalıdır. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sizden biriniz eşine yaklaşacağı vakit örtünsün. Yaban eşekleri gibi çırılçıplak olmasın."244 —? Nikah 8 Ibn Ma'ce, Nikah 28 166 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Eşler, üzerlerine yorgan veya çarşaf gibi birşey örterse çıplak olmalarının sakıncası yoktur. Her müslüman cinsi münasebet esnasında haya ve edep kurallan içnde hareket etmelidir. Zifaf gecesi ilk defa birlikte olacak eşler, özellikle kadın, kocasının yanında soyunmaktan utanabilir. Bu gayet doğaldır. Bunun için erkeğin anlayış göstererek, eşi soyunurken başka bir yerde olması ya da ışığı kapatması daha doğru olur. Böylece kadın daha rahat eder. Cinsi münasebet öncesi erkek, eşini birlikte olmaya hazırlamalıdır. Hemen ilişkiye girmemelidir. Güzel sözler, latifelerle birlikte kucaklaşmak, öpüşmek, oynaşmak suretiyle eşini cinsi münasebete hazırlar. Eşi ve kendisi hazır olduktan sonra, yaptıkları işten ibadet sevabı alacakları bilinciyle birlikte olurlar. Raulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Bir kimsenin ailesi ile cinsel ilşkide bulunması da sadakadır. Ashab bunun üzerine şöyle sordu: "Bir kimsenin şehevi arzusu-Lnu tatmin etmesinde sevab olur mu, ya Rasulallah?" Rasulullah |(s.a.v.) şöyle cevap verdi: "O arzusunu haram yolla tatmin etseydi günah olmayacak mıydı? Aynen böyle, helal yoldan tatmin ederse evab olur."245 İslam dini, kadınlara nasıl yaklaşmak gerektiğini de açık bir şekilde belirtmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Kadınlarınız jsizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle vann. Kendiniz jiçin önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Ya Muhammedi) İnananlan müj-Idele!"246 245 Müslim, Zekat 16 246 Bakara, 223 167 Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Allah, eşiyle arkadan ilişkide bulunan kimsenin yüzüne bakmaz"247 "Şüphesiz Allah, doğruyu açıklamaktan çekinmez. Karılarınıza arkadan yaklaşmayınız."248 "Eşine arkadan temasda bulunan kimse lanetlenmiştir."249 "Eşiyle, ay halindeyken veya arkadan ilişkide bulunan yahut gelecekten haber veren kahine inanan kimse, Muhammed'e indirileni inkar etmiş olur."250 Yukarıdaki delillere göre, erkeğin kadına ters yönden (dübü-ründen-büyük abdest mahallinden) yaklaşması haramdır. Kadına çocuğun doğduğu yerden yaklaşmak esastır. Kan-kocanm her ikisinin de sevdiği ve hoşlandığı şekillerden hangisi olursa olsun, bu temas fercden (önden) olduğu takdirde hiçbir sakınca yoktur. Yüz yüze, yan yana, ayakta, oturarak, vb. hiçbir şey farketmez, önemli olan temasın önden olmasıdır. Kadın, cinsel temas esnasında daha geç tatmin olur. Bunun için erkeğin kendisi boşaldığında, hemen geri çekilmemelidir. Hanımının da tatmin olmasını beklemelidir. Cima bittikten sonra da hemen aynlmamah, cima başlangıcında olduğu gibi sonunda da biraz eğlenilmelidir. Bu, hanımına güzel sözler söylemek, şakalaşmakla mümkün olabilir. 247 İbn Ma'ce, Nikah 29; Ahmed ibn Hanbel, c. 2 s. 244 248 Tirmızi, Rada 12, 90; Darimi, Nikah 30; Neylü'l-Evtar, c. 4 s. 200 249 Ebu Davud, Nikah 45 250 Tirmızi, Tahare 102, Rada 12; İbn Ma'ce, Nikah 29; Danmi, Vudu 114; Ahmed ibn Hanbel, c. 1 s. 86, c. 4 s. 205 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Cima karşılıklı bir haktır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever."251 Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyurulmaktadır: "Oruç gecesinde kadınlannıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz..."252 Erkek, hanımını ihmal etmemelidir. Onun isteklerine cevap vermelidir. Bu haklarından birisi de kocasıyla beraber olmasıdır. Eşlerin beraber olması, birbirlerini cinsel yönden rahatlatması, ara-lanndaki sevginin, muhabbetin, kaynaşmanın artmasına vesile olur. Abdullah ibn Amr (r.a.), kendini ibadete kaptırarak hanımını ihmal etmişti. Rasulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Vücudunun sende hakkı vardır, gözlerinin sende hakkı vardır, ailenin sende hakkı vardır."253 Bir grup erkek Rasulullah (s. av.)'in zevcelerine gelerek Rasulullah (s.a.v.)'ın (evdeki) ibadetlerinden sordular. Sorduklan husus kendilerine açıklanınca Rasulullah (s.a.v.)'ın ibadetlerini az bularak şöyle dediler: "Rasulullah kim, biz kimiz? Allah O'nun geçmiş gelecek bütün günahlannı affetmiştir" (Bu sebeble O'na az ibadet yeter). İçlerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım" dedi. İkincisi: Ben de hayatım boyunca hep oruç tutacağım, hiçbir gün terk etmeyeceğim" dedi. Üçüncüsü ise şöyle dedi: "Kadınları ebediyen terk edip, onlara hiç temas etmeyece168 251 Bakara, 222 252 Bakara, 187 253 Buhari, Nikah 89; Ahmed ibn Hanbel, c. 2 s. 198 169 ğim." Durumdan haberdar olan Rasulullah (s.a.v.) onları bularak şöyle buyurdular: "Siz şöyle şöyle söylemişsiniz. Ancak vallahi, Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklarından en fazla kaçınanız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen yerim; namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum (Benim sünnetim budur). Kim sünnetimi beğenmezse benden değildir."254 Rasulullah (s.a.v.) hiç kimsenin hakkının yenmesine veya gasbe-dilmesine izin vermemiştir. Bu delillerden de anlaşılacağı gibi, kadının erkeğinden faydalanma hakkını gözetmiş ve bu konuda ashabını eğiterek toplumun iffet ve namusunu koruma yoluna gitmiştir. Hz. Ömer de halifeliği sırasında, savaşa katılan mücahidlerin ailelerinden altı aydan fazla uzak kalmamaları için emir çıkarmıştır. Bu emir öncesinde kızı Hz. Hafsa'ya genç bir kadının kocasından ne kadar süreyle ayrı kalmasının uygun olacağını sormuş, Hz. Hafsa da "beş veya altı ay" diye cevap vermiştir. Buna dayanarak da Hz. Ömer yukandaki emri vermiştir.255 Görüldüğü gibi İslam, tüm haklan gözetmekte ve gerekli emir ve yasaklan ortaya koyarak insanlann namuslarından ve iffetlerinden emin olmalannı sağlamaktadır. Böylece toplumda çıkması muhtemel ahlaksızlıkların, sapık ilşkilerin daha başından önüne geçilmiş olmaktadır. Sonuç olarak, geçerli bir mazeret olmaksızın kocanın uzun süre eşinden ayn kalması doğru değildir. Cinsi temas sonrasında eşlerin gusül abdesti alması gerekir. Buna özellikle dikkat edilmelidir. Namaz vaktini geçirmemek gerekir. Zifaf sabahı: Bazı yörelerde adet olarak, zifaf sabahı erkenden damat hamama götürülmektedir. Ancak temizlik maksadıyla yapılan bu adet 254 Buhari, Nikah 1-, Müslim, Nikah 5; Nesai, Nikah 4 255 Zuhayli, el-Fıkhu'1-İslami ve Edilletuh, c. 7 s. 330 170 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ sırasında sabah namazını geçirmektedirler. Bir vakit de olsa namazı bilerek geçirmek yasaktır. Çünkü dinimizin direği olan namazın, bir takım gayrı İslami adetler sebebiyle ihmal edilmesi doğru değildir. Zifaf sabahı yeni evliler, şayet ayn bir evde oturuyorlarsa, büyüklerini ziyarete giderek onlann ellerini öperler ve hayır dualannı alırlar. Artık üzerlerindeki sorumluluğun bilinciyle hal ve hareketlerinde daha olgun olmaya çalışırlar. Erkek de, kadın da kendilerine ait bir yuvanın olduğunun bilinciyle işlerinde, davranışlarında ve çalışmalarında daha gayretli olurlar. Erkek, yeni bir ailenin reisi olarak, evinden ve hanımından sorumludur. İslam bu sorumluluğu erkeğe vermiştir. Rasulullah şöyle buyurmaktadır: "Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'uldür."256 Kendisine verilen bu sorumlulukla hareket eden erkek, ailesinin hem dünya hem de ahiret saadetine ulaşmasına vesile olur. Yukandaki hadise göre kadın da, evinin içinde kendisine verilen sorumluluğun bilincinde hareket etmek zorundadır. Cinsel Birleşmenin Yasak Olduğu Haller Allah (c.c.) kadınla erkeğin nikah bağı altında beraberliklerine izin vermiştir. Bu konu, ayet ve hadisler ışığında geniş bir biçimde açıklanmıştır. Kadınla erkeğin bir araya gelme, nikahlanma, birbirlerinden faydalanma şartlan da ortaya konmuştur. Kadının ruh ve fizik sağlığını korumak maksadıyla, eşlerin cinsel birleşmelerine bir takım sınırlamalar getirilmiştir. 256 Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17, 19, Vesaya9. Nikah 81, 90; Müslim imaret 20; Tirmizi, Cihad 27; Ebu Davud, İmaret 171 KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Kadının hayız ve lohusalık günlerinde, hacc'da ihramlıyken eşlerin birbirlerinin cinsel yönünden faydalanması yasaktır. Bu konuyla ilgili olarak pek çok ayet ve hadis vardır. Şimdi bu halleri görelim. 1. Hayız (Aybaşı hali): Allah (c.c), kadınlar aybaşı halindeyken onlarla cinsel ilişkide bulunmayı yasaklamıştır. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmak-tadır-."Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever."257 Ayet-i kerimede belirtilen sadece cinsel temasın yasak olmasıdır. Bunun dışındaki şeyler serbesttir. Rasulullah (s.a.v.) ise bu konuda şöyle buyurmuşlardır-."Eşiyle, ay halindeyken veya arkadan ilişkide bulunan yahut gelecekten haber veren kahine inanan kimse, Muhammed'e indirileni inkar etmiş olur."258 Hayızlı kadınlardan uzak kalmanın ölçüsünü soranlara Rasulullah (s.a.v.) şöyle cevap vermiştir: "Cinsel birleşme dışındaki herşeyi yapabilirsiniz."259 Hayızlı ve nifaslıyla cinsel ilişki İslam'a göre yasak olduğu gibi. tıp ilmine göre de yasaktır. Adet zamanında rahim yollarındaki kan damarlarının açık, kadının az çok yaralı olmasından dolayı, cinsel ilişki kadın için tehlikelidir. Bu halde cinsel ilişkiye girmek rahim 257 Bakara, 222 258 Tırmıa, Tahare 102, Rada 12; İbn Ma'ce, Nikah 29; Darimi, Vudu 114 Ahmed ibn Hanbel, c. 1 s. 86, c. 4 s. 205 259 Muslim, Hayz 16-, Nesai, Tahare 18-, İbn Ma'ce, Tahare 12 172 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ yollarındaki mikroplan harekete geçirerek birçok kadın hastalığına sebebiyet verir. Kadınlar ne kadar temiz olurlarsa olsunlar, hayızlıyken genellikle ağır bir koku yayarlar. Bu durumda yapılan cinsel temas, erkeğin tiksinmesine ve bu suretle eşinden soğumasına sebep olur. Yine kadının bu hali, insanın nefsine hakim olmasına, şehevi arzulanna karşı direnmesine ve iradesine sahip çıkmasına vesile olur. Ayrıca Allah (c.c.)'ın bu yasağıyla, kendi helalinden dahi faydalanamadığının bilinciyle kendi nefsine hakim olmayı da öğrenir. Kadının her ayın belli günlerinde bu hali, mecburen cinsel beraberliğe engel olduğundan vücud bir süre de olsa istirahat etmiş olur. Yine bir süre beraber olamayan eşler birbirlerine özlem duyarlar, aralarındaki sevgi bağı daha da güçlenir.260 2. Lohusalık (Nifas): Lohusalık, kadının doğumdan sonra kan gelen belli bir süredir. Lohusalık kanının geldiği bu süre içinde cinsel ilişki haramdır. Ümmü Seleme (r.a.), Rasulullah (s.a.v.) döneminde kadınların kırk gün kırk gece beklediğini rivayet etmektedir.261 Bu konuda daha sonra ayrıntılı bilgi vereceğiz. 3. Oruçlu olmak: Erkek veya kadın, ikisinden biri veya ikisi de oruçlu olduğu takdirde cinsel ilişkide bulunmak haramdır. Oruç, fecrin doğuşundan (imsak vaktinden) güneşin batışına (iftar vaktine) kadar orucu bozan şeylerden uzak olunmasıdır. Yani oruç, belli bir zamanda midenin ihtiyaçlarından, ve cinsi arzulardan fiili olarak uzaklaşmaktır. 260 Delilleriyle Kadın İlmihali, M. Kasadar-S. Akkiraz, s. 205 261 Ebu Davud, Tahare 121; Tırmizi, Tahare 105 173 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Oruçla ilgili olarak Allah Teala şöyle buyuruyor: "Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin..."262 Ramazan orucu farz kılındığı vakit, müslümanlar ay boyunca eşlerine cinsel temasta bulunmazlardı. Bazı kimseler bu konuda nefislerine güvenemiyorlardı. Bunun üzerine yukarıda mealini verdiğimiz ayeti kerime nazil oldu.263 Böylece ramazan gecelerinde müslümanlann hanımlanyla cinsel temasta bulunmalanna izin verilmiş oldu. Ramazanda oruçluyken cinsel temasta bulunmak haramdır. Rasulullah (s.a.v.)'a bir adam geldi ve şöyle dedi: "Mahvoldum, ya Rasulallah! O (s.a.v.) da sordu-, "Seni mahveden nedir?" Adam: "Ramazanda gündüz oruçluyken eşimle cinsel ilişkide bulundum."Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: Bir köle azad edebilir misin?" Adam: "Hayır" dedi. Rasulullah (s.a.v.) sordu: "Arka arkaya iki ay oruç tutabilir misin?" Adam-. "Hayır" dedi. Rasulullah (s.a.v.) tekrar sordu: "Atmış fakiri doyurabilir misin?" Adam yine: "Hayır" diye cevap verdi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) adama: "Öyleyse otur" dedi. Bu sırada Rasulullah(s.a.v.)'a bir zembil hurma getirdiler. Rasulullah (s.a.v.): "Git, bunu sadaka olarak dağıt" dedi. Adam sordu: "Benden fakirine mi? Vallahi, Medine'de benden daha fakiri yoktur." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "Öyleyse git, ailene yedir."264 262 Bakara, 187 263 Buhari, Tefsir-i Bakara 2, 27 264 Muslim, Siyam 14 174 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ 4. İtikafta olmak: İtikaf ibadet niyetiyle mescidde beklemektir. İtikaf süresince gündüz ve gece cinsi ilişkide bulunmak yasaktır.265 Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Mescidlerde i-tikafa çekildiğiniz zamanlarda kadınlarınıza yaklaşmayın."266 5. İhramlı olmak: Hac veya umreye ya da her ikisine birden niyetlenerek aslında helal olan bazı davranış ve fiilleri, belirli bir vakit için kişinin kendisine haram kılmasıdır. Aynı zamanda hacıların giydiği elbisedir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur..."267 Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Kim hac yapar, hac sırasında cinsel temastan korunur ve günah işlemezse, annesinden doğduğu günkü gibi günahlanndan tertemiz olur."268 Gusül (Boy Abdesti) Gusül, kadın erkek, evli bekar pek çok kimseyi ilgilendirmektedir. Burada konumuz gereği evli eşleri daha çok ilgilendirmektedir. Bu sebeble eşler arasındaki ilişkilerin hangilerinin guslü gerektirdiği, hangilerinin gerektirmediği üzerinde daha fazla duracağız. Guslün dini terim anlamı, cünüplükten, hayız ve nifastan temizlenmek için yıkanmaktır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Eğer cünüb oldunuz ise, iyice temizlenin."269 265 Feteva-i Hindiye, c. 2 s. 66 266 Bakara, 187 267 Bakara, 197 268 Buhari, Hac4, Muhsar 9,10; MÜm, Hacc438; Nesai, Hac 4; ibn Ma'ce. Menasık, 3 175 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ vardır. Buraca emir, bedenin tamamının rin içi gibi suyun ulaştırılması n^ değildir. Bu gibi yerlerin yıkan ^ ^^ ^^ Gusülden maksat temizlenmektir. Yeru<sn^ cünübiük bedenin arzusu ve gayretini harekete ^^^ ancak guSülle giderilir, bütün taamlarını etkiler. Bunun bıraktığı euu Cünüp kime denir? c^hvetle aesebeble oiursa o>sun, <%£«£££$£ or-r Soir^v ikisinin herhangi bir sıvı salgılamasına denir, e maneui faydalan: I rıne getirerek sevap kazanır. tarafından sevapla ödüllendirilir hoşlanmadığı 2. Manevi kir diye adlandırılan, Allah (c.c.) günahlardan annılır. w Wsse(jer Gusül 3. Cünüb olan müsKimanüzerinde^^ h,ssede . abd=« almak suretiyle bu a&rltoan kurtulur. 4. Cünüb olan Wms=bu«nbedeniniyfayacagnçm. ma gevşekliği üzerinden tamamen atar. Ouslün farzları: l.Mazraaza-. Ağza dolu dolu su vermek S. istinşak: Burna su çekip yıkamak Maide, 6 3. Bütün vücudu iğne ucu kadar da olsa tamı yer kalmayacak şekilde yıkamak Guslün sünnetleri: 1. Gusle kalben niyetle başlamak 2. Elleri yıkarken besmele çekmek 3. Kıbleye dönmemek 4. Bileklerle beraber elleri üç defa yıkamak 5. Avret mahallini yıkamak (Temiz de olsa yıkanır) 6. Bedende pislik varsa onu temizlemek 7. Suyu başa ve vücudun diğer yerlerine dökerek üç defa yıkamak 8. Suyun dökülüş sırası şöyledir: Guslederken önce üç defa başa, sonra üç defa sağ omuza, daha sonra da üç defa sol omuza ve diğer yerlere dökülür 9. Yıkanırken bütün organlan ovmak 10. Guslederken kimsenin görmeyeceği bir yerde gusletmek 11. Guslederken suyu normal miktarda kullanmak, fazla veya noksan harcamamak 12. Namaz için alman abdest gibi abdest almak 13. Gusleden kimse yıkandığı yerden ayrılır ve ayaklarını yıkar. Ayaklarını sonra yıkamak, suyun ayak altında birikip kaldığı ortamlarda yapılır. Guslün almış şekli: Önce besmele çekilir. Sonra "Niyet ettim gusül abdesti almaya" ? diye niyet edilir. Eller bileklere kadar yıkanır. Vücuduna yapışmış, kurumuş bir şeyler varsa onlar temizlenir. Sonra avret mahalli pis olmasa dahi yıkanır. Bundan sonra sağ avucuna su alarak ağzına götürür ve boğazına kadar ağzının içini ve dişlerinin arasını üç kere su ile çalkalar. Oruçlu değilse ağzına aldığı her suyu boğazına kadar ulaştırır. İyice çalkaladıktan sonra ağzındaki suyu boşaltır. 177 176 Daha sonra yine sağ eliyle burnuna üç defa su çekip boşaltır. Burnunun içinde kir kalmaması için her defasında sol elle sümkü-rür. Bundan sonra namaz abdesti gibi abdest alır. Şayet bastığı yere su toplanıyorsa, ayağını guslettikten sonra, çıkarken yıkar. Abdestten sonra önce başına, sonra sağ omzuna, daha sonra da sol omzuna üçer defa su döker ve vücudunu yıkar. Suyu vücuda her döküşte vücudunu iyice ovar. İğne ucu kadar kuru yer kalmaksızın bütün bedeni yıkar. Göbek çukuru, küpe delikleri, uyluklar ve saç-sakal diplerinin ıslanmasına özellikle dikkat edilmelidir. Cuslü Gerektiren Haller: • Cinsel ilişkide bulunmak: Meni gelmese bile erkekle kadının cinsel organları birbirine kavuşursa gusül gerekir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kadının ve erkeğin sünnet mahalleri birbirine dokunur da kertik kaybolursa gusül lazım gelir."270 • İhtilam olmak: Erkek veya kadından uyku ya da uyanıklık halindeyken şehvetle meninin çıkması da guslü gerektirir. Rasulullah (s.a.v.)'a: "Bir kimse elbisesinde ıslaklık bulsa, ancak ihtilam olduğunu hatırlamasa (yıkanması gerekir mi?)" diye soruldu. Rasulullah (s.a.v.): "Evet gerekir" diye cevabladı. Sonra ihtilam olduğunu görüp de yaşlık göremeyen kimseden soruldu. Rasulullah (s.a.v.): "Ona gusül gerekmez" dedi. Bu sefer Ümmü Süleym (r.a.) sordu: "Bunu kadın 270 Buhari, Gusl 28; Müslim, Hayz 87; Ebu Davud, Taharet 84; Nesai, Taharet 129; İbn Ma'ce, Taharet 111; Muvatta, Taharet 71 178 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ görecek olsa, kadına gusül gerekir mi?" Rasulullah (s.a.v.) cevapladı: "Evet. Kadın erkeklerin yansıdır."271 • Hayız: Hayız müddeti bittikten, yani hayızdan temizlendikten sonra kadının gusletmesi gerekmektedir. • Nifas: Çocuğunu doğuran kadın, lohusahk halinin sona ermesinden sonra yıkanır. Cünüp ve onun durumundakilere haram olan şeyler: 1. Namaz kılamaz: Cünüb olan kimse namaz kılamaz. Tilavet secdesi de böyledir. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olanlar müstesnagusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, ya da bir yolculukta bulunursanız, yahutta sizden biriniz aayak yolundan gelirse, yahutta kadınlara dokunup da su bulamazsanız o vakit temiz bir toprakla teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah, çok affedici, çokyarlığayıcıdır."272 Ayet-i kerimeye göre, cünüp yıkanmadıkça namaz kılamaz. Ancak hastalık, yolculuk gibi sebeplerle su bulamayan ise, temiz toprakla teyemmüm alarak cünüplükten temizlenir. 2. Kur'an-ı Kerim'e dokunamaz: Allah (c.c.) bu hususta şöyle buyurmaktadır: "Ona (Kur'an'a) ancak iyice temizlenmiş olanlar el sürebilir."273 Yani cünüplük ve benzeri şeylerden temizlenmiş olanlar ona dokunabilir. 271 Ebu Davud, Taharet 95; Tırmizi, Taharet 82 272 Nisa, 43 273 Vakıa, 59 179 3. Kur'an-ı Kerim okuyamaz: Kur'an okumak kastıyla bir müslümanın, bir ayetten daha az bile olsa, Kur'an okuması yasaktır. Şayet bu, dua, sena, bir işin başlangıcı olmak veya öğretmek, istiaze, zikir maksadıyla okunacak olursa haram olmaz. Mesela, musibet zamanında: "Muhakkak biz Allah içiniz ve muhakkak yalnız O'na dönücüleriz."274 demek gibi. 4. Mescide giremez: Mescidler müslümanlann ibadet ettikleri, toplandıkları yerdir. Ayrıca Allah'ın evidir. Böylesi yerlerin temiz tutulması ve temiz olarak girilmesi gerekmektedir. Cünüp olanın mescide girmesi, geçmesi veya bir taraftan girip diğer taraftan çıkması haramdır.275 Hz. Aişe (r.a.) şöyle anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde ashabtan bazılannın evleri mescide açılıyordu. (Mescid inşa edilince bazı evlerin kapısı mescide açılıyordu) Rasulullah (s.a.v.) onlara: "Kapılannızı mescidden çevirin" dedi. Sonra mescide girdi. Ashab, belki daha sonra izin verilir beklentisiyle kapılannın yönünü mescidden çevirmediler. Rasulullah (s.a.v.) dışarı çıktı ve şöyle buyurdu: "Kapılannızı mescidden çevirin; mescid ne hayızlıya, ne de cünübe helal değildir."276 5. Kabe'yi tavaf edemez: Gusül abdesti alması gereken bir müslüman, Kabe'yi nafile de olsa tavaf edemez. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Beytullah'ı tavaf etmek bir namazdır. Onun için tavaf ettiğiniz zaman az konuşun."277 274 Bakara, 256 275 Kitabu'1-Fıkh ala Mezahibu'l-Erbea, c. 1 s. 108 276 Ebu Davud, Taharet 93 277 Neylü'l-Evtar, c. 1 s. 207 180 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Cünüp için mubah olan şeyler Cünüp olanların yaptığı bazı şeyler vardır ki, bunlar kendileri i-çin mubahtır. 1. Cünübün uyuması: Gudayf ibnu'l-Haris şöyle anlatıyor: "Hz. Aişe'ye: "Rasulullah (s.a.v.) cenabetten gecenin başında mı yıkanırdı, sonunda mı?" diye sordum. Hz. Aişe (r.a.) şöyle cevapladı: "Bazen başında, bazen de sonunda yıkanırdı." Ben: "Allahuekber! Bu konuda genişlik veren Allah'a hamd olsun" dedim."278 Hz. Aişe (r.a.)'nin bir rivayeti de şöyledir:"Rasulullah, cünüpken uyur ve suya hiç dokunmazdı."279 Hz. Ömer, geceleyin cünüp olduğunu (ne yapacağını) sordu. Rasulullah (s.a.v.): "Abdest al, uzvunu yıka, sonra uyu"dedi.280 Bu delillere göre, cünüp olan kimsenin uyumadan önce abdest alması daha uygundur. Bu arada şunu da unutmadan söylemek gerekir. Bu uyuma işi namaz vaktinin geçirilmemesi şartına bağlıdır. 2. Cünübün yemesi ve içmesi: Cünüpken insanlann yeme ve içmesinin nasıl olacağını yine Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetinden öğrenelim. Rasulullah (s.a.v.), cünüpken yemek ve içmek istediğinde ellerini yıkar ve sonra yer içerdi.281 278 Buhari, Gusl 25, 27; Müslim, Hayz 21; Ebu Davud, Tah3aret 88, 90, Salat 343; Tirmia, Taharet 87; Nesai, Taharet 163, 164, 165, Gusl 4, 5; Muvatta, Taharet 77 279 Ebu Davud, Taharet 88, 90 280 Buhari, Gusl 25, 27; Müslim, Hayz 25; Ebu Davud. taharet 87; Nesai, Tah3aret 167; Tirmia, Taharet 88; Muvatta, Tah3aret76 281 Nesai, Taharet 163-166 181 "Peygamber (s.a.v.), cünüpken yemek yemek veya uyumak istediği zaman abdest alırdı."282 Cünüp olan kimsenin yemek içmek için sadece ellerini yıkaması yeterlidir, ancak abdest alması daha iyi olur. 3. Cünüp olan kimseyle oturmak: Cünüp olan kimse diğer insanlarla oturabilir. Ancak dinimizce uygun olan hemen yıkanmasıdır. Ebu Hureyre (r.a.)'nin anlattığına göre, Rasulullah (s.a.v.), Medine sokaklarından birinde kendisine rastlamıştı. Ebu Hureyre bu sırada cünüp olduğu için, Rasulullah (s.a.v.)'m yanından sıvışıp gitti ve yıkandıktan sonra da geldi. Rasulullah (s.a.v.) onun geldiğini görünce sordu-. "Ey Ebu Hureyre, neredeydin?" O da cevab verdi: "ben cünüp idim, pis pis yanınızda oturmak istemedim." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "Sübhanallah! Müslüman pis olmaz."283 4. Cünüp olana dokunmak: Cünüp olan kimseye dokunmanın hiçbir sakıncası yoktur. Bu konuyla ilgili olarak şu hadisi delil olarak gösterebiliriz: Huzeyfe bin el-Yeman, bir gün Rasulullah (s.a.v.) ile karşılaştı. Peygamberimiz onunla musafaha etmek için ona doğru elini uzattı. Hüzeyfe cünüp olduğunu söyledi. Rasulullah (s.a.v.) de bunun üzerine şöyle dedi: "Mü'min necis olmaz."284 Cünüp olan kimselerin yukarıda zikrettiğimiz şeyleri belli ölçüler içinde yapmasımda bir sakınca yoktur. Yani cünüp olanın yemesi, içmesi, uluması, toplum içinde bulunması mubahtır. Ancak 282 Nesai, Taharet 163 283 Buhari. Gusl 23, 24; Müslim, Hajte 115; Ebu Davud, Taharet 97; Tirmizi, Taharet 89; Nesai, Tahatet 172 > 284 Nesai, Taharet 172 182 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ mü'minin hem maddi hem de manevi olarak her zaman temiz olması gerekir. Üzerindeki yükleri, ağırlıklan kaldınp atması lazımdır. Bunun için ilk fırsatta, geciktirmeden gusül abdestini almak en iyisi-dir. Su bulunamadığı takdirde teyemmüm alarak bu yükten kurtulmak mümkündür. Teyemmümle ilgili bilgi almak için ilmihallere bakmakmanız yeterlidir. Sonuç olarak gusüle ihtiyacı olan erkek veya kadın her müslümanın zaman geçirmeden bu işi yapması en doğru harekettir. Yine çocuklara bu konuda (guslün alınışı) bilgi vermek, gusül gerektiren hallerle ilgili bilgilenmelerini sağlamak için yeterli kitab ve kaynak eserin temin edilmesi çocuklann eğitimi açısından yararlı olacaktır. Çocuklann eğitimiyle ilgili bilgileri daha sonra vereceğiz. Aile fertlerinin görevleri bölümünde gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz. KADINLARA AİT HALLER Kadınlar, yaratılış bakımından erkeğe göre hem bedenen hem de ruhen farklılık arzederler. Ruhen kadın, daha şefkatli, daha heyecanlı ve daha sevinçli ve üzüntülüdür. Bedenen ise, daha zayıf, daha güçsüz olmasının yanında kendisinde görülen hayız, nifas ve istihaze halleri de erkekle kadını birbirinden ayırır. Kadının kendisine ait bu halleri aynntılanyla bilmek mecburiyeti vardır. Çünkü bu haller, ibadetlerin geçerli olmasında çok önemlidir. Bu konular bilinmeden yapılan ibadetlerin geçersiz veya eksik olma durumu vardır. Bu halleri sadece kızlann ve kadınların bilmesinin dışında; baba, koca ve velilerin de bilmesi gerekir. Hayız (Aybaşı-Adet Görme) Lügatte, akıntı anlamına gelir. Dini anlamı ise, ergenlik çağma gelen kadının hayatının belli döneminde hastalık ve doğum sebebiyle olmaksızın her ay rahminden gelen kandır. 183 KUR'AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Aybaşı kanı zannedildiği gibi pis bir kan değildir. Normal vücud kanından farklı bir sıvıdır. Yumurtalıklar, yumurta yapmaya başlayınca fallop borusuna (yumurta kanalına) olgun bir "dişi üreme hücresi" bırakırken aynı zamanda rahim iç duvarındaki kırmızı kan damarlarını genişletir. Genişleyen damarlar bolca kan alır. Kanlanan damarlarla rahim iç zan kızıl bir sünger görünümü kazanır. Ayrıca rahim içine döl suyu ile plasentayı oluşturacak salgılar gönderir. Fallop borusuna inen olgun yumurta, bir erkek hücresiyle (sperm) karşılaşıp döllenemezse, rahim iç zan çökerek yıkılır. Bu arada yumurta da eriyerek özelliğini kaybeder. Çözülüp dağılan süngerimsi rahim iç zan, içerisindeki kanla birlikte rahimden dışarı çıkar. Kısacası aybaşı kanı dediğimiz şey, işte oldukça karmaşık bir yapıya sahip olan bu sıvıdır. Doğrudan kan dolaşımına bağlı damarlardan gelen bir kan değildir. Bu özelliğinden dolayıdır ki, pıhtılaş-maz.285 İlk hayız gören kadın İlk hayız gören kadın Hz. Havva'dır. Daha sonra kızlarında da bu hal kıyamete kadar devam etmek üzere kalmıştır. Bazıları: "hayız ilk olarak İsrailoğullanna gönderilmiştir" denilse de bu sözü Buhari: "Peygamber (s.a.v.)'in hadisi daha büyüktür" diyerek reddetmiştir. Hadis-i şerifte hayız hakkında şöyle buyurulmaktadır: "Bu , Allah'ın Adem kızlarına takdir buyurduğu birşeydir."286 Hayzın rüknü: Kanın rahimden cinsel organın dışına çıtanasidır. Cinsel organın dışına çıkmazsa bu hayız kanı değildir.287 285 Aile Sağlığı Ansiklopedisi, Heyet, s. 241 286 Ibn Abidın, c. 1 s. 460 287 Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 124 184 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Genç kızın ilk adetinin başlama vakti: Hayız kanı en erken dokuz yaşından itibaren başlar ve ellibeş yaşına kadar devam eder.288 Hayız kanının renkleri: Adet gören kadınlann kanlannın renkleri aynı değildir. Bu farklılık ya beslenmeden ya da bir hastalıktan kaynaklanabilir. Buna göre adet kanlannın renkleri altı çeşittir. 1. Bulanık: Bulanık suya benzer. 2. Toprak rengi: Toprağa benzeyen bir çeşit bulanıklıktır. 3. San: Bazılan ipek kozası sanlığında, bazısı saman renginde, bazısı da san diş rengindedir. 4. Kırmızı 5. Siyah 6. Yeşil289 Hayzm süresi: Adet kanaması kadından kadına değişmektedir. Bu süre bazı kadınlarda çok kısa iken, bazılannda ise daha uzundur. Hayzın en azı üç gün üç gecedir. En çoğu ise, on gündür, bu süre içindeki kanlar hayız kanı sayılır. Bu süre içinde kanın devamlı akması şart değildir. Çünkü hiç kesilmeden akması nadiren olur. Kanın bir veya birkaç saat kesilmesi hayzı bozmaz.290 Üç günden az, on günden çok gelen kan, hayız kanı olmayıp, bir rahatsızlık belirtisidir. Çünkü hayzın müddetiyle ilgili olarak Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hayzın bakire ve bakire 288 Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 123 289 Ibn Abidin, c. 1 s. 472 290 A.g.e. c. 1 s. 462 185 KUR' L'AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ olmayan (evli) için en az müddeti üç gün üç gecedir. Hayzın azami müddeti ise on gündür."291 Hayız kanının bitişini tesbit: Hayızlı olan kadın, rahminde hastalık ve doğum dışında belli süre içinde kan gelen kişidir. Süresi ise, en azı üç gün üç gece, yani 72 saat, en çoğu ise 10 gün 10 gece yani 240 saattir. Bu duruma göre, hayızlı bir kadının fercine koyduğu pamuk veya bezin beyaz olarak çıkması onun hayız müddetinin bittiğine işarettir. Yani pamuğu veya bezi tutunduğu andan ititbaren kanın kesildiğine hükmedilir.292 Ergenlik çağma gelen kızın ilk kan görmesi: Her kız çocuğu ergenlik çağma gelince adet kanı görür. Bu durumla karşılaşılmadan önce, annenin kızını bilgilendirmesi gerekir. Kendisi bunu yapamıyorsa, bunu yapabilecek biri aracılığıyla kızını bilgilendirmelidir. Yine bu konulan içeren kitaplar sunarak kızının ergenlik çağına hazırlıklı girmesi sağlanır. Ergenlik çağına giren kız, artık namaz, oruç, tesettür vb. bütün emirlerden ve yasak olan şeylerden sorumludur. Bunlan bildirmek anneye vacibtir. Ergenliğe adım atan her genç kız telaşa kapılır. Bir korku ve panik psikolojisi yaşar. Anne ve babasının yüzüne bakmaktan utanır. Hırçmlaşır, her söze alınır. Ağlamak için adeta bahane arar. Bilgi sahibi, anlayışlı bir anne, kızmdaki bu değişikliğin sebebini derhal anlar. Ona bir arkadaş gibi yaklaşır. Kendisinin de bir zamanlar aynı duygulan yaşadığını söyleyerek onu teskin eder. Anne, kızma buMI Fethu'l-Kadir, c. 1 s. 112 *» Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 124 186 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ nun utanılacak bir şey olmadığını, genç kızlığın bir işareti sayıldığını ve Allah (c.c.) taralından verildiğini izah etmelidir.293 Genç kızın ilk adet müddetinin tesbiti: İlk adet gören kızın gördüğü kan çok önemlidir. İlk gördüğü kan, üç gün üç geceden çok, on gün on geceden az olursa daha sonraki temizlik süresi onbeş günden fazlaysa, kaç günde temizlen-diyse onun adet günleri o süredir. Mesela: İlk adet gören kız beş gün kan görse ardından onbeş gün temiz dursa sonra tekrar kan görse, onun adeti beş gündür. O süre içinde namazını terkeder, temizlenince namazına devam eder. Bir başka örnek verecek olursak; ilk adet gören kız on gün kan görse ardından onbeş gün temiz dursa sonra tekrar kan görmeye başlasa, onun adeti on gündür. İlk kez hayız gören bir kızın kanı devamlı akarsa, yani on günü de geçerse onun hayzının süresi ilk on gündür. Geri kalan yirmi gün temiz sayılır.294 Hayızlı sayıldığı ilk on gün namaz kılmaz, oruç tutmaz. Namazını sonradan kaza da etmez. Orucunu ise sonradan kaza eder. On günün dışında akan kandan dolayı özür sahibi kabul edilerek her namaz vaktinde abdest alıp ibadetlerini yerine getirir. Kızın gördüğü kan, üç günden az süreyle kesilirse, hayız olmadığı anlaşılır, o zaman terkettiği namazlannı kılması gerekir. Temizlik müddeti: İki hayzın arasını ayıran en az temizlik müddeti, geceleriyle birlikte onbeş gündür, temizlik müddetinin çokluğuyla ilgili bir sınır yoktur. İsterse ömür boyu devam etsin.295 293 Aile Sağlığı Ansiklopedisi, Heyet, s. 240-241 294 İbn Abidin, c. 1 s. 465; Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 125 295 İbn Abidin, c. 1 s. 463 187 KUR' I1 AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİÜK VE MAHREMİYETLERİ Hayızh Ve Nıfaslıya Haram Olan Şeyler i. Namaz kılmak: Namaz, Allah (c.c.)'ın huzuruna çıkmak demek olduğundan, O'nun huzuruna ancak temiz olanlar çıkabilir. Adet halinde iken temiz olmak mümkün olmadığı için namaz kılmak yasaklanmıştır. Hz. Aişe (r.a.)'den şöyle rivayet edilmektedir: "Biz Rasulullah (s.a.v.)'la beraberken ayhali gördüğümüzde tutamadığımız oruçlan kaza etmemizi söylerdi. Fakat namazlann kazasını söylemezdi."296 Rasulullah (s.a.v.), Fatma binti Hubeys'e şöyle demiştir: "Hayızlı olduğun zaman namazını bırak! Kesildiği zaman da kanını yıka ve namazını kıl."297 Muaze adında bir kadın anlatıyonHz. Aişe'ye "Hayızlı kadın oru cu kaza ediyor da namazı neden kaza etmiyor?" diye sordum. O da bana-. "Sen haruri misin?" dedi. Ben de-. "Hayır, ben haruri değilim. Fakat öğrenmek için soruyorum" dedim. Bunun üzerine şöyle anlattı: "Bizler, Rasulullah (s.a.v.)'ın zamanında adet görürdük; bize orucu kaza etmemiz buyurulur; fakat namazı kaza etmemiz buyurulmazdı."298 Farz namaza niyet ettikten sonra hayız gören kadının namazı bozulur, temizlendikten sonra onu kaza etmesi de gerekmez. Şayet nafile namaza niyet ettikten sonra hayzıra görürse daha sonra (temizlenince) namazını kaza eder. Çünkü nafile bir namaza başlamakla o namaz, kılana vacib olur.299 Buhart, 299 İbn Abidin, c. 1 s. 476 188 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ 2. Oruç tutmak: Hayız ve lohusa olan kadınların oruç tutması da haramdır. Bu durum sıhhatine de engeldir. Bu konudaki delilleri, yukanda namaz kılmak başlığı altında verdik. Orucun kazası, aybaşı olandan da, lohusa olandan da düşmez. Her ikisi de namazı değil, orucu kaza eder. Çünkü yukanda geçen hadis, bunun böyle olmasını gerektiriyor. Ayrıca oruç senede bir defa olduğu için, onun kazasında zorluk yoktur. Oruçluyken hayız gören kadın, temizlendikten sonra başlamış olduğu orucunu kaza eder. Nafile bir oruç dahi olsa durum bu şekildedir.300 3. Cami ve mesddlere girmek: Bu konuyu daha önce "Cünüb ve onun durumundakilere haram olan şeyler" konusunda açıkladık. 4. Kabe'yi tavaf etmek: Hayız ve nifas olan kadınlann Kabe'yi tavaf etmeleri de haramdır. Hz. Aişe şöyle anlatıyor:"Rasulullah (s.a.v.) ile sefere çıktık. Yol boyunca hacdan başka bir şeyden bahsetmiyorduk. Serif denen mevkiye ulaşınca ben hayız oldum. Peygamber (s.a.v.) yanıma geldiğinde ben ağlıyordum. Bana:"Niçin ağlıyorsun"dedi. Ben de: "Vallahi, bu sene haccetmek istemezdim" dedim. Bana: "Her halde adet oldun" dedi. Ben de:"Evet"dedim. Bunun üzerine bana:"Bu Allah Teala'nın Havva'nın kızlarına yazdığı bir şeydir. Sen hacılann yaptığı her şeyi yap; ancak temizleninceye kadar Kabe'yi tavaf etme" dedi.301 300A.g.e. c.I s.478 301 Buhari, Hayz, 7 189 I i I 1 5. Kur'an'a dokunmak ve okumak: Hayızh ve nifaslıya bunlar da haramdır, bu konuyla ilgili bilgiyi gusül konusunda verdik. 6. Cinsi münasebette bulunmak: Hayızh ve lohusalıya cinsi münasebette bulunmanın haramlığıy-la ilgili ayet ve hadisler çok nettir. Bu konuyu daha önce "Cinsel birleşmenin yasak olduğu haller" başlığı altında işledik. Adetini şaşıranın durumu: Bir hastalık veya önemsememezlik sonucunda adet günlerini unutmuş olan bir kadına "Mütehayyire" denir. Böyle bir kadının gördüğü akıntı kesilmeyecek olsa, o adeti hakkında kuvvetli olan görüşü ile işlem yapar. Kuvveti fazla olan bir görüşe sahip değilse, ihtiyat olan yolu benimser.302 Bu durumdaki kadın araştınr; hayızh olduğunda, hayız haline girdiğinde ve temiz olduğunda tereddüt ederse her zaman için abdest alır. Hayızla temizlik arasında ve temizliğe girip girmediğinde tereddüt ederse her namaz için yıkanır. Gayrı müekkede sünnetleri, mescide girmeyi ve cinsi münasebeti terkeder. Ramazan orucunu tutar. Sonra kanın geceleyin başkadığını bilirse yirmi günün orucunu kaza eder. Aksi halde yirmi iki gün kaza eder. Rükün tavafını yapar, fakat onu tekrarlamaz. Kadın hayız günlerinin üç olduğunu bilir de bunlan ayın son on gününde şaşınr ve bu on günün neresinde olduğunu bilemezse bu hususta hiçbir fikri olmadına göre, her namaz vakti için abdest almak şartıyla on günün başında üç gün namaz kılar. Çünkü temizlikle hayız arasında tereddüt etmiştir. Ondan sonra ayın sonuna kadar 302 İbn Abidin, c. 1 s. 463 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ her namaz vakti için yıkanarak namaz kılar. Zira temizlikle hayızdan çıkma konusunda şüpheye düşmüştür. Şayet on günün dördünde sasırsa, on günün başından dört günü abdestle geriye kalan altı günün namazlarını yıkanarak kılar. Beş gün meselesi de buna kıyaslanır. On günün altısında sasırsa, beşinci ve altıncı günlerde hayızh olduğunu yüzde yüz bilir ve o günlerde namazı terk eder. Bunlardan önceki dört günde namazlannı abdestle kılar. Bu iki günden sonraki namazlannı ise gusülle kılar. On günün yedisinde şaşmrsa, ilk üç günden sonraki dört günün yüzde yüz hayız olduğunu bilir. On günün sekizinde şaşınrsa, ilk iki günden sonraki altı günün hayız olduğunu yüzde yüz bilir. On günün dokuzunda şaşınrsa, ilk günden sonraki sekiz günün hayız olduğunu yüzde yüz bilir ve bildiği günlerde namazlarını terk eder. O günlerden önceki namazlannı abdestle, onlardan sonraki namazlannı gusülle kılar.303 Adetin değişmesi (intikal) Hayız konusunun en zor meselelerinden birisi de adetin değişmesidir. Kadınların özellikle dikkat etmeleri gereken bir konudur. Bazı kadınlann adet günleri düzenlidir. Mesela, her ay beş veya yedi veya dokuz gün adet görürler. Böyle düzenli adetleri olanlara mu'tade denir. Bir adet, bir kez meydana geldiği üzere kararlaşmış olabilir. Şöyle ki: Henüz adet görmeye başlayan bir kız, ilk sekiz gün kan görse, sonra yirmi iki gün temiz olsa, bu şekilde adeti kararlaşmış olur. Ondan sonra devamlı olarak kendisinden bir hastalık sebebiyle kan gelecek olursa, onun hem adet günleri, hem de temizlik günleri her ay o şekilde hesaplanır. Bazı kadınların ise, adet günleri değişik olur. Mesela, bir ay beş gün, diğer ay altı gün adet görebilirler. Bu durumda ihtiyatlı hareket etmek gerekir. Böyle bir kadın, altıncı gün olduğunda yıkanır, 190 ' İbn Abidin, c. 1 s. 466-468 191 namazlannı kılar ve eğer Ramazan ayında ise oruçlarını tutar. Çünkü bu altıncı gündeki kanın istihaze kanı olması muhtemeldir. Fakat bu altıncı gün çıkmadıkça, cinsi münasebette bulunamaz, boşan-mışsa iddeti dolmuş sayılmaz. Çünkü bu altıncı günün kanının, hayız kanı olma ihtimali vardır.304 Adet nasıl değişir? Kadınların adetleri bazen değişebilir. Bu adetin değişmiş olması için ona aykın iki adet hali görülmelidir. Mesela, her ay beş gün adet gören bir kadın, sonraki iki ayda dörder gün veya altışar gün kan görse, onun adeti beş günden dört güne veya altı güne geçmiş olur. Sonuçta adet bir defa ile yerleşir, iki defa ile değişir. Bununla beraber İmam Yusuf a göre, adet bir defa ile değişmiş sayılabilir. Buna yeni adetin eskisini bozup onun yerini alması anlamında "Feshi adet" de denilmektedir.305 Adette değişim iki şekilde olur. Adet zamanında değişim, adet günlerinin sayısında değişim. Belli günler devam eden, bir adete aykın olup da on günden fazla devam etmeyen kanlar, adet kanı sayılır. Bu halde adet değişmiş olur. Mesela, her ay yedi gün adet kanı gören bir kadın, sonra on gün kan görse, hepsi hayız kanı sayılır. Bu halde adeti yedi günden on güne geçmiş olur. Fakat belli günlerden sonra gelen kan, belli günlerle toplandığı zaman on günden fazla olursa, yedi günden ziyade olan kanlar hayız kanı sayılmaz. İstihaze kanı sayılır. Mesela, yedi gün kan gören bir kadın, sonradan on veya onbir gün kan görmeye başlarsa, bunu adet edinilmiş yedi günlüğü hayız kanı olmuş olur. Sonraki dört veya beş gün istihaze kanı olur. 304 O. N. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 74 305 A.g.e. s. 75 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Adet görmekte olan bir kadından bir hastalık sebebiyle devamlı olarak kan gelecek olursa, onun temizlik ve hayız hallerindeki belli günlerine göre hüküm verilir. Mesela, her ay başından itibaren on gün kan gören bir kadın, ondan sonra yirmi gün veya altı aydan noksan olmak üzere şu kadar ay veya gün üzere temizlik içinde olsa, onun adeti böyle kararlaşmış olur. Sonra böyle bir kadından devamlı olarak kan gelse, yine eski şekli üzere her ayın ilk on günü hayız, diğer yirmi günü veya şu kadar ay ile günü de temizlik hali sayılır. Fakat temizlik müddeti tam altı ay veya daha fazla bulunmuş olursa, temizlik müddeti altı aydan bir saat noksan kabul edilir ki, bu müddet hamilelik halinin en az zamanıdır.306 Adetten kesilme dönemi (menopoz): Adet kanı genellikle 45-50 yaşlan arasında kesilir. Buna adetten kesilme (menopoz) denir. Bu kadınlar için çok önemli bir dönemdir. Menopoza giren kadın, ilk ayhalini gördüğü gündeki gibi korkuya kapılır. Kadınlığının sona erdiğini düşünerek ruhsal bir çöküntüye düşer. Halbuki ayhalinin sona ermesi ile sadece çocuk yapamayacaktır. Diğer bütün kadınlık özellikleri devam eder.307 Menopozun nedeni: Kadın yaşlandıkça yumurtalıklan görevini yerine getirememeye başlar. Bundan dolayı üreme kabiliyeti yok olur. Hayızla ilgili bazı tavsiyeler: Adet görmek hem vücudun bazı organlannı hem de ruh ve sinir sistemini etkileyen bir olaydır. Bu nedenle temizlik ve ruh sağlığına dikkat edilmelidir. Kadın hastalıklarının bir çoğu, bu dönemde dinlenememekten, yorulmaktan ve temizliğe dikkat etme306A.g.e.s.75 307 Aile Sağlığı Ans. s. 241 193 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ mekten meydana gelmektedir. Bundan dolayı adetli günlerde temizliğe özellikle dikkat edilmelidir. Sık sık ılık suyla yıkanmak gerekir. Adetlinin vücudunu; özellikle ayaklannı üşütmemeye dikkat etmesi gerekir. Vücudundan çıkan ağır kokuyu hissettirmemesi için güzel kokular kullanması da gerekir. Adet günlerinde halsizlik, baş ağnsı, isteksizlik, üşüme, kaşıntı hırçınlık gibi durumlar meydana gelebilir. Bu durumlarda yorucu işlerden, uzun yürüyüşlerden, ağır eşya kaldırmaktan ve uykusuzluktan kaçınılmalıdır. Ruhi sıkıntılardan uzaklaşmak için bol bol dua etmek, ilmi eserlerle meşgul olmak gerekir. Evde huzursuzluk olmaması için karşılıklı anlayış göstermek de gerekir. Adet günlerinde kullanılacak bezler, akıntıyı kolaylıkla çekebilecek özellikte olmalıdır. Sık sık değiştirilmelidir. Bu konuda pamuk kullanılabileceği gibi, bunun için özel olarak üretilmiş olan bezler de kullanılabilir. Ayrıca kadının adet takvimi tutması da önemlidir. Çünkü bu yöntem, adet miktan, günleri, ne kadar sürdüğü gibi konularda kolaylık sağlar. Bunun yanında kadının adeti hep aynı kalmaz. Az veya çok değişiklik gösterir. Bunun bilinmesi için en kolay metod da adet takvimi tutmaktır. Adet döneminde kadın hem bedenen hem de ruhen bir takım değişiklikler içinde olacağından, evin erkeğine büyük iş düşmektedir. Eşinin hırçınlığı, sinirliliği karşısında üzerine gitmemeli, onu teskin etmelidir. Ayrıca yorulabileceği işlerden onu uzak tutmalıdır. Ev işlerinde, diğer günlerdekinden daha fazla yardımcı olmalıdır. Sonuç olarak, adet günlerinde hem kadının hem de erkeğin bir takım görevleri vardır. Kadın özellikle temizliğine dikkat etme1' yorucu ve ağır işleri yapmaktan kaçınmalıdır. 194 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Erkek ise, eşine özellikle bu dönemlerde daha fazla yardana olmalı, onu üzmemeye dikkat etmelidir. Nifas (Lohusalık) Lügatte, kadının çocuk doğurması anlamına gelen nifasm dini terim anlamı ise, çocuk veya çocuğun ekserisi -parça parça organlar halinde de olsaçıktıktan sonra rahimden gelen kandır. Çocuğun azı çıktıktan sonra gelen kan nifas değildir. Kadın imkan bulursa abdest alır, yahut teyemmüm eder. Namazını ima ile de olsa kılar, geciktiremez.308 İkiz doğuran kadın, ilk çocuğunu doğurduğu andan itibaren lohusalık müddeti başlar.309 Nifasm müddeti: Nifasın en az müddeti kanın bir saatçik olsun bulunmasıdır. Son sının ise kırk gündür. Fetva buna göredir.310 Ümmü Seleme (r.a.) şöyle anlatıyor: "Rasulullah zamanında, nifas olan kadınlar nifaslanndan sonra kırk gün kırk gece otururlardı."311 Bu en uzun süreyi ifade etmektedir. Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Nifas olan kadının üzerinden yedi gün geçer de temizlendiği görülürse gusletsin ve namazını kılsın."312 Düşük yapan kadının nifas durumu: Kadının nifaslı sayılabilmesi için, çocuğun yansından daha fazlasının çıkması lazımdır. Çocuk kannda parçalanmış olsa ve ek308 İbn Abidin, c. 1 s. 494 309 Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 126 310A.g.e. c. 1 s. 127 1 Ebu Daud, Taharet 121; Tirmizi, Taharet 105 2 na~'—ıi. Vudu, 99 195 serisi de çıkmış bulunsa eğer düşüğün tırnak, parmak, saç gibi uzuvlarından bazıları belli olmuşsa, kadın nifaslı sayılır. Aksi halde sayılmaz. Eğer düşüğün uzuvlarından hiçbiri belli olmamış ve açığa çıkmamışsa, o kadın için nifashlık yoktur. Eğer o kadını hayızlı saymak mümkünse, kadın hayızlı sayılır. Bu mümkün değilse, kadının kanı istihaze kanıdır. Bir kadın düşükten önce veya sonra kan görürse ve düşüğün yaratılışı da açık (organları belli) olursa, kadının önceki gördüğü kan, hayız kanı değildir. Düşükten sonra kan gördüğü için nifaslı sayılır.313 Nifasın hükmü: Herşeyde hayzın hükmü gibidir. Yani namaz kılamaz, oruç tutamaz, camiye gidemez, cinsi münasebette bulunamaz, v.b... Bu hükümlerle ilgili bilgi, hayız konusunda geçti. İstihaze (Özür Halleri) Bir hastalık dolayısıyla rahimden değil de, cinsel organdaki bir damardan gelen kokusuz kandır. Adet görme müddetinden önce (dokuz yaşından önce) kadından gelen ve adetin asgari müddetinden (üç günden az) daha kısa süren ya da adetin veya lohusalığın azami müddetinden fazla devam eden kanla, hamile kadının gördüğü kan istihaze kanıdır. İstihaze kanı, devamlı akan burun kanaması veya yaradan akan kan gibidir. Bu durum aybaşı ve lohusalık sebebiyle yasaklanan nafile dahi olsa oruç ve namaz gibi şeyleri, tavafı, Kur'an okumayı, mushafa dokunmayı, mescide girmeyi, itikafta bulunmayı ve cinsi EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ münasebette bulunmayı engellemez, kerahat da sözkonusu değildir. Çünkü bu konuda zaruret vardır. Ümmü Seleme (r.a.)'nin rivayet ettiği hadis şöyledir: Rasulullah (s.a.v.) zamanında bir kadının kanaması vardı. Ümmü Seleme onun adına Rasulullah'a sordu. Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "İstihaze kanı başlamazdan önce, bir ay içinde, kaç gün ve gece hayız kanı gelmekte olduğuna baksın, her ay o kadar müddette namazı terket-sin. Bu zaman çıkınca hemen yıkansın ve (fercine pamuk koyup) bir bezle sargı yaparak namazını kılsın."314 İstihaze kanı gören kadın ve onun durumunda olanlar aldığı abdest ile dilediği kadar farz ve nafile namaz kılar. Vaktin çıkmasıyla da abdesti batıl olur. Özrün sarftan: 1. Görülen özrün bir namaz vakti devam etmesi 2. Abdest alıp namaz kılacak kadar bir fırsat bulunmaması 3. Her namaz vakti içinde en az bir kez görülmesi gerekir. Özürlünün abdestinin süresi: Özürlü beş vakit namaz için ayrı ayn abdest alır. Abdest alabilmesi için kılacak olduğu namazın vaktinin girmesi gerekir. Daha önce aldığı abdest, vaktin girmesiyle bozulur.315 Özürlü sayılanlar: 1. İstihaze kanı gören kadın 2. Hayzı üç günden az, on günden çok devam eden kadın 3. Nifas durumu kırk günden çok devam eden kadın 4. Sürekli burnu kanayan kimse 5. Yarasından devamlı kan akan kişi peteva-i Hindiye, c. 1 s. 126 314 Ebu Davud, Taharet 108 315 Feteva-i Hindiye, c. 1 s. 137 196 197 6. İdrarını veya büyük abdestini tutamayan veyahutta yellenmesini önleyemeyen kimse 7 Ağrı sebebiyle vücudun herhangi bir yerinden (göz, kulak, meme vb.) kan, irin, yaranın suyu ve su toplamış kabarcık çıkan kimse. Bütün bunlar, bir vakit namaz boyunca abdest alıp namaz kılabilecek bir süre bulamayacak şekilde özrün devam etmesıyle-dir.316 İstihaze kanı gören kadının Met süresini tesbiti: İstihaze kanı gören kadın ya mübtedie (buluğ çağıyla birlikte kanı görmeye başlayan ya da ilk lohusahğında görmeye başlayan) veya mu'tade (daha önce sahih olarak kan görmüş ve temizlenmiş olan) yahutta mutehayyire (adetini unutmuş bir mu'tade) kadındır. 1. Mübtedie (ergenlik çağına girip kan gören): Böyle birinin a-deti her ay on gün olarak takdir edilir. Çünkü bundan daha fazla bir süre aybaşı olmak sözkonusu değildir. Temizliği de her aydan yirmi gün olarak kabul edilir. Eğer devamlı kan görüyorsa on günü adet, yirmi günü istihaze sayılır. 2. İlk lohusalık kanı-.Bu durumdaki bir kadının lohusalığı kırk gün kabul edilir. Ondan sonra da yirmi gün temizlik süresi sözkonusudur. Bundan sonraki hayz ise, on gün olarak kabul edilir. Bu durum ya istihazadan kurtulup temizleninceye ya da vefat edinceye kadar böyle devam eder. 3. Mu'tade (daha önce sahih olarak kan görüp temizlenmiş o-lan): Böyle bir kadın adetini unutmamış olduğundan devamlı akan kan karşısında aybaşı ve temizlik halindeki adetine başvurur. AdeEVLILIK VE HÜKÜMLERİ tinden fazla olarak devam eden kan, istihaza kanı kabul edilir. Adetten sonra terkettiği namazlannı kaza eder. 4. Mutehayyire (adetini unutmuş olan): Bu kadın hakkında muayyen olarak temizliğine veya aybaşı olmasına herhangi bir şekilde hükmedilemez. Aksine bu durumda olan kadın şer'i hükümler konusunda daha ihtiyatlı olanı alır, onunla amel eder.317 Doğum Kontrolü Doğum kontrolü meselesi, ülkemizde de, İslam aleminde de en çok konuşulan ve tartışılan konulardan birisidir. Ülkelerin, nüfus artışını önlemek gayesiyle kampanyalar yürüttüğü bir meseledir. Tüm dünyada tartışılan bu konu, batılı ülkelerce, diğer milletlerin nüfus artışını kontrol altına almak amacını taşımaktadır. Bunun için maddi ve manevi desteklerini esirgememektedirler. Kendi ülkelerinin nüfusunu artırmak için milyarlarca dolar harcayan batılılar, başkalarının nüfusunu azaltmak için de bir o kadar harcama yapmaktadırlar. Doğum kontrolünün sebeblerine geçmeden önce, evliliğin gayelerini hatırlamakta fayda vardır. Evliliğin gayelerinden birisi ve belkide en önemlisi insan neslinin devamıdır. Evliliğin pek çok hikmeti vardır. Şimdi onlardan birkaçını görelim. Evliliğin hikmetleri: 1. Eşlerin birbirleriyle huzur bulması: Allah (c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor: "Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun ayetlerindendir."318 316 Feteva-ı Hindiye, c. 1 s. 137 317 Fethu'l-Kadir, el s. 122 318 Rum, 21 198 199 2. Neslin devamı ve nüfusun artması: Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Evleniniz, çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim."319 3. Gözü ve ırzı haramdan koruması: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Ey gençler topluluğu! Evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlilik gözü ve ırzı haramdan koruyucudur. Kimin de evlenmeye gücü yetmezse, oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandır."320 Ancak evlenmeye gücü yettiği halde gözünü ve ırzını haramlara karşı koruyabilen kadın veya erkek çeşitli sebeblerden dolayı bekar kalmış olabilir. Evli olanlar da azil gibi bir yolla çocuk yapmamak için önlem alabilirler. Doğum kontrolünün sebeplen 1. Geçim sıkıntısı: Günümüzde bir çok insan, doğacak çocuklarına bakamama endişesiyle doğum kontrolüne başvurmaktadır. Geçim sıkıntısı çeken insanlar, ellerindeki ekmeğe ortak gelmesin mantığıyla bu işe başvurmaktadır. Özellikle kadınların çalışma hayatına atılmasıyla birlikte doğum kontrolüne yönelenler çoğalmıştır. Çalışan kadının, çocuğuna bakabilmesi ve onu yetiştirebilmesi zorlaşmış, o da bu metodla çocuk sayısına sınırlama getirmeye kalkışmıştır. Günümüzde doğum kontrolüne başvuranların çoğunluğu geçim sıkıntısı olmayan insanlardan meydana gelmektedir. Fakir insanların çoğunluğu ise, bakabileceğin kadar değil yapabileceğin kadar çocuk mantığıyla hareket etmektedir. Çok çocuk sahibi olan insanlar, genellikle zengin olmayan insanlardır. 319 Ibn Ma'ce, Nikah, I 320 Buhari, Nikah 2-3; Muslim, Nikah 1,3; Ebu DaVod, Nikah I 200 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ 2. Sağlık: ^knede ması zaruri olmaktadr. 3. Özgür yaşamak ue bencillikSitemine başvurÇoğunluğunu zengin £ gZ^ekT ba§VUrmaktad*. Mesela, olusmrduğubjr geeck k olmayan insanlann nm bozmamak, vur patlasm ca <2 ' keyıfle™ ve ü eğlenmek, ,uks £^f <*« mam** uğraşmamak, zamanlann, sadece t T ^ bİr ktan sonra, bir i,ac LjXZ'bTv! ^ ^ ten pusunda alimlerin ihtilafi varlr Hanefi u ^ dürülmesi caiz değildir. M^me^ii ebİne gÖre ü nun aldmlmaanda bir salonca y^ ^ Ti ^ Çlklnca °" yarat,lmamlş olmas. şartına b^^' ^ henÜZ hi&" uzvu Bu konudaki özürlerin bazıslşUnlardır. İ SS^^ helakine •6s35 201 2. Çevrenin bozuk olması sebebiyle doğacak çocuğun ahlakının bozulacağından korkulması. 3. Yoksulluk ve zaruretin hüküm sürmesi. Kadının hamileliği sonrasında süt emen bir çocuğunun olması ve hamilelik sebebiyle süt kesilirse ve babanın da süt anne tutma gücünün olmaması da bir özürdür.322 Gebeliği Önleme Şekilleri Günümüzde gebeliği önleyecek pek çok usul ve yöntem vardır Bunlardan bazılan şunlardır. I. Azil (Geri çekilme): Bilinen en eski doğum kontrol yöntemidir. Azil, kadının gebe kalmaması için erkeğin cinsel münasebet sırasında menisini dışarıya akıtmasıdır. Cahiliye devrinde de uygulanan bu yöntem, İslam'ın gelmesiyle birlikte Rasulullah'a sorulmuş ve cevaplandırılmıştır. Cabir (r.a.) şöyle nakletmektedir: "Bizim cariyelerimiz vardı ve onlardan azil yapıyorduk. Yahudiler bunu küçük "mev'ude" yani çocuğu diri diri toprağa gömme anlamına geldiğini söylediler. Bu durum Rasulullah (s.a.v.)'a sorulduğunda şöyle cevapladı: "Yahudiler yalan söylemiş, eğer Allah bir canı yaratmak isterse azil ona mani olamaz."323 Cabir (r.a.) bir başka rivayetinde şöyle naklediyor: "Biz Hz. Peygamber devrinde Kur'an'ın nazil olduğu günlerde azil yapıyorduk. Eğer yasaklanması gereken birşey olsaydı, Kur'an bizi bundan men ederdi."324 322 Age., c. 6s. 35 323 Tırmızi, Nikah 39 »" Buhari, Nikah 96; Müslim, Mkfth 22; Tirmizi, Nikah 39 202 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ Azli yasaklayan hadisler de var. Bunlardan birini zikredeceğiz. Rasulullah (s.a.v.)'a azlin hükmü sorulduğunda O şöyle demiştir: "Azl kız çocuğunu diri diri toprağa gömmenin gizli bir şeklidir."325 Bu hadislere dayanarak İslam alimlerinin çoğunluğu, eşinin izni ile azil yapmanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Bu yöntemin araştırmalar sonucunda yüzde yüz etkili olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu yöntemle korunan ailelerin yüzde yirmibeşinin çocuk sahibi olduğu tesbit edilmiştir. 2. Spiral: Plastik veya metalden yapılan ve doktor tarafından rahme yerleştirilen bir araçtır. En az iki-üç yıl hamileliği önler. İbn Abidin'in "en-Nehr" adlı kaynaktan aktardığına göre caiz olması gerekmektedir. Yaptığı alıntıda "rahminin ağzını kapatmak kadının hakkıdır" denilir. Ancak bir başka kaynağa atfen de "bunu kocasının izni olmadan yapması haramdır" kaydını eklemektedir.326 Spiral taktırmanın dini yönden sakıncası vardır. Kadının avretini göstermesi yasaktır. Bu işi ya kendisi ya da kocası yapmalıdır. Şayet bunu ikisi de yapamıyorsa en hafifi başka bir kadına taktırmasıdır. Zaruret olmaksızın avret mahallini başka bir kadına göstermek de haramdır. Yabancı bir erkeğe taktırmak ise büyük günahlardandır. Çünkü bu konuda şer'i bir zaruret yoktur. Şer'i zaruret, ölüm veya ölüme yakın bir durumun ortaya çıkmasıyladır. Ancak bu hallerde haram olan birşeyin yapılmasında ruhsat vardır. Zaruret konusu, insanların kendi görüşlerine göre yorumlanamaz. Bu konudaki tarif bellidir. Zaruret, insanın yasak olan birşeyi yapmadığı takdirde öleceği veya ölüme yaklaşacağı bir sınıra gelmiş bulunmasıdır.327 325 Muslim, Nikah 142; Ibn Ma'ce, Nikah 61 326 Ibn Abıdın, c. 4 s. 374 327 H. Karaman, islam'ın Işığında Günümüz Meseleleri, c. 1 s. 257 203 Spiralin tıb açısından da sakıncaları vardır. Bunlardan birkaçı şunlardır: Sancılara sebep olması, bel ağrısı, adet kanamasının çoğalması, kanama süresinin uzaması ve rahim içi iltihaplara sebebiyet vermesi gibi. 3. Haplar: Hamileliği önlemede en etkili yöntemlerden birisidir. Adetin beşinci günü alınmaya başlanan haplar her gün bir adet olmak üzere ayın üç haftasında alınmaktadır. Bu yöntemin de bir takım sakıncaları vardır. Hap kullananlarda görülen bir takım rahatsızlıklar şunlardır: Şişmanlık, baş ağnlan, akıntı, sinirlilik, yorgunluk gibi. Bazı hapların ise, kansere ve damar tıkanmalarına sebep olduğu tesbit edilmiştir. 4. Prezervatif (Kılıf): Erkeğin cinsel birleşme öncesinde taktığı ince plastikten yapılmış bir kılıftır. Bu yöntem de, birleşme esnasında yırtılma veya sıyrılma ihtimallerinden dolayı tam koruyucu sayılmaz. Ayrıca cinsi birleşmenin tadını kaçınr. 5. Fiti!: Kadınlar tarafından kullanılmakta olup, cinsel temastan on dakika önce rahme konur. Cinsi münasebet sonrasında spermlerin hareketsiz hale gelmesini sağlayarak hamileliğe engel olur. Bu yöntemde de yüzde yüz sonuç almak mümkün değildir. 6. Takvim metodu: Adet görülen günden itibaren 11-16. günleri kadının yumurta yapma devresidir. Bu hamilelik ihtimalinin en yüksek olduğu dönemdir. Bundan sonraki yeni adete kadar hamile kalma ihtimali gittikçe azalır. Bu yönteme göre, adetin ilk gününden sayarak 11 ile 16. günleri arasında cinsel temasta bulunmak hamilelik riskini artırır. Bu 204 EVLİLİK VE HÜKÜMLERİ metodda yüzde yüz etkili değildir. Adet günlerinin düzensizliği, spermin ve yumurtanın canlı kalabilme sürelerini dikkate almak gerekir. 7. Kısırlaştırma: Erkeğin ve kadının yumurtalıklarının alınması, ve tohum yollarının bağlanması şeklinde yapılmakta olan kısırlaştırma her yönüyle tehlikedir. Fıtrata müdahale anlamına geldiği için dinen haramdır. Sa'd b. Ebi Vakkas'ta rivayetle şöyle denilmektedir: "Hz. Peygamber (s.a.v.), Allah'a kulluk etmek gayesiyle sürekli olarak evlenmeyi terk etmek isteyen Osman b. Maz'un'un bu isteğini reddetti. Ona izin verseydi, biz de kendimizi iğdiş (kısırlaştırmak) edecektik."328 Kürtaj: Günümüzde meşru veya gayrı meşru istenmeyen hamilelikler sonrasında başvurulan ve ana rahmindeki çocuğun alınması anlamına gelen kürtaj, dinimizce haramdır. Ana rahminde 120 günlük olan çocuk, bu andan itibaren ruh üflenmek suretiyle canlanır. Hamileliğin dördüncü ayından sonra çocuk aldırmak veya almak haramdır. Bu canlı bir insanı öldürmek anlamına gelmektedir. Allah (c.c.) bu tür fiilleri kesin olarak yasaklamaktadır: "Çocuk-lannızı fakirlik korkusuyla öldürmeyiniz. Onları da sizi de biz nzıklandınnz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır."329 İslam, her ne kadar bazı zaruretlerden dolayı doğum kontrolünü mubah görmüşse de ana rahminde bilfiil bulunduktan sonra gebeliğe karşı cinayet işlenmesine müsaade etmemiştir. 328 Buhari, Kader 4; Tirmizi, Nikah 39 329 İsra, 31 205 Rahimde bulunan cenin, ruh sahibi olduktan sonra onu düşürmenin hem haram hem de bir cinayet olduğu hususunda bütün fıkıhçılar ittifak etmişlerdir. Müslümanın bunu yapması caiz değildir. Çünkü bu mükemmel ve canlı bir yaratığa karşı bir cinayettir. Derler ki: İşte bunun için düşürülmüş çocuk canlı gelir ve ölürse; diyeti, ölü gelirse diyetten daha azı bir mali cezayı gerektirir. Fakat yine derler ki; Çocuk rahimde canlandıktan sonra onun kalması ve normal doğumla gelmesi, eğer annenin ölümüne yol açacaksa ve bu, sağlam bir yerden öğrenilmişse, o takdirde şer'i hükümlerin umumi kaidelerine uyularak annenin ölümü yerine daha az bir zarar olarak kabul edilen çocuğu düşürmek mubahtır ve çocuk yerine anne feda edilemez.330 Sonuç olarak uzuvları tam teşekkül etmiş çocukların kürtaj ve benzeri yöntemlerle alınması bir zaruret yoksa yasaktır. Eşlerin böyle bir cinayete yeltenmemeleri için, tedbirlerini daha önceden almaları gerekir. Kürtaj, uygulanmakla birlikte dünyanın birçok ülkesinde halen tartışılmaktadır. Kürtaj uygulaması sebebiyle ölümler ve sakatlıklar artmış ve bu durum tartışma konusu yapılmıştır. İlkel yöntemlerle yapılan doğum kontrolü sebebiyle dünyada yıllık yarım milyon annenin hayatını kaybettiği belirlenmiştir. 330 İbn Abıdin. c. 6 s. 374 206 • AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ ERKEĞİN AİLE İÇİNDEKİ GÖREVLERİ İslam dini, aile içinde kadınlarla erkeklerin görevlerinin ne olduğunu ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır. Allah (c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'inde; Rasulullah (s.a.v.) da hadislerinde aile yapısını, orada fertlerin sorumluluklannı ve iyi geçinmenin yollarını ortaya koymuşlardır. İnsanlar yaratılışları itibanyla farklı özelliklere sahiptirler. Allah (c.c.) erkekle kadını da değişik özelliklerle donatmıştır. Aile içindeki görevlerini de bu meziyetlere uygun olarak tanzim etmiştir. Öncelikle erkek, ailenin reisidir. Ailenin tüm sorumluluğu ona aittir. Evinin her türlü ihtiyacnı temin etmek, aile fertlerini gelebilecek her çeşit saldırıdan korumak, ailenin düzen ve dirliğini sağlamak, onlann İslam'a uygun bir hayat yaşamasını gerçekleştirmek, aile reisi olan babaya aittir. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın_inşanlar^ ekler kadınl öiii 1 Nisa, 34 207 Bir başka ayet-i kerimede ise, şöyle buyurulmaktadır: "Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredüdiklerini yapan melekler vardır."2 Allah (c.c), bir diğer ayet-i kerimesinde ise şöyle buyuruyor: "Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat ise Allah'ın yanındadır."3 Bu ayetler, anne ve babalara özellikle babalara hitap etmektedir. Herkes kendi ailesinden sorumludur. Onların yemelerinden içmelerine; eğitimlerinden evliliklerine kadar her şeyleriyle bizzat ilgilenmek zorunluluğu vardır. Aksi halde cehennem yakıtı olma ihtimali ortaya çıkar. Bundan da önemlisi, Rabbine söz veren insanoğlu, sözünde durmamış ve Allah'ın huzuruna isyankar olarak çıkmış olur. Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadm, kocasının evinde çobandır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'uldür."4 Bütün bu delillere göre, aile reisi olan erkek, ailesinin herşeyin-den sorumludur. Bu sorumlulukların yapılıp yapılmaması, kişiyi ya cennete ya da cehenneme götürecektir. Buna göre aile reisi, AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ reisi, ailesinin herşeyine dikkat etmek zorundadır. Aile içinde kadının da erkeğin de karşılıklı hak ve sorumlulukları vardır. Bu karşılıklı hak ve sorumlulukların yerine getirilmesi ailenin mutluluğunu sağlar. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Erkeklerin kadınlar üzerinde haklan olduğu gibi, kadmlann da erkekler üzerinde belli haklan vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah, azizdir, hakimdir."5 Şimdi erkeğin aile içindeki hak ve sorumluluklarına teker teker bakalım. Ailede İslam'ın Yaşanmasını Sağlamak Bir aile reisinin en önemli görevi, ailesinin İslam'a göre hayat yaşamasını sağlamaktır. Çünkü insanlann yaratılış gayesi Allah'a kulluk etmektir. İster evli ister bekar; ister zengin isterse fakir; ister devlet başkanı isterse hizmetçi; ister işadamı isterse hamal; ister kadın isterse erkek, yani herkes Allah'a kulluk etmek ve onun nzasını kazanmak için çalışmak ve çabalamak zorundadır. Hiçbir şekilde bu sorumluluktan kurtuluş yoktur. Ölüm gelinceye kadar bu böyledir. İşte aile reisi, asli görevini dikkate alarak işi ta başından sıkı tutmalıdır. Evliliğini İslami kural ve kaidelere uygun olarak yapmalı, aile düzenini Kur'an ve sünnetin aydınlatıcı ışığı altında oluşturmalıdır. Ailede İslam'ın yaşanması için erkeğe düşen görevler I. İyi örnek olmak: Ailenin İslam'ı yaşamasında en büyük iş aile reisine düşmektedir. Öncelikle kendisi güzel ömek olmalıdır. İslam'ın yasaklamış Tahnm, 6 Tegabun, İS 7 19 Vesaya 9, Nikah 81, 90; 208 '' Bakara, 228 209 me y—ı, fdf »* fann örnek şahsiyetleri olmuşlarda Rasulullah (s.a.v.) da, ^ dogn: insamydı. islam'ı ^ leri O'na karşı çıkmış ve Mcak ilgmç olan, islam istediğinde değerli eşya aim f ^ ^ üen gelen- cadde başlatmalardı biri yolculuğa çıkmak ettikleri H, Mu-^ Muhammed,n dost an üan -t güvenil, bulunduğunu gö, t^ önder ve olan bizlerin de O'nun şetolde dost düşman he de, yemesinden içmesine-, J dan harcamasına; gülmesmden £5 . Me reisi olan erkek na.t kazanmasın. namazından orucuna kendisınin : ÇocuBannm ve es-nin, her yönüme ^^gereL blr haya, yasamasm, isteyen ^^^ W> <*»-*: 0 ibadetlerine dikkat etmelidir. 210 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Aile içindeki en büyük hastalıklardan birisi, televizyon ve radyo-lardaki ahlak dışı programlann ailecek dinlenmesi ve izlenmesidir. Bu tür programlar özellikle çocukların gelişimi üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Bunun sonucunda da her yönüyle problem olan bir nesil ortaya çıkmaktadır. Çoğu aileler televizyonlardaki bir takım programlann zararlı olduğunu bile bile bu hataya düşmektedir. İşte ailesinin müslümanca yaşamasını arzulayan aile reisleri bu konuda da iyi örnek olmak mecburiyetindedir. 2. İyi bir çevre seçmek: Müslümanca yaşamak isteyen bir ailenin yapması geren işlerden birisi de komşulannı ve arkadaşlannı iyi seçmesidir. Aile fertlerinin komşuluk ve arkadaşlık yapması insanlığın gereğidir. Annenin komşulara gitmesi, onlarla görüşmesi gayet normaldir. Yine çocukların komşu çocuklarla arkadaşlık yapması onlarla oynaması, gezmesi, eğlenmesi de gayet doğaldır. Ancak kötü arkadaşlar bütün güzellikleri hemen yok eder. Kur'an'ın gölgesinde ilerleyen insanlar bir anda cehennem ateşinin hararetiyle karşı karşıya gelirler. Bu nedenle iyi komşu ve iyi arkadaşlar tercih edilmelidir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "İyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu alırsın."6 Peygamber (s.a.v.) bir başka hadisinde ise şöyle buyuruyor: "Kişi (ahirette) sevdiğiyle beraberdir."7 Bu hadisler, arkadaşlığın önemine dikkat çekmektedir. Müslü-manın en çok dikkat etmesi gereken hususlardan biri de iyi bir çevrede oturmasıdır. Komşularının İslami değerlere ilgisiz olması, Allah 6 Buhari, Buyu 38, Zebaıh 31; Muslim, Birr 146 7 Buhari, Edeb 96; Muslim, Birr 165; Ebu Davud, Edeb 122; Tirmizt Zühd 50 211 KUR'AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK. VE MAHREMİYETLERİ (c.c.)'a değilde, şeytana boyun eğmesi, örnek olarak alemlere rahmet olan Rasulullah (s.a.v.)'ı değilde, sıradan insanları (sanatçılar, sporcular, vb.) alması, ailenin de zamanla onlar gibi yaşamasına sebeb olacaktır. Özellikle çocuklar bu tür çevrelerden daha çok etkilenecektir. Ailesinden gördükleri ve öğrendikleri ile çevresindeki insanlann yaptıkları çelişince, ikilem içine girecek, sonuçta çevre daha etkili olacağından onlar gibi olmaya çalışacaktır. Bunun sonucunda da müslümanca bir yaşam arzulayan aile, ilk kaybını verecektir. Çocuklar, ailelerinden çok, kendi akranlarına yakınlık duyar. Bu nedenle aileler çocuklarının iyi arkadaşlar edinmelerine yardımcı olmalıdırlar. Bunun en garantili yolu ise, İslami duyarlılığı olan aileleri komşu edinmektir. Çocukların en çok etkilendikleri yer oynadıkları, gezdikleri ve eğlendikleri sokaklardır. İyi terbiye almış çocuklarla arkadaşlıklar her zaman hayırlı sonuç verecektir. Günümüzde insanlann en çok şikayet ettikleri, kendi çocuklarıdır. Bunun nedenini kendilerinde aramak yerine başkalannı suçlamaktadırlar. Asıl yapılması gereken, çocuklann ve annelerinin iyi bir çevrede oturuyor olmasıdır. Aksi halde bu kötü sonuç kaçınılmazdır. 3. Günahlardan uzak tutmak: Aile reisi, ailesinin herşeyinden sorumlu olduğu için, onlan günahlardan uzak tutmak ve hayırlı işlere yöneltmek mecburiyetindedir. Bu noktada aile reisine büyük işler düşmektedir. Eşinin ve çocuklarının İslami kural ve kaidelere uygun bir biçimde yaşamalarını sağlamak onun görevidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizin herbiriniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve suru-212 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ sünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'uldür."8 Allah (c.c.) ise bir ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır: "Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır."9 Yukarıdaki ayet ve hadisin manasına kendini teslim etmiş olan bir aile reisi, eşinin ve çocuklarının herşeyine dikkat eder. Onlann günah denizine dalmalarına ve orada boğulmalarına asla izin vermez. Çünkü sonuçta onlar sebebiyle kendisinin de boğulacağını bilir. Aile reisi, ailesinin günah işleyebileceği ortamlan daha baştan kontrol altına almalıdır. Mesela, eşini dedikodunun çok yapıldığı ortamlara göndermemesi, çocuklarını terbiyeden nasip almamış kişilerle arkadaşlıktan uzak tutması vb. gibi. Aile içinde yapılan hatalar ve günahlar kesinlikle küçümsenmemelidir. Mesela çocuklann yapmış olduğu bir takım hataların basite alınması, büyüyünce vazgeçer denmesi doğru değildir. Günahın büyüğü küçüğü olmaz Çünkü küçük günahlar, büyük günahların başlangıcıdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kul bir hata yaptığı zaman kalbinde siyah bir iz meydana gelir. Eğer kişi, o hatadan nefsini uzaklaştım, af ister ve tevbe ederse, kalbi cilalanarak (leke silinir). Aksine günah işlemeye devam ederse, kalpteki leke artırılır. Hatta bir zaman gelir, kalbi tamamen kaplar."10 8 Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17, 19, Vesaya 9. Nikah 81, 90; Müslim İmaret 20; Tirmizi, Cıhad 27; Ebu Davud, imaret 1 ' Tahrim, 6 10 Tirmızi, Tefsir-ı Mutaffifin; İbn Ma'ce, Zuhd 29 213 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMIYETLERt Öyleyse aile fertlerinin günah işlemesine engel olmamız için, onlan günaha götüren yollan kapatmalıyız. Onlann günah işlememesi için gerekli olan çabayı göstermeliyiz. Yann ahirette Allah (c.c.)'ın huzurunda alnımızın ak olmasını istiyorsak, dünya hayatını ona göre tanzim etmemiz gerekir. Ahiret bilincini kendimizle beraber aile fertlerine de vermeliyiz. Bu gayretin karşılığını dünya hayatında ailemizle mutlu olarak, ahirette de kurtuluşa erenler zümresinden olarak alırız. 4. Allah'a itaatte yardımlaşmak: Aile fertleri birbirine her konuda yardımcı olmalıdır. Özellikle Allah (c.c.)'a itaat konusunda gereken hassasiyeti göstermelidirler. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır-. "Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar da birbirlerinin velileridirler. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah ve Rasulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir."11 Bir başka ayet-i kerimede ise Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... İyilik ve takva üzere yardımlasın, günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmaym. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çok ağırdır."12 Allah (c.c.) bu ayetlerinde, mü'minlerin kendisine kullukta ve ibadette yardımlaşmalarını istemektedir. Toplumun en küçük birimi olan ailenin de, bu konuda yardımlaşması gerekiyor. Allah (c.c.)'a ibadette, O'nun emirlerini yapmakta, ya-sakladıklanndan kaçınmada aile fertleri yardımlaşmalıdırlar. Eşler birbirlerini ibadete teşvik etmelidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır-. "Allah, geceleyin kalkıp namaz kılan ve hanımını da AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ uyandıran, hanımı bundan kaçındığı takdirde yüzüne su döken kula rahmetini bol kılsın. Allah, geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, kocası bundan kaçındığında yüzüne su döken kadına da rahmetini bol kılsın."13 Bu hadiste olduğu gibi, eşlerin her tür ibadette yardımlaşması gerekir. Aile mutluluğunun sağlanması ancak bu şekilde mümkündür. 5. Aile içi eğitim: İslam, eğitim dinidir. Rasulullah (s.a.v.)'ın peygamberliğe başlaması "Oku" emriyle olmuş, O da bu emrin gereğini yerine getirerek öğrendiklerini önce ailesine, sonra da tüm insanlığa u-laştırmıştır. Rasulullah (s.a.v.) hayatının tamamını, Allah (c.c.)'m adını insanlığa duyurmak, sahte tanrıları ve tanrılığa soyunanları devirmek için tüketmiştir. Cahiliye karanlığından kurtulmak için bir önder arayan insanlar, Hz. Muhammed 'in vahyin rehberliği altında düzenlediği tevhid eğitimi sayesinde bambaşka insanlar haline gelmişlerdiler. Mesela Hz. Ömer, cahiliye karanlığı içinde öylesine kör haline gelmişti ki, bizzat kendi elleriyle helvadan yaptığı tanrısına tapınıyor, acıktığında ise tannsını yemek gibi bir garabet içine düşüyordu. İşte Rasulullah (s.a.v.)'in tevhid eğitimi sonucunda gaflette olan insanlar kendilerine gelerek kimin kulu olduklanni, kime ibadet edeceklerini öğrendiler. Sonra da öğrendiklerini diğer insanlara tebliğ ederek hem kendilerini hem de pek çok insanı kurtardılar. Eğitim ve öğretimin değerini bilenler, Rasulullah (s.a.v.)'ın şu sözüyle hareket etmektedirler: "Vallahi senin hidayetinle bir tek kişiye hidayet verilmesi, senin için kıymetli develerden müteşekkil sürülerden daha hayırlıdır."14 11 Tevbe, 71 12 Maide, 2 13 Ebu Davud, Salat 307; Nesai, Kıyamu'1-Leyl 5 u Buhari, Ashabu'n-Nebi 9; Müslim, Fedailu'l-Ashab 34; Ebu Davud, İlim, 10 214 215 Rasulullah (s.a.v.) ve ashabı ilme büyük önem vermekteydi. Her fırsatta eğitim ve öğretime devam etmekteydiler. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır."15 Bu ayete uygun hareket etmenin yolu, kişinin İslam'ın emir ve yasaklannı ailesine öğretmesidir. Aile fertleri, nasıl ibadet edeceklerini, şeytandan nasıl korunacaklannı ancak birilerinin yol göstermesiyle öğrenebilirler. Aile içinde bu işi yapması gereken babadır. Aile reisi, evini bir okul, bir mektep bir üniversite haline getirmelidir. Eşine ve çocuklanna bilmeleri ve yaşamalan gereken İslami kural ve kaideleri öğretmelidir. Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendini ve ailesini korumanın yolu ancak budur. Aile içi eğitimde öğretilmesi gerekenler: • Allah'ı tanıtmak: İnsanlann gaflet içinde yaşadıkları, Allah'tan habersiz, şeytanla elele gezdiği bir dönemde, anne ve babalann en büyük problemleri çocuklannın inançsızlığıdır. İçinde yaşadığımız bu toplumun eğitimde maneviyattan çok maddiyata önem vermesi, çocukların Allah'ı tanımamasına, O'na gereken sevgi ve itaati gösterememesi-ne sebep olmuştur. Çocuklanna daha konuşmaya başlar başlamaz Allah demeyi, anlayacağı kadanyla O'nu tanıtmayı bir görev bilmesi gereken anne ve babalar bunu iyice ihmal etmişlerdir. Çocuklanna Allah'ın yerine, şarkıcılan, sporculan, politikacılan tanıtmışlar ve onlara sevgi 15 Tahrim, 6 216 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ beslemelerini sağlamışlardır. Bunun sonucunda da Allah'ın yerine başkalannı koymalan sebebiyle hem kendileri hem de aile fertleri cehennem yakıtı olmuşlardır. Öyle ise yapılması gereken, Allah'ı en güzel bir biçimde aile fertlerine tanıtmak ve O'nun rızasını kazanmak için yaşamaktır. • Rasulullah'ı tanıtmak: Aile reisinin bir diğer görevi de alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed'i tanıtmak, O'nun yaşantısını ve mücadelesini aile fertlerine öğreterek, Rasulullah'in yolunda gitmelerini sağlamaktır. İnsanlığın kurtuluşu için gecesini gündüzüne katan, her türlü hakarete ve işkenceye göğüs geren, açlığı, susuzluğu, hicreti ümme-tiyle birlikte yaşayan, Allah yolunda canını, malını, kanını, bütün ömrünü feda eden bir peygamberin hayatını ve mücadelesini öğrenmek ve öğretmek anne ve babalann en önemli görevlerinden biridir. Rasulullah (s.a.v.)'ın hayatı inananlar için ibretler ve örneklerle doludur. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki, Rasulullah'ta sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok anan kimseler için en güzel bir örnek vardır."16 Bir diğer ayet-i kerimede ise şöyle buyurulmaktadır: "Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin."17 Rasulullah (s.a.v.) ise bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim."18 Bu ayet ve hadislere göre Rasulullah (s.a.v.), herşeyiyle örnek alınması gereken bir insandır. İnsanlığa rehberlik görevi yapan Hz. I6Ahzab, 21 17 Kalem, 4 18 Malik, Muvatta, Husnu'l-Hulk8 217 Muhammed, dün olduğu gibi bugün, de yann da insanlığın önderi olmaya devam edecektir. Ahlakın, hayanın, tevazünün, doğruluğun, inancın ve takvanın zirvesinde olan Rasulullah (s.a.v.)'ın hayatının en güzel şekilde örnek alınmasının yolu, O'nun hayatını öğrenmekle olur. Bunun gerçekleşmesi için aile reisinin Hz. Muhammed'le ilgili olan kitapları, dergileri, ansiklopedileri ve imkanı varsa kasetleri, cd. leri alıp okutması, izletmesi ve dinletmesi gerekir. Bu şekilde aile fertlerinin herbiri Rasulullah'm örnek hayatını öğrenerek O'nun gibi olmaya çalışırlar. • Kur'an eğitimi: Hakla batılı ayıran, hasta gönüllere şifa, yolunu kaybedenlere rehber, karanlıkta kalanlara ışık, inananlar için hidayet ve rahmet olan Kur'an, ilk öğrenilmesi gereken kitabtır. Çünkü dünya hayatını nasıl yaşayacağımız, neleri yapıp neleri yapmayacağımız orada yazılıdır. Bu kitap insanların ve cinlerin onun hükmüne tabi olması için gönderilmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyanlsmlar, Allah'ın ancak bir tek Tann olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir."19 Bir diğer ayette ise şöyle buyurulmaktadır: "Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir."20 Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyuruyor: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın kitabı ve Rasulünün sünneti."21 19 İbrahim, 52 20 Hadid, 9 21 Muvatta, Kader 3 218 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Görüldüğü gibi, müslüman olarak ayakta durabilmenin, sapıklıktan korunmanın ve cennete gitmenin yolu Kur'an'dan geçmektedir. Aile fertlerinin mutlak surette bu kitabı okuması ve anlaması gerekmektedir. Kur'an'ı öğrenmenin ve öğretmenin fazileti de çok büyüktür. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sizin en hayırlınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğreteninizdir."22 "Kur'an'ı okuyunuz, ve onunla amel ediniz. Kıraatinden uzak kalmayınız. Diğer taraftan tüm ibadetleri terkederek sadece onu okumakla da vakit geçirmeyiniz. Kur'an'ı dünyalık kazanmak vesilesi kılmayınız ve onunla zengin olmaya çalışmayınız."23 Aile içinde Kur'an öğretimini gerçekleştirmek gerekir. Çocuklarının ve eşinin bu üstünlükten faydalanmalarını sağlamak aile reisinin görevidir. Allah (c.c.)'ın bizlerden neler istediğini öğrenmek ve ilmimizin artmasını sağlamak için Kur'an'ı anlamak yoluna gitmemiz gerekir. Ev içinde özel bir eğitim ve öğretim programı düzenlemek suretiyle, aile mensublannın Kur'an'ı anlamaları ve anladıklarını uygulamaları mümkün olur. Her türlü baskıya ve dayatmaya karşı, inadına Kur'an'a sarılmak ve onun gölgesine sığınmak bugün en büyük görevdir. Müslümanları Kur'an'ın nurundan ve rehberliğinden mahrum etmeye kalkışanlara en iyi cevab, evlerin birer Kur'an üniversitesi olmasıdır. Bugün alınabilecek en büyük mükafat bununla mümkün olabilir. Öyleyse inancından taviz vermeyen tüm aileler, Kur'an'ı, önce kendi kurtuluşları, sonra da insanlığın kurtuluşu için öğrenmeye ve evlerini birer Kur'an üniversitesi haline getirmeye Çalışmaları gerekiyor. 22 Buhari, Fedailu'l-Kur'an 21; Ebu Davud, Salat 349; Tinnizi. Kur'an 15 23 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3 s. 428,444 219 KUR'AN VE SÜNNET IŞ,Ğ1NDAEVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ .Ahirentanıtmak. insanlann Allah'm sünnet çizgisinde devam mektedir. Aile fertlerinin aile tarafindan. de en büyük İŞ ailelere dü^ gereken bir diğer konu da Müslümanlann dünyaya ve wzaklanna düşmemesi **« man* benlÇ* ^ey—- ^T düşmezler. Allah-ınyasato^^^ Wannın hesabmı sonunun olduğunu, ^a ^ra " y ^ > yere onun kazananı artmnz .Kimde duny ^ ^ ^ yadan bir şeyler vennz. Fakat onun _ (Q. -Hiçbir kimse yok ki, ölümü Al ah in ^ ^^ lüm), bÇelli bir süreye £^ «££*.» İJ* on. da se, kendisine ondan vennz ^ kafatlandıracağız."25 bundan veririz. Biz şukredenlenmukat feyda. ••Sak.n, kendüenni ^^^^ dikme! RaM» " Şura, 20 25 Ai-i İmran, 145 2<>Taha, 131 220 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ harama yeltenmemesi için aile reisi azami gayret göstermelidir. Aile fertlerini cehennem ateşinden korumanın yolu, ahiret bilincine vakıf olmalarını sağlamaktır. • Dini bilgileri öğretmek: Aile reisinin öncelikli görevlerinden biri de, eşine ve çocuklarına dini bilgileri öğretmektir. İbadetlerin nasıl yapılacağı, maddi ve manevi pisliklerden nasıl temizlenileceğini eşine (bilmiyorsa) ve çocuklarına öğretmek babanın işidir. Daha önce de zikrettiğimiz ayet-i kerimede Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır."27 Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyurulmaktadır: "Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden nzık istemiyoruz; (aksine) biz seni nzıklandınyoruz. Güzel sonuç, takva iledir."28 Allah (c.c), yukarıdaki ayetlerle, aile reislerinin ev halkını dini konularda da eğitmek zorunda olduğunu belirtmektedir. Malik b. Huveyris şöyle anlatıyor: "Rasulullah'ın yanma gittik. Hepimiz genç ve aynı yaştaydık. Orada yirmi gün kaldık. Rasulullah (s.a.v.) çocuklanmızı özlediğimizi tahmin etti ve evde kimleri bıraktığımızı sordu. O'na durumu anlattık. Kendisi çok yumuşak kalpli ve merhametliydi. Bize şöyle dedi: "Çocuklarınızın yanına dönün, onlara dinlerini öğretin. Benden gördüğünüz gibi namaz kılın. Namaz vakti olunca sizden biri ezan okusun ve en yaşlınız da 'mam olsun."29 Tahrim, 6 28Taha,ı 29 Buhari, Edeb 33 221 Rasulullah (s.a.v.) erkeklere ilim öğretirken» kadınlara da dinlerini öğrenme fırsatı tanıyordu. Kadınlar öğrenmek istedikleri konulan Rasulullah (s.a.v.)'dan öğrenebiliyordu. Allah (c.c.)'ın emirlerine duyarlı müslüman aile reisleri, eşine ve çocuklarına namazı dosdoğru kılmayı, orucu gereği gibi tutmayı öğretmelidir. Yine eşinin özel durumlarıyla ilgili konularda (hayız, nifas vb.), onun bilgi alabileceği kitapları temin etmek, erkeğin görevidir. • Adab-ı muaşeret: Aile reisinin ev halkını bilgilendirmesi gereken bir diğer konu da adab-ı muaşerettir. Ailesinin, yemesinden içmesine, yatmasından kalkmasına, konuşmasından susmasına kadar her şeyiyle ilgilenmelidir. Şimdi bunlann önemli olanlarından bazılannı görelim. a) Selamlaşma adabı: Aile reisi, ev halkına nasıl selamlaşacaklannı, kimlere selam vereceklerini öğretmelidir. Çünkü selamlaşma, kişiler arasında sevgi bağının kuvvetlenmesine sebeb olur. Selamlaşmanın önemine dair pek çok delil vardır. Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir selam ile selamlan-dığınız zaman siz de ondan daha güzeliyle selamlayın; yahut aynıyla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır."30 Allah (c.c), selamlaşmanın önemini bu şekilde belirtirken bu konuda Rasulullah (s.a.v.) da şöyle buyurmaktadır: "Biriniz bir meclise gelince selam versin. Kalkmak isteyince de selam versin. Birinci selam sonuncudan evla değildir. İkisi de aynı ölçüde önemlidir."31 30 Nisa, 86 31 Tirmizi, İsti'zan 15; Ebu Davud, Edeb 150 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Selam, mü'minlerin birbirlerine hayır duada bulunması demektir Birbirleriyle karşılaşan mü'minlerden birinin "Esselamu aley-İfljm" demesi, diğerinin de onun selamına karşılık "Ve aleyküm selam" demesi gerekir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "... Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin..."32 "Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip (izin alıp) ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız."33 Enes b. Malik anlatıyor: "Rasulullah bana şöyle buyurdu: "Ey oğulcuğum! Ailene girdiğin zaman selam ver ki, selamın hem senin üzerine hem de ailenin üzerine bereket olsun."34 Bütün bu delillerden anlaşıldığı üzere, mü'min olan kimse evine ya da bir kardeşinin evine girerken veya çıkarken selam vermelidir. Selamlaşmak, insanlar arasındaki yakınlaşmayı sağlayan en güzel bağdır. Yine tanışma vesilesidir. Yukarıdaki hadiste de belirtildiği gibi, bereket vasıtasıdır. Selam sadece tanıdıklara verilmez. Yabancı da olsa selam vermek gerekir. Rasulullah (s.a.v.) 'a İslam'ın hangi ameli daha hayırlıdır? diye soruldu. O da şöyle cevap verdi: "Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir."3S Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Binekli olan yürüyene, yürüyen oturana ve az olan çokluğa selam verir."36 2Nur,6 3iNur,27 ^Tirmizi.İsti'zanlO 'EbuDavud, Edep 142 36 Rı.hA-r i ... . 145: Tİrmİa"' 222 Aile reisi olan babanın eşine ve çocuklarına selamlaşmayı, onun faziletinin büyüklüğünü ve selamlaşma adabını öğretmesi gerekir b) İzin isteme ve içeri girme adabı: İslam'ın getirdiği yeniliklerden birisi de, izinsiz hiçbir yere giril-memesidir. İslam, kişilerin mahremiyetinin korunmasına önem vermiştir. Bunun için geliştirdiği muaşeret kaidelerinden birisi de budur. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip (izin alıp) ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin içindaha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız."37 Bir adam gelip Peygamber (s.a.v.)'den (yanına girmek için) izin istedi ve "Gireyim mi?" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) hizmetçisine: "Haydi çık! Şun izin isteme adabını öğret. Ve ona şöyle demesini söyle: "Esselamu Aleyküm, girebilir miyim?" Adam bunu dışardan duydu. (Hizmetçiyi beklemeden): "Esselamu Aleyküm, girebilir miyim?" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) adama izin verdi ve o da içeri girdi.38 Bu ayet ve hadise göre, içeri girmek için mutlaka izin alınmalıdır. İzinsiz içeri girmek doğru değildir. Kişi kendi evine girerken de izin istemek zorundadır. Bugün her kapıda zil vardır Şayet bu yoksa seslenmek, öksürmek suretiyle geldiğini belli etmek gerekir. Rasulullah (s.a.v.)'a soruldu: "Annemin yanma girerken izin isteyeyim mi?" Rasulullah: "Evet iste" diye buyurdu. Adam: "Ama ben evde onunla beraber kalıyorum" dedi. Rasulullah: "Yine de izin iste" diye buyurdu. Adam: "Ama ben ona (sürekli) hizmet ediyorum" dedi. Bunun üzerine Rasulullah: "Peki onu çıplak görmek ister 37 Nur, 27 38 Ebu Davud, Edeb 137 224 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ misin?" diye sordu. Adam da: "Hayır" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Öyleyse ondan izin iste!"39 Görüldüğü gibi, evlere girmede izin sadece yabancı evler için değildir. Kendi anne ve babasının, kardeşinin, diğer akrabalarının evine girerken de mutlaka izin istenmelidir. Sebebi ise yukardaki hadiste belirtildiği gibi, evdekilerin kendilerine çekidüzen vermelerini sağlamaktır. Yine kapıyı vuran veya zili çalan kimseye evden "Kim o?" diye sorulduğunda, sizi sesinizle tanıyamayacak olana cevap olarak "Ben" dememek gerekir. Cabir (r.a.) anlatıyor: "Babamın bir borcu hususunda Rasulullah (s.a.v.)'a gitmiştim. Kapıyı çaldım. Rasulullah: "Kim o?" diye sordu. Ben de: "Benim" dedim. Rasulullah (s.a.v.) dışan çıktığında: "Ben! Ben!" diye söyleniyordu. Belli ki (kim olduğumu söylemeden yalnızca) "Benim" dememden hoşlanmamış bir hali vardı."40 İzin istemede ölçü, kapının üç kez vurulmasıdır. Ya da zilin belli aralıklarla üç kez çalınmasıdır. Bu konuda Ebu Said (r.a.) şöyle rivayet ediyor: "Ensann bir meclisindeydim. Ebu Musa endişeli bir şekilde şöyle dedi: "Ömer'den içeriye girmek için üç kere izin istedim, cevap vermeyince döndüm. Arkamdan seslendi: "Neden içeri girmeden döndün?" Ben de: Ne yapayım üç kere izin istedim, cevap alamayınca geri döndüm. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Biriniz üç kere izin isteyip de kendisine izin verilmeyince dönsün." Bunun üzerine Ömer (r.a.) bana şöyle dedi: "Vallahi bunu, Rasulullah'ın söylediğine dair bir delil göstereceksin. İçinizden bunu Rasulullah'dan duyan var mı? Buna şahitlik etsin." Bunun üzerine Ubeyy b. Ka'b şöyle dedi: "Vallahi kavmin en küçüğü sana Anıklık edecektir." Ben de (yani Ebu Said) kavmin en küçüğü idim, 'Muvatta.İsti'zani ?'? kti'zan 17; Müslim, Adab 38; Ebu Davud, Edeb 139; TirmiZİ, İsti'zan 225 küçüğü idim, kalkıp onunla gittim. Ömer'e: "Bunu ben de Rasulul-lah (s.a.v.)'dan duydum." diyerek ona tanıklık ettim."41 Rasulullah (s.a.v.) kapıda durma adabını da göstermiştir: Abdullah b. Büsr (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) bir kavmin kapısına gelince, yüzüyle kapıya dönmezdi. Sağ veya sol omuzunu çevirirdi. Sonra da: "Esselamu aleyküm, esselamu aleyküm" derdi. Böyle yapışı o sıralar kapıda örtü olmayışındandı."42 Bu hadise göre, kapıda beklerken yüzünü dönerek durmamak, hafif yan durmak gerekiyor. İslam dini, sadece evin dışında değil, evin içinde de izin adabını öğretmiştir. Çocukların dilediği zaman, anne ve babalann odasına girmelerine izin vermemektedir. İslam dini, ebeveyn odalanna girişi belli saatlerde izin almayla sınırlamıştır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Elleriniz altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağma girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanma girip çıkabilirsiniz. İşte Allah a-yetleri size böyle açıklar. Allah, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler. İşte Allah, ayetlerini böyle açıklar. Allah alimdir, hakimdir."43 Aile reisleri izin isteme adabını en güzel şekilde ev halkına öğretmelidir. Özellikle ev içinde çocukların hangi vakitlerde ebeAİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ 41 Buhari, İsti'zan 13; Müslim, Adab33 42 Ebu Davud, Edeb 138 43 Nur, 58-59 226 veyn odalanna izinsiz giremeyecekleri iyi öğretilmelidir. İçeri girmeye de özen göstermek gerekir. Yukanda zikrettiğimiz hadisler içeri nasıl girileceğini bizlere açıklamaktadır, c) Oturma adabı: Aile reisinin ev halkına öğretmesi gereken bir diğer muaşeret adabı da budur. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Biriniz bir meclise gelince selam versin. Kalkmak isteyince de selam versin. Birinci selam sonuncudan evla değildir. İkisi de aynı ölçüde önemlidir."44 Bir topluluk içinde otururken bir kişinin yalnız bırakılıp diğerlerinin kendi aralannda fisıldaşmalan doğru değildir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle şöyle buyurmaktadır.- Üç kişi beraberken, ikisi aralannda özel birşey konuşmasın, bu öbürünü üzer."4s Bir toplumda insanlar otururken dışandan birinin gelmesiyle ayağa kalkmak pek tasvip edilmemiştir. Bu konuda Enes b. Malik (r.a.) şöyle nakletmektedir: "Ashaba Rasulullah (s.a.v.)'dan daha sevgili kimse yoktu. Buna rağmen Rasulullah (s.a.v.)'ı gördükleri zaman ayağa kalkmazlardı. Çünkü O'nun bundan hoşlanmadığını biliyorlardı."46 Ümame (r.a.) şöyle anlatıyor: "Bir gün Rasululah (s.a.v.) yanımıza geldi. Elinde asası vardı. Biz hemen ayağa kalktık. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Yabancılann birbirlerini büyüklemek için ayağa kalkmalan gibi ayağa kalkmayın."47 Bu konuda alimler ihtilaf etmişlerdir. Ancak büyüklenmek için ayağa kalkılmasını istemek yasaktır. Cemaate herkesçe bilinen ilim, 44 Tirmizi, İsti'zan 15; Ebu Davud, Edeb 150 45 Buhari, İsti'zan 45; Müslim, Selam 36; Ebu Davud, Eddb 29; Muvatta, Kelam 13 '''Tirmizi, Edeb 13 47 Ebu Davud, Edeb 165 227 s- EI KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ irfan sahibi kimse gelince onun ilmine, irfanına binaen kalkılabilir de denmiştir. İzin alınmadan iki kişinin arasına oturmak caiz değildir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor-. "Bir kimsenin izin almadan iki kişinin arasına oturması helal olmaz."48 Aile reisleri, ailesinin oturuş biçimine, büyüklerinin yanındaki oturuşuna dikkat etmelidir. Onlann özellikle büyüklerin yanında nasıl oturacaklarını iyi belletmeleri gerekir, d) Yeme ve içme adabı: Evlerde en çok ihtiyaç duyulan muaşeret kaidelerinden birisi de budur. Anne ve babalara bu konuda büyük iş düşmektedir. İslam dini, insanın her yönüyle ilgilendiği için, bu konuda da bir takım kural ve kaideler ortaya koymuştur. Yemeğe başlamadan önce eller mutlaka yıkanmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Yemeğin bereketi, yemekten önce ve sonraki yıkamalardadır."49 Yemeğe besmele ile başlamak gerekir. Besmele, yemeğin bereketlenmesine vesile, şeytanların ise yemeğe ortaklık etmesine engel olur. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sizden kim bir şey yerse "Bismillah" desin. Başlangıçta unutmuşsa, sonunda şöyle desin: Bismillahi fi evvelini ve ahirihi (başında da sonunda da Allah'ın adıyla)."50 "Rasulullah (s.a.v.) altı kişi içinde yemek yiyordu. Bu sırada bir bedevi geldi. (Besmele çekmeksizin) iki lokma yuttu. Rasulullah 4B Ebu Davud. Edeb 24; Tırmia. Edeb 11 so Ebu Davud, Et'ime 16; Tmruzi, Etime 47 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ (s.a.v.) şöyle dedi: "Eğer bu adam besmele çekseydi, yemek hepinize yeterdi"51 Bir gün Rasulullah (s.a.v.)'a sahabeler sordu: "Ey Allah'ın Rasu-lü! Biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: Ayrı ayrı yiyor olmayasınız?" Onlar da: "Evet" dediler. Rasulullah (s.a.v.) da: "Öyleyse yemeğinizde toplanın, (hep birlikte yiyin) Yemeğe Allah'ın adını anarak (Besmele çekerek) başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz, hakkınızda mübarek kılınır."52 "Kişi evine döndüğü zaman içeri girerken ve yemeğine başlarken Allah'ın adını zikrederse, şeytan (ve avanesine): "Size burada gecelemek de yok, yemek de" der. Ama kişi eve girerken Allah'ı zikreder fakat akşam yemeğini yerken zikretmezse, şeytan (avanele-rine): "Akşam yemeğine kavuştunuz ama burada gecelemeniz mümkün değil" der. Adam eve girerken ve yemeğe başlarken "Bismillah" diyerek Allah'ı zikretmezse, şeytan (avanelerine): "Yemeğe de yetiştiniz, yatmağa da" der."53 Yemeği sağ elle yemek gerekir. Bu konuda aile reisi, ev halkına örnek olmalıdır. Özellikle çocuklan daha küçükken sağ elle yemeye alıştırmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden hiç kimse sakın sol eliyle yiyip içmesin. Çünkü şeytan soluyla yer içer."54 Yemeğe kenarlarından başlanmalıdır. Kabın ortasından alınmamalıdır. Çünkü bereketi ortadadır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyur228 51 Tırmizi, Et'ıme 47 52 Ebu Davud, Et'ıme 15; İbn Ma'ce, Et'ime 17 53 Müslim, Eşrıbe 103; Ebu Davud, Et'ime 16 M Muslim, Eşjibe 106; Ebu Daud, Et'ime 20; TinfiM, Et'ime 9; Muvafta, Sıfatu'n-NebiS 229 r ?M maktadır: "Bereket yemeğin ortasına iner. Öyleyse kenarlarından yiyin, ortadan yemeyin."55 Yemek bittikten sonra Allah'a hamd etmek gerekir. Yani dua etmeyi unutmamak gerekir. Çeşitli yemek duaları vardır. Elhadulil-lah demek bile yeterlidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim bir şey yer ve: "Bana bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana nzık kılan Allah'a hamd olsun" derse, geçmiş günahlan bağışlanır."56 "Muhakkak ki Allah, kulun bir şey yiyip hamd etmesinden veya bir şey içip hamd etmesinden razı olur."57 Yemek bitip dua edildikten sonra ellerin yıkanmasına dikkat etmek gerekir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Yemeğin bereketi, ellerin yemekten hem önce hem de sonra yıkanmasıdır."58 Aile reisi, yemek adabını en güzel şekilde öğrenmeli sonra da eşinin ve çocuklarının bu adabı uygulamalarını sağlamalıdır. Rasulullah (s.a.v.)'ın ve ashabının yemek yeme adabını, yemeği usulüne göre yemenin mükafatlarını ve bereketini onlara anlatmalıdır. Helal Kazanç Aile reisinin en önemli görevlerinden birisi de ailesinin nafakasını helalinden kazanmasıdır. Aile fertlerinin yiyeceğini, içeceğini ve giyeceğini helal yollardan temin etmesi gerekir. Allah (c.c.)'ın yasakladığı yollardan nafakanın temin edilmesi haramdır. " Müslim, Zikr 89; Tirmıa, Efıme 18 » Ebu Davud, Ef ime 12; Tirmia, Et ime 39 230 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklannızı hakkıyla bilmekteyim."59 "Mallannızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallanndan bir kısmını haram yollardan yemeniz için o mallan hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin."60 "Artık Allah'ın size verdiği nzıktan helal ve temiz olarak yeyin, eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, O'nun nimetine şükredin."61 "Ey iman edenler! Size verdiğimiz nzıklann temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin."62 Allah (c.c), kullannın helalinden temiz olan şeylerden yemelerini istemektedir. Haram olan yollardan elde edilen şeylerin yenmesini de yasaklamaktadır. Rasulullah (s.a.v.), bir gün şöyle hitap etmiştir: "Ey insanlar! Allah Teala hazretleri temizdir, ancak temiz olanı kabul eder. Allah, mü'minlere, peygemberlere emrettiğini emretti ve şöyle buyur-du:"Ey Peygamber! Temiz olan şeylerden yeyin; güzel işler yapın."63 Yine şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Size verdiğimiz nzıklann temiz olanlanndan yeyin."64 Sonra seferi uzatıp, saçı başı dağınık, toz toprak içinde kalan ve elini semaya kaldınp: "Ya Rabbi, Ya Rabbi" diye dua eden bir yolcudan bahsedip şöyle dedi: "Bu yolcunun yediği haram, içtiği ha59Mu'minun, 51 60 Bakara, 188 6ıNahl, 114 62 Bakara, 172 63Mü'minun, 51 64 Bakara, 172 231 KUR'AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVÜÜK VE MAHREMİYETLERİ ram ve haramla beslenmektedir. Peki böyle bir kimsenin duası nasıl kabul olunur? buyurdu."65 "Bir kısım insan vardır, Allah'ın mülkünden haksız bir surette mal elde etmeye girişirler. Halbuki bu, kıyamet günü onlara bir ateştir.başka birşey değil."66 "Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de a-paçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunlan bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de ırzını da temize çıkarmış olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur. Tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, hayvanları her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlardır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa, cesedin tamamı sağlam olur. Eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir."67 Bu hadislerden de anlaşıldığı gibi, haram kazanç sahibinin ne duası kabul olunur, ne de cehennem ateşinden kurtulabilir. Allah (c.c.)'m koyduğu sının aşanlar zalimlerdir. Aile reisi, evine getirdiği nafakanın helal olup olmadığına dikkat etmek zorundadır. Haram yoldan kazanılan paranın hiçbir değeri yoktur. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Allah temiz olmayan namazı kabul etmez. Hıyanetle kazanılan parayı da kabul etmez. "68 Muslim, zekat 65; Tırmizi, Tefsir-i Bakara Buyu l;Nesai, Buyu 2 68 Muslim. Taharet 1, Tirmizi, Taharet 1 232 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Allah (c.c.) bir çok ayet-i kerimesinde haramdan sakınmayı ve helale yönelmeyi emretmektedir. Helal kazancın değerini ve kıymetini aynca Rasulullah (s.a.v.) açıklamaktadır. Bütün bunlara rağmen ailesinin boğazından haram akıtan babanın ahirette gideceği yer cehennem ateşi olacaktır. Ticaretle uğraşan aile reisleri, ölçü ve tartıda çok dikkat etmelidirler. Ölçü ve tartıda hile yapmanın bedeli çok ağırdır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın."69 Bir başka ayet-i kerimede ise, Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklannda tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklannda ise noksan yapan hilekarlann vay haline!"70 Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Ey muhacir topluluğu! Beş şey vardır ki, onlarla imtihan olduğunuz zaman hayır kalmaz. Ben sizlerin o zamana kavuşmanızdan Allah'a sığınırım. 1. Bir millette zina ortaya çıkar ve aleni işlenecek bir hale gelirse, mutlaka o millette taun hastalığı yaygınlaşır ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde görülmeyen hastalıklar yayılır. 2. Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlanndaki sultanın zulmüne uğrar. 3. Hangi millet mallannın zekatını vermezse, mutlaka gökten yağmur kesilir. Hayvanlar da olmasa tek damla yağmur düşmezdi. 4. Hangi millet Allah ve Rasulünün ahdini bozarsa, Allah (c.c.) o millete, kendilerinden olmayan bir düşman musallat eder ve elle-rindekilerin bir kısmını onlar alır. 69 Rahman, 9 70Mutaffifin, 1-6 233 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ 5. Hangi milletin imamlan Allah'ın kitabıyla amel etmeyi terkederek Allah'ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerse, Allah onlan kendi aralannda savaştırır."71 Allah (c.c), faizi yasaklamıştır, bu yolla kazanç elde etmek ve çoluk çocuğuna yedirmek doğru değildir. Allah (c.c.), faiz yiyenin kabrinden kalkış manzarasını şöyle açıklamaktadır: "Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onlann "Alım-satım tıpkı faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım satımı helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar."72 Rasulullah bu konuda: "Faizi yiyene de, yedirene de, şahitlik edenlere de, bu muameleyi yazana da lanet etti."73 buyurmaktadır Bu delillerden de anlaşıldığı gibi, İslam dini haksız yollardan elde edilen kazanca değer vermemektedir. Aksine faiz yiyenleri tehdit etmektedir. Başkalarının sırtından geçinmeye çalışan asalaklar, cehennem ateşiyle korkutulmaktadır. Faiz alanlar, mallarının çoğaldığı inancındadır. Allah (c.c.) ise durumun hiçte zannettikleri gibi olmadığını bakın nasıl açıklıyor-. "İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah'ın nzasını isteyerek verdiğiniz zekata gelince, işte zekatı veren o kimseler, evet onlar (sevaplannı ve mallarını) kat kat arttıranlardır."74 71 Ibn Ma'ce, Fitenh. no- 4019 72 Bakara, 275 58 74 Rum, 39 234 AtLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Yine faiz yoluyla elde edilen kazancın bereketi de olmaz. Bu konuda da Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Allah faizi tüketir (Faiz kansan malın bereketini giderir), sadakalan ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez."75 Kumar oynamak ve içki satmak yoluyla elde edilen kazanç da haramdır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans oklan birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz."76 "Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?"77 Rasulullah (s.a.v.) da bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Her sarhoşluk veren haramdır. Çoğu sarhoşluk veren haram şeyin azı da haramdır."78 "İçkide on kişiye lanet edilir. İçkiye, onu yapana, yaptırana, satana, satın alana, taşıyana, kendisine taşınana, parasını yiyene, içene ve dağıtana."79 Aile reisinin öncelikle kendisinin bu tür hatalara düşmemesi gerekir. İslam dininin yasakladığı herşeyin bir hikmeti vardır. Günümüzde içki ve kumar yüzünden ailelerin parçalandığını, aile içi kavgaların olduğunu, çocukların bu iki illet yüzünden psikolojik rahatsızlıklarla karşı karşıya kaldıklannı görüyoruz. Kavgaların, hırsızlıkların, tecavüzlerin, öldürme ve yaralamalann, iflaslann ve hastalıkların arkasında bu iki illet vardır. 75 Bakara, 276 76 Maıde, 90 77 Maıde, 91 78 Ebu Davud, Eşrıbe 5; Tirmizi, Ejfibe 3 79 Ibn Ma'ce, Eşnbe 6 235 Aile reisinin ev halkını bu gibi illetlerden koruması ve bu konuda onlan bilgilendirmesi gerekmektedir. Gazetelerde ve televizyonlarda içki ve kumar yüzünden ortaya çıkan suçlara, özellikle çocuklannın dikkatini çekmelidir. Rüşvet de dinimizce yasaklanmıştır. Ailelerin bu fiilden sakınması için gerekli bilgilendirme baba tarafından yapılmalıdır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Mallannızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanlann mallanndan bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin."80 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.), hükümde rüşvet alan ve rüşvet veren kimseyi lanetlemiştir."81 Rüşvet konusunda da aile reisinin dikkatli olması gerekir Ailesini rüşvetten kazandığı parayla beslememelidir. Haram olarak gelen paralarla ailesinin geçimini sağlayan biri, daha sonra bu haramlann karşılığını görür. Haramla beslenen bedenler, o kişi için hayırlı olmaz. Aile reislerinin evlerine helal kazançla gelmeleri ve ev halkını harama bulaştırmadan doyurması gerekir. Aile reisi ev halkından sorumlu olduğu için, ilk hesab ona sorulacaktır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:"Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'uldür."82 80 Bakara, 188 e.EbuDavud,Akdiye4;Tirm,zi,Ahkam9 « Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, istikraz 20 I* ", 19. Muslim İmaret 20; Tirmizi, Qhad 27; Ebu Davud, imaret 236 9. Nikah 81. 90; AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Nafaka Temini Nafaka, geçimini üstlendiği kimselerin yiyecek, giyecek ve mesken teminidir. İslam dininde koca, eşinin ve belirli bir yaşa gelip iş ve meslek sahibi olmalanna kadar çocuklarının geçim masraflannı karşılamakla yükümlüdür. Anne, baba ve diğer yakın akrabaların fakir düşmeleri halinde ihtiyaçlannı karşılamak da bu kapsamdadır. Allah (c.c.) nafaka konusunda şöyle buyurmaktadır: İmkanı geniş olan, nafakayı imkanına göre versin, nzkı daralmış olan da Allah'ın kendisine verdiği kadanndan nafaka ödesin."83 "... Annelerin örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi babaya aittir. "84 Rasulullah (s.a.v.) ise bu konuda şöyle buyurmuştur: "Kadınlan-nızın da normal bir şekilde yiyecek ve giyecekleri size aittir."85 Bu delillerden de anlaşılacağı gibi, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakası aile reisine aittir. Nafaka miktan, erkeğin maddi durumuna göredir. 1, Evli kadının nafakası: Kadına verilmesi vacib olan nafaka miktannda hem kocanın hem de kadının durumuna bakılır. Yani kan ile kocanın her ikisi de zengin olduklan zaman kadına zengin kadınlann, fakir oldukları zaman fakir kadınlann, ikisinden biri zengin diğeri fakir olduğu zaman ise orta halli kadınlann nafakası gerekir. Yukanda geçen ayeti kerime buna delildir.86 Kadına, kocası tarafından rahatça yaşayabileceği bir şekilde döşenmiş, güvenli bir konut sağlama mecburiyeti vardır. 83 Talak, 7 84 Bakara, 233 85 Ebu Davud, Menasik 96 86 İbn Abidin. c. 7 s. 290; el-Hidaye Terc.C.2 s. 156 237 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Kadının nafakası, yiyecek, içecek, giyecekler, mesken, tedavi masrafları ve kadının emsalleri sahip olduklan takdirde hizmetçidir. Nafakanın vacib olmasının şartlan: Nafakanın koca üzerine vacib olması için bir takım şartlar gerekmektedir: 1. Nikah akdinin sahih olması 2. Kadının, cinsi ilişkide bulunulabilecek durumda olması 3. Kadının kendisini kocasına tam olarak teslim etmesi 4. Kadının dinden çıkmış olmaması 5. Kadının hürmet-i musaharayı icab eden şeyi işlememesi 6. Kadının vefat iddetiyle iddette olmaması87 2. İddet bekleyen kadının nafakası: İddet, kocanın vefatı veya eşini boşaması halinde meydana gelir. Kocasının vefatı dolayısıyla iddet bekleyen kadına nafaka gerekmez. Hanefi mezhebine göre, ister ric'i boşama, isterse bain boşama olsun, bunlardan doğan iddet nafakası koca tarafından iddet süresince ödenir88. 3. Çocukların nafakası: Kız ve erkek çocuklann nafakası babaya aittir. Çocuk babadan bir parçadır. Baba, nasıl kendisini beslemek mecburiyetinde ise, çocuğunu da beslemek zorundadır. Çocuğun malı varsa nafaka gerekmez. Çocuk çalışabilecek konuma gelirse, babası onu ücretle işe verebilir. Bu şekilde çocuk kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir. Ancak kız çocuğu bunun tersinedir. Evleninceye kadar nafaka babaya aittir.89 87 el-Ceziri, Mezahib-i Erbaa, c. 6 s. 411 vd. 8a el-Ceziri, A.g.e. c. 6 s. 424; el-Hidaye Ter. c. 18.162 89 İbn Abıdin, c. 7 s. 366; el-Ceziri, A.g.e. c. 6 s.440; el-Hklaye, & %$. lbt> 238 4- Anne ve babanın nafakası: Kişi, anne ve babasını, ve dedeleriyle ninelerini -eğer fakirseler-dinleri ayrı da olsa, beslemek zorundadır. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı habffzYWÜBeter'in kızı Esma (r.a.) şöyle anlatıyor: Henüz müşrik olan annem yanıma geldi. (Nasıl davranmak gerektiği hususunda) Rasululah (s.a.v.)'a: "Annem yanıma geldi, benimle (görüşüp konuşmayı) arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?" diye sordum. O da: "Evet, ona gereken hürmeti göster" dedi.91 Bu delillerden de anlaşıldığı gibi, anne ve baba müslüman olmasa da onlarla dünya işlerinde iyi geçinmemiz emredilmektedir. Çünkü anne ve babanın üzerimizde büyük hakları vardır. Bu hakklann bir nebze de olsa ödenmesi için onların ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir. Kişinin bolluk içinde yaşayıp da ana-babasmın açlıktan ölmesi ise, onlarla güzel geçinmek değildir. Dedelerle nineleri de beslemenin vacib olması, onların da anne ve babalardan olmasından dolayıdır. Bunun içindir ki, baba olmadığı zaman dede onun yerine geçer. Hem de dedelerle nineler -ana ve baba gibi- kişinin varlık sebebi olduklanndan kişinin de onları yaşatması onun en önde 90 Lokman, 14-15 91 Buhari, Hibe 28, Edeb 8; Muslim, Zekat 50; EbuDavud, Zekat 34 239 gelen görevidir. Ancak bütün bu kişilerin nafakalarının çocuklara vacib olması için onlann fakir olmalan gerekir. Zira kişinin kendi malı dururken, nafakasını başkasının malından temin etmesi akla uygun değildir.92 Bu konuda bir diğer ayet-i kerime de şudur: "Rabbin ancak kendisine ibadet etmenizi ve ana babaya ihsanda bulunmanızı emretti."93 5. Yakın akrabaların nafakası: Kişiye mahremi olan her akrabasının eğer erkek ise çocuk, fakir sakat, kör vb. olduğunda, kadın ise fakir olduğunda- nafakası vacibtir. Çünkü yakın akrabalığın gözetilmesi vacibtir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "... Onlann (annelerin) örfe uygun olarak beslenmeleri ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, hiçbir baba da çocuğu sebebiyle zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka) varis üzerine de gerekir..."94 Ayetin sonundaki "varise de gerekir" ifadesi, ana-babası ve çocukları dışında mirasçı olanlara dikkat çekmektedir. Nafakası vacib olan yakın akrabanın muhtaç olması gerekir. Çocuk, kadın, sakat veya kör olan kimse de çalışamadığı için bu vaıflar muhtaç olduğunun belirtileleridir. Zira çalışabilen kimse, maddi olarak yoksul olsa da, çalışabildiği için muhtaç değildir. Muhtaç olan kimse ile akrabaları eğer aynı dinden olmazsa, nafakası onlara lazım gelmez.9s 92 el-Hıdaye, c. 2 s 166 93 İsra. 23 94 Bakara, 233 95 el-Hıdaye, c. 2 s. 168 240 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Hanefi mezhebine göre, nafaka yükümlüsünün, nafaka verecek olduğu kimseye mirasçı olması gerekir.96 Eşiyle İyi Geçinmek Aile hayatında mutluluğun hakim olması için aile reisine büyük iş düşmektedir. Ailede mutluluğun anahtan,kocanm eşi ve çocuklanyla iyi geçinmesidir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz."97 Rasulullah (s.a.v.)'ın da bu konuda pek çok hadisleri vardır: "Kadınlara karşı hayırhah olun. Çünkü onlar sizin yanınızda esirler gibidir. Onlara iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok, yeter ki onlar açık bir çirkinlik işlemesinler. Eğer işlerlerse onları yatakta yalnız bırakın ve şiddetli olmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse haklarında aşın gitmeye bahane aramayın. Bilesiniz, kadın-lannız üzerinde hakkınız var, kadınlannızm da sizin üzerinde hakkı var. Onlar üzerinde hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetme-meleridir. İstemediklerinizi evlerinize almamalandır. Bilesiniz, onlann sizin üzerindeki haklan, onlara giyecek ve yiyecekleri hususunda iyi davranmanızdır."98 "Sizin en hayırlılannız, kadmlanna iyi muamele edenlerinizdir."99 96Ag.e. c. 2 s. 169 "Nisa, 19 98 Tirmizi, Tefsir-ıTevbe h. no:3087 99 Ibn Ma'ce, Nikah 50; Tirmizi, Redaat 11 241 KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Bu ayet ve hadislerden de anlaşıldığı gibi kadın, erkeğin elinde bir emanettir. Bu emanetin iyi muhafaza edilmesi gerekir. Kadın, yaratılışı gereği ince ve narin yaratılmıştır. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kadınlara karşı hayırlı davranın. Zira kadın bir eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara karşı iyi davranın."100 Bu hadis bizlere, kadınların yumuşak bir mizaçta yaratıldığını, onlara iyi muamele yapıldığı takdirde onlarla uyum içinde yaşanabileceğine dikkat çekilmektedir. İyi geçinmek sadece tek taraflı olmaz. Her iki tarafın da birbirine karşı anlayışlı olması gerekir. Bir olayın iç yüzünü bilmeden, karşısındaki eşini dinlemeden bir konu hakkında hemen yorum yaparak sinirlenilmemelidir. Ufacık bir konu da büyütülmemelidir. Koca, eşinden gelebilecek bir takım kötü hal ve hareketlere karşı sabırlı olmalıdır. Eşinin beğenmediği yönleri varsa, kalbini kırmadan düzeltmeli, onunla her an ilgilenmeli, yalnız bırakmamalıdır. Her insanın moral olarak iyi olmadığı anlar vardır. İyi geçinme işte burada ortaya çıkar. Bu anlarda karşılıklı olarak birbirlerine anlayış göstermelidirler. Eşlerin iyi geçinmesi için, kocanın eşiyle her zaman ilgilendiğini göstermesi lazımdır. Böyle olunca, kadın, kocasının kendisiyle ilgilendiğini anlar. Bu da iyi geçinmek için gerekli olan bir huydur. İnsanlar birbirlerini her yönüyle kolay kolay beğenmezler. Mutlaka hoşlanmadıkları yönleri olur. İşte evlilikte de durum aynıdır. Eşler birbirlerinin bazı huylannı beğenmeyebilirler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Bir mü'min erkek, bir mü'min kadına 100 Buhari, Nikah 79, Enbiya 1, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Rada 65; Tirmıa, Talak 12 242 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ buğzetmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir."101 Yukarıdaki hadise göre, kadının hırçınlık, huysuzluk ve kaprislerinin olmasına rağmen hoşlanılacak bir takım özelliklerinin de olabileceği belirtilmektedir. Mesela kadın hırçın ve huysuz olabilir. Ama buna karşılık dinine, çocuklarına ve ailesine düşkündür. İşte erkek, eşinin hoşlanmadığı yönlerini değil, hoşlandığı yönlerini görmeye çalışmalıdır. Eşler birbirlerine karşı daima güleryüzlü davranmalı, asık suratlı olmamalıdır. Aile içinde iyi geçimin olması için koca, iş hayatındaki problemleri evine taşımamalıdır. İşyerinde birşeye canı sıkılan koca, hırsını ev halkından almaya kalkmamalıdır. Aile huzurunu bozan en önemli etkenlerden birisi budur. Güleryüzlülük Dinimizin tavsiye ettiği, insanların kaynaşmalarına vesile olan, aile içinde huzurun, sevginin, saygının oluşmasını sağlayan gülery-üzlülüktür. Aile reisi olan erkeğin evine girerken, ailesiyle birlikte otururken, çocuklarıyla ilgilenirken ve evinden çıkarken güleryüzlü olması, aile içinde huzurun, sevginin, dayanışmanın, birliğin ve beraberliğin olması demektir. Küçük bir tebessüm, yuvada güller açmasına vesile olur. Bunun önemini Rasulullah (s.a.v.) bizlere şöyle açıklamaktadır:"Her iyilik sadakadır. Kardeşini güleryüzle karşılaman, kendi kovandan kardeşinin kovasına su vermen de birer iyiliktir."102 Rasulullah (s.a.v.), Ebu Zerr (r.a.)'e şöyle tavsiyede bulunuyor: "Yapılan hayırdan hiçbir şeyi küçük bulup hakir görme. Kardeşini 101 Müslim, Rada 61 v 102 Buhari, Edeb 68; Müslim, Zekat 52; Etou Divud, Edeb 68; Tirmizi, Bırr 45 243 güleryüzle karşılaman bile olsa (bunu ehemmiyetsiz görüp ihmal etme).103 Güleryüzlü olmak, hadislerden de anlaşılacağı gibi, Allah (c.c.) ve RasuluUah (s.a.v.) nezdinde büyük bir iştir. Bu nedenle erkeğin hem kendi aile fertlerine hem de diğer insanlara karşı daima güleryüzlü davranması gerekmektedir. RasuluUah (s.a.v.), sadece eşlerine değil, tüm insanlara karşı güleryüzlü davranıyordu. Örnek alınması gereken RasuluUah (s.a.v.) olduğuna göre, aile saadetinin sağlanması için de O'nun tavsiyelerine uymak her müslümanın görevidir. Şakalaşmak İslam dini, ölçüyü kaçırmamak şartıyla şakalaşmaya ve mizaha izin vermektedir. Hadis kitaplarının tamamında da bu konuya yer verilmektedir. Hadis kitaplarında bu konuya yer verilmesinin sebebi, RasuluUah (s.a.v.)'ın hayatında şakaya sıkça rastlanmasındandır. İnsanın fıtratında olan şeylerden birisi de şakalaşmaktır. Sürekli somurtkan olmak, ciddiyet adına hiç tebessüm etmemek, şakalara karşı ilgisiz kalmak insanın fıtratına uymaz. Aile fertlerinin de ölçüyü kaçırmadan karşılıklı olarak şakalaşmalan, gülüşmeleri, eğlenmeleri gayet normaldir. RasuluUah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "İnsanoğlunun yaptığı her eğlence batıldır. Ancak şu üçü müstesnadır: Ok atışı yapması, atını eğitmesi ve ailesiyle oynaşması. Zira bunlar haktır"104 Görüldüğü gibi, RasuluUah (s.a.v.), kocanın eşiyle oynaşmasını, onunla latifeleşmesini teşvik etmektedir. RasuluUah (s.a.v.)'ın bizzat 103 Müslim, Birr 144 ,_,„„„. «* İbn Ma'ce, Cihad 19; Tirmizi, Cihad 11; Ahmed b. Hanbel, 4/144 244 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ kendisi hanımlanyla şakalaşmış, onların şakalaşmalarına da katılmıştır. Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: ""Peygamber (s.a.v.)'e kendisi için pişirdiğim bulamacı getirdim. Sevde'ye de: "ye" dedim, o yemedi. Bunun üzerine: "Ya yersin, yahutta yüzüne sürerim" dedim. Yine de yemedi. Bu defa da elimi kabın içine soktum, yüzünü onunla iyice sıvadım. Peygamber (s.a.v.) güldü. Sevde'nin elini bulamacın içine sokturdu ve şöyle dedi: "Haydi sen de onun yüzünü iyice sıva!" O da yüzümü sıvadı. Rasulullah (s.a.v.) buna da güldü. O sırada Hz. Ömer uğradı. Rasulullah (s.a.v.) onun içeri gireceğini zannederek bize: "Haydi kalkın! Yüzünüzü yıkayın" dedi. O gün bugündür, Hz. Ömer'den çekinirim. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) onu çok sayardı."105 Rasulullah (s.a.v.)'ın azadlı cariyesi Rezine (r.a.) anlatıyor: " Şevde gayet güzel bir şekilde süslenerek Aişe ile Hafsa'nm yanına girdi. Hafsa, Aişe'ye: "Rasulullah (s.a.v.) şimdi yanımıza girecek, bunu pınlpınl tertemiz, son derece süslü görürken, bizi kaba, giyim kuşamdan yoksun bir halde görecek. Ben bunun süsünü bozacağım" dedi. Sonra şöyle dedi: "Ey Şevde! Tek gözlü (Deccal'i kastederek) çıkmış biliyor musun?" Şevde çok korktu, titremeye başladı ve sordu: "Nereye saklanayım?" Hafsa: "Herkesin gizlendiği şu hurma dallanndan yapılan çadıra girmelisin" dedi. O da hemen gidip oraya saklandı. Orası pislik dolu, örümcek ağıyla dolu bir yerdi. Birazdan Rasulullah (s.a.v.) geldi, onlar gülüyorlardı. Gülmekten konuşamıyorlardı da. Rasulullah (s.a.v.) üç defa "niçin gülüyorsunuz" diye sordu. Onlar elleriyle cadın gösterdiler. Rasulullah (s.a.v.) derhal çadıra gitti. Sevde'yi titrerken gördü ve sordu: "Neyin var ey Şevde?" O da: Ey Allah'ın Rasulü! tek gözlü çıkmış" dedi. Rasulullah (s.a.v.) da: "Korkma! O henüz çıkmadı, ama bir gün mutlaka los Rudani, Cem'ul-Fevaid, c. 2 s. 273 245 il mutlaka çıkacak" dedi. Sonra onun üzerindeki tozu toprağı ve ö-rümcek ağlarını silkeleyerek çıkardı.106 Rasulullah (s.a.v.), aile içinde şakalaşmalara katılmış, şaka yapanlarla birlikte gülmüştür. Aile reisinin, evinde sert tavırlar içinde olması, buna karşılık dışanda esprili, şakacı bir karakter sergilemesi doğru değildir. Aile içinde de espriye, şakalaşmalara ihtiyaç vardır. Ailenin saadeti için şakalaşmak gerekmektedir. Sır Saklamak Aile hayatının devamını sağlayan, eşlerin birbirlerine bağlanmasını ve kaynaşmasını gerçekleştiren unsurlardan birisi de aile sırlannın muhafaza edilmesidir. Eşler birbirlerine mutlaka bir takım sırlannı söyleyebilir. Geçmiş günlerle ilgili bir takım gizli kalmış şeyleri aralannda paylaşabilirler. Ya da ailelerinin gizli sırlarını birbirlerine söyleyebilirler. Bu tür konuşmalar eşler arasında gayet normaldir. Önemli olan bu sırlann üçüncü birine gitmemesidir. Eşlerin kendi aralanndaki özel ilişkilerini, açıklamalan doğru olmayan bir davranıştır. Aralanndaki kalması gereken bir takım özel işleri başkalanna anlatmalan da hiç bir şekilde doğru değildir. Ev içinde yaptıklan ve evde kalması gereken bir konuyu eşlerden birinin başkalanna ifşa etmesi İslami bir davranış biçimi değildir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki Kıyamet günü, Allah'ın en çok önem vereceği emanet, kan-koca arasındaki emanettir. Kadınla koca birbiriyle içli dışlı olduktan sonra, kadının sımnı erkeğin yayması, erkeğin sırnnı da kadının yay-masıdır."107 106 Rudani, A.g.e. c. 2 s. 274 107 Muslim, Nikah 123 246 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Bir diğer hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır: "Kıyamet günü derece bakımından insanlann en şerlisi, hanımının sırlannı öğrenip sonra onu yayan erkekler ve kocasının sırlannı öğrendikten sonra onu yayan kadınlardır.108 Aile hayatı boyunca eşler arasında zaman zaman kavgalar, münakaşalar, hakaretler olabilir. Bu durum karşısında eşlerin başka birilerine birbirlerinin hoş olmayan yönlerini, sırlannı ve özelliklerini anlatmalan doğru değildir. Yukandaki hadisler hangi durumda olursa olsun kötülemek maksadıyla gizli kalan bir takım olaylann ifşa edilmesini kesin olarak yasaklamaktadır. Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadislerinde ise şöyle buyurmaktadır: "Mücahirler dışında bütün ümmetim affolunmuştur." Bu arada: "Mücahirler kimlerdir ya Rasulallah?" diye soruldu. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): Bunlar öyle kimselerdir ki, geceleyin bir iş işlerler. Allah (c.c.) bunu gizler. Bu kimseler ise, sabahleyin kalkıp "gece şöyle yaptım, gece böyle yaptım" diye o sim ifşa ederler."109 Eşlerin evlerinde yaptıklan ve gizli kalması gereken şeyleri başkalanna anlatmalan affedilmemelerine sebep olacaktır. Çünkü sırlann yayılması doğru değildir. Öyleyse eşler ve yetiştirmekte olduklan çocuklan bu konuda çok dikkatli olmalıdırlar. En ufak bir sinir halinde birbirlerinin sırlannı açığa vurmamalıdırlar. Aile mutluluğu emanetlere sadık kalarak olur. İstişare Aile reisi olan erkeğin, evin içinde ve dışında işlerin düzenli ve tertipli gitmesi için ev halkıyla sık sık istişarede bulunması gerekir. Bunun en güzel örneğini Rasulullah (s.a.v.) bizzat kendi hayatında 108 Ebu Davud, Edeb 37 109 Buharı, Edeb 60; Muslim, Zuhd 8; Taberani, 1/227 247 göstermiştir. Hudeybiye banş anlaşmasındaki istişare örneği gerçekten bizler için mükemmel bir örnektir. Hudeybiye barış anlaşması yazıldıktan sonra Rasulullah (s.a.v.) sahabelere: "Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da traş olun!" buyurdular. Ancak (müşriklerle yapılan bu anlaşmadan hiç kimse memnun değildi. Bu sebeble) kimse kalkmadı. Rasulullah (s.a.v.) bu emrini üç defa tekrarladı. Yine kalkan olmayınca Ümmü Seleme (r.a.)'nin çadınna girdi. Ona maruz kaldığı bu hali anlattı. O kendisine-. "Ey Allah'ın Rasulü! Bunu (halkın kurban kesip traş olmasını) istiyor musun? Öyleyse çık sahabeden hiç kimseyle konuşma, deveni kes, berberini çağır, seni traş etsin" dedi. Rasulullah (s.a.v.) kalktı ve denileni yaptı. Bu durumu gören sahabeler, kalkıp kurbanlarını kesmeye ve sonrasında da birbirlerini traş etmeye başladılar."110 Bu olayda bütün mü'minlerin donup kaldığı, anlaşma şartlarının kendileri için mağlubiyet olduğu düşüncesi, onları Rasulullah (s.a.v.)'ın emrini duymamaya itti. Bu insanlar arasında biri vardı ki, o da Rasulullah (s.a.v.)'ın pak zevcelerinden Ümmü Seleme (r.a.)idi. Bu umutsuz tablo karşısında Allah'ın Rasulü, eşine yöneldi. Onunla istişare yaptı ve sonuçta mü'minler bu istişare ile kendilerine geldi. Allah (c.c.) da mü'minlerin özelliklerinden bahsederken istişareyi de bu özelliklere dahil etmektedir."Onlann işleri kendi aralarında daima şura iledir."111 Şura, insan hayatının her döneminde yapılmaktadır. Daha doğrusu yapılmalıdır. İş hayatında, evlilik öncesinde, evlilik son. Megazi 35. Tefsir-i Mümtehme 2, Ebu Davud, Cıhad 168, Sünnet 9 111 Şura, 38 248 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ sonrasında, arkadaşlıklarda, kısacası hayatın her anında istişare | gerekmektedir. Aile içinde de istişare şarttır. Hanımının bilgisi ve tecrübesi olan konularda ona danışmak, kocanın görevidir. Yeme, içme, giyme, ev eşyaları, evin ihtiyaçlan, çocukların eğitimi, onlara güzel isim koyma gibi daha birçok konuda evin reisi, eşiyle istişarede bulunabilir. Hanımım Kıskanmak Kıskançlık insanın fıtratında olan birşeydir. Hem kadında hem İde erkekte bulunur. Kıskanç olan erkekler hem Allah (c.c.) tarafin-[dan hem de Rasulullah (s.a.v.) tarafından övülmüştür. Rasulullah (s.a.v.) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. Allah'ın kıskanması, Imü'minin Allah'ın haram kıldığı bir şeyi yapmasıdır."112 "Allah'tan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebepledir ki, fuhşun I açığını da kapalısını da haram kıldı. Övgüden Allah kadar hoşlanan kimse de yoktur. Bu sebepledir ki, nefsini övmüştür."113 Ebu Hureyre (r.a.)'nin naklettiği bir başka hadis ise şöyledir: l"Sa'd b. Ubade (r.a.) dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben zevcemle birlikte bir adam yakalasam, dört şahit getirinceye kadar ona müh-jlet mi tanıyacağım?" Rasulullah (s.a.v.): "Evet" diye buyurdular. Sa'd bunun üzerine şöyle dedi: "Asla! Seni hak üzere gönderen Zat'a yemin olsun ki, şahit aramazdan önce kılmamı indiririm." ^lullah (s.a.v.): Şu efendinizin söylediği şeye bakınız. Evet, o skanç bir adamdır. Ama ben ondan da kıskancım. Allah da benden kıskanç."114 112 Buhari, Nikah 107; Müslim, Tevbe 36; Tirmizi, Rad, 14 113 Buhari, Nikah 107, Tefsir-i En'am 7, Tefeir-i A'raf 1, Tevhid 15; Müslim, Tevbe 33; Tirmizi, Daavat 97 114 Müslim. Lian 16; Ebu Davud, Diyat 12; Muvatta, Akdıye 17 249 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Görüldüğü gibi, kıskançlık Allah (c.c.)'tan başlayıp Rasulullah (s.a.v.)'a ve mü'minim diyen herkese ulaşıyor. Yani kıskançlık Allah'ın ve Rasulünün bir nevi sıfatı gibidir. Bu sıfatla her mü'min sıfatlanmalıdır. Buna göre erkek, hanımını kıskanmalıdır. Kıskandığını da her hal ve hareketinde belli etmelidir. Hanımını gayn İslami ortamlara götürmemesi, kadın erkek karışık yerlere gitmesine izin vermemesi, kötü örnek olabilecek kimselerle komşuluk yaptırmaması, hanımının kılık kıyafetine dikkat etmesi gibi durumlar, kocanın eşini gerçek manada kıskandığını gösterir. Kıskançlığın iki çeşidi vardır. Rasulullah (s.a.v.) bunu şöyle açıklamaktadır: "Kıskançlık vardır Allah sever, kıskançlık vardır Allah nefret eder. Allah'ın sevdiği kıskançlık, şüphe halinde olan kıskançlıktır. Allah'ın nefret ettiği kıskançlık ise, hiç şüphe yokken gösterilen kıskançlıktır."115 Erkeğin ortada hiçbir şey yokken hanımından şüphelenmesi doğru değildir. Birbirine güvenin olmadığı yerlerde huzur ve saadet olmaz. Erkeğin aşırı kıskanç olması aile mutluluğunun bozulmasına, eşinin kendisinden tamamen soğumasına sebep olur. Ayrıca yersiz kıskançlıklar bir takım tehlikeleri de beraberinde getirebilir. Bu iş zina isnadına kadar gider. "Fezareoğullanndan bir adam haramından şüphelenerek Rasulullah (s.a.v.)'a geldi ve şöyle dedi: "Ya Rasulallah! Karım siyah bir oğlan çocuğu doğurdu." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Develerin var mı?" diye sordu. Adam: "Evet" dedi. Peygamber (s.a.v.): "Ne renktirler?" diye sordu. Adam: "Kırmızı" diye cevapladı. Rasulullah (s.a.v.) tekrar sordu: "İçlerinde siyah var mı?" Adam: "Var" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Nereden geldi dersin?" diye sordu. Adam: < "Bir daman çekmiş olabilir" dedi. Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine AİLE FERTLERİNİN GÖREVLER! üzerine şöyle buyurdu: "Çocuğun için de durum aynıdır, bir daman çekmiş olabilir."116 Bu örnekte de görüldüğü gibi, her fırsatta şüphe etmek doğru değildir. Bu konuyla ilgili bir başka örnek daha verelim: "Adamın biri yeni evlenmişti. Rasulullah (s.a.v.) onu askeri bir birlikle gönderdi. Adam gelince aceleyle ailesinin yanma gitti. Hanımının kapının önünde oturduğunu • görünce kıskançlık daman tuttu. Hanımına saplamak üzere mızrağını çekti. Kansi: "Acele etme! İçeriye gir ve evde ne var, bir gör" dedi. Adam içeri girdiğinde yatağın üzerinde kıvnlmış bir yılan gördü. Mızrağı yılana saplayıp onu öldürdü. Ancak yılan ölmeden önce adamı soktuğu için o da öldü. Rasulullah (s.a.v.) bu olayı duyunca: "Evlere has yılanlar vardır, bunlan öldürmeyinniz."dedi.117 Evin reisi olan erkek, gereksiz kıskançlık krizlerine girmemelidir. Hz. Ali (r.a.): "Lüzumsuz yere eşini kıskanma! Bu yüzden ailenin adını kötüye çıkanrsın." demektedir. Gerçekten böylesi bir tavır içinde olan insanlar en büyük darbeyi bizzat kendileri vurmaktadırlar. Eşlerini aşın kıskanmalan nedeniyle, her şeyinden şüphelenerek, onlann her hal ve davranışını gözaltında tutarak ve hafiye gibi peşlerine düşerek diğer insanlann, eşine kötü gözle bakmalanna sebebiyet verirler. Buna göre, hanımını başkalarından korumak maksadıyla kıskançlık güzel, vesveseye kapılarak hanımının her hareketinden şüphelenmek ise kötüdür. Kıskançlık, çok hassas konulardan biridir. Bundan dolayı İslami bilgi ön plana çıkmaktadır. İslam ölçülerine riayet eden, Kur'an'ın gölgesinde, Rasulullah'ın önderliğinde hareket etmeyi kendine şiar edinen her müslüman, kıskançlıkta da bu ölçülerin dışına çıkmamalıdır. ;EbuDavud,Ghad 114; Nesai, Zekat 66 250 116 Nesai, Talak 46 117 Müslim, Emaret 546 251 a* olan kıskançlık vardır. Bu çok evlilik Bir de kadınlar arasında ola" ^ ç haMr. Bu ^anma an kişinin eşlerinin bırbl^a^an^cak asın kıskanç olan Bir de yapan kişinin eşlerinin hadisesi asın ^ad kadınlarla l sanlarla kadmlanyla (s.a.v.) şöyle aşın kıskanç * Kasulullah (sterini haMr. Bu asın kıskanç olan ^Unğn için bu tür in- lah (ga vya -Ensar denildiğinde, Rasulullah " Bu cevapla ^ r&ğ ^1 olamamış Bu CM")'» esleri arasındaki Ai§e (,a.) anlatıyor: AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ pişman oldum ve durumumu Rasulullah (s.a.v.)'a: "Ey Allah'ın Rasulü! yaptığım bu hareketin kefareti nedir?" diye bildirdim. O da: "Tabağa aynıyla tabak, yemeğe de misliyle yemek" buyurdular."120 Rasulullah (s.a.v.)'ın azadlı cariyesi Rezine (r.a.) anlatıyor: "Şevde gayet güzel bir şekilde süslenerek Aişe ile Hafea'nın yanına girdi. Hafsa, Aişe'ye: "Rasulullah (s.a.v.) şimdi yanımıza girecek, bunu pınlpınl tertemiz, son derece süslü görürken, bizi kaba, giyim kuşamdan yoksun bir halde görecek. Ben bunun süsünü bozacağım" dedi. Sonra şöyle dedi: "Ey Şevde! Tek gözlü (Deccal'i kastederek) çıkmış biliyor musun?" Şevde çok korktu, titremeye başladı ve sordu: "Nereye saklanayım?" Hafsa: "Herkesin gizlendiği şu hurma dallanndan yapılan çadıra girmelisin" dedi. O da hemen gidip oraya saklandı. Orası pislik dolu, örümcek ağıyla dolu bir yerdi. Birazdan Rasulullah (s.a.v.) geldi, onlar gülüyorlardı. Gülmekten konuşamıyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) üç defa "niçin gülüyorsunuz" diye sordu, onlar elleriyle cadın gösterdiler. Rasulullah (s.a.v.) derhal çadıra gitti. Sevde'yi titrerken gördü ve sordu: "Neyin var ey şevde?" O da: Ey Allah'ın Rasulü! tek gözlü çıkmış" dedi. Rasulullah (s.a.v.) da: "Korkma! O henüz çıkmadı, ama bir gün mutlaka çıkacak" dedi. Sonra onun üzerindeki tozu toprağı ve örümcek ağlannı silkeleyerek çıkardı.121 Hz. Aişe (r.a.)'nin naklettiği bir başka olay da şöyledir: "Rasulullah (s.a.v.) balı ve tatlıyı çok severdi. Ayrıca ikindi namazlannı kıldıktan sonra hanımlarını teker teker ziyaret eder, herbirine yaklaşırdı (sohbet ederdi). Bu ziyaretlerinden birinde Hz. Hafsa (r-a.)'nın yanında her zamankinden daha fazla kaldı. Ben bunu kıskanarak sebebini (Rasulullah'ın diğer hanımlanndan) sordum. 252 ° Ebu Davud, Buyu 91; Nesai, İşretu'n-Nisa 4 1 Rudani. A.g.e. c. 2 s. 274 253 KUR1 AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVUUK VE MAHREMİYETLERİ Bana: "Akrabalarından bir kadının Hafca'ya bir okka (Taif) balı hediye etti. O da Rasulullah'a ondan şerbet yapıp ikram etmiş olmalı" dediler. Ben: "Öyleyse, Allah'a yemin olsun, biz de ona bir hile kurmalıyız" dedim. Sonra Şevde (r.a.)'ye: "Rasulullah (s.a.v.) girince sana yaklaşacak,, sana yaklaştığında O'na: "Ey Allahlın Rasulü! Sen megafir* mi yedin? diyeceksin. (Ben biliyorum ki, O sana) "Hayır" diyecek. O zaman sen de: "Öyleyse, senden burnuma gelen bu koku da ne?" diyeceksin. (Bir rivayette Hz. Aişe şu açıklamayı yapar: "Rasulullah (s.a.v.) kendisinde kötü bir koku hissedilmesine tahammül edemez ve buna çok üzülürdü.) O da sana muhakkak: "Hafsa bana bal şerbeti ikram etti diyecek. O zaman sen kendisine: "Demek ki an, balını urfut ağacından almış" diyeceksin. (Senden sonra bana uğradığı zaman) ben de böyle hareket edip aynı şeyleri söyleyeceğim. Ey Safiye! Sana uğradığında sen de aynı şeyleri söyle!" dedim. Söylenenler aynen uygulandı Daha sonraki bir zamanda Rasulullah (s.a.v.) Hz. Hafsa'nın yanına girdiğinde, o kendisine bal şerbeti ikram etmek istedi. Rasulullah (s.a.v.): "Hayır, ihtiyacım yok" dedi. Bunu işiten Şevde (r.a.): Allah'a yemin olsun ki, balı ona haram ettik" dedi. Ben de kendisine: "Sus!" dedim"122 Bu hadislerde, aile reisinin hanımlarını nasıl idare ettiklerini ve kadınlann bir Peygamber eşi de olsa kıskançlıklannın aynen devam ettiğini görmekteyiz. " Megafir: Urfut adı verilen ve meşeye benzeyen bir ağaçtan sızan pis kokulu reçine 122 Buhari, Talak 8, Nikah 103, Et'ime 32, Eşribe 10,15, Tıb 4, Hiyel 5; Müslim, Talak, 20; Ebu Davud, Eşribe 11; Nesai, Talak 16 254 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Ev İşlerinde Yardımcı Olmak Evin_ reisi olan erkek, ev işlerinde eşine yardımcı olmalıdır. İnsanlar yaratılışlan gereği yalnız yaşayamazlar. Mutlaka birlik ve beraberliğe ihtiyaçları vardır. Birinin yapamadığı bir işi diğeri yapabilir. Ya da birlikte hareket ederek, tek başlanna yapamadıkları bir işi yapablirler. Bu nedenle eşler firsatını buldukça yardımlaşmalıdır-lar. Kadınlar, erkeklere göre daha zayıf yaratılmışlardır. Bir takım işlerde kocalanna ihtiyaç duyabilirler, ya da rahatsız olabilirler. Bu durumlarda kocanın eşine yardımcı olması gerekir. Yardımlaşmak, insanlan birbirine bağlayan, aralarındaki sevgi bağını güçlendiren bir unsurdur. Eşler de bundan faydalanmalıdırlar. Rasulullah (s.a.v.) ev işlerinde hanımlanna daima yardımcı olmuştur. O, söküğünü diker, ayakkabısını yamardı. Ev işlerinde kocanın .eşine yardımcı olması, onun işini hafifletmesi, kadının yorgunluğunu unutmasına ve kocasına daha sıkı bağlanmasına sebep olur. Ona karşı sevgisi ve saygısı artar. Kocasını incitecek söz ve davranışlardan kaçınır. Kadın için en kötü zaman ise, işlerinin yoğun olduğu bir anda eşinin yan gelip yatmasıdır. Mesela, gelecek olan misafirler için bir hazırlık içinde olan kadın, sağa sola koştururken kocasının oturup keyif çatması doğru değildir. Kadında, en sıkıntılı ve yoğun olduğu bir zamanda yardımına koşmayan kocasına karşı bir soğukluk o-luşur. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:"Sizin en hayırlılarınız, kadınlarına iyi muamele edenlerinizdir."123 Erkekler hanımlanna karşı iyi davranmak zorundadır. Sıkıştıkları zaman yardımlanna koşarak üzerlerindeki, yükü hafifletmelidirler. Koca, eşini bir hizmetçi, bir köle gibi görmemelidir. Onun kendisi 123 İbn Ma'ce, Nikah 50; Tirmızi, Redaat 11 255 It ,',!? için Allah (c.c.) tarafından verilen bir emanet olduğunun bilincinde olmalıdır. Kadınlar da, kocalarının işten yorgun olarak döndüklerini ve eve gelip dinlenmek isteyeceklerinin bilinciyle yeme ve içmeyle ilgili hazırlıklarını zamanında yapmaya özen göstermelidirler. Aşırı Baskı Yapmamak Aile reisi olan erkek, ev halkına aşırı baskı yapmak suretiyle, onları kendinden uzaklaşmalanna, sevgilerinin ve saygılarının azalmasına sebebiyet vermemelidir. Aile reisi, eşine ve çocuklarına yumuşak davranmalı eve girdiğinde İslami kurallar dahilinde hareket etmelidir. Onlara sert davranmamalıdır. Aile içindeki sevginin ve saygının yok olmaması için yumuşak huylu olmak gereklidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrumsa, haynn tamamından mahrumdur."124 Bir başka hadiste ise Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır-. "Rıfk (yumuşaklık) bir şeye girdi mi onu süsler. Bir şeyden çıkarıldığında ise onu mutlaka kusurlu kılar."12S Yumuşak huyluluk, Rasulullah (s.a.v.)'m tavsiye ettiği ve bizzat kendisinde var olan bir meziyettir. Aile reisi, özellikle bu meziyeti uygulamak için çaba sarfetmelidir. Rasulullah (s.a.v.)'ın şu tavsiyesini de unutmamak gerkir: "Kadınlara karşı hayırlı davranın. Zira kadın bir eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara karşı iyi davranın."126 124 Muslim, Birr 75 . Enbiya ı, Edeb 31.85. Rfttt 23; Müslim. Rada 65; T*»* Talak 12 256 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Erkeğin elinde emanet olan kadına karşı güzel davranmak, yumuşaklıkla muamele etmek görüldüğü gibi Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetlerindendir. Yumuşak davranmak adına ipin ucunu da kaçırmamak gerekir. Aksi halde hadis-i şerifte de belirtildiği gibi, eğri kalır. Yani hatalarına devam eder. Aşın Müsamaha Göstermemek Aile reisinin ev halkına aşırı baskı yapması ne derece kötüyse, aşın müsamaha göstermesi de o derece kötüdür. Eşinin ve çocuklarının yemesine, içmesine, giyinmesine, konuşmasına, oturup kalkmasına gezip tozmasına ve eğlenmesine kanşmayıp, onlann diledikleri gibi hareket etmelerine, İslam ölçülerine riayet etmeksizin günlerini gün etmelerine müsamaha gösteren aile reisinin hem bu dünyada hem de ahirette işi zordur. Aile reisi, eşinin ve çocuklannın davranışlanndan sorumludur. Ev halkının yaşantılan, eğitimleri, terbiyeleri ilk olarak evin erkeğine sorulacaktır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurulmaktadır: "Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında acımasız, güçlü Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır."127 Erkekler, kadınlar üzerinde hakimdirler. Bu sebeble itaat edilmesi ve onun emirlerini dinlemesi gereken, kadındır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallanndan harcama yaptıklan için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. O-nun için saliha kadınlar itaatkardır..."128 '"Tahrirn, 6 128 Nısa, 34 257 KUR'AN VE SÜNNET IŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLER! Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'uldür."129 Tüm bu delillere rağmen erkek, kadının nefsani arzularına itaat ederse, sonuçta ailenin ayakta durması mümkün olmaz. Bundan dolayı erkek, aileden birinci derecede sorumlu olduğunun bilinciyle, İslami kural ve kaidelerin dışına çıkan aile fertlerini te'dip etmesi gerekir. Aile Fertlerini Tedib Etmek Aile reisi, İslam'a uymayan davranışlar içine giren, emirlere itaat etmeyen ve dikbaşlılık yapan aile fertlerini tedip etme hakkına sahiptir. Biz burada sadece kadının tedip edilmesi üzerinde duracağız. Çocukların tedip edilmesini ileride, ayrı bir başlık altında inceleyeceğiz. Kadın, kocasının meşru isteklerine ve emirlerine uymak zorundadır. Şayet itaat etmezse kocasının onu tedip etme hakkı doğar. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır-. "... Başkaldırmalarından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onlan yataklarında yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onlann aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür."130 129 Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17, 19, Vesaya 9, Nikah 81, 90; Müslim İmaret 20; Tirmia, Cihad 27; Ebu Davud, İmaret 1 130 Nisa, 34 258 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ ' • Allah (c.c.)'in açıkladığı gibi, dikbaşlılık yapan bir kadına yapılması gerekenler sırasıyla şunlardır: a) Öğüt vermek: Kocanın, kendisine karşı gelen, itaat etmeyen hanımına ilk yapacağı şey öğüt vermektir. Erkek, eşinin yaptıklarının yanlış olduğunu, Allah (c.c.)'ın emirlerine aykırı hareket etmenin günaha sebebiyet vereceğini hatırlatarak onu yola getirmeye çalışır. b) Yatağından uzaklaştırmak: Öğüt verildiği halde bundan anlamayan kadına yapılacak ikinci muamele yalnız yatmasını sağlamaktır. Bu şekilde, kocasının emirlerine ve isteklerine karşı geldiği zaman yalnızlığa itileceği hissi verilmiş olur. c) Dövmek: Ayet-i kerimede de belirtildiği gibi, ilk iki aşamadan sonra da yola gelmeyen kadına yapılacak bir diğer muamele de onu dövmektir. Kadını dövmekten maksat onun yaptığı hatalardan dönmesidir. Bu dövme işi, görüldüğü gibi, öğüt ve yataktan u-zaklaştırma sonrasında yapılan en son muameledir. Bir erkeğin hanımını en küçük bir hatada hemen dövmeye kalkışması, hakaretler savurması doğru değildir. Kadının tedip edilmesinde ayete uygun hareket edilmelidir. Dövmede aşırıya gitmemek gerekir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kadınlarınız eğer size itaatsizlik ederlerse, onlan hafifçe dövün."131 Bir başka hadis-i şerifte Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: Sizden biri hangi düşünceyle hanımını köle dövercesine dövmeye tevessül eder? Akşam olunca aynı yatakta yatmayacaklar mı?"132 Yukarıdaki hadislere göre kadını dövmede ölçülü olmak gerekir. Sopayla, kırbaçla dövmek doğru değildir. Yine can alıcı yerlere, yüze ve aynı noktaya vurmak yasaktır. 131 İbn Ma'ce, Nikah 3 132 Buhari, Tefeir-i Şems 1, Enbiya 17, Nikah 93, Edeb 43; Müslim, Cennet 49 259 Bu arada Rasulullah (s.a.v.) hiç bir kadını dövmediğini de belirtelim. Bu konuda Hz. Aişe (r.a.) şöyle nakletmektedir: "Rasulullah (s.a.v.), ne bir hizmetçiye, ne de bir kadına hiç vurmamıştır."133 Bir başka hadis ise şöyledir: "Rasulullah (s.a.v.), hanımlarından hiç birini dövmemiştir. Savaş halinde de olsa eliyle hiç kimseye vurmamıştır. Kendisine yapılan bir haksızlığa karşılık vermemiştir. Ancak Allah'ın haram ettiği şeylerden biri ihlal edildiğinde onun cezasını verirdi."134 Mecbur kalmadıkça bu tedip metoduna başvurmamak gerekir. Ancak Allah ve Rasulü'nün de belirttiği gibi, gerekirse bu metoda başvurulabilir. Günümüzde olduğu şekliyle kadınları şamar oğlanına çevirmek de doğru değildir. Dışarıda birine kızan kocanın hırsını hanımından almaya kalkması yasaktır. Affetme Aile reisi, hanımının ve çocuklannm yapmış olduğu bir tabm hatalan affetmesi bir fazilettir. İnsanlar yaratılışları gereği hata yapabilir. Her hatada cezalandırmaya kalkışmak, bağırıp çağırmak, küsmek doğru değildir. Rasulullah (s.a.v.) da hanimlanna birçok kez kızmıştır. Zaten bu her ailede olan bir şeydir. Ancak O, affetmesini de bilmiştir. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Affet, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir."135 Bir başka ayet-i kerimede Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfke133 Ebu Davud, Edeb S; fon Ma'ce, Nikah §1 134 Müslim, Fedail 21 135 A'raf, 199 260 f AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ lerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bu-lunanlan sever."136 Allah (c.c), öfkelerini yutup affedenleri sevmektedir. Affedicilik takva sahibi insanların sıfatıdır. Aile içinde erkeğin hatalan affetmesi, ayete uygun bir tavır içine girmesi Allah (c.c.)'in sevgisine mazhar olması demektir. Allah (c.c.) yine şöyle buyurmaktadır:"... Kadınlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz."137 Kadınlarla iyi geçinmenin yolu, Allah ve Rasulü'nün yolunda şeytana karşı mücadeleye devam etmelerini sağlamak, onlann hatalan karşısında sabırlı olmak, onlan düzeltmeye çalışmaktır. Rasulullah (s.a.v.) affetmekle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Sadaka malı eksiltmez. Affeden kulun şerefini Allah yükseltir. Allah için tevazu göstereni de yüceltir."138 Rasulullah (c.c.) da affedenin derecesinin Allah (c.c.) 'in yükselteceğini belirtiyor. Öyleyse her hatanın üzerine üzerine gitmek yerine affedici olmak gerekir. Özellikle bu aile içindeki fertler için daha da önemlidir. Affedicilik, Allah'ın sınırını aşan, Rasulul-lah'ın sünnetinden vazgeçenler için değildir. Bu ufak tefek hatalar içindir. Haddi aşanlar için İslam'ın gerektirdiği ceza ne ise o uygulanır. Affedici olan aile reisinin bizzat kendisinin örnek davranışlar içinde olması gerekir. Kendisi hata yapıp, başkalarının hatalanna müdahale etmek olmaz. Aile mutluluğunun sağlanması için ufak tefek hatalara karşı affedici olması ve aile reisinin örnek bir yaşayış sergilemesidir. 136Al-iİmran, 134 137 Nisa, 19 138 Muslim, Birr 69; Tirmizt, Birr 82 261 Aile Fertlerine Hediye Almak Hediyeleşmek, insanlan birbirine yaklaştıran, aralarındaki muhabbeti artıran meziyetlerden birisidir. Karşılıklı hediyeleşmeyi Rasulullah (s.a.v.) teşvik etmektedir. Rasulullah (s.a.v.) hediyeleşmeyle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Hediyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkulan giderir. Komşu kadın, komşusu kadından gelen bir koyun paçası da olsa hakir görmesin."139 Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadis-i şerifte ise şöyle buyurmaktadır: "Bana bir koyunun inciğe kadar ayağı hadiye edilse kabul ederim, böyle bir yemeğe çağnlsam icabet ederim."140 Bu hadislerde, maddi değeri olmasa da gelen hediyeyi küçük görmemek gerektiği belirtilmektedir. Aile reisi, eşine, çocuklanna arasıra hediye almalıdır. Bu şekilde aralarındaki sevgi bağı güçlenir, kuşkular sona erer. Birbirlerine daha çok kenetlenirler. Hediyelere karşılık vermek Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetindendir. Bu konuda Hz. Aişe (r.a.) şöyle naklediyor: Rasulullah (s.a.v.), hediyeyi kabul eder, ona karşılıkta bulunurdu."141 Bu hadislerden de anlaşıldığı gibi hediyeleşmeyi Rasulullah (s.a.v.) teşvik etmektedir. Bizzat kendisi hediye almış ve karşılığında da hediye vermiştir. Hediye, kalplerdeki kirin, pasın, kinin, nefretin silinmesine ve yerini sevgiye, saygıya bırakmasına vesile olur. Aile içindeki hediye139 Tirmızi, Vela ve'l-Hibe 6 "° Tirmizi, Ahkam 10 "» Buhaii Hibe 11; Ebu Davud. BuyÜ 87; TinnuS. B.rr 34 262 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ hediyeleşmede de sevginin artmasına, şüphelerin, buğzun ortadan kalkmasına sebep olur. Hediyeleşmenin özellikle çocuklann eğitilmesi açısından faydası çok büyüktür. Çocuklarda görülen güzel söz ve davranışlann karşılığında hediye verilmesi, bu tür güzelliklerin daha iyi uygulanmasını sağlar. Aynca anne ve babalann, dinimizce kutsal sayılan özel günlerinde (bayramlar, kandiller, Ramazan akşamlan, vb.) hediye almak, çocuklann bu gün ve gecelere ilgisini daha da artınr. Başkalanna ait günlerde çocuklanna hediyeler veren ana ve babalar, kendi dinlerine ait günlerde çocuklanna hediyeler almamalan da, onlann dini bilgilerden yoksun yetişmelerine sebep olur. Aile reisi, eşine ve çocuklanna maddi değeri olmasa da bazen hediye alması, onlann birbirlerine karşı daha güçlü sevgi duyma-lanna ve böylelikle de ailenin mutluluğuna vesile olur. Akraba Ziyaretleri Dinimiz, sıla-i rahime, yani akraba ziyaretlerine büyük önem vermiş ve bunu teşvik etmiştir. Bununla ilgili olarak Kur'an'da ve Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetinde pek çok delil vardır. Ziyaretleşmelerde kadın ve erkek aynı derecede sorumludur. Allah (c.c.) akrabalık bağlannın korunmasını istemektedir. Akrabalık bağını kesenleri de lanetlemektedir. Allah (c.c.) akrabalık bağının önemini ve bu bağı kesenlere olan lanetini değişik ayetlerde şöyle açıklamaktadır: "Onlar Allah'ın gözetilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlannı sürdürmek, mü'minlerle birlik ve beraberlik) gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir."142 1 Ra'd, 21 263 "Allah'a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lanet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır."143 Ayet-ikerimelerde akrabalık bağını sürdürenler, Allah (c.c.)'tan korkan ve ahirette kötü hesap vermekten korkan kimseler diye tarif edilmektedir. Yani Allah (c.c.) korkusunu içinde taşıyan ve yann mahşer meydanında hesap vermek için toplanacağına inanan kimselerin akrabalık bağını kesmesi mümkün değildir. Akrabalık bağını kesen kimseler, Allah (c.c.)'a verdikleri sözden dönen ve yeyüzünde fesat çıkaran kimselerle birlikte lanetlenmektedirler. Onlann son varacağı yer ise cehennem ateşidir. Sıla-i rahimin pekçok faydalan vardır. Ahiretteki faydası, cehen nemden kurtulmak ve cennete girmektir. Dünyadaki faydalanna gelince, ömrün uzaması, malın bereketlenmesi, ailede sevginin güçlenmesi ve nzkın genişletilmesi gibi faydalan vardır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim nzkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın."144 Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde şöyle buyuruyor: "Rahm, Arşa asılmış şöyle diyor: "Kim benimle ilgisini sürdürürse, Allah da onunla ilgisini sürdürsün, kim benden ilgisini keserse Allah da ondan ilgisini kessin."145 Rasulullah (s.a.v.) sıla-i rahim yapılacakların öğrenilmesini ve bunun getirdiği faydalardan yararlanmamızı istiyor: "Nesebinizden 143 Ra'd, 25 144 Buhari, Edeb 62 145 Buhari, Edeb 13; Müslim, Birr 17 264 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ sıla-i rahim yapacaklannızı öğrenin. Sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır."146 Rasulullah (s.a.v.), sıla-i rahimi kesmenin kötülüğünü ise şöyle açıklamaktadır: "İşleyene daha dünyada cezası çarçabuk gelmeye en layık günah, zulüm ve sıla-i rahmin kopanlmasıdır. Bu cezanın dünyada gelmesi, ahiretteki cezaya keffaret değildir."147 Görüldüğü gibi, ayetlerde de, hadislerde de sıla-i rahimin önemi çok açık bir şekilde belirtiliyor. Bundan vazgeçenlerin hem dünyadaki hem de ahiretteki akıbetlerinin ne olacağı da net bir şekilde bizlere hatırlatılıyor. Kadın erkek, herkesin akraba ziyaretlerini gerçekleştirmesi, onlarla bağlarını koparmaması gerekiyor. Fırsat buldukça akraba ziyaretlerinin yapılması herkes için bir görevidir. Evli olan bir kadın annesini babasını ve diğer yakın akrabalarını nasıl ziyaret edecek? Bu konuda da gerekli düzenlemeler yapılmış ve kadının akrabalarını hangi şartlar altında ne kadar süreyle ziyaret edebileceği belirlenmiştir. Kadının haftada veya onbeş günde bir anne ve babasını görmeye gitmesi onun hakkıdır. Kendisine nikah düşmeyen diğer yakın akrabalarını seneden seneye ziyaret etmesi de kadına ait haklardandır.148 Yukarıda belirtilen en son sınırdır. Kocasının hiçbir yere gitmesine, akrabalarını ziyaretine izin vermediği bir kadına ait bir haktır. Ayetlere ve hadislere bakıldığında ısrarla akraba haklarının gözetilmesinden ve onlarla bağların kopanlmamasmdan söz ediliyor. Bu durumda kadının da akrabalannı ziyaret hakkı vardır İşte bu hak, kadın tarafından kullanılmalıdır. 146 Buhari, Edeb 12; Tirmizi, Birr 49 , , 147 Ebu Davud, Edeb 51; Tirmizi, Kıyamet S8 148 Bilmen, A.g.e. c. 2 s. 174 265 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Günümüzde eskiye nazaran, telefon, mektup, telgraf, faks ve son olarak da internet olmak üzere pek çok iletişim vasıtası vardır. Bunları kullanmak suretiyle de akrabalık bağlarının devamı sağlanmış olur. İnsanlarımızın geçim derdine düşüp birbirlerinden ayrı şehirlere göç etmeleri, yüzyüze görüşme imkanını hemen hemen ortadan kaldırmıştır. Aradaki mesafelerin uzaklığı, ulaşım fiatlannın pahalılığı ve bu ziyaretleri gerçekleştirmek isteyenlerin ekonomik durumu, yüzyüze görüşmeye imkan vermemektedir. Bunun yerine özellikle telefonlar aracılığıyla ziyaretler yapılır olmuştur. Bu tür ziyaretler de mümkündür. Evin reisi olan erkeğin öncelikle kendisi akrabalık bağlannı muhafaza etmesi, çocuklarına akrabalarını tanıtması gerekmektedir. Eşinin de akrabalarını ziyaretine izin vermelidir. Anne ve babası başka şehirlerde olan kadının, fırsat buldukça kocasıyla birlikte sıla-i rahim için yola çıkmaları gerekir. Yolculuk adabı.İnsanların, bir takım sebeplerden dolayı yolculuğa çıkması gerekebilir. Bu durumda erkek, hanımına kendisi gelinceye kadar nasıl hareket etmesi gerektiğini anlatmalıdır. Koca eşinden ve çocuklarından ayrılırken onlarla vedalaşmalıdır. Ayrıca büyüklerinin de hayır dualannı almayı ihmal etmemelidir. Enes (r.a.) naklediyor: "Rasulullah (s.a.v.), bir ihtiyaç görmek i-çin yola çıktığı zaman "uğurlar olsun!" "Hayırlı muvaffakiyetler!" temennilerini işitmekten hoşlanırdı."149 Yolculuk esnasında hanımını arasıra aramalıdır. Böylelikle ona değer verdiğini hissettirmiş olur. Bu şekilde aralarındaki sevgi bağı bir kat daha artar. Yolculuğu kısa tutmak her iki taraf için de iyi olur. Yol yorgunluğu, uykusuzluk, evinin dışında başka bir mekanda 9 Tirmizi, Siyer 47 266 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ konaklamak koca için rahatsız edici şeylerdir. Kadının da, eşinden ayrı kalması kendisine zor gelecektir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Yolculuk azaptan bir parçadır, birbirinizin yiyeceğine, içeceğine, uykusuna mani olur. Öyleyse işini bitiren, ailesine dönmede acele etsin."150 (bir başka rivayette buna ilaveten, "ailesine dönüşte acele etsin, çünkü bunun sevabı daha fazladır." buyurulmaktadır. İşini bitiren aile reisi, yolculuktan dönmelidir. Bunun sevabı vardır. Yolculuk dönüşünde ailesine geleceği saati haber vermesi daha iyidir. Rasulullah (s.a.v.), dönüş adabını şöyle açıklamaktadır: "Seferden dönünce ailene gece vakti gelme, ta ki kocasını bekleyen kadıncağız usturasını kullansın, dağınık saçlannı tarasın. Sana keys gerekir. "IS1 Bu hadisin anlamına günümüz açısından baktığımızda, kocanın geleceği günü ve saati haber vermesi gerekir. Bu suretle kadın kocasını karşılamak için gerekli hazırlıkları ve temizlikleri yapmasına fırsat bulmuş olur. Yolculuktan gelen kocanın eşine ve çocuklarına hediye alması da çok isabetli olur. Rasulullah (s.a.v.) bunu teşvik etmektedir: "He-diyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkulan giderir. Komşu kadın, komşusu kadından gelen bir koyun paçası da olsa hakir görmesin."152 Hediyenin faydalanna daha önce değinmiştik. Bununla ilgili daha fazla bilgi almak için "Aile fertlerine hediye almak" konusuna başvurabilirsiniz. 150 Buhari, Umre 19, Cihad 136, Et'ime 30; Müslim, İmaret 179; Muvatta, Isti'zan 39 151 Buhari, Nikah 120, Umre 16; Müslim, İmaret 183-184; Ebu Davud, Cihad 175; Tirmizi, Rada 17, İsti'zan 19 1S2 Tirmizi, Vela ve'1-Hıbe 6 267 Yolculuklar bazen ailecek de olabilir. Erkeğin, hanımını da yanına alarak yolculuğa çıkmasında bir sakınca yoktur. Birlikte yapılan yolculuklar daha verimli ve hayırlı olur. Rasulullah (s.a.v.), herhangi bir engel olmadığı takdirde eşlerinden birini yanına alarak yolculuğa çıkardı. Bu konuyla ilgili olarak Hz. Aişe (r.a.), şöyle naklediyor: "Rasulullah (s.a.v.), bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü."1S3 Yolculuklar, ayn olanların birbirlerine olan sevgilerinin ortaya çıkmasına, beraber yapılan yolculuklarda ise, birbirlerini değişik bir ortamda yeniden tanıma fırsatına sebep olur. Yolculuklarda İslam ölçüsüne dikkat edildiği takdirde hem yolcu hem de yolcuyu bekleyenler huzurlu olurlar. Yolculuklarda namazlara dikkat etmek, aksatmamaya çalışmak gerekir. Görüldüğü gibi İslam dini, her konuda olduğu gibi, yolculukla ilgili kural ve kaideleri de ortaya koymuştur. Temizlik Ve Süslenme Temizlik, İslam dinin en çok önem verdiği konulardan biridir. Mesela, temizlik olmadan ibadet olmaz. Temizlik hem maddi hem de manevi olarak önemlidir. Temizlikle ilgili olarak Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz Allah, tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever."154 "Allah da temizlenenleri sever."155 153 Buhari, Şehadat 15, 30, Hibe 15, Megazi 11, 34, Tefeir-i Yusuf 3, Tefsir-i Nur 6, Eyman 18, İ'tisam 28, Tevhid 35, 52; Muslim, Tevbe 56; Nesai, Taharet 194 154 Bakara, 222 268 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ "Elbiseni tertemiz tut."ıs6 Rasulullah (s.a.v.)!ın da temizlikle ilgili olarak pek çok hadisi vardır: "Temizlik imanın yansıdır."157 "Allah güzeldir, güzelliği sever, temizdir, temizliği sever. Kerem sahibidir, keremi sever. Cömerttir, cömertliği sever. Çevrenizi temiz tutunuz ve yahudilere benzemeyiniz."158 Temizlik, Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.)'ın üzerinde önemle durduğu bir konudur. Her müslümanın temiz olması gerekir. İbadetlerin Allah (c.c.) katında makbul olması buna bağlıdır. Temizlik insanın yaratılışında olan ve sağlıklı olmasının anahtarı sayılan bir özelliktir. İnsanın kendisini pis kokulardan arındırması, bedenindeki pis kılları temizlemesi, güzel kokular sürünmesi peygamberlerin sünnetlerindendir. Bununla ilgili olarak Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek traşı olmak, bıyığı kesmek, tırnaklan kesmek ve koltuk altını yolmak."159 İnsanın üzerindeki elbiselerinin temizliğine dikkat etmesi de Rasulullah (s.a.v.) tarafından teşvik edilmektedir: "Rasulullah (s.a.v.) saçlan dağınık olan bir adam gördü: "Bu adam saçlannı düzeltip tertibe sokacak birşey bulamadı mı?" diye memnuniyetsizliğini dile getirdi. Bu arada bir başka adam gördü. Bunun da üstü başı kirliydi. Bunun hakkında da: "Şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu?" diye söylendi."160 1S5 Tevbe, 108 ıS6Muddessir,4 157 Müslim, Taharet 1; Tirmizi, Deavat 86 158 Tirmizi, Edeb 41 159 Buhari, Libas 63-64, İsti'zan 51; Muslim, Taharet 39; Tirmfei, Bdeb 14; Ebu Davud, Tereccül 16; Nesai, Taharet 10-11 160 Ebu Davud, Libas 17 269 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Bu hadiste de insanların bedenine ve giydiklerine dikkat etmesi gerektiği bize öğütleniyor. İnsanlann güzel kokudan hoşlanmaması mümkün değildir. Ra-sulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Dünyada bana güzel koku ve kadın sevdirildi. Namaz ise gözümün nuru kılındı."161 Bütün bu deliller sonucunda, insanlar bedenlerinin, elbiselerinin temizliğine; üstlerinin, başlarının düzenli ve tertipli olmasına dikkat etmelidirler. Bu bütün insanlar için bir haktır. Özellikle erkeğin hanımının hakkıdır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde haklan vardır..."162 Kadınlann kocalan üzerindeki haklanndan birisi de, onlann y-anlanna temiz ve güzel kokulu olarak gelmesidir. Kadın, kendisine değer verildiğini, kocasının kendisi için süslenmesinden anlar. Bunun sonucunda da aralarındaki muhabbet artar. Birbirlerine olan ilgileri ve sevgileri güçlenir. Cinsel İlişki Cinsel ilişki kan ile koca arasında karşılıklı bir haktır. Kocanın hanımı üzerindeki haklanndan birisi de cinsel ilişkidir. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever."163 161 Nesai, Işretu'n-Nisa 1 162 Bakara, 228 163 Bakara, 222 270 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyurulmaktadır: "Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz..."164 Erkek, hanımını ihmal etmemelidir. Onun isteklerine cevap vermelidir. Kadının haklanndan birisi de, kocasıyla beraber olmasıdır. Eşlerin beraber olması, birbirlerini cinsel yönden rahatlatması, aralarındaki muhabbetin ve kaynaşmanın artmasına vesile olur. Abdullah ibn Amr (r.a.), kendini ibadete kaptırarak hanımını ihmal etmişti. Rasulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Vücudunun sende hakkı vardır, gözlerinin sende hakkı vardır, ailenin sende hakkı vardır."165 Bir grup erkek Rasulullah (s.a.v.)'in zevcelerine gelerek Rasulullah (s.a.v.)'ın (evdeki) ibadetlerinden sordular. Sorduklan husus kendilerine açıklanınca Rasulullah (s.a.v.)'ın ibadetlerini az bularak şöyle dediler: "Rasulullah kim, biz kimiz? Allah O'nun geçmiş gelecek bütün günahlannı affetmiştir" (Bu sebeble O'na az ibadet yeter). İçlerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım" dedi. İkincisi: Ben de hayatım boyunca hep oruç tutacağım, hiçbir gün terk etmeyeceğim" dedi. Üçüncüsü ise şöyle dedi: "Kadınları ebediyen terk edip, onlara hiç temas etmeyeceğim." Durumdan haberdar olan Rasulullah (s.a.v.) onları bularak şöyle buyurdular: "Siz şöyle şöyle söylemişsiniz. Ancak vallahi, Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklannızdan en fazla kaçınanız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen yerim; namaz kılanm, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum (Benim sünnetim budur). Kim sünnetimi beğenmezse benden değildir."166 164 Bakara, 187 2 Buhari, Nikah 89; Ahmed ibn Hanbel, c. 2 s 198 Buhari, Nikah 1; Muslim, Nikah S; Nesai, Nikah 4 271 KUR'AN VE SÜNNET İŞİĞİNDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ İslam'da ruhbanlık yoktur. Evliliğin gerçekleştirilmesinden sonra eşler arasında karşılıklı haklar ortaya çıkar. Eşlerin birbirlerinden faydalanmaları hak olduğu için her iki taraf da bu hakka riayet etmelidir. YASAK OLAN CİNSEL İLİŞKİLER Zina: İslam nazannda zina, çok kötü ve çirkin bir günah olduğu için, cezası da o derece ağırdır. Zira zina, insan haysiyetini yıkmakla kalmaz, cemiyet düzenini de bozar. Neslin bozulmasının sebebi de zinadır. Zinanın yaygın olduğu ülkeler, sokaklara atılmış, yuvalara terkedilmiş çocuklarla doludur. Bunlar anne ve baba sevgisinden mahrum yetiştiklerinden cemiyet için birer suçlu haline gelmektedirler. İslam'ın en büyük hedeflerinden birisi de neslin korunmasıdır. İslam, onun korunması için, nesli bozacak zina gibi suçlan önlemek ve hatta tamamıyla ortadan kaldırmak amacıyla çok şiddetli cezalar koymuştur. Allah (c.c), cinsel istek ve arzuyu insanlara yalnız zevk almalan için değil, insan neslinin devamı için vermiştir. Allah (c.c.), kadınla erkek arasında ki bu münasebetin hayvanlar gibi yapılmasına değil, temiz ve meşru bir biçimde yapılmasına müsaade etmiştir. Çünkü insan neslinin devamı ancak sağlam bir evlilik neticesinde doğacak aile çocuklarıyla mümkündür. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır-. "Allah, sizin için kendilerinizden çiftler yaptı. Size çiftlerinizden oğullar ve torunlar verdi. Sizi güzel güzel (nimetlerden nzıklandırdı. Şimdi batıla inanıyorlar da onlar Allah'ın nimetlerine nankörlük mü ediyorlar?"167 167 Nahl, 72 272 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Zina, İslam'da ve önceki semavi dinlerde (Yahudilik, Hnstiy-anlık, vb.) yasaklanmış ve çok çirkin bir fiil olarak nitelendirilmiştir. Büyük günahlardan olup, ırza ve soya yönelik bir suç olması sebebiyle cezası da buna bağlı olarak ağırdır. Allah (c.c), zinayla ilgili olarak yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmaktadır: "Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur."168 "Ey Muhammedi Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını ve namuslarını korusunlar. Böyle davranmak onlar için daha temiz ve daha hayırlıdır. Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar; ırzlarını ve namuslannı korusunlar, görünmesi zaruri olanlar dışında ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini de yanlanna sarkıtsınlar."169 Rasulullah (s.a.v.)'ın de zinayı kötüleyen ve sebep olduğu ahiret sıkıntılarından haber veren pek çok hadisleri vardır. "Üç kişi vardır, kıyamet günü Allah (c.c.) onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, günahlarından anndırmaz ve onlara acıklı bir azap vardır: Zina eden yaşlı, yalan söyleyen devlet reisi ve büyüklenen fakir."170 "Kişi zina edince iman ondan çıkar ve başının üstünde bir bulut gibi boşlukta durur. Zinadan çıkınca iman adama geri döner."171 İslam, zinaya yol açabilecek her şeyi yasaklamıştır. Bakmak, dokunmak, dinlemek, başbaşa kalmak vb. şeyler zinaya giden yollar olduğu için bu konularda hassasiyetle durmak gerekir. Bunlar değişik ayet ve hadislerle yasaklanmıştır. 168 Isra, 32 169 Nur, 30-31 170 Muslim, iman 172; Mesai, Zekat 77 171 Ebu Davud, Sünnet 16, Tırmizi, İman 11 273 Zina cezasına gelince, bekarlara verilecek ceza Kur'an-ı Ke rim'de şöyle belirtilmiştir: "Zina eden kadın ve erkekten herbirine yüzer deynek vurun."172 İslam alimleri, bu ayetteki cezanın bekarlara ait olduğunu, evli veya dul erkek ve kadınların cezasının ise taşlanarak öldürülmek olduğunda ittifak etmişlerdir. Evlilere ve dullara verilecek ceza, RasuluUah (s.a.v.) tarafından şöyle açıklanmıştır: "Yaşlı erkekle yaşlı kadın zina ederse onlan recmedin."173 RasuluUah (s.a.v.) zamanında bekarlara da, evlilere de zina haddi uygulanmıştır. Bir olayda Maiz b. Malik ve bir diğer olayda Gamidli bir kadın zina yaptıklarını bizzat kendileri RasuluUah (s.a.v.)'a itiraf etmişlerdir. Bunun sonrasında da recm cezası uygulanmıştır. Şimdi bu iki olayı hadislerden aynntılı olarak görelim. Büreyde (r. a) anlatıyor: "RasuluUah (s.a.v.)'a Maiz b. Malik gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben nefsime zulmettim. Zina yaptım. Beni temizlemeni istiyorum" dedi. RasuluUah (s.a.v.) onu reddetti (Meselenin üzerine gitmedi). Ancak Maiz ertesi gün tekrar gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben zina yaptım" diye ikinci kez itirafta bulundu. RasuluUah (s.a.v.) adamı ikinci defa geri çevirdi. Bu arada da adamın kavmine birini yollayarak: "Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal olmayan bir davranışına rastladınız mı?" diye araştırma yaptırdı. Ancak herkes: "Biz onu gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki salih kişilere denk (akıl ve feraset) sahibi biliyoruz" dediler. Maiz, üçüncü defa geldi. Hz. Muhammed (s.a.v.) onlara yine birini göndererek adam >" Buhari, Hudud 3130. Mezalim 19. MenaMbu'l-Ensar 46^Megaa2 16; Müslim, Hudud 15; Tirmizi. Hudud 7; Ebu Davud. Hudud 23, M Hudud 8,10 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ hakkında araştırma yaptırdı. Kavmi, onun aklı başında biri olduğunu bildirdiler. Adam dördüncü defa müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı, taşlanmasını emretti ve taşlandı." Ravi Hz. Büreyde (r.a.) şöyle devam etti: "Maiz'in recmedilme-sinden bir süre sonra Gamidli bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! ben zina işledim, beni temizle" dedi. RasuluUah (s.a.v.) onu geri çevirdi. Ertesi gün tekrar geri gelen kadın: "Ey Allah'ın Rasulü! Beni niye reddediyorsun? Görüyorum ki, beni Maiz gibi geri geri çevirmek istiyorsun. Allah'a yemin olsun ki, ben hamileyim de!" dedi. RasuluUah (s.a.v.) bunun üzerine: "Öyleyse hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel!" dedi. Kadın gitti, çocuğu doğurdu. Onu bir beze sarmış olarak geldi: "İşte çocuk, doğurdum!" dedi. RasuluUah: Git, sütten kesilinceye kadar emzir, sonra gel!" diye buyurdu. Kadın gitti, çocuğu sütten kesince, çocuğuyla birlikte geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı. Kadın: "Ey Allah'ın Rasulü! İşte çocuk, sütten kestim, yemek de yedi" dedi. RasuluUah (s.a.v.) çocuğu alıp müslümanlardan birine teslim etti. Sonra bir çukur kazılmasını emretti. Göğsüne kadar derinlikte bir çukur kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı. Halid ibnu Velid (r.a.) elinde bir taşla ilerledi, başına attı. Kan yüzüne fışkırmıştı. Bunun üzerine kadına küfretti. RasuluUah (s.a.v.), Halid'in kadına küfrettiğini duyunca: "Ey Halid, ağır ol!" dedi ve ilave etti: "Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin olsun, °u kadın öyle bir tevbe etti ki, şayet alışverişte sahtekarlık yapanlar aynı tevbe ile tevbe etselerdi, onların bile mağfiretine yeterdi." 274 275 i I» Sonra RasulunahCs-a., (tekfini) emret, KadiranüZerine namaz kıldırdı ve defnedildi ^^ ^ ^ ^ Bu hadis-i şerifte evli dan^ ^ t gorüyoruz. Böylesine Rasulullah (s.a.v.) f"*^^. için verilebilir. Demek ki, zina ağır bir ceza, ^^^Z cezası recm edilmektir, çok ag, bir suçtur. Bundan dolj Günümüz toplumuna baküg ökteyiz Itacbne Günümüz p Ç1küğmı görmekteyiz, serbest bir toplumda f deyse zina yapmamak ise yanlış ^ olacağını Rasulullah Rasulullah Be§ şey vardır ki, Ben sizlerin o zam L Bir millette zina e, mutlaka o millette r ^^ ^ zina yapmakta arasmdanere_ bulunuyor. Bunun nedeni ügisizliğin nelere mal hayır kalma, ^ hale gdır. ve onlardan önce ır. Hangi millet mallarının mutlaka gökten bir AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ 5. Hangi milletin imamları Allah'ın kitabıyla amel etmeyi terkederek Allah'ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerse, Allah onları kendi aralarında savaştırır."175 İslam dini, iffetin, namusun ve neslin korunmasına büyük önem vermiş, bunun için de ağır cezalar ortaya koymuştur. Yukandaki hadisin muhatabı olmamak için çocuk eğitimine büyük önem vermeliyiz. Aksi halde neslin bozulması, toplumun bozulması anlamına geleceğinden, kendimizi ve ailemizi bu ateşin yakmaması için üzerimize düşen görevi eksiksiz yerine getirmeliyiz. Yarın ahirette ailemizden de sorulacağı bilinciyle hareket etmeliyiz. Eşcinsellik (Livata): Livata, Lut (s. a.)'un kavminin içine düştüğü sapıklıktır. Buna homoseksüellik ya da eşcinsellik de denir. Livata, erkeğin erkekle veya erkeğin kadınla arkadan cinsel temasta bulunması demektir. İlk olarak Lut (a.s.)'un kavminde ortaya çıktığı için Lutilik de denir. Bu kötü fiil zinadan da daha ağır bir suçtur. Hadislere göre, bu fiili yapan da, yaptıran da öldürülür. Kur'an-ı Kerim'de bu konuya geniş bir şekilde yer verilmektedir: "Lut'u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedik ki: "Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz?"176 "Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar i-Çinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sının aşmış (sapık) bir kavimsiniz. Onlar şöyle dediler: Ey Lut! (Bu davadan) Vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın. Lut: D°ğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim."177 Muslim, .Hudud 22; EbuDavud,Hudud 24-25 276 75 Ibn Ma'ce, Fıten h. no: 4019 76A'raf,80 177, 7Şuara, 165-168 277 Bunun üzerine r kalanlardan 0*6» lann sonu nasıl oldu!" Mian (CO ^"XhlccT nunda helak etmiştir. Allah (c.c), vermektedir. kavmi so. ine bir ceza uyurmaktadır-. "Kimin öldUrÜn-"18° , „ h Görüldüğü gibi, Rasulullah terie. sapağa y^fZ^ istemektedir. Allah ri ve faillerine karşı en işin insanlığın ^^lan insanların zaten normal olmalan S a v ) £V bu konuda çok net ifade- landmlrnalanm oSzevne şiddetle gitmele- sebebi| yapılan V lmasındandır. Bu tur değildir. yayıimasmdan *ıçme" "8 Ankebut, 29 278 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ ahlakını ve huzurunu bozmakta, gençlerin cinsel eğilimlerinin değişmesine sebep olmaktadırlar. Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Allah (c.c), erkeğe temas eden veya kadına arka uzvundan temas eden erkeğe (kıyamet günü rahmet nazanyla) bakmaz."182 Kadına arka uzvundan yaklaşmak da livatadır. Daha önceden de değindiğimiz gibi, şiddetle reddedilen cinsel temas şekillerinden birisi de budur. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kadına dübüründen temas eden mel'undur."183 Ayrıca hayvanlara temas da, aynı derecede suçtur. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim bir hayvana temas ederse onu öldürün, hayvanı da beraber öldürün."184 Bu hadis, hayvana temasın yasak olduğuna işaret etmektedir. Dört mezhebe göre, hayvana temas eden öldürülmez. Ancak ta'zir cezası verilir. Bütün bu sapıklıkların önüne geçmenin yolu, iyi bir eğitimdir. İnsanların manevi duygularının harekete geçirilmesiyle bu mesele ancak çözülebilir. Allah korkusu olmayan insanlar ancak bu tür sapıklıklara yeltenebilir. Özellikle gençleri sapık temayüllerden korumak için gelişme dönemlerinde daha dikkatli olmak gerekir. Bu konularda bilgilendirmek ve aydınlatmak gerekmektedir. İstimna (Mastürbasyon): İnsanın el ile oynaması veya başka birşeyle ker^di kendini cinsel yönden tatmin etmesi olan istimna haramdır. 182 Tirmizi, Rada 12 183 Ebu Davud, Nikah 46 184 Ebu Davud, Hudud 30; Tirmiri, Hudud 23 279 Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ve onlar ki, iffetlerini korurlar, ancak eşleri ve ellerinin sahip oldukları (cariyeler) hariç (bunlarla ilişkiden dolayı) kınanmış değillerdir. Şu halde kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar haddi aşan kimselerdir."185 Bu ayete göre, cinsel hayat eş ve cariyelerle mümkündür. Bunun dışındaki cinsel tatmin yollan yasaktır. Bu konuda İbn Abidin şöyle demektedir: Sırf zevk için şehvetini gidermek üzere elle tatmin haramdır. Ancak şehveti kendisne galebe çalıp da kansı veya cariyesi bulunmadığından şehvetini teskin için bunu yaparsa günahkar olmayacağı umulur. Hatta Ebu'1-Leys es-Semerkandi şöyle demiştir: Böyle bir kimse zina edeceğinden korkarsa, el ile meni getirerek şehvetini tatmin etmesi vacib olur.186 Yusuf el-Kardavi ise şöyle diyor: Şehevi arzuların ve harama düşme tehlikesi gibi hallerde İmam Ahmed'in fikrini tercih etmek mümkündür. Mesela, vatanından uzak bir yerde çalışan biri veya okuyan, kendisini yoldan çıkaracak bir çok sebeble karşı karşıya bulunan ve bunlar sebebiyle harama düşmekten korkan bir gencin, aşınya kaçmamak şartıyla, şehvetini coşturan herşeyden korunmak için bu vesileye başvurmasında sakınca yoktur. Fakat bu hususta aşırı gitmemesi ve bunu adet haline getirmemesi gerekir. Bundan daha iyisi de Hz. Peygamber<s.a.v.)'in evlenmeye gücü yetmeyen müslüman gence verdiği öğüttür. O da, iradeyi terbiye eden, sabrı öğreten, takva melekesini ve Allah'ın müslümanı murakabe etmesi hissini kuvvetlendiren orucu çoğaltmaktır.187 Bu hadis-i şerif şöyledir: "Ey gençler topluluğu! Evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlilik gözü ve ırzı haramdan koruyucu185 Mü'minun, 5-7 186 İbn Abidin c. 4 s. 27-28 187 Yusuf el-Kardavi, İslam'da Helal ve Haram, s. 279 280 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ dur. Kimin evlenmeye gücü yetmezse oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandır."188 Lezbiyenlik: Kadının kadınla sevişmesi anlamına gelen lezbiyenlik kesinlikle haramdır. Bu cinsel sapma ve hastalık belirtisidir. Kur'an-ı Kerim'de belirtildiğine göre Hz Lut (a.s.) kavmi bu çirkin fiile yeltenmiştir. Lut (a.s.)'ın kavminin erkekleri erkeklerle homoseksüel, kadınları ise kendi aralarında lezbiyen ilişkiye girmiş ve sonuçta helak olmuşlardı. Bu tür fiiller insanların ruh halinin bozukluğuna işaret etmektedir. KADININ AİLE İÇİNDEKİ GÖREVLERİ Kocasına İtaat Etmek Kadın, kocasına itaat etmek zorundadır. İslam dininde aile reisliği erkeğe verilmiştir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Allah, insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkardır. Allah'ın kendileini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de na-muslannı) koruyucudurlar. Başkaldırmalanndan endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onlann aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür."189 Bu ayet-i kerimede, kocanın kadından üstün olduğunu, bu nedenle itaat edilmesi gerektiği bizlere belirtiliyor. Erkek, yaratılış iti188 Buhari, Nikah 2-3; Müslim, Nikah 1,3; Ebu Davud, Nikah 1 189 Nisa, 34 281 itibarıyla kadından üstündür. Bunun dışında yine ayette de belirtildiği gibi, nafaka temin etmek ve koruyculuk görevi erkeğe verildiği için kadından üstündür. Bu özellikler sebebiyle kadının, kocasının hakkını ödemesi mümkün değildir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Şayet ben bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim."190 Kadınlar, kocalanna itaat ettikleri takdirde dereceleri yükselir. Kadının erkeğine itaati üzerinde Rasulullah (s.a.v.) önemle durmuştu. "Rasulullah (s.a.v.)'a: "Ey Allah'ın Rasulü! Hangi kadın daha hayırlıdır?" denildi. Rasulullah (s.a.v.) ise: Kocası kendisine bakınca onu mutluluğa boğan, emredince itaat eden, nefis ve malında, kocasının hoşuna gitmeyen şeyle ona muhalefet etmeyen kadın" diye cevap verdi."191 Kadının itaatinin boyutu, kocasının meşru istekleriyle sınırlıdır. Koca, hanımına günah olan birşeyi emrettiği takdirde kadın buna uymaz. Allah (c.c.)'a isyanın olduğu yerde kula itaat yoktur. İslam'a aykırı olmayan konularda kadın, kocasının nzasını kazanmak için itaat etmek zorundadır. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyuruyor: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer."192 Kadının cennete girmesinin yollannda birisi de, kocasının nzasını kazanmasıdır. Kocası kendisinden memnun olursa cennete girme ihtimali yükselir. Öyleyse bu delillerin bize verdiği mesajı iyi algılamamız gerekir. Özellikle kadınlann kocalannı razı etmeleri, onların meşru emirleri190Tirmia, RadalO wı Nesai, Nikah 43 192 Tirmia, Rada 10 282 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ ni yerine getirmek suretiyle cennete açılan yolda ilerlemeleri mümkün olabilir. Ancak Allah (c.c.)'m yasaklamış olduğu şeyleri emreden kocaya iaat sözkonusu değildir. Mesela, İslami usul ve kaidelere göre tesettürüne dikkat eden bir kadın, kocası istedi diye tesettürden vazgeçemez. Şayet böyle yaparsa Allah (c.c.)'m emri yerine kocasının emrine itaat ettiği için günahkar olur. Yine Allah (c.c.)'a bir şükür nişanesi olarak yerine getirdiği beş vakit namazından, kocasının emriyle vazgeçmesi sözkonusu değildir. Sonuç olarak kadın, Allah (c.c.)'a isyan olmayan konularda, kocasının emirlerini yerine getirmelidir. Ev İşlerini Görmek Kadın, ev işlerini yapsın diye alınmasa da, erkeğin evin rızkını temin için dışarıda çalışıp çabalaması ve bunun sonucunda yorulması karşısında, kadının da evin işlerini görmesi gerekmektedir. Genellikle ailede işler taksim edildiği için evin işleri kadına aittir. Herkes yaratılışı gereği hangi işe meyilliyse ona o görev verilmiştir. Erkek gücü, kuvveti ve dayanıklılığıyla ekmeğini taştan çıkarırken; kadın da inceliği, zarifliği ve becerikliligiyle ev işlerinin üstesinden gelmektedir. Erkeğin, ev, bağ ve bahçe işlerini yaptırmak maksadıyla (hizmetçi niyetiyle) bir kadınla evlenmesi doğru değildir. Hz. Ali (r.a.), İbn A'bude şöyle demiştir: "Sana kendimden ve Rasulullah (s.a.v.)'ın en sevgili kızı Fatıma (r.a.)'dan bahsedeyim mi?"O da: "Evet, bahset" deyince Hz. Ali (r.a.) anlatmaya başladı: "Fatıma (r.a.) değirmen çevirirdi, bundan dolayı ellerinde yaralar meydana gelirdi. Kırba ile su taşırdı, boynunda yaralar açtı. Evi süpürüyordu, üstü başı toz toprak oldu. (Bu sırada ) Rasulullah (s.a.v.)'a bir kısım köleler getirilmişti. Ben Fatıma'ya: "Babana kadar gidip bir köle istesen!" dedim. O da, babası Rasulullah (s.a.v.)'a gitti. O'nun bazı insanlarla konuşmakta olduğunu görerek geri döndü. 283 KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Ertesi gün Rasulullah (s.a.v.) kızı Fatıma (r.a.)'ya gelerek: "Kızım ihtiyacın ne idi?" diye sordu. Fatıma sükut edip cevap vermedi. Ben araya girip: "Ben anlatayım ey Allah'ın Rasulü!" dedim ve açıkladım."Fatıma'nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan omuzlan incindi. Köleler gelince ben kendisine, size uğrayıp bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim." Bu açıklama üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Ey Fatıma! Allah'tan kork. Allah'a olan farzlannı eda et. Ailenin işlerini yap. Yatağına girince otuzüç defa sübhanallah, otuzüç defa elhamdülilah, otuzdört defa da Allahuekber de. Böylece hepsi yüz eder. Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır" buyurdular. Fatıma (r.a.) da: "Ben Allah'tan ve Rasulünden razıyım" dedi. Rasulullah (s.a.v.) da hizmetçi vermedi."193 Asrı saadetten bir örnek de Hz. Ebu Bekir'in kızı Esma (r.a.)'dan verelim. Esma (r.a.) anlatıyor: "Ev işlerinin tümünü ben görürdüm. Kocam Zübeyr'in bir atı vardı, ona da ben bakardım. Otunu, suyunu ben verirdim, kovayı ben yamar, suyu ben çekerdim. Hamuru ben yoğururdum. Bir fersaha yakın mesafeden başımın üzerinde hurma çekirdeği taşırdım."194 Asn saadete ait iki örnek bizlere ev işlerinin kadınlara, dış işlerin ise erkeklere ait olduğunu göstermektedir. Kadınlar, ev işi olarak kabul edilen yemek yapmak, çamaşır yıkamak, evin iç ve dış temizliğini yapmak, evini yabancıların girmesine karşı korumakla sorumludur. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve 193 Buhari, Fedailu'l-Ashab 9, Humus 6, Nafakat 6,7, Da'avat 11; Müslim, Da'avat 80; Tirmızi, Da'avat 24; Ebu Davud, Harac 20, Edeb 109 '*' Müslim, Selam 14 2S4 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ çobandır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes'uldür."195 Kadının çobanlığı evini her türlü dış etkilerden korumak, eşi e-vine geldiğinde ihtiyaç duyduğu şeyleri (yemek, içecek, kıyafet, vb. gibi) hazır hale getirmektir. Bu ihtiyaçlann evin hanımı tarafından yapılması, aile içinde mutluluğun kökleşmesine, karşılıklı sevgi ve saygının artmasına vesile olur. İsraf Etmemek İsraf, dinimizin yasakladığı bir fiildir. Erkeğin eve getirdiği şeyleri hoyratça harcanması, yiyecek, içecek veya giyecek olarak eve getirilen şeylerin, kadın tarafından saçılıp savrulması haramdır. Evin reisi olan erkeğin, büyük güçlüklerle kazandığı paranın lüzumsuz harcamalarla tüketilmesi doğru değildir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ey adem oğullan! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyinin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez."196 Bir başka ayet-i kerimede Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanlann dostlandırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür."197 Görüldüğü gibi, israf edenleri Allah (c.c.) sevmiyor ve onlan şeytanın dostları olarak tanımlıyor. Evin hanımının, gereksiz istekleriyle kocasını borç yükü altına sokması, lüzumsuz harcamalar için gelirden belli bir pay ayırmak zorunda bırakması doğru değildir. Bunun sonucunda maddi sıkıntılar meydana geleceğinden ailede 195 Buhari, Ahkam 1, Cum'a 11, İstikraz 20, Itk 17, 19, Vesaya 9, Nikah 81, 90; Müslim, İmaret 20; TirmM, Cıhad 27; Ebu Davud, imaret 1 I96A'raf,31 197 İsra, 26-27 285 huzursuzluk baş göstermekte, bu da kavga ortamına zemin hazırlamaktadır. Kadının, komşularında gördüğü herşeyi istemesi de doğru değildir. Onlann var, benim neden yok mantığıyla hareket etmek, aile mutluluğuna zarar verir. Hep başkalarında olanın peşine düşmek, daha fazlasına sahip olmak ve bunlarla övünmek İslam'a aykırı fiillerdir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyiniz. Fakat bunları yaparken israfa ve kibire kaçmayınız."198 Cimrilik Etmemek Cimrilik de dinimizce yasaklanan fiillerdendir. Kadının evinin ihtiyaçlarına karşı cimri davranması, yemede, içmede , giymede hem eşi ve kendisi hem de çocuklan için hasis davranması doğru değildir. Mü'min ne israf etmeli, ne de cimrilik etmelidir. Mü'min harcamalanni bu ikisinin ortasında yapmalıdır. Allah (c.c.) mü'minin harcamada orta yolu takip etmesini şöyle ifade ediyor: "Onlar ki, harcadıklannda ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar."199 "Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun."200 Müslüman kadın evinin ihtiyaçlan ölçüsünde yemeğini pişirir, misafirine en güzel şekilde ikramda bulunur. Bunlan yaparken yukandaki ayetler ölçüsünde hareket eder. Rasulullah (s.a.v.) ise cimriliği şöyle açıklıyor: "Sıkılık huyundan sakının. Zira sizden önce gelip geçenler bu huy yüzünden helak oldular. Şöyle ki: Bu huy 198 Buhari, übas 1; Nesai, Zekat 66 199 Furkan, 67 200 İsra, 29 286 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ onlara cimrilik emretti, onlar da hemen cimrileşiverdiler, sıla-i rahmi kesmelerini emretti, hemen sıla-i rahmi kestiler, doğru yoldan çıkmayı emretti, hemen doğru yoldan çıktılar."201 Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde ise şöyle buyurmaktadır: "İki haslet vardır ki, bir mü'minde asla beraber bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlak."202 İnsanlann cimrilik yapmasının sebebi, daha çok mal ve para biriktirme hırsıdır. Kadın olsun erkek olsun durum aynıdır. Daha fazla mala sahip olacağım diyerek, çocuklannın nzkını, komşuluk ve akrabalık bağlannı kesmesi, sadakadan, zekattan ve kurbandan kaçınması, misafirine ikramda bulunmaması gibi İslam'ın yasakladığı hal ve hareketlere yönelmesi doğru değildir. Bu tür cimrilikler malın çoğalmasına değil nzkının ve sıkıntılannın çoğalmasına sebep olur. Allah (c.c.) cimrilik ederek zengin olacaklannı zannedenlerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlanna dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklannızdan haberdardır."203 Ancak cimrilik etmeyip hem kendileri hem de başkalan için harcayanlar kurtuluşa ve bol nzka kavuşurlar. Allah (c.c.) bunu ayetlerinde şöyle açıklamaktadır: "O halde gücünüz yettiğince Allah'a isyandan kaçının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir."204 201 Ebu Davud, Zekat 46 202Tırmızi,Birr4i 2O3Al-iİmran, 180 204Tegabun, 16 287 "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret bir lütuf vadeder. Allah herşeyi bilendir."205 Rasulullah (s.a.v.), mal peşinde koşanlar için şöyle diyor: "İnsan oğlu malım malım der. Halbuki ademoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka neyi var?"Gerisini ölümle terkeder ve insanlara bırakır."206 Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "Altına tapanlar mel'undur, gümüşe tapanlar mel'undur."207 Mal biriktirmek, dünyaya yatınm yapmak için ahireti terketmek, evinin ihtiyaçlannı ihmal etmek, çocuklannm nzkını kesmek doğru değildir. Cimrilik konusu sadece kadınlara mahsus değildir. Aile içinde erkeğin de cimri olmaması gerekir. Evinin ihtiyaçlannı temin ederken, çocuklannm ve eşinin yiyeceğini, giyeceğini alırken ve ihtiyaç duyduklan diğer şeyleri temin ederken cimrilik etmemelidir. Güleryüdülük Mutlu ve huzurlu bir aile ortamının sağlanması ve sıcak bir yuva için erkeğin olduğu kadar kadının da güleryüzlü olması çok önemlidir. İşi gereği kocanın evine yorgun bir vaziyette gelmesi, içinde bulunduğu şartlar sebebiyle moralinin bozuk olması gayet normaldir. Bu durumdan kurtulması, eşinin kendisini kapıda güleryüzle karşılamasıyla mümkündür. Bunun önemini Rasulullah (s.a.v.) bizlere şöyle açıklamaktadır: "Her iyilik sadakadır. Kardeşini güleryüzle karşılaman, kendi kovandan kardeşinin kovasına su vermen de birer iyiliktir."208 205 Bakara, 269 206 Müslim, Zuhd 3; Nesai, Vesaya 1; Tiraıfci, Tefcir-i Tekasur 207 Tırmizi, Zuhd 42 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Güleryüzlülük, Rasulullah (s.a.v.)'ın aile hayatında geniş bir şekilde yer almaktadır. Rasulullah (s.a.v.)'ın hanımlan daima kendisine karşı güleryüzlü davranmışlardır. Misafirlere İkramda Bulunmak Müslüman kadın, evine gelen misafirlerine en güzel şekilde ikramda bulunmalıdır. Bu müslümanlık görevidir. Rasulullah (s.a.v.), misafire ikram etmeyi imanla alakalandırmıştır. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa komşusuna ikram etsin. Kim Allah'a ve aihiret gününe inanıyorsa ya hayır söylesin ya da susun."209 Allah (c.c.)'a ve ahiret gününe inanan her müslümanın misafirine gereken ilgiyi, hürmeti ve hizmeti göstermesi kendisi için bir sorumluluktur. Kadının, misafirin hangi taraftan geldiğine bakmaksızın onlara hizmet etmesi gerekir. Kadın, misafirlere ikram hususunda aynmcılık yapmamalıdır. Kendi tarafından gelenlere en güzel şekilde ikramda bulunurken, kocasının akrabalanna karşı soğuk davranması, nereden geldiniz dercesine bir tavır içine girmesi, İslam kurallarına ve terbiyesine sığmaz. Bu tür bir tavır içine giren kadına yukardaki hadisi hatırlatmakta fayda vardır. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Bir adam Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ben açlıtan bitkinim" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) derhal hanımlarından birine (adam) gönderip yiyecek istedi. Ama Rasulullah (s.a.v.)'ın hanımı: "Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, yanımızda sudan başka bir şey yok" diye cevap verdi. Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine diğer bir kadınına gönderdi. O da 288 289 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVÜLİK VE MAHREMİYETLERİ aynı şeyleri söyledi. Rasulullah (s.a.v.) sonunda: "Bu açı kim misafir edip (doyurursa) Allah ona rahmet edecektir" diye buyurdu. Ensardan Ebu Talha (r.a.) ayağa kalkarak: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben misafir edeceğim" dedi ve adamı evine götürdü. Evde hanımına: "Yanında yiyecek birşey var mı?" diye sordu. Harami: "hayır, sadece çocukların yiyeceği var" dedi. Bunun üzerine Ebu Talha (r.a.): "Sen onları birşeylerle avut, sonra uyut. Misafirimiz girince, ona sanki yiyormuş gibi görünelim. Yemek için elini tabağa uzatınca lambayı düzeltmek üzere kalk ve onu söndür" diye tenbi-hatta bulundu. Kadın söylenenleri yaptı, beraberce oturdular. Misafir yedi. Kan koca ise geceyi aç geçirdiler. Sabah olunca Rasulullah (s.a.v.)'a geldiler. Rasulullah (s.a.v.), Ebu Talha'ya: "Dün gece misafirinize olan davranışınız sebebiyle Allah Teala hazretleri taaccüb etti (ve güldü)" dedi ve Haşr suresi dokuzuncu, ayet-i kerimesi nazil oldu: "Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler, kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onlan kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir."210 Bu hadis-i şerifte hem erkeğin hem de kadının tavrı çok önemlidir. Allah (c.c.)'ın rahmet ve bağışlamasına ulaşmak için yaptıklan plan, kendilerinin Allah (c.c.) katında övgüyle anılmasına sebep olmuştur. Günümüzde de misafire ikram etmenin ölçüsü aynıdır. Öyleyse eve gelen misafirleri memnun etmek gerekir. Bu ikram esnasında da İslam kurallan dışına çıkmamak gerekir. AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ 210 Buhari, Menakıb-i Ensar 10, Tefiar-i Ha§r 6; Müslim. Eşribe 172 Sabretmek 290 Sabır, başa gelen belalara, musibetlere, sıkıntılara ve hastalıklara karşı tahammül etmektir. İnsanlar yaşadıklan süre içinde pek çok şeyle karşılaşırlar. Sevinçli anlan olur, üzüntülü anlan olur. Güldükleri zamanlar olur, ağladıklan zamanlar olur. Başlanna gelen belalar, hastalıklar, ölümler olur. Özellikle belalara, sıkıntılara karşı sabretmek Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.) tarafından tavsiye edilmiştir. Allah (c.c.) sabırla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Her kim sabreder ve suç bağışlarsa, bu hareket arzu edilen en iyi işlerdendir."21^ "İçinizden mücahede edenler, sabredenler belli oluncaya kadar elbette sizi imtihan ederiz."212 Görüldüğü gibi sabır, bir imtihan vesilesidir. Aile içinde kadının da erkeğin de, zaman zaman sabır göstermesi gereken anlan vardır. Eşler arasında çıkan kavgalar, hoş olmayan durumlar karşısında sabır göstermek gerekir. İnsanlar, hep arzuladıklan, hayal ettikleri gibi bir evlilik gerçekleştiremezler. Kadın, anne ve baba zoruyla hiç istemediği birine verilmiş olabilir. Kocası kendisine her zaman eziyet ediyor olabilir. Bu gibi durumlarda sabra başvurmak ve Allah (c.c.)'tan bir çıkar yol istemek gerekir. Hastalıklar da sabnn ölçüldüğü hallerdir. Allah (c.c), kuluna hastalık verdiği zaman onun neler dediğini meleklerine dinleterek sabnnı ölçmektedir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kul hastalandığı zaman Allah (c.c.) ona iki melek göndererek onlara: "Gidin bakın, kulum yardımcılanna ne diyor bir dinleyin!" der. Eğer o kul, melekler geldiği zaman Allah'a hamdediyor ve senalarda bulunuyor ise, onlar bunu her şeyi en iyi bilmekte olan Allah'a yük211 Şura, 43 212 Muhammed, 31 291 seltirler. Allah (c.c.) bunun üzerine şöyle buyurur: "Kulumun ruhunu kabzedersem, onu cennete koymam kulumun benim üzerimdeki hakkı olmuş olur. Şayet şifa verirsem, onun etini daha hayırlı bir etle, kanını daha hayırlı bir kanla değiştirmeme ve günahlannı da affetmem üzerimde hakkı olmuş olur."213 Ata ibnu Ebi Rabah (r.a.) anlatıyor: İbnu Abbas (r.a.) bana: Sana cennet ehlinden bir kadın göstereyim mi?" dedi. Ben de: "Evet, göster" dedim. Bunun üzerine İbn Abbas (r.a.): "İşte" dedi, "şu siyah kadın var ya, o, Rasulullah (s.a.v.)'a gelip: "Allah'a benim için dua ediver (hastalıktan kurtulayım)" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Dilersen sabret, sana cennet verilsin, dilersen sana şifa vermesi için Allah'a dua edivereyim" dedi. Kadın: "Öyleyse sabredeceğim, ancak üstümü başımı açmamam için dua ediver" dedi. Rasulullah (s.a.v.) da ona öyle dua etti."214 Bu iki örnek hadis, insanlann sabrettikleri takdirde cennete gidebileceğini, Allah'ın nzasını kazanabileceğini göstermektedir. İffet Ve Namusunu Korumak Kadın, yemesi-içmesi, oturması-kalkması, susması-konuşmasıyla çok dikkatli olmalıdır. Yanlış anlaşılacak bir hareket, davranış ve tavır içine girmemelidir. Özellikle kocası işe gittikten sonra, kadın evinde yalnız kalacağından herşey ona emanettir. Çocuklar, mal, namus hepsi kadının bekçiliğine bırakılnıştır. Kadın, namusunu korumaya azami dikkat göstermelidir. Evin erkeğinin aklı evde olmamalıdır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Allah, insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallanndan harcama yaptıklan için erkekler kadınların yönetici- 213 Muvatta, Ayn 5 214 Buhari, Merza 6; Müslim, Birr 54 292 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ si ve koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkardır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Başkaldırmalarından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onlan yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onlann aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür."215 Bu ayette de belirtildiği gibi kadın, Allah (c.c.)'in kendisini korumasına karşılık kimse görmese de namuslarını koruyucudurlar. Rasulullah (s.a.v.) de şöyle buyurmaktadır:"Kadınlara karşı hayırhah olun. Çünkü onlar sizin yanınızda esirler gibidir. Onlara iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok, yeter ki onlar açık bir çirkinlik işlemesinler. Eğer işlerlerse onlan yatakta yalnız bırakın ve şiddetli olmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse haklannda aşın gitmeye bahane aramayın. Bilesiniz, kadınlannız üzerinde hakkınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinde hakkı var. Onlar üzerinde hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetmemeleridir. İstemediklerinizi evlerinize almamalandır. Bilesiniz, onlann sizin üzerindeki haklan, onlara giyecek ve yiyeceklerinde hususunda iyi davran-manızdır."216 Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi kocanın kadın üzerindeki hak-lanndan biri de evine istemediği birini almaması ve yatağını çiğnetmemesidir. Kadın namusuna söz getirecek bir davranış içine de girmemelidir. Kadın evine kocasının istemediği kimseleri almadığı gibi, kocasının izin vermediği yere de gitmesi doğru değildir. Ayrıca kendini bilen bir kadın, yabancı erkeklerle de konuşup fitneye sebeb olmamalıdır. Kadın her hareketi ve tavrıyla İslam'a uygun bir y-aşayış içinde olmalıdır. 215 Nisa, 34 216 Tirmizi, Tefeir-iTevbe h. no:3087 293 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Aile Sırlarını Açıklamamak Kan koca arasında gizli kalması gereken sırlann başkalanna anlatılması doğru değildir. Kadın, kocasıyla yapmış olduklan mahrem şeyleri başkalanna anlatırsa emanete hıyanet etmiş olur. Aile sırlan Rasulullah (s.a.v.) tarafindan emanet olarak nitelendirilmektedir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki Kıyamet günü, Allah'ın en çok önem vereceği emanet, kan-koca arasındaki emanettir. Kadınla koca birbiriyle içli dışlı olduktan sonra, kadının sırnnı erkeğin yayması, erkeğin sımnı da kadının yay-masıdır."217 Bu konuda daha detaylı bilgi almak isteyenler, kocanın görevleri konusuna bakabilirler. İzinsiz Nafile İbadet Yapmamak İbadet, hepimizin bildiği gibi Allah (c.c.)'a bir şükür nişanesi o-larak yaptığımız şeylerin tamamıdır. Farz olan ibadetler Allah (c.c.) tarafindan bizlere emredilen ve mutlak surette yapmamız istenen ibadetlerdir. Bu ibadetleri yapma konusunda hiç kimse engel olamaz. Ancak nafile diye nitelendirilen ibadetlerin yapılmasında kadının, kocasından izin alması gerekir. Bu konuda koca, eşine engel olabilir. Bu konuda şu örneğe dikkat edelim. Safvan b. Muattal (r.a.)'ın hanımı, yanında Safvan da bulunduğu halde Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! Namaz kıldığım zaman kocam beni dövüyor, oruç tuttuğum zaman da orucumu bozduruyor, güneş doğuncaya kadar da sabah namazını kılmıyor" dedi. Rasulullah (s.a.v.) bunun hakkında Safvan'a sordu. O ise şöyle cevap verdi: ' Muslim, Nikah 123; Ebu Davud, Edeb 37 294 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ "Ey Allah'ın Rasulü! "Namaz kıldığım zaman dövüyor" sözüne gelince, o zaman (bir rekatte uzun) iki süre okuyor. Halbuki ben bunu yasakladım. "Bu cevap üzerine Rasulullah (s.a.v.) kadına: "İnsanlara tek sure okuması yeterlidir" buyurdu. Safvan devam etti: "Oruç tuttuğum zaman bozuyor" sözüne gelince, "Hanımım oruç tutup duruyor. Ben gencim, hep sabredemiyorum" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Bir kadın kocasının iznini almadan (nafile) oruç tutamaz" buyurdular. Safvan devamla: "Güneş doğuncaya kadar namaz kılmadığım" sözüne gelince, biz (gece çalışan) bir aileyiz, bunu herkes biliyor. (Sabaha yakın yatınca) güneş doğuncaya kadar uyanamıyoruz" diye açıklama yapö. Rasulullah (s.a.v.): "Ey Safvan! Uyanınca namazını kıl" buyurdular.218 Bir başka hadiste ise şöyle buyurulmaktadır: "Kadın kocası varken izin almadan (nafile) oruç tutmasın."219 Görüldüğü gibi kadının kocasından izinsiz nafile ibadete niyetlenmesi yasaktır. Boş Vakitleri Değerlendirmek • Müslüman erkek ve kadınların boş vakitlerini iyi değerlendirmesi gerekir. Aslında müslümanın boş vakti olamaz. Kadın evinin işlerini bitirdiği zaman, boş işlerle meşgul olmamalıdır. Kendine yararlı olacak işlerle ilgilenmelidir. Bugün kadınlann büyük çoğunluğu zamanını boş şeylerin peşinde koşmakla geçiriyor. Mesela, televizyon başında kanaldan kanala dizi izlemek, yanşma programlarına takılmak, komşu kadınlarla dedikodu yapmak, ömrü boyunca belki hiç kullanmayacağı şeyleri örmek veya dikmekle geçirmek gibi. 218 Ebu Davud, Savm 74 - Buhar, Nikah 84, 8, Mus,,m, Zekat 84 Ebu Davud. Sav*, 74: TinrM, Sav, 295 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ İnsanoğlu bu şekilde yaşayarak kendine yaratılış gayesine aykırı bir yol çizmektedir. Halbuki, insanın yaratılış nedeni Allah (c.c.)'a kulluk etmektir. Bunu Cenab-ı Hak şöyle açıklamaktadır: "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım."220 Öyleyse insanlann yapması gereken, ona en iyi şekilde kulluk etmek olmalıdır. Zamanını ona göre değerlendirmelidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "İki nimet vardır, insanlann çoğunluğu bu konuda aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit."221 Bugünü tasvir eden, günümüz müslümanlannın durumunu gösteren bu hadis, müminlerin değerlendirmesini bilemedikleri sıhhat ve boş vaktin önemine dikkat çekmektedir. Evinde işinin olmadığına inanan kadın, ya komşularıyla gereksiz konuşmalara dalacak, ya da televizyonun karşısında vaktini öldürecektir. Bu tür bir hareket onun için büyük bir zarardır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "İnsanlardan öylesi vardır ki, herhangi bir bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da o-nunla alay etmek için boş lafi satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır."222 Boş lafların peşinden koşanlar Allah (c.c.)'ın azabıyla muhatap olacaklardır. Boş laf diye ifade edebileceğimiz şeylerden birisi de gıybettir. Gıybet, insanlann bir araya gelerek başkalan hakkında ileri geri konuşmaktır. Bunu Allah (c.c.) şiddetle yasaklamıştır: "Ey iman edenler! Zannm çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlannı araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etni yemekten 220 Zariyat, 56 221 Buharı, Rikak 1; Tirmizi, Zühd 1 222 Lokman, 6 296 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir."223 Rasulullah (s.a.v.) gıybetle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz? Sahabeler: "Allah ve Rasu-lü daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): "Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır." diye açıkladı. Orada bulunan bir adam: "Ya benim söylediğim onda varsa? dedi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle cevapladı: "Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun, Eğer söylediğin onda yoksa bir de iftirada bulundun demektir."224 Bu deliller sonrasında hem kadın hem de erkeğin boş vakitlerini nasıl geçirmeleri gerektiğine gelelim. Asr-ı Saadet döneminde evler birer okuldu. Mekke'de Erkam (r.a.)'ın evi, Medine'de Sa'd ibnu Heyseme'nin evi gibi pek çok ev eğitim öğretim merkezi olmuştur. Daha sonralan ise her ev birer mektep, birer medrese, birer üniversite haline gelmiştir. Kısa bir zaman zarfında İslam'ın üç kıtaya birden yayılmasının sebeplerinden birisi de budur. Müslümanlar dinlerini öğrenme gayreti içine girmişler, evlerinde eşlerine, çocuklanna, kardeşlerine tebliğde bulunarak saadet asnnı meydana getirmişlerdir. Davalannın bilincinde olan kadınlar da öğrendiklerini öncelikle çocuklanna ulaştırmışlar ve onlann herbirini İslam mücahidleri olarak yetiştirmişlerdir. Bugünün müslüman anne ve babalanna baktığımızda, ilgi duyduklan ilk şey, dünyada daha rahat yaşama arzusu, mücadeleleri ise, dünya nimetlerinden daha fazla faydalanmadır. Bu hedefle hareket eden insanlar dini kaygılan bırakmış kasasını doldurmanın peşine düşmüştür. 223Hucurat, 12 224 Müslim, Birr 70; Ebu Davud, Edeb 40; Tirmizi, Birr 23 297 Bugün te,. Halbuki geçici J (oc.) insanın sev.nn.es. S«*en U AliaK.n İÜ*^J nas,l ac.kl.yon "De ki: bunlarla sevinsinler. Bu, • °nunıa KMMNIN EVİNDEKİ İSLAMİ FAALİYETLERİ 1. Kur'an eğitimi: ve öğrete. Kadın evinde "Sizin en hayırhnız Kur an ogr niniSir-düsturuyla hareket etmehd. ^ -Kufan'ı okuyunuz, ve onunla amel edırnz.^ ^ ^ nir»=r taraftan tüm iDaueucu ^_,av vp«alekalmayınız. Dıger tdiciııaıı vur!an'ı dünyalık kazanmaK vesuc okumakla da v^^^Smaya çakmayın..si kılmaymtz ve onunla zengm ^ ^^ olarak Evinin işlerini bitiren müsl^an fandaki hadislerde de belir-vaktini boş şeylerle ge^rmemeüdın^ ^^ ay^nlığıyia tildiği şekliyle, Kuran oicum • ^ , hem yüzünden hem üe 2. Dini eğitimi Kadmm yapması nın. akrabalannm lerde tefsir, hadis, için belirli B Ahmed b. Hanbel, AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ İlim öğrenmenin gerekliliğini Rasulullah (s.a.v.) şöyle açıklamaktadır: "İlim öğrenmek her müslüman üzerine farzdır. Ehli olmayan insanlann yanında ilim bırakan kimse, domuzların boynuna cevher, inci ve altın gerdanlık takan adama benzer."228 Bir diğer hadiste ise şöyle buyurulmaktadır: "Dünya mel'undur. alim ve ilim öğrenenler hariç dünyadaki şeyler de mel'undur."229 Hayır arayan, Allah (c.c.)'ın rızasını arzulayan herkes ya alim olmak ya da öğrenen olmak zorundadır. Her Yönüyle Örnek Olmak Müslüman kadın her yönüyle ailesine, komşulanna, akrabalarına örnek olmak mecburiyetindedir. Kadın erkek herkes örnek olmada biricik önderimiz Rasulullah (s.a.v.)'ı takip etmelidir. Çünkü O'nun, söyledikleriyle yaptıklan arasında bir uyum vardır. Rasulullah (s.a.v.) kendi yapmadığı birşeyi başkalanna emretmemiştir. Kadın, evinde, dışanda, komşuluk ilişkilerinde, kocasıyla iyi geçinmesinde, çocuklanni eğitmede ve ibadetlerine karşı hassasiyette ve diğer konularda çevresine örnek olmalıdır. Kocası İçin Süslenmek Kadının, kocasının kendisinden razı olması için yapması gereken işlerden birisi de, süslenmesidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer."230 228 İbn Ma'ce, Mukaddime 17 229 İbn Ma'ce, Zühd 3; Tirmizi, Zühd 14 230Tirmizi,Radal0 JJ 299 298 KUR'AN VE SÜNNET İŞİĞİNDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ İşte cennete girmenin yolu, kocasının nzasını kazanmaktan geçmektedir. Bunu sağlamak, kocasını eve bağlamak ve başkalarına ilgi duymasını engellemek için yapılması gereken kadının güzel giyinmesi ve güzel kokular sürünmesidir. Bu arada şunu da hatırlatmakta fayda vardır. Bir kadının süslenip dışanya çıkması doğru değildir. Süslenme vasıtalarından birisi olan koku, kadının kendi kocası içindir. Başkalarına bu kokuyu duyurmak maksadıyla kokulanmayı RasuluUah (s.a.v.) yasaklamıştır-. Bir kadın koku sürünerek dışan çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanma giderse zinaya bir adım atmış olur."231 Allah (c.c.) kadınların zinetlerini göstermemelerini istemektedir: "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Görünen tasımlan müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalannın üstüne (kadar) örtsünler. Kocalan, babalan, kocalannın babaları, kendi oğullan, kocalannın oğullan, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğullan, kız kardeşlerinin oğullan, kendi kadınlan (mü'min kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tabi kimseler, yahut henüz kadmlann gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte olduklan zinetleri anlaşılsın diye ayaklannı yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü'minler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz."232 Görüldüğü gibi kadının zinetlerinin belli olması için dikkat çekici bir şekilde yürümeleri de yasaklanmıştır. ».ibnMa'ce,Zina35;T.rmizi,Edeb35 "2 Nur, 31 300 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Yatağını Terketmemek Kadının, kocasının isteklerini yerine getirmesi gerektiğini daha önce belirtmiştik. Kadının görevlerinden birisi de kocasının cinsel ilşki isteğini reddetmemesidir. Bu konuda RasuluUah (s.a.v.)'ın pek çok hadisleri vardır. RasuluUah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim, bir erkek hanımını yatağa davet ettiğinde kadın bundan kaçınıp gelmezse, kocası ondan razı oluncaya kadar semada olan (melekler) ona gazap eder."233 Bir diğer rivayette ise RasuluUah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kadın küskünlükle kocasının yatağından ayn olarak sabahlarsa, melekler ona lanet eder."234 Kadın, her zaman kocasının isteklerini yerine getirmelidir. RasuluUah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Bir kimse kansını ihtiyacı için çağınrsa, fınn başında da olsa gelsin."235 Bütün bu deliller, kadının kocasına mutlaka itaat etmesi gerektiğini göstermektedir. Çünkü ırzın, namusun korunması, herkesin helalinden faydalanmasıyla mümkündür. Erkek, kendi helalinden faydalanamadığı takdirde gözünü harama dikecek, toplumun dirliği ve düzeni bozulacaktır. İslam, zinaya, harama giden tüm yollan ve kapılan sıkı sıkıya kontrol altına almıştır. Kadının da bu konuda itaatinin istenmesinin ana sebebi budur. Çocuk Doğurmak Dinimize göre evliliğin en büyük gayesi, kendine ve toplumuna sahip çıkan, İslam'ı bir hayat nizamı olarak kabul eden, gerektiğin233 Buhari Nikah 85. Bediü'1-Halk 6; MüdSi» Nikah 120/İ2& Baı Davud *»Ö$h 41 234 A.g.e. 235 Tırmizi, Rada 10 301 de bu uğurda canını, malını feda edebilen Hz. Muhammed (s.a.v.) ümmetinin çoğalması ve içinde yaşadığımız cemiyetin fertlerinin cinsel istek ve arzularını, helal yollardan temin etmelerinin sağlanmasıdır. Allah (c.c), bir ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır: "(ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl! derler."236 Peygamber (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Ey gençler topluluğu! Kim içinizden evlenmeye güç yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü gözü haramdan en çok saklayan, ırzı en iyi muhafaza eden budur. Kim de evlenmeye güç yetiremezse, oruca devam etsin. Zira oruç, onun için bir kalkandır."237 Peygamber (s.a.v.), bir başka hadislerinde ise şöyle buyurmuş-lardır-."Ey insanlar! Çok seven ve çok doğuran kadınlarla evlenin. Zira ben (kıyamet günü) diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim."238 Rasulullah (s.a.v.)'m hadislerinde de görüldüğü gibi, çocuk doğurmak teşvik edilmekte ve doğurgan kadınlarla evlenümesi tavsiye edilmektedir. Geçerli bir mazereti olmaksızın çocuk doğurmaktan kaçınmak doğru değildir. Hamilelik: Hamilelik, insanlann anne kamında doğuma kadar belli bir süre kalmasıdır. Bununla ilgili olarak Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.) geniş bilgiler vermişlerdir. Nesai, Siyam 43; Dan Ma'ce, Nikah 1 8 Ebu Davud, Nikah 4; Nesai, Nikah 11 302 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ "... Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?"239 "Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası (sperm) olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını (spermi) bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alakı bir çiğnem et parçası haline soktuk; daha sonra bir çiğnem ette kemikleri yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratılışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir."240 Peygamber Efendimiz de hadislerinde anne karnındaki evreleri şöyle açıklamıştır: "Biriniz yaratıldığı zaman, annesinin karnında kırk gün nutfe, sonra kırk gün kan pıhtısı olarak, sonra da kırk gün bir çiğnem et parçası olarak olarak cem'edilir. Sonra Allah, ona dört kelimeyle emrolunan bir melek gönderir: Rızkı, ameli, eceli, şaki veya said olduğu yazılılır. Sonra ona ruh üfürülür..."241 Bir başka hadis ise şöyledir: "Nutfenin (rahme düşmesinden sonra) kırk iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Ona suret verir, kulağını, gözünü, derisini, etini, kemiğini yaratır. Sonra melek sorar: "Ey Rabbim! Bu erkek mi, dişi mi olacak?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra tekrar sorar: "Ey Rabbim! Eceli nedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Tekrar sorar: "Ey Rabbim! Rızkı nedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra melek elinde sahife olduğu halde çıkar. Artık buna ne bir şey ilave eder ne de eksiltir."242 239 Zümer, 6 240 Mü'minun 12-14 241 Buhari, Bed'ul-Halk, 6, Enbiya, 1, Kader, 1; Müslim, Kader, 1, Tevttfd, 28s Ebu Davud, Sunne,16; Tirmizı, Kader, 4; İbn Ma'ce, Mukaddime, 10 242 Müslim, Kader,3 303 KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ İSLAM'DA TESETTÜR Kadın erkek bütün insanların yüce Allah'ın açıkladığı sınırlar i-çinde vücudlarını elbiseleriyle kapatmalanna tesettür denir..Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkalarının bakması haram olan yerlerine "avret mahalli" denir. Tesettürün dayandığı ayet ve hadisler Allah (c.c), Hz. Adem'den itibaren insanlann tesettüre riayet etmeleri gerektiğini belirtmiştir. Tesettüre uymamanın çirkin bir şey olduğunu şöyle açıklamaktadır: "Ey Ademoğullan! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onlan göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostlan kıldık."243 "Ey Ademoğullan! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar.244 Allah (c.c), insanlara örtünmeyi emrederken, yaratılışlarına da bu duyguyu yerleştirmiştir. Tesettürün gayesi, başkalannın bakışlarından korunmak ve namuslan helal olmayan cinsel isteklerden muhafaza etmektir. Allah (c.c.)'ın insana verdiği edeb ve haya duygusu örtünmeyi gerektirmektedir. Tesettüre riayet eden müslüman kadın ve erkeğin amacı, Allah (c.c.)'ın verdiği nimetlerine karşılık, emir ve yasaklanna uymak suretiyle O'nun hoşnutluğunu kazanmaktır. Allah (c.c.)'m nzasını kazanmak için ibadet eden müslümana, ibadet esnasına da tesettürüne dikkat etmesi emtedilmiştir: "Ey 243 A'raf, 27 244 A'raf, 26 304 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Ademoğullan! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez."245 Yine Allah (c.c.)'ın rızasını kazanmak için kadın erkek herkesin gizli yerlerini örtmeleri emredilmiştir: "... Irzlarını koruyan erkekler ve (ırzlannı) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır."246 Tesettürün bir diğer amacı, bakışların korunmasıdır. Bununla ilgili olarak da, toplumun saadeti, namuslann korunması ve düzenin sağlanması için sınırlamalar getirilmiştir: " Mü'min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlannı da korumalannı söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onlann yapmakta olduklanndan haberdardır. "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlannı korusunlar. Görünen kısımlan müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalannın üstüne (kadar) örtsünler. Kocalan, babalan, kocalannın babalan, kendi oğullan, kocalannın oğullan, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğullan, kız kardeşlerinin oğullan, kendi kadınlan (mü'min kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınlann gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte olduklan zinetleri anlaşılsın diye ayaklannı yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü'minler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz."247 245 A'raf, 31 246 Ahzab, 35 247 Nur, 30-31 305 Allah (c.c), kadınların ev dışına veya yabancı erkeklerin yanma çıkarken, ev kıyafetinin üzerine bir dış elbise almalarını da emretmektedir: "Ey Peygamber! Hanımlanna, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."248 Tesettürün dayandığı hadislerden bazıları ise şunlardır. Rasulul-lah (s.a.v.) tesettürle ilgili olarak nazil olan ayetlerin anlamlan üzerinde durmuş ve bunun tatbik edilmesi için gerekli ölçüleri ortaya koymuştur. Ümmü Seleme (r.a.) şöyle anlatıyor: "Allah (c.c.)'m "Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlanna ve mü'minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışan çıktıklarında) dış örtülerini üstlerine almalannı söyle..."(Ahzab, 59) emri nazil olduğu zaman Ensar kadınları başlarında (siyah) örtülerinden kargalar taşıyorlarmış gibi dışan çıkarlardı."249 Esma bintu Ebi Bekir (r.a.), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Rasulullah (s.a.v.)'m yanma girmişti. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) yüzünü ondan çevirdi ve şöyle dedi: "Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun (yüzüne ve ellerine işaret etti) dışında hiçbir yerinin görünmesi doğru değildir." buyurdu.250 Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde namazın tesettüre uygun bir kıyafetle kılınacağını şöyle açıklamıştır: "Allah, ergenlik çağma gelen kadının namazını başörtüsüz kabul etmez."251 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ 248 Ahzab, 59 249 Ebu Davud, Libas 32 250 Ebu Davud, Libas 34 251 Ebu Davud, Salat 85; Tirnröi, Salat 277 306 Ümmü Seleme (r.a.)'ye soruldu: "Kadın hangi kıyafet içinde namaz kılmalı?" O da: "Başörtüsü ve ayağına kadar uzun entari içerisinde" diye cevap verdi. Kadının Örtmesi Gereken Yerleri a) Kadının namazda örtüsü: Hanefi mezhebine göre, kadının namazda elleri, yüzü ve ayakları dışındaki bütün vücudu avrettir. Bundan dolayı kapatması gerekir. b) Kocasının yanında örtüsü: Eşler arasında örtünme zorunluluğu yoktur. Cinsel ilişki serbest olduğuna göre, bundan daha hafif olan bakmanın, dokunmanın yasak olması sözkonusu değildir. c) Mahrem hısımlarının yanında örtüsü: Kadınlar aralarında ebedi olarak evlenme engeli olan (baba, oğul, erkek kardeş, üvey oğul gibi) hısımlarının yanında el, ayak, kol, saç, kulak, boyun ve dizden aşağı inciklerini açabilirler.252 d) Müslüman kadınların yanında örtüsü: Kadının kadına karşı avret yeri, göbekle diz kapakları arasında kalan kısımdır. Bunun dışındaki yerleri kadınların yanında açabilir. Ayet-i kerimede "kendi kadınlarından" buyurulmaktadır.253 e) Müslüman olmayan kadınların yanında örtüsü: Müslüman bir kadının, müslüman olmayan veya ahlaki açıdan tehlikeli kadınların yanında mahrem yerlerini açması doğru değildir. Çünkü inançlı bir kadını gören ahlaksız veya gayrı müslim bir 252Nur,31 253 Nur, 31 307 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ bir kadın, gördüklerini kocalanna anlatabilir ve bu da fitneye sebep olabilir. Böylesi bir fitneye engel olmak için bu tedbir alınmıştır. f) Yabancı erkeklerin yanında örtüsü: Müslüman bir kadının yabancı erkeklere karşı yüzü, bileklere kadar elleri ve ayaklan dışındaki bütün bedeni avrettir ve örtmesi gerekir. Ancak ayak hakkında iki rivayet vardır, sahih olan görüşe göre ayaklar namaz dışında avrettir."254 g) Zaruret halinde kadmm örtüsü: Zaruret hali daha çok sağlık nedeniyle doktora gitmekle ortaya çıkmaktadır. Tedavi amacıyla kadının bedenine doktorun, ebenin, sağlık görevlisinin bakması ve dokunması caizdir. Hasta olan kimsenin doktora gitmesi ve tedavi olması gayet normaldir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Tedavi olunuz. Çünkü Allah (c.c.) yaratmış olduğu her derdin dvasını da yaratmıştır. Ancak bir dert bunun dışındadır, bu da yaşlılıktır."255 Ancak imkan varsa erkekler erkekleri, kadınlar da kadınları muayene ve tedavi etmelidirler. Böylesi mümkün iken aksini yapmak caiz değildir. Fakat imkan olmazsa, yani hasta kadın oluğu halde kadın doktor veya hasta erkek olduğu halde erkek doktor olmazsa veya ehli bulunmazsa imkanda olanı yapmakta sakınca yoktur. Ümmü Atıyye (r.a.) anlatıyor: "Ben Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte yedi ayn gazveye çıktım. Ordugahlarda ben geride kalır, askerlere yemek yapar, yaralıları tedavi eder, hastalara bakardım."256 254 el-İhtiyAr, 1/46; Ayrıca tesettürle ilgili olarak diğer mezheplerin görüşlerim kısaca öğrenmek isteyenler, "Hıcab" (Mustafa Kasadar, Ravza Yay.) adlı kitaba başvurabilirler. 255 Ebu Davud, Tıb 1 256 Muslim, Cihad 142 308 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ el-Hafiz diyor ki, zaruret halinde yabancı doktorun kadını tedavi etmesinde bir sakınca yoktur. İbn Müflih, "el-Şer'iyye" adlı kitabında şöyle diyor: "Bir kadın hastalanır ve erkekten başka onu tedavi edecek kimse olmazsa ihtiyaç nisbetine göre kadını muayene eder, gerekirse avret-i galizesine dahi bakabilir." İbn Hamdan ise şöyle diyor: "Bir erkek hastalanır, kadından başka onu tedavi edecek kimse bulunamazsa o kadın, onu tedavi edebilir. Gerekirse avret-i galizesine dahi bakabilir." Hatta doktor müslüman olmasa da ona tedavi olmakta bir sakınca yoktur.257 Küçük çocuğun örtünmesi: Çok küçük çocuklann avret yeri yoktur. Bundaki sınır dört yaşına kadardır. Bu yaştaki kız veya erkek çocuklann bedenine dokunmak ve bakmakta sakınca yoktur. Sonra kendilerine cinsel istek duyulacak yaşa geldiklerinde haya yerleri avret sayılır ve bunlann örtülmesi gerekir. Daha sonra ergin olmadıkça on yaşına kadar ön ve arka uzuvları, bunlann çevresindeki uyluklan avret kabul edilir. On yaşına basmış çocuklann avret mahalli ise, gerek namazda, ve gerekse namaz dışında, ergenlik çağma girmiş insanların avret yeri gibi sayılır.258 Erkeğin Örtüsü: Erkeğin kendi eşi dışındaki kimselerin yanında ve namazda, göbekle diz kapağı arasını örtmesi farzdır. Bu konuda Muhammed Hamdi Yazır şöyle demektedir: "İnsanın avret mahalli, bilinen cinsel organlardan ibaret değildir. Apışarası denilen açıklık boyunca uzar ki, bunun azamisi topuklara kadar vanrsa da en yakın bilinen azı, diz üstü oturulduğunda belirleneceği üzere göbek altından dizlere kadardır. Bunun için erkeklerde korunması ve örtülmesi farz olan 257 H. Günenç, Günümüz Meselelerine Fetvatar, 11/188 258 İbn Abidin, 1/378 309 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ bir avret mahalli bu bilinen en az miktardır. Fazlasını örtmek ise müstehabtır."259 Erkeğin avretinin sınırlan Rasulullah (s.a.v.)'m hadisleriyle belirlenmiştir. Bunlardan bazılarını nakledelim. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden birisi cariyesini veya kölesini veya işçisini evlendirdi mi, artık onun göbekle dizleri arasına bakmasın."260 Rasulullah (s.a.v.), Hz. Ali (r.a.)'ye şöyle de demiştir: "Ey Ali! Dizini çıkarma, ne canlı, ne ölü, başkasının dizine bakma."261 İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah uyluğu avret sayardı."262 ? Görüldüğü gibi, göbekle diz kapağı arası erkeğin örtmesi gereken yerleridir. Örtünme nasıl olmalıdır?263 Buluğa erdikten sonra her kadının, şer'an açılmasına ruhsat verilmeyen azaları müstesna olmak üzere, baştan topuklanna kadar bütün bedenini örtecek harici bir elbise giymesi gerekir.264 Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinde, toplumun cahiliyeden gelen bir giyim şekli ve adeti bulunmaktaydı. İslam bunu kendi düşünce yapısına uygun hale getirebilmek için bazı değişiklikler yaptı.265 Hz. Aişe ilk tesettür ayeti inince Medine'li kadmlann moda ve geleneği terk ederek Allah'ın emrine yapışmalannı şöyle anlatıyor: 259 M. H. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, W12-13 260 Ebu Davud, Libas 37 261 Ebu Davud, Cenaız 32 262 Tirmizi, Edeb 40 263 Mustafa Kasadar, Hicab, s. 42 vd. 264 İskilipli Atıf Hoca, Tesettür-i Şer'i, (Sadeleşmen, M. Talu; H. S. Erdoğan, İslam'da Kadın Tesettür ve İzdivaç, 330 265 Rıza Savaş, Hz. Muhammed (s.a.v.) Devrinde Kadın, s. 203 310 AİLE FERTLERİNİN GÖREV ERİ "Vallahi ben Allah'ın kitabını tasdik, onun indirdiğine iman bakımından Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur süresindeki266 tesettür ayeti inince erkekleri kendilerine varıp Allah'ın indirdiği ayetleri okumaya başladılar. Herkes bu emri eşine, kızma, hemşirelerine ve bütün yakınlarına okuyordu. Kadınlardan istisnasız hepsi Allah'ın bu emrine uyarak örtülerine hüründüler."267 Bazıları "Örtün de neyle örtünürsen örtün!" demektedirler. Halbuki bu doğru değildir. Çünkü Allah (c.c.) örtünmeyi emrederken268, bu örtünmenin cilbab ile olmasını da emretmiştir. Cilbab kelimesi, kadmlann normal zamanlarda evin içinde giydikleri elbiselerinin üzerine giydikleri çarşaf veya benzeri dış kıyafettir. Islami anlamda bir örtünmenin gerçekleşmesi için giyilen elbiselerde bir takım özelliklerin olması gerekir. Yoksa kot pantolon üzerine daracık bir ceket ve onun da üstüne sıkma baş bir eşarp bağlayanlar da kendilerini örtülü sayarlar. Örtünmenin bir de ahlaki boyutu vardır. Görünürde bedeni kapattığı halde; hal, hareket, tavır ve davranışlarıyla bu kıyafetlerin ruhuna aykın hareket edenleri tesettürlü saymak mümkün değildir. Örtünmenin felsefesinde kadına kazandırmak istediği bir iffet duygusu vardır. İşte bu duyguyla beraber şer'i ölçülere uygun olarak giyilen kıyafetler birleştiğinde gerçek anlamda tesettür olur. ÖRTÜDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER 1. Bütün vücudu örtmesi: Kadmlann örtüsü, Kur'an-j Kerim'in istisna ettiği yerler dışında vücudun tamamını örtmüş olması gerekir. Cahiliye devrinde kadınlar başörtüsü kullanırlardı. Ancak onlar başörtüsünü enseleri266 Nur, 31 267 Buhari, Tefsir-i Nur 12; Ebu Davud, Libas 29 2f* Ahzab, 59 311 ne bağlarlar veya arkalarına bırakırlardı. Bu şekilde yakalan önden açılır, gerdanları olduğu gibi görünür, zinetleri ortaya çıkardı. Kılık kıyafetin nasıl olacağıyla ilgili pek çok hadis vardır. Bunlardan birinde Ümmü Seleme (r.a.) şöyle anlatıyor: "Allah (c.c.)'m "Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlanna ve mü'minlerin kadmlanna (bir ihtiyaç için dışan çıktıklarında) dış örtülerini üstlerine almalannı söyle..."(Ahzab, 59) emri nazil olduğu zaman Ensar kadınlan başla-nnda (siyah) örtülerinden kargalar taşıyorlarmış gibi dışan çıkarlardı."269 Sonuçta kadınlann Nur süresindeki "başörtüsü" ve Ahzab süresindeki "dış elbise" terimlerinden anlaşılacağı gibi iki parçadan oluşan bir giysisinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Başörtüsüyle, saçını, boynunu ve göğüslerini örterken, dış elbise (cilbab) ile de, başörtünün altından yani boyundan başlayıp topuklara kadar bütün vücudu örtmektedir. 2. Elbisenin ince olmaması ve vücud hatlarını belli etmemesi: Elbisenin altını gösterir tarzda şeffaf olmaması gerekir. Örtünün sık dokunmuş e altını göstermeyen bir kalınlıkta olması gerekir. Cildin rengini gösterecek kadar ince olan elbise ile avret yeri örtülmüş sayılmaz. Bu yüzden derinin beyazlığı ve kırmızılığı belli olan bir elbise ile namaz olmaz.270 Giysinin geniş ve altını göstermeyen özellikte olması gerektiğini belirten pek çok hadis vardır. Esma bintu Ebi Bekir (r.a.), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Rasulullah (s.a.v.)'ın yanına girmişti. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) yüzünü ondan çevirdi ve şöyle dedi: "Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve 269 Ebu Davud, Libas 32 270 Şamil islam Ans. W196 312 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ şunun (yüzüne ve ellerine işaret etti) dışında hiçbir yerinin görünmesi doğru değildir." buyurdu.271 Dıhye el-Kelbi (r.a.) şöyle anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.)'a (Mısır'dan) keten kumaş getirilmişti. Bana bir kupon verdi ve: "Bunu ikiye böl, bir parçayı kendine gömlek yap, diğerini de hanımına ver. Bununla kendine elbise yapsın," buyurdular. Aynlmak üzereyken bana: Hanımına söyle, bunun altına bir astar koysun da bedeninin şeklini belli etmesin," diye buyurdular.272 Bu hadiste kumaşın vücudun şeklini belli etmemesi ve yine vücudun rengini göstermemesi gerektiği belirtiliyor. Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.)'ın getirdiği ölçüler içinde kıyafetlerine dikkat etmeyen, ince veya dar kıyafetlerle insanlann arasında gexzinen, erkeklerin gözlerini kendilerine çevirmelerine sebep olan kadınlarla ilgili olarak Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Ateş ehlinden iki sınıf vardır, henüz onlan görmedim: Yanlannda sığır kuyruğu gibi birşeyler taşıyıp onu inşalara vuran insanlar; giyinmiş, çıplak kadınlar ki, bunlar Allah'a itaatten dışan çıkmışlardır. Bunlar, başkalannı da baştan çıkarırlar. Başlan deve hörgücü gibidir. Bu kadınlar cennete girmek şöyle dursun, kokusunu dahi alamayacaktır. Halbuki onun kokusu şu şu kadar uzak mesafeden duyulur" buyurdular."273 Bu hadislerden anlaşılan, kadınlar namazlannı kılarken tesettüre dikkat etmelidir. Başörtülerini takmalı ve bütün bedenlerini örten, ince ve dar olmayan kıyafetlerle namazlannı kılmalıdırlar. Dışanya çıktıklannda ise, ayet-i kerimede de belirtildiği gibi bir dış elbise (cilbab) giyinmelidirler. Bu elbiseleri de yukandaki hadis271 Ebu Davud, Libas 34 272 ????? 273 Muslim, Cennet 53 313 lerde de belirtildiği gibi, ince, şeffaf ve dar olmamalı, bütün bedeni kaplayacak nitelikte olmalıdır. Vücudun siyah veya beyazlığını gösterecek şekilde naylon veya ince bir kumaştan bir elbise giyinip dışarıda gezmek haramdır. Ahlakın bozulmasına neden olduklan gibi, fitne ve fesada da sebep olmaktadırlar. Namusuna ve şerefine düşkün hiç kimse böyle bir elbiseyle gezemez274 3. Erkek kıyafetine benzememesi: Allah (c.c.) insanlan değişik özelliklerde ve karekterlerde yaratmıştır. Kadın ve erkek birçok yönden birbirlerinden ayrılırlar. Süslenmek, güzel görünmek, güzel giyinmek ve beğenilmek kadının ruhunda vardır. Bundan dolayı kadınların ve erkeklerin tesettür ölçüleri ayrı ayrıdır. Bunun paralelinde kılık-kıyafetleri de farklıdır. Daha net bir ifadeyle kadınla erkeğin kıyafetleri yaratılışlan gereği farklıdır. Hangi toplumda olursa olsun erkeğin giydiği bir kıyafeti kadının giyinmesi, ya da kadına ait bir kıyafeti erkeğin giyinmesi hoş karşılanmaz. Zaten böyle bir kıyafet değişikliğine giden insanın ruhi problemlerinin olduğu anlamı çıkanlır. Rasulullah (s.a.v.), hal, hareket, giyim ve bedenen erkeğe benzemeye çalışan kadına ve kadına benzemeye çalışan erkeğe lanet etmiştir. Bu konuyla ilgili hadislerde şöyle buyurulmaktadır: "Kadınlardan erkeklere benzeyenlerle, erkeklerden kadınlara benzeyenler bizden değildir."275 Abdullah b. Abbas (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) erkekle-şen kadınları ve kadınlaşan erkekleri lanetledi ve "onları evlerinizden çıkann" diye buyurdu.276 274 Halil Günenç, A.g.e. 1/147 275 Buhari, Libas 61; Ebu Davud, Libas 27; İbn Mace, Nikah 22; Tirmizi, Edeb 34 276 Buhari, Libas 62, Hudud 33; Ebu Davud, Edeb 61; Tirmizi, Edeb 34 314 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Rasulullah (s.a.v,) bir başka hadisinde ise şöyle buyurmaktadır: "Üç kimse vardır ki, kıyamet günü Allah onlara rahmet nazarıyla bakmaz: Anne ve babasının hukukuna riayet etmeyen kimse, erke-kleşen kadın ve deyyus kimse."277 Kadınla erkeklerin fıtratlarına aykırı hareket etmesi, giyiminde, hal ve hareketlerinde karşı cinse benzemeye çalışması bir rahatsızlık belirtisidir. Bu tip insanlara herkes mesafeli davranır. Kadınlar gibi hareket eden, onlara özenen bir erkekten hiçbir kadın hoşlanmaz. Yine kadınsı özellikleri terkedip erkek gibi davranmaya çalışan bir kadından da hiçbir erkek hoşlanmaz. »4. Elbisenin süslü olmaması: Elbisenin bizzat kendisi süslü olmamalıdır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Görünen kısımlan müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler... Gizlemekte olduklan zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü'minler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz."278 Ayeti kerimeden de anlaşılacağı gibi, kadının tesettüründeki amaç kendisini teşhir etmesi değil, gizlemesidir. Erkeklerin dikkatini çekmek ve zinetlerinin belli olmasını sağlamak için kadınların ayaklarını yere vurması yasaktır. Kadının dikkatleri üzerine çekmek ve herkesin gözünün üzerinde olmasını sağlamak için süslü elbiselerle dışarı çıkması haramdır. Çünkü bu tür bir davranış, yukardaki ayetle çelişmektedir. Günümüzde müslüman kadınların kılık-kıyafetlerinde büyük bir değişim yaşanmaktadır. Allah (c.c.)'in tesettür emrine uygun olarak giyindiğini iddia eden kadınlar ve kızlar, kıyafetlerinin dar olmasına, 2"7 Nesai, Zekat 69 278 Nur, 31 315 elbiselerinin vücudlannın altını göstermesine veya bedenlerinin hatlannı belli etmesine ve giydikleri kıyafetten dolayı, insanlann dikkatini ve ilgisini çekmelerine aldırmadan sokaklarda fütursuzca gezmektedirler. Son yıllarda genç kızların tesettüre yönelmeleri sebebiyle, bu alanda da bir sektör oluşmuş ve çeşit çeşit kıyafetler mütesettir kadınların beğenisine sunulmuştur. Ancak bu tanıtımlarda doz aşıldığı için müslüman kadın da tüketim çılgınlığına dahil olmuştur. Yine tesettür adına piyasaya sunulan giyecekler, İslam'ın istediği örtünmeyi gerçekleştirmekten uzak, sadece ticari amaçlarla üretilmektedir. Tesettür defilelerinin ortaya çıkışıyla birlikte müslüman kadınlar da tesettür modasıyla tanışarak, daha fazla tüketici konuma düştüler. Bu durumdan kurtulmanın yolu, İslam'ın tesettürde getirdiği ölçülere tabi olmaktır. 5. Elbisenin şöhret elbisesi olmaması: Giyilen elbisenin; şöhret, gösteriş ve reklam mahiyetinde bir elbise olmaması gerekir. Pahalı kürkler, sükse yapmak için giyilen özel kıyafetler tesettür sayılmaz.279 Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kim şöhret elbisesi giyerse, Allah (c.c.) da ona kıyamet günü zillet elbisesi giydirir. '280 Bu hadiste geçen şöhret elbisesi, herkesin giydiği kıyafetlerin aksine, çok farklı bir modelde ve renkte olan, bu suretle dikkat çeken elbisedir. İçinde bulunduğu toplumunda tesettüre uygun giyilenin aksine değişik bir kıyafet giyinmek doğru değildir. 279 Mustafa Kasadar, Hıcab, s. 54 280 Ebu Davud, Libas 5 316 I AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ 6. Elbisenin gayrı müslimlere özel bir elbise olmaması: Rasulullah (s.a.v.), kafire benzemenin hükmünü şöyle açıklamaktadır: "Kim bir millete benzerse o da onlardandır."281 Rasulullah (s.a.v.), bu hadisleriyle müslümanlann her yerde, her zaman ve her konumda kendi kimlikleriyle hareket etmelerini istemektedir. Bu konulardan birisi de kılık-kıyafettir. Müslüman erkek ve kadınların, müslüman olmayanların kıyafetlerini giyinmesi, bu konularda onlan taklit etmesi yasaklanmıştır. 7. Kadının evden çıkarken koku sürünmemesi: Bilindiği gibi Rasulullah (s.a.v.) güzel kokuyu çok severdi. Bundan dolayı da sahabelere güzel koku sürünmelerini tavsiye ederdi. Bu konuda şöyle buyurmuştur: "Dünyada bana güzel koku ve kadın sevdirildi. Namaz ise gözümün nuru kılındı."282 Bir diğer hadiste ise şöyle buyurmaktadır: "Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Utanma, kokulanma, diş temizliği ve evlenme."283 Kadınların koku sürmesine gelince, onlar evinde ve kendi cinsleri arasında koku sürünebilirler. Ama evden çıkarken koku sürmeleri, erkeklerin dikkatini çekmesi sebebiyle yasaklanmıştır. Süslenme vasıtalarından birisi olan koku, kadının kendi kocası içindir. Başkalarına bu kokuyu duyurmak maksadıyla kokulanmayı Rasulullah (s.a.v.) yasaklamıştır: Bir kadın koku sürünerek dışan çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse zinaya bir adım atmış olur."284 Kadınların ve özellikle genç kızların bu hususta çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Çevrelerindeki insanlann parfüm ve ben281 Ebu Davud, Libas 4; Tırmızi, Istı'zan 7 282 Nesai, Işretu'n-Nisa 1 , 283 Tırmızi, Nikah 1 284 Ibn Ma'ce, Zına 35; Tırmızi, Edeb 35 317 zeri kokulan sürünmüş olarak dışan çıkmalanna özenmemelidirler. Yukandaki hadisin manasına dikkat etmelidirler. Aksi halde bu tür davranışların sonucuna katlanmak zorunda kalırlar. Dışanda kokuya gerek kalmaması için müslüman kadının temizliğine çok dikkat etmesi gerekir. Temizliğine dikkat ettiği takdirde kokuya gerek kalmaz. Kadının örtüsüz olarak yanlarına çıkabileceği kimseler: 1. Kocası 2. Babası 3. Kayınpederi 4. Oğlu 5. Kocasının oğlu 6. Erkek kardeşi 7. Erkek kardeşinin oğullan 8. Kız kardeşinin oğullan 9. Müslüman kadın 10. Sahibi olduklan köle ve cariyeler 11. Erkekliği kalmamış yaşlı hizmetçiler 12. Kadınlann gizli yerlerini farkedemeyen küçük çocuklar 13. Dede 14. Amca 15. Dayı 16. Sütkardeş Bu sayılanlann yanma müslüman kadın, zinetleri açık olarak çıkabilir. Fakat fitneden korkulduğu hallerde örtünmesi daha iyidir. Erkeğin kadına, kadının erkeğe bakması.Allah (c.c), özellikle kadınla erkeğin bakışmalanna bir takım sınırlamalar getirmiştir. Bu smırlamalann amacı, bakışlann insanı zinaya götürmesi ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Bugün, kadınlann büyük bir bölümü çeşitli iş alanlannda çalışmak, ya da ihtiyaç duy318 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ duklan şeyleri almak için dışan çıkmaktadırlar. İşte bu ortamda karşı cinslerin birbirlerine bakışını kontrol altına almak için bir dizi koruyucu tedbirler alınmıştır. İslam dini, erkeğin çarşıda, sokakta ve daha değişik yerlerde kadınla karşılaştığında ilk bakışından dolayı sorumlu tutmamıştır. Çünkü bundan kaçınmak mümkün değildir. İnsanın etrafına bakı-nırken gayn ihtiyari olarak herşeye bakabilir. Ancak bakmaması gereken birisi olduğunda ikinci kez ona bakması yasaktır. Rasulullah (s.a.v.), Hz. Ali (r.a.)'ye şöyle demiştir: "Ey Ali! Birinci bakışa ikinciyi ekleme. İlk bakış sana aittir, ikincisi değil."285 Allah (c.c.) da kadın erkek herkesin, yabancı olan karşı cinslerle karşılaşmalannda bakışlarını indirmelerini emretmektedir.-" Mü'min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumala-nnı söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onlann yapmakta olduklanndan haberdardır. "286 "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlannı korusunlar."287 Hz. Cerir (r.a.) şöyle anlatıyor.- "Rasulullah (s.a.v.)'a (kadınlara yönelen) ani bakıştan sordum. Rasulullah (s.a.v.) bana: "Gözünü hemen çevir" buyurdular.288 Rasulullah (s.a.v.) bir diğer hadislerinde harama bakmayı şeytanın oklanndan bir ok olarak nitelendiriyor.- "Harama bakmak iblisin oklarından bir oktur. Kim Allah korkusuyla harama bakmayı terkederse, Allah onun kalbine imanın tadını verir."289 285 Ebu Davud, Nikah 44; Tirmizi, Edeb 28 286 Nur, 30 287Nur,31 288 Muslim, Adab 45; Ebu Davud, Nikah 44; TİiTORa", Edeb 29 289 Ahmed b. Hanbel, Musned, V/264 319 Bakışlara bu kadar önem verilmesinin sebebi, bakmanın zinaya giden yolun ilk basamağı olmasındandır. İnsanlar gözleriyle, elleriyle, ayaklarıyla zina ederler, son olarak da cinsel uzuvlanyla zina ederler. Gözleriyle harama bakan, elleriyle harama dokunan, ayaklarıyla harama giden, kulaklarıyla haramı dinleyen zina etmiş olur. Rasulullah (s.a.v.) bunu şöyle ifade etmektedir: "Göz zina eder, el zina eder, ayak zina eder, cinsel uzuv zina eder."290 Rasulullah (s.a.v.), bir takım sahabelerin yolun kenarında oturur görünce, onlara yol kenarında oturmamalarını söylemiş, onlar da, buradan başka oturup görüşecekleri yerin olmadığını söyleyince, Rasulullah (s.a.v.): "Öyleyse yolun hakkını verin" buyurmuşlardır. Sahabe, yolun hakkının ne olduğunu sorduğun da da, Rasulullah (s.a.v.) şöyle cevap vermiştir: "Gözleri harama bakmaktan sakınmak, yoldaki eza verici şeyi kaldırmak, selam almak, iyiliği emretmek ve kötülüğe engel olmak"291 Kadın, iffetini ve namusunu korumada hassasiyetini göstermesi için her durumda tesettürüne dikkat etmelidir. Bununla ilgili olarak Rasulullah (s.a.v.) güzel bir ölçü koymuştur. Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor: Ben Rasulullah (s.a.v.)'ın yanındaydım. Yanında Meymune bintu'l-Haris (r.a.) de vardı. Bu sırada Abdullah b. Ümmi Mektum, bize doğru geliyordu. Bu olay tesettür emrinden sonra gerçekleşti. O yanımıza geldi. Rasulullah bize: "Ona karşı örtünün" dedi. Biz: "Ya Resulallah! O, bir ama değil mi? bizi görmez ve tanımaz" dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdular: "Siz de mi körsünüz, siz onu görmüyor musunuz?"292 290 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/343 291 Buhari, Mezalim 22, İsti'zan 2; Müslim, Libas 114; Ww Davud, Edeb 12 292 Ebu Davud, Libas 37; Tirmizi, Edeb 29 320 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Haram olarak kabul ettiğimiz bu bakışlar, zaruret halinde haram olmaktan çıkar. Hastalık, doğum, ameliyat gibi hallerde doktorların, ebelerin, hasta bakıcıların kadının mahrem yerlerine bakmasında sakınca yoktur. Bu konuya daha önce değinmiştik. Kadın erkek herkesin bakışlarına dikkat etmesi, bakışlarını harama yönelmekten koruması gerekir. Gayrı ihtiyari ilk bakıştan dolayı sorumluluk yoktur. Ancak ikinci bakışa günah vardır. Kadınla erkeğin tokalaşması: Musafaha (el sıkışmak, tokalaşmak), Rasulullah (s.a.v.)'in teşvik ettiği bir sünnettir. Kadın ve erkeklerin kendi cinslerinden olanlarla karşılaştıklarında selamlaştıktan sonra tokalaşması sünnettir. Rasulullah (s.a.v.)'ın musafahayla ilgili pek çok hadisleri vardır. Bunlardan birinde Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır.- İki mü-slüman karşılaşıp musafahada bulununca, aynlmalanndan önce günahları affolunur."293 Rasulullah (s.a.v.) bir diğer hadislerinde ise musafahanın düşmanlıkları giderdiğini şöyle belirtmektedir: "Musafaha edin ki, kalplerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki, birbirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin."294 Bir kadın kendi cinsleriyle musafaha yapabildiği gibi, evlenmesi ebedi haram olan yakın akrabalarıyla da musafaha yapabilir. (Oğul, torun, baba, dede vb. gibi) Kadınların kendi cinslerinin ve aralannda ebedi evlenme yasağı olan yakın akrabalannın dışındaki erkeklerle musafaha yapması ise yasaktır. Bu yasağa dair hadislerin büyük çoğunluğu biat esnasında ortaya çıkmıştır. Bunlardan birkaçını zikredelim. 293 Ebu Davud, Edeb 153; TirmM, İsti'zan 31 294Muvatta, Husnu'1-Hulk 16 321 KUR1 AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Ümeyme binti Rukayya (r.a.) anlatıyor: "Birkaç kadın, biat etmek üzere Rasulullah (s.a.v.)'a geldik ve kendisine: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, çalmamak, zina etmemek, çocuklarımızı öldürmemek, halde ve istikbalde iftira atmamak, sana meşru emirlerinde isyan etmemek üzerine biat ediyoruz" dedik. Rasulullah (s.a.v.) bize: "Gücünüzün yettiği ve takatinizin kafi geldiği şeyler" dedi. Biz de: "Allah ve Rasulü bize bizden daha merhametli" dedik ve "elimizi sıkmayacak mısın?" dedik. O (s.a.v.) da: "Ben kadınların elini sıkmam, bir kadın için ne söylemisem, yüz kadın için de odur." dedi."295 Hz. Aişe (r.a.) ise şöyle anlatmaktadır-. "Rasulullah (s.a.v.) 1 kadınlarla biati sözle yapıyor ve şu ayette belirtilen şartları koşuyordu: "Allah'a şirk koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüp getirmemeleri, (emredilecek) herhangi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları..."(Mümtehine, 12). Hz. peygamber (s.a.v.)'in eli hiçbir kadının eline asla değmedi. Kadınlar, bu şartlan kendi sözleri ile ikrar edince, Hz. Peygamber (s.a.v.): "Artık gidin, sizinle biat ettik" derdi, (ve musafahada bulunmadan onlarla biatini tamamlardı) Hayır, Allah'a yemin olsun, asla onun eli hiçbir kadının eline değmedi. Fakat kadınlarla sözle biat akdi yaptı."296 Rasulullah (s.a.v.)'ın bu tür biatin dışında, kadınlardan biat alırken bir kumaş üzerine elini koyduğu ve kadınlann da aynı kumaşa ellerini koyarak biat ettikleri rivayet edilmektedir. Aynca bazı rivayetlerde de kadınlardan biat alırken Rasulullah (s.a.v.)'ın elini su kabına soktuğu, kadınların da aynı şekilde su kabına ellerini sokarak biat aldığı da rivayet edilmektedir. 295 Tirmizi, Siyer 37; Muvatta, Bey'a 2 -Buhari. Tefsir-i Mümteh.ne 2, Talak 20, Ahkam 49; Muştan. Imarat 88, Tirmizi, Tefsir-i Mümtehine 322 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Bütün bu delillerden anlaşılan, Rasulullah (s.a.v.) hiçbir kadının eline dokunmamış ve onlarla hiçbir şekilde musafaha yapmamıştır. Öyle ise inançlı efkek ve kadınlann yabancı bir kadınla musafaha yapması veya elini öpmesi doğru değildir. İnsanlann kalbine şeytanın vesvase vermesine engel olmak en güzelidir. Musfuman bir kadının yabancı erkekle görüşmesinde dikkat etmesi gereken hususlar: Kadın olsun erkek olsun insanlar işleri ve görevleri gereği işyerlerinde, hastanelerde, okullarda bir araya gelmektedirler. Özellikle kadınlann bu tür görüşme ve karşılaşmalar esnasında bir takım hususlara dikkat etmeleri gerekmektedir. 1. Tesettüre uygun giyinmek: Daha önce geçtiği gibi, kadının elleri ve yüzü dışında bütün bedejıini örten, altını göstermeyen, bol bir kıyafet giymesi gerekir. Kıyafetinin dikkat çekici renk ve modelde olmamasına da dikkat etmelidir. Gösterişli, süslü kıyafetleri evinde eşi için giyinmelidir. Kendini beğendirmesi gereken tek kişi eşidir. Onun için bu hususa dikkat etmelidir. 2. Yabancı erkekle başbaşa kalmaktan çekinmek: Yabancı bir erkekle kimsenin olmadığı bir ortamda başbaşa kalmak çok tehlikelidir. Bu konu Rasulullah tarafından yasaklanmıştır. Rasu'ullah şöyle buyurmaktadır: "Sakın bir erkek, yanında mahremi ol nadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın."297 "Yabancı bir kad'nla yalnız kalmayın, çünkü onların üçüncüleri şeytandır."298 297 Buhari, Nikah 111, Cezau's-Sayd 26, Cihad 140, 181; MüsBa, Hacc 424; TirnTOİ, Rada 16, Fiten 7; A. b. Hanbel, 1/222, IH/339, 446 298 A.g.e. 323 Kadının, kocasının akrabalarından biriyle yalnız kalmasının daha da tehlikeli olduğunu Rasulullah (s.a.v.) şöyle açıklamaktadır: "Kadınların yanına girmekten sakınınız! Dediler ki; "Ey Allah'ın Rasulü! Kayınbirader hakkında ne buyurursunuz?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Kayınbirader ölümdür."299 Görüldüğü gibi, yabancı erkekle kadının yalnız olarak başbaşa kalması, Rasulullah (s.a.v.) tarafından şiddetle yasaklanmıştır. Bu başbaşa kalmalarda üçüncünün şeytan olması, insanın içine vesvese düşürebilir. Yine bu durum çeşitli söylentilere sebebiyet verebilir. Bu tür düşüncelerin önüne geçmek için Rasulullah (s.a.v.), çok güzel bir metod izlemektedir. Enes (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) kadınlanndan biriyle beraberdi. Yanlarından bir adam geçti. Rasulullah (s.a.v.) adamı çağırarak: "Bu benim zevcenidir" dedi. Adam: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben herkesten şüphe etsem de sizden şüphe etmem." dedi. Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine: "Şeytan insana kanma nüfuz ettiği gibi nüfuz eder." buyurdular."300 Rasulullah (s.a.v.) bu davranışıyla insanlann içinde bir şüphe oluşmasın diye kendi hanımı olmasına rağmen yanındakinin kim olduğunu açıklamıştır. 3. Bakışlarını kontrol altında tutmak: Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.)'ın belirttiği gibi, mü'min erkek ve kadınların bakışlarını kontrol altına alması gerekir. Mü'min bir erkek, karşı cinsten bakılması yasak olan yerlere bakamadığı gibi, kadın da erkeğin bakılması yasak olan yerlerine bakamaz. Ayrıca bakışlarını karşı cinsin üzerinde tutamaz. Allah (c.c.) bu konuda ~ Buhad, N.kah ill. Cezau's-Sayd 26, Chad 140, lSUMüslim. Hacc 424; Tirmiri, Rada 16, Fiten 7; A. b. Hanbel, V222,11V339,446 300 Müslim, Selam 23 324 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ şöyle buyurmaktadır: " Mü'min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle."301 "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar."302 Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Harama bakmak iblisin oklanndar. bir oktur. Kim Allah korkusundan dolayı harama bakmayı terkeders^, Allah onun kalbine imanın tadını verir."303 Bakışlara bu kadar önem verilmesinin sebebi, bakmanın zinaya giden yolun ilk basamağı olmasındandır 4. Konuşmada ve yürümede ölçülü olmak: Allah (c.c.)'ın Kur'an-ı Kerim'inde açıkladığı gibi, mü'min bir kadın yabancı bir erkekle konuşmak zorunda kaldığında ölçülü olmalıdır. Ayrıca ihtiyacından fazla da konuşmamalıdır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır.- "... Yabancı erkeklerle çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin."304 Mü'min kadın dışarı çıktığında yürüyüşüne de dikkat etmelidir. Kadının sokaklarda salma salma veya kırıtarak yürümesi asla doğru değildir. Yürümenin ölçüsünü Allah (c.c.) şöyle vermektedir: "... Gizlemekte olduklan zinetleri anlaşılsın diye ayaklannı yere vurarak yürümesinler."305 Hz. Şuayb (a.s.)'ın kızının Hz. Musa'yı çağınşını da hatırlamakta fayda var. Allah (c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'inde bu olayı şöyle anlatıyor: "Musa, Medyen suyuna vannca, orada (hayvanlannı) sulayan bir çok insan buldu. Onlann gerisinde de, (hayvanlannı) 301 Nur, 30 302 Nur, 31 303 Ahmed b. Hanbel, Musned, V/264 304Ahzab,33 305 Nur, 31 325 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ engelleyen iki kadın gördü. Onlara-, derdiniz nedir? dedi. Şöyle cevap verdiler: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onlann içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız: babamız da çok yaşlıdır. Bunun üzerine Musa, onlann yerine (davarlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım dedi. Derken o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi..."306 Bu ayetlerdeki kadının yabancıya yaklaşma şekli çok önemlidir. Kadının Hz. Musa'ya utana utana gelmesi günümüz müslüman kadınları için de bir örnek teşkil etmelidir.AİLEDE ÇOCUK VE EĞİTİMİ Çocuk sahibi olmak, anne ve babalar için en büyük nimetlerden biridir. Dünyanın her yanında insanlar çocuklarının olması için servetlerini harcamaktadır. Bir çok kan-koca, bir tane de olsa çocuk sahibi olabilmek için hastane kapılarında beklemekte, kucaklarına alıp sevebilecekleri, öpüp koklayabilecekleri bir çocuk için doktor doktor gezmektedirler. İslam dini de mü'minlerin meşru yollardan çocuk sahibi olmalarını teşvik etmiş, bunun için de evlilik müessesesini kurmuştur. Evliliğin ana gayelerinden birisi de, kendine ve toplumuna sahip çıkan, İslam'ı bir hayat nizamı olarak kabul eden, gerektiğinde bu uğurda canını, malını feda etmesini bilen Hz. Muhammed (s.a.v.) ümmetinin çoğalmasıdır. Allah (c.c.) için mücadele edecek neslin çoğalması da evlilikle mümkündür. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar! Çok seven ve çok doğuran kadınlarla evlenin. Zira ben 306 Kasas, 23-25 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLER! (kıyamet günü) diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim."307 İslam'a göre çocuk sahibi olmak yeterli değildir. Onun en güzel şekilde terbiye edilmesi de gerekir. Yoksa Rasulullah (s.a.v.)'in övüneceği neslin oluşması mümkün olmaz. İslami terbiye almamış bir neslin, ne kendine, ne ana-babasına, ne içinde yaşadığı topluma, ne de dinine faydası olur. Çocuklar, anne ve babalar için bir imtihan vesilesidir. Allah (c.c.) anne ve babalan çocuklan vasıtasıyla denemektedir Bunun için mü'min anne ve babalann çok dikkatli olması gerekir. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Doğrusu mallannız ve çocuklannız sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat ise Allah'ın yanındadır."308 Bu ayette de belirtildiği gibi, çocuklann birer imtihan vesilesi olduğu ve insanlann çocuklanyla da imtihan edilmekte olduğu belirtiliyor. Çocukların terbiyesi ve yetiştirilmesi hususunda anne ve babaya büyük iş düşmektedir. Çocuğun ilerde nasıl biri olacağını Allah (c.c.) bilir. Fakat iyi bir insan olması için yetiştirmek her anne ve babanın görevidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Her çocuk (İslam) fıtratı üzere doğar. Ancak anne ve babası onu ya yahudileştirir, ya hnstiyanlaştınr, ya da mecusileştirir."309 Rasulullah (s.a.v.)'ın bu hadislerinde de belirtildiği gibi, çocuklann doğuştan İslam fıtratı üzere doğduğu, daha sonra ebeveynin onlar üzerinde etkili olarak Allah (c.c.)'ın istediğinin dışında bir hayatı tercih ettikleri belirtiliyor. Günümüzde anne ve babalann çocuklannı yanlış eğitmeleri, bilinçli veya bilinçsiz İslam eğitiminden mahrum bırakmalan nedeniy307 Ebu Davud, Nikah 4; Nesai, Nikah 11 308Tegabun, 15 3M Buhari, Cenaiz 80, 93, Kader 22; Ebu Davud, Sünnet 18; Tirmizi Kader s-Muvatta, Kader 22 ' 327 le anarşinin, terörün, din düşmanlığının, ateistliğin, içkinin, kumann, fuhşun, rüşvetin, faizin, hırsızlığın, katilliğin ve buna benzer bir çok hastalığın hakim olduğu bir toplum meydana geldi. Sonuçta çocukların nasıl bir imtihan vesilesi kılındığı da ortaya çıktı. Öyleyse saadet asrının yeniden hakim olması, toplumun yukarda saydığımız hastalıklardan kurtulması için, çocuk daha doğmadan, daha da öteye gidersek, evlilik gerçekleşmeden onun eğitimine başlamak gerekir. Şimdi çocuğun eğitim ve terbiyesinin aşama aşama nasıl olduğunu, eğitim ve terbiyede hangi hususlara dikkat edilmesi gerektiğini görelim. 1. Eulilik öncesi çocuk terbiyesi: Öncelikle birçok okuyucumuza bu başlığın çok ilginç geldiğini tahmin ediyorum. Daha evlenmeden çocuk terbiyesi nasıl olur? diye içlerinden geçirmişlerdir. Daha önce evlenilecek kadında ve erkekte aranan şartlar konusunda, kadının da, erkeğin de dindar olması ve soylu bir aileden gelmesi gerektiğini belirtmiştik. Çocuğun asaletli olabilmesi için bu şartlar önemlidir. Çünkü çocuk, anne veya baba tarafından birilerine çekebilir. Bu nedenle babası bilinmeyen ya da zina sonucu doğmuş olanlarla veya gayrı meşru hayat yaşayanlarla evlenmek mekruhtur. Müslüman bir kızın veya erkeğin görünürde müslüman, itikatta kafir biriyle evlenmesinin de pek çok mahsuru vardır. Böylesi bir evlilik, eşlerin İslami yaşantıdan uzaklaşmasına sebeb olur. Bunun sonucunda da İslami usul ve kaideler dışında hayat süren biriyle evlenen kişinin, dini ve ahlaki yönünün kaybolması neticesi ortaya çıkar. Mesela, İslami şartlara uygun olmayan bir erkekle evlilik yapan kadından doğacak çocukların terbiyesi tamamen babanın etkisi altında olacağından, çocuklar gayrı İslami bir yaşantı içinde olacaklardır Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kadın dört şeyi için 328 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ "~ şeyi için nikahlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen dindar olanı seç ki, elin bereket bulsun."310 Sonuç olarak evliliği düşünen kadın veya erkek herkesin daha sonra doğacak çocuklarının iyi bir terbiye alması ve huyunun güzel olması için, evlenmeden önce eş seçiminde çok dikkatli davranmaları gerekir. Böylece doğacak çocuklar, saadet asrının yeniden dirilmesine, mü'minlerin gerçek manada ümmet bilincine ulaşmasına ve tevhid bayrağının tekrar burçlara dikilmesine vesile olacaktır. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler, Kadın ve erkekte aranan şartlar konusuna bakabilir. 2. Hamilelik döneminde çocuk terbiyesi: Allah (c.c.)'ın emri, Rasulullah (s.a.v.)'ın sünneti üzere güzel bir evlilik yapan eşler, böylece çocuk terbiyesinde ilk aşamayı gerçekleştirmiş olurlar. Bu konuda ikinci aşama ise hamilelik dönemidir. Çocuğun eğitimi ve terbiyesinde hamilelik devresinin büyük rolü vardır. Kadın bu dönem içinde yediklerine, içtiklerine daha çok dikkat etmelidir. Çünkü haram veya helal olarak yediklerinin tamamından çocuk da faydalanmaktadır. Küçücük hatalann gelecekte çocuğa yansıyabileceğini unutmamak gerekir. Bu konuyla ilginç bir hikaye anlatılır. Bunu hatırlatmakta fayda vardır. İstanbul'un Vefa semtine adını veren, döneminin manevi şahsiyetlerinden Şeyh Vefa Hazretlerinin bir oğlu vardı. Bu çocuk, o zamanlar henüz İstanbul'a çeşmeler yapılmadığı için, evlere hayvan sırtında su taşıyan sakalann kırbalarını (su tulumu) delerdi. Fatih Sultan Mehmet döneminin meşayıhlarmdan olan Vefa hazretlerinin çocuğu bu kötü hareketini uzun zaman devam ettirdiği halde, sucular şeyhin hatırına çocuğa birşey demedikleri gibi, gelip durumu şeyhe de anlatmaya cesaret edemezlerdi. 310 Buhari, Nikah 15; Ebu Davud, Nikah 2; Nesai, Nikah 13 329 Sakalardan biri artık dayanamayıp durumu çocuğun babasına anlatmaya karar verdi, şeyhin huzuruna gelerek: "Ya Şeyh! Ne zamandan beri sizin çocuk bizim kırbalarımızı elindeki iğneyle delmekte ve akan suları ağzını dayayıp içmektedir. Biz bu zamana kadar bir şey söylemedik ama, artık dayanılmaz oldu, siz bir tenbihte bulunsanız da çocuk bu halinden vazgeçse" dedi. Oğlunun böylesine çirkin bir iş yaptığını öğrenen Şeyh Vefa Hazretleri, çok üzüldü. Ne kadar kırbası delinen sucu varsa çağırıp zararlarını ödedi ve gönüllerini alarak "bir daha olmaz inşaallah, suç çocukta değil, mutlaka bizdedir. Ya anası bir hata işledi yahut bende bir kabahat var" diyerek suculan gönderdi. Sonra hanımını çağırıp durumu ona anlattı: "hanım kabahat ya sende ya da bende... İyi düşün çocuğa hamileyken veya emzikliyken haram bir şey yedin mi?" diye sordu. Şeyhin hanımı gayrı meşru hiçbir şey yemediğini, yalnız, çocuğa hamileyken komşusunun bahçesindeki nardan canının çektiğini ve iğneyle delerek bir damla emdiğini söyleyince Şeyh sevinerek: "Elhamdülillah, hastalık teşhis edildi."dedi. Sonra da hanımına, komşusundan helallik dilemesini ve ne isterse vermesini söyledi. Kadın gitti ve evin hanımını buldu, durumu anlatıp hakkını helal etmesini rica etti. Narın sahibi: "Helal olsun komşu, bir damla nar suyunun ne kıymeti olur, keşke kopanp yeseydin" diyerek hakkını helal etti. Bu mesele hallolduktan sonra Şeyh oğlunu çağırıp tenbih etme ihtiyacı bile duymadı. Hakikaten ondan sonra çocuk, değil elindeki iğneyle sucuların kırbasını delmek, onlara dönüp bakmıyordu bile. Sucular "keşke durumu daha önce şeyhe anlatsaydık, şeyh oğlunu terbiye etmiş" diyorlardı.311 Bu hikayede de olduğu gibi, hamile olsun veya olmasın her kadının yediklerine ve içtiklerine dikkat etmesi gerekir. Çocuğun gelişiminde bunların etkisi vardır. ' Büyük Dini Hikayeler, Osmanlı Yay. 330 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ 3. Doğumdan sonra (süt devresi) çocuk terbiyesi: Çocukların terbiyesi fiilen doğumla birlikte başlamaktadır. Çocuk doğar doğmaz, anne ve babalara önemli görevler düşmektedir. Şimdi doğumdan sonra yapılması gerekenleri görelim. a) İlk gıda (Tahnik): Rasulullah (s.a.v.) yeni doğan bebeğin boğazından geçen ilk gıdaya dikkat etmekteydi. Bunun için yeni doğan çocuklar hemen Rasulullah (s.a.v.)'a getirilirdi. Bu genellikle kuru hurmayla olurdu. Bu bulunamadığı zamanlar taze ve yaş hurma, onlar yoksa an balı, o da yoksa ateş görmemiş bir şeyle tahnik yapılırdı. Tahnik, kuru hurmanın ağızda biraz çiğnenip yumuşatılmasından sonra bebeğin damağının oğuşturulması şeklinde yapılırdı. Enes (r.a.) anlatıyor: "Abdullah ibn Ebi Talha'yı doğduğu zaman Rasulullah (s.a.v.)'a götürdüm. Bebek bir bez içindeydi. Vardığımızda Rasulullah (s.a.v.) devesini tımar ediyordu. "Beraberinde hurma da getirdin mi" diye sordu. Ben: "Evet" dedim ve birkaç tane hurma verdim. Onları ağzında çiğnedi, sonra çocuğun ağzını açtı. Ağzına tükrüğünü püskürttü, bebek yalanmaya başladı. Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.): "Ensann hurma sevgisine bakın." diye latife etti. Sonra da çocuğa Abdullah ismini verdi."312 Esma bintu Ebi Bekir (r.a.) anlatıyor: "Mekke'de Abdullah ibn Zübeyr (r.a.)'e hamile kalmıştım. Doğumum yaklaşmıştı ki, Mekke'yi terkettim ve Medine'ye geldim. Küba'ya indim. Abdullah'ı orada dünyaya getirdim. Doğunca, bebeği alıp Rasulullah (s.a.v.)'a götürdüm, kucağına bıraktım. Rasulullah (s.a.v.) bir hurma istedi, ağzında çiğneyerek ezdikten sonra, tükrüğünden çocuğun ağzına bıraktı. Abdullah'ın midesine ilk inen şey Rasulullah (s.a.v.)'m tük-rükleriydi. Sonra yumuşattığı hurma ile çocuğun damağını oğdu, hakkında bereketle dua etti ve Abdullah ismini koydu. Müslüman 1 Buhari, Cenaiz 42, Akika 1; Müslim, Adab 22; Ebu Davud, Edeb 69 331 aileden doğan ilk çocuk bu idi. Medineli müslümanlar onun doğumuna çok sevindiler. Çünkü "Yahudiler size sihir yaptılar, asla doğum yapamayacaksınız" diye bir şayia çıkarılmıştı."313 Tahnik işini salih ve muhterem birinin yapmasında fayda vardır. Bu kimse çocuk için dua da ederdi. Günümüzde ilk gıdaya (tahnik) dikkat edilmemektedir. Rasulullah (s.a.v.) ve ashabının uygulamasını devam ettirmek gerekir. Şunu da unutmamak gerekir ki, böyle bir işin mutlaka çocuk için faydalan vardır. Bundan çocuklann yararlanması için tahnik uygulamasına devam etmek gerekir. b) Güzel isim koymak: Yeni doğan çocuğa kısa süre içinde güzel bir isim koymak anne ve babalann en önemli görevlerindendir. Çocuğa konulan isim hem bu dünyada hem de ahirette geçerlidir. Rasulullah (s.a.v.) sadece çocuklann değil, büyük insanlann ismiyle dahi ilgilenmiştir. Kötü bulduğu bazı isimleri değiştirme yoluna gitmiştir. Yine konulması gereken güzel isimler hakkında bilgiler vermiş, zaman zaman bizzat kendisi çocuklara isimler vermiştir. Rasulullah (s.a.v.)'ın isim konusundaki bu titizliği bize, isim koymanın ne derece önemli bir iş ve görev olduğunu gösteriyor. Rasulullah (s.a.v.) güzel isim koymanın önemini şöyle açıklıyor: "Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalannızın isimleriyle çağnlacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel yapın."314 Hiç kimse kıyamet günü Allah (c.c.)'ın hoşlanmayacağı isimle O'nun karşısına çıkmak istemez. Öyleyse kötü olan isimlerin çocuklara verilmemesi gerekir. Rasulullah (s.a.v.)'ın isim konusundaki hassasiyetini daha iyi anlamak için şu hadis-i şerifi de görmek lazım. Yahya bin Said (r.a.) 313 Buhari, Menakıbu'l-Ensar 45, Akıka 1; Müslim, Adab 26 314 Ebu Davud, Edeb 69 332 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v.) bol sütlü bir deve hakkında: "Bunu kim sağacak?" diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah (s.a.v.) adama: "İsmin ne?" diye sordu. Adam: "Mürre " deyince ona: "Otur" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) tekrar: "Bunu kim sağacak?" diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Hz. Peygamber (s.a.v.) ona da: "İsmin ne?" diye sordu. Adam: "Harb" deyince, ona da: "Otur" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Bu deveyi bize kim sağacak?" diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. O da: "Ya'iş" (yaşıyor) cevabını alınca ona: "Sen sağ" dedi.3IS Rasulullah (s.a.v.)'in açıklamalanna göre en güzel isim olarak adlandınlanlardan bazılan şunlardır: Erkek ismi olarak, Abdullah, Abdurrahman, Muhammed, Peygamberlerin isimleri, Hasan, Hüseyin ve diğer İslam büyüklerinin isimleri tavsiye edilen isimlerdir. Kız isimleri olarak da, Aişe (Ayşe), Fatıma, Zeyneb, Hatice, Cemile, Zehra... gibi isimler güzeldir. Anne ve babalar, çocuklarına isim koyarken anlamsız, hoş olmayan isimlerden kaçınmalıdırlar. İslam dünyasında kullanılan ve anlamı güzel olan isimlere yönelmelidirler. Bugün her dinin kendine has bir takım isimleri vardır. Müslüman olduğunu iddia eden anne ve babalar da çocuklannın isimlerini bu doğrultuda vermelidirler. İsim koymada dikkat edilmesi gereken bir diğer konuda, halk arasında Kur'an-ı Kerim'den isim bulma cehaletidir. Anlamı olmayan ya da anlam olarak kötüyü çağrıştıran bir takım isimlerle ilgili olarak "Neden bu ismi koydun?" denildiğinde verilen cevap "Bu isim Kur'an'da var" olmaktadır. Mesela, kızlar için kullanılmaya başlanan "Aleyna (Bizim üzerimize), Aleyke (Senin üzerine), 3ısMuvatta.İsti'zan24 333 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ Kezban (Yalancı) gibi isimler. Bu tür anlam ifade etmeyen isimlerden kaçınmak gerekir. c) Çocuğun kulağına ezan okumak: Yeni doğan çocuğun ismi konulduktan sonra, sağ kulağına e-zan, sol kulağına ise kamet okunmalıdır. Bu müstehab olan adetlerdendir. Ebu Rafi (r.a.) anlatıyor: "Hz. Fatıma (r.a.) oğlu Hasan (r.a.)'ı doğurduğu zaman, Rasulullah (s.a.v.)'ı onun kulağına ezan okurken gördüm."316 d) Çocuk için kurban kesmek (Akika): Çocuk doğduktan birkaç gün sonra onun adına kesilen kurbana denilir. Yedinci gün kesilmesi daha faziletlidir. İmkan bulamayan daha sonra da kesebilir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Her çocuk, akika kurbanıyla rehinlenmiştir. Bu kurban doğumunun yedinci günü, onun adına kesilir. O gün saçı traş edilir ve çocuğa isim verilir."317 Rasulullah (s.a.v.) bir diğer hadislerinde şöyle buyurmaktadır-. "Oğlan çocuğu için birbirine denk iki kurban, kız çocuğu için bir kurban kesmek gerekir. (Kurbanlığın) erkek veya dişi olması far-ketmez."318 Akika kurbanınn sayısı konusu ihtilaflıdır. Erkek çocuğuna kaç tane kurban kesileceğiyle ilgili değişik rivayetler vardır. Bunlardan biri de Nafi (r.a.)'nin rivayetidir: Abdullah ibn Ömer (r.a.)'den aile3"> Ebu Davud, Edeb 116; Tırmizi, Edahi 17 3" Ebu Davud, Edahi 21; Tirmizi, Edahi 23 3» Ebu Davud, Edahi 21; Tırmizi, Edahi 17; Nesai. 334 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ sinden kim akika kurbanı isterse, muhakkak ona kurbanlık verirdi. Kız olsun, erkek olsun her biri için birer tane koyun keserdi."319 Ayrıca daha önce geçen hadiste de belirtildiği gibi, yedinci gürü çocuğun saçı kesilip ağırlığınca gümüş tasadduk etmesi güzeldir. İmkarıi olanın ise altın tasadduk etmesi daha faziletlidir. Bu konuyla ı'gilı j^arak Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.), Hasan (r.a.) için ?akika olarak bir kcyun kurban etti ve: "Ey Fatıma!" dedi."Çocuğun başını traş ettir ve saçının ağırlığınca gümüş tasadduk et" buyurdu. Bu emir üzerine saçı tarttık, ağırlığı bir dirhem veya buna yakın bir şeydi."320 4. Süt devresinden sonra çocuk terbiyesi: a) Sünnet ettirmek: Sünnet olmak, İslam dininin alameti farikalanndan biridir. Bir çok dinde olduğu gibi, İslam dini de bunu kabul etmiştir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek traşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek ve koltuk altını yolmak."321 Sünnetin yapılacağı zamanla ilgili kesin bir delil yoktur. Ancak geciktirilmemesi gerekir. Sünnet olmanın müstehab vakti 7-12 yaş arasıdır. Ancak bu da kesin değildir.322 Sünnet olmada en uygun dönem, çocuğun idrakinin zayıf olduğu uonemdir. Yani herşeyi tam kavrayamadığı yaş dönemidir. J lerhangi bir sebepten dolayı sünnet olamayan birinin hangi yaşta olursa olsun sünnet olması gerekir. Hz. İbrahim (s. a.)'in seksen yasında sünnet olduğu rivayet edilmektedir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle 319 Muv atta, Akika 4 320 Tırrrizi, Edahi 20 321 Buhari, Libas 63-64, İstı'zan 51; K.üslım, Taharet 39; Tirmizi, Edeb 14; Ebu Davud, Tereccul 16; Nesai, Taharet 10-11 322 Feteva-i Hindiye, V/357 335 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ buyurmaktadır: "İbrahim (r.a.) Kaddum nam -bazısı Kadum demiştirmevkide seksen yaşında olduğu halde sünnet olmuştur."323 Sünnet merasimlerinde de israftan ve gereksiz harcamalardan kaçınmak gerekir. Yemede, içmede, oturmada ve kalkmada dikkatli olunmalıdır. Sünnet işlemek adına harama da yönelmemek gerekir. b) Yemek adabı: Anne ve babalann, özellikle annelerin çocuklarına yemek adabını iyice öğretmeleri gerekir. • Yemekten önce elleri yıkamak: Yemeğe başlamadan önce eller mutlaka yıkanmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Yemeğin bereketi, yemekten önce ve sonraki yıkamalardadır."324 Yemeğin bereketinin yanında çocuklann değişik yerlerde oyun oynadıklannı düşünürsek, elleri her zaman kirlidir. Bundan dolayı da hastalık kapabilirler. Yemekten önce ve sonra ellerin yıkanması sağlık açısından önemlidir. • Yemeğe besmele ile başlamak: Yemeğe besmele ile başlamak gerekir. Besmele, yemeğin bereketlenmesine vesile, şeytanlann ise yemeğe ortaklık etmesine engel olur. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sizden kim bir şey yerse "Bismillah" desin. Başlangıçta unutmuşsa, sonunda şöyle desin: Bismillahi fi evvelihi ve ahirini (başında da sonunda da Allah'ın adıyla)."325 "Rasulullah (s.a.v.) altı kişi içinde yemek yiyordu. Bu sırada bir bedevi geldi. (Besmele çekmeksizin) iki lokma yuttu. Rasulullah 323 Buhari, Isti'zan 51, Enbiya 8; Müslim, Fedail 151 324 Ebu Davud, Et'ime 12; Tirmızi, Et'ime 39 325 Ebu Davud, Et'ime 16; Tirmizi, Et'ime 47 336 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ (s.a.v.) şöyle dedi: "Eğer bu adam besmele çekseydi, yemek hepinize yeterdi"326 • Yemeği sağ elle yemek: Yemeği sağ elle yemek gerekir. Bu konuda aile reisi, ev halkına örnek olmalıdır. Özellikle çocuklan daha küçükken sağ elle yemeye alıştırmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden hiç kimse sakın sol eliyle yiyip içmesin. Çünkü şeytan soluyla yer içer." • Önünden yemek: Çocuğa yemeğin önünden yenilmesi gerektiği öğretilmelidir. Bu konuda evin büyükleri örnek olmalıdır. Yemeğe kenarlarından başlanmalıdır. Kabın ortasından alınmamalıdır. Çünkü bereketi ortadadır. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır.- "Bereket yemeğin ortasına iner. Öyleyse yemeğinizi kenarlanndan yiyin, ortadan yemeyin."327 • Yemekten sonra dua etmek: Yemekten sonra aile fertlerinden birinin dua etmesi çocuğun dikkatini çeker. Herkesin dua için ellerini kaldırdığını görünce o da taklit etmeye başlar. Bu şekilde duaya alışır. Çeşitli yemek dualan vardır. Elhamdülillah demek bile yeterlidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim bir şey yer ve: "Bana bu yiyeceği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana nzık kılan Allah'a hamd olsun" derse, geçmiş günahları bağışlanır."328 326 Tirmizi, Et'ime 47 327 Ebu Davud, Et'ime 18; Tirmızi, Et'ime 12 328 İbn Ma'ce, Et'ime 16, Ebu Davud, Libas 1; Tirtniüi, Da'vat 75 337 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLIUK VE MAHREMİYETLERİ • Yemekten sonra elleri yıkamak: Sofradan kalkıldıktan sonra eller mutlaka yıkanmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Yemeğin bereketi, yemekten önce ve sonraki yıkamalardadır."329 c) Konuşma adabv. Çocuklara konuşmaya ilk başladıklarında, önce Allah lafzını öğretmek gerekir. Günümüzde ailelerin bir çoğu, konuşmaya yeni başlayan çocuklarına hoş olmayan sözler öğretmektedir. Kaba-saba sözler, küfürler ve ayıp laflar bunların en başta gelenleridir. Etrafımızda bir çoklarının çocuklarına "hadi oğlum, şuna bir küfret bakayım" gibi sözlerle yanlış eğitim vermektedirler. Çocuklar küçüklüklerinden itibaren eğitilmelidirler Ancak iyi eğitilmelidirler. Aile içinde çocuğa güzel konuşmayı, büyüklerinin yanında gereksiz konuşmamayı, özellikle misafirlerin yanında gevezelik yapmamayı öğretmek gerekir. Bunun yanında çocuklara doğru konuşmayı, yalancılığın kötü bir şey olduğunu anlatarak bu tür davranışlardan kaçınmasını sağlamak gerekir. Büyüklere karşı nasıl hitap etmesi gerektiğini, kendisine yapılan bir iyiliğe karşı nasıl teşekkür edeceğini de öğretmek gerekir. Ancak bu eğitimin gerçekleşebilmesi için ailedeki büyükler örnek olmalıdırlar. Baba, çocuğuna yalan konuşuyorsa, çocuğun da yalan konuşması mümkündür. Bu durumda babanın çocuğuna "Oğlum yalan konuşmak günahtır" demesinin hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü çocuk da babasına muhtemelen cevap olarak "yalan konuşmak günahsa, sen neden yalan konuşuyorsun?" diyecektir. Bu şekilde İslam terbiyesinin verilmesi mümkün değildir. Mutlaka anne ve baba, çocuklanna her konuda örnek olmalıdır. Aksi halde çocuğun terbiyesi imkansız olur. AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ d) Oturma adabi: Anne ve baba, çocuklarının oturuş biçimine, büyüklerinin y-anındaki oturuşuna dikkat etmelidir. Onlann özellikle büyüklerinin yanında nasıl oturacaklarını iyi öğretmeleri gerekir. Kendileri de oturup kalkmalanyla çocuklanna güzel örnek olmalıdır. e) İman ve İslam öğretimi: Çocuğa yaşına uygun şekilde imanın ve İslam'ın esaslannı öğretmek gerekir. Çocuklann maddi ihtiyaçlannı gidermek yeterli değildir. Manevi açıdan da doyurulmalan gerekmektedir. Bunun için iman ve İslam onlara iyice öğretilmelidir. Çocuklar doğuştan İslam fıtratı üzere doğar. Rasulullah (s.a.v.) bunu şöyle açıklamaktadır: "Her çocuk (İslam) fıtratı üzere doğar. Ancak anne ve babası onu ya yahudileştirir, ya hnstiyanlaştmr, ya da mecusileştirir."330 Çocuklann imanı ve İslam'ı öğrenmemesi halinde bunun hem dünyevi, hem de ahirete dönük bir takım sıkıntılan vardır. Çocuğunun dinini öğrenmesinden sorumlu olan anne ve babalar, bu görevlerini yapmadıklan takdirde, ilk tokadı kendi çocuklanndan yiyeceklerdir. Sonrası Allah (c.c.)'a kalmıştır. İslam eğitimini almamış çocuklar büyüdüklerinde hayırsız evlat haline gelmektedirler. Anne ve babalann büyük umutlarla yetiştirdiklerini zannettikleri bu çocuklar, almalan gereken İslam eğitimninden yoksun hayata atıldıklanndan, hem anne ve babalannı, hem de diğer insanları hayal kınklığına uğratmaktadırlar. Çocuklann dinlerini en güzel şekilde öğrenebilecekleri yaşlar 7-15 yaşlan arasıdır. Ancak dünya nimetlerinden başlannı kaldmp çocuklanyla ilgilenmeye fırsat bulamayan anne ve babalar, servetEbu Davud, Et'ıme 12; Tırmızi, Efime 39 338 330 Buhari, Cenaiz 80, 93, Kader 22; 0>u Davud, Sünnet 18; Tırmia, Kader 5; Muvatta, Kader 22 339 lerine servet katma hayaliyle hem kendilerini hem de çocuklannı ateşe atmaktadırlar. İnsanlann gaflet içinde yaşadıklan, Allah'tan habersiz, şeytanla elele gezdikleri bir dönemde anne ve babaların en büyük problemleri çocuklarının inançsızlığıdır. İçinde yaşadığımız toplumun eğitimde maneviyattan çok maddeye önem vermesi, çocuklann Allah'ı tanımasına ve O'na gereken sevgi ve itaati gösterememesine sebep olmuştur. Bu konuda asıl suçlu, çocuklanyla ilgilenmeyen ana ve babalardır. Çocuklarına daha konuşmaya başlar başlamaz Allah demeyi, anlayacağı kadanyla O'nu tanıtmayı bir görev bilmesi gereken anne ve babalar bunu iyice ihmal etmişlerdir. Çocuklarına Allah'ın yerine, şarkıcıları, sporculan, politikacılan tanıtmışlar ve onlara sevgi beslemelerini sağlamışlardır. Bunun sonucunda da Allah'ın yerine başkalannı koymalan sebebiyle hem kendileri hem de aile fertleri cehennem yakıtı olmuşlardır. Öyle ise yapılması gereken, Allah'ı en güzel bir biçimde aile fertlerine tanıtmak ve O'nun nzasını kazanmak için yaşamak olmalıdır. Anne ve babalar, çocuklanna din eğitimini kendileri veremiyor-larsa muhakkak bu konuda uzman kimselerden, okullardan, kurslardan ve dersanelerden faydalanmalıdırlar. Böylece ailenin kendisinin veremediği eğitimi, bu alanda uzman kurumlar ve kişiler verir. Anne ve baba, çocuklanndan sorumludur. Onlann yaptıkları şeylerden, ibadetlerinden, inançlarından, yani herşeyinden sorumludurlar. Bu nedenle onlann İslam'ı öğrenmeleri için gerekli olan maddi ve manevi herşeyin yapılması gerekir. Çocuklarının kısa hayatı içinde üniversite kazanıp okuması için her türlü maddi fedakarlığı yapan anne ve babalar, her türlü nimetin olduğu, ebedi olarak kalınacak olan cenneti kazanmak için hiçbir fedakarlığa yanaşmamaktadırlar. Şu ayeti unutmamak gerekir: "Ey inananlar! 340 I AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır."331 f) Namaz eğitimi: Namaz, dinimizin direği, mü'minlerin gözbebeğidir. Beş vakit namaz, ergenlik çağına gelmiş ve akıllı olan her müslümana farzdır. Fakat yedi yaşına gelmiş bulunan çocuklara da namaz kılmaları emredilir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Çocuklarınıza, onlar yedi yaşındayken namazı emredin. On yaşında olunca namazdaki ihmalleri sebebiyle onları dövün, yataklannı da ayırın."332 Bir diğer hadiste ise şöyle buyurulmaktadır: "Çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi, namazı emredin."333 Bu hadislere göre, çocuğa yedi yaşından itibaren namaz kılması emredilecektir. On yaşından itibaren ise, namaz kılmadığı takdirde dövülecektir. Bundaki amaç, çocuğun küçük yaşlarda namaza alışmasını sağlamaktır. Yedi yaşında çocuğa namaz kılması emredil-diğine göre, anne ve babalar çocuklanna namaz kılmayı daha önceden öğretmelidirler. Çocuğun öğretme yaşı, konuşmaya başla-masıyladır. Allah (c.c.) namazla ilgili, olarak aile reislerine şöyle buyurmaktadır: "Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden nzık istemiyoruz; (aksine) biz seni nzıklandmyoruz. Güzel sonuç, takva iledir."334 g) Çocuklara Kur'an öğretmek: Kur'an, insanlann Rablerine ulaşmada, ibadette, O'nun nzasmı kazanmada, toplumun tevhid sancağı altında birleşmesinde, O'nun 331 Tahrim, 6 332 Ebu Davud, Salat 25 333 Ebu Davud, Salat 26 334 Taha, 1 341 emir ve yasaklarını anlamada başvurulacak ana kitaptır. Allah (c.c.) Kur'an hakkında şöyle buyurmaktadır: "Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir."335 Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyuruyor: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın kitabı ve Rasulünün sünneti."336 Görüldüğü gibi, müslüman olarak ayakta durabilmenin, sapıklıktan korunmanın ve cennete girebilmenin yolu Kur'an'dan geçiyor. Aile fertlerinin mutlak surette bu kitabı okuması ve anlaması gerekmektedir. Kur'an'ı öğrenmenin ve öğretmenin fazileti de çok büyüktür. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Sizin en hayırlınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğreteninizdir."337 Kur'an öğrenmenin ve öğretmenin fazileti böyleyken, onun uygulanmasıyla sapıklıktan emin olmak, şeytana kul, köle olmaktan kurtulmak varken, anne ve babalar çocuklarının Kur'an eğitimine neden önem vermezler acaba? Bu tür insanlar öylesine bir gaflet içine düşmüşler ki, yaratılış gayelerini unutmuşlar, Allah (c.c.)'a kulluk için dünyada bulunduklarını hafizalanndan silmişlerdir. Dünya ve ahiret saadetini arzulayan her aile, Allah (c.c.)'ın sözlerine kulak vermelidir. Duyduklannı anlamaya ve yaşamaya çalışmalıdır. İnsanlık Allah (c.c.)'m kelamıyla tanışmadıkça saadete kavuşamaz. Bunun için aile içinde Kur'an öğretimini gerçekleştirmek gerekir. Çocuklarının bu üstünlükten faydalanmalannı sağlamak aile reisinin öncelikli görevlerindendir. Allah (c.c.)'ın bizlerden neler istediğini öğrenmek ve ilmimizin artmasını sağlamak 335 Hadid, 9 336 Muvatta, Kader 3 337 Buhari, Fedailu'l-Kur'an 21; Ebu Davud, Salat 349; Tirmia, Kur'an 15 342 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ artmasını sağlamak için Kur'an'ı anlamak yoluna gitmemiz gerekmektedir. Ev içinde özel bir eğitim ve öğretim programı düzenlemek suretiyle, aile mensublannın Kur'an'ı anlamaları ve anladıklarını uygulamaları mümkün olur. Her türlü baskıya ve dayatmaya karşı inadına Kur'an'a sarılmak ve onun gölgesine sığınmak bugün en büyük görevdir. Müslümanları Kur'an'ın nurundan ve rehberliğinden mahrum etmeye kalkışanlara en iyi cevab, evlerin birer Kur'an üniversitesi olmasıdır. Bugün alınabilecek en büyük mükafat bununla mümkün olabilir. Öyleyse inancından taviz vermeyen tüm aileler, Kur'an'ı, önce kendi kurtuluşları sonra da insanlığın kurtuluşu için öğrenmeye ve evlerini birer Kur'an üniversitesi haline getirmeye çalışmalıdırlar. h) Çocukların iyi arkadaş seçmelerini sağlamak: Çocuklar, ailelerinden çok, kendi akranlarına yakınlık duyar. Bu nedenle aileler çocuklarının iyi arkadaş edinmesine yardımcı olmalıdırlar. Bunun en garantili yolu ise, İslami duyarlılığı olan aileleri komşu edinmektir. Çocukların en çok etkilendikleri yer oynadıkları, gezdikleri ve eğlendikleri sokaklardır. İyi terbiye almış çocuklarla arkadaşlıklar her zaman hayırlı sonuç verecektir. Rasulullah (s.a.v.) iyi arkadaşla kötü arkadaşın misalini şöyle açıklamaktadır:"İyi arkadaşla körü arkadaşın misali, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu alırsın."338 Peygamber (s.a.v.) bir başka hadisinde ise şöyle buyuruyor: "Kişi (ahirette) sevdiğiyle beraberdir."339 338 Buhari, Buyu 38, Zebaih 31; Müslim, Birr 146 ' * 339 Buhari, Edeb 96; Müslim, Birr 165; Ebu Davud. Edeb 122; Tirmizi, Zühd 50 343 Bu hadisler, arkadaşlığın önemine dikkat çekmektedir. Çocukların İslam terbiyesi altında yaşamasında ailenin oturduğu çevrenin büyük önemi vardır. Müslümanlann en çok dikkat etmeleri gereken hususlardan biri de iyi bir çevrede oturmasıdır. Komşularının İslami değerlere ilgisiz olması, Allah (c.c.)'a değilde, şeytana boyun eğmesi, örnek olarak alemlere rahmet olan Rasulullah (s.a.v.)'ı değilde, sıradan insanları (sanatçılar, sporcular, vb.) alması, ailenin de zamanla onlar gibi yaşamasına sebeb olacaktır. Çocuk terbiyesinde faydalı olan davranışlar: a) Çocuğa şefkat göstermek: Çocuğa şefkat göstermenin bir takım yollan vardır. Bunlar onu sevmek, okşamak, öpmek, ve bunun gibi şeylerdir. Rasulullah (s.a.v.) hem kendi çocuklanna ve torunlanna, hem de diğer çocuklara karşı daima şefkatliydi. Her alanda olduğu gibi, bu alanda da örnek alınması gereken Rasulullah (s.a.v.)'dır. O'nun hayatında çocuklara karşı sevgiden başka birşey yoktur. Bunu sözleri ve dav-ranışlanyla ispatlamıştır. "Rasulullah (s.a.v.) bir gün Hz. Hasan'ı öpmüştü. Bu sırada yanında bulunan Akra' b. Habis şöyle dedi: "Benim on tane çocuğum var. Fakat onlardan hiçbirini öpmedim." Rasulullah (s.a.v.): "Merhamet etmeyene merhamet edilmez" buyurdular."340 Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: "Bir bedevi Peygamber (s.a.v.)'e gelerek şöyle dedi: "Siz çocuklan öpüyorsunuz, biz öpmeyiz." Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurdu: "Allah sizin kalbinizden merhameti çıkartmış ise ben ne yapabilirim ki?"341 Hadislerde görüldüğü gibi Rasulullah (s.a.v.)'m çocuklara karşı merhameti ve sevgisi çok fazlaydı. Bu hadislerin dışında pek çok 340 Buhari, Edeb 18; Müslim, Fedaıl 65; Ebu Davud, Edeb 156; Tirmia, Birr 12 341 Buhari, Edeb 18; Müslim, Fedail 64 344 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ hadiste de O'nun çocuklara olan sevgisi anlatılmaktadır. Bugün anne ve babalann da, eğitimde sevgiyi, şefkati bir araç olarak kul-ianmalan gerekmektedir. Sevginin olduğu yerde güller açar. Sevginin hakim olduğu ailelerin evi gülistana döner. Rasulullah (s.a.v.) bu metodla başanya ulaştı. b) Çocuklarla şakalaşmak: İnsanlann fıtratında olan şeylerden birisi de şakalaşmaktır. Sürekli somurtkan olmak, ciddiyet adına hiç tebessüm etmemek, şakalara karşı ilgisiz olmak insanın fıtratına uymaz. Aile fertlerinin de ölçüyü kaçırmadan karşılıklı olarak şakalaşmalan, gülüşmeleri, eğlenmeleri gayet normaldir. Çocuklann eğitiminde de şakalaşmanın önemli bir yeri vardır. Şakalaşmak, çocuklann ilgilerinin artmasına, anne ve babalanna karşı sevgilerinin pekişmesine vesile olur. Rasulullah (s.a.v.) da çocuklarla pek çok defa şakalaşmıştır. Enes (r.a.) anlatıyor: Küçük bir kardeşim vardı. Ebu Umeyr diye çağnlırdı. Bir de Nugar kuşu vardı. Onunla oynardı. Kuş öldü. Bir gün Rasulullah (s.a.v.) bize geldi; kardeşimi üzgün görerek: "Nesi var?" diye sordu. Biz de: "Nugan öldü" dedik. O kardeşime: "Ya Eba Umeyr, Nugarcık ne yaptı" diye onu neşelendirmeğe çalıştı."342 c) Çocuklann oynamasına izin vermek: Oynamak çocuklann en çok sevdiği şeydir. Bu haktan onlan mahrum etmek olumsuz sonuçlar doğurabilir. Hiçbir zaman çocuklan oyundan tamamen men etmemek gerekir. Çocuklan devamlı uslu durmaya davet etmek, yaramazlık yapmaması için ikazda bulunmak doğru değildir. Çocuklann içlerindeki enerjilerini boşaltmalan gerekir. Bunun yolu da oyundur. 342 Müslim, Adab 5; Ebu Davud, Edeb 77 345 Çocuğa oyun esnasında arkadaşlarına karşı iyi davranmasını, hile yapmamasını ve yalan konuşmamasını öğretmek anne ve babaların görevidir. Çocukların akşam geç vakitlere kadar oyun oynamalarına engel olunmalıdır. Çünkü bu saatler şeytanların dağılma vakitleridir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Güneş battığı zaman akşam karanlığı geçinceye kadar davarlarınızı ve çocuklarınızı sokağa salmayınız. Çünkü o saat şeytanların dağılma zamanıdır."343 Çocuklar toplu halde oynarken oyunlarını bozmamak gerekir. Topluca oynanan oyunlar, çocukları sosyal hayata hazırlar. Paylaşmayı, birlik ve beraberlik içinde hareket etmeyi, dayanışmayı bu yolla öğrenirler. Anne ve babaların oyunlarda dikkat etmeleri gereken bir diğer husus da, çocuklarını oyun esnasında çağırıp bir işe göndermemeleridir. Bu tür hareket, çocuğun anne ve babalarına karşı gelmelerine, yani sözlerini dinlememelerine sebep olur. d) Çocuğu kabiliyetine uygun bir mesleğe yöneltmek: Her insanın kendine göre bir takım eğilimleri, ilgi alanları ve becerileri vardır. Çocukların da daha küçüklüğünden itibaren ilgi duydukları meslekler vardır. Çocuk, ilgilendiği alanlarda çalıştınlr-malıdır. İlgi duymadığı alanlarda çalıştırmak ise doğru değildir. Çocukların başıboş bırakılması doğru değildir. Mutlaka meşgul olacakları birşeyler bulmak gerekir. Boş bırakılan çocuklar vakitlerini yaramazlık ve haylazlıkla geçirirler. Bugün meslek sahibi olmanın yolu çoğunlıkla okumaktan geçmektedir. Belli bir eğitim düzeyine ulaşamayan kişilere iş verilme343 Müslim, Eşribe 41 346 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ mektedir. Herkesin kendi işini kurması da mümkün değildir. Bu nedenle her müslüman anne ve baba, çocuklarının iyi bir eğitim almasını sağlamalıdır. Bugün müslümanlann en büyük ihtiyaçlarından biri de, saadet asrının zenginleri olan Ebu Bekirler, Osmanlar, Abdurrahmanlardır. Onlar, içinde bulundukları dönemde, müslümanlann her türlü ihtiyaçlannı karşılamışlardı. Hastalara doktor, açlara yemek, evsizlere ev, işsizlere iş, savaşlarda mucahidlere araç-gereç temin ederlerdi. Bugün de onlar gibi zenginlerin olması gerekiyor. Bunun yolu da müslümanlann çocuklarını iyi bir eğitimden geçirmesiyle mümkündür. Bu amaca ulaşacağız diyerek inançlardan, ibadetlerden taviz de verilmemelidir. Allah (c.c.)'a güvenerek, O'nun yolunda, hedefe doğru emin adımlarla ilerlemek gerekmektedir, e) Çocukların yataklarını ayırmak: On yaşına geldikten sonra çocukların yataklarının aynlması gerekir. Özellikle kızla erkek çocuklarının yatakları aynlmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Çocuklarınıza, onlar yedi yaşındayken namazı emredin. On yaşında olunca namazdaki ihmalleri sebebiyle onları dövün, yataklannı da ayırın."344 Çocukların aynı yatakta yatması en son bu yaşa kadardır. Çünkü ergenliğe doğru adım atmaya başlayan çocukların cinsi terbiyelerini ciddi ve sistemli bir şekilde almalan gerekmektedir. Özellikle kızlarla erkek çocuklannın bu yaştan itibaren odalannın da aynlması gerekir. 0 Çocuklann güzel hareketlerini ödüllendirmek: Çocukların eğitiminde dikkat edilmesi gereken bir diğer konuda da yaptıklan iyi davranışlann ödüllendirilmesidir. Çocuk yapmış olduğu güzel davranışın karşılığında en azından bir "aferin" denil344 Ebu Davud, 25 347 KUR'AN VE SÜNNET İŞIĞINDA EVLİLİK VE MAHREMİYETLERİ meşini bekler. Çocuklan güzel davranışa yöneltmenin en kolay yolu ödüllendirmektir. Ancak ödülü bir rüşvet gibi göstermemek gerekir. Mesela, "Oğlum şu işi yaparsan sana bisiklet alacağım" demek yerine, çocuğun yapmış olduğu hareketlere ve davranışlara pazarlıksız ödül vermek daha isabetli olur. Çocuk hata yaptığında hemen üzerine gitmemek de gerekir. Öncelikle uyarmalı, sonra azarlamalı, daha sonra ise aynı davranışları sergiliyorsa cezalandırma yoluna gidilmelidir. g) Çocuk terbiyesinde anne ve babanın birlikte hareket etmesi: Çocukların terbiyesinde önemli olan noktalardan biri de, anne ve babalann çocuklarının terbiyesinde aynı tavn takınmasıdır. Annenin "yap" dediğini babanın "yapma" demesi, çocuğu hatasından dolayı biri azarladığında, diğeri ona sevgi gösterisinde bulunması doğru değildir. Anne ve babanın birbirinin tersine hareket etmesi çocuğun terbiyesinde olumsuz etki yapar. Çocuk anne ve babasının nelere kızacağını, nelerden hoşlandığını, kendisinden neler beklediklerini bilmelidir. Bu da ebeveynin görevidir. Çocuk doğrulan ve yanlışları ilk önce ailesinden öğrenir. Birinin iyi dediği davranışa diğeri kötü derse çocuk bir ikilem içinde kalır. Bu nedenle anne ve babalar, çocuklarının terbiyesinde birlikte hareket etmelidirler. Çocuğun güzel bir terbiye alması için bu gereklidir. İnsanlann çocuklarına bırakabileceği en büyük miras güzel terbiyedir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir miras bırakmamıştır."345 345 Tirmizi, Birr 33 348 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Çocuğun terbiyesini olumsuz etkileyen faktörler: a) Aşın baskı: Çocuklara yapılacak aşın baskı, onlann eğitimlerini ve terbiyelerini olumsuz etkilemektedir. Şiddetin hakim olduğu hiçbir yerde ve evde basan sağlanamamıştır. Baskının hakim olduğu evler, birer hapishane gibi olup, firsatını bulanlar hemen kaçıp kurtulmak istemektedirler. Özellikle kızlann ve erkek çocukların baba evinden kaçmalarının temelinde bu baskı yatmaktadır. Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.) insanlara şefkati ve merhameti tavsiye etmektedirler. Öyleyse yapılması gereken, evde baskıyı değil, sevgiyi hakim kılmaktır. b) Kötü çevre: Aile reisi, çoluk-çocuğunun iyi bir terbiye almasını istiyorsa öncelikle oturduğu çevreye ve muhite dikkat etmelidir. Müslüma-nın en çok dikkat etmesi gereken hususlardan biri de iyi bir çevrede oturmasıdır. Komşulannın İslami değerlere ilgisiz olması, Allah (c.c.)'a değilde, şeytana boyun eğmesi, örnek olarak alemlere rahmet olan Rasulullah (s.a.v.)'ı değilde, sıradan insanları (sanatçılar, sporcular, vb.) alması, ailenin de zamanla onlar gibi yaşamasına sebeb olacaktır. Allah (c.c.)'a kulluk görevinin bilincinde olan bir aile için en tehlikeli durum çocuklannı tağutlann ellerine bırakmaktır. İslam'ın adının bile anılmadığı, her hareket ve davranışlarında Allah (c.c.)'a isyanın olduğu bir çevrede çocuğun iyi bir terbiye alması imkansızdır. Sonuçta çocuklar, onlann çocuklanyla oynayacak, onlann hal ve hareketlerine özenecek, onlar gibi giyinmeye, onlar gibi konuşmaya çalışacaktır. İzledikleri filmler, dinledikleri müzikler, sevdikleri sporcular herşeyleri aynı olacaktır. Bunun önüne geçmek mümkün değildir. Bu sebeble yapılacak tek şey İslami duyarlılığı olan bir çevrede oturmaktır. 349 c) İsrafa alıştırmak: Çocukları küçüklüğünden itibaren yemede, içmede ve giyinmede israfa alıştırmamak gerekir. Her istediğinin olduğunu gören, para harcama kaygısı olmayan çocuklar, büyüdüklerinde başarısızlığa düşmektedirler. Çocukluğunda gördüğü bolluğun devam etmesini isteyen bu tür insanlar, harama başvurmak gibi bir gafletin içine de düşebilirler. Ayrıca bu şekilde yetiştirilen çocuklar hiçbir şeyden memnun olmazlar. Her istediklerinin olması sebebiyle, kendilerine yeni şeylerin alınması halinde sevinmesini dahi bilmezler. d) Disiplinsizlik: Disiplinin olmadığı bir ailede yetişen çocuk, gittiği her yerde ve her zaman uyumsuz olur. Bu tür insanlar problemlerin kaynağıdırlar. Çevremizdeki ailelere baktığımızda, disiplinin olmadığı ailelerin çocukları hemen belli olur. Çocuğa aşın baskı yapmamak gerekir. Ancak çocuğa baskı yapmayalım derken tamamen de serbest bırakmamak gerekir. Bu konuda orta yolu tercih etmek en doğrusudur. Çocuk yatacağı ve kalkacağı zamana, yemek yeme, oturup kalkma, konuşma, eve giriş-çıkış adablanna riayet etmelidir. Namaz vakitlerini aksatmamalı, bu konuda gereken hassasiyeti göstermelidir. Bütün bunları takip etmek anne ve babaların görevidir. Bu ve bunun gibi konularda taviz verilmemelidir. Aksi halde disiplin elden gider. e) Çocuklara eşit davranmamak: Anne ve babalar, kız olsun, erkek olsun çocuklarına eşit muamelede bulunmak zorundadır. Aksi davranışlar, çocuklar arasında kavgalara, rekabete, küslüklere sebebiyet verirken, anne ve babanın otoritesinin ve inandırıcılığının yok olmasına neden olur. Rasulullah (s.a.v.) çocuklar arasında eşit davranılması gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır. Bu konuda pek çok hadisleri vardır. Özel350 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ likle kız çocuklannın durumuna dikkat çekmektedir. Çünkü cahiliye döneminde kız çocuklarının maruz kaldığı insanlık dışı muamelenin önüne geçmenin ve daha sonra ortaya çıkabilecek kız-erkek çocuk ayrımına engel olmanın yolu insanlan bu konuda bilgilendirmekle mümkündür. Kız çocuğu yetiştirmenin fazileti: İslam gelinceye kadar tüm dünyada kadmlann pek değeri yoktu. Kadına hak ettiği değeri veren İslam dini olmuştur. Bu din, kız çocuklarının olmasını istemeyen, onları diri diri toprağa gömen bir zihniyeti ortadan kaldırmanın savaşını vermiştir. Bunda da başarılı olmuştur. Ancak İslam'dan nasibi olmayanlar, kızlara karşı ikinci sınıf muamelesi yapmaya devam etmişlerdir. Yaratan da Allah (c.c.)'dır, öldüren de. Öyleyse kız çocuğu oldu diye renkten renge girenlere, memnuniyetsizliklerini her hallerinden belli edenlere şu ayetleri hatırlatmakta fayda vardır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür."346 Allah (c.c.) bir diğer ayet-i kerimede ise şöyle buyurmaktadır: "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocuklan bahşeder. Yahut onları, hem erkek hem de kız olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir."347 Allah (c.c.)'ın dilediği bir konuda ısrar etmenin, kızmanın , köpürmenin hiçbir anlamı yoktur. Allah (c.c.)'m kendisine verdiği kız 346 Nahl, 58-59 347 Şura, 49-50 351 veya erkek çocuğu iyi yetiştirmek müslümanın en büyük görevlerinden biridir. Özellikle kız çocuğu konusunda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: Buluğa erinceye kadar kim iki kız çocuğu yetiştirirse parmaklarını birleştirerek-kıyamet günü o ve ben şöyle beraber oluruz."348 Bir başka hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim üç kız veya üç kızkardeş veya iki kızkardeş veya iki kız yetiştirir, terbiye ve te'diblerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirir-se cenneti hak etmiş olur."349 Bu konuyla ilgili olarak, bunlann dışında daha pek çok hadis vardır. Ancak biz bunlarla yetiniyoruz. Yukardaki delillerden de anlaşılacağı gibi, kızlara yapılan iyiliğin sonucunda cennet vardır. Bu hadislere dikkat edilirse, sadece kişinin kendi kızı değil, kızkar-deşleri, yetim kızlar ve bunun gibiler hakkında da hüküm aynıdır. Kızların iyi bir İslam eğitimi almalan şartını da unutmamak gerekir. Sadece büyütmek, giydirmek, yedirmek, içirmek yetmemektedir. Sonuç olarak İslam dini, kadına gereken değeri vererek, toplum içindeki konumunu açık ve net bir şekilde belirlemiştir. Anne ve babaların, özellikle de babalann kızlarına karşı hor davranmaması, onlan evlenince gidecek el gibi görmemeleri, miras ve benzeri haklar sözkonusu olduğunda hakkını vermeleri gerekmektedir. ÇOCUKLARIN ANA VE BABALARINA KARŞI GÖREVLERİ Çocukların anne ve babası üzerinde haklan olduğu gibi, anne ve babanın da çocukları üzerinde haklan vardır. Çocuklann haklanyla ilgili konuyu, "Çocuk ve Terbiyesi" başlığı altında işlemış348 Muslim, Birr 149; Tırmızi, Birr 13 349 Ebu Davud, Edeb 130; Tırmizi, Birr 13 352 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ işlemiştik. Şimdi de çocuklann kendilerini yetiştiren, yediren, içiren, giydiren ve dinini, imanını öğreten ebeveynine karşı görevlerinin neler olduğunu görelim. 1. Ana-babaya itaat etmek: Çocuklar, ana-babalan kendilerine Allah (c.c.)'a asi gelmeyi veya haram işlemeyi teklif etmedikçe onlara itaat etmek mecburiyetindedir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Biz insana , ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklannızı haber vereceğim. "35° Anne ve babanın, çocuklan üzerinde çok büyük hakkı vardır. Doğumundan, büyütülmesine, gece-gündüz bakımından terbiyesine kadar çocuklan üzerinde büyük emekleri vardır. Allah (c.c.) bu konuyu şöyle açıklamaktadır: "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten aynlması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. "3SI Anne ve babanın, Allah (c.c.)'a isyana çağırdığı zaman itaat e-dilmeyeceğini söylemiştik. Sahabe arasında bunu uygulayan bir gençten söz etmekte fayda vardır. Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) anlatıyor.- "Müslüman olduğum zaman , annem tekrar küfre dönün-ceye kadar, benimle konuşmayacağına ve yiyip içmeyeceğine dair AJlah'a yemin etmişti ve şu iddiada bulunmuştu: "Allah sana anne ve babana itaati emretti. Ben sana dinini bırakmanı emrediyorum, fakat sen dinlemiyorsun" Ondan sonra üç gün aç ve susuz beklediğinden dayanamayıp bayıldı. Umare adındaki diğer oğlu kalkıp 3S0Ankebut,8 351 Lokman, 14 353 kalkıp ona su verdi. O da Sa'd'a beddua etmeye başladı. Bunun üzerine: "Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm."(Lokman, 15) ayet-i kerimesi nazil oldu.352 2. İyilik etmek: Anne ve babalar, çocuklarından daima iyilik beklerler. Onlara iyilikte bulunmak, onların isteklerini yerine getirmek çocukların görevidir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.)'ın pek çok hadisleri vardır. Bunlardan birkaçını burada zikredelim. "Bir adam Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü, iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en fazla kim hak sahibidir?" diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Annendir" diye cevap verdi. Adam: "Sonra kim?" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Annendir" diye cevap verdi. Adam tekrar: "Sonra kim?" diye sordu. Rasulullah (s.a.v.) yine: "Annendir" dedi. Adam tekrar sordu: "Sonra kim?" Rasulullah (s.a.v.) bu dördüncüyü: "Baban" diye cevapladı."353 Allah (c.c.) da ana-babaya iyi davranmayı, güzellikle muamele etmeyi emretmektedir. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "öf bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onlan esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara rahmet et" diye dua et."354 352 Müslim, Fedaıl 43 353 Buhari, Edeb 2; Müslim, Birr 1 3S4İsra,23 354 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Ana-babasına gereği gibi hürmet etmeyen, onlara iyilikten yüz çeviren, yaşlılıklarında onlarla ilgilenmeyen insanlara Rasulullah (s.a.v.) lanet etmektedir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Burnu yerde sürtülsün, burnu yerde sürtülsün, burnu yerde sürtülsün" dedi. "Kimin ya Rasulallah?" diye soruldu. Rasulullah (s.a.v.) şu açıklamayı yaptı: "Ana-babasından her ikisinin veya sadece birinin yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyen kimsenin. "3S5 Ana-babaya iyilik etmek kişinin cennete girmesine vesile olur. Bu konuda da Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Baba cennetin orta kapısıdır. Dilersen bu kapıyı terket, dilersen muhafaza et."355 Muaviye ibnu Cahime anlatıyor: "Cahime (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben cihada katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişareye geldim" dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Annen var mı?" diye sordu. O da: "Evet" deyince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun ayağı altındadır."357 Anne ve baba, Allah (c.c.)'a isyan eden, çocuklarının İslam'ı yaşamasına izin vermeyen bir yapıda olabilir. Mesela, kızlannın kıhk-kıyafetine yani tesettürüne müdahale eden anne ve babalar olabilir. Kızlar evlendikten sonra, anne ve babalan Allah (c.c.)'a isyan eden kimseler de olsa onlarla görüşmeyi kesmemelidirler. Esma bintu Ebi Bekir (r.a.) anlatmaktadır: "Henüz müşrik olan annem yanıma geldi. (Nasıl davranmama gerektiği hakkında) Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sordum: "Annem yanıma geldi, benimle (görüşüp konuş355 Müslim, Birr 9; Tirmizi, Daavat 110 356Tırmizi,Birr3 357 Nesai, Cihad 6 355 mak) istiyor, anneme iyi davranayım mı?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Evet, ona gereken hürmeti göster."358 Allah (c.c.) da bu konuda şöyle buyuruyor: "Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı habeı veririm."359 Görüldüğü gibi Allah (c.c), müşrik, ateist, isyankar anne ve babalarla dünyada iyi geçinmeyi emretmektedir. Yani onlarla görüşüp konuşmak, ihtiyaçlannı gidermek, gerektiğinde bakımlarını yapmak gibi dünyaya ait konularda onlarla iyi geçim esastır. Anne ve babalara iyilik onlann vefatlanyla sona ermemektedir. Bu konuyu Rasulullah (s.a.v.) şöyle açıklamaktadır: "Adamın biri: "Ey Allah'ın Rasulü! Anne ve babanın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkanı var mıdır? Varsa onlara ne ile iyilik yapabilirim?" Rasulullah (s.a.v.): "Evet, var" dedi ve şöyle açıkladı: "Onlara dua, onlar için Allah'ta istiğfar (bağışlanmalarını) talep etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahimde bulunmak, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak."360 3. Nafakalarım temin: Kişi, anne ve babasını, ve dedeleriyle ninelerini -eğer fakirseler-dinleri ayrı da olsa, beslemek zorundadır. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten aynlması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, 358 Buhari, Hibe 28, Edeb 8; Müslim, Zekat 50; Ebu Davud, Zekat 34 359 Lokman, 15 360 Ebu Davud, Edeb 129; İbn Ma'ce, Edeb 2 356 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. Eğer onlar seni, hakkında bilgin almayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm."361 Allah (c.c), ayet-i kerimelerinde, onlarla dünya işlerinde iyi geçinmemiz emredilmektedir. Çünkü anne ve babanın üzerimizde büyük haklan vardır. Bu haklann bir nebze de olsa ödenmesi için onlann ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir. Kişinin bolluk içinde yaşayıp da ana-babasının açlıktan ölmesi ise, onlarla güzel geçinmek değildir. Dedelerle nineleri de beslemenin vacib olması, onlann da anne ve babalardan olmasından dolayıdır. Bunun içindir ki, baba olmadığı zaman dede onun yerine geçer. Hem de dedelerle nineler -ana ve baba gibi- kişinin varlık sebebi olduklanndan kişinin de onları yaşatması onun en önde gelen görevidir 4. Hatalarını yaymamak: İslam, insanlannın kusurlarının araştmlmasına, onlann ifşa e-dilmesine şiddetle karşı çıkmaktadır. Hele bu kişinin bizzat ana babasının hatalannı ortaya koyması daha da kötü bir durumdur. Rasulullah (s.a.v.) bu tür fiillerde bulunanlar hakkında bakın ne diyor: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) minbere çıkıp yüksek sesle nida etti: "Ey diliyle müslüman olup da kalbine iman nüfuz etmemiş olan (münafik)lar! Müslümanlara eza vermeyin, onlan kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zira kim, müslüman kardeşinin kusurlannı 361 Lokman, 14-15 357 araştınrsa, Allah da onun kusurlannı araştınr, Allah kimin kusur-lannı araştınrsa, onu evinin içinde bile rüsvay eder."36a Allah (c.c.) da şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlannı araştırmayın. Biriniz, diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin eti yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir."363 Günümüzde pek çok insan, ana-babasına kızdığında yaptığı ilk iş, gizli kalmış, hiç kimsenin bilmediği bir takım hatalannı, ortaya dökmek olmaktadır. Bu tür bir davranış müslümanım diyen hiç kimseye yakışmamaktadır. Bu sebeple her müslüman, ana-babasına gereken saygı ve hürmeti göstermeli ve onlan zor durumda bırakmamalıdır. 5. Dualarını almak: Çocuklar, ana-babalannın hayır dualannı almalıdırlar. Onlann beddualanyla karşı karşıya kalmamalıdırlar. Özellikle babanın duası çok önemlidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Üç kişinin duası vardır ki, kabul olunacağında bir şüphe yoktur: Mazlumun duası, misafirin duası, babanın evladına duası."364 Ana-babalar çocuklan hakkında sık sık dualar etmektedirler. Çocuklann ana-babalannın hayır dualannı almaya çalışmalan gerekmektedir. Onlann memnuniyetini kazanarak bu mümkün olabilir. Özellikle anneler, çocuklanndan dolayı canlan iyice yandığında beddualarda bulunduklan görülmektedir. Bunun gönülden söylemiş olsalar, sonuç pek de hayırlı olmaz. Genellikle öfke anında 362 Tırmizi, Bırr 85 363Hucurat, 12 364 Ebu Davud Salat 364; fim Mace. Dua 11; ikaM BSrr 7. Cennet 2, Davat 139 358 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ söyledikleri için gönülden yapılan dualar değildir. Ancak ana-babanın gönülden yapacaklan bedduadan kaçınmak gerekir. AİLE FERTLERİNİN AKRABA VE KOMŞULARINA KARŞI GÖREVLERİ AKRABALARA KARŞI GÖREVLER 1. İyilik ve yardım etmek: Allah (c.c.) herkese iyilik edilmesini emretmektedir. Ana-babadan sonra iyilik edilmesi gerekenler ise akrabalardır. Allah (c.c.) akrabalık konusunda önemle durmuş ve nzasını isteyenlerin bu hakka riayet etmeleri gerektiğine yüce kitabının bir çok yerinde yer vermiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın nzasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir."365 Allah (c.c.) bir başka ayet-i kerimelerinde ise şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor."366 Bu ayetlerinde Allah (c.c.) akrabalara yardım etmeyi, iyiliği emretmektedir. Yardımlaşmak, insanlığın gereğidir. İnsanlar birbirlerine her zaman ihtiyaç duyar. Hastalık olur, ölüm olur; düğün olur, bayram olur; darlık olur, bolluk olur ama insanlar, bazen sevinçlerini paylaşmak için, bazen teselli bulmak için birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Çünkü insanlar beraber yaşamak için yaratılmıştır. 2. Akrabalık bağını koparmamak: Dinimiz, sıla-i rahime, yani akraba ziyaretlerine büyük önem vermiş, akrabalık bağının kopanlmamasını istemiş ve bu bağın 365 Rum, 38 366 Nahl, 90 359 devamını sağlamak için insanları teşvik etmiştir. Bununla ilgili olarak Kur'an'da ve Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetinde pek çok delil vardır. Ziyaretleşmelerde kadın ve erkek aynı derecede sorumludur. Allah (c.c.) akrabalık bağlarının korunmasını istemektedir. Akrabalık bağını kesenleri de lanetlemektedir. Allah (c.c.) akrabalık bağının önemini ve bu bağı kesenlere olan lanetini değişik ayetlerde şöyle açıklamaktadır: "Onlar Allah'ın gözetilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlannı sürdürmek, mü'minlerle birlik ve beraberlik) gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir."367 "Allah'a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlannı) terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lanet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır."368 Ayet-ikerimelerde akrabalık bağını sürdürenler, Allah (c.c.)'tan korkan ve ahirette kötü hesap vermekten korkan kimseler diye tarif edilmektedir. Yani Allah (c.c.) korkusunu içinde taşıyan ve yann mahşer meydanında hesap vermek için toplanacağına inanan kimselerin akrabalık bağını kesmesi mümkün değildir. Akrabalık bağını kesen kimseler, Allah (c.c.)'a verdikleri sözden dönen ve yeyüzünde fesat çıkaran kimselerle birlikte lanetlenmektedirler. Onların son varacaklan yer ise cehennem ateşidir. Sıla-i rahimin pekçok faydalan vardır. Ahiretteki faydalan, cehennemden kurtulmak ve cennete girmektir. Dünyadaki faydalanna gelince, ömrün uzaması, malın bereketlenmesi, ailede sevginin güçlenmesi ve nzkın genişletilmesi gibi faydalan vardır. 367 Ra'd, 21 368 Ra'd, 25 360 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kim nzkınm Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın."369 Rasulullah (s.a.v.) bir başka hadisinde şöyle buyuruyor: "Rahm, Arşa asılmış şöyle diyor: "Kim benimle ilgisini sürdürürse, Allah da onunla ilgisini sürdürsün, kim benden ilgisini keserse Allah da ondan ilgisini kessin."370 Rasulullah (s.a.v.) sıla-i rahim yapılacaklann öğrenilmesini ve bunun getirdiği faydalardan yararlanmamızı istiyor: "Nesebinizden sıla-i rahim yapacaklannızı öğrenin. Sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır."371 Rasulullah (s.a.v.), sıla-i rahimi kesmenin kötülüğünü ise şöyle açıklamaktadır: "İşleyene daha dünyada cezası çarçabuk gelmeye en layık günah, zulüm ve sıla-i rahmin kopanlmasıdır. Bu cezanın dünyada gelmesi, ahiretteki cezaya keffaret değildir."372 Görüldüğü gibi, ayetlerde de, hadislerde de sıla-i rahimin önemi çok açık bir şekilde belirtiliyor. Bundan vazgeçenlerin hem dünyadaki hem de ahiretteki akıbetlerinin ne olcağı da net bir şekilde bizlere hatırlatılıyor. Kadın erkek, herkesin akraba ziyaretlerini gerçekleştirmesi, onlarla bağlannı koparmaması gerekiyor. Fırsat buldukça akraba ziyaretlerinin yapılması herkesin bir görevidir. KOMŞULARA. KARŞI GÖREVLER İslam'ın üzerinde en çok durduğu konulardan biri de komşu haklandın Çünkü insanlar toplu halde yaşadıklarından birbirlerine 369 Buhari, Edeb 62 370 Buhari, Edeb 13; Muslim, Birr 17 371 Buhari, Edeb 12; Tirmızi, Bırr49 372 Ebu Davud, Edeb Sİ; Tirmizi, Kıyamet 58 361 daima muhtaçtırlar. Büyük şehirlerde apartman hayatı yaşayan ve yıllarca birlikte oturduklan kapı komşusunu tanımayan insanlann varlığından söz edilmektedir. Bu durum hiçte hoş değildir. Ancak insanlann aldıkları eğitim, kültür, seviye farkı gibi şeyler onlan birbirlerine yaklaştırmayıp uzaklaştırmıştır. Halbuki Rasulullah (s.a.v.) komşulukta din, dil, ırk, bölge farkı gözetmeden komşulanyla iyi geçinmiştir. Ümmetinden de bunu istemiştir. Rasulullah (s.a.v.)'ın komuşulukla ilgili pek çok hadisleri vardır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Cebrail (a.s.) bana komşu hakkında o kadar aralıksız tavsiyede bulundu ki, komşuyu varis kılacağını zannettim."373 Komşuluk hakkının ne kadar büyük olduğu bu hadisten net bir şekilde anlaşılmaktadır. Komşusu kendisinden emin olmalıdır. Komşu komşuya her yönden güvenmelidir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Komşusu zararlanndan emin olmayan kimse cennete giremez."374 Bu girişten sonra komşunun komşu üzerindeki haklarını başlıklar halinde görelim. 1. Komşuya iyilik ve yardım etmek: İyilikte bulunmak, yardım etmek komşuluğun gereğidir. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez."375 373 Buhari, Edeb 28; Müslim, Bırr 140; Ebu Davud, Edeb 132; Tırmizi, Bırr 28 374 Buhari, Edeb 29; Muslim, İman 73 375 Nısa, 36 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Allah (c.c.) bu ayet-i kerimesinde iyilik edilmesi gerekenler arasında yakın ve uzak komşuyu da saymaktadır. Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Kim Allah'a ve ahirete inanıyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah'a ve ahirete inanıyorsa komşusuna ihsanda (iyilikte) bulunsun. Kim Allah'a ve aihirete inanıyorsa ya hayır söylesin, ya da sussun."376 2. Eziyet etmemek: Komşular, birbirleriyle iyi geçinmelidir. Küçük olayları büyüterek aralarında düşmanlık tohumlan ekmemelidirler. Kavgalar, küslükler en çok komşular arasında olmaktadır. Bazen çocuklann kavgası, bazen bir kanş toprak parçası, bazen de küçük bir söz, aralannın açılmasına ve büyük kavgalann çıkmasına sebep olmaktadır. Bu kavgalarda mutlaka haksız bir taraf vardır. Haklıya hakkını vermek bir fazilettir. İnat etmeye, haksızlığı savunmaya kalkmak hakka tecavüzden başka bir şey değildir.. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kim (bir müslümana) zarar verirse, Allah da ona zarar verir. Kim de (bir müslüman) ile nizaya, husumete girerse Allah da onunla husumete girer."377 Komşular mutlaka birbirlerinden emin olmalıdır. Bu konuda da Rasulullah (s.a.v.) şunu söylemiştir: "Allah'a yemin olsun inanmamıştır, Allah'a yemin olsun inanmamıştır, Allah'a yemin olsun inanmamıştır!" Ashab sordu: "Kim ya Rasulallah?" Bunun üzerine zararlarından emin olmayan Buhari, Edeb 31, 85, NMh 80, Rkak 23; Musllm, i A 362 Buhari, Edeb 29; Muslim, iman 73 ' "**" "?• *"»* Birr 27 363 3. Komşuya karşı diğer insani görevleri yerine getirmek: Komşular arasında bu iki konunun dışında insan olarak yapılması gereken bir çok görev vardır. Bu insan olmanın, müslüman olmanın verdiği görevlerdir. Komuşusu hasta olanın onu ziyaret etmesi bir haktır. Rasulullah şöyle buyurmaktadır: "Müslümanm müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selamını almak, hasta ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak, davetine icabet etmek, hapşınnca "yerhamukallah" demek."379 Komşusunun davetine katılmak da bir haktır. Yukarıdaki hadis buna delildir. Davet konusunda şuna dikkat etmek gerekir. Davet İslami kural ve kaidelere aykın olmamalıdır. Vefat ettiği zaman cenazesine katılmak da, bir diğer haktır. Bu konuda delil olan hadislerden birini yukarıda zikrettik. Komşular çoğu zaman akrabalardan daha önce birbirlerinin hastalıklarından, ölümlerinden, sıkıntılarından ve ihtiyaçlarından haberdar olurlar. Bir sıkıntılan olduğunda başvuracakları ilk kişi yakın komşudur. Mesela aile fertlerinden birisi rahatsızlanan kişinin kapısını çalacağı ilk kişi genellikle komşusu olmaktadır. Bu da bize komşuluğun ne kadar çok önemli olduğunu göstermektedir. Komşunun komşu üzerindeki haklanndan biri de, tehlikeye düştüğünde onu yalnız bırakmamasıdır. Rasulullah (s.a.v.) bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Müslüman müslümanm kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtanr. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu Kıyamet günü örter."380 379 Buhari, Cenaiz 2; Müslim, Selam 4; Ebu Davud, Edeb 98; Nesai, Cenaız 52; Tırmizi, Edeb 1 380 Buhari, Mezalim 3, İkrah 7; Müslim, Birr 58; Ebu Davud, Edeb 46; Tırmizi, Hudud, 3 . , , 364 AİLE FERTLERİNİN GÖREVLERİ Komşu haklanndan biri de fakirliğe, darlığa düştüğünde ona yardımcı olmaktır. Rasulullah: "Kim bir mü'minin dünyevi kederlerinden birini giderirse, Allah da onun Kıyamet günü kederlerinden birini giderir. Kim bir fakire kolaylık gösterirse, Allah da ona dünyada ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu dünya ve ahirette örter. Kişi kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah da onun yardımındadır."381 buyurmaktadır Komşular arasındaki haklardan biri de, ırzların korunmasıdır. Komşu komşunun çoluğuna çocuğuna kötü gözle bakmamah, onların şerefini, haysiyetini ayaklar altına almamalıdır. Yani gıybetle, iftirayla komşusunun şerefine, namusuna dil uzatmama-lıdır. Aksine sahip çıkmalıdır. Rasulullah şöyle buyurmaktadır: "Kim kardeşinin ırzını müdafaa ederse, Kıyamet günü Allah, onun yüzünden ateşi geri çevirir."382 İnsani ilişkiler denilen yardımlaşma, dayanışma, saygı, sevgi, muhabbet, sohbet ve diğerleri sadece komşulara karşı yapılması gereken görev ve haklar değildir. Bunlar diğer müslümanlann da hakkıdır. Bu haklara riayet edildiği sürece toplumda dirlik ve düzen olur. Saadet asrının en büyük özelliklerinden birisi, mü'minlerin bir vücud gibi olmasıydı. Dayanışmayı, yardımlaşmayı, iyiliği emredip kötülükten nehyetmeyi hiç eksik etmemişlerdir. Bu da Allah (c.c.)'a ve O'nun Rasulüne itaat etmekle mümkün olmuştur.» 381 Müslim, Zıkr 38; Ebu Davud, Edeb 68; Tjrmizi, Hudud 3, Birr 19, Kıraat 3 382 Tırmizi, Birr 20 365 BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ BEŞİNCİ BÖLÜM BOŞANMA ve HÜKÜMLERİ 366 BOŞANMA SEBEPLERİ 1. Şiddetli Geçimsizlik İslam'da evlilikler, ölünceye kadardır. Belli bir sının ve süresi yoktur. Aile mutluluğunun sağlanması, çocukların İslami bir terbiyeyle yetişmesi için evliliklerin sürekli olması gerekir. Ancak kan-koca arasında çözümü mümkün olmayan anlaşmazlıklar ve geçimsizliklerin ortaya çıkması halinde son çare olarak ayrılık gerçekleşir. Geçimsizlik sebepleri bazen kadında, bazen erkekte, bazen de her ikisinde birden olabilir. Eşler arasındaki geçimsizlik sebeplerinden bazılarını şunlardır. a) Eşler arasındaki sevgi bağının kopması: Eşler arasında çeşitli sebeplerden dolayı birbirlerinden hoşlanmama durumu ortaya çıkabilir. Evlilik öncesi birbirlerine hoş davranan eşler, daha sonra birbirlerini iyice tanıdıktan sonra hoşlan-madıklan özellikleri sebebiyle aralarında var olan sevgi bağı kopabi-lir. Bu gibi durumlarda hemen aynlığı düşünmek doğru değildir. Eşler birbirlerinin bazı huylarını beğenmeyebilirler. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir mü'min erkek, bir 367 erkek, bir mü'min kadına buğzetmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir."1 Her şeye rağmen ayrılığı düşünenler için bu uyannın elbetteki bir kıymeti yoktur. Asıl olan, yukandaki hadis doğrultusunda evliliği devam ettirmektir. Ayrılma talebi erkekten geliyorsa, kadın eşiyle iyi geçinmeye çalışmalı, onun sevgisini yeniden kazanmaya çalışmalıdır. Erkeğin dışardan etkilendiği bir takım şeylerin olacağını düşünerek, eşinin dikkatini, ilgisini çekecek davranışlar içine girmelidir. Bütün bunlara rağmen koca, hanımına her türlü fenalığı, kötülüğü yapıyorsa boşanma kaçınılmaz olur. Kadın, kocasına karşı uyumsuz ve huysuz davranıyor ve geçimsizliğin kaynağı oluyorsa, bu durumda problemleri çözmek erkeğe kalıyor. Kansına karşı sabırlı ve anlayışlı davranarak onu sakinleş-tirmelidir. Her şeye rağmen kadın, kocasına itaat etmezse, kocanın onu te'dip etme hakkı doğar. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Başkaldırmalanndan endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onlan yataklarında yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın: çünkü Allah yücedir, büyüktür."2 Allah (c.c.)'ın açıkladığı gibi, dikbaşlılık yapan bir kadına yapılması gerekenler sırasıyla şunlardır: a) Öğüt vermek: Kocanın, kendisine karşı gelen, itaat etmeyen hanımına ilk yapacağı şey öğüt vermektir. Erkek, eşinin yaptıklannın yanlış olduğunu, Allah (c.c.)'ın emirlerine aykırı hareket etmenin günaha sebebiyet vereceğini hatırlatarak onu yola getirmeye çalışır. Bu aşama fayda vermezse ikinci aşamaya geçilir. 1 Müslim, Rada 61 2 Nisa, 34 368 BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ b) Yatağından uzaklaştırmak: Öğüt verildiği halde bundan anlamayan kadına yapılacak ikinci muamele yalnız yatmasını sağlamaktır. Bu şekilde, kocasının emirlerine ve isteklerine karşı geldiği zaman yalnızlığa itileceği hissi verilmiş olur. c) Dövmek: Ayet-i kerimede de belirtildiği gibi, ilk iki aşamadan sonra da yola gelmeyen kadına yapılacak bir diğer muamele de onu dövmektir. Kadını dövmekten maksat onun yaptığı hatalardan dönmesidir. Bu dövme işi, görüldüğü gibi, öğüt ve yataktan u-zaklaştırma sonrasında yapılan en son muameledir. Bir erkeğin hanımını en küçük bir hatada hemen dövmeye kalkışması, hakaretler savurması doğru değildir. Kadının tedip edilmesinde ayete uygun hareket edilmelidir. Dövmede aşınya gitmemek gerekir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Kadınlannız eğer size itaatsizlik ederlerse, onlan hafifçe dövün."3 Yukandaki metodun uygulanması sonocunda değişen bir şey olmazsa, kocanın yapacağı tek şey kalmış olur, o da ayrılmaktır. b) Gıybet ve iftira: Eşlerin birbirlerinden soğumasının, şiddetli geçimsizliklerin ana sebeplerinden biri gıybet, diğeri ise iftiradır. Birçok ailede, sadece bu iki çirkin huy yüzünden sevgi bağlan kopmuş, eşler birbirine düşman olmuş, evlilikler bu yüzden yıkılmış ve yıkılmaktadır da. Allah (c.c.)'m ve O'nun Rasulünün şiddetle yasakladığı, İslam toplumunda yaralar açan bu iki kötü haslete yönelenler şiddetle lanetlenmiştir. Eşler hakkında dedikodu yaparak veya iftira ederek, birbirlerinden nefret etmesine sebep olmak elbette ki büyük suçtur. Bundan dolayı da cezası ağırdır. ! Ibn Ma'ce, Nikah 3 369 Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Biriniz, diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir."4 Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı."Ey Cebrail! Bunlar da kim?" diye sordum. Cebrail: "Bunlar, insanlann etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) payimal edenlerdir" dedi."5 Rasulullah (s.a.v.) bu tür fiillerde bulunanlar hakkında bir başka hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Bir gün Rasulullah (s.a.v.) minbere çıkıp yüksek sesle nida etti: "Ey diliyle müslüman olup da kalbine iman nüfuz etmemiş olan (münafık)lar! Müslümanlara eza vermeyin, onları kınamayın, kusurlannı araştırmayın. Zira kim, müslüman kardeşinin kusurlannı araştınrsa, Allah da onun kusurlannı araştırır. Allah kimin kusurlannı araştınrsa, onu evinin içinde bile rüsvayeder."6 Rasulullah (s.a.v.)'ın şu hadisi de bu konuda çok önemli mesajlar vermektedir: "Ribanın en kötüsü, haksız yere müslümanın ırzını rencide etmektir."7 Irzlann rencide edilmesi ya gıybetle ya da iftirayla olur. Bu fiilin kötülüğüne ve sorumlulannın cehennem azabıyla karşı karşıya kalacağına dair pek çok hadis vardır. 370 "Hucurat, 12 5 Ebu Davud, Edeb 4u 6 Tirmızi, Bırr 85 7 Ebu Davud, Edeb 40 BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ İftira etmek de eşlerin birbirinden kopmasına, bir yuvanın yıkılmasına sebep olabilir. İslam'dan nasibi olmayanlann, düşmanlık beslediklerine karşı, onlan rencide etmek, toplum nazarında aşağılamak, aile huzurunu bozmak maksadıyla ortaya attıkları, özellikle ırzı ve namusu karalamaya dönük sözleri iftiradır. İftira da, İslam toplumunun temelini sarsacak bir fiil olduğu için yasaktır. Allah (c.c.) iftiracılan lanetlemekte ve onlan büyük bir azabın beklemekte olduğunu ayet-i kerimelerinde şöyle beyan etmektedir: "Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Yapmış olduklan-na, dilleri, elleri ve ayaklannın, aleyhlerine şahitlik edeceği gün onlar için çok büyük bir azap vardır. O gün Allah onlara gerçek cezalannı tastamam verecek ve onlar Allah'ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır."8 Bu ayet-i kerimeler, iftiranın ne denli büyük bir suç olduğunu ve cezasının da o derece büyük olacağını göstermektedir. Rasulullah şöyle buyurmaktadır: "Kim bir mümini bir münafığa (gıybetçiye) karşı himaye ederse, Allah da onun için, Kıyamet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, Kıyamet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin (günahından temizlenip) çıkıncaya kadar hapseder."9 Eşler arasında geçimsizliğe sebep olabilecek olan bu iki kötü fiil üzerinde, Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.) ısrarla durmuşlardır. Müminlerin de bu tür fiillerden kaçınmalan gerekmektedir. c) Kötü alışkanlıklar: Eşler arasında kavgaların çıkmasına, evliliklerinin çekilmez boyutlara ulaşmasına sebep olan bir takım körü alışkanlıklar vardır. 8 Nur, 23-25 9 Ebu Davud, Edeb 41 371 Kumar, içki, gibi kötü alışkanlıklar, eşler arasında kavgalara, huzursuzluklara ve sonuçta da ailelerin dağılmasına sebep olmaktadır. Günümüzde pek çok aile, sadece bu kötü alışkanlıklann esiri olan kan veya kocadan dolayı yıkılmaktadır. Bazen bu alışkanlıklar, aile facialanna da sebebiyet vermektedir. İçkiyle ilgili olarak Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "İçki içme, çünkü içki bütün kötülüklerin anasıdır."10 İçki Rasulullah (s.a.v.)'ın da buyurduğu gibi, bütün kötülüklerin anasıdır. Kötülük olarak ne varsa, hepsinin kaynağında içki vardır. İslam dininin yasakladığı herşeyin bir hikmeti vardır. Günümüzde içki ve kumar yüzünden ailelerin parçalandığını, aile içi kavgalann olduğunu, çocuklann bu iki illet yüzünden psikolojik rahatsızlıklarla karşı karşıya kaldıklannı görüyoruz. Kavgalann, hırsızlıklann, tecavüzlerin, öldürme ve yaralamalann, zinanın, trafik kazalannın, iflas-lann ve hastalıklann arkasında bu iki illet vardır. Allah (c.c.) bu iki illetle ilgili şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Şarap, içki, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans oklan birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?"11 İnsanoğluna şeytanın emrettiği herşey zararlıdır. Çünkü şeytanın amacı insanı saptırmaktır. Allah (c.c.)'in ve insanlann düşmanı olduğundan daima insanlara kötülük yapmak istemekte ve Allah (c.c.)'in yasakladığı şeyleri insanlara güzel gösterme gayreti içindedir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar! Allah'ın vadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın. Çünkü şeytan, 10 İbn Ma'ce, Eşrıbe 1 11 Maide, 90-91 372 BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ sizin düşmanınızdır, siz da onu düşman sayın. O, kendi taraftarlannı ancak ateş ehlinden olmaya çağınr."12 Şeytan eşlerin Allah (c.c.)'in emirleri doğrultusunda yaşamasını istememektedir. Onlann sapmasını, kendisine uymasını istemektedir. Şeytana tabi olan ailelerde, kavgalar, huzursuzluklar, içki, kumar, zina herşey olabilir. Bunlar da aile fertleri arasında geçimsizliğe sebep olur. Hem dünyada hem de ahirette saadeti arzulayan ailelerin tek yapacağı şey, Allah'ın ipine sımsıkı sanlmaktır. d) Lüks yaşama arzusu: Eşlerden birinin, özellikle de kadının lüks yaşama arzusu da geçimsizlik sebeplerindendir. Kadın, çevresindeki akrabalannın ve komşulannın evindeki eşyalarla kendi eşyalannı kıyaslamak suretiyle kocasına, kendi evinde olmayan eşyalann alınmasını istemesi ve bu konuda aşın ısrarcı olması, kocanın ondan soğumasına neden olabilir. Kadın her fırsatta kocasına, komşusunda gördüğü pahalı eşyalara, evin dekoruna, komşulannın lüks kıyafetlerine özenerek, kocasının maddi durumunun bunlan gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini düşünmeden bunlan istemesi evin huzurunun kaçmasına sebep olacaktır..Kadının yapması gereken, Allah (c.c.)'m kendilerine verdiği nimetin kadrini bilmek ve bundan dolayı şükretmek olmalıdır. 2. İktidarsızlık İslam'da evliliğin iki ana gayesi vardır. Bunlar cinsel tatmin ve çocuk sahibi olmaktır. Bundan dolayı evliliklerin yürümeme sebeplerinden biri de kocanın iktidarsız olmasıdır. 12 Fatır, 5-6 373 Bu konuda İkrime (r.a.) şöyle anlatıyor: "Rifaa karısını boşadı. O da Abdurrahman b. Zübeyr ile evlendi. Birgün kadın başında yeşil başörtüsü olduğu halde Hz. Aişe (r.a.)'ye geldi. Ona şikayet edip dert yandı. Cildindeki morartılan gösterdi. Kadınlar birbirine bakarken Rasulullah (s.a.v.) geldi. Hz. Aişe (r.a.) şöyle dedi: "Mümin kadınlann kocalanndan yedikleri dayaktan dolayı cildindeki morartılar neredeyse elbisesinin yeşil renginden daha koyudur." Bu arada kocası, onun Rasulullah (s.a.v.)'a gittiğini duydu. Başka hanımından olma iki oğlunu da yanma alarak Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gitti. Kadın şöyle dedi: "Vallahi, benim günahım yoktur, sadece ondaki (tenasül uzvunun) şu elbisenin kenanndaki püskül gibi gevşektir. Bana hiçbir yaran yoktur." Bunun üzerine kadının kocası şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasulü! O yalan söylüyor. Vallahi ben onu deri silker gibi silkerim (yani cinsel gücüm yerindedir). Ancak o eski kocası Rıfaa'yı istiyor. Onun için de benimle cinsel ilişkiden kaçıyor." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Eğer durum böyle ise, ey kadın, bu senin balcağızından, sen de onun balcağızmdan tatmadıkça Rıfaa'ya varman doğru ve helal olmaz." Rasulullah (s.a.v.), adamın yanındaki çocuklan gördü ve sordu: "Bunlar senin çocuklann mı?" Adam da: "Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), kadına şöyle çıkıştı: "Senin iddian boş ve anlamsızdır. Bu çocuklar ona (babalanna) karganın kargaya benzemesinden daha çok benziyorlar."13 Rasulullah (s.a.v.) kadının iddiasını dinliyor. Bu iddialar doğru olsaydı kadını kocasından ayıracaktı. Aynca kadın adamı hülle aracı olarak kullanmıştır. 13 Buhari, Libas 23 3. Kısırlık Yukarda da belirttiğimiz gibi, evliliklerin gerçekleştirilme sebeplerinden biri de çocuk sahibi olmaktır. Bu durum gerçekleştiri-lemiyorsa eşler arasında boşanma sebebi olur. Aynlma sebeplerine daha çok günümüz insanlannın düşüncelerine göre yer verdik. Fıkhi detaylar için, fıkıh kitaplarına bakılmalıdır. BOŞANMANIN DAYANDIĞI ESASLAR Tarifi: Lugatta, bağı çözmek, salıvermek anlamlanna gelir. Fıkıhta ise, nikah bağını çözmek, talak ve benzeri sözlerle nikah bağının çözülmesi veya o anda ya da gelecekte olmak üzere kendine has sözcüklerle nikah bağını kaldırmaktır.14 Evlilik bağının derhal kopması "bain talak" ile, gelecekte yani iddetten sonra kopması ise, "ric'i talak" (cayılabilir) ile olur. Kendine has sözcükler ise, "talak" (boşama) gibi açık; ya da "senden ayrıldım," "sen bana haramsın" gibi kinayeli sözcüklerdir. Boşanmanın hükmü: Hanefi mezhebine göre boşanma, mubahtır. Sebebi ise, ilgili ayetlerin mutlak olmasıdır."... kadınları boşadığınız zaman... size günah değildir."15 "Onlan iddetleri içinde boşayınız."16 Çoğunluk alimlere göre, (Şafii, Maliki ve Hanbeliler), boşama bir muamele olarak caizdir. Ancak bu işi yapmamak daha iyidir. Rasulullah (s.a.v.)şöyle buyurmaktadır: "Allah'a en sevimsiz olan helal, boşamadır."17 14 İbn Abidin, VT/142 15 Bakara, 236 16 Talak, 1 17 EbuDavud, Talak3; İbnMa'ce.Talakı İslam'a göre boşanmanın bu hükmünün yanında bazı durumlar da vardır: 1. Haram boşama: Sünnete uygun olmayan boşama haramdır. Hayız gören kadını boşamak gibi. Abdullah ibnu Ömer (r.a.) hanımını hayızlıyken boşamış, babası Hz. Ömer (r.a.), durumu Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sordu. Rasulullah (s.a.v.) da: "Ona emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayız olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak isterse, temastan önce boşasın. İşte bu aziz ve celil olan Allah'ın (boşama konusunda) emir buyurduğu iddettir."18 Yine boşadığı zaman zinaya düşme ihtimali varsa, kansını boşaması haram olur. 2. Mekruh boşama: Ortada hiçbir sebep yokken kişinin eşini boşaması mekruhtur. Bu sünnete uygun bir usulde olsa bile hüküm aynıdır. 3. Mendub boşama: Kadın, ahlak olarak bozuk bir yapıdaysa, kocanın kendisi ve doğacak çocuklann selameti için onu boşamak mendubtur. 4. Vacib boşama: Hanımıyla kalması halinde, nafaka ve diğer konularda harama düşeceği kesin olarak bilinenin boşanması vacibtir. Aynca ila yapan (belli bir müddet hanımına yaklaşmamak üzere yemin eden) bu sürenin dolmasından sonra normal evlilik hayatına dönmezse, boşaması vacib olur. Yine eşlerden birinde kocalık veya kanlık 18 Buhari, Talak 2-3, Ahkam 13, Tefsir-i Talak 1; Müslim, Talak 1; Ebu Davud, Talak 4; Nesai, Talak 1, 3, 4; Tirmia, Talak 1; Muvatta, Talak 53 yapmaya engel bir sakatlık varsa, cinsel ilişkiye uygun değilse, bu eşin boşanması da vacib olur.19 Boşanmanın hikmeti: Evlilik, iki kişi arasında devamlı bir anlaşma, karşılıklı sevgi ve saygıya dayanır. Bunlar bozulunca ve düzelmesinin mümkün olmadığı anlaşılınca bu aile, eşler için cehennem gibi olur. Bu gibi hallerde talak, Allah (c.c.)'ın kullan için bir rahmeti olur. Eşler a-rasındaki anlaşmazlıklar had safhaya ulaşınca ya da dayanılmayacak bir rahatsızlık durumu ortaya çıkınca, tedavi edilemeyen bir kısırlık olayı olursa bu durumlarda eşlerin anlaşmazlıklan ortaya çıkar. Bu durumlarda aracılar vasıtasıyla da eşlerin arası düzelmezse son çare olarak boşanma yoluna gidilir. Bu da insanlar arasındaki kin ve nefretin yok edilmesinde tek çaredir. Boşanma, aile içindeki problemlerin halledilmesi için gereklidir. Bundan dolayı Allah (c.c.) tarafından meşru kılınmıştır. Bu konuda Kur'an-ı Kerim'de doğrudan veya dolaylı otuz civannda ayet bulunmaktadır. Bunlardan birkaçı şunlardır."Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helal olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlannda kalıp evlilik haklannı tam tatbik edememekten korkarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de kan ile kocanın, Allah'ın sınırlannı, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlannı aşarsa işte onlar zalimlerdir." "Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz. "İbnAbidin Eğer bu kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah'ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde, yeniden evlenmelerinde beis yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlandır. Allah bunlan bilmek, öğrenmek isteyenler için açıklar."20 Boşanma Allah'a en sevimsiz gelen helaldir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Allah'a en sevimsiz olan helal, boşamadır."21 İslam, eşler arasındaki anlaşmazlıklann hallinde ilk çareyi boşama olarak görmemiştir. Kan-koca arasındaki anlaşmazlıkları gidermek için boşanmadan önce bir takım çareler ortaya koymuştur. Boşanmaya gelmeden önce nasihat etmek, irşadda bulunmak, yatağını ayırmak, hafifçe dövmek, hakeme müracaat gibi çarelere başvurulur. Bu konuda da Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralannda bir sulh yapmalannda onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır."22 "... Başkaldırmalanndan endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onlann aleyhine başka bir yol aramayın: çünkü Allah yücedir, büyüktür. Eğer karı-kocanm aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar banştırmak isterlerse Allah aralannı bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır."23 20 Bakara, 229-230 21 Ebu Davud, Talak 3; İbn Ma'ce, Talak 1 22 Nisa, 128 23 Nısa, 34-35 378 BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ Yukarıdaki ayetler gösteriyor ki, tüm çareler denenmeden boşanmaya başvurmak doğru değildir. Bir takım insanların basit şeylere sinirlenip hemen boşanmaya sanlmalan İslam öğretilerine tamamen ters düşmektedir. BOŞANMANIN ŞARTLARI 1. Boşayanda aranan şartlar a) Boşayan koca veya onun vekili olacak. Evlenmede olduğu gibi boşanmada da vekalet caizdir. b) Akıllı ve ergenlik çağına gelmiş olmak. Akıl hastası veya bu-namış olanın ya da ergenlik çağma gelmemiş birinin boşaması geçerli değildir. Rasulullah (s.a.v.) bu konuyla ilgili olarak: "Çocuğun ve delinin dışında her boşama geçerlidir."24 buyurmuştur Boşanma, bir takım haklann yok olmasına veya bir takım mali sorumluluklann ortaya çıkmasına sebep olacağından, bu sorumluluğu yüklenebilecek bir bedene ve ruh olgunluğuna ihtiyaç vardır. Bunlar da delide ve çocukta olamayacağı için onlann boşaması .geçersizdir.25 2. Boşanacak kadında bulunması gereken şartlar a) Boşanacak kadının öncelikle evli olması gerekir. Yani evlenmemiş birinin boşanması mümkün değildir. b) Kadın bir ya da iki boşamadan dolayı iddet bekliyor olması gerekir.26 BOŞANMANIN ÇEŞİTLERİ Boşanma iki yönden taksime tabi tutulmuştur: 24 Buhari, Talak 11, Ibn Ma'ce, Talak 15, Tırrmia", Talak 15 25 Ibn Abıdin, W 150, el-Hıdaye Tere. 11/64; Mezahıb-ı Erbaa, W 9 26 Ibn AhiHır. mi"»-" ' •-• Ibn Abidın, W150; Mezahıb-i Erbaa, W 14 1. Tekrar normal evliliğe dönüşün mümkün olup olmaması. (Ric'i talak ve Bain talak) 2. Kitap ve sünnete uygun olup olmaması. (Sünni talak ve Bid'i talak) 1. Ric'i Talak Erkeğe, yeniden mehir ve nikah ihtiyacı duymadan boşadığı eşiyle normal evlilik hayatına dönme (ric'at) imkanı sağlayan boşanma şekline denir. Burada kadın istemese de kocası onu nikahı altına tekrar alabilir. Bu konudaki ayet-i kerimelerden biri şudur: "Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir."27 Bu konuyla ilgili hadislerden biri ise şudur: "Abdullah ibnu Ö-mer (r.a.) hanımını hayızlıyken boşamış, babası Hz. Ömer (r.a.), durumu Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sordu. Rasulullah (s.a.v.) da: "O-na emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayız olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak isterse, temastan önce boşasm. İşte bu aziz ve celil olan Allah'ın (boşama konusunda) emir buyurduğu iddettir."28 Bu hadis-i şerif, ric'i talakla boşandıktan sonra, yeni bir evlilik akdine gerek kalmadan geri dönülebileceğine delildir. Gerçekleşme şartlan: a) Boşadığı kansıyla daha önce fiilen evlenmiş, kan-koca hayatı yaşamış olmak. 27 Bakara, 229 28 Buhari, Talak 2-3. Ahkam 13, Tefeir-i Talak 1; Müslim, Talak 1; Ebu Davud, Talak 4; Nesai, Talak 1,3,4; Tirmizi, Talak 1; Muvatta, Talak 53 b) Sarih boşama sözleriyle boşamış olmak ve şiddet, mübalağa ifade eden bir söz söylememiş olmak. Mesela, sen boşsun, boş ol, seni boşadım... gibi sözler bir ric'i boşama meydana getirir. c) Üçüncü boşama hakkını kullanmamış olmak. Çünkü ric'i boşama en çok iki kez olabilir. Fazlası bain boşamayı meydana getirir.29 Ric'i boşamanın hükümleri: a) Boşama sayısı eksilmiş olur. Koca, karısını bit talakla boşamışsa geride iki boşama, eğer iki talakla boşamıssa geride bir boşama hakkı vardır. b) Evlilik, iddetin bitmesine kadar devam eder. Bu süre içinde erkek, karısından faydalanabilir. Bu durumda ise koca, eşine dönmüş olur. c) İddet devam ederken eşlerden biri vefat ederse, diğeri ona varis olur. Zıhar, ila ve lian yapılabilir. Hulu'da sahihtir.30 Ric'i talak sonrası eşlerin biraraya gelmesinin şartlan: Hanefi mezhebine göre koca, tekrar evlilik hayatına devam etmeye karar vermesi halinde şu şartlardan birisiyle isteği gerçekleşir.a) Sözlü ric'at (Sözlü dönüş): Karısına döndüğünü bizzat söylemesidir. "Sana döndüm," "Seni geri aldım" gibi sözlerle mümkün olabilir. b) Fiili ric'at (Fiili dönüş): Erkeğin, ric'i talakla boşadığı eşini okşaması, öpmesi veya cinsel ilşkide bulunması şeklinde olur. Ancak sözden önce fiili dönüş mekruhtur.31 29 Bilmen, A.g.e. 11/221 30 A.g.e. 11/221 31 Feteva-ı Hindiye. W207; el-Hidaye, 11/98; Mezahib-i Erbaa, W219 2. Bain Talak Boşanma sırasında evliliği tamamen sona erdiren ve yeni bir nikah akdi olmadıkça evliliğin devamına imkan kalmayan boşamaya denir. Bu da iki kısma ayrılır: Beynunet-i suğra (küçük ayrılık) ve beynunet-i kübra (büyük aynlık). a) Beynunet-i suğra (Küçük aynlık): Kocanın, yeni bir nikah ve yeni bir mehir belirlemesi suretiyle, boşadığı hanımına dönebileceği talaktır. Bu da, boşamanın cinsel birleşmeden önce olması, bir bedel karşılığında olması ya da şiddet ve mübalağa ifade eden veyahut da kinayeli sözcüklerle yapılması ya da nafakasının sağlanamaması ve ila dışında bir sebeple kadının mahkemeye başvurup kendini boşattırması gibi hallerde olur. b) Beynunet-i kübra (Büyük aynlık): Kocanın, boşadığı eşine hülle ile dönebileceği boşanmadır. Koca, eşini bir defada üç kere ya da ayrı zamanlarda üç kere boşamasıyla ortaya çıkar. Artık bu durumda kadının iddetini tamamlaması sonrasında, başka bir erkekle evlenmesi ve onunla cinsel ilişkide bulunması sonrasında ölüm, boşama gibi bir sebeple ilk kocasına dönmesi mümkün olabilir. Bu konuyu hafife almak yani anlaşmalı hülle yapmak doğru değildir.32 Bu konuya daha sonra geniş olarak değineceğiz. Bain sayılan boşamalar: 1. Kocanın cinsel birleşmeden önce veya sahih halvet (kan-kocanın başbaşa kalması) sonrası eşini boşaması. Bu tür boşamaya iddet gerekmez ve bu boşamada dönüş mümkün değildir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Mümin kadmlan nikahlayıp da, henüz zifafa girmeden onlan boşarsanız, onlan ' Bilmen, A.g.e. 11/ 230 sayacağınız bir iddet süresince bekletme hakkınız yoktur. O halde onları bir bağışla memnun edin ve onlan güzel bir şekilde serbest bırakın Sahih halvette iddet gerekmekle birlikte bu boşanma da bain talak olur 2. Kadının bir bedel karşılığı boşanması da bain talak olur. Buna hulu' veya muhale'a da denir. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de kan ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onlan aşmayın. Kim Allah'ın sınırlannı aşarsa işte onlar zalimlerdir."34 Hanefi mezhebine göre kadının bir bedel karşılığında eşinden ayrılması bain boşamadır. Bundan maksat kadının boşama hakkına sahip olması ve istemediği evliliğe son vermesi ve kocasının tek yanlı iradeyle tekrar evliliğe geri dönmesini engellemektir. 3. Hanefi mezhebine göre kesin ayrılık, şiddet ve mübalağa ifade edenle kinayeli sözlerle yapılan boşama da bain talaktır. Mesela, "Sen bana bain bir talakla boşsun sen dağ gibi bir talakla boşsun denilmesi gibi 4. Ric'i boşamada koca iddet sonuna kadar eşine dönmezse bain talak meydana gelmiş olur. 5. Üçüncü boşama hakkının kullanılmasıyla da bain talak gerçekleşir. Bu ister bir defada isterse ayn ayrı söyleyip üçe tamamlamakla olsun aynıdır. 33 Ahzab, 49 34 Bakara, 229 1. Beynunet-i suğranın hükümleri: a) Evlilik bağı sona erer. Eşler birbirlerine haram olur. Ancak yeni bir nikahla evlenebilirler. b) Talak sayısı eksilir. Mesela erkek, karısını bir talakla boşamıssa geriye iki talak hakkı kalır. c) Ölüm veya boşanma zamanına bırakılan mehir, peşine döner ve derhal ödenmesi gerekir. d) Kadın, iddeti bitinceye kadar kocasının evinin bir bölümünde kalabilir. Kocanın nafaka yükümlülüğü devam eder. e) Eşlerden birisi ölürse birbirlerine mirasçı olamazlar. Ancak bu boşama ölüm döşeğindeki koca tarafindan sadece eşini mirastan mahrum etmek için yapılır ve bu durm kesin olarak isbatlanırsa, kadın mirastan pay alabilir.35 2. Beynunet-i kübranm hükümleri: a) Beynunet-i kübra sonunda kocanın karısı üzerindeki boşama hakkı bitmiş olur. b) Evlilik akdi derhal sona erer. Kadın başka biriyle evlenip ayrılmadıkça ilk kocasına helal olmaz. c) Kadın, iddet süresince kocasının evinin bir bölümünde kalabilir ve nafaka devam eder. d) Daha sonra ödenmesi kararlaştırılan mehir, peşine dönüşür ve derhal ödenmesi gerekir. e) Eşler arasında miras ortadan kalkar.36 35 Bilmen, A.g.e. 11/220; Bidayet'ül-MücteMd, 36 Bilmen, A.g.e. 11/220 384 3. Sünni Talak (Sünnete Uygun Olan Talak) İslam, zaruret ve ihtiyaç halinde son çare olarak boşanmayı ortaya koymuş ve bu hakkı prensip olarak erkeğe vermiştir. Geçici duygular ve kavgalar sonrasında eşler arasında meydana gelen soğukluk, boşanmalara sebep olmaktadır. Eşler daha sonra yaptıklarından çoğunlukla pişman olmaktadırlar. İslam bu duruma engel olmak ve boş yere ailelerin dağılmasına engel olmak ve bir fırsat daha vermek için onlara bir zemin hazırlamıştır. Bunun için de boşanmayı sünnette bir esasa bağlamıştır. Hanefi mezhebi sünnete uygun boşamayı, ahsen (en güzel) ve hasen (güzel) boşama diye ikiye ayırmışlardır. a) Ahsen (en güzel) boşama: Kocanın eşini temizken cinsel ilişkiye girmeksizin bir talakla boşayıp ir'det sonuna kadar beklemesidir. Asrı saadetteki uygulama bu şekildeydi Abdubh ibn Ömer (r.a.) hanımını hayızlıyken boşamıştı. Babası Hz. Ömer r.a durumu Hz. Peygamber s.a.v.e sordu Rasulullah s.a.v da "Ona söyle, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayız olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak isterse, temastan önce boşasın. İşte bu aziz ve celil olan Allah'ın (boşama konusunda) emir buyurduğu iddettir."37 Bu, her temizlik sırasında bir defa boşayarak iddet süresince boşamayı üçe tamamlamaktan daha iyidir. Pişmanlık halinde eşlerin, iddet sonrası nikah yenileyerek evliliklerini sürdürmeleri ? mümkün olur. Yapılması gereken boşanma şekli bu olmalıdır. 37 Buhari, Talak 2-3, Ahkam 13, Tefsir-i Talak 1; MOsfin* Talak 1; Eba Davud, Talak 4; Nesai, Talak 1,3,4; Tirmizi, Talak 1; Muvatta, Talak 53 frosen (güzel) boşama: u da sünnete uygun bir boşama şeklidir. Kocanın, eşini her günlerinde bir ric'i boşamayla üç defa boşamasıdır. Boşamanın bu şekilde birer ay arayla, kadının temiz olduğu bir rada yapılması, eşler arasında yeniden sevgi bağının kurulmasına ^b olabilir. Çünkü kadının temiz ve çekici olduğu bir sırada pılması banş ihtimalini güçlendirir. Bütün bunlara rağmen üçün- talak da gerçekleşirse evliliğin yürümeyeceği anlaşılır. Zaten fadaki nikah bağı üçüncü talakla çözülmüş olur.38 4- Bid'i Talak (Sünnete Aykırı Talak) Kişinin eşini bir kelimeyle yahut bir temizlik döneminde üç talak 1 ^ boşamasıdır. Kişi böyle yaparsa kansını boşamış olur. Fakat sün-^te ayl^n bir iş yaptığı için de günah işlemiş olur. B'd'at sayılan boşamalar: a) Kadını hayızlıyken boşamak. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle Oyuncaktadır: "Ey Peygamber! Kadınlan boşayacağınızda, onlan j^detlerini gözeterek boşayınız ve iddeti de sayın. Rabbiniz Al-^?h'tan korkun. Apaçık bir hayasızlık yapmalan hali bir yana, onlan Merinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasmlar. Bunlar Allah'ın fırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlannı aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş oıur_ Bilemezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum °*taya çıkanverir."39 Bu ayette boşamanın, kadınlann iddetlerine başlayabilecekleri *r zarr\anda, yani hayızdan temizlendikten sonra yapılması gerekline işaret edilmektedir. 38 İ-bn Abidin, W152; el-Hidaye. 11/ 60; Feteva-i Hindiye, 11/ 506 39 talak, 1 Hz. Peygamber (s.a.v.) de bu konuda daha önce geçen hadiste Hz. Ömer (r.a.)'e şöyle buyurmuştu: "Ona emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayız olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak isterse, temastan önce boşasın. İşte bu aziz ve celil olan Allah'ın (boşama konusunda) emir buyurduğu iddettir."40 b) Kadın bir temizlik içinde bir defada ya da ayn ayn zamanlarda birden fazla boşamak. Bu tür boşama, Kur'an'a ve sünnete uygun olmadığından bid'i talaktır. c) Kadını temiz olduğu günlerde cinsel temastan sonra bir defada boşamak. Yukandaki hadiste kadınla cinsel temasta bulunmadan boşanmak gerektiği belirtilmiştir.41 Yukandaki bid'at sayılan boşama çeşitleri, sünnete uymamakla birlikte geçerlidir. Rasulullah (s.a.v.)'ın bid'at boşamalan kabul ettiğine dair rivayetler çoktur. BOŞANMADA KULLANILAN KELİMELER 1. Sarih (Açık) İfadeler Bunlar boşamada kullanılan ve halk arasında kesinlikle boşama için söylendiği bilinen deyimlerdir. Bu kelimeler açık bir şekilde boşanmayı ifade ederler. Boşama (talak) sözcüğü ve ondan türetilen kelimelerle yapılan boşama, bu niteliktedir."Boşsun, seni boşadım, sen boşanmışsın, talakın bana farzdır, talak üzerine olsun, sen burdan şuraya kadar boşsun" gibi sözler boşamada kullanılan açık (sarih) kelimelerdir. 40 Buhari, Talak 2-3, Ahkam 13, Tefsir-i Talak 1; Müslim, Talak 1; Ebu Davud, Talak 4; Nesai, Talak 1, 3, 4; Tirmizi, Talak 1; Muvatta, Talak 53 İbn Abidin, W 156; Feteva-i Hindiye, 11/ 508; Bidayet'ül-Muctehid, Yine, "sen bana haramsın, seni kendime haram kıldım" gibi sözler de kinayi sözlerden olmasına rağmen halk arasında genellikle boşanma kastıyla söylendiğinden sarih (açık) ifade halini almıştır. Halk arasında sıkça kullanılan "Şart olsun" sözü de sarih ifade halini almıştır.42 2. Kinayeli (Üstü Kapalı) İfadeler Hem boşama hem de başka bir anlam ifade eden sözcüklerdir. Bu tür sözlerle yapılan boşama, niyete bağlıdır. Çünkü değişik anlamlara da gelmesi bunu gerektirmektedir. Kinayeli sözler üçe ayrılır: 1. Boşanmaya niyet eden kadının isteğine hem cevap hem de isteğinin reddine ihtimali olan sözler: "Kalk git, çık" gibi sözler bu manadadır. Bu tür sözlerin "Seni boşadım, kalk git" manasına gelme ihtimali olduğu gibi, "Kalk, git, aramızdaki kavga sona ersin" manasına da gelebilir. 2. Hem boşama hem de azarlama ve sövme ihtimali olan sözler: "Sen bainsin, haramsın, ayrılmışsın" gibi sözler bu manada kinayeli ifadelerdir. Mesela, bain lafzı beynunetten alınmıştır. Beynunet ise ayrılık anlamındadır. Bu halde "sen bainsin" lafzında boşanma anlamının yanında, "hayırdan berisin" anlamı da vardır. 3. Kadının boşanma isteğine cevap niteliğinde olan sözler: "İddet bekle, rahmini temiz tut" gibi sözler bu manadadır. Bu tür sözler kadının boşanma isteğine verilen cevap ihtimali olan sözlerdir. Kadının gerçekten boşanma isteği olmuşsa, bu sözlerle talak gerçekleşir.43 42 İbn Abıdm, W 187; Feteva-i Hindiye, 11/ 525; Bidayet'ül-Müctehid, 111/ 47; Hidaye 11/ 66; Bilmen, A.g.e. 11/184 43 Ibn Abıdın, W285; Feteva-i Hindiye, 11/589; Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, 11/ 84 Kinayeli sözcükler kullanılırken üç durum düşünülebilir: / a) Öfke hali: Eşler arasında tartışma olduğu bir sırada, koca eşine "kalk git" gibi sözler söylerse, adamın niyetine bakılır. Koca hangi niyetle söylemişse, bu beyanı kabul edilir. Üçüncü maddedeki lafızların söylenmesinde niyete bakılmasına gerek olmaz. Boşanma gerçekleşir. b) Boşanma işinin konuşuluyor olması: Yukarıda geçen birinci maddedeki sözlerin dışındaki kinayeli lafızlarla talak gerçekleşir. Diğerinde niyete bakılır. c) Rıza hali: Bu durumda boşanma gerçekleşmez. Eşler arasında, öfke hali veya boşanma korkusu yokken kinayeli bir sözün söylenmesiyle talak gerçekleşmez. Koca. "Ben bu sözle boşanmaya niyet etmedim" derse yeminiyle tasdik olunur.44 Ric'i Ve Bain Talakta Kullanılan Lafızlar45 1. Niyet olmadan söylendiği takdirde ric'i talaka sebep olan sözler: "Sen boşsun, sen boşanmışsın, seni boşadım..." gibi sözlerle bir ric'i talak gerçekleşir. "Şart olsun" sözü de talak olarak kullanılan yerlerde söylendiğinde bir ric'i talak meydana gelir. 2. Niyet olmadan bain talak sayılan sözler: "Sen haramsın, sen bana haramsın, ben sana haramım, sen bana namahrem oldun, helalim haram olsun" gibi sözlerle niyet edilsin veya edilmesin söylendiği takdirde birer bain talak gerçekleşir. Ayrıca bu sözlerle ilaya ve zıhara niyette sahihtir. "Ag-csn. 185 45 Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, 11/ 185 vd. 3. Niyet edildiği takdirde ric'i talak sayılan kinayeli sözler: "İddetini bekle, rahmini temiz tut, sen birsin, sen boşanmışsın, talakın yolunu açtım, Allah senin talakını diledi, gibi sözleri söyleyen koca, talaka niyet etmişse bir ric'i talak meydana gelir. 4. Niyet edildiği takdirde bain talak sayılan kinayeli sözler: "Senden ayrıldım, seni terkettim, benden uzak ol, benden ayni da muradına er, aramızdaki nikahı feshettim, aramızda nikah yoktur, çık, git, cehennem ol, evlen, sen bana domuz gibisin, sen bana ölü gibisin, bana yabancı ol..." gibi sözlerle bain talak meydana gelir. Ancak bu sözleri boşanmak niyetiyle söylemiş olmak gerekir. İSLAM'A UYGUN BOŞAMA ŞEKLİ İslam dini, evlilik hayatına büyük önem vermektedir. Bunun için evliliklerin devamlılığı ilkesini benimseyerek ehli sünnet alimleri geçici evliliklere ve mut'a nikahına cevaz vermemiştir. Aynı çatı altında yaşayan eşlerin, her zaman uyumlu olmaları mümkün değildir. Zaman zaman anlaşmazlıklar, kavgalar olabilir. İslam dini, bu tür problemlerin banş yoluyla çözümlenmesine önem vermiştir. Her türlü yol denendikten sonra, son çare olarak da boşanmaya izin veren İslam dini, bunun da belirli ölçüler içinde yapılmasını öğütlemektedir. Şartlar tam olarak bulunursa boşanma dine uygun olur. Bu şartlardan birisi olmazsa boşanma günah olur. Bu şartlar şunlardır: 1. Boşanma için meşru bir sebebin olması: Hanefi mezhebine göre boşanma, mubahtır. Sebebi ise, ilgili ayetlerin mutlak olmasıdır."... kadınlan boşadığınız zaman... size günah değildir."46 "Onlan iddetleri içinde boşayınız."47 ' Bakara, 236 Çoğunluk alimlere göre, (Şafii, Maliki ve Hanbeliler), boşama bir muamele olarak caizdir. Ancak bu işi yapmamak daha iyidir. Rasulullah (s.a.v.)şöyle buyurmaktadır: "Allah'a en sevimsiz olan helal, boşamadır."48 Bu deliller bize boşanmanın meşru olduğunu ve boşanma halinde bu işin ne zaman yapılacağını göstermektedir. Boşanma sebepsiz olmaz. Rasulullah (s.a.v.) da, sahabeler de bir ihtiyaca binaen hanımlarını boşamışlardır. Boşama sebeplerinin başında kadının geçimsizliği vardır. Koca, her türlü çareyi denedikten sonra hala evlilik hayatında bir düzelme görmezse, son çare olarak boşanma yolunu seçer. İslam, eşler arasındaki anlaşmazlıklann hallinde ilk çareyi boşama olarak görmemiştir. Kan-koca arasındaki anlaşmazlıkları gidermek için boşanmadan önce bir takım çareler ortaya koymuştur. Boşanmaya gelmeden önce nasihat etmek, irşadda bulunmak, yatağını ayırmak, hafifçe dövmek, hakeme müracaat gibi çarelere başvurulur. Bu konuda da Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır."49 "... Başkaldırmalarından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onlan yataklarında yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onlann aleyhine başka bir yol aramayın: çünkü Allah yücedir, büyüktür. Eğer karı-kocanın 47 Talak, 1 48 Ebu Davud, Talak 3; İbn Ma'ce, Talak I 49 Nısa, 128 aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralannı bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır."50 Yukarıdaki ayetlerde belirtilen şeyler yapıldıktan sonra, değişen bir şey yoksa, yapılması gereken son çareye başvurulur. Bu da boşamadır. 2. Boşanmanın kadının temiz günlerinde ve cinsel temasta bulunulmadan yapılması: Kocanın, eşini boşamak zorunda kalması halinde onu temiz günlerinde ve onunla cinsel temasta bulunmadan bir ric'i talakla boşaması güzel olur. Şayet bir boşama sonrasında barışırlarsa geride iki boşama hakkıyla hayatlarını devam ettirirler. Banş olmazsa ikinci temizlik günlerinde eşini bir defa daha boşar. Bu dönem içinde de anlaşma olmazsa, üçüncü temizlik döneminde üçüncü boşamayı da gerçekleştirir. Sonuçta birbirlerinden tamamen ayrılırlar. Yeniden bir araya gelebilmeleri için kadının başka bir erkekle evlenmesi, zifafa girip normal evliliğin gereklerini yerine getirmesi, sonra da yeni eşinden ya boşanmak suretiyle veya vefatı nedeniyle ayrılması gerekmektedir. Bu devrelerden geçtikten sonra eski eşine geri dönebilir. "Abdullah ibnu Ömer (r.a.) hanımını hayızlıyken boşamış, babası Hz. Ömer (r.a.), durumu Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sordu. Rasulullah (s.a.v.) da: "Ona emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayız olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak isterse, temastan önce boşasın. İşte bu aziz ve celil olan Allah'ın (boşama konusunda) emir buyurduğu iddettir."SI Kadının hayız günlerinde boşanmasının yasak olmasının sebebi, iddet süresinin kadının aleyhine uzamasıdır. Hayız döneminde boşanan bir kadın^iddet beklerken hayız iddetten sayılmadığı için fazladan beklernlş olur. v 3- Üç boşamanın da ayrı zamanlarda yapılması: Kocanın üç talakı bir defada veya bir temizlik döneminde yapması doğru değildir. Rasulullah (s.a.v.), bir defada üç talakla hanımını boşayan adama hiddetlenmiştir: Rasulullah (s.a.v.)'a adamın birinin eşini üç talakla boşadığı haberi verilince, öfkeyle ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: "Ben henüz aranızdayken Allah'ın kitabıyla oynanıyor mu?" Biri ayağa kalkarak: "Ya Rasulallah! Onu öldüreyim mi?" dedi.52 ÜÇ TALAK Dört mezheb imamına ve cumhura göre bir koca, eşini bir defada boşarsa, üç boşama da geçerli olur. Mesela koca, eşine "Seni üçten dokuza kadar boşadım" veya "Seni bin talakla boşadım" derse üç talak birden gider. Bir kimse eşine, "Sen boşsun, sen boşsun, sen boşsun" dese, kadın üç talakla boşanmış olur.53 Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir."54 Bu ayette '51 Buhari, Talak 2-3, Ahkam 13, Teftir-ı Talak 1; Müslim, Talak 1; Ebu Davud, Talak 4; Nesai, Talak 1, 3, 4; Tirmia, Talak 1; Muvatta, Talak 53 52 Nesai, Talak 6 53 Feteva-i Hindiye, 11/529; Bıdayetü'l-Müctehid, 111/24 54 Bakara, 229 iki boşamanın ayrı ayrı yapılmasına işaret vardır. Ayrıca bir defada üç talakı yasaklayan bir ifade yoktur. "Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onlan iddetlerini gözeterek boşayınız ve iddeti de sayın."55 Bu ayetin devamında: "Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur." buyuruluyor. Bu duruma göre meşru olan boşama, ardından iddet gelen boşamadır. İddet içinde üç boşama durumunda ise bu anlam gerçekleşmez. Bu da peşinden iddet gelmeyen bazı boşamalann da geçerli olduğunu göstermektedir. Şayet boşanma geçerli olmasaydı, kişinin kendisine zulmetmiş olmasının bir anlamı kalmazdı. Şu halde bir defada üç talakla boşayan kendine zulmetmiş olur. Fakat yapmış olduğu boşamalar da geçerli olur. "Rasulullah (s.a.v.)'a adamın birinin eşini üç talakla boşadığı haberi verilince, öfkeyle ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: "Ben henüz aranızdayken Allah'ın kitabıyla oynanıyor mu?" Biri ayağa kalkarak: "Ya Rasulallah! Onu öldüreyim mi?" dedi.56 Eğer bir defada üç boşama geçerli olmasaydı, Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu belirtirdi Ebu Hafs el-Mahzumi, karısı Fatıma'yı bir defada üç talakla boşadı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)'a Fatıma için iddet nafakası gerekip gerekmeyeceği sorulduğunda: "Nafaka gerekmez, sadece iddet bekler" buyurulmuştur.57 Rasulullah (s.a.v.) üç boşamayı bir saysaydı, iddet nafakası verilmesini emrederdi. (Hanefilere göre üç talakla boşanmış olan kadınlara da iddet nafakası gerekir.) Üç talakla boşamadan sonra eşlerin yeniden evlenmesi (Hülle): 55 Talak, 1 56 Nesai, Talak 6 57 Müslim, Talak 38 Kim karısını üç talakla boşarsa, ikinci defa onunla evlilik akti yapması haramdır. Allah Teala, boşanmış kadının tekrar helal olmasının yolunu şöyle açıklıyor: "Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helal olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de kan ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlannı aşarsa işte onlar zalimlerdir. Eğer erkek kadını (üçüncü defa) boşarsa, ondan sonra kadın~bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz. EğerjDU kişi de onu boşarsa, (her iki taraf da) Allah'ın smırlannı muhafaza edeceklerine inandıklan takdirde, yeniden evlenmelerinde bir beis yoktur> Bunlar Allah'ın sınırlandır. Allah bunlan bilmek, öğrenmek isteyenler için açıklar."58 Üç talakla boşanmış bir kadının ikinci kocasıyla cinsel ilişkide bulunması gerekir. Bu konudaki delil şu hadistir: "Rıfaa el-Kurezi (r.a.)'nın kansı Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek şöyle dedi: "Ben Rıfaa'nın eşiydim, beni üç talakla boşadı. Ondan sonra Abdurrahman b. Zübeyr'le evlendim. Ancak o benimle cinsel birleşmede bulunacak durumda değildi." Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Rifaa'ya dönmek mi istiyorsun? Sen Abdurrah-man'ın o da senin balçığından tatmadıkça bu olmaz."59 Bu delillere dayanarak şunu söyleyebiliriz. Bir kadının üç boşanma sonrasında tekrar eski kocasına dönebilmesi için, başka biriyle evlenip onunla cinsel ilişkide bulunması gerekir. Daha sonra kocası, onu kendi iradesiyle boşar veya kocası ölürse, iddetini 58 Bakara. 229-230 59 Buhari, Talak 7; Ebu Davud, Talak tamamladıktan sonra eski kocasıyla tekrar evlenebilir. Bunun sonucunda kocası onun hakkında yeniden üç talak hakkına sahip olur. Kadın başka bir kocayla evlendikten, onunla belli bir süre tecrübe yaşadıktan, koca da ayrılığın ne olduğunu hissettikten sonra yeniden üç talak hakkına sahip olarak evlenebilir. Böylece hayatlannda yeni bir düzen oluşur. Kadın da, kocasının rızasını kazanmak için daha fazla gayret gösterir. Bunun sonucunda evliliklerinin yıkılmasına sebeb olan şeylerden kaçınırlar. Üç talakla boşanmış kadının ilk kocasına helal olması için gerekli olan şartlar şunlardır: 1. Kadın önce iddetini tamamlamalı 2. Bir başkasıyla evlenmeli 3. Nikah sahih olmalı 4. Evlendiği ikinci kocasıyla cinsel ilişkide bulunmalı 5. İkinci kocasından ölüm veya boşanma yoluyla ayrılmalı 6. Kadın ikinci kocasından aynldıktan sonra iddetini tamamlamalı Ancak bu aşamalardan geçtikten sonra kadın eski kocasına helal olur. Bunun dışında yapılan girişimler helal değildir. Boşama yetkisi İslam'a göre boşama yetkisi akıllı ve baliğ olan kocaya aittir. Bu konuda hiçbir ihtilaf yoktur.60 Boşama yetkisini kadına vermek İslam'a göre boşama yetkisi prensip olarak kocaya verilmiştir. Ancak nikah sırasında ya da evlilik süresi içinde koca, karısına boşama yetkisini verebilir. Buna tefviz-i talak denir. Koca, karısına 60 Ibn Abadın, W 151 boşama yetkisini vermesi halinde onu geri alamaz. Kadın bu yetkiyi ister kullanır, isterse kullanmaz.61 Kadının, kocasından boşama yetkisi istemesinin sebebi, ilerde kocasının kendisini boşamaya kalkması halinde, elindeki bir talak hakkını evliliğin sigortası olarak tutmaktır. Böylece kocası boşasa bile kadının elindeki talak hakkıyla evlilik devam eder. Kadın, kocasından ayrılmak isterse, elindeki bir talak hakkını kullanır. Ancak kocasındaki iki talaktan dolayı evlilik devam eder. Boşama hakkının kadına verilmemesinin sebeplerinden biri, onun duygusal bir yapıya sahip olmasıdır. Kadın en küçük olaylar karşısında bile çabuk etkilenmektedir. Boşanma yetkisine sahip olsaydı, kocasına her kızdığında bu hakkı kullanmaya kalkabilirdi. Bu da evliliklerin kısa ömürlü olmasına sebep olurdu. Çünkü boşamanın şakası yoktur. Bir kez ağızdan çıkıncaj^geri dönüşü olmaz. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:~"Üç~şey vardır ki, onlann ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir: Nikah, talak ve ric'at."62 KİŞİLERE GÖRE BOŞAMA 1. Zorlananın Boşaması Ebu Hanife'ye göre, bir kişi malına veya canına dönük bir tehdit altında eşini boşarsa, bu boşama sahihtir. Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Koca eşini (üçüncü defa) boşarsa, artık bu kadın ona, başka bir adamla ev-lenmedikçe helal olmaz..."63 Bu ayette zorlama veya kendi iradesiyle şeklinde bir ayırım yapılmamıştır. "Ag.e. W 320 62 Ebu Davud, Talak 9; Tirmizi, Talak 9 63 Bakara, 230 Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmaktadır: "Bunamış akıl hastası dışında her boşama caizdir."61 Tehdit altında olan kimse de, boşamaya ehilken, boşama deyimlerini kullandığı için ^ereğinin yapılması lazım gelir. Çünkü bu kimse de, tehdit altınde oımavan kimse gibi, duyduğu ihtiyaçtan dolayı bu işi yapmaktadır. Hanefi mezhebinin dışındaki diğer mezheplere göre, zor altında yapılan boşama geçersizdir. 2. Şakada" Boşama (Hazilin Boşaması) Hazil, sözün manasını değil de, sadece lafzını kasteden kimseye denir. Mesela, kadın, kocasına şaka olsun diye "Beni boşa" dese, kocası da bu söz üzerine "Boşadım" diye cev^p verirse, aralanndaki nikah bağı bozulur. Yani boşanırlar. Rasullah (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Uç şeyin ciddisi de ciddi, şakası da ciddidir. Evlenme, boşanma ve ric'at (ric'i boşama sonrasında hanımına dönmek)."66 3. Sarhoşun Boşaması Sarhoş ne konuştuğunu bilmeyecek durumda olan, ayıldıktan sonra sarhoşluk halinde ne söylediğini ve ne yaptığını bilmeyen kişidir. Hanefi mezhebine göre, sarhoşun boşaması geçerlidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Küçüğün ve bunamışın dışında her boşama caizdir."67 Sarhoşluk ikiye ayrılır: 64 Ibn Ma'ce, Talak 15; Tirmızi, Talak 15 65 Ibn Abıdin, W 162; el-Hidaye, 11/64 66 Ebu Davud, Talak 9, Tirmızi, Talak 9; Ibn Ma'ce, Talak 13 67 Buhari, Talak 11; Ibn Ma'ce, Talak 15; Tirmızi, Talak 15 BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ 1. Sarhoşluk mubah bir şeyi yemekten veya içmekten ya da sarhoşluk verecek şeyi zorla, tehdit altında içmekten meydana gelmişse, boşama geçerli olmaz. Mesela, fazla bal yemekten dolayı sarhoş olanın boşaması geçersizdir. 2. Haram olan bir şeyle sarhoş olmak. Şarap, viski, bira, vb. içkileri içmek veya esrar, eroin gibi uyuşturuculan kullanmak suretiyle sarhoş olanın boşaması ise geçerlidir.68 4. Hastanın Boşaması Hastanın aklı başında olduğu sürece boşaması geçerlidir. Fakat hastalığı sırasında karısını boşayan ve sonra da aynı hastalıktan dolayı ölenin, eşini mirastan mahrum bırakma ihtimali de vardır. Ebu Hanife'ye göre böyle bir durumda koca ölürse boşadığı eşi kendisine mirasçı olur. Şayet kadının iddeti bittikten sonra ölürse, kadın ona mirasçı olamaz.69 Bu konuyu en güzel şekilde Abdurrahman b. Avf (r.a.)'m boşama hadisesi dile getirmektedir."Abdurrahman b. Avf (i\a-): "Kadınlarımdan hangisi benden boşanmak isterse, muhakkak boşanm" dedi. Eşlerinden Tümadır bint el-Usbuğ, kendisine haber göndererek boşanmak istediğini belirtti. Abdurrahman (i\a.) aracıya: "Hayız gördüğü zaman bana haber versin" dedi. Kadın adet görünce haber gönderdi. Abdurrahman (r.a.) bu sefer de: "Temizlenince bana haber versin" dedi. Kadın temizlenince ona haber gönderdi. O sırada Abdurrahman b. Avf rahatsızlanmıştı. Kadına kızdı ve kesin olarak onu boşadığını, bir daha ona dönmeyeceğini bildirdi. Daha sonra da öldü. Abdurrahman ölürken: "Tümadır'a miras bırakmıyorum" demişti. Turnadır, Hz. Os68 Feteva-i Hindiye, 11/ 521; el-Hıdaye, 11/ 64; İbn Abıdin, W 168; Bidayetu'I-Muctehid, 111/ 58 69 Feteva-ı Hindiye, 111/ 191; İbn Abidin, W 168; el-Hıdaye, 11/ 94; Bıdayetu'l-Muctehıd, 111/58 man'a şikayette bulundu. O sırada henüz iddeti bitmemiş idi. Hz. Osman (r.a.), Tümadır'a miras verilmesine hükmetti. Hissesine karşılık 80000 dirhem verdikleri halde yine de ödeyemediler.70 5. Delinin Boşaması Delinin veya bunamış olanın veyahutta ergenlik çağına gelmemiş birinin boşaması geçerli değildir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Çocuğun ve delinin dışında her boşama geçerlidir."71 Boşama bir takım haklann yok olmasına veya bir takım mali yüklerin ortaya çıkmasına sebep olacağından, bu sorumluluğu yüklenebilecek bir beden ve ruh olgunluğuna ihtiyaç vardır. Bunlar da delide, çocukta olamayacağına göre onlann boşaması geçersizdir.72 6. Sağır Ve Dilsizin Boşaması Sağır ve dilsizin evlenmeleri özel işaretlerle olduğu gibi, boşanmaları da boşanmayı ifade eden işaretlerle mümkün olabilir. Eğer yazı yazmasını biliyorsa onun talakı yazmayla olur. Zira dilediğini yazma imkanı vardır.73 7. Mektupla Boşama İslam'da birbirinden ayrı yerlerde bulunan eşlerin mektup aracılığıyla boşanmalan mümkündür. Hanefi mezhebine göre koca, eşinin adını, adresini yazar ve bizzat ona "Hanımım falancaya" diye hitap ettikten sonra "Seni 70 Muvatta, Talak 16 71 Buhari, Talak 15; İbn Ma'ce, Talak 15 72 İbn Abidın. W 150; el-Hidaye Tere. IV 64; MezaMb-i Erbaa, W 9: Fteteva-i Alı Efendi, 1/ 19 73 Mezahib-i Erbaa, W19 boşadım" veya "Sen boşsun" gibi açık boşama sözlerinden birini söylerse, boşama gerçekleşir.74 Yazılı boşama ikiye ayrılır. Birincisi mersum, ikincisi gayn mersumdjlir. Mersum, bir gaibe yazılan yazıda olduğu gibi, başlıklı ve unvanı belirlenmiş olandır. Bu da ikiye ayrılır: a) Mektubun başlığı ve unvanı yazıldıktan sonra "Sen boşsun" diye açık bir ifade kullanılır. Böyle bir mektup kadının eline geçse de geçmese de, yazıldığı anda kadın boşanmış olur. Bu şekilde bir mektup alan kadının iddeti, mektubun yazılış tarihinden itibaren başlar. b) Yine mektubun başlık ve unvanı yazıldıktan sonra "Bu mektubum eline geçtiği anda sen boşsun" diye yazılı olandır. Böylesi bir mektup, kadının eline geçmedikçe boşanma gerçekleşmez. Çünkü kocasının şartı mektubun eşinin eline geçmesidir.75 8. Vekil Aracılığıyla Boşama Koca, eşini bir vekil aracılığıyla boşayabilir. Koca, bir adama "Eşimi boşamak üzere seni vekil tayin ettim" derse, boşamada vekalet gerçekleşmiş olur. Vekil de aldığı yetkiyle kadına gidip kocasının kendisini boşadığını tebliğ ederse boşama gerçekleşir.76 9. Zamana Ve Şarta Bağlı Boşama Bu tür boşama, ileriye dönük bir tarihte gerçekleşmek üzere yapılan boşamadır. Bu tarihin gelmesiyle boşanma gerçekleşmiş olur. Boşama yetkisi olan bir koca, eşini ileri bir tarihe dönük olarak boşasa, o zamanın ilk dilimi girer girmez kadın boş olur. Koca, eşine "Sen yann benden boşsun" veya "Sen eylül ayının onuncu günü Feteva-i Hindiye, V/ 602; Ibn Abıdin, W185 Feteva-i Ali Efendi Mezahib-f Erbaa Tere. W 133; İbn Abidın, W 319 benden boşsun" dese, kadın o günün gelmesiyle birlikte kocasından boşanmış olur.77 Boşanma ileriye dönük bir şarta da bağlanabilir. Bunun için "Şayet, zaman, ise... gibi edatlar kullanılır. Mesela kocanın eşine, "Şu işi yaparsan boşsun," "Evden çıkarsan boşsun" gibi sözler söylemesi şarta bağlı boşama olur.78 BOŞAMADA ÖZEL DURUMLAR 1. İla (Hanımına Yaklaşmayacağına Yemin Etmek) Lugatta, yemin etmek anlamına gelen ila, fıkıhta ise, kocanın, nefsini nikahlısı olan kadından, Allah adına (veya talak, itak, oruç, hac vb. şeylerle) yemin etmektir. Yeminde süre en az dört ay olmalıdır. Buna göre eğer bir kişi, kansına; "Sana hiç" veya "Dört aya kadar yaklaşmayacağım" diye yemin ederse ila etmiş olur. Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor. "Kadınlara yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer (bu müddet içinde) kadınlarına dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir. Eğer (müddeti içinde dönmeyip kadınlannı) boşamaya karar verirlerse (aynlırlar). Biliniz ki, Allah işitir ve bilir."79 İslam öncesi araplar arasında bir boşama yöntemi olarak ila kullanılıyordu. Ancak ilayı geniş bir zamana yaydıklan için kadınlara karşı bir baskı aracı olarak kullanıyorlardı. Eşlerine karşı kocalık görevlerini yapmıyorlar, yeni yeminlerle süreyi uzattıkça uzatıyorlardı. İla sonuna kadar evlilik akdi devam ettiği için eşi yeni bir evlilik yapma imkanı bulamıyor ve zor durumda kalıyordu. 77 el-Hıdaye, 11/ 69; Mezahib-i Erbaa, W 114 78 el-Hıdaye, 11/89, Feteva-ı Hindiye, 111/95; İbnAbfeÖft, W 416 7Ç Bakara, 226-227 Said b. Müseyyeb (r.a.) bu hususta: "Cahiliyyet devrinde bir erkek, hanımını istemediği, sevmeaı^ "e başka bir erkekle evlenmesine gönlü razı olmadığı zaman yemin eder ve karısını terkederdi. Bu suretle kadını ne boşamış olur, ne de beraber olurdu. Durum askıda kalırdı. Erkeklerin bunu yapmaktaki maksatları kadını tedirgin etmekti. Allah (c.c.) bu zulmü ortadan kaldırmak için erkeğe dört ay gibi bir düşünme müddeti tanıdı. Bu süre içinde, erkek dilerse kansına dönebilir, dilerse dört ay sonunda hanımından ayrılmış olurdu." diyor.80 İla kitap ve sünnetle sabittir. Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Kadınlara yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer (bu müddet içinde) kadmlanna dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir. Eğer (müddeti içinde dönmeyip kadınlannı) boşamaya karar verirlerse (aynlırlar). Biliniz ki, Allah işitir ve bilir."81 Hz. Aişe (r.a.)'den rivayet edildiğine,_göre, Hz. Peygamber (s.a.v.), hanımlanna yaklaşmamaya yemin etti. Böylece kendine helal olan bir şeyi haram etti. Sonra da keffaret karşılığında yeminini bozdu.82 Hanefi mezhebine göre ilanın Aıknü, kocanın eşiyle bir süre temasta bulunmayacağına yemin etmesidir. İla 'nın şartları: a) İla yapan kocanın akıllı ve baliğ olması gerekir. Çocukların ve delilerin yapacağı ila geçerli değildir. b) Kadının ila yapıldığı sırada hükmen de olsa, ila yapanın hanımı olması gerekir. 80 Sabuni, M. Alı, Ahfeam Tefeiri. 1/251 81 Bakara, 226-227 82Tirmizi,Talak21 c) Eşinden ayrı kalma süresi ya mutlak olmalı veya en az dört ay olarak belirlenmiş olmalıdır. Dört aydan kısa bir ila, evlilikle ilgili hiçbir sonuç doğurmaz. Bu durumda koca, dört aydan önce eşine yaklaşırsa yeminini bozmuş olur ve kendisine kefaret lazım gelir. d) İla'nın bir mekanla sınırlandınlmaması gerekir. Mesela falan yerde veya falan mekanda yaklaşmayacağına yemin etse ila meydana gelmez. Çünkü başka bir yerde yaklaşması mümkündür. e) İla'da nefsi men etme hususu, sadece yaklaşmak hakkında olmamalıdır.83 Dört ay süre geçince ila gerçekleşmiş olur. Hanefi'lere göre, bu durumdan bain bir talakla boşanma meydana gelir. Çünkü dört ay boyunca kocalık görevini yerine getirmeyen birinin, kadın üzerinden zulmünün kaldınlması ve başka biriyle evlenebilmesi ancak bain boşamayla mümkün olabilir.84 Hz. Ali (r.a.) şöyle anlatıyor: "Bir kimse hanımına yaklaşmamaya yemin ederse (ilaya karar verirse) bundan boşanma meydana gelmez. Dört aylık müddet geçince, ila yapan koca tutuklanır, hanımını ya boşar ya da keffaret ödeyerek hanımına geri döner."85 Bu ve buna benzer rivayetlere göre, dört aylık süre geçtikten sonra koca hakim tarafından tevkif edilir. Bunun sebebi de kocanın bir an evvel keffaret ödeyip hanımına geri dönmesini sağlamak veya dört ay boyunca yaklaşmadığı hanımını boşamasını sağlamaktır. Hanımına geri döndüğü takdirde Hanefi'lere göre bain talak olduğundan yeni bir nikahla evlilik devam eder. Bu arada bir talak hakkı kullanılmış olur. Dönmediği takdirde ise, aralarındaki evlilik sona erer. 83 Bilmen. A.g e. 11/ 294 84 Feteva-i Hindiye, 111/227; Bıdayetü'MufUCteHd, 85Muvatta, Talak 2. Muhalea (Hulu') Muhalea, sözlükte çıkarmak, gidermek anlamlarına gelir. Fıkıhta ise, kadının kocasına fidye vererek kendini ondan boşaması demektir.86 Muhalea, daha çok kadın açısından önemlidir. Muhalea yoluyla evliliğin sona erdirilmesinde kadının rolü vardır. Eşler arasında anlaşmazlıkların olması ve bu konuda bir çözüm bulunamaması durumunda kadın mağdur olacaktır. Aile hayatının yürümeyeceği anlaşılmasına rağmen koca, eşini boşamazsa, kadının bu sıkıntıya dayanması mümkün olmadığından muhalea yoluna başvurulur. Bu durumda karşılıklı anlaşma suretiyle kadın fidye vererek eşinden boşanır. Muhalea kitap ve sünnetle sabittir. Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helal olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de kan ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onlan aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir."87 Sabit b. Kays'ın hanımı Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek şöyle dedi: "Ahlak ve din yönünden Sabit'i kınamıyorum, ancak İslam'da küfre düşmekten korkuyorum." Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "Onun sana (mehir olarak) verdiği bahçesini geri verir misin?" Kadın: "Evet" 86 el-Hidaye, W 3; Feteva-. Hmdiye. 111/255; İbnAbidin W 5 87 Bakara, 229 dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), Sabit'e: Haydi bahçeyi kabul et ve onu boşa" buyurdular.88 Bu hadisin benzerini Ebu Davud rivayet etmiş ve orada Sabit'in karısını dövdüğü ve omzunu kırdığı belirtilmiştir. Bundan da anlaşıldığına göre, Sabit'in karısı, kocasının zulmünden kurtulmak için bu yola başvurmuştur. Bir kadının ortada hiçbir sebep yokken kocasından kendisini boşamasını istemesi doğru değildir. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Hangi kadın, (çok ciddi) bir gerekçe yokken kocasına boşanma talebinde bulunursa, bilsin ki, cennetin kokusu kendisine haramdır."89 Muhalea bedelinin miktarı ve niteliği: Evlilikte mehir olarak verilebilen herşey muhaleada bedel olabilir. Meşru olarak alım-satımı yapılan ve ekonomik değeri olan menkul ve gaynmenkuller muhaleada bedel olabilir. Geçimsizlik kocadan kaynaklanıyorsa, erkeğin karısından muhalea karşılığı birşey alması helal değildir. Ancak geçimsizlik kadından olursa, koca muhalea bedeli olarak mehirden fazla olmamak kaydıyla fidye alabilir.90 Muhaleanm hükmü: Muhalea yoluyla boşama bain (kesin) boşama sayılır. Muhalea akdi yapan kadın akıllı, buluğ çağına ulaşmış, ölümle sonuçlanacak bir hastalığa yakalanmamış olması ve sefih olması sebebiyle hacr altına alınmış olmaması gerekir 88 Buhari, Talak 12; Nesai, Talak 34 89 Ebu Davud, Talak 18; İbn Ma'ce, Talak 21; Tirmia", Talak 11 90 el-Hıdaye, 11/112; Feteva-i Hindiye, 111/255; İbn Abidin, W17 91 Bidayetü'l-Müctehid, 111/36; Feteva-i Hindiye, 111/255 3. Zıhar (Eşini Mahrem Birine Benzeterek Haram Kılma) Zıhar, kişinin eşini kendisiyle evlenmesi haram olan herhangi bir kadına benzetmesidir. Eğer bir kimse kansma "Sen bana annemin sırtı gibisin" derse, karısı ona haram olur. Keffaret vermeden onunla cinsel ilişkide bulunamaz, ona dokunamaz ve öpemez.92 Cahiliyye döneminde araplar zıhan boşanma deyimlerinden biri olarak kullanıyorlardı. Kansmın bir davranışına kızan erkek "Sen bana anamın sırtı gibisin" diyor ve kansını kendine haram kılıyordu. Ancak boşanmış da sayılmıyordu. Böylece kadın ortada kalmış oluyordu. Bu problemin çözümü de vahiy yoluyla oldu. Zıharla ilgili ayetin inişi şöyle olmuştur: Havle binti Malik b. Sa'lebe (r.a.) anlatıyor: "Kocam Evs b. Samit bana zıhar yapmıştı. Ben de Raulullah (s.a.v.)'a giderek durumu anlattım ve onu şikayet ettim. Rasulullah (s.a.v.) ısrarla bana: "Allah'tan kork! Evs senin amcanın oğludur" diyordu. Fakat ben hakkımda ayet nazil olana kadar şikayetime devam ettim. Benimle ilgili olarak şu ayetler nazil oldu. "Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir. İçinizden zıhar yapanlann kadınları, onların anaları değildir. Onlann analan ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır. Kadınlardan zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin kanlanyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete-kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır. (Buna imkan) bulamayan kimse, hariımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, atmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah! a ve Rasulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kafirler için acı azap vardır."93 Rasulullah (s.a.v.), bu ayetler nazil olduktan sonra Havle'yi çağırarak: "Kocan Evs bir köle azad etsin" dedi. Havle: "Bulamaz" deyince, Rasulullah (s.a.v.): "İki ay aralıksız oruç tutsun" buyurdular. Havle: O yaşlıdır, oruç da tutamaz" deyince, Rasulullah (s.a.v.): Atmış fakiri doyursun" buyurdu. Havle: "Onun sadaka verecek bir şeyi yoktur" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) "Öyleyse bir ölçek hurma vereyim de onu dağıtsın" dedi. Havle: "Bir ölçek de ben vereyim." Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): "İyi yaparsın. Sen onun yerine atmış fakiri doyur ve amcaoğlunun yanına dön." buyurdu."94 Zıhar cahiliye döneminde geri dönülemeyen bir boşama şekliydi. Zıhar yapan kişi, eşini tekrar alamıyordu. İslam dini yukarıdaki ayetle bu hükmü ortadan kaldırarak kadınlann gasbedilen hakkını kendilerine verdi. Zıhar yapan keffaretini verinceye kadar geçici bir haramlıkla karşı karşıya kalıyordu. Keffareti vermesiyle kansına dönüyordu. Zıhar yapan koca, kefaret vermezse mahkeme eşleri ayırma yoluna gider. Çünkü keffaret vermedikçe eşler birbirlerine helal olmaz Zıhar yapan koca, eşini, soy, süt veya evlenme yoluyla oluşan hısımlık sebebiyie evlenmesi ebedi olarak kendine yasak olan bir kadına benzetmesi halinde zıhar meydana gelir. Benzettiği şey, sırt,kann, uyluk, cinsel organ gibi bakması kendine yasak olan bir uzuv olmalıdır.96 Zıhar keffareti: Zıhar yapan kocanın keffaret vermeden eşine yaklaşması caiz değildir. Ayrıca eşine dokunması ve öpmesi de yasaktır. Zıhann keffaretini Allah (c.c.) şöyle açıklamıştır: "Kadınlardan zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmalan gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır. (Buna imkan) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, atmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah!a ve Rasulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın hükümleridir. Kafirler için acı azap vardır."97 4. Lian (Kocanın Karısını Zina İle Suçlaması) Lian (mülaane), kocanın karısını zina ile suçlaması ve bunu dört şahitle ispat edememesi halinde hakim önünde, özel şekilde ve karşılıklı olarak yeminleşmeleridir. Bunun nasıl olacağı Allah (c.c.) tarafından belirtilmiştir. Lian, kadını zina suçu (recm) cezasından, erkeği de iftira (kazf) suçu cezasından kurtarır. Bunun için her ikisinin de şahitliğe ehil kimseler olması şarttır.98 Lianın sebebi, erkeğin yabancı bir kadın hakkında olsa, haddi icab edecek şekilde kansına zina ithamında bulunmasıdır.99 93 Mücadele, 1-4 94 Ebu Davud, Talak 17 9SFeteva-i Hindiye, 111/293 408 96 el-Hidaye, IV 127; Feteva-ı Hindiye, 111/ 292; Bidayetü'l-Müctehid, 111/ 105 97 Mücadele, 3-4 98 el-Hıdaye, 11/ 127; Feteva-ı Hindiye, 111/313; İbn Abıdin, Vıı/96 99 Ibn Abıdin, VW 98; Feteva-i Hindiye, 111/ 313 Lianla ilgili ilk uygulama Rasulullah (s.a.v.)'ın huzurunda yapıldı. Ensardan Hilal b. Ümeyye, Rasulullah (s.a.v.)'ın huzurunda karısına zina ithamında bulunarak onun Şerik b. Sehma ile cinsi ilişkide bulunduğunu iddia etti. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ya şahit bulacaksın, ya da sırtına kamçıyı yiyeceksin:" Hilal b. Ümeyye bunun üzerine şöyle dedi: "Biriniz hanımının üzerinde bir adam görürse şahit mi arayacak? Seni hak ile gönderene yemin ederim ki, ben doğru söylüyorum. Allah (c.c.) muhakkak hakkımda, sırtımı kamçıdan kurtaracak bir hüküm indirecektir."100 Bu olay üzerine mülaane ayeti nazil oldu: "Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onlann her birinin şahitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir. Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi, beşinci defada, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.101 Lianın sebebi ikidir. Birincisi kocanın kansına zina isnadında bulunması, ikincisi ise, babanın henüz doğmamış veya doğmuş olan çocuğun nesebini reddetmesidir. Lianın rüknü: Yeminle beraber Allah (cc)'ı şahit tutmak ve her iki tarafin laneti üzerine çekmesidir.102 100 Buhari, Şehadat 21, Tefsir-i Nur 3, Talak 28; Ebu Davud, Talak 101 Nur, 6-9 102 İbn Abidin, VII/ 98 Lianın şartları: 1. Evliliğin devam etmekte olması 2. Nikah akdinin sahih olması 3. Eşlerin şahitliğe ehil olması103 Lianın hükümleri: 1. Eşler mülaane sonunda birbirinden faydalanamazlar. 2. Kocadan ta'zir veya kazf cezası düşer. Kadın ise zina cezasından kurtulur. 3. Eşler mülaane sonrasında hakim kararıyla birbirlerinden ayrılmış olurlar. Bu, Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre bain talaktır. Ebediyyen bir araya gelemezler. 4. Zina fiiline bağlı olarak doğan veya doğacak olan çocuğun nsebi baba yönünden reddedilmiş olur.104 Lianın yapılış şekli: Hakim önce erkeğe emreder. Erkek bunun üzerine dört kere, "Allah şahittir ki, ona isnad ettiğim zina doğrudur." dedikten sonra beşinci defada; "Eğer yalan söylüyorsam Allah'ın laneti üzerime olsun "der ve her defasında kadına işaret eder. Bundan sonra kadın dört defa "Allah şahittir ki bana isnad ettiğin zina yalandır." dedikten sonra beşinci de: "Eğer bana isnad ettiğin zina doğru ise Allah'ın gazabına uğrayayım."der.ıos Lianın yapılış şeklini Allah (c.c.) yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklamaktadır: "Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onlann her birinin şahitliği, kendisinin 103 İbn Abidin, VII/96; el-Hıdaye, W127; Feteva-i Hindiye, IH/314 104 Feteva-ı Hindiye, III/315; el-Hidaye, W 129; İbn Abidin, W109 105 Feteva-i Hindiye, 111/316; el-Hidaye, 11/126 doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir. Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi, beşinci defada, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır İDDET İddet, lugatta saymak anlamına gelmektedir. Fıkıh terimi olarak ise, nikahtan geriye kalanların sona ermesi için konulmuş bir süredir.107 Açık bir ifadeyle iddet, evliliğin ölüm, boşanma ve fesih yollarından biriyle sona ermesi halinde kadının yeniden evlenebilmesi için beklemek zorunda olduğu süredir. İddetin sebep ve hikmeti: 1. Ric'i boşamadan bir düşünce fırsatı vermek ve yeniden evlilik hayatına kolayca dönebilme imkanı hazırlamak. 2. Diğer boşama ve ayrılma çeşitlerinde kadının eski kocasından hamile olma ihtimalini ortadan kaldırmakA 3. Vefat eden kocasının hatırasına bağlılığını ve vefatını isbat i-çin kadına fırsat tanımak. 4. Nikahın büyüklüğünü ve onun için uzun Bir süre beklenmesinin lazım geldiğini, insanlann idrak etmesini sağlamak. 5. Boşanıp evlenmenin zorluğunun gösterilerek aile bağlarının daha sıkı olmasını gerçekleştirmek BOŞANMA VE HÜKÜMLERİ İddet gerektiren haller: 1. Sahih evlenmede birleşme veya sahih halvet sonrası boşamak veya fesih. 2. Fasid evlenme veya yanılma dolayısıyla birleşmeden sonra ayrılmak (tefrik). 3. Birleşme olmasa da sahih evlilik sonrası kocanın vefatı.109 İddetin Çeşitleri Evlilik akdi sona erince kadına iddetin vacib oluşu kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Evliliğin sona erme şekline göre iddet ve süreleri şöyledir. 1. Boşanmış kadının iddeti: Boşanmış bir kadın, hamile olmaz ve hayız görüyorsa onun iddeti üç hayızdır. Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır.- "Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali beklerler..."110 Hanefi mezhebine göre, kadın temiz günlerinde boşanmışsa, üçüncü ay halinden temizlenince iddeti tamamlanmış olur. Ancak hayızhyken boşanmışsa, içinde bulunduğu hayız halinin dışında üç hayız sonunda iddeti bitmiş olur.111 2. Küçüklerin ue yaşlıların iddeti: Küçüklüğünden veya büyüklüğünden dolayı hayız görmeyen kadınların boşama veya aynlıklanndan sonra iddeti üç aydır. Bu konuda şöyle buyuruyor: "Kadınlarınız içinden adetten kesilmiş olanlarla, adet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onlann bekleme süresi üç aydır..."112 Hanefi mezhebine göre ay halinden kesilme yaşı ellibeş sene olarak kabul edilmiştir.113 3. Hamile olan kadının iddeti: Kocasının ölümü veya boşanma sırasında hamile olan kadının iddeti doğumla sona erer. Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "... Gebe olanlann bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmalan)dır."114 Bu konuyla ilgili hadis ise şöyledir. "Ümmü Seleme (r.a.) anlatıyor: "Beni Eslem'den Haris kızı Sübey'a adında bir kadın hamileyken kocası ölmüştü. Beni Abdi'd-Dar kabilesinden Ebu's-Sehabil ibn Ba'kik, kadınla evlenmek istedi. Kadın onunla evlenmekten çekindi. Adam: "Vallahi, iki müddetin sonuncusuna kadar iddet belemedikçe evlenmen caiz değildir." dedi. Kadın on gün kadar bekledi. Sonra da doğum yaptı. Ardından Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek durumu arzetti. Rasulullah (s.a.v.) ona: "Evlen" buyurdu.115 Hamilelik sebebiyle iddet bekleyene, belirli bir süre yoktur. Boşanmadan veya ölümden sonra -ister birgün, isterse daha az bir süre sonra doğum yapsın- iddeti tamarn sayılır. İddetli kadın düşük yaparsa, düşüğün azaları belirgin ise iddeti sona erer. Aksi halde iddeti bitmez 4. Kocası ölenin iddeti: Kocası ölen kadın hamileyse iddeti doğumla sona erer. Şayet kadın hamile değilse onun iddeti dört ay on gündür. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden ölenlerin, geride bıraktıklan eşleri, kendi başlanna (evlenmeden) dört ay on gün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında yaptıklan meşru işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklannızı bilir."117 Ölüm iddeti için eşler arasında cinsi münasebet şartı aranmadığı gibi, kadının hayız görecek yaşta olup olmaması da sonucu değiştirmez. Bu sürenin nedeni yas tutmaktır. Bu konudaki ayetin hükümü mutlaktır. İddetin Hükümleri 1. İddet bekleyen kadın başkasıyla evlenemez. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Farz olan bekleme süresi dolmadan, nikah kıymaya kalkışmayın."118 2. Boşama iddeti bekleyen kadının dışan çıkması yasaktır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Apaçık bir hayasızlık yapmalan hali bir yana, onlan evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar."119 Kocası vefat eden kadın ise sadece geceleri dışanya çıkamaz. Çünkü kocası ölen kadının iddet nafakası olmadığı için kendi geçimini kendisi sağlamak zorundadır 3. İddet bekeyen kadının oturacağı ev, kocasından aynlmadan önce oturduğu evdir. Kocasının orada oturup oturmaması önemli değildir. Bu mesken, vefat eden kocasına aitse, iddet bekleyen kadın, yine orada mirasına düşen kısmında oturur. 4. Ölüm iddeti bekleyen kadına nafaka verilmez. Çünkü nafaka verecek olan koca vefat etmiştir. Kadın da mirasçılar arasında olduğundan ihtiyacını, kendine düşecek paydan giderir. Ric'i talakla boşanan kadın, iddeti süresince her türlü ihtiyacı i-çin nafaka hakkına sahiptir. Aynı şekilde bain talakla boşanan kadın da iddeti süresince nafaka hakkına sahiptir.122 Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır: "Eğer onlar hamile iseler yüklerini bırakıncaya kadar nafakalarını verin."123 Hanefi mezhebine göre, bu durumda hamile olmayan kadın da iddeti süresince nafaka alabilir. 5. İddet bekleyen kadın yas tutar. Bu durum kocası ölen, bain talakla boşanan ve üç talakla boşanıp iddet bekleyen kadın için geçerlidir. Yas tutmak, kadının belli bir süre süslenmekten, kokulanmaktan, zinet eşyalannı takmaktan sakınmasıdır. 6. Ric'i talakla boşanmış kadın iddet beklerken eşlerden biri ölse diğeri ona mirasçı olur. Boşama bain talak veya üç talakla olursa, iddet süresinde eşlerden birisi ölürse birbirlerine mirasçı olamazlar Bandrol uygulamasına ilişkin usul ve esaslar hakkında «yönetmeliğin 5. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde bandrol taşimasi zorunlu değildir. ..... Son .... Bu Kitap bizzat benim tarafımdan [ [ By Igleoo ]] tarafından www.CepSitesi.Net www.MobilMp3.Net www.ChatCep.Com Siteleri için hazırlanmıştır.. .EBook ta kimseyi kendime rakip olarak görmem bizzat kendim orjinalinden tarayıp Ebook haline getirdim lütfen emeğe saygı gösterin. Gösterinki ben ve benim gibi insanlar sizlerden aldığı elektrikle daha iyi işler yapabilsin. Herkese saygılarımı sunarım.. . Sizlerde çalışmalarımın devamını istiyorsanız emeğe saygı duyunuz ve paylaşımı gerçek adreslerinden takip ediniz.... Not: Okurken gözünüze çarpan yanlışlar olursa, bize öneriniz varsa ya da elinizdeki kitapları paylaşmak için bizimle iletişime geçin. Teşekkürler. Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara. ByIgleoo www.CepSitesi.Net